Kur'an İçerisinde Arama
Sayfayı Yenile
Arapça Metin Arama (Harekeli)
Aranan Kelime : e
Aranan Yer : Arapça Kelime Meali (Latin Harfleriyle)
Bulunan Sonuç : 50249
-
1-Fâtiha 1
er rahmân er rahîm : Rahmân ve Rahîm Rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nuru gönderen.
-
1-Fâtiha 2
el hamdu : hamd, övgü, sena, manevî ni'metlere şükür
-
1-Fâtiha 2
el âlemîne : âlemler.
-
1-Fâtiha 3
er rahmâni : Rahman esması ile tecelli eden
-
1-Fâtiha 3
er rahîmi : rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nurunun sahibi
-
1-Fâtiha 4
yevmid dîne (yevme ed dîne) : dîn günü,
-
1-Fâtiha 5
iyyâ-ke : yalnız sen, yalnız sana
-
1-Fâtiha 5
ve : ve
-
1-Fâtiha 5
iyyâ-ke : yalnız sen, yalnız senden
-
1-Fâtiha 5
nestaînu : istiane (yardım) isteriz
-
1-Fâtiha 6
es sırâte el mustakîme : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
-
1-Fâtiha 7
ellezîne : ki onlar
-
1-Fâtiha 7
en'amte : sen ni'met verdin
-
1-Fâtiha 7
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
1-Fâtiha 7
el magdûbi : gadap, öfke duyulanlar
-
1-Fâtiha 7
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
1-Fâtiha 7
ve : ve
-
1-Fâtiha 7
lâ ed dâllîne : dalâlette olanlar değil
-
10-Yunus 1
tilke : işte bunlar
-
10-Yunus 1
el kitâbi el hakîmi : hikmetli kitap
-
10-Yunus 2
e : mı
-
10-Yunus 2
kâne : oldu
-
10-Yunus 2
li en nâsi : insanlar için
-
10-Yunus 2
aceben : acayip, garip
-
10-Yunus 2
en evhay-nâ : vahyetmemiz
-
10-Yunus 2
ilâ reculin : bir adama
-
10-Yunus 2
en enzirin : uyarması
-
10-Yunus 2
en nâse : insanları
-
10-Yunus 2
ve beşşiri : ve müjdelemesi
-
10-Yunus 2
ellezîne âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
10-Yunus 2
enne : muhakkak ki
-
10-Yunus 2
lehum : onlar için
-
10-Yunus 2
kademe : ileri derecede mertebe
-
10-Yunus 2
inde rabbi-him : Rab'lerinin katında
-
10-Yunus 2
kâle el kâfirûne : kâfirler der ki
-
10-Yunus 2
inne : muhakkak ki
-
10-Yunus 2
le sâhırun : mutlaka bir büyücüdür
-
10-Yunus 3
inne : muhakkak
-
10-Yunus 3
rabbe-kum allâhu : sizin Rabbiniz O Allah'tır
-
10-Yunus 3
ellezî halaka : ki o yarattı
-
10-Yunus 3
es semâvâti : gökler
-
10-Yunus 3
ve el arda : ve yer, arz
-
10-Yunus 3
fî sitteti eyyâmin : altı gün, altı zaman dilimi
-
10-Yunus 3
summe istevâ : sonra istiva etti
-
10-Yunus 3
alâ el arşi : arşa
-
10-Yunus 3
yudebbiru el emre : işleri takdir eder, tedbir eder
-
10-Yunus 3
min şefîın : bir şefaatçi
-
10-Yunus 3
fa'budûhu (fe u'budû-hu) : artık ona kulluk edin
-
10-Yunus 3
e fe : hâlâ mı
-
10-Yunus 3
lâ tezekkerûne : tezekkür etmezsiniz
-
10-Yunus 4
ileyhi : ona
-
10-Yunus 4
merciu-kum : sizin dönüşünüz (dönüş yeriniz)
-
10-Yunus 4
cemîan : hepsi, topluca, toptan
-
10-Yunus 4
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
10-Yunus 4
innehu : muhakkak ki o
-
10-Yunus 4
yebdeu el halka : ilk olarak (örneksiz) yaratmaya başlar
-
10-Yunus 4
summe : sonra
-
10-Yunus 4
li yecziye : ödemek için, mükâfatını vermek için
-
10-Yunus 4
ellezîne âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
10-Yunus 4
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi tezkiye edici ameller, salih ameller yapanlar
-
10-Yunus 4
bi el kıstı : adalet ile
-
10-Yunus 4
ve ellezîne keferû : ve inkâr eden kimseler
-
10-Yunus 4
lehum : onlar için
-
10-Yunus 4
şerâbun : bir içki, içecek bir şey
-
10-Yunus 4
ve azâbun elîmun : ve acı azap
-
10-Yunus 4
kânû yekfurûne : inkâr etmiş oldular, küfretmiş oldular
-
10-Yunus 5
huve : o ki
-
10-Yunus 5
ellezî ceale : ki o kıldı (yarattı)
-
10-Yunus 5
eş şemse : güneş
-
10-Yunus 5
dıyâen : bir ziya, bir ışık (olarak)
-
10-Yunus 5
ve el kamere : ve ay (kamer)
-
10-Yunus 5
nûren : bir nur
-
10-Yunus 5
ve kaddere-hu : ve ona takdir etti
-
10-Yunus 5
menâzile : menziller, yörüngeler
-
10-Yunus 5
li ta'lemû : bilmeniz için
-
10-Yunus 5
adede es sinîne : senelerin adedini, sayısını
-
10-Yunus 5
ve el hisâbe : ve hesabını
-
10-Yunus 5
zâlike : işte bu, böylece
-
10-Yunus 5
bi el hakkı : hak ile
-
10-Yunus 5
yufassılu el âyâti : âyetleri tafsilatlı açıklar
-
10-Yunus 5
ya'lemûne : biliyorlar
-
10-Yunus 6
inne : muhakkak ki
-
10-Yunus 6
el leyli : gece
-
10-Yunus 6
ve en nehâri : ve gündüz
-
10-Yunus 6
ve mâ halaka allâhu : ve Allah'ın yarattığı şeyler
-
10-Yunus 6
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
10-Yunus 6
ve el ardı : ve yerde, yeryüzünde
-
10-Yunus 6
le âyâtin : âyetler, alâmetler, deliller
-
10-Yunus 6
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
10-Yunus 7
inne : muhakkak ki
-
10-Yunus 7
ellezîne lâ yercûne : dilemeyen kimseler
-
10-Yunus 7
likâe-nâ : bize ulaşmayı
-
10-Yunus 7
ve radû : ve razı oldular
-
10-Yunus 7
bi el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
10-Yunus 7
vatme'ennû (ve ıtme'ennû) : ve tatmin oldular, doyuma ulaştılar
-
10-Yunus 7
ve ellezîne : ve o kimseler
-
10-Yunus 7
gâfilûne : gâfil (habersiz) olanlardır
-
10-Yunus 8
ulâike : işte onlar
-
10-Yunus 8
me'vâ-hum : onların varacakları yer
-
10-Yunus 8
en nâru : ateştir
-
10-Yunus 8
kânû yeksibûne : kazanmış oldukları
-
10-Yunus 9
inne : muhakkak
-
10-Yunus 9
ellezîne âmenû : âmenû olan (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı dileyen) kimseler
-
10-Yunus 9
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici ameller (nefs tezkiyesi) yapanlar
-
10-Yunus 9
yehdî-him : onları ulaştırır, hidayet eder
-
10-Yunus 9
tecrî : akar
-
10-Yunus 9
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
10-Yunus 9
fî cennâtin naîmi : naîm cennetleri içinde
-
10-Yunus 10
subhâne-ke allâhumme : Allah'ım Seni tenzih ederim
-
10-Yunus 10
ve tehiyyetu-hum : ve onların dilekleri, tehiyyatları (hayatları)
-
10-Yunus 10
selâmun : selâmdır
-
10-Yunus 10
ve âhıru : ve sonrası
-
10-Yunus 10
en el hamdu li allâhi : 'Allah'a hamdetmek'tir
-
10-Yunus 10
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
-
10-Yunus 11
ve lev : ve eğer
-
10-Yunus 11
li en nâsi : insanlara
-
10-Yunus 11
eş şerre : şerri
-
10-Yunus 11
isti'câle-hum : onların acele istemeleri
-
10-Yunus 11
bi el hayri : hayrı
-
10-Yunus 11
le kudiye : yerine getirilirdi
-
10-Yunus 11
ileyhim : onlara
-
10-Yunus 11
ecelu-hum : ecelleri, zamanları
-
10-Yunus 11
fe nezeru : böylece bırakırız
-
10-Yunus 11
ellezîne lâ yercûne : dilemeyen kimseler
-
10-Yunus 11
likâe-nâ : bize ulaşmayı
-
10-Yunus 11
ya'mehûne : şaşkın olurlar, bocalarlar
-
10-Yunus 12
ve izâ messe : ve dokunduğu, isabet ettiği zaman
-
10-Yunus 12
el insâne : insana
-
10-Yunus 12
ed durru : zarar, ziyan
-
10-Yunus 12
deâ-nâ : bize dua etti
-
10-Yunus 12
li cenbi-hî : yan üstü yatarken
-
10-Yunus 12
ev kâiden : veya otururken
-
10-Yunus 12
ev kâimen : veya ayakta iken
-
10-Yunus 12
fe lemmâ : fakat ..... olduğu zaman
-
10-Yunus 12
keşef-nâ : biz giderdik, kaldırdık, açtık
-
10-Yunus 12
durre-hu : onun zararını, sıkıntısını
-
10-Yunus 12
merre : döndü
-
10-Yunus 12
ke : gibi
-
10-Yunus 12
en lem yed'u-nâ : bize dua etmedi (dua etmemek)
-
10-Yunus 12
messe-hu : ona isabet etti, dokundu
-
10-Yunus 12
kezâlike : işte böylece
-
10-Yunus 12
zuyyine : süslendi, güzel gösterildi
-
10-Yunus 12
li el musrifîne : haddi aşanlar için, müsrifler için
-
10-Yunus 12
ya'melûne : yapıyorlar, yaparlar
-
10-Yunus 13
ve lekad : ve andolsun ki
-
10-Yunus 13
ehlek-nâ : helâk ettik
-
10-Yunus 13
el kurûne : asırlar, devirler, çağlar, o çağlarda yaşayan nesiller
-
10-Yunus 13
lemmâ zalemû : zulmettikleri zaman
-
10-Yunus 13
ve câet-hum : ve onlara geldi
-
10-Yunus 13
bi el beyyinâti : beyyinelerle, delillerle
-
10-Yunus 13
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
10-Yunus 13
kezâlike : işte böyle
-
10-Yunus 13
neczi : cezalandırırız
-
10-Yunus 13
el kavme el mucrimîne : mücrim (suçlu) kavmi
-
10-Yunus 14
summe : sonra
-
10-Yunus 14
ceal-nâ-kum : sizi kıldı, yaptı
-
10-Yunus 14
halâife : halifeler
-
10-Yunus 14
fî el ardı : yeryüzünde
-
10-Yunus 14
li nanzure : bakmamız için
-
10-Yunus 14
keyfe : nasıl
-
10-Yunus 14
ta'melûne : amel ediyorsunuz
-
10-Yunus 15
ve izâ tutlâ : ve okunduğu zaman
-
10-Yunus 15
aleyhim : onlara
-
10-Yunus 15
beyyinâtin : belgeler olarak, delillerle, belgelerle
-
10-Yunus 15
kâle : dedi
-
10-Yunus 15
ellezîne lâ yercûne : dilemeyen kimseler
-
10-Yunus 15
likâe-nâ : bize ulaşmayı
-
10-Yunus 15
e'ti bi kur'ânin : bir Kur'ân getir
-
10-Yunus 15
ev : veya
-
10-Yunus 15
beddil-hu : onu değiştir
-
10-Yunus 15
mâ yekûnu : olamaz
-
10-Yunus 15
lî en ubeddile-hu : onu benim değiştirmem
-
10-Yunus 15
min tilkâi nefsî : nefsimden, kendimden bir şey ilka etmem (katmam)
-
10-Yunus 15
in ettebiu : tâbî olursam
-
10-Yunus 15
ileyye : bana
-
10-Yunus 15
ehâfu : korkarım
-
10-Yunus 15
azâbe : azabı
-
10-Yunus 15
yevmin azîmin : büyük gün
-
10-Yunus 16
lev : eğer
-
10-Yunus 16
sâe allâhu : Allah dileseydi
-
10-Yunus 16
mâ televtu-hu : onu okumazdım
-
10-Yunus 16
aleykum : size
-
10-Yunus 16
ve lâ edrâ-kum : ve size bildirmezdim
-
10-Yunus 16
fe kad : halbuki olmuştu
-
10-Yunus 16
lebistu : kaldım, bulundum
-
10-Yunus 16
umuren : bir ömür
-
10-Yunus 16
e : mi
-
10-Yunus 16
fe : hâlâ
-
10-Yunus 16
lâ ta'kilûne : akıl etmiyorsunuz
-
10-Yunus 17
fe men : artık, kim
-
10-Yunus 17
azlemu : daha zalim
-
10-Yunus 17
mimmen ifterâ : iftira edenden
-
10-Yunus 17
keziben : yalan olarak, yalanla
-
10-Yunus 17
ev : veya
-
10-Yunus 17
kezzebe : yalanladı
-
10-Yunus 17
inne-hu : muhakkak o
-
10-Yunus 17
el mucrimûne : mücrimleri
-
10-Yunus 18
ve ya'budûne : ve kulluk ediyorlar, ibadet ediyorlar
-
10-Yunus 18
mâ lâ yedurru-hum : onlara zarar vermeyen şey
-
10-Yunus 18
ve lâ yenfeu-hum : ve onlara yarar, fayda, menfaat vermiyor
-
10-Yunus 18
ve yekûlûne : ve derler
-
10-Yunus 18
şufeâu-nâ : bizim şefaatçilerimiz
-
10-Yunus 18
inde allâhi : Allah'ın katında, yanında
-
10-Yunus 18
e tunebbiûne âllâhe : Allah'a haber mi veriyorsunuz
-
10-Yunus 18
lâ ya'lemu : bilmiyor
-
10-Yunus 18
fî es semâvâti : göklerde bulunan
-
10-Yunus 18
ve lâ : ve olmayan
-
10-Yunus 18
fî el ardı : yerde, yeryüzünde
-
10-Yunus 18
subhâne-hu : o sübhandır, o münezzehtir
-
10-Yunus 18
ve teâlâ : ve yücedir
-
10-Yunus 18
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
10-Yunus 19
ve mâ kâne en nâsu : ve insanlar olmadı
-
10-Yunus 19
ummeten : bir ümmet(ten)
-
10-Yunus 19
vâhideten : tek, bir
-
10-Yunus 19
fahtelefû (fe ihtelefû) : bundan sonra ihtilâfa, (anlaşmazlığa) düştüler
-
10-Yunus 19
ve lev : ve eğer
-
10-Yunus 19
lâ kelimetun : bir söz olmasaydı
-
10-Yunus 19
sebekat : geçti, geçmiş
-
10-Yunus 19
min rabbike : senin Rabbinden
-
10-Yunus 19
le kudiye : mutlaka vuku bulurdu, olurdu, hüküm verilirdi
-
10-Yunus 19
beyne-hum : onların aralarında olan
-
10-Yunus 19
yahtelifûne : ihtilâfa düşüyorlar
-
10-Yunus 20
ve yekûlûne : ve derler
-
10-Yunus 20
lev lâ : olmaz mıydı
-
10-Yunus 20
unzile : indirildi
-
10-Yunus 20
aleyhi : ona
-
10-Yunus 20
âyetun : bir âyet (mucize, delil)
-
10-Yunus 20
fe kul : o zaman de
-
10-Yunus 20
innemâ el gaybu : sadece, yalnız gayb
-
10-Yunus 20
fe entezirû : artık bekleyin
-
10-Yunus 20
mea-kum : sizinle beraber
-
10-Yunus 20
min el muntezirîne : bekleyenlerdenim
-
10-Yunus 21
ve izâ ezak-nâ en nâse : ve insanlara tattırdığımız zaman
-
10-Yunus 21
rahmeten : bir rahmet
-
10-Yunus 21
darrâe : bir sıkıntı, bir zarar
-
10-Yunus 21
messet-hum : onlara isabet etti
-
10-Yunus 21
lehum : onların
-
10-Yunus 21
mekrun : bir düzen, bir tuzak
-
10-Yunus 21
esrau : daha hızlı
-
10-Yunus 21
mekren : bir düzen, bir tuzak kurmak
-
10-Yunus 21
inne : muhakkak
-
10-Yunus 21
rusule-nâ : resûllerimiz
-
10-Yunus 21
yektubûne : yazarlar
-
10-Yunus 21
temkurûne : tuzaklar (düzenler) kuruyorsunuz
-
10-Yunus 22
huve ellezî : odur
-
10-Yunus 22
yuseyyiru-kum : sizi gezdirir
-
10-Yunus 22
fî el berri : karada
-
10-Yunus 22
ve el bahri : ve denizde
-
10-Yunus 22
fî el fulki : gemide, gemilerde
-
10-Yunus 22
ve cereyne : ve aktılar, gittiler (yüzdüler)
-
10-Yunus 22
tayyibetin : temiz, hoş, güzel
-
10-Yunus 22
ve ferihû : ve ferahladılar (sevinçliydiler)
-
10-Yunus 22
câet-hâ : ona geldi
-
10-Yunus 22
ve câe-hum el mevcu : ve onlara dalga geldi
-
10-Yunus 22
min kulli mekânin : her taraftan, her mekândan
-
10-Yunus 22
ve zannû : ve zannettiler
-
10-Yunus 22
enne-hum : muhakkak onlar
-
10-Yunus 22
deavû allâhe : Allah'a dua ettiler
-
10-Yunus 22
muhlisîne : muhlisler olarak, halis kılarak
-
10-Yunus 22
lehu ed dîne : dîni ona
-
10-Yunus 22
le in : eğer olursa mutlaka
-
10-Yunus 22
enceyte-nâ : bizi kurtar
-
10-Yunus 22
le nekûnenne : biz muhakkak olacağız
-
10-Yunus 22
min eş şâkirîne : şükredenlerden
-
10-Yunus 23
fe lemmâ : ama, olunca, olduğu zaman
-
10-Yunus 23
encâ-hum : onları kurtardı
-
10-Yunus 23
yebgûne : azgınlık ederler, haddi aşarlar
-
10-Yunus 23
fî el ardı : yeryüzünde
-
10-Yunus 23
bi gayri el hakkı : haksız yere
-
10-Yunus 23
yâ eyyuhe en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 23
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
10-Yunus 23
alâ enfusi-kum : nefslerinizin üzerine size, kendinize
-
10-Yunus 23
metâ el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının metaı, malı
-
10-Yunus 23
summe : sonra
-
10-Yunus 23
ileynâ : bize
-
10-Yunus 23
merciu-kum : sizin dönüşünüz
-
10-Yunus 23
fe nunebbiu-kum : o zaman size haber vereceğız
-
10-Yunus 23
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
10-Yunus 24
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
10-Yunus 24
meselu el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının meselesi (örneği, durumu)
-
10-Yunus 24
ke mâin : su gibidir
-
10-Yunus 24
enzel-nâ-hu : onu biz indirdik
-
10-Yunus 24
min es semâi : gökten, semadan
-
10-Yunus 24
fahteleta (fe ihteleta) : o zaman karışır
-
10-Yunus 24
nebâtu el ardi : yeryüzünün bitkisi
-
10-Yunus 24
ye'kulu en nâsu : insanlar yerler
-
10-Yunus 24
ve el en'âmu : ve hayvanlar
-
10-Yunus 24
ehazet el ardu : yeryüzü aldı
-
10-Yunus 24
zuhrufe-hâ : onun güzelliği, onun güzelleşmesi (son derece güzel ve parlak olması)
-
10-Yunus 24
vezzeyyenet : ve süslendi, güzelleşti
-
10-Yunus 24
ve zanne : ve zannederler
-
10-Yunus 24
ehlu-hâ : onun sahibi
-
10-Yunus 24
enne-hum : onlar ..... olduklarını
-
10-Yunus 24
kâdirûne : kadir olan kimseler
-
10-Yunus 24
aleyhâ : ona
-
10-Yunus 24
etâ-hâ : ona geldi
-
10-Yunus 24
emru-nâ : emrimiz
-
10-Yunus 24
leylen : gece
-
10-Yunus 24
ev nehâren : veya gündüz
-
10-Yunus 24
fe ceal-nâ-hâ : böylece onu kıldık (yaptık)
-
10-Yunus 24
hasîden : hasat ederek, kökünden kopararak
-
10-Yunus 24
ke en : gibi olur (oldu)
-
10-Yunus 24
lem tagne : olmamış (zenginleşmemiş)
-
10-Yunus 24
bi el emsi : dün
-
10-Yunus 24
kezâlike : onun gibi, işte böylece
-
10-Yunus 24
nufassilu el âyâti : âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz
-
10-Yunus 24
yetefekkerûne : tefekkür ediyorlar
-
10-Yunus 25
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
10-Yunus 25
yed'û : davet eder
-
10-Yunus 25
ilâ dâri es selâmi : teslim yurduna, selâm yurduna
-
10-Yunus 25
ve yehdî : ve ulaştırır
-
10-Yunus 25
men yeşâu : dilediği kişi
-
10-Yunus 25
mustekîmin : istikamet üzere olan, Allah'a götüren
-
10-Yunus 26
li ellezîne : o kimseler için (vardır)
-
10-Yunus 26
ahsenû : ahsen olanlar, daha güzel olanlar
-
10-Yunus 26
el husnâ : güzellik
-
10-Yunus 26
ve zîyâdetun : ve onun ziyadesi, daha fazlası
-
10-Yunus 26
ve lâ yerheku : ve kaplamaz, bürümez
-
10-Yunus 26
vucûhe-hum : onların yüzleri
-
10-Yunus 26
katerun : ne bir karartı, korku, keder, sıkıntı
-
10-Yunus 26
ve lâ zilletun : ve ne de bir zillet, hakirlik, küçük düşme (yoktur)
-
10-Yunus 26
ulâike : işte onlar
-
10-Yunus 26
ashâbu el cenneti : cennet halkıdır
-
10-Yunus 26
hâlidûne : devamlı kalanlardır
-
10-Yunus 27
ve ellezîne kesebû : ve kazanan kimselerin
-
10-Yunus 27
es seyyiâti : seyyiat, derecat kaybettiren ameller, günahlar
-
10-Yunus 27
cezâu : cezası, karşılığı
-
10-Yunus 27
seyyietin : bir kötülüğün, derecat kaybettiren amellerin
-
10-Yunus 27
ve terheku-hum : ve onları kaplar, bürür
-
10-Yunus 27
zilletun : bir zillet, hakirlik, küçük düşme
-
10-Yunus 27
mâ lehum : onlar için (onların) yoktur
-
10-Yunus 27
ke ennemâ : ancak sanki, gibi
-
10-Yunus 27
ugsîyet : büründü, kaplandı
-
10-Yunus 27
min el leyli : geceden
-
10-Yunus 27
muzlimen : bir karanlık
-
10-Yunus 27
ulâike : işte onlar
-
10-Yunus 27
ashâbu en nâri : ateş halkıdır
-
10-Yunus 27
hâlidûne : devamlı kalanlardır
-
10-Yunus 28
ve yevme : ve gün
-
10-Yunus 28
cemîan : topluca, hepsi, bütünü
-
10-Yunus 28
summe : sonra
-
10-Yunus 28
nekûlu : diyeceğiz
-
10-Yunus 28
lillezîne (li ellezîne) : o kimselere
-
10-Yunus 28
eşrekû : şirk koştular
-
10-Yunus 28
mekâne-kum : sizin yeriniz
-
10-Yunus 28
entum : siz
-
10-Yunus 28
ve şurekâu-kum : ve sizin şirk koştuklarınız (Allah'a ortak ettikleriniz)
-
10-Yunus 28
fe zeyyel-nâ : böylece biz ayırdık
-
10-Yunus 28
beyne-hum : onlar arasını
-
10-Yunus 28
ve kâle : ve dediler
-
10-Yunus 28
şurekâu-hum : onlarin şirk koştukları
-
10-Yunus 28
ta'budûne : kulluk edersiniz
-
10-Yunus 29
fe kefâ : artık yeterli, kâfidir
-
10-Yunus 29
şehîden : şahit olarak
-
10-Yunus 29
beyne-nâ : bizim aramızda
-
10-Yunus 29
ve beyne-kum : ve sizin aranızda
-
10-Yunus 29
an ibâdeti-kum : sizin ibadetinizden
-
10-Yunus 29
le gâfilîne : mutlaka, gerçekten habersiz, gâfil olanlar
-
10-Yunus 30
teblû : imtihan olur
-
10-Yunus 30
kullu nefsin : her nefs, bütün nefsler
-
10-Yunus 30
mâ eslefet : geçmişte yaptıklarıyla (selef olan şeyler)
-
10-Yunus 30
ve ruddû : ve döndürüldüler
-
10-Yunus 30
mevlâ-hum el hakkı : onların mevlâsı Hakk'tır
-
10-Yunus 30
ve dalle : ve uzaklaştı
-
10-Yunus 30
yefterûne : iftira ediyorlar, uyduruyorlar
-
10-Yunus 31
men : kim
-
10-Yunus 31
yerzuku-kum : sizlere rızık verir, sizi rızıklandırır
-
10-Yunus 31
min es semâi : göklerden, semadan
-
10-Yunus 31
ve el ardı : ve yeryüzü, yer
-
10-Yunus 31
emmen (em men) : veya kim
-
10-Yunus 31
yemliku : gücü yeter, sahip olur, melik olur
-
10-Yunus 31
es sem'a : işitme (duyusu)
-
10-Yunus 31
ve el ebsâre : ve görme hassası
-
10-Yunus 31
ve men : ve kim
-
10-Yunus 31
el hayye : diri, canlı
-
10-Yunus 31
min el meyyiti : ölüden, cansızdan
-
10-Yunus 31
ve yuhricu : ve çıkarır
-
10-Yunus 31
meyyite : ölü
-
10-Yunus 31
min el hayyi : diriden, canlıdan
-
10-Yunus 31
ve men : ve kim
-
10-Yunus 31
yudebbiru el emre : işleri düzenleyip, idare eder, yürütür
-
10-Yunus 31
fe se yekûlûne : o zaman diyecekler, derler
-
10-Yunus 31
fe kul : öyleyse de
-
10-Yunus 31
e fe lâ tettekûne : hâlâ, takva sahibi olmayacak mısınız
-
10-Yunus 32
fe : o halde, öyleyse, artık
-
10-Yunus 32
el hakku : Hakk'tır
-
10-Yunus 32
fe mâzâ : o halde nedir
-
10-Yunus 32
ba'de : sonra
-
10-Yunus 32
el hakkı : Hakk
-
10-Yunus 32
illâ ed dalâlu : dalâletten başka
-
10-Yunus 32
fe ennâ : artık nasıl
-
10-Yunus 32
tusrafûne : çevriliyorsunuz
-
10-Yunus 33
kezâlike : böylece
-
10-Yunus 33
kelimetu : sözü, kelimesi
-
10-Yunus 33
rabbi-ke : senin Rabbin
-
10-Yunus 33
alellezîne (alâ ellezîne) : o kimselere
-
10-Yunus 33
fesekû : fasık oldular
-
10-Yunus 33
enne-hum : şüphesiz onlar
-
10-Yunus 33
lâ yu'minûne : inanmazlar
-
10-Yunus 34
hel : var mı
-
10-Yunus 34
min şurekâi-kum : sizin şirk koştuklarınızdan, ortaklarınızdan
-
10-Yunus 34
men : kim
-
10-Yunus 34
yebdeu : örneksiz, ilk defa yaratır
-
10-Yunus 34
el halka : yaratma, halketme
-
10-Yunus 34
summe : sonra
-
10-Yunus 34
yebdeu : örneksiz ilk defa yaratır
-
10-Yunus 34
el halka : yaratma, halketme
-
10-Yunus 34
summe : sonra
-
10-Yunus 34
fe ennâ : öyleyse nasıl
-
10-Yunus 34
tu'fekûne : döndürülüyorsunuz
-
10-Yunus 35
hel : var mı
-
10-Yunus 35
min şurekâi-kum : sizin şirk (ortak) koştuklarınızdan, ortaklarınızdan
-
10-Yunus 35
men yehdî : hidayete erdiren kimse (ulaştıran kimse)
-
10-Yunus 35
ilâ el hakkı, : hakka
-
10-Yunus 35
yehdî li el hakkı : hakka ulaştırır, hidayete erdirir
-
10-Yunus 35
e fe men : öyleyse ..... kimse mi
-
10-Yunus 35
yehdî ilâ el hakkı : hakka hidayet eder (ulaştırır)
-
10-Yunus 35
ehakku : daha lâyık, daha çok hak sahibi
-
10-Yunus 35
en yuttebe : tâbî olunmak
-
10-Yunus 35
em men : yoksa kim, kimse, kişi
-
10-Yunus 35
lâ yehiddî : kendisi hidayete eremez (ulaşamaz) (kendisini hidayete erdiremez)
-
10-Yunus 35
en yuhdâ : ulaştırılmak, hidayete erdirilmek
-
10-Yunus 35
fe mâ lekum : artık size ne oluyor
-
10-Yunus 35
keyfe : nasıl
-
10-Yunus 35
tahkumûne : hüküm veriyorsunuz
-
10-Yunus 36
ve mâ : ve değil
-
10-Yunus 36
yettebiu : tâbî oluyor
-
10-Yunus 36
ekseru-hum : onların çoğu
-
10-Yunus 36
zannen : zanna
-
10-Yunus 36
inne ez zanne : şüphesiz zan
-
10-Yunus 36
el hakkı : hak
-
10-Yunus 36
şey'en : şey
-
10-Yunus 36
innallâhe : muhakkak ki Allah
-
10-Yunus 36
yef'alûne : onların yaptıklarını
-
10-Yunus 37
ve mâ kâne : ve değildir
-
10-Yunus 37
el kur'ânu : Kur'ân
-
10-Yunus 37
en yufterâ : uydurulmuş
-
10-Yunus 37
ve lâkin : ve ancak, lâkin
-
10-Yunus 37
ellezî beyne yedey-hi : onların ellerinde olanı (onların elleri arasında olanı)
-
10-Yunus 37
ve tafsîle : ve tafsilatlı (ayrıntılı) olarak açıklar
-
10-Yunus 37
el kitâbi : kitabı
-
10-Yunus 37
lâ reybe : şüphe yoktur
-
10-Yunus 37
el âlemîne : âlemler
-
10-Yunus 38
em : yoksa, veya, öyle mi
-
10-Yunus 38
yekûlûne ifterâ-hu : onu uydurdu mu
-
10-Yunus 38
fe'tû : öyleyse getirin
-
10-Yunus 38
bi sûretin : bir sure
-
10-Yunus 38
ved'û (ve ud'û) : ve çağırın
-
10-Yunus 38
men isteta'tum : gücünüzün yettiği kimse(leri)
-
10-Yunus 38
sâdikîne : doğru söyleyenler, sadıklar
-
10-Yunus 39
bel : aksine, hayır
-
10-Yunus 39
kezzebû : yalanladılar
-
10-Yunus 39
lem yuhîtû : ihata edemediler, kavrayamadılar
-
10-Yunus 39
ve lemmâ : ve olmadıkça
-
10-Yunus 39
ye'ti-him : onlara geldi
-
10-Yunus 39
te'vîlu-hu : onun yorumu, tevîli
-
10-Yunus 39
kezâlike : böylece, bunun gibi
-
10-Yunus 39
kezzebe : yalanladılar
-
10-Yunus 39
ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimseler
-
10-Yunus 39
fanzur (fe unzur) : artık bak
-
10-Yunus 39
keyfe : nasıl
-
10-Yunus 39
kâne : oldu
-
10-Yunus 39
âkibetu : sonu, akıbeti
-
10-Yunus 39
ez zâlimîne : zalimler
-
10-Yunus 40
ve min-hum : ve onlardan
-
10-Yunus 40
men yu'minu : îmân eden, mü'min olan kimseler
-
10-Yunus 40
ve min-hum : ve onlardan
-
10-Yunus 40
men : kimseler
-
10-Yunus 40
ve rabbu-ke : ve senin Rabbin
-
10-Yunus 40
a'lemu : iyi bilir
-
10-Yunus 40
bi el mufsidîne : fesat (bozgunculuk) çıkaranlar
-
10-Yunus 41
ve in kezzebû-ke : ve eğer seni yalanlarlarsa
-
10-Yunus 41
fe : o zaman
-
10-Yunus 41
lî amelî : benim amelim benim (bana ait)
-
10-Yunus 41
ve lekum : ve sizin
-
10-Yunus 41
amelu-kum : sizin ameliniz
-
10-Yunus 41
entum : siz
-
10-Yunus 41
berîûne : uzak, berî
-
10-Yunus 41
a'melu : yapıyorum, yaparım
-
10-Yunus 41
ve ene : ve ben
-
10-Yunus 41
berîun : uzak, berî
-
10-Yunus 41
ta'melûne : yapıyorsunuz, yaparsınız
-
10-Yunus 42
ve min-hum : ve onlardan
-
10-Yunus 42
men : kimseler (var)
-
10-Yunus 42
yestemiûne : seni dinlerler
-
10-Yunus 42
ileyke : sana
-
10-Yunus 42
e fe ente : fakat, sen mi
-
10-Yunus 42
es summe : sağırlar
-
10-Yunus 42
ve lev : ve ise, olsa
-
10-Yunus 42
lâ ya'kilûne : akıl etmezler
-
10-Yunus 43
ve min-hum : ve onlardan (var)
-
10-Yunus 43
men yanzuru : bakan kimseler
-
10-Yunus 43
ileyke : sana
-
10-Yunus 43
e fe ente : artık, sen mi
-
10-Yunus 43
tehdi : hidayete erdireceksin
-
10-Yunus 43
el umye : kör olan, âmâ
-
10-Yunus 43
ve lev : ve ise, eğer
-
10-Yunus 43
lâ yubsırûne : görmüyorlar (basar hassaları çalışmıyor)
-
10-Yunus 44
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
10-Yunus 44
en nâse : insanlar
-
10-Yunus 44
şey'en : bir şey (bir şekilde)
-
10-Yunus 44
ve lâkinne : ve ancak, lâkin, fakat
-
10-Yunus 44
en nâse : insanlar
-
10-Yunus 44
enfuse-hum : kendi nefslerine
-
10-Yunus 44
yazlimûne : zulmediyorlar, zulmederler
-
10-Yunus 45
ve yevme : ve gün
-
10-Yunus 45
keen : gibi
-
10-Yunus 45
lem : olmadı
-
10-Yunus 45
yelbesû : kalırlar
-
10-Yunus 45
sâaten : bir saat
-
10-Yunus 45
en nehâri : gündüz
-
10-Yunus 45
yeteârefûne : tanışırlar, tanışacaklar
-
10-Yunus 45
beyne-hum : onlar aralarında
-
10-Yunus 45
hasire : hüsrana düştüler
-
10-Yunus 45
ellezîne kezzebû : yalanlayan kimseler, yalanlayanlar
-
10-Yunus 45
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
10-Yunus 45
muhtedîne : hidayete eren kimseler (ruhlarını Allah'a ölmeden evvel ulaştıranlar)
-
10-Yunus 46
ve immâ : ve ama, eğer
-
10-Yunus 46
nurîyenne-ke : elbette sana gösteririz
-
10-Yunus 46
ba'de : bir kısmı
-
10-Yunus 46
ellezî naıdu-hum : onlara vaadettiğimiz
-
10-Yunus 46
ev neteveffeyenne-ke : veya seni vefat ettiririz
-
10-Yunus 46
fe ileynâ : böylece, sonunda ..... bizedir
-
10-Yunus 46
merciu-hum : onların dönüşleri
-
10-Yunus 46
summe allâhu : sonra Allah
-
10-Yunus 46
şehîdun : şahittir
-
10-Yunus 46
alâ mâ yef'alûn : yaptıkları şeye
-
10-Yunus 47
ve li kulli : ve bütün, hepsi, ..... için vardır
-
10-Yunus 47
ummetin : ümmet
-
10-Yunus 47
resûlun : resûl
-
10-Yunus 47
fe izâ câe : geldiği zaman
-
10-Yunus 47
resûlu-hum : onlara resûlleri
-
10-Yunus 47
kudıye : hükmedildi
-
10-Yunus 47
beyne-hum : onların aralarında
-
10-Yunus 47
bi el kıstı : adaletle
-
10-Yunus 47
ve hum : ve onlar
-
10-Yunus 47
lâ yuzlamûne : zulmedilmez, zulme uğratılmazlar
-
10-Yunus 48
ve yekûlûne : ve onlar derler ki
-
10-Yunus 48
metâ : ne zaman
-
10-Yunus 48
hâza el va'du : bu vaad
-
10-Yunus 48
sadıkîne : sözünüze sadık olanlar, doğru sözlü
-
10-Yunus 49
lâ emliku : malik değilim
-
10-Yunus 49
li nefsî : nefsim için, kendim için
-
10-Yunus 49
ve lâ nef'an : ve ne de fayda
-
10-Yunus 49
mâ şâallâh(şâe allâhu) : Allah'ın dilediği şey
-
10-Yunus 49
ummetin : ümmet
-
10-Yunus 49
ecelun : bir ecel, belirlenmiş bir zaman
-
10-Yunus 49
izâ câe : geldiği zaman
-
10-Yunus 49
ecelu-hum : onların ecelleri
-
10-Yunus 49
fe lâ yeste'hırûne : artık ertelenmez
-
10-Yunus 49
sâaten : bir saat
-
10-Yunus 49
ve lâ yestakdimûne : ve öne alınmaz, tehir edilmez
-
10-Yunus 50
ereeytum : siz gördünüz mü (düşündünüz mü, görüşünüz nedir, reyiniz nedir)
-
10-Yunus 50
in etâ-kum : şâyet size gelse
-
10-Yunus 50
beyâten : geceleyin
-
10-Yunus 50
ev nehâren : veya gündüzleyin
-
10-Yunus 50
yesta'cilu : acele olarak isterler
-
10-Yunus 50
el mucrimûne : mücrimler, suçlular
-
10-Yunus 51
e summe : sonra mı
-
10-Yunus 51
âmentum : âmenû oldunuz
-
10-Yunus 51
âl'âne : şimdi
-
10-Yunus 51
ve kad : ve oldu, olmuştu
-
10-Yunus 51
testa'cilûne : acele istiyorsunuz
-
10-Yunus 52
summe : sonra
-
10-Yunus 52
kîle : denildi
-
10-Yunus 52
li ellezîne zalemû : zulmedenlere
-
10-Yunus 52
el huldi : sürekli, daimî, (hâlidîne) ebedî
-
10-Yunus 52
hel : mi
-
10-Yunus 52
tuczevne : cezalandırılacaksınız
-
10-Yunus 52
teksibûne : kazanıyorsunuz
-
10-Yunus 53
ve yestenbiûne-ke : ve senden haber soracaklar
-
10-Yunus 53
e hakkun : bu gerçek mi, hak mıdır
-
10-Yunus 53
huve : o
-
10-Yunus 53
î ve rabbî : evet Rabbime andolsun
-
10-Yunus 53
inne-hu : muhakkak ki o
-
10-Yunus 53
le hakkun : kesin olarak haktır (gerçektir)
-
10-Yunus 53
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
10-Yunus 53
bi mu'cizîne : aciz bırakan kimse
-
10-Yunus 54
ve lev : ve olsa
-
10-Yunus 54
enne : gerçekten
-
10-Yunus 54
li kulli nefsin : her nefs için, her nefsin, ona ait, onun
-
10-Yunus 54
zalemet : zulmetti
-
10-Yunus 54
mâ fî el ardı : yeryüzünde ne varsa
-
10-Yunus 54
le iftedet : mutlaka feda ederdi (etti)
-
10-Yunus 54
ve eserru : ve gizlediler, gizlice içlerinde hissettiler
-
10-Yunus 54
en nedâmete : pişmanlıkları
-
10-Yunus 54
lemmâ : olduğu zaman
-
10-Yunus 54
reevû el azâbe : azabı görünce
-
10-Yunus 54
ve kudıye : ve hükmedildi
-
10-Yunus 54
beyne-hum : aralarında
-
10-Yunus 54
bi el kıstı : adaletle
-
10-Yunus 54
ve hum : ve onlar
-
10-Yunus 54
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler (haksızlığa uğratılmazlar)
-
10-Yunus 55
e lâ : değil mi
-
10-Yunus 55
inne li allâhi : muhakkak Allah'ın
-
10-Yunus 55
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyler, olanlar
-
10-Yunus 55
ve el ardı : ve yerde
-
10-Yunus 55
e lâ : değil mi
-
10-Yunus 55
inne va'de allâhi : mutlaka Allah'ın vaadi
-
10-Yunus 55
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
10-Yunus 55
eksere-hum : onların çoğu
-
10-Yunus 55
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
10-Yunus 56
huve : o
-
10-Yunus 56
ve yumîtu : ve öldürür
-
10-Yunus 56
ve ileyhi : ve ona
-
10-Yunus 56
turceûne : döndürüleceksiniz
-
10-Yunus 57
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 57
câet-kum : size geldi
-
10-Yunus 57
mev'ızatun : öğüt
-
10-Yunus 57
ve şifâun : ve şifa
-
10-Yunus 57
limâ fî es sudûri : sinelerde olana
-
10-Yunus 57
ve huden : ve hidayet
-
10-Yunus 57
ve rahmetun : ve rahmet
-
10-Yunus 57
li el mu'minîne : mü'minler için
-
10-Yunus 58
ve bi rahmeti-hî : ve onun rahmeti ile
-
10-Yunus 58
fe bi zâlike : artık böylece
-
10-Yunus 58
fel yefrahû : artık ferahlasınlar, sevinsinler
-
10-Yunus 58
huve : o
-
10-Yunus 58
yecmeûne : maddî eşyayı topluyorlar
-
10-Yunus 59
e reeytum : gördünüz mü, reyiniz görüşünüz nedir
-
10-Yunus 59
mâ enzele âllâhu : Allah'ın indirdiği şey
-
10-Yunus 59
lekum : sizin için, size
-
10-Yunus 59
fe cealtum : ve de yaptınız, kıldınız
-
10-Yunus 59
harâmen : haram
-
10-Yunus 59
ve halâlen, : ve helâl
-
10-Yunus 59
ezine : izin mi verdi
-
10-Yunus 59
lekum : size, sizin için
-
10-Yunus 59
em alâ allâhi : yoksa Allah'a
-
10-Yunus 59
tefterûne : iftira ediyorsunuz
-
10-Yunus 60
ve mâ zannu : ve zannı nedir
-
10-Yunus 60
ellezîne yefterûne : iftira eden kimseler
-
10-Yunus 60
alâ allahi el kezibe : Allah'a yalan
-
10-Yunus 60
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
10-Yunus 60
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
10-Yunus 60
le zû fadlın : elbette büyük fazl sahibi
-
10-Yunus 60
alâ en nâsi : insanlara karşı
-
10-Yunus 60
ve lâkinne : ve ancak, lâkin
-
10-Yunus 60
eksere-hum : onların çoğu
-
10-Yunus 60
lâ yeşkurûne : şükretmezler
-
10-Yunus 61
ve mâ tekûnu : ve olmazsınız (olmanız yoktur ki)
-
10-Yunus 61
fî şe'nin : bir halde, iş üzerinde, bir durumda
-
10-Yunus 61
ve mâ tetlû : ve okumazsınız (okumanız yoktur ki)
-
10-Yunus 61
ve lâ ta'melûne : ve yapmazsınız (yapmanız yoktur ki)
-
10-Yunus 61
min amelin : amelden bir şey, bir amel, bir iş
-
10-Yunus 61
aleykum : sizin üzerinize
-
10-Yunus 61
şuhûden : şahitler
-
10-Yunus 61
iz tufîdûne : daldığınız zaman
-
10-Yunus 61
ve mâ ya'zubu : ve gizli kalmaz
-
10-Yunus 61
an rabbi-ke : Rabbinden
-
10-Yunus 61
zerretin : bir zerre
-
10-Yunus 61
fî el ardı : yeryüzünde
-
10-Yunus 61
ve lâ : ve olmaz
-
10-Yunus 61
fî es semâi : gökte, semada
-
10-Yunus 61
ve lâ asgare : ve daha küçüğü yoktur (olmaz)
-
10-Yunus 61
min zâlike : bundan
-
10-Yunus 61
ve lâ ekbere : ve daha büyüğü yoktur (olmaz)
-
10-Yunus 62
e lâ : öyle değil mi
-
10-Yunus 62
inne : muhakkak
-
10-Yunus 62
evlîyâe allâhi : Allah'ın dostları
-
10-Yunus 62
aleyhim : onlara
-
10-Yunus 62
ve lâ : ve olmaz
-
10-Yunus 62
yahzenûne : mahzun
-
10-Yunus 63
ellezîne : o kimseler
-
10-Yunus 63
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
10-Yunus 63
ve kânû : ve oldular
-
10-Yunus 63
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
10-Yunus 64
lehum el buşrâ : onlara müjde vardır
-
10-Yunus 64
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
10-Yunus 64
ve fî el âhıreti : ve ahirette
-
10-Yunus 64
lâ tebdîle : değişmez
-
10-Yunus 64
li kelimâti allâhi : Allah'ın sözü, kelimesi
-
10-Yunus 64
zâlike : işte bu
-
10-Yunus 64
huve el fevzu el azîm : o en büyük mükâfat (fevzdir)
-
10-Yunus 65
ve lâ yahzun-ke : ve seni üzmesin, mahzun olma
-
10-Yunus 65
inne el izzete : muhakkak ki izzet
-
10-Yunus 65
cemîan : bütünü, hepsi
-
10-Yunus 65
huve es semîu : o işitendir
-
10-Yunus 65
el alîmu : bilendir
-
10-Yunus 66
e lâ : öyle değil mi
-
10-Yunus 66
inne : muhakkak
-
10-Yunus 66
men : kimse, kim
-
10-Yunus 66
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
10-Yunus 66
ve men : ve kimse, kim
-
10-Yunus 66
fî el ardı : yerde
-
10-Yunus 66
ve mâ yettebiu : ve tâbî olmaz
-
10-Yunus 66
ellezîne yed'ûne : dua eden kimseler
-
10-Yunus 66
şûrekâe : şirk koştukları, ortaklar
-
10-Yunus 66
yettebiûne : tâbî olurlar
-
10-Yunus 66
illâ ez zanne : ancak, yalnız, sadece zan
-
10-Yunus 66
ve in : ve eğer
-
10-Yunus 66
yahrusûne : sadece tahminde bulunurlar, yalan uydururlar
-
10-Yunus 67
huve : o
-
10-Yunus 67
ellezî ceale : ki o kıldı, yaptı
-
10-Yunus 67
lekum : sizin için
-
10-Yunus 67
el leyle : gece
-
10-Yunus 67
li teskunû : sukûn bulmanız, dinlenmeniz için
-
10-Yunus 67
ve en nehâre : ve gündüz
-
10-Yunus 67
mubsıren : basireti (görmeyi) sağlayan
-
10-Yunus 67
inne : muhakkak
-
10-Yunus 67
fî zâlike : bunda
-
10-Yunus 67
le âyâtin : elbette âyetler vardır
-
10-Yunus 67
yesmeûne : işitirler
-
10-Yunus 68
kâlû ittehaze allâhu : dediler, Allah edindi
-
10-Yunus 68
veleden : bir çocuk (veled)
-
10-Yunus 68
subhâne-hu : o münezzehtir, ondan münezzehtir
-
10-Yunus 68
huve el ganiyyu : o ganidir (zengindir, ihtiyacı yoktur)
-
10-Yunus 68
lehu : onun
-
10-Yunus 68
fî es semâvâti : göklerde var olan
-
10-Yunus 68
ve mâ : ve şeyler
-
10-Yunus 68
fî el ardı : yeryüzünde var olan
-
10-Yunus 68
inde-kum : sizde, sizin yanınızda
-
10-Yunus 68
e tekûlûne : mi söylüyorsunuz (söylüyor musunuz)
-
10-Yunus 68
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şey
-
10-Yunus 69
inne : muhakkak
-
10-Yunus 69
ellezîne yefterûne : iftira eden kimseler
-
10-Yunus 69
el kezibe : yalan
-
10-Yunus 69
lâ yuflihûne : felâha, kurtuluşa eremezler
-
10-Yunus 70
metâun : bir metadır (geçinme) vardır
-
10-Yunus 70
fî ed dunyâ : dünyada
-
10-Yunus 70
summe : sonra
-
10-Yunus 70
ileynâ : bize
-
10-Yunus 70
merciu-hum : onların dönüşleri
-
10-Yunus 70
summe : sonra
-
10-Yunus 70
el azâbe eş şedîde : şiddetli azabı
-
10-Yunus 70
yekfurûne : inkâr ediyorlar (kâfir oluyorlar)
-
10-Yunus 71
vetlu : ve oku
-
10-Yunus 71
aleyhim : onlara
-
10-Yunus 71
nebe'e : haberi
-
10-Yunus 71
iz kâle : dediği zaman, demişti
-
10-Yunus 71
in kâne : eğer ise
-
10-Yunus 71
kebure : ağır geldi (büyük oldu)
-
10-Yunus 71
aleykum : size
-
10-Yunus 71
ve tezkîrî : ve benim zikretmem
-
10-Yunus 71
fe alâllâhi (alâ allâhi) : artık Allah'a
-
10-Yunus 71
tevekkeltu : ben tevekkül ettim, güvendim
-
10-Yunus 71
fe ecmiû : artık, bundan sonra (toplanın) \n karar verin (icma edin)
-
10-Yunus 71
emre-kum : işinizi
-
10-Yunus 71
ve şurekâe-kum : ve ortaklarınız
-
10-Yunus 71
summe : sonra
-
10-Yunus 71
lâ yekun : olmasın
-
10-Yunus 71
emru-kum : işiniz
-
10-Yunus 71
aleykum : sizin üzerinize
-
10-Yunus 71
gummeten : bir gam, keder, belirsiz, gizli
-
10-Yunus 71
summe akdû : sonra uygulayın (yerine getirin)
-
10-Yunus 71
ileyye : bana
-
10-Yunus 71
ve lâ tunzirûne : ve beklemeyin
-
10-Yunus 72
fe in : eğer
-
10-Yunus 72
tevelleytum : yüz çevirirseniz, dönerseniz
-
10-Yunus 72
fe mâ se'eltu-kum : o zaman sizden istemem
-
10-Yunus 72
min ecrin : ücretten, bir ücret
-
10-Yunus 72
in ecriye : (eğer varsa) benim ecrim, ücretim
-
10-Yunus 72
ve umirtu : ve emrolundum
-
10-Yunus 72
en ekûne : olmakla
-
10-Yunus 72
min el muslimîne : (Allah'a) teslim olanlardan
-
10-Yunus 73
fe kezzebû-hu : fakat onu yalanladılar
-
10-Yunus 73
fe necceynâ-hu : sonra biz onu kurtardık
-
10-Yunus 73
ve men : ve kim, kimse(ler)
-
10-Yunus 73
mea-hu : onunla beraber
-
10-Yunus 73
fî el fulki : gemide
-
10-Yunus 73
ve cealnâ-hum : ve onları kıldık (yaptık)
-
10-Yunus 73
halâife : halifeler
-
10-Yunus 73
ve agraknâ : ve suda boğduk
-
10-Yunus 73
ellezîne kezzebû : yalanlayan kimseler
-
10-Yunus 73
fanzur (fe unzur) : artık bak
-
10-Yunus 73
keyfe : nasıl
-
10-Yunus 73
kâne : oldu
-
10-Yunus 73
âkıbetu el munzerîne : uyarılanların sonu (akıbeti)
-
10-Yunus 74
summe : sonra
-
10-Yunus 74
beas-nâ : biz gönderdik
-
10-Yunus 74
rusulen : resûller
-
10-Yunus 74
fe câû-hum bi \n(câe) \n(câe bi) : o zaman onlara getirdiler \n: (geldi) \n: (getirdi)
-
10-Yunus 74
el beyyinâti : beyyineler, belgeler
-
10-Yunus 74
fe mâ kânû li yu'minû : ama inanmadılar, mü'min olmadılar
-
10-Yunus 74
bi mâ kezzebû : yalanladıklarından dolayı
-
10-Yunus 74
kezâlike : işte böyle
-
10-Yunus 74
natbeu : mühürleriz
-
10-Yunus 74
el mugtedîne : haddi aşanlar
-
10-Yunus 75
summe : sonra
-
10-Yunus 75
beas-nâ : biz gönderdik
-
10-Yunus 75
mûsâ ve hârûne : Musa ve Harun
-
10-Yunus 75
ilâ fir'avne : firavuna
-
10-Yunus 75
ve melâi-hî : ve onun ileri gelenlerine
-
10-Yunus 75
festekberû (fe istekberû) : fakat kibirlendiler
-
10-Yunus 75
ve kânû : ve oldular
-
10-Yunus 75
kavmen : bir kavim
-
10-Yunus 75
mucrimîne : mücrim (suçlu)
-
10-Yunus 76
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
10-Yunus 76
câe-humu el hakku : onlara hak geldi
-
10-Yunus 76
inne : muhakkak
-
10-Yunus 76
le sıhrun : mutlaka bir sihirdir
-
10-Yunus 77
kâle : dedi
-
10-Yunus 77
e tekûlûne : mı söylüyorsunuz, konuşuyorsunuz
-
10-Yunus 77
li el hakkı : hak için
-
10-Yunus 77
lemmâ câe-kum : size geldiği zaman
-
10-Yunus 77
e sıhrun : bir sihir mi
-
10-Yunus 77
ve lâ yuflihu : ve felâha (kurtuluşa) ermez
-
10-Yunus 77
es sâhırûne : sihir yapanlar (sihirbazlar)
-
10-Yunus 78
e ci'te-nâ : bize mi geldiniz
-
10-Yunus 78
li telfite-nâ : bizi çevirmek, (vazgeçirmek) için
-
10-Yunus 78
veced-nâ : bulduk
-
10-Yunus 78
aleyhi : (onun) üzerinde
-
10-Yunus 78
âbâe-nâ : atalarımız, babalarımız
-
10-Yunus 78
ve tekûne : ve siz olursunuz
-
10-Yunus 78
lekum : sizin için
-
10-Yunus 78
el kibriyâu : büyüklük (üstünlük)
-
10-Yunus 78
fî el ardı : yeryüzünde
-
10-Yunus 78
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
10-Yunus 78
lekumâ : siz ikiniz
-
10-Yunus 78
bi mu'minîne : inanacak, îmân edecek
-
10-Yunus 79
ve kâle : ve dedi
-
10-Yunus 80
fe : bunun üzerine, böylece
-
10-Yunus 80
lemmâ : olduğu zaman
-
10-Yunus 80
câe es seharetu : sihirbazlar geldi
-
10-Yunus 80
kâle : dedi
-
10-Yunus 80
lehum : onlara
-
10-Yunus 80
elkû : atın
-
10-Yunus 80
entum : siz
-
10-Yunus 80
mulkûne : yere atacağınız
-
10-Yunus 81
fe lemmâ : artık, olduğu zaman
-
10-Yunus 81
elkav : attılar
-
10-Yunus 81
kâle : dedi
-
10-Yunus 81
bi-hi es sihru : o sihir iledir, o sihirdir
-
10-Yunus 81
inne allâhe : muhakkak Allah
-
10-Yunus 81
se yubtilu-hu : onu bâtıl (geçersiz) kılacaktır
-
10-Yunus 81
inne allâhe : muhakkak Allah
-
10-Yunus 81
amele el mufsidîne : fesat çıkaranların amelini
-
10-Yunus 82
ve yuhikku allâhu : ve Allah gerçekleştirecek
-
10-Yunus 82
el hakka : hakkı
-
10-Yunus 82
bi kelimâti-hi : kelimeleri ile, sözleri ile
-
10-Yunus 82
ve lev kerihe : ve kerih görse de (istemese de), hoşlanmasa da
-
10-Yunus 82
el mucrimûne : mücrimler (suçlular)
-
10-Yunus 83
fe : bundan sonra
-
10-Yunus 83
mâ âmene : âmenû olmadı (îmân etmedi, inanmadı)
-
10-Yunus 83
zurriyyetun : zürriyet, sülâle
-
10-Yunus 83
min fir'avne : firavundan
-
10-Yunus 83
ve melâi-him : ve onun ileri gelenleri
-
10-Yunus 83
en yeftine-hum : onları fitneye düşürmesi (onlara işkence etmesi)
-
10-Yunus 83
ve inne : ve muhakkak
-
10-Yunus 83
fir'avne : firavun
-
10-Yunus 83
le âlin : çok kibirli, büyüklük taslayan, üstün (zorba)
-
10-Yunus 83
fî el ardı : yeryüzünde
-
10-Yunus 83
ve inne-hu : ve muhakkak o
-
10-Yunus 83
le min el musrifîne : haddi aşanlardan, müsriflerden, azgınlardan
-
10-Yunus 84
ve kâle : ve dedi
-
10-Yunus 84
âmentum : îmân ettiniz, âmenû oldunuz (olan lar) (ölmeden önce Allah'a ulaş mayı dilediniz)
-
10-Yunus 84
fe aleyhi : artık ona
-
10-Yunus 84
tevekkelû : tevekkül edin, güvenin
-
10-Yunus 84
muslimîne : müslüman, teslim olanlar
-
10-Yunus 85
fe kâlû : bunun üzerine dediler
-
10-Yunus 85
tevekkelnâ : biz tevekkül ettik
-
10-Yunus 85
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
10-Yunus 85
lâ tec'al-nâ : bizi kılma
-
10-Yunus 85
fitneten : fitne
-
10-Yunus 85
li el kavmi ez zâlimîne : zalim kavme
-
10-Yunus 86
ve necci-nâ : ve bizi kurtar
-
10-Yunus 86
bi rahmeti-ke : senin rahmetin ile
-
10-Yunus 86
min el kavmi el kâfirîne : kâfirler kavminden
-
10-Yunus 87
ve evhaynâ : ve biz vahyettik
-
10-Yunus 87
ve ahî-hi : ve onun kardeşine
-
10-Yunus 87
en tebevveâ : yerleşmek, ev yapmak
-
10-Yunus 87
buyûten : evler
-
10-Yunus 87
vec'alû : ve kılınız
-
10-Yunus 87
buyûte-kum : evleriniz
-
10-Yunus 87
kıbleten : kıble olarak
-
10-Yunus 87
ve akîmu es sâlate : ve namazı ikame edin
-
10-Yunus 87
ve beşşiri el mu'minîne : ve mü'minleri müjdele
-
10-Yunus 88
ve kâle : ve dedi
-
10-Yunus 88
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
10-Yunus 88
inne-ke : muhakkak sen
-
10-Yunus 88
âteyte : sen verdin
-
10-Yunus 88
fir'avne : firavun
-
10-Yunus 88
ve melâ-hu : ve onun ileri gelenleri
-
10-Yunus 88
zîneten : süs, ziynet
-
10-Yunus 88
ve emvâlen : ve mallar
-
10-Yunus 88
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
10-Yunus 88
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
10-Yunus 88
an sebîli-ke : senin yolundan
-
10-Yunus 88
rabbenatmis alâ : Rabbimiz yok et, mahvet
-
10-Yunus 88
emvâli-him : onların mallarını
-
10-Yunus 88
veşdud (ve uşdud) : ve şiddetlendir, sıkıştır
-
10-Yunus 88
fe lâ yu'minû : artık mü'min olmazlar
-
10-Yunus 88
hattâ yerevu : görünceye kadar
-
10-Yunus 88
el azâb el elîme : acı azap
-
10-Yunus 89
kâle : dedi
-
10-Yunus 89
ucîbet : kabul olundu, icabet edildi
-
10-Yunus 89
da'vetu-kumâ : ikinizin duası
-
10-Yunus 89
festekîmâ (fe istekîmâ) : artık ikiniz (de) (kendinizi dîne) ikame edin (Allah'a çağırmaya devam edin)
-
10-Yunus 89
ve lâ tettebi : ve tâbî olmayın
-
10-Yunus 89
sebîle : yol
-
10-Yunus 89
ellezîne lâ ya'lemûne : bilmeyen kimseler
-
10-Yunus 90
ve câvez-nâ : ve biz geçirdik
-
10-Yunus 90
bi benî isrâîle : İsrailoğullarını
-
10-Yunus 90
el bahre : deniz
-
10-Yunus 90
fe etbea-hum : böylece onları takip etti
-
10-Yunus 90
ve cunûdu-hu : ve onun ordusu
-
10-Yunus 90
bagyen : zulümle, zulmetmek için
-
10-Yunus 90
ve adven : düşmanlıkla
-
10-Yunus 90
edreke-hu el gareku : onu boğacak düzeye erişti
-
10-Yunus 90
kâle : dedi
-
10-Yunus 90
âmentu : îmân ettim
-
10-Yunus 90
enne-hu : muhakkak ona, onun ..... olduğuna
-
10-Yunus 90
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
10-Yunus 90
ellezî âmenet : ki ona îmân etti (inandı)
-
10-Yunus 90
benû isrâîle : İsrailoğulları
-
10-Yunus 90
ve ene : ve ben
-
10-Yunus 90
min el muslimîne : müslümanlardanım
-
10-Yunus 91
âl'âne : şimdi
-
10-Yunus 91
ve kad : ve olmuştu
-
10-Yunus 91
asayte : sen asi oldun
-
10-Yunus 91
ve kunte : ve sen oldun
-
10-Yunus 91
min el mufsidîne : fesat çıkaranlardan
-
10-Yunus 92
fe el yevme : böylece bugün
-
10-Yunus 92
nuneccî-ke : seni kurtaracağız
-
10-Yunus 92
bi bedeni-ke : senin bedenin ile
-
10-Yunus 92
li tekûne : olman için
-
10-Yunus 92
li men : o kimseler için
-
10-Yunus 92
halfe-ke \n(li men halfe-ke) : senden sonra, senin arkanda \n: (senden sonraki nesl'e)
-
10-Yunus 92
âyeten : bir âyet, delil (ibret)
-
10-Yunus 92
ve inne : ve muhakkak ki, gerçekten
-
10-Yunus 92
kesîren : çoğu
-
10-Yunus 92
min en nâsi : insanlardan
-
10-Yunus 92
le gâfilûne : elbette habersiz olan, gâfil olan kimseler
-
10-Yunus 93
ve lekad : ve andolsun ki
-
10-Yunus 93
bevve'nâ : yerleştirdik
-
10-Yunus 93
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
10-Yunus 93
mubevvee : yerleşme yeri
-
10-Yunus 93
ve razaknâ-hum : ve onları rızıklandırdık
-
10-Yunus 93
min et tayyibâti : temiz, helâl olanlardan
-
10-Yunus 93
femahtelefû (fe mâ ihtelefû) : bundan sonra ihtilâfa düşmediler
-
10-Yunus 93
hattâ câe-hum el ilmu : onlara ilim gelinceye kadar
-
10-Yunus 93
inne rabbe-ke : muhakkak ki senin Rabbin
-
10-Yunus 93
beyne-hum : onların aralarında
-
10-Yunus 93
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
10-Yunus 93
fî hi yahtelifûne : onun hakkında ihtilâfa (anlaşmazlığa) düşerler
-
10-Yunus 94
fe in : bundan sonra, eğer
-
10-Yunus 94
kunte : sen oldun
-
10-Yunus 94
fî şekkin : şüphe içinde
-
10-Yunus 94
mim mâ (min mâ) enzel-nâ : indirdiğimiz şeyden
-
10-Yunus 94
ileyke : sana
-
10-Yunus 94
fes'eli (fe es'eli) : o zaman onlara sor
-
10-Yunus 94
ellezîne yakreûne : okuyan kimseler
-
10-Yunus 94
el kitâbe : kitabı
-
10-Yunus 94
min kabli-ke : senden önce
-
10-Yunus 94
lekad : andolsun
-
10-Yunus 94
câe-ke : sana geldi
-
10-Yunus 94
el hakku : hak
-
10-Yunus 94
min rabbi-ke : Rabbinden
-
10-Yunus 94
fe lâ tekûnenne : öyleyse sakın olma
-
10-Yunus 94
min el mumterîne : şüphe edenlerden, şüphecilerden
-
10-Yunus 95
ve lâ tekûnenne : ve sakın olma
-
10-Yunus 95
min ellezîne : o kimselerden
-
10-Yunus 95
kezzebû : yalanladılar
-
10-Yunus 95
fe : o taktirde, böylece, yoksa
-
10-Yunus 95
tekûne : olursun
-
10-Yunus 95
min el hâsirîne : hüsrana uğrayanlardan
-
10-Yunus 96
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
10-Yunus 96
aleyhim : onlar üzerlerine, onların üzerine
-
10-Yunus 96
kelimetu : kelime, söz
-
10-Yunus 96
rabbi-ke : senin Rabbin
-
10-Yunus 96
lâ yu'minûne : mü'min olmazlar
-
10-Yunus 97
ve lev câet-hum : ve onlara gelse bile
-
10-Yunus 97
âyetin : âyet
-
10-Yunus 97
yerevû : görürler
-
10-Yunus 97
el azâbe el elîme : elîm azap
-
10-Yunus 98
fe : bundan sonra, artık
-
10-Yunus 98
lev lâ : keşke olsaydı, olmaz mıydı
-
10-Yunus 98
kânet : oldu
-
10-Yunus 98
karyetun : bir ülke, bir karye
-
10-Yunus 98
âmenet : îmân etti, âmenû oldu
-
10-Yunus 98
fe nefea-hâ : böylece ona fayda sağladı
-
10-Yunus 98
kavme yûnuse : yunus kavmi
-
10-Yunus 98
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
10-Yunus 98
âmenû : âmenû oldular
-
10-Yunus 98
keşef-nâ : giderdik, kaldırdık
-
10-Yunus 98
azâbe el hızyi : aşağılatıcı azap
-
10-Yunus 98
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
10-Yunus 98
ve metta'nâ-hum : ve onları yararlandırdık, metalandırdık, geçimlerini sağladık
-
10-Yunus 99
rabbu-ke : senin Rabbin
-
10-Yunus 99
le âmene : elbette îmân ederdi
-
10-Yunus 99
men : o kimseler
-
10-Yunus 99
fî el ardı : yeryüzünde
-
10-Yunus 99
cemîân : topluca
-
10-Yunus 99
e fe ente : öyleyse, yoksa sen mi
-
10-Yunus 99
tukrihu en nâse : insanları zorlayacaksın (mecbur tutacaksın) insanlar kerih görse de (istemese de)
-
10-Yunus 99
yekûnû : olurlar
-
10-Yunus 99
mu'minîne : mü'minler
-
10-Yunus 100
ve mâ kâne : ve olmadı, olmaz, olamaz
-
10-Yunus 100
li nefsin : bir nefs için, bir nefsin
-
10-Yunus 100
en tu'mine : mü'min olması
-
10-Yunus 100
ve yec'alu : ve kılar, yapar, verir
-
10-Yunus 100
er ricse : ceza, azap, pislik
-
10-Yunus 100
ellezîne lâ ya'kılûne : akıl etmeyen kimseler
-
10-Yunus 101
fî es semâvâti : göklerde
-
10-Yunus 101
ve el ardı : ve yeryüzünde
-
10-Yunus 101
ve mâ tugnî : ve fayda vermez (gani olmaz)
-
10-Yunus 101
el âyâtu : âyetler
-
10-Yunus 101
ve en nuzuru : ve uyarmalar
-
10-Yunus 101
lâ yu'minûne : âmenû olmayan
-
10-Yunus 102
fe hel : artık, yoksa, mi, mı
-
10-Yunus 102
yentezırûne : bekliyorlar
-
10-Yunus 102
misle : misli, benzeri
-
10-Yunus 102
eyyâmi : günler
-
10-Yunus 102
ellezîne halev : yalnız, gelip geçenler
-
10-Yunus 102
fentezırû (fe intezırû) : artık bekleyin
-
10-Yunus 102
mea-kum : sizinle beraber
-
10-Yunus 102
min el muntezirîne : bekleyenlerden
-
10-Yunus 103
summe : sonra
-
10-Yunus 103
nuneccî : kurtarırız
-
10-Yunus 103
rusulenâ : resûllerimizi
-
10-Yunus 103
ve : ve
-
10-Yunus 103
ellezine âmenû : âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
10-Yunus 103
kezâlike : böyle, böylece
-
10-Yunus 103
aleynâ : üzerimize
-
10-Yunus 103
el mu'minîne : mü'minler
-
10-Yunus 104
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 104
fî şekkin : şüphe içinde
-
10-Yunus 104
fe lâ a'budu : ibadet etmem, kulluk etmem, tapmam
-
10-Yunus 104
ellezîne ta'budûne : sizin ibadet ettiklerinize, sizin kulluk ettiklerinize, taptıklarınıza
-
10-Yunus 104
ve lâkin : ve lâkin, ancak, fakat
-
10-Yunus 104
a'budu allâhe : Allah'a kulluk ederim ki o
-
10-Yunus 104
ellezî yeteveffâ-kum : sizi vefat ettirir, ettirecektir
-
10-Yunus 104
ve umirtu : ve ben emrolundum
-
10-Yunus 104
en ekûne : olmak (benim olmam)
-
10-Yunus 104
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
10-Yunus 105
ve en ekim : ve yöneltmek, yönelt
-
10-Yunus 105
veche-ke : vechini, yüzünü
-
10-Yunus 105
li ed dîni : dîne
-
10-Yunus 105
ve lâ tekûnenne : ve sakın olma
-
10-Yunus 105
min el muşrikîne : müşriklerden
-
10-Yunus 106
ve lâ ted'u : ve tapma, dua etme
-
10-Yunus 106
mâ lâ yenfeu-ke : sana fayda vermeyen şeyler
-
10-Yunus 106
ve lâ yadurru-ke : ve sana zarar vermeyen
-
10-Yunus 106
fe in fealte : bundan sonra, eğer yapacak olursan, yaparsan
-
10-Yunus 106
fe inne-ke : o zaman sen mutlaka
-
10-Yunus 106
izen : bu durumda, öyle olursa (öyle yaparsan)
-
10-Yunus 106
min ez zâlimîne : zalimlerden, zulmedenlerden
-
10-Yunus 107
ve in yemseske allâhu : ve Allah eğer dokundurursa (isabet ettirirse)
-
10-Yunus 107
fe lâ : artık yoktur
-
10-Yunus 107
kâşife : gideren kimse (giderecek kimse)
-
10-Yunus 107
lehu : onun için, onu, ona
-
10-Yunus 107
illâ hûve : ondan başka
-
10-Yunus 107
ve in yurid-ke : ve eğer senin için (sana) isterse
-
10-Yunus 107
fe lâ : o taktirde yoktur
-
10-Yunus 107
râdde : geri çeviren kimse (geri çevirecek kimse)
-
10-Yunus 107
men yeşâu : kimi dilerse, dilediği kimse
-
10-Yunus 107
ve huve : ve o
-
10-Yunus 107
el gafûru : gafurdur, mağfiret edendir
-
10-Yunus 107
er râhîmu : rahîmdir, rahmet nurunu gönderendir
-
10-Yunus 108
yâ eyyuhe en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 108
kad câe-kum : size gelmiştir
-
10-Yunus 108
el hakku : hak, gerçek
-
10-Yunus 108
fe men ihtedâ : kim hidayete erdiyse
-
10-Yunus 108
fe innemâ : o ancak
-
10-Yunus 108
yehtedî : hidayete erer
-
10-Yunus 108
li nefsi-hi : kendi nefsi için
-
10-Yunus 108
ve men dalle : ve kim dalâlette olduysa
-
10-Yunus 108
fe innemâ : o ancak
-
10-Yunus 108
aleyhâ : kendi aleyhine (sorumluluğu kendi üzerinde)
-
10-Yunus 108
ve mâ : ve değil
-
10-Yunus 108
ene : ben
-
10-Yunus 108
aleykum : üzerinizde
-
10-Yunus 108
bi vekîlin : vekil
-
10-Yunus 109
vettebi' (ve ittebi') : ve tâbî ol
-
10-Yunus 109
iley-ke : sana
-
10-Yunus 109
vasbir (ve ısbir) : ve sabret
-
10-Yunus 109
yahkume allâhu : Allah hükmeder, hükmünü verir
-
10-Yunus 109
ve huve : ve o
-
10-Yunus 109
el hâkimîne : hükmedenler, hüküm verenler
-
10-Yunus 30
hunālike : işte orada
-
100-Âdiyât 1
ve : andolsun
-
100-Âdiyât 1
el âdiyâti : koşanlar
-
100-Âdiyât 2
fe : sonra
-
100-Âdiyât 2
el mûriyâti : kıvılcım saçanlar
-
100-Âdiyât 3
fe : sonra
-
100-Âdiyât 3
el mugîrâti : ansızın akın edenler
-
100-Âdiyât 4
fe : sonra, böylece
-
100-Âdiyât 4
eserne : tozu dumana kattılar
-
100-Âdiyât 5
fe : sonra
-
100-Âdiyât 5
vasatne : ortasına daldılar
-
100-Âdiyât 5
cem'an : topluluk
-
100-Âdiyât 6
inne : muhakkak
-
100-Âdiyât 6
el insâne : insan
-
100-Âdiyât 6
le : gerçekten
-
100-Âdiyât 6
kenûdun : hamdetmeyen, çok nankör
-
100-Âdiyât 7
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
100-Âdiyât 7
zâlike : bu
-
100-Âdiyât 7
le : elbette
-
100-Âdiyât 7
şehîdun : şahittir
-
100-Âdiyât 8
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
100-Âdiyât 8
el hayri : hayr, mal (malı hayır sandığı için)
-
100-Âdiyât 8
le : gerçekten
-
100-Âdiyât 8
şedîdun : şiddetli, kuvvetli
-
100-Âdiyât 9
e : mi
-
100-Âdiyât 9
fe : artık
-
100-Âdiyât 9
lâ ya'lemu : bilmeyecek
-
100-Âdiyât 9
fî el kubûri : kabirlerde
-
100-Âdiyât 10
ve hussıle : ve hasıl olanlar toplandı, toplanıp izhar edildi
-
100-Âdiyât 10
fî es sudûri : göğüslerde
-
100-Âdiyât 11
inne : muhakkak
-
100-Âdiyât 11
rabbe-hum : onların Rabbi
-
100-Âdiyât 11
yevme izin : o gün, izin günü
-
100-Âdiyât 11
le : mutlaka, elbette
-
101-Kâria 1
el kâriatu : kâria, korkunç ve dehşet verici çarpan bir felâket
-
101-Kâria 2
el kâriatu : kâria
-
101-Kâria 3
ve mâ : ve nedir
-
101-Kâria 3
edrâ-ke : sana bildirdi
-
101-Kâria 3
el kâriatu : kâria
-
101-Kâria 4
yevme : o gün
-
101-Kâria 4
yekûnu : olurlar
-
101-Kâria 4
en nâsu : insanlar
-
101-Kâria 4
ke el ferâşi : kelebekler, pervaneler gibi
-
101-Kâria 4
el mebsûsi : dağılmış
-
101-Kâria 5
ve tekûnu : ve olurlar
-
101-Kâria 5
el cibâlu : dağlar
-
101-Kâria 5
ke el ıhni : renkli yünler gibi
-
101-Kâria 5
el menfuşi : etrafa saçılmış
-
101-Kâria 6
fe : artık
-
101-Kâria 6
emmâ : fakat
-
101-Kâria 6
men : kim
-
101-Kâria 6
sekulet : ağır geldi
-
101-Kâria 6
mevâzînu-hu : onun tartıları
-
101-Kâria 7
fe : artık, işte
-
101-Kâria 7
huve : o
-
101-Kâria 7
îşetin : yaşayış
-
101-Kâria 7
râdiyetin : razı olan, razı olduğu
-
101-Kâria 8
ve emmâ : ve amma, fakat
-
101-Kâria 8
men : kim
-
101-Kâria 8
haffet : hafif geldi
-
101-Kâria 8
mevâzînu-hu : tartıları
-
101-Kâria 9
fe : artık
-
101-Kâria 9
hâviyetun : haviye, cehennem ateşi
-
101-Kâria 10
ve mâ edrâ-ke : ve sana bildiren nedir
-
101-Kâria 10
mâ hiyeh : onun ne olduğu
-
101-Kâria 11
hâmiyetun : kızgın, yakıcı
-
102-Tekâsür 1
elhâ-kum (u) : sizi oyaladı
-
102-Tekâsür 1
et tekâsuru : çoklukla (mal, mülk, evlât ile) övünme
-
102-Tekâsür 2
el mekâbira : kabirler, mezarlar
-
102-Tekâsür 3
kellâ : hayır
-
102-Tekâsür 3
sevfe : yakında
-
102-Tekâsür 3
ta'lemûne : siz bileceksiniz
-
102-Tekâsür 4
summe : sonra
-
102-Tekâsür 4
kellâ : hayır
-
102-Tekâsür 4
sevfe : yakında
-
102-Tekâsür 4
ta'lemûne : siz bileceksiniz
-
102-Tekâsür 5
kellâ : hayır
-
102-Tekâsür 5
lev ta'lemûne : keşke siz bilseydiniz
-
102-Tekâsür 5
ilme el yakîni : İlm'el Yakîn, kesin bilgi
-
102-Tekâsür 6
le : elbette, mutlaka
-
102-Tekâsür 6
terevunne : göreceksiniz
-
102-Tekâsür 6
el cahîme : alevli ateş
-
102-Tekâsür 7
summe : sonra
-
102-Tekâsür 7
le : mutlaka
-
102-Tekâsür 7
terevunne-hâ : onu göreceksiniz
-
102-Tekâsür 7
ayne el yakîni : Ayn'el Yakîn, göz ile
-
102-Tekâsür 8
summe : sonra
-
102-Tekâsür 8
le : mutlaka
-
102-Tekâsür 8
tus'elunne : sorgulanacaksınız
-
102-Tekâsür 8
yevme izin : o gün, izin günü
-
102-Tekâsür 8
an(i) en naîmi : ni'metlerden
-
103-Asr 1
ve : andolsun, yemin olsun
-
103-Asr 1
el asrı : asr, zaman
-
103-Asr 2
inne : muhakkak
-
103-Asr 2
el insâne : insan
-
103-Asr 2
le : gerçekten, mutlaka
-
103-Asr 3
ellezîne : onlar, olanlar
-
103-Asr 3
âmenû : âmenû oldular
-
103-Asr 3
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
103-Asr 3
ve tevâsav : ve tavsiye ettiler
-
103-Asr 3
bi el hakkı : hakkı
-
103-Asr 3
ve tevâsav : ve tavsiye ettiler
-
103-Asr 3
bi es sabrı : sabrı
-
104-Hümeze 1
veylun : yazıklar olsun, vay haline
-
104-Hümeze 1
humezetin : arkadan çekiştirmeyi alışkanlık haline getirme
-
104-Hümeze 1
lumezetin : kaş-göz hareketleriyle alay etme
-
104-Hümeze 2
ellezî : o ki
-
104-Hümeze 2
cemea : topladı
-
104-Hümeze 2
mâlen : mal
-
104-Hümeze 2
ve addede-hu : ve onu adetlendirdi, onu tekrar tekrar saydı
-
104-Hümeze 3
yahsebu : sanıyor
-
104-Hümeze 3
enne : olduğunu, olacağını
-
104-Hümeze 3
mâle-hu : onun malı
-
104-Hümeze 3
ahlede-hu : onu halid kıldı, onu ebedî kıldı
-
104-Hümeze 4
kellâ : hayır
-
104-Hümeze 4
le yunbezenne : mutlaka atılacak
-
104-Hümeze 4
fî el hutameti : hutamenin içine, hutameye, tutuşturulmuş ateşe
-
104-Hümeze 5
ve mâ : ve nedir
-
104-Hümeze 5
edrâ-ke : sana bildirdi
-
104-Hümeze 5
el hutameti : hutame
-
104-Hümeze 6
el mûkadetu : tutuşturulmuş
-
104-Hümeze 7
elletî : ki o
-
104-Hümeze 7
tettaliu : üstüne çıkar
-
104-Hümeze 7
alâ el ef'ideti : yüreklerin üzerine
-
104-Hümeze 8
inne-hâ : muhakkak o
-
104-Hümeze 8
aleyhim : onların üzerine
-
104-Hümeze 8
mu'sadetun : kilitlenmiştir, kapatılmıştır
-
104-Hümeze 9
amedin : sütunlar, direkler
-
104-Hümeze 9
mumeddedetin : uzatılmış yüksek
-
105-Fil 1
e lem tere : görmedin mi
-
105-Fil 1
keyfe : nasıl (neler)
-
105-Fil 1
feale : yaptı
-
105-Fil 1
rabbu-ke : senin Rabbin
-
105-Fil 1
el fîli : fil
-
105-Fil 2
e lem yec'al : ve kılmadı mı, yapmadı mı
-
105-Fil 2
keyde-hum : onların tuzağı, hilesi
-
105-Fil 3
ve ersele : ve gönderdi
-
105-Fil 3
aleyhim : onların üzerine
-
105-Fil 3
tayren : kuş, uçan
-
105-Fil 3
ebâbîle : ebabil
-
105-Fil 4
termî-him : onların üzerine atıyorlar
-
105-Fil 4
bi hicâretin : taşları
-
105-Fil 5
fe : böylece
-
105-Fil 5
ceale-hum : onları kıldı, yaptı
-
105-Fil 5
ke : gibi
-
105-Fil 5
me'kûlin : yenilmiş olan
-
106-Kureyş 1
kureyşin : Kureyş (Kabilesi)
-
106-Kureyş 2
rıhlete : yolculuk, göçler
-
106-Kureyş 2
eş şitâi : kış
-
106-Kureyş 2
ve es sayfi : ve yaz
-
106-Kureyş 3
fe : artık
-
106-Kureyş 3
rabbe : Rabb
-
106-Kureyş 3
hâzâ el beyti : bu ev
-
106-Kureyş 4
ellezî : o ki
-
106-Kureyş 4
at'ame-hum : onları doyurdu
-
106-Kureyş 4
ve âmene-hum : ve onları emin kıldı
-
107-Mâ'ûn 1
e raeyte : sen gördün mü
-
107-Mâ'ûn 1
ellezî : ki o, olan, yapan
-
107-Mâ'ûn 1
yukezzibu : yalanlıyor
-
107-Mâ'ûn 1
bi ed dîni : dîni
-
107-Mâ'ûn 2
fe : artık, oysa
-
107-Mâ'ûn 2
zâlike : işte o
-
107-Mâ'ûn 2
ellezî : ki o, olan, yapan
-
107-Mâ'ûn 2
yedu'u : itip kakan
-
107-Mâ'ûn 2
el yetîme : yetim
-
107-Mâ'ûn 3
ve lâ yahuddu : ve teşvik etmez
-
107-Mâ'ûn 3
el miskîni : miskin, yoksul, çalışmaya gücü olmayan
-
107-Mâ'ûn 4
fe : işte
-
107-Mâ'ûn 4
veylun : vay haline, yazıklar olsun
-
107-Mâ'ûn 4
li el musallîne : namaz kılanlara
-
107-Mâ'ûn 5
ellezîne : ki onlar, onlar ki
-
107-Mâ'ûn 5
sâhûne : gâfil olanlar
-
107-Mâ'ûn 6
ellezîne : onlar, ..
yapanlar
-
107-Mâ'ûn 6
yurâûne : gösteriş yaparlar
-
107-Mâ'ûn 7
ve yemneûne : ve mani olurlar, engel olurlar
-
107-Mâ'ûn 7
el maûne : zekât ve yardımlaşma
-
108-Kevser 1
a'taynâ-ke : biz sana verdik
-
108-Kevser 1
el kevsere : kevser
-
108-Kevser 2
fe : artık , o halde
-
108-Kevser 2
li rabbi-ke : Rabbin için
-
108-Kevser 2
venhar : ve kurban kes
-
108-Kevser 3
inne : muhakkak
-
108-Kevser 3
şânie-ke : sana buğzetti
-
108-Kevser 3
huve : o
-
108-Kevser 3
el ebteru : ebter, soyu kesik
-
109-Kâfirûn 1
yâ eyyuhâ : ey, yâ
-
109-Kâfirûn 1
el kâfirûne : kâfirler
-
109-Kâfirûn 2
mâ ta'budûne : sizin kul olduğunuz, taptığınız şeyler
-
109-Kâfirûn 3
ve lâ entum : ve siz değilsiniz
-
109-Kâfirûn 3
âbidûne : kul olanlar, tapanlar
-
109-Kâfirûn 4
ve lâ ene : ve ben değilim
-
109-Kâfirûn 4
mâ abedtum : sizin kul olduğunuz, sizin taptığınız şeyler
-
109-Kâfirûn 5
ve lâ entum : ve siz değilsiniz
-
109-Kâfirûn 5
âbidûne : kul olanlar, tapanlar
-
109-Kâfirûn 6
lekum : sizin
-
109-Kâfirûn 6
ve liye : ve benim
-
11-Hûd 1
uhkimet : muhkem kılındı (sağlamlaştırıldı)
-
11-Hûd 1
summe : sonra
-
11-Hûd 1
fussılet : ayrı ayrı açıklandı
-
11-Hûd 1
min ledun : katından, tarafından
-
11-Hûd 2
ellâ (en lâ) ta'budû : kul olmamanız
-
11-Hûd 2
illâ allâhe : Allah'tan başkası
-
11-Hûd 2
inne-nî : muhakkak ben
-
11-Hûd 2
lekum : size, sizin için
-
11-Hûd 2
nezîrun : bir uyarıcı
-
11-Hûd 2
ve beşîrun : ve bir müjdeleyici
-
11-Hûd 3
ve en istagfirû : ve mağrifet istemeniz
-
11-Hûd 3
rabbe-kum : sizin Rabbinizden
-
11-Hûd 3
summe : sonra
-
11-Hûd 3
ileyhi : ona
-
11-Hûd 3
yumetti'kum : sizi metalandırır, faydalandırır, geçindirir
-
11-Hûd 3
metâan : bir meta, bir fayda
-
11-Hûd 3
hasenen : güzel
-
11-Hûd 3
ilâ ecelin : bir zamana kadar
-
11-Hûd 3
musemmen : belirlenmiş
-
11-Hûd 3
ve yu'ti : ve verir
-
11-Hûd 3
kulle : her, tüm, hepsi, bütün
-
11-Hûd 3
fadle-hu : onun fazlını
-
11-Hûd 3
ve in : ve eğer
-
11-Hûd 3
tevellev : yüz çevirirseniz
-
11-Hûd 3
fe innî : o zaman muhakkak ki ben
-
11-Hûd 3
ehâfu : korkarım
-
11-Hûd 3
aleykum : size, sizin üzerinize
-
11-Hûd 3
azâbe : azap
-
11-Hûd 3
yevmin kebîrin : büyük gün
-
11-Hûd 4
merciu-kum : sizin dönüşünüz (dönüş yeriniz)
-
11-Hûd 4
ve huve : ve o
-
11-Hûd 4
alâ kulli şey'in : herşeye
-
11-Hûd 5
e lâ : değil mi
-
11-Hûd 5
inne-hum : muhakkak, gerçekten onlar
-
11-Hûd 5
yesnûne : bükerler
-
11-Hûd 5
sudûre-hum : göğüslerini
-
11-Hûd 5
li yestahfû : gizlemek için
-
11-Hûd 5
e lâ : değil mi
-
11-Hûd 5
hîne : o zaman, o vakit, böylece
-
11-Hûd 5
yestagşûne \n(gışave) : perde (örtü) yaparlar, perdelerler \n: (perde)
-
11-Hûd 5
siyâbe-hum : elbiselerini
-
11-Hûd 5
ya'lemu : bilir
-
11-Hûd 5
mâ yusirrûne : gizledikleri şeyler (sır olanlar)
-
11-Hûd 5
ve mâ yu'linûne : ve açıkladıkları şeyler (aleni olan şeyler)
-
11-Hûd 5
inne-hu : muhakkak o
-
11-Hûd 5
bi zâti es sudûri : göğüslerde, sinelerde olanı
-
11-Hûd 6
ve mâ : ve yoktur
-
11-Hûd 6
min dâbbetin : yürüyen bir canlıdan, bir hayvan dan
-
11-Hûd 6
fi el ardı : yeryüzünde
-
11-Hûd 6
ve ya'lemu : ve bilir
-
11-Hûd 6
mustekarre-hâ : onun karar kıldığı (kaldığı) yer
-
11-Hûd 6
ve mustevdea-hâ : ve onun emanet (geçici) durduğu yer
-
11-Hûd 7
ve huve ellezî : ve odur ki
-
11-Hûd 7
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
11-Hûd 7
ve el arda : ve yeryüzü
-
11-Hûd 7
fî sitteti eyyâmin : altı gün (için)de
-
11-Hûd 7
ve kâne : ve idi
-
11-Hûd 7
alâ el mâi : su üzerinde
-
11-Hûd 7
li yebluve-kum : sizi imtihan etmek için
-
11-Hûd 7
eyyu-kum : sizin hanginiz
-
11-Hûd 7
ahsenu : en güzel, ahsen
-
11-Hûd 7
amelen : amel olarak, amel
-
11-Hûd 7
ve le in : ve muhakkak ki eğer
-
11-Hûd 7
kulte : sen dedin
-
11-Hûd 7
inne-kum : muhakkak siz
-
11-Hûd 7
meb'ûsûne : diriltileceksiniz
-
11-Hûd 7
min ba'di el mevti : ölümden sonra
-
11-Hûd 7
le yekûlenne : muhakkak ki derler
-
11-Hûd 7
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
11-Hûd 8
ve le in : ve eğer, gerçekten
-
11-Hûd 8
an-hum el azâbe : onlardan azabı
-
11-Hûd 8
ilâ ummetin : bir ümmete (bir topluma)
-
11-Hûd 8
ma'dûdetin : sayılı (bir zaman), belli bir müddet
-
11-Hûd 8
le yekûlunne : muhakkak derler ki
-
11-Hûd 8
e lâ : değil mi
-
11-Hûd 8
yevme ye'tî-him : onlara geldiği gün
-
11-Hûd 8
leyse : değil
-
11-Hûd 8
masrûfen : çevrilecek, uzaklaştırılacak
-
11-Hûd 8
ve hâka : ve kuşattı
-
11-Hûd 8
yestehziûne : alay ediyorlar
-
11-Hûd 9
ve le : ve elbette
-
11-Hûd 9
ezaknâ el insâne : insana tattırdık
-
11-Hûd 9
rahmeten : bir rahmet
-
11-Hûd 9
summe : sonra
-
11-Hûd 9
neza'nâ-hâ : onu biz çekip aldık
-
11-Hûd 9
inne-hu : muhakkak ki o
-
11-Hûd 9
le yeûsun : mutlaka (tamamen) ümitsiz olur
-
11-Hûd 9
kefûrun : nankör olur
-
11-Hûd 10
ve le in : ve muhakkak ki
-
11-Hûd 10
ezaknâ-hu : ona tattırırsak
-
11-Hûd 10
na'mâe : bir ni'met
-
11-Hûd 10
ba'de : sonra
-
11-Hûd 10
darrâe : sıkıntı
-
11-Hûd 10
messet-hu : onu dokundurduğumuz
-
11-Hûd 10
le yekûlenne : muhakkak derler ki
-
11-Hûd 10
zehebe es seyyiâtu : kötülükler gitti
-
11-Hûd 10
inne-hu : muhakkak o
-
11-Hûd 10
le ferihun : şımarıktır
-
11-Hûd 11
illâ ellezîne : ancak o kimseler (onlar hariç)
-
11-Hûd 11
saberû : sabredenler
-
11-Hûd 11
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici ameller yapanlar
-
11-Hûd 11
ûlâike : işte onlar
-
11-Hûd 11
lehum : onlarındır, onlar için vardır
-
11-Hûd 11
magfiretun : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
11-Hûd 11
ve ecrun : ve ecir, bedel
-
11-Hûd 11
kebîrun : büyük
-
11-Hûd 12
fe lealle-ke : ve belki sen
-
11-Hûd 12
ileyke : sana
-
11-Hûd 12
ve dâikun : ve daralır
-
11-Hûd 12
sadru-ke : senin göğsün
-
11-Hûd 12
en yekûlû : demeleri
-
11-Hûd 12
lev : olsa
-
11-Hûd 12
lev lâ : olsa olmaz mı
-
11-Hûd 12
unzile : indirildi
-
11-Hûd 12
aleyhi : ona
-
11-Hûd 12
kenzun : bir hazine
-
11-Hûd 12
ev : veya
-
11-Hûd 12
câe : geldi
-
11-Hûd 12
mea-hu : onunla birlikte
-
11-Hûd 12
melekun : bir melek
-
11-Hûd 12
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
11-Hûd 12
ente : sen
-
11-Hûd 12
nezîrun : uyarıcısın
-
11-Hûd 12
alâ kulli şey'in : herşeye
-
11-Hûd 12
vekîlun : vekildir
-
11-Hûd 13
em : yoksa, veya, mı
-
11-Hûd 13
yekûlûne ifterâ-hu : onu uydurdu diyorlar
-
11-Hûd 13
fe'tû : öyleyse getirin
-
11-Hûd 13
suverin : sure
-
11-Hûd 13
muftereyâtin : uydurulmuş olanlar
-
11-Hûd 13
ved'û : ve çağırın, davet edin
-
11-Hûd 13
men isteta'tum : gücünüzün yettiği kimseyi (kimseleri)
-
11-Hûd 13
sâdikîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
11-Hûd 14
fe : o zaman, artık
-
11-Hûd 14
illem (in lem) yestecîbû : eğer icabet etmezlerse, edemezlerse
-
11-Hûd 14
lekum : size (sizin davetinize)
-
11-Hûd 14
fa'lemû : o zaman bilin ki
-
11-Hûd 14
ennemâ : ancak, ..... olduğunu
-
11-Hûd 14
unzile : indirildi
-
11-Hûd 14
ve en lâ : ve (yoktur) olmadığı
-
11-Hûd 14
ilâhe illâ huve : O'ndan başka ilâh
-
11-Hûd 14
fe hel : artık, öyleyse, mı
-
11-Hûd 14
entum : siz
-
11-Hûd 14
muslimûne : müslümanlar, teslim olanlar
-
11-Hûd 15
men : kim
-
11-Hûd 15
kâne : idi
-
11-Hûd 15
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
11-Hûd 15
ve zînete-hâ : ve onun süsünü, ziynetini
-
11-Hûd 15
nuveffi : tamamen öderiz (vefa ederiz), veririz
-
11-Hûd 15
ileyhim : onlara
-
11-Hûd 15
a'mâle-hum : onların amellerini, yaptıklarını
-
11-Hûd 15
ve hum : ve onlar, onlara
-
11-Hûd 15
lâ yubhasûne : eksiltilmez
-
11-Hûd 16
ulâike : işte onlar
-
11-Hûd 16
ellezîne : o kimseler
-
11-Hûd 16
leyse : yoktur, değildir
-
11-Hûd 16
lehum : onlar için
-
11-Hûd 16
fi el âhireti : ahirette
-
11-Hûd 16
illâ en nâru : ateşten başka
-
11-Hûd 16
ve habita : ve boşa gitti, heba oldu
-
11-Hûd 16
ve bâtılun : ve geçersizdir, bâtıldır
-
11-Hûd 16
ya'melûne : yapıyorlar
-
11-Hûd 17
e fe men : artık (o) kimse mi
-
11-Hûd 17
kâne : oldu
-
11-Hûd 17
alâ beyyinetin : kesin bir delil üzerinde
-
11-Hûd 17
ve yetlû-hu : ve onu okur / ona tâbî olur
-
11-Hûd 17
ve min kabli-hi : ve ondan önce
-
11-Hûd 17
imâmen : bir imam, bir rehber (önder) olarak
-
11-Hûd 17
ve rahmeten : ve rahmet olarak
-
11-Hûd 17
ulâike : işte onlar
-
11-Hûd 17
yu'minûne : inanırlar (mü'mindirler)
-
11-Hûd 17
ve men : ve kimse
-
11-Hûd 17
yekfur : inkâr eder
-
11-Hûd 17
min el ahzâbi : hiziplerden, topluluklardan
-
11-Hûd 17
fe en nâru : böylece ateş
-
11-Hûd 17
mev'ıdu-hu : ona vaadedilen yer
-
11-Hûd 17
fe lâ teku : öyleyse olma
-
11-Hûd 17
fî miryetin : şüphe içinde, şüphede
-
11-Hûd 17
innehu el hakku : (muhakkak ki o) çünkü o haktır
-
11-Hûd 17
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
11-Hûd 17
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
11-Hûd 17
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
11-Hûd 17
lâ yu'minûne : inanmazlar, mü'min olmazlar
-
11-Hûd 18
ve men : ve kim
-
11-Hûd 18
ezlemu : daha zalim
-
11-Hûd 18
mimmen (min men) ifterâ : iftira edenden
-
11-Hûd 18
keziben : yalan olarak, yalanla
-
11-Hûd 18
ulâike : işte onlar
-
11-Hûd 18
yu'radûne : sunulacaklar, arz edilecekler
-
11-Hûd 18
ve yekûlu el eşhâdu : ve şahitler derler
-
11-Hûd 18
ellezîne kezebû : yalan söyleyen kimseler
-
11-Hûd 18
e lâ : değil mi
-
11-Hûd 18
lâ'netu allâhi : Allah'ın lâneti
-
11-Hûd 18
alâ ez zâlimîne : zalimlerin üzerine
-
11-Hûd 19
ellezîne : o kimseler
-
11-Hûd 19
yasuddûne : saptırırlar, engel olurlar
-
11-Hûd 19
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
11-Hûd 19
ve yebgûne-hâ : ve onda ararlar, isterler
-
11-Hûd 19
ivecen : çarpıklık, eğrilik
-
11-Hûd 19
ve hum : ve onlar
-
11-Hûd 19
bi el âhireti : ahireti
-
11-Hûd 19
kâfirûne : inkâr edenler
-
11-Hûd 20
ulâike : onlar
-
11-Hûd 20
lem yekûnû : değildir, olmazlar, olamazlar
-
11-Hûd 20
mu'cizîne : aciz bırakanlar
-
11-Hûd 20
fî el ardı : yeryüzünde
-
11-Hûd 20
ve mâ kâne : ve yoktur, olmaz
-
11-Hûd 20
lehum : onlara
-
11-Hûd 20
min evliyâe : velîlerden, dostlardan (bir dost)
-
11-Hûd 20
lehum : onlara
-
11-Hûd 20
el azâbu : azap
-
11-Hûd 20
yestetîûnes sem'a : işitmeye güç yetirirler (sem'î hassaları çalışır)
-
11-Hûd 20
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
11-Hûd 20
yubsirûne : görüyorlar (basar hassaları çalışıyor)
-
11-Hûd 21
ulâike : işte onlar
-
11-Hûd 21
ellezîne : o kimseler
-
11-Hûd 21
hasirû enfuse-hum : nefslerini hüsrana düşürdüler
-
11-Hûd 21
ve dalle an-hum : ve onlardan saptı, uzaklaştı (gitti)
-
11-Hûd 21
yefterûne : uyduruyorlar, iftira ediyorlar
-
11-Hûd 22
lâ cereme : bedeli yok, kurtuluşu yok, mecburi, kesinlikle
-
11-Hûd 22
enne-hum : muhakkak onlar
-
11-Hûd 22
fî el âhıreti : ahirette
-
11-Hûd 22
hum el ahserûne : onlar en çok hüsrana uğrayanlar
-
11-Hûd 23
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
11-Hûd 23
âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler
-
11-Hûd 23
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
11-Hûd 23
ve ahbetû : ve huşû duydular, boyun eğdiler (razı ve itaatkâr oldular)
-
11-Hûd 23
ulâike : işte onlar
-
11-Hûd 23
ashâbu el cenneti : cennet halkı, cennet ehli
-
11-Hûd 23
hâlidûne : ebedî kalanlar
-
11-Hûd 24
mesele : durum, hal, örnek
-
11-Hûd 24
el ferîkayni : iki grup, iki topluluk
-
11-Hûd 24
ke el a'mâ : âmâ, kör olan kimse (göremeyen) gibi
-
11-Hûd 24
ve el esammi : ve sağır olan kimse (işitmeyen)
-
11-Hûd 24
ve el basîri : ve gören (basar hassası çalışan)
-
11-Hûd 24
ve es semîı : ve işiten (sem'î hassası çalışan)
-
11-Hûd 24
hel yesteviyâni : ikisi eşit (müsavi) mi
-
11-Hûd 24
meselen : durum, hal, örnek
-
11-Hûd 24
e fe lâ tezekkerûne : hâlâ tezekkür etmez misiniz
-
11-Hûd 25
ve lekad : ve andolsun ki
-
11-Hûd 25
erselnâ : biz gönderdik
-
11-Hûd 25
lekum : sizin için, size
-
11-Hûd 25
nezîrun : bir uyarıcıyım
-
11-Hûd 25
mubînun \n(ebâne) : ifadesi açık ve kesin olan, fasih konuşan, açıklayan, açıkça ifade eden kişi \n: (açık konuştu, kesin ifade etti)
-
11-Hûd 26
en lâ ta'budû : kul olmayın
-
11-Hûd 26
illallâhe (illâ allâhe) : Allah'tan başkasına
-
11-Hûd 26
ehâfu : korkarım, korkuyorum
-
11-Hûd 26
aleykum : sizin için
-
11-Hûd 26
azâbe : azap
-
11-Hûd 26
yevmin : gün
-
11-Hûd 26
elîmin : acı
-
11-Hûd 27
fe kâle el meleu : o zaman ileri gelenler dedi
-
11-Hûd 27
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
11-Hûd 27
mâ nerâ-ke : biz, seni görmüyoruz
-
11-Hûd 27
illâ beşeren : beşerden başka
-
11-Hûd 27
misle-nâ : bizim gibi
-
11-Hûd 27
ve mâ nerâ-ke : ve görmüyoruz seni
-
11-Hûd 27
ittebea-ke : sana tâbî oldu
-
11-Hûd 27
illellezîne (illâ ellezîne) : o kimselerden başka
-
11-Hûd 27
erâzilu-nâ : bizden aşağı (fakir, zayıf ve aciz)
-
11-Hûd 27
bâdiye : basit olan, düşünmeden olan
-
11-Hûd 27
er re'yi : görüş, rey
-
11-Hûd 27
ve mâ nerâ : ve biz görmüyoruz
-
11-Hûd 27
lekum : sizi (sizin için)
-
11-Hûd 27
aleynâ : bizim üzerimizde
-
11-Hûd 27
bel : bilâkis, aksine
-
11-Hûd 27
nezunnu-kum : sizi zannediyoruz
-
11-Hûd 27
kâzibîne : yalanlayanlar, yalancılar
-
11-Hûd 28
kâle : dedi
-
11-Hûd 28
e reeytum : sizin reyiniz, görüşünüz mü
-
11-Hûd 28
alâ beyyinetin : bir beyyine, kesin, delil üzerinde
-
11-Hûd 28
ve âtâ-nî : ve bana verdi
-
11-Hûd 28
rahmeten : bir rahmet
-
11-Hûd 28
fe ummiyet : gizli tutuldu (saklandı)
-
11-Hûd 28
aleykum : size
-
11-Hûd 28
e : mi
-
11-Hûd 28
ve entum : ve siz
-
11-Hûd 28
lehâ : onu
-
11-Hûd 28
kârihûne : kerih görenler, hoşlanmayanlar
-
11-Hûd 29
ve yâ kavmi : ve ey kavmim
-
11-Hûd 29
lâ es'elu-kum : sizden istemiyorum
-
11-Hûd 29
aleyhi : ona karşılık, ona (onun için)
-
11-Hûd 29
mâlen : mal olarak
-
11-Hûd 29
in ecriye : eğer varsa ecrim, ücretim
-
11-Hûd 29
ve mâ : ve değil
-
11-Hûd 29
ene : ben
-
11-Hûd 29
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen (âmenû olan) kimseler
-
11-Hûd 29
inne-hum : muhakkak onlar
-
11-Hûd 29
ve lâkin-nî : ve fakat ben
-
11-Hûd 29
erâ-kum : sizi görüyorum
-
11-Hûd 29
kavmen : bir kavim
-
11-Hûd 29
techelûne : siz cahillik ediyorsunuz
-
11-Hûd 30
ve yâ kavmi : ve ey kavmim
-
11-Hûd 30
men : kim
-
11-Hûd 30
taredtu-hum : onları ben uzaklaştırdım (kovdum)
-
11-Hûd 30
e fe lâ tezekkerûne : hâlâ tezekkür etmez misiniz
-
11-Hûd 31
ve lâ ekûlu : ve ben demiyorum
-
11-Hûd 31
lekum : size
-
11-Hûd 31
ve lâ a'lemu el gaybe : ve gaybı bilmiyorum
-
11-Hûd 31
ve lâ ekûlu : ve ben demiyorum
-
11-Hûd 31
melekun : bir melek
-
11-Hûd 31
ve lâ ekûlu : ve ben demiyorum
-
11-Hûd 31
lillezîne (li ellezîne) : o kimselere
-
11-Hûd 31
tezderî : hakir görürsünüz
-
11-Hûd 31
len yu'tiyehum allâhu : Allah onlara hiç vermeyecek
-
11-Hûd 31
hayren : bir hayır
-
11-Hûd 31
a'lemu : bilir
-
11-Hûd 31
fî enfusi-him : onların nefslerindekileri
-
11-Hûd 31
izen : o taktirde, öyleyse
-
11-Hûd 31
le : mutlaka, elbette
-
11-Hûd 31
min ez zâlimîne : zalimlerden
-
11-Hûd 32
câdelte-nâ : sen bizimle çekiştin, mücâdele ettin
-
11-Hûd 32
fe : öyle ki, hatta
-
11-Hûd 32
ekserte : sen çok oldun, çok ileri gittin
-
11-Hûd 32
cidâle-nâ : bizimle çekişmede, mücâdelede
-
11-Hûd 32
fe'ti-nâ : artık bize getir
-
11-Hûd 32
teidu-nâ : bize vaadettiğin
-
11-Hûd 32
in kunte : eğer isen
-
11-Hûd 32
min es sâdikîne : sadıklardan, doğru sözlülerden
-
11-Hûd 33
kâle : dedi
-
11-Hûd 33
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
11-Hûd 33
ye'tî-kum : size getirir
-
11-Hûd 33
allâhu in şâe : Allah eğer dilerse
-
11-Hûd 33
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
11-Hûd 33
bi mu'cizîne : aciz bırakan kimseler
-
11-Hûd 34
ve lâ yenfeu-kum : ve size fayda vermez
-
11-Hûd 34
eredtu : istedim
-
11-Hûd 34
en ensaha : nasihat etmek
-
11-Hûd 34
lekum : size
-
11-Hûd 34
kâne allâhu : Allah oldu
-
11-Hûd 34
en yugviye-kum : sizi azdırmayı
-
11-Hûd 34
huve : o
-
11-Hûd 34
ve ileyhi : ve ona
-
11-Hûd 34
turceûne : döndürüleceksiniz
-
11-Hûd 35
em : veya, yoksa ..... mu
-
11-Hûd 35
yekûlûne : diyorlar
-
11-Hûd 35
ifterâhu : onu uydurdu
-
11-Hûd 35
in iftereytu-hu : eğer onu uydurduysam
-
11-Hûd 35
fe aleyye : o zaman benim üzerimdedir, bana aittir
-
11-Hûd 35
ve ene : ve ben
-
11-Hûd 35
berîun : uzağım
-
11-Hûd 35
tucrimûne : siz suç işliyorsunuz
-
11-Hûd 36
ve ûhiye : ve vahyedildi
-
11-Hûd 36
enne-hu : çünkü o, (onlar) olduğu
-
11-Hûd 36
len yu'mine : asla inanmayacaklar (mü'min olmayacaklar)
-
11-Hûd 36
min kavmi-ke : senin kavminden
-
11-Hûd 36
men : kimse
-
11-Hûd 36
âmene : îmân etti, âmenû oldu
-
11-Hûd 36
fe lâ tebteis : üzülme, sen yeise kapılma
-
11-Hûd 36
yef'alûne : yapıyorlar
-
11-Hûd 37
vasnaıl fulke : ve gemiyi inşa et (yap)
-
11-Hûd 37
ve vahyi-nâ : ve vahyimizle
-
11-Hûd 37
ve lâ tuhâtıb-nî : ve bana hitap etme, hitapta bulunma
-
11-Hûd 37
fîllezîne (fî ellezîne) : o kimseler hakkında
-
11-Hûd 37
zalemû : zulmederler
-
11-Hûd 37
inne-hum : muhakkak onlar
-
11-Hûd 37
mugrekûne : boğulacak olanlar
-
11-Hûd 38
ve yasneu el fulke : ve gemiyi yapıyor
-
11-Hûd 38
ve kullemâ : ve her defa
-
11-Hûd 38
merre : uğradı
-
11-Hûd 38
aleyhi : ona
-
11-Hûd 38
meleun : ileri gelenler
-
11-Hûd 38
sehırû : alay ettiler
-
11-Hûd 38
kâle : de
-
11-Hûd 38
tesharû : alay ediyorsunuz
-
11-Hûd 38
fe in-nâ : o zaman muhakkak biz
-
11-Hûd 38
nesharu : alay edeceğiz
-
11-Hûd 38
kemâ : gibi
-
11-Hûd 38
tesharûne : alay ediyorsunuz
-
11-Hûd 39
fe sevfe : artık yakında
-
11-Hûd 39
ta'lemûne : bileceksiniz
-
11-Hûd 39
men : kimse(leri)
-
11-Hûd 39
ye'tî-hi : ona gelecek
-
11-Hûd 39
ve yehıllu : ve hulul eder, girer, nüfuz eder, sirayet eder
-
11-Hûd 39
aleyhi : onun üzerine, ona
-
11-Hûd 40
izâ câe : geldiği zaman, gelince
-
11-Hûd 40
emru-nâ : emrimiz
-
11-Hûd 40
ve fâret tennûru : ve tennur kaynadı (feveran etti)
-
11-Hûd 40
zevceynisneyni : iki unsurdan oluşan (bir dişi ve bir erkek) bir çift
-
11-Hûd 40
ve ehle-ke : ve aileni, senin ehlini
-
11-Hûd 40
men : kimse
-
11-Hûd 40
sebeka : geçti
-
11-Hûd 40
aleyhi el kavlu : onların üzerlerine söz, onlar hakkında söz
-
11-Hûd 40
ve men : ve kimse
-
11-Hûd 40
âmene : âmenû oldu (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı, mülâki olmayı diledi)
-
11-Hûd 40
ve mâ âmene : ve âmenû olmadı
-
11-Hûd 40
mea-hu : onunla beraber
-
11-Hûd 41
ve kâle irkebû : ve dedi binin
-
11-Hûd 41
mecrâ-hâ : onun gidişi, akışı, yüzmesi
-
11-Hûd 41
ve mursâ-hâ : ve onun demir atması (durması)
-
11-Hûd 41
inne : muhakkak ki, şüphesiz
-
11-Hûd 41
le gafûrun : mutlaka mağfiret edendir (günahları sevaba çeviren)
-
11-Hûd 42
ve hiye : ve o (gemi)
-
11-Hûd 42
tecrî : akar, yüzer
-
11-Hûd 42
fî mevcin : dalgalar içinde
-
11-Hûd 42
ke el cibâli : dağlar gibi
-
11-Hûd 42
ve nâdâ : ve seslendi
-
11-Hûd 42
ibne-hu : oğluna
-
11-Hûd 42
ve kâne : oldu, idi
-
11-Hûd 42
yâ buneyye irkeb : ey oğlum bin
-
11-Hûd 42
mea-nâ : bizimle beraber
-
11-Hûd 42
ve lâ tekun : ve olma
-
11-Hûd 42
mea : beraber
-
11-Hûd 42
el kâfirîne : kâfirler
-
11-Hûd 43
kâle : dedi
-
11-Hûd 43
se-âvî : ben sığınacağım
-
11-Hûd 43
ilâ cebelin : bir dağa
-
11-Hûd 43
min el mâi : sudan
-
11-Hûd 43
kâle : dedi
-
11-Hûd 43
lâ âsıme : engel olan (engel olucu), koruyan (koruyucu) yoktur
-
11-Hûd 43
el yevme : bugün
-
11-Hûd 43
min emri allâhi : Allah'ın emrinden
-
11-Hûd 43
men rahime : rahmet ettiği kimse(ler)
-
11-Hûd 43
ve hâle beyne-humâ : ve ikisinin arasına girdi
-
11-Hûd 43
el mevcu : dalga(lar)
-
11-Hûd 43
fe : böylece, o zaman
-
11-Hûd 43
kâne : oldu
-
11-Hûd 43
min el mugrakîne : boğulanlardan
-
11-Hûd 44
ve kîle : ve denildi ki
-
11-Hûd 44
ıbleî : yut
-
11-Hûd 44
mâe-ki : (senin) suyunu
-
11-Hûd 44
ve : ve
-
11-Hûd 44
yâ semâu : ey sema
-
11-Hûd 44
ve gîda : ve çekildi
-
11-Hûd 44
el mâu : su
-
11-Hûd 44
ve kudıye : ve yerine getirildi
-
11-Hûd 44
el emru : emir
-
11-Hûd 44
vestevet (ve istevet) : yerleşti, durdu
-
11-Hûd 44
alâ el cûdiyyi : Cudi dağı üstünde
-
11-Hûd 44
ve kîle : ve denildi
-
11-Hûd 44
bu'den : uzak olsunlar
-
11-Hûd 44
lil kavmi ez zâlimîne : zalimler kavmi
-
11-Hûd 45
ve nâdâ : ve seslendi
-
11-Hûd 45
rabbe-hu : Rabbine
-
11-Hûd 45
fe kâle : o zaman dedi
-
11-Hûd 45
innebnî (inne ibnî) : muhakkak ki benim oğlum
-
11-Hûd 45
ehlî : benim ailem
-
11-Hûd 45
ve inne : ve şüphesiz ki
-
11-Hûd 45
va'de-ke : senin vaadin
-
11-Hûd 45
el hakku : haktır
-
11-Hûd 45
ve ente : ve sen
-
11-Hûd 45
ahkem : en iyi hüküm veren
-
11-Hûd 45
el hâkimîne : hüküm verenler
-
11-Hûd 46
kâle : dedi
-
11-Hûd 46
inne-hu : muhakkak ki o
-
11-Hûd 46
leyse : değildir
-
11-Hûd 46
ehli-ke : senin ailen
-
11-Hûd 46
inne-hu : muhakkak ki o
-
11-Hûd 46
amelun : amel işleyendir
-
11-Hûd 46
fe : artık
-
11-Hûd 46
lâ tes'el-ni : benden isteme
-
11-Hûd 46
leyse : değil, olmayan
-
11-Hûd 46
leke : senin
-
11-Hûd 46
eizu-ke : sana öğüt veriyorum
-
11-Hûd 46
en tekûne : olmaktan
-
11-Hûd 46
min el câhilîne : cahillerden
-
11-Hûd 47
kâle : dedi
-
11-Hûd 47
innî eûzu bi-ke : muhakkak ki ben sana sığınırım
-
11-Hûd 47
en es'ele-ke : senden istemekten
-
11-Hûd 47
mâ leyse : olmayan şey
-
11-Hûd 47
ve illâ : ve olması hariç, olmazsa
-
11-Hûd 47
ve terham-nî : ve bana rahmet et
-
11-Hûd 47
ekun : ben olurum
-
11-Hûd 47
min el hâsirîne : hüsrana uğrayanlardan
-
11-Hûd 48
kîle : denildi
-
11-Hûd 48
bi selâmin : selâmetle
-
11-Hûd 48
ve berekâtin : ve bereketlerle
-
11-Hûd 48
aleyke : senin üzerine, sana
-
11-Hûd 48
ve alâ umemin : ve ümmetler, toplumlar üzerine
-
11-Hûd 48
mimmen (min men) : olan kimselerden
-
11-Hûd 48
meâ-ke : seninle beraber
-
11-Hûd 48
ve umemun : ve ümmetler
-
11-Hûd 48
se numettiu-hum : onları metalandıracağız, faydalandıracağız
-
11-Hûd 48
summe : sonra
-
11-Hûd 48
yemessu-hum : onlara dokunacak
-
11-Hûd 48
azâbun elîmun : elîm azap, acı azap
-
11-Hûd 49
tilke : bunlar
-
11-Hûd 49
min enbâi : haberlerden
-
11-Hûd 49
el gaybi : gayb (bilinmeyen)
-
11-Hûd 49
ileyke : sana
-
11-Hûd 49
mâ kunte : sen değildin
-
11-Hûd 49
ta'lemu-hâ : onu biliyorsun
-
11-Hûd 49
ente : sen
-
11-Hûd 49
ve lâ : ve değil
-
11-Hûd 49
kavmu-ke : senin kavmin
-
11-Hûd 49
fasbır (fe isbır) : artık sabret
-
11-Hûd 49
inne : muhakkak ki
-
11-Hûd 49
el âkıbete : akıbet, sonuç,
-
11-Hûd 49
li el muttekîne : takva sahiplerinin
-
11-Hûd 50
ve ilâ : ve, ...e
-
11-Hûd 50
ehâ-hum : onların kardeşi
-
11-Hûd 50
hûden : Hud
-
11-Hûd 50
kâle : dedi
-
11-Hûd 50
i'budu allâhe : Allah'a kul olun
-
11-Hûd 50
mâ lekum : sizin için yoktur
-
11-Hûd 50
in entum illâ : siz ancak ...sınız
-
11-Hûd 50
mufterûne : iftira edenler, uyduranlar
-
11-Hûd 51
lâ es'elu-kum : sizden istemiyorum
-
11-Hûd 51
aleyhi : ona (onun karşılığında)
-
11-Hûd 51
ecren : bir ecir, ücret
-
11-Hûd 51
in ecriye : eğer benim ücretim varsa
-
11-Hûd 51
alellezî (alâ ellezî) : ona aittir
-
11-Hûd 51
fetara-nî : beni yarattı
-
11-Hûd 51
e fe lâ ta'kılûne : hâlâ akıl etmez misiniz
-
11-Hûd 52
ve yâ kavmi istagfirû : ve, ey kavmim mağfiret isteyin (dileyin)
-
11-Hûd 52
rabbe-kum : Rabbinizin
-
11-Hûd 52
summe : sonra
-
11-Hûd 52
ileyhi : ona
-
11-Hûd 52
yursil es semâe : sema(dan) göndersin
-
11-Hûd 52
aleykum : sizin üzerinize
-
11-Hûd 52
ve yezid-kum : ve size arttırsın
-
11-Hûd 52
kuvveten : kuvvet, güç
-
11-Hûd 52
ilâ kuvveti-kum : sizin gücünüze, kuvvetinize
-
11-Hûd 52
ve lâ tetevellev : ve yüz çevirmeyin, dönmeyin
-
11-Hûd 52
mucrimîne : mücrimler, suçlular
-
11-Hûd 53
mâ ci'te-nâ bi : bize getirmedin
-
11-Hûd 53
beyyinetin : delil, apaçık bir belge, bir beyyine, bir mucize
-
11-Hûd 53
ve mâ nahnu : ve biz değiliz, olmayız
-
11-Hûd 53
âliheti-nâ : ilâhlarımız
-
11-Hûd 53
an kavli-ke : senin sözünden (dolayı)
-
11-Hûd 53
ve mâ nahnu : ve biz değiliz, olmayız
-
11-Hûd 53
leke : sana
-
11-Hûd 53
bi muminîne : inananlar
-
11-Hûd 54
in nekûlu illâ : biz ancak ..... deriz
-
11-Hûd 54
ı'terâ-ke : sana isabet etti, çarptı
-
11-Hûd 54
âliheti-nâ : ilâhlarımız
-
11-Hûd 54
kâle : dedi
-
11-Hûd 54
uşhidu allâhe : Allah'ı şahit tutuyorum
-
11-Hûd 54
veşhedû : ve şahit olun
-
11-Hûd 54
ennî : muhakkak ki ben, benim olduğuma
-
11-Hûd 54
berîun : berî, uzak
-
11-Hûd 54
mimmâ (min mâ) tuşrikûne : şirk koştuğunuz şeylerden
-
11-Hûd 55
fe kîdû-nî : haydi bana tuzak kurun
-
11-Hûd 55
cemîan : hepiniz, hepsi
-
11-Hûd 55
summe : sonra
-
11-Hûd 56
tevekkeltu : tevekkül ettim
-
11-Hûd 56
ve rabbi-kum, : ve sizin Rabbiniz
-
11-Hûd 56
mâ min dâbbetin : (hiç)bir dabbe (yürüyen canlı mahlûk) yoktur
-
11-Hûd 56
huve : o
-
11-Hûd 56
bi nâsıyeti-hâ : onun perçemini (saçların alındaki kısmını)
-
11-Hûd 56
inne : muhakkak
-
11-Hûd 56
alâ sırâtın mustekîmin : Sıratı Mustakîm üzeredir (Sıratı Mustakîm'in kontrolü Allah'tadır)
-
11-Hûd 57
fe in : eğer, buna rağmen, hâlâ
-
11-Hûd 57
tevellev : yüz çevirirsiniz, dönersiniz
-
11-Hûd 57
fe : artık
-
11-Hûd 57
eblagtu-kum : size tebliğ ettim
-
11-Hûd 57
ileykum : size
-
11-Hûd 57
ve yestahlifu : ve yerine getirir, halife kılar
-
11-Hûd 57
kavmen : bir kavim
-
11-Hûd 57
gayre-kum : sizden başka
-
11-Hûd 57
ve lâ tedurrûne-hu : ve ona zarar veremezsiniz
-
11-Hûd 57
şey'en : bir şey
-
11-Hûd 57
inne rabbî : muhakkak ki benim Rabbim
-
11-Hûd 57
alâ kulli şey'in : herşeyi, herşeye
-
11-Hûd 58
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 58
câe emru-nâ : emrimiz geldi
-
11-Hûd 58
necceynâ : biz kurtardık
-
11-Hûd 58
hûden : Hud
-
11-Hûd 58
ve ellezîne : ve onlar
-
11-Hûd 58
âmenû : âmenû oldular (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
11-Hûd 58
mea-hu : onunla beraber
-
11-Hûd 58
bi rahmetin : bir rahmet ile
-
11-Hûd 58
ve necceynâ-hum : ve onları kurtardık
-
11-Hûd 59
ve tilke : ve işte bu
-
11-Hûd 59
cehadû : bilerek inkâr ettiler
-
11-Hûd 59
ve asav : ve asi oldular, isyan ettiler
-
11-Hûd 59
rusule-hu : onun resûllerine
-
11-Hûd 59
ve ittebeû : tâbî oldular
-
11-Hûd 59
emre : emir
-
11-Hûd 59
cebbârin : zorlayıcı, cebbar
-
11-Hûd 60
ve utbiû : ve tâbî tutulurlar
-
11-Hûd 60
hâzihi ed dunyâ : bu dünyada
-
11-Hûd 60
la'neten : lânet
-
11-Hûd 60
ve yevme el kıyâmeti : ve kıyâmet günü
-
11-Hûd 60
e lâ : öyle değil mi, olmadı mı
-
11-Hûd 60
inne : gerçekten, muhakkak
-
11-Hûd 60
âden : Ad kavmi
-
11-Hûd 60
keferû : inkâr ettiler
-
11-Hûd 60
rabbe-hum : Rab'lerini
-
11-Hûd 60
e lâ : öyle değil mi
-
11-Hûd 60
bu'den : uzak oldu, uzak kaldı
-
11-Hûd 61
ve ilâ semûde : ve Semud kavmine
-
11-Hûd 61
ehâ-hum : onların kardeşi
-
11-Hûd 61
kâle : dedi
-
11-Hûd 61
ı'budû allâhe : Allah'a kul olun
-
11-Hûd 61
mâ lekum : sizin için yoktur
-
11-Hûd 61
huve : o
-
11-Hûd 61
enşee-kum : sizi yarattı
-
11-Hûd 61
min el ardı : topraktan, arzdan
-
11-Hûd 61
ve ista'mere-kum : ve size imar ettirdi, mamur hale getirtti (veya size ömür verdi)
-
11-Hûd 61
fe istâgfirû-hu : artık ondan mağfiret isteyin
-
11-Hûd 61
summe : sonra
-
11-Hûd 61
ileyhi : ona
-
11-Hûd 61
inne : muhakkak, şüphesiz
-
11-Hûd 62
kunte : sen oldun
-
11-Hûd 62
mercuvven : hakkında ümit beslenen kimse
-
11-Hûd 62
kable : önce
-
11-Hûd 62
e tenhâ-nâ : bizi nehy (men) mi ediyorsun
-
11-Hûd 62
en na'bude : tapmaktan (bizim tapmamız)
-
11-Hûd 62
ve inne-nâ : ve muhakkak ki biz
-
11-Hûd 62
le fî şekkin : kesinlikle (şüphe) tereddüt içinde
-
11-Hûd 62
mimmâ (min mâ) ted'û-nâ : bizi davet ettiğin (çağırdığın) şeyden
-
11-Hûd 62
ileyhi : ona
-
11-Hûd 63
kâle : dedi
-
11-Hûd 63
e reeytum : gördünüz mü, sizin görüşünüz (bu) mu
-
11-Hûd 63
beyyinetin : açık bir belge, beyyine, delil
-
11-Hûd 63
ve âtâ-nî : ve bana verdi
-
11-Hûd 63
rahmeten : bir rahmet
-
11-Hûd 63
fe men : o zaman kim
-
11-Hûd 63
fe : o halde, o zaman
-
11-Hûd 63
tezîdûne-nî : bana artırırsınız
-
11-Hûd 63
gayre : başka
-
11-Hûd 64
ve yâ kavmi : ve ey kavmim
-
11-Hûd 64
lekum : size, sizin için
-
11-Hûd 64
âyeten : bir âyet, delil, mucize
-
11-Hûd 64
fe zerû-hâ : onu serbest bırakın
-
11-Hûd 64
te'kul : yesin
-
11-Hûd 64
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
11-Hûd 64
fe ye'huze-kum : aksi halde, o taktirde sizi alır (olur)
-
11-Hûd 65
fe akarû-hâ : buna rağmen onu kestiler
-
11-Hûd 65
fe kâle : bunun üzerine dedi
-
11-Hûd 65
temetteû : faydalanın, metalanın (yaşayın)
-
11-Hûd 65
selâsete : üç
-
11-Hûd 65
eyyâmin : günler
-
11-Hûd 65
zâlike : bu
-
11-Hûd 65
gayru mekzûbin : yalanlanmayan, tekzip edilmesi olmayan
-
11-Hûd 66
fe lemmâ : bundan sonra böylece, olduğu zaman
-
11-Hûd 66
câe : geldi
-
11-Hûd 66
emru-nâ : emrimiz
-
11-Hûd 66
necceynâ : kurtardık
-
11-Hûd 66
ve : ve
-
11-Hûd 66
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
11-Hûd 66
mea-hu : onunla beraber, onun yanında
-
11-Hûd 66
bi rahmetin : bir rahmetle
-
11-Hûd 66
ve min hizyi : ve alçaklıktan, aşağılatıcı azaptan, zilletten
-
11-Hûd 66
yevmi izin : izin günü
-
11-Hûd 66
inne rabbe-ke : muhakkak ki senin Rabbin
-
11-Hûd 66
huve : o
-
11-Hûd 66
el kaviyyu : güçlüdür, kuvvetlidir, kavidir
-
11-Hûd 66
el azîzu : azîzdir, yücedir
-
11-Hûd 67
ve ehaze : ve aldı, helâk etti
-
11-Hûd 67
ellezîne zalemû : zulmeden kimseleri
-
11-Hûd 67
es sayhatu : bir çığlık, bir sayha, çok kuvvetli korkunç ses
-
11-Hûd 67
fe : böylece
-
11-Hûd 67
câsimîne : diz üstü çöküp kaldılar
-
11-Hûd 68
ke : gibi
-
11-Hûd 68
en lem yagnev : yaşamadılar, var olmadılar
-
11-Hûd 68
e lâ : (öyle) değil mi
-
11-Hûd 68
inne : gerçekten
-
11-Hûd 68
semûde : Semud kavmi
-
11-Hûd 68
keferû : inkâr ettiler
-
11-Hûd 68
rabbe-hum : Rab'lerini
-
11-Hûd 68
e lâ : (öyle) değil mi
-
11-Hûd 68
bu'den : uzaklık, uzak oldu, uzak kaldı
-
11-Hûd 68
li semûde : Semud kavmi
-
11-Hûd 69
ve lekad : ve andolsun
-
11-Hûd 69
câet : geldi
-
11-Hûd 69
ibrâhîme : İbrâhîm
-
11-Hûd 69
bi el buşrâ : müjde ile
-
11-Hûd 69
selâmen : selâm
-
11-Hûd 69
kâle : dedi
-
11-Hûd 69
selâmun : selâm
-
11-Hûd 69
fe mâ lebise : bunun üzerine, çok geçmedi (gecikmeden)
-
11-Hûd 69
en câe bi : getirmesi
-
11-Hûd 70
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
11-Hûd 70
reâ : gördü
-
11-Hûd 70
eydiye-hum : onların elleri
-
11-Hûd 70
lâ tesilu : uzanmadı (vasıl olmadı)
-
11-Hûd 70
ileyhi : ona
-
11-Hûd 70
nekire-hum : onları yadırgadı (ürktü)
-
11-Hûd 70
ve evcese : ve hissetti
-
11-Hûd 70
hîfeten : bir korku
-
11-Hûd 70
lâ tehaf : korkma
-
11-Hûd 70
in-nâ (inne-na) : muhakkak ki biz
-
11-Hûd 71
ve emre'etu-hu : ve onun eşi, hanımı (kadını)
-
11-Hûd 71
kâimetun : ayakta, ayakta duran
-
11-Hûd 71
fe dahıket : bunun üzerine güldü, gülümsedi
-
11-Hûd 71
fe beşşernâ-hâ : o zaman onu müjdeledik
-
11-Hûd 71
ve min verâi : ve arkasından
-
11-Hûd 71
ya'kûbe : Yâkub
-
11-Hûd 72
kâlet : dedi
-
11-Hûd 72
yâ veyletâ : vay, heyhat, hayret
-
11-Hûd 72
e elidu : ben mi doğuracağım
-
11-Hûd 72
ve ene : ve ben
-
11-Hûd 72
ecûzun : yaşlı, ihtiyarım
-
11-Hûd 72
ve hâzâ : ve bu
-
11-Hûd 72
şeyhan : ihtiyar, şeyh
-
11-Hûd 72
inne hâzâ : muhakkak ki bu
-
11-Hûd 72
le şey'un : elbette bir şeydir
-
11-Hûd 73
e : mı
-
11-Hûd 73
ta'cebîne : şaşırıyorsun
-
11-Hûd 73
min emri allâhi : Allah'ın emrinden (dolayı), Allah'ın emrine
-
11-Hûd 73
rahmetu allâhi : Allah'ın rahmeti
-
11-Hûd 73
ve berekâtu-hu : ve onun bereketi
-
11-Hûd 73
aleykum : sizin üzerinize
-
11-Hûd 73
ehle el beyti : ev halkı
-
11-Hûd 73
inne-hu : muhakkak o
-
11-Hûd 73
mecîdun : şanı yücedir, meciddir
-
11-Hûd 74
fe lemmâ : artık, olunca, olduğu zaman
-
11-Hûd 74
zehebe : gitti
-
11-Hûd 74
an ibrâhîme : İbrâhîm'den
-
11-Hûd 74
er rev'u : korku
-
11-Hûd 74
ve câet-hu : ve geldi ona
-
11-Hûd 74
el buşrâ : müjde
-
11-Hûd 75
inne : muhakkak ki
-
11-Hûd 75
ibrâhîme : İbrâhîm
-
11-Hûd 75
le : elbette, cidden
-
11-Hûd 75
evvâhun : çok içli, çok acıyan, (Allah'a) çok yalvarandır
-
11-Hûd 76
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
11-Hûd 76
kad câe : gelmiştir
-
11-Hûd 76
emru rabbi-ke : Rabbinin emri
-
11-Hûd 76
ve inne-hum : ve muhakkak onlar, onlara
-
11-Hûd 76
gayru merdûdin : geri çevrilemez, reddedilemez
-
11-Hûd 77
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 77
câet : geldi
-
11-Hûd 77
resulu-nâ : resûlümüz
-
11-Hûd 77
sîe bi-him : onlarla, onlardan dolayı fena oldu, üzüldü
-
11-Hûd 77
ve dâka bi-him zer'an : ve onlardan dolayı içi daralıp, telâşlandı
-
11-Hûd 77
ve kâle : ve dedi
-
11-Hûd 77
yevmun : gün
-
11-Hûd 78
ve câe-hu : ve ona geldi
-
11-Hûd 78
yuhreûne : süratle koşarak
-
11-Hûd 78
ileyhi : ona, yanına
-
11-Hûd 78
ve min kablu : ve önceden
-
11-Hûd 78
ya'melûne es seyyiâti : kötülük yapıyorlar
-
11-Hûd 78
kâle : dedi
-
11-Hûd 78
benâtî : kızlarım
-
11-Hûd 78
hunne : onlar
-
11-Hûd 78
etharu : daha temiz
-
11-Hûd 78
lekum : sizin için
-
11-Hûd 78
fettekullâhe (fe itteku allâhe) : artık Allah'a karşı takva sahibi olun
-
11-Hûd 78
ve lâ tuhzû-ni : ve beni utandırmayın, rezil, rüsva etmeyin
-
11-Hûd 78
e leyse : değil mi, yok mu
-
11-Hûd 78
reşîdun : reşid olan, irşad eden
-
11-Hûd 79
lekad : andolsun
-
11-Hûd 79
alimte : sen bildin, senin bildiğin (gibi)
-
11-Hûd 79
lenâ : bizim için
-
11-Hûd 79
fî benâti-ke : senin kızlarında, kızların hakkında, konusunda
-
11-Hûd 79
ve inne-ke : ve muhakkak sen
-
11-Hûd 79
le ta'lemu : elbette biliyorsun
-
11-Hûd 80
kâle : dedi
-
11-Hûd 80
lev enne : keşke olsaydı
-
11-Hûd 80
kuvveten : bir kuvvet, bir güç
-
11-Hûd 80
ev : veya
-
11-Hûd 80
şedîdin : şiddetli, kuvvetli, güçlü
-
11-Hûd 81
rabbi-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 81
len yasilû : asla ulaşamazlar (vasıl olamazlar)
-
11-Hûd 81
ileyke : sana
-
11-Hûd 81
fe esri : hemen gece çık yürü
-
11-Hûd 81
bi ehli-ke : (senin) ailenle birlikte
-
11-Hûd 81
min el leyli : geceden, gecenin
-
11-Hûd 81
ve lâ yeltefit : ve (yüzünüzü) geri dönmeyin
-
11-Hûd 81
ehadun : birisi, bir kimse
-
11-Hûd 81
illâ emreete-ke : senin hanımın (kadının) hariç
-
11-Hûd 81
inne-hu : muhakkak, çünkü o, çünkü
-
11-Hûd 81
esâbe-hum : onlara isabet etti
-
11-Hûd 81
inne : muhakkak ki
-
11-Hûd 81
mev'ıde-hum : onlara vaadedilen
-
11-Hûd 81
es subhu : sabah (vakti)
-
11-Hûd 81
e leyse : değil mi
-
11-Hûd 81
es subhu : sabah (vakti)
-
11-Hûd 82
fe lemmâ : artık olduğu zaman
-
11-Hûd 82
câe : geldi
-
11-Hûd 82
emru-nâ : emrimiz
-
11-Hûd 82
cealnâ : biz kıldık, yaptık
-
11-Hûd 82
âliye-hâ : onu en yüksek
-
11-Hûd 82
sâfile-hâ \n(ceale âliye-hâ sâfile-hâ) : onu en alçak \n: (onun altını üstüne getirdi)
-
11-Hûd 82
ve emtar-nâ : ve yağdırdık
-
11-Hûd 82
aleyhâ : onun üzerine
-
11-Hûd 82
hicâreten : taşlar
-
11-Hûd 82
mendûdin : dizilip hazırlanmış, istif edilmiş (veya ardarda gelen)
-
11-Hûd 83
musevvemeten : damgalanmış, işaretlenmiş
-
11-Hûd 83
inde : katında, indinde, yanında
-
11-Hûd 83
rabbi-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 83
ve mâ : ve değildir
-
11-Hûd 83
hiye : o
-
11-Hûd 83
min ez zâlimîne : zalimlerden
-
11-Hûd 84
ve ilâ medyene : ve Medyen kavmine
-
11-Hûd 84
ehâ-hum : onların kardeşi
-
11-Hûd 84
şuayben : Şuayb
-
11-Hûd 84
kâle : dedi
-
11-Hûd 84
u'budû allâhe : Allah'a kul olun
-
11-Hûd 84
lekum : size, sizin için
-
11-Hûd 84
ve lâ tenkusû : ve eksiltmeyin
-
11-Hûd 84
el mikyâle : ölçek
-
11-Hûd 84
ve el mîzâne : ve tartı, mizan
-
11-Hûd 84
erâ-kum : sizi görüyorum
-
11-Hûd 84
ve in-nî : ve gerçekten, muhakkak ben
-
11-Hûd 84
ehâfu : korkuyorum
-
11-Hûd 84
aleykum : sizin üzerinize
-
11-Hûd 84
azâbe : azap
-
11-Hûd 84
yevmin muhîtin : ihata eden (kuşatan) gün
-
11-Hûd 85
ve yâ kavmi : ve ey kavmim
-
11-Hûd 85
evfû : ifa edin (yerine getirin)
-
11-Hûd 85
el mikyâle : ölçek
-
11-Hûd 85
ve el mîzâne : ve tartı, mizan
-
11-Hûd 85
bi el kıstı : adalet ile
-
11-Hûd 85
ve lâ tebhasû en nâse : ve insanlara eksiltmeyin
-
11-Hûd 85
eşyâe-hum : onların eşyaları (şeyleri), hakları
-
11-Hûd 85
ve lâ ta'sev : ve karışıklık, bozgunculuk yapmayın, fesat çıkarmayın
-
11-Hûd 85
fî el ardı : yeryüzünde
-
11-Hûd 85
mufsidîne : fesat çıkaranlar
-
11-Hûd 86
bakıyyetu allâhi : Allah'ın bakiyesi (ticaretin bıraktığı kâr, helâl kazanç)
-
11-Hûd 86
lekum : sizin için
-
11-Hûd 86
mu'minîne : mü'minler
-
11-Hûd 86
ve mâ ene : ve ben değilim
-
11-Hûd 86
aleykum : sizin üzerinize
-
11-Hûd 87
e salâtu-ke : senin namazın mı
-
11-Hûd 87
te'muru-ke : sana emrediyor
-
11-Hûd 87
en netruke : bırakmamız, terketmemiz, vazgeçmemiz
-
11-Hûd 87
ev : veya, ve de
-
11-Hûd 87
en nef'ale : yapmamız
-
11-Hûd 87
fî emvâli-nâ : mallarımız hakkında, konusunda, mallarımıza
-
11-Hûd 87
mâ neşâu : dilediğimiz şeyi
-
11-Hûd 87
inne-ke : muhakkak ki sen
-
11-Hûd 87
le ente : elbette sen
-
11-Hûd 87
el halîmu : yumuşak huylu, halim
-
11-Hûd 87
er reşîdu : irşad eden, rüşde ermiş
-
11-Hûd 88
kâle : dedi
-
11-Hûd 88
e reeytum : sizin görüşünüz (bu) mu
-
11-Hûd 88
alâ beyyinetin : bir belge, delil üzerinde
-
11-Hûd 88
ve rezeka-nî : ve beni rızıklandırdı
-
11-Hûd 88
hasenen : güzel
-
11-Hûd 88
ve mâ urîdu : ve ben istemiyorum
-
11-Hûd 88
en uhâlife-kum : size muhalefet etmek, karşı çıkmak
-
11-Hûd 88
enhâ-kum : size yasakladım
-
11-Hûd 88
illâ el ıslâha : sadece, ancak ıslâh etmek
-
11-Hûd 88
mesteta'tu (mâ isteta'tu) : gücümün yettiği (şey) kadar
-
11-Hûd 88
ve mâ tevfîkî : ve benim muvaffak olmam, benim başarım
-
11-Hûd 88
aleyhi : ona
-
11-Hûd 88
tevekkeltu : ben tevekkül ettim
-
11-Hûd 88
ve ileyhi : ve ona
-
11-Hûd 89
ve yâ kavmi : ve ey kavmim
-
11-Hûd 89
lâ yecrimenne-kum : sakın olmasın, size isabet etmesin
-
11-Hûd 89
en yusîbe-kum : size isabet ettirmesi
-
11-Hûd 89
mâ esâbe : isabet eden şey
-
11-Hûd 89
kavme nûhin : Nuh kavmi
-
11-Hûd 89
ev : veya
-
11-Hûd 89
kavme hûdin : Hud kavmi
-
11-Hûd 89
ev : veya
-
11-Hûd 89
kavme sâlihın : Salih kavmi
-
11-Hûd 89
ve mâ : ve değildir
-
11-Hûd 90
ve istagfirû : ve mağfiret dileyin, isteyin
-
11-Hûd 90
rabbe-kum : Rabbinizin
-
11-Hûd 90
summe : sonra
-
11-Hûd 90
ileyhi : ona
-
11-Hûd 90
inne : muhakkak ki
-
11-Hûd 90
vedûdun : sevendir
-
11-Hûd 91
mâ nefkahu : fıkıh edemedik, anlayamadık, idrak edemedik
-
11-Hûd 91
kesîren : çok, çoğu
-
11-Hûd 91
mim mâ (min mâ) tekûlu : söylediğin şeyler
-
11-Hûd 91
ve in-nâ : ve muhakkak, biz
-
11-Hûd 91
le nerâ-ke : cidden seni görüyoruz
-
11-Hûd 91
daîfen : zayıf olan, zayıf
-
11-Hûd 91
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
11-Hûd 91
rehtu-ke : senin gurubun (on kişiden az olan erkek grubu)
-
11-Hûd 91
le recemnâ-ke : mutlaka seni taşlardık (taşlayarak öldürürdük)
-
11-Hûd 91
ve mâ : ve değil
-
11-Hûd 91
ente : sen
-
11-Hûd 91
aleynâ : bize karşı
-
11-Hûd 92
kâle : dedi
-
11-Hûd 92
e : mi
-
11-Hûd 92
eazzu : daha azîz
-
11-Hûd 92
aleykum : size, sizin yanınızda
-
11-Hûd 92
ve ittehaztumû-hu : ve onu edindiniz, kabul ettiniz, öyle yaptınız
-
11-Hûd 92
verâe-kum : arkanıza
-
11-Hûd 92
zıhriyyen : arkaya atarak (unutarak)
-
11-Hûd 92
inne : muhakkak, şüphesiz
-
11-Hûd 92
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
11-Hûd 93
ve yâ kavmi ı'melû : ve ey kavmim, yapın
-
11-Hûd 93
alâ mekânetikum) : siz yapacağınız şeyi
-
11-Hûd 93
sevfe ta'lemûne : yakında bileceksiniz
-
11-Hûd 93
men : kim, kime
-
11-Hûd 93
ye'tî-hi : ona gelir
-
11-Hûd 93
ve men : ve kim
-
11-Hûd 93
huve : o
-
11-Hûd 93
ve irtekibû : ve bekleyin, gözetin
-
11-Hûd 93
mea-kum : sizinle beraber
-
11-Hûd 94
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 94
câe : geldi
-
11-Hûd 94
emru-nâ : emrimiz
-
11-Hûd 94
necceynâ : kurtardık
-
11-Hûd 94
şuayben : Şuayb
-
11-Hûd 94
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olan kimseler
-
11-Hûd 94
mea-hu : onunla beraber
-
11-Hûd 94
bi rahmetin : rahmetle
-
11-Hûd 94
ve ehazet : ve helâk etti, aldı
-
11-Hûd 94
ellezîne zalemû : zulmeden kimseleri
-
11-Hûd 94
es sayhatu : sayha, korkunç bir ses
-
11-Hûd 94
fe asbahû : böylece oldular
-
11-Hûd 94
câsimîne : diz üstü çökmüş olanlar (olarak)
-
11-Hûd 95
ke : gibi
-
11-Hûd 95
en lem yagnev : yaşamadılar, var olmadılar
-
11-Hûd 95
e lâ : (öyle) değil mi, olmadı mı
-
11-Hûd 95
bu'den : uzak oldu, uzaklaştırıldı
-
11-Hûd 95
li medyene : Medyen kavmi için
-
11-Hûd 95
kemâ : gibi
-
11-Hûd 95
baıdet : uzak oldu
-
11-Hûd 95
semûdu : Semud kavmi
-
11-Hûd 96
ve lekad : ve andolsun
-
11-Hûd 96
erselnâ : biz gönderdik
-
11-Hûd 96
ve sultânin : ve bir sultan
-
11-Hûd 97
ilâ fir'avne : firavuna
-
11-Hûd 97
ve melâi-hi : ve onun ileri gelenleri
-
11-Hûd 97
fe ittebeû : fakat, tâbî oldular
-
11-Hûd 97
emre fir'avne : firavunun emri
-
11-Hûd 97
ve mâ : ve değildi
-
11-Hûd 97
emru fir'avne : firavunun emri
-
11-Hûd 97
bi reşîdin : irşad edici
-
11-Hûd 98
kavme-hu : onun kavmi, kendi kavmi
-
11-Hûd 98
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
11-Hûd 98
fe : böylece
-
11-Hûd 98
evrede-hum : onları girdirdi (götürür, götürecek)
-
11-Hûd 98
en nâre : ateş
-
11-Hûd 98
ve bi'se : ve (ne) kötü
-
11-Hûd 98
el virdu : yer
-
11-Hûd 98
el mevrûdu : vardıkları yer, girdikleri yer
-
11-Hûd 99
ve utbiû : ve tâbî tutuldular
-
11-Hûd 99
la'neten : lânet
-
11-Hûd 99
ve yevme el kıyâmeti : ve kıyâmet günü
-
11-Hûd 99
bi'se : (ne) kötü
-
11-Hûd 99
er rifdu : bağış, bahşiş
-
11-Hûd 99
el merfûdu : verilen bağış, bahşiş
-
11-Hûd 100
zâlike : işte bu
-
11-Hûd 100
min enbâi : haberlerden
-
11-Hûd 100
el kurâ : beldeler, ülkeler
-
11-Hûd 100
nekussu-hu : onu anlatıyoruz, kıssa ediyoruz
-
11-Hûd 100
aleyke : sana
-
11-Hûd 100
ve hasîdun : ve hasat edilmiş olan (izleri silinmiş olup izi kalmayan)
-
11-Hûd 101
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
11-Hûd 101
ve lâkin : ve lâkin
-
11-Hûd 101
zalemû : zulmettiler
-
11-Hûd 101
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
11-Hûd 101
fe : artık
-
11-Hûd 101
mâ agnet : gani olmadı, fayda vermedi
-
11-Hûd 101
âlihetu-hum : onların ilâhları
-
11-Hûd 101
elletî yed'ûne : dua ettikleri (ki ona dua ederler)
-
11-Hûd 101
min şey'in : bir şey
-
11-Hûd 101
lemmâ câe emru : emir geldiği zaman
-
11-Hûd 101
rabbi-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 101
ve mâ : ve olmadı
-
11-Hûd 101
gayre : başka
-
11-Hûd 101
tetbîbin : helâk olma, ziyana uğrama
-
11-Hûd 102
ve kezâlike : ve onun gibi, böyle, böylece
-
11-Hûd 102
rabbi-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 102
ehaze : aldı, yakaladı
-
11-Hûd 102
el kurâ : belde, ülke, ülkeler, ülke halkı
-
11-Hûd 102
ve hiye : ve o
-
11-Hûd 102
zâlimetun : zulmetmek, zulüm işlemek, zalimdir
-
11-Hûd 102
inne : muhakkak, gerçekten
-
11-Hûd 102
ahze-hu : onun yakalaması, cezası
-
11-Hûd 102
elîmun : elîm, acı
-
11-Hûd 102
şedîdun : şiddetli
-
11-Hûd 103
inne : muhakkak, gerçekten
-
11-Hûd 103
fî zâlike : bunda vardır
-
11-Hûd 103
le âyeten : elbette bir âyet (delil)
-
11-Hûd 103
li men hâfe : korkan kimse için
-
11-Hûd 103
azâbe el âhıreti : ahiret azabı
-
11-Hûd 103
zâlike : işte bu
-
11-Hûd 103
yevmun mecmûun : toplanma günü
-
11-Hûd 103
lehu : ona
-
11-Hûd 103
en nâsu : insanlar
-
11-Hûd 103
ve zâlike : ve işte bu
-
11-Hûd 103
yevmun meşhûdun : şahadet günü
-
11-Hûd 104
ve mâ nuahhıru-hû : ve biz onu ertelemeyiz
-
11-Hûd 104
li ecelin : bir ecele, bir zamana
-
11-Hûd 105
yevme : gün
-
11-Hûd 105
ye'ti : gelir
-
11-Hûd 105
lâ tekellemu : konuşmaz (konuşamaz)
-
11-Hûd 105
nefsun : bir kimse
-
11-Hûd 105
fe : artık, o zaman
-
11-Hûd 105
ve saîdun : ve saiddir (mutlu) (cennette kalacak lar)
-
11-Hûd 106
fe emmâ : ama, artık
-
11-Hûd 106
ellezîne şekû : şâkî olanlar, mutsuz olanlar, bed- baht olanlar
-
11-Hûd 106
fe : artık
-
11-Hûd 106
fî en nâri : ateş içinde, ateşte
-
11-Hûd 106
lehum : onlar
-
11-Hûd 106
zefîrun : sesli nefes verme, inilti, hızlı soluk soluğa nefes almak
-
11-Hûd 106
ve şehîkun : ve nefesin içeri çekilip, şiddetli ve kötü bir sesle çıkması
-
11-Hûd 107
hâlidîne : ebedî kalanlar
-
11-Hûd 107
mâ dâmeti : devam ettikçe, durduğu müddetçe
-
11-Hûd 107
es semâvâtu : gökler, semalar
-
11-Hûd 107
ve el ardu : ve yeryüzü, arz
-
11-Hûd 107
mâ şâe : dilediği şey
-
11-Hûd 107
rabbu-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 107
inne : muhakkak
-
11-Hûd 107
rabbe-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 107
fe'âlun : yapandır
-
11-Hûd 108
ve emmâ : ve fakat
-
11-Hûd 108
ellezîne suidû : mutlu olanlar, said olanlar
-
11-Hûd 108
fe : artık, böylece
-
11-Hûd 108
fî el cenneti : cennette
-
11-Hûd 108
hâlidîne : ebedî kalanlar
-
11-Hûd 108
mâ dâmeti : devam ettikçe, durduğu müddetçe
-
11-Hûd 108
es semâvâtu : gökler, semalar
-
11-Hûd 108
ve el ardu : ve yeryüzü, arz
-
11-Hûd 108
mâ şâe : dilediği şey
-
11-Hûd 108
rabbu-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 108
atâen : lütuf, bağış, ihsan olarak
-
11-Hûd 108
gayre : olmayan
-
11-Hûd 108
meczûzin \n(gayre meczûzin) : kesinti, kesilmiş \n: (kesintisiz, devamlı, kesilmeyen)
-
11-Hûd 109
fe : o zaman, böylece, artık
-
11-Hûd 109
lâ teku : sen olma
-
11-Hûd 109
fî miryetin : şüphe içinde, kuşku içinde
-
11-Hûd 109
mâ ya'budûne : onların taptıkları şey, ibadet ettikleri şey
-
11-Hûd 109
kemâ : gibi, nasıl ki
-
11-Hûd 109
ve in-nâ : ve muhakkak biz
-
11-Hûd 109
le muveffû-hum : elbette onlara ödeyen (vefa eden)
-
11-Hûd 109
nasîbe-hum : onların nasipleri
-
11-Hûd 109
gayre menkûsin : eksiltmeksizin (tenkis etmeksizin)
-
11-Hûd 110
ve lekad : ve andolsun ki
-
11-Hûd 110
âteynâ : biz verdik
-
11-Hûd 110
el kitâbe : kitap
-
11-Hûd 110
fahtulife (fe ıhtulife) : bundan sonra ihtilâfa (anlaşmazlığa) düştüler
-
11-Hûd 110
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
11-Hûd 110
kelimetun : bir söz, bir kelime
-
11-Hûd 110
sebekat : geçti (söylendi)
-
11-Hûd 110
min rabbi-ke : Rabbinden
-
11-Hûd 110
le kudiye : mutlaka hüküm verilmiş olurdu
-
11-Hûd 110
beyne-hum : onların arasında
-
11-Hûd 110
ve inne-hum : ve gerçekten, muhakkak onlar
-
11-Hûd 110
le fî şekkin : kesin, ciddî, bir tereddüt (şüphe) içinde
-
11-Hûd 110
murîbun \n(reyb) : tatmin etmeyen, kanaat hasıl etmeyen, şüphe veren \n: (şüphe)
-
11-Hûd 111
ve inne : ve muhakkak, şüphesiz
-
11-Hûd 111
kullen : tamamen, bütün, tüm, hepsi
-
11-Hûd 111
lemmâ : olduğu zaman
-
11-Hûd 111
le yuveffiyenne-hum : onlara mutlaka öder
-
11-Hûd 111
rabbuke : senin Rabbin
-
11-Hûd 111
a'mâle-hum : onların amelleri
-
11-Hûd 111
inne-hu : muhakkak ki o, çünkü o
-
11-Hûd 111
ya'melûne : yapıyorlar
-
11-Hûd 112
festekim (fe istekim) : istikamet üzere ol
-
11-Hûd 112
kemâ : gibi
-
11-Hûd 112
umirte : emrolundun
-
11-Hûd 112
ve men : ve o kimseler
-
11-Hûd 112
tâbe : tövbe etti (tövbe ederek tâbî oldu)
-
11-Hûd 112
mea-ke : seninle beraber, birlikte
-
11-Hûd 112
ve lâ tatgav : ve azgınlık etmeyin
-
11-Hûd 112
inne-hu : muhakkak ki o, çünkü o
-
11-Hûd 112
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
11-Hûd 113
ve lâ terkenû : ve meyletmeyin, eğilim göstermeyin, dayanmayın
-
11-Hûd 113
ilâ ellezîne zalemû : zulmeden (zalim olan) kimselere
-
11-Hûd 113
fe temesse-kum : o zaman size dokunur
-
11-Hûd 113
en nâru : ateş
-
11-Hûd 113
ve mâ lekum : ve sizin için yoktur
-
11-Hûd 113
min evliyâe : evliyadan, velîlerden, dostlardan bir dost
-
11-Hûd 113
summe : sonra
-
11-Hûd 113
lâ tunsarûne : yardım olunmazsınız
-
11-Hûd 114
ve ekımı es salâte : ve namazı kıl, ikame et
-
11-Hûd 114
tarafeyin : iki tarafında
-
11-Hûd 114
nehâri : gündüz
-
11-Hûd 114
ve zulefen : ve gecenin ilk saatleri
-
11-Hûd 114
min el leyli : geceden
-
11-Hûd 114
inne el hasenâti : muhakkak hasenat (iyilikler, kazanılan dereceler)
-
11-Hûd 114
yuzhibne : giderir, yok eder
-
11-Hûd 114
es seyyiâti : seyyiat, kötülükler (kaybedilen dereceler)
-
11-Hûd 114
zâlike : işte bu
-
11-Hûd 114
li ez zâkirîne : öğüt alanlar, zikredenler için
-
11-Hûd 115
vasbir (ve isbir) : ve sabret
-
11-Hûd 115
fe innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
11-Hûd 115
ecre el muhsinîne : muhsinlerin ecrini
-
11-Hûd 116
fe : o zaman, bu durumda
-
11-Hûd 116
lev lâ kâne : olmaz mıydı, olmasaydı
-
11-Hûd 116
min el kurûni : nesillerden (asırlardan)
-
11-Hûd 116
ûlû bakıyyetin : bakiye sahipleri (asırlarca münkerden nehyedenler ve ma'rufla emredenler)
-
11-Hûd 116
yenhevne : nehyederler, men ederler
-
11-Hûd 116
an el fesâdi : fesat(lar)dan
-
11-Hûd 116
fi el ardı : yeryüzünde
-
11-Hûd 116
illâ kalîlen : pek azı hariç
-
11-Hûd 116
mimmen (min men) enceynâ : kurtardıklarımızdan
-
11-Hûd 116
vettebea (ve ittebea) : ve tâbî oldular
-
11-Hûd 116
ellezîne zalemû : zulmeden kimseler
-
11-Hûd 116
mâ utrifû \n(teref) : şımartıldıkları şeyler (mal, mülk) \n: (şımarıklık, ni'met ve bolluk içinde olup şımarmak)
-
11-Hûd 116
ve kânû : ve oldular
-
11-Hûd 116
mucrimîne : mücrimler, suçlular, günahkârlar
-
11-Hûd 117
ve mâ kâne : ve olmadı
-
11-Hûd 117
rabbu-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 117
li yuhlike : helâk edici
-
11-Hûd 117
el kurâ : beldeler, ülkeler
-
11-Hûd 117
ve ehlu-hâ : ve halkı
-
11-Hûd 117
muslihûne : ıslâh eden kimseler
-
11-Hûd 118
ve lev : ve eğer, olsa bile
-
11-Hûd 118
şâe : diledi
-
11-Hûd 118
rabbu-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 118
le ceale : elbette kıldı, yaptı
-
11-Hûd 118
en nâse : insanlar
-
11-Hûd 118
ummeten : bir ümmet
-
11-Hûd 118
vâhideten : tek, bir
-
11-Hûd 118
ve lâ yezâlûne : ve devam edecek (bitmeyecek, zail olmayacak)
-
11-Hûd 118
muhtelifîne : çeşitli anlaşmazlıklar, ihtilâflar
-
11-Hûd 119
men rahime : rahmet ettiği kimseler
-
11-Hûd 119
rabbu-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 119
ve li zâlike : ve bunun için
-
11-Hûd 119
ve temmet : ve tamamlandı
-
11-Hûd 119
kelimetu : söz, kelime
-
11-Hûd 119
rabbi-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 119
le emleenne : muhakkak dolduracağım
-
11-Hûd 119
cehenneme : cehennem
-
11-Hûd 119
min el cinneti : cinlerden (cinlerle)
-
11-Hûd 119
ve en nâsi : ve insanlar
-
11-Hûd 119
ecmaîne : toplu olarak, hepsi, tamamı, tümü
-
11-Hûd 120
ve kullen : ve hepsini, hepsi
-
11-Hûd 120
aleyke : sana
-
11-Hûd 120
min enbâi : haberlerden
-
11-Hûd 120
er rusuli : resûller
-
11-Hûd 120
nusebbitu : sabitleştiririz, sağlamlaştırırız
-
11-Hûd 120
fuâde-ke : senin kalbindeki idrak hassasını (fiziğin ötesine açık idrak)
-
11-Hûd 120
ve câe-ke : ve sana geldi
-
11-Hûd 120
el hakku : hak
-
11-Hûd 120
ve mev'ızatun : ve öğüt
-
11-Hûd 120
ve zikrâ : ve zikir
-
11-Hûd 120
li el muminîne : mü'minler için, mü'minlere
-
11-Hûd 121
ve kul : ve de (ki)
-
11-Hûd 121
ellezîne lâ yu'minû : mü'min olmayan kimseler
-
11-Hûd 121
a'melû : yapın
-
11-Hûd 121
alâ mekâneti-kum : yapmakta olduğunuz şeyler
-
11-Hûd 121
âmilûne : yapanlar, amel edenler
-
11-Hûd 122
ve intazırû : ve gözleyin, bekleyin
-
11-Hûd 122
muntazırûne : bekleyenler, gözleyenler
-
11-Hûd 123
ve li allâhi : ve Allah'ın, Allah'a ait
-
11-Hûd 123
gaybu es semâvâti : semaların (göklerin) gaybı
-
11-Hûd 123
ve el ardı : ve yeryüzü, arz
-
11-Hûd 123
ve ileyhi : ve ona
-
11-Hûd 123
yurceu : döndürülür
-
11-Hûd 123
el emru : emir, iş
-
11-Hûd 123
fa'bud-hu (fe u'bud-hu) : artık ona kul olun
-
11-Hûd 123
ve tevekkel : ve tevekkül edin
-
11-Hûd 123
aleyhi : ona
-
11-Hûd 123
ve mâ : ve değil
-
11-Hûd 123
rabbu-ke : senin Rabbin
-
11-Hûd 123
ammâ (an mâ) ta'melûne : yaptıklarınızdan
-
110-Nasr 1
izâ câe : geldiği zaman
-
110-Nasr 1
ve el fethu : ve fetih
-
110-Nasr 2
ve raeyte : ve sen gördün
-
110-Nasr 2
en nâse : insanlar
-
110-Nasr 2
yedhulûne : girerler
-
110-Nasr 2
efvâcen : grup grup
-
110-Nasr 3
fe : o zaman, artık
-
110-Nasr 3
sebbih : tespih et
-
110-Nasr 3
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbin
-
110-Nasr 3
ve istagfir-hu : ve ondan mağfiret dile
-
110-Nasr 3
inne-hu : muhakkak o
-
110-Nasr 3
kâne : oldu, idi, dır
-
110-Nasr 3
tevvâben : tövbeleri kabul eden
-
111-Tebbet 1
tebbet : kurudu, hüsrana uğradı, helâk oldu
-
111-Tebbet 1
yedâ : iki eli
-
111-Tebbet 1
ebî lehebin : Ebu Leheb
-
111-Tebbet 1
ve : ve
-
111-Tebbet 1
tebbe : kurudu, hüsrana uğradı, helâk oldu
-
111-Tebbet 2
ve : ve
-
111-Tebbet 2
kesebe : kazandıkları
-
111-Tebbet 3
se-yaslâ : yaslanacak, atılacak
-
111-Tebbet 3
nâren : ateş
-
111-Tebbet 3
zâte lehebin : alevli
-
111-Tebbet 4
ve imreetu-hu : ve onun kadını, eşi
-
111-Tebbet 4
hammâlete : taşıyan
-
111-Tebbet 4
el hatabi : odun
-
111-Tebbet 5
min mesedin : bükülmüş liften
-
112-İhlâs 1
huve allâhu : O Allah
-
112-İhlâs 1
ehadun : bir, tek
-
112-İhlâs 2
es samedu : samed, herşeyin ona muhtaç olması, onun hiçbir şeye muhtaç olmaması
-
112-İhlâs 3
lem yelid : o doğurmadı
-
112-İhlâs 3
ve lem yûled : ve doğurulmadı
-
112-İhlâs 4
ve lem yekun : ve olmadı
-
112-İhlâs 4
lehu : onun
-
112-İhlâs 4
kufuven : denk, eş
-
112-İhlâs 4
ehadun : tek, bir
-
113-Felâk 1
eûzu : ben sığınırım
-
113-Felâk 1
el felakı : felâk
-
113-Felâk 2
min şerri : kötülüklerinden, şerrinden
-
113-Felâk 3
ve min şerri : ve şerrinden
-
113-Felâk 3
izâ vakabe : çöktüğü zaman
-
113-Felâk 4
ve min şerri : ve şerrinden
-
113-Felâk 4
en neffâsâti : nefes edenler, üfleyenler
-
113-Felâk 4
fî el ukadi : düğümlere
-
113-Felâk 5
ve min şerri : ve şerrinden
-
113-Felâk 5
izâ hasede : haset ettiği zaman
-
114-Nâs 1
eûzu : ben sığınırım
-
114-Nâs 1
en nâsi : insanlar
-
114-Nâs 2
meliki : melik (sultan), mâlik (sahip)
-
114-Nâs 2
en nâsi : insanlar
-
114-Nâs 3
en nâsi : insanlar
-
114-Nâs 4
min şerri : şerrinden
-
114-Nâs 4
el vesvâsi : vesveseler
-
114-Nâs 4
el hannâsi : gizlice vesvese veren
-
114-Nâs 5
ellezî : ki o
-
114-Nâs 5
yuvesvisu : vesvese verir
-
114-Nâs 5
en nâsi : insanlar
-
114-Nâs 6
min(e) el cinneti : cinlerden
-
114-Nâs 6
ve en nâsi : ve insanlar
-
12-Yusuf 1
tilke : bunlar
-
12-Yusuf 1
el kitâbi el mubîni : açıklanmış, beyan edilmiş kitap
-
12-Yusuf 2
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
12-Yusuf 2
kur'ânen : Kur'ân
-
12-Yusuf 2
arabiyyen : Arapça olarak
-
12-Yusuf 2
lealle-kum : umulur ki siz, böylece siz
-
12-Yusuf 2
ta'kılûne : akıl edersiniz
-
12-Yusuf 3
aleyke : sana
-
12-Yusuf 3
ahsene el kasası : en güzel kıssaları
-
12-Yusuf 3
evhaynâ : vahyettik
-
12-Yusuf 3
ileyke : sana
-
12-Yusuf 3
hâze el kur'âne : bu Kur'ân'ı
-
12-Yusuf 3
ve in kunte : ve eğer, oysa sen ..... idin
-
12-Yusuf 3
le min el gâfilîne : gâfillerden
-
12-Yusuf 4
iz kâle : dediği zaman, demişti
-
12-Yusuf 4
li ebî-hi : babasına
-
12-Yusuf 4
yâ ebeti : ey baba, babacığım
-
12-Yusuf 4
reeytu : gördüm
-
12-Yusuf 4
ehade aşere : on bir
-
12-Yusuf 4
kevkeben : gezegen
-
12-Yusuf 4
ve eş şemse : ve güneş
-
12-Yusuf 4
ve el kamere : ve ay
-
12-Yusuf 4
reeytu-hum : onları gördüm
-
12-Yusuf 4
sâcidîne : secde edenler
-
12-Yusuf 5
kâle : dedi
-
12-Yusuf 5
yâ buneyye : ey oğul
-
12-Yusuf 5
ru'yâ-ke : senin rüyan
-
12-Yusuf 5
alâ ıhveti-ke : kardeşlerine
-
12-Yusuf 5
fe yekîdû : o zaman hile yaparlar (tuzak kurarlar)
-
12-Yusuf 5
leke : sana
-
12-Yusuf 5
keyden : hile, tuzak
-
12-Yusuf 5
inne eş şeytâne : muhakkak ki şeytan
-
12-Yusuf 5
li el insâni : insan için
-
12-Yusuf 6
ve kezâlike : ve böylece, işte böylece
-
12-Yusuf 6
yectebî-ke : seni seçecek
-
12-Yusuf 6
rabbu-ke : senin Rabbin
-
12-Yusuf 6
ve yuallimu-ke : ve sana öğretecek
-
12-Yusuf 6
min te'vîli : tevîlinden, yorumundan
-
12-Yusuf 6
el ehâdîsi : sözler, olaylar
-
12-Yusuf 6
ve yutimmu : ve tamamlayacak
-
12-Yusuf 6
ni'mete-hu : ni'metini
-
12-Yusuf 6
aleyke : sana
-
12-Yusuf 6
ve alâ : ve üzerine, ...a
-
12-Yusuf 6
âli ya'kûbe : Yâkub ailesi
-
12-Yusuf 6
kemâ : gibi
-
12-Yusuf 6
etemme-hâ : onu tamamladı
-
12-Yusuf 6
alâ ebevey-ke : senin ebeveynine
-
12-Yusuf 6
ibrâhîme ve ishâka : İbrâhîm ve İshak
-
12-Yusuf 6
inne : muhakkak
-
12-Yusuf 6
rabbe-ke : senin Rabbin
-
12-Yusuf 7
lekad : andolsun
-
12-Yusuf 7
kâne : oldu, idi
-
12-Yusuf 7
yûsufe : Yusuf
-
12-Yusuf 7
ve ihveti-hi : ve onun kardeşleri
-
12-Yusuf 7
li es sâilîne : soranlar için
-
12-Yusuf 8
le yûsufu : gerçekten, elbette Yusuf
-
12-Yusuf 8
ve ehû-hu : ve onun kardeşi
-
12-Yusuf 8
ehabbu : daha sevgili
-
12-Yusuf 8
ilâ ebî-nâ : babamıza
-
12-Yusuf 8
ve nahnu : ve biz
-
12-Yusuf 8
usbehtun : grup (on kişilik veya daha fazlası)
-
12-Yusuf 8
inne : muhakkak
-
12-Yusuf 8
ebâ-nâ : babamız
-
12-Yusuf 8
le fî : elbette içindedir
-
12-Yusuf 9
yûsufe : Yusuf'u
-
12-Yusuf 9
ev itrahû-hu : veya onu atın
-
12-Yusuf 9
lekum : size
-
12-Yusuf 9
vechu : yüz
-
12-Yusuf 9
ebî-kum : sizin babanız
-
12-Yusuf 9
ve tekûnû : ve olun
-
12-Yusuf 9
kavmen : bir kavim, toplum, topluluk
-
12-Yusuf 9
sâlihîne : salihler
-
12-Yusuf 10
kâle : dedi
-
12-Yusuf 10
yûsufe : Yusuf'u
-
12-Yusuf 10
ve elkû-hu : ve onu atın, bırakın
-
12-Yusuf 10
fî gayâbeti el cubbi : kuyunun dibine
-
12-Yusuf 10
yeltekit-hu : onu bulur
-
12-Yusuf 10
ba'du es seyyâreti : bir kısım yolcular, bir grup yolcu, yolcu kafilesi
-
12-Yusuf 10
fâılîne : yapanlar
-
12-Yusuf 11
yâ ebâ-nâ : ey babamız
-
12-Yusuf 11
mâ leke : sana ne oluyor, ne oldu
-
12-Yusuf 11
lâ te'men-nâ alâ : bize emniyet etmiyorsun, bize güvenmiyorsun (bizden emin değilsin)
-
12-Yusuf 11
yûsufe : Yusuf
-
12-Yusuf 11
ve in-nâ : ve muhakkak ki biz
-
12-Yusuf 11
lehu : ona
-
12-Yusuf 11
le : elbette, gerçekten
-
12-Yusuf 11
nâsıhûne : nasihat edenler, öğüt verenler, iyiliğini isteyenler
-
12-Yusuf 12
ersil-hu : onu gönder
-
12-Yusuf 12
mea-nâ : bizimle birlikte
-
12-Yusuf 12
gaden : yarın
-
12-Yusuf 12
yerta' : bol bol yesin (beğendiği meyvelerden)
-
12-Yusuf 12
ve yel'ab : ve oynasın
-
12-Yusuf 12
ve in-nâ : ve muhakkak biz
-
12-Yusuf 12
lehu : ona, onu
-
12-Yusuf 12
le : elbette, gerçekten
-
12-Yusuf 12
hâfizûne : koruyanlar, muhafaza edenler
-
12-Yusuf 13
kâle : dedi
-
12-Yusuf 13
le yahzunu-nî : mutlaka, gerçekten beni üzer mahzun eder
-
12-Yusuf 13
en tezhebû : gitmeniz
-
12-Yusuf 13
ve ehâfu : ve korkuyorum, korkarım
-
12-Yusuf 13
en ye'kule-hu : onu yemesi
-
12-Yusuf 13
ez zi'bu : bir kurt
-
12-Yusuf 13
ve entum : ve siz
-
12-Yusuf 13
gâfilûne : gâfil olanlar (habersiz iken)
-
12-Yusuf 14
le in : gerçekten olursa
-
12-Yusuf 14
ekele-hu : onu yedi
-
12-Yusuf 14
ez zi'bu : bir kurt
-
12-Yusuf 14
ve nahnu : ve biz
-
12-Yusuf 14
usbetun : 10 kişilik grup, bir ekip, kuvvetli topluluk
-
12-Yusuf 14
izen : o taktirde, öyleyse
-
12-Yusuf 14
le hâsirûne : hüsrana düşenler
-
12-Yusuf 15
fe lemmâ : böylece, bundan sonra, olduğu zaman
-
12-Yusuf 15
zehebû bi-hî : onu götürdüler (onunla gittiler)
-
12-Yusuf 15
ve ecmeû : ve topluca, toplu olarak, hep beraber
-
12-Yusuf 15
en yec'alû-hu : onu kılmak için (bırakmak için)
-
12-Yusuf 15
gayâbet : dip, derinlik
-
12-Yusuf 15
el cubbi : kuyu
-
12-Yusuf 15
ve evhaynâ : ve biz vahyettik
-
12-Yusuf 15
ileyhi : ona
-
12-Yusuf 15
le tunebbienne-hum : mutlaka onlara haber vereceksin
-
12-Yusuf 15
bi emri-him : onların yaptıklarını, onların işini
-
12-Yusuf 15
ve hum : ve onlar
-
12-Yusuf 15
lâ yeş'urûne : farkında değiller
-
12-Yusuf 16
ve câû : ve geldiler
-
12-Yusuf 16
ebâ-hum : (onların) babaları
-
12-Yusuf 16
işâen : yatsı vakti
-
12-Yusuf 16
yebkûne : ağlıyorlar
-
12-Yusuf 17
yâ ebâ-nâ : ey babamız
-
12-Yusuf 17
zehebnâ : biz gittik
-
12-Yusuf 17
nestebiku : biz yarış yapmak istiyoruz
-
12-Yusuf 17
ve terek-nâ : ve biz bıraktık, terkettik
-
12-Yusuf 17
yûsufe : Yusuf
-
12-Yusuf 17
inde : yanında
-
12-Yusuf 17
metâı-nâ : eşyamız (metalarımız)
-
12-Yusuf 17
fe ekele-hu : böylece, o zaman onu yedi
-
12-Yusuf 17
ez zi'bu : kurt
-
12-Yusuf 17
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
12-Yusuf 17
lenâ : bize
-
12-Yusuf 17
ve lev kunnâ : ve şâyet biz olsak bile
-
12-Yusuf 17
sâdikîne : doğru sözlü, sadık olanlar, doğru söyleyen kimseler
-
12-Yusuf 18
ve câû \n(câû bi) : ve geldiler \n: (getirdiler)
-
12-Yusuf 18
bi demin kezibin : yalancı kan ile
-
12-Yusuf 18
kâle : dedi
-
12-Yusuf 18
bel : hayır
-
12-Yusuf 18
sevvelet : sürükledi, teşvik etti
-
12-Yusuf 18
lekum : sizi
-
12-Yusuf 18
enfusu-kum : sizin nefsiniz
-
12-Yusuf 18
emren : bir iş
-
12-Yusuf 18
fe : artık bundan sonra
-
12-Yusuf 18
sabrun cemîlun : güzel (bir) sabırdır
-
12-Yusuf 18
ve allâhu : ve Allah
-
12-Yusuf 18
el musteânu : yardım (istiane) istenecek olan
-
12-Yusuf 18
tesıfûne : anlatıyorsunuz, vasıflandırıyorsunuz
-
12-Yusuf 19
ve câet : ve geldi
-
12-Yusuf 19
seyyâretun : yolcular, bir yolcu kafilesi, bir kervan
-
12-Yusuf 19
fe : böylece, sonra
-
12-Yusuf 19
erselû : gönderdiler
-
12-Yusuf 19
vâride-hum : sucularını
-
12-Yusuf 19
fe adlâ : o zaman sarkıttı
-
12-Yusuf 19
delve-hu : kovasını
-
12-Yusuf 19
kâle : dedi
-
12-Yusuf 19
ve eserrû-hu : ve onu gizlediler
-
12-Yusuf 19
bidâaten : sermaye, ticaret malı olarak
-
12-Yusuf 19
ya'melûne : yapıyorlar
-
12-Yusuf 20
ve şerev-hu : ve onu sattılar
-
12-Yusuf 20
bi semenin : bir fiyat ile
-
12-Yusuf 20
derâhime : dirhemler
-
12-Yusuf 20
ma'dûdetin : sayılı, birkaç
-
12-Yusuf 20
ve kânû : ve oldular, idiler
-
12-Yusuf 20
ez zâhidîne : kıymet vermeyen, rağbet etmeyen, önemsemeyen kimseler
-
12-Yusuf 21
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 21
ellezî işterâ-hu : onu satın alan kişi
-
12-Yusuf 21
li imre'eti-hi : eşine, hanımına (onun eşine)
-
12-Yusuf 21
ekrimî : ikram et, kerim ol, güzel yap, özenle hazırla
-
12-Yusuf 21
mesvâ-hu : onun mekânı, onun yerleşme yeri
-
12-Yusuf 21
en yenfea-nâ : bize fayda verir, bize faydası olur
-
12-Yusuf 21
ev nettehize-hu : veya onu ediniriz
-
12-Yusuf 21
veleden : evlât
-
12-Yusuf 21
ve kezâlike : ve böylece
-
12-Yusuf 21
mekken-nâ : biz yerleştirdik
-
12-Yusuf 21
li yûsufe : Yusuf'u
-
12-Yusuf 21
fî el ardı : yeryüzünde
-
12-Yusuf 21
ve li nuallime-hu : ve ona öğretelim diye (öğretmemiz için)
-
12-Yusuf 21
min te'vîli el ehâdîsi : olayların, sözlerin yorumundan (yorumunu)
-
12-Yusuf 21
ve allâhu : ve Allah
-
12-Yusuf 21
alâ emri-hî : emri üzerine, emrinde
-
12-Yusuf 21
ve lâkinne : ve fakat, lâkin
-
12-Yusuf 21
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 21
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
12-Yusuf 22
ve lemma : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 22
belega : erişti, ulaştı
-
12-Yusuf 22
eşudde-hu : kemâl, olgun çağına, en kuvvetli çağına
-
12-Yusuf 22
âteynâ-hu : ona verdik
-
12-Yusuf 22
hukmen : hüküm (hakimiyet, hüküm sahibi olma yetkisi, hikmet)
-
12-Yusuf 22
ve ilmen : ve ilim
-
12-Yusuf 22
ve kezâlike : ve işte böyle
-
12-Yusuf 22
neczî : ödüllendiririz, mükâfat veririz, ceza (karşılık) veririz
-
12-Yusuf 22
el muhsinîne : muhsinler
-
12-Yusuf 23
ve râvedet-hu \n(râvede) : ve ondan murat almak istedi, onunla olmak istedi \n: (beraber olmak istedi)
-
12-Yusuf 23
elletî : ki o (bayan için)
-
12-Yusuf 23
huve : o
-
12-Yusuf 23
fî beytihâ : onun evinde
-
12-Yusuf 23
an nefsi-hî : onun nefsinden
-
12-Yusuf 23
ve gallekat : ve sımsıkı kapadı
-
12-Yusuf 23
el ebvâbe : kapılar
-
12-Yusuf 23
ve kâlet : ve dedi
-
12-Yusuf 23
heyte : hadi gel
-
12-Yusuf 23
leke : senin için, sana, sen
-
12-Yusuf 23
kâle : dedi
-
12-Yusuf 23
inne-hu : muhakkak o
-
12-Yusuf 23
ahsene : en güzel şekilde
-
12-Yusuf 23
mesvâye : benim yerleşme yerim
-
12-Yusuf 23
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
12-Yusuf 23
ez zâlimûne : zalimler
-
12-Yusuf 24
ve le kad : andolsun
-
12-Yusuf 24
hemmet : arzuladı
-
12-Yusuf 24
ve hemme : ve arzuladı
-
12-Yusuf 24
lev lâ : şâyet, eğer
-
12-Yusuf 24
en reâ : muhakkak gördü
-
12-Yusuf 24
burhâne : delilini
-
12-Yusuf 24
kezâlike : işte böyle, böylece
-
12-Yusuf 24
li nasrife : çevirmemiz için
-
12-Yusuf 24
anhu es sûe : onu kötülükten
-
12-Yusuf 24
ve el fahşâe : ve fuhuş
-
12-Yusuf 24
inne-hu : muhakkak ki o (çünkü)
-
12-Yusuf 24
el muhlesîne : muhlis olanlar
-
12-Yusuf 25
ve istebekâ : ve koştular
-
12-Yusuf 25
el bâbe : kapı
-
12-Yusuf 25
ve kaddet \n(kadde) \n(kadde (kalın d ile yazılırsa)) \n(kudde) : ve yırttı \n: (boyuna yırttı) \n: (enine yırttı) \n: (yırtıldı)
-
12-Yusuf 25
ve elfeyâ : ve ikisi karşılaştılar, karşılarında (buldular)
-
12-Yusuf 25
seyyide-hâ : onun efendisi (kadının)
-
12-Yusuf 25
ledâ el bâbi : kapının yanı
-
12-Yusuf 25
kâlet : dedi (kadın)
-
12-Yusuf 25
cezâu : cezası
-
12-Yusuf 25
men erâde : isteyen kimse
-
12-Yusuf 25
bi ehli-ke : senin ailene
-
12-Yusuf 25
sûen : bir kötülük
-
12-Yusuf 25
en yuscene : zindana atılmak
-
12-Yusuf 25
ev : veya
-
12-Yusuf 25
azâbun elîmun : acı (bir) azap
-
12-Yusuf 26
kâle : dedi
-
12-Yusuf 26
hiye : o (kadın)
-
12-Yusuf 26
râvedet-nî : beni elde etmeye çalıştı, benimle beraber olmak istedi
-
12-Yusuf 26
an nefsî : nefsimden
-
12-Yusuf 26
ve şehide : ve şahitlik etti
-
12-Yusuf 26
min ehli-hâ : onun (kadının) ailesinden
-
12-Yusuf 26
in kâne : eğer olduysa, ise
-
12-Yusuf 26
kudde : yırtıldı
-
12-Yusuf 26
fe sadekat : o zaman, o taktirde doğru söyledi, haklı
-
12-Yusuf 26
ve huve : ve o (erkek)
-
12-Yusuf 26
min el kâzibîne : yalancılardan
-
12-Yusuf 27
ve in kâne : ve eğer olduysa, ise
-
12-Yusuf 27
kudde : yırtıldı
-
12-Yusuf 27
fe kezebet : bu durumda o (kadın) yalan söyledi
-
12-Yusuf 27
ve huve : ve o (erkek)
-
12-Yusuf 27
min es sâdikîne : doğru söyleyenlerden, sadıklardan
-
12-Yusuf 28
fe lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 28
reâ : gördü
-
12-Yusuf 28
kudde : yırtılmış
-
12-Yusuf 28
kâle : dedi
-
12-Yusuf 28
inne-hu : muhakkak o
-
12-Yusuf 28
min keydikunne : sizin tuzaklarınızdan (hilelerinizden)
-
12-Yusuf 28
inne : muhakkak
-
12-Yusuf 28
keydekunne : sizin tuzağınız (hileniz)
-
12-Yusuf 29
vestagfirî (ve istagfirî) : mağfiret iste
-
12-Yusuf 29
li zenbi-ki : senin suçun, günahın için (kadın için)
-
12-Yusuf 29
inne-ki : muhakkak sen (kadın)
-
12-Yusuf 29
min el hâtıîne : kasten günah işleyenlerden
-
12-Yusuf 30
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 30
nisvetun : kadınlar
-
12-Yusuf 30
fî el medîneti : şehirde
-
12-Yusuf 30
emre'etu el azîzi : azîzin (vezirin) hanımı
-
12-Yusuf 30
fetâhâ : onun emrinde olan (kölesi) genç delikanlı
-
12-Yusuf 30
an nefsi-hî : onun nefsinden
-
12-Yusuf 30
şegafe-hâ : onun kalbine işlemiş
-
12-Yusuf 30
hubben : sevgi, aşk
-
12-Yusuf 30
le nerâ-hâ : onu görüyoruz
-
12-Yusuf 31
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 31
semiat : işitti (kadın)
-
12-Yusuf 31
bi mekrihinne : çekiştirdiklerini, dedikodu yaptıklarını
-
12-Yusuf 31
erselet : gönderdi
-
12-Yusuf 31
ileyhinne : onlara (kadınlara)
-
12-Yusuf 31
ve a'tedet : ve hazırladı
-
12-Yusuf 31
lehunne : onlar (kadınlar) için
-
12-Yusuf 31
mutteke'en : karşılıklı dayanıp oturacak yer
-
12-Yusuf 31
ve âtet : ve verdi
-
12-Yusuf 31
kulle : hepsi
-
12-Yusuf 31
vâhidetin : birine
-
12-Yusuf 31
min hunne : onlardan (kadınlardan)
-
12-Yusuf 31
sikkînen : bir bıçak
-
12-Yusuf 31
ve kâlet ihruc : ve 'çık' dedi
-
12-Yusuf 31
aleyhinne : onlara (kadınlara)
-
12-Yusuf 31
fe lemmâ : o zaman, ..... olunca
-
12-Yusuf 31
re'eyne-hu : onu gördüler (kadınlar)
-
12-Yusuf 31
ekberne-hu : onu büyüttüler (çok beğendiler, hayran kaldılar)
-
12-Yusuf 31
ve katta'ne : ve kestiler
-
12-Yusuf 31
eydiye-hunne : (onlar) ellerini
-
12-Yusuf 31
ve kulne : ve dediler
-
12-Yusuf 31
hâşe : hayır
-
12-Yusuf 31
beşeren : bir beşer
-
12-Yusuf 31
melekun : bir melek
-
12-Yusuf 31
kerîmun : üstün, kerim
-
12-Yusuf 32
kâlet : dedi (kadın)
-
12-Yusuf 32
fe zâlikunne : işte bu
-
12-Yusuf 32
ellezî lumtunne-nî : beni kınadığınız kimse
-
12-Yusuf 32
ve lekad : ve andolsun ki
-
12-Yusuf 32
râvedtu-hu : onu elde etmeye çalıştım, elde etmek istedim
-
12-Yusuf 32
an nefsi-hi : onun nefsinden
-
12-Yusuf 32
fe ista'same : o zaman imtina etti, aşırı derecede, şiddetle sakındı
-
12-Yusuf 32
ve lein : ve eğer
-
12-Yusuf 32
lem yef'al : yapmazsa
-
12-Yusuf 32
le yuscenenne : mutlaka zindana atılacak
-
12-Yusuf 32
ve le yekûne : ve mutlaka olacak, olarak
-
12-Yusuf 32
min es sâgırîne : küçük düşenlerden
-
12-Yusuf 33
kâle : dedi
-
12-Yusuf 33
es sicnu : hapishane, zindan
-
12-Yusuf 33
ehabbu : daha sevimlidir
-
12-Yusuf 33
ileyye : bana
-
12-Yusuf 33
yed'ûne-nî : beni çağırdıkları, davet ettikleri
-
12-Yusuf 33
ileyhi : ona
-
12-Yusuf 33
ve illâ : ve ancak, yalnız, başka
-
12-Yusuf 33
keydehunne : onların (kadınların) hilesi, tuzağı
-
12-Yusuf 33
ileyhinne : onlara
-
12-Yusuf 33
ve ekun : ve olurum
-
12-Yusuf 33
min el câhilîne : cahillerden
-
12-Yusuf 34
fe istecâbe : o zaman kabul etti, icabet etti
-
12-Yusuf 34
lehu : ona
-
12-Yusuf 34
fe sarefe : böylece uzaklaştırdı, çevirdi
-
12-Yusuf 34
keydehunne : onların hilesini, tuzağını
-
12-Yusuf 34
inne-hu : muhakkak o
-
12-Yusuf 34
huve es semîu : o en iyi işitendir
-
12-Yusuf 34
el alîmu : en iyi bilendir
-
12-Yusuf 35
summe : sonra, daha sonra
-
12-Yusuf 35
bedâle-hum : onlara zahir oldu, uygun göründü
-
12-Yusuf 35
raevu el âyâti : delilleri gördüler
-
12-Yusuf 35
le yescununne-hu : onu mutlaka zindana atacaklar
-
12-Yusuf 36
ve dehale : ve girdi
-
12-Yusuf 36
mea-hu : onunla beraber
-
12-Yusuf 36
es sicne : zindan
-
12-Yusuf 36
feteyâni : iki genç erkek
-
12-Yusuf 36
kâle : dedi
-
12-Yusuf 36
ehadu-humâ : onlardan biri
-
12-Yusuf 36
erâ-nî : beni, kendimi görüyorum
-
12-Yusuf 36
hamren : üzüm
-
12-Yusuf 36
ve kâle el âharu : ve diğeri dedi
-
12-Yusuf 36
erâ-nî : görüyorum
-
12-Yusuf 36
fevka : üstünde
-
12-Yusuf 36
re'sî : başım
-
12-Yusuf 36
hubzen : ekmek
-
12-Yusuf 36
te'kulu : yiyor
-
12-Yusuf 36
et tayru : kuş(lar)
-
12-Yusuf 36
nebbi'nâ : bize haber ver, bize anlat
-
12-Yusuf 36
bi te'vîli-hi : onun yorumunu
-
12-Yusuf 36
nerâ-ke : seni görüyoruz
-
12-Yusuf 36
min el muhsinîne : muhsinlerden
-
12-Yusuf 37
kâle : dedi
-
12-Yusuf 37
lâ ye'tikumâ : size (ikinize) gelmez
-
12-Yusuf 37
turzekâni-hi : onunla rızıklandırılacağınız
-
12-Yusuf 37
nebbe'tu-kumâ : size (ikinize) haber verdim
-
12-Yusuf 37
bi te'vîli-hi : onun yorumunu, açıklamasını
-
12-Yusuf 37
kable : önce
-
12-Yusuf 37
en ye'tiye-kumâ : size (ikinize) gelmesi
-
12-Yusuf 37
alleme-ni : bana öğretti
-
12-Yusuf 37
terektu : terkettim
-
12-Yusuf 37
millete kavmin : bir kavmin dîni
-
12-Yusuf 37
lâ yu'minûne : inanmayan
-
12-Yusuf 37
ve hum : ve onlar
-
12-Yusuf 37
bi el âhireti-hum : kendi ahiretlerini
-
12-Yusuf 37
kâfirûne : inkâr edenler
-
12-Yusuf 38
ve itteba'tu : ve ben tâbî oldum
-
12-Yusuf 38
millete : dîn
-
12-Yusuf 38
ibrâhîme : İbrâhîm
-
12-Yusuf 38
ve ishâka : ve İshak
-
12-Yusuf 38
ve ya'kûbe : ve Yâkub
-
12-Yusuf 38
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
12-Yusuf 38
lenâ : bizim için, bize
-
12-Yusuf 38
en nuşrike : şirk koşmamız
-
12-Yusuf 38
min şey'in : bir şeyden, bir şey ile
-
12-Yusuf 38
zâlike : işte bu
-
12-Yusuf 38
aleynâ : bizim üzerimize, bize
-
12-Yusuf 38
ve alâ en nâsi : ve insanların üzerine, insanlara
-
12-Yusuf 38
ve lâkinne : ve lâkin, fakat, ama
-
12-Yusuf 38
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 38
lâ yeşkurûne : şükretmezler, şükretmiyorlar
-
12-Yusuf 39
yâ sâhibeyis sicni : ey zindan arkadaşlarım
-
12-Yusuf 39
e erbâbun : Rab'ler mi
-
12-Yusuf 39
muteferrikûne : ayrı ayrı, birçok (tefrik edilmiş olanlar)
-
12-Yusuf 39
emillâhu (emi allâhu) : yoksa, Allah mı
-
12-Yusuf 39
el vâhıdu : bir tek olan, tek
-
12-Yusuf 39
el kahhâru : kahhar olan (tutan, yakalayan, hakim ve gâlip olan)
-
12-Yusuf 40
ta'budûne : siz tapıyorsunuz
-
12-Yusuf 40
esmâen : isimler
-
12-Yusuf 40
semmeytumû-hâ : onu isimlendirdiniz
-
12-Yusuf 40
entum : siz
-
12-Yusuf 40
ve âbâu-kum : ve atalarınız, babalarınız
-
12-Yusuf 40
mâ enzele allâhu : Allah indirmedi
-
12-Yusuf 40
in el hukmu : hüküm ise
-
12-Yusuf 40
emere : emretti
-
12-Yusuf 40
ellâ (en lâ) ta'budû : kul olmamanız
-
12-Yusuf 40
zâlike : işte bu
-
12-Yusuf 40
ed dînu el kayyimu : kayyum (Âdem (A.S)'dan kıyâmete kadar devam edecek olan) dîn
-
12-Yusuf 40
ve lâkinne : ve lâkin, fakat, ama
-
12-Yusuf 40
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 40
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
12-Yusuf 41
yâ sâhıbeyi es sicni : ey zindan arkadaşlarım
-
12-Yusuf 41
emmâ ehadu-kumâ : ama, fakat, sizin ikinizden biri
-
12-Yusuf 41
fe yeskî : bundan sonra sakilik yapacak (içecek sunacak)
-
12-Yusuf 41
rabbe-hu : rabbine, efendisine
-
12-Yusuf 41
hamren : şarap, üzüm
-
12-Yusuf 41
ve emmâ el âharu : ve (ama) fakat diğeri, diğerine gelince
-
12-Yusuf 41
fe yuslebu : asılacak
-
12-Yusuf 41
fe te'kulu et tayru : sonra, böylece, kuş(lar) yiyecek
-
12-Yusuf 41
min re'si-hi : onun başından
-
12-Yusuf 41
kudiye : olmuştur, bitirilmiştir, kesinleşmiştir (kesinleştirilmiştir)
-
12-Yusuf 41
el emru : emir, iş, hüküm
-
12-Yusuf 41
ellezî : ki o
-
12-Yusuf 41
testeftiyâni : ikinizin tabirini, fetvasını, açıklamasını istediğiniz
-
12-Yusuf 42
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 42
lillezî (li ellezî) : o kimseye
-
12-Yusuf 42
zanne : zannetti, bildi
-
12-Yusuf 42
enne-hu : onun olduğu
-
12-Yusuf 42
inde rabbi-ke : efendinin yanında
-
12-Yusuf 42
fe ensâhu : o zaman, fakat ona unutturdu
-
12-Yusuf 42
eş şeytânu : şeytan
-
12-Yusuf 42
zikre : hatırlama, anma
-
12-Yusuf 42
fe lebise : böylece kaldı
-
12-Yusuf 42
fî es sicni : zindanda
-
12-Yusuf 42
sinîne : seneler
-
12-Yusuf 43
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 43
el meliku : hükümdar, melik
-
12-Yusuf 43
erâ : görüyorum
-
12-Yusuf 43
seb'a : yedi (adet)
-
12-Yusuf 43
ye'kuluhunne : onları yiyor
-
12-Yusuf 43
seb'un : yedi (adet)
-
12-Yusuf 43
ve seb'a : ve yedi (adet)
-
12-Yusuf 43
ve uhara : ve diğerleri, ötekileri
-
12-Yusuf 43
yâ eyyuhâ el meleu : ey (kavmin) önde gelenleri, ileri gelenler
-
12-Yusuf 43
eftû-ni \n(eftâ) : bana açıklayın, tabir edin, fetva verin \n: (açıkladı, tabir etti, fetva verdi)
-
12-Yusuf 43
fî ru'yâye : rüyamı, rüyam hakkında
-
12-Yusuf 43
li er ru'yâ : rüya için
-
12-Yusuf 43
ta'burûne : tabir edenler, yorumlayanlar
-
12-Yusuf 44
ve mâ : ve değil
-
12-Yusuf 44
bi te'vîli el ahlâmi : rüyaların yorumunu
-
12-Yusuf 44
bi âlimîne : bilenler
-
12-Yusuf 45
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 45
ellezî necâ : kurtulan kimse
-
12-Yusuf 45
ve eddekere : ve sonradan (unutmuşken) hatırladı
-
12-Yusuf 45
ba'de : sonra
-
12-Yusuf 45
ummetin : ümmet, zaman, vakit
-
12-Yusuf 45
ene : ben
-
12-Yusuf 45
unebbiu-kum : size haber veririm
-
12-Yusuf 45
bi te'vîli-hi : onun yorumunu
-
12-Yusuf 45
fe ersilû-ni : hemen beni gönderin
-
12-Yusuf 46
eyyuhâ es sıddîku : ey doğru sözlü, sıddîk
-
12-Yusuf 46
efti-nâ : bize açıkla, tabir et, yorumla
-
12-Yusuf 46
seb'ı : yedi (adet)
-
12-Yusuf 46
ye'kuluhunne : onları yiyorlar
-
12-Yusuf 46
seb'un : yedi (adet)
-
12-Yusuf 46
ve seb'ı : ve yedi (adet)
-
12-Yusuf 46
ve uhare : ve diğerleri
-
12-Yusuf 46
leal-lî : umarım ben
-
12-Yusuf 46
erciu : dönerim
-
12-Yusuf 46
ilâ en nâsi : insanlara
-
12-Yusuf 46
lealle-hum : umulur ki, belki onlar, böylece onlar
-
12-Yusuf 46
ya'lemûne : bilirler, öğrenirler
-
12-Yusuf 47
kâle : dedi
-
12-Yusuf 47
tezreûne : ekin ekersiniz
-
12-Yusuf 47
seb'a : yedi (7)
-
12-Yusuf 47
sinîne : seneler
-
12-Yusuf 47
de'eben : âdetiniz üzere, devam ederek, eskisi gibi
-
12-Yusuf 47
fe : böylece
-
12-Yusuf 47
fe zerû-hu : sonra onu (onları) bırakın
-
12-Yusuf 47
kalîlen : az
-
12-Yusuf 47
te'kulûne \n(min mâ te'kulûne) : yiyorsunuz \n: (yediğiniz şeylerden)
-
12-Yusuf 48
summe : bir süre sonra
-
12-Yusuf 48
ye'tî : gelecek, gelir
-
12-Yusuf 48
zâlike : bu
-
12-Yusuf 48
seb'un : yedi (7)
-
12-Yusuf 48
ye'kulne : yiyecekler, yerler
-
12-Yusuf 48
mâ kaddemtum : önceden sakladığınız, takdim ettiğiniz, hazırladığınız şeyler
-
12-Yusuf 48
lehunne : onlar için
-
12-Yusuf 48
kalîlen : azı
-
12-Yusuf 48
tuhsinûne : biriktiriyorsunuz, saklıyorsunuz
-
12-Yusuf 49
summe : sonra
-
12-Yusuf 49
ye'tî : gelecek
-
12-Yusuf 49
zâlike : bu
-
12-Yusuf 49
yugâsu en nâsu : insanlara yardım edilecek, yardım görecekler, yağmur verilecek, verimli, bol mahsullü olacak
-
12-Yusuf 49
ve fî-hi : ve onda (o yılda)
-
12-Yusuf 49
ya'sırûne : meyvelerin suyunu sıkacaklar,
-
12-Yusuf 50
ve kale el meliku'tû-nî : ve hükümdar 'bana getirin' dedi
-
12-Yusuf 50
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 50
câe-hu er resûlu : ona elçi geldi
-
12-Yusuf 50
kale irci' : dedi 'dön'
-
12-Yusuf 50
ilâ rabbi-ke : efendine
-
12-Yusuf 50
fe es'el-hu : böylece, o zaman ona sor
-
12-Yusuf 50
bâlu en nisveti : o kadınların durumu, hali
-
12-Yusuf 50
ellâtî kattane : kesenler (kadınlar)
-
12-Yusuf 50
eydiyehunne : ellerini
-
12-Yusuf 50
inne : muhakkak
-
12-Yusuf 50
bi keydihinne : onların (kadınların) hilelerini
-
12-Yusuf 51
kâle : dedi
-
12-Yusuf 51
hatbukunne : üzerinde konuşma yaptığınız konu, mesele
-
12-Yusuf 51
iz râvedtunne yûsufe : Yusuf'u elde etmeye çalıştığınız zaman
-
12-Yusuf 51
an nefsi-hi : onun nefsinden
-
12-Yusuf 51
kulne : dediler
-
12-Yusuf 51
hâşe : hayır
-
12-Yusuf 51
aleyhi : onda
-
12-Yusuf 51
kâlet imre'etu el azîzi : azîzin hanımı dedi
-
12-Yusuf 51
el'âne : şimdi
-
12-Yusuf 51
hashasa el hakku : hak (gizli iken sonradan) ortaya çıktı
-
12-Yusuf 51
ene : ben
-
12-Yusuf 51
râvedtu-hu : onu elde etmeye çalıştım, murat almak istedim
-
12-Yusuf 51
an nefsi-hi : onun nefsinden
-
12-Yusuf 51
ve inne-hu : ve muhakkak o
-
12-Yusuf 51
le min es sâdikîne : elbette doğru söyleyenlerden, sadıklardan
-
12-Yusuf 52
zâlike : bu
-
12-Yusuf 52
li ya'leme : bilmesi içindir
-
12-Yusuf 52
ennî : muhakkak ben
-
12-Yusuf 52
lem ehun-hu : ona ihanet etmedim
-
12-Yusuf 52
bi el gaybi : yokluğunda, gıyabında
-
12-Yusuf 52
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
12-Yusuf 52
lâ yehdî : hidayete erdirmez, başarıya ulaştırmaz
-
12-Yusuf 52
keyde el hâinîne : ihanet edenlerin tuzağı, hilesi
-
12-Yusuf 53
ve mâ uberriu : ve temize çıkaramam
-
12-Yusuf 53
nefsî : nefsimi
-
12-Yusuf 53
inne en nefse : muhakkak nefs
-
12-Yusuf 53
le emmâretun : mutlaka emreder
-
12-Yusuf 53
mâ rahime : Rahîm esmasıyla tecelli ettiği kişi
-
12-Yusuf 53
inne : muhakkak
-
12-Yusuf 54
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 54
el meliku'tûnî : melik (hükümdar) 'bana getirin'
-
12-Yusuf 54
estahlis-hu : onu seçtim, (bana) has kıldım
-
12-Yusuf 54
li nefsî : kendim için
-
12-Yusuf 54
fe lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 54
kelleme-hu : onunla konuştu
-
12-Yusuf 54
kâle : dedi
-
12-Yusuf 54
inneke el yevme : muhakkak sen bugün
-
12-Yusuf 54
ledey-nâ : yanımızda
-
12-Yusuf 54
mekînun : yüksek mevki sahibi
-
12-Yusuf 54
emînun : güvenilir, emin
-
12-Yusuf 55
kâle ic'al-ni : beni (sorumlu) kıl dedi
-
12-Yusuf 55
hazâin el ardı : bu yerin hazineleri
-
12-Yusuf 56
ve kezâlike : ve böylece
-
12-Yusuf 56
mekkennâ : yerleştirdik, mevki sahibi yaptık
-
12-Yusuf 56
li yûsufe : Yusuf'u
-
12-Yusuf 56
fî el ardı : yeryüzünde
-
12-Yusuf 56
yetebevveu : konaklar, yerleşir
-
12-Yusuf 56
yeşâu : diler
-
12-Yusuf 56
bi rahmeti-nâ : rahmetimizi
-
12-Yusuf 56
men neşâu : dilediğimiz kimseye
-
12-Yusuf 56
ve lâ nudîu : ve zayi etmeyiz, kayba uğratmayız
-
12-Yusuf 56
ecre el muhsinîne : muhsinlerin ücretini, ecrini, karşılığını, mükâfatını
-
12-Yusuf 57
ve le ecrul âhıreti : ve mutlaka, ahiretin ecri (mükâfatı)
-
12-Yusuf 57
lillezîne (li ellezîne) : o kimseler için
-
12-Yusuf 57
âmenû : âmenû olan, (yaşarken) Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
12-Yusuf 57
ve kânû : ve oldular
-
12-Yusuf 57
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
12-Yusuf 58
ve câe : ve geldi(ler)
-
12-Yusuf 58
ihvetu yûsufe : Yusuf'un kardeşleri
-
12-Yusuf 58
fe dehalû : böylece girdiler
-
12-Yusuf 58
aleyhi : ona, onun yanına
-
12-Yusuf 58
fe arefe-hum : hemen onları tanıdı
-
12-Yusuf 58
ve hum : ve onlar
-
12-Yusuf 58
lehu : onu
-
12-Yusuf 58
munkirûne : tanımayanlar (tanıyamayanlar)
-
12-Yusuf 59
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 59
cehheze-hum : onlara hazırladı
-
12-Yusuf 59
bi cehâzi-him : zahire yüklerini
-
12-Yusuf 59
kâle'tûnî : bana getirin dedi
-
12-Yusuf 59
lekum : sizin
-
12-Yusuf 59
min ebî-kum : sizin babanızdan
-
12-Yusuf 59
e lâ terevne : görmüyor musunuz
-
12-Yusuf 59
ennî : muhakkak ben
-
12-Yusuf 59
ûfî el keyle : ölçmeyi tam yaparım
-
12-Yusuf 59
ve ene : ve ben
-
12-Yusuf 59
el munzilîne : ağırlayanlar, ikram edenler
-
12-Yusuf 60
fe : artık, o taktirde
-
12-Yusuf 60
in lem te'tû-nî : eğer bana getirmezseniz
-
12-Yusuf 60
fe lâ : o zaman yoktur
-
12-Yusuf 60
keyle : bir ölçek, ölçülen madde
-
12-Yusuf 60
lekum : size, sizin için
-
12-Yusuf 60
ve lâ takrebû-ni : ve bana yaklaşmayın
-
12-Yusuf 61
se nurâvidu : isteyeceğiz, istemeye çalışacağız
-
12-Yusuf 61
an-hu ebâ-hu : onu babasından
-
12-Yusuf 61
ve in-nâ : ve muhakkak ki biz
-
12-Yusuf 61
le : elbette, mutlaka
-
12-Yusuf 61
fâ'ilûne : yapanlar
-
12-Yusuf 62
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 62
bidâate-hum : onların sermayeleri, erzak bedelleri
-
12-Yusuf 62
lealle-hum : umulur ki, belki onlar
-
12-Yusuf 62
ya'rifûne-hâ : onu tanırlar, onu farkederler
-
12-Yusuf 62
izenkalebû (izâ inkalebû) : geri döndükleri zaman
-
12-Yusuf 62
ilâ ehli-him : ailelerine
-
12-Yusuf 62
lealle-hum : umulur ki, böylece onlar
-
12-Yusuf 62
yerci'ûne : rücu ederler, dönerler
-
12-Yusuf 63
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 63
receû : döndüler
-
12-Yusuf 63
ebî-him : (onların) babaları
-
12-Yusuf 63
yâ ebâ-nâ : ey babamız
-
12-Yusuf 63
el keylu : ölçek
-
12-Yusuf 63
fe ersil : artık gönder
-
12-Yusuf 63
mea-nâ : bizimle beraber
-
12-Yusuf 63
ehâ-nâ : kardeşimiz
-
12-Yusuf 63
nektel : ölçekle (satın) alalım
-
12-Yusuf 63
ve innâ : ve muhakkak biz
-
12-Yusuf 63
lehu : onu, onun için
-
12-Yusuf 63
le : mutlaka, elbette, gerçekten
-
12-Yusuf 63
hâfizûne : koruyanlar, koruyan kimseler, koruyucular
-
12-Yusuf 64
kâle : dedi
-
12-Yusuf 64
hel âmenu-kum : size güvenir miyim, size inanır mıyım, sizden emin olur muyum
-
12-Yusuf 64
aleyhi : ona, onun için (hakkında)
-
12-Yusuf 64
kemâ : gibi
-
12-Yusuf 64
emintu-kum : sizden emin oldum
-
12-Yusuf 64
fallâhu (fe allâhu) : fakat Allah
-
12-Yusuf 64
hâfizen : koruyucu, koruyan
-
12-Yusuf 64
ve huve : ve o
-
12-Yusuf 64
erhamu er râhimîne : rahmet edenlerin en çok rahmet edenidir
-
12-Yusuf 65
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 65
fetehû : açtılar
-
12-Yusuf 65
metâa-hum : metalarını, eşyalarını
-
12-Yusuf 65
vecedû : buldular
-
12-Yusuf 65
bidâate-hum : onların sermayeleri, ana malları (erzak ile takas için götürdükleri mal)
-
12-Yusuf 65
ruddet : iade edildi, geri verildi
-
12-Yusuf 65
ileyhim : kendilerine, onlara
-
12-Yusuf 65
yâ ebâ-nâ : ey babamız
-
12-Yusuf 65
mâ nebgî : (daha) ne isteriz
-
12-Yusuf 65
ruddet : iade edildi
-
12-Yusuf 65
ileynâ, : bize
-
12-Yusuf 65
ve nemîru : ve erzak, yiyecek getiririz
-
12-Yusuf 65
ehle-nâ : ailemize
-
12-Yusuf 65
ve nahfazu : ve koruruz, muhafaza ederiz
-
12-Yusuf 65
ehâ-nâ : kardeşimiz
-
12-Yusuf 65
ve nezdâdu : ve arttırırız
-
12-Yusuf 65
keyle : bir ölçek (ölçmede kullanılan bir birim, miktar)
-
12-Yusuf 65
beîrin : (yük taşıyan) deve
-
12-Yusuf 65
keyle beîrin : bir deve yükü (ölçüsü kadar)
-
12-Yusuf 65
zâlike : işte bu
-
12-Yusuf 65
keylun : ölçektir, miktardır
-
12-Yusuf 65
yesîrun : azdır (kolaydır)
-
12-Yusuf 66
kâle : dedi
-
12-Yusuf 66
len ursile-hu : onu göndermem
-
12-Yusuf 66
mea-kum : sizinle beraber
-
12-Yusuf 66
mevsikan : sağlam söz (misak)
-
12-Yusuf 66
le te'tunne-nî : mutlaka bana getireceksiniz
-
12-Yusuf 66
en yuhâta : kuşatılmak, ihata edilmek
-
12-Yusuf 66
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 66
âtev-hu : ona verdiler
-
12-Yusuf 66
mevsika-hum : sağlam söz, kesin sözlerini
-
12-Yusuf 66
kâle : dedi
-
12-Yusuf 66
alâ mâ nekûlu : söylediğimiz şeylere
-
12-Yusuf 66
vekîlun : vekildir
-
12-Yusuf 67
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 67
yâ beniyye : ey oğullarım
-
12-Yusuf 67
lâ tedhulû : girmeyiniz
-
12-Yusuf 67
ve udhulû : ve giriniz
-
12-Yusuf 67
min ebvâbin : kapılardan
-
12-Yusuf 67
muteferrikatin : ayrı ayrı
-
12-Yusuf 67
ve mâ ugnî : ve ben kâfi gelemem, fayda veremem, gideremem
-
12-Yusuf 67
min şeyin : bir şeyi (bir şeyden)
-
12-Yusuf 67
inil hukmu (in el hukmu) : hüküm ise
-
12-Yusuf 67
aleyhi : ona
-
12-Yusuf 67
tevekkeltu : tevekkül ettim
-
12-Yusuf 67
ve aleyhi : ve ona
-
12-Yusuf 67
fe li yetevekkeli : artık tevekkül etsinler
-
12-Yusuf 67
el mutevekkilûne : tevekkül edenler
-
12-Yusuf 68
ve lemmâ : ve olduğu zaman, böylece
-
12-Yusuf 68
dehalû : girdiler
-
12-Yusuf 68
emere-hum : onlara emretti
-
12-Yusuf 68
ebû-hum, : onların babaları
-
12-Yusuf 68
mâ kâne : olmadı, olmazdı
-
12-Yusuf 68
min şey'in : bir şeyi, bir şeyden
-
12-Yusuf 68
hâceten : bir dilek, bir hacet
-
12-Yusuf 68
fî nefsi : nefsinde
-
12-Yusuf 68
ya'kûbe : Yâkub
-
12-Yusuf 68
ve inne-hu : ve muhakkak o, çünkü o
-
12-Yusuf 68
le : mutlaka, elbette
-
12-Yusuf 68
allemnâ-hu : ona öğrettik
-
12-Yusuf 68
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
12-Yusuf 68
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 68
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
12-Yusuf 69
ve lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 69
dehalû : girdiler
-
12-Yusuf 69
yûsufe : Yusuf'un
-
12-Yusuf 69
ileyhi : ona
-
12-Yusuf 69
ehâ-hu : onun kardeşi
-
12-Yusuf 69
kâle : dedi
-
12-Yusuf 69
ene : ben
-
12-Yusuf 69
ehû-ke : senin kardeşin
-
12-Yusuf 69
fe : artık
-
12-Yusuf 69
lâ tebteis : üzülme
-
12-Yusuf 69
ya'melûne : yapıyorlar
-
12-Yusuf 70
fe lemmâ : artık, böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 70
cehheze-hum : onları hazırladı
-
12-Yusuf 70
bi cehâzi-him : onların yüklerini
-
12-Yusuf 70
ceale : kıldı, yaptı (koydu)
-
12-Yusuf 70
es sikâyete : su kabı
-
12-Yusuf 70
summe : sonra
-
12-Yusuf 70
ezzene : seslendi (ilân etti)
-
12-Yusuf 70
muezzinun : müezzin, seslenen kişi, seslenmekle görevli kişi
-
12-Yusuf 70
eyyetu-hâ : ey
-
12-Yusuf 70
el îru : kafile
-
12-Yusuf 70
inne-kum : muhakkak ki siz(ler)
-
12-Yusuf 70
le : gerçekten
-
12-Yusuf 70
sârikûne : hırsızlar
-
12-Yusuf 71
ve akbelû : ve döndüler
-
12-Yusuf 71
aleyhim : onlara
-
12-Yusuf 71
tefkidûne : kaybediyorsunuz (arıyorsunuz)
-
12-Yusuf 72
nefkıdu : kaybediyoruz (kaybettiğimizi arıyoruz)
-
12-Yusuf 72
suvâa el meliki : melikin (hükümdarın) su kabı
-
12-Yusuf 72
ve li men câe bi-hi : ve kim onu getirirse
-
12-Yusuf 72
hımlu beîrin : bir deve yükü
-
12-Yusuf 72
ve ene : ve ben
-
12-Yusuf 73
lekad : andolsun ki
-
12-Yusuf 73
li nufside : bozgunculuk çıkarmak için
-
12-Yusuf 73
fi el ardı : bu yerde, yeryüzünde
-
12-Yusuf 73
ve mâ kunnâ : ve biz değiliz, biz olmadık
-
12-Yusuf 73
sârikîne : hırsızlar
-
12-Yusuf 74
fe : öyleyse, o taktirde
-
12-Yusuf 74
mâ cezâu-hû : onun cezası nedir
-
12-Yusuf 74
in kuntum kâzibîne : eğer siz yalan söylüyorsanız
-
12-Yusuf 75
cezâu-hu : onun cezası
-
12-Yusuf 75
men vucide : kimde bulunursa
-
12-Yusuf 75
fe huve : o taktirde, artık odur (kendisidir)
-
12-Yusuf 75
cezâu-hu : onun cezası
-
12-Yusuf 75
kezâlike : işte böyle
-
12-Yusuf 75
neczî ez zâlimîne : biz zalimleri cezalandırırız
-
12-Yusuf 76
fe : böylece, o zaman
-
12-Yusuf 76
bedee : başladı
-
12-Yusuf 76
bi ev'ıyeti-him : onların heybeleri
-
12-Yusuf 76
kable : önce
-
12-Yusuf 76
summestahrecehâ : sonra onu çıkardı
-
12-Yusuf 76
kezâlike : işte böylece
-
12-Yusuf 76
kidnâ \n(keyd) : düzen hazırladık \n: (hile, düzen, tedbir)
-
12-Yusuf 76
li yûsufe : Yusuf için
-
12-Yusuf 76
mâ kâne : olmadı, olmazdı
-
12-Yusuf 76
li ye'huze : alıkoyması, tutması
-
12-Yusuf 76
ehâ-hu : kardeşini
-
12-Yusuf 76
fî dîni el meliki : melikin dîninde, milletinde, kurallarında
-
12-Yusuf 76
en yeşâallâhu(yeşâu allâhu) : Allah'ın dilemesi
-
12-Yusuf 76
nerfeu : yükseltiriz
-
12-Yusuf 76
derecâtin : dereceler
-
12-Yusuf 76
men neşâu : dilediğimiz kimseye
-
12-Yusuf 76
ve fevka : ve üstünde
-
12-Yusuf 77
in yesrık : eğer çalmışsa
-
12-Yusuf 77
fe kad : olmuştu
-
12-Yusuf 77
sereka : çaldı
-
12-Yusuf 77
ehun : kardeşi
-
12-Yusuf 77
lehu : onun
-
12-Yusuf 77
fe eserre-hâ : onu saklı tuttu, gizledi
-
12-Yusuf 77
fî nefsi-hî : nefsinde, kendi içinde
-
12-Yusuf 77
ve lem yubdi-hâ : ve onu açıklamadı
-
12-Yusuf 77
lehum : onlara
-
12-Yusuf 77
kâle : dedi
-
12-Yusuf 77
entum : siz
-
12-Yusuf 77
şerrun : şerr, kötü
-
12-Yusuf 77
mekânen : konum, yer
-
12-Yusuf 77
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
12-Yusuf 77
a'lemu : daha iyi bilir
-
12-Yusuf 77
tesifûne : anlatıyorsunuz
-
12-Yusuf 78
yâ eyyuhâ el azîzu : ey azîz
-
12-Yusuf 78
inne : muhakkak, gerçekten
-
12-Yusuf 78
lehû : onun var
-
12-Yusuf 78
eben : babası
-
12-Yusuf 78
şeyhan : ihtiyar
-
12-Yusuf 78
kebîren : büyük, yaşlı
-
12-Yusuf 78
fe : artık, o sebeple, bundan dolayı
-
12-Yusuf 78
ehade-nâ : bizden birisi
-
12-Yusuf 78
mekâne-hu : onun yerine
-
12-Yusuf 78
nerâ-ke : seni görüyoruz
-
12-Yusuf 78
min el muhsinîne : muhsinlerden
-
12-Yusuf 79
kâle : dediler
-
12-Yusuf 79
maâzâ allâhi \n(âze) : Allah'a sığınırım \n: (sığındı)
-
12-Yusuf 79
en ne'huze : alıkoymamız, onu almamız, tutmamız, alıkoymamız
-
12-Yusuf 79
men vecednâ : bulduğumuz kimse
-
12-Yusuf 79
metâa-nâ : bizim eşyamız
-
12-Yusuf 79
inde-hû : onun yanında
-
12-Yusuf 79
izen : o zaman
-
12-Yusuf 79
le zâlimûne : mutlaka zalimler
-
12-Yusuf 80
fe lemmestey'esû : artık umutlarını kestikleri zaman
-
12-Yusuf 80
halesû : ayrıldılar, bir kenara çekildiler
-
12-Yusuf 80
neciyyan : fısıldaşarak, gizli konuşarak
-
12-Yusuf 80
kâle : dedi
-
12-Yusuf 80
kebîru-hum : onların büyüğü
-
12-Yusuf 80
e lem ta'lemû : bilmiyor musunuz
-
12-Yusuf 80
enne : olduğunu
-
12-Yusuf 80
ebâ-kum : sizin babanız
-
12-Yusuf 80
ehaze : aldı
-
12-Yusuf 80
aleykum : sizden
-
12-Yusuf 80
mevsikan : misak
-
12-Yusuf 80
ve min kablu : ve önceden, daha önceden
-
12-Yusuf 80
mâ ferrattum : yaptığınız kusur
-
12-Yusuf 80
fî yûsufe : Yusuf için, Yusuf hakkında, Yusuf'a
-
12-Yusuf 80
fe len ebraha \n(bereha) : artık asla ayrılmam \n: (ayrıldı)
-
12-Yusuf 80
el arda : yer (burası)
-
12-Yusuf 80
ye'zene : izin verir
-
12-Yusuf 80
lî ebî : bana babam
-
12-Yusuf 80
ev : veya
-
12-Yusuf 80
ve huve : ve o
-
12-Yusuf 80
hayru el hâkimîne : hüküm verenlerin en hayırlısı
-
12-Yusuf 81
ilâ ebî-kum : babanıza
-
12-Yusuf 81
fe kûlû : böylece deyin, söyleyin
-
12-Yusuf 81
yâ ebâ-nâ : ey babamız
-
12-Yusuf 81
innebneke (inne ibne-ke) : muhakkak senin oğlun
-
12-Yusuf 81
seraka : hırsızlık yaptı
-
12-Yusuf 81
ve mâ şehid-nâ : ve biz şahit olmadık (görmedik)
-
12-Yusuf 81
ve mâ kunnâ : ve biz değildik, olmadık
-
12-Yusuf 81
lilgaybi (li el gaybi) : gaybı, gizli olanı
-
12-Yusuf 81
hâfizîne : koruyanlar, bilenler (bilgiyi muhafaza edenler, bilgi sahibi olanlar)
-
12-Yusuf 82
ves'elil karyete : ve o karyeye, şehir halkına sor
-
12-Yusuf 82
elletî : ki o
-
12-Yusuf 82
vel îrelletî (ve el îre elletî) \n(îre) : ve kafile, ki o \n: (üzerinde yük bulunan develer, yüklü develer topluluğu, kafile)
-
12-Yusuf 82
akbelnâ : döndük
-
12-Yusuf 82
ve innâ : muhakkak biz
-
12-Yusuf 82
le sâdikûne : gerçekten sadıklar, doğruyu söyleyenler
-
12-Yusuf 83
kâle : dedi
-
12-Yusuf 83
bel : hayır
-
12-Yusuf 83
sevvelet : teşvik etti, güzel gösterdi
-
12-Yusuf 83
lekum : size
-
12-Yusuf 83
enfusu-kum : sizin nefsiniz
-
12-Yusuf 83
emren : bir iş, bir durum
-
12-Yusuf 83
fe : artık
-
12-Yusuf 83
cemîlun : güzel
-
12-Yusuf 83
en ye'tiye-nî : bana getirir (bana getirmesi)
-
12-Yusuf 83
cemî'an : hepsini
-
12-Yusuf 83
innehu : muhakkak, çünkü o
-
12-Yusuf 83
huve : o
-
12-Yusuf 83
el alîmu el hakîmu : en iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır
-
12-Yusuf 84
ve tevellâ : ve yüz çevirdi
-
12-Yusuf 84
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 84
yâ esefâ alâ yûsufe : ey Yusuf'a olan esefim (üzüntü)
-
12-Yusuf 84
ve ebyaddat : beyaz oldu, ağardı
-
12-Yusuf 84
min el huzni : hüzünden
-
12-Yusuf 84
fe huve : böylece o, artık o
-
12-Yusuf 84
kezîmun : üzüntüsünü saklayan
-
12-Yusuf 85
tefteu : hâlâ devam ediyorsun
-
12-Yusuf 85
tezkuru : zikrediyorsun, anıyorsun
-
12-Yusuf 85
yûsufe : Yusuf'u
-
12-Yusuf 85
tekûne : olursun, olacaksın
-
12-Yusuf 85
ev : ya da, veya
-
12-Yusuf 85
tekûne : olursun, olacaksın
-
12-Yusuf 85
min el hâlikîne : helâk olanlardan
-
12-Yusuf 86
kâle : dedi
-
12-Yusuf 86
innemâ : sadece
-
12-Yusuf 86
eşkû : şikâyet ederim (arz ederim)
-
12-Yusuf 86
bessî : derin üzüntüm, kederim
-
12-Yusuf 86
ve huznî : ve hüznüm
-
12-Yusuf 86
ve a'lemu : ve biliyorum
-
12-Yusuf 86
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şey(ler)i
-
12-Yusuf 87
yâ beniyye izhebû : ey oğullarım, gidiniz
-
12-Yusuf 87
fe : artık
-
12-Yusuf 87
tehassesû : iyice araştırın
-
12-Yusuf 87
min yûsufe : Yusuf'tan, Yusuf'u
-
12-Yusuf 87
ve ehî-hi : ve onun kardeşi
-
12-Yusuf 87
ve lâ te'yesû : ve umut kesmeyin
-
12-Yusuf 87
min revhi allâhi \n(er revhu) : Allah'ın rahmetinden, Allah'ın vereceği ferahlıktan, sevinçten \n: (sevinç, ferahlık, rahmet)
-
12-Yusuf 87
inne-hu : çünkü o
-
12-Yusuf 87
lâ ye'yesu : umut kesmezler
-
12-Yusuf 87
min revhi allâhi : Allah'ın rahmetinden, Allah'ın vereceği ferahlıktan, sevinçten
-
12-Yusuf 87
el kavmu el kâfirûne : kâfirler kavmi (onu inkâr edenler topluluğu)
-
12-Yusuf 88
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 88
dehalû : girdiler
-
12-Yusuf 88
aleyhi : ona (onun yanına, huzuruna)
-
12-Yusuf 88
yâ eyyuhâ el azîzu : ey vezir, ey azîz
-
12-Yusuf 88
messenâ : bize dokundu
-
12-Yusuf 88
ve ehlenâ : ve ailemize
-
12-Yusuf 88
ed durru : şiddetli darlık
-
12-Yusuf 88
ve ci'nâ : ve geldik
-
12-Yusuf 88
fe evfi : tam ver
-
12-Yusuf 88
lenâ : bize
-
12-Yusuf 88
el keyle : ölçek
-
12-Yusuf 88
ve tesaddak : sadaka ver, bağışta bulun
-
12-Yusuf 88
aleynâ : bize
-
12-Yusuf 88
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
12-Yusuf 88
yeczî : karşılığını öder, mükâfatını verir
-
12-Yusuf 88
el mutesaddikîne : sadaka verenler, tasaddukta bulunanlar
-
12-Yusuf 89
kâle : dedi
-
12-Yusuf 89
hel : mi
-
12-Yusuf 89
fealtum : siz yaptınız
-
12-Yusuf 89
bi yûsufe : Yusuf'a
-
12-Yusuf 89
ve ahî-hi : ve onun kardeşi
-
12-Yusuf 89
entum : siz
-
12-Yusuf 89
câhilûne : cahiller
-
12-Yusuf 90
e inne-ke : gerçekten sen misin
-
12-Yusuf 90
le ente yûsufu : mutlaka sen Yusuf'sun
-
12-Yusuf 90
kâle : dedi
-
12-Yusuf 90
ene yûsufu : ben Yusuf'um
-
12-Yusuf 90
ve hâzâ : ve bu
-
12-Yusuf 90
menne allâhu : Allah ni'metlendirdi (ni'met verdi)
-
12-Yusuf 90
aleynâ, : bize
-
12-Yusuf 90
inne-hu : muhakkak, çünkü
-
12-Yusuf 90
men yettekı : kim takva sahibi olursa
-
12-Yusuf 90
ve yasbir : ve sabreder
-
12-Yusuf 90
fe innallâhe : o taktirde, muhakkak ki Allah
-
12-Yusuf 90
lâ yudî'u ecre : karşılığını zayi etmez (boşa çıkarmaz)
-
12-Yusuf 90
el muhsinîne \n(ecre el muhsinîne) : muhsinler \n: (muhsinlerin ecrini)
-
12-Yusuf 91
lekad : andolsun ki
-
12-Yusuf 91
âserekellâhu : Allah seni tercih etmiştir
-
12-Yusuf 91
aleynâ : bize
-
12-Yusuf 91
ve in kunnâ : ve biz olduk
-
12-Yusuf 91
le hâtıîne : kasten günah işleyen günahkârlar
-
12-Yusuf 92
kâle : dedi
-
12-Yusuf 92
lâ tesrîbe : kınama (suçlama) yoktur
-
12-Yusuf 92
aleykum el yevme : bugün size
-
12-Yusuf 92
lekum : siz, sizin için
-
12-Yusuf 92
ve huve : ve o
-
12-Yusuf 92
erhamu er râhimîne : rahîm olanların en çok rahmet edenidir
-
12-Yusuf 93
yezhebû \n(izhebû) : götürün \n: (gidin)
-
12-Yusuf 93
fe : o zaman
-
12-Yusuf 93
elkû-hu : onu atın, ilka edin, sürün
-
12-Yusuf 93
vechi ebî : babamın yüzüne (vechine)
-
12-Yusuf 93
ye'ti : gelir
-
12-Yusuf 93
ve'tûnî : ve bana getirin
-
12-Yusuf 93
bi ehli-kum : ailenizi
-
12-Yusuf 93
ecma'îne : hepsi, tümü
-
12-Yusuf 94
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 94
fasalatil'îru (fasalati el îru) : kafile ayrıldı
-
12-Yusuf 94
kâle : dedi
-
12-Yusuf 94
ebû-hum : onların babası
-
12-Yusuf 94
le ecidu : buluyorum (duyuyorum)
-
12-Yusuf 94
rîha yûsufe : Yusuf'un kokusu (esintisi, rüzgârı, rayihası)
-
12-Yusuf 94
lev lâ : eğer olmasa, olmazsa
-
12-Yusuf 94
en tufennidû-ni \n(fened) : bana bunuyor demeniz \n: (kişinin ihtiyarlıktan dolayı bunaması)
-
12-Yusuf 95
inne-ke : muhakkak, gerçekten sen
-
12-Yusuf 95
le fî : içindesin
-
12-Yusuf 95
dalâlike : senin dalâletin (doğru olan şeyden uzaklığın, sapman)
-
12-Yusuf 95
el kadîmi : eski
-
12-Yusuf 96
fe : böylece
-
12-Yusuf 96
lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 96
en câe : gelmek
-
12-Yusuf 96
el beşîru : müjdeci
-
12-Yusuf 96
elkâ-hu : attı, koydu, sürdü
-
12-Yusuf 96
alâ vechi-hî : onun yüzüne
-
12-Yusuf 96
fertedde : hemen geri döndü
-
12-Yusuf 96
kâle : dedi
-
12-Yusuf 96
e lem : olmadı mı
-
12-Yusuf 96
ekul : ben dedim, söyledim
-
12-Yusuf 96
lekum : size
-
12-Yusuf 96
a'lemu : biliyorum, bilirim
-
12-Yusuf 96
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
12-Yusuf 97
yâ ebânestagfir : ey babamız mağfiret dile
-
12-Yusuf 97
lenâ : bize, bizim için
-
12-Yusuf 97
zunûbe-nâ : bizim günahlarımız
-
12-Yusuf 97
hâtıîne : bilerek günah işleyenler
-
12-Yusuf 98
kâle : dedi
-
12-Yusuf 98
sevfe estagfiru \n(sevfe) : yakında mağfiret isteyeceğim \n: (yakın gelecek, yakında olacak)
-
12-Yusuf 98
lekum : sizin için
-
12-Yusuf 98
inne-hu : muhakkak o
-
12-Yusuf 98
huve : o
-
12-Yusuf 98
el gafûru : gafûrdur (mağfiret edendir)
-
12-Yusuf 98
er rahîmu : rahîmdir (rahmet nuru gönderendir)
-
12-Yusuf 99
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 99
dehalû : girdiler
-
12-Yusuf 99
alâ yûsufe : Yusuf'a (yanına, huzuruna)
-
12-Yusuf 99
âvâ ileyhi : kendi yanına aldı (barındırdı)
-
12-Yusuf 99
ebeveyhi : onun annesi, babası
-
12-Yusuf 99
ve kâledhulû (kâle udhulû) : ve 'giriniz' dedi
-
12-Yusuf 99
in şâallâhu (in şâe allâhu) : eğer Allah dilerse
-
12-Yusuf 99
âminîne : emin olanlar, güvende olanlar
-
12-Yusuf 100
ve refea : ve yükseltti, çıkardı
-
12-Yusuf 100
ebeveyhi : onun annesi ve babası
-
12-Yusuf 100
alel arşı (alâ el arşı) : tahtın üzerine
-
12-Yusuf 100
ve harrû : ve (yere) eğildiler (çömeldiler)
-
12-Yusuf 100
lehu : ona
-
12-Yusuf 100
succeden : secde ederek
-
12-Yusuf 100
ve kâle : ve dedi
-
12-Yusuf 100
yâ ebeti : ey babacığım
-
12-Yusuf 100
te'vîlu : tabiri, yorumu
-
12-Yusuf 100
ru'yâye : benim rüyam
-
12-Yusuf 100
ceale-hâ : onu kıldı, yaptı
-
12-Yusuf 100
ve kad : ve olmuştu
-
12-Yusuf 100
ahsene : ahsen, en güzeli, en iyisi
-
12-Yusuf 100
ahrece-nî : beni çıkardı
-
12-Yusuf 100
min es sicni : zindandan
-
12-Yusuf 100
ve câe bi-kum : ve sizi getirdi
-
12-Yusuf 100
min el bedvi : çölden
-
12-Yusuf 100
en nezega : arasını açmak
-
12-Yusuf 100
eş şeytânu : şeytan
-
12-Yusuf 100
beynî : benim aram
-
12-Yusuf 100
ve beyne : ve arasında
-
12-Yusuf 100
ıhvetî : benim kardeşlerim
-
12-Yusuf 100
inne : muhakkak
-
12-Yusuf 100
li mâ yeşâu : dilediğine
-
12-Yusuf 100
inne-hu : muhakkak ki o
-
12-Yusuf 100
huve : o
-
12-Yusuf 100
el alîmu : en iyi bilen
-
12-Yusuf 100
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi olan
-
12-Yusuf 101
âteyte-nî : bana verdin
-
12-Yusuf 101
min el mulki : mülkten
-
12-Yusuf 101
ve allemte-nî : ve bana öğrettin
-
12-Yusuf 101
min te'vîli : yorumundan
-
12-Yusuf 101
el ehâdîsi : sözler, olaylar
-
12-Yusuf 101
fâtıra es semâvâti : semaları yaratan
-
12-Yusuf 101
vel ardı (ve el ardı) : ve yeryüzü
-
12-Yusuf 101
ente : sen
-
12-Yusuf 101
veliyyî : benim velîm, dostum
-
12-Yusuf 101
fîd dunyâ (fî ed dunyâ) : dünyada
-
12-Yusuf 101
vel âhıreti (ve el âhıreti) : ve ahiret
-
12-Yusuf 101
teveffe-nî : beni vefat ettir
-
12-Yusuf 101
muslimen : müslüman olarak (teslim olan)
-
12-Yusuf 101
ve elhık-nî : ve beni dahil et, arasına kat, ilhak et
-
12-Yusuf 101
bi es sâlihîne : salihlerle
-
12-Yusuf 102
zâlike : işte bu
-
12-Yusuf 102
min enbâi : haberlerinden
-
12-Yusuf 102
el gaybi : gayb
-
12-Yusuf 102
ileyke : sana
-
12-Yusuf 102
ve mâ kunte : ve sen olmadın
-
12-Yusuf 102
ledey-him : onların yanında
-
12-Yusuf 102
ecmaû : toplandılar, karar verdiler
-
12-Yusuf 102
emre-hum : onların işleri
-
12-Yusuf 102
ve hum : ve onlar
-
12-Yusuf 102
yemkurûne : hile yapıyorlar, tuzak hazırlıyorlar
-
12-Yusuf 103
ve mâ : ve değil
-
12-Yusuf 103
ekseru en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 103
ve lev : ve olsa bile
-
12-Yusuf 103
haraste : şiddetli istedin, çok istedin
-
12-Yusuf 103
bi mu'minîne : mü'min olanlar
-
12-Yusuf 104
ve mâ tes'elu-hum : ve onlardan istemiyorsun
-
12-Yusuf 104
aleyhi : ona
-
12-Yusuf 104
min ecrin : (ücretten) bir ücret
-
12-Yusuf 104
in huve : o olursa
-
12-Yusuf 104
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
12-Yusuf 105
ve keeyyin : ve (ne kadar) pek çok, nice
-
12-Yusuf 105
min âyetin : (âyetlerden) âyet, delil
-
12-Yusuf 105
fî es semâvâti : göklerde
-
12-Yusuf 105
ve el ardı : ve yeryüzü
-
12-Yusuf 105
yemurrûne : yanından geçerler
-
12-Yusuf 105
aleyhâ : onun üzerinden
-
12-Yusuf 105
ve hum an-hâ : ve onlar, ondan
-
12-Yusuf 105
mu'ridûne : yüz çeviren kimseler
-
12-Yusuf 106
ve mâ yu'minu : inanmazlar, mü'min olmazlar
-
12-Yusuf 106
ekseru-hum : onların çoğu
-
12-Yusuf 106
ve hum muşrikûne : ve onlar şirk koşanlardır (müşriklerdir)
-
12-Yusuf 107
e : mi, mı
-
12-Yusuf 107
fe : artık, bundan sonra
-
12-Yusuf 107
eminû : emin oldular
-
12-Yusuf 107
en te'tiye-hum : onların gelmesi
-
12-Yusuf 107
gâşiyetun : perdeleyen, örten, herşeyi kaplayan
-
12-Yusuf 107
ev : veya
-
12-Yusuf 107
te'tiyehumu es sâatu : o saatin (vaktin) onlara gelmesi
-
12-Yusuf 107
bagteten : ansızın, aniden
-
12-Yusuf 107
ve hum : ve onlar
-
12-Yusuf 107
lâ yeş'urûne : farkına varmazlar
-
12-Yusuf 108
sebîlî : sebîl, yol
-
12-Yusuf 108
ed'û : davet ediyor
-
12-Yusuf 108
alâ basîretin : basiret üzerine, Allah'ı kalp gözüyle görerek
-
12-Yusuf 108
ene : ben
-
12-Yusuf 108
ve men ittebea-nî : ve bana tâbî olan kimseler
-
12-Yusuf 108
ve subhânallâhi : ve Allah'ı tenzih ederim
-
12-Yusuf 108
ve mâ ene : ve ben değilim
-
12-Yusuf 108
min el muşrikîne : müşriklerden
-
12-Yusuf 109
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
12-Yusuf 109
min kabli-ke : senden önce
-
12-Yusuf 109
ricâlen : erkekler, adamlar
-
12-Yusuf 109
ileyhim : onlara
-
12-Yusuf 109
min ehli el kurâ : şehirler halkından, beldeler halkından
-
12-Yusuf 109
e fe lem yesîrû : dolaşmıyorlar mı, dolaşmazlar mı (dolaşmadılar mı)
-
12-Yusuf 109
fî el ardı : yeryüzünde
-
12-Yusuf 109
fe yanzurû : artık baksınlar
-
12-Yusuf 109
keyfe : nasıl
-
12-Yusuf 109
kâne : oldu
-
12-Yusuf 109
âkıbetu : akıbet, sonuç
-
12-Yusuf 109
ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimseler
-
12-Yusuf 109
ve le dâru el âhıreti : ve mutlaka ahiret yurdu
-
12-Yusuf 109
lillezînettekav : takva sahibi olan kimseler için
-
12-Yusuf 109
e fe lâ ta'kılûne : hâlâ akıl etmiyor musunuz
-
12-Yusuf 110
izestey'eser rusulu : resûller umutlarını kestikleri zaman
-
12-Yusuf 110
ve zannû : ve zannettiler
-
12-Yusuf 110
enne-hum : kendilerinin olduğunu
-
12-Yusuf 110
câe-hum : onlara geldi
-
12-Yusuf 110
fe : o zaman
-
12-Yusuf 110
nucciye : kurtarıldı
-
12-Yusuf 110
men : kimse(ler)
-
12-Yusuf 110
neşâu : dileriz, isteriz
-
12-Yusuf 110
ve lâ yureddu : ve geri döndürülmez
-
12-Yusuf 110
be'su-nâ : azabımız
-
12-Yusuf 110
el kavm el mucrimîne : mücrimler kavmi, günahkârlar topluluğu
-
12-Yusuf 111
lekad : andolsun ki
-
12-Yusuf 111
kâne : oldu
-
12-Yusuf 111
ibretun : bir ibret
-
12-Yusuf 111
li ûlîl elbâbi (lî ûlî elbâbi) : ulûl'elbab için, sır (lübb) sahipleri için
-
12-Yusuf 111
mâ kâne : değildir, olmadı
-
12-Yusuf 111
hadîsen : bir söz
-
12-Yusuf 111
yufterâ : uydurulur
-
12-Yusuf 111
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
12-Yusuf 111
ellezî beyne : arasında olan
-
12-Yusuf 111
yedey-hi : onun elleri
-
12-Yusuf 111
ve tafsîle : ayrı ayrı açıklar
-
12-Yusuf 111
kulli şey'in : herşey
-
12-Yusuf 111
ve huden : ve hidayet, hidayet edici olarak
-
12-Yusuf 111
ve rahmeten : ve rahmet, rahmet olarak
-
12-Yusuf 111
yu'minûne \n(kavmin yu'minûne) : mü'min olan \n: (mü'min kavim)
-
13-Ra'd 1
elif, lâm, mim, râ : hurûfu mukattaa; mukattaa harfleridir. Kur'ân-ı Kerim'de bazı surelerin başında zikredilen özel (anlamlı) harflerdir.
-
13-Ra'd 1
tilke : bunlar
-
13-Ra'd 1
âyâtu el kitâbi : kitabın âyetleridir
-
13-Ra'd 1
ve ellezî : ve ki o
-
13-Ra'd 1
unzile : indirildi
-
13-Ra'd 1
ileyke : sana
-
13-Ra'd 1
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
13-Ra'd 1
el hakku : haktır
-
13-Ra'd 1
ve lâkinne : ve
-
13-Ra'd 1
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
13-Ra'd 1
lâ yu'minûne : inanmazlar, mü'min olmazlar
-
13-Ra'd 2
allâhu ellezî : Allah o ki
-
13-Ra'd 2
refea es semavâti : gökleri yükseltti
-
13-Ra'd 2
amedin : direkler
-
13-Ra'd 2
terevne-hâ : onu görüyorsunuz
-
13-Ra'd 2
summe istevâ : sonra istiva etti
-
13-Ra'd 2
alel arşı (alâ el arşı) : arşın üzerine, arşa
-
13-Ra'd 2
ve sehhare : ve emri altına aldı
-
13-Ra'd 2
eş şemse : güneş
-
13-Ra'd 2
ve el kamere : ve ay
-
13-Ra'd 2
yecrî : akar gider (hareket eder)
-
13-Ra'd 2
li ecelin : bir süreye (zamana) kadar
-
13-Ra'd 2
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
13-Ra'd 2
yudebbiru el emre : işleri düzenleyip dizayn eder, idare eder
-
13-Ra'd 2
yufassılu el âyâti : âyetleri ayrı ayrı açıklar
-
13-Ra'd 2
lealle-kum : umulur ki siz, böylece siz
-
13-Ra'd 2
tûkınûne : kesin inanırsınız, yakîn hasıl edersiniz
-
13-Ra'd 3
ve huve : ve o
-
13-Ra'd 3
ellezî : ki o
-
13-Ra'd 3
medde : uzattı, yaydı
-
13-Ra'd 3
el arda : yeryüzü
-
13-Ra'd 3
ve ceale : ve kıldı, yaptı (yarattı)
-
13-Ra'd 3
revâsiye : dağlar
-
13-Ra'd 3
ve enhâren : ve nehirler
-
13-Ra'd 3
ve min kulli : ve hepsinden
-
13-Ra'd 3
es semerâti : ürünler, meyveler
-
13-Ra'd 3
ceale : kıldı (yarattı)
-
13-Ra'd 3
zevceynisneyni \n(zevceyni) \n(isneyni) : ikili (zıt cinsten eşler) bir çift \n: (zıt cinsli bir çift (dişi+erkek)) \n: (iki, ikili)
-
13-Ra'd 3
el leyl : gece
-
13-Ra'd 3
en nehâre : gündüz
-
13-Ra'd 3
inne : muhakkak
-
13-Ra'd 3
fî zâlike : bunda vardır
-
13-Ra'd 3
le âyâtin : elbette âyetler
-
13-Ra'd 3
yetefekkerûne : tefekkür ederler
-
13-Ra'd 4
ve fî el ardı : ve yeryüzünde
-
13-Ra'd 4
mutecâvirâtun : birbirine komşu
-
13-Ra'd 4
ve cennâtun : ve bahçeler
-
13-Ra'd 4
ve zer'un : ve ekin
-
13-Ra'd 4
ve nahîlun : ve hurma ağaçları
-
13-Ra'd 4
ve gayru sınvânin : ve budaklı olmayan
-
13-Ra'd 4
ve nufaddılu : ve üstün kılarız
-
13-Ra'd 4
ba'de-hâ : onun bazısını
-
13-Ra'd 4
fî el ukuli : yenmesinde (tadında, lezzetinde ve kokusunda v.s)
-
13-Ra'd 4
inne : muhakkak
-
13-Ra'd 4
fî zâlike : bunda vardır
-
13-Ra'd 4
le âyâtin : elbette âyetler
-
13-Ra'd 4
ya'kılûne : akıl ederler
-
13-Ra'd 5
ve in ta'ceb : ve eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan)
-
13-Ra'd 5
fe : artık, doğrusu
-
13-Ra'd 5
acebun : acayiptir
-
13-Ra'd 5
e izâ kunnâ : biz olduğumuz zaman mı
-
13-Ra'd 5
turâben : toprak
-
13-Ra'd 5
e innâ : gerçekten biz mi
-
13-Ra'd 5
le fî halkın : mutlaka yaratılışta (yaratılış hakkında, konusunda)
-
13-Ra'd 5
cedîdin : yeni, yeniden
-
13-Ra'd 5
ulâike : işte onlar
-
13-Ra'd 5
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
13-Ra'd 5
ve ulâike el aglâlu : ve işte bu halkalar
-
13-Ra'd 5
ve ulâike : ve işte bunlar
-
13-Ra'd 5
ashâbu en nâri : ateş ehlidir, halkıdır
-
13-Ra'd 5
hâlidûne : ebedîdirler, ebedî kalanlardır
-
13-Ra'd 6
ve yesta'cilûne-ke : ve senden acele (acil) istiyorlar
-
13-Ra'd 6
bi es seyyieti : kötülüğü
-
13-Ra'd 6
kable el haseneti : iyilikten önce
-
13-Ra'd 6
ve kad : ve oldu
-
13-Ra'd 6
halet : gelip geçti
-
13-Ra'd 6
el mesulâtu \n(mesuletun) : cezalar \n: (ceza)
-
13-Ra'd 6
ve inne : ve muhakkak
-
13-Ra'd 6
rabbe-ke : senin Rabbin
-
13-Ra'd 6
le zû : mutlaka sahiptir
-
13-Ra'd 6
magfiretin : mağfiret
-
13-Ra'd 6
li en nâsi : insanlar için
-
13-Ra'd 6
ve inne : ve muhakkak
-
13-Ra'd 6
rabbe-ke : senin Rabbin
-
13-Ra'd 6
le şedîdu el ıkâbi : mutlaka ikabı (azabı, cezası) çok şiddetli
-
13-Ra'd 7
ve yekûlu : ve derler, söylerler
-
13-Ra'd 7
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
13-Ra'd 7
lev lâ : olmaz mıydı
-
13-Ra'd 7
unzile : indirildi
-
13-Ra'd 7
aleyhi : ona
-
13-Ra'd 7
âyetun : bir âyet, bir mucize
-
13-Ra'd 7
innemâ : sadece, yalnız
-
13-Ra'd 7
ente : sen
-
13-Ra'd 7
ve li kulli kavmin : ve bütün kavim(ler) için (vardır)
-
13-Ra'd 8
ya'lemu : bilir
-
13-Ra'd 8
ve mâ : ve ne, neyi
-
13-Ra'd 8
tegîdu : azalır
-
13-Ra'd 8
el erhâmu : rahimler
-
13-Ra'd 8
ve mâ : ve ne, neyi
-
13-Ra'd 8
tezdâdu : artırır
-
13-Ra'd 8
ve kullu şey'in : ve herşey
-
13-Ra'd 8
inde-hu : onun katında, yanında
-
13-Ra'd 9
el gaybi : gaybı
-
13-Ra'd 9
ve eş şehâdetil : ve şehadet edileni, görüleni
-
13-Ra'd 9
kebîru : büyük olan
-
13-Ra'd 9
el muteâli : herşeyden üstün, yüce, âlî olan
-
13-Ra'd 10
sevâun : birdir, eşittir, musavidir
-
13-Ra'd 10
men eserre : gizleyen kimse
-
13-Ra'd 10
el kavle : söz
-
13-Ra'd 10
ve men cehere : ve alenen, açıkça (cehren) söyleyen kimse
-
13-Ra'd 10
ve men : ve kimse, kim
-
13-Ra'd 10
huve : o
-
13-Ra'd 10
bi el leyli : geceleyin
-
13-Ra'd 10
ve sâribun : ve dolaşan
-
13-Ra'd 10
bi en nehâri : gündüzleyin
-
13-Ra'd 11
lehu : onun vardır
-
13-Ra'd 11
min beyni yedey-hi : onun önünden (onun elleri arasından)
-
13-Ra'd 11
ve min halfi-hi : ve onun arkasından
-
13-Ra'd 11
yahfezûne-hu : onu korurlar, muhafaza ederler
-
13-Ra'd 11
min emri allâhi : Allah'ın emrinden
-
13-Ra'd 11
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
13-Ra'd 11
mâ bi enfusi-him : nefslerinde olan şeyi
-
13-Ra'd 11
ve izâ : ve, olduğu zaman
-
13-Ra'd 11
erâde allâhu : Allah diler
-
13-Ra'd 11
sûen : bir kötülük, bir ceza
-
13-Ra'd 11
fe lâ meredde : artık reddedecek (mani olacak kimse) yoktur
-
13-Ra'd 11
lehu : onu
-
13-Ra'd 11
ve mâ lehum : ve onlar için yoktur
-
13-Ra'd 12
huve : o
-
13-Ra'd 12
ellezî : ki o
-
13-Ra'd 12
el berka : şimşek
-
13-Ra'd 12
havfen : korku
-
13-Ra'd 12
ve tamaan : ve ümit, umut
-
13-Ra'd 12
ve yunşiu : ve inşa eder, yapar, dizayn eder
-
13-Ra'd 12
es sehâbe : bulutlar
-
13-Ra'd 12
es sikâle : ağır, yüklü
-
13-Ra'd 13
ve yusebbihu : ve tesbih ederler
-
13-Ra'd 13
er ra'du : gök gürültüsü
-
13-Ra'd 13
ve el melâiketu : ve melekler
-
13-Ra'd 13
min hîfeti-hi : onun korkusundan
-
13-Ra'd 13
ve yursilu : ve gönderir
-
13-Ra'd 13
es savâıka : yıldırımlar
-
13-Ra'd 13
fe yusîbu : böylece isabet ettirir
-
13-Ra'd 13
men yeşâu : dilediği kimse
-
13-Ra'd 13
ve hum : ve onlar
-
13-Ra'd 13
yucâdilûne : mücâdele ediyorlar
-
13-Ra'd 13
ve huve : ve o
-
13-Ra'd 13
şedîdu : şiddetli, çok kuvvetli
-
13-Ra'd 13
el mihâli : mukavemet edilemeyen, dayanılmaz, karşı koyulmaz
-
13-Ra'd 14
lehu : ona (kendisinedir)
-
13-Ra'd 14
da'vetu el hakkı : hakkın daveti
-
13-Ra'd 14
ve ellezîne : ve o kimseler
-
13-Ra'd 14
yed'ûne : dua ederler
-
13-Ra'd 14
lâ yestecîbûne : icabet edilmez
-
13-Ra'd 14
lehum : onlara
-
13-Ra'd 14
bi şey'in : bir şey ile
-
13-Ra'd 14
ke bâsitı : açan gibidir
-
13-Ra'd 14
keffey-hi : avucunu
-
13-Ra'd 14
ilel mâi (ilâ el mâi) : suya
-
13-Ra'd 14
li yebluga : erişmesi için
-
13-Ra'd 14
ve mâ huve : ve o değildir
-
13-Ra'd 14
ve mâ : ve değildir
-
13-Ra'd 14
duâu el kâfirîne : kâfirlerin duası
-
13-Ra'd 15
ve lillâhi (li allâhi) : ve Allah'a
-
13-Ra'd 15
yescudu : secde eder
-
13-Ra'd 15
men fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
13-Ra'd 15
ve el ardı : ve yeryüzü
-
13-Ra'd 15
ve kerhen : ve istemeyerek
-
13-Ra'd 15
ve zilâlu-hum : ve onların gölgeleri
-
13-Ra'd 15
bi el guduvvi : sabahleyin, sabah
-
13-Ra'd 15
ve el âsâli : ve akşamleyin, akşam
-
13-Ra'd 16
men : kim
-
13-Ra'd 16
rabbu es semâvâti : semaların (göklerin) Rabbi
-
13-Ra'd 16
ve el ardı : ve yer
-
13-Ra'd 16
e fettehaztum : artık siz, ...mı edindiniz
-
13-Ra'd 16
evliyâe : evliya, velîler, dostlar
-
13-Ra'd 16
lâ yemlikûne : yapamaz, gücü yetmez, malik değil
-
13-Ra'd 16
li enfusi-him : kendileri için
-
13-Ra'd 16
nef'an : bir yarar, fayda, menfaat
-
13-Ra'd 16
ve lâ darren : ve zarar vermez
-
13-Ra'd 16
hel yestevi : bir mi, bir olur mu
-
13-Ra'd 16
el a'mâ : âmâ olan, görmeyen
-
13-Ra'd 16
ve el basîru : ve gören
-
13-Ra'd 16
em : yoksa, veya
-
13-Ra'd 16
hel testevî : bir mi, bir olur mu
-
13-Ra'd 16
ez zulumâtu : karanlıklar
-
13-Ra'd 16
ve en nûru : ve nur
-
13-Ra'd 16
em : yoksa, veya
-
13-Ra'd 16
cealû : kıldılar, yaptılar
-
13-Ra'd 16
şurekâe : ortaklar
-
13-Ra'd 16
ke : gibi
-
13-Ra'd 16
fe : böylece
-
13-Ra'd 16
teşâbehe : birbirine benzedi, benzer göründü
-
13-Ra'd 16
el halku : yaratma
-
13-Ra'd 16
aleyhim : onlara
-
13-Ra'd 16
kulli şey'in : herşey
-
13-Ra'd 16
ve huve : ve o
-
13-Ra'd 16
el vâhidu : ek (bir tane)
-
13-Ra'd 16
el kahhâru : kahhar olan, en kuvvetli olan, herşeye gücü yeten
-
13-Ra'd 17
enzele : indirdi
-
13-Ra'd 17
min es semâi : gökten
-
13-Ra'd 17
mâen : su
-
13-Ra'd 17
fe sâlet : böylece akar
-
13-Ra'd 17
evdiyetun : vadiler
-
13-Ra'd 17
bi kaderi-hâ : miktarınca, ona takdir edilen miktar kadar
-
13-Ra'd 17
fahtemele (fe ihtemele) : böylece yüklendi, götürdü, taşıdı
-
13-Ra'd 17
es seylu : sel
-
13-Ra'd 17
zebeden : köpük
-
13-Ra'd 17
râbiyen : üste çıkan, kabaran
-
13-Ra'd 17
ve mim-mâ : ve şeyden
-
13-Ra'd 17
yûkıdûne : ateşe tutulurlar, yakılırlar
-
13-Ra'd 17
aleyhi : ona, üzerinde
-
13-Ra'd 17
fî en nâri : ateş içinde, ateşte
-
13-Ra'd 17
ibtigâe : istedi
-
13-Ra'd 17
hılyetin : süs eşyası
-
13-Ra'd 17
ev : veya
-
13-Ra'd 17
metâın : meta, eşya
-
13-Ra'd 17
zebedun : köpük
-
13-Ra'd 17
kezâlike : işte böyle
-
13-Ra'd 17
el hakka : hak
-
13-Ra'd 17
ve el bâtıle : ve bâtıl
-
13-Ra'd 17
fe emme : ama, fakat
-
13-Ra'd 17
ez zebedu : köpük
-
13-Ra'd 17
fe yezhebu : fakat, sonra gider
-
13-Ra'd 17
cufâen : çözülüp dağılarak
-
13-Ra'd 17
ve emmâ : ve ama, fakat
-
13-Ra'd 17
yenfau en nâse : insanlara yarar sağlar, faydası olur
-
13-Ra'd 17
fe yemkusu : böylece durur, kalır
-
13-Ra'd 17
fî el ardı : yeryüzünde
-
13-Ra'd 17
kezâlike : böylece
-
13-Ra'd 17
el emsâle : örnekler, misaller
-
13-Ra'd 18
lillezînestecâbû : icabet edenler için vardır
-
13-Ra'd 18
el husnâ : en güzeli
-
13-Ra'd 18
ve ellezîne : ve o kimseler ki
-
13-Ra'd 18
lem yestecibû : icabet etmezler
-
13-Ra'd 18
lehu : ona
-
13-Ra'd 18
lev enne : (eğer, şâyet) gerçekten olsaydı
-
13-Ra'd 18
lehum : onlara ait, onların
-
13-Ra'd 18
mâ fî el ardı : yeryüzünde olan şeyler
-
13-Ra'd 18
cemîan : tümü, hepsi
-
13-Ra'd 18
ve misle-hu : ve onun bir misli daha, onun kadar daha
-
13-Ra'd 18
mea-hu : onunla beraber
-
13-Ra'd 18
leftedev (le iftedev) : fidye verirlerdi
-
13-Ra'd 18
ulâike : işte onlar
-
13-Ra'd 18
lehum : onlar için vardır
-
13-Ra'd 18
sûu el hısâbi : sorgulamanın, hesabın en kötüsü
-
13-Ra'd 18
ve me'vâ-hum : ve onların barınacağı yer
-
13-Ra'd 18
cehennemu : cehennemdir
-
13-Ra'd 18
ve bi'se el mihâdu : ve ne kötü yatak, döşek
-
13-Ra'd 19
e : mi
-
13-Ra'd 19
fe men : artık kim
-
13-Ra'd 19
ya'lemu : bilir
-
13-Ra'd 19
ennemâ : olduğunu
-
13-Ra'd 19
unzile : indirildi
-
13-Ra'd 19
ileyke : sana
-
13-Ra'd 19
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
13-Ra'd 19
el hakku : hak
-
13-Ra'd 19
ke : gibi
-
13-Ra'd 19
men huve : o kimse
-
13-Ra'd 19
innemâ : sadece, ancak, fakat
-
13-Ra'd 19
yetezekkeru : tezekkür eder
-
13-Ra'd 19
ûlu el elbâbi : sır sahipleri
-
13-Ra'd 20
ellezîne : o kimseler
-
13-Ra'd 20
yûfûne : yerine getirirler, ifa ederler
-
13-Ra'd 20
ve lâ yenkudûne : ve bozmazlar
-
13-Ra'd 20
el misâka : misaki
-
13-Ra'd 21
ve ellezîne : ve o kimseler
-
13-Ra'd 21
yasılûne : ulaştırırlar, vasıl ederler
-
13-Ra'd 21
mâ emerallâhu (emre allâhu) : Allah'ın emrettiği şeyi
-
13-Ra'd 21
en yûsale : ulaştırmak
-
13-Ra'd 21
ve yahşevne : ve korkarlar, huşû duyarlar
-
13-Ra'd 21
rabbe-hum : onların Rab'leri
-
13-Ra'd 21
ve yehâfûne : ve korkarlar
-
13-Ra'd 21
sûe el hisâbi : kötü hesap
-
13-Ra'd 22
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler
-
13-Ra'd 22
saberû : sabrettiler
-
13-Ra'd 22
ibtigâe : istedi
-
13-Ra'd 22
vechi rabbi-him : Rab'lerinin yüzünü, Zat'ını
-
13-Ra'd 22
ve ekâmû es salâte : ve namazı ikame ettiler
-
13-Ra'd 22
ve enfekû : ve infâk ettiler
-
13-Ra'd 22
rezaknâ-hum : onları rızıklandırdık
-
13-Ra'd 22
sirren : gizli olarak
-
13-Ra'd 22
ve alâniyeten : ve açık olarak
-
13-Ra'd 22
ve yedreûne : ve giderirler, savarlar
-
13-Ra'd 22
bi el haseneti es seyyiete : kötülüğü iyilik ile
-
13-Ra'd 22
ulâike : işte onlar
-
13-Ra'd 22
lehum : onlar için vardır
-
13-Ra'd 22
ukbe ed dâri : (bu) diyarın (bu dünyanın) sonucu
-
13-Ra'd 23
cennâtu : cennetler
-
13-Ra'd 23
yedhulûne-hâ : ona girerler
-
13-Ra'd 23
ve men : ve kim
-
13-Ra'd 23
ve ezvâci-him : ve onların eşlerinden
-
13-Ra'd 23
ve zurriyyâti-him : ve onların zürriyetlerinden
-
13-Ra'd 23
ve el melâiketu : ve melekler
-
13-Ra'd 23
yedhulûne : girerler
-
13-Ra'd 23
aleyhim : onlara, onların yanına
-
13-Ra'd 24
selâmun : selâm olsun
-
13-Ra'd 24
aleykum : sizin üzerinize, size
-
13-Ra'd 24
sabertum : sabrettiniz
-
13-Ra'd 24
fe : artık, işte, böyle, bundan sonra
-
13-Ra'd 24
ni'me : ne güzel
-
13-Ra'd 24
ukbe ed dâri : yurdun sonu
-
13-Ra'd 25
ve ellezîne : ve o kimseler ki
-
13-Ra'd 25
yankudûne : bozarlar
-
13-Ra'd 25
ahdallâhi (ahde allâhi) : Allah'ın ahdini
-
13-Ra'd 25
ve yaktaûne : ve keserler
-
13-Ra'd 25
mâ emere allâhu : Allah'ın emrettiği şeyi
-
13-Ra'd 25
en yûsale : ulaştırılmak
-
13-Ra'd 25
ve yufsidûne : ve fesat çıkarırlar
-
13-Ra'd 25
fî el ardı : yeryüzünde
-
13-Ra'd 25
ulâike : işte onlar
-
13-Ra'd 25
lehum el la'netu : lânet onlaradır
-
13-Ra'd 25
ve lehum : ve onlarındır, onlar için vardır
-
13-Ra'd 25
sûu ed dâri : yurdun kötüsü
-
13-Ra'd 26
yebsutu er rızka : rızkı genişletir
-
13-Ra'd 26
li men yeşâu : dilediği kimseye
-
13-Ra'd 26
ve yakdiru : ve daraltır (az bir ölçü takdir eder)
-
13-Ra'd 26
ve ferihû : ve sevinirler (ferahlanırlar)
-
13-Ra'd 26
bi el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı ile
-
13-Ra'd 26
ve mâ el hayâtu ed dunyâ : ve dünya hayatı değildir
-
13-Ra'd 26
fî el âhıreti : ahirette, ahiret hayatı yanında
-
13-Ra'd 26
metâun : bir meta (geçici faydalanılan şey)
-
13-Ra'd 27
ve yekûlu : ve der(ler)
-
13-Ra'd 27
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
13-Ra'd 27
lev lâ : olmasaydı, olsa olmaz mıydı, değil miydi
-
13-Ra'd 27
unzile : indirildi
-
13-Ra'd 27
aleyhi : ona
-
13-Ra'd 27
âyetun : bir âyet, mucize
-
13-Ra'd 27
inne allâhe : muhakkak Allah
-
13-Ra'd 27
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
13-Ra'd 27
ve yehdî : ve hidayete erdirir (ulaştırır)
-
13-Ra'd 27
ileyhi : ona
-
13-Ra'd 27
men enâbe : dönen, yönelen kimse
-
13-Ra'd 28
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen, âmenû olan kimseler
-
13-Ra'd 28
ve tatmainnu : ve mutmain olur, tatmin olur
-
13-Ra'd 28
e lâ : öyle değil mi
-
13-Ra'd 28
tatmainnu el kulûbu : kalpler tatmin (mutmain) olur
-
13-Ra'd 29
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
13-Ra'd 29
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işleyenler
-
13-Ra'd 29
lehum : onlar için, onlara
-
13-Ra'd 29
ve husnu : ve en güzeli
-
13-Ra'd 29
meâbin : dönüş, dönme yeri, sığınak
-
13-Ra'd 30
kezâlike : böyle, böylece, öyle
-
13-Ra'd 30
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
13-Ra'd 30
fî ummetin : bir ümmetin içine
-
13-Ra'd 30
halet : gelip geçti
-
13-Ra'd 30
umemun : ümmetler
-
13-Ra'd 30
li tetluve : okuman için
-
13-Ra'd 30
aleyhim : onlara
-
13-Ra'd 30
ellezî : ki onu
-
13-Ra'd 30
evhaynâ : biz vahyettik
-
13-Ra'd 30
ileyke : sana
-
13-Ra'd 30
ve hum yekfurûne : ve onlar inkâr ederler
-
13-Ra'd 30
huve : o
-
13-Ra'd 30
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
13-Ra'd 30
illâ hûve : ondan başka
-
13-Ra'd 30
aleyhi : ona
-
13-Ra'd 30
tevekkeltu : ben tevekkül ettim
-
13-Ra'd 30
ve ileyhi : ve ona
-
13-Ra'd 30
metâbi : benim tövbem, dönüşüm (tövbesi kabul edilmiş olarak dönüşüm)
-
13-Ra'd 31
ve lev enne : ve eğer gerçekten olsaydı
-
13-Ra'd 31
kur'ânen : Kur'ân
-
13-Ra'd 31
suyyiret : yürüttü
-
13-Ra'd 31
el cibâlu : dağlar
-
13-Ra'd 31
ev : veya, yahut
-
13-Ra'd 31
el ardu : yer
-
13-Ra'd 31
ev : veya, yahut
-
13-Ra'd 31
kullime : konuşturuldu
-
13-Ra'd 31
el mevtâ : ölüler
-
13-Ra'd 31
bel : fakat, ama
-
13-Ra'd 31
el emru : emir, işler
-
13-Ra'd 31
cemîan : bütün, hepsi
-
13-Ra'd 31
e fe lem : hâlâ olmadı mı
-
13-Ra'd 31
ye'yesi : ümidini kesiyor
-
13-Ra'd 31
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
13-Ra'd 31
en : olması
-
13-Ra'd 31
lev : eğer, ise
-
13-Ra'd 31
yeşâu allâhu : Allah diler
-
13-Ra'd 31
le hede en nâse : elbette insanları hidayete erdirir
-
13-Ra'd 31
cemîan : tümünü, hepsini
-
13-Ra'd 31
ve lâ yezâlu : ve zail olmaz, devam eder
-
13-Ra'd 31
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
13-Ra'd 31
ev : veya
-
13-Ra'd 31
tehullu : gelir, iner, girer, hulul eder
-
13-Ra'd 31
karîben : yakın
-
13-Ra'd 31
ye'tiye : gelir
-
13-Ra'd 31
inne allâhe : muhakkak Allah
-
13-Ra'd 31
lâ yuhlifu el mîâde : vaadinden dönmez
-
13-Ra'd 32
ve lekad : ve andolsun ki
-
13-Ra'd 32
istuhzie : alay edildi
-
13-Ra'd 32
min kabli-ke : senden önce
-
13-Ra'd 32
fe : o zaman, fakat
-
13-Ra'd 32
emleytu : ben mühlet (süre) verdim
-
13-Ra'd 32
lillezîne (li ellezîne) : o kimselere
-
13-Ra'd 32
keferû : inkâr ettiler
-
13-Ra'd 32
summe : sonra
-
13-Ra'd 32
ehaztu-hum : onları helâk ettim, aldım, yakaladım
-
13-Ra'd 32
fe : artık, bundan sonra, o zaman, böylece
-
13-Ra'd 32
keyfe : nasıl
-
13-Ra'd 32
kâne : oldu
-
13-Ra'd 33
e fe men : artık kim, ...mi
-
13-Ra'd 33
huve : o
-
13-Ra'd 33
nefsin : nefs
-
13-Ra'd 33
bi mâ kesebet : kazandığı şeylere
-
13-Ra'd 33
ve cealû : ve kıldılar
-
13-Ra'd 33
şurekâe : ortaklar
-
13-Ra'd 33
semmû-hum : onları isimlendirin (onları isimleri ile davet edin)
-
13-Ra'd 33
em tunebbiûne-hu : yoksa ona haber mi veriyorsunuz
-
13-Ra'd 33
lâ ya'lemu : bilmiyor
-
13-Ra'd 33
fî el ardı : yeryüzünde
-
13-Ra'd 33
em : yoksa, veya
-
13-Ra'd 33
min el kavli : sözden, sözün
-
13-Ra'd 33
bel : hayır, fakat
-
13-Ra'd 33
zuyyine : süslü gösterildi
-
13-Ra'd 33
lillezîne (li ellezîne) : o kimselere
-
13-Ra'd 33
keferû : inkâr ettiler
-
13-Ra'd 33
mekru-hum : onların hileleri, tuzakları
-
13-Ra'd 33
ve suddû : ve men edilirler, saptırılırlar
-
13-Ra'd 33
an es sebîli : yoldan
-
13-Ra'd 33
ve men yudlili allâhu : ve Allah kimi saptırırsa
-
13-Ra'd 33
fe mâ lehu : artık onun için yoktur
-
13-Ra'd 34
lehum : onlar için vardır
-
13-Ra'd 34
fîl hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
13-Ra'd 34
ve le azâbu el âhıreti : ve elbette ahiret azabı
-
13-Ra'd 34
eşakku : daha güç, daha meşakkatli
-
13-Ra'd 34
ve mâ lehum : ve onlar için yoktur
-
13-Ra'd 35
meselu el cenneti elletî : o cennetin örneği, durumu, gibi
-
13-Ra'd 35
vuide el muttekûne : takva sahiplerine vaadedilen
-
13-Ra'd 35
tecrî : akar
-
13-Ra'd 35
el enhâru : nehirler
-
13-Ra'd 35
ve zillu-hâ : ve onun gölgesi
-
13-Ra'd 35
tilke : işte bu
-
13-Ra'd 35
ukbâ ellezîne ittekav : takva sahiplerinin sonu
-
13-Ra'd 35
ve ukbâ el kâfirîne : ve inkâr edenlerin sonu
-
13-Ra'd 35
en nâru : ateş
-
13-Ra'd 36
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler
-
13-Ra'd 36
âteynâ-hum : onlara verdik
-
13-Ra'd 36
el kitâbe : kitap
-
13-Ra'd 36
yefrehûne : sevinirler
-
13-Ra'd 36
bimâ unzile : indirilen şeye
-
13-Ra'd 36
ileyke : sana
-
13-Ra'd 36
ve min el ahzâbi : ve taraftarlardan, gruplardan, hiziplerden
-
13-Ra'd 36
men yunkiru : inkâr eden kimseler
-
13-Ra'd 36
innemâ : sadece, yalnız
-
13-Ra'd 36
en a'bude allâhe : benim Allah'a kul olmam
-
13-Ra'd 36
ve lâ uşrike : ve ben şirk koşmam
-
13-Ra'd 36
ileyhi : ona
-
13-Ra'd 36
ed'û : ben davet ederim
-
13-Ra'd 36
ve ileyhi : ve ona, o
-
13-Ra'd 36
meâbi : meabım, dönüş yerim, dönüşüm, sığınağım
-
13-Ra'd 37
ve kezâlike : ve işte böyle, böylece
-
13-Ra'd 37
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
13-Ra'd 37
hukmen : bir hüküm olarak
-
13-Ra'd 37
arabiyyen : Arapça
-
13-Ra'd 37
ve le initteba'te (in itteba'te) : ve elbette tâbî olursan
-
13-Ra'd 37
ehvâe-hum : onların hevalarına (heveslerine)
-
13-Ra'd 37
ba'de : sonra
-
13-Ra'd 37
mâ câe-ke : sana gelen şey
-
13-Ra'd 37
min el ilmi : ilimden
-
13-Ra'd 37
mâ leke : senin yoktur
-
13-Ra'd 37
min veliyyin : bir velî, dost
-
13-Ra'd 37
ve lâ vâkın : ve bir koruyucu yoktur
-
13-Ra'd 38
ve lekad : ve andolsun
-
13-Ra'd 38
erselnâ : biz gönderdik
-
13-Ra'd 38
rusulen : resûller
-
13-Ra'd 38
min kabli-ke : senden önce
-
13-Ra'd 38
ve cealnâ : ve kıldık
-
13-Ra'd 38
lehum ezvâcen : onlara eşler
-
13-Ra'd 38
ve zurriyyeten : ve zürriyet, nesil, çocuklar
-
13-Ra'd 38
ve mâ kâne : ve değildir, olmaz
-
13-Ra'd 38
li resûlin : bir resûl için
-
13-Ra'd 38
en ye'tiye bi : getirmesi
-
13-Ra'd 38
âyetin : bir âyet
-
13-Ra'd 38
li kulli ecelin : her zaman için vardır
-
13-Ra'd 39
yemhû : siler (mahveder, yok eder), imha eder
-
13-Ra'd 39
mâ yeşâu : dilediği şeyi
-
13-Ra'd 39
ve yusbitu : ve sabit kılar, bırakır, tespit eder
-
13-Ra'd 39
ve inde-hu : ve onun katında, yanında, indinde, nezdinde
-
13-Ra'd 39
ummu el kitâbi : ana kitap
-
13-Ra'd 40
ve in mâ : ve eğer, şâyet, ya (veya)
-
13-Ra'd 40
nuriyenne-ke : sana gösteririz
-
13-Ra'd 40
ellezî neidu-hum : onlara vaadettiğimizi
-
13-Ra'd 40
ev neteveffeyenne-ke : veya seni vefat ettiririz
-
13-Ra'd 40
fe innemâ : sadece
-
13-Ra'd 40
aleyke el belâgu : tebliğ senin üzerine
-
13-Ra'd 40
ve aleynâ el hisâbu : ve hesap bizim üzerimize, bize ait
-
13-Ra'd 41
e ve lem yerev : görmüyorlar mı
-
13-Ra'd 41
ennâ : nasıl
-
13-Ra'd 41
ne'ti : geliyoruz
-
13-Ra'd 41
el arda : arz, yeryüzü
-
13-Ra'd 41
nenkusu-hâ : onu eksiltiyoruz
-
13-Ra'd 41
min etrâfi-hâ : onun çevresinden, etrafından
-
13-Ra'd 41
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
13-Ra'd 41
lâ muakkıbe : takip eden, kontrol eden, bozacak yoktur
-
13-Ra'd 41
ve huve : ve o
-
13-Ra'd 41
serîu el hısâbi : hesabı çabuk gören
-
13-Ra'd 42
ve kad : ve olmuştur
-
13-Ra'd 42
mekere : hile, tuzak kurdu
-
13-Ra'd 42
ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimseler
-
13-Ra'd 42
fe lillâhi (li allâhi) : oysa Allah'a aittir
-
13-Ra'd 42
el mekru : hile
-
13-Ra'd 42
cemîan : tümü, hepsi
-
13-Ra'd 42
ya'lemu : bilir
-
13-Ra'd 42
mâ teksibu : kazandığı şey
-
13-Ra'd 42
nefsin : nefs
-
13-Ra'd 42
ve se ya'lemu : ve yakında bilecek
-
13-Ra'd 42
el kuffâru : kâfirler
-
13-Ra'd 42
li men : kimin
-
13-Ra'd 42
ukbe ed dâri : yurdun sonu
-
13-Ra'd 43
ve yekûlu : ve derler, diyorlar
-
13-Ra'd 43
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler, kâfir olanlar
-
13-Ra'd 43
leste : sen değilsin
-
13-Ra'd 43
murselen : resûl olarak gönderilmiş
-
13-Ra'd 43
kefâ : kâfi
-
13-Ra'd 43
şehîden : şahit olarak
-
13-Ra'd 43
beynî : benimle
-
13-Ra'd 43
ve beyne-kum : ve sizin aranızda
-
13-Ra'd 43
ve men : ve kim, kimse
-
13-Ra'd 43
inde-hu : onun yanında, indinde
-
13-Ra'd 43
ilmu el kitâbi : kitabın ilmi
-
14-İbrahim 1
elif lâm râ : elif lâm râ
-
14-İbrahim 1
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
14-İbrahim 1
ileyke : sana
-
14-İbrahim 1
li tuhrice en nâse : insanları çıkarman için
-
14-İbrahim 1
min ez zulûmâti : zulmetten, karanlıklardan
-
14-İbrahim 1
ilâ en nûri : nura
-
14-İbrahim 1
el azîzi : azîz olan, izzet sahibi olan
-
14-İbrahim 1
el hamîdi : kendisine hamdedilen
-
14-İbrahim 2
ellezî : o ki
-
14-İbrahim 2
lehu : onundur
-
14-İbrahim 2
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
14-İbrahim 2
ve mâ : ve şeyler
-
14-İbrahim 2
fî el ardı : yerde
-
14-İbrahim 2
ve veylun : ve vay haline, yazıklar olsun
-
14-İbrahim 2
li el kâfirîne : inkâr edenler, kâfirler için, kâfirlere
-
14-İbrahim 2
şedîdin : şiddetli
-
14-İbrahim 3
ellezîne : o kimseler, onlar
-
14-İbrahim 3
yestehıbbûne : tercih ederler, severler
-
14-İbrahim 3
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatını
-
14-İbrahim 3
alâ el âhıreti : ahirete
-
14-İbrahim 3
ve yasuddûne : ve alıkoyarlar
-
14-İbrahim 3
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
14-İbrahim 3
ve yebgûne-hâ : ve onu isterler
-
14-İbrahim 3
ivecen : eğrilik
-
14-İbrahim 3
ulâike : işte onlar
-
14-İbrahim 4
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
14-İbrahim 4
min resûlin : resûlden (resûl olarak)
-
14-İbrahim 4
li yubeyyine : anlatması için, beyan etsin diye
-
14-İbrahim 4
lehum : onlara
-
14-İbrahim 4
fe : artık, bundan sonra
-
14-İbrahim 4
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
14-İbrahim 4
ve yehdî : ve hidayete erdirir, ulaştırır
-
14-İbrahim 4
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
14-İbrahim 4
ve huve : ve o
-
14-İbrahim 4
el azîzu : izzet sahibi, azîz olandır
-
14-İbrahim 4
el hakîmu : hikmet sahibidir, hüküm sahibidir
-
14-İbrahim 5
ve lekad : ve andolsun ki
-
14-İbrahim 5
erselnâ : biz gönderdik
-
14-İbrahim 5
en ahric : çıkarmak
-
14-İbrahim 5
kavme-ke : senin kavmin
-
14-İbrahim 5
min ez zulumâti : karanlıklardan
-
14-İbrahim 5
ilâ en nûri : nura
-
14-İbrahim 5
ve zekkir-hum : ve onlara hatırlat, onları zikrettir
-
14-İbrahim 5
bi eyyâmi allâhi : Allah'ın günlerini
-
14-İbrahim 5
inne : muhakkak
-
14-İbrahim 5
fî zâlike : bunda
-
14-İbrahim 5
le âyâtin : elbette âyetler vardır
-
14-İbrahim 5
şekûrin : şükredenler
-
14-İbrahim 6
ve iz kâle : ve demişti
-
14-İbrahim 6
ni'mete allâhi : Allah'ın ni'metlerini
-
14-İbrahim 6
aleykum : size
-
14-İbrahim 6
iz encâ-kum : sizi kurtardığı zaman
-
14-İbrahim 6
min âli fir'avne : firavunun ailesinden
-
14-İbrahim 6
yesûmûne-kum : sizi zorluyorlar, maruz bırakıyorlar
-
14-İbrahim 6
sûe el azâbi : kötü azaba
-
14-İbrahim 6
ve yuzebbihûne : ve boğazlıyorlar (öldürüyorlar)
-
14-İbrahim 6
ebnâe-kum : sizin oğullarınız
-
14-İbrahim 6
ve yestahyûne : ve canlı bırakıyorlar (sağ)
-
14-İbrahim 6
nisâe-kum : hanımlarınızı, kadınlarınızı
-
14-İbrahim 6
ve fî zâlikum : ve bunlarda vardır
-
14-İbrahim 6
belâun : bir imtihan
-
14-İbrahim 7
ve iz te'ezzene : ve bildirmişti, duyurmuştu
-
14-İbrahim 7
le in : eğer gerçekten
-
14-İbrahim 7
şekertum : şükrettiniz
-
14-İbrahim 7
le ezîdenne-kum : mutlaka, elbette size artırırım
-
14-İbrahim 7
ve le in : ve eğer
-
14-İbrahim 7
kefertum : inkâr ettiniz
-
14-İbrahim 7
inne : muhakkak
-
14-İbrahim 7
le şedîdun : mutlaka çok şiddetli
-
14-İbrahim 8
ve kâle : ve dedi
-
14-İbrahim 8
in tekfurû : eğer inkâr ederseniz
-
14-İbrahim 8
entum : siz
-
14-İbrahim 8
ve men : ve kimse
-
14-İbrahim 8
fî el ardı : yeryüzünde
-
14-İbrahim 8
cemî'an : tümü, hepsi
-
14-İbrahim 8
fe : o zaman
-
14-İbrahim 8
inne allâhe : muhakkak Allah
-
14-İbrahim 8
le ganiyyun : ganidir, ihtiyacı yoktur, muhtaç değildir
-
14-İbrahim 9
e lem ye'ti-kum : size gelmedi mi
-
14-İbrahim 9
nebeu ellezîne : o kimselerin haberi
-
14-İbrahim 9
ve âdin : ve
-
14-İbrahim 9
ve semûde : ve
-
14-İbrahim 9
ve ellezîne : ve o kimseler
-
14-İbrahim 9
lâ ya'lemu-hum : onları bilmez
-
14-İbrahim 9
câet-hum : onlara geldi
-
14-İbrahim 9
bi el beyyinâti : beyyinelerle (delillerle)
-
14-İbrahim 9
fe reddû : döndürdüler, götürdüler
-
14-İbrahim 9
eydiye-hum : ellerini
-
14-İbrahim 9
fî efvâhi-him : ağızlarına
-
14-İbrahim 9
ve kâlû : ve dediler
-
14-İbrahim 9
kefernâ : inkâr ettik
-
14-İbrahim 9
ve innâ : ve muhakkak biz
-
14-İbrahim 9
le fî şekkin : mutlaka şüphe içinde
-
14-İbrahim 9
ted'ûne-nâ : bizi davet ediyorsun
-
14-İbrahim 9
ileyhi : ona
-
14-İbrahim 10
kâlet : dedi
-
14-İbrahim 10
e fî allâhi : Allah hakkında mı
-
14-İbrahim 10
şekkun : bir şüphe
-
14-İbrahim 10
fâtırı es semâvâti : semaları yaratan
-
14-İbrahim 10
ve el ardı : ve arzı (yeryüzünü)
-
14-İbrahim 10
yed'û-kum : sizi davet ediyor
-
14-İbrahim 10
li yagfire : mağfiret etmek için
-
14-İbrahim 10
lekum : sizi
-
14-İbrahim 10
ve yuahhıre-kum : ve sizi tehir ediyor, erteliyor, mühlet veriyor
-
14-İbrahim 10
ilâ ecelin : bir zamana kadar
-
14-İbrahim 10
musemmen : belirli
-
14-İbrahim 10
in entum : siz, eğer iseniz
-
14-İbrahim 10
beşerun : bir beşer
-
14-İbrahim 10
turîdûne : istiyorsunuz
-
14-İbrahim 10
en tesuddû-nâ : bizi men etmek, alıkoymak
-
14-İbrahim 10
kâne : oldu, idi
-
14-İbrahim 10
fe'tû-nâ : öyleyse bize getirin
-
14-İbrahim 11
kâlet : dedi
-
14-İbrahim 11
lehum : onlara
-
14-İbrahim 11
beşerun : beşer, insan
-
14-İbrahim 11
ve lâkinne allâhe : ve fakat Allah
-
14-İbrahim 11
yemunnu : lütufta bulunur, ni'metlendirir
-
14-İbrahim 11
men yeşâu : dilediği kimse
-
14-İbrahim 11
ve mâ kâne : ve olmaz
-
14-İbrahim 11
lenâ : bizim
-
14-İbrahim 11
en ne'tiye-kum : size bizim getirmemiz
-
14-İbrahim 11
ve alâ allâhi : ve Allah'a
-
14-İbrahim 11
fel yetevekkeli : artık tevekkül etsinler
-
14-İbrahim 11
el mu'minûne : mü'minler
-
14-İbrahim 12
ve mâ lenâ : ve niçin (neden) biz
-
14-İbrahim 12
ellâ netevekkele : tevekkül etmeyelim
-
14-İbrahim 12
ve kad hedâ-nâ : ve bizi hidayet etmiştir, ulaştırmıştır
-
14-İbrahim 12
subule-nâ : yollarımıza
-
14-İbrahim 12
ve le nasbirenne : ve elbette sabredeceğiz
-
14-İbrahim 12
âzeytumû-nâ : bize sizin yaptığınız eziyetler
-
14-İbrahim 12
ve alâllâhi (ve alâ allahi) : ve Allah'a
-
14-İbrahim 12
fel yetevekkeli : artık tevekkül etsinler
-
14-İbrahim 12
el mutevekkilûne : tevekkül edenler
-
14-İbrahim 13
ve kâle : ve dedi
-
14-İbrahim 13
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
14-İbrahim 13
le nuhricenne-kum : muhakkak sizi çıkaracağız
-
14-İbrahim 13
ev : veya
-
14-İbrahim 13
le teûdunne : mutlaka döneceksiniz, dönersiniz
-
14-İbrahim 13
fî milleti-nâ : bizim dînimize
-
14-İbrahim 13
fe evhâ : bunun üzerine vahyetti
-
14-İbrahim 13
ileyhim : onlara
-
14-İbrahim 13
le nuhlikenne : mutlaka helâk edeceğiz
-
14-İbrahim 13
ez zâlimîne : zalimler
-
14-İbrahim 14
ve le nuskinenne-kum : ve sizi yerleştireceğiz
-
14-İbrahim 14
el arda : arz, yer
-
14-İbrahim 14
zâlike : işte bu
-
14-İbrahim 14
li men : kimse için
-
14-İbrahim 14
hâfe makâmî : makamımdan korkan
-
14-İbrahim 14
ve hâfe : ve korkan
-
14-İbrahim 15
vesteftehû (ve isteftehû) : ve fetih (zafer) istediler
-
14-İbrahim 15
ve hâbe : ve kaybettiler
-
14-İbrahim 15
cebbârin : zorba, zorlayıcı
-
14-İbrahim 16
min verâi-hi : onun arkasında, ardında
-
14-İbrahim 16
cehennemu : cehennem
-
14-İbrahim 16
ve yuskâ : ve içirirler
-
14-İbrahim 17
yetecerreu-hu : onu yutmaya çalışır (çalışacak)
-
14-İbrahim 17
ve lâ yekâdu : ve olmayacak, olamayacak
-
14-İbrahim 17
ve ye'tî-hi el mevtu : ve ona ölüm gelecek
-
14-İbrahim 17
min kulli mekânin : heryerden, her mekândan
-
14-İbrahim 17
ve mâ : ve olmaz, olamaz
-
14-İbrahim 17
huve : o
-
14-İbrahim 17
bi meyyitin : ölü
-
14-İbrahim 17
ve min verâi-hi : ve onun arkasından
-
14-İbrahim 18
meselu : mesele, durum
-
14-İbrahim 18
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfir olanlar
-
14-İbrahim 18
ke remâdin : kül gibi
-
14-İbrahim 18
işteddet : savurdu
-
14-İbrahim 18
er rîhu : şiddetli rüzgâr
-
14-İbrahim 18
fî yevmin : gün içinde, günde
-
14-İbrahim 18
lâ yakdirûne : güç yetiremezler
-
14-İbrahim 18
kesebû : kazandılar
-
14-İbrahim 18
şey'in : şey(ler)
-
14-İbrahim 18
zâlike : işte bu, bu
-
14-İbrahim 18
huve : o
-
14-İbrahim 18
ed dalâlu : dalâlet
-
14-İbrahim 18
el baîdu : uzak
-
14-İbrahim 19
e lem tere : görmüyor musun
-
14-İbrahim 19
enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
14-İbrahim 19
es semâvâti : gökleri, semaları
-
14-İbrahim 19
ve el arda : ve yeryüzü, arz
-
14-İbrahim 19
bi el hakkı : hak ile
-
14-İbrahim 19
in yeşa' : eğer o dilerse
-
14-İbrahim 19
ve ye'ti : ve getirir
-
14-İbrahim 19
cedîdin : yeni
-
14-İbrahim 20
ve mâ : ve değildir
-
14-İbrahim 20
zâlike : işte bu, bu
-
14-İbrahim 21
ve berezû : ve çıktılar
-
14-İbrahim 21
cemîan : hepsi
-
14-İbrahim 21
fe kâle : o zaman, dediler
-
14-İbrahim 21
ed duafâu : zayıflar, güçsüzler
-
14-İbrahim 21
li ellezîne istekberû : kibirlenen kimselere
-
14-İbrahim 21
lekum : size
-
14-İbrahim 21
tebean : tâbî
-
14-İbrahim 21
fe hel : artık, şu an, şimdi, mi
-
14-İbrahim 21
entum : siz
-
14-İbrahim 21
mugnûne : giderenler, uzaklaştıranlar
-
14-İbrahim 21
min şey'in : bir şeyden, bir şeyi
-
14-İbrahim 21
lev : eğer, şâyet
-
14-İbrahim 21
hedâ-na allâhu : Allah bizi hidayete erdirdi
-
14-İbrahim 21
le hedeynâ-kum : elbette biz sizi hidayete erdirdik
-
14-İbrahim 21
sevâun : eşittir, birdir
-
14-İbrahim 21
aleynâ : bize göre, bizim için
-
14-İbrahim 21
e cezi'nâ : feryat mı ettik
-
14-İbrahim 21
em sabernâ : yoksa sabır mı ettik
-
14-İbrahim 21
mâ lenâ : bize yoktur
-
14-İbrahim 22
ve kâle eş şeytânu : ve şeytan dedi
-
14-İbrahim 22
lemmâ : olduğu zaman
-
14-İbrahim 22
kudıye el emru : emir yerine getirildi, tamamlandı
-
14-İbrahim 22
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
14-İbrahim 22
veade-kum : size vaadetti
-
14-İbrahim 22
va'de el hakkı : hakkın vaadi
-
14-İbrahim 22
ve veadtu-kum : ve size vaadettim
-
14-İbrahim 22
fe ahleftu-kum : size verdiğim sözden hilâf ettim (vaadimden döndüm)
-
14-İbrahim 22
ve mâ kâne : ve olmadı, yoktu
-
14-İbrahim 22
liye : benim
-
14-İbrahim 22
aleykum : sizin üzerinizde
-
14-İbrahim 22
illâ en : ancak, sadece
-
14-İbrahim 22
deavtu-kum : sizi davet ettim
-
14-İbrahim 22
fe istecebtum : böylece siz icabet ettiniz
-
14-İbrahim 22
fe lâ telûmû-nî : artık beni kınamayın, levmetmeyin
-
14-İbrahim 22
ve lûmû : ve kınayın, levmedin
-
14-İbrahim 22
enfuse-kum : sizin nesflerinizi (kendinizi)
-
14-İbrahim 22
ene : ben
-
14-İbrahim 22
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
14-İbrahim 22
bi musrıhıyye : benim yardımcım (bana yardım eden)
-
14-İbrahim 22
kefertu : inkâr ettim
-
14-İbrahim 22
eşrektumû-ni : beni ortak koşmanız
-
14-İbrahim 22
inne ez zâlimîne : muhakkak zalimler
-
14-İbrahim 22
lehum : onlara vardır, onlar için vardır
-
14-İbrahim 22
azâbun elîmun : acı azap
-
14-İbrahim 23
ve udhile : ve dahil edilirler, konulurlar
-
14-İbrahim 23
ellezîne : o kimseler
-
14-İbrahim 23
âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
14-İbrahim 23
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici amel işleyenler
-
14-İbrahim 23
cennâtin : cennetler
-
14-İbrahim 23
tecrî : akar
-
14-İbrahim 23
el enhâru : nehirler
-
14-İbrahim 23
hâlidîne : ebedî kalırlar
-
14-İbrahim 23
tehıyyetu-hum : onların tahiyyeleri (temennileri, iltifatları, duaları, esenlik dilekleri)
-
14-İbrahim 23
selâmun : selâmdır
-
14-İbrahim 24
e lem tere : görmedin mi
-
14-İbrahim 24
keyfe : nasıl
-
14-İbrahim 24
darabe allâhu meselen : Allah örnek (misal) verdi
-
14-İbrahim 24
kelimeten : bir söz, bir kelime
-
14-İbrahim 24
tayyibeten : güzel
-
14-İbrahim 24
ke şeceretin : bir ağaç gibi
-
14-İbrahim 24
tayyibetin : güzel
-
14-İbrahim 24
ve fer'u-hâ : ve onun dalı
-
14-İbrahim 24
fî es semâi : semada
-
14-İbrahim 25
ukule-hâ : (onun) kendi meyvesi
-
14-İbrahim 25
kulle : her
-
14-İbrahim 25
ve yadrıbu allâhu el emsâle : ve Allah misal verir
-
14-İbrahim 25
li en nâsi : insanlara
-
14-İbrahim 25
lealle-hum : umulur ki onlar, böylece onlar
-
14-İbrahim 25
yetezekkerûne : tezekkür ederler
-
14-İbrahim 26
ve meselu : ve örnek, misal, durum
-
14-İbrahim 26
kelimetin : bir söz, bir kelime
-
14-İbrahim 26
habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
-
14-İbrahim 26
ke şeceretin : bir ağaç gibi
-
14-İbrahim 26
habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
-
14-İbrahim 26
ictusset : kökünden koparıldı
-
14-İbrahim 26
min fevkı el ardı : yerin üstünden
-
14-İbrahim 26
mâ lehâ : onun (için) yoktur
-
14-İbrahim 27
yusebbitu allâhu : Allah sebat ettirir
-
14-İbrahim 27
ellezîne âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler, âmenû olanlar
-
14-İbrahim 27
bi el kavli es sâbiti : sabit söz ile
-
14-İbrahim 27
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
14-İbrahim 27
ve fî el âhıreti : ve ahirette
-
14-İbrahim 27
ve yudıllu allâhu : ve Allah dalâlette bırakır
-
14-İbrahim 27
ez zâlimîne : zalimler
-
14-İbrahim 27
ve yef'alu allâhu : ve Allah yapar
-
14-İbrahim 27
mâ yeşâu : dilediği şeyi
-
14-İbrahim 28
e lem tere : görmedin mi
-
14-İbrahim 28
ilellezîne (ilâ ellezîne) : o kimseleri
-
14-İbrahim 28
beddelû : bedel, karşılık
-
14-İbrahim 28
ni'mete allâhi : Allah'ın ni'meti
-
14-İbrahim 28
kufren : küfür, inkâr
-
14-İbrahim 28
ve ehallû : ve ikamet etmek üzere götürdüler, ikamet ettirdiler
-
14-İbrahim 28
kavme-hum : onların kavimleri
-
14-İbrahim 28
dâre : yurt
-
14-İbrahim 28
el bevâri : yok olma, helâk olma
-
14-İbrahim 29
cehenneme : cehennem
-
14-İbrahim 29
yaslevne-hâ : ona (ateşe) yaslanırlar, maruz kalırlar
-
14-İbrahim 29
ve bi'se : ve ne kötü
-
14-İbrahim 29
el karâru : karar yeri, yerleşme mekânı, karar kılınan yer
-
14-İbrahim 30
ve cealû : ve kıldılar
-
14-İbrahim 30
endâden : eşler, denkler
-
14-İbrahim 30
an sebîli-hi : onun yolundan
-
14-İbrahim 30
temetteû : metalanın, faydalanın, refah içinde olun
-
14-İbrahim 30
fe inne : artık mutlaka
-
14-İbrahim 30
masîre-kum : sizin dönüşünüz
-
14-İbrahim 30
ilâ en nâri : ateşe
-
14-İbrahim 31
li ibâdiye : kullarıma
-
14-İbrahim 31
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
14-İbrahim 31
yukîmu es salâte : namazı ikame ederler
-
14-İbrahim 31
ve yunfikû : ve infâk ederler
-
14-İbrahim 31
sirren : gizli
-
14-İbrahim 31
ve alâniyeten : ve açık olarak
-
14-İbrahim 31
en ye'tiye : gelmesi
-
14-İbrahim 31
yevmun : o gün
-
14-İbrahim 31
lâ bey'un : alışveriş olmayan
-
14-İbrahim 31
ve lâ : ve yoktur
-
14-İbrahim 32
allâhu ellezî : Allah, ki o
-
14-İbrahim 32
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
14-İbrahim 32
ve el arda : ve yeryüzü, arz
-
14-İbrahim 32
ve enzele : ve indirdi
-
14-İbrahim 32
min es semâi : semadan, gökyüzünden
-
14-İbrahim 32
mâen : su
-
14-İbrahim 32
fe ahrece : böylece çıkardı
-
14-İbrahim 32
min es semerâti : ürünlerden
-
14-İbrahim 32
lekum : size, sizin için
-
14-İbrahim 32
ve sehhare lekum : ve sizin emrinize verdi, emrinize amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 32
el fulke : gemiler
-
14-İbrahim 32
li tecriye : akıp gitmesi için
-
14-İbrahim 32
fî el bahri : denizde
-
14-İbrahim 32
bi emri-hi : onun emri ile
-
14-İbrahim 32
ve sehhare lekum : ve sizin emrinize verdi, emrinize amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 32
el enhâra : nehirler
-
14-İbrahim 33
ve sehhare : ve boyun eğdirdi, emre amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 33
lekum : sizin için
-
14-İbrahim 33
eş şemse : güneş
-
14-İbrahim 33
ve el kamere : ve ay
-
14-İbrahim 33
dâibeyni : ikisi de adet üzere (sünnetullah ile) devamlı hareket halinde
-
14-İbrahim 33
ve sehhare : ve emre amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 33
lekum : sizin için
-
14-İbrahim 33
el leyle : gece
-
14-İbrahim 33
ve en nehâra : ve gündüz
-
14-İbrahim 34
ve âtâ-kum : ve size verdi
-
14-İbrahim 34
mâ se'eltumû-hu : sizin ondan istediğiniz şey
-
14-İbrahim 34
ve in teuddû : ve eğer sayarsanız
-
14-İbrahim 34
ni'mete allâhi : Allah'ın ni'meti
-
14-İbrahim 34
inne el insâne : muhakkak insan
-
14-İbrahim 34
le zalûmûn : gerçekten çok zalim
-
14-İbrahim 34
keffârun : çok nankör, kuvvetle inkâr eden
-
14-İbrahim 35
ve iz kâle : ve demişti
-
14-İbrahim 35
hâze el belede : bu şehir, bu belde
-
14-İbrahim 35
âminen : emniyetli, emin
-
14-İbrahim 35
vecnubnî (ve ucnub-nî) : ve beni uzaklaştır, içtinab ettir
-
14-İbrahim 35
ve beniyye : ve oğullarımı
-
14-İbrahim 35
en na'bude : bizim tapmamız
-
14-İbrahim 35
el asnâme : putlara
-
14-İbrahim 36
innehunne : muhakkak onlar, gerçekten onlar
-
14-İbrahim 36
adlelne : saptırdılar, dalâlete düşürdüler
-
14-İbrahim 36
kesîren : çoğunu
-
14-İbrahim 36
min en nâsi : insanlardan
-
14-İbrahim 36
fe men : artık kim
-
14-İbrahim 36
tebia-nî : bana tâbî olur
-
14-İbrahim 36
fe inne-hu : o zaman muhakkak o
-
14-İbrahim 36
ve men : ve kim
-
14-İbrahim 36
fe inne-ke : o zaman muhakkak sen
-
14-İbrahim 37
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
14-İbrahim 37
eskentu : yerleştirdim, iskân ettim
-
14-İbrahim 37
min zurriyyetî : zürriyetimden
-
14-İbrahim 37
zî zer'ın : ekine sahip
-
14-İbrahim 37
inde : yanında
-
14-İbrahim 37
beyti-ke el muharremi : senin Beyt-i Haram'ın
-
14-İbrahim 37
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
14-İbrahim 37
li yukîmu es salâte : (namazı ikame etmek için) namazı ikame etsinler
-
14-İbrahim 37
fec'al (fe ic'al) : böylece kıl
-
14-İbrahim 37
ef'ideten : gönüller
-
14-İbrahim 37
min en nâsi : insanlardan
-
14-İbrahim 37
tehvî : sen meylettir
-
14-İbrahim 37
ileyhim : onlara
-
14-İbrahim 37
verzuk-hum : ve onları rızıklandır
-
14-İbrahim 37
min es semerâti : ürünlerden
-
14-İbrahim 37
lealle-hum : umulur ki onlar, böylece onlar
-
14-İbrahim 37
yeşkurûne : şükrederler
-
14-İbrahim 38
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
14-İbrahim 38
inne-ke : muhakkak sen
-
14-İbrahim 38
ta'lemu : bilirsin
-
14-İbrahim 38
ve mâ nu'linu : ve açıkladığımız (aleni olan) şeyler
-
14-İbrahim 38
ve mâ yahfâ : ve gizli değildir (olmaz)
-
14-İbrahim 38
min şey'in : bir şey
-
14-İbrahim 38
fî el ardı : yeryüzünde
-
14-İbrahim 38
ve lâ : ve değildir
-
14-İbrahim 38
fî es semâi : semada
-
14-İbrahim 39
el hamdu li allâhi : hamd Allah'a aittir, hamd Allah'adır, Allah'a mahsustur
-
14-İbrahim 39
ellezî : ki o
-
14-İbrahim 39
vehebe : bağışladı, hibe etti
-
14-İbrahim 39
el kiberi : ihtiyarlık
-
14-İbrahim 39
ismâîle : İsmail
-
14-İbrahim 39
ve ishâka : ve İshak
-
14-İbrahim 39
inne : muhakkak
-
14-İbrahim 39
le semîu ed duâi : duayı mutlaka işitendir
-
14-İbrahim 40
mukîme : ikame eden
-
14-İbrahim 40
es salâti : namaz
-
14-İbrahim 40
ve min zurriyyetî : ve zürriyetimden, zürriyetimi
-
14-İbrahim 40
rabbe-nâ : bizim Rabbimiz
-
14-İbrahim 40
ve tekabbel : ve kabul et
-
14-İbrahim 41
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
14-İbrahim 41
ve li vâlideyye : ve, annemi ve babamı
-
14-İbrahim 41
ve li el mu'minîne : ve mü'minleri
-
14-İbrahim 41
yevme : gün
-
14-İbrahim 41
yekûmu : yapılır (ikame edilir)
-
14-İbrahim 41
el hisâbu : hesap
-
14-İbrahim 42
ve lâ tahsebenne allâhe : ve Allah'ı sanma, zannetme
-
14-İbrahim 42
gâfilen : gâfil, bilmeyen
-
14-İbrahim 42
ya'melu : yapıyorlar
-
14-İbrahim 42
ez zâlimûne : zalimler
-
14-İbrahim 42
innemâ : sadece, yalnız
-
14-İbrahim 42
li yevmin : o güne
-
14-İbrahim 42
teşhasu : (gördüğü şeyin dehşetinden) açık kalır
-
14-İbrahim 42
el ebsâru : gözler
-
14-İbrahim 43
muhtiîne : hızla gidenler, koşanlar
-
14-İbrahim 43
lâ yerteddu : dönmez, dönemez, çevrilmez
-
14-İbrahim 43
ileyhim : onlara, kendilerine
-
14-İbrahim 43
ve ef'idetu-hum : ve onların kalpleri
-
14-İbrahim 43
hevâun : heva (hevesler), nefsin afetleri (vardır)
-
14-İbrahim 44
ve enzir : ve uyar
-
14-İbrahim 44
en nâse : insanlar
-
14-İbrahim 44
yevme : gün
-
14-İbrahim 44
ye'tî-him : onlara gelecek
-
14-İbrahim 44
el azâbu : azap
-
14-İbrahim 44
fe yekûlu : o zaman der, söyler
-
14-İbrahim 44
ellezîne zalemû : zulmeden kimseler
-
14-İbrahim 44
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
14-İbrahim 44
ilâ ecelin : bir süreye kadar
-
14-İbrahim 44
da'vete-ke : senin davetine
-
14-İbrahim 44
ve nettebii : ve biz tâbî olalım
-
14-İbrahim 44
er rusule : resûllere
-
14-İbrahim 44
e ve lem tekûnû : ve, siz olmadınız mı, siz değil misiniz
-
14-İbrahim 44
aksemtum : yemin ettiniz (kasem ettiniz)
-
14-İbrahim 44
mâ lekum : sizin için yoktur
-
14-İbrahim 44
min zevâlin : bir zeval, zail olma, gitme (yer değiştirme: bir yerden bir yere gitme, dünya yurdundan ahiret yurduna intikal etme)
-
14-İbrahim 45
ve sekentum : ve siz yerleştiniz
-
14-İbrahim 45
fî mesâkini : meskenlere
-
14-İbrahim 45
ellezîne zalemû enfuse-hum : nefslerine zulmeden kimseler
-
14-İbrahim 45
ve tebeyyene : ve beyan edildi (açıklandı)
-
14-İbrahim 45
lekum : size
-
14-İbrahim 45
keyfe : nasıl (neler)
-
14-İbrahim 45
fealnâ : yaptık
-
14-İbrahim 45
ve darabnâ : ve (misal) verdik
-
14-İbrahim 45
lekum : size
-
14-İbrahim 45
el emsâle : misaller, örnekler
-
14-İbrahim 46
ve kad : ve olmuştu
-
14-İbrahim 46
mekerû : (hile) tuzak kurdular
-
14-İbrahim 46
mekre-hum : onların hileleri, tuzakları
-
14-İbrahim 46
ve inde allâhi : ve Allah'ın indindedir (katında, bilgisi vardır)
-
14-İbrahim 46
mekru-hum, : onların tuzakları, hileleri
-
14-İbrahim 46
ve in kâne : ve olsa bile
-
14-İbrahim 46
mekru-hum : onların tuzakları, hileleri
-
14-İbrahim 46
li tezûle : zail olması, yok edecek olması
-
14-İbrahim 46
el cibâlu : dağlar
-
14-İbrahim 47
fe : öyleyse
-
14-İbrahim 47
lâ tahsebenne allâhe : Allah'ı sakın sanma, zannetme
-
14-İbrahim 47
muhlife : sözünde hilâf bulunan, vaadini yerine getirmeyen
-
14-İbrahim 47
rusule-hu : onun resûlleri
-
14-İbrahim 47
inne allâhe : muhakkak Allah
-
14-İbrahim 48
yevme : o gün
-
14-İbrahim 48
tubeddelu : değiştirilir, bir halden (şekilden) bir başka hale (şekle) döndürülür
-
14-İbrahim 48
el ardu : yeryüzü
-
14-İbrahim 48
gayre : başka
-
14-İbrahim 48
el ardı : yeryüzü
-
14-İbrahim 48
ve es semâvâtu : ve semalar
-
14-İbrahim 48
ve berezû : ve ortaya çıktılar
-
14-İbrahim 48
el vâhıdi : bir (tek) olan, vahid olan
-
14-İbrahim 48
el kahhâri : kahhar olan, kahretmeye gücü yeten
-
14-İbrahim 49
ve tere : ve sen görürsün
-
14-İbrahim 49
el mucrimîne : mücrimler, suçlular
-
14-İbrahim 49
yevme izin : izin günü
-
14-İbrahim 49
mukarrenîne : birbirine bağlanmış olanlar
-
14-İbrahim 49
el asfâdi \n(el safedu) : bukağı, kelepçeler, zincir \n: (kelepçe)
-
14-İbrahim 50
serâbîlu-hum : onların gömlekleri
-
14-İbrahim 50
ve tagşâ : ve kaplamıştır, sarmıştır
-
14-İbrahim 50
vucûhe-hum : onların yüzleri
-
14-İbrahim 50
en nâru : ateş
-
14-İbrahim 51
li yecziye allâhu : Allah'ın karşılığını (ceza veya mükâfat) vermesi içindir
-
14-İbrahim 51
kulle : hepsi, bütünü, tamamı
-
14-İbrahim 51
nefsin : nefs
-
14-İbrahim 51
mâ kesebet, : kazandığı şeyler
-
14-İbrahim 51
inne allâhe : muhakkak Allah
-
14-İbrahim 51
serîu el hısâbi : hesabı çabuk gören
-
14-İbrahim 52
belâgun : bir bildiridir, duyurudur, tebliğdir
-
14-İbrahim 52
li en nâsi : insanlar için
-
14-İbrahim 52
ve li yunzerû : ve uyarılsınlar diye
-
14-İbrahim 52
ve li ya'lemû : ve bilsinler diye
-
14-İbrahim 52
ennemâ : sadece, yalnız, ancak
-
14-İbrahim 52
huve : o
-
14-İbrahim 52
ve li yezzekkere : ve tezekkür etsinler diye
-
14-İbrahim 52
ûlu el elbâbi : sırların sahipleri
-
15-Hicr 1
elif lâm râ : elif, lâm, râ
-
15-Hicr 1
tilke : işte bu, bunlar
-
15-Hicr 1
âyâtu el kitâbi : kitabın âyetleridir
-
15-Hicr 1
ve kur'ânin : ve Kur'ân
-
15-Hicr 2
rubemâ : ihtimal ki
-
15-Hicr 2
yeveddu : isterler, temenni (ederler) edecekler
-
15-Hicr 2
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
15-Hicr 2
lev : ise, olsa, keşke
-
15-Hicr 2
muslimîne : müslüman, teslim olanlar
-
15-Hicr 3
zer-hum : onları bırak, terket
-
15-Hicr 3
ye'kulû : yesinler
-
15-Hicr 3
ve yetemetteû : ve metalansınlar, refah içerisinde yaşasınlar, faydalansınlar
-
15-Hicr 3
ve yulhi-him : ve onları meşgul etsin, oyalasın
-
15-Hicr 3
el emelu : emel, ümit
-
15-Hicr 3
fe : artık, fakat
-
15-Hicr 3
sevfe : yakında olacak
-
15-Hicr 3
ya'lemûne : bilirler, bilecekler
-
15-Hicr 4
ve mâ ehleknâ : ve biz helâk etmedik
-
15-Hicr 4
min karyetin : bir yeri, bir ülkeyi
-
15-Hicr 4
ve lehâ : ve onun vardır
-
15-Hicr 5
tesbiku : öne geçer, öne alır
-
15-Hicr 5
min ummetin : bir ümmet(ten)
-
15-Hicr 5
ecele-hâ : onun eceli, onun için tayin edilen zaman dilimi
-
15-Hicr 5
ve mâ : ve olmaz
-
15-Hicr 5
yeste'hırûne : tehir eder (erteler, geciktirir)
-
15-Hicr 6
ve kâlû : ve dediler
-
15-Hicr 6
yâ eyyuhâ ellezî : ey o kimse
-
15-Hicr 6
nuzzile : indirildi
-
15-Hicr 6
aleyhi ez zikru : ona zikir
-
15-Hicr 6
inne-ke : muhakkak sen
-
15-Hicr 6
le mecnûnun : mutlaka mecnun (deli)
-
15-Hicr 7
lev mâ : olsa olmaz mı
-
15-Hicr 7
te'tî-nâ bi : sen bize getirirsin
-
15-Hicr 7
el melâiketi : melekler
-
15-Hicr 7
in kunte : eğer sen isen
-
15-Hicr 7
min es sâdıkîne : doğru söyleyenlerden, sadıklardan
-
15-Hicr 8
mâ nunezzilu : indirmeyiz
-
15-Hicr 8
el melâikete : melekler
-
15-Hicr 8
bi el hakkı : hak ile
-
15-Hicr 8
ve mâ kânû : ve olmadılar (olmazlar)
-
15-Hicr 8
izen : o taktirde, o zaman
-
15-Hicr 8
munzarîne : bekletilenler (mühlet, zaman verilenler)
-
15-Hicr 9
nezzelnâ : indirdik
-
15-Hicr 9
ez zikre : zikir
-
15-Hicr 9
ve innâ : ve muhakkak biz
-
15-Hicr 9
lehu : onu
-
15-Hicr 9
le : elbette, mutlaka
-
15-Hicr 9
hâfizûne : koruyanlar, koruyucular
-
15-Hicr 10
ve lekad : ve andolsun ki
-
15-Hicr 10
erselnâ : biz gönderdik
-
15-Hicr 10
min kabli-ke : senden önce
-
15-Hicr 10
el evvelîne : evvelkiler, öncekiler
-
15-Hicr 11
ve mâ ye'tî-him : ve onlara gelmedi
-
15-Hicr 11
min resûlin : bir resûl(den)
-
15-Hicr 11
yestehziûne : alay ederler
-
15-Hicr 12
kezâlike : işte böyle, böylece, onun gibi
-
15-Hicr 12
nesluku-hu : onu sokarız
-
15-Hicr 12
el mucrimîne : mücrimler, suçlular, günahkârlar
-
15-Hicr 13
lâ yu'minûne : inanmazlar
-
15-Hicr 13
ve kad : ve olmuştur
-
15-Hicr 13
halet : geçti
-
15-Hicr 13
sunnetu : sünnet (âdet)
-
15-Hicr 13
el evvelîne : evvelkiler
-
15-Hicr 14
ve lev : ve olsa, olsa bile
-
15-Hicr 14
fetahnâ : biz açtık
-
15-Hicr 14
aleyhim : onlara
-
15-Hicr 14
bâben : bir kapı
-
15-Hicr 14
min es semâi : semadan
-
15-Hicr 14
fe : o zaman
-
15-Hicr 14
ya'rucûne : yükselirler
-
15-Hicr 15
le : elbette, mutlaka
-
15-Hicr 15
innemâ : sadece, ancak, fakat
-
15-Hicr 15
sukkiret : döndürüldü, engellendi, bağlandı
-
15-Hicr 15
ebsâru-nâ : gözlerimiz
-
15-Hicr 15
bel : hayır, aksine
-
15-Hicr 15
meshûrûne : büyülenmiş, sihir yapılmış
-
15-Hicr 16
ve lekad : ve andolsun
-
15-Hicr 16
cealnâ : biz kıldık, yaptık
-
15-Hicr 16
fî es semâi : semada
-
15-Hicr 16
burûcen : burçlar, takım yıldızlar, yıldız kümeleri
-
15-Hicr 16
ve zeyyennâ-hâ : ve onu süsledik
-
15-Hicr 16
li en nâzırîne : bakanlar için
-
15-Hicr 17
ve hafıznâ-hâ : ve onu muhafaza ettik, koruduk
-
15-Hicr 17
şeytânin : şeytan
-
15-Hicr 17
recîmin : taşlanmış
-
15-Hicr 18
men : kim
-
15-Hicr 18
isteraka : hırsızlık yaptı (gaybî bilgileri çalmak istedi)
-
15-Hicr 18
es sem'a : duyma, işitme
-
15-Hicr 18
fe : o zaman
-
15-Hicr 18
etbea-hu : onu takip etti
-
15-Hicr 19
ve el arda : ve yeryüzü
-
15-Hicr 19
medednâ-hâ : biz onu uzattık (yaydık)
-
15-Hicr 19
ve elkaynâ : ve biz koyduk, bıraktık
-
15-Hicr 19
revâsiye : büyük dağlar
-
15-Hicr 19
ve enbetnâ : ve biz nebat (bitkiler) yetiştirdik
-
15-Hicr 19
min kulli şey'in : herşeyden
-
15-Hicr 19
mevzûnin : mevzun, birbiriyle orantılı, ölçülü
-
15-Hicr 20
ve cealnâ : ve biz kıldık, yaptık
-
15-Hicr 20
lekum : sizin için
-
15-Hicr 20
meâyişe : geçim kaynakları
-
15-Hicr 20
ve men : ve kimse, kimseler
-
15-Hicr 20
lestum : siz değilsiniz
-
15-Hicr 20
lehu : ona, onun için
-
15-Hicr 20
bi râzıkîne : rızık vericiler, rızıklandıranlar
-
15-Hicr 21
ve in : ve yoktur (eğer var ise, ancak ...dır)
-
15-Hicr 21
min şey'in : bir şeyden, bir şey
-
15-Hicr 21
inde-nâ : bizim katımızda, yanımızda
-
15-Hicr 21
ve mâ nunezzilu-hû : ve onu indirmeyiz
-
15-Hicr 21
bi kaderin : bir kader ile, takdir edilmiş miktarda
-
15-Hicr 22
ve erselna : ve biz gönderdik
-
15-Hicr 22
er riyâha : rüzgârlar
-
15-Hicr 22
levâkıha : aşılayıcı
-
15-Hicr 22
fe enzelnâ : böylece indirdik
-
15-Hicr 22
min es semâi : semadan
-
15-Hicr 22
mâen : su
-
15-Hicr 22
fe eskaynâ-kumû-hu : böylece onunla sizi suladık
-
15-Hicr 22
ve mâ : ve değilsiniz
-
15-Hicr 22
entum : siz
-
15-Hicr 22
lehu : onun
-
15-Hicr 22
bi hâzinîne : hazineler oluşturan
-
15-Hicr 23
ve innâ : ve muhakkak biz
-
15-Hicr 23
le nahnu : mutlaka biz, sadece (kesinlikle) biz
-
15-Hicr 23
ve numîtu : ve öldürürüz
-
15-Hicr 23
ve nahnu : ve biziz
-
15-Hicr 23
el vârisûne : varisler
-
15-Hicr 24
ve lekad : ve andolsun
-
15-Hicr 24
el mustakdimîne : evvelkiler (kadim olanlar, öncekiler)
-
15-Hicr 24
ve lekad : ve andolsun
-
15-Hicr 24
el muste'hırîne : sonrakiler (tehir olanlar)
-
15-Hicr 25
ve inne : ve muhakkak
-
15-Hicr 25
rabbe-ke : senin Rabbin
-
15-Hicr 25
huve : o
-
15-Hicr 25
inne-hu : muhakkak o
-
15-Hicr 26
ve lekad : ve andolsun
-
15-Hicr 26
el insâne : insan
-
15-Hicr 26
hamein : (organik) dönüşüme uğramış
-
15-Hicr 26
mesnûnin : standart (belli) bir şekil verilmiş
-
15-Hicr 27
ve el cânne : cânn (cinlerin babası)
-
15-Hicr 27
min nâri es semûmi \n(semûm) : semûmun ateşinden \n: (çölde esen, hücrelerin içine nüfuz eden yakıcı kavuran (sıcak) rüzgâr)
-
15-Hicr 28
ve iz kâle : ve demişti
-
15-Hicr 28
rabbu-ke : senin Rabbin
-
15-Hicr 28
li el melâiketi : meleklere
-
15-Hicr 28
beşeren : bir beşer (insan)
-
15-Hicr 28
hamein : (organik) dönüşüme uğramış
-
15-Hicr 28
mesnûnin : standart (belli) bir şekil verilmiş
-
15-Hicr 29
fe : artık
-
15-Hicr 29
sevveytu-hu : onu sevva ettim, dizayn ettim
-
15-Hicr 29
ve nefah-tu : ve üfledim
-
15-Hicr 29
fe : hemen
-
15-Hicr 29
lehu : ona, onun için
-
15-Hicr 29
sâcidîne : secde edenler
-
15-Hicr 30
fe secede : böylece secde ettiler
-
15-Hicr 30
el melâiketu : melekler
-
15-Hicr 30
ecmaûne : toplu olarak
-
15-Hicr 31
iblîse : iblis (şeytan)
-
15-Hicr 31
ebâ : kaçındı (direnerek)
-
15-Hicr 31
en yekûne : olmak
-
15-Hicr 31
mea : beraber
-
15-Hicr 31
es sâcidîne : secde edenler
-
15-Hicr 32
kâle : dedi
-
15-Hicr 32
leke : sen (sana)
-
15-Hicr 32
ellâ tekûne (en lâ tekûne) : senin olmaman
-
15-Hicr 32
mea : beraber
-
15-Hicr 32
es sâcidîne : secde edenler
-
15-Hicr 33
kâle : dedi
-
15-Hicr 33
lem ekun : ben olmam
-
15-Hicr 33
li escude : secde eden
-
15-Hicr 33
li beşerin : bir beşere
-
15-Hicr 33
halakte-hu : sen onu halkettin, yarattın
-
15-Hicr 33
min hamein : hameinden (organik dönüşüme uğramış olan)
-
15-Hicr 33
mesnûnin : standart (belli) bir şekil verilmiş
-
15-Hicr 34
kâle : dedi
-
15-Hicr 34
fahruc (fe uhruc) : öyleyse hemen çık
-
15-Hicr 34
fe : artık, böylece, bu sebeple
-
15-Hicr 34
inne-ke : muhakkak sen
-
15-Hicr 34
recîmun : kovulmuş (lânetlenmiş)
-
15-Hicr 35
ve inne : ve muhakkak
-
15-Hicr 35
aleyke el lâ'nete : lânet senin üzerinedir
-
15-Hicr 35
ilâ yevmi ed dîni : dîn gününe (karşılıkların, ceza veya mükâfatın verildiği güne) kadar
-
15-Hicr 36
kâle : dedi
-
15-Hicr 36
fe enzır-nî : öyleyse beni beklet, bana mühlet (zaman, süre) ver
-
15-Hicr 36
ilâ yevmi : güne kadar
-
15-Hicr 36
yub'asûne : beas olunurlar (yeniden diriltilirler)
-
15-Hicr 37
kâle : dedi
-
15-Hicr 37
fe inne-ke : öyleyse gerçekten sen
-
15-Hicr 37
min el munzarîne : bekletilenlerden, mühlet (süre, zaman) verilenlerdensin
-
15-Hicr 38
ilâ yevmi : güne kadar
-
15-Hicr 38
el vakti el ma'lûmi : malûm olan (bilinen) vakit
-
15-Hicr 39
kâle : dedi
-
15-Hicr 39
agveyte-nî : beni sen azdırdın
-
15-Hicr 39
le uzeyyinenne : mutlaka güzelleştireceğim, süsleyeceğim (ziynetlendireceğim)
-
15-Hicr 39
lehum : onlara
-
15-Hicr 39
fî el ardı : yeryüzünde
-
15-Hicr 39
ve le ugviyenne-hum : ve mutlaka onları azdıracağım
-
15-Hicr 39
ecmeîne : tümünü, hepsini
-
15-Hicr 40
ıbâde-ke : senin kulların
-
15-Hicr 40
el muhlasîne : muhlis olanlar, ihlâs makamının sahibi olanlar
-
15-Hicr 41
kâle : dedi
-
15-Hicr 41
aleyye : bana
-
15-Hicr 41
mustekîmun : istikamet verilmiş, yönlendirilmiş
-
15-Hicr 42
inne : muhakkak, gerçekten
-
15-Hicr 42
leyse : değildir, yoktur
-
15-Hicr 42
leke aleyhim : senin onların üzerinde
-
15-Hicr 42
men ittebea-ke : sana uyan, sana tâbî olan kimse
-
15-Hicr 42
min el gâvîne : azgın olanlardan (iğvaya düşenlerden)
-
15-Hicr 43
ve inne : ve muhakkak
-
15-Hicr 43
cehenneme : cehennem
-
15-Hicr 43
le : mutlaka, elbette
-
15-Hicr 43
mev'ıdu-hum : onlara vaadedilen yer
-
15-Hicr 43
ecmaîne : hepsi
-
15-Hicr 44
lehâ : ona ait, onun vardır
-
15-Hicr 44
seb'atu : yedi (7) adet
-
15-Hicr 44
ebvâbin : kapılar
-
15-Hicr 45
inne : muhakkak
-
15-Hicr 45
el muttekîne : takva sahipleri
-
15-Hicr 45
fî cennâtin : cennetler içinde
-
15-Hicr 45
ve uyûnin : ve pınarlar
-
15-Hicr 46
bi selâmin : selâm ile, selâmetle
-
15-Hicr 46
âminîne : emin (korkusuz) olarak
-
15-Hicr 47
ve neza'nâ : ve biz çekip çıkarttık
-
15-Hicr 47
ıhvânen : kardeşler olarak
-
15-Hicr 47
mutekâbilîne : karşılıklı, karşı karşıya
-
15-Hicr 48
lâ yemessu-hum : onlara dokunmaz
-
15-Hicr 48
ve mâ : ve değildir
-
15-Hicr 48
bi muhrecîne : çıkarılacak
-
15-Hicr 49
nebbî : haber ver
-
15-Hicr 49
ennî : muhakkak ben
-
15-Hicr 49
ene : ben
-
15-Hicr 49
el gafûru : mağfiret eden
-
15-Hicr 49
er rahîmu : rahmet eden, rahmet nuru gönderen
-
15-Hicr 50
ve enne : ve muhakkak
-
15-Hicr 50
huve : o
-
15-Hicr 50
el azâbu el elîmu : elîm (acı) azap
-
15-Hicr 51
ve nebbi'hum : ve onlara haber ver
-
15-Hicr 51
ibrâhîme : İbrâhîm
-
15-Hicr 52
iz dehalû : girdikleri zaman
-
15-Hicr 52
aleyhi : onun yanına
-
15-Hicr 52
fe kâlû : o zaman dediler
-
15-Hicr 52
selâmen : selâm (olsun)
-
15-Hicr 52
kâle : dedi
-
15-Hicr 52
vecilûne : korkanlar, ürperenler
-
15-Hicr 53
lâ tevcel : siz korkmayın
-
15-Hicr 53
nubeşşiru-ke : sana müjdeliyoruz
-
15-Hicr 54
kâle : dedi
-
15-Hicr 54
e beşşertumû-nî : beni mi müjdeliyorsunuz
-
15-Hicr 54
en messeniye : bana dokunması (gelmesi)
-
15-Hicr 54
el kiberu : ihtiyarlık
-
15-Hicr 54
fe : artık, böyleyken, o halde
-
15-Hicr 54
bime : ne ile, nasıl
-
15-Hicr 54
tubeşşirûne : müjdeliyorsunuz
-
15-Hicr 55
beşşernâ-ke : biz seni müjdeledik
-
15-Hicr 55
bi el hakkı : hak ile
-
15-Hicr 55
fe lâ tekun : artık sen olma
-
15-Hicr 55
min el kânıtîne : ümidi kesenlerden
-
15-Hicr 56
kâle : dedi
-
15-Hicr 56
ve men : ve kim
-
15-Hicr 56
yaknetu : ümidi keser, ümitsiz olur
-
15-Hicr 56
min rahmeti : rahmetten
-
15-Hicr 56
ed dâllûne : dalâlette olanlar
-
15-Hicr 57
kâle : dedi
-
15-Hicr 57
fe mâ : bundan sonra nedir
-
15-Hicr 57
eyyuhâ : ey
-
15-Hicr 57
el murselûne : gönderilmiş olan resûller, mürseller, elçiler
-
15-Hicr 58
mucrimîne : mücrimler, günahkârlar, suçlular
-
15-Hicr 59
âle lûtın : Lut'un ailesi
-
15-Hicr 59
le muneccû-hum : mutlaka onları kurtaracağız
-
15-Hicr 59
ecma'îne : hepsini
-
15-Hicr 60
illemre'ete-hu : onun hanımı (kadını) hariç
-
15-Hicr 60
kaddernâ : hükmettik (kaderini tayin ettik), takdir ettik
-
15-Hicr 60
inne-hâ : muhakkak o
-
15-Hicr 60
le min el gâbirîne : mutlaka geride kalanlardan, helâk olanlardan
-
15-Hicr 61
fe : o zaman, böylece
-
15-Hicr 61
lemmâ : olduğu zaman
-
15-Hicr 61
câe : geldi
-
15-Hicr 61
âle lûtın : Lut'un ailesi
-
15-Hicr 61
el murselûne : elçiler, gönderilmiş olan resûller
-
15-Hicr 62
kâle : dedi
-
15-Hicr 62
inne-kum : muhakkak siz
-
15-Hicr 62
munkerûne : tanınmayan (yabancı)
-
15-Hicr 63
bel : hayır, bilâkis
-
15-Hicr 63
ci'nâ-ke : sana getirdik, geldik
-
15-Hicr 63
yemterûne : şüphe ediyorlar
-
15-Hicr 64
ve eteynâ-ke : ve biz sana getirdik
-
15-Hicr 64
bi el hakkı : hak ile, hakkı
-
15-Hicr 64
ve innâ : ve muhakkak biz
-
15-Hicr 64
le : elbette, gerçekten
-
15-Hicr 64
sâdikûne : sadıklar, doğruyu söyleyenler
-
15-Hicr 65
fe esri : hemen gece yürüyüşe çık
-
15-Hicr 65
bi ehli-ke : ailen ile
-
15-Hicr 65
min el leyli : geceden, gecenin
-
15-Hicr 65
vettebı' (ve ittebi') : ve tâbî ol, takip et
-
15-Hicr 65
edbâre-hum : onların arkasından
-
15-Hicr 65
ve lâ yeltefit : ve yüzünü (arkaya) çevirmesin, arkasına dönüp bakmasın
-
15-Hicr 65
ehadun : biri, birisi
-
15-Hicr 65
tu'merûne : emrolunacaksınız, emrolunuyorsunuz
-
15-Hicr 66
ve kadaynâ : ve biz hükmettik
-
15-Hicr 66
ileyhi : ona
-
15-Hicr 66
zâlike el emre : işte bu emir
-
15-Hicr 66
enne : muhakkak, olduğuna
-
15-Hicr 66
dâbire : arkası
-
15-Hicr 66
musbihîne : sabahlayanlar
-
15-Hicr 67
ve câe : ve geldi
-
15-Hicr 67
ehlu el medîneti : şehir halkı
-
15-Hicr 67
yestebşirûne : birbirini müjdeliyorlar
-
15-Hicr 68
kâle : dedi
-
15-Hicr 68
inne : muhakkak
-
15-Hicr 68
fe lâ tefdahû-ni : artık beni mahçup etmeyin
-
15-Hicr 69
vettekullâhe : ve Allah'a karşı takva sahibi olun, (ve ittekû allâhe) sakının
-
15-Hicr 69
ve lâ tuhzû-ni : ve beni alçaltmayın (rezil etmeyin)
-
15-Hicr 70
e : mı
-
15-Hicr 70
ve lem : ve olmadı
-
15-Hicr 70
nenhe-ke : seni men ediyoruz, seni nehyediyoruz, seni yasaklıyoruz
-
15-Hicr 70
an el âlemîne : el âlemden, başkalarından
-
15-Hicr 71
kâle : dedi
-
15-Hicr 71
benâtî : benim kızlarım
-
15-Hicr 71
fâilîne : yapacak olanlar, yapanlar
-
15-Hicr 72
le amru-ke : senin ömrüne andolsun (yemin olsun)
-
15-Hicr 72
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
15-Hicr 72
le fî sekreti-him : elbette sarhoşlukları içinde
-
15-Hicr 72
ya'mehûne : bocalıyorlar
-
15-Hicr 73
fe : böylece
-
15-Hicr 73
ehazethum : onları aldı, yakaladı
-
15-Hicr 73
es sayhatu : bir sayha (korkunç ses dalgası)
-
15-Hicr 73
muşrikîne : güneş doğduğu vakit orada bulunanları (şark zamanı orada olanlar)
-
15-Hicr 74
fe cealnâ : böylece kıldık, yaptık
-
15-Hicr 74
âliye-hâ : onu, en yüksek (yaptık)
-
15-Hicr 74
sâfile-hâ : onu en alçak (yaptı)
-
15-Hicr 74
âliye-hâ sâfile-hâ : onun üstünün altına gelmesi, onun yükselip alçalması
-
15-Hicr 74
ve emternâ : ve yağmur yağdırdık
-
15-Hicr 74
aleyhim : onların üzerine
-
15-Hicr 74
hıcâreten min siccîlin : siccîlden (öldürücü) taşlar
-
15-Hicr 75
inne : muhakkak ki
-
15-Hicr 75
zâlike : işte bu
-
15-Hicr 75
le : elbette, mutlaka
-
15-Hicr 75
li el mutevessimîne : ibretle izleyenler için
-
15-Hicr 76
ve inne-hâ : ve çünkü o, muhakkak ki o
-
15-Hicr 76
le : gerçekten
-
15-Hicr 76
bi sebîlin : yol üzerinde
-
15-Hicr 77
inne : muhakkak ki
-
15-Hicr 77
zâlike : işte bunda
-
15-Hicr 77
le : elbette
-
15-Hicr 77
âyeten : bir delil (ibret)
-
15-Hicr 77
li el mu'minîne : mü'minler için, nefslerinin kalbine îmân yazılmış olanlar için
-
15-Hicr 78
ve in kâne : ve oldu
-
15-Hicr 78
ashâbu el eyketi : Eyke halkı
-
15-Hicr 78
le zâlimîne : elbette zalim kimseler
-
15-Hicr 79
fentekamnâ (fe intikamnâ) : böylece intikam aldık
-
15-Hicr 79
ve inne-humâ : ve muhakkak her ikisi
-
15-Hicr 79
le : elbette, gerçekten
-
15-Hicr 80
ve lekad : ve andolsun ki
-
15-Hicr 80
kezzebe : yalanladı
-
15-Hicr 80
ashâbu el hıcr : Hicr halkı
-
15-Hicr 80
el murselîne : gönderilen resûller, mürseller
-
15-Hicr 81
ve âteynâ-hum : ve onlara verdik
-
15-Hicr 81
fe : o zaman, böylece, olduğu halde, fakat
-
15-Hicr 81
mu'rıdîne : yüz çeviren kimseler
-
15-Hicr 82
ve kânû : ve oldular
-
15-Hicr 82
yanhıtûne : oyuyorlar, yontuyorlar
-
15-Hicr 82
min el cibâli : dağlardan
-
15-Hicr 82
buyûten : evler
-
15-Hicr 82
âminîne : emin olanlar, güvenilir olanlar
-
15-Hicr 83
fe : böylece
-
15-Hicr 83
ehazet-hum : onları aldı (yakaladı)
-
15-Hicr 83
es sayhatu : korkunç bir ses, bir sayha
-
15-Hicr 83
musbıhîne : sabahlayanlar, sabah vaktine erenler (sabaha çıkanlar)
-
15-Hicr 84
fe : böylece, buna rağmen
-
15-Hicr 84
yeksibûne : kazanıyorlar, iktisap ediyorlar
-
15-Hicr 85
ve mâ halaknâ : ve biz yaratmadık
-
15-Hicr 85
es semâvâti : semalar (gökler)
-
15-Hicr 85
ve el arda : ve yer, yeryüzü, arz
-
15-Hicr 85
ve mâ beyne-humâ : ve ikisinin arasında olan şeyler
-
15-Hicr 85
bi el hakkı : hak ile
-
15-Hicr 85
ve inne es sâate : ve muhakkak ki o saat (kıyâmet)
-
15-Hicr 85
le âtiyetun : mutlaka, elbette gelecek
-
15-Hicr 85
fasfah (fe ısfah) : artık, müsamaha göster, iyi muamele et
-
15-Hicr 85
es safha el cemîle : güzel (bir) şekilde yüz çevirmek
-
15-Hicr 86
inne : muhakkak
-
15-Hicr 86
rabbe-ke : senin Rabbin
-
15-Hicr 86
huve : o
-
15-Hicr 86
el hallâku : en iyi yaratan
-
15-Hicr 86
el alîmu : en iyi bilen
-
15-Hicr 87
ve lekad : ve andolsun ki
-
15-Hicr 87
âteynâ-ke : sana verdik
-
15-Hicr 87
seb'an : yedi, yedili
-
15-Hicr 87
min el mesânî : mesâniden (ikinciden)
-
15-Hicr 87
ve el kur'âne : ve Kur'ân'ı
-
15-Hicr 87
el azîme : büyük, azîm
-
15-Hicr 88
lâ temuddenne : uzatma (dikme, uzun uzun bakma)
-
15-Hicr 88
ayneyke : iki gözünü
-
15-Hicr 88
mâ metta'nâ : yararlandırdığımız şeyler
-
15-Hicr 88
ezvâcen : çift çift, kat kat, fazla olarak
-
15-Hicr 88
ve lâ tahzen : ve üzülme, hüzünlenme, mahzun olma
-
15-Hicr 88
aleyhim : onlara, onlar için
-
15-Hicr 88
vahfıd (ve ıhvıd) : ve indir, alçalt
-
15-Hicr 88
cenâha-ke : (senin) kanatların
-
15-Hicr 88
li el mu'minîne : mü'minler için, mü'minlere
-
15-Hicr 89
ve : ve
-
15-Hicr 89
ene : ben
-
15-Hicr 89
el nezîru : nezir, uyarıcı
-
15-Hicr 89
el mubînu : apaçık, açıkça açıklayan, beyan eden
-
15-Hicr 90
ke : gibi
-
15-Hicr 90
mâ enzel-nâ : indirdiğimiz şey
-
15-Hicr 90
alâ el muktesimîne : muktesim olanlara, kısım kısım ayıranlara
-
15-Hicr 91
ellezîne : o kimseler ki
-
15-Hicr 91
cealû : kıldılar, yaptılar
-
15-Hicr 91
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
15-Hicr 91
ıdîne : kısım kısım, parça parça
-
15-Hicr 92
fe : artık, böylece, bundan sonra
-
15-Hicr 92
ve rabbi-ke : ve senin Rabbine andolsun
-
15-Hicr 92
le nes'elenne-hum : elbette, onlara mutlaka soracağız
-
15-Hicr 92
ecmaîne : hepsi, hepsine, bütününe
-
15-Hicr 93
ya'melûne : yapıyorlar
-
15-Hicr 94
fasda' (fe ısda') : açıkça bildir,
-
15-Hicr 94
bi mâ tu'meru : emrolunduğun şeyi
-
15-Hicr 94
ve a'rıd : ve yüz çevir
-
15-Hicr 94
an el muşrikîne : müşriklerden
-
15-Hicr 95
kefeynâ-ke : biz sana kâfiyiz
-
15-Hicr 95
el mustehziîne : alay edenler
-
15-Hicr 96
ellezîne : o kimseler
-
15-Hicr 96
yec'alûne : kılarlar, yaparlar
-
15-Hicr 96
mea allâhi : Allah ile beraber
-
15-Hicr 96
ilâhen : ilâh
-
15-Hicr 96
âhare : başka, diğer(leri)
-
15-Hicr 96
fe sevfe : ileride, yakında, olacak
-
15-Hicr 96
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
15-Hicr 97
ve lekad : ve andolsun ki
-
15-Hicr 97
na'lemu : biz biliyoruz
-
15-Hicr 97
enne-ke : senin olduğunu
-
15-Hicr 97
sadru-ke : senin göğsün
-
15-Hicr 97
yekûlûne : söylüyorlar
-
15-Hicr 98
fe : böylece
-
15-Hicr 98
sebbih : tesbih et
-
15-Hicr 98
rabbi-ke : senin Rabbin
-
15-Hicr 98
ve kun : ve ol
-
15-Hicr 98
min es sâcidîne : secde edenlerden
-
15-Hicr 99
rabbe-ke : senin Rabbin
-
15-Hicr 99
ye'tiye-ke : sana gelir
-
15-Hicr 99
el yakînu : yakîn
-
16-Nahl 1
etâ : geldi
-
16-Nahl 1
emru allâhi : Allah'ın emri
-
16-Nahl 1
fe : o halde, artık
-
16-Nahl 1
lâ testa'cilû-hu : onu acele istemeyin
-
16-Nahl 1
subhâne-hu \n(sebbehu subhane-hu) : onu tenzih edin \n: (onu şanına yakışır şekilde tesbih edin)
-
16-Nahl 1
ve teâlâ : ve yücedir, alâdır
-
16-Nahl 1
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
16-Nahl 2
yunezzilu : indirir
-
16-Nahl 2
el melâikete : melekler
-
16-Nahl 2
bi er rûhi : ruh ile
-
16-Nahl 2
min emri-hi : onun emrinden
-
16-Nahl 2
men yeşâu : dilediği kimse(ler)
-
16-Nahl 2
en enzirû : uyarmaları (için), uyarsınlar diye
-
16-Nahl 2
enne-hu : onun olduğu
-
16-Nahl 2
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
16-Nahl 2
ene : ben
-
16-Nahl 2
fettekû-ni (fe ittekû-ni) : öyleyse, bana karşı takva sahibi olun (ruhunuzu ölmeden evvel bana ulaştırın)
-
16-Nahl 3
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
16-Nahl 3
ve el arda : ve yer, arz, yeryüzü
-
16-Nahl 3
bi el hakkı : hak ile
-
16-Nahl 3
teâlâ : o yücedir, alâdır
-
16-Nahl 3
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
16-Nahl 4
halaka el insâne : insanı yarattı
-
16-Nahl 4
min nutfetin : bir damla sudan, nutfeden
-
16-Nahl 4
fe : böylece, buna rağmen
-
16-Nahl 4
huve : o
-
16-Nahl 5
ve : ve
-
16-Nahl 5
el en'âme : hayvanlar
-
16-Nahl 5
lekum : sizin için
-
16-Nahl 5
ve menâfiu : ve menfaatler, faydalar
-
16-Nahl 5
ve min-hâ : ve ondan
-
16-Nahl 5
te'kulûne : yersiniz
-
16-Nahl 6
ve lekum : ve sizin için
-
16-Nahl 6
cemâlun : güzellik
-
16-Nahl 6
hîne : o zaman, olduğu zaman
-
16-Nahl 6
turîhûne : (hayvanları) akşamleyin otlaktan döndürüyorsunuz
-
16-Nahl 6
ve hîne : ve o zaman, olduğu zaman
-
16-Nahl 6
tesrehûne : (hayvanları) otlatmaya çıkarıyorsunuz
-
16-Nahl 7
ve tahmilu : ve taşırsınız
-
16-Nahl 7
eskâle-kum : ağırlıklarınız, ağır eşyalarınız
-
16-Nahl 7
ilâ beledin : bir beldeye (şehire)
-
16-Nahl 7
lem tekûnû : siz olmazsınız
-
16-Nahl 7
el enfusi : nefsler, kendileri
-
16-Nahl 7
inne : muhakkak
-
16-Nahl 7
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
16-Nahl 7
le raûfun : elbette, mutlaka rauftur (şefkatli, çok merhametli)
-
16-Nahl 8
ve el hayle : ve atlar
-
16-Nahl 8
ve el bigâle : ve katırlar
-
16-Nahl 8
ve el hamîre : ve merkepler
-
16-Nahl 8
li terkebû-hâ : onlara binmeniz için
-
16-Nahl 8
ve zîneten : ve süs olarak
-
16-Nahl 8
ve yahluku : ve yaratır
-
16-Nahl 8
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şeyler
-
16-Nahl 9
ve alâ allâhi : ve Allah'a aittir, Allah'ın üzerinedir 2 - kasdu es sebîli
-
16-Nahl 9
kasdu es sebîli : sebîlin (yolun) tayini
-
16-Nahl 9
ve min-hâ : ve ondan
-
16-Nahl 9
ve lev : ve eğer
-
16-Nahl 9
şâe : diledi
-
16-Nahl 9
le hedâ-kum : elbette hidayete erdirirdi
-
16-Nahl 9
ecmaîne : hepsini, tümünü, topluca
-
16-Nahl 10
huve : o
-
16-Nahl 10
ellezî : ki o
-
16-Nahl 10
enzele : indirdi
-
16-Nahl 10
min es semâi : semadan
-
16-Nahl 10
mâen : su
-
16-Nahl 10
lekum : sizin için
-
16-Nahl 10
ve min-hu : ve ondan
-
16-Nahl 10
şecerun : ağaç, yeşillik, otlar
-
16-Nahl 10
tusîmûne \n(esâme) : hayvanları otlatırsınız (otlatmak için salarsınız) \n: (hayvanları otlatmak için saldı)
-
16-Nahl 11
lekum : sizin için
-
16-Nahl 11
bihi ez zer'a : onunla ekin
-
16-Nahl 11
ve ez zeytûne : ve zeytinler
-
16-Nahl 11
ve en nahîle : ve hurmalıklar
-
16-Nahl 11
ve el a'nâbe : ve üzümler, bağlar
-
16-Nahl 11
ve min kulli es semerâti : ve meyvelerin (ürünlerin) her türlüsünden
-
16-Nahl 11
inne : muhakkak, şüphesiz
-
16-Nahl 11
fî zâlike : bunda vardır
-
16-Nahl 11
le âyeten : mutlaka, elbette âyet (delil)
-
16-Nahl 11
yetefekkerûne : tefekkür ederler
-
16-Nahl 12
ve sehhara lekum : ve sizin emrinize verdi
-
16-Nahl 12
el leyle : gece
-
16-Nahl 12
ve en nehâre : ve gündüz
-
16-Nahl 12
ve eş şemse : ve güneş
-
16-Nahl 12
ve el kamere : ve kamer (ay)
-
16-Nahl 12
ve en nucûmu : ve yıldızlar
-
16-Nahl 12
bi emri-hi : onun emriyle
-
16-Nahl 12
inne : muhakkak
-
16-Nahl 12
fî zâlike : bunda vardır
-
16-Nahl 12
le âyâtin : âyetler
-
16-Nahl 12
ya'kılûne : akıl ediyorlar, akıl ederler
-
16-Nahl 13
ve mâ : ve şey(ler)
-
16-Nahl 13
zerae : yoktan varedip, çoğalttı
-
16-Nahl 13
lekum : siz, sizin için
-
16-Nahl 13
fî el ardı : yerde
-
16-Nahl 13
muhtelifen : muhtelif, çeşitli, çeşit çeşit
-
16-Nahl 13
elvânu-hu : onun renkleri
-
16-Nahl 13
inne : muhakkak
-
16-Nahl 13
fî zâlike : bunda vardır
-
16-Nahl 13
le âyeten : elbette âyet (delil)
-
16-Nahl 13
yezzekkerûne : zikrederler
-
16-Nahl 14
ve huve : ve o
-
16-Nahl 14
ellezî : ki o
-
16-Nahl 14
sahhare : emrinize verdi
-
16-Nahl 14
el bahre : deniz
-
16-Nahl 14
li te'kulû : yemeniz için
-
16-Nahl 14
lahmen : et
-
16-Nahl 14
tariyyen : taze
-
16-Nahl 14
ve testahricû : ve çıkarırsınız
-
16-Nahl 14
hilyeten : süs eşyası (inci)
-
16-Nahl 14
telbesûne-hâ : onu takarsınız, giyersiniz
-
16-Nahl 14
ve tere el fulke : ve gemileri görürsün
-
16-Nahl 14
mevâhira : denizi yararak giden
-
16-Nahl 14
ve li tebtegû : ve ibtiga etmeniz (istemeniz) için
-
16-Nahl 14
ve lealle-kum : ve umulur ki siz, böylece siz
-
16-Nahl 14
teşkurûne : şükredersiniz
-
16-Nahl 15
ve elkâ : ve bıraktı, koydu, attı
-
16-Nahl 15
fî el ardı : yeryüzünde
-
16-Nahl 15
revâsiye : dağlar
-
16-Nahl 15
en temîde : sarsılması
-
16-Nahl 15
ve enhâren : ve nehirler
-
16-Nahl 15
ve subulen : ve yollar
-
16-Nahl 15
lealle-kum : umulur ki, böylece
-
16-Nahl 15
tehtedûne : yol bulursunuz (menzillerinize ulaşırsınız)
-
16-Nahl 16
ve alâmatin : ve alâmetler, işaretler
-
16-Nahl 16
ve bi en necmi : ve yıldız ile
-
16-Nahl 16
yehtedûne : yol bulurlar, hidayete ererler
-
16-Nahl 17
e : mi
-
16-Nahl 17
fe : artık
-
16-Nahl 17
men : kimse
-
16-Nahl 17
ke : gibi
-
16-Nahl 17
men : kimse
-
16-Nahl 17
e fe lâ tezekkerûne : tezekkür etmez misiniz
-
16-Nahl 18
ve in : ve eğer, şâyet
-
16-Nahl 18
teuddû : adeten (tane tane) sayarsanız
-
16-Nahl 18
ni'mete allâhi : Allah'ın ni'metleri
-
16-Nahl 18
inne allâhe : muhakkak Allah
-
16-Nahl 18
le gafûrun : bağışlayan
-
16-Nahl 19
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
16-Nahl 19
ya'lemu : bilir
-
16-Nahl 19
mâ tusirrûne : gizledikleriniz, sırlarınız, sakladığınız şeyler
-
16-Nahl 19
ve mâ tu'linûne : ve alenî olan, açıkladığınız şeyler
-
16-Nahl 20
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler ki
-
16-Nahl 20
yed'ûne : dua ederler
-
16-Nahl 20
lâ yahlukûne : yaratamazlar
-
16-Nahl 20
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 20
ve hum : ve onlar
-
16-Nahl 20
yuhlekûne : yaratılırlar
-
16-Nahl 21
emvâtun : cansızdır, ölüdürler
-
16-Nahl 21
ve mâ yeş'urûne : ve şuurunda, bilincinde değillerdir
-
16-Nahl 21
eyyâne : ne zaman
-
16-Nahl 21
yub'asûne : diriltilecekler
-
16-Nahl 22
fellezîne (fe ellezîne) : böylece, artık, hâlâ o kimseler
-
16-Nahl 22
lâ yu'minûne : mü'min olmazlar, inanmazlar
-
16-Nahl 22
bi el âhirati : ahirete (ruhu ölmeden evvel Allah'a ulaştırmaya)
-
16-Nahl 22
munkiretun : inkârcıdır, inkâr edicidir
-
16-Nahl 22
ve hum : ve onlar
-
16-Nahl 22
mustekbirûne : büyüklenenler, kibirlenen kimseler
-
16-Nahl 23
lâ cereme : şüphe yok, şüphesiz
-
16-Nahl 23
enne allâhe : (muhakkak ki Allah), Allah'ın olduğu
-
16-Nahl 23
ya'lemu : bilir
-
16-Nahl 23
mâ yusirrûne : gizledikleri, sırları, sakladıkları şeyler
-
16-Nahl 23
ve mâ yu'linûne : ve açıkladıkları (alenî olan) şeyler
-
16-Nahl 23
inne-hu : muhakkak o
-
16-Nahl 23
el mustekbirîne : büyüklenen, kibirlenen kimseler
-
16-Nahl 24
ve izâ kîle : ve denildiği zaman
-
16-Nahl 24
lehum : onlara
-
16-Nahl 24
enzele : indirdi
-
16-Nahl 24
esâtîru : (satırlar) masallar, asılsız sözler
-
16-Nahl 24
el evvelîne : evvelkiler, daha önce geçmiş olanlar
-
16-Nahl 25
evzâre-hum : onların kendi yükleri, kendi günahları
-
16-Nahl 25
kâmileten : tam, tamamı
-
16-Nahl 25
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
16-Nahl 25
ve min evzâri : ve yüklerden, ağırlıklardan, günahlardan
-
16-Nahl 25
ellezîne : o kimseler
-
16-Nahl 25
yudıllûne-hum : onları saptırırlar (dalâlette bırakırlar)
-
16-Nahl 25
e lâ : (öyle) değil mi
-
16-Nahl 25
sâe : kötü (ne kadar kötü)
-
16-Nahl 25
mâ yezirûne : yüklendikleri şey
-
16-Nahl 26
kad mekere : hile yapmışlardı
-
16-Nahl 26
ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimseler
-
16-Nahl 26
fe etallâhu : böylece Allah, getirdi, yıktı, harap etti
-
16-Nahl 26
bunyâne-hum : onların binaları
-
16-Nahl 26
min el kavâıdi : temellerinden
-
16-Nahl 26
fe harre : böylece çöktü
-
16-Nahl 26
aleyhim : onların üzerlerine
-
16-Nahl 26
es sakfu : tavan
-
16-Nahl 26
min fevkı-him : üstlerinden
-
16-Nahl 26
ve etâ-hum : ve onlara geldi
-
16-Nahl 26
el azâbu : azap
-
16-Nahl 26
lâ yeş'urûne : farkında olmazlar
-
16-Nahl 27
summe : sonra
-
16-Nahl 27
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
16-Nahl 27
ve yekûlu : ve diyecek
-
16-Nahl 27
eyne : nerede
-
16-Nahl 27
şurekâiye : ortaklarım
-
16-Nahl 27
ellezîne : ki onlar
-
16-Nahl 27
tuşâkkûne : ayrılıyorsunuz, muhalefet ediyorsunuz
-
16-Nahl 27
kâle : dedi
-
16-Nahl 27
ellezîne : onlar, o kimseler
-
16-Nahl 27
ûtu el ilme : ilim verilen
-
16-Nahl 27
inne : muhakkak
-
16-Nahl 27
el hızye : alçaklık, rezillik
-
16-Nahl 27
el yevme : bugün, o gün
-
16-Nahl 27
ve es sûe : ve kötülük
-
16-Nahl 27
alâ el kâfirîne : kâfirlerin üzerine
-
16-Nahl 28
ellezîne : o kimseler
-
16-Nahl 28
teteveffâ-hum : onları vefat ettirir
-
16-Nahl 28
el melâiketu : melekler
-
16-Nahl 28
enfusi-him : onların nefsleri
-
16-Nahl 28
fe : o zaman
-
16-Nahl 28
elkavû : (attılar) cevap verdiler
-
16-Nahl 28
es seleme : teslim olmak
-
16-Nahl 28
na'melu : yapıyoruz (yaparız), amel ederiz
-
16-Nahl 28
belâ : hayır
-
16-Nahl 28
innâllahe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
16-Nahl 28
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
16-Nahl 29
fedhulû (fe udhulû) : haydi, artık girin
-
16-Nahl 29
ebvâbe : kapılar
-
16-Nahl 29
cehenneme : cehennem
-
16-Nahl 29
hâlidîne : ebedî olanlar, ebediyyen kalanlar
-
16-Nahl 29
fe le bi'se : artık ne kötü
-
16-Nahl 29
mesvâ : yerleşme (ikamet) yeri, kalınan yer
-
16-Nahl 29
el mutekebbirîne : kibirlenenler, büyüklük taslayanlar
-
16-Nahl 30
ve kîle : ve denir
-
16-Nahl 30
enzele : indirdi
-
16-Nahl 30
hayren : hayır, güzellikler
-
16-Nahl 30
lillezîne (li ellezîne) : o kimselere
-
16-Nahl 30
ahsenû : ahsen olanlar, nefslerini Allah'a teslim edenler, daimî zikrin sahipleri
-
16-Nahl 30
fî hâzihi ed dunyâ : bu dünyada vardır
-
16-Nahl 30
haseneten : iyilikler, güzellikler, Allah'ın ikramları, pozitif dereceler
-
16-Nahl 30
ve le dâru el âhıreti : ve elbette ahiret yurdu
-
16-Nahl 30
ve le ni'me : ve elbette ne güzeldir
-
16-Nahl 30
dâru el muttekîne : takva sahiplerinin yurdu
-
16-Nahl 31
cennâtu : cennetler
-
16-Nahl 31
yedhulûne-hâ : ona girerler, dahil olurlar
-
16-Nahl 31
tecrî : akar
-
16-Nahl 31
el enhâru : nehirler
-
16-Nahl 31
lehum : onlar için vardır
-
16-Nahl 31
mâ yeşâûne : onların diledikleri şeyler
-
16-Nahl 31
kezâlike : işte böyle, böylece
-
16-Nahl 31
yeczîllâhu (yeczî allâhu) : Allah mükâfatlandırır (cezalandırır, karşılığını verir)
-
16-Nahl 31
el muttekîne : takva sahipleri
-
16-Nahl 32
ellezîne : o kimseler, onlar
-
16-Nahl 32
teteveffâ-hum : onları vefat ettirir
-
16-Nahl 32
el melâiketu : melekler
-
16-Nahl 32
tayyibîne : hoş, güzel, kolay, en iyi şekilde
-
16-Nahl 32
yekûlûne : derler
-
16-Nahl 32
selâmun : selâm olsun
-
16-Nahl 32
aleykum : size
-
16-Nahl 32
el cennete : cennete
-
16-Nahl 32
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
16-Nahl 33
hel : mı
-
16-Nahl 33
yanzurûne : bakıyorlar, bekliyorlar
-
16-Nahl 33
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
16-Nahl 33
el melâiketu : melekler
-
16-Nahl 33
ev : veya
-
16-Nahl 33
ye'tiye : gelir, gelecek
-
16-Nahl 33
emru : emir
-
16-Nahl 33
rabbi-ke : senin Rabbin
-
16-Nahl 33
kezâlike : işte böyle, böyle
-
16-Nahl 33
feale : yaptı
-
16-Nahl 33
ellezîne : o kimseler, onlar
-
16-Nahl 33
ve mâ zaleme-hum allâhu : ve Allah onlara zulmetmedi
-
16-Nahl 33
ve lâkin : ve fakat, ama
-
16-Nahl 33
enfuse-hum : onların (kendi) nefsleri
-
16-Nahl 33
yazlimûne : zulmediyorlar
-
16-Nahl 34
fe esâbe-hum : artık, böylece onlara isabet etti (ulaştı)
-
16-Nahl 34
seyyiâtu : kötülükler
-
16-Nahl 34
ve hâka : ve kuşattı
-
16-Nahl 34
yestehziûne : alay ediyorlar
-
16-Nahl 35
ve kâle : ve dedi
-
16-Nahl 35
ellezîne eşrekû : şirk koşan kimseler
-
16-Nahl 35
lev şâallâhu (lev şâe allâhu) : eğer Allah dileseydi
-
16-Nahl 35
mâ abed-nâ : biz kul olmazdık
-
16-Nahl 35
min şey'in : bir şey(den)
-
16-Nahl 35
ve lâ : ve olmaz, yapmaz
-
16-Nahl 35
ve lâ harremnâ : ve biz haram kılmayız
-
16-Nahl 35
min şey'in : bir şey(den)
-
16-Nahl 35
kezâlike : işte böyle, bunun gibi
-
16-Nahl 35
feale : yaptı
-
16-Nahl 35
ellezîne : o kimseler
-
16-Nahl 35
fe : artık
-
16-Nahl 35
hel : (var) mı
-
16-Nahl 35
aler rusuli (alâ er rusuli) : resûllerin üzerinde (sorumluluğunda)
-
16-Nahl 35
illel belâgul mubînu : apaçık tebliğden başka
-
16-Nahl 36
ve lekad : ve andolsun
-
16-Nahl 36
beasnâ : biz gönderdik, beas ettik
-
16-Nahl 36
fî kulli ummetin : bütün ümmetlerin içinde
-
16-Nahl 36
resûlen : bir resûl
-
16-Nahl 36
eni'budûllâhe (en i'budû allâhe) : Allah'a kul olmak
-
16-Nahl 36
vectenibû (ve ictenibû) : ve içtinap edin, sakının
-
16-Nahl 36
et tâgûte : tagut, şeytan (insan ve cin şeytanlar)
-
16-Nahl 36
fe min-hum : artık onlardan
-
16-Nahl 36
men : kim, kimi
-
16-Nahl 36
hedallâhu (hedâ allâhu) : Allah hidayete erdirdi
-
16-Nahl 36
ve min-hum : ve onlardan
-
16-Nahl 36
men : kim, kimi
-
16-Nahl 36
aleyhi : onların üzerine
-
16-Nahl 36
ed dalâletu : dalâlet
-
16-Nahl 36
fe sîrû : bundan sonra dolaşın, gezin
-
16-Nahl 36
fî el ardı : yeryüzünde
-
16-Nahl 36
fanzurû (fe unzurû) : böylece bakın
-
16-Nahl 36
keyfe : nasıl
-
16-Nahl 36
kâne : oldu
-
16-Nahl 36
âkıbetu : akibet, son
-
16-Nahl 36
el mukezzibîne : yalanlayanlar, tekzib edenler
-
16-Nahl 37
fe : artık, bundan sonra, buna rağmen
-
16-Nahl 37
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
16-Nahl 37
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
16-Nahl 37
men : kimse
-
16-Nahl 37
ve mâ : ve yoktur
-
16-Nahl 37
lehum : onlara, onlar için
-
16-Nahl 37
min nâsırîne : bir yardımcı
-
16-Nahl 38
ve aksemû : ve yemin ettiler, kasem ettiler
-
16-Nahl 38
cehde : en kuvvetli şekilde
-
16-Nahl 38
eymâni-him : yeminleri
-
16-Nahl 38
lâ yeb'asullâhu : Allah yeniden diriltmez (beas etmez)
-
16-Nahl 38
men yemûtu : ölen kimseyi
-
16-Nahl 38
belâ : hayır (bilâkis), öyle değil
-
16-Nahl 38
va'den : bir vaad
-
16-Nahl 38
aleyhi : onun üzerinde
-
16-Nahl 38
ve lâkinne : ve lâkin, fakat, ama
-
16-Nahl 38
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
16-Nahl 38
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
16-Nahl 39
li yubeyyine : açıklaması, bildirmesi için
-
16-Nahl 39
lehum : onlara
-
16-Nahl 39
ellezî yahtelifûne : onlar ihtilâfa düşerler
-
16-Nahl 39
ve li ya'leme : ve bilmesi için
-
16-Nahl 39
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler, kâfirler
-
16-Nahl 39
enne-hum : muhakkak onların olduğunu
-
16-Nahl 39
kâzibîne : yalancılar
-
16-Nahl 40
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
16-Nahl 40
li şey'in : bir şey için
-
16-Nahl 40
erednâ-hu : biz onu istedik
-
16-Nahl 40
en nekûle : bizim dememiz
-
16-Nahl 40
lehu : ona
-
16-Nahl 40
fe yekûnu : böylece, o hemen olur
-
16-Nahl 41
ve ellezîne hâcerû : ve hicret edenler
-
16-Nahl 41
li nubevvienne-hum : onlara mutlaka hazırlamamız, ağırlamamız, yerleştirmemiz için
-
16-Nahl 41
fî ed dunyâ : dünya hayatında vardır
-
16-Nahl 41
haseneten : hasene, güzellik, iyilik, pozitif dereceler
-
16-Nahl 41
ve le ecru el âhıreti : ve elbette ahiret mükâfatı
-
16-Nahl 41
ekberu : daha büyüktür
-
16-Nahl 41
lev : eğer, şâyet
-
16-Nahl 41
ya'lemûne : biliyorlar
-
16-Nahl 42
ellezîne : onlar
-
16-Nahl 42
saberû : sabrettiler
-
16-Nahl 42
ve alâ rabbi-him : ve Rab'lerine
-
16-Nahl 42
yetevekkelûne : tevekkül ederler
-
16-Nahl 43
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
16-Nahl 43
min kabli-ke : senden önce
-
16-Nahl 43
ricâlen : erkekler, adamlar, rical
-
16-Nahl 43
ileyhim : onlara
-
16-Nahl 43
fes'elû (fe es'elû) : o zaman, o taktirde sorun
-
16-Nahl 43
ehle ez zikri : zikir ehli (daimî zikrin sahibi)
-
16-Nahl 43
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz
-
16-Nahl 44
bi el beyyinâti : delillerle, beyyinelerle, ispat vasıtaları ile
-
16-Nahl 44
ve ez zuburi (zebur) : ve semavî kitaplarla (Davut'a ait semavî kitap)
-
16-Nahl 44
ve enzelnâ : ve biz indirdik
-
16-Nahl 44
ileyke : sana
-
16-Nahl 44
ez zikre : zikir (Kur'ân-ı Kerim)
-
16-Nahl 44
li tubeyyine : açıklaman için, beyan etmen için
-
16-Nahl 44
li en nâsi : insanlara
-
16-Nahl 44
mâ nuzzile : indirilen şey(ler)
-
16-Nahl 44
ileyhim : onlara
-
16-Nahl 44
ve lealle-hum : ve umulur ki böylece onlar
-
16-Nahl 44
yetefekkerûne : tefekkür ederler
-
16-Nahl 45
e fe emin : artık emin mi oldular
-
16-Nahl 45
ellezîne mekerû : tuzak kuranlar, hileler düzenleyenler
-
16-Nahl 45
seyyiâti : kötülükler
-
16-Nahl 45
en yahsife : bir yerin çöküp kaybolması
-
16-Nahl 45
el arda : yeryüzü, yer, arz
-
16-Nahl 45
ev : veya
-
16-Nahl 45
ye'tiye-hum : onlara gelir
-
16-Nahl 45
el azâbu : azap
-
16-Nahl 45
lâ yeş'urûne : farkında olmazlar, şuurunda (bilincinde) olmazlar
-
16-Nahl 46
ev : veya, yoksa
-
16-Nahl 46
ye'huze-hum : onları alır, yakalar
-
16-Nahl 46
fî tekallubi-him : onları dönüp dolaşmaları esnasında
-
16-Nahl 46
fe : o zaman, böylece (ve)
-
16-Nahl 46
mu'cizîne : aciz bırakanlar
-
16-Nahl 47
ev : veya
-
16-Nahl 47
ye'huze-hum : onları alır, yakalar
-
16-Nahl 47
alâ tehavvufin : korkuyorken, korkarken, korkar halde
-
16-Nahl 47
fe : artık, buna rağmen
-
16-Nahl 47
inne : muhakkak
-
16-Nahl 47
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
16-Nahl 47
le raûfun : rauf, çok şefkatli
-
16-Nahl 48
e ve lem yerev : ve onlar görmüyorlar mı (görmediler mi)
-
16-Nahl 48
min şey'in : şeylerden
-
16-Nahl 48
mâ ... min şey'in : herhangibir şey
-
16-Nahl 48
yetefeyyeu \n(fâe) \n(tefeyyee) : bir taraftan bir tarafa meyleder (döner) \n: (döndü) \n: (döndü, meyletti)
-
16-Nahl 48
an el yemîni : sağdan
-
16-Nahl 48
ve eş şemâili : ve sol
-
16-Nahl 48
succeden li allâhi : Allah'a secde ederek
-
16-Nahl 48
ve hum : ve onlar (olarak)
-
16-Nahl 48
dâhırûne : zelil ve aşağılık olanlar (küçülenler, tâbî olanlar)
-
16-Nahl 49
ve li allâhi : ve Allah'a
-
16-Nahl 49
yescudu : secde ederler
-
16-Nahl 49
mâ fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
16-Nahl 49
ve mâ fî el ardı : ve yeryüzünde olanlar
-
16-Nahl 49
min dâbbetin : dabbelerden (yürüyen canlılardan)
-
16-Nahl 49
ve el melâiketu : ve melekler
-
16-Nahl 49
ve hum : ve onlar
-
16-Nahl 49
lâ yestekbirûne : büyüklenmezler, kibirlenmezler
-
16-Nahl 50
yehâfûne : (onlar) korkarlar
-
16-Nahl 50
rabbe-hum : Rab'lerinden
-
16-Nahl 50
min fevkı-him : onların (kendi) üstlerinden
-
16-Nahl 50
ve yef'alûne : ve yaparlar
-
16-Nahl 50
mâ yu'merûne : emrolundukları şey(ler)i
-
16-Nahl 51
ve kâlallâhu (ve kâle allâhu) : ve Allah dedi
-
16-Nahl 51
lâ tettehızû : edinmeyin
-
16-Nahl 51
ilâheyni isneyni : iki ilâh
-
16-Nahl 51
innemâ : sadece, yalnız
-
16-Nahl 51
huve : o
-
16-Nahl 51
fe : o zaman, öyleyse
-
16-Nahl 51
iyyâ-ye : yalnız ben
-
16-Nahl 51
ferhabûne (fe ırhabûne) : artık korkun
-
16-Nahl 52
ve lehu : ve onun
-
16-Nahl 52
mâ fî es semâvâti : semalarda olan şeyler
-
16-Nahl 52
ve el ardı : ve yeryüzünde
-
16-Nahl 52
ve lehu ed dînu : ve dîn onundur
-
16-Nahl 52
vâsıben : devamlı, sürekli, her zaman
-
16-Nahl 52
e fe gayrallâhi (gayre allâhi) : öyleyse Allah'tan başkası mı
-
16-Nahl 52
tettekûne : korkuyorsunuz
-
16-Nahl 53
ve mâ : ve ne (varsa)
-
16-Nahl 53
min ni'metin : ni'metten
-
16-Nahl 53
fe : böylece, tamamen, hepsi
-
16-Nahl 53
summe : sonra
-
16-Nahl 53
messe-kum : size dokundu
-
16-Nahl 53
ed durru : zarar, sıkıntı
-
16-Nahl 53
fe : o zaman
-
16-Nahl 53
ileyhi : ona
-
16-Nahl 53
tec'erûne : yalvarırsınız
-
16-Nahl 54
summe : sonra
-
16-Nahl 54
keşefe ed durra : zararı (sıkıntıları) giderdi
-
16-Nahl 54
ferîkun : bir grup
-
16-Nahl 54
yuşrikûne : şirk (ortak) koşarlar
-
16-Nahl 55
li yekfurû : nankörlük etsinler
-
16-Nahl 55
âteynâ-hum : onlara verdik
-
16-Nahl 55
fe : haydi
-
16-Nahl 55
temetteû : faydalanın (metalanın)
-
16-Nahl 55
fe sevfe : artık yakında olacak
-
16-Nahl 55
ta'lemûne : bilecekler
-
16-Nahl 56
ve yec'alûne : ve yapıyorlar (ayırıyorlar)
-
16-Nahl 56
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
16-Nahl 56
nasîben : bir nasip, bir pay
-
16-Nahl 56
le tus'elunne : mutlaka sorgulanacaksınız
-
16-Nahl 56
tefterûne : iftira ediyorsunuz
-
16-Nahl 57
ve yec'alûne : ve kılıyorlar, yapıyorlar, isnad ediyorlar
-
16-Nahl 57
el benâti : kızlar
-
16-Nahl 57
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
16-Nahl 57
ve lehum : ve onlarındır (kendilerinindir)
-
16-Nahl 57
mâ yeştehûne : beğendikleri (tercih ettikleri)
-
16-Nahl 58
ve izâ : ve olduğu zaman
-
16-Nahl 58
buşşire : müjdelendi
-
16-Nahl 58
ehadu-hum : onlardan birisi
-
16-Nahl 58
bi el unsâ : kız çocuk ile
-
16-Nahl 58
zalle : gölgelendi
-
16-Nahl 58
vechu-hu : onun yüzü
-
16-Nahl 58
musvedden \n(esved) : kararmış, siyahlaşmış \n: (siyah)
-
16-Nahl 58
ve huve : ve o
-
16-Nahl 58
kezîmun : kızgın, öfkeli
-
16-Nahl 59
yetevârâ (vârâ) (te-vârâ) : gizlenir (gizledi, örttü) (gizlendi)
-
16-Nahl 59
min el kavmi : kavimden
-
16-Nahl 59
mâ buşşire : müjdelenen şey
-
16-Nahl 59
e yumsiku-hu (emseke) : onu tutsun mu (tuttu)
-
16-Nahl 59
em yedussu-hu (desse) : yoksa onu gömsün mü (gömdü)
-
16-Nahl 59
fî et turâbi : toprağın içine, toprağa
-
16-Nahl 59
e lâ sâe : kötü değil mi
-
16-Nahl 59
mâ yahkumûne : hükmettikleri (karar verdikleri) şey
-
16-Nahl 60
lillezîne (li ellezîne) : onlara aittir
-
16-Nahl 60
lâ yu'minûne : mü'min olmazlar, inanmazlar
-
16-Nahl 60
bi el âhıreti : ahirete (hayattayken Allah'a ulaşma gününe)
-
16-Nahl 60
meselu es sev'i : 'kötü' meselesi, durumu, telâkki edilmesi
-
16-Nahl 60
ve li allâhi : ve Allah'ındır, Allah'a aittir
-
16-Nahl 60
el meselu el â'lâ : âlâ, yüce olma durumu
-
16-Nahl 60
ve huve : ve o
-
16-Nahl 60
el azîzu : azîzdir, yücedir
-
16-Nahl 60
el hakîmu : hakîmdir, hüküm ve hikmet sahibidir
-
16-Nahl 61
ve lev : ve eğer, şâyet
-
16-Nahl 61
en nâse : insanlar
-
16-Nahl 61
mâ tereke : bırakmadı (bırakmazdı)
-
16-Nahl 61
aleyhâ : onun üzerinde
-
16-Nahl 61
min dâbbetin : yürüyen canlılardan bir canlı
-
16-Nahl 61
ve lâkin : ve fakat, ama
-
16-Nahl 61
ilâ ecelin : bir süreye (ecele) kadar
-
16-Nahl 61
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
16-Nahl 61
fe izâ câe : artık geldiği zaman
-
16-Nahl 61
ecelu-hum : onların ecelleri (onlar için tayin edilmiş olan zaman)
-
16-Nahl 61
lâ yeste'hırûne : ertelenmez (tehir edilmez)
-
16-Nahl 61
sâaten : bir saat
-
16-Nahl 61
ve lâ yestakdimûne : ve evvele (öne) alınmaz
-
16-Nahl 62
ve yec'alûne : ve kılarlar (kılıyorlar), isnad ederler (ediyorlar)
-
16-Nahl 62
mâ yekrehûne : beğenmedikleri, hoşlanmadıkları, kerih gördükleri şey(ler)
-
16-Nahl 62
ve tesıfu \n(vasafe) : ve söylüyor, vasıflandırıyor \n: (vasıflandırdı, niteledi)
-
16-Nahl 62
elsinetu-hum : onların dilleri
-
16-Nahl 62
el kezibe : yalan
-
16-Nahl 62
enne : olduğu
-
16-Nahl 62
lehum el husnâ : en güzeli onların, onlara ait
-
16-Nahl 62
lâ cereme : şüphesiz, şüphe yok
-
16-Nahl 62
enne : olduğu
-
16-Nahl 62
lehum en nâre : ateş onlar içindir, onlarındır
-
16-Nahl 62
ve enne-hum : ve muhakkak onlar
-
16-Nahl 62
mufretûne : ifratta olanlar, aşırı davrananlar
-
16-Nahl 63
lekad : andolsun
-
16-Nahl 63
erselnâ : biz gönderdik
-
16-Nahl 63
ilâ umemin : ümmetlere
-
16-Nahl 63
min kabli-ke : senden önce
-
16-Nahl 63
fe zeyyene : fakat süslü gösterdi, süsledi
-
16-Nahl 63
lehum : onlara
-
16-Nahl 63
eş şeytânu : şeytan
-
16-Nahl 63
a'mâle-hum : amellerini, yaptıklarını
-
16-Nahl 63
fe huve : artık o (dur)
-
16-Nahl 63
veliyyu-hum : onların velîsi, dostu
-
16-Nahl 63
el yevme : o gün (bugün)
-
16-Nahl 63
ve lehum : ve onlar için vardır, onlarındır
-
16-Nahl 63
azâbun elîmun : elîm (acı) azap
-
16-Nahl 64
ve mâ enzelnâ : ve biz indirmedik
-
16-Nahl 64
aleyke el kitâbe : sana kitabı
-
16-Nahl 64
li tubeyyine : açıklaman için, beyan etmen için
-
16-Nahl 64
lehum : onlar, onlara
-
16-Nahl 64
ellezî ihtelefû : ihtilâfa düştükleri şey
-
16-Nahl 64
ve huden : ve hidayet edici
-
16-Nahl 64
ve rahmeten : ve bir rahmet
-
16-Nahl 64
yu'minûne : inanırlar, mü'min olurlar
-
16-Nahl 65
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
16-Nahl 65
enzele : indirdi
-
16-Nahl 65
min es semâi : semadan
-
16-Nahl 65
mâen : su
-
16-Nahl 65
fe ahyâ : böylece diriltti, hayat verdi
-
16-Nahl 65
bi-hi el arda : onunla arza, yeryüzüne
-
16-Nahl 65
ba'de : sonra
-
16-Nahl 65
mevti-hâ : onun ölümü
-
16-Nahl 65
inne : muhakkak
-
16-Nahl 65
fî zâlike : bunda vardır
-
16-Nahl 65
le âyeten : elbette bir âyet (bir delil)
-
16-Nahl 65
yesmeûne : işitiyorlar, işitirler
-
16-Nahl 66
ve inne : ve muhakkak
-
16-Nahl 66
lekum : sizin için vardır
-
16-Nahl 66
fî el en'âmi : hayvanlarda
-
16-Nahl 66
le ibreten : mutlaka, elbette bir ibret vardır
-
16-Nahl 66
min beyni : arasından
-
16-Nahl 66
fersin : fers, sindirilmiş gıda, posa
-
16-Nahl 66
ve demin : ve kan
-
16-Nahl 66
lebenen hâlisen : halis süt, saf süt
-
16-Nahl 66
li eş şâribîne : içenler için, tadanlar için
-
16-Nahl 67
ve min semerâtin : ve meyvelerden
-
16-Nahl 67
en nahîli : hurma ağaçları
-
16-Nahl 67
ve el a'nâbi : ve üzüm, bağlar
-
16-Nahl 67
tettehîzûne : edinirsiniz, yaparsınız
-
16-Nahl 67
sekeren : seker, hurma şerbeti, üzüm suyu, şıra
-
16-Nahl 67
ve rızkan : ve bir rızık
-
16-Nahl 67
hasenen : güzel
-
16-Nahl 67
inne : muhakkak
-
16-Nahl 67
fî zâlike : bunda vardır
-
16-Nahl 67
le âyeten : bir âyet
-
16-Nahl 67
ya'kılûne : akıl edenler
-
16-Nahl 68
ve evhâ : ve vahyetti
-
16-Nahl 68
rabbu-ke : senin Rabbin
-
16-Nahl 68
ilâ en nahli : balarısına
-
16-Nahl 68
en ittehızî : (edinmek) edinmesini
-
16-Nahl 68
min el cibâli : dağlardan
-
16-Nahl 68
buyûten : evler
-
16-Nahl 68
ve min eş şeceri : ve ağaçlardan
-
16-Nahl 68
ve mimmâ (min mâ) : ve şeyden
-
16-Nahl 68
ya'rişûne : (çardak) kuruyorlar, yapıyorlar
-
16-Nahl 69
summe : sonra
-
16-Nahl 69
min kulli es semerâti : meyvelerin, ürünlerin, çiçeklerin hepsinden
-
16-Nahl 69
feslukî (fe uslukî) : böylece sülûk edin, yolculuk edin, uçun
-
16-Nahl 69
subule \n(sebil) : yollar \n: (yol)
-
16-Nahl 69
zululen : zelil edilmiş, boyun eğdirilmiş, emrine verilmiş
-
16-Nahl 69
muhtelifun : muhtelif, çeşitli
-
16-Nahl 69
elvânu-hu \n(levn) : onun renkleri \n: (renk)
-
16-Nahl 69
li en nâsi : insanlar için
-
16-Nahl 69
inne : muhakkak
-
16-Nahl 69
fî zâlike : bunda vardır
-
16-Nahl 69
le âyeten : elbette bir âyet, bir delil
-
16-Nahl 69
yetefekkerûne : tefekkür ederler
-
16-Nahl 70
summe : sonra
-
16-Nahl 70
yeteveffâ-kum : vefat ettirecek (ettirir)
-
16-Nahl 70
ve min-kum : ve sizden
-
16-Nahl 70
men yureddu : geri döndürülen kimse (kim geri döndürülürse)
-
16-Nahl 70
ilâ erzeli : en rezil hale, en aşağı hale
-
16-Nahl 70
el umuri : ömür
-
16-Nahl 70
li keylâ : olmaması için, olmadığı için
-
16-Nahl 70
ya'leme : bilir
-
16-Nahl 70
ba'de : sonra
-
16-Nahl 70
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 70
inne allâhe : muhakkak Allah
-
16-Nahl 71
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
16-Nahl 71
faddale : üstün kıldı
-
16-Nahl 71
fî er rızkı : rızıkta, rızık konusunda
-
16-Nahl 71
femellezîne (fe mâ ellezîne) : o kimseler değiller
-
16-Nahl 71
alâ mâ meleket eymâne-hum \n(meleke) : onların ellerinin altında olanlara \n: (sahip oldu)
-
16-Nahl 71
eymâne-hum : onların elleri
-
16-Nahl 71
fe hum : oysa, halbuki onlar
-
16-Nahl 71
sevâun : eşittir, birdir
-
16-Nahl 71
e fe bi ni'meti allâhi : artık, Allah'ın ni'metini mi
-
16-Nahl 71
yechadûne : bilerek inkâr ediyorlar
-
16-Nahl 72
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
16-Nahl 72
ceale : kıldı, halketti
-
16-Nahl 72
lekum : size, sizin için
-
16-Nahl 72
min enfusi-kum : sizin nefslerinizden
-
16-Nahl 72
ezvâcen : eşler, zevceler
-
16-Nahl 72
ve ceale : ve kıldı, halketti
-
16-Nahl 72
lekum : size, sizin için
-
16-Nahl 72
min ezvâci-kum : sizin eşlerinizden, zevcelerinizden
-
16-Nahl 72
benîne : oğullar
-
16-Nahl 72
ve hafedeten : ve torunlar
-
16-Nahl 72
ve rezaka-kum : ve sizi rızıklandırdı
-
16-Nahl 72
min et tayyibâti : temiz, helâl olanlardan
-
16-Nahl 72
e fe bi el bâtıli : hâlâ bâtıla mı
-
16-Nahl 72
yu'minûne : inanıyorlar
-
16-Nahl 72
ve bi ni'meti allâhi : ve Allah'ın ni'metini
-
16-Nahl 72
yekfurûne : inkâr ediyor
-
16-Nahl 73
ve ya'budûne : ve kulluk ediyorlar, tapıyorlar
-
16-Nahl 73
lâ yemliku : malik değil, gücü yetmez
-
16-Nahl 73
lehum : onlara, onlar için
-
16-Nahl 73
min es semâvâti : semalardan
-
16-Nahl 73
ve el ardı : ve yer(den), yeryüzünden
-
16-Nahl 73
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 73
ve lâ yestetîûne : ve güçleri yetmez, yapamazlar, muktedir değildirler
-
16-Nahl 74
fe lâ tadribû : artık (misal) getirmeyin, yapmayın, vurgulamayın
-
16-Nahl 74
el emsâle \n(darabe meselen) : benzer, misal, emsal \n: (örnek vermek, eş, benzer kılmak)
-
16-Nahl 74
inne allâhe : muhakkak Allah
-
16-Nahl 74
ya'lemu : bilir
-
16-Nahl 74
ve entum : ve siz
-
16-Nahl 74
lâ ta'lemûne : bilmezsiniz
-
16-Nahl 75
darabe allâhu : Allah (misal) verdi
-
16-Nahl 75
meselen : bir misal, bir örnek
-
16-Nahl 75
abden : bir kul
-
16-Nahl 75
memlûken : sahip olunan, köle olan, memluk
-
16-Nahl 75
alâ şey'in : bir şeye
-
16-Nahl 75
ve men : ve kimse, kim
-
16-Nahl 75
hasenen : güzel, temiz, helâl
-
16-Nahl 75
fe huve : böylece o
-
16-Nahl 75
sırren : gizli (sır) olarak
-
16-Nahl 75
ve cehren : ve açık olarak
-
16-Nahl 75
hel yestevûne : eşit (musavi) midir
-
16-Nahl 75
el hamdu li allâhi : hamd Allah'a aittir (Allah içindir)
-
16-Nahl 75
bel : hayır
-
16-Nahl 75
ekseru-hum : onların çoğu
-
16-Nahl 75
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
16-Nahl 76
ve darabe allâhu : ve Allah (misal) verdi
-
16-Nahl 76
meselen : bir misal, bir örnek
-
16-Nahl 76
raculeyni : iki kişi, iki adam
-
16-Nahl 76
ehadu-humâ : ikisinden biri
-
16-Nahl 76
ebkemu : dilsiz
-
16-Nahl 76
alâ şey'in : bir şeye
-
16-Nahl 76
ve huve : ve o
-
16-Nahl 76
kellun : başkasına yük olan, geçimi başkasına ait olan
-
16-Nahl 76
alâ mevlâ-hu : mevlâsına (efendisine)
-
16-Nahl 76
eynemâ : her nereye
-
16-Nahl 76
yuveccih-hu : onu yönlendirir, gönderir
-
16-Nahl 76
lâ ye'ti : getiremez
-
16-Nahl 76
hel yestevî : eşit (musavi) midir
-
16-Nahl 76
huve : o
-
16-Nahl 76
ve men : ve kimse, kişi
-
16-Nahl 76
ye'muru : emreder
-
16-Nahl 76
bil adli (bi el adli) : adalet ile
-
16-Nahl 76
ve huve : ve o
-
16-Nahl 77
ve lillâhi (li allâhi) : ve Allah'a aittir
-
16-Nahl 77
gaybu es semâvâti : semaların gaybı (görünmeyen, bilinmeyen ilim)
-
16-Nahl 77
ve el ardı : ve yeryüzü
-
16-Nahl 77
ve mâ : ve değildir
-
16-Nahl 77
emru es sâati : o saatin emri
-
16-Nahl 77
ke : gibi, kadar
-
16-Nahl 77
lemhi : bir an, en kısa zaman aralığı
-
16-Nahl 77
el basari (lemhi el basri) : göz, bakış (göz kırpması, bir anlık bakış)
-
16-Nahl 77
ev : veya
-
16-Nahl 77
huve : o
-
16-Nahl 77
akrebu : daha yakın, daha çabuk, daha hızlı
-
16-Nahl 77
inne allâhe : muhakkak Allah
-
16-Nahl 77
alâ kulli şey'in : herşeye
-
16-Nahl 78
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
16-Nahl 78
ahrece-kum : sizi çıkardı
-
16-Nahl 78
ummehâti-kum : sizin annelerinizin
-
16-Nahl 78
lâ ta'lemune : bilmiyorsunuz
-
16-Nahl 78
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 78
ve ceale : ve kıldı, yaptı
-
16-Nahl 78
lekum : size, sizin için
-
16-Nahl 78
es sem'a : işitme hassası
-
16-Nahl 78
ve el ebsâre : ve görme hassası
-
16-Nahl 78
ve el ef'idete : ve gönül, kalp, fuad, anlama, idrak etme hassası
-
16-Nahl 78
lealle-kum : umulur ki siz, böylece siz
-
16-Nahl 78
teşkurûne : şükredersiniz
-
16-Nahl 79
e lem yerev : görmüyorlar mı, görmediler mi
-
16-Nahl 79
ilet tayri (ilâ et tayri) : kuşları
-
16-Nahl 79
fî cevvi es semâi : semanın hava boşluğunda, havada
-
16-Nahl 79
mâ yumsikuhunne : onları tutmaz (havada durduramaz)
-
16-Nahl 79
inne : muhakkak
-
16-Nahl 79
fî zâlike : bunda vardır
-
16-Nahl 79
le âyâtin : elbette âyetler
-
16-Nahl 79
yu'minûne : (mü'min olanlar) mü'min oluyorlar
-
16-Nahl 80
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
16-Nahl 80
ceale : kıldı, yaptı
-
16-Nahl 80
lekum : size, sizin için
-
16-Nahl 80
sekenen : (mesken) huzur, sekînet, dinlenme yeri
-
16-Nahl 80
ve ceale : ve kıldı
-
16-Nahl 80
lekum : size, sizin için
-
16-Nahl 80
el en'âmi : hayvanlar
-
16-Nahl 80
buyûten : evler
-
16-Nahl 80
testehıffûne-hâ : onu hafifçe taşırsınız
-
16-Nahl 80
yevme : gün
-
16-Nahl 80
ve yevme : ve gün
-
16-Nahl 80
ikâmeti-kum : sizin yerleşmeniz, ikâmet etmeniz, konaklamanız
-
16-Nahl 80
ve min asvâfi-hâ (sûfu) : ve onun yünlerinden (koyun yünü)
-
16-Nahl 80
ve evbâri-hâ (vebare) : ve onun tüyleri (deve tüyü)
-
16-Nahl 80
ve eş'âri-hâ (şearu) : ve onun kılları (kıl)
-
16-Nahl 80
esâsen : çeşitli mal, ev eşyası (giyecek, kullanılacak şeyler)
-
16-Nahl 80
ve metâan : ve meta, geçim vasıtası
-
16-Nahl 81
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
16-Nahl 81
ceale : kıldı, halketti
-
16-Nahl 81
lekum : sizin için
-
16-Nahl 81
zılâlen : gölgeler, gölgelikler
-
16-Nahl 81
ve ceale : ve kıldı
-
16-Nahl 81
lekum : sizin için
-
16-Nahl 81
min el cibâli : dağlardan
-
16-Nahl 81
eknânen \n\n(kenn) : barınılacak yerler \n(yağmur, rüzgâr, vs.'den koruyan şeyler, sığınaklar, siperler) \n: (barınılan yer, sığınak)
-
16-Nahl 81
ve ceale : ve kıldı
-
16-Nahl 81
lekum : sizin için
-
16-Nahl 81
serâbîle \n(sirbâl) : gömlekler, zırhlar (savaşta korunmak için yapılan demir giysiler) \n: (gömlek)
-
16-Nahl 81
tekî-kum : sizi korur
-
16-Nahl 81
el harra : sıcak
-
16-Nahl 81
ve serâbîle : ve gömlekler, zırhlar (savaşta korunmak için yapılan demir) giysiler)
-
16-Nahl 81
tekî-kum : sizi korur
-
16-Nahl 81
be'se-kum : sizi şiddetten, kuvvetli darbeden
-
16-Nahl 81
kezâlike : işte böyle
-
16-Nahl 81
ni'mete-hu : (onun) kendi ni'metini
-
16-Nahl 81
aleykum : sizin üzerinize, size
-
16-Nahl 81
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
16-Nahl 81
tuslimûne : teslim olursunuz
-
16-Nahl 82
fe : artık
-
16-Nahl 82
in tevellev : eğer yüz çevirirlerse
-
16-Nahl 82
fe : bundan sonra
-
16-Nahl 82
innemâ : yalnızca, sadece
-
16-Nahl 82
aleyke : senin üzerinde
-
16-Nahl 82
el belâgu : tebliğ, beyan
-
16-Nahl 82
el mubînu : apaçık
-
16-Nahl 83
ya'rifûne : tanıyorlar, biliyorlar
-
16-Nahl 83
ni'mete allâhi : Allah'ın ni'meti
-
16-Nahl 83
summe : sonra
-
16-Nahl 83
yunkirûne-hâ : onu inkâr ediyorlar
-
16-Nahl 83
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
16-Nahl 83
el kâfirûne : inkâr edenler, kâfirler
-
16-Nahl 84
ve yevme : ve o gün
-
16-Nahl 84
neb'asu : beas ederiz (göndeririz)
-
16-Nahl 84
min kulli ummetin : bütün ümmetlerden
-
16-Nahl 84
şehîden : bir şahit
-
16-Nahl 84
summe : sonra
-
16-Nahl 84
lâ yu'zenu \n(ezine) : izin verilmez \n: (izin verdi)
-
16-Nahl 84
li ellezîne : o kimselere
-
16-Nahl 84
keferû : inkâr ettiler
-
16-Nahl 84
ve lâ hum yusta'tebûne \n(a'tebe) : ve rızanın oluşması için, onlardan özür (mazeret) beyan etmeleri istenmez \n: (gönlünü aldı, razı etti)
-
16-Nahl 85
ve izâ : ve olduğu zaman
-
16-Nahl 85
rae : gördü
-
16-Nahl 85
ellezîne : kimseler
-
16-Nahl 85
zalemû : zulmettiler
-
16-Nahl 85
el azâbe : azap
-
16-Nahl 85
fe : o zaman, artık
-
16-Nahl 85
lâ yuhaffefu : hafifletilmez
-
16-Nahl 85
ve lâ hum yunzarûne : ve onlara nazar edilmez (yüzüne bakılmaz)
-
16-Nahl 86
ve izâ : ve o zaman, olduğu zaman
-
16-Nahl 86
rae : gördü
-
16-Nahl 86
ellezîne : onlar
-
16-Nahl 86
eşrekû : (Allah'a) ortak (şirk) koştular
-
16-Nahl 86
şurekâe-hum : onların ortakları (şerikleri)
-
16-Nahl 86
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
16-Nahl 86
şurekâu-nâ : bizim ortak koştuklarımız
-
16-Nahl 86
ellezîne : onlar
-
16-Nahl 86
ned'û : dua ettik, (yardıma) çağırdık
-
16-Nahl 86
min dûni-ke : senden başka
-
16-Nahl 86
fe elkav : böylece attılar
-
16-Nahl 86
ileyhim : onlara
-
16-Nahl 86
el kavle : söz
-
16-Nahl 86
inne-kum : muhakkak siz
-
16-Nahl 86
le kâzibûne : elbette yalan söyleyenler
-
16-Nahl 87
ve elkav : ve arz ettiler (attılar)
-
16-Nahl 87
yevme izin : izin günü
-
16-Nahl 87
es seleme : teslimiyet
-
16-Nahl 87
ve dalle : ve saptı, gitti
-
16-Nahl 87
yefterûne : iftira ediyorlar, uyduruyorlar
-
16-Nahl 88
ellezîne : o kimseler, onlar
-
16-Nahl 88
keferû : inkâr ettiler, örttüler
-
16-Nahl 88
ve saddû : ve men ettiler, engellediler
-
16-Nahl 88
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
16-Nahl 88
azâben : azap
-
16-Nahl 88
fevka el azâbi : azap üstüne
-
16-Nahl 88
yufsidûne : fesat çıkarırlar
-
16-Nahl 89
ve yevme : ve o gün
-
16-Nahl 89
neb'asu : göndeririz, beas ederiz, vazifeli kılarız
-
16-Nahl 89
ummetin : ümmet
-
16-Nahl 89
şehîden : bir şahit
-
16-Nahl 89
aleyhim : onların üzerine
-
16-Nahl 89
min enfusi-him : onların kendilerinden
-
16-Nahl 89
ve ci'nâ : ve getirdik
-
16-Nahl 89
bi-ke şehîden : seni şahit olarak
-
16-Nahl 89
ve nezzel-nâ : ve biz indirdik
-
16-Nahl 89
aleyke : sana
-
16-Nahl 89
el kitâbe : kitap
-
16-Nahl 89
tibyânen : beyan eden (açıklayan)
-
16-Nahl 89
li kulli şey'in : herşeyi
-
16-Nahl 89
ve huden : ve hidayete erdiren
-
16-Nahl 89
ve rahmeten : ve rahmet olan (rahmet nuru gönderen), rahmet olarak
-
16-Nahl 89
ve buşrâ : ve müjde olarak
-
16-Nahl 89
li el muslimîne : müslümanlara, müslümanlar (teslim olanlar) için
-
16-Nahl 90
inne allâhe : muhakkak Allah
-
16-Nahl 90
ye'muru : emreder
-
16-Nahl 90
bi el adli : adaletle
-
16-Nahl 90
ve el ihsâni : ve ihsan
-
16-Nahl 90
ve îtâi : ve verme(k)
-
16-Nahl 90
zî el kurbâ : yakınlara, akrabalara
-
16-Nahl 90
ve yenhâ : ve yasaklar, nehyeder
-
16-Nahl 90
an el fahşâi : fuhuş (yalan, iftira, zina)dan, kötülüklerden
-
16-Nahl 90
ve el munkeri : ve fenalık, kötülük, çirkin şeyler, Allah'ın yasakladığı şeyler
-
16-Nahl 90
ve el bagyi : ve zulüm, azgınlık, taşkınlık, hakka tecavüz
-
16-Nahl 90
yeizu-kum : size öğüt veriyor
-
16-Nahl 90
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
16-Nahl 90
tezekkerûne : tezekkür edersiniz
-
16-Nahl 91
ve evfû : ve yerine getirin, ifa edin, vefa edin
-
16-Nahl 91
ahedtum : siz ahid yaptınız
-
16-Nahl 91
ve lâ tenkudû : ve siz bozmayın
-
16-Nahl 91
eymâne : yeminler
-
16-Nahl 91
ba'de : sonra
-
16-Nahl 91
tevkîdi-hâ : onu pekiştiriyorsunuz, onu sağlamlaştırıyorsunuz
-
16-Nahl 91
ve kad : ve olmuştu
-
16-Nahl 91
cealtum : siz kıldınız (yaptınız)
-
16-Nahl 91
allâhe : Allah
-
16-Nahl 91
aleykum : sizin üzerinize
-
16-Nahl 91
kefîlen : kefil
-
16-Nahl 91
inne allâhe : muhakkak Allah
-
16-Nahl 91
ya'lemu : bilir
-
16-Nahl 91
mâ tef'alûne : yaptığınız şeyleri, ne yaptığınızı
-
16-Nahl 92
ve lâ tekûnû : ve siz olmayın
-
16-Nahl 92
kelletî (ke elletî) : o kimse (kadın) gibi
-
16-Nahl 92
nekadat : çözdü, açtı
-
16-Nahl 92
gazle-hâ : eğrilmiş ipini
-
16-Nahl 92
kuvvetin : kuvvetli, kuvvetle
-
16-Nahl 92
enkâsen : bükülmüş ipin tekrar çözülüp açılması
-
16-Nahl 92
tettehızûne : ediniyorsunuz
-
16-Nahl 92
eymâne-kum : sizin yeminleriniz
-
16-Nahl 92
dehalen : hile, tuzak, aldatma
-
16-Nahl 92
beyne-kum : aranızda
-
16-Nahl 92
en tekûne : olması
-
16-Nahl 92
ummetun : bir ümmet
-
16-Nahl 92
hiye : o
-
16-Nahl 92
erbâ \n(rabâ) : daha çok artması, daha çok olması \n: (arttı, ziyade oldu)
-
16-Nahl 92
min ummetin : bir ümmetten
-
16-Nahl 92
innemâ : ancak, oysa
-
16-Nahl 92
yeblû-kum allâhu : Allah sizi imtihan eder
-
16-Nahl 92
ve le yubeyyinenne : ve muhakkak açıklayacak
-
16-Nahl 92
lekum : size
-
16-Nahl 92
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
16-Nahl 92
tahtelifûne : siz ihtilâfa düşüyorsunuz
-
16-Nahl 93
ve lev şâe allâhu : ve eğer Allah dileseydi
-
16-Nahl 93
le ceale-kum : elbette sizi kıldı
-
16-Nahl 93
ummeten : bir ümmet
-
16-Nahl 93
vâhideten : bir tek
-
16-Nahl 93
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
16-Nahl 93
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
16-Nahl 93
ve yehdî : ve hidayete erdirir
-
16-Nahl 93
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
16-Nahl 93
ve le tus'elunne : ve elbette sorulacaksınız, sorgulanacaksınız
-
16-Nahl 93
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
16-Nahl 94
ve lâ tettehızû : ve edinmeyin
-
16-Nahl 94
eymâne-kum : yeminlerinizi
-
16-Nahl 94
dehalen : hile, tuzak, aldatma
-
16-Nahl 94
beyne-kum : siz kendi aranızda
-
16-Nahl 94
fe tezille : o taktirde, o zaman kayar
-
16-Nahl 94
kademun : ayak
-
16-Nahl 94
ba'de : sonra
-
16-Nahl 94
ve tezûku : ve tadarsınız
-
16-Nahl 94
es sûe : şerr, kötülük, fenalık
-
16-Nahl 94
saded-tum : men ettiniz, saptınız, yüz çevirdiniz
-
16-Nahl 94
an sebîlillâhi : Allah'ın yolundan
-
16-Nahl 94
ve lekum : ve sizin için, size vardır
-
16-Nahl 95
ve lâ teşterû : ve satmayın
-
16-Nahl 95
semenen : bir bedel, değer
-
16-Nahl 95
kalîlen : az
-
16-Nahl 95
innemâ : ancak, fakat, oysa
-
16-Nahl 95
inde allâhi : Allah'ın indinde, katında, yanında
-
16-Nahl 95
huve : o
-
16-Nahl 95
lekum : sizin için
-
16-Nahl 95
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
16-Nahl 96
mâ ınde-kum : sizin yanınızda olan şey(ler)
-
16-Nahl 96
yenfedu : tükenir, biter
-
16-Nahl 96
ve mâ ındallâhi (inde allâhi) : ve Allah'ın indinde, katında olan şey(ler)
-
16-Nahl 96
ve le necziyenne : ve mutlaka karşılığını vereceğiz, mükafatlandıracağız
-
16-Nahl 96
ellezîne saberû : sabredenler, sabrın sahipleri
-
16-Nahl 96
ecre-hum : onların ecirleri (bedelleri), ücretleri
-
16-Nahl 96
bi ahseni : en ahseni (güzeli) ile, daha ahseni (güzeli) ile
-
16-Nahl 96
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları ameller (şeyler)
-
16-Nahl 97
men : kim
-
16-Nahl 97
amile sâlihan : salih amel (nefsi tezkiye edici amel)
-
16-Nahl 97
min zekerin : erkek(ler)den
-
16-Nahl 97
ev unsâ : veya kadın(lar)
-
16-Nahl 97
ve huve : ve o
-
16-Nahl 97
fe le : o taktirde mutlaka
-
16-Nahl 97
nuhyiyenne-hu : ona hayat veririz, yaşatırız
-
16-Nahl 97
hayâten : hayat
-
16-Nahl 97
tayyibeten : tayyib, temiz, güzel, helâl
-
16-Nahl 97
ve le necziyenne-hum : ve mutlaka, ellbette onlara karşılığını vereceğiz, mükâfatlandıracağız
-
16-Nahl 97
ecre-hum : onların ecrini, bedelini
-
16-Nahl 97
bi ahseni : en ahseni ile, daha ahseni (güzeli) ile
-
16-Nahl 97
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları ameller (şeyler)
-
16-Nahl 98
fe : o zaman, artık
-
16-Nahl 98
izâ kare'te : okuduğun zaman
-
16-Nahl 98
el kur'âne : Kur'ân
-
16-Nahl 98
fe isteız : hemen, önce sığın
-
16-Nahl 98
min eş şeytâni er racîmi : taşlanmış, kovulmuş şeytandan
-
16-Nahl 99
inne-hu : çünkü o, muhakkak ki o
-
16-Nahl 99
leyse : değil, yoktur
-
16-Nahl 99
lehu : onun
-
16-Nahl 99
alellezîne (alâ ellezîne) : onların üzerinde
-
16-Nahl 99
âmenû : âmenû olanlar (âmenû oldular)
-
16-Nahl 99
ve alâ : ve üzerine, ...e
-
16-Nahl 99
yetevekkelûne : tevekkül ederler
-
16-Nahl 100
innemâ : fakat, sadece
-
16-Nahl 100
alellezîne (alâ ellezîne) : onların üzerinde
-
16-Nahl 100
yetevellevne-hu : ona yönelenler
-
16-Nahl 100
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler
-
16-Nahl 100
müşrikûne : Allah'a ortak (şirk) koşanlar, müşrikler
-
16-Nahl 101
ve izâ : ve olduğu zaman
-
16-Nahl 101
beddelnâ : biz değiştirdik
-
16-Nahl 101
âyeten : bir âyet
-
16-Nahl 101
mekâne : yer, mekân
-
16-Nahl 101
âyetin : bir âyet
-
16-Nahl 101
vallâhu a'lemu : ve Allah bilir
-
16-Nahl 101
a'lemu : bilir
-
16-Nahl 101
yunezzilu : indirir
-
16-Nahl 101
innemâ : sadece, ancak
-
16-Nahl 101
ente : sen
-
16-Nahl 101
mufterin : iftira eden, kendisi uyduran
-
16-Nahl 101
bel : hayır, tam aksi, bilâkis
-
16-Nahl 101
ekseru-hum : onların çoğu
-
16-Nahl 101
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
16-Nahl 102
nezzele-hu : onu indirdi
-
16-Nahl 102
rûhu el kudusi : Ruh'ûl Kudüs
-
16-Nahl 102
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
16-Nahl 102
bi el hakkı : hak ile
-
16-Nahl 102
li yusebbite : sağlamlaştırmak, sebat ettirmek için
-
16-Nahl 102
ellezîne : kimseler
-
16-Nahl 102
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
16-Nahl 102
ve huden : ve hidayete erdiren
-
16-Nahl 102
ve buşrâ : ve müjde olarak
-
16-Nahl 102
li el muslimîne : müslümanlar, teslim olanlar için
-
16-Nahl 103
ve lekad : ve andolsun ki
-
16-Nahl 103
na'lemu : biz biliyoruz, biliriz
-
16-Nahl 103
enne-hum : onların olduğunu
-
16-Nahl 103
yekûlûne : diyorlar
-
16-Nahl 103
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 103
beşerun : bir beşer, bir insan
-
16-Nahl 103
ellezî : ki o
-
16-Nahl 103
yulhıdûne \n(elhade) : yöneliyorlar, isnad ediyorlar, dil uzatıyorlar \n: (yöneldi, dil uzattı)
-
16-Nahl 103
ileyhi : ona
-
16-Nahl 103
a'cemiyyun : yabancı, acemi, Arapça olmayan
-
16-Nahl 103
ve hâzâ : ve bu
-
16-Nahl 104
inne : muhakkak
-
16-Nahl 104
ellezîne : onlar
-
16-Nahl 104
lâ yu'minûne : inanmazlar (îmân etmezler)
-
16-Nahl 104
lâ yehdî-him : onları hidayete erdirmez
-
16-Nahl 104
ve lehum : ve onlar için vardır
-
16-Nahl 104
azâbun elîmun : elîm azap, acı azap
-
16-Nahl 105
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 105
yefterî : iftira ederler, uydururlar
-
16-Nahl 105
el kezibe : yalan
-
16-Nahl 105
ellezîne : onlar
-
16-Nahl 105
lâ yu'minûne : inanmazlar
-
16-Nahl 105
ve ulâike : ve işte onlar
-
16-Nahl 105
hum el kâzibûne : onlar yalancılardır
-
16-Nahl 106
men kefere : kim inkâr ederse
-
16-Nahl 106
men ukrihe : kim zorlanırsa, mecbur edilirse
-
16-Nahl 106
ve kalbu-hu : ve onun kalbi
-
16-Nahl 106
bi el îmâni : îmân ile
-
16-Nahl 106
ve lâkin : fakat, ama, ve de
-
16-Nahl 106
men şereha : kim açarsa, şerhederse
-
16-Nahl 106
bi el kufri : küfre
-
16-Nahl 106
fe aleyhim : o zaman onlara, onların üstüne
-
16-Nahl 106
ve lehum : ve onların vardır, onlar için vardır
-
16-Nahl 107
zâlike : işte bu
-
16-Nahl 107
bi enne-hum : onların olmalarından dolayı, sebebiyle
-
16-Nahl 107
istehebbû : sevgiyle istediler (çok sevdiler)
-
16-Nahl 107
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
16-Nahl 107
alâ el âhıreti : ahirete
-
16-Nahl 107
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
16-Nahl 107
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
16-Nahl 107
el kavme el kâfirîne : kâfir kavim
-
16-Nahl 108
ulâike : işte onlar
-
16-Nahl 108
ellezîne : onlar, o kimseler ki
-
16-Nahl 108
tabe allâhu : Allah mühürledi, tabetti
-
16-Nahl 108
ve sem'ı-him : ve onların işitme hassaları
-
16-Nahl 108
ve ebsâri-him : ve onların görme hassaları
-
16-Nahl 108
ve ulâike : ve işte onlar
-
16-Nahl 108
hum el gâfilûne : onlar gâfil olanlardır
-
16-Nahl 109
lâ cereme : şüphesiz, şüphe yok
-
16-Nahl 109
enne-hum : onların olduğuna
-
16-Nahl 109
fî el âhıreti : ahirette
-
16-Nahl 109
hum el hâsirûne : onlar hüsranda olanlardır
-
16-Nahl 110
summe : sonra
-
16-Nahl 110
inne : muhakkak
-
16-Nahl 110
rabbe-ke : senin Rabbin
-
16-Nahl 110
li ellezîne : o kimseler için
-
16-Nahl 110
hâcerû : hicret (göç) ettiler
-
16-Nahl 110
futinû \n(fetene) : işkenceye uğratıldılar \n: (işkence etti)
-
16-Nahl 110
summe : sonra
-
16-Nahl 110
câhedû : cihad ettiler
-
16-Nahl 110
ve saberû : ve sabrettiler
-
16-Nahl 110
inne : muhakkak
-
16-Nahl 110
rabbeke : senin Rabbin
-
16-Nahl 110
le gafûrun : elbette mağfiret edendir
-
16-Nahl 111
yevme : gün, o gün
-
16-Nahl 111
te'tî : gelir
-
16-Nahl 111
kullu nefsin : bütün nefsler
-
16-Nahl 111
an nefsi-hâ : kendi nefsinden
-
16-Nahl 111
ve tuveffâ : ve tam ödenir, vefa edilir
-
16-Nahl 111
kullu nefsin : bütün nefslere
-
16-Nahl 111
mâ amilet : yaptıkları şeyler
-
16-Nahl 111
ve hum : ve onlar
-
16-Nahl 111
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler, haksızlığa uğratılmazlar
-
16-Nahl 112
ve darabe allâhu : ve Allah misal verdi
-
16-Nahl 112
meselen : bir misal, örnek
-
16-Nahl 112
karyeten : bir şehir (halkı)
-
16-Nahl 112
kânet : oldu
-
16-Nahl 112
âmineten : güvenlik içinde, emin
-
16-Nahl 112
mutmainneten : tatmin olmuş
-
16-Nahl 112
ye'tî-hâ : ona gelir
-
16-Nahl 112
ragaden : bol bol, rahat
-
16-Nahl 112
min kulli mekânin : her yerden
-
16-Nahl 112
fe keferet : fakat inkâr ettiler
-
16-Nahl 112
bi en'umi allâhi : Allah'ın ni'metleri (ni'metlendirmesi)
-
16-Nahl 112
fe ezâka-hâ allâhu : bundan sonra Allah ona tattırdı
-
16-Nahl 112
libâse el cûi : açlık elbisesi, açlığı
-
16-Nahl 112
ve el havfi : ve korku
-
16-Nahl 112
yasnaûne \n(sanaa) : yapıyorlar \n: (yaptı, meydana getirdi)
-
16-Nahl 113
ve lekad : ve andolsun
-
16-Nahl 113
câe-hum : onlara geldi
-
16-Nahl 113
resûlun : bir resûl
-
16-Nahl 113
fe kezzebû-hu : fakat onu yalanladılar
-
16-Nahl 113
fe ehaze-hum : bundan sonra, böylece onları yakaladı, aldı
-
16-Nahl 113
el azâbu : azap
-
16-Nahl 113
ve hum zâlimûne : ve onlar zalimler dir
-
16-Nahl 114
fe kulû : öyleyse yeyin
-
16-Nahl 114
halâlen : helâl olarak
-
16-Nahl 114
tayyiben : güzel, helâl, temiz olarak
-
16-Nahl 114
veşkurû : ve şükredin
-
16-Nahl 114
ni'mete allâhi : Allah'ın ni'metleri
-
16-Nahl 114
ta'budûne : kul oluyorsunuz
-
16-Nahl 115
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 115
harreme : haram kıldı
-
16-Nahl 115
aleykum : sizin üzerinize, size
-
16-Nahl 115
el meytete : ölü
-
16-Nahl 115
veddeme (ve ed deme) : ve kan
-
16-Nahl 115
ve lahme el hınzîri : ve domuz eti
-
16-Nahl 115
ve mâ : ve şeyi
-
16-Nahl 115
uhılle : kesilen
-
16-Nahl 115
fe men idturra : artık kim mecbur kalırsa, darda kalırsa
-
16-Nahl 115
gayre bâgın : haddi aşmadan
-
16-Nahl 115
ve lâ âdin : ve hakka tecavüz etmeden
-
16-Nahl 115
fe inne allâhe : o taktirde, bu halde, muhakkak Allah
-
16-Nahl 116
ve lâ tekûlû : ve söylemeyin
-
16-Nahl 116
tesıfu \n(vasefe) : vasıflandırır \n: (vasıflandırdı, nitelendirdi)
-
16-Nahl 116
elsinetu-kum : sizin diliniz
-
16-Nahl 116
el kezibe : yalan
-
16-Nahl 116
ve hâzâ : ve bu
-
16-Nahl 116
li tefterû : iftira etmeniz için
-
16-Nahl 116
el kezibe : yalan
-
16-Nahl 116
inne ellezîne : muhakkak o kimseler
-
16-Nahl 116
yefterûne : iftira ediyorlar
-
16-Nahl 116
el kezibe : yalan
-
16-Nahl 116
lâ yuflihûne : felâha, kurtuluşa ermezler (eremezler)
-
16-Nahl 117
metâun : bir metadır
-
16-Nahl 117
ve lehum : ve onlar içindir
-
16-Nahl 117
azâbun elîmun : elîm (acı) bir azap
-
16-Nahl 118
ve alellezîne (alâ ellezîne) : ve o kimseler üzerine
-
16-Nahl 118
harremnâ : biz haram kıldık
-
16-Nahl 118
aleyke : sana
-
16-Nahl 118
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
16-Nahl 118
ve lâkin : ve fakat, ama, lâkin
-
16-Nahl 118
enfuse-hum : onların nefsleri (kendi nefsleri)
-
16-Nahl 118
yazlimûne : zulmediyorlar
-
16-Nahl 119
summe : sonra
-
16-Nahl 119
inne : muhakkak
-
16-Nahl 119
rabbe-ke : senin Rabbin
-
16-Nahl 119
lillezîne (li ellezîne) : o kimseler için, o kimselere
-
16-Nahl 119
amilû es sûe : kötü amel yaptılar
-
16-Nahl 119
bi cehâletin : cehaletle, cahillikle, bilmeyerek
-
16-Nahl 119
summe : sonra
-
16-Nahl 119
min ba'di zâlike : bundan sonra
-
16-Nahl 119
ve aslahû : ve ıslâh oldular (nefsi ıslâh edici amel yaptılar)
-
16-Nahl 119
inne : muhakkak
-
16-Nahl 119
rabbe-ke : senin Rabbin
-
16-Nahl 119
le gafûrun : elbette gafurdur, mağfiret edendir
-
16-Nahl 120
inne : muhakkak
-
16-Nahl 120
ibrâhîme : İbrâhîm
-
16-Nahl 120
kâne : oldu, idi
-
16-Nahl 120
ummeten : bir ümmet
-
16-Nahl 120
kâniten : kanitin olan, yönelen
-
16-Nahl 120
hanîfen : hanif olarak (bir tek Allah'a inanan)
-
16-Nahl 120
ve lem yeku : ve olmadı
-
16-Nahl 120
min el muşrikîne : müşriklerden
-
16-Nahl 121
şâkiren : şükreden
-
16-Nahl 121
li en'umi-hî : onun ni'metlerine
-
16-Nahl 121
ictebâ-hu : onu seçti
-
16-Nahl 121
ve hudâ-hu : ve onu ulaştırdı, hidayete erdirdi
-
16-Nahl 121
ilâ sırâtın mustekîmin : Sıratı Mustakîm'e (Allah'a yönlendirilmiş, Allah'a ulaştıran yola)
-
16-Nahl 122
ve âteynâ-hu : ve biz ona verdik
-
16-Nahl 122
fî ed dunyâ : dünyada
-
16-Nahl 122
haseneten : haseneler, güzellikler, iyilikler, (pozitif) dereceler
-
16-Nahl 122
ve inne-hu : ve çünkü o, muhakkak ki o
-
16-Nahl 122
fî el âhıreti : ahirette
-
16-Nahl 122
le : elbette, mutlaka
-
16-Nahl 122
es sâlihîne : salihler
-
16-Nahl 123
summe : sonra
-
16-Nahl 123
evhaynâ : biz vahyettik
-
16-Nahl 123
ileyke : sana
-
16-Nahl 123
en ittebi' : tâbî olmayı
-
16-Nahl 123
millete : dîn
-
16-Nahl 123
ibrâhîme : İbrâhîm
-
16-Nahl 123
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanan, yönelen)
-
16-Nahl 123
ve mâ kâne : ve o olmadı
-
16-Nahl 123
min el muşrikîne : müşriklerden, şirk koşanlardan
-
16-Nahl 124
innemâ : sadece, fakat, oysa
-
16-Nahl 124
cuile : kılındı
-
16-Nahl 124
es sebtu : cumartesi
-
16-Nahl 124
alellezînahtelefû : ihtilâfa düşenler üzerine
-
16-Nahl 124
ve inne rabbe-ke : ve muhakkak senin Rabbin
-
16-Nahl 124
le yahkumu : elbette hüküm verecek
-
16-Nahl 124
beyne-hum : onların arasında
-
16-Nahl 124
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
16-Nahl 124
yahtelifûne : ihtilâf ediyorlar
-
16-Nahl 125
ilâ sebîli : yola
-
16-Nahl 125
rabbi-ke : senin Rabbinin
-
16-Nahl 125
bi el hikmeti : hikmet ile
-
16-Nahl 125
ve el mev'ızati : ve öğüt, vaaz, nasihat
-
16-Nahl 125
el haseneti : güzel (pozitif dereceler kazandıran)
-
16-Nahl 125
ve câdil-hum : ve onlarla mücâdele et
-
16-Nahl 125
billetî (bi elletî) : onunla ki o
-
16-Nahl 125
hiye : o
-
16-Nahl 125
ahsenu : en güzel
-
16-Nahl 125
inne : muhakkak
-
16-Nahl 125
rabbe-ke : senin Rabbin
-
16-Nahl 125
huve : o
-
16-Nahl 125
a'lemu : bilir
-
16-Nahl 125
bi men : kimseyi, kişiyi
-
16-Nahl 125
dalle : dalâlette oldu, saptı
-
16-Nahl 125
an sebîli-hî : onun yolundan
-
16-Nahl 125
ve huve : ve o
-
16-Nahl 125
a'lemu : bilir
-
16-Nahl 125
bi el muhtedîne : hidayete eren kimseler
-
16-Nahl 126
ve in : ve eğer
-
16-Nahl 126
fe âkıbû : o taktirde ceza verin, cezalandırın
-
16-Nahl 126
ve le in : ve eğer gerçekten
-
16-Nahl 126
sabertum : siz sabrettiniz
-
16-Nahl 126
le huve : elbette o
-
16-Nahl 126
li es sâbirîne : sabredenler için
-
16-Nahl 127
vasbır (ve ısbır) : ve sabret
-
16-Nahl 127
ve mâ : ve değildir
-
16-Nahl 127
sabru-ke : senin sabrın
-
16-Nahl 127
ve lâ tahzen : ve üzülme, mahzun olma
-
16-Nahl 127
aleyhim : onlara, onların yüzünden
-
16-Nahl 127
ve lâ teku : ve olma
-
16-Nahl 127
yemkurûne : hile yapıyorlar, tuzak kuruyorlar
-
16-Nahl 128
inne allâhe : muhakkak Allah
-
16-Nahl 128
meallezînettekav : takva sahibi kimselerle beraberdir
-
16-Nahl 128
ve ellezîne : ve o kimseler
-
16-Nahl 128
muhsinûne : muhsinler
-
17-İsrâ 1
subhâne : o sübhandır, bütün noksanlıklardan münezzehtir
-
17-İsrâ 1
ellezî : ki o
-
17-İsrâ 1
esrâ bi : gece yürüttü
-
17-İsrâ 1
leylen : geceleyin
-
17-İsrâ 1
min el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram'dan
-
17-İsrâ 1
ilâ el mescidi el aksa : Mescid-i Aksa'ya
-
17-İsrâ 1
ellezî : ki o, ki onu
-
17-İsrâ 1
bâreknâ : hayırlı, mübarek ve bereketli kıldık
-
17-İsrâ 1
havle-hu : onun etrafını, çevresini
-
17-İsrâ 1
li nuriye-hu : ona göstermemiz için
-
17-İsrâ 1
inne-hu : muhakkak o
-
17-İsrâ 1
huve es semîu el basîru : o en iyi işitendir, en iyi görendir
-
17-İsrâ 2
ve âteynâ : ve verdik
-
17-İsrâ 2
el kitâbe : kitap
-
17-İsrâ 2
ve cealnâ-hu : ve onu kıldık
-
17-İsrâ 2
huden : hidayete erdiren, hidayetçi
-
17-İsrâ 2
li benî isrâîle : İsrailoğulları için
-
17-İsrâ 2
ellâ tettehızû : edinmeyin (diye)
-
17-İsrâ 2
vekîlen : bir vekil
-
17-İsrâ 3
zurriyyete : zürriyet, nesil
-
17-İsrâ 3
men hamelnâ : taşıdığımız kimse
-
17-İsrâ 3
mea : beraberinde, birlikte
-
17-İsrâ 3
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
17-İsrâ 3
kâne : oldu, idi
-
17-İsrâ 3
abden : bir kul
-
17-İsrâ 3
şekûren : çok şükreden
-
17-İsrâ 4
ve kadaynâ : ve bildirdik
-
17-İsrâ 4
ilâ benî İsrâîle : İsrailoğullarına
-
17-İsrâ 4
fî el kitâbi : kitapta
-
17-İsrâ 4
le tufsidunne : mutlaka fesat çıkaracaksınız
-
17-İsrâ 4
fî el ardı : yeryüzünde
-
17-İsrâ 4
merreteyni : iki defa, iki kere
-
17-İsrâ 4
ve le ta'lunne \n(alâ) : ve gerçekten üstün geleceksiniz, gâlip geleceksiniz \n: (üstün, geldi)
-
17-İsrâ 4
uluvven : üstünlük
-
17-İsrâ 4
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 5
fe : artık böylece
-
17-İsrâ 5
izâ câe : geldiği zaman
-
17-İsrâ 5
beasnâ : gönderdik
-
17-İsrâ 5
aleykum : sizin üzerinize
-
17-İsrâ 5
ibâden : kullar
-
17-İsrâ 5
lenâ : bizim
-
17-İsrâ 5
be'sin : kuvvet
-
17-İsrâ 5
şedîdin : şiddetli, çok çetin
-
17-İsrâ 5
fe : böylece
-
17-İsrâ 5
hılâle ed diyâri : evlerin arası
-
17-İsrâ 5
ve kâne : ve oldu
-
17-İsrâ 5
va'den mef'ûlen : yapılması vaadedilen
-
17-İsrâ 6
summe : sonra
-
17-İsrâ 6
redednâ : döndürdük, iade ettik
-
17-İsrâ 6
lekum : size, sizi
-
17-İsrâ 6
el kerrete : tekrar
-
17-İsrâ 6
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
17-İsrâ 6
ve emdednâ-kum : ve destekledik, yardım (medet) ettik
-
17-İsrâ 6
bi emvâlin : mal ile
-
17-İsrâ 6
ve benîne : ve oğullar (erkek çocuklar)
-
17-İsrâ 6
ve cealnâ-kum : ve sizi kıldık, yaptık
-
17-İsrâ 6
eksere : ekser, daha çok
-
17-İsrâ 6
nefîren : nefer olarak, cemiyet, birlik, topluluk olarak
-
17-İsrâ 7
in ahsentum : eğer ahsen olursanız, ahsen davranırsanız
-
17-İsrâ 7
ahsen-tum : ahsen oldunuz
-
17-İsrâ 7
li enfusi-kum : kendi nefsiniz için
-
17-İsrâ 7
ve in ese'tum : ve eğer kötülük ederseniz, kötü davranırsanız
-
17-İsrâ 7
fe lehâ, : artık onun(dur)
-
17-İsrâ 7
fe izâ câe : geldiği zaman
-
17-İsrâ 7
el âhıreti : diğeri, sonraki
-
17-İsrâ 7
li yesûu : fena olması için
-
17-İsrâ 7
vucûhe-kum : sizin yüzleriniz
-
17-İsrâ 7
ve li yedhulû : ve girsinler, dahil olsunlar
-
17-İsrâ 7
el mescide : mescid
-
17-İsrâ 7
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 7
dehalû-hu : ona girdiler
-
17-İsrâ 7
evvele : evvel, ilk
-
17-İsrâ 7
merretin : defa, kere
-
17-İsrâ 7
ve li yutebbirû : ve helâk etmeleri için
-
17-İsrâ 7
mâ alev : ele geçirdikleri, üstün oldukları şeyler, üstünlükleri
-
17-İsrâ 7
tetbîren : helâk ederek, mahvederek
-
17-İsrâ 8
en yerhame-kum : size merhamet etmesi
-
17-İsrâ 8
ve in udtum \n(âde) : ve eğer dönerseniz, döndüyseniz \n: (döndü)
-
17-İsrâ 8
ve cealnâ : ve kıldık
-
17-İsrâ 8
cehenneme : cehennemi
-
17-İsrâ 8
li el kâfirîne : kâfirler için, kâfirlere
-
17-İsrâ 8
hasîren : kuşatıcı
-
17-İsrâ 9
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 9
hâzâ el kur'âne : bu Kur'ân
-
17-İsrâ 9
yehdî : hidayete erdirir
-
17-İsrâ 9
li elletî : ki onu
-
17-İsrâ 9
hiye : o
-
17-İsrâ 9
akvemu : en kuvvetli, en kavi, en sağlam
-
17-İsrâ 9
ve yubeşşiru : ve müjdeler
-
17-İsrâ 9
el mu'minîne ellezîne : mü'min kimseler ki, onlar
-
17-İsrâ 9
ya'melûne : yaparlar, amel ederler
-
17-İsrâ 9
es sâlihâti : salih ameller
-
17-İsrâ 9
enne : muhakkak, vardır, olduğunu
-
17-İsrâ 9
lehum : onlar için
-
17-İsrâ 9
ecren kebîren : büyük bir ecir, mükâfat
-
17-İsrâ 10
ve ennellezîne (enne ellezîne) : ve muhakkak o kimseler ki
-
17-İsrâ 10
lâ yu'minûne : inanmazlar, mü'min olmazlar (kalplerine îmân yazılmaz)
-
17-İsrâ 10
bi el âhıreti : ahirete
-
17-İsrâ 10
a'tednâ : hazırladık
-
17-İsrâ 10
lehum : onlar için, onlara
-
17-İsrâ 10
azâben : bir azap
-
17-İsrâ 10
elîmen : elîm, acı
-
17-İsrâ 11
ve yed'u : ve dua eder
-
17-İsrâ 11
el insânu : insan
-
17-İsrâ 11
bi eş şerri : şerre
-
17-İsrâ 11
duâe-hu : onun duası
-
17-İsrâ 11
bi el hayri : hayır için, hayra
-
17-İsrâ 11
ve kâne : ve oldu
-
17-İsrâ 11
el insânu : insan
-
17-İsrâ 11
acûlen : aceleci
-
17-İsrâ 12
ve cealnâ : ve kıldık
-
17-İsrâ 12
el leyle : gece
-
17-İsrâ 12
ve en nehâre : ve gündüz
-
17-İsrâ 12
âyeteyni : iki âyet
-
17-İsrâ 12
fe : böylece
-
17-İsrâ 12
mehavnâ : mahvettik, sildik, giderdik
-
17-İsrâ 12
âyete : âyet, delil, alâmet, belirti
-
17-İsrâ 12
el leyli : gece
-
17-İsrâ 12
ve cealnâ : ve biz kıldık
-
17-İsrâ 12
âyete : âyet
-
17-İsrâ 12
en nehâri : gündüz
-
17-İsrâ 12
mubsıraten : gösteren, gösterici olan
-
17-İsrâ 12
li tebtegû : istemeniz için
-
17-İsrâ 12
fadlen : bir fazl
-
17-İsrâ 12
ve li ta'lemû : ve bilmeniz (öğrenmeniz) için
-
17-İsrâ 12
adede : adet, sayı
-
17-İsrâ 12
es sinîne : yıllar, seneler
-
17-İsrâ 12
ve el hisâbe : ve hesap
-
17-İsrâ 12
ve kulle şey'in : ve herşeyi, hepsini
-
17-İsrâ 12
tafsîlen : tefsilatlı, ayrıntıları ile
-
17-İsrâ 13
ve kulle : ve hepsi, bütün
-
17-İsrâ 13
elzemnâ-hu : onu bağladık, astık
-
17-İsrâ 13
tâire-hu : onun kuşu, onun amellerinin neticesi
-
17-İsrâ 13
ve nuhricu : ve çıkarırız
-
17-İsrâ 13
lehu : ona
-
17-İsrâ 13
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
17-İsrâ 13
kitâben : bir kitap
-
17-İsrâ 13
yelkâhu : onu ilka eder, arz eder
-
17-İsrâ 13
menşûren : neşredilmiş olarak
-
17-İsrâ 14
kitâbe-ke : senin kitabın
-
17-İsrâ 14
kefâ : kâfi oldu
-
17-İsrâ 14
bi nefsike : senin nefsine
-
17-İsrâ 14
el yevme : (bu) gün
-
17-İsrâ 14
aleyke : sana
-
17-İsrâ 14
hasîben : hesap görücü olarak
-
17-İsrâ 15
men ihtedâ : kim hidayete erdiyse (ererse)
-
17-İsrâ 15
fe : o taktirde, öyle olunca
-
17-İsrâ 15
innemâ : sadece
-
17-İsrâ 15
yehtedî : hidayete erer
-
17-İsrâ 15
li nefsi-hi : kendi nefsi için
-
17-İsrâ 15
ve men dalle : ve kim dalâlette ise
-
17-İsrâ 15
fe : o taktirde, öyle olunca
-
17-İsrâ 15
innemâ : sadece
-
17-İsrâ 15
aleyhâ : (sorumluluğu) kendi üzerinedir
-
17-İsrâ 15
ve lâ teziru : ve yük (ağırlık) taşımaz
-
17-İsrâ 15
vâziretun : yük taşıyan (günah yüklenen) kimse
-
17-İsrâ 15
vizre : ağırlık, yük, günah
-
17-İsrâ 15
ve mâ kunnâ : ve biz olmadık
-
17-İsrâ 15
muazzibîne : azap edenler, azap ediciler
-
17-İsrâ 15
neb'ase : göndeririz, beas ederiz, vazifelendiririz
-
17-İsrâ 15
resûlen : bir resûl
-
17-İsrâ 16
ve izâ : ve olduğu zaman
-
17-İsrâ 16
erednâ : istedik
-
17-İsrâ 16
en nuhlike : helâk etmeyi
-
17-İsrâ 16
karyeten : bir ülke, bir karye, bir kasaba
-
17-İsrâ 16
emernâ : emrettik
-
17-İsrâ 16
mutrafî-hâ \n(etrefe) : onun refah içinde olan ileri gelenleri, zenginleri \n: (her istediği verildi)
-
17-İsrâ 16
fe : böylece, buna rağmen
-
17-İsrâ 16
fesekû : fesat çıkardılar
-
17-İsrâ 16
fe : böylece, artık
-
17-İsrâ 16
aleyhâ : onun üzerine
-
17-İsrâ 16
el kavlu : söz
-
17-İsrâ 16
fe : artık, bundan sonra, böylece
-
17-İsrâ 16
demmernâ-hâ : onu dumura uğrattık, helâk ettik
-
17-İsrâ 16
tedmîren : dumura uğratarak (malını, canını, evlâdını yok ederek)
-
17-İsrâ 17
ve kem : ve kaç, kaç tane, nice
-
17-İsrâ 17
ehleknâ : biz helâk ettik
-
17-İsrâ 17
min el kurûni : asırlar boyunca yaşayan insanlardan, nesillerden
-
17-İsrâ 17
ve kefâ bi : ve ...'e kâfidir, kâfi oldu
-
17-İsrâ 17
rabbi-ke : senin Rabbin
-
17-İsrâ 17
habîren : haberdar olarak, haberdar olan
-
17-İsrâ 17
basîren : görerek, gören
-
17-İsrâ 18
men : kim
-
17-İsrâ 18
kâne : oldu
-
17-İsrâ 18
yurîdu el âcilete : acil, acele olarak (bu dünyada) isterse
-
17-İsrâ 18
accelnâ : acele verdik
-
17-İsrâ 18
lehu : ona
-
17-İsrâ 18
mâ neşâu : dilediğimiz şeyi
-
17-İsrâ 18
li men nurîdu : istediğimiz kimseye
-
17-İsrâ 18
summe : sonra
-
17-İsrâ 18
cealnâ : kıldık
-
17-İsrâ 18
lehu : ona, onu
-
17-İsrâ 18
cehenneme : cehennem
-
17-İsrâ 18
mezmûmen : ayıplanmış, kınanmış, zemmedilmiş
-
17-İsrâ 18
medhûren : kovulmuş, uzaklaştırılmış olarak
-
17-İsrâ 19
ve men : ve kim
-
17-İsrâ 19
erâde el âhırete : ahireti istedi
-
17-İsrâ 19
ve saâ : ve çalıştı
-
17-İsrâ 19
lehâ : ona, onun için
-
17-İsrâ 19
sa'ye-hâ : onun çalışması
-
17-İsrâ 19
ve huve : ve o
-
17-İsrâ 19
fe : o zaman, böylece
-
17-İsrâ 19
ulâike : işte onlar
-
17-İsrâ 19
kâne : oldu
-
17-İsrâ 19
meşkûren : şükre değer olan, şükredilen, karşılığını hakeden
-
17-İsrâ 20
kullen : herkes, hepsi
-
17-İsrâ 20
ve hâulâi : ve bunlar
-
17-İsrâ 20
rabbi-ke : senin Rabbinin
-
17-İsrâ 20
ve mâ kâne : ve değildir, olmadı
-
17-İsrâ 20
rabbi-ke : senin Rabbinin
-
17-İsrâ 20
mahzûren : mahzur, hazer edilmiş, men edilmiş, sınırlı, kısıtlı
-
17-İsrâ 21
keyfe : nasıl
-
17-İsrâ 21
ve le el âhıretu : ve muhakkak ahiret
-
17-İsrâ 21
ekberu : en büyük, daha büyük
-
17-İsrâ 21
derecâtin : dereceler
-
17-İsrâ 21
ve ekberu : ve en büyük
-
17-İsrâ 21
tafdîlen : üstünlük bakımından, fazl bakımından
-
17-İsrâ 22
lâ tec'al : kılma, yapma, edinme
-
17-İsrâ 22
meallâhi (mea allâhi) : Allah ile beraber
-
17-İsrâ 22
ilâhen : bir ilâh
-
17-İsrâ 22
âhare : başka, diğer
-
17-İsrâ 22
fe : o zaman, o taktirde
-
17-İsrâ 22
tak'ude : oturursun, kalırsın
-
17-İsrâ 22
mezmûmen : kınanmış, zemmedilmiş olarak
-
17-İsrâ 22
mahzûlen : hor görülmüş olarak
-
17-İsrâ 23
ve kadâ : ve yerine getirdi, takdir etti, hükmetti, bildirdi
-
17-İsrâ 23
rabbu-ke : Rabbin
-
17-İsrâ 23
ellâ : olmamak
-
17-İsrâ 23
ve bil vâlideyni : ve anne babaya
-
17-İsrâ 23
ihsânen : ihsanla davranma
-
17-İsrâ 23
yebluganne : ulaşır, erişir
-
17-İsrâ 23
inde-ke : senin yanında
-
17-İsrâ 23
el kibere : yaşlılık
-
17-İsrâ 23
ehadu-humâ : ikisinden birisi
-
17-İsrâ 23
ev kilâ-humâ : veya her ikisi
-
17-İsrâ 23
fe : o zaman
-
17-İsrâ 23
lâ tekul : söyleme
-
17-İsrâ 23
lehumâ : onlara (ikisine), o ikisine
-
17-İsrâ 23
ve lâ tenher-humâ : ve ikisini azarlama, bağırma, kaba davranma
-
17-İsrâ 23
ve kul : ve de
-
17-İsrâ 23
lehumâ : onlara (ikisine), o ikisine
-
17-İsrâ 23
kavlen : söz
-
17-İsrâ 23
kerîmen : güzel, hoş, kerim
-
17-İsrâ 24
vahfıd (ve ihfıd) : ve (yere) indir, ger
-
17-İsrâ 24
lehumâ : onlara, o ikisine
-
17-İsrâ 24
cenâha : kanat
-
17-İsrâ 24
ez zulli : yumuşak olarak, alçaltarak (zelil olarak), tevazu ile
-
17-İsrâ 24
min er rahmeti : rahmetten, merhametten, merhamet ederek
-
17-İsrâ 24
ve kul : ve de, söyle
-
17-İsrâ 24
kemâ : gibi, nasıl
-
17-İsrâ 24
rabbeyânî : (ikisi) beni yetiştirdi, terbiye etti
-
17-İsrâ 24
sagîren : küçük iken
-
17-İsrâ 25
a'lemu : en iyi bilir, daha iyi bilir
-
17-İsrâ 25
in tekûnû : eğer olursanız
-
17-İsrâ 25
sâlihîne : salihler
-
17-İsrâ 25
fe : o zaman, böylece
-
17-İsrâ 25
inne-hu : muhakkak o
-
17-İsrâ 25
kâne : oldu
-
17-İsrâ 25
li el evvâbîne \n\n(evvâb) \n(evvâbin) : evvab olanlar için, (ona) yönelip tövbe ederek ulaşanlar için, \nçok tövbe edenler için \n: (çok tövbe eden) \n: (çok tövbe edenler)
-
17-İsrâ 25
gafûren : mağfiret edici, bağışlayıcı
-
17-İsrâ 26
ve âti : ve ver
-
17-İsrâ 26
ze el kurbâ : karib olan, yakınlık sahibi, akraba
-
17-İsrâ 26
ve el miskîne : ve miskinlere (çalışamayacak durumda olan ihtiyarlara)
-
17-İsrâ 26
vebnes sebîli (ve ibne es sebîli) : ve yolda olan
-
17-İsrâ 26
ve lâ tubezzir : ve savurma, israf etme
-
17-İsrâ 26
tebzîren : israf ederek, savurarak, malı gereksiz yere harcayarak
-
17-İsrâ 27
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 27
el mubezzirîne : savuranlar, israf edenler
-
17-İsrâ 27
ihvâne eş şeyâtîni : şeytanların kardeşleri
-
17-İsrâ 27
ve kâne eş şeytânu : ve şeytan oldu
-
17-İsrâ 27
kefûren : küfür içinde, çok nankör
-
17-İsrâ 28
ve immâ : ve eğer, şâyet, fakat, ama
-
17-İsrâ 28
tu'ridanne : sen yüz çevirirsin
-
17-İsrâ 28
ibtigâe : istedi
-
17-İsrâ 28
rahmetin : rahmet
-
17-İsrâ 28
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
17-İsrâ 28
tercû-hâ : onu ümit edersin
-
17-İsrâ 28
fe : böylece, o zaman
-
17-İsrâ 28
lehum : onlara
-
17-İsrâ 28
kavlen : söz
-
17-İsrâ 28
meysûren : yumuşak, güzel
-
17-İsrâ 29
ve lâ tec'al : ve kılma, yapma
-
17-İsrâ 29
yedeke maglûleten : elini bağlamış
-
17-İsrâ 29
ilâ unukı-ke : boynuna
-
17-İsrâ 29
ve lâ tebsut-hâ : ve tutma, onu fazla harcama
-
17-İsrâ 29
kulle el bastı : büsbütün açma, hepsini açma, açıp savurma
-
17-İsrâ 29
fe : böylece, sonra, o zaman
-
17-İsrâ 29
tak'ude : kalırsın
-
17-İsrâ 29
melûmen : kınanmış
-
17-İsrâ 29
mahsûren : malı tükenmiş
-
17-İsrâ 30
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 30
rabbe-ke : senin Rabbin
-
17-İsrâ 30
yebsutu : genişletir
-
17-İsrâ 30
er rızka : rızık
-
17-İsrâ 30
li men yeşâu : dilediği kimse için, dilediğine
-
17-İsrâ 30
ve yakdiru : ve daraltır, ölçüsünü takdir eder
-
17-İsrâ 30
inne-hu : muhakkak o, mutlaka o
-
17-İsrâ 30
kâne : oldu
-
17-İsrâ 31
ve lâ taktulû : ve öldürmeyin
-
17-İsrâ 31
evlâde-kum : evlâtlarınız
-
17-İsrâ 31
haşyete : korku
-
17-İsrâ 31
nerzuku-hum : onları rızıklandırırız
-
17-İsrâ 31
ve iyyâ : ve sadece, yalnız
-
17-İsrâ 31
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 31
katle-hum : onların öldürülmesi
-
17-İsrâ 31
kâne : oldu
-
17-İsrâ 31
hıt'en : bilerek yapılan (kasdî işlenen) suç
-
17-İsrâ 31
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 32
ve lâ takrebû : ve yaklaşmayın
-
17-İsrâ 32
ez zinâ : zina
-
17-İsrâ 32
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
17-İsrâ 32
kâne : oldu
-
17-İsrâ 32
fâhışeten : fuhuş, hayasızlık
-
17-İsrâ 32
ve sâe : ve kötü
-
17-İsrâ 32
sebîlen : bir yol
-
17-İsrâ 33
ve lâ taktulû : ve öldürmeyin
-
17-İsrâ 33
en nefselletî (en nefse elletî) : bir kişi, ki o(nu)
-
17-İsrâ 33
harremallâhu : Allah haram kıldı
-
17-İsrâ 33
bi el hakkı : hak ile, hak olarak
-
17-İsrâ 33
ve men : ve kim
-
17-İsrâ 33
kutile : öldürülürdü
-
17-İsrâ 33
mazlûmen : mazlum, zulmedilen (haksızlığa uğrayan)
-
17-İsrâ 33
fe : o zaman
-
17-İsrâ 33
kad cealnâ : kıldık, yaptık
-
17-İsrâ 33
li veliyyi-hi : onun velîsine
-
17-İsrâ 33
sultânen : sultan (hak sahibi)
-
17-İsrâ 33
fe : artık, o taktirde, o zaman
-
17-İsrâ 33
fî el katli : öldürmede
-
17-İsrâ 33
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
17-İsrâ 33
kâne : oldu
-
17-İsrâ 33
mensûren : yardım gören
-
17-İsrâ 34
ve lâ takrebû : ve yaklaşmayın
-
17-İsrâ 34
mâle el yetîmi : yetimin malına
-
17-İsrâ 34
bi elletî : o şey ile, ki o
-
17-İsrâ 34
hiye : o
-
17-İsrâ 34
ahsenu : en güzel
-
17-İsrâ 34
hattâ yebluga : erişinceye kadar
-
17-İsrâ 34
eşudde-hu : onun en kuvvetli (bulûğ) çağı
-
17-İsrâ 34
ve evfû : ve vefa gösterin, yerine getirin, ifa edin
-
17-İsrâ 34
bi el ahdi : ahde
-
17-İsrâ 34
inne el ahde : muhakkak ki ahd
-
17-İsrâ 34
kâne : oldu
-
17-İsrâ 34
mes'ûlen : mes'ul, sorumlu
-
17-İsrâ 35
ve evfû el keyle : ve ölçüyü tam ifa edin (yerine getirin)
-
17-İsrâ 35
vezinû : tartın
-
17-İsrâ 35
bi el kıstâsi : kıstas ile, ölçü ile, adaletle
-
17-İsrâ 35
el mustekîmi : doğru olarak
-
17-İsrâ 35
zâlike : işte bu
-
17-İsrâ 35
ve ahsenu : ve ahsen, en güzel, daha güzel
-
17-İsrâ 35
te'vîlen : te'vîl (yorum) bakımından
-
17-İsrâ 36
ve lâ takfu \n(kafâ) : ve ardına düşme \n: (ardından yürüdü)
-
17-İsrâ 36
leyse : değil, yok, olmaz
-
17-İsrâ 36
leke : senin
-
17-İsrâ 36
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 36
es sem'a : işitme
-
17-İsrâ 36
ve el basara : ve görme
-
17-İsrâ 36
ve el fuâde : ve idrak
-
17-İsrâ 36
ulâike : işte onlar, onlar
-
17-İsrâ 36
kâne : oldu
-
17-İsrâ 36
mes'ûlen : mesul, sorumlu
-
17-İsrâ 37
ve lâ temşi : ve yürüme
-
17-İsrâ 37
merehan (merah) : gururlanarak, azametle (aşırı sevinç, gurur)
-
17-İsrâ 37
inne-ke : muhakkak sen
-
17-İsrâ 37
len tahrika el arda \n(hareka) : yeryüzünü asla tahrik edemezsin (hareket ettiremezsin) \n: (deldi, tahrik etti, yardı)
-
17-İsrâ 37
ve len tebluga (belega) : ve asla erişemezsin (erişti, ulaştı)
-
17-İsrâ 37
el cibâle : dağlar
-
17-İsrâ 37
tûlen : boy bakımından, uzayarak, uzanarak
-
17-İsrâ 38
zâlike : işte bunlar
-
17-İsrâ 38
kâne : oldu
-
17-İsrâ 38
seyyiu-hu : onun seyyiatleri (derecat kaybettiren şeyler), onun kötülüğü
-
17-İsrâ 38
inde : yanında
-
17-İsrâ 38
rabbi-ke : senin Rabbin
-
17-İsrâ 38
mekrûhen : kerih olan (hoş olmayan)
-
17-İsrâ 39
zâlike : işte bunlar
-
17-İsrâ 39
evhâ : vahyetti
-
17-İsrâ 39
ileyke : sana
-
17-İsrâ 39
rabbu-ke : senin Rabbin
-
17-İsrâ 39
min el hikmeti : hikmetten
-
17-İsrâ 39
ve lâ tec'al : ve kılma, edinme
-
17-İsrâ 39
meallâhi (mea allahi) : Allah'la beraber
-
17-İsrâ 39
ilâhen : bir ilâh
-
17-İsrâ 39
âhare : diğer, başka
-
17-İsrâ 39
fe tulkâ : o zaman yoksa, atılırsın
-
17-İsrâ 39
fî cehenneme : cehenneme
-
17-İsrâ 39
melûmen : kınanmış olarak
-
17-İsrâ 39
medhûren : kovulmuş olarak
-
17-İsrâ 40
e fe asfâ-kum : size mi seçti
-
17-İsrâ 40
bi el benîne : oğulları
-
17-İsrâ 40
vettehaze (ve ittehaze) : ve edindi
-
17-İsrâ 40
min el melâiketi : meleklerden
-
17-İsrâ 40
inâsen : kadınlar (kızlar)
-
17-İsrâ 40
inne-kum : muhakkak siz
-
17-İsrâ 40
le tekûlûne : gerçekten söylüyorsunuz
-
17-İsrâ 40
kavlen : bir söz
-
17-İsrâ 40
azîmen : (çok) büyük
-
17-İsrâ 41
ve lekad : ve andolsun
-
17-İsrâ 41
el kur'âni : Kur'ân
-
17-İsrâ 41
li yezzekkerû : tezekkür etsinler diye
-
17-İsrâ 41
ve mâ yezîdu-hum : ve onlara artırmadı
-
17-İsrâ 41
nufûren : nefret
-
17-İsrâ 42
lev : eğer
-
17-İsrâ 42
kâne : oldu
-
17-İsrâ 42
mea-hu : onunla beraber
-
17-İsrâ 42
âlihetun : ilâhlar
-
17-İsrâ 42
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 42
yekûlûne : söylüyorlar
-
17-İsrâ 42
izen : bu durumda, öyle olursa
-
17-İsrâ 42
lebtegav (le ibtega) : elbette, mutlaka ararlardı
-
17-İsrâ 42
ilâ zîl arşı (zî el arşı) : arşın sahibine
-
17-İsrâ 42
sebîlen : sebîl, yol
-
17-İsrâ 43
subhânehu : Allah münezzehtir
-
17-İsrâ 43
ve teâlâ : ve âlâ, üstün
-
17-İsrâ 43
yekûlûne : söyledikleri
-
17-İsrâ 43
uluvven : ulu, çok yüce
-
17-İsrâ 43
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 44
tusebbihu lehu : onu tesbih eder
-
17-İsrâ 44
es semâvâtu : semalar
-
17-İsrâ 44
es seb'u : 7
-
17-İsrâ 44
ve el ardu : ve yeryüzü
-
17-İsrâ 44
ve men fîhinne : ve içindekiler, onlarda bulunan kimseler
-
17-İsrâ 44
ve in : ve eğer olsa, olursa
-
17-İsrâ 44
min şey'in : bir şeyden, bir şey
-
17-İsrâ 44
yusebbihu : tesbih eder
-
17-İsrâ 44
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
17-İsrâ 44
lâ tefkahûne : fıkıh edemezsiniz, idrak edemezsiniz, anlayamazsınız
-
17-İsrâ 44
tesbîha-hum : onların tesbihlerini
-
17-İsrâ 44
inne-hu : muhakak ki o
-
17-İsrâ 44
kâne : oldu
-
17-İsrâ 44
halîmen : halim
-
17-İsrâ 44
gafûren : gafûr (mağfiret eden)
-
17-İsrâ 45
ve izâ kara'te : ve kıraat ettiğin (okuduğun) zaman
-
17-İsrâ 45
el kur'âne : Kur'ân
-
17-İsrâ 45
ceal-nâ : kıldık
-
17-İsrâ 45
beyne-ke : seninle arasına
-
17-İsrâ 45
ve beynellezîne : ve onların arasına
-
17-İsrâ 45
lâ yu'minûne : inanmazlar
-
17-İsrâ 45
bi el âhıreti : ahirete (ölmeden evvel Allah'a ulaşmaya ve kıyâmet gününe)
-
17-İsrâ 45
hicâben mestûren : hicab-ı mesture, gizli perde
-
17-İsrâ 46
ve cealnâ : ve kıldık
-
17-İsrâ 46
ekinneten : ekinnet, idrak etme engeli
-
17-İsrâ 46
en yefkahû-hu : onu fıkıh etmeleri, anlamaları
-
17-İsrâ 46
ve fî âzâni-him : ve onların kulaklarında vardır
-
17-İsrâ 46
ve izâ zekerte : ve sen zikrettiğin zaman
-
17-İsrâ 46
rabbe-ke : Rabbini
-
17-İsrâ 46
fî el kur'âni : Kur'ân'da
-
17-İsrâ 46
vahde-hu : onun tekliğini, tek oluşunu
-
17-İsrâ 46
vellev : döndüler
-
17-İsrâ 46
edbâri-him : arkalarına
-
17-İsrâ 46
nufûren : nefretle
-
17-İsrâ 47
a'lemu : çok iyi biliriz
-
17-İsrâ 47
yestemiûne : seni dinlerler
-
17-İsrâ 47
iz yestemiûne : dinliyorlarken
-
17-İsrâ 47
ileyke : sana, seni
-
17-İsrâ 47
ve iz hum necvâ : ve onlar fısıldaştılar, gizli gizli konuştular
-
17-İsrâ 47
iz yekûlu : dedikleri zaman, diyerek
-
17-İsrâ 47
ez zâlimûne : zalimler
-
17-İsrâ 47
in tettebiûne : eğer siz tâbî oluyorsanız
-
17-İsrâ 47
raculen : bir adam
-
17-İsrâ 47
meshûran : büyülenmiş
-
17-İsrâ 48
keyfe : nasıl
-
17-İsrâ 48
leke : sana, senin için
-
17-İsrâ 48
el emsâle : örnekler, misaller, benzetmeler
-
17-İsrâ 48
fe : böylece
-
17-İsrâ 48
fe lâ yestetîûne : artık güç yetiremezler, güçleri yetmez
-
17-İsrâ 48
sebîlen : bir yol
-
17-İsrâ 49
ve kâlû : ve dediler
-
17-İsrâ 49
e : mı
-
17-İsrâ 49
izâmen : kemik
-
17-İsrâ 49
ve rufâten : ve kırıntı, ufalanmış toprak
-
17-İsrâ 49
e : mı
-
17-İsrâ 49
le meb'ûsûne : mutlaka beas edilenler (yeniden diriltilenler)
-
17-İsrâ 49
cedîden : yeni, yeniden
-
17-İsrâ 50
hicâreten : taş
-
17-İsrâ 50
ev : veya
-
17-İsrâ 50
hadîden : demir
-
17-İsrâ 51
ev : veya
-
17-İsrâ 51
yekburu : büyür, büyük olur, büyüyen (bir şey)
-
17-İsrâ 51
fe se yekûlûne : o zaman derler
-
17-İsrâ 51
men : kim
-
17-İsrâ 51
kulillezî (kul ellezî) : de, ki o
-
17-İsrâ 51
fetara-kum : sizi yarattı
-
17-İsrâ 51
evvele : ilk, evvelce
-
17-İsrâ 51
merretin : kere, defa
-
17-İsrâ 51
fe se yungıdûne \n(angada) : o zaman sallayacaklar \n: (salladı)
-
17-İsrâ 51
ileyke : sana
-
17-İsrâ 51
ruûse-hum : onların başları, başlarını
-
17-İsrâ 51
ve yekûlûne : ve derler
-
17-İsrâ 51
metâ : ne zaman
-
17-İsrâ 51
huve : o
-
17-İsrâ 51
en yekûne : olmak, olması
-
17-İsrâ 51
karîben : pek yakın, yakın
-
17-İsrâ 52
yevme : o gün
-
17-İsrâ 52
yed'û-kum : sizi çağırır, çağıracak
-
17-İsrâ 52
fe testecîbûne : o zaman, hemen icabet edeceksiniz
-
17-İsrâ 52
ve tezunnûne : ve zannedeceksiniz
-
17-İsrâ 52
lebistum : kaldınız, orada bulundunuz
-
17-İsrâ 52
kalîlen : az, pek az
-
17-İsrâ 53
ve kul : ve de
-
17-İsrâ 53
yekûlû : söylesinler
-
17-İsrâ 53
elletî : ki onu
-
17-İsrâ 53
hiye : o
-
17-İsrâ 53
ahsenu : en güzel, en ahsen
-
17-İsrâ 53
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
17-İsrâ 53
yenzegu : arasını bozar, fesat çıkarır
-
17-İsrâ 53
beyne-hum : onların araları, aralarında
-
17-İsrâ 53
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
17-İsrâ 53
kâne : oldu
-
17-İsrâ 53
li el insâni : insan için, insana
-
17-İsrâ 53
aduvven : düşman
-
17-İsrâ 53
mubînen : apaçık, açıkça, beyan olunan, açıklanan
-
17-İsrâ 54
a'lemu : iyi bilir
-
17-İsrâ 54
yeşa' : diler
-
17-İsrâ 54
yerham-kum : size merhamet eder, rahmet nuru gönderir
-
17-İsrâ 54
ev : veya
-
17-İsrâ 54
yeşa' : diler
-
17-İsrâ 54
ve mâ erselnâ-ke : ve biz seni göndermedik
-
17-İsrâ 54
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
17-İsrâ 54
vekîlen : vekil olarak
-
17-İsrâ 55
ve rabbu-ke : ve Rabbin
-
17-İsrâ 55
a'lemu : iyi bilir
-
17-İsrâ 55
bi men : kimseyi
-
17-İsrâ 55
fî es semâvâti : semalarda (7 kat göklerde)
-
17-İsrâ 55
ve el ardı : ve yeryüzü
-
17-İsrâ 55
ve lekad : ve andolsun ki
-
17-İsrâ 55
nebiyyîne : peygamberler
-
17-İsrâ 55
ve âteynâ : ve biz verdik
-
17-İsrâ 55
dâvûde : Davut'a
-
17-İsrâ 55
zebûren : Zebur'u
-
17-İsrâ 56
kulid'ûllezîne (kul udû ellezîne) : 'o kimseleri davet edin' de
-
17-İsrâ 56
zeamtum : zanda bulundunuz
-
17-İsrâ 56
fe : o zaman, oysa, halbuki
-
17-İsrâ 56
lâ yemlikûne : güçleri yetmez, güce malik (sahip) değiller
-
17-İsrâ 56
keşfe : giderdi, kaldırdı
-
17-İsrâ 56
ed durri : darlık, sıkıntı
-
17-İsrâ 56
ve lâ tahvîlen : ve değiştirme olmaz
-
17-İsrâ 57
ulâikellezîne (ulâike ellezîne) : işte onlar
-
17-İsrâ 57
yed'ûne : davet ediyorlar, çağırıyorlar
-
17-İsrâ 57
yebtegûne : talep ediyorlar, arıyorlar
-
17-İsrâ 57
el vesîlete : bir vesile
-
17-İsrâ 57
eyyu-hum : onların hangisi
-
17-İsrâ 57
akrebu : en yakın
-
17-İsrâ 57
ve yercûne : ve ümit ederler
-
17-İsrâ 57
rahmete-hu : onun rahmeti
-
17-İsrâ 57
ve yehâfûne : ve korkarlar
-
17-İsrâ 57
azâbe-hu : onun azabı
-
17-İsrâ 57
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 57
azâbe : azap
-
17-İsrâ 57
rabbi-ke : senin Rabbin
-
17-İsrâ 57
kâne : oldu
-
17-İsrâ 57
mahzûren : hazer edilen (çekinilen, korkulan)
-
17-İsrâ 58
ve in : ve ise, olursa
-
17-İsrâ 58
min karyetin : bir ülke, bir şehir
-
17-İsrâ 58
kable : önce
-
17-İsrâ 58
yevmi el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
17-İsrâ 58
ev : veya
-
17-İsrâ 58
azâben şedîden : şiddetli azap
-
17-İsrâ 58
kâne : oldu
-
17-İsrâ 58
zâlike : işte bu
-
17-İsrâ 58
fî el kitâbi : kitapta (vardır)
-
17-İsrâ 58
mestûren : yazılmış, yazılı (satırlandırılmış) olarak
-
17-İsrâ 59
ve mâ menea-nâ : ve bizi engellemedi, bize mani olmadı
-
17-İsrâ 59
en nursile : bizim göndermemiz
-
17-İsrâ 59
bi el âyâti : âyetleri, delilleri, mucizeleri
-
17-İsrâ 59
en kezzebe : yalanlamak
-
17-İsrâ 59
el evvelûne : öncekiler, evvelkiler
-
17-İsrâ 59
ve âteynâ : ve biz verdik
-
17-İsrâ 59
semûden : Semud kavmine
-
17-İsrâ 59
en nâkate : dişi deve
-
17-İsrâ 59
mubsıraten : görünür olarak, görünen
-
17-İsrâ 59
fe zalemû : sonra zulmettiler
-
17-İsrâ 59
ve mâ nursilu : ve biz göndermedik
-
17-İsrâ 59
bi el âyâti : âyetleri, delilleri, mucizeleri
-
17-İsrâ 59
tahvîfen : korkutucu olarak
-
17-İsrâ 60
ve iz kulnâ : ve biz dediğimiz zaman
-
17-İsrâ 60
leke : sana
-
17-İsrâ 60
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 60
rabbe-ke : senin Rabbin
-
17-İsrâ 60
ehâta : kuşattı, kapsadı
-
17-İsrâ 60
bi en nâsi : insanları
-
17-İsrâ 60
ve mâ cealnâ : ve biz kılmadık, yapmadık
-
17-İsrâ 60
er ru'yâlletî (er ru'yâ elletî) : rüya ki o
-
17-İsrâ 60
ereynâ-ke : sana gösterdik
-
17-İsrâ 60
fitneten : bir imtihan, fitne
-
17-İsrâ 60
li en nâsi : insanlar için
-
17-İsrâ 60
ve eş şecerete : ve ağaç
-
17-İsrâ 60
el mel'ûnete : lânetlenmiş
-
17-İsrâ 60
fî el kur'âni : Kur'ân-ı Kerim'de
-
17-İsrâ 60
ve nuhavvifu-hum : ve onları korkutuyoruz
-
17-İsrâ 60
fe mâ yezîdu-hum : artık onların arttırmıyor
-
17-İsrâ 60
tugyânen : azgınlık, şaşkınlık
-
17-İsrâ 60
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 61
ve iz kulnâ : ve biz demiştik
-
17-İsrâ 61
lil melâiketiscudû : meleklere secde edin
-
17-İsrâ 61
li âdeme : Âdem'e
-
17-İsrâ 61
fe : o zaman
-
17-İsrâ 61
secedû : secde ettiler
-
17-İsrâ 61
iblîse : iblis
-
17-İsrâ 61
kâle : dedi
-
17-İsrâ 61
e escudu : ben secde mi edeyim
-
17-İsrâ 61
li men halakte : halkettiğin, yarattığın kimseye
-
17-İsrâ 61
tînen : tînden, çamurdan
-
17-İsrâ 62
kâle : dedi
-
17-İsrâ 62
e : mi
-
17-İsrâ 62
raeyte-ke : senin görüşün
-
17-İsrâ 62
ellezî : ki o
-
17-İsrâ 62
kerremte : sen yücelttin, kerim kıldın, üstün kıldın, şerefli kıldın
-
17-İsrâ 62
aleyye : bana, benim üzerime
-
17-İsrâ 62
le in ahharte-ni : gerçekten eğer beni ertelersen
-
17-İsrâ 62
ilâ yevmil kıyâmeti : kıyâmet gününe
-
17-İsrâ 62
le ahtenikenne : muhakkak ele geçireceğim, kumanda edeceğim, bana tâbî kılacağım
-
17-İsrâ 62
zurriyyete-hu : onun soyunu, zürriyetini
-
17-İsrâ 62
kalîlen : az
-
17-İsrâ 63
kâlezheb (kâle izheb) : 'git' dedi
-
17-İsrâ 63
fe men : artık kim
-
17-İsrâ 63
tebia-ke : sana tâbî oldu
-
17-İsrâ 63
fe : o zaman, artık
-
17-İsrâ 63
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 63
cehenneme : cehennem
-
17-İsrâ 63
cezâu-kum : sizin cezanız
-
17-İsrâ 63
cezâen : ceza olarak
-
17-İsrâ 63
mevfûren : eksiksiz, tam
-
17-İsrâ 64
vestefziz (ve istefsiz) : ve aldat, rahatsız et
-
17-İsrâ 64
men isteta'te : kime güç yetirirsen
-
17-İsrâ 64
bi savti-ke : sesinle
-
17-İsrâ 64
ve eclib : ve bağırarak sevket (yönlendir)
-
17-İsrâ 64
aleyhim : onların üzerine
-
17-İsrâ 64
bi hayli-ke : senin atlılarınla
-
17-İsrâ 64
ve recili-ke : ve senin yayaların
-
17-İsrâ 64
ve şârik-hum : ve onlara ortak ol
-
17-İsrâ 64
fî el emvâli : mallarda
-
17-İsrâ 64
ve el evlâdi : ve evlâtlarda, çocuklarda
-
17-İsrâ 64
ve mâ yaidu-hum : ve onlara vaadettiği şeyler
-
17-İsrâ 64
eş şeytânu : şeytan
-
17-İsrâ 64
gurûren : aldanma, aldatma
-
17-İsrâ 65
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 65
leyse : değil, yoktur
-
17-İsrâ 65
leke : senin
-
17-İsrâ 65
aleyhim : onların üzerine
-
17-İsrâ 65
ve kefâ bi : ve yeterli, kâfi
-
17-İsrâ 65
rabbi-ke : senin Rabbin
-
17-İsrâ 65
vekîlen : vekil olarak
-
17-İsrâ 66
ellezî : ki o
-
17-İsrâ 66
lekum : sizi, sizin için
-
17-İsrâ 66
el fulke : gemiler
-
17-İsrâ 66
fî el bahri : denizde
-
17-İsrâ 66
li tebtegû : aramanız için
-
17-İsrâ 66
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
17-İsrâ 66
kâne : oldu
-
17-İsrâ 66
rahîmen : merhametli, rahmet eden, rahmet nuru gönderen
-
17-İsrâ 67
ve izâ messe-kum : ve size dokunduğu zaman
-
17-İsrâ 67
ed durru : bir zarar, bir sıkıntı, bir tehlike
-
17-İsrâ 67
fî el bahri : denizde
-
17-İsrâ 67
dalle : saptı, gitti
-
17-İsrâ 67
men ted'ûne : çağırdığınız, davet ettiğiniz, dua ettikleriniz
-
17-İsrâ 67
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman, olunca
-
17-İsrâ 67
neccâ-kum : sizi kurtardık
-
17-İsrâ 67
ilâ el berri : karaya
-
17-İsrâ 67
ve kâne : ve oldu
-
17-İsrâ 67
el insânu : insan
-
17-İsrâ 67
kefûren : çok nankör
-
17-İsrâ 68
e fe emintum : bundan sonra emin mi oldunuz
-
17-İsrâ 68
en yahsife : yere geçirmesi
-
17-İsrâ 68
cânibe : taraf
-
17-İsrâ 68
el berri : kara
-
17-İsrâ 68
ev : veya
-
17-İsrâ 68
yursile : gönderir
-
17-İsrâ 68
aleykum : sizin üzerinize
-
17-İsrâ 68
hâsiben : taş yağdıran fırtına
-
17-İsrâ 68
summe : sonra
-
17-İsrâ 68
lâ tecidû : bulamazsınız
-
17-İsrâ 68
lekum vekîlen : sizin için bir vekil
-
17-İsrâ 69
em emintum : emin mi oldunuz
-
17-İsrâ 69
en yuîde-kum : sizi döndürmesi
-
17-İsrâ 69
târeten : bir defa daha
-
17-İsrâ 69
fe : o zaman, artık
-
17-İsrâ 69
yursile : gönderir
-
17-İsrâ 69
aleykum : sizin üzerinize
-
17-İsrâ 69
kâsıfen : kasıp kavuran, şiddetle deviren (kasırga)
-
17-İsrâ 69
min er rîhi : fırtınadan, bir fırtına (rüzgâr)
-
17-İsrâ 69
fe : o zaman, artık
-
17-İsrâ 69
bi-mâ kefertum : inkâr etmenizden dolayı
-
17-İsrâ 69
summe : sonra
-
17-İsrâ 69
lâ tecidû : bulamazsınız
-
17-İsrâ 69
lekum : sizin için
-
17-İsrâ 69
aleynâ : bize, bize karşı
-
17-İsrâ 69
tebîan : yardımcı olan, destek olan
-
17-İsrâ 70
ve lekad : ve andolsun
-
17-İsrâ 70
kerremnâ : biz yücelttik, şereflendirdik, kerim kıldık
-
17-İsrâ 70
benî âdeme : Âdemoğlu
-
17-İsrâ 70
ve hamelnâ-hum : ve onları taşıdık
-
17-İsrâ 70
fî el berri : karada
-
17-İsrâ 70
ve el bahri : ve denizde
-
17-İsrâ 70
ve razaknâ-hum : ve onları rızıklandırdık
-
17-İsrâ 70
min et tayyibâti : temiz, helâl şeylerden
-
17-İsrâ 70
ve faddalnâ-hum : ve onları üstün kıldık
-
17-İsrâ 70
kesîrin : çok, hepsi
-
17-İsrâ 70
mimmen(min men) halaknâ : yarattıklarımızdan
-
17-İsrâ 70
tafdîlen : üstünlük (fazilet)
-
17-İsrâ 71
yevme : o gün
-
17-İsrâ 71
ned'û : davet edeceğiz (ederiz), çağıracağız (çağırırız)
-
17-İsrâ 71
kulle : herkes, hepsi, bütün
-
17-İsrâ 71
fe : o zaman
-
17-İsrâ 71
men : kim, kimse
-
17-İsrâ 71
ûtiye : verilir
-
17-İsrâ 71
kitâbe-hu : onun kitabı (kendi kitabı)
-
17-İsrâ 71
bi yemîni-hi : onun sağında
-
17-İsrâ 71
fe ulâike : o zaman işte onlar
-
17-İsrâ 71
yakreûne : okurlar
-
17-İsrâ 71
kitâbe-hum : onların kitapları
-
17-İsrâ 71
ve lâ yuzlemûne : ve zulmedilmezler
-
17-İsrâ 71
fetîlen : hurma çekirdeğindeki küçük iplik (zerre kadar)
-
17-İsrâ 72
ve men : ve kim
-
17-İsrâ 72
kâne : oldu
-
17-İsrâ 72
fe huve : artık o
-
17-İsrâ 72
fî el âhıreti : ahirette
-
17-İsrâ 72
ve edallu : ve daha çok dalâlette, daha çok saptı
-
17-İsrâ 72
sebîlen : yol
-
17-İsrâ 73
ve in : ve eğer
-
17-İsrâ 73
le yeftinûne-ke : gerçekten seni fitneye düşürüyorlar
-
17-İsrâ 73
anillezî (an ellezî) : ondan
-
17-İsrâ 73
evhaynâ : sana vahyettik
-
17-İsrâ 73
ileyke : sana
-
17-İsrâ 73
li tefteriye : iftira etmen, uydurman için
-
17-İsrâ 73
aleynâ : bize
-
17-İsrâ 73
gayre-hu : ondan başka
-
17-İsrâ 73
ve izen : ve o taktirde, o zaman
-
17-İsrâ 73
lettehazû-ke (le ittehazû-ke) : seni mutlaka edinirler
-
17-İsrâ 73
halîlen : bir dost
-
17-İsrâ 74
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
17-İsrâ 74
en sebbetnâ-ke : biz seni sağlamlaştırmamız
-
17-İsrâ 74
lekad : andolsun ki
-
17-İsrâ 74
kidte : az kalsın, neredeyse
-
17-İsrâ 74
terkenu : meyledersin
-
17-İsrâ 74
ileyhim : onlara
-
17-İsrâ 74
şey'en : bir şey
-
17-İsrâ 74
kalîlen : az, biraz
-
17-İsrâ 75
izen : o taktirde, o zaman
-
17-İsrâ 75
le ezaknâ-ke : elbette sana tattırdık (tattırırdık)
-
17-İsrâ 75
di'fa el hayâti : hayatın zayıflığı (sıkıntısı)
-
17-İsrâ 75
ve di'fa el memâti \n(di'fa) : ve ölümün zayıflığı (sıkıntısı) \n: (kat kat, iki kat), (zayıflık, güçsüzlük, sıkıntı)
-
17-İsrâ 75
summe : sonra
-
17-İsrâ 75
lâ tecidu : bulamazsın
-
17-İsrâ 75
leke : senin için
-
17-İsrâ 75
aleynâ : bize karşı
-
17-İsrâ 76
ve in : ve eğer
-
17-İsrâ 76
le yestefizzûne-ke : seni tedirgin ediyorlar
-
17-İsrâ 76
min el ardı : arzdan, yurttan, dünyadan
-
17-İsrâ 76
li yuhricû-ke : seni çıkarmak için
-
17-İsrâ 76
ve izen : ve o taktirde, artık, bundan sonra
-
17-İsrâ 76
lâ yelbesûne : (orada) kalmazlar, kalamazlar
-
17-İsrâ 76
hilâfe-ke : senden sonra, senin arkandan
-
17-İsrâ 76
kalîlen : az
-
17-İsrâ 77
sunnete : sünnet (Allah'ın kanunu)
-
17-İsrâ 77
men : kimse, kim
-
17-İsrâ 77
erselnâ : biz gönderdik
-
17-İsrâ 77
kable-ke : senden önce
-
17-İsrâ 77
ve lâ tecidu : ve bulamazsın
-
17-İsrâ 77
li sunneti-nâ : sünnetimizde
-
17-İsrâ 77
tahvîlen : bir değişiklik
-
17-İsrâ 78
ekımı es salâte : namazı kıl, ikame et
-
17-İsrâ 78
eş şemsi : güneş
-
17-İsrâ 78
ilâ gasakı el leyli (gasaka) : gecenin kararmasına kadar (karardı)
-
17-İsrâ 78
ve kur'âne : ve Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 78
el fecri : fecr vakti, günün ilk aydınlanmaya başladığı vakit
-
17-İsrâ 78
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 78
kur'âne : Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 78
el fecri : fecr vakti, günün ilk aydınlanmaya başladığı vakit
-
17-İsrâ 78
kâne : dir, idi, oldu
-
17-İsrâ 78
meşhûden : şahitli olan, şahit olunan, müşahede edilen
-
17-İsrâ 79
ve min el leyli : ve geceden, gecenin bir kısmında
-
17-İsrâ 79
fe tehecced : ve teheccüde kalk, teheccüd namazı kıl
-
17-İsrâ 79
nâfileten : ilâve olarak
-
17-İsrâ 79
leke : sana özel, senin için
-
17-İsrâ 79
en yeb'ase-ke : seni gönderir
-
17-İsrâ 79
rabbu-ke : senin Rabbin
-
17-İsrâ 79
makâmen : makam
-
17-İsrâ 79
mahmûden : mahmut, hamdedilen, övülen
-
17-İsrâ 80
ve kul : ve de ki
-
17-İsrâ 80
edhıl-ni : beni dahil et
-
17-İsrâ 80
mudhale : giriş ile
-
17-İsrâ 80
ve ahric-ni : ve beni çıkar
-
17-İsrâ 80
muhrece : çıkış ile
-
17-İsrâ 80
vec'al (ve ic'al) : ve kıl, yap
-
17-İsrâ 80
min ledun-ke : senin katından (gizli ilminden)
-
17-İsrâ 80
sultânen : bir sultan, bir güç
-
17-İsrâ 80
nasîren : yardım
-
17-İsrâ 81
ve kul : ve de, söyle
-
17-İsrâ 81
câe : geldi
-
17-İsrâ 81
el hakku : hak
-
17-İsrâ 81
ve zeheka : ve yok oldu, zail oldu, ortadan kalktı
-
17-İsrâ 81
el bâtılu : bâtıl, boş olan, yanlış olan
-
17-İsrâ 81
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 81
el bâtıle : bâtıl
-
17-İsrâ 81
kâne : oldu
-
17-İsrâ 81
zehûkan : yok olan, ortadan kalkan
-
17-İsrâ 82
ve nunezzilu : ve indiriyoruz
-
17-İsrâ 82
min el kur'ani : Kur'ân'dan
-
17-İsrâ 82
huve : o
-
17-İsrâ 82
ve rahmetun : ve rahmet
-
17-İsrâ 82
li el mu'minîne : mü'minler için, mü'minlere
-
17-İsrâ 82
ve lâ yezîdu : ve artırmaz
-
17-İsrâ 82
ez zâlimîne : zalimler
-
17-İsrâ 83
ve izâ en'amnâ : ve ni'met verdiğimiz (ni'metlendirdiğimiz) zaman
-
17-İsrâ 83
alâ el insâni : insana
-
17-İsrâ 83
ve neâ : ve uzaklaştı
-
17-İsrâ 83
ve izâ : ve olduğu zaman
-
17-İsrâ 83
messehu eş şerru : ona bir şerr dokundu
-
17-İsrâ 83
kâne : oldu
-
17-İsrâ 83
yeûsen : umutsuz, ümitsiz, yeis, üzüntü
-
17-İsrâ 84
ya'melu : amel eder
-
17-İsrâ 84
şâkileti-hi : onun (kendi) şekli, durumu, hüviyeti, karakteri
-
17-İsrâ 84
fe : o zaman, böylece
-
17-İsrâ 84
a'lemu : en iyi bilir
-
17-İsrâ 84
bi men : kim, kimin
-
17-İsrâ 84
huve : o
-
17-İsrâ 84
ehdâ : daha çok hidayete erdi
-
17-İsrâ 84
sebîlen : sebîl, yol
-
17-İsrâ 85
ve yes'elûne-ke : ve sana sorarlar
-
17-İsrâ 85
anir rûhı (an er rûhi) : ruhtan
-
17-İsrâ 85
kulir rûhu (kul er rûhu) : de ki ruh
-
17-İsrâ 85
min emri rabbî : Rabbimin emrinden
-
17-İsrâ 85
ve mâ ûtîtum : ve size verilmedi
-
17-İsrâ 85
min el ilmi : ilimden (onun ilminden)
-
17-İsrâ 85
kalîlen : az, pek az
-
17-İsrâ 86
ve le in : ve eğer
-
17-İsrâ 86
le nezhebenne : mutlaka gideririz
-
17-İsrâ 86
bi ellezî : onu
-
17-İsrâ 86
evhaynâ : vahyettik
-
17-İsrâ 86
ileyke : sana
-
17-İsrâ 86
summe : sonra
-
17-İsrâ 86
lâ tecidu : bulamazsın
-
17-İsrâ 86
leke : senin, sana
-
17-İsrâ 86
aleynâ : bize karşı
-
17-İsrâ 86
vekîlen : bir vekil
-
17-İsrâ 87
rahmeten : bir rahmet
-
17-İsrâ 87
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
17-İsrâ 87
inne : muhakkak
-
17-İsrâ 87
fadle-hu : onun fazlı
-
17-İsrâ 87
kâne : oldu
-
17-İsrâ 87
aleyke : senin üzerinde
-
17-İsrâ 87
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 88
le in ictemeâti (le in ictemeâti) : eğer toplansalar
-
17-İsrâ 88
el insu : insan
-
17-İsrâ 88
ve el cinnu : ve cin
-
17-İsrâ 88
en ye'tû : getirmek
-
17-İsrâ 88
hâzâ el kur'âni : bu Kur'ân
-
17-İsrâ 88
lâ ye'tûne : getiremezler
-
17-İsrâ 88
ve lev kâne : ve eğer olsa, olsaydı, olsa bile
-
17-İsrâ 88
zahîren : zahir, yardımcı, destek veren
-
17-İsrâ 89
ve lekad : ve andolsun
-
17-İsrâ 89
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
17-İsrâ 89
el kur'âni : Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 89
meselin : misâl, mesele, durum
-
17-İsrâ 89
fe : o zaman, öyleyse, buna rağmen
-
17-İsrâ 89
ebâ : çekindi, direndi
-
17-İsrâ 89
ekseru : daha çok, çoğu
-
17-İsrâ 89
en nâsi : insanlar
-
17-İsrâ 90
ve kâlû : ve dediler
-
17-İsrâ 90
len nu'mine : biz asla inanmayız
-
17-İsrâ 90
leke : sana
-
17-İsrâ 90
tefcure : fışkırtırsın (yerden çıkarırsın)
-
17-İsrâ 90
lenâ : bizim için, bize
-
17-İsrâ 90
min el ardı : yerden, yeryüzünden, arzdan
-
17-İsrâ 90
yenbûan : pınar, menba, su kaynağı
-
17-İsrâ 91
ev : veya
-
17-İsrâ 91
tekûne : (senin) olsun
-
17-İsrâ 91
leke : sana ait, senin
-
17-İsrâ 91
cennetun : bir cennet, bir bahçe
-
17-İsrâ 91
ve inebin : ve üzüm bağ(lar)ı
-
17-İsrâ 91
fe tufeccire : böylece akıtırsın, fışkırtırsın
-
17-İsrâ 91
el enhâre : nehirler
-
17-İsrâ 91
hılâle-hâ : onun arasından
-
17-İsrâ 91
tefcîren : akan, fışkırarak akan
-
17-İsrâ 92
ev : veya
-
17-İsrâ 92
tuskıta es semâe \n(sakata) : semayı düşürürsün \n: (düştü)
-
17-İsrâ 92
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 92
zeamte : söylediğin, zanda bulunduğun
-
17-İsrâ 92
aleynâ : üzerimize
-
17-İsrâ 92
kisefen : parça parça
-
17-İsrâ 92
ev : veya
-
17-İsrâ 92
te'tiye : getirirsin
-
17-İsrâ 92
vel melâiketi : ve melekleri
-
17-İsrâ 92
kabîlen : açıkça, karşımıza (mukabil)
-
17-İsrâ 93
ev : veya
-
17-İsrâ 93
yekûne : olur, olsun
-
17-İsrâ 93
leke : sana ait, senin
-
17-İsrâ 93
beytun : bir ev
-
17-İsrâ 93
ev : veya
-
17-İsrâ 93
terkâ : çıkarsın, yükselirsin
-
17-İsrâ 93
fî es semâi : gökyüzünde, semada
-
17-İsrâ 93
ve len nu'mine : ve asla inanmayız
-
17-İsrâ 93
li rukıyyi-ke : senin yükselişine, çıkışına
-
17-İsrâ 93
hattâ tunezzile : sen indirinceye kadar (indirmedikçe)
-
17-İsrâ 93
aleynâ : bize
-
17-İsrâ 93
kitâben : bir kitap
-
17-İsrâ 93
nakreu-hu : onu okuruz
-
17-İsrâ 93
subhâne : o sübhandır, o noksan sıfatlardan münezzehtir
-
17-İsrâ 93
hel : mı
-
17-İsrâ 93
beşeren : beşer, insan
-
17-İsrâ 93
resûlen : resûl, elçi
-
17-İsrâ 94
ve mâ : ve değildir, olmadı
-
17-İsrâ 94
menea : men etti, engelledi
-
17-İsrâ 94
en nâse : insan
-
17-İsrâ 94
en yu'minû : inanmak
-
17-İsrâ 94
iz câe : geldiği zaman
-
17-İsrâ 94
el hudâ : hidayet
-
17-İsrâ 94
en kâlû : onların demeleri
-
17-İsrâ 94
e : mi
-
17-İsrâ 94
bease : gönderdi, hayata getirdi, vazifeli kıldı
-
17-İsrâ 94
beşeren : beşer, insan
-
17-İsrâ 94
resûlen : resûl, elçi
-
17-İsrâ 95
lev : eğer, şâyet
-
17-İsrâ 95
kâne : oldu
-
17-İsrâ 95
fî el ardı : yeryüzünde
-
17-İsrâ 95
melâiketun : melekler
-
17-İsrâ 95
yemşûne : yürürler
-
17-İsrâ 95
mutmainnîne : mutmain olanlar (olarak), yerleşip yaşayanlar
-
17-İsrâ 95
le nezzelnâ : elbette indirirdik
-
17-İsrâ 95
aleyhim : onlara
-
17-İsrâ 95
min es semâi : semadan
-
17-İsrâ 95
meleken : melek
-
17-İsrâ 95
resûlen : resûl
-
17-İsrâ 96
kefâ : yeter, kâfi oldu
-
17-İsrâ 96
şehîden : şahit olarak
-
17-İsrâ 96
beynî : benim
-
17-İsrâ 96
ve beyne-kum : ve sizin aranızda
-
17-İsrâ 96
inne-hu : muhakkak o
-
17-İsrâ 96
kâne : olandır
-
17-İsrâ 96
habîren : haberdar olan
-
17-İsrâ 96
basîren : gören
-
17-İsrâ 97
ve men : ve kim, kimi
-
17-İsrâ 97
yehdi allâhu : Allah (Kendisine) ulaştırır
-
17-İsrâ 97
fe huve : artık, o zaman, o taktirde o
-
17-İsrâ 97
el muhtedi : hidayete ermiştir
-
17-İsrâ 97
ve men : ve kim, kimi
-
17-İsrâ 97
fe len tecide : o zaman bulamazsın
-
17-İsrâ 97
lehum : onlar, onlar için
-
17-İsrâ 97
evliyâe : velîler, dostlar
-
17-İsrâ 97
ve nahşuru-hum : ve onları haşrederiz, toplarız
-
17-İsrâ 97
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
17-İsrâ 97
umyen : kör olarak
-
17-İsrâ 97
ve bukmen : ve dilsiz olarak
-
17-İsrâ 97
ve summen : ve sağır olarak
-
17-İsrâ 97
me'vâ-hum : onların barınağı, kalacağı yeri
-
17-İsrâ 97
cehennemu : cehennem
-
17-İsrâ 97
kullemâ : her seferinde, her defasında
-
17-İsrâ 97
habet : sönmeye yüz tuttu
-
17-İsrâ 97
saîren : alevli ateş
-
17-İsrâ 98
zâlike : işte bu
-
17-İsrâ 98
cezâu-hum : onların cezası
-
17-İsrâ 98
bi enne-hum : onların olması dolayısıyla, sebebiyle
-
17-İsrâ 98
keferû : inkâr ettiler
-
17-İsrâ 98
ve kâlû : ve dediler
-
17-İsrâ 98
e izâ kunnâ : biz olduğumuz zaman mı
-
17-İsrâ 98
izâmen : kemik
-
17-İsrâ 98
ve rufâten : ve toz haline gelmiş (toprak)
-
17-İsrâ 98
e innâ : gerçekten biz mi
-
17-İsrâ 98
le meb'ûsûne : mutlaka beas edileceğiz, diriltileceğiz
-
17-İsrâ 98
cedîden : yeni olarak
-
17-İsrâ 99
e ve lem yerev : ve onlar görmüyorlar mı
-
17-İsrâ 99
ennallâhellezî : o Allah ki, onun olduğunu
-
17-İsrâ 99
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
17-İsrâ 99
ve el arda : ve yeryüzü, arz
-
17-İsrâ 99
en yahluka : yaratmak
-
17-İsrâ 99
misle-hum : onların benzerini, bir mislini daha
-
17-İsrâ 99
ve ceale : ve kıldı, yaptı
-
17-İsrâ 99
lehum : onlara, onlar için
-
17-İsrâ 99
ecelen : bir süre, bir ecel, belli bir zaman dilimi
-
17-İsrâ 99
lâ reybe : şüphe yoktur
-
17-İsrâ 99
fe ebâ : buna rağmen direttiler, dayattılar
-
17-İsrâ 99
ez zalimûne : zulmedenler
-
17-İsrâ 99
kufûren : inkâr ederek
-
17-İsrâ 100
lev : eğer, şâyet
-
17-İsrâ 100
entum : siz
-
17-İsrâ 100
temlikûne : siz maliksiniz, sahipsiniz
-
17-İsrâ 100
hazâine : hazineler
-
17-İsrâ 100
rahmeti : rahmet
-
17-İsrâ 100
izen : olduğu zaman, öyle olursa
-
17-İsrâ 100
le emsektum : mutlaka siz tuttunuz (tutardınız)
-
17-İsrâ 100
haşyete el infâkı : infâk (harcama, tükenme) korkusu
-
17-İsrâ 100
ve kâne : ve oldu, ...dir
-
17-İsrâ 100
el insânu : insan
-
17-İsrâ 100
katûren \n(katere) : çok cimri \n: (fazla sıktı, daralttı)
-
17-İsrâ 101
ve lekad : ve andolsun
-
17-İsrâ 101
âteynâ : biz verdik
-
17-İsrâ 101
beyyinâtin : beyyine, açıkça, beyan olunanlar, ispat vasıtaları
-
17-İsrâ 101
fes'el (fe es'el) : o zaman artık sor
-
17-İsrâ 101
benî isrâîle : İsrailoğullarına
-
17-İsrâ 101
iz câe-hum : onlara gelmişti
-
17-İsrâ 101
fe : o zaman
-
17-İsrâ 101
kâle : dedi
-
17-İsrâ 101
lehu : ona
-
17-İsrâ 101
le ezunnu-ke : kesin bir şekilde senin olduğunu zannediyorum (kesinlikle inanıyorum)
-
17-İsrâ 101
meshûren : büyülenmiş, sihir yapılmış
-
17-İsrâ 102
kâle : dedi
-
17-İsrâ 102
lekad : andolsun
-
17-İsrâ 102
alimte : sen bildin, biliyordun
-
17-İsrâ 102
mâ enzele : indirmedi
-
17-İsrâ 102
es semâvâti : semalar
-
17-İsrâ 102
ve el ardı : ve yeryüzü, arz
-
17-İsrâ 102
basâire : basiretle (ibretle) görülen, görünür bir şekilde, görülmek üzere
-
17-İsrâ 102
ve innî : ve muhakkak ki ben
-
17-İsrâ 102
le ezunnu-ke : mutlaka seni sanıyorum, kesin şekilde inanıyorum
-
17-İsrâ 102
mesbûren : yıkılmış, helâk olmuş
-
17-İsrâ 103
fe : o zaman, böylece, bundan sonra
-
17-İsrâ 103
erâde : istedi, diledi
-
17-İsrâ 103
en yestefizze-hum : onları tedirgin etmek (yerinden oynatmak, çıkarmak)
-
17-İsrâ 103
min el ardı : yeryüzünden (yurttan)
-
17-İsrâ 103
fe : böylece, bunun üzerine
-
17-İsrâ 103
ve men mea-hu : ve beraberindekiler
-
17-İsrâ 103
cemîan : topluca, hepsi
-
17-İsrâ 104
ve kulnâ : ve dedik, söyledik
-
17-İsrâ 104
li benî isrâîle : İsrailoğullarına
-
17-İsrâ 104
uskunû el arda : yeryüzünde (orada) yerleşin, iskân olun
-
17-İsrâ 104
fe : o zaman, böylece
-
17-İsrâ 104
izâ câe : geldiğinde, geldiği zaman, hasıl olduğu zaman
-
17-İsrâ 104
va'dul âhıreti : ahiret vaadi, ahiret zamanı
-
17-İsrâ 104
lefîfen : beraber, birarada (biraraya)
-
17-İsrâ 105
ve bi el hakkı : ve hakkı
-
17-İsrâ 105
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
17-İsrâ 105
ve bi el hakkı : ve hak ile
-
17-İsrâ 105
nezele : indi
-
17-İsrâ 105
ve mâ erselnâ-ke : ve seni göndermedik
-
17-İsrâ 105
mubeşşiren : müjdeleyici
-
17-İsrâ 105
ve nezîren : ve nezir, uyarıcı
-
17-İsrâ 106
ve kur'ânen : ve Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 106
li takree-hu : onu okuman için
-
17-İsrâ 106
alen nâsi (alâ en nâsi) : insanlara
-
17-İsrâ 106
ve nezzelnâ-hu : ve onu indirdik
-
17-İsrâ 106
tenzîlen : bir indirme ile, indiriş ile, tenzil ederek
-
17-İsrâ 107
ev : veya
-
17-İsrâ 107
inne ellezîne : muhakkak onlar, o kimseler
-
17-İsrâ 107
el ilme : ilim
-
17-İsrâ 107
aleyhim : onlara
-
17-İsrâ 107
yahırrûne : kapanırlar
-
17-İsrâ 107
li el ezkâni : çenelerine (çeneleri üstüne)
-
17-İsrâ 107
succeden : secde ederek
-
17-İsrâ 108
ve yekûlûne : ve derler
-
17-İsrâ 108
subhâne : yücedir, sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
17-İsrâ 108
in kâne : olursa
-
17-İsrâ 108
le mef'ûlen : mutlaka, elbette yapılmıştır, ifa edilmiştir
-
17-İsrâ 109
ve yahırrûne : ve kapanıyorlar, kapanırlar
-
17-İsrâ 109
li el ezkâni : çenelerine (çeneleri üstüne)
-
17-İsrâ 109
yebkûne : ağlıyorlar, ağlarlar
-
17-İsrâ 109
ve yezîdu-hum : ve onların artıyor
-
17-İsrâ 110
kulid'ullâhe (kul ud'u allâhe) : de ki Allah (diye) çağır
-
17-İsrâ 110
evid'u (ev ud'û) : veya çağır
-
17-İsrâ 110
er rahmâne : rahmân
-
17-İsrâ 110
eyye : hangisi
-
17-İsrâ 110
mâ ted'û : çağırdığınız şey (isim)
-
17-İsrâ 110
fe : böylece, hepsi
-
17-İsrâ 110
lehu : onun
-
17-İsrâ 110
el esmâu el husnâ : esmaül hüsna, en güzel isimler
-
17-İsrâ 110
ve lâ techer : ve çok yükseltme, çok belli etme
-
17-İsrâ 110
bi salâtike : namazında
-
17-İsrâ 110
ve lâ tuhâfit : ve gizleme
-
17-İsrâ 110
vebtegı (ve ibtegi) : ve ibtiga et, iste
-
17-İsrâ 110
beyne : arasında
-
17-İsrâ 110
zâlike : bu
-
17-İsrâ 110
sebîlen : bir sebîl, bir yol
-
17-İsrâ 111
ve kulil hamdu : ve hamd ile de
-
17-İsrâ 111
lillâhillezî (li allâhi ellezî) : Allah'a ki o
-
17-İsrâ 111
lem yettehız : edinmedi, edinmez
-
17-İsrâ 111
veleden : bir çocuk
-
17-İsrâ 111
ve lem yekun : ve olmamıştır, olmaz
-
17-İsrâ 111
lehu : onun
-
17-İsrâ 111
şerîkun : bir ortak
-
17-İsrâ 111
fî el mulki : mülkte
-
17-İsrâ 111
ve lem yekun : ve olmamıştır, olmaz
-
17-İsrâ 111
lehu : onun
-
17-İsrâ 111
veliyyun : dost, yardımcı
-
17-İsrâ 111
min ez zulli : zilletten
-
17-İsrâ 111
ve kebbir-hu : ve onu tekbir et, onu büyült, yücelt
-
17-İsrâ 111
tekbîren : tekbir ile, (onun) büyüklüğünü ifade ederek, üstün kılarak
-
18-Kehf 1
el hamdulillâhillezî : hamd Allah'adır, o ki
-
18-Kehf 1
enzele : indirdi
-
18-Kehf 1
el kitâbe : kitabı
-
18-Kehf 1
ve lem yec'al : ve kılmadı, olmadı
-
18-Kehf 1
lehu : onda
-
18-Kehf 1
ivecen : bir çarpıklık, eğrilik
-
18-Kehf 2
kayyimen : kayyum olarak, kıyâmete kadar devam ederek
-
18-Kehf 2
li yunzire : uyarması için
-
18-Kehf 2
be'sen : bir azapla
-
18-Kehf 2
şedîden : şiddetli
-
18-Kehf 2
min ledun-hu : (onun) katından, kendi katından
-
18-Kehf 2
ve yubeşşire : ve müjdeler
-
18-Kehf 2
el mu'minîne ellezîne : mü'minleri, o kimseler ki
-
18-Kehf 2
ya'melûn es sâlihâti : salih (nefsi ıslâh edici) ameller yaparlar
-
18-Kehf 2
enne : muhakkak, olduğunu
-
18-Kehf 2
lehum : onlar için
-
18-Kehf 2
ecren : bir ecir, mükâfat
-
18-Kehf 2
hasenen : (en) güzel
-
18-Kehf 3
mâkisîne : kalıcıdırlar
-
18-Kehf 3
ebeden : ebediyyen
-
18-Kehf 4
ve yunzire : ve uyarır, korkutur
-
18-Kehf 4
ellezîne : o kimseleri
-
18-Kehf 4
ittehaze allâhu : Allah edindi
-
18-Kehf 4
veleden : bir çocuk
-
18-Kehf 5
lehum : onların
-
18-Kehf 5
ve lâ : ve yoktur
-
18-Kehf 5
keburet : çok büyük, büyük oldu
-
18-Kehf 5
kelimeten : bir kelime
-
18-Kehf 5
min efvâhi-him : ağızlarından
-
18-Kehf 5
in yekûlûne : söylerlerse
-
18-Kehf 5
keziben : yalan (olarak)
-
18-Kehf 6
fe lealle-ke : bundan sonra, o zaman belki sen, neredeyse sen
-
18-Kehf 6
nefse-ke : sen kendini
-
18-Kehf 6
lem yu'minû : inanmazlar
-
18-Kehf 6
bi hâzâ el hadîsi : bu söze
-
18-Kehf 6
esefen : üzüntü (ile), esefle, esef ederek
-
18-Kehf 7
cealnâ : kıldık
-
18-Kehf 7
alel ardı (alâ el ardı) : yeryüzünde
-
18-Kehf 7
zîneten : süs, ziynet
-
18-Kehf 7
lehâ : ona
-
18-Kehf 7
li nebluve-hum : onları imtihan etmemiz için
-
18-Kehf 7
eyyu-hum : onların hangisi
-
18-Kehf 7
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
18-Kehf 7
amelen : amel
-
18-Kehf 8
ve innâ : ve muhakkak biz
-
18-Kehf 8
le câilûne : elbette kılıcılarız, yapanlarız
-
18-Kehf 8
mâ aleyhâ : onun üzerinde olan şeyler
-
18-Kehf 8
saîden : toprak
-
18-Kehf 8
curuzen : üzerinde nebat bulunmayan çorak, kuru toprak
-
18-Kehf 9
em : yoksa, veya
-
18-Kehf 9
hasibte : sen sandın
-
18-Kehf 9
enne : olduğunu
-
18-Kehf 9
ashâbe el kehfi : kehf (mağara) ehli (mağarada bulunanlar)
-
18-Kehf 9
ve er rakîmi : ve Rakîm
-
18-Kehf 9
acaben : acayip olan, garip olan
-
18-Kehf 10
iz evâ : sığındıkları zaman
-
18-Kehf 10
el fityetu : gençler
-
18-Kehf 10
ilel kehfi (ilâ el kehfi) : mağaraya
-
18-Kehf 10
fe kâlû : o zaman dediler
-
18-Kehf 10
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
18-Kehf 10
min ledun-ke : senin katından
-
18-Kehf 10
rahmeten : bir rahmet
-
18-Kehf 10
ve heyyi' : ve bağışla, lütfet
-
18-Kehf 10
lenâ : bize
-
18-Kehf 10
min emri-nâ : emrimizden, içimizden
-
18-Kehf 10
reşeden : irşad edecek
-
18-Kehf 11
fe : o zaman, böylece, böylelikle
-
18-Kehf 11
fî el kehfi : mağarada, mağara içinde
-
18-Kehf 11
sinîne : seneler, yıllar
-
18-Kehf 11
adeden : adet, sayı
-
18-Kehf 12
summe : sonra
-
18-Kehf 12
beasnâ-hum : onları uyandırdık, dirilttik
-
18-Kehf 12
li na'leme : bilmemiz için, belirtmemiz için
-
18-Kehf 12
eyyu : hangisi
-
18-Kehf 12
el hızbeyni : iki topluluk
-
18-Kehf 12
lebisû : kaldılar
-
18-Kehf 12
emeden : uzun zaman, uzun süre, müddet
-
18-Kehf 13
aleyke : sana
-
18-Kehf 13
nebe'e-hum : onların haberlerini
-
18-Kehf 13
bi el hakkı : hak ile, gerçek olarak
-
18-Kehf 13
inne-hum : muhakkak onlar
-
18-Kehf 13
fityetun : gençler
-
18-Kehf 13
âmenû : âmenû oldular, inandılar
-
18-Kehf 13
ve zidnâ-hum : ve onlara artırdık
-
18-Kehf 13
huden : hidayet
-
18-Kehf 14
ve rabatnâ : ve bağladık, kuvvetlendirdik, takviye ettik, rabıta kurduk
-
18-Kehf 14
fe : böylece, o zaman
-
18-Kehf 14
rabbu es semâvâti : semaların Rabbi
-
18-Kehf 14
ve el ardı : ve yeryüzü, arz
-
18-Kehf 14
len ned'uve : asla dua etmeyiz
-
18-Kehf 14
ilâhen : ilâh
-
18-Kehf 14
lekad : andolsun
-
18-Kehf 14
izen : öyleyse, öyle olursa, bu taktirde
-
18-Kehf 14
şetaten : haddi aşma, taşkınlık, yanlış
-
18-Kehf 15
ittehazû : edindiler
-
18-Kehf 15
âliheten : ilâhlar
-
18-Kehf 15
lev : olsa, olmasına rağmen
-
18-Kehf 15
lâ ye'tûne : gelmez
-
18-Kehf 15
aleyhim : onlara
-
18-Kehf 15
beyyinin : açıkça
-
18-Kehf 15
fe men : o zaman kim
-
18-Kehf 15
azlemu : daha zalim
-
18-Kehf 15
mimmenifterâ : iftira eden kimseden
-
18-Kehf 15
keziben : yalanla
-
18-Kehf 16
ve izi'tezeltumû-hum \n(i'tezele) : ve onlardan ayrıldığınız zaman \n: (ayrıldı)
-
18-Kehf 16
ve mâ ya'budûne : ve kul olduğunuz şeyler
-
18-Kehf 16
illâllâhe (illâ allâhe) : Allah'tan başka
-
18-Kehf 16
fe'vû (fe evû) : artık, o halde, sığının
-
18-Kehf 16
ilel kehfi (illâ el kehfi) : mağaraya
-
18-Kehf 16
yenşur : neşretsin, göndersin, ulaştırsın
-
18-Kehf 16
lekum : sizin için, size
-
18-Kehf 16
min rahmeti-hi : rahmetinden
-
18-Kehf 16
ve yuheyyi' : ve kolaylaştırsın, düzenlesin, lütfetsin
-
18-Kehf 16
lekum : sizin için, size
-
18-Kehf 16
min emri-kum : sizin emrinizden, sizin işinizden (işinizi)
-
18-Kehf 16
mirfekan : yardımcı olarak, arkadaş, destek olarak
-
18-Kehf 17
ve tere : ve görürsün
-
18-Kehf 17
eş şemse : güneş
-
18-Kehf 17
izâ taleat : doğduğu zaman
-
18-Kehf 17
tezâveru : (ziyaret eder) uğrar, meyleder, gelir
-
18-Kehf 17
an kehfi-him : onların mağarasından (mağarasına)
-
18-Kehf 17
zâte el yemîni : sağ taraf
-
18-Kehf 17
ve izâ garabet : ve battığı zaman
-
18-Kehf 17
zâte eş şimâli : sol taraf
-
18-Kehf 17
ve hum : ve onlar
-
18-Kehf 17
fecvetin : geniş yer, mağaranın içindeki geniş boşluk
-
18-Kehf 17
zâlike : işte bu
-
18-Kehf 17
men : kim
-
18-Kehf 17
yehdi allâhu : Allah hidayete erdirir (kendisine ulaştırır)
-
18-Kehf 17
fe : böylece
-
18-Kehf 17
huve : o
-
18-Kehf 17
el muhtedi : hidayete eren kişi (hidayete ermiştir)
-
18-Kehf 17
ve men : ve kim, kimi
-
18-Kehf 17
fe len tecide : artık bulamazsın
-
18-Kehf 17
lehu : onun için
-
18-Kehf 17
veliyyen : velî, dost
-
18-Kehf 17
murşiden : bir mürşid, irşad eden
-
18-Kehf 18
ve tahsebu-hum : ve onları sanırsın
-
18-Kehf 18
eykâzan : uyanık
-
18-Kehf 18
ve hum rukûdun : ve onlar uykudadır
-
18-Kehf 18
ve nukallibu-hum : ve onları çeviririz, döndürürüz
-
18-Kehf 18
zâte el yemîni : sağ taraf
-
18-Kehf 18
ve zâte eş şimâli : ve sol taraf
-
18-Kehf 18
ve kelbu-hum : ve onların köpeği (Ashabı Kehf'in köpeği)
-
18-Kehf 18
el vasîdi : mağaranın dış kısmı, giriş, avlu
-
18-Kehf 18
levittala'te (lev ittala'te) : muttali olsaydın, yakından görseydin
-
18-Kehf 18
aleyhim : onlara, onları
-
18-Kehf 18
le velleyte : mutlaka (geri) dönerdin
-
18-Kehf 18
firâren : kaçarak
-
18-Kehf 18
ve le muli'te : ve sen mutlaka dolardın
-
18-Kehf 18
ru'ben : korku ile (korkarak)
-
18-Kehf 19
ve kezâlike : ve böylece
-
18-Kehf 19
beasnâ-hum : onları dirilttik, uyandırdık
-
18-Kehf 19
li yetesâelû : karşılıklı birbirlerine sorsunlar diye
-
18-Kehf 19
beyne-hum, : aralarında
-
18-Kehf 19
kâle : dedi
-
18-Kehf 19
kem lebistum : ne kadar kaldınız
-
18-Kehf 19
lebisnâ : biz kaldık
-
18-Kehf 19
yevmen : bir gün
-
18-Kehf 19
ev : veya
-
18-Kehf 19
ba'da yevmin : günün bir kısmı
-
18-Kehf 19
a'lemu : en iyi bilir
-
18-Kehf 19
bi mâ lebistum : siz ne kadar kaldınız
-
18-Kehf 19
feb'asû : bundan sonra gönderin
-
18-Kehf 19
ehade-kum : sizden birisi
-
18-Kehf 19
bi verıkı-kum : sizin (gümüş) paranız ile
-
18-Kehf 19
ilel medîneti : şehre
-
18-Kehf 19
fe li yanzur : böylece baksın
-
18-Kehf 19
eyyu-hâ : hangisi
-
18-Kehf 19
ezkâ \n(zekâ) : daha temiz \n: (temiz)
-
18-Kehf 19
taâmen : yiyecek
-
18-Kehf 19
fel ye'tikum (fe li ye'tikum) : böylece getirsin
-
18-Kehf 19
ve li yetelattaf : ve dikkat etsin (en ince hususa kadar ifa etsin) tedbirli olsun
-
18-Kehf 19
ve lâ yuş'ırenne : ve sakın sezdirmesin, hissettirmesin, farkına vardırmasın
-
18-Kehf 19
ehaden : birisi
-
18-Kehf 20
inne-hum : muhakkak onlar
-
18-Kehf 20
in yazherû : gâlip gelirse
-
18-Kehf 20
aleykum : sizin üzerinize, size
-
18-Kehf 20
yercumû-kum : sizi taşlarlar
-
18-Kehf 20
ev : veya
-
18-Kehf 20
milleti-him : kendi dînlerine
-
18-Kehf 20
ve len tuflihû : ve asla felâha eremezsiniz, kurtulamazsınız
-
18-Kehf 20
izen ebeden : o zaman ebediyyen
-
18-Kehf 21
ve kezâlike : ve böylece, işte böyle
-
18-Kehf 21
a'sernâ : bildirdik
-
18-Kehf 21
aleyhim : onlara, onları
-
18-Kehf 21
li ya'lemû : bilmeleri için, bilsinler diye
-
18-Kehf 21
enne : muhakkak, olduğunu
-
18-Kehf 21
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
18-Kehf 21
ve enne es sâate : ve muhakkak o saat, o vakit
-
18-Kehf 21
lâ reybe : şüphe yok
-
18-Kehf 21
yetenâzeûne : çekişiyorlar, niza ediyorlar
-
18-Kehf 21
beyne-hum : onlar aralarında
-
18-Kehf 21
emre-hum : onların işleri, durumu
-
18-Kehf 21
fe kâlûbnû (fe kâlû ubnû) : öyleyse 'inşa edin' dediler
-
18-Kehf 21
aleyhim : onların üzerine
-
18-Kehf 21
bunyânen : binalar
-
18-Kehf 21
a'lemu : en iyi bilir
-
18-Kehf 21
kâlellezîne (kâle ellezîne) : dediler o kimseler
-
18-Kehf 21
galebû : gâlip oldular, üstün oldular (sözü geçenler)
-
18-Kehf 21
alâ emri-him : onların işleri üzerine, onların işlerine
-
18-Kehf 21
le nettehızenne : mutlaka edinelim, yapalım
-
18-Kehf 21
aleyhim : onların üzerine
-
18-Kehf 21
mesciden : bir mescid
-
18-Kehf 22
se yekûlûne : diyecekler
-
18-Kehf 22
selâsetun : üç
-
18-Kehf 22
kelbu-hum : onların köpeği
-
18-Kehf 22
ve yekûlûne : ve diyecekler
-
18-Kehf 22
hamsetun : beş
-
18-Kehf 22
kelbu-hum : onların köpeği
-
18-Kehf 22
recmen : taşlayarak
-
18-Kehf 22
bi el gaybi : gaybı, bilinmeyeni
-
18-Kehf 22
ve yekûlûne : ve diyecekler
-
18-Kehf 22
seb'atun : yedi
-
18-Kehf 22
ve sâminu-hum : ve onların sekizincisi
-
18-Kehf 22
kelbu-hum : onların köpeği
-
18-Kehf 22
a'lemu : en iyi bilir
-
18-Kehf 22
bi ıddeti-him : onların sayısını
-
18-Kehf 22
mâ ya'lemu-hum : onları bilmezler
-
18-Kehf 22
fe lâ tumâri : artık tartışma
-
18-Kehf 22
mirâen : bir tartışma, bir mücâdele
-
18-Kehf 22
zâhiren : açık, görünen, bilinen
-
18-Kehf 22
ve lâ testefti \n(fetva) : ve soru sorma (açıklama isteme) \n: (açıklama, hüküm verme, fetva verme)
-
18-Kehf 22
ehâden : birine
-
18-Kehf 23
ve lâ tekûlenne : ve deme muhakkak
-
18-Kehf 23
li şey'in : bir şey için
-
18-Kehf 23
zâlike : bunu
-
18-Kehf 23
gaden : yarın
-
18-Kehf 24
en yeşâallâhu : Allah dilerse
-
18-Kehf 24
vezkur (ve uzkur) : ve zikret
-
18-Kehf 24
rabbe-ke : senin Rabbin
-
18-Kehf 24
nesîte : sen unuttun
-
18-Kehf 24
ve kul : ve de
-
18-Kehf 24
en yehdiye-ni : beni ulaştırması
-
18-Kehf 24
li akrabe : daha yakın, daha üstün
-
18-Kehf 24
reşeden : irşad
-
18-Kehf 25
ve lebisû : ve kaldılar
-
18-Kehf 25
fî kehfi-him : mağaralarının içinde (mağarada)
-
18-Kehf 25
selâse : üç
-
18-Kehf 25
mietin : yüz
-
18-Kehf 25
sinîne : seneler, yıllar
-
18-Kehf 25
vezdâdû (ve ezdâdû) : ve arttı, fazlalaştı
-
18-Kehf 26
a'lemu : en iyi bilir
-
18-Kehf 26
lebisû : kaldılar
-
18-Kehf 26
lehu : onundur
-
18-Kehf 26
gaybu es semâvâti : semaların gaybı
-
18-Kehf 26
ve el ardı : ve yeryüzü, arz
-
18-Kehf 26
ebsır : en iyi görür
-
18-Kehf 26
ve esmı' : ve en iyi işitir
-
18-Kehf 26
lehum : onların
-
18-Kehf 26
min veliyyin : bir velî, bir dost
-
18-Kehf 26
ve lâ yuşriku : ve ortak etmez
-
18-Kehf 26
ehaden : birisi, bir kimse
-
18-Kehf 27
vetlu (ve utlu) : ve oku
-
18-Kehf 27
ûhıye : vahyedildi
-
18-Kehf 27
ileyke : sana
-
18-Kehf 27
rabbi-ke : senin Rabbin
-
18-Kehf 27
lâ mubeddile : değiştirecek yoktur
-
18-Kehf 27
li kelimâti-hi : onun kelimesini
-
18-Kehf 27
ve len tecide : ve bulamazsın
-
18-Kehf 27
multehaden \n(elhade) : yönelinen \n: (yöneldi, meyletti)
-
18-Kehf 28
nefse-ke : senin nefsin, kendi nefsin
-
18-Kehf 28
mea ellezîne : o kimselerle birlikte
-
18-Kehf 28
yed'ûne : dua ederler, ediyorlar
-
18-Kehf 28
rabbe-hum : onların Rabbi
-
18-Kehf 28
bi el gadâti : sabah
-
18-Kehf 28
ve el aşiyyi : ve akşam
-
18-Kehf 28
yurîdûne : isterler, istiyorlar
-
18-Kehf 28
veche-hu : onun vechini, zatını
-
18-Kehf 28
ve lâ ta'du \n(âde) : ve döndürme, çevirme \n: (döndü)
-
18-Kehf 28
aynâ-ke : senin gözlerin
-
18-Kehf 28
zînete el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının süsünü, ziynetini
-
18-Kehf 28
ve lâ tutı' : ve itaat etme
-
18-Kehf 28
men : kimse
-
18-Kehf 28
agfelnâ : gâfil bıraktık
-
18-Kehf 28
kalbe-hu : onun kalbi
-
18-Kehf 28
vettebea (ve ittebea) : ve tâbî oldu
-
18-Kehf 28
hevâ-hu \n(hevâ) : hevesleri \n: (hevesler: nefsin afetleri ile şeytanın talepleri)
-
18-Kehf 28
ve kâne : ve oldu
-
18-Kehf 28
emru-hu : onun işi, kendi işi
-
18-Kehf 29
ve kulil hakku (ve kul el hakku) : ve de ki hak
-
18-Kehf 29
fe men şâe : bundan sonra dileyen kimse
-
18-Kehf 29
fe li yu'min : artık inansın
-
18-Kehf 29
ve men şâe : ve dileyen kimse
-
18-Kehf 29
fe li yekfur : artık inkâr etsin
-
18-Kehf 29
a'tednâ : hazırladık
-
18-Kehf 29
li ez zâlimîne : zalimler için, zalimlere
-
18-Kehf 29
nâren : bir ateş
-
18-Kehf 29
ehâta : ihata etti, sardı, kapladı
-
18-Kehf 29
ve in : ve eğer
-
18-Kehf 29
yestegîsû : yağmur isterler
-
18-Kehf 29
ke : gibi
-
18-Kehf 29
el muhli : erimiş maden (demir, bakır vs.)
-
18-Kehf 29
yeşvî el vucûhe : yüzü kavurur
-
18-Kehf 29
bi'se eş şarâbu : ne kötü içecek
-
18-Kehf 29
ve sâet : ve ne kötü
-
18-Kehf 29
murtefekan : arkadaş, dost, destek, yardım
-
18-Kehf 30
innellezîne (inne ellezîne) : muhakkak o kimseler, onlar
-
18-Kehf 30
âmenû : âmenû oldular, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler
-
18-Kehf 30
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
18-Kehf 30
ecre : ecir, ücret, karşılık, bedel
-
18-Kehf 30
men : kimse
-
18-Kehf 30
ahsene : en güzel
-
18-Kehf 30
amelen : amel
-
18-Kehf 31
ulâike : işte onlar
-
18-Kehf 31
lehum : onlara, onlar için vardır
-
18-Kehf 31
cennâtu adnin : adn cennetleri
-
18-Kehf 31
tecrî : akar
-
18-Kehf 31
el enharu : nehirler
-
18-Kehf 31
yuhallevne : süslenirler
-
18-Kehf 31
min esâvire (el esveretu) : bileziklerden, bileziklerle (bilezik)
-
18-Kehf 31
zehebin : altın
-
18-Kehf 31
ve yelbesûne : ve giyerler
-
18-Kehf 31
siyâben : elbise
-
18-Kehf 31
hudren : yeşil
-
18-Kehf 31
ve istebrekın : ve kalın ipek (diba), atlas
-
18-Kehf 31
muttekiîne : yaslanırlar
-
18-Kehf 31
alel erâiki (alâ el erâiki) : tahtlar üzerinde, üzerine
-
18-Kehf 31
ni'me es sevâbu : ne güzel sevap (kazanılan pozitif dereceler)
-
18-Kehf 31
ve hasunet : ve güzel oldu
-
18-Kehf 31
murtefekan : arkadaş, dost, yardımcı, destek
-
18-Kehf 32
lehum : onlara, onlar için vardır
-
18-Kehf 32
meselen : misal, örnek
-
18-Kehf 32
raculeyni : iki adam
-
18-Kehf 32
cealnâ : kıldık, verdik
-
18-Kehf 32
li ehadi-himâ : ikisinden birine
-
18-Kehf 32
cenneteyni : iki bahçe
-
18-Kehf 32
ve hafefnâ-humâ : ve ikisini kuşattık
-
18-Kehf 32
ve cealnâ : ve kıldık
-
18-Kehf 32
beyne-humâ : ikisinin arasında
-
18-Kehf 32
zer'an : ekinler
-
18-Kehf 33
kilte : her iki, her ikisi
-
18-Kehf 33
el cenneteyni : iki bahçe
-
18-Kehf 33
âtet : verdi
-
18-Kehf 33
ukule-hâ : meyvelerini
-
18-Kehf 33
ve lem tazlim : ve eksik bırakmadı
-
18-Kehf 33
şey'en : bir şeyi
-
18-Kehf 33
ve feccernâ : ve fışkırttık, çıkardık, akıttık
-
18-Kehf 33
hılâle-humâ : ikisinin arasından
-
18-Kehf 33
neheren : bir nehir
-
18-Kehf 34
ve kâne : ve oldu
-
18-Kehf 34
lehu : onun, onun vardır
-
18-Kehf 34
semerun : ürün, servet
-
18-Kehf 34
fe : böylece, artık
-
18-Kehf 34
kâle : dedi
-
18-Kehf 34
ve huve : ve o
-
18-Kehf 34
ene : ben
-
18-Kehf 34
ekseru : daha çok
-
18-Kehf 34
min-ke : senden
-
18-Kehf 34
mâlen : mal bakımından
-
18-Kehf 34
ve eazzu : ve daha azîz, daha üstün
-
18-Kehf 34
neferen : fertler bakımından
-
18-Kehf 35
ve dehale : ve girdi
-
18-Kehf 35
cennete-hu : onun bahçesi
-
18-Kehf 35
ve huve : ve o
-
18-Kehf 35
li nefsi-hi : (onun nefsine) kendi nefsine
-
18-Kehf 35
kâle : dedi
-
18-Kehf 35
mâ ezunnu : ben sanmıyorum
-
18-Kehf 35
en tebîde : kuruyup yok olmak, helâk olmak
-
18-Kehf 35
ebeden : ebediyyen
-
18-Kehf 36
ve mâ ezunnu : ve zannetmiyorum
-
18-Kehf 36
es sâate : o saat, kıyâmet saati
-
18-Kehf 36
kâimeten : kaim olan
-
18-Kehf 36
ve le in rudidtu : ve eğer ben geri döndürülürsem (döndürülsem bile)
-
18-Kehf 36
le ecidenne : mutlaka bulacağım
-
18-Kehf 36
hayren : daha hayırlı
-
18-Kehf 36
munkaleben : dönüşmüş olan
-
18-Kehf 37
kâle : dedi
-
18-Kehf 37
lehu : ona
-
18-Kehf 37
ve huve : ve o
-
18-Kehf 37
e keferte : sen inkâr mı ettin
-
18-Kehf 37
bi ellezî : ki onu
-
18-Kehf 37
halaka-ke : seni yarattı
-
18-Kehf 37
summe min nutfetin : sonra bir nutfeden (bir damla sudan)
-
18-Kehf 37
summe : sonra
-
18-Kehf 37
sevvâ-ke : seni sevva etti (dizayn etti) düzenledi
-
18-Kehf 37
raculen : bir adam (insan) hüviyetine
-
18-Kehf 38
lâkinne : fakat
-
18-Kehf 38
huvallâhu (huve allâhu) : o Allah
-
18-Kehf 38
ve lâ uşriku : ve ben şirk koşmam, ortak koşmam
-
18-Kehf 38
ehaden : bir kimse, bir şey
-
18-Kehf 39
ve lev lâ : ve olmasaydı, olmaz mıydı
-
18-Kehf 39
iz dehalte : sen girdiğin zaman
-
18-Kehf 39
cennete-ke : senin bahçen
-
18-Kehf 39
kulte : dedin, söyledin
-
18-Kehf 39
mâ şâe allâhu : maşaallah, Allah'ın dilediği şey
-
18-Kehf 39
lâ kuvvete : kuvvet yoktur
-
18-Kehf 39
in tere-ni : eğer sen beni görüyorsan
-
18-Kehf 39
ene : ben
-
18-Kehf 39
ekalle : daha az
-
18-Kehf 39
min-ke : senden
-
18-Kehf 39
mâlen : mal (miktar) bakımından
-
18-Kehf 39
ve veleden : ve çocuk (sayısı) bakımından
-
18-Kehf 40
fe : böylece, artık
-
18-Kehf 40
en yu'tiye-ni : bana vermesi
-
18-Kehf 40
min cenneti-ke : senin bahçenden
-
18-Kehf 40
ve yursile : ve gönderir
-
18-Kehf 40
aleyhâ : onun üzerinde
-
18-Kehf 40
husbânen : yıldırımlar, semadan inen felâketler
-
18-Kehf 40
min es semâi : semadan
-
18-Kehf 40
fe : böylece
-
18-Kehf 40
saîden : toprak
-
18-Kehf 40
zelekan : kaygan olan
-
18-Kehf 41
ev : veya
-
18-Kehf 41
gavren : çekilir, yerin içine çekilir
-
18-Kehf 41
fe len testetîa : artık asla senin gücün yetmez, sen muktedir olamazsın
-
18-Kehf 41
lehu : onu
-
18-Kehf 41
taleben : talep ederek, elde ederek (elde etmek)
-
18-Kehf 42
ve uhîta : ve ihata edildi (kuşatılıp, mahvedildi)
-
18-Kehf 42
bi semeri-hi : onun ürünleri
-
18-Kehf 42
fe asbeha : böylece oldu
-
18-Kehf 42
keffey-hi : avuçlarını (ellerini)
-
18-Kehf 42
mâ enfeka : harcadığı, sarfettiği şeyler (emek, para)
-
18-Kehf 42
ve hiye : ve o
-
18-Kehf 42
hâviyetun alâ : üzerine yıkılmış, çökmüş halde
-
18-Kehf 42
ve yekûlu : ve diyor
-
18-Kehf 42
yâ leyte-ni : keşke ben
-
18-Kehf 42
lem uşrik : şirk koşmam
-
18-Kehf 42
ehaden : bir kimse, bir şey
-
18-Kehf 43
ve lem tekun : ve olmadı, olmaz
-
18-Kehf 43
lehu : ona
-
18-Kehf 43
fietun : grup, topluluk, kimseler
-
18-Kehf 43
yansurûne-hu : ona yardım ederler
-
18-Kehf 43
ve mâ kâne : ve olmadı
-
18-Kehf 43
muntesiren : yardım edilen, yardım alan
-
18-Kehf 44
hunâlike : işte burada (orada)
-
18-Kehf 44
el velâyetu : velâyet, yardım, dostluk
-
18-Kehf 44
lillâhil hakkı (li allâhi el hakkı) : hak olan Allah'a aittir
-
18-Kehf 44
huve : o
-
18-Kehf 44
sevâben : sevap olarak, sevap açısından
-
18-Kehf 44
ve hayrun : ve hayırlıdır
-
18-Kehf 44
ukben : akıbet (sonuç) olarak, sonuç açısından
-
18-Kehf 45
lehum : onlara
-
18-Kehf 45
meselel hayâtid dunyâ : dünya hayatı misalini, durumunu
-
18-Kehf 45
ke mâin : su gibi
-
18-Kehf 45
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
18-Kehf 45
min es semâi : semadan
-
18-Kehf 45
fahteleta : böylece karıştı, yeşerdi (büyüdü)
-
18-Kehf 45
nebâtu el ardı : yeryüzünün nebatları, bitkileri
-
18-Kehf 45
fe asbeha : böylece, sonra da oldu
-
18-Kehf 45
heşîmen : kuruyup, ufalanır
-
18-Kehf 45
tezrû-hu : onu uçurur, dağıtır, savurur
-
18-Kehf 45
er riyâhu : rüzgâr
-
18-Kehf 45
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve (Allah ..... oldu) Allah ...'tır
-
18-Kehf 45
alâ kulli şey'in : herşeye
-
18-Kehf 45
muktediren : muktedir olan, gücü yeten, kaadir olan
-
18-Kehf 46
el mâlu : mal
-
18-Kehf 46
ve el benûne : ve çocuklar, oğullar
-
18-Kehf 46
zînetu el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının süsüdür, ziynetidir
-
18-Kehf 46
ve el bâkıyâtu : ve bâki olan, kalıcı olan
-
18-Kehf 46
es sâlihâtu : salih ameller (nefs tezkiyesi)
-
18-Kehf 46
inde : katında
-
18-Kehf 46
rabbi-ke : senin Rabbin
-
18-Kehf 46
sevâben : sevap bakımından
-
18-Kehf 46
ve hayrun : ve hayırlıdır
-
18-Kehf 46
emelen : ümit olarak, emel olarak
-
18-Kehf 47
ve yevme : ve o gün
-
18-Kehf 47
nuseyyiru : yürüteceğiz
-
18-Kehf 47
el cibâle : dağlar
-
18-Kehf 47
ve tere : ve görürsün
-
18-Kehf 47
el arda : yeryüzü, arz
-
18-Kehf 47
bârizeten : bariz olarak, açık ve net olarak
-
18-Kehf 47
ve haşernâ-hum : ve onları haşrettik (topladık)
-
18-Kehf 47
fe lem nugâdir : böylece bırakmayız
-
18-Kehf 47
ehaden : birisi
-
18-Kehf 48
ve uridû : ve sunuldular, arz edildiler
-
18-Kehf 48
alâ rabbi-ke : senin Rabbine
-
18-Kehf 48
saffen : saf saf, sıra halinde
-
18-Kehf 48
lekad : andolsun
-
18-Kehf 48
kemâ : gibi
-
18-Kehf 48
evvele : ilk, evvel
-
18-Kehf 48
merretin : kez, defa
-
18-Kehf 48
bel : hayır
-
18-Kehf 48
zeamtum \n(zeame) : zanda bulundunuz \n: (zanda bulunup bir şey söyledi)
-
18-Kehf 48
ellen nec'ale : bizim asla yapmayacağımızı, yapamayacağımızı
-
18-Kehf 48
lekum : size
-
18-Kehf 48
mev'ıden : vaadedilen
-
18-Kehf 49
ve vudıa : ve kondu
-
18-Kehf 49
el kitâbu : kitap
-
18-Kehf 49
fe tere : o zaman görürsün
-
18-Kehf 49
el mucrimîne : mücrimler
-
18-Kehf 49
muşfikîne : korkanlar
-
18-Kehf 49
ve yekûlûne : ve derler
-
18-Kehf 49
yâ veylete-nâ : yazıklar olsun bize
-
18-Kehf 49
hâzâ el kitâbi : bu kitap
-
18-Kehf 49
sagîreten : küçük
-
18-Kehf 49
ve lâ : ve olmadı, olmaz
-
18-Kehf 49
kebîreten : büyük
-
18-Kehf 49
ve vecedû : ve buldular
-
18-Kehf 49
hâdıren : hazır olarak
-
18-Kehf 49
ve lâ yazlimu : ve zulmetmez
-
18-Kehf 49
rabbu-ke : senin Rabbin
-
18-Kehf 49
ehaden : bir kimse
-
18-Kehf 50
ve iz : ve olmuştu
-
18-Kehf 50
li el melâiketi : meleklere
-
18-Kehf 50
li âdeme : Âdem'e
-
18-Kehf 50
fe secedû : hemen secde ettiler
-
18-Kehf 50
illâ iblîse : iblis dışında, iblis hariç
-
18-Kehf 50
kâne : oldu, idi
-
18-Kehf 50
min el cinni : cinlerden
-
18-Kehf 50
fe feseka : böylece fıska düştü, itaat etmedi, isyan etti
-
18-Kehf 50
an emri : emrinden
-
18-Kehf 50
e fe tettehızûne-hu : hâlâ onu ediniyor musunuz
-
18-Kehf 50
ve zurriyyete-hû : ve onun zürriyetini, neslini
-
18-Kehf 50
evliyâe : dostlar
-
18-Kehf 50
ve hum : ve onlar
-
18-Kehf 50
lekum : size, sizin için
-
18-Kehf 50
bi'se : ne kötü
-
18-Kehf 50
liz zâlimîne (li ez zâlimîne) : zalimler için
-
18-Kehf 50
bedelen : bedel, karşılık
-
18-Kehf 51
mâ eşhedtu-hum : onları şahit tutmadım
-
18-Kehf 51
halka es semâvâti : semaların yaratılışı
-
18-Kehf 51
ve el ardı : ve yerin
-
18-Kehf 51
ve lâ : ve olmadı
-
18-Kehf 51
enfusi-him : onlar, kendileri
-
18-Kehf 51
ve mâ kuntu : ve ben olmadım
-
18-Kehf 51
muttehıze : edinen
-
18-Kehf 51
el mudıllîne : dalâlette bırakanlar
-
18-Kehf 51
aduden (el adudu) : yardımcı (pazu, kol kuvveti)
-
18-Kehf 52
ve yevme : ve o gün (kıyâmet günü)
-
18-Kehf 52
yekûlu : söyler
-
18-Kehf 52
şurekâiyellezîne : ortak koştuğunuz o şeyler
-
18-Kehf 52
zeamtum : zanda bulundunuz
-
18-Kehf 52
fe : o zaman, böylece
-
18-Kehf 52
deav-hum : onları davet ettiler
-
18-Kehf 52
fe : o zaman, fakat
-
18-Kehf 52
lem yestecibû : icabet etmezler, etmediler
-
18-Kehf 52
lehum : onlara
-
18-Kehf 52
ve cealnâ : ve biz kıldık,
-
18-Kehf 52
beyne-hum : onların aralarını
-
18-Kehf 52
mevbikan \n(evbeka) : helâk olma yeri, helâk edici (engel) \n: (helâk etti)
-
18-Kehf 53
ve ree : ve gördü
-
18-Kehf 53
el mucrimûne : suçlular, günahkârlar
-
18-Kehf 53
en nâre : ateş
-
18-Kehf 53
fe : o zaman, artık, böylece
-
18-Kehf 53
enne-hum : kendilerinin olduğunu
-
18-Kehf 53
ve lem yecidû : ve bulamazlar, bulamadılar
-
18-Kehf 53
masrifen \n(serefa) : uzaklaşacak yer, kaçış yolu \n: (çevirdi, uzaklaştı)
-
18-Kehf 54
ve lekad : ve andolsun
-
18-Kehf 54
el kur'âni : Kur'ân-ı Kerim
-
18-Kehf 54
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
18-Kehf 54
meselin : misal, mesele
-
18-Kehf 54
ve kâne : ve oldu
-
18-Kehf 54
el insânu : insan
-
18-Kehf 54
eksere : daha çok
-
18-Kehf 54
şey'in : şey
-
18-Kehf 54
cedelen : cedelleşen, münakaşa edici, kavga edici
-
18-Kehf 55
ve mâ menea : ve men eden şey
-
18-Kehf 55
en nâse : insanlar
-
18-Kehf 55
en yu'minû : mü'min olmak
-
18-Kehf 55
iz câe-hum : onlara geldiği zaman
-
18-Kehf 55
el hudâ : hidayet
-
18-Kehf 55
ve yestagfirû : ve mağfiret isterler, dilerler
-
18-Kehf 55
rabbe-hum : onların Rab'leri
-
18-Kehf 55
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
18-Kehf 55
sunnetu el evvelîne : evvelkilerin sünneti
-
18-Kehf 55
ev : veya
-
18-Kehf 55
ye'tiye-hum : onlara gelir
-
18-Kehf 55
el azâbu : azap
-
18-Kehf 55
kubulen : karşı karşıya kalarak
-
18-Kehf 56
ve mâ nursilu : ve göndermeyiz
-
18-Kehf 56
el murselîne : resûl olanlar, elçi olanlar
-
18-Kehf 56
mubeşşirîne : müjdeleyiciler
-
18-Kehf 56
ve munzirîne : ve uyarıcılar
-
18-Kehf 56
ve yucâdilu : ve mücâdele ederler
-
18-Kehf 56
ellezîne keferû : kâfir olanlar
-
18-Kehf 56
bi el bâtılı : bâtıl ile
-
18-Kehf 56
li yudhıdû \n(edhada) : boşa çıkarmaları için, iptal etmeleri için \n: (iptal etti, boşa çıkardı)
-
18-Kehf 56
el hakka : hak
-
18-Kehf 56
vettehazû (ve ittehazû) : ve edindiler
-
18-Kehf 56
ve mâ unzirû : ve uyarıldıkları şeyler
-
18-Kehf 56
huzuven : alay ederek
-
18-Kehf 57
ve men azlemu : ve daha zalim kimdir
-
18-Kehf 57
mimmen (min men) : o kimseden
-
18-Kehf 57
zukkire : zikredildi
-
18-Kehf 57
fe : o zaman, öyleyse
-
18-Kehf 57
ve nesiye : ve unuttu
-
18-Kehf 57
mâ kaddemet : takdim ettiği şey(ler)
-
18-Kehf 57
yedâ-hu : onun elleri
-
18-Kehf 57
cealnâ : kıldık
-
18-Kehf 57
ekinneten : ekinnet, fıkıh etmeye mani olan engel
-
18-Kehf 57
en yefkahû-hu : onu fıkıh etmeleri
-
18-Kehf 57
ve fî : ve vardır
-
18-Kehf 57
vakren : vakra (işitme engeli)
-
18-Kehf 57
ve in : ve şâyet, eğer
-
18-Kehf 57
ted'u-hum : onları davet edersin
-
18-Kehf 57
ilel hudâ (ilâ el hudâ) : hidayete
-
18-Kehf 57
fe len yehtedû : bundan sonra asla hidayete eremezler
-
18-Kehf 57
izen : öyleyse, o zaman
-
18-Kehf 57
ebeden : ebediyyen, sonsuza kadar
-
18-Kehf 58
ve rabbu-ke : ve senin Rabbin
-
18-Kehf 58
el gafûru : gafur, bağışlayıcı, mağfiret eden
-
18-Kehf 58
er rahmeti : rahmet
-
18-Kehf 58
lev : eğer
-
18-Kehf 58
mâ kesebû : kazandıkları şeyler
-
18-Kehf 58
le accele : mutlaka acele eder
-
18-Kehf 58
lehum : onlar için, onlara
-
18-Kehf 58
el azâbe : azap
-
18-Kehf 58
bel : bilâkis, aksine, hayır
-
18-Kehf 58
lehum : onlar için, onlara (vardır)
-
18-Kehf 58
mev'ıdun : vaadedilen zaman
-
18-Kehf 58
len yecidû : asla bulamazlar
-
18-Kehf 58
mev'ilen : sığınılacak yer, sığınacak yer
-
18-Kehf 59
ve tilke : ve işte bu, işte o
-
18-Kehf 59
el kurâ : ülkeler
-
18-Kehf 59
ehleknâ-hum : onları helâk ettik
-
18-Kehf 59
lemmâ zalemû : zulmettikleri zaman
-
18-Kehf 59
ve cealnâ : ve kıldık (yaptık)
-
18-Kehf 59
li mehliki-him : onların helâk edilmesi için
-
18-Kehf 59
mev'ıden : vaadedilen zaman
-
18-Kehf 60
ve iz kâle : ve demişti
-
18-Kehf 60
li fetâ-hu : gence, genç arkadaşına
-
18-Kehf 60
lâ ebrehu : ayrılmayacağım, devam edeceğim
-
18-Kehf 60
ebluga : erişeceğim, ulaşacağım
-
18-Kehf 60
mecmea : cem olduğu yer, birleştiği yer
-
18-Kehf 60
el bahreyni : iki deniz
-
18-Kehf 60
ev : veya
-
18-Kehf 60
emdıye : geçip gideceğim
-
18-Kehf 60
hukuben : seneler, senelerce, uzun zaman
-
18-Kehf 61
fe lemmâ : böylece olduğu zaman
-
18-Kehf 61
belega : erişti, ulaştı
-
18-Kehf 61
mecmea : birleştiği yere, cem olduğu yere
-
18-Kehf 61
beyni-himâ : ikisinin arasında
-
18-Kehf 61
nesiyâ : ikisi unuttular
-
18-Kehf 61
hûte-humâ : ikisinin balığı
-
18-Kehf 61
fettehaze (fe ittehaze) : o zaman edindi
-
18-Kehf 61
sebîle-hu : kendi yolunu
-
18-Kehf 61
fî el bahri : denizin içinde, denizde, denize doğru
-
18-Kehf 61
sereben : içine girilip, gidilen yer
-
18-Kehf 62
fe : böylece, bundan sonra
-
18-Kehf 62
lemmâ : olduğu zaman
-
18-Kehf 62
câvezâ : ikisi mesafe katettiler (bir yerden bir yere geçtiler, gittiler)
-
18-Kehf 62
kâle : dedi
-
18-Kehf 62
li fetâ-hu : genç arkadaşına
-
18-Kehf 62
gadâe-nâ : sabah kahvaltımız
-
18-Kehf 62
lekad : andolsun ki
-
18-Kehf 62
lekînâ : biz karşılaştık, maruz kaldık (hissettik)
-
18-Kehf 62
min seferi-nâ : seferimizden, yolculuğumuzdan (dolayı, sebebiyle)
-
18-Kehf 62
nasaben : yorgunluk, bitkinlik, meşakkat
-
18-Kehf 63
kâle : dedi
-
18-Kehf 63
e raeyte : gördün mü
-
18-Kehf 63
iz eveynâ : sığındığımız zaman, orada bulunduğumuz zaman
-
18-Kehf 63
ilas sahrati (ilâ es sahrati) : kayaya
-
18-Kehf 63
fe in-nî : o zaman gerçekten ben
-
18-Kehf 63
nesîtu : unuttum
-
18-Kehf 63
el hûte : balığı
-
18-Kehf 63
ve mâ ensâ-nî-hu : ve onu bana unutturmadı
-
18-Kehf 63
illeş şeytânu (illâ eş şeytânu) : şeytandan başkası
-
18-Kehf 63
en ezkure-hu : onu hatırlamayı
-
18-Kehf 63
vettehaze (ve ittehaze) : ve edindi (tuttu)
-
18-Kehf 63
sebîle-hu : kendi yolunu
-
18-Kehf 63
fî el bahri : denizde (denizin içinde)
-
18-Kehf 63
aceben : acayip, şaşılacak şekilde
-
18-Kehf 64
kâle : dedi
-
18-Kehf 64
zâlike : bu
-
18-Kehf 64
nebgı : talep ediyoruz, arıyoruz, ibtiga ediyoruz
-
18-Kehf 64
ferteddâ : o zaman döndüler
-
18-Kehf 65
fe vecedâ : böylece (ikisi) buldular
-
18-Kehf 65
abden : bir kul
-
18-Kehf 65
âteynâ-hu : biz ona verdik
-
18-Kehf 65
rahmeten : bir rahmet
-
18-Kehf 65
ve allemnâ-hu : ve biz ona öğrettik
-
18-Kehf 65
min ledun-nâ : ledun (gizli) ilmimizden
-
18-Kehf 65
ilmen : bir ilim
-
18-Kehf 66
kâle : dedi
-
18-Kehf 66
lehu : ona
-
18-Kehf 66
hel ettebiu-ke : sana tâbî olabilir miyim
-
18-Kehf 66
en tuallime-ni : senin bana öğretmen
-
18-Kehf 66
ullimte : sana öğretildi
-
18-Kehf 66
ruşden : rüşde ulaşma
-
18-Kehf 67
kâle : dedi
-
18-Kehf 67
inne-ke : muhakkak sen
-
18-Kehf 67
len testetîa : asla güç yetiremezsin, yapamazsın
-
18-Kehf 67
maiye : benimle beraber, benim maiyetimde
-
18-Kehf 67
sabren : sabırla, sabırlı olma
-
18-Kehf 68
ve keyfe : ve nasıl
-
18-Kehf 68
tesbiru alâ : sabredersin
-
18-Kehf 68
lem tuhıt : ihata edemedin, kavrayamadın
-
18-Kehf 68
hubren : haberdar edilerek
-
18-Kehf 69
kâle : dedi
-
18-Kehf 69
se tecidu-ni : beni bulacaksın
-
18-Kehf 69
inşâallahu (inşâe allâhu) : Allah dilerse
-
18-Kehf 69
sâbiren : sabreden (sabırlı olan)
-
18-Kehf 69
ve lâ a'sî : ve asi olmayacağım
-
18-Kehf 69
leke : sana
-
18-Kehf 69
emren : emir
-
18-Kehf 70
kâle : dedi
-
18-Kehf 70
fe : o taktirde
-
18-Kehf 70
in itteba'te-nî : eğer bana tâbî olursan
-
18-Kehf 70
fe lâ tes'el-nî : bana soru sorma
-
18-Kehf 70
an şey'in : bir şeyden
-
18-Kehf 70
uhdise \n(hadese) : ben bahsederim \n: (bahsetti, anlattı)
-
18-Kehf 70
leke : sana
-
18-Kehf 70
zikren : zikir, öğüt, kıssa, haber
-
18-Kehf 71
fentalakâ (fe intalakâ) : böylece (ikisi) gittiler
-
18-Kehf 71
fî es sefîneti : bir gemiye
-
18-Kehf 71
kâle : dedi
-
18-Kehf 71
e harakte-hâ : onu deldin mi
-
18-Kehf 71
ehle-hâ : onun ehlini (ahalisini, içinde bulunanları)
-
18-Kehf 71
lekad : andolsun
-
18-Kehf 71
ci'te : sen (geldin) yaptın, tahakkuk ettirdin
-
18-Kehf 71
şey'en : bir şey
-
18-Kehf 71
imren : büyük iş
-
18-Kehf 72
kâle : dedi
-
18-Kehf 72
e lem ekul : ben söylemedim mi, ben demedim mi
-
18-Kehf 72
inne-ke : muhakkak sen,
-
18-Kehf 72
len testetîa : asla güç yetiremezsin
-
18-Kehf 72
maiye : benimle beraber
-
18-Kehf 72
sabren : sabırlı olarak, sabırlı olma
-
18-Kehf 73
kâle : dedi
-
18-Kehf 73
nesîtu : unuttum
-
18-Kehf 73
ve lâ turhık-nî : ve bana yükleme,
-
18-Kehf 73
min emrî : benim emirlerimden (bana verilen emirlerde)
-
18-Kehf 73
usren : zorluk, güçlük
-
18-Kehf 74
fe : böylece
-
18-Kehf 74
intalekâ : ikisi gitti (oradan ayrıldı)
-
18-Kehf 74
lekıyâ : ikisi karşılaştılar, rastladılar
-
18-Kehf 74
gulâmen : (erkek) çocuk
-
18-Kehf 74
fe : o zaman
-
18-Kehf 74
katele-hu : onu öldürdü
-
18-Kehf 74
kâle : dedi
-
18-Kehf 74
e katelte : sen öldürdün mü
-
18-Kehf 74
nefsen : bir nefs
-
18-Kehf 74
zekiyyeten : temiz, masum
-
18-Kehf 74
nefsin : bir nefs
-
18-Kehf 74
lekad : andolsun
-
18-Kehf 74
ci'te : sen (geldin) yaptın, tahakkuk ettirdin
-
18-Kehf 74
şey'en : bir şey
-
18-Kehf 74
nukren : kötü, şeriate uymayan
-
18-Kehf 75
kâle : dedi
-
18-Kehf 75
e lem ekul : ben demedim mi
-
18-Kehf 75
leke : sana
-
18-Kehf 75
inne-ke : muhakkak sen
-
18-Kehf 75
len testetîa : güç yetiremezsin
-
18-Kehf 75
maiye : benimle beraber
-
18-Kehf 75
sabren : sabırlı olma
-
18-Kehf 76
kâle : dedi
-
18-Kehf 76
in seeltu-ke : eğer sana sorarsam
-
18-Kehf 76
an şey'in : bir şey
-
18-Kehf 76
ba'de-hâ : ondan sonra
-
18-Kehf 76
fe : öyleyse, o zaman, artık
-
18-Kehf 76
belagte : sen ulaştın
-
18-Kehf 76
min ledun-nî : benim yanımdan, benim tarafımdan
-
18-Kehf 76
uzren : özür, kabul edilebilir sebep
-
18-Kehf 77
fentalekâ hattâ izâ : böylece ikisi yola çıktılar
-
18-Kehf 77
eteyâ : ikisi geldiler
-
18-Kehf 77
ehle : şehir halkı
-
18-Kehf 77
karyetin : bir karye, bir kasaba, bir ülke
-
18-Kehf 77
ehle hâ : şehir halkı
-
18-Kehf 77
fe ebev : fakat çekindiler
-
18-Kehf 77
en yudayyifû humâ : ikisini misafir etmek
-
18-Kehf 77
fe : fakat, böylece
-
18-Kehf 77
vecedâ : (ikisi) buldular
-
18-Kehf 77
cidâren : bir duvar
-
18-Kehf 77
en yenkadda : yıkılmak üzere
-
18-Kehf 77
fe ekâme-hu : o zaman onu ikâme etti, düzeltti
-
18-Kehf 77
kâle : dedi
-
18-Kehf 77
lev : eğer
-
18-Kehf 77
şi'te : sen diledin
-
18-Kehf 77
lettehazte (le ittehaze) : elbette buna karşılık
-
18-Kehf 77
aleyhi : ona
-
18-Kehf 77
ecren : ecir, ücret, bedel
-
18-Kehf 78
kâle : dedi
-
18-Kehf 78
bey-nî ve beyni ke : benimle senin aranda, aramızda
-
18-Kehf 78
se unebbiu ke : sana haber vereceğim
-
18-Kehf 78
bi te'vîli : te'vîl, yorum, izah
-
18-Kehf 78
mâ lem testetı' : güç yetiremediğin şey
-
18-Kehf 78
aleyhi : ona
-
18-Kehf 78
sabren : sabırlı olarak, sabırlı olma
-
18-Kehf 79
emme : fakat, lâkin, amma
-
18-Kehf 79
es sefînetu : gemi
-
18-Kehf 79
fe kânet : o zaman oldu, idi
-
18-Kehf 79
li mesâkîne : fakirlere ait, fakirlerin
-
18-Kehf 79
ya'melûne : çalışıyorlar
-
18-Kehf 79
fî el bahri : denizde
-
18-Kehf 79
fe : böylece, bu sebeple
-
18-Kehf 79
eradtu : ben istedim
-
18-Kehf 79
en eîbe-hâ : onu kusurlu yapmak
-
18-Kehf 79
ve kâne : ve oldu, idi, vardı
-
18-Kehf 79
verâe-hum : onların arkasında
-
18-Kehf 79
melikun : bir kral
-
18-Kehf 79
ye'huzu : alıyor (ele geçiriyor)
-
18-Kehf 79
kulle sefînetin : bütün gemi(ler)
-
18-Kehf 79
gasben : gasbederek, zorla
-
18-Kehf 80
ve emmâ el gulâmu : ve fakat çocuğa (gelince)
-
18-Kehf 80
fe : o zaman, böylece
-
18-Kehf 80
kâne : oldu, idi
-
18-Kehf 80
ebevâ-hu : onun anne ve babası
-
18-Kehf 80
mu'mineyni : iki mü'min (mü'minler)
-
18-Kehf 80
fe : bundan dolayı, böylece
-
18-Kehf 80
en yurhika-humâ : onları (o ikisini küfre ve tuğyana) sürüklemek
-
18-Kehf 80
tugyânen : azgınlık
-
18-Kehf 80
ve kufren : ve küfür (inkâr)
-
18-Kehf 81
fe erednâ : böylece diledik, istedik
-
18-Kehf 81
en yubdile-humâ : onlara (o ikisi için) değiştirmesi
-
18-Kehf 81
hayren : (daha) hayırlısı
-
18-Kehf 81
zekâten : temiz
-
18-Kehf 81
ve akrebe : ve daha yakın
-
18-Kehf 81
ruhmen : merhamet (açısından)
-
18-Kehf 82
ve emmâ el cidâru : ve duvar meselesine gelince, duvar ise
-
18-Kehf 82
fe kâne : böylece idi
-
18-Kehf 82
li gulâmeyni : iki (erkek) çocuğa ait, iki (erkek) çocuğun
-
18-Kehf 82
yetîmeyni : iki yetim
-
18-Kehf 82
fî el medîneti : şehirde
-
18-Kehf 82
ve kâne : ve idi, vardı
-
18-Kehf 82
tahte-hu : onun altında
-
18-Kehf 82
kenzun : hazine, define
-
18-Kehf 82
lehumâ : ikisinin, ikisine ait
-
18-Kehf 82
ve kâne : ve idi
-
18-Kehf 82
ebû-humâ : ikisinin babası
-
18-Kehf 82
fe erâde : bu sebeple diledi, istedi
-
18-Kehf 82
rabbu-ke : senin Rabbin
-
18-Kehf 82
en yeblugâ : ikisinin erişmesini, ulaşmasını
-
18-Kehf 82
eşudde-humâ : onların en kuvvetli çağı, gençlik çağı
-
18-Kehf 82
ve yestahricâ : ve ikisinin çıkarması
-
18-Kehf 82
kenze-humâ : ikisinin definesi
-
18-Kehf 82
rahmeten : bir rahmet olarak
-
18-Kehf 82
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
18-Kehf 82
ve mâ fealtu-hu : ve onu ben yapmadım
-
18-Kehf 82
an emrî : kendi emrimden, kendi isteğimle
-
18-Kehf 82
zâlike : işte bu
-
18-Kehf 82
te'vîlu : te'vîl, yorum, izah
-
18-Kehf 82
lem testı' : sen güç yetiremedin
-
18-Kehf 82
aleyhi : ona
-
18-Kehf 82
sabren : sabırlı olma
-
18-Kehf 83
ve yes'elûne-ke : ve sana sorarlar
-
18-Kehf 83
an zi el karneyni : Zülkarneyn'den (iki karn sahibi)
-
18-Kehf 83
se etlû : tilâvet edeceğim, okuyacağım
-
18-Kehf 83
aleykum : size
-
18-Kehf 83
zikren : zikir, hatırlatma, kıssa, konu, bahis
-
18-Kehf 84
mekkennâ : sağlam yerleştirdik, kuvvetlendirdik, destekledik
-
18-Kehf 84
lehu : ona, onu
-
18-Kehf 84
fî el ardı : yeryüzünde
-
18-Kehf 84
ve âteynâ-hu : ve ona verdik
-
18-Kehf 84
min kulli şey'in : herşeyden
-
18-Kehf 84
sebeben : sebep, vesile
-
18-Kehf 85
fe etbea : böylece tâbî oldu
-
18-Kehf 85
sebeben : sebep, vesile
-
18-Kehf 86
belega : erişti, ulaştı
-
18-Kehf 86
magribe eş şemsi : güneşin battığı yer
-
18-Kehf 86
vecede-hâ : onu buldu
-
18-Kehf 86
hamietin : bulanık, çamurlu
-
18-Kehf 86
ve vecede : ve buldu
-
18-Kehf 86
inde-hâ : onun yanında
-
18-Kehf 86
kavmen : bir kavim, topluluk
-
18-Kehf 86
yâ ze el karneyni : ey Zülkarneyn
-
18-Kehf 86
en tuazzibe : senin azaba uğratman
-
18-Kehf 86
ve immâ : ve ya, veya
-
18-Kehf 86
en tettehıze : senin edinmen, ittihaz etmen
-
18-Kehf 86
husnen : güzellikle, iyilikle, güzel davranışla
-
18-Kehf 87
kâle : dedi
-
18-Kehf 87
emmâ : amma, lâkin, fakat
-
18-Kehf 87
men zaleme : kim zulmederse
-
18-Kehf 87
fe sevfe nuazzibu-hu : o taktirde ona azap edeceğiz
-
18-Kehf 87
summe : sonra
-
18-Kehf 87
yureddu : reddedilir, geri gönderilir
-
18-Kehf 87
fe yuazzibu-hu : o zaman onu azaplandırır
-
18-Kehf 87
azâben : bir azap (ile)
-
18-Kehf 87
nukren : dehşetli, çok şiddetli
-
18-Kehf 88
ve emmâ : ve amma, fakat
-
18-Kehf 88
men âmene : kim âmenû olursa (kim ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dilerse)
-
18-Kehf 88
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı, amel etti
-
18-Kehf 88
fe lehu : o zaman onun için, onun
-
18-Kehf 88
cezâen : karşılık, mükâfat
-
18-Kehf 88
el husnâ : güzel
-
18-Kehf 88
ve se nekûlu : ve söyleyeceğiz
-
18-Kehf 88
lehu : ona
-
18-Kehf 88
min emri-nâ : emrimizden
-
18-Kehf 88
yusren : kolay olan
-
18-Kehf 89
summe : sonra
-
18-Kehf 89
etbea : tâbî oldu
-
18-Kehf 89
sebeben : vesile, sebep
-
18-Kehf 90
belega : ulaştı
-
18-Kehf 90
matlıa eş şemsi \n(talaa) : güneşin (tulû ettiği) doğduğu yer \n: (doğdu)
-
18-Kehf 90
vecede-hâ : onu buldu
-
18-Kehf 90
lem nec'al : kılmadık, yapmadık
-
18-Kehf 90
lehum : onlar için, onlara
-
18-Kehf 90
sitren : bir örtü, perde
-
18-Kehf 91
kezâlike : işte böyle
-
18-Kehf 91
ve kad : ve oldu, olmuştu
-
18-Kehf 91
ehatnâ : biz ihata ettik
-
18-Kehf 91
ledey-hi : onun yanında, huzurunda
-
18-Kehf 91
hubren : olayın sebebinden, gerçek durumdan haberdar olan
-
18-Kehf 92
summe : sonra
-
18-Kehf 92
etbea : tuttu
-
18-Kehf 92
sebeben : bir sebep
-
18-Kehf 93
belega : ulaştı
-
18-Kehf 93
beyne es seddeyni : iki seddin arası
-
18-Kehf 93
vecede : buldu
-
18-Kehf 93
kavmen : bir kavim
-
18-Kehf 93
lâ yekâdûne yefkahûne : (neredeyse hiç) anlamayan
-
18-Kehf 93
kavlen : söz
-
18-Kehf 94
yâ ze el karneyni : ey Zülkarneyn
-
18-Kehf 94
inne : muhakkak
-
18-Kehf 94
ye'cûce : yecüc
-
18-Kehf 94
ve me'cûce : ve mecüc
-
18-Kehf 94
mufsidûne : fesat çıkaranlar
-
18-Kehf 94
fî el ardı : yeryüzünde
-
18-Kehf 94
fe : bu yüzden, bu sebeple
-
18-Kehf 94
hel : mı
-
18-Kehf 94
nec'alu : biz kılalım, biz yapalım
-
18-Kehf 94
leke : sana
-
18-Kehf 94
harcen : harç, ücret
-
18-Kehf 94
en tec'ale : senin yapman
-
18-Kehf 94
beyne-nâ ve beyne-hum : onlarla bizim aramız
-
18-Kehf 94
sedden : bir set
-
18-Kehf 95
kâle : dedi
-
18-Kehf 95
mâ mekken-nî : beni kuvvetlendirdiği (desteklediği) şeyler
-
18-Kehf 95
fe : öyleyse, şimdi
-
18-Kehf 95
eînû-nî : bana yardım edin
-
18-Kehf 95
bi kuvvetin : güçle, kuvvetle
-
18-Kehf 95
ec'al : yapayım
-
18-Kehf 95
beyne-kum ve beyne-hum : onlarla sizin aranıza
-
18-Kehf 95
redmen : çok sağlam engel
-
18-Kehf 96
zubere el hadîdi : demir parçaları
-
18-Kehf 96
beyne es sadafeyni : iki dağın arası
-
18-Kehf 96
kâle infuhû : körükleyin dedi
-
18-Kehf 96
izâ ceale-hu : onu yaptığı zaman
-
18-Kehf 96
nâren : ateş (hali)
-
18-Kehf 96
kâle : dedi
-
18-Kehf 96
aleyhi : onun üzerine
-
18-Kehf 96
kıtren : erimiş bakır
-
18-Kehf 97
femestâû (fe ma istetaû) : böylece, artık güçleri yetmez
-
18-Kehf 97
en yazherû-hu : ona zahir olmaya (üstün gelmeye), onu aşmaya
-
18-Kehf 97
ve mestetâû (ma istetaû) : ve muktedir olamazlar, güçleri yetmez
-
18-Kehf 97
lehu : onu
-
18-Kehf 97
nakben : delerek
-
18-Kehf 98
kâle : dedi
-
18-Kehf 98
rahmetun : rahmet
-
18-Kehf 98
fe : öyleyse, o zaman, ama
-
18-Kehf 98
izâ câe : geldiği zaman
-
18-Kehf 98
ceale-hu : onu kılar, yapar
-
18-Kehf 98
dekkâe : kırıp ufaladı, yerle bir etti
-
18-Kehf 98
ve kâne : ve oldu
-
18-Kehf 99
ve teraknâ : ve biz terkettik, bıraktık
-
18-Kehf 99
yevmeizin : izin günü
-
18-Kehf 99
yemûcu : (birbirlerine) karışır
-
18-Kehf 99
ve nufiha : ve üfürüldü
-
18-Kehf 99
fî es sûri : sur'a
-
18-Kehf 99
fe : artık, o zaman
-
18-Kehf 99
cema'nâ-hum : onları topladık
-
18-Kehf 99
cem'an : hepsini
-
18-Kehf 100
ve aradnâ : ve arz ettik, gösterdik
-
18-Kehf 100
cehenneme : cehennemi
-
18-Kehf 100
yevmeizin : izin günü, o gün
-
18-Kehf 100
li el kâfirîne : inkâr edenlere, kâfirlere
-
18-Kehf 101
ellezîne : onlar
-
18-Kehf 101
kânet : idi, oldu
-
18-Kehf 101
ve kânû : ve oldular
-
18-Kehf 101
lâ yestetîûne : güçleri yetmez, muktedir olamazlar
-
18-Kehf 101
sem'an : işitmeye
-
18-Kehf 102
e : mı
-
18-Kehf 102
fe hasibe : yoksa zannettiler
-
18-Kehf 102
ellezîne keferû : kâfirler, inkâr eden kimseler
-
18-Kehf 102
en yettehızû : edindiklerini
-
18-Kehf 102
evliyâe : evliya, dostlar, veliler
-
18-Kehf 102
a'tednâ : hazırladık
-
18-Kehf 102
cehenneme : cehennemi
-
18-Kehf 102
li el kâfirîne : kâfirler için, kâfirlere
-
18-Kehf 102
nuzulen : ikram olarak, kalacak yer olarak
-
18-Kehf 103
hel : mi
-
18-Kehf 103
nunebbiu-kum : size haber vereyim
-
18-Kehf 103
bi el ahserîne : en çok hüsrana uğrayanları
-
18-Kehf 103
a'mâlen : ameller açısından
-
18-Kehf 104
ellezîne : onlar
-
18-Kehf 104
dalle : saptı (kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden daha fazla oldu)
-
18-Kehf 104
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
18-Kehf 104
ve hum : ve onlar
-
18-Kehf 104
yahsebûne : zannediyorlar
-
18-Kehf 104
enne-hum : olduğunu
-
18-Kehf 104
yuhsinûne : güzel davranıyorlar, güzel ameller yapıyorlar
-
18-Kehf 105
ulâike ellezîne : işte o kimseler, onlar
-
18-Kehf 105
keferû : inkâr ettiler, örttüler
-
18-Kehf 105
ve likâi-hî : ve ona ulaşmak, ona mülâki olmak (ölmeden önce ruhun Allah'a ulaşması)
-
18-Kehf 105
fe habitat : o zaman, böylece boşa gitti, heba oldu
-
18-Kehf 105
fe lâ nukîmu : bu sebeple ikame etmeyeceğiz, yapmayacağız
-
18-Kehf 105
lehum : onlar için, onlara
-
18-Kehf 105
yevme el kıyameti : kıyâmet günü
-
18-Kehf 105
veznen : vezin, ölçü, mizan
-
18-Kehf 106
zâlike : işte bu
-
18-Kehf 106
cezâu-hum : onların cezası
-
18-Kehf 106
cehennemu : cehennem
-
18-Kehf 106
keferû : inkâr ettiler, örttüler
-
18-Kehf 106
ve ittehazû : ve edindiler
-
18-Kehf 106
ve rusulî : ve resûllerim
-
18-Kehf 106
huzuven : alay konusu
-
18-Kehf 107
innellezîne (inne ellezîne) : muhakkak o kimseler, onlar
-
18-Kehf 107
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
18-Kehf 107
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar, işleyenler
-
18-Kehf 107
kânet : idi, oldu
-
18-Kehf 107
lehum : onlar için, onlara
-
18-Kehf 107
cennâtu el firdevsi : firdevs cennetleri
-
18-Kehf 107
nuzulen : ikram olarak, kalacak yer olarak
-
18-Kehf 108
hâlidîne : ebediyyen, kalıcı olanlar
-
18-Kehf 108
lâ yebgûne : ibtiga etmezler, istemezler
-
18-Kehf 108
hıvelen : ayrılmak
-
18-Kehf 109
lev : eğer, ise, olsa
-
18-Kehf 109
kâne el bahru : deniz(ler) oldu
-
18-Kehf 109
midâden : mürekkep
-
18-Kehf 109
li kelimâti : kelimeler, sözler için
-
18-Kehf 109
le nefide el bahru : deniz(ler) biter, tükenir
-
18-Kehf 109
kable en tenfede : bitmesinden (tükenmesinden) önce, bitmeden
-
18-Kehf 109
kelimâtu : sözler, kelimeler
-
18-Kehf 109
ve lev : ve eğer, ise, olsa
-
18-Kehf 109
mededen : imdat (yardım) olarak
-
18-Kehf 110
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
18-Kehf 110
ene : ben
-
18-Kehf 110
beşerun : bir beşer
-
18-Kehf 110
ileyye : bana
-
18-Kehf 110
ennemâ : olduğu
-
18-Kehf 110
fe men : artık kim
-
18-Kehf 110
kâne yercû : dilerse
-
18-Kehf 110
likâe : ulaşmayı, mülâki olmayı
-
18-Kehf 110
fe li ya'mel : o zaman amel etsin, yapsın
-
18-Kehf 110
amelen sâlihan : salih amel (nefs tezkiyesi)
-
18-Kehf 110
ve lâ yuşrik : ve şirk koşmasın
-
18-Kehf 110
bi ıbâdeti : ibadetine
-
18-Kehf 110
ehaden : (başka) birisi (başka birşeyi)
-
19-Meryem 2
zikru rahmeti : rahmetin zikri
-
19-Meryem 2
rabbi-ke : senin Rabbin
-
19-Meryem 2
abde-hu : onun kulu
-
19-Meryem 2
zekeriyyâ : Zekeriya
-
19-Meryem 3
rabbe-hu : onun Rabbi, kendi Rabbi
-
19-Meryem 3
nidâen : seslenerek
-
19-Meryem 3
hafiyyen : gizlice, sessizce
-
19-Meryem 4
kâle : dedi
-
19-Meryem 4
vehene : zayıfladı, güçsüzleşti
-
19-Meryem 4
el azmu : kemik
-
19-Meryem 4
ve işteale : ve tutuştu, yayıldı
-
19-Meryem 4
er re'su : baş
-
19-Meryem 4
şeyben : ağararak (saçın ağarması)
-
19-Meryem 4
ve lem ekun : ve ben olmadım
-
19-Meryem 4
bi duâi-ke : sana dua etmek ile
-
19-Meryem 4
şakıyyen : şâkî
-
19-Meryem 5
ve in-nî : ve muhakkak ki ben
-
19-Meryem 5
el mevâliye : yakınlar (velâyet sahibi olanlar, benim soyumdan gelenler)
-
19-Meryem 5
min verâî : benim arkamdan, benden sonra
-
19-Meryem 5
ve kânet : ve oldu
-
19-Meryem 5
imreetî : benim kadınım
-
19-Meryem 5
âkıran \n(akere) : akir oldu, yaşlandı (yaşlılık sebebiyle çocuğu olma özelliği kesildi) \n: (kesti, sonuna geldi)
-
19-Meryem 5
fe : artık, bundan sonra, bu sebeple
-
19-Meryem 5
heb lî : bana bağışla
-
19-Meryem 5
min ledun-ke : senin katından
-
19-Meryem 5
veliyyen : bir dost, yardımcı
-
19-Meryem 6
yerisu-nî : bana varis olsun
-
19-Meryem 6
ve yerisu : ve varis olsun
-
19-Meryem 6
min âli ya'kûbe : Yâkub'un ailesinden (ailesine)
-
19-Meryem 6
vec'al-hu : ve onu kıl
-
19-Meryem 6
radıyyen : razı olarak, razı olan
-
19-Meryem 7
yâ zekeriyyâ : ey Zekeriya
-
19-Meryem 7
nubeşşiru-ke : biz seni müjdeliyoruz
-
19-Meryem 7
lem nec'al : kılmadık, yapmadık
-
19-Meryem 7
lehu : onu
-
19-Meryem 7
semiyyen : isimlendirerek (isimlendirme)
-
19-Meryem 8
kâle : dedi
-
19-Meryem 8
ennâ : nasıl
-
19-Meryem 8
yekûnu lî : benim olur (olabilir)
-
19-Meryem 8
ve kânet : ve oldu
-
19-Meryem 8
imreetî : benim kadınım
-
19-Meryem 8
ve kad : ve olmuştu, oldu
-
19-Meryem 8
belagtu : ulaştım
-
19-Meryem 8
min el kiberi \n(el kebîru) : ihtiyarlıktan, ihtiyarlığa \n: (büyük, yaşlı, ihtiyar)
-
19-Meryem 8
ıtiyyen \n(atâ) : yaşlanarak \n: (haddi aştı, hududu geçti)
-
19-Meryem 9
kâle : dedi
-
19-Meryem 9
kezâlike : işte böyle
-
19-Meryem 9
kâle : dedi
-
19-Meryem 9
rabbu-ke : senin Rabbin
-
19-Meryem 9
huve : o
-
19-Meryem 9
aleyye : bana
-
19-Meryem 9
heyyinun : kolaydır
-
19-Meryem 9
ve kad : ve olmuştu
-
19-Meryem 9
halaktu-ke : seni yarattım
-
19-Meryem 9
ve lem teku : ve sen değildin
-
19-Meryem 9
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 10
kâle : dedi
-
19-Meryem 10
lî âyeten : bir âyet, bir delil, bir işaret
-
19-Meryem 10
kâle : dedi
-
19-Meryem 10
âyetu-ke : senin âyetin, senin delilin, senin işaretin
-
19-Meryem 10
ellâ tukellime : konuşmaman, konuşamaman
-
19-Meryem 10
en nâse : insanlar
-
19-Meryem 10
selâse : üç
-
19-Meryem 10
leyâlin (leyl) : geceler (gece)
-
19-Meryem 10
seviyyen : seviyeli, düzgün, normal, sağlıklı
-
19-Meryem 11
fe : böylece, bundan sonra
-
19-Meryem 11
harece : çıktı
-
19-Meryem 11
min el mihrâbi : mihraptan
-
19-Meryem 11
fe : böylece
-
19-Meryem 11
evhâ : vahyetti (konuşmadan, iç sesiyle duyurdu)
-
19-Meryem 11
ileyhim : onlara
-
19-Meryem 11
en sebbihû : tesbih etmeleri
-
19-Meryem 11
bukreten : (erken) sabahleyin
-
19-Meryem 11
ve aşiyyen : ve (günün sonu) akşamleyin
-
19-Meryem 12
huzil kitâbe (huz el kitabe) : kitabı al
-
19-Meryem 12
bi kuvvetin : kuvvetle (dikkatle)
-
19-Meryem 12
ve âteynâ-hu : ve ona verdik
-
19-Meryem 12
el hukme : hüküm, hikmet
-
19-Meryem 12
sabiyyen : sabi (sübyan) iken, çocuk iken (küçük yaşta)
-
19-Meryem 13
ve hanânen : ve sevgi
-
19-Meryem 13
min ledun-nâ : katımızdan
-
19-Meryem 13
ve zekâten : ve zekât, temizlik, nefs tezkiyesi
-
19-Meryem 13
ve kâne : ve oldu, idi
-
19-Meryem 13
takıyyen : takva sahibi
-
19-Meryem 14
ve berren : ve itaatkâr, iyi ve güzel davranış
-
19-Meryem 14
bi vâlideyhi : ana babasına
-
19-Meryem 14
ve lem yekun : ve olmadı, değildi
-
19-Meryem 14
cebbâren : cebbar, zorba
-
19-Meryem 14
asıyyen : asi olan, isyan eden
-
19-Meryem 15
ve selâmun : ve selâm olsun
-
19-Meryem 15
aleyhi : onun üzerine, ona
-
19-Meryem 15
yevme vulide : doğduğu gün
-
19-Meryem 15
ve yevme yemûtu : ve öleceği gün
-
19-Meryem 15
ve yevme yub'asu : ve beas edileceği (yeniden diriltileceği) gün
-
19-Meryem 15
hayyen : diri, canlı olarak
-
19-Meryem 16
vezkur (ve uzkur) : ve zikret
-
19-Meryem 16
fîl kitâbı (fî el kitabı) : kitapta
-
19-Meryem 16
meryeme : Meryem'i
-
19-Meryem 16
izintebezet (iz intebezet) : çekilmişti, uzaklaşmıştı
-
19-Meryem 16
min ehli-hâ : ailesinden
-
19-Meryem 16
mekânen : bir yer, bir mekân
-
19-Meryem 16
şarkıyyen : şark (doğu) tarafı
-
19-Meryem 17
fettehazet (fe ittehazet) : sonra da edindi, yaptı
-
19-Meryem 17
hicâben : bir perde
-
19-Meryem 17
fe : o zaman
-
19-Meryem 17
erselnâ : gönderdik
-
19-Meryem 17
ileyhâ : ona
-
19-Meryem 17
fe : böylece, artık
-
19-Meryem 17
temessele : temessül etti, suretinde göründü
-
19-Meryem 17
lehâ : ona
-
19-Meryem 17
beşeren : beşer, insan
-
19-Meryem 17
seviyyen : düzgün, normal
-
19-Meryem 18
kâlet : dedi
-
19-Meryem 18
eûzu : ben sığınırım
-
19-Meryem 18
bir rahmâni (bi er rahmâni) : Rahmân'a
-
19-Meryem 18
min-ke : senden
-
19-Meryem 18
in kunte : eğer sen isen
-
19-Meryem 18
tekıyyen : takva sahibi
-
19-Meryem 19
kâle : dedi
-
19-Meryem 19
innemâ : sadece, yalnız
-
19-Meryem 19
ene : ben
-
19-Meryem 19
resûlu : resûl (elçi)
-
19-Meryem 19
li ehebe leki : sana armağan etmem, bağışlamam için
-
19-Meryem 19
gulâmen : bir erkek çocuk
-
19-Meryem 19
zekiyyen : temiz, temiz olan
-
19-Meryem 20
kâlet : dedi
-
19-Meryem 20
ennâ : nasıl
-
19-Meryem 20
yekûnu : olur
-
19-Meryem 20
ve lem yemses-nî : ve bana dokunmadı
-
19-Meryem 20
beşerun : bir beşer, bir insan
-
19-Meryem 20
ve lem eku : ve ben olmadım
-
19-Meryem 20
bagıyyen : azgınlık, iffetsizlik
-
19-Meryem 21
kâle : dedi
-
19-Meryem 21
kezâliki : işte böyle
-
19-Meryem 21
kâle : dedi
-
19-Meryem 21
huve : o
-
19-Meryem 21
aleyye : benim için, bana
-
19-Meryem 21
heyyinun : kolay
-
19-Meryem 21
ve li nec'ale-hû : ve onu kılmamız için
-
19-Meryem 21
âyeten : bir âyet
-
19-Meryem 21
li en nâsi : insanlara
-
19-Meryem 21
ve rahmeten : ve bir rahmet
-
19-Meryem 21
ve kâne : ve oldu
-
19-Meryem 21
emren : emir
-
19-Meryem 21
makdıyyen : kaza edilmiş, yerine getirilmiş
-
19-Meryem 22
fe : böylece
-
19-Meryem 22
hamelet-hu : ona hamile kaldı
-
19-Meryem 22
fentebezet (fe intebezet) : sonra çekildi
-
19-Meryem 22
mekânen : mekân, yer
-
19-Meryem 22
kasıyyen : uzak
-
19-Meryem 23
fe : böylece, sonra
-
19-Meryem 23
ecâe-ha : onu mecbur etti
-
19-Meryem 23
el mehâdû : doğum sancısı
-
19-Meryem 23
ilâ ciz'ın nahleti : hurma ağacının gövdesine
-
19-Meryem 23
kâlet : dedi
-
19-Meryem 23
yâ leyte-nî : keşke ben olsaydım
-
19-Meryem 23
kable : önce
-
19-Meryem 23
ve kuntu : ve ben oldum
-
19-Meryem 23
nesyen : unutularak
-
19-Meryem 23
mensiyyen : unutulan
-
19-Meryem 24
fe : böylece, o zaman
-
19-Meryem 24
ellâ : olma
-
19-Meryem 24
tahzenî : üzülme, mahzun
-
19-Meryem 24
kad ceale : kılmıştı
-
19-Meryem 24
tahte-ki : senin altından (alt yanından)
-
19-Meryem 24
seriyyen : bir ark, su yolu
-
19-Meryem 25
ve huzzî : ve hızlıca salla, silkele
-
19-Meryem 25
ileyki : senin üzerine, sana
-
19-Meryem 25
bi ciz'ın nahleti : hurma ağacının gövdesini
-
19-Meryem 25
aleyki : senin üzerine
-
19-Meryem 25
rutaben : taze
-
19-Meryem 25
ceniyyen : toplanarak, devşirilerek
-
19-Meryem 26
fe : böylece, artık
-
19-Meryem 26
veşrebî \n(şeribe) : ve iç \n: (içti)
-
19-Meryem 26
ve karrî aynen : ve gözün aydın olsun
-
19-Meryem 26
fe immâ : fakat, eğer, ama
-
19-Meryem 26
terayinne : görürsün
-
19-Meryem 26
min el beşeri : beşerden
-
19-Meryem 26
ehaden : bir kimse
-
19-Meryem 26
fe : o zaman
-
19-Meryem 26
nezertu : adadım, nezrettim
-
19-Meryem 26
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 26
savmen : oruç (konuşmama orucu)
-
19-Meryem 26
fe len ukellime : bu sebeple asla konuşmayacağım
-
19-Meryem 26
el yevme : bugün
-
19-Meryem 26
insiyyen : ins, insan
-
19-Meryem 27
fe : böylece
-
19-Meryem 27
etet bi \n(etet) : getirdi \n: (geldi)
-
19-Meryem 27
kavme-hâ : kendi kavmine (onun kavmine)
-
19-Meryem 27
yâ meryemu : ey Meryem
-
19-Meryem 27
lekad : andolsun ki
-
19-Meryem 27
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 27
feriyyen : acayip, çirkin, kötü
-
19-Meryem 28
uhte hârûne : Harun'un kızkardeşi
-
19-Meryem 28
mâ kâne : olmadı, değildi
-
19-Meryem 28
ebû-ki : senin baban
-
19-Meryem 28
imrae : bir adam
-
19-Meryem 28
sev'in : kötü
-
19-Meryem 28
ve mâ kânet : ve değildi
-
19-Meryem 28
begıyyen : azgın, iffetsiz
-
19-Meryem 29
fe : böylece, bunun üzerine
-
19-Meryem 29
eşâret : işaret etti
-
19-Meryem 29
ileyhi : ona, onu
-
19-Meryem 29
keyfe : nasıl
-
19-Meryem 29
nukellimu : biz konuşuruz
-
19-Meryem 29
men kâne : olan kimse
-
19-Meryem 29
fî el mehdi : beşikte
-
19-Meryem 29
sabiyyen : sabi, bebek
-
19-Meryem 30
kâle : dedi
-
19-Meryem 30
âtâniye : bana verdi
-
19-Meryem 30
el kitâbe : kitap
-
19-Meryem 30
ve ceale-nî : ve beni kıldı
-
19-Meryem 30
nebiyyen : nebî, peygamber
-
19-Meryem 31
ve ceale-nî : ve beni kıldı
-
19-Meryem 31
mubâreken : mübarek
-
19-Meryem 31
eyne mâ kuntu : ben nerede bulunsam, bulunduğum heryerde
-
19-Meryem 31
ve evsâ-nî : bana vasiyet etti, emretti
-
19-Meryem 31
bi es salâti : namazı
-
19-Meryem 31
ve ez zekâti : ve zekât
-
19-Meryem 31
mâ dumtu hayyen : hayatta kaldığım sürece
-
19-Meryem 32
ve berren : ve birr sahibi
-
19-Meryem 32
bi vâlidetî : anneme (karşı)
-
19-Meryem 32
ve lem yec'al-nî : ve beni kılmadı
-
19-Meryem 32
cebbâren : bir cebbar (zorba)
-
19-Meryem 32
şakıyyen : şâkî
-
19-Meryem 33
ve es selâmu : ve selâm, selâmet
-
19-Meryem 33
aleyye : benim üzerimedir, banadır
-
19-Meryem 33
yevme vulidtu : benim doğduğum gün
-
19-Meryem 33
ve yevme emûtu : ve benim öleceğim gün
-
19-Meryem 33
ve yevme ub'asu : ve beas edileceğim (diriltileceğim) gün
-
19-Meryem 33
hayyen : diri, canlı
-
19-Meryem 34
zâlike : işte bu
-
19-Meryem 34
isebnu meryeme : Meryemoğlu İsa
-
19-Meryem 34
kavle el hakkı : Hakk'ın
-
19-Meryem 34
ellezî : ki o
-
19-Meryem 34
yemterûne : şüphe ediyorlar
-
19-Meryem 35
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
19-Meryem 35
en yettehıze : (onun) edinmesi
-
19-Meryem 35
min veledin : veled, bir erkek çocuk
-
19-Meryem 35
subhâne-hu : o sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
19-Meryem 35
emren : bir emir, bir iş
-
19-Meryem 35
fe innemâ : o taktirde sadece
-
19-Meryem 35
yekûlu : der, söyler
-
19-Meryem 35
lehu : ona
-
19-Meryem 35
fe : böylece, o zaman, hemen
-
19-Meryem 35
yekûnu : o olur
-
19-Meryem 36
ve innallâhe : ve muhakkak ki Allah
-
19-Meryem 36
ve rabbu-kum : ve sizin Rabbiniz
-
19-Meryem 36
fa'budûhu (fe u'budû-hu) : ona kul olun
-
19-Meryem 36
sırâtun mustekîmun : Sıratı Mustakîm
-
19-Meryem 37
fahtelefe (fe ihtelefe) : ayrılığa düştüler, ihtilâf ettiler
-
19-Meryem 37
el ahzâbu : gruplar, hizipler
-
19-Meryem 37
min beyni-him : onların arasından, kendi aralarında
-
19-Meryem 37
fe : o zaman
-
19-Meryem 37
veylun : vay haline
-
19-Meryem 37
li ellezîne keferû : inkâr edenlere, kâfir olanlara
-
19-Meryem 37
min meşhedi : müşahede edilmesinden dolayı, müşahede edildiği (şahit olunduğu) zaman
-
19-Meryem 37
yevmin azîmin : büyük gün
-
19-Meryem 38
esmi' bi-him : onlara işittir (neler neler, hayret edilecek şeyler işittirilir)
-
19-Meryem 38
ve ebsır : ve göster (neler neler, hayret edilecek şeyler gösterilir)
-
19-Meryem 38
yevme ye'tûne-nâ : bize gelecekleri gün
-
19-Meryem 38
ez zâlimûne : zalimler
-
19-Meryem 38
el yevme : bugün
-
19-Meryem 39
ve enzir-hum : ve onları uyar
-
19-Meryem 39
yevme el hasreti : hasret günü
-
19-Meryem 39
iz kudıye el emru : emir yerine getirildiği zaman
-
19-Meryem 39
ve hum : ve onlar
-
19-Meryem 39
gafletin : gaflet
-
19-Meryem 39
ve hum : ve onlar
-
19-Meryem 39
lâ yu'minûne : mü'min olmuyorlar, mü'min değiller
-
19-Meryem 40
nerisu : biz varisiz, biz varis olacağız
-
19-Meryem 40
el arda : yeryüzü
-
19-Meryem 40
ve men aleyhâ : ve onun üzerinde olan kimseler (kişiler)
-
19-Meryem 40
ve ileynâ : ve bize
-
19-Meryem 40
yurceûne : döndürülecekler
-
19-Meryem 41
vezkur (ve uzkur) : ve zikret
-
19-Meryem 41
fî el kitâbi : kitapta
-
19-Meryem 41
ibrâhîme : İbrâhîm
-
19-Meryem 41
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
19-Meryem 41
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 41
nebiyyen : nebî, peygamber
-
19-Meryem 42
iz kâle : demişti
-
19-Meryem 42
li ebî-hi : babasına
-
19-Meryem 42
ebeti : babacığım
-
19-Meryem 42
lime : niçin
-
19-Meryem 42
mâ lâ yesmau : işitmeyen şey
-
19-Meryem 42
ve lâ yubsıru : ve görmeyen
-
19-Meryem 42
ve lâ yugnî an-ke : ve sana faydası olmayan
-
19-Meryem 42
şey'en : şey, bir şey
-
19-Meryem 43
yâ ebeti : ey babacığım
-
19-Meryem 43
câe-nî : bana geldi
-
19-Meryem 43
min el ilmi : (ilimden) bir ilim
-
19-Meryem 43
mâ lem ye'ti-ke : sana gelmeyen
-
19-Meryem 43
fettebi'nî (fe ittebi'-nî) : bundan sonra, öyleyse bana tâbî ol
-
19-Meryem 43
ehdi-ke : seni hidayet edeyim (ulaştırayım)
-
19-Meryem 43
seviyyen : seviyeli, düzgün, doğru (Allah'a ulaştıran)
-
19-Meryem 44
yâ ebeti : ey babacığım
-
19-Meryem 44
lâ ta'budi eş şeytâne : şeytana kul olma
-
19-Meryem 44
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
19-Meryem 44
kâne : oldu
-
19-Meryem 44
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 44
asıyyen : asi, isyankâr
-
19-Meryem 45
yâ ebeti : ey babacığım
-
19-Meryem 45
ehâfu : korkuyorum
-
19-Meryem 45
en yemesse-ke : sana dokunması
-
19-Meryem 45
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
19-Meryem 45
fe : böylece, o zaman, o durumda
-
19-Meryem 45
tekûne : sen olursun
-
19-Meryem 45
li eş şeytâni : şeytan için
-
19-Meryem 45
veliyyen : velî, dost
-
19-Meryem 46
kâle : dedi
-
19-Meryem 46
e râgıbun ... (... an) : rağbet etmiyor musun (kıymet vermiyor musun)
-
19-Meryem 46
ente : sen
-
19-Meryem 46
an âlihetî : ilâhlarımdan
-
19-Meryem 46
lein : eğer
-
19-Meryem 46
lem tentehi : sen vazgeçmezsin
-
19-Meryem 46
le ercumenne-ke : mutlaka seni taşlarım
-
19-Meryem 46
ve uhcur-nî : ve benden uzaklaş, benden ayrıl
-
19-Meryem 46
meliyyen : uzun müddet
-
19-Meryem 47
kâle : dedi
-
19-Meryem 47
selâmun : selâm olsun
-
19-Meryem 47
aleyke : sana, senin üzerine
-
19-Meryem 47
se estagfiru : mağfiret dileyeceğim
-
19-Meryem 47
leke : senin için
-
19-Meryem 47
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
19-Meryem 47
kâne : oldu, dır
-
19-Meryem 47
hafiyyen : (çok) lütufkâr
-
19-Meryem 48
ve a'tezilu-kum : ve sizden ayrılıyorum
-
19-Meryem 48
ve mâ ted'ûne : ve sizin dua ettiğiniz şeyler
-
19-Meryem 48
ve ed'û : ve dua ediyorum
-
19-Meryem 48
ellâ ekûne : ben olmam
-
19-Meryem 48
şakıyyen : şâkî
-
19-Meryem 49
fe : böylece
-
19-Meryem 49
lemmâ'tezelehum : onlardan ayrıldığı zaman
-
19-Meryem 49
ve mâ ya'budûne : ve onların kul olduğu şeyler
-
19-Meryem 49
vehebnâ : ve hibe ettik (o istemeden) bahşettik
-
19-Meryem 49
lehû : ona
-
19-Meryem 49
ve ya'kûbe : ve Yâkub'u
-
19-Meryem 49
ve kullen : ve hepsini
-
19-Meryem 49
cealnâ : kıldık
-
19-Meryem 49
nebiyyen : nebî, peygamber
-
19-Meryem 50
ve vehebnâ : ve hibe ettik, karşılıksız verdik, bahşettik
-
19-Meryem 50
lehum : onlara
-
19-Meryem 50
min rahmeti-nâ : rahmetimizden
-
19-Meryem 50
ve cealnâ : ve kıldık
-
19-Meryem 50
lehum : onlara
-
19-Meryem 50
lisâne : lisan, dil
-
19-Meryem 50
aliyyen : âlî, yüce, üstün
-
19-Meryem 51
vezkur (ve uzkur) : ve zikret
-
19-Meryem 51
fî el kitâbi : kitapta
-
19-Meryem 51
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
19-Meryem 51
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 51
muhlesan : muhlis (nefsini Allah'a teslim etmiş)
-
19-Meryem 51
ve kâne : ve oldu
-
19-Meryem 51
resûlen : resûl
-
19-Meryem 51
nebiyyen : nebî, peygamber
-
19-Meryem 52
ve nâdeynâ-hu : ve ona seslendik
-
19-Meryem 52
min cânibi et tûri : Tur'un yanından
-
19-Meryem 52
el eymeni : sağ taraf
-
19-Meryem 52
ve karrebnâ-hu : ve onu yaklaştırdık
-
19-Meryem 52
neciyyen : fısıltıyla konuşmak, söyleşmek
-
19-Meryem 53
ve vehebnâ : ve bahşettik
-
19-Meryem 53
lehu : ona
-
19-Meryem 53
min rahmeti-nâ : rahmetimizden
-
19-Meryem 53
ehâ-hu : onun kardeşi
-
19-Meryem 53
hârûne : Harun
-
19-Meryem 53
nebiyyen : nebî (peygamber) olarak
-
19-Meryem 54
vezkur (ve uzkur) : ve zikret
-
19-Meryem 54
fî el kitâbi : kitapta
-
19-Meryem 54
ismâîle : İsmail
-
19-Meryem 54
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
19-Meryem 54
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 54
el va'di : vaad, söz
-
19-Meryem 54
ve kâne : ve oldu, idi
-
19-Meryem 54
resûlen : bir resûl
-
19-Meryem 54
nebiyyen : nebî (peygamber)
-
19-Meryem 55
ve kâne : ve oldu, idi
-
19-Meryem 55
ye'muru : emrediyor
-
19-Meryem 55
ehle-hu : onun ailesi, onun halkı
-
19-Meryem 55
bi es salâti : namazı
-
19-Meryem 55
ve ez zekâti : ve zekât
-
19-Meryem 55
ve kâne : ve oldu, idi
-
19-Meryem 55
inde rabbi-hî : Rabbinin katında
-
19-Meryem 55
mardıyyen : kendisinden razı olunan
-
19-Meryem 56
vezkur (ve uzkur) : ve zikret
-
19-Meryem 56
fî el kitâbi : kitapta
-
19-Meryem 56
idrîse : İdris
-
19-Meryem 56
inne-hu : çünkü o, muhakkak ki o
-
19-Meryem 56
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 56
nebiyyen : nebî (peygamber)
-
19-Meryem 57
ve refa'nâ-hu : ve biz onu yükselttik
-
19-Meryem 57
mekânen : mekân, makam
-
19-Meryem 57
aliyyen : (çok) yüce
-
19-Meryem 58
ulâike : İşte onlar
-
19-Meryem 58
ellezîne : onlar ki
-
19-Meryem 58
en'ame allâhu : Allah ni'metlendirdi
-
19-Meryem 58
aleyhim : onları
-
19-Meryem 58
min en nebiyyîne : nebî (peygamber)lerden
-
19-Meryem 58
min zurriyyeti : zürriyyetinden, neslinden
-
19-Meryem 58
âdeme : Âdem
-
19-Meryem 58
ve mimmen (min men) : ve kimselerden, kişilerden
-
19-Meryem 58
hamelnâ : taşıdık
-
19-Meryem 58
mea : beraber
-
19-Meryem 58
ve min zurriyyeti : ve zürriyyetinden, neslinden
-
19-Meryem 58
ibrâhîme : İbrâhîm
-
19-Meryem 58
ve isrâîle : ve İsrail
-
19-Meryem 58
ve mimmen : ve kimselerden, kişilerden
-
19-Meryem 58
hedeynâ : hidayete erdirdik
-
19-Meryem 58
vectebeynâ : ve seçtik
-
19-Meryem 58
aleyhim : onlara
-
19-Meryem 58
âyâtu er rahmâni : Rahmân'ın âyetleri
-
19-Meryem 58
succeden : secde ederek
-
19-Meryem 58
ve bukiyyen : ve ağlayarak
-
19-Meryem 59
fe : böylece, bundan sonra
-
19-Meryem 59
halefe : arkasından geldi
-
19-Meryem 59
edâu es salâte : namazı ihmal (zayi) ettiler
-
19-Meryem 59
vettebeû (ve ittebeû) : ve tâbî oldular
-
19-Meryem 59
eş şehevâti : şehvetler, nefsin arzuları
-
19-Meryem 59
fe sevfe : artık yakında
-
19-Meryem 59
yelkavne : karşılaşacaklar
-
19-Meryem 59
gayyen : gayy (cehennemde bir bölüm)
-
19-Meryem 60
men tâbe : tövbe eden kimse
-
19-Meryem 60
ve âmene : ve âmenû oldu
-
19-Meryem 60
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
19-Meryem 60
fe : o zaman, böylece
-
19-Meryem 60
ulâike : işte onlar
-
19-Meryem 60
yedhulûne : girecekler
-
19-Meryem 60
el cennete : cennet
-
19-Meryem 60
ve lâ yuzlemûne : ve zulmedilmezler
-
19-Meryem 60
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 61
cennâti : cennetler
-
19-Meryem 61
adninilletî (adnin elletî) : adn (cenneti) ki onu
-
19-Meryem 61
vaade : vaadetti
-
19-Meryem 61
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 61
ibâde-hu : onun kulları, kullarına
-
19-Meryem 61
bi el gaybi : gaybta, gıyaben
-
19-Meryem 61
inne-hu : muhakkak ki o, çünkü o
-
19-Meryem 61
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 61
me'tiyyen : yerine gelecektir
-
19-Meryem 62
lâ yesmeûne : işitmezler
-
19-Meryem 62
lagven : boş söz
-
19-Meryem 62
selâmen : selâm
-
19-Meryem 62
ve lehum : ve onlar için, onlara, onların vardır
-
19-Meryem 62
bukreten : sabah, sabahleyin
-
19-Meryem 62
ve aşiyyen : ve akşam, akşamleyin
-
19-Meryem 63
tilke : işte bu
-
19-Meryem 63
el cennetu elletî : cennet ki o
-
19-Meryem 63
men kâne : olan kimse
-
19-Meryem 63
takıyyen : takva sahibi
-
19-Meryem 64
ve mâ netenezzelu : ve biz inmeyiz
-
19-Meryem 64
bi emri : emriyle
-
19-Meryem 64
rabbi-ke : senin Rabbin
-
19-Meryem 64
lehu : onun için, ona, onun
-
19-Meryem 64
mâ beyne eydî-nâ : önümüzdekiler (ellerimizin arasındakiler)
-
19-Meryem 64
ve mâ halfe-nâ : ve arkamızdakiler
-
19-Meryem 64
ve mâ beyne zâlike : ve bunların arasındakiler
-
19-Meryem 64
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
19-Meryem 64
rabbu-ke : senin Rabbin
-
19-Meryem 64
nesiyyen : unutan
-
19-Meryem 65
es semâvâti : semalar
-
19-Meryem 65
ve el ardı : ve yeryüzü
-
19-Meryem 65
ve mâ beyne-humâ : ve ikisinin arasındakiler
-
19-Meryem 65
li ibâdeti-hi : onun kulluğunda, onun ibadetlerinde
-
19-Meryem 65
hel ta'lemu : sen biliyor musun
-
19-Meryem 65
lehu : ona, onun
-
19-Meryem 65
semiyyen : bir isimle isimlendirme
-
19-Meryem 66
ve yekûlu : ve söyler
-
19-Meryem 66
el insânu : insan
-
19-Meryem 66
e izâ mâ mittu : öldüğüm zaman mı
-
19-Meryem 66
le sevfe : mutlaka olacak
-
19-Meryem 66
hayyen : diri, canlı olarak
-
19-Meryem 67
e ve lâ yezkuru : ve düşünmüyor mu
-
19-Meryem 67
el insânu : insan
-
19-Meryem 67
ennâ : nasıl
-
19-Meryem 67
ve lem yeku : ve değildi, değil
-
19-Meryem 67
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 68
fe : böylece, o zaman
-
19-Meryem 68
ve rabbi-ke : ve senin Rabbin
-
19-Meryem 68
le nahşurenne-hum : biz onları mutlaka haşredeceğiz
-
19-Meryem 68
ve eş şeyâtîne : ve şeytanları
-
19-Meryem 68
summe : sonra
-
19-Meryem 68
le nuhdıranne-hum : onları hazır bulunduracağız, hazır kılacağız
-
19-Meryem 68
havle : etrafı
-
19-Meryem 68
cehenneme : cehennem
-
19-Meryem 68
cisiyyen : diz üstü çökmüş olarak
-
19-Meryem 69
summe : sonra
-
19-Meryem 69
le nenzianne : elbette, mutlaka alacağız, ayıracağız
-
19-Meryem 69
eyyu-hum : onların hangisi
-
19-Meryem 69
eşeddu : daha şiddetli, daha çok
-
19-Meryem 69
alâ er rahmâni : Rahmân'a karşı
-
19-Meryem 69
ıtiyyen : azgınlık eden, isyan eden, asi olan
-
19-Meryem 70
summe : sonra
-
19-Meryem 70
le : mutlaka, elbette
-
19-Meryem 70
a'lemu : en iyi bilir
-
19-Meryem 70
bi ellezîne : ki onları
-
19-Meryem 70
evlâ : daha yakın, en çok hakeden
-
19-Meryem 70
sıliyyen : ateşe göğüs germek, maruz kalmak
-
19-Meryem 71
ve in : ve eğer
-
19-Meryem 71
vâridu-hâ \n(verede) : ona varanlar \n: (vardı)
-
19-Meryem 71
kâne : oldu
-
19-Meryem 71
rabbi-ke : senin Rabbin
-
19-Meryem 71
hatmen : hüküm, yapılmasına karar verme
-
19-Meryem 71
makdıyyen : olmasına karar verilmiş, kesinleşmiş olan
-
19-Meryem 72
summe : sonra
-
19-Meryem 72
nuneccîllezînettekav : takva sahiplerini kurtaracağız
-
19-Meryem 72
ve nezeru : ve bırakacağız
-
19-Meryem 72
ez zâlimîne : zulmedenler, zalimler
-
19-Meryem 72
cisiyyen : diz üstü çökmüş olarak
-
19-Meryem 73
ve izâ tutlâ : ve okunduğu zaman
-
19-Meryem 73
aleyhim : onlara
-
19-Meryem 73
beyyinâtin : beyan edilerek, ispat vasıtaları olarak
-
19-Meryem 73
kâle : dedi
-
19-Meryem 73
ellezîne : onlar, olan kimseler
-
19-Meryem 73
keferû : inkâr edenler, kâfir olanlar
-
19-Meryem 73
li ellezîne âmenû : âmenû olanlara
-
19-Meryem 73
eyyu : hangisi
-
19-Meryem 73
el ferîkayni : iki fırka, iki grup
-
19-Meryem 73
makâmen : makam
-
19-Meryem 73
ve ahsenu : ve daha güzel
-
19-Meryem 73
nediyyen : meclis, toplantı yeri
-
19-Meryem 74
ve kem : ve nice, ne kadar, ne çok
-
19-Meryem 74
ehleknâ : helâk ettik
-
19-Meryem 74
kable-hum : onlardan önce
-
19-Meryem 74
ahsenu : en güzel, daha güzel
-
19-Meryem 74
esâsen : çok mal
-
19-Meryem 74
ve ri'yen : ve gösteriş, görünüş
-
19-Meryem 75
men : kim
-
19-Meryem 75
kâne : oldu
-
19-Meryem 75
fî ed dalâleti : dalâlette
-
19-Meryem 75
fe el yemdud : böylece mühlet verir, (zamanı) uzatır
-
19-Meryem 75
lehu : ona
-
19-Meryem 75
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 75
medden : (zamanı) uzatarak
-
19-Meryem 75
izâ raev : gördükleri zaman
-
19-Meryem 75
mâ yûadûne : vaadedilen şeyi, vaadolundukları şey
-
19-Meryem 75
immâ el azâbe : ya azabı
-
19-Meryem 75
ve immâ es sâate : veya (kıyâmet) saati
-
19-Meryem 75
fe : böylece
-
19-Meryem 75
se ya'lemûne : yakında bilecekler
-
19-Meryem 75
men : kim
-
19-Meryem 75
huve : o
-
19-Meryem 75
şerrun : (daha) şerrli
-
19-Meryem 75
mekânen : mekân olarak
-
19-Meryem 75
ve ad'afu : ve daha zayıf
-
19-Meryem 75
cunden : ordu, yardımcılar
-
19-Meryem 76
ve : ve
-
19-Meryem 76
yezîdu allâhu : Allah artırır
-
19-Meryem 76
ellezîne : onlar
-
19-Meryem 76
ihtedev : hidayete erdi, hidayet üzere oldu, hidayette oldu
-
19-Meryem 76
huden : hidayet
-
19-Meryem 76
ve el bâkıyâtu es sâlihâtu : ve bâki olan salih ameller
-
19-Meryem 76
inde rabbi-ke : Rabbinin katında, indinde
-
19-Meryem 76
sevâben : sevap olarak
-
19-Meryem 76
ve hayrun : ve daha hayırlı
-
19-Meryem 76
meredden : dönen, karşılığı olan
-
19-Meryem 77
e fe raeyte : sen gördün mü
-
19-Meryem 77
ellezî kefere : inkâr eden kimseleri
-
19-Meryem 77
ve kâle : ve dedi
-
19-Meryem 77
le ûteyenne : elbette verilecektir
-
19-Meryem 77
mâlen : mal
-
19-Meryem 77
ve veleden : ve çocuk
-
19-Meryem 78
ettalaa (e ıttalaa) : muttali mi oldu, görüp bildi mi
-
19-Meryem 78
el gaybe : gayba, bilinmeyene
-
19-Meryem 78
emittehaze (em ittehaze) : veya, yoksa ..... mı edindi (yaptı)
-
19-Meryem 78
inde er rahmâni : Rahmân'ın katında
-
19-Meryem 78
ahden : ahd
-
19-Meryem 79
kellâ : hayır, asla, öyle değil
-
19-Meryem 79
se nektubu : biz yazacağız (yazıyoruz)
-
19-Meryem 79
mâ yekûlu : söylediği şeyleri
-
19-Meryem 79
ve nemuddu : ve biz uzatacağız
-
19-Meryem 79
lehu : onun için, ona
-
19-Meryem 79
min el azâbi : (azaptan) azabı
-
19-Meryem 79
medden : uzatarak
-
19-Meryem 80
ve nerisu-hu : ve ona varis olacağız
-
19-Meryem 80
mâ yekûlu : söyledikleri şey(ler)
-
19-Meryem 80
ve ye'tî-nâ : ve bize gelir
-
19-Meryem 80
ferden : fert olarak (tek başına, hiçbir şeysiz)
-
19-Meryem 81
vettehazû (ve ittehazû) : ve edindiler
-
19-Meryem 81
âliheten : ilâhlar
-
19-Meryem 81
li yekûnû : olması için, olsun diye
-
19-Meryem 81
lehum : onlar için, onlara
-
19-Meryem 81
ızzen : üstünlük, şeref, izzet
-
19-Meryem 82
kellâ : hayır, asla, öyle değil
-
19-Meryem 82
se yekfurûne : inkâr edecekler
-
19-Meryem 82
bi ibâdeti-him : onların ibadetlerini
-
19-Meryem 82
ve yekûnûne : ve olacaklar
-
19-Meryem 82
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
19-Meryem 82
dıdden : mukabil (onların karşısında) olan, hasım
-
19-Meryem 83
e lem tere : görmedin mi
-
19-Meryem 83
ennâ : nasıl
-
19-Meryem 83
erselna : biz gönderdik
-
19-Meryem 83
eş şeyâtîne : şeytanlar
-
19-Meryem 83
alâ el kâfirîne : kâfirlerin üzerine
-
19-Meryem 83
teuzzu-hum : onları kışkırtıyorlar
-
19-Meryem 83
ezzen : tahrik ederek
-
19-Meryem 84
fe : böylece, o zaman, artık
-
19-Meryem 84
lâ ta'cel : acele etme
-
19-Meryem 84
aleyhim : onlara, onlar için
-
19-Meryem 84
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
19-Meryem 84
neuddu : sayıyoruz
-
19-Meryem 84
lehum : onlar için
-
19-Meryem 84
adden : sayarak
-
19-Meryem 85
yevme : gün, o gün
-
19-Meryem 85
el muttekîne : muttakiler, takva sahipleri
-
19-Meryem 85
ilâ er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 85
vefden : saygı gösterilerek, izzet ve ikramla
-
19-Meryem 86
ve nesûku : ve sevkedeceğiz
-
19-Meryem 86
el mucrimîne : suçlular, günahkârlar
-
19-Meryem 86
ilâ cehenneme : cehenneme
-
19-Meryem 86
virden : susamış olarak
-
19-Meryem 87
lâ yemlikûne : malik olmayacaklar, güçleri yetmeyecek
-
19-Meryem 87
eş şefâate : şefaat
-
19-Meryem 87
illâ men : ancak kim, kişi, kimse
-
19-Meryem 87
ittehaze : edindi, yaptı
-
19-Meryem 87
inde er rahmâni : Rahmân'ın indinde (katında)
-
19-Meryem 87
ahden : ahd yaptı, ahd aldı
-
19-Meryem 88
ve : ve
-
19-Meryem 88
kâlu ittehaze : 'edindi' dediler
-
19-Meryem 88
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 88
veleden : çocuk
-
19-Meryem 89
lekad : andolsun
-
19-Meryem 89
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 89
idden : çok kötü, korkunç
-
19-Meryem 90
tekâdu : neredeyse, az kalsın oluyordu
-
19-Meryem 90
es semâvâtu : semalar
-
19-Meryem 90
yetefattarne : paramparça olacak, parçalanacak
-
19-Meryem 90
ve tenşakku : ve yarılacak
-
19-Meryem 90
el ardu : yeryüzü
-
19-Meryem 90
ve tehırru : ve yıkılacak
-
19-Meryem 90
el cibâlu : dağlar
-
19-Meryem 90
hedden : çökerek
-
19-Meryem 91
en deav : isnat etmek, istemek
-
19-Meryem 91
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 91
veleden : bir çocuk
-
19-Meryem 92
ve mâ yenbagî : ve caiz olmaz, yakışmaz, olamaz
-
19-Meryem 92
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 92
en yettehıze : edinmek, yapmak
-
19-Meryem 92
veleden : çocuk
-
19-Meryem 93
men : kim, kimse
-
19-Meryem 93
fî es semâvâti : semalarda
-
19-Meryem 93
ve el ardı : ve arzda, yeryüzünde
-
19-Meryem 93
âti er rahmâni : Rahmân'a gelecek
-
19-Meryem 93
abden : kul olarak
-
19-Meryem 94
lekad : andolsun
-
19-Meryem 94
ve adde-hum : ve onları saydı
-
19-Meryem 94
adden : adet adet, tek tek adetlendirerek (sayarak)
-
19-Meryem 95
ve kullu-hum : ve onların hepsi, tümü
-
19-Meryem 95
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
19-Meryem 95
ferden : fert fert, tek başına, ferdî olarak
-
19-Meryem 96
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
19-Meryem 96
âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar
-
19-Meryem 96
ve amilu es sâlihâti : ve salih ameller (nefs tezkiyesi) yapanlar
-
19-Meryem 96
se yec'alu : kılacak, yapacak
-
19-Meryem 96
lehum er rahmânu : Rahmân onlar için
-
19-Meryem 96
vudden : muhabbet, sevgi
-
19-Meryem 97
fe : öyleyse, o zaman
-
19-Meryem 97
innemâ : ancak, sadece,
-
19-Meryem 97
yessernâ-hu : onu kolaylaştırdık
-
19-Meryem 97
bi lisâni-ke : senin lisanınla
-
19-Meryem 97
li tubeşşire : senin müjdelemen için
-
19-Meryem 97
el muttekîne : takva sahipleri
-
19-Meryem 97
ve tunzire : ve sen uyarırsın
-
19-Meryem 97
bi-hî kavmen : onunla bir kavmi
-
19-Meryem 97
ludden : çok inatçı, direnen
-
19-Meryem 98
ve kem : ve kaç, nice
-
19-Meryem 98
ehleknâ : helâk ettik
-
19-Meryem 98
kable-hum : onlardan önce
-
19-Meryem 98
hel : mı, var mı
-
19-Meryem 98
min ehadin : birisini
-
19-Meryem 98
ev : veya
-
19-Meryem 98
tesmeu : sen duyuyorsun
-
19-Meryem 98
lehum : onları, onların
-
19-Meryem 98
rikzen : gizli ses, fısıltı, ufacık ses
-
2-Bakara 255
ve huve : ve O
-
2-Bakara 243
inne : muhakkak ki
-
2-Bakara 243
allâhe : Allah
-
2-Bakara 243
le : mutlaka, elbette
-
2-Bakara 243
alâ en nâsi : insanlar üzerine
-
2-Bakara 243
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
2-Bakara 243
eksere : daha çok, çoğu
-
2-Bakara 243
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 243
lâ yeşkurûne : şükretmiyorlar
-
2-Bakara 244
ve kâtilû : ve savaşın
-
2-Bakara 244
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 244
ve a'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 244
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 244
semîun : en iyiişiten
-
2-Bakara 245
men : kim
-
2-Bakara 245
zellezî (zâ ellezî) : o kimse ki sahip, o ki sahip, yapan
-
2-Bakara 245
allâhe : Allah
-
2-Bakara 245
hasenen : güzel
-
2-Bakara 245
fe : artık, o taktirde
-
2-Bakara 245
yudâife-hu : o artırılır, o ödenir, verilir
-
2-Bakara 245
lehu : ona
-
2-Bakara 245
ed'âfen : kat kat
-
2-Bakara 245
kesîraten : çok olarak, çoğaltılarak
-
2-Bakara 245
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 245
ve yebsutu : ve genişletir
-
2-Bakara 245
ve ileyhi : ve ona
-
2-Bakara 245
turceûne : döndürüleceksiniz
-
2-Bakara 246
e lem tera ilâ : görmedin mi
-
2-Bakara 246
el melei : ileri gelenleri, eşrafı
-
2-Bakara 246
min benî isrâîle : İsrailoğulları'ndan
-
2-Bakara 246
li nebiyyin : peygambere
-
2-Bakara 246
lehum(u) : onların
-
2-Bakara 246
lenâ : bizim için, bize
-
2-Bakara 246
meliken : melik, hükümdar
-
2-Bakara 246
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 246
kâle : dedi
-
2-Bakara 246
hel aseytum : sizden umulur mu, sizin
-
2-Bakara 246
in kutibe : yazılırsa, farz kılınırsa
-
2-Bakara 246
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 246
el kıtâlu : savaş
-
2-Bakara 246
ellâ tukâtilû : savaşmazsınız
-
2-Bakara 246
ve mâ : ve yoktur, olmaz
-
2-Bakara 246
lenâ : bizim için
-
2-Bakara 246
ellâ nukâtile : savaşmamamız
-
2-Bakara 246
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 246
ve kad : ve olmuştu
-
2-Bakara 246
ve ebnâi-nâ : ve oğullarımız
-
2-Bakara 246
fe lemmâ : artık, fakat ..... olduğu zaman
-
2-Bakara 246
kutibe : yazıldı, farz kılındı
-
2-Bakara 246
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
2-Bakara 246
el kıtâlu : savaş
-
2-Bakara 246
tevellev : yüz çevirdiler
-
2-Bakara 246
kalîlen : az, pek az
-
2-Bakara 246
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 246
bi ez zâlimîne : zalimleri, haksızlık edenleri
-
2-Bakara 247
ve kâle : ve dedi
-
2-Bakara 247
lehum : onlara
-
2-Bakara 247
nebiyyu-hum : onların peygamberi
-
2-Bakara 247
inne : muhakkak ki
-
2-Bakara 247
allâhe : Allah
-
2-Bakara 247
bease : görevli kıldı
-
2-Bakara 247
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 247
tâlûte : Talut
-
2-Bakara 247
meliken : melik olarak
-
2-Bakara 247
ennâ : nasıl (olur)
-
2-Bakara 247
yekûnu : olur
-
2-Bakara 247
lehu : onun
-
2-Bakara 247
el mulku : melik, hükümdar
-
2-Bakara 247
aleynâ : bizim üzerimize, bize
-
2-Bakara 247
ve nahnu : ve biz
-
2-Bakara 247
ehakku : daha çok hak sahibi
-
2-Bakara 247
el mulki : melik, hükümdar
-
2-Bakara 247
ve lem yu'te : ve verilmedi
-
2-Bakara 247
seaten : genişlik, bolluk
-
2-Bakara 247
min el mâli : maldan, varlıktan
-
2-Bakara 247
kâle : dedi
-
2-Bakara 247
inne : muhakkak ki
-
2-Bakara 247
allâhe : Allah
-
2-Bakara 247
estafâ-hu : onu seçti
-
2-Bakara 247
aleykum : sizin üzerinize
-
2-Bakara 247
ve zâde-hu : ve ona artırdı
-
2-Bakara 247
bestaten : genişlik, kuvvet, üstünlük
-
2-Bakara 247
fî el ilmi : ilimde, bilgide
-
2-Bakara 247
ve el cismi : ve cisim (vücut)
-
2-Bakara 247
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 247
mulke-hu : mülkünü
-
2-Bakara 247
men yeşâu : dilediği kimse
-
2-Bakara 247
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 248
ve kâle : ve dedi
-
2-Bakara 248
lehum : onlara
-
2-Bakara 248
nebiyyu-hum : onların peygamberi
-
2-Bakara 248
inne : muhakkak ki, şüphesiz
-
2-Bakara 248
âyete : âyet, mucize, belge, delil
-
2-Bakara 248
en ye'tiye-kum : size gelmesi
-
2-Bakara 248
et tâbûtu : tabut, sandık
-
2-Bakara 248
sekînetun : sekînet, huzur, ferahlık
-
2-Bakara 248
ve bakiyyetun : ve bakiye, kalanlar
-
2-Bakara 248
terake : terketti, bıraktı
-
2-Bakara 248
ve âlu hârûne : ve Harun ailesi
-
2-Bakara 248
el melâiketu : melekler
-
2-Bakara 248
inne : muhakkak ki, şüphesiz
-
2-Bakara 248
zâlike : bu
-
2-Bakara 248
le : mutlaka
-
2-Bakara 248
âyeten : âyet, delil, kanıt
-
2-Bakara 248
lekum : sizin için
-
2-Bakara 248
mu'minîne : mü'minler
-
2-Bakara 249
fe lemmâ : böylece olduğu zaman
-
2-Bakara 249
fesale : ayrıldı
-
2-Bakara 249
el cunûdi : askerler, ordu
-
2-Bakara 249
kâle : dedi
-
2-Bakara 249
inne : muhakkak
-
2-Bakara 249
allâhe : Allah
-
2-Bakara 249
mubtelî-kum : sizi imtihan edecek
-
2-Bakara 249
bi en neherin : bir nehir ile
-
2-Bakara 249
fe : artık, bundan sonra , o taktirde
-
2-Bakara 249
men : kim
-
2-Bakara 249
şeribe : içti
-
2-Bakara 249
fe : artık, bundan sonra, o taktirde
-
2-Bakara 249
leyse : değil
-
2-Bakara 249
ve men : ve kim
-
2-Bakara 249
lem yat'am-hu : ona doymaz
-
2-Bakara 249
fe : artık, bundan sonra, o taktirde
-
2-Bakara 249
inne-hu : muhakkak ki o
-
2-Bakara 249
men igterafe : avuçlayan kimse
-
2-Bakara 249
gurfeten : bir avuç
-
2-Bakara 249
bi yedi-hi : kendi eliyle
-
2-Bakara 249
fe : artık, bundan sonra, o taktirde, fakat
-
2-Bakara 249
şeribû : içtiler
-
2-Bakara 249
kalîlen : az, pek az
-
2-Bakara 249
fe : bundan sonra, fakat, nitekim
-
2-Bakara 249
lemmâ : olunca
-
2-Bakara 249
câveze-hu : onu(karşıdan karşıya) geçtiler
-
2-Bakara 249
huve : o
-
2-Bakara 249
ve ellezîne : ve onlar
-
2-Bakara 249
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
2-Bakara 249
mea-hu : onunla beraber
-
2-Bakara 249
lâ tâkate : takat, güç yok
-
2-Bakara 249
lenâ : bizim
-
2-Bakara 249
el yevme : bugün
-
2-Bakara 249
bi câlûte : Calut ile, Calut'a karşı
-
2-Bakara 249
ve cunûdi-hi : ve onun askerleri (ordusu ile)
-
2-Bakara 249
kâle : dedi
-
2-Bakara 249
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 249
yezunnûne : yakîn hasıl edenler, kesin olarak bilenler
-
2-Bakara 249
enne-hum : onların ..... olduğunu
-
2-Bakara 249
kem : kaç tane, nice
-
2-Bakara 249
min fietin : topluluk(lar)dan
-
2-Bakara 249
kalîletin : az, pek az
-
2-Bakara 249
galebet : gâlip oldu, üstün geldi
-
2-Bakara 249
fieten : topluluk, grup
-
2-Bakara 249
kesiraten : çok
-
2-Bakara 249
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 249
mea : beraber
-
2-Bakara 249
es sâbirîne : sabredenler
-
2-Bakara 250
ve lemmâ berazû : ve karşısına çıktıkları zaman
-
2-Bakara 250
li câlûte : Calut'a (Calut'un karşısına)
-
2-Bakara 250
ve cunûdi-hi : ve onun askerleri
-
2-Bakara 250
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 250
efrig : boşalt, yağdır, indir (ver)
-
2-Bakara 250
aleynâ : üzerimize, bize
-
2-Bakara 250
sabren : sabır
-
2-Bakara 250
ve sebbit : ve sabit kıl
-
2-Bakara 250
ekdâme-nâ : ayaklarımızı
-
2-Bakara 250
ve unsur-nâ : ve bize yardım et
-
2-Bakara 250
alâ el kavmi : kavmine karşı
-
2-Bakara 250
el kâfirîne : kâfirler
-
2-Bakara 251
fe : böylece, sonra, nihayet
-
2-Bakara 251
hezemû-hum : onları hezimete, yenilgiye uğrattılar
-
2-Bakara 251
ve katele : ve öldürdü
-
2-Bakara 251
câlûte : Calut
-
2-Bakara 251
ve âtâ-hu allâhu : ve Allah ona verdi
-
2-Bakara 251
el mulke : mülk, meliklik, hükümdarlık
-
2-Bakara 251
ve el hikmete : ve hikmet
-
2-Bakara 251
ve alleme-hu : ve ona öğretti
-
2-Bakara 251
yeşâu : diledi
-
2-Bakara 251
ve lev lâ : ve eğer olmasaydı
-
2-Bakara 251
def'u allâhi : Allah'ın defetmesi, yok etmesi
-
2-Bakara 251
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 251
le : mutlaka, elbette
-
2-Bakara 251
fesedeti : fesat çıktı
-
2-Bakara 251
el ardu : arz, yeryüzü
-
2-Bakara 251
ve lâkinne allâhe : ve lâkin, fakat Allah
-
2-Bakara 251
alâ el âlemîne : âlemlerin üzerine
-
2-Bakara 252
tilke : o (bu, bunlar)
-
2-Bakara 252
netlû-hâ : onu tilâvet ediyoruz, okuyup açıklıyoruz
-
2-Bakara 252
aleyke : sana
-
2-Bakara 252
bi el hakk : hak ile
-
2-Bakara 252
ve inne-ke : ve muhakkak ki sen
-
2-Bakara 252
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
2-Bakara 252
min el murselîne : gönderilen resûllerden
-
2-Bakara 253
tilke : o
-
2-Bakara 253
er rusulu : resûller
-
2-Bakara 253
men : kim, kimi
-
2-Bakara 253
kelleme allâhu : Allah konuştu
-
2-Bakara 253
ve rafea : ve yükseltti
-
2-Bakara 253
derecâtin : dereceler
-
2-Bakara 253
ve âteynâ : ve biz verdik
-
2-Bakara 253
îsâ ibne meryeme : Meryem(in) oğlu İsa
-
2-Bakara 253
el beyyinâti : beyyineler, açıklamalar, ispat vasıtaları
-
2-Bakara 253
ve eyyednâ-hu : ve onu destekledik
-
2-Bakara 253
bi rûhi el kudusi : (takdis edilmiş) kutsal ruh ile (Cebrail A.S ile)
-
2-Bakara 253
ve lev şâe allâhu : ve eğer Allah dileseydi
-
2-Bakara 253
mâ iktetele : öldürmezler (karşılıklı, birbirlerini)
-
2-Bakara 253
ellezîne min ba'di-him : onlardan sonrakiler
-
2-Bakara 253
mâ câet-hum : onlara gelen şey
-
2-Bakara 253
el beyyinâtu : beyyineler, deliller, ispat vasıtaları
-
2-Bakara 253
ve lâkini : ve lâkin, fakat
-
2-Bakara 253
ihtelefû : ayrılığa, ihtilâfa düştüler
-
2-Bakara 253
fe min-hum : artık onlardan, o zaman onlardan
-
2-Bakara 253
men âmene : kimi îmân etti, Allah'a ulaşmayı diledi
-
2-Bakara 253
ve min-hum : ve onlardan
-
2-Bakara 253
men kefere : kimi inkâr etti
-
2-Bakara 253
ve lev şâe allâhu : ve eğer Allah dileseydi
-
2-Bakara 253
mâ iktetelû : öldürmezler (karşılıklı, birbirlerini)
-
2-Bakara 253
ve lâkinne allâhe : ve lâkin Allah
-
2-Bakara 253
yef'alu : yapar
-
2-Bakara 254
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 254
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 254
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
2-Bakara 254
enfikû : infâk edin, Allah için harcayın
-
2-Bakara 254
en ye'tiye : gelmesi
-
2-Bakara 254
yevmun : gün
-
2-Bakara 254
lâ bey'un : alışveriş yoktur
-
2-Bakara 254
ve lâ hulletun : ve dostluk yoktur
-
2-Bakara 254
ve lâ şefâatun : ve şefaat yoktur
-
2-Bakara 254
ve el kâfirûne : ve kâfirler
-
2-Bakara 254
hum ez zâlimûne : onlar zalimlerdir
-
2-Bakara 255
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
2-Bakara 255
huve : o
-
2-Bakara 255
el hayyu : hayy olan, diri olan, canlı olan
-
2-Bakara 255
el kayyûmu : kayyum olan, zatı ile daimî, bâki olan, herşeyi (kâinatı) idare eden
-
2-Bakara 255
lâ te'huzu-hu : onu almaz (ona olmaz)
-
2-Bakara 255
sinetun : uyuklama hali
-
2-Bakara 255
ve lâ nevmun : ve uyku yoktur, olmaz
-
2-Bakara 255
lehu : onun
-
2-Bakara 255
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyler
-
2-Bakara 255
ve mâ fi el ardı : ve yeryüzünde olan şeyler
-
2-Bakara 255
men zâ : kim sahiptir (yetkiye sahiptir)
-
2-Bakara 255
ellezî : o kimse ki, o ki
-
2-Bakara 255
yeşfeu : şefaat eder
-
2-Bakara 255
inde-hu : onun katında, yanında
-
2-Bakara 255
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 255
mâ beyne eydî-him : onların elleri arasında olan şeyler, onların önlerindeki
-
2-Bakara 255
ve mâ halfe-hum : ve onların arkalarında olan şeyler
-
2-Bakara 255
ve lâ yuhîtûne : ve ihata edemez, kavrayamaz,
-
2-Bakara 255
bi şey : bir şey
-
2-Bakara 255
bi mâ şâe : dilediği şey, dilediği
-
2-Bakara 255
vesia : (geniştir) kapladı, kuşattı, kapsadı
-
2-Bakara 255
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 255
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
2-Bakara 255
ve lâ yeûdu-hu : ve ona ağır, zor gelmez
-
2-Bakara 255
el aliyyu : âlâ, çok ulu, çok yüce
-
2-Bakara 255
el azîmu : azîm, büyük
-
2-Bakara 256
lâ ikrâhe : icbar, zorlama yoktur
-
2-Bakara 256
fî ed dîni : dînde
-
2-Bakara 256
tebeyyene : beyan oldu, açığa çıktı, açıklandı
-
2-Bakara 256
er ruşdu : rüşd, irşad olma yolu, hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol
-
2-Bakara 256
min el gayyi : gayy yolundan, dalâlet yolundan,
-
2-Bakara 256
fe : o zaman, böylece, artık
-
2-Bakara 256
men : kim
-
2-Bakara 256
yekfur : inkâr eder
-
2-Bakara 256
bi et tâgûti : tagutu, insan ve cin şeytanları
-
2-Bakara 256
ve yu'min : ve îmân eder
-
2-Bakara 256
fe : o zaman, böylece, artık
-
2-Bakara 256
kad istemseke : tutunmuştur
-
2-Bakara 256
bi el urveti : bir kulpa
-
2-Bakara 256
el vuskâ : sağlam
-
2-Bakara 256
lâ infisâme : kopma yoktur, olmaz (kopmaz)
-
2-Bakara 256
lehâ : onda, onun
-
2-Bakara 256
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 256
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 257
velîyyu : dost
-
2-Bakara 257
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 257
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
-
2-Bakara 257
min ez zulumâti : zulmetten, karanlıklardan
-
2-Bakara 257
ilâ en nûri : nura, aydınlığa
-
2-Bakara 257
ve ellezîne : ve onlar
-
2-Bakara 257
keferû : inkâr ettiler
-
2-Bakara 257
evliyâu-hum : onların dostları
-
2-Bakara 257
et tagûtu : tagut, şeytan ve avanesi, insan ve cin şeytanlar
-
2-Bakara 257
yuhricûne-hum : onları çıkarırlar
-
2-Bakara 257
min en nûri : nurdan, aydınlıktan
-
2-Bakara 257
ilâ ez zulumâti : zulmete, karanlıklara
-
2-Bakara 257
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 257
en nâri : ateş
-
2-Bakara 257
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
2-Bakara 258
e lem tera ilâ : ... a bakmadın mı, görmedin mi
-
2-Bakara 258
ellezî : o kimse, o
-
2-Bakara 258
hâcce : tartıştı
-
2-Bakara 258
ibrâhîme : İbrâhîm
-
2-Bakara 258
en âtâ-hu : ona vermesi
-
2-Bakara 258
el mulke : mülk, meliklik, hükümdarlık
-
2-Bakara 258
iz kâle : demişti
-
2-Bakara 258
rabbiye : benim Rabbim
-
2-Bakara 258
ellezî : ki o, o ki
-
2-Bakara 258
ve yumîtu : ve öldürür
-
2-Bakara 258
kâle : dedi
-
2-Bakara 258
ene : ben
-
2-Bakara 258
ve umîtu : ve öldürürüm
-
2-Bakara 258
kâle : dedi
-
2-Bakara 258
fe : öyleyse, işte
-
2-Bakara 258
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 258
ye'tî : getirir
-
2-Bakara 258
bi eş şemsi : güneşi
-
2-Bakara 258
min el maşrıkı : şarktan, doğudan
-
2-Bakara 258
fe'ti bi-hâ : o zaman, öyleyse, haydi onu getir
-
2-Bakara 258
min el magribi : garbtan, batıdan
-
2-Bakara 258
fe : o zaman
-
2-Bakara 258
buhite : şaşırdı kaldı, afalladı
-
2-Bakara 258
ellezî : o kimse, o
-
2-Bakara 258
kefere : inkâr etti
-
2-Bakara 258
lâ yehdi : hidayete erdirmez
-
2-Bakara 258
el kavme : kavim, topluluk
-
2-Bakara 258
ez zâlimîne : zalimler
-
2-Bakara 259
ev : veya
-
2-Bakara 259
ke ellezî : o kimse gibi
-
2-Bakara 259
merra : uğradı
-
2-Bakara 259
alâ karyetin : bir karyeye, beldeye, kasaba
-
2-Bakara 259
ve hiye : ve o
-
2-Bakara 259
hâviyetun : yıkık, çökmüş, harabe halinde
-
2-Bakara 259
kâle : dedi
-
2-Bakara 259
ennâ : nasıl
-
2-Bakara 259
ba'de : sonra
-
2-Bakara 259
mevti-hâ : onun ölümü
-
2-Bakara 259
fe emâte-hu allâhu : bunun üzerine Allah onu öldürdü
-
2-Bakara 259
miete âmin : yüz yıl, yüz sene
-
2-Bakara 259
summe : sonra
-
2-Bakara 259
bease-hu : onu diriltti
-
2-Bakara 259
kâle : dedi
-
2-Bakara 259
kem : kaç, nice, ne kadar
-
2-Bakara 259
lebiste : kaldın
-
2-Bakara 259
kâle : dedi
-
2-Bakara 259
lebistu : kaldım
-
2-Bakara 259
yevmen : bir gün
-
2-Bakara 259
ev : veya
-
2-Bakara 259
ba'da yevmin : günün bir kısmı
-
2-Bakara 259
kâle bel : hayır dedi
-
2-Bakara 259
lebiste : kaldın
-
2-Bakara 259
miete âmin : yüz yıl, yüz sene
-
2-Bakara 259
fenzur (fe unzur) : o zaman, hemen, haydi bak
-
2-Bakara 259
ilâ taâmi-ke : yemeğine
-
2-Bakara 259
ve şerâbi-ke : ve içeceğin
-
2-Bakara 259
lem yetesenneh : bozulmadı, kokuşmadı
-
2-Bakara 259
venzur (ve unzur) : ve bak
-
2-Bakara 259
ilâ hımâri-ke : merkebine
-
2-Bakara 259
ve li nec'ale-ke : ve seni kılmamız için
-
2-Bakara 259
âyeten : bir âyet, bir mucize, ibret, belge
-
2-Bakara 259
li en nâsi : insanlara
-
2-Bakara 259
ve unzur : ve bak
-
2-Bakara 259
ilâ el izâmi : kemiklere
-
2-Bakara 259
keyfe : nasıl
-
2-Bakara 259
summe neksû-hâ : sonra onu giydiriyoruz
-
2-Bakara 259
lahmen : et
-
2-Bakara 259
fe lemmâ : artık, böylece, olunca
-
2-Bakara 259
tebeyyene lehu : ona
-
2-Bakara 259
kâle : dedi
-
2-Bakara 259
a'lemu : ben biliyorum
-
2-Bakara 259
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğu
-
2-Bakara 259
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 260
ve iz kâle : ve demişti
-
2-Bakara 260
eri-nî : bana göster
-
2-Bakara 260
keyfe : nasıl
-
2-Bakara 260
el mevtâ : ölüler
-
2-Bakara 260
kâle : dedi
-
2-Bakara 260
e ve lem tu'min : ve inanmıyor musun
-
2-Bakara 260
kâle : dedi
-
2-Bakara 260
belâ : hayır, bilâkis, tam aksi (evet)
-
2-Bakara 260
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
2-Bakara 260
li yatmainne : tatmin olması için
-
2-Bakara 260
kâle : dedi
-
2-Bakara 260
fe : o zaman, öyleyse
-
2-Bakara 260
erbeaten : dört
-
2-Bakara 260
min et tayri : kuşlardan
-
2-Bakara 260
fe : böylece, sonra
-
2-Bakara 260
surhunne ileyke : (sana) yanına al, parçala
-
2-Bakara 260
summe : sonra
-
2-Bakara 260
cebelin : dağ
-
2-Bakara 260
min-hunne : onlardan
-
2-Bakara 260
cuz'en : bir parça
-
2-Bakara 260
summe : sonra
-
2-Bakara 260
id'u-hunne : onları çağır
-
2-Bakara 260
ye'tîne-ke : sana gelirler, gelecekler
-
2-Bakara 260
sa'yen : koşarak
-
2-Bakara 260
va'lem : ve bil
-
2-Bakara 260
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 261
meselu : durum, hal
-
2-Bakara 261
ellezîne : onlar 3 - yunfikûne
-
2-Bakara 261
emvâle-hum : kendi mallarını
-
2-Bakara 261
fî sebîlillâhi (sebîlii allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 261
ke : gibi
-
2-Bakara 261
meseli : durum, hal
-
2-Bakara 261
habbetin : tane, tohum
-
2-Bakara 261
enbetet : yetiştirdi (verdi)
-
2-Bakara 261
seb'a : yedi
-
2-Bakara 261
senâbile : sünbüller, başaklar
-
2-Bakara 261
sunbuletin : sünbül, başak
-
2-Bakara 261
mietu : yüz
-
2-Bakara 261
habbetin : tane, tohum
-
2-Bakara 261
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 261
li men : kişi için, o kimseye
-
2-Bakara 261
yeşâu : diler
-
2-Bakara 261
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 262
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 262
yunfikûne : infâk ederler, verirler
-
2-Bakara 262
emvâle-hum : kendi mallarını
-
2-Bakara 262
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 262
summe : sonra
-
2-Bakara 262
lâ yutbiûne : tâbî kılmazlar, arkasından (minnet, başa
-
2-Bakara 262
mâ enfekû : infâk ettikleri şey, verdikleri şey
-
2-Bakara 262
mennen : minnet etirerek
-
2-Bakara 262
ve lâ ezen : ve eza etmeyerek
-
2-Bakara 262
lehum : onlara
-
2-Bakara 262
ecru-hum : onların mükâfatları
-
2-Bakara 262
inde : yanında, katında
-
2-Bakara 262
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 262
aleyhim : onlara
-
2-Bakara 262
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 263
ve magfiretun : ve mağfret, bağışlayıp iyi davranma
-
2-Bakara 263
yetbeu-hâ : onu takip eder, arkasından gelir onu başa kakar
-
2-Bakara 263
ezen : eza ederek, eziyet vererek
-
2-Bakara 263
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 264
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 264
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 264
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
-
2-Bakara 264
bi el menni : minnet ile (başa kakarak)
-
2-Bakara 264
ve el ezâ : ve eza (eziyet)
-
2-Bakara 264
kellezî (ke ellezî) : onlar gibi
-
2-Bakara 264
mâle-hu : malını
-
2-Bakara 264
riâe : riya, gösteriş
-
2-Bakara 264
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 264
ve lâ yu'minu : ve inanmaz
-
2-Bakara 264
ve el yevmi el âhıri : ve ahiret günü, son gün, sonraki gün
-
2-Bakara 264
fe meselu-hu : o zaman, işte onun durumu 17 - ke meseli
-
2-Bakara 264
aleyhi : onun üzerinde
-
2-Bakara 264
fe : sonra, öyle ki
-
2-Bakara 264
esâbe-hu : ona isabet etti
-
2-Bakara 264
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 264
terake-hu : onu terketti, onu bıraktı
-
2-Bakara 264
salden : sert, çorak, verimsiz kaya halinde
-
2-Bakara 264
lâ yakdirûne : muktedir olamazlar, elde edemezler
-
2-Bakara 264
alâ şey'in : bir şeye
-
2-Bakara 264
kesebû : kazandılar
-
2-Bakara 264
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 264
lâ yehdi : hidayete erdirmez
-
2-Bakara 264
el kavme : kavim, topluluk
-
2-Bakara 264
el kâfirîne : kâfirler
-
2-Bakara 265
ve meselu : ve durum, mesele, hal
-
2-Bakara 265
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 265
yunfikûne : infâk ederler, verirler
-
2-Bakara 265
emvâle-hum : kendi malları
-
2-Bakara 265
ibtigâe : istediler, talep ettiler
-
2-Bakara 265
ve tesbîten : ve tespit ederek, sabit kılarak
-
2-Bakara 265
min enfusi-him : kendi nefslerinden, nefslerini
-
2-Bakara 265
ke : gibi, benzer
-
2-Bakara 265
meseli : mesele, durum, hal
-
2-Bakara 265
cennetin : cennet, bahçe
-
2-Bakara 265
bi rabvetin : münbit yüksek tepede
-
2-Bakara 265
esâbe-hâ : ona isabet etti
-
2-Bakara 265
fe âtet : o zaman verdi
-
2-Bakara 265
ukule-hâ : ürününü, meyvesini
-
2-Bakara 265
dı'feyni : iki kat
-
2-Bakara 265
fe : o zaman, fakat, hatta
-
2-Bakara 265
in lem yusıb-hâ : eğer ona isabet etmezse
-
2-Bakara 265
fe tallun : hatta çiselese bile
-
2-Bakara 265
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 265
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
2-Bakara 266
e yeveddu : ister mi, temenni eder mi
-
2-Bakara 266
ehadu-kum : sizden biriniz
-
2-Bakara 266
en tekûne : olmasını
-
2-Bakara 266
lehu : onun
-
2-Bakara 266
cennetun : bir bahçe
-
2-Bakara 266
ve a'nâbin : ve üzümler, bağlar
-
2-Bakara 266
tecrî : akar
-
2-Bakara 266
el enhâru : nehirler
-
2-Bakara 266
lehu fî-hâ : orada onun vardır (bulunur)
-
2-Bakara 266
es-semarâti : ürünler, meyveler
-
2-Bakara 266
ve esâbe-hu : ve ona isabet etti
-
2-Bakara 266
el kiberu : yaşlılık, ihtiyarlık
-
2-Bakara 266
ve lehu : ve onun vardır
-
2-Bakara 266
zurriyyetun : zürriyet, çocuklar
-
2-Bakara 266
fe esâbe-hâ : sonra da ona isabet etti
-
2-Bakara 266
fe ıhterakat : böylece yaktı
-
2-Bakara 266
kezâlike : işte böyle
-
2-Bakara 266
yubeyyinu : beyan ediyor, açıklıyor
-
2-Bakara 266
lekum el âyâti : size âyetleri
-
2-Bakara 266
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 266
tetefekkerûne : düşünürsünüz, tefekkür edersiniz
-
2-Bakara 267
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 267
ellezine : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 267
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
-
2-Bakara 267
enfikû : infâk edin, verin
-
2-Bakara 267
mâ kesebtum : kazandığınız şeyler
-
2-Bakara 267
ve mimmâ (min mâ) : ve şeylerden
-
2-Bakara 267
lekum : sizin için
-
2-Bakara 267
min el ardı : arzdan, yerden
-
2-Bakara 267
ve lâ teyemmemû : ve yönelmeyin, kalkışmayın
-
2-Bakara 267
el habîse : kötü, fena, kalitesiz
-
2-Bakara 267
tunfikûne : infâk ediyorsunuz, veriyorsunuz
-
2-Bakara 267
ve lestum : ve siz değilsiniz
-
2-Bakara 267
illâ en tugmidû : ancak göz yummadan, güzü kapalı
-
2-Bakara 267
ve a'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 267
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 268
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 268
yeidu-kum : size vaadediyor
-
2-Bakara 268
el fakra : fakirlik
-
2-Bakara 268
ve ye'muru-kum : ve size emrediyor
-
2-Bakara 268
bi el fahşâi : kötülüğü, çirkin şeyleri, fuhşu
-
2-Bakara 268
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 268
yeidu-kum : size vaadediyor
-
2-Bakara 268
magfireten : mağfiret, günahların sevaba çevrilmesi, bağışlanma
-
2-Bakara 268
ve fadlan : ve fazl
-
2-Bakara 268
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 269
el hikmete : hikmet
-
2-Bakara 269
men : kişi, kimse
-
2-Bakara 269
yeşâu : diler
-
2-Bakara 269
ve men yu'te : ve kime verilir(se)
-
2-Bakara 269
el hikmete : hikmet
-
2-Bakara 269
fe : o zaman, o taktirde, böylece
-
2-Bakara 269
ûtiye : verildi
-
2-Bakara 269
kesîren : çok
-
2-Bakara 269
ve mâ yezzekkeru : ve tezekkür edemez, düşünemez
-
2-Bakara 269
ulû el elbâbi : ulûl'elbab, sırların sahipleri
-
2-Bakara 270
ve mâ enfaktum : ve infâk ettiniz, infâk ettiğiniz şey
-
2-Bakara 270
ev : veya
-
2-Bakara 270
nezertum : nezrettiniz, adadınız
-
2-Bakara 270
min nezrin : nezirden, nezir olarak, bir nezir, bir adak
-
2-Bakara 270
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 270
inne : muhakkak, mutlaka
-
2-Bakara 270
allâhe : Allah
-
2-Bakara 270
ya'lemu-hu : onu bilir
-
2-Bakara 270
ve mâ : ve yoktur
-
2-Bakara 270
li ez zâlimîne : zalimler için
-
2-Bakara 270
min ensârın : (yardımcılardan) bir yardımcı
-
2-Bakara 271
es sadakâti : sadakalar
-
2-Bakara 271
fe : o zaman, o taktirde, işte
-
2-Bakara 271
hiye : o
-
2-Bakara 271
ve in tuhfû-hâ : ve onu gizlerseniz
-
2-Bakara 271
ve tu'tû-ha : ve onu verirsiniz
-
2-Bakara 271
el fukarâe : fakirler
-
2-Bakara 271
fe : artık
-
2-Bakara 271
huve : o
-
2-Bakara 271
lekum : sizin için
-
2-Bakara 271
ve yukeffiru : ve örter
-
2-Bakara 271
min seyyiâti-kum : günahlarınızdan
-
2-Bakara 271
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 271
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
2-Bakara 272
leyse : değil
-
2-Bakara 272
aleyke : senin üzerine
-
2-Bakara 272
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
2-Bakara 272
allâhe : Allah
-
2-Bakara 272
yehdî : hidayete erdirir
-
2-Bakara 272
men : kimse
-
2-Bakara 272
yeşâu : diledi
-
2-Bakara 272
ve mâ tunfikû : ve infâk ettiğiniz şey, ne infâk
-
2-Bakara 272
fe : o zaman, işte o
-
2-Bakara 272
li enfusi-kum : kendi nefsiniz, kendiniz için
-
2-Bakara 272
ve mâ tunfikû : ve infâk ettiğiniz şey, ne infâk
-
2-Bakara 272
illebtigâe (illâ ibtigâe) : sadece istedi, diledi
-
2-Bakara 272
vechi allâhi : Allah'ın
-
2-Bakara 272
ve mâ tunfikû : ve infâk ettiğiniz şey, ne infâk
-
2-Bakara 272
yuveffe : vefa edilir, ödenir, karşılığı tam verilir
-
2-Bakara 272
ileykum : size
-
2-Bakara 272
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 272
lâ tuzlemûne : zulmedilmezsiniz, size haksızlık yapılmaz
-
2-Bakara 273
li el fukarâi : fakirler için, fakirlere ait, fakirlerin
-
2-Bakara 273
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 273
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 273
lâ yestatîûne : istidatları olmaz, güçleri yetmez
-
2-Bakara 273
darben : dolaşarak
-
2-Bakara 273
fî el ardı : yeryüzünde
-
2-Bakara 273
yahsebu-hum(u) : onları sanır, onları zanneder 9 - el câhilu
-
2-Bakara 273
agniyâe : zengin
-
2-Bakara 273
min et teaffufi : iffetlerinden
-
2-Bakara 273
lâ yes'elûne : istemezler
-
2-Bakara 273
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 273
ilhâfen : rahatsız ederek, zorla, ısrarla
-
2-Bakara 273
ve mâ tunfikû : ve ne infâk ederseniz, ne verirseniz
-
2-Bakara 273
fe : o taktirde
-
2-Bakara 273
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 274
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 274
yunfikûne : infâk ederler, verirler
-
2-Bakara 274
emvâle-hum : kendi mallarını
-
2-Bakara 274
bi el leyli : geceleyin, gece
-
2-Bakara 274
ve en nehâri : ve gündüz
-
2-Bakara 274
ve alâniyeten : ve alenî olarak, açıkça
-
2-Bakara 274
fe : o zaman, o taktirde, işte
-
2-Bakara 274
lehum : onlar için vardır
-
2-Bakara 274
ecru-hum : onların ecirleri, mükâfatları
-
2-Bakara 274
inde : yanında, katında
-
2-Bakara 274
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 274
aleyhim : onlara
-
2-Bakara 274
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 275
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 275
ye'kulûne : yerler
-
2-Bakara 275
er ribâ : riba, faiz
-
2-Bakara 275
lâ yekûmûne : kalkmazlar
-
2-Bakara 275
kemâ : gibi
-
2-Bakara 275
yekûmu : kalkarlar
-
2-Bakara 275
ellezî : ki o, o
-
2-Bakara 275
yetehabbetu-hu : ona çarpar, onu hırpalar
-
2-Bakara 275
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 275
min el messi : dokunmasından, çarpmasından (çarpılması)
-
2-Bakara 275
zâlike : işte bu
-
2-Bakara 275
bi enne-hum : onların ..... olması sebebi ile
-
2-Bakara 275
innemâ : ama, fakat, ancak
-
2-Bakara 275
el bey'u : alışveriş
-
2-Bakara 275
er ribâ : riba, faiz
-
2-Bakara 275
ve ehalle : ve helâl kıldı
-
2-Bakara 275
el bey'a : alışveriş
-
2-Bakara 275
ve harrame : ve haram kıldı
-
2-Bakara 275
er ribâ : riba, faiz
-
2-Bakara 275
fe : o zaman, artık, bundan sonra
-
2-Bakara 275
men : kim
-
2-Bakara 275
câe-hu : ona, kendisine geldi
-
2-Bakara 275
mev'izatun : bir öğüt
-
2-Bakara 275
fe : o zaman, böylece, artık
-
2-Bakara 275
entehâ : vazgeçti, bıraktı
-
2-Bakara 275
fe : o taktirde
-
2-Bakara 275
lehu : onun
-
2-Bakara 275
mâ selefe : geçen şey, geçmişte olan
-
2-Bakara 275
ve emru-hu : ve onun emri, onun işi, onun hakkındaki hüküm
-
2-Bakara 275
ve men : ve kim
-
2-Bakara 275
âde : döndü
-
2-Bakara 275
fe ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 275
ashâbu en nâri : ateş ehli, ateş halkı
-
2-Bakara 275
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
2-Bakara 276
yemhaku : azaltır, eksiltir
-
2-Bakara 276
er ribâ : riba, faiz
-
2-Bakara 276
ve : ve
-
2-Bakara 276
es sadakâti : sadakalar
-
2-Bakara 276
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 276
kulle keffârin : kâfirlerin hepsini (hiçbirini)
-
2-Bakara 276
esîmin : günahkâr
-
2-Bakara 277
inne ellezîne : muhakkak ki onlar,
-
2-Bakara 277
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
2-Bakara 277
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici amel yaptılar, nefs tez-
-
2-Bakara 277
ve : ve
-
2-Bakara 277
ekâmû : ikame ettiler, hakkıyla yerine getirdiler
-
2-Bakara 277
es salâte : namazı
-
2-Bakara 277
ve âtevû : ve verdiler
-
2-Bakara 277
ez zekâte : zekât
-
2-Bakara 277
lehum : onlar için, onların vardır
-
2-Bakara 277
ecru-hum : onların ecirleri, mükâfatları
-
2-Bakara 277
inde : yanında, katında
-
2-Bakara 277
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 277
aleyhim : onlara
-
2-Bakara 277
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 278
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 278
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 278
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
2-Bakara 278
ittekû : takva sahibi olun
-
2-Bakara 278
allâhe : Allah'a karşı
-
2-Bakara 278
ve : ve
-
2-Bakara 278
zerû : bırakın, terkedin
-
2-Bakara 278
bakiye : bakiye, arta kalan, sona kalan, geriye kalan
-
2-Bakara 278
min er ribâ : ribadan, faizden
-
2-Bakara 278
mu'minîne : mü'minler
-
2-Bakara 279
fe : o zaman, o taktirde, bundan sonra
-
2-Bakara 279
in lem tef'alû : eğer yapmazsanız
-
2-Bakara 279
fe'zenû (fe izenû) : o taktirde bilin
-
2-Bakara 279
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
2-Bakara 279
ve in : ve eğer
-
2-Bakara 279
fe : o zaman, artık, o taktirde
-
2-Bakara 279
lekum : sizin
-
2-Bakara 279
emvâli-kum : sizin mallarınız
-
2-Bakara 279
lâ tazlimûne : zulmetmezsiniz, haksızlık etmezsiniz
-
2-Bakara 279
ve lâ tuzlemûne : ve zulmedilmezsiniz, haksızlığa uğramazsınız
-
2-Bakara 280
ve : ve
-
2-Bakara 280
kâne : oldu
-
2-Bakara 280
fe : o taktirde, o halde
-
2-Bakara 280
meyseretin : kolaylık, bolluk
-
2-Bakara 280
ve : ve
-
2-Bakara 280
en tesaddekû : sadaka etmeniz
-
2-Bakara 280
lekum : sizin için
-
2-Bakara 280
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
2-Bakara 281
ve ittekû : ve sakının
-
2-Bakara 281
yevmen : bir gün
-
2-Bakara 281
turceûne : döndürüleceksiniz
-
2-Bakara 281
summe : sonra
-
2-Bakara 281
tuveffâ : vefa edilir, tam olarak (tamamen) ödenir
-
2-Bakara 281
nefsin : nefs, kişi
-
2-Bakara 281
kesebet : kazandı
-
2-Bakara 281
ve hum : ve onlar
-
2-Bakara 281
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler, haksızlığa uğramazlar
-
2-Bakara 282
yâ eyyuhe : ey
-
2-Bakara 282
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 282
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) îmân ettiler
-
2-Bakara 282
tedâyentum : birbirinize borçlandınız
-
2-Bakara 282
bi deynin : bir borç ile
-
2-Bakara 282
ilâ ecelin : bir süreye kadar
-
2-Bakara 282
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
2-Bakara 282
fektubûhu (fe uktubû-hu) : o zaman, olunca onu yazın
-
2-Bakara 282
vel yektub (ve li yektub) : ve yazsın
-
2-Bakara 282
beyne-kum : sizin aranızda
-
2-Bakara 282
bi el adli : adalet ile
-
2-Bakara 282
ve lâ ye'be : ve çekinmesin
-
2-Bakara 282
en yektube : yazmanız
-
2-Bakara 282
kemâ : gibi
-
2-Bakara 282
alleme-hu : ona öğretti
-
2-Bakara 282
felyektub (fe li yektub) : böylece, aynı şekilde yazsın
-
2-Bakara 282
velyumlilillezî : ve imlâ ettirsin, yazdırsın ki o
-
2-Bakara 282
aleyhi : onun üzerinde, üzerine
-
2-Bakara 282
el hakku : hak
-
2-Bakara 282
velyettekıllâhe : ve Allah'a karşı takva sahibi olsun, (ve li yetteki allahe) (ve Allah'tan çekinsin)
-
2-Bakara 282
rabbe-hu : (onun) Rabbi
-
2-Bakara 282
ve lâ yebhas : ve eksiltmesin
-
2-Bakara 282
min-hu şey'en : ondan birşey
-
2-Bakara 282
fe : artık, fakat
-
2-Bakara 282
in kâne : eğer, olursa
-
2-Bakara 282
ellezî : ki o, o
-
2-Bakara 282
aleyhi : onun üzerinde
-
2-Bakara 282
el hakku : hak
-
2-Bakara 282
sefîhan : sefil, akılsız, akıl edemeyen
-
2-Bakara 282
ev : veya
-
2-Bakara 282
daîfen : küçük, güçsüz
-
2-Bakara 282
ev : veya
-
2-Bakara 282
lâ yestatîu : muktedir değil
-
2-Bakara 282
en yumille : yazdırmaya
-
2-Bakara 282
huve : o
-
2-Bakara 282
felyumlil (fe li yumlil) : o zaman, o taktirde yazdırsın
-
2-Bakara 282
veliyyu-hu : onun velisi
-
2-Bakara 282
bi el adli : adalet ile
-
2-Bakara 282
ve isteşhidû : ve şahitler tutun
-
2-Bakara 282
şehîdeyni : iki şahit
-
2-Bakara 282
fe in lem yekûnâ : fakat bulunmuyorsa, bulunamıyorsa
-
2-Bakara 282
raculeyni : iki erkek
-
2-Bakara 282
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 282
ve imraetâni : ve iki kadın
-
2-Bakara 282
mimmen (min men) : o kimselerden, onlardan
-
2-Bakara 282
terdavne : razı olacağınız
-
2-Bakara 282
min eş şuhedâi : şahitlerden
-
2-Bakara 282
en tedılle : dalâlette olması, unutması
-
2-Bakara 282
fe : o taktirde, o zaman
-
2-Bakara 282
tuzekkire : hatırlatır
-
2-Bakara 282
el uhrâ : diğeri
-
2-Bakara 282
ve lâ ye'be : ve kaçınmasın
-
2-Bakara 282
eş şuhedâu : şahitler
-
2-Bakara 282
ve lâ tes'emû : ve usanmayın, üşenmeyin
-
2-Bakara 282
en tektubû-hu : onu yazmanız
-
2-Bakara 282
ev : veya
-
2-Bakara 282
kebîran : büyük
-
2-Bakara 282
ilâ eceli-hi : (onun) onu vadesine kadar
-
2-Bakara 282
inde allâhi : Allah'ın katında
-
2-Bakara 282
ve akvemu : ve en sağlam
-
2-Bakara 282
li eş şehâdeti : şahitlik için, şahitliğe
-
2-Bakara 282
ve ednâ : ve daha yakın
-
2-Bakara 282
ellâ tertâbû : şüphe etmemeniz
-
2-Bakara 282
en tekûne : olmanız
-
2-Bakara 282
ticâreten : ticaret
-
2-Bakara 282
hâdıraten : hazır olan
-
2-Bakara 282
tudîrûne-hâ : onu tedvir ediyorsunuz, onu devre-
-
2-Bakara 282
beyne-kum : kendi aranızda
-
2-Bakara 282
fe : o taktirde, o zaman
-
2-Bakara 282
leyse : değil, yoktur
-
2-Bakara 282
aleykum : sizin üzerinize
-
2-Bakara 282
ellâ tektubû-hâ : onu yazmamanız
-
2-Bakara 282
ve eşhidû : ve şahit tutun
-
2-Bakara 282
izâ tebâya'tum : alışveriş, anlaşma yaptığınız zaman
-
2-Bakara 282
ve lâ yudârra : ve zarar verilmesin
-
2-Bakara 282
ve lâ şehîdun : ve şahitler olmasın
-
2-Bakara 282
ve in tef'alû : ve eğer yaparsanız
-
2-Bakara 282
fe : o zaman, o taktirde, bundan sonra
-
2-Bakara 282
inne-hu : muhakkak ki o, mutlaka o
-
2-Bakara 282
ve ittekû : ve takva sahibi olun
-
2-Bakara 282
allâhe : Allah
-
2-Bakara 282
ve yuallimu-kum : ve size öğretiyor
-
2-Bakara 282
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 282
bi kulli şey'in : herşeyi
-
2-Bakara 283
ve in kuntum : ve eğer siz, iseniz, olduysanız
-
2-Bakara 283
alâ seferin : seferde, yolculukta
-
2-Bakara 283
ve lem tecidû : ve bulamadınız
-
2-Bakara 283
kâtiben : bir kâtip, bir yazıcı
-
2-Bakara 283
fe rihânun : o zaman, o taktirde rehinler
-
2-Bakara 283
fe in emine : emin olduğunuz taktirde
-
2-Bakara 283
felyueddi (fe li yueddi) : böylece, o halde ödesin
-
2-Bakara 283
ellezî : ki o
-
2-Bakara 283
u'tumine : itimat edildi, güven duyuldu
-
2-Bakara 283
emânete-hu : onun emanetini
-
2-Bakara 283
ve li yettekı allâhe : ve Allah'a karşı takva sahibi olsun ve Allah'tan sakınsın
-
2-Bakara 283
rabbe-hu : onun Rabbi
-
2-Bakara 283
ve lâ tektumû : ve gizlemeyin
-
2-Bakara 283
eş şehâdete : şahitlik
-
2-Bakara 283
ve men : ve kim
-
2-Bakara 283
yektum-hâ : onu ketmeder, saklar, gizler
-
2-Bakara 283
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 283
innehû : muhakkak ki o
-
2-Bakara 283
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 283
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
2-Bakara 284
mâ fî es semâvâti : göklerde bulunan şeyler
-
2-Bakara 284
ve mâ fî el ardı : ve yeryüzünde bulunan şeyler
-
2-Bakara 284
ve in tubdû : ve eğer siz açıklarsanız, açıklasanız
-
2-Bakara 284
mâ fî enfusi-kum : nefslerinizde, içinizde olan
-
2-Bakara 284
ev : veya
-
2-Bakara 284
fe : o zaman, o taktirde, artık
-
2-Bakara 284
li-men : kimseyi
-
2-Bakara 284
yeşâu : diler
-
2-Bakara 284
ve yuazzibu : ve azap eder
-
2-Bakara 284
men : kim, kimse
-
2-Bakara 284
yeşâu : diler
-
2-Bakara 284
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 284
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 285
âmene : îmân etti, inandı
-
2-Bakara 285
er resûlu : resûl
-
2-Bakara 285
unzile : indirildi
-
2-Bakara 285
ileyhi : ona
-
2-Bakara 285
ve el mu'minûne : ve mü'minler
-
2-Bakara 285
âmene : îmân etti, inandı
-
2-Bakara 285
ve melâiketi-hi : ve onun meleklerine
-
2-Bakara 285
ve kutubi-hi : ve onun kitaplarına
-
2-Bakara 285
ve rusuli-hi : ve onun resûllerine
-
2-Bakara 285
lâ nuferriku : fark gözetmeyiz, ayırmayız
-
2-Bakara 285
beyne : arasında
-
2-Bakara 285
ehadin : biri
-
2-Bakara 285
ve kâlû : ve dediler
-
2-Bakara 285
semi'nâ : biz işittik
-
2-Bakara 285
ve ata'nâ : ve biz itaat ettik
-
2-Bakara 285
gufrâne-ke : senin mağfiret etmen
-
2-Bakara 285
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 285
ve ileyke : ve sana
-
2-Bakara 285
el masîru : masîr, varış, ulaşma, seyr-i sülûk
-
2-Bakara 286
lâ yukellifu : mükellef kılmaz, sorumlu tutmaz
-
2-Bakara 286
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
2-Bakara 286
lehâ : onun
-
2-Bakara 286
mâ kesebet : kazandığı şeyler
-
2-Bakara 286
ve aleyhâ : ve (sorumluluğu) onun üzerinde
-
2-Bakara 286
mektesebet (mâ iktesebet) : kazandığı neğatif şeyler
-
2-Bakara 286
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 286
in nesînâ : eğer, şâyet unuttuysak
-
2-Bakara 286
ev : veya
-
2-Bakara 286
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 286
ve lâ tahmil : ve yükleme
-
2-Bakara 286
aleynâ : bizim üzerimize, bize
-
2-Bakara 286
kemâ : gibi
-
2-Bakara 286
hamelte-hu : onu yükledin
-
2-Bakara 286
alâ ellezîne : o kimselere, onlara
-
2-Bakara 286
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 286
ve lâ tuhammil-nâ : ve bize yükleme
-
2-Bakara 286
mâ lâ tâkate lenâ : bizim takat, güç yetiremeyeceğimiz şeyi
-
2-Bakara 286
ve a'fu an-nâ : ve (bizden günahlarımızı) affet
-
2-Bakara 286
ve igfir : ve mağfiret et, günahlarımızı sevaba
-
2-Bakara 286
lenâ : bizi, bize, bizim için
-
2-Bakara 286
ve irham-nâ : ve bize rahmet et, Rahîm esması ile
-
2-Bakara 286
ente : sen
-
2-Bakara 286
mevlâ-nâ : bizim mevlâmızsın
-
2-Bakara 286
fe : artık
-
2-Bakara 286
ensur-nâ : bize yardım et
-
2-Bakara 286
alâ el kavmi el kâfirîne : kâfirler kavmine karşı
-
2-Bakara 1
elif, lâm, mim : elif, lâm, mim
-
2-Bakara 2
zâlike : işte bu, bu
-
2-Bakara 2
el kitâbu : kitap
-
2-Bakara 2
reybe : şüphe
-
2-Bakara 2
huden : hidayet, hidayete erdiren
-
2-Bakara 2
li el muttekîne : takva sahipleri için
-
2-Bakara 3
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 3
yu'minûne : îmân ederler
-
2-Bakara 3
el gaybi : gayb, bilinmeyen
-
2-Bakara 3
ve yukîmûne : ve ikame ederler, hakkıyla yerine
-
2-Bakara 3
es salâte : salat, namaz
-
2-Bakara 3
ve mimmâ (min mâ) : ve o şeyden, ondan
-
2-Bakara 3
yunfikûne : infâk ederler, (Allah yolunda)
-
2-Bakara 4
ve : ve
-
2-Bakara 4
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 4
yu'minûne : îmân ederler
-
2-Bakara 4
unzile : indirildi
-
2-Bakara 4
ileyke : sana
-
2-Bakara 4
ve mâ : ve şey
-
2-Bakara 4
unzile : indirildi
-
2-Bakara 4
kabli-ke : senden önce
-
2-Bakara 4
ve : ve
-
2-Bakara 4
bi el âhireti : ahirete (ruhun ölümden evvel Allah'a ulaşmasına)
-
2-Bakara 4
yûkınûne : yakîn hasıl ederler (kesin olarak inanırlar)
-
2-Bakara 5
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 5
huden : hidayet
-
2-Bakara 5
ve : ve
-
2-Bakara 5
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 5
el muflihûne : felâha erenler, kurtuluşa erenler
-
2-Bakara 6
inne : muhakkak
-
2-Bakara 6
ellezîne : o kimseler ki, onlar
-
2-Bakara 6
keferû : inkâr ettiler
-
2-Bakara 6
sevâun : eşittir, birdir
-
2-Bakara 6
aleyhim : onlara, onlar için
-
2-Bakara 6
e : mı
-
2-Bakara 6
enzerte-hum : onları uyardın
-
2-Bakara 6
em : yoksa, veya
-
2-Bakara 6
lem tunzir-hum : onları uyarmadın
-
2-Bakara 6
lâ yu'minûne : âmenû olmazlar (Allah'a ulaşmayı dilemezler)
-
2-Bakara 7
hateme : mühürledi
-
2-Bakara 7
ve : ve
-
2-Bakara 7
sem'ı-him : onların işitme hassası
-
2-Bakara 7
ve : ve
-
2-Bakara 7
ebsâri-him : onların görme hassası
-
2-Bakara 7
gışâvetun : perde
-
2-Bakara 7
ve : ve
-
2-Bakara 7
lehum : onlarındır, onlar için vardır
-
2-Bakara 8
ve min en nâsi : ve insanlardan bir kısmı
-
2-Bakara 8
men : kimse, kişi
-
2-Bakara 8
yekûlu : der, söyler
-
2-Bakara 8
âmennâ : biz îmân ettik
-
2-Bakara 8
ve : ve
-
2-Bakara 8
bi el yevmi el âhıri : sonraki güne, ölümden evvel ruhun Allah'a ulaşacağı güne
-
2-Bakara 8
ve mâ : ve değil
-
2-Bakara 8
bi mu'minîne : mü'minler, mü'min olanlar
-
2-Bakara 9
allâhe : Allah
-
2-Bakara 9
yuhâdiûne : aldatırlar
-
2-Bakara 9
ve : ve
-
2-Bakara 9
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 9
âmenû : îmân ettiler
-
2-Bakara 9
ve : ve
-
2-Bakara 9
mâ yahdeûne : aldatmıyorlar
-
2-Bakara 9
enfuse-hum : kendileri
-
2-Bakara 9
ve : ve
-
2-Bakara 9
mâ yeş'urûne : farkında olmazlar, farkına varmazlar
-
2-Bakara 10
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 10
zâde : artırdı
-
2-Bakara 10
ve : ve
-
2-Bakara 10
lehum : onlar için vardır, onlara vardır
-
2-Bakara 10
elîmun : elîm, acıklı
-
2-Bakara 10
yekzibûne : yalanlıyorlar
-
2-Bakara 11
ve izâ : ve o zaman, olunca
-
2-Bakara 11
kîle lehum : onlara ..... denildi
-
2-Bakara 11
fî el ardı : yeryüzünde
-
2-Bakara 11
innemâ : ancak, sadece
-
2-Bakara 11
muslihûne : ıslâh ediciler, ıslâh edenler
-
2-Bakara 12
e lâ : değil mi, (öyle) değil mi
-
2-Bakara 12
inne-hum : muhakkak ki onlar, gerçekten onlar
-
2-Bakara 12
el mufsidûne : fesat çıkaranlar
-
2-Bakara 12
ve : ve
-
2-Bakara 12
lâ yeş'urûne : (şuurunda) bilincinde olmazlar,
-
2-Bakara 13
ve : ve
-
2-Bakara 13
kîle : denildi
-
2-Bakara 13
lehum : onlara
-
2-Bakara 13
kemâ : gibi
-
2-Bakara 13
âmene : îmân etti, âmenû oldu
-
2-Bakara 13
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 13
e nu'minu : biz îmân mı edelim, âmenû mu olalım
-
2-Bakara 13
kemâ : gibi
-
2-Bakara 13
âmene : îmân etti, âmenû oldu
-
2-Bakara 13
es sufehâu : sefihler, akılsızlar
-
2-Bakara 13
e lâ : (öyle) değil mi
-
2-Bakara 13
inne-hum : hiç şüphesiz onlar, muhakkak ki onlar
-
2-Bakara 13
es sufehâu : sefihler, akılsızlar
-
2-Bakara 13
ve : ve
-
2-Bakara 13
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
2-Bakara 14
ve izâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 14
lekû : karşılaştılar, buluştular
-
2-Bakara 14
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 14
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
2-Bakara 14
âmennâ : biz inandık, îmân ettik, âmenû olduk
-
2-Bakara 14
ve izâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 14
halev : yalnız kaldılar, başbaşa kaldılar
-
2-Bakara 14
ilâ şeyâtîni-him : kendi şeytanlarıyla
-
2-Bakara 14
mea-kum : sizinle beraber
-
2-Bakara 14
innemâ : sadece, ancak
-
2-Bakara 14
mustehziûne : alay edenler, alay eden kimseler
-
2-Bakara 15
yestehziu : alay eder
-
2-Bakara 15
ve : ve
-
2-Bakara 15
yemuddu-hum : onlara mühlet verir
-
2-Bakara 15
ya'mehûne : bocalarlar, şaşkın kalırlar
-
2-Bakara 16
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 16
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 16
işterevû : satın aldılar
-
2-Bakara 16
ed dalâlete : dalâlet
-
2-Bakara 16
el hudâ : hidayet
-
2-Bakara 16
fe : fakat, o taktirde, o zaman
-
2-Bakara 16
ticâretu-hum : onların ticareti
-
2-Bakara 16
ve : ve
-
2-Bakara 16
muhtedîne : hidayette olanlar, hidayete erenler
-
2-Bakara 17
meselu-hum : onların misali, onların durumu
-
2-Bakara 17
ke : gibi
-
2-Bakara 17
meseli : misal, durum
-
2-Bakara 17
ellezi : ki o
-
2-Bakara 17
istevkade : ateş yaktı, tutuşturdu
-
2-Bakara 17
nâren : ateş
-
2-Bakara 17
fe : böylece
-
2-Bakara 17
lemmâ : olduğu zaman
-
2-Bakara 17
edâet : aydınlattı
-
2-Bakara 17
havle-hu : onun etrafı, çevresi
-
2-Bakara 17
zehebe : giderdi
-
2-Bakara 17
ve : ve
-
2-Bakara 17
tereke-hum : ve onları terketti, bıraktı
-
2-Bakara 17
lâ yubsirûne : onlar görmüyorlar, görmezler,
-
2-Bakara 18
fe hum : artık onlar
-
2-Bakara 18
lâ yerciûne : (onlar) dönmezler, dönemezler
-
2-Bakara 19
ev : veya
-
2-Bakara 19
ke sayyibin : yağmur gibi
-
2-Bakara 19
min es semâi : semadan, gökyüzünden
-
2-Bakara 19
ve ra'dun : ve gök gürlemesi, gök gürültüsü
-
2-Bakara 19
ve berkun : ve şimşek
-
2-Bakara 19
yec'alûne : kılarlar, yaparlar
-
2-Bakara 19
esâbia-hum : onların parmakları, parmakları
-
2-Bakara 19
min es savâiki : yıldırımlardan
-
2-Bakara 19
el mevt (mevti) : ölüm
-
2-Bakara 19
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 19
bi el kâfirîne : kâfirleri
-
2-Bakara 20
yekâdu : neredeyse (olacak)
-
2-Bakara 20
el berku : şimşek
-
2-Bakara 20
ebsâre-hum : onların gözleri
-
2-Bakara 20
kullemâ : her zaman, her defa
-
2-Bakara 20
edâe : aydınlattı
-
2-Bakara 20
lehum : onlar, onları
-
2-Bakara 20
meşev : yürüdüler
-
2-Bakara 20
ve izâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 20
azleme : karanlık çöktü
-
2-Bakara 20
aleyhim : onların üzerine
-
2-Bakara 20
ve : ve
-
2-Bakara 20
lev : eğer, ise
-
2-Bakara 20
şâe : diledi
-
2-Bakara 20
le zehebe : elbette giderdi
-
2-Bakara 20
bi sem'i-him : onların işitmesi
-
2-Bakara 20
ve ebsâri-him : ve onların görmesi
-
2-Bakara 20
inne : hiç şüphesiz, muhakkak
-
2-Bakara 20
allâhe : Allah
-
2-Bakara 20
kulli şey'in : herşey
-
2-Bakara 21
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 21
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 21
rabbe-kum : (sizin) Rabbiniz
-
2-Bakara 21
ellezî : o ki, ki o
-
2-Bakara 21
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 21
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 21
tettekûne : takva sahibi olursunuz
-
2-Bakara 22
ellezî : o ki, ki o
-
2-Bakara 22
ceale : kıldı, yaptı
-
2-Bakara 22
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 22
el arda : arz, yeryüzü
-
2-Bakara 22
firâşen : döşek, yatak
-
2-Bakara 22
ves semâe (ve es semâe) : ve sema, gökyüzü
-
2-Bakara 22
binâen : bina olarak (kubbe şeklinde)
-
2-Bakara 22
ve enzele : ve indirdi
-
2-Bakara 22
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 22
mâen : su
-
2-Bakara 22
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 22
ahrece : çıkardı
-
2-Bakara 22
es semarâti : ürünler, meyveler, mahsuller
-
2-Bakara 22
lekum : sizin için
-
2-Bakara 22
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 22
lâ tec'alû : kılmayın, yapmayın
-
2-Bakara 22
endâden : eşler, benzerler
-
2-Bakara 22
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 22
tâ'lemune : (siz) biliyorsunuz
-
2-Bakara 23
ve in kuntum : ve eğer siz iseniz
-
2-Bakara 23
fî reybin : şüphe içinde
-
2-Bakara 23
nezzelnâ : biz indirdik
-
2-Bakara 23
fe'tû (fe u'tû) : o zaman, öyleyse getirin
-
2-Bakara 23
bi sûretin : bir sureyi
-
2-Bakara 23
ved'û (ve ud'û) : ve davet edin, çağırın
-
2-Bakara 23
şuhedâe-kum : sizin şahitleriniz
-
2-Bakara 23
sâdıkîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
2-Bakara 24
fe : o zaman, öyleyse, fakat
-
2-Bakara 24
in lem tef'alû : eğer yapamazsanız
-
2-Bakara 24
ve len tef'alû : ve asla yapamayacaksınız, yapamazsınız
-
2-Bakara 24
fettekû (fe ittekû) : o zaman, öyleyse sakının
-
2-Bakara 24
en nâre : ateş
-
2-Bakara 24
elletî : ki o
-
2-Bakara 24
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 24
vel hicâratu (ve el hicâratu) : ve taşlar
-
2-Bakara 24
uiddet : hazırlandı
-
2-Bakara 24
lil kâfirîne (li el kâfirîne) : kâfirler için, kâfirlere
-
2-Bakara 25
ve beşşir : ve müjdele
-
2-Bakara 25
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
-
2-Bakara 25
ve amilû : ve yaptılar
-
2-Bakara 25
es sâlihâti : salih ameller, nefsi tezkiye edici
-
2-Bakara 25
enne : olduğunu
-
2-Bakara 25
lehum cennâtin : onlar için cennetler vardır
-
2-Bakara 25
tecrî : akar
-
2-Bakara 25
enhâru : nehirler
-
2-Bakara 25
kullemâ : her seferinde, her defasında
-
2-Bakara 25
min semeretin : ürünlerden, mahsullerden, meyvelerden
-
2-Bakara 25
hâzellezî (hâzâ ellezî) : bu ki (o şey)
-
2-Bakara 25
ve utû : ve verildi
-
2-Bakara 25
bi-hi muteşâbihan : ona benziyen, ona benzer
-
2-Bakara 25
ve lehum : ve onlar için (vardır)
-
2-Bakara 25
fî-hâ ezvâcun : orada eşler
-
2-Bakara 25
ve hum : ve onlar
-
2-Bakara 25
fî-hâ hâlidûne : orada devamlı kalacak olanlar
-
2-Bakara 26
inne : muhakkak ki, hiç şüphesiz
-
2-Bakara 26
allâhe : Allah
-
2-Bakara 26
lâ yestahyî : çekinmez
-
2-Bakara 26
en yadribe meselen : darbı mesel, misal, örnek vermek
-
2-Bakara 26
beûdaten : sivrisinek
-
2-Bakara 26
fe : fakat, hatta
-
2-Bakara 26
fevka-hâ : onun üstünde
-
2-Bakara 26
fe emmâ : fakat, ama, ise
-
2-Bakara 26
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
2-Bakara 26
fe : artık, bundan sonra, böylece
-
2-Bakara 26
ya'lemûne : bilirler
-
2-Bakara 26
enne-hû : onun olduğu
-
2-Bakara 26
el hakk : hak
-
2-Bakara 26
ve emmâ : ve fakat, ama
-
2-Bakara 26
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 26
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
2-Bakara 26
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 26
yekûlûne : derler
-
2-Bakara 26
erâde : diledi
-
2-Bakara 26
meselen : misal, örnek
-
2-Bakara 26
bi-hi kesîran : onunla çoğunu
-
2-Bakara 26
ve yehdî : ve hidayete erdirir
-
2-Bakara 26
bi-hi kesîran : onunla çoğunu
-
2-Bakara 26
ve mâ yudıllu : ve dalâlette bırakmaz
-
2-Bakara 26
el fâsıkîne : fasıklar, fıska düşenler
-
2-Bakara 27
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 27
yenkudûne : nakzederler, bozarlar
-
2-Bakara 27
ve yaktaûne : ve keserler
-
2-Bakara 27
emera : emretti
-
2-Bakara 27
en yûsale : ulaştırmak
-
2-Bakara 27
ve yufsidûne : ve fesat çıkarırlar
-
2-Bakara 27
fî el ardı : yeryüzünde
-
2-Bakara 27
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 27
el hâsirûne : kendilerine yazık edenler, hüsranda olanlar (kazandıkları pozitif dereceler,
-
2-Bakara 28
keyfe : nasıl
-
2-Bakara 28
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
2-Bakara 28
ve kuntum : ve siz idiniz, oldunuz
-
2-Bakara 28
emvâten : ölüler
-
2-Bakara 28
fe : sonra
-
2-Bakara 28
summe : sonra
-
2-Bakara 28
summe : sonra
-
2-Bakara 28
summe : sonra
-
2-Bakara 28
ileyhi : ona
-
2-Bakara 28
turceûne : döndürüleceksiniz
-
2-Bakara 29
huvellezî (huve ellezî) : o ki
-
2-Bakara 29
lekum : sizin için
-
2-Bakara 29
fî el ardı : yeryüzünde
-
2-Bakara 29
cemîan : hepsi
-
2-Bakara 29
summe : sonra
-
2-Bakara 29
estevâ : yöneldi, istiva etti
-
2-Bakara 29
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 29
fe : böylece, sonra
-
2-Bakara 29
sevvâhunne : onları dizayn etti, düzenledi
-
2-Bakara 29
seb'a : yedi
-
2-Bakara 29
semâvâtin : semalar, gökler (gök katları)
-
2-Bakara 29
ve huve : ve o
-
2-Bakara 29
bi kulli şey'in : herşeyi
-
2-Bakara 30
ve iz kâle : ve demişti
-
2-Bakara 30
rabbu-ke : senin Rabbin
-
2-Bakara 30
li el melâiketi : meleklere
-
2-Bakara 30
fî el ardı : yeryüzünde
-
2-Bakara 30
halîfeten : halife
-
2-Bakara 30
e tec'alu : kılacak mısın, yapacak mısın
-
2-Bakara 30
men : kimse, kişi (birisi)
-
2-Bakara 30
ve yesfiku : ve (kan) akıtır, (kan) döker
-
2-Bakara 30
ed dimâe : kan
-
2-Bakara 30
ve nahnu : ve biz
-
2-Bakara 30
nusebbihu : tesbih ediyoruz, yüceltiyoruz,
-
2-Bakara 30
bi hamdi-ke : seni hamd ile, hamdinle
-
2-Bakara 30
ve nukaddisu : ve takdis ediyoruz, mukaddes
-
2-Bakara 30
leke : seni
-
2-Bakara 30
kâle : dedi
-
2-Bakara 30
innî a'lemu : muhakkak ki ben bilirim
-
2-Bakara 30
mâ lâ tâ'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
2-Bakara 31
ve : ve
-
2-Bakara 31
alleme : öğretti
-
2-Bakara 31
âdeme : Âdem
-
2-Bakara 31
el esmâe : isimler
-
2-Bakara 31
kulle-hâ : onun hepsi
-
2-Bakara 31
summe : sonra
-
2-Bakara 31
el melâiketi : melekler
-
2-Bakara 31
fe : o zaman, öyleyse, haydi
-
2-Bakara 31
kâle : dedi
-
2-Bakara 31
enbiû-nî : bana haber verin
-
2-Bakara 31
bi esmâe : isimleri ile, isimleri
-
2-Bakara 31
sadikîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
2-Bakara 32
subhâne-ke : sen sübhansın, seni tenzih ederiz
-
2-Bakara 32
ilme : ilim, bilgi
-
2-Bakara 32
lenâ : bizim
-
2-Bakara 32
allemte-nâ : sen bize öğrettin
-
2-Bakara 32
inne-ke : muhakkak ki sen
-
2-Bakara 32
ente : sen
-
2-Bakara 32
el alîmu : en iyi bilen
-
2-Bakara 32
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
2-Bakara 33
kâle : dedi
-
2-Bakara 33
yâ âdemu : ey Âdem
-
2-Bakara 33
enbi'-hum : onlara haber ver, bildir
-
2-Bakara 33
bi esmâi-him : O'nun (Allah'ın) isimleri
-
2-Bakara 33
fe lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
2-Bakara 33
enbee-hum : onlara haber verdi, bildirdi
-
2-Bakara 33
bi esmâi-him : O'nun (Allah'ın) isimleri
-
2-Bakara 33
kâle : dedi
-
2-Bakara 33
e lem : olmaz mı, olmadı mı
-
2-Bakara 33
ekul : ben derim, söylerim
-
2-Bakara 33
lekum : sizin, size
-
2-Bakara 33
in-nî a'lemu : muhakkak ki ben bilirim
-
2-Bakara 33
gaybe : gayb, bilinmeyen
-
2-Bakara 33
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 33
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
2-Bakara 33
ve a'lemu : ve ben bilirim
-
2-Bakara 33
tubdûne : açıklıyorsunuz
-
2-Bakara 33
ve mâ : ve şeyi, şeyleri
-
2-Bakara 33
tektumûne : gizliyorsunuz
-
2-Bakara 34
ve iz : ve o zaman, olduğu zaman
-
2-Bakara 34
li el melâiketi : meleklere
-
2-Bakara 34
li âdeme : Âdem'e
-
2-Bakara 34
fe : o zaman, hemen
-
2-Bakara 34
secedû : secde ettiler
-
2-Bakara 34
iblîse : iblis (ümitsizliğe düşen, Allah'ın rah-
-
2-Bakara 34
ebâ : çekindi, kaçındı, direndi
-
2-Bakara 34
ve istekbere : ve kibirlendi, büyüklendi
-
2-Bakara 34
ve kâne : ve oldu
-
2-Bakara 34
min el kâfirîne : kâfirlerden
-
2-Bakara 35
ve kulnâ : ve biz dedik
-
2-Bakara 35
âdemu : Âdem
-
2-Bakara 35
ente : sen
-
2-Bakara 35
ve zevcu-ke : ve senin eşin
-
2-Bakara 35
el cennete : cennet
-
2-Bakara 35
ve kulâ : ve ikiniz yeyin
-
2-Bakara 35
ragaden : bol bol
-
2-Bakara 35
ve lâ takrabâ : ve yaklaşmayın (ikiniz)
-
2-Bakara 35
eş şecerete : ağaç
-
2-Bakara 35
fe : o zaman, o taktirde, aksi halde, yoksa
-
2-Bakara 35
tekûnâ : siz (ikiniz) olursunuz
-
2-Bakara 35
min ez zâlimîne : zalimlerden
-
2-Bakara 36
fe : o zaman, fakat
-
2-Bakara 36
ezelle-humâ : onları (o ikisini) kaydırdı (ayağını
-
2-Bakara 36
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 36
fe : artık, böylece
-
2-Bakara 36
ahrece-humâ : onları (ikisini) çıkardı
-
2-Bakara 36
ve : ve
-
2-Bakara 36
ve lekum : ve sizin için
-
2-Bakara 36
el ardı : arz, yeryüzü
-
2-Bakara 36
mustekarrun : kararlaştırılmışolan, karar kılma,
-
2-Bakara 36
ve metâun : ve meta, geçinme, maişetini temin etme,
-
2-Bakara 37
fe : o zaman, sonra
-
2-Bakara 37
telekkâ : telâkki etti, aldı, öğrendi
-
2-Bakara 37
âdemu : Âdem
-
2-Bakara 37
kelimâtin : kelimeler
-
2-Bakara 37
fe tâbe aleyhi : böylece onun tövbesini kabul etti
-
2-Bakara 37
inne-hu : muhakkak ki o, çünkü o
-
2-Bakara 37
huve : o
-
2-Bakara 37
et tevvâbu : tövbeleri kabul eden
-
2-Bakara 37
er rahîmu : Rahim esmasıyla tecelli eden
-
2-Bakara 38
cemîan : topluca, hepiniz
-
2-Bakara 38
fe : o zaman
-
2-Bakara 38
ye'tiye-enne-kum : size mutlaka gelecek
-
2-Bakara 38
huden : hidayet (Allah'a ulaşma)
-
2-Bakara 38
fe men : o zaman kim
-
2-Bakara 38
tebia : tâbî oldu
-
2-Bakara 38
hudâye : hidayetim
-
2-Bakara 38
fe lâ havfun : artık korku yoktur
-
2-Bakara 38
aleyhim : onlara
-
2-Bakara 38
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 39
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 39
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
2-Bakara 39
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
2-Bakara 39
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 39
en nârı : ateş
-
2-Bakara 39
hâlidûne : ebedî, sonsuz, devamlı kalacak olanlar
-
2-Bakara 40
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
2-Bakara 40
ni'metiye : ni'metimi
-
2-Bakara 40
elletî : ki o
-
2-Bakara 40
en'amtu : ben ni'metlendirdim
-
2-Bakara 40
aleykum : size, sizi
-
2-Bakara 40
ve evfû : ve vefa edin, ifa edin, hakkıyla yerine getirin
-
2-Bakara 40
ve : ve
-
2-Bakara 40
iyyâ-ye : yalnız benden, sadece benden
-
2-Bakara 40
fe : o zaman, böylece, artık
-
2-Bakara 40
erhebûne : korkun
-
2-Bakara 41
ve âminû : ve Allah'a ulaşmayı dileyin, îmân edin
-
2-Bakara 41
enzeltu : ben indirdim
-
2-Bakara 41
mea-kum : sizinle beraber, sizin yanınızda olan
-
2-Bakara 41
ve lâ tekûnû : ve olmayın
-
2-Bakara 41
evvele : evvel, ilk
-
2-Bakara 41
ve lâ teşterû : ve satmayın
-
2-Bakara 41
semenen : bedel, ücret
-
2-Bakara 41
kalîlen : az
-
2-Bakara 41
ve iyyâ-ye : ve yalnız ben
-
2-Bakara 41
fe : artık, o halde
-
2-Bakara 41
ittekû-ni : bana karşı takva sahibi olun
-
2-Bakara 42
ve lâ telbisû : ve karıştırmayın, gizleyip örtmeyin
-
2-Bakara 42
el hakka : hakk, gerçek
-
2-Bakara 42
bi el bâtılı : bâtıl ile 4 - ve tektumû
-
2-Bakara 42
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 42
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
2-Bakara 43
ve ekîmû : ve ikame edin, gereği üzere yerine getirin
-
2-Bakara 43
es salâte : namaz
-
2-Bakara 43
ve âtû : ve verin
-
2-Bakara 43
ez zekâte : zekât
-
2-Bakara 43
ve erkeû : ve rükû edin
-
2-Bakara 43
mea : beraber
-
2-Bakara 43
er râkiîne : rukû edenler
-
2-Bakara 44
e : mi
-
2-Bakara 44
te'murûne : emrediyorsunuz
-
2-Bakara 44
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 44
bi el birri : birr'i, ebrar olmayı, maddî-manevî
-
2-Bakara 44
ve tensevne : ve unutuyorsunuz
-
2-Bakara 44
enfuse-kum : kendi nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 44
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 44
tetlûne : okuyorsunuz
-
2-Bakara 44
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 44
e fe lâ ta'kılûne : o halde, hâlâ akıl etmiyor musunuz
-
2-Bakara 45
ve isteînû : ve istiane (Allah'tan özel yardım,
-
2-Bakara 45
bi es sabri : sabırla
-
2-Bakara 45
ve es sâlâti : ve namaz
-
2-Bakara 45
ve inne-hâ : hiç şüphesiz o, muhakkak ki o
-
2-Bakara 45
le : mutlaka, elbette, muhakkak
-
2-Bakara 45
kebîretun : büyük, zor, ağır
-
2-Bakara 45
alâ el hâşiîne : huşû sahiplerine
-
2-Bakara 46
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 46
yezunnûne : bilirler, yakîn derecesinde inanırlar
-
2-Bakara 46
enne-hum : onların ..... olduğunu
-
2-Bakara 46
ve enne-hum : ve onların ..... olduğunu
-
2-Bakara 46
ileyhi râciûne : ona dönecek olanlar
-
2-Bakara 47
yâ benî isrâîle : ey İsrailoğulları
-
2-Bakara 47
ni'metiye : ni'metimi
-
2-Bakara 47
elletî : ki o (nu)
-
2-Bakara 47
en'amtu : ben ni'metlendirdim
-
2-Bakara 47
aleykum : sizi, size
-
2-Bakara 47
ve en-nî : ve benim olduğum(u)
-
2-Bakara 47
alâ el âlemîne : âlemlere
-
2-Bakara 48
ve ittekû : ve sakının, çekinin
-
2-Bakara 48
yevmen : gün
-
2-Bakara 48
lâ teczî : karşılığı ödenmez
-
2-Bakara 48
nefsun : bir nefs, bir kimse
-
2-Bakara 48
an nefsin : nefsten, bir kimseden
-
2-Bakara 48
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 48
ve lâ yukbelu : ve kabul olunmaz
-
2-Bakara 48
şefâatun : şefaat, yardım
-
2-Bakara 48
ve lâ yu'hazu : ve alınmaz
-
2-Bakara 48
ve lâ hum yunsarûne : ve onlara yardım olunmaz
-
2-Bakara 49
ve iz : ve olduğu zaman, olmuştu
-
2-Bakara 49
necceynâ-kum : sizi biz kurtardık
-
2-Bakara 49
min âli fir'avne : firavun ailesinden
-
2-Bakara 49
yesûmûne-kum : size tattırıyorlar, yapıyorlar
-
2-Bakara 49
sûe : kötü
-
2-Bakara 49
el azâbi : azap
-
2-Bakara 49
yuzebbihûne : boğazlıyorlar, öldürüyorlar
-
2-Bakara 49
ebnâe-kum : sizin oğullarınız
-
2-Bakara 49
ve yestahyûne : ve sağ bırakıyorlar
-
2-Bakara 49
nisâe-kum : sizin kadınlarınız
-
2-Bakara 49
ve fî zâlikum : ve bunda vardır
-
2-Bakara 49
belâun : belâ, imtihan
-
2-Bakara 50
ve iz : ve olduğu zaman, olmuştu
-
2-Bakara 50
el bahre : deniz
-
2-Bakara 50
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 50
enceynâ-kum : biz sizi kurtardık
-
2-Bakara 50
ve agraknâ : ve biz boğduk
-
2-Bakara 50
âle fir'avne : firavun ailesi
-
2-Bakara 50
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 50
tenzurûne : bakıyorsunuz, görüyorsunuz
-
2-Bakara 51
ve iz : ve o zaman
-
2-Bakara 51
erbaîne : kırk
-
2-Bakara 51
leyleten : gece
-
2-Bakara 51
summe : sonra
-
2-Bakara 51
ittehaztum(u) : siz edindiniz
-
2-Bakara 51
el icle : buzağı
-
2-Bakara 51
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 51
zâlimûne : zalimler, haksızlık edenler
-
2-Bakara 52
summe : sonra
-
2-Bakara 52
afevnâ : biz affettik
-
2-Bakara 52
zâlike : bu
-
2-Bakara 52
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 52
teşkurûne : şükredersiniz
-
2-Bakara 53
ve iz âteynâ : ve biz vermiştik
-
2-Bakara 53
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 53
ve : ve
-
2-Bakara 53
el furkâne : furkan, hakkı bâtıldan ayırma, idrak
-
2-Bakara 53
lealle-kum : umulur ki siz böylece diye
-
2-Bakara 53
tehtedûne : hidayete erersiniz
-
2-Bakara 54
ve iz kâle : ve demişti
-
2-Bakara 54
inne-kum : hiç şüphesiz siz, muhakkak ki siz
-
2-Bakara 54
zalemtum : zulmettiniz
-
2-Bakara 54
enfuse-kum : nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 54
el icle : buzağı
-
2-Bakara 54
fe tûbû : artık, hemen tövbe edin
-
2-Bakara 54
fe uktulû : o zaman, o halde, artık öldürün
-
2-Bakara 54
enfuse-kum : kendi nefsleriniz, kendi kendiniz, birbiriniz
-
2-Bakara 54
lekum : sizin için,
-
2-Bakara 54
inde : yanında, katında
-
2-Bakara 54
fe : böylece
-
2-Bakara 54
tâbe aleykum : sizin tövbenizi kabul etti
-
2-Bakara 54
inne-hu : muhakkak ki o, hiç şüphesiz o
-
2-Bakara 54
huve : o
-
2-Bakara 54
et tevvâbu : tövbeleri kabul eden
-
2-Bakara 54
er rahîmu : rahîm olan, rahmet nuru gönderen,
-
2-Bakara 55
ve iz : ve olmuştu, olduğu zaman
-
2-Bakara 55
len nu'mine : biz asla inanmayız
-
2-Bakara 55
leke : sana
-
2-Bakara 55
nerâ : biz görürüz
-
2-Bakara 55
allâhe : Allah
-
2-Bakara 55
cehreten : açıkça
-
2-Bakara 55
fe : o zaman, bunun üzerine
-
2-Bakara 55
ehazet-kum(u) : sizi aldı, yakaladı
-
2-Bakara 55
es sâikatu : yıldırım
-
2-Bakara 55
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 55
tenzurûne : bakıyorsunuz, görüyorsunuz
-
2-Bakara 56
summe : sonra
-
2-Bakara 56
beasnâ-kum : sizi dirilttik
-
2-Bakara 56
mevti-kum : sizin ölümünüz
-
2-Bakara 56
lealle-kum : umulur ki böylece siz, belki siz
-
2-Bakara 56
teşkurûne : şükredersiniz
-
2-Bakara 57
ve : ve
-
2-Bakara 57
zallelnâ : gölgeledik, gölge yaptık
-
2-Bakara 57
aleykum : sizin üzerinize
-
2-Bakara 57
el gamâme : bulut
-
2-Bakara 57
ve : ve
-
2-Bakara 57
enzel-nâ : biz indirdik
-
2-Bakara 57
aleykum : sizin üzerinize
-
2-Bakara 57
el menne : kudret helvası
-
2-Bakara 57
ve : ve
-
2-Bakara 57
es selvâ : bıldırcın
-
2-Bakara 57
ve : ve
-
2-Bakara 57
mâ zalemû-nâ : bize zulmetmediler
-
2-Bakara 57
ve : ve
-
2-Bakara 57
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
2-Bakara 57
yazlimûne : zulmediyorlar
-
2-Bakara 58
ve : ve
-
2-Bakara 58
el karyete : karye (kasabadan küçük yerleşim birimi)
-
2-Bakara 58
fe : artık, böylece
-
2-Bakara 58
ragaden : bol bol
-
2-Bakara 58
ve : ve
-
2-Bakara 58
el bâbe : kapı
-
2-Bakara 58
succeden : secde ederek
-
2-Bakara 58
ve : ve
-
2-Bakara 58
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 58
ve : ve
-
2-Bakara 58
se-nezîdu : artıracağız
-
2-Bakara 58
el muhsinîne : muhsinler, ahsen olanlar (fizik vücudunu teslim edenler)
-
2-Bakara 59
fe : o zaman, fakat, sonra
-
2-Bakara 59
beddele : değiştirdi
-
2-Bakara 59
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 59
zalemû : zulmettiler
-
2-Bakara 59
kavlen : söz
-
2-Bakara 59
gayre : başka
-
2-Bakara 59
ellezî : ki o
-
2-Bakara 59
kîle : söylendi
-
2-Bakara 59
lehum : onlara
-
2-Bakara 59
fe : o zaman, bunun üzerine
-
2-Bakara 59
enzelnâ : biz indirdik
-
2-Bakara 59
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 59
zalemû : zulmettiler
-
2-Bakara 59
riczen : korkunç azap, habis azap (taun
-
2-Bakara 59
es semâi : sema, gök
-
2-Bakara 59
yefsukûne : fıska düşüyorlar, îmândan sonra küfre düşüyorlar
-
2-Bakara 60
ve iz : ve olmuştu, olduğu zaman
-
2-Bakara 60
isteskâ : suya kavuşmayı istedi
-
2-Bakara 60
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 60
bi asâ-ke : senin asan ile
-
2-Bakara 60
el hacere : taş, kaya
-
2-Bakara 60
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 60
infeceret : fışkırdı
-
2-Bakara 60
isnetâ aşrete : 12
-
2-Bakara 60
aynen : göz, pınar, kaynak
-
2-Bakara 60
alîme : bildi
-
2-Bakara 60
meşrebe-hum : onların içeceği yer, kendi içecekleri yer
-
2-Bakara 60
ve işrebû : ve için, içiniz
-
2-Bakara 60
ve lâ ta'sev : ve haddi aşmayın, azmayın, asi
-
2-Bakara 60
fî el ardı : yeryüzünde
-
2-Bakara 60
mufsidîne : fesat çıkaranlar (fesat çıkarıcı kimseler)
-
2-Bakara 61
ve iz : ve olmuştu, olduğu zaman
-
2-Bakara 61
len nasbirâ : sabredemeyiz
-
2-Bakara 61
fe ud'u : öyleyse, artık dua et
-
2-Bakara 61
lenâ : bizim için, bize
-
2-Bakara 61
rabbe-ke : senin Rabbin
-
2-Bakara 61
lenâ : bizim için, bize
-
2-Bakara 61
el ardu : arz, yeryüzü, toprak
-
2-Bakara 61
ve kıssâi-hâ : ve onun salataları
-
2-Bakara 61
ve fûmi-hâ : ve onun sarımsağı
-
2-Bakara 61
ve adesi-hâ : ve onun mercimeği
-
2-Bakara 61
ve basali-hâ : ve onun soğanı
-
2-Bakara 61
kâle : dedi
-
2-Bakara 61
e testebdilûne : değiştiriyor musunuz
-
2-Bakara 61
ellezî : o ki, ki o
-
2-Bakara 61
huve : o
-
2-Bakara 61
ednâ : daha düşük, daha değersiz
-
2-Bakara 61
billezî (bi ellezî) : onunla ki
-
2-Bakara 61
huve hayrun : o hayırlı, o daha hayırlı
-
2-Bakara 61
fe : o zaman, böylece, öyle ise
-
2-Bakara 61
inne lekum : muhakkak ki sizin için, size
-
2-Bakara 61
seeltum : siz istediniz
-
2-Bakara 61
ve duribet : ve vuruldu (damga)
-
2-Bakara 61
aleyhim : onların üzerine
-
2-Bakara 61
ez zilletu : zillet, hakirlik, alçaklık ve aşağılık
-
2-Bakara 61
ve el meskenetu : ve düşkünlük, fakirlik, sefalet
-
2-Bakara 61
ve bâu : ve uğradılar
-
2-Bakara 61
zâlike : işte bu
-
2-Bakara 61
enne-hum : onların olduğu
-
2-Bakara 61
yekfurûne : inkâr ediyorlar
-
2-Bakara 61
ve yaktulûne : ve öldürüyorlar
-
2-Bakara 61
en nebiyyîne : peygamberler
-
2-Bakara 61
el hakkı : hak
-
2-Bakara 61
zâlike bi mâ : işte bu şey sebebiyle, dolayısıyla
-
2-Bakara 61
ve kânû : ve oldular
-
2-Bakara 61
ya'tedûne : haddi aşıyorlar
-
2-Bakara 62
inne ellezîne : muhakkak ki, hiç şüphesiz onlar
-
2-Bakara 62
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
2-Bakara 62
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 62
ve en nasârâ : ve hristiyanlar
-
2-Bakara 62
ve es sâbiîne : ve meleklere veya yıldızlara tapanlar
-
2-Bakara 62
men : kim, kimse(ler)
-
2-Bakara 62
âmene : âmenû oldu (Allah'a ulaşmayı diledi), îmân etti, inandı
-
2-Bakara 62
ve el yevmi el âhiri : ve son gün, ve sonraki gün, ruhun Allah'a ulaşma günü
-
2-Bakara 62
ve amile sâlihan : ve salih amel, ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amel yaptı
-
2-Bakara 62
fe : artık, böylece
-
2-Bakara 62
lehum : onlar için, onların
-
2-Bakara 62
ecru-hum : ecirleri, mükâfatları
-
2-Bakara 62
inde : yanında, katında
-
2-Bakara 62
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 62
aleyhim : onlara
-
2-Bakara 62
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 63
ve iz : ve olmuştu, olduğu zaman
-
2-Bakara 63
ehaznâ : almıştık
-
2-Bakara 63
ve refa'-nâ : ve biz yükselttik, kaldırdık
-
2-Bakara 63
fevka-kum : sizin üstünüze
-
2-Bakara 63
et tûra : Tur
-
2-Bakara 63
mâ ateynâ-kum : size verdiğimiz şeyler
-
2-Bakara 63
bi kuvvetin : kuvvetle
-
2-Bakara 63
ve uzkurû : ve hatırlayın
-
2-Bakara 63
lealle-kum : umulur ki siz, böylece siz
-
2-Bakara 63
tettekûne : takva sahibi olursunuz
-
2-Bakara 64
summe : sonra
-
2-Bakara 64
tevelleytum : siz döndünüz
-
2-Bakara 64
ba'di zâlike : bundan sonra
-
2-Bakara 64
fe : işte, artık, böylece
-
2-Bakara 64
lev lâ : eğer olmasaydı
-
2-Bakara 64
aleykum : size, sizin üzerinize
-
2-Bakara 64
ve : ve
-
2-Bakara 64
rahmetu-hu : onun rahmeti
-
2-Bakara 64
le : elbette
-
2-Bakara 64
el hâsirîne : hüsrana düşenler, hüsranda olanlar
-
2-Bakara 65
ve lekad : ve andolsun
-
2-Bakara 65
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 65
i'tedev : hakka tecavüz ettiler, haddi aştılar
-
2-Bakara 65
fî es sebti : cumartesi gününde
-
2-Bakara 65
fe : artık, böylece, bunun üzerine
-
2-Bakara 65
lehum : onlara
-
2-Bakara 65
kıradeten : maymun
-
2-Bakara 65
hasiîne : zelil, hakir, kovulmuş olanlar
-
2-Bakara 66
fe : artık, böylece
-
2-Bakara 66
cealnâ-hâ : biz onu kıldık
-
2-Bakara 66
nekâlen : nakledilecek olay, ibret
-
2-Bakara 66
beyne : arasında
-
2-Bakara 66
yedey-hâ (beyne yedeyha) : onun elleri (onun önündeki)
-
2-Bakara 66
ve mâ : ve şey(ler), kimseler
-
2-Bakara 66
halfe-hâ : onun arkasında
-
2-Bakara 66
ve mev'ızaten : ve vaaz, öğüt, nasihat
-
2-Bakara 66
li el muttakîne : takva sahipleri için
-
2-Bakara 67
ve : ve
-
2-Bakara 67
kâle : dedi
-
2-Bakara 67
inne : muhakkak ki, hiç şüphesiz
-
2-Bakara 67
allâhe : Allah
-
2-Bakara 67
ye'muru-kum : size emrediyor
-
2-Bakara 67
en tezbehû : kesmenizi
-
2-Bakara 67
bakaraten : bir inek
-
2-Bakara 67
e : mi
-
2-Bakara 67
tettehızu-nâ : bizi ediniyorsun
-
2-Bakara 67
huzuven : alay konusu
-
2-Bakara 67
kâle : dedi
-
2-Bakara 67
eûzu : ben sığınırım
-
2-Bakara 67
en ekûne : olmak (benim olmam)
-
2-Bakara 67
el câhilîne : cahiller
-
2-Bakara 68
lenâ : bize, bizim için
-
2-Bakara 68
rabbe-ke : senin Rabbin
-
2-Bakara 68
yubeyyin : açıklasın
-
2-Bakara 68
lenâ : bize
-
2-Bakara 68
hiye : o
-
2-Bakara 68
kâle : dedi
-
2-Bakara 68
inne-hu : muhakkak ki o, şüphesiz o
-
2-Bakara 68
yekûlu : diyor, söylüyor
-
2-Bakara 68
inne-hâ : muhakkak ki o
-
2-Bakara 68
ve : ve
-
2-Bakara 68
beyne zâlike : bu (ikisi) arasında
-
2-Bakara 68
fe : artık, böylece
-
2-Bakara 68
tu'merûne : emrolundunuz
-
2-Bakara 69
lenâ rabbe-ke : bizim için Rabbine
-
2-Bakara 69
yubeyyin : açıklasın
-
2-Bakara 69
lenâ : bize
-
2-Bakara 69
levnu-hâ : onun rengi
-
2-Bakara 69
kâle : dedi
-
2-Bakara 69
inne-hu : muhakkak ki o, şüphesiz o
-
2-Bakara 69
yekûlu : diyor, söylüyor
-
2-Bakara 69
inne-hâ : muhakkak ki o, şüphesiz o
-
2-Bakara 69
levnu-hâ : onun rengi
-
2-Bakara 69
tesurru : sürur, ferahlık, huzur verir (hoşa gider)
-
2-Bakara 69
en nâzirîne : nazar edenler, görenler, bakanlar
-
2-Bakara 70
lenâ rabbe-ke : bizim için Rabbine
-
2-Bakara 70
yubeyyin : açıklasın
-
2-Bakara 70
lenâ : bize
-
2-Bakara 70
hiye inne : muhakkak ki bu
-
2-Bakara 70
el bakara : inek
-
2-Bakara 70
teşâbehe : teşbih edildi, benzetmesi yapıldı (belli oldu)
-
2-Bakara 70
aleynâ : bize
-
2-Bakara 70
ve in-nâ : ve muhakkak biz, hiç şüphesiz biz
-
2-Bakara 70
in şâe allâhu : Allah dilerse
-
2-Bakara 70
le muhtedûne : elbette hidayete erenler, ulaşanlar
-
2-Bakara 71
kâle : dedi
-
2-Bakara 71
inne-hu : muhakkak ki o, hiç şüphesiz o
-
2-Bakara 71
yekûlu innehâ : diyor
-
2-Bakara 71
lâ zelûlun : zelil değil, boyunduruk altına
-
2-Bakara 71
el arda : arazi, yer, toprak
-
2-Bakara 71
ve lâ teskî : ve sulamaz
-
2-Bakara 71
el harse : ekin (tarla)
-
2-Bakara 71
musellemetun : salınmış, serbest bırakılmış
-
2-Bakara 71
lâ şiyete : leke yoktur
-
2-Bakara 71
el'âne : şimdi
-
2-Bakara 71
ci'te : geldin
-
2-Bakara 71
bi el hakkı : hak ile, gerçekle
-
2-Bakara 71
fe : böylece, bunun üzerine
-
2-Bakara 71
zebehû-hâ : onu boğazladılar, kestiler
-
2-Bakara 71
ve mâ kâdû yef'alûne : ve neredeyse yapmayacaklardı
-
2-Bakara 72
ve iz kateltum : ve öldürmüştünüz
-
2-Bakara 72
nefsen : bir nefs, bir kişi
-
2-Bakara 72
feddâre'tum (fe eddâre'tum) : sonra da başınızdan savdınız,
-
2-Bakara 72
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 72
mâ kuntum tektumûne : sizin gizlemiş olduğunuz şeyi
-
2-Bakara 73
fe kulnâ : o zaman biz dedik
-
2-Bakara 73
kezâlike : işte böylece, bunun gibi
-
2-Bakara 73
el mevtâ : ölü
-
2-Bakara 73
ve yurî-kum : ve size gösterir
-
2-Bakara 73
leallekum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 73
ta'kılûne : akıl edersiniz
-
2-Bakara 74
summe : sonra
-
2-Bakara 74
kaset : kasiyet bağladı, katılaştı
-
2-Bakara 74
zâlike : işte bu
-
2-Bakara 74
fe : artık, öyle ki
-
2-Bakara 74
hiye : o
-
2-Bakara 74
ke : gibi
-
2-Bakara 74
el hıcâreti : taşlar
-
2-Bakara 74
ev : veya
-
2-Bakara 74
eşeddu : daha şiddetli
-
2-Bakara 74
kasveten : kasvetli, katılaşmış
-
2-Bakara 74
ve inne : ve hiç şüphesiz, muhakkak
-
2-Bakara 74
min el hıcâreti : taşlardan
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 74
yetefecceru : çıkar, fışkırır (kaynar)
-
2-Bakara 74
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
2-Bakara 74
ve inne min-hâ : ve muhakkak ondan
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 74
yeşşakkaku : yarılır
-
2-Bakara 74
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 74
el mâu : su
-
2-Bakara 74
ve inne min-hâ : ve muhakkak ondan
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 74
yehbitu : düşer (aşağı yuvarlanır)
-
2-Bakara 74
min haşyete : haşyet duygusundan, korkusundan
-
2-Bakara 74
ve mâ allâhu : ve Allah değildir
-
2-Bakara 74
ta'melûne : yaptıklarınız şeylerden
-
2-Bakara 75
e fe tatmeûne : umuyor musunuz
-
2-Bakara 75
en yu'minû : inanmaları
-
2-Bakara 75
lekum : size
-
2-Bakara 75
ve kad kâne : ve olmuştu
-
2-Bakara 75
ferîkun : bir fırka, bir grup
-
2-Bakara 75
yesmeûne : işitirler
-
2-Bakara 75
kelâm : kelâm, söz
-
2-Bakara 75
summe : sonra
-
2-Bakara 75
yuharrifûne-hu : onu tahrif ederler, değiştirirler
-
2-Bakara 75
ve hum : ve onlar
-
2-Bakara 75
ya'lemûne : biliyorlar
-
2-Bakara 76
ve izâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 76
lekû : mülâki oldular, karşılaştılar
-
2-Bakara 76
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 76
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 76
âmennâ : biz âmenû olduk, îmân ettik
-
2-Bakara 76
ve izâ halâ : ve yalnız kaldıkları zaman
-
2-Bakara 76
e tuhaddisûne-hum : onlara anlatıyor musunuz, haber mi
-
2-Bakara 76
feteha : açtı
-
2-Bakara 76
aleykum : size
-
2-Bakara 76
inde rabbi-kum : Rabbinizin katında
-
2-Bakara 76
e fe lâ ta'kılûne : hâlâ akıl etmiyor musunuz
-
2-Bakara 77
e ve lâ ya'lemûne : ve bilmiyorlar mı
-
2-Bakara 77
enne : olduğunu
-
2-Bakara 77
allâhe : Allah
-
2-Bakara 77
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 77
mâ yusirrûne : sır olan, saklanan şeyler
-
2-Bakara 77
ve mâ yu'linûne : ve alenî olan, açıklanan şeyler
-
2-Bakara 78
ve min-hum : ve onlardan (onların bir kısmı)
-
2-Bakara 78
ummiyyûne : ümmîler, okuma yazma bilmeyenler
-
2-Bakara 78
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
2-Bakara 78
el kitâbe : kitabı
-
2-Bakara 78
emâniyye : emaniyye, kişilerin kendilerinin yazdığı kitaplar, zan, temenni
-
2-Bakara 78
ve in hum illâ : ve onlar sadece
-
2-Bakara 78
yezunnûne : zannederler
-
2-Bakara 79
fe : artık
-
2-Bakara 79
veylun : yazıklar olsun, vay haline
-
2-Bakara 79
lillezîne (li ellezîne) : o kimselere, onlara
-
2-Bakara 79
yektubûne : yazarlar
-
2-Bakara 79
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 79
bi eydî-him : elleriyle
-
2-Bakara 79
summe : sonra
-
2-Bakara 79
yekûlûne : derler
-
2-Bakara 79
min indillâhi (inde allâhi) : Allah'ın katından
-
2-Bakara 79
li yeşterû : satmak için
-
2-Bakara 79
semenen : bedel, ücret
-
2-Bakara 79
kalîlen : az
-
2-Bakara 79
fe : artık
-
2-Bakara 79
veylun : yazıklar olsun, vay haline
-
2-Bakara 79
lehum : onlara
-
2-Bakara 79
ketebet : yazdı
-
2-Bakara 79
eydî-him : onların elleri, kendi elleri
-
2-Bakara 79
ve veylun : ve yazıklar olsun, vay haline
-
2-Bakara 79
lehum : onlara
-
2-Bakara 79
yeksibûne : iktisap ediyorlar, kazanıyorlar
-
2-Bakara 80
ve kâlû : ve dediler
-
2-Bakara 80
len temesse-nâ : bize dokunmaz
-
2-Bakara 80
en nâru : ateş
-
2-Bakara 80
eyyâmen : günler
-
2-Bakara 80
ma'dûdete : ma'dûd, adetli, sayılı
-
2-Bakara 80
ettehaztum (e ittehaztum) : siz edindiniz mi
-
2-Bakara 80
inde allâhi : Allah'ın katı
-
2-Bakara 80
ahden : bir ahd, kesin söz
-
2-Bakara 80
fe : o zaman
-
2-Bakara 80
len yuhlife : asla değiştirilmez
-
2-Bakara 80
ahde-hû : onun ahdi, ahdini
-
2-Bakara 80
em : veya, yoksa
-
2-Bakara 80
tekûlûne : söylüyorsunuz
-
2-Bakara 80
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz bir şey
-
2-Bakara 81
belâ : bilâkis, hayır, öyle değil
-
2-Bakara 81
men : kimse
-
2-Bakara 81
kesebe : kazandı
-
2-Bakara 81
seyyieten : günah
-
2-Bakara 81
ve ehâtat : ve kuşattı
-
2-Bakara 81
hatîetu-hu : onun hataları
-
2-Bakara 81
fe : artık
-
2-Bakara 81
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 81
ashâbu en nâri : ateş halkı
-
2-Bakara 81
fî-hâ hâlidûne : orada devamlı kalacak olanlardır
-
2-Bakara 82
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 82
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 82
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
2-Bakara 82
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 82
ashâbu el cenneti : cennet halkı
-
2-Bakara 82
hâlidûne : devamlı kalacak olanlardır
-
2-Bakara 83
ve iz ehaznâ : ve biz almıştık
-
2-Bakara 83
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
2-Bakara 83
lâ ta'budûne : kul olmayın
-
2-Bakara 83
illâ allâhe : Allah'tan başka
-
2-Bakara 83
ve bi el vâlideyni : ve ana-babaya
-
2-Bakara 83
ihsânen : ihsanda bulunmak, iyi davranmak
-
2-Bakara 83
ve zî : ve sahip
-
2-Bakara 83
el kurbâ : yakınlar, akrabalar, hısımlar
-
2-Bakara 83
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
2-Bakara 83
ve el mesâkîni : ve miskinler, çalışamaz durumdaki ihtiyarlar
-
2-Bakara 83
ve kûlû : ve söyleyin, deyin
-
2-Bakara 83
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
2-Bakara 83
husnen : güzel, iyi
-
2-Bakara 83
ve ekîmû es salâte : ve namazı ikame edin, gereği üzere kılın
-
2-Bakara 83
ve âtû ez zekâte : ve zekât verin
-
2-Bakara 83
summe : sonra
-
2-Bakara 83
tevelleytum : siz yüz çevirdiniz
-
2-Bakara 83
kalîlen : az
-
2-Bakara 83
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 83
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
2-Bakara 84
ve iz : ve olmuştu
-
2-Bakara 84
ehaznâ : aldık
-
2-Bakara 84
lâ tesfikûne : dökmeyin
-
2-Bakara 84
dimâe-kum : kanlarınız
-
2-Bakara 84
ve lâ tuhricûne : ve çıkarmayın
-
2-Bakara 84
enfuse-kum : birbirinizi
-
2-Bakara 84
summe : sonra
-
2-Bakara 84
ekrartum : siz kabul ettiniz
-
2-Bakara 84
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 84
teşhedûne : şahit olursunuz, şahadet edersiniz
-
2-Bakara 85
summe entum : sonra siz
-
2-Bakara 85
taktulûne : öldürüyorsunuz
-
2-Bakara 85
enfuse-kum : kendileriniz, sizin nefsleriniz, birbiriniz
-
2-Bakara 85
ve tuhricûne : ve çıkarıyorsunuz
-
2-Bakara 85
ferîkan min-kum : sizden bir grup
-
2-Bakara 85
tezâharûne : yardımlaşıyorsunuz
-
2-Bakara 85
aleyhim : onlara karşı
-
2-Bakara 85
bi el ismi : günah ile, günahta
-
2-Bakara 85
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
2-Bakara 85
ve in ye'tû-kum : ve eğer size gelirse
-
2-Bakara 85
ve huve : ve o
-
2-Bakara 85
muharremun : haram kılınan, haram olan
-
2-Bakara 85
aleykum : size
-
2-Bakara 85
e fe tu'minûne : o halde îmân mı ediyorsunuz
-
2-Bakara 85
el kitâbi : kitap
-
2-Bakara 85
ve tekfurûne : ve inkâr ediyorsunuz
-
2-Bakara 85
fe mâ cezâu : artık cezası değil
-
2-Bakara 85
men : kişi, kimse
-
2-Bakara 85
yef'alu : yapar
-
2-Bakara 85
zâlike min-kum : işte sizden
-
2-Bakara 85
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
2-Bakara 85
ve yevme el kıyâmeti : ve kıyâmet günü
-
2-Bakara 85
yureddûne : reddedilirler, iade edilirler, döndürülürler
-
2-Bakara 85
ilâ eşeddi : en şiddetlisine
-
2-Bakara 85
el azâbi : azap
-
2-Bakara 85
ve mâ : ve değildir
-
2-Bakara 85
ta'melûne : siz yaparsınız, yapıyorsunuz
-
2-Bakara 86
ulâike ellezîne : işte o kimseler, onlar
-
2-Bakara 86
eşteravu : satın aldılar
-
2-Bakara 86
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
2-Bakara 86
bi el âhireti : ahiret ile
-
2-Bakara 86
fe : o zaman
-
2-Bakara 86
lâ yuhaffefu : hafifletilmez
-
2-Bakara 86
el azâbu : azap
-
2-Bakara 86
ve lâ hum yunsarûne : ve onlar yardım olunmazlar
-
2-Bakara 87
ve lekad : ve andolsun
-
2-Bakara 87
âteynâ : biz verdik
-
2-Bakara 87
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 87
ve kaffeynâ : ve arkasından gönderdik, ardarda, ara vermeden
-
2-Bakara 87
bi er rusuli : resûlleri
-
2-Bakara 87
ve âteynâ : ve biz verdik
-
2-Bakara 87
îsâ ibne meryeme : Meryem oğlu İsa
-
2-Bakara 87
el beyyinâti : beyyineler, açık kanıtlar
-
2-Bakara 87
ve eyyednâ-hu : ve biz onu destekledik
-
2-Bakara 87
bi rûhi el kudusi : Ruh'ûl Kudüs ile
-
2-Bakara 87
e fe : öyle mi, öyle ki
-
2-Bakara 87
kullemâ : her sefer, her defa
-
2-Bakara 87
câe-kum : size geldi
-
2-Bakara 87
resûlun : resûl, elçi
-
2-Bakara 87
lâ tehvâ : hoşlanmadınız
-
2-Bakara 87
enfusu-kum : nefsleriniz
-
2-Bakara 87
istekbertum : kibirlendiniz
-
2-Bakara 87
fe ferîkan : böylece bir grup, bir kısmı
-
2-Bakara 87
kezzebtum : yalanladınız
-
2-Bakara 87
ve ferikan : ve bir grup, bazıları
-
2-Bakara 87
taktulûne : öldürüyorsunuz
-
2-Bakara 88
ve kâlû : ve dediler
-
2-Bakara 88
bel : hayır, bilâkis
-
2-Bakara 88
leane-hum allâhu : Allah onları lânetledi
-
2-Bakara 88
fe : o zaman, bu yüzden
-
2-Bakara 88
kalîlen mâ : ne kadar az, pek az
-
2-Bakara 88
yu'minûne : îmân ediyorlar
-
2-Bakara 89
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 89
câe-hum : onlara geldi
-
2-Bakara 89
min indillâhi (inde allâhi) : Allah'ın katından
-
2-Bakara 89
mea-hum : onların yanında
-
2-Bakara 89
ve kânû : ve oldular, idiler
-
2-Bakara 89
yesteftihûne : fetih ve zafer isterler
-
2-Bakara 89
alellezîne (alâ ellezîne) : onlara karşı
-
2-Bakara 89
keferû : kâfirler
-
2-Bakara 89
fe : sonra da, buna rağmen
-
2-Bakara 89
lemmâ : olduğu zaman
-
2-Bakara 89
câe-hum : onlara geldi
-
2-Bakara 89
keferû : inkâr ettiler
-
2-Bakara 89
fe : böylece, bu sebeple, bu yüzden
-
2-Bakara 89
la'netullâhi (la'netu allâhi) : Allah'ın lâneti
-
2-Bakara 89
el kâfirîne : kâfirler
-
2-Bakara 90
bi'se mâ : ne kötü şey
-
2-Bakara 90
işterav : sattılar, satın aldılar
-
2-Bakara 90
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
2-Bakara 90
en yekfurû : inkâr etmeleri
-
2-Bakara 90
bimâ enzele allâhu : Allah'ın indirdiği şeyle
-
2-Bakara 90
bagyen : haset ederek, azgınlık ederek
-
2-Bakara 90
en yunezzile : indirilmesi
-
2-Bakara 90
alâ men yeşâu : dilediği kimseye
-
2-Bakara 90
fe bâû : böylece uğradılar
-
2-Bakara 90
ve li el kâfirîne : ve kâfirlere
-
2-Bakara 91
ve izâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 91
kîle lehum : onlara denildi
-
2-Bakara 91
enzele allâhu : Allah indirdi
-
2-Bakara 91
unzile aleynâ : bize indirildi
-
2-Bakara 91
ve yekfurûne : ve inkâr ediyorlar
-
2-Bakara 91
bi mâ verâe-hu : onun arkasındaki şeyi
-
2-Bakara 91
ve huve el hakku : ve o hak, gerçek
-
2-Bakara 91
mea-hum : onların yanında
-
2-Bakara 91
fe lime : o zaman niçin
-
2-Bakara 91
taktulûne : öldürüyorsunuz
-
2-Bakara 91
enbiyâe : nebîler, peygamberler
-
2-Bakara 91
in kuntum mu'minîne : eğer mü'minler iseniz
-
2-Bakara 92
ve lekad : ve andolsun
-
2-Bakara 92
câe-kum : size geldi
-
2-Bakara 92
bi el beyyinâti : beyyinelerle, açık delillerle
-
2-Bakara 92
summe ittehaztum : sonra siz edindiniz
-
2-Bakara 92
el icle : buzağı
-
2-Bakara 92
ve entum zâlimûne : ve siz zalimlersiniz
-
2-Bakara 93
ve iz ehaznâ : ve biz almıştık
-
2-Bakara 93
ve refa'nâ : ve yükselttik, kaldırdık
-
2-Bakara 93
fevka-kum : sizin üstünüz
-
2-Bakara 93
et tûra : Tur Dağı
-
2-Bakara 93
mâ âteynâ-kum : size verdiğimiz şey
-
2-Bakara 93
bi kuvvetin : kuvvetle
-
2-Bakara 93
ve ismeû : ve işitin, dinleyin
-
2-Bakara 93
semi'nâ : işittik
-
2-Bakara 93
ve aseynâ : ve biz asi olduk, isyan ettik
-
2-Bakara 93
ve uşribû : ve içirildiler, içlerine sindirildi, yerleştirildi
-
2-Bakara 93
el icle : buzağı
-
2-Bakara 93
bi'se mâ : ne kötü şey
-
2-Bakara 93
ye'muru-kum : size emrediyor
-
2-Bakara 93
in kuntum mu'minîne : eğer mü'minler iseniz
-
2-Bakara 94
in kânet : eğer ise
-
2-Bakara 94
lekum : sizin için, sizin
-
2-Bakara 94
ed dâru el âhiretu : ahiret yurdu
-
2-Bakara 94
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katı
-
2-Bakara 94
hâlisaten : halis, özel
-
2-Bakara 94
min dûni en nâsi : diğer insanlardan başka
-
2-Bakara 94
fe temennevû : o zaman temenni edin
-
2-Bakara 94
el mevte : ölüm
-
2-Bakara 94
sâdikîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
2-Bakara 95
ve len : ve asla
-
2-Bakara 95
yetemennev-hu : onu temenni etmezler
-
2-Bakara 95
ebeden : sonsuza kadar, ebediyyen
-
2-Bakara 95
kaddemet : takdim etti
-
2-Bakara 95
eydî-him : onların elleri, elleri
-
2-Bakara 95
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 95
bi ez zâlimîne : zalimleri
-
2-Bakara 96
ve le tecidenne-hum : ve mutlaka onları bulursun
-
2-Bakara 96
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 96
ve min ellezîne : ve o kimselerden, onlardan
-
2-Bakara 96
eşrakû : Allah'a ortak koştular, şirk koştular 7 - yeveddu
-
2-Bakara 96
ehadu-hum : onların herbiri
-
2-Bakara 96
lev yuammeru : şâyet ömürlendirilse
-
2-Bakara 96
elfe senetin : bin sene
-
2-Bakara 96
ve mâ huve : ve o değildir
-
2-Bakara 96
min el azâbi : azaptan
-
2-Bakara 96
en yuammere : ömürlendirilmek, ömürlendirilmesi
-
2-Bakara 96
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 96
ya'melûne : yapıyorlar
-
2-Bakara 97
men : kim
-
2-Bakara 97
kâne : oldu
-
2-Bakara 97
aduvven : düşman
-
2-Bakara 97
li cibrîle : Cebrail'e
-
2-Bakara 97
fe : artık
-
2-Bakara 97
inne-hu : muhakkak ki o
-
2-Bakara 97
nezzele-hu : onu indirdi
-
2-Bakara 97
kalbi-ke : senin kalbin
-
2-Bakara 97
beyne yedey-hi : onun elleri arasında, onun önünde
-
2-Bakara 97
ve huden : ve hidayet edici, hidayet eden
-
2-Bakara 97
ve buşrâ : ve müjde
-
2-Bakara 97
li el mu'minîne : mü'minler için, mü'minlere
-
2-Bakara 98
men : kimse, kim
-
2-Bakara 98
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 98
aduvven : düşman
-
2-Bakara 98
ve melâiketi-hi : ve onun melekleri
-
2-Bakara 98
ve rusuli-hi : ve onun resûlleri
-
2-Bakara 98
ve cibrîle : ve Cebrail
-
2-Bakara 98
ve mîkâle : ve Mikail
-
2-Bakara 98
fe innallâhe (inne allâhe) : o zaman hiç şüphesiz Allah
-
2-Bakara 98
li el kâfirîne : kâfirler için, kâfirlere
-
2-Bakara 99
ve lekad : ve andolsun
-
2-Bakara 99
enzelnâ : biz indirdik
-
2-Bakara 99
ileyke : sana
-
2-Bakara 99
beyyinâtin : beyan edilenler, beyyineler, deliller
-
2-Bakara 99
ve mâ yekfuru : ve inkâr etmezler
-
2-Bakara 99
el fâsikûne : fasıklar, îmân ettikten sonra küfre (fıska) düşenler
-
2-Bakara 100
e : mı
-
2-Bakara 100
ve kullemâ : ve her defa, her sefer, her zaman
-
2-Bakara 100
âhedû : ahid yaptılar, anlaştılar
-
2-Bakara 100
ahden : ahd, antlaşma
-
2-Bakara 100
nebeze-hu : onu attı, bozdu
-
2-Bakara 100
ferîkun : fırka, kısım, zümre 7 - min-hum
-
2-Bakara 100
bel : hayır aksine, evet aksine, öyle değil
-
2-Bakara 100
ekseru-hum : onların çoğu
-
2-Bakara 100
lâ yu'minûne : mü'min olmazlar, îmân etmezler
-
2-Bakara 101
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 101
câe-hum : onlara geldi
-
2-Bakara 101
resûlun : bir resûl
-
2-Bakara 101
mea-hum : onlarla beraber, onların yanında
-
2-Bakara 101
nebeze : attı
-
2-Bakara 101
ferîkun : bir fırka, bir zümre, bir kısım
-
2-Bakara 101
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
2-Bakara 101
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 101
kitâbe allâhi : Allah'ın
-
2-Bakara 101
verâe : arka
-
2-Bakara 101
ke : gibi, sanki
-
2-Bakara 101
enne-hum : onların olduğu
-
2-Bakara 101
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
2-Bakara 102
ve ittebeû : ve tâbi oldular, uydular
-
2-Bakara 102
mâ tetlû : okunan şey
-
2-Bakara 102
eş şeyâtînu : şeytanlar
-
2-Bakara 102
suleymâne : Süleyman
-
2-Bakara 102
ve mâ kefere : ve inkâr etmedi, örtmedi, kâfir olmadı
-
2-Bakara 102
suleymânu : Süleyman
-
2-Bakara 102
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
2-Bakara 102
eş şeyâtîne : şeytanlar
-
2-Bakara 102
keferû : inkâr ettiler, örttüler, kâfir oldular
-
2-Bakara 102
yuallimûne : öğretiyorlar
-
2-Bakara 102
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 102
es sihrâ : sihir, büyü
-
2-Bakara 102
ve mâ unzile : ve indirilen şey
-
2-Bakara 102
alâ el melekeyni : iki meleğe
-
2-Bakara 102
bi bâbile : Babil'de, Babil
-
2-Bakara 102
hârûte ve mârûte : Harut ve Marut, iki meleğin isimleri
-
2-Bakara 102
ve mâ yuallimâni : ve o ikisi öğretmiyorlar
-
2-Bakara 102
min ehadin : bir kimse
-
2-Bakara 102
yekûlâ : (ikisi) söylüyorlar
-
2-Bakara 102
innemâ : ama, fakat, sadece
-
2-Bakara 102
fitnetun : bir fitne, bir imtihan
-
2-Bakara 102
fe : o zaman, öyleyse, o halde
-
2-Bakara 102
lâ tekfur : inkâr etmeyin, örtmeyin, kâfir olmayın
-
2-Bakara 102
fe : o zaman, bundan sonra, fakat
-
2-Bakara 102
yeteallemûne : öğreniyorlar
-
2-Bakara 102
yuferrikûne : ayırıyorlar, ayırırlar
-
2-Bakara 102
beyne : arası
-
2-Bakara 102
el mer'i : erkek
-
2-Bakara 102
ve zevci-hî : ve onun eşi
-
2-Bakara 102
ve mâ : ve değildir, olmadı
-
2-Bakara 102
bi dârrîne : zarar verici
-
2-Bakara 102
min ehadin : bir kimse
-
2-Bakara 102
ve yeteallemûne : ve öğreniyorlar
-
2-Bakara 102
ve lâ yenfeu-hum : ve onlara fayda veren şeyler
-
2-Bakara 102
ve lekad : ve andolsun ki
-
2-Bakara 102
le : elbette
-
2-Bakara 102
men işterâ-hu : onu satın alan kimseler
-
2-Bakara 102
mâ lehu : onun için yoktur
-
2-Bakara 102
fîl âhireti : ahirette
-
2-Bakara 102
ve le bi'se : ve elbette kötü
-
2-Bakara 102
mâ şerev : satın aldıkları şey
-
2-Bakara 102
enfuse-hum : onlar nefslerini, kendi kendilerini
-
2-Bakara 102
lev kânû : şâyet, keşke ..... olsalardı
-
2-Bakara 102
ya'lemûne : bilirler, biliyorlar
-
2-Bakara 103
ve lev : ve şâyet, eğer
-
2-Bakara 103
enne-hum : onların olması
-
2-Bakara 103
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 103
ve ittekav : ve takva sahibi oldular
-
2-Bakara 103
le : mutlaka, elbette
-
2-Bakara 103
mesûbetun : sevap
-
2-Bakara 103
lev kânû : eğer olsalardı
-
2-Bakara 103
ya'lemûne : biliyorlar
-
2-Bakara 104
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 104
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 104
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 104
lâ tekûlû : söylemeyin, demeyin
-
2-Bakara 104
ve kûlû : ve söyleyin, deyin
-
2-Bakara 104
ve ismeû : ve dinleyin
-
2-Bakara 104
ve li el kâfirîne : ve kâfirlere (vardır)
-
2-Bakara 104
elîmun : elîm, acıklı
-
2-Bakara 105
mâ yeveddu : sevmezler, istemezler
-
2-Bakara 105
ellezîne keferû : inkâr edenler
-
2-Bakara 105
min ehli el kitâbi : kitap ehlinden, kitap sahiplerinden
-
2-Bakara 105
ve lâ el muşrikîne : ve müşrikler değil, olmaz
-
2-Bakara 105
en yunezzele : indirilmek, indirilmesi
-
2-Bakara 105
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 105
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 105
bi rahmeti-hi : kendi rahmetini
-
2-Bakara 105
men yeşâu : dilediği kişi
-
2-Bakara 105
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 105
el fadli : fazl
-
2-Bakara 105
el azîmi : azîm, büyük
-
2-Bakara 106
nensah : kaldırırız
-
2-Bakara 106
min âyetin : bir âyet (âyetten)
-
2-Bakara 106
ev nunsi-hâ : veya onu unuttururuz
-
2-Bakara 106
ne'ti : getiririz
-
2-Bakara 106
ev misli-hâ : veya onun mislini
-
2-Bakara 106
e lem ta'lem : bilmiyor musun
-
2-Bakara 106
enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 106
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 107
e : mi
-
2-Bakara 107
lem ta'lem : bilmiyorsun
-
2-Bakara 107
enne : olduğunu
-
2-Bakara 107
allâhe : Allah
-
2-Bakara 107
lehu : ona ait, onun
-
2-Bakara 107
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 107
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
2-Bakara 107
ve mâ : ve yoktur, değildir
-
2-Bakara 107
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 107
min veliyyin : bir dost (dostlardan)
-
2-Bakara 107
ve lâ nasîrin : ve bir yardımcı yoktur
-
2-Bakara 108
em : veya, yoksa
-
2-Bakara 108
turîdûne : istiyorsunuz
-
2-Bakara 108
en tes'elû : sorguya çekmek, sual etmek
-
2-Bakara 108
resûle-kum : sizin resûlünüz
-
2-Bakara 108
kemâ : gibi
-
2-Bakara 108
suile : soruldu
-
2-Bakara 108
ve men : ve kim
-
2-Bakara 108
yetebeddeli : değiştirir
-
2-Bakara 108
el kufra : küfür
-
2-Bakara 108
bi el îmâni : îmân ile
-
2-Bakara 108
fe : artık, böylece, bu sebeple
-
2-Bakara 108
dalle : saptı
-
2-Bakara 108
sevâe : müsavi, eşit, düzgün, doğru
-
2-Bakara 108
es sebîli : yol
-
2-Bakara 109
vedde : sevdi, diledi, istedi, arzu etti 2 - kesîrun
-
2-Bakara 109
min ehli el kitâbi : kitap ehlinden, kitap sahiplerinden
-
2-Bakara 109
lev yeruddûne-kum : keşke sizi döndürseler, döndürebilseler
-
2-Bakara 109
haseden : haset, çekememezlik
-
2-Bakara 109
enfusi-him : onların nefsleri
-
2-Bakara 109
tebeyyene : beyan oldu, açıklandı
-
2-Bakara 109
lehum : onlar için, onlara
-
2-Bakara 109
el hakku : hak, gerçek
-
2-Bakara 109
fa'fû (fe a'fû) : o zaman affedin
-
2-Bakara 109
ve asfehû : ve hoşgörün
-
2-Bakara 109
hattâ ye'tiye : gelinceye kadar
-
2-Bakara 109
bi emri-hî : onun emri
-
2-Bakara 109
inne : muhakkak
-
2-Bakara 109
allâhe : Allah
-
2-Bakara 109
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 110
ve ekîmu : ve gereği üzere yerine getirin, kılın
-
2-Bakara 110
es salâte : namaz
-
2-Bakara 110
ve âtû : ve verin
-
2-Bakara 110
ez zekâte : zekât
-
2-Bakara 110
ve mâ tukaddimû : ve takdim ettiğiniz, sunduğunuz şey
-
2-Bakara 110
li enfusi-kum : nefsleriniz için, kendiniz için
-
2-Bakara 110
tecidû-hu : onu bulursunuz
-
2-Bakara 110
inde allâhi : Allah'ın katı
-
2-Bakara 110
inne : muhakkak ki
-
2-Bakara 110
allâhe : Allah
-
2-Bakara 110
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
2-Bakara 111
ve kâlû : ve dediler
-
2-Bakara 111
len yedhule : asla giremez
-
2-Bakara 111
el cennete : cennet
-
2-Bakara 111
men : kimse, kişi
-
2-Bakara 111
kâne : oldu
-
2-Bakara 111
hûden : yahudi
-
2-Bakara 111
ev : veya
-
2-Bakara 111
tilke : bu
-
2-Bakara 111
emâniyyu-hum : onların emaniyyesi, zan ve kuruntusu
-
2-Bakara 111
burhâne-kum : sizin delilinizi, kanıtınızı
-
2-Bakara 111
sâdikîne : sadıklar, doğrular
-
2-Bakara 112
belâ : hayır, bilâkis, öyle değil
-
2-Bakara 112
men : kimse, kişi
-
2-Bakara 112
esleme : teslim etti
-
2-Bakara 112
veche-hu : vechini, fizik vücudunu
-
2-Bakara 112
ve huve : ve o
-
2-Bakara 112
fe : artık, o zaman
-
2-Bakara 112
lehu : onun
-
2-Bakara 112
ecru-hu : onun karşılığı, ecri, ücreti, mükâfatı
-
2-Bakara 112
inde rabbi-hi : onun Rabbi katında, yanında
-
2-Bakara 112
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 112
aleyhim : onlara
-
2-Bakara 112
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 113
ve kâleti : ve dedi
-
2-Bakara 113
el yahûdu : yahudiler
-
2-Bakara 113
leyseti : değil
-
2-Bakara 113
en nasârâ : hristiyanlar
-
2-Bakara 113
şey'in : bir şey
-
2-Bakara 113
ve kâleti : ve dedi
-
2-Bakara 113
en nasârâ : hristiyanlar
-
2-Bakara 113
leyseti : değil
-
2-Bakara 113
el yahûdu : yahudiler
-
2-Bakara 113
şey'in : bir şey
-
2-Bakara 113
ve hum : ve onlar
-
2-Bakara 113
yetlûne : okuyorlar
-
2-Bakara 113
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 113
kezâlike : bunun gibi
-
2-Bakara 113
kâle : dedi
-
2-Bakara 113
ellezine : onlar
-
2-Bakara 113
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
2-Bakara 113
misle : benzer, gibi
-
2-Bakara 113
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 113
beyne-hum : onların araları
-
2-Bakara 113
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
2-Bakara 113
yahtelifûne : ihtilâf ediyorlar, ayrılığa düşüyorlar
-
2-Bakara 114
ve men : ve bir kimse, kişi
-
2-Bakara 114
azlemu : daha zalim
-
2-Bakara 114
mimmen (min men) : ondan
-
2-Bakara 114
menea : men etti, engelledi
-
2-Bakara 114
mesâcide : mescidler
-
2-Bakara 114
en yuzkere : zikredilmek
-
2-Bakara 114
ve seâ : ve gayret etti, çalıştı
-
2-Bakara 114
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 114
mâ kâne : olmadı
-
2-Bakara 114
lehum : onlar için
-
2-Bakara 114
en yedhulû-hâ : oraya girmeleri
-
2-Bakara 114
hâifîne : korkanlar, korku içinde olanlar
-
2-Bakara 114
lehum : onlar için vardır
-
2-Bakara 114
fî eddunyâ : dünyada
-
2-Bakara 114
ve lehum : ve onlar için vardır
-
2-Bakara 114
fî el âhireti : ahirette
-
2-Bakara 115
ve li allâhi : ve Allah içindir, Allah'ındır
-
2-Bakara 115
el meşriku : şark, doğu
-
2-Bakara 115
ve el magribu : ve garb, batı
-
2-Bakara 115
fe : artık
-
2-Bakara 115
eynemâ : hangi, herhangi, taraf
-
2-Bakara 115
tuvellû : dönersiniz
-
2-Bakara 115
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 115
semme : orada
-
2-Bakara 115
vechu allâhi : Allah'ın Zat'ı
-
2-Bakara 115
inne : muhakkak ki
-
2-Bakara 115
allâhe : Allah
-
2-Bakara 116
ve kâlû : ve dediler
-
2-Bakara 116
ittehaze : edindi
-
2-Bakara 116
veleden : çocuk
-
2-Bakara 116
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
2-Bakara 116
bel : hayır, bilâkis
-
2-Bakara 116
lehu : onun içindir, onundur
-
2-Bakara 116
mâ fî es semâvâti : semalardaki, göklerdeki şeyler
-
2-Bakara 116
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
2-Bakara 116
lehu : ona
-
2-Bakara 116
kânitûne : kanitun olanlar, saygı ile huzurda
-
2-Bakara 117
bedîu : eşsiz, örneksiz herşeyin ilkini yaratan, yaratıcı
-
2-Bakara 117
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 117
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
2-Bakara 117
ve izâ : ve o zaman, olduğu zaman
-
2-Bakara 117
emren : emir, iş
-
2-Bakara 117
fe : o zaman
-
2-Bakara 117
innemâ : sadece
-
2-Bakara 117
yekûlu : söyler
-
2-Bakara 117
lehu : ona
-
2-Bakara 117
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 117
yekûnu : olur
-
2-Bakara 118
ve kâle : ve dedi
-
2-Bakara 118
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 118
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
2-Bakara 118
lev lâ : olsa, olmaz mıydı, olsaydı ya
-
2-Bakara 118
yukellimu-nâ : bizimle konuşur
-
2-Bakara 118
ev : veya
-
2-Bakara 118
te'tî-nâ : bize gelir
-
2-Bakara 118
âyetun : bir âyet, delil, mucize
-
2-Bakara 118
kezâlike : işte böyle, bunun gibi
-
2-Bakara 118
kâle : dedi
-
2-Bakara 118
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 118
misle : gibi, misal, örnek, benzer
-
2-Bakara 118
teşâbehet : benzedi
-
2-Bakara 118
beyyennâ : beyan ettik, biz açıkladık
-
2-Bakara 118
el âyâti : âyetler
-
2-Bakara 118
yûkınûne : kesin olarak görenler ve bilenler, yakîn hasıl edenler (kalp gözüyle Allah'ın gösterdiklerini görüp, kalp kulağıyla Allah'ın gösterdiği şeyler hakkında verdiği bilgiyi işiten ve idrak eden ve bu bilginin hangi Kur'ân-ı Kerim âyetlerine dayandığını Allah'tan öğrenerek, seviyelerine göre sırasıyla İlm'el yakîn, Ayn'el yakîn ve Hakk'ul yakîn sahibi olan kişiler)
-
2-Bakara 119
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
2-Bakara 119
bi el hakkı : hak ile
-
2-Bakara 119
beşîren : müjdeleyici olarak
-
2-Bakara 119
ve nezîren : ve uyarıcı olarak
-
2-Bakara 119
ve lâ tus'elu : ve sana sorulmaz
-
2-Bakara 119
an ashâbi el cahîmi : cehennem ehlinden, cehennem halkından
-
2-Bakara 120
ve len terdâ : ve asla razı olmaz
-
2-Bakara 120
an-ke : senden
-
2-Bakara 120
el yahûdu : yahudi
-
2-Bakara 120
ve lâ en nasârâ : ve hristiyanlar da değil, olmazlar
-
2-Bakara 120
tettebia : sen tâbî olursun
-
2-Bakara 120
millete-hum : onların dîni
-
2-Bakara 120
inne : muhakkak ki, hiç şüphesiz
-
2-Bakara 120
huve : o
-
2-Bakara 120
el hudâ : hidayettir
-
2-Bakara 120
ve le in : ve eğer gerçekten olursa
-
2-Bakara 120
itteba'te : sen tâbî oldun
-
2-Bakara 120
ehvâe-hum : onların nefslerinin istekleri, hevaları
-
2-Bakara 120
ba'de : sonra
-
2-Bakara 120
ellezî : ki o
-
2-Bakara 120
câe-ke : sana geldi
-
2-Bakara 120
min el ilmi : (ilimden) bir ilim
-
2-Bakara 120
mâ leke : senin için yoktur
-
2-Bakara 120
min veliyyin : (dostlardan) bir dost
-
2-Bakara 120
ve lâ nasîrin : ve yardımcı yoktur, olmaz
-
2-Bakara 121
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 121
âteynâ-hum : biz onlara verdik
-
2-Bakara 121
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 121
yetlûne-hu : onu tilâvet ederler, okuyup açıklarlar
-
2-Bakara 121
tilâveti-hî : onun tilâveti, okunup açıklanması
-
2-Bakara 121
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 121
yu'minûne : îmân ederler
-
2-Bakara 121
ve men yekfur : ve kim inkâr eder
-
2-Bakara 121
fe ulâike hum el hâsirûne : işte
-
2-Bakara 122
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
2-Bakara 122
ni'metiye : ni'metim
-
2-Bakara 122
en'amtu : ben ni'metlendirdim
-
2-Bakara 122
aleykum : sizi, size
-
2-Bakara 122
ve en-nî : ve muhakkak ki ben, şüphesiz ben
-
2-Bakara 122
alâ el âlemîne : âlemler üzerine
-
2-Bakara 123
ve ittekû : ve sakının
-
2-Bakara 123
yevmen : gün
-
2-Bakara 123
lâ teczî : ödenmeyecek, ödenmez
-
2-Bakara 123
nefsun an nefsin : bir kimseden bir kimseye
-
2-Bakara 123
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 123
ve lâ yukbelu : ve kabul edilmeyecek, kabul edilmez
-
2-Bakara 123
ve lâ tenfeu-hâ : ve ona menfeat, fayda vermeyecek,
-
2-Bakara 123
şefâatun : şefaat, himaye, yardım
-
2-Bakara 123
ve lâ hum yunsarûne : ve onlar yardım olunmazlar
-
2-Bakara 124
ve iz ibtelâ : ve imtihan etmişti
-
2-Bakara 124
ibrâhîme : İbrâhîm
-
2-Bakara 124
bi kelimâtin : kelimeler ile
-
2-Bakara 124
fe : o zaman
-
2-Bakara 124
etemme-hunne : onları tamamladı
-
2-Bakara 124
kâle : dedi
-
2-Bakara 124
câilu-ke : (ben seni kılanım) ben seni kılacağım
-
2-Bakara 124
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
2-Bakara 124
imâmen : imam, önder
-
2-Bakara 124
kâle : dedi
-
2-Bakara 124
ve min zurriyyetî : ve benim zürriyetimden, soyumdan
-
2-Bakara 124
kâle : dedi
-
2-Bakara 124
lâ yenâlu : nail olmaz, ulaşamaz
-
2-Bakara 124
ez zâlimîne : zalimler
-
2-Bakara 125
ve iz : ve olmuştu
-
2-Bakara 125
ceal-nâ : biz kıldık
-
2-Bakara 125
el beyte : ev, yer
-
2-Bakara 125
mesâbeten : sevap yeri
-
2-Bakara 125
li en nâsi : insanlar için
-
2-Bakara 125
ve emnen : ve emniyetli
-
2-Bakara 125
ve ittehizû : ve edinin
-
2-Bakara 125
ibrâhîme : İbrâhîm
-
2-Bakara 125
musallen : namaz yeri
-
2-Bakara 125
ve ahidnâ : ve ahd ettik
-
2-Bakara 125
ilâ ibrâhîme : İbrâhîm'e
-
2-Bakara 125
ve ismâîle : ve İsmail'e
-
2-Bakara 125
en tahhirâ : temizlemek
-
2-Bakara 125
beytiye : evim
-
2-Bakara 125
li et tâifîne : tavaf edenler için
-
2-Bakara 125
ve el âkifîne : ve devamlı ibadet edenler, itikâfta
-
2-Bakara 125
ve er rukkai : ve rükû edenler
-
2-Bakara 125
es sucûdi : secde edenler
-
2-Bakara 126
ve iz kâle : ve demişti
-
2-Bakara 126
beleden : belde
-
2-Bakara 126
âminen : emin, emniyetli
-
2-Bakara 126
verzuk (ve urzuk) : ve rızıklandır
-
2-Bakara 126
ehle-hu : onun halkı
-
2-Bakara 126
min es semerâti : meyvelerden
-
2-Bakara 126
men : kim
-
2-Bakara 126
âmene : îmân etti
-
2-Bakara 126
ve el yevmi el âhiri : ve sonraki gün, ahiret günü
-
2-Bakara 126
kâle : dedi
-
2-Bakara 126
ve men : ve kimse, kim
-
2-Bakara 126
kefere : örttü, inkâr etti
-
2-Bakara 126
fe : böylece, o taktirde
-
2-Bakara 126
umettiu-hu : onu metalandırırız, dünyalık veririz
-
2-Bakara 126
kalîlen : biraz, az
-
2-Bakara 126
summe : sonra
-
2-Bakara 126
ilâ azâbi en nâri : ateşin azabına
-
2-Bakara 126
ve bi'se : ve ne kötü
-
2-Bakara 126
el masîru : varış yeri
-
2-Bakara 127
ve iz : ve o zaman, olduğu zaman
-
2-Bakara 127
yerfeu : yükseltir
-
2-Bakara 127
el kavâide : temeller
-
2-Bakara 127
min el beyti : evden (evin)
-
2-Bakara 127
ve ismâîlu : ve İsmail
-
2-Bakara 127
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 127
tekabbel : kabul buyur
-
2-Bakara 127
inne-ke : muhakkak ki sen, şüphesiz sen
-
2-Bakara 127
ente : sen
-
2-Bakara 127
es semîu : hakkıyla işiten
-
2-Bakara 127
el alîmu : hakkıyla bilen
-
2-Bakara 128
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 128
ve ic'al-nâ : ve bizi kıl
-
2-Bakara 128
muslimeyni : teslim olan (iki kişi)
-
2-Bakara 128
leke : sana
-
2-Bakara 128
ve min zurriyyeti-nâ : ve bizim soyumuzdan
-
2-Bakara 128
ummeten : bir ümmet, bir topluluk
-
2-Bakara 128
muslimeten : teslim olan
-
2-Bakara 128
leke : sana
-
2-Bakara 128
ve eri-nâ : ve bize göster
-
2-Bakara 128
menâsike-nâ : menasiklerimizi, yapacaklarımızı, uymamız gereken kurallarımızı
-
2-Bakara 128
ve tub aleynâ : ve tövbemizi kabul buyur
-
2-Bakara 128
inne-ke : muhakkak ki sen, hiç şüphesiz sen
-
2-Bakara 128
ente : sen
-
2-Bakara 128
et tevvâbu : tövbeleri çok kabul eden
-
2-Bakara 128
er rahîmu : rahmet nuru gönderen,
-
2-Bakara 129
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 129
veb'as (ve ib'as) : ve beas et, hayata getir, görevlendir 3 - fî-him
-
2-Bakara 129
resûlen : bir resûl, elçi,
-
2-Bakara 129
yetlû aleyhim : onlara okur
-
2-Bakara 129
âyâti-ke : senin âyetlerin
-
2-Bakara 129
ve yuallimu-hum : ve onlara öğretir
-
2-Bakara 129
el kitâbe : kitabı
-
2-Bakara 129
ve el hikmete : ve hikmeti
-
2-Bakara 129
ve yuzekkî-him : ve onları tezkiye eder, nefslerini temiz- ler, tasfiye eder
-
2-Bakara 129
inne-ke : muhakkak ki sen
-
2-Bakara 129
ente : sen
-
2-Bakara 129
el azîzu : azîz, üstün
-
2-Bakara 129
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
2-Bakara 130
ve men : ve kim
-
2-Bakara 130
yergabu : rağbet etmez, yüz çevirir, uzaklaşır
-
2-Bakara 130
an milleti ibrâhîme : İbrâhîm'in dîni
-
2-Bakara 130
men : kim
-
2-Bakara 130
sefihe : sefih oldu, akılsız oldu, cahillik etti
-
2-Bakara 130
nefse-hu : nefsini, kendini
-
2-Bakara 130
ve lekad : ve andolsun
-
2-Bakara 130
istafeynâ-hu : biz onu seçtik
-
2-Bakara 130
fî ed dunyâ : dünyada
-
2-Bakara 130
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
2-Bakara 130
ve fî el âhireti : ve ahirette
-
2-Bakara 130
le : elbette, mutlaka, kesinlikle
-
2-Bakara 130
min es sâlihîne : salihlerden, salâha ulaşmışlardan
-
2-Bakara 131
iz kâle : dediği zaman, demişti
-
2-Bakara 131
lehu : ona
-
2-Bakara 131
eslim : teslim ol
-
2-Bakara 131
kâle : dedi
-
2-Bakara 131
eslemtu : ben teslim oldum
-
2-Bakara 131
li rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
-
2-Bakara 132
ve vassâ : ve vasiyet etti
-
2-Bakara 132
benî-hi : kendi oğullarına
-
2-Bakara 132
ve ya'kûbu : ve Yâkub
-
2-Bakara 132
yâ beniyye : ey oğullarım
-
2-Bakara 132
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 132
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 132
ed dîne : dîn
-
2-Bakara 132
fe : o halde, öyleyse, artık
-
2-Bakara 132
lâ temûtunne : ölmeyiniz
-
2-Bakara 132
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 132
muslimûne : teslim olanlar
-
2-Bakara 133
em : yoksa, veya
-
2-Bakara 133
şuhedâe : şahitler
-
2-Bakara 133
ya'kûbe : Yâkub
-
2-Bakara 133
el mevtu : ölüm
-
2-Bakara 133
iz kâle : demişti
-
2-Bakara 133
li benî-hi : oğullarına
-
2-Bakara 133
mâ ta'budûne : neye kulluk edeceksiniz
-
2-Bakara 133
ilâhe-ke : senin ilâhın
-
2-Bakara 133
ve ilâhe : ve ilâh
-
2-Bakara 133
âbâi-ke : senin ataların
-
2-Bakara 133
ibrâhîme : İbrâhîm
-
2-Bakara 133
ve ismâîle : ve İsmail
-
2-Bakara 133
ve ishâka : ve İshak
-
2-Bakara 133
ilâhen vahiden : tek, bir ilâh
-
2-Bakara 133
ve nahnu : ve biz
-
2-Bakara 133
lehu muslimûne : ona teslim olanlar
-
2-Bakara 134
tilke : işte o (onlar)
-
2-Bakara 134
ummetun : bir ümmet, bir toplum
-
2-Bakara 134
halet : gelip geçti
-
2-Bakara 134
lehâ mâ kesebet : onun kazandığı şeyler
-
2-Bakara 134
ve lekum : ve sizin
-
2-Bakara 134
mâ kesebtum : kazandığınız şeyler
-
2-Bakara 134
ve lâ tus'elûne : ve size sual olunmaz, sorulmaz
-
2-Bakara 134
ya'melûne : yapıyorlar
-
2-Bakara 135
ve kâlû : ve dediler
-
2-Bakara 135
hûden : yahudi
-
2-Bakara 135
ev nasârâ : veya hristiyan
-
2-Bakara 135
tehtedû : hidayete erersiniz
-
2-Bakara 135
bel : hayır
-
2-Bakara 135
millete ibrâhîme : İbrâhîm'in milleti, dîni
-
2-Bakara 135
hanîfen : hanîf olarak, tek Allah'a inanarak
-
2-Bakara 135
ve mâ kâne : ve olmadı
-
2-Bakara 135
min el muşrikîne : müşriklerden, Allah'a şirk koşanlardan
-
2-Bakara 136
âmennâ : biz îmân ettik
-
2-Bakara 136
ve mâ unzile : ve indirilene (indirilen şeye)
-
2-Bakara 136
ileynâ : bize
-
2-Bakara 136
ve mâ unzile : ve indirilene (indirilen şeye)
-
2-Bakara 136
ilâ ibrâhîme : İbrâhîm'e
-
2-Bakara 136
ve ismâîle : ve İsmail
-
2-Bakara 136
ve ishâka : ve İshak
-
2-Bakara 136
ve ya'kûbe : ve Yâkub
-
2-Bakara 136
ve el esbâtı : ve torunları
-
2-Bakara 136
ve mâ ûtiye : ve verilene (verilen şeye)
-
2-Bakara 136
ve isâ : ve İsa
-
2-Bakara 136
ve mâ utiye : ve verilene (verilen şeye)
-
2-Bakara 136
en nebiyyûne : nebîler, peygamberler
-
2-Bakara 136
lâ nuferriku : fark gözetmeyiz, ayırım yapmayız 19 - beyne
-
2-Bakara 136
ehadin : biri, birisi
-
2-Bakara 136
ve nahnu : ve biz
-
2-Bakara 136
lehu : onu, ona
-
2-Bakara 136
muslimûne : teslim olanlar
-
2-Bakara 137
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 137
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 137
mâ âmentum : sizin îmân ettiğiniz şey
-
2-Bakara 137
fe kad : o zaman, böylece olmuştu
-
2-Bakara 137
ihtedev : hidayete erdi
-
2-Bakara 137
ve in tevellev : ve eğer yüz çevirirlerse
-
2-Bakara 137
fe : artık, o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 137
innemâ : sadece
-
2-Bakara 137
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 137
se yekfî-ke-hum : onlara karşı sana kâfidir
-
2-Bakara 137
ve huve es semîu : ve o hakkıyla işiten
-
2-Bakara 137
el alîmu : hakkıyla bilen
-
2-Bakara 138
sıbgate allâhi : Allah'ın boyası
-
2-Bakara 138
ve men : ve kim
-
2-Bakara 138
ahsenu : ahsen, en güzel
-
2-Bakara 138
sıbgaten : boya olarak
-
2-Bakara 138
ve nahnu : ve biz
-
2-Bakara 138
lehu : ona
-
2-Bakara 138
âbidûne : kul olanlar
-
2-Bakara 139
e : mı
-
2-Bakara 139
tuhâccûne-nâ : bizimle mücâdele ediyorsunuz
-
2-Bakara 139
ve huve : ve o
-
2-Bakara 139
ve rabbu-kum : ve sizin Rabbiniz
-
2-Bakara 139
ve lenâ : ve bizim
-
2-Bakara 139
ve lekum : ve sizin
-
2-Bakara 139
ve nahnu : ve biz
-
2-Bakara 139
lehu : ona
-
2-Bakara 139
muhlisûne : muhlisler, ihlâs sahibi olanlar
-
2-Bakara 140
em : yoksa, veya
-
2-Bakara 140
tekûlûne : diyorsunuz, söylüyorsunuz
-
2-Bakara 140
inne : muhakkak
-
2-Bakara 140
ibrâhîme : İbrâhîm
-
2-Bakara 140
ve ismâîle : ve İsmail
-
2-Bakara 140
ve ishâka : ve İshak
-
2-Bakara 140
ve ya'kûbe ve esbâta : ve Yâkub ve torunları
-
2-Bakara 140
hûden : yahudi
-
2-Bakara 140
ev nasârâ : veya hristiyan
-
2-Bakara 140
e entum : siz mi
-
2-Bakara 140
a'lemu : daha iyi bilir
-
2-Bakara 140
em(i) : yoksa, veya
-
2-Bakara 140
ve men azlemu : ve kim daha zalim
-
2-Bakara 140
mimmen (min men) : o kimseden
-
2-Bakara 140
keteme : ketmetti, gizledi, sakladı
-
2-Bakara 140
şehâdeten : şahitlik
-
2-Bakara 140
inde-hu : onun yanında, katında
-
2-Bakara 140
ve mâ allâhu : ve Allah değildir
-
2-Bakara 140
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
2-Bakara 141
tilke : o
-
2-Bakara 141
ummetun : bir topluluk
-
2-Bakara 141
halet : gelip geçti
-
2-Bakara 141
lehâ mâ kesebet : onun kazandığı şey(ler)
-
2-Bakara 141
ve lekum : ve sizin
-
2-Bakara 141
mâ kesebtum : kazandığınız şey(ler)
-
2-Bakara 141
ve lâ tus'elûne : ve size sorulmaz
-
2-Bakara 141
ya'melûne : yapıyorlar
-
2-Bakara 142
se : yakında, olacak
-
2-Bakara 142
yekûlu : derler, söylerler
-
2-Bakara 142
es sufehâu : sefihler, kendini bilmeyenler
-
2-Bakara 142
min en nâsi : insanlardan
-
2-Bakara 142
mâ vellâ-hum : onları çeviren nedir
-
2-Bakara 142
an kıbleti-him : kıblelerinden
-
2-Bakara 142
elletî : o ki, ki o
-
2-Bakara 142
aleyhâ : onun üzerinde
-
2-Bakara 142
el meşrıku : doğu
-
2-Bakara 142
ve el magrıbu : ve batı
-
2-Bakara 142
yehdî : hidayet eder
-
2-Bakara 142
men : kimse, kişi
-
2-Bakara 142
yeşâu : diler
-
2-Bakara 143
ve kezâlike : ve bunun gibi, böylece
-
2-Bakara 143
cealnâ-kum : biz sizi kıldık, yaptık
-
2-Bakara 143
ummeten : bir ümmet, bir topluluk
-
2-Bakara 143
li tekûnû : olmanız için, olun diye
-
2-Bakara 143
şuhedâe : şahitler
-
2-Bakara 143
alâ en nâsi : insanlara
-
2-Bakara 143
ve yekûne : ve olsun
-
2-Bakara 143
er resûlu : resûl
-
2-Bakara 143
aleykum : size, sizin üzerinize
-
2-Bakara 143
şehîden : şahit
-
2-Bakara 143
ve mâ ceal-nâ : ve biz yapmadık, kılmadık
-
2-Bakara 143
el kıblete : kıble
-
2-Bakara 143
elletî : o ki, ki o
-
2-Bakara 143
kunte : sen oldun
-
2-Bakara 143
aleyhâ : onun üzerinde
-
2-Bakara 143
li na'leme : bilmemiz için
-
2-Bakara 143
men : kim
-
2-Bakara 143
yettebiu : tâbî olur
-
2-Bakara 143
er resûle : resûl
-
2-Bakara 143
mimmen (min men) : o kimse(ler)den, ondan (onlardan)
-
2-Bakara 143
yenkalibu : geri döner
-
2-Bakara 143
akibeyhi : topukları (iki topuğu)
-
2-Bakara 143
ve in kânet : ve eğer olursa, olsa bile
-
2-Bakara 143
le : elbette, gerçekten
-
2-Bakara 143
kebîreten : zor, güç
-
2-Bakara 143
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 143
hedâ : hidayete erdirdi
-
2-Bakara 143
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
2-Bakara 143
îmâne-kum : sizin îmânınız
-
2-Bakara 143
inne : hiç şüphesiz, muhakkak
-
2-Bakara 143
allâhe : Allah
-
2-Bakara 143
bi en nâsi : insanlara
-
2-Bakara 143
le : mutlaka, elbette
-
2-Bakara 144
nerâ : görüyoruz
-
2-Bakara 144
tekallube : çeviriyorsun
-
2-Bakara 144
vechi-ke : yüzünü
-
2-Bakara 144
fî es semâi : semaya
-
2-Bakara 144
fe le nuvelliye enne-ke : artık seni mutlaka çevireceğiz
-
2-Bakara 144
kıbleten : bir kıbleye
-
2-Bakara 144
terdâ-hâ : ondan razı, hoşnut olacağın
-
2-Bakara 144
fe velli : bundan sonra çevirin
-
2-Bakara 144
veche-ke : yüzünüzü
-
2-Bakara 144
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 144
ve haysu : ve nerede
-
2-Bakara 144
fe vellû : öyleyse çevirin
-
2-Bakara 144
vucûhe-kum : yüzlerinizi
-
2-Bakara 144
ve inne : ve hiç şüphesiz, muhakkak
-
2-Bakara 144
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 144
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 144
le ya'lemûne : elbette biliyorlar, bilirler
-
2-Bakara 144
enne-hu : onun olduğu
-
2-Bakara 144
el hakku : bir hak, gerçek
-
2-Bakara 144
ve mâ âllâhu : ve Allah değildir
-
2-Bakara 144
ya'melûne : yapıyorlar
-
2-Bakara 145
ve le in : ve eğer gerçekten olursa, olsa
-
2-Bakara 145
eteyte : getirsen
-
2-Bakara 145
ellezîne : o kimselere, onlara
-
2-Bakara 145
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 145
âyetin : âyet
-
2-Bakara 145
mâ tebiû : tâbî olmazlar
-
2-Bakara 145
kıblete-ke : senin kıblen
-
2-Bakara 145
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
2-Bakara 145
kıblete-hum : onların kıblesi
-
2-Bakara 145
ve mâ : ve değil
-
2-Bakara 145
kıblete : kıble
-
2-Bakara 145
ve le in : ve eğer gerçekten olursa, olsa
-
2-Bakara 145
itteba'te : sen tâbî oldun
-
2-Bakara 145
ehvâe-hum : onların hevaları, nefslerinin arzuları, istekleri
-
2-Bakara 145
mâ câe-ke : sana gelen şey
-
2-Bakara 145
min el ilmi : ilimden, bilgiden
-
2-Bakara 145
inne-ke : muhakkak ki sen, hiç şüphesiz sen
-
2-Bakara 145
izen : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 145
le min ez zâlimîne : elbette zalimlerden
-
2-Bakara 146
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 146
âteynâ-hum : onlara verdik, getirdik
-
2-Bakara 146
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 146
ya'rifûne-hu : onu tanırlar, bilirler
-
2-Bakara 146
kemâ : gibi
-
2-Bakara 146
ya'rifûne : tanırlar
-
2-Bakara 146
ebnâe-hum : oğullarını
-
2-Bakara 146
ve inne : ve hiç şüphesiz, muhakkak ki
-
2-Bakara 146
ferîkan : bir fırka, bir grup
-
2-Bakara 146
le : elbette, mutlaka
-
2-Bakara 146
yektumûne : gizlerler
-
2-Bakara 146
el hakka : hakkı
-
2-Bakara 146
ve hum : ve onlar
-
2-Bakara 146
ya'lemûne : biliyorlar
-
2-Bakara 147
el hakku : hak, gerçek
-
2-Bakara 147
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
2-Bakara 147
fe : artık, bundan sonra
-
2-Bakara 147
lâ tekûnenne : sakın olma
-
2-Bakara 147
min el mumterîne : şüphe edenlerden
-
2-Bakara 148
ve li kullin : ve herkes için vardır
-
2-Bakara 148
vichetun : vech, cihet, yön
-
2-Bakara 148
huve : o
-
2-Bakara 148
muvellî-hâ : ona yönelinen (yer)
-
2-Bakara 148
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 148
istebikû : yarışın, yarış edin
-
2-Bakara 148
el hayrâti : hayırlar
-
2-Bakara 148
eyne mâ : her nerede
-
2-Bakara 148
tekûnû : olursunuz
-
2-Bakara 148
ye'ti bi-kum : sizi getirir
-
2-Bakara 148
cemîan : hepsi, topluca, biraraya
-
2-Bakara 148
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 148
alâ kulli şey'in : herşeye
-
2-Bakara 149
ve min : ve den
-
2-Bakara 149
harec-te : sen çıktın
-
2-Bakara 149
fe : o zaman
-
2-Bakara 149
velli : dön, çevir
-
2-Bakara 149
veche-ke : yüzünü
-
2-Bakara 149
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 149
ve inne-hu : ve hiç şüphesiz o, muhakkak ki o
-
2-Bakara 149
le : elbette, mutlaka
-
2-Bakara 149
el hakku : hak
-
2-Bakara 149
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
2-Bakara 149
ve mâ : ve değildir
-
2-Bakara 149
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
2-Bakara 150
ve min haysu : ve nereden
-
2-Bakara 150
harecte : sen çıktın
-
2-Bakara 150
fe : o zaman
-
2-Bakara 150
velli : dön, çevir
-
2-Bakara 150
veche-ke : yüzünü
-
2-Bakara 150
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 150
ve haysu : ve nerede
-
2-Bakara 150
fe : o zaman, hemen
-
2-Bakara 150
vellû : dönün, çevirin
-
2-Bakara 150
vucûhe-kum : yüzleriniz
-
2-Bakara 150
li ellâ yekûne : olmaması için
-
2-Bakara 150
li en nâsi : insanlara, insanların
-
2-Bakara 150
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 150
huccetun : hüccet, delil
-
2-Bakara 150
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 150
zalemû : zulmettiler
-
2-Bakara 150
fe : artık, o zaman
-
2-Bakara 150
lâ tahşev-hum : onlardan korkmayın
-
2-Bakara 150
vahşev-nî : benden korkun
-
2-Bakara 150
ve li utimme : ve tamamlamam için
-
2-Bakara 150
ni'metî : ni'metimi
-
2-Bakara 150
aleykum : size, sizin üzerinize
-
2-Bakara 150
ve lealle-kum : ve umulur ki siz, böylece siz
-
2-Bakara 150
tehtedûne : hidayete erersiniz
-
2-Bakara 151
kemâ : gibi, olduğu gibi, öyle ki, nitekim
-
2-Bakara 151
ersel-nâ : biz gönderdik
-
2-Bakara 151
resûlen : bir resûl, elçi
-
2-Bakara 151
yetlû : okur
-
2-Bakara 151
aleykum : size
-
2-Bakara 151
ve yuzekkî-kum : ve sizi tezkiye eder
-
2-Bakara 151
ve yuallimu-kum : ve size öğretir
-
2-Bakara 151
el kitâbe : kitabı
-
2-Bakara 151
ve el hikmete : ve hikmeti
-
2-Bakara 151
ve yuallimu-kum : ve size öğretir
-
2-Bakara 151
lem tekûnû ta'lemûne : sizin bilmediğiniz
-
2-Bakara 152
fe : o halde, öyle ise
-
2-Bakara 152
ezkur-kum : ben sizi zikrederim (zikredeyim)
-
2-Bakara 152
ve uşkurû : ve şükredin
-
2-Bakara 152
ve lâ tekfurû-ni : ve beni inkâr etmeyin (ni'metlerimi inkâr edip küfürde olmayın)
-
2-Bakara 153
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 153
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 153
âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler(Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
2-Bakara 153
es sabri : sabır
-
2-Bakara 153
ve : ve
-
2-Bakara 153
es salâti : namaz
-
2-Bakara 153
inne : muhakkak ki, hiç şüphesiz
-
2-Bakara 153
allâhe : Allah
-
2-Bakara 153
mea : beraber
-
2-Bakara 153
es sâbirîne : sabredenler
-
2-Bakara 154
ve : ve
-
2-Bakara 154
lâ tekûlû : demeyin, söylemeyin
-
2-Bakara 154
men : kişi, kimse
-
2-Bakara 154
yuktelu : öldürülür
-
2-Bakara 154
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 154
emvâtun : ölüler
-
2-Bakara 154
bel : hayır
-
2-Bakara 154
ehyâun : canlıdır, hayattadır, diridir
-
2-Bakara 154
ve : ve
-
2-Bakara 154
lâ teş'urûne : şuurunda değilsiniz, farkında olmazsınız
-
2-Bakara 155
ve : ve
-
2-Bakara 155
le : elbette, mutlaka
-
2-Bakara 155
nebluvenne-kum : sizi imtihan ederiz
-
2-Bakara 155
bi şey'in : bir şey
-
2-Bakara 155
el havfi : korku
-
2-Bakara 155
ve el cûi : ve açlık
-
2-Bakara 155
ve naksın : ve eksiklik
-
2-Bakara 155
min el emvâli : mallardan
-
2-Bakara 155
ve el enfusi : ve nefsler
-
2-Bakara 155
ve es semerâti : ve semereler, ürünler
-
2-Bakara 155
ve beşşir : ve müjdele
-
2-Bakara 155
es sâbirîne : sabredenler
-
2-Bakara 156
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 156
esâbet-hum : onlara isabet etti
-
2-Bakara 156
musîbetun : bir musîbet
-
2-Bakara 156
ve : ve
-
2-Bakara 156
ileyhi : ona
-
2-Bakara 156
râciûne : dönecek olanlar
-
2-Bakara 157
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 157
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
2-Bakara 157
ve : ve
-
2-Bakara 157
rahmetun : rahmet
-
2-Bakara 157
ve : ve
-
2-Bakara 157
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 157
el muhtedûne : hidayete erenler
-
2-Bakara 158
inne : muhakkak, hiç şüphesiz
-
2-Bakara 158
es safâ : Mekke'de Safa
-
2-Bakara 158
ve : ve
-
2-Bakara 158
el mervete : Mekke'de Merve
-
2-Bakara 158
şeâirillâhi (şeâiri allâhi) : Allah'ın nişaneleri, alâmetleri, işaret ettiği yerler
-
2-Bakara 158
fe : artık
-
2-Bakara 158
men : kim
-
2-Bakara 158
hacce : hac yaptı
-
2-Bakara 158
el beyte : beyt, ev
-
2-Bakara 158
ev : veya
-
2-Bakara 158
ı'temera : ziyaret yaptı, umre yaptı, Beytullah'ı ziyaret etti
-
2-Bakara 158
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 158
aleyhi : ona, onun üzerine
-
2-Bakara 158
en yettavvefe : tavaf etmek
-
2-Bakara 158
ve men : ve kim
-
2-Bakara 158
tetavvaa : tav'an, gönülden, nafile olarak (farz olmadığı halde) yapar
-
2-Bakara 158
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 158
inne : muhakkak
-
2-Bakara 158
allâhe : Allah
-
2-Bakara 159
inne : muhakkak, hiç şüphesiz
-
2-Bakara 159
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 159
yektumûne : ketmederler, gizlerler
-
2-Bakara 159
enzelnâ : biz indirdik
-
2-Bakara 159
min el beyyinâti : beyyinelerden, deliller, mucizeler, ispat vasıtalarından
-
2-Bakara 159
ve el hudâ : ve hidayet, ruhun ölmeden önce Allah'a ulaşması, Allah tarafından ulaştırılması
-
2-Bakara 159
beyyennâ-hu : biz onu açıkladık
-
2-Bakara 159
li en nâsi : insanlar için
-
2-Bakara 159
fî el kitâbi : kitapta
-
2-Bakara 159
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 159
yel'anu-humu allâhu : Allah onlara lânet eder
-
2-Bakara 159
ve yel'anu-humu : ve onlara lânet eder
-
2-Bakara 159
el lâinûne : lânet ediciler
-
2-Bakara 160
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 160
ve : ve
-
2-Bakara 160
ve : ve
-
2-Bakara 160
beyyenû : beyan ettiler, açıkladılar
-
2-Bakara 160
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 160
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 160
etûbu aleyhim : onların tövbelerini kabul ederim
-
2-Bakara 160
ve : ve
-
2-Bakara 160
ene : ben
-
2-Bakara 160
et tevvâbu : tövbeleri çok kabul eden
-
2-Bakara 160
er rahîmu : rahîm esması ile tecelli eden, çok merhametli olan
-
2-Bakara 161
inne : muhakkak, hiç şüphesiz
-
2-Bakara 161
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 161
keferû : gizlediler, küfrettiler
-
2-Bakara 161
ve mâtû : ve öldüler
-
2-Bakara 161
ve hum : ve onlar
-
2-Bakara 161
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 161
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
2-Bakara 161
la'netu allâhi : Allah'ın lâneti
-
2-Bakara 161
ve el melâiketi : ve melekler
-
2-Bakara 161
ve en nâsi : ve insanlar
-
2-Bakara 161
ecmaîne : hepsi
-
2-Bakara 162
hâlidîne : ebedî kalacak olanlar
-
2-Bakara 162
lâ yuhaffefu : hafifletilmez
-
2-Bakara 162
el azâbu : azap
-
2-Bakara 162
ve : ve
-
2-Bakara 162
lâ hum yunzarûne : onlara bakılmaz
-
2-Bakara 163
ve : ve
-
2-Bakara 163
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
2-Bakara 163
huve : o
-
2-Bakara 163
er rahmân : Rahmân olan, Rahmân esmasının
-
2-Bakara 163
er rahîmu : ve Rahîm olan, rahmet nurunun sahibi
-
2-Bakara 164
inne : muhakkak ki
-
2-Bakara 164
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 164
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
2-Bakara 164
ve ihtilâfi : ve ihtilâflı (karşılıklı) olması, birbiri ardınca gelmesi
-
2-Bakara 164
el leyli : gece
-
2-Bakara 164
ve en nehâri : ve gündüz
-
2-Bakara 164
ve el fulki : ve gemiler
-
2-Bakara 164
elletî : o ki, ki o
-
2-Bakara 164
tecrî : akar, gider, yüzer
-
2-Bakara 164
fî el bahri : denizde
-
2-Bakara 164
yenfeu : fayda verir
-
2-Bakara 164
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 164
ve mâ : ve şeyi
-
2-Bakara 164
enzele allâhu : Allah indirdi
-
2-Bakara 164
min es semâi : semadan, gökten
-
2-Bakara 164
fe ahyâ bi-hi : böylece onunla hayat verdı, diriltti
-
2-Bakara 164
el arda : arz, yeryüzü, toprak
-
2-Bakara 164
ba'de : sonra
-
2-Bakara 164
mevti-hâ : onun ölümü
-
2-Bakara 164
ve besse : ve yaydı
-
2-Bakara 164
dâbbetin : (yürüyen) hayvanlar
-
2-Bakara 164
ve tasrîfi : ve esmesi
-
2-Bakara 164
er riyâhı : rüzgâr(lar)
-
2-Bakara 164
ve es sehâbi : ve bulutlar
-
2-Bakara 164
el musahhari : emre amade kılınmış olan
-
2-Bakara 164
beyne : arasında
-
2-Bakara 164
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 164
ve el ardı : ve yeryüzü
-
2-Bakara 164
le âyâtin : elbette âyetler, kanıtlar, deliller
-
2-Bakara 164
ya'kılûne : akıl ederler
-
2-Bakara 165
ve min en nâsi : ve insanlardan (bir kısmı)
-
2-Bakara 165
men : kim, kimse
-
2-Bakara 165
yettehizu : edinir
-
2-Bakara 165
endâden : eş, eşit, ortak (put)
-
2-Bakara 165
yuhıbbûne-hum : onları severler
-
2-Bakara 165
ke : gibi
-
2-Bakara 165
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 165
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
2-Bakara 165
eşeddu : daha şiddetli, daha çok kuvvetli
-
2-Bakara 165
hubben : sevgi, muhabbet
-
2-Bakara 165
ve lev yerâ : ve keşke görselerdi (bilselerdi)
-
2-Bakara 165
ellezîne zalemû : zulmedenler
-
2-Bakara 165
iz yeravne : gördüklerinde, gördükleri zaman
-
2-Bakara 165
el azâbe : azap
-
2-Bakara 165
enne : olduğunu
-
2-Bakara 165
el kuvvete : kuvvet
-
2-Bakara 165
cemîan : hepsi, bütün, tamamı, tamamen
-
2-Bakara 165
ve enne : ve olduğunu
-
2-Bakara 165
allâhe : Allah
-
2-Bakara 165
şedîdu : şiddetli
-
2-Bakara 165
el azâbi : azap
-
2-Bakara 166
teberree : berî oldu, uzaklaştı
-
2-Bakara 166
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 166
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 166
ittebeû : tâbî oldular
-
2-Bakara 166
ve : ve
-
2-Bakara 166
reavû : (onlar) gördüler
-
2-Bakara 166
el azâbe : azab
-
2-Bakara 166
el esbâbu : sebepler, bağlar
-
2-Bakara 167
ve kâle : ve dedi
-
2-Bakara 167
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 167
ittebeû : tâbî oldular
-
2-Bakara 167
lev : olsa, ise, keşke
-
2-Bakara 167
enne : olduğu
-
2-Bakara 167
lenâ : bize, bizim için
-
2-Bakara 167
kerreten : bir kere daha, tekrar
-
2-Bakara 167
fe : o zaman
-
2-Bakara 167
neteberree : biz uzaklaşalım, berî olalım
-
2-Bakara 167
kemâ : gibi
-
2-Bakara 167
teberreû : berî oldular, uzaklaştılar
-
2-Bakara 167
kezâlike : böylece
-
2-Bakara 167
a'mâle-hum : onların amelleri
-
2-Bakara 167
haserâtin : hasara uğrayan
-
2-Bakara 167
aleyhim : onlara
-
2-Bakara 167
ve mâ : ve değil
-
2-Bakara 167
bi hâricîne : ile çıkacak olanlar
-
2-Bakara 167
min en nâri : ateşten
-
2-Bakara 168
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 168
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 168
el ardı : arz, yeryüzü
-
2-Bakara 168
halâlen : helâl olan
-
2-Bakara 168
tayyiben : temiz olan
-
2-Bakara 168
ve : ve
-
2-Bakara 168
lâ tettebiû : tâbî olmayın, uymayın
-
2-Bakara 168
eş şeytâni : şeytan
-
2-Bakara 168
inne-hu : muhakkak ki o, çünkü o
-
2-Bakara 168
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 169
innemâ : ancak, sadece
-
2-Bakara 169
ye'muru-kum : size emreder
-
2-Bakara 169
bi es sûi : kötülük ile, şerrle
-
2-Bakara 169
ve el fahşâi : ve fuhuş, hayasızlık
-
2-Bakara 169
ve en tekûlû : ve söylemeniz
-
2-Bakara 169
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyler
-
2-Bakara 170
ve izâ kîle : ve denildiği zaman, denildiğinde
-
2-Bakara 170
lehum : onlara
-
2-Bakara 170
ittebiû : tâbî olun
-
2-Bakara 170
mâ enzele : indirdiği şey, indirdiğine
-
2-Bakara 170
bel : hayır
-
2-Bakara 170
nettebiu : biz tâbî oluruz
-
2-Bakara 170
elfeynâ : biz bulduk
-
2-Bakara 170
aleyhi : onun üzerinde, ona
-
2-Bakara 170
âbâe-nâ : babalarımız, atalarımız
-
2-Bakara 170
e : mı
-
2-Bakara 170
ve lev : ve şâyet, ise
-
2-Bakara 170
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 170
lâ ya'kılûne : akıl etmiyorlar
-
2-Bakara 170
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 170
ve lâ yehtedûne : ve hidayete ermezler
-
2-Bakara 171
ve meselu : ve örneği, misali, durumu, hali
-
2-Bakara 171
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 171
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
2-Bakara 171
ke : gibi
-
2-Bakara 171
meseli : örneği, misali, durumu, hali
-
2-Bakara 171
ellezî : o kimse, ki o
-
2-Bakara 171
yen'ıku : bağırır, haykırır
-
2-Bakara 171
lâ yesmeû : işitmez
-
2-Bakara 171
duâen ve nidâen : çağırarak ve bağırarak
-
2-Bakara 171
fe : artık, bu yüzden
-
2-Bakara 171
lâ ya'kılûne : akıl etmezler
-
2-Bakara 172
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 172
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 172
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
-
2-Bakara 172
ve uşkurû : ve şükredin
-
2-Bakara 172
iyyâ-hu ta'budûne : sadece ona kul olursunuz
-
2-Bakara 173
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
2-Bakara 173
harrame : haram kıldı
-
2-Bakara 173
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 173
el meytete : ölü (hayvan)
-
2-Bakara 173
ve ed deme : ve kan
-
2-Bakara 173
ve lahme : ve et
-
2-Bakara 173
el hınzîri : domuz
-
2-Bakara 173
ve mâ uhille : ve boğazlanmamış, kesilmemiş
-
2-Bakara 173
fe men : artık, fakat, ama kim
-
2-Bakara 173
ve lâ âdin : ve haddi (zaruret miktarını) aşmayarak
-
2-Bakara 173
fe lâ isme : o taktirde günah yoktur
-
2-Bakara 173
aleyhi : onun üzerine, ona
-
2-Bakara 173
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 174
inne : muhakkak
-
2-Bakara 174
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 174
yektumûne : ketmederler, gizlerler
-
2-Bakara 174
enzele : indirdi
-
2-Bakara 174
min el kitâbî : kitaptan
-
2-Bakara 174
ve yeşterûne : ve satıyorlar
-
2-Bakara 174
semenen : bedel, ücret, değer
-
2-Bakara 174
kalîlen : az
-
2-Bakara 174
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 174
ye'kulûne : yiyorlar
-
2-Bakara 174
en nâre : ateş
-
2-Bakara 174
ve lâ yukellimu-hum(u) : ve onlarla konuşmaz
-
2-Bakara 174
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
2-Bakara 174
ve lâ yuzekkî-him : ve onları tezkiye etmez, temize çıkarmaz, temizlemez
-
2-Bakara 174
ve lehum : ve onlar için, onlara (vardır)
-
2-Bakara 174
elîmun : acıklı, elîm
-
2-Bakara 175
ulâike ellezîne : işte onlar ki ..... yapanlar
-
2-Bakara 175
işteravû : satın aldılar
-
2-Bakara 175
ed dalâlete : dalâleti
-
2-Bakara 175
bi el hudâ : hidayet ile
-
2-Bakara 175
ve el azâbe : ve azap
-
2-Bakara 175
bi el magfireti : mağfiret ile, günahların sevaba
-
2-Bakara 175
asbere-hum : onları sabırlı yaptı
-
2-Bakara 175
alâ en nâri : ateşe karşı
-
2-Bakara 176
zâlike : işte bu
-
2-Bakara 176
bi enne : sebebi ile
-
2-Bakara 176
allâhe : Allah
-
2-Bakara 176
nezzele : indirdi
-
2-Bakara 176
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 176
bi el hakkı : hak ile
-
2-Bakara 176
ve inne ellezîne : ve muhakkak ki onlar
-
2-Bakara 176
ıhtelefû : ihtilâfa, ayrılığa düştüler
-
2-Bakara 176
fî el kitâbi : kitapta
-
2-Bakara 176
le : elbette, mutlaka
-
2-Bakara 177
leyse : değil
-
2-Bakara 177
el birre : birr, ebrar kılacak davranış biçimi
-
2-Bakara 177
en tuvellû : dönmeniz, yönelmeniz
-
2-Bakara 177
vucûhe-kum : yüzleriniz
-
2-Bakara 177
kıbele : yön, cihet
-
2-Bakara 177
el maşrıkı : doğu
-
2-Bakara 177
ve el magrıbi : ve batı
-
2-Bakara 177
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
2-Bakara 177
el birre : birr, ebrar kılacak davranış biçimi
-
2-Bakara 177
men : kim
-
2-Bakara 177
âmene : âmenû oldu (Allah'a ulaşmayı diledi) îmân etti
-
2-Bakara 177
ve el yevmi el âhırı : ve sonraki gün
-
2-Bakara 177
ve el melâiketi : ve melekler
-
2-Bakara 177
ve el kitâbi : ve kitap
-
2-Bakara 177
ve en nebiyyine : ve peygamberler
-
2-Bakara 177
ve âte : ve verdi
-
2-Bakara 177
el mâle : mal
-
2-Bakara 177
zevî el kurbâ : yakınlık sahipleri, akrabalar
-
2-Bakara 177
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
2-Bakara 177
ve el mesâkîne : ve çalışamayacak durumdaki ihtiyarlar
-
2-Bakara 177
ve ibne es sebîli : ve yolcu
-
2-Bakara 177
ve es sâilîne : ve isteyenler (muhtaçlar)
-
2-Bakara 177
ve fî er rıkâbi : ve kölelerin, esirlerin kurtulması hakkında, konusunda (kurtulması için)
-
2-Bakara 177
ve ekâme es salâte : namazı ikame etti, devam ettirdi
-
2-Bakara 177
ve âte ez zekâte : ve zekât verdi
-
2-Bakara 177
ve el mûfûne : ve vefa eden, hakkıyla yerine getiren
-
2-Bakara 177
izâ âhedû : ahd verdikleri zaman
-
2-Bakara 177
ve es sâbirîne : ve sabredenler
-
2-Bakara 177
fî el be'sâi : sıkıntıda, musîbet isabet ettiği zaman, hastalıkta
-
2-Bakara 177
ve ed darrâi : ve darlık, zorluk, zaruret
-
2-Bakara 177
ve hîne : ve o zamanda, o hallerde
-
2-Bakara 177
el be'si : şiddetli savaş
-
2-Bakara 177
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 177
ellezîne sadakû : onlar sadık oldular, sadık olanlar
-
2-Bakara 177
ve ulâike : ve işte onlar
-
2-Bakara 177
hum(u) el muttekûne : onlar muttakiler, takva sahipleri
-
2-Bakara 178
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 178
ellezîne : onlar, olanlar
-
2-Bakara 178
âmenû : âmenû oldular
-
2-Bakara 178
kutibe : yazıldı, farz kılındı
-
2-Bakara 178
aleykum(u) : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 178
el kısâsu : kısas, eşit olarak misilleme
-
2-Bakara 178
fî el katlâ : öldürülme hakkında
-
2-Bakara 178
el hurru : hür
-
2-Bakara 178
bi el hurri : hür ile
-
2-Bakara 178
ve el abdu : ve köle
-
2-Bakara 178
bi el abdi : köle ile
-
2-Bakara 178
ve el unsâ : ve kadın, dişi
-
2-Bakara 178
bi el unsâ : kadın ile, dişi ile
-
2-Bakara 178
fe men : fakat, o taktirde, artık, o zaman kim
-
2-Bakara 178
ufiye lehu : o affedilir
-
2-Bakara 178
şey'un : bir şey
-
2-Bakara 178
fe : fakat, o taktirde, artık, o zaman
-
2-Bakara 178
bi el ma'rûfi : iyilikle, bilinen şekilde, örfe tâbî olarak
-
2-Bakara 178
ve edâun : ve eda etmek, ödemek
-
2-Bakara 178
ileyhi : ona
-
2-Bakara 178
zâlike : işte bu, bu
-
2-Bakara 178
ve rahmetun : ve bir rahmet
-
2-Bakara 178
fe men : fakat, o taktirde, artık, o zaman kim
-
2-Bakara 178
i'tedâ : haddi aştı
-
2-Bakara 178
ba'de zâlike : bundan sonra
-
2-Bakara 178
fe lehu : o taktirde, o zaman onun için (vardır)
-
2-Bakara 178
azâbun elîmun : elîm bir azap
-
2-Bakara 179
ve lekum : ve sizin için (vardır)
-
2-Bakara 179
fî el kısâsı : kısasta
-
2-Bakara 179
ulîl elbâbi (ulî el bâbi) : sır hazinelerinin (lübblerin) sahipleri
-
2-Bakara 179
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 179
tettekûne : sakınırsınız, takva sahibi olursunuz
-
2-Bakara 180
kutibe : yazıldı, farz kılındı
-
2-Bakara 180
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 180
ehade-kum(u) : sizden biriniz
-
2-Bakara 180
el mevtu : ölüm
-
2-Bakara 180
in tereke : eğer bırakırsa
-
2-Bakara 180
el vasiyyetu : vasiyet (etmek)
-
2-Bakara 180
li el vâlideyni : anne-babaya
-
2-Bakara 180
ve el akrabîne : ve akrabalar, yakınlar
-
2-Bakara 180
bi el ma'rûfi : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 180
alâ el muttekîne : takva sahiplerinin üzerine
-
2-Bakara 181
fe men : o zaman, artık, o taktirde kim
-
2-Bakara 181
beddele-hu : onu değiştirdi
-
2-Bakara 181
ba'de mâ : sonra
-
2-Bakara 181
semia-hu : onu işitti
-
2-Bakara 181
fe : o zaman, artık, o taktirde
-
2-Bakara 181
innemâ : sadece, fakat, ama
-
2-Bakara 181
alâ ellezîne : onların üzerine
-
2-Bakara 181
yubeddilûne-hu : onu değiştirirler
-
2-Bakara 181
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 181
semîun : hakkıyla işiten, en iyi işiten
-
2-Bakara 182
fe : fakat, artık
-
2-Bakara 182
men : kim ise
-
2-Bakara 182
hâfe : korktu
-
2-Bakara 182
cenefen : haktan uzaklaşarak
-
2-Bakara 182
ev : veya
-
2-Bakara 182
ismen : günah işleyerek, günaha girerek
-
2-Bakara 182
fe : artık, böylece, bu sebeple
-
2-Bakara 182
beyne-hum : onların arası
-
2-Bakara 182
fe : o zaman, o taktirde, bu durumda
-
2-Bakara 182
lâ isme aleyhi : onun üzerine bir günah yoktur
-
2-Bakara 182
inne : muhakkak
-
2-Bakara 182
allâhe : Allah
-
2-Bakara 183
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 183
ellezîne : kimseler, onlar
-
2-Bakara 183
âmenû : âmenû oldular
-
2-Bakara 183
kutibe : yazıldı
-
2-Bakara 183
aleykum(u) : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 183
es sıyâmu : oruç
-
2-Bakara 183
kemâ : gibi
-
2-Bakara 183
kutibe : yazıldı
-
2-Bakara 183
ellezîne : onlar
-
2-Bakara 183
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 183
tettekûne : takva sahibi olursunuz
-
2-Bakara 184
eyyâmen : günler
-
2-Bakara 184
fe men : fakat kim
-
2-Bakara 184
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 184
ev alâ seferin : veya seferde, yolculukta
-
2-Bakara 184
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 184
iddetun : müddet, sayı, bir şeyin müddetini
-
2-Bakara 184
min eyyâmin : günlerden
-
2-Bakara 184
ve alâ ellezîne : ve onlar üzerine
-
2-Bakara 184
yutîkûne-hu : ona dayanamazlar, zorlanırlar, takatleri kesilir, güç yetiremezler
-
2-Bakara 184
fidyetun : fidye
-
2-Bakara 184
fe men : artık kim
-
2-Bakara 184
fe : işte
-
2-Bakara 184
huve : o
-
2-Bakara 184
lehu : onun için
-
2-Bakara 184
ve en tesûmû : ve sizin oruç tutmanız
-
2-Bakara 184
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 184
ta'lemûne : biliyorsunuz, bilirsiniz
-
2-Bakara 185
şehru : ay
-
2-Bakara 185
ellezî : o ki, ki o
-
2-Bakara 185
unzile : indirildi
-
2-Bakara 185
el kur'ânu : Kur'ân-ı Kerim
-
2-Bakara 185
huden : hidayete erdirici (olarak) 8 - li en nâsi
-
2-Bakara 185
ve beyyinâtin : ve beyyineler, açık deliller, ispat
-
2-Bakara 185
min el hudâ : Hüda'dan
-
2-Bakara 185
ve el furkâni : ve furkan, hakkı bâtıldan ayıran
-
2-Bakara 185
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 185
men : kim
-
2-Bakara 185
şehide : şahit oldu
-
2-Bakara 185
eş şehra : bu ay
-
2-Bakara 185
fel yesumhu (fe li yesum-hu) : o zaman onu oruçlu geçirsin
-
2-Bakara 185
ve men : ve kim
-
2-Bakara 185
kâne : oldu
-
2-Bakara 185
ev alâ seferin : veya seferde, yolculukta
-
2-Bakara 185
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 185
iddetun : müddet, sayı, adet tamamlama
-
2-Bakara 185
min eyyâmin : günlerden
-
2-Bakara 185
el yusra : kolaylık
-
2-Bakara 185
ve lâ yurîdu : ve dilemez, istemez
-
2-Bakara 185
el usra : zorluk
-
2-Bakara 185
ve li tukmilû : ve tamamlamanız için
-
2-Bakara 185
el iddete : müddet, sayı, adet tamamlama
-
2-Bakara 185
ve li tukebbirû : ve tekbir etmeniz, yüceltmeniz için
-
2-Bakara 185
allâhe : Allah
-
2-Bakara 185
hedâ-kum : sizi hidayete erdirdi
-
2-Bakara 185
ve lealle-kum : ve umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 185
teşkurûne : şükredersiniz
-
2-Bakara 186
ve izâ : ve olduğu zaman, olunca
-
2-Bakara 186
seele-ke : sana sordu
-
2-Bakara 186
fe innî : o zaman muhakkak ki ben
-
2-Bakara 186
da'vete : davet, dua
-
2-Bakara 186
ed dâi : davet eden, dua eden
-
2-Bakara 186
deâ-ni : beni davet etti, çağırdı
-
2-Bakara 186
fe : artık, o halde
-
2-Bakara 186
el yestecîbû-lî : onlar bana icabet etsinler
-
2-Bakara 186
ve li yu'minû bî : ve bana âmenû olsunlar
-
2-Bakara 186
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
2-Bakara 186
yerşudûne : irşada ulaşırlar, irşad olurlar
-
2-Bakara 187
uhılle : helâl kılındı
-
2-Bakara 187
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 187
leylete : gece
-
2-Bakara 187
es sıyâmi : oruç
-
2-Bakara 187
er refesu : (cinsel arzu ile ) yaklaşmak
-
2-Bakara 187
hunne : onlar
-
2-Bakara 187
lekum : sizin için
-
2-Bakara 187
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 187
lehunne : onlar için
-
2-Bakara 187
alîme : bildi
-
2-Bakara 187
enne-kum : sizin ..... olduğunuz
-
2-Bakara 187
tahtânûne : ihanet ediyorsunuz
-
2-Bakara 187
enfuse-kum : sizin nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 187
fe : o zaman, bunun üzerine
-
2-Bakara 187
tâbe aley-kum : sizin tövbelerinizi kabul etti
-
2-Bakara 187
fe : artık, bundan sonra
-
2-Bakara 187
elâne : şimdi
-
2-Bakara 187
bâşirû-hunne : onlara yaklaşın, onlarla mübaşeret edin
-
2-Bakara 187
ve ibtegû : ve isteyin
-
2-Bakara 187
mâ ketebe : takdir ettiği, yazdığı, farz kıldığı şeyi
-
2-Bakara 187
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 187
ve kulû : ve yeyin
-
2-Bakara 187
ve işrabû : ve için
-
2-Bakara 187
yetebeyyene : açığa çıkar, belli olur
-
2-Bakara 187
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 187
el haytu : iplik
-
2-Bakara 187
ebyadu : beyaz
-
2-Bakara 187
min el haytı : iplikten
-
2-Bakara 187
el esvedi : siyah
-
2-Bakara 187
min el fecri : fecr (seher) vaktinde
-
2-Bakara 187
summe : sonra
-
2-Bakara 187
etimmu : tamamlayın
-
2-Bakara 187
es sıyâme : oruç
-
2-Bakara 187
ilâ el leyli : geceye kadar
-
2-Bakara 187
ve lâ tubâşirû-hunne : ve onlarla mübaşeret etmeyin, onlara
-
2-Bakara 187
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 187
âkifûne : itikâfta olanlar (çok ibadet etmek için)
-
2-Bakara 187
fî el mesâcidi : mescidlerde, mecsidlerin içinde
-
2-Bakara 187
tilke : bu
-
2-Bakara 187
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 187
kezâlike : işte böyle
-
2-Bakara 187
yubeyyinu : beyan ediyor, açıklıyor
-
2-Bakara 187
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
2-Bakara 187
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
2-Bakara 187
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
2-Bakara 188
ve lâ te'kulû : ve yemeyin
-
2-Bakara 188
emvâle-kum : mallarınız
-
2-Bakara 188
beyne-kum : sizin aranızda
-
2-Bakara 188
bi el bâtılı : bâtıl ile, haksızlıkla
-
2-Bakara 188
ve (lâ) tudlû : ve aktarmayın, rüşvet olarak vermeyin
-
2-Bakara 188
ilâ el hukkâmi : hakimlere
-
2-Bakara 188
li te'kulû : yemeniz için
-
2-Bakara 188
ferîkan : bir kısım
-
2-Bakara 188
min emvâli : mallardan
-
2-Bakara 188
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 188
bi el ismi : günah ile, günaha girerek
-
2-Bakara 188
ve entum ta'lemûne : ve siz biliyorsunuz
-
2-Bakara 189
yes'elûne-ke : sana soruyorlar, sorarlar
-
2-Bakara 189
el ehilleti : hilâller (Ay'ın hilâl şeklinden dolunay olana kadar geçirdiği hilâl şekilleri)
-
2-Bakara 189
hiye : o
-
2-Bakara 189
mevâkîtu : vakitleri bildiren vakit ölçüsü
-
2-Bakara 189
li en nâsi : insanlar için
-
2-Bakara 189
ve el haccı : ve hac
-
2-Bakara 189
ve leyse : ve değildir
-
2-Bakara 189
el birru : birr, ebrar yapan davranış biçimi
-
2-Bakara 189
bi en te'tû : gelmeniz, girmeniz
-
2-Bakara 189
el buyûte : evler
-
2-Bakara 189
ve lâkinne : ve lâkin, fakat, oysa
-
2-Bakara 189
el birre : birr, ebrar yapan davranış biçimi
-
2-Bakara 189
menittekâ (men ittekâ) : kişi takva sahibi olur
-
2-Bakara 189
ve u'tû : ve gelin, girin
-
2-Bakara 189
el buyûte : evler
-
2-Bakara 189
min ebvâbi-hâ : onun kapılarından
-
2-Bakara 189
ve ittekû : ve takva sahibi olun
-
2-Bakara 189
allâhe : Allah
-
2-Bakara 189
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 189
tuflihûne : felâha, kurtuluşa erersiniz
-
2-Bakara 190
ve kâtilû : ve savaşın, öldürün
-
2-Bakara 190
fi sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 190
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 190
yukâtilûne-kum : sizi katlediyorlar, sizinle savaşıyorlar, sizi öldürüyorlar
-
2-Bakara 190
ve lâ ta'tedû : ve aşırı gitmeyin, haddi aşmayın
-
2-Bakara 190
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 190
el mu'tedîne : aşırı gidenler, haddi aşanlar
-
2-Bakara 191
ve uktulû-hum : ve onları öldürün
-
2-Bakara 191
sekıftumû-hum : onları buldunuz, yakaladınız,
-
2-Bakara 191
ve ahricû-hum : ve onları çıkarın
-
2-Bakara 191
ve el fitnetu : ve fitne
-
2-Bakara 191
eşeddu : daha şiddetli, daha kuvvetli, daha fena
-
2-Bakara 191
min el katli : öldürmekten
-
2-Bakara 191
ve lâ tukâtilû-hum : ve onları katletmeyin, onlarla savaşmayın, onları öldürmeyin
-
2-Bakara 191
inde : yanında
-
2-Bakara 191
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 191
fe : artık, bundan sonra, fakat
-
2-Bakara 191
in kâtelû-kum : eğer sizinle savaşırlarsa,
-
2-Bakara 191
fe uktulû-hum : o zaman, o taktirde, onları öldürün
-
2-Bakara 191
kezâlike : işte böyle
-
2-Bakara 191
cezâu : ceza
-
2-Bakara 191
el kâfirîne : kâfirler
-
2-Bakara 192
fe : artık, bundan sonra
-
2-Bakara 192
in intehev : eğer vazgeçerlerse
-
2-Bakara 192
fe : artık, o taktirde
-
2-Bakara 192
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 193
ve kâtilû-hum : ve onlarla savaşın
-
2-Bakara 193
lâ tekûne : olmasın
-
2-Bakara 193
fitnetun : fitne
-
2-Bakara 193
ve yekûne : ve olsun
-
2-Bakara 193
ed dînu : dîn
-
2-Bakara 193
fe : artık, bundan sonra
-
2-Bakara 193
in intehev : eğer vazgeçerlerse
-
2-Bakara 193
fe : o zaman
-
2-Bakara 193
lâ udvâne : düşmanlık yoktur
-
2-Bakara 193
ez zâlimîne : zalimler
-
2-Bakara 194
eş şehru : ay
-
2-Bakara 194
el harâmu : hürmetli, yasak, haram
-
2-Bakara 194
bi eş şehri : ay ile
-
2-Bakara 194
el harâmi : hürmetli, yasak, haram
-
2-Bakara 194
ve el hurumâtu : ve ihtiram, hürmetler, yasaklar, haram- lar
-
2-Bakara 194
fe men : o zaman, o halde kim ise
-
2-Bakara 194
i'tedâ : zulmetti, hakka tecavüz etti, saldırdı
-
2-Bakara 194
aleykum : size
-
2-Bakara 194
fe i'tedû : o zaman, saldırın
-
2-Bakara 194
aleyhi : onun üzerine, ona
-
2-Bakara 194
ma i'tedâ : zulmettiler, hakka tecavüz ettikleri şey
-
2-Bakara 194
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 194
ve ittekû : ve takva sahibi olun
-
2-Bakara 194
allâhe : Allah'a karşı
-
2-Bakara 194
ve i'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 194
enne : olduğunu
-
2-Bakara 194
allâhe : Allah
-
2-Bakara 194
mea : ile, beraber, birlikte
-
2-Bakara 194
el muttekîne : takva sahipleri
-
2-Bakara 195
ve enfikû : ve infâk edin, verin
-
2-Bakara 195
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 195
ve lâ tulkû : ve atmayın
-
2-Bakara 195
bi eydî-kum : (sizin) kendi ellerinizle
-
2-Bakara 195
ilâ et tehluketi : tehlikeye
-
2-Bakara 195
ve ahsinû : ve ahsen olun, Allah'ın hükümlerini
-
2-Bakara 195
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 195
el muhsinîne : muhsinler, ahsen olanlar
-
2-Bakara 196
ve etimmû : ve tamamlayın
-
2-Bakara 196
el hacce : hac
-
2-Bakara 196
ve el umrete : ve umre
-
2-Bakara 196
fe in : fakat eğer
-
2-Bakara 196
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 196
mâ isteysera : kolay gelen şey 9 - min el hedyi
-
2-Bakara 196
ve lâ tahlikû : ve traş etmeyin
-
2-Bakara 196
ruûse-kum : başlarınızı
-
2-Bakara 196
yebluga : ulaşır, erişir
-
2-Bakara 196
el hedyu : kurban
-
2-Bakara 196
mahille-hu : mahalline, kendi yerine
-
2-Bakara 196
fe men : fakat kim
-
2-Bakara 196
kâne : oldu
-
2-Bakara 196
ev : veya
-
2-Bakara 196
ezen : eza, ağrı
-
2-Bakara 196
fe fidyetun : o zaman, bu durumda fidye (gerekir)
-
2-Bakara 196
ev : veya
-
2-Bakara 196
ev : veya
-
2-Bakara 196
fe izâ emin-tum : artık emin olduğunuz zaman
-
2-Bakara 196
fe men : o taktirde, o zaman kim
-
2-Bakara 196
temettea : faydalanır, yararlanır
-
2-Bakara 196
bi el umreti : umre ile, umreden
-
2-Bakara 196
ilâ el haccı : hacca kadar
-
2-Bakara 196
fe : o taktirde, o zaman
-
2-Bakara 196
isteysera : kolayına gelen
-
2-Bakara 196
min el hedyi : kurbandan
-
2-Bakara 196
fe : artık, fakat
-
2-Bakara 196
men : kim, kimse, kişi
-
2-Bakara 196
lem yecid : bulamadı
-
2-Bakara 196
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 196
selâseti : üç
-
2-Bakara 196
eyyâmin : günler
-
2-Bakara 196
fî el haccı : hacda
-
2-Bakara 196
ve seb'atin : ve yedi
-
2-Bakara 196
izâ reca'tum : döndüğünüz zaman
-
2-Bakara 196
tilke : bu
-
2-Bakara 196
kâmiletun : tamamı
-
2-Bakara 196
zâlike : işte bu, bu
-
2-Bakara 196
li men : kimse(ler) için
-
2-Bakara 196
lem yekun : olmayan
-
2-Bakara 196
ehlu-hu : onun ailesi
-
2-Bakara 196
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 196
ve ittekû allâhe : ve Allah'a karşı takva sahibi olun
-
2-Bakara 196
ve i'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 196
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğu
-
2-Bakara 196
şedîdu : şiddetli
-
2-Bakara 196
el ikâbi : ceza
-
2-Bakara 197
el haccu : hac
-
2-Bakara 197
eşhurun : aylar
-
2-Bakara 197
fe : o zaman, işte
-
2-Bakara 197
men : kim, kimse
-
2-Bakara 197
fî hinne : onların içinde, onlarda
-
2-Bakara 197
el hacca : hac
-
2-Bakara 197
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 197
lâ refese : yanaşmak yoktur
-
2-Bakara 197
ve lâ fusûka : ve fasıklık, günaha sapma yoktur
-
2-Bakara 197
ve lâ cidâle : ve sürtüşmek, kavga etmek yoktur
-
2-Bakara 197
fî el haccı : hacta
-
2-Bakara 197
ve mâ tef'alû : ve ne yaparsanız
-
2-Bakara 197
ya'lem-hu : onu bilir
-
2-Bakara 197
ve tezevvedû : ve azıklanın, azık hazırlayın
-
2-Bakara 197
fe : o zaman, fakat
-
2-Bakara 197
inne : muhakkak
-
2-Bakara 197
hayra ez zâdi : azığın hayırlısı
-
2-Bakara 197
et takvâ : takva (sahibi olmak)
-
2-Bakara 197
ve : ve
-
2-Bakara 197
ittekû-ni : bana karşı takva sahibi olun
-
2-Bakara 197
ulî el elbâbi : lübblerin, sır hazinelerinin sahipleri,
-
2-Bakara 198
leyse : değil
-
2-Bakara 198
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 198
en tebtegû : aramanız, talep etmeniz, istemeniz
-
2-Bakara 198
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 198
efadtum : topluca geldiniz, akın akın geldiniz
-
2-Bakara 198
fe uzkurû : o zaman zikredin
-
2-Bakara 198
allâhe : Allah
-
2-Bakara 198
inde : yanında
-
2-Bakara 198
el meş'ari el harâmi : Meş'aril Haram, Arafat'tan dönüş
-
2-Bakara 198
ve uzkurû-hu : ve onu zikredin
-
2-Bakara 198
kemâ : gibi, şeklinde, şekilde
-
2-Bakara 198
hedâ-kum : sizi hidayete erdirdi
-
2-Bakara 198
ve in : ve ise, sadece, doğrusu
-
2-Bakara 198
le : elbette
-
2-Bakara 198
min ed dâllîne : dalâlette olanlardan
-
2-Bakara 199
summe : sonra
-
2-Bakara 199
efîdû : topluca, akın akın dönüp gelin
-
2-Bakara 199
efâda : topluca, akın akın dönüp geldi
-
2-Bakara 199
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 199
ve istagfirû : ve istiğfar edin, mağfiret isteyin
-
2-Bakara 199
allâhe : Allah
-
2-Bakara 199
inne : muhakkak
-
2-Bakara 199
allâhe : Allah
-
2-Bakara 200
fe : o zaman, böylece
-
2-Bakara 200
menâsike-kum : hacca ait ibadetleriniz
-
2-Bakara 200
fe uzkurû : artık zikredin, anın
-
2-Bakara 200
allâhe : Allah
-
2-Bakara 200
ke : gibi
-
2-Bakara 200
âbâe-kum : babalarınız, atalarınız
-
2-Bakara 200
ev : veya
-
2-Bakara 200
eşedde : daha şiddetli, daha kuvvetli
-
2-Bakara 200
zikren : zikrederek
-
2-Bakara 200
fe : fakat
-
2-Bakara 200
min en nâsi : insanlardan
-
2-Bakara 200
men : kimse(ler), kim, kimi
-
2-Bakara 200
yekûlu : der
-
2-Bakara 200
rabbe-nâ : (bizim) Rabbimiz
-
2-Bakara 200
fî ed dunyâ : dünyada
-
2-Bakara 200
ve : ve
-
2-Bakara 200
lehu : onun
-
2-Bakara 200
fî el ahirati : ahirette
-
2-Bakara 201
ve min-hum : ve onlardan
-
2-Bakara 201
men yekûlu : kim derse
-
2-Bakara 201
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
2-Bakara 201
fî ed dunyâ : dünyada
-
2-Bakara 201
haseneten : hasene, hayır, iyilik, güzellik
-
2-Bakara 201
ve fî el âhirati : ve ahirette
-
2-Bakara 201
haseneten : hasene, hayır, iyilik, güzellik
-
2-Bakara 201
ve kı-nâ : ve bizi koru
-
2-Bakara 201
azâbe en nâri : ateşin azabı
-
2-Bakara 202
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 202
lehum : onların vardır
-
2-Bakara 202
kesebû : kazandılar, (dereceler) kazandılar
-
2-Bakara 202
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
2-Bakara 202
serîu : seri, çabuk
-
2-Bakara 202
el hısâbi : hesap
-
2-Bakara 203
ve ezkurû : ve zikredin
-
2-Bakara 203
allâhe : Allah
-
2-Bakara 203
fî eyyâmin : günlerde
-
2-Bakara 203
fe : fakat, artık, bundan sonra
-
2-Bakara 203
men : kim
-
2-Bakara 203
teaccele : acele eder
-
2-Bakara 203
yevmeyni : iki gün
-
2-Bakara 203
fe : fakat, artık, bundan sonra
-
2-Bakara 203
lâ isme : bir günah yoktur
-
2-Bakara 203
aleyhi : onun üzerine, ona
-
2-Bakara 203
ve men : ve kim
-
2-Bakara 203
teahhara : tehir ederse, gecikirse
-
2-Bakara 203
fe : artık, bundan sonra, o taktirde
-
2-Bakara 203
lâ isme : bir günah yoktur
-
2-Bakara 203
aleyhi : onun üzerine
-
2-Bakara 203
men : kimse(ler)
-
2-Bakara 203
ittekâ : takva sahibi oldu
-
2-Bakara 203
ve ittekû : ve takva sahibi olun
-
2-Bakara 203
allâhe : Allah
-
2-Bakara 203
ve a'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 203
enne-kum : sizin ..... olduğunuzu
-
2-Bakara 203
ileyhi : ona
-
2-Bakara 203
tuhşerûne : haşrolunacaksınız
-
2-Bakara 204
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
2-Bakara 204
men : kim, kimse(ler), kişi(ler)
-
2-Bakara 204
yu'cibu-ke : seni hoşnut eder, senin hoşuna gider
-
2-Bakara 204
fî hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
2-Bakara 204
ve yuşhidu allâhe : ve Allah'ı şahit tutar
-
2-Bakara 204
ve huve : ve o
-
2-Bakara 204
eleddu : çok şiddetli, amansız, azılı düşman,
-
2-Bakara 204
el hısâmi : hasım, düşman
-
2-Bakara 205
ve izâ : ve o zaman, olduğu zaman
-
2-Bakara 205
tevellâ : döndü
-
2-Bakara 205
seâ : çalıştı
-
2-Bakara 205
fî el ardı : yeryüzünde
-
2-Bakara 205
li yufside : fesat çıkarmak için
-
2-Bakara 205
ve yuhlike : ve helâk edilmesi
-
2-Bakara 205
el harse : ekinler
-
2-Bakara 205
ve en nesle : ve nesil
-
2-Bakara 205
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
2-Bakara 205
el fesâda : fesat, bozgunculuk
-
2-Bakara 206
ve izâ : ve o zaman, olduğu zaman
-
2-Bakara 206
kîle : denildi
-
2-Bakara 206
lehu : ona
-
2-Bakara 206
ıttekı : takva sahibi ol
-
2-Bakara 206
allâhe : Allah
-
2-Bakara 206
ehazet-hu : onu alır, tutar (mani olur)
-
2-Bakara 206
el izzetu : izzet, üstünlük
-
2-Bakara 206
bi el ismi : günaha, günah
-
2-Bakara 206
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 206
cehennemu : cehennem
-
2-Bakara 206
ve le bi'se : ve elbette, gerçekten kötü
-
2-Bakara 206
el mihâdu : yatak, döşek
-
2-Bakara 207
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
2-Bakara 207
men : kim, kişi, kimse(ler)
-
2-Bakara 207
yeşrî : satar
-
2-Bakara 207
nefse-hu : kendi nefsini
-
2-Bakara 207
ibtigâe : aradı, istedi, diledi
-
2-Bakara 207
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
2-Bakara 207
bi el ıbâdi : kullarına
-
2-Bakara 208
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 208
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 208
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
-
2-Bakara 208
fi es silmi : silm'e, teslime (ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah'a teslim etmeye
-
2-Bakara 208
kâffeten : topluca, hepiniz
-
2-Bakara 208
ve lâ tettebiû : ve tâbî olmayın, uymayın
-
2-Bakara 208
eş şeytâni : şeytan
-
2-Bakara 208
inne-hu : muhakkak ki o, çünkü o
-
2-Bakara 208
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 209
fe : o zaman, o taktirde, fakat, hâlâ
-
2-Bakara 209
in zelel-tum : eğer ayağınızı kaydırırsanız, saparsanız
-
2-Bakara 209
mâ câet-kum : size gelen şey
-
2-Bakara 209
el beyyinâtu : beyyineler, açık deliller, açık
-
2-Bakara 209
fe : o zaman, öyleyse, o taktirde
-
2-Bakara 209
a'lemû : biliniz, bilin
-
2-Bakara 209
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğu
-
2-Bakara 210
hel : mı
-
2-Bakara 210
yenzurûne : bakıyorlar, gözlüyorlar, bekliyorlar
-
2-Bakara 210
en ye'tiye-hum(u) : onlara gelmesi
-
2-Bakara 210
fî zulelin : gölgede, gölgeler içinde
-
2-Bakara 210
min el gamâmi : bulutlardan
-
2-Bakara 210
ve el melâiketu : ve melekler
-
2-Bakara 210
ve kudiye : ve bitirilmesi, yerine getirilmesi
-
2-Bakara 210
el emru : emir, iş
-
2-Bakara 210
ve ilâllâhi (ilâ allâhi) : ve Allah'a
-
2-Bakara 210
turceu : döndürülür
-
2-Bakara 210
el umûru : emirler, işler
-
2-Bakara 211
sel : sor
-
2-Bakara 211
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
2-Bakara 211
kem : kaç tane, nice
-
2-Bakara 211
âteynâ-hum : onlara verdik
-
2-Bakara 211
min âyetin beyyinetin : açıklanmış âyetten, mucizeden
-
2-Bakara 211
ve men : ve kim
-
2-Bakara 211
yubeddil : değiştirir
-
2-Bakara 211
ni'metallâhi (ni'mete allâhi) : Allah'ın ni'meti
-
2-Bakara 211
mâ câet-hu : ona gelen şey
-
2-Bakara 211
fe : artık, bundan sonra, o taktirde
-
2-Bakara 211
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 211
şedîdu : şiddetli
-
2-Bakara 211
el ikâbi : ceza
-
2-Bakara 212
zuyyine : süslendi, müzeyyen kılındı
-
2-Bakara 212
lillezîne (li ellezîne) : o kimselere, onlara
-
2-Bakara 212
keferû : inkâr ettiler
-
2-Bakara 212
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
2-Bakara 212
ve yesharûne : ve alay ediyorlar
-
2-Bakara 212
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
2-Bakara 212
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
-
2-Bakara 212
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 212
ittekav : takva sahibi oldular
-
2-Bakara 212
fevka-hum : onların üstünde (onlardan üstün)
-
2-Bakara 212
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
2-Bakara 212
ve allâhu yerzuku : ve Allah rızıklandırır
-
2-Bakara 212
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
2-Bakara 213
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 213
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 213
ummeten : ümmet, topluluk
-
2-Bakara 213
vâhıdeten : bir, tek, bir tek
-
2-Bakara 213
fe : o zaman, sonra
-
2-Bakara 213
bease : beas etti, hayata getirdi, gönderdi
-
2-Bakara 213
en nebiyyîne : peygamberler
-
2-Bakara 213
mubeşşirîne : müjdeleyiciler
-
2-Bakara 213
ve munzirîne : ve uyarıcılar
-
2-Bakara 213
ve enzele : ve indirdi
-
2-Bakara 213
mea-hum : onlarla birlikte, beraber, yanında
-
2-Bakara 213
el kitâbe : kitap
-
2-Bakara 213
bi el hakkı : hak ile
-
2-Bakara 213
li yahkume : hükmetmeleri için, hükmetsin diye
-
2-Bakara 213
beyne : arasında
-
2-Bakara 213
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 213
ıhtelefû : ve ihtilâf ettiler, ayrılığa düştükler
-
2-Bakara 213
ve mâ ıhtelefe : ve ihtilâf ettikleri, ayrılığa düştükleri şey
-
2-Bakara 213
illellezîne (illâ ellezîne) : sadece, ancak o kimseler
-
2-Bakara 213
mâ câet-hum : onlara gelen şey
-
2-Bakara 213
el beyyinâtu : beyyineler, belgeler
-
2-Bakara 213
bagyen : düşmanlık, çekememezlik, haset
-
2-Bakara 213
beyne-hum : kendi aralarında
-
2-Bakara 213
fe : o zaman, bu sebeple
-
2-Bakara 213
hedâ allâhu : Allah hidayete erdirdi
-
2-Bakara 213
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 213
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
-
2-Bakara 213
li mâ ıhtelefû : ihtilâf ettikleri, ayrılığa düştükleri şey için
-
2-Bakara 213
min el hakkı : haktan
-
2-Bakara 213
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 213
yehdî : hidayet eder, ulaştırır, iletir
-
2-Bakara 213
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
2-Bakara 214
em hasibtum : yoksa zan mı ettiniz
-
2-Bakara 214
en tedhulû : girmeniz
-
2-Bakara 214
el cennete : cennet
-
2-Bakara 214
ve lemmâ : ve olmadıkça
-
2-Bakara 214
ye'ti-kum : size gelir
-
2-Bakara 214
mesele : durum, haller
-
2-Bakara 214
ellezîne : o kimseler, onlar
-
2-Bakara 214
halev : gelip geçti
-
2-Bakara 214
messet-hum : onlara dokundu, isabet etti, başına geldi
-
2-Bakara 214
el be'sâu : şiddetli belâ
-
2-Bakara 214
ve ed darrâu : ve darlık, zarar, sıkıntı, felâket
-
2-Bakara 214
ve zulzilû : ve sarsıldılar
-
2-Bakara 214
yekûle : söyleyecek, diyecek
-
2-Bakara 214
er resûlu : resûl
-
2-Bakara 214
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 214
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 214
mea-hu : onun yanında
-
2-Bakara 214
metâ : ne zaman
-
2-Bakara 214
e lâ : değil mi, (öyle) değil mi
-
2-Bakara 214
inne nasrallâhi (nasra allâhi) : muhakkak ki, mutlaka Allah'ın yardımı
-
2-Bakara 215
yes'elûne-ke : sana soruyorlar
-
2-Bakara 215
yunfikûne : infâk ederler (Allah için verirler)
-
2-Bakara 215
mâ enfaktum : Allah için infâk ettiğiniz, verdiğiniz şey
-
2-Bakara 215
fe : işte o
-
2-Bakara 215
li el vâlideyni : anne-baba için
-
2-Bakara 215
ve akrabîne : ve akrabalar, yakınlar
-
2-Bakara 215
ve yetâmâ : ve yetimler
-
2-Bakara 215
ve el mesâkîni : ve miskinler, yoksullar, çalışamayacak
-
2-Bakara 215
ve ibni es sebîli : ve (yolda kalmış) yolcular
-
2-Bakara 215
ve mâ tef'alû : ve yaptığınız şey, ne yaparsanız
-
2-Bakara 215
fe inne allâhe : o taktirde muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 216
kutibe : yazıldı, farz kılındı
-
2-Bakara 216
aleykum(u) : sizin üzerinize
-
2-Bakara 216
el kitâlu : savaş
-
2-Bakara 216
ve huve : ve o
-
2-Bakara 216
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 216
ve asâ : ve umulur ki, olur ki
-
2-Bakara 216
en tekrehû : kerih olması, hoşa gitmemesi
-
2-Bakara 216
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 216
ve huve : ve o
-
2-Bakara 216
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 216
ve asâ : ve umulur ki
-
2-Bakara 216
en tuhıbbû : sevmeniz, hoşlanmanız
-
2-Bakara 216
şeyen : bir şey
-
2-Bakara 216
ve huve : ve o
-
2-Bakara 216
şerrun : şerrdir
-
2-Bakara 216
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 216
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 216
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 216
lâ ta'lemûne : siz bilmezsiniz
-
2-Bakara 217
yes'elûne-ke : sana soruyorlar
-
2-Bakara 217
an(i) eş şehri el harâmi : haram aydan
-
2-Bakara 217
kebîrun : büyük
-
2-Bakara 217
ve saddun : ve men etmek, alıkoymak
-
2-Bakara 217
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
2-Bakara 217
ve kufrun : ve inkâr etmek
-
2-Bakara 217
ve el mescidi el harâmi : ve Mescid-i Haram
-
2-Bakara 217
ve ihrâcu : ve çıkarmak
-
2-Bakara 217
ehli-hi : onun halkı
-
2-Bakara 217
ekberu : en büyük, daha büyük
-
2-Bakara 217
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
2-Bakara 217
ve el fitnetu : ve fitne
-
2-Bakara 217
ekberu : en büyük, daha büyük
-
2-Bakara 217
min el katli : öldürmekten
-
2-Bakara 217
ve lâ yezâlûne : ve zail olmazlar, geri kalmazlar
-
2-Bakara 217
yukâtilûne-kum : sizinle savaşırlar
-
2-Bakara 217
yeruddû-kum : sizi döndürürler
-
2-Bakara 217
in istetâû : eğer güçleri yetse
-
2-Bakara 217
ve men : ve kim
-
2-Bakara 217
yertedid : geri döner
-
2-Bakara 217
fe yemut : o zaman, o taktirde ölür
-
2-Bakara 217
ve huve : ve o
-
2-Bakara 217
fe ulâike : o zaman, böylece, bu sebeple işte onlar
-
2-Bakara 217
fî ed dunyâ : dünyada
-
2-Bakara 217
ve el âhiret : ve ahirette
-
2-Bakara 217
ve ulâike : ve işte onlar
-
2-Bakara 217
ashâbu en nâri : ateş ehlidir
-
2-Bakara 217
hâlidûne : ebediyyen kalıcak olanlardır
-
2-Bakara 218
inne ellezîne : muhakak ki onlar
-
2-Bakara 218
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) îmân ettiler
-
2-Bakara 218
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 218
hâcerû : hicret ettiler
-
2-Bakara 218
ve câhedû : ve cihad ettiler
-
2-Bakara 218
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
2-Bakara 218
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 218
yercûne : ümit ederler, arzu ederler, dilerler
-
2-Bakara 218
rahmete allâhi : Allah'ın rahmeti
-
2-Bakara 219
yes'elûne-ke : sana soruyorlar, sorarlar
-
2-Bakara 219
an el hamri : şaraptan
-
2-Bakara 219
ve el meysiri : ve kumar
-
2-Bakara 219
ismun kebîrun : büyük günah
-
2-Bakara 219
ve menâfiu : ve menfaat, faydalar
-
2-Bakara 219
li en nâsi : insanlar için
-
2-Bakara 219
ve ismu-humâ : ve onların (o ikisinin) günahları
-
2-Bakara 219
ekberu : daha büyük
-
2-Bakara 219
min nef'i-himâ : onların (o ikisinin) faydalarından
-
2-Bakara 219
ve yes'elûne-ke : ve sana soruyorlar, sorarlar
-
2-Bakara 219
yunfikûne : infâk ediyorlar
-
2-Bakara 219
el afve : afv olan, ihtiyaçtan fazla olan mal, affedilen, vazgeçilen
-
2-Bakara 219
kezâlike : bunun gibi, işte böyle
-
2-Bakara 219
yubeyyinu allâhu : Allah açıklıyor
-
2-Bakara 219
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 219
el âyâti : âyetler
-
2-Bakara 219
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 219
tetefekkerûne : tefekkür edersiniz, düşünürsünüz
-
2-Bakara 220
fî ed dunyâ : dünya hakkında, dünyada
-
2-Bakara 220
ve el âhirati : ve ahiret
-
2-Bakara 220
ve yes'elûne-ke : ve sana soruyorlar, sorarlar
-
2-Bakara 220
an el yetâmâ : yetimlerden
-
2-Bakara 220
lehum : onları
-
2-Bakara 220
ve in tuhâlitû-hum : ve eğer onlara karışırsanız, katılırsanız
-
2-Bakara 220
fe : artık, o zaman
-
2-Bakara 220
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 220
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 220
el mufside : fesat çıkaranlar
-
2-Bakara 220
min el muslihi : ıslâh edenlerden
-
2-Bakara 220
ve lev : ve şâyet, olsa, ise
-
2-Bakara 220
şâallâhu (şâe allâhu) : Allah diledi
-
2-Bakara 220
le : elbette, mutlaka
-
2-Bakara 220
a'nete-kum : sizi sıkıntıya soktu
-
2-Bakara 220
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 221
ve lâ tenkihû : ve (kendinize) nikâhlamayın
-
2-Bakara 221
el muşrikâti : müşrik kadınlar
-
2-Bakara 221
hattâ yu'minne : mü'min oluncaya, îmân edinceye kadar
-
2-Bakara 221
ve le emetun : ve elbette bir cariye
-
2-Bakara 221
mu'minetun : mü'min (kadın)
-
2-Bakara 221
min muşriketin : müşrik bir kadından
-
2-Bakara 221
ve lev a'cebet-kum : ve size hoş gelse bile, hoşunuza gitse bile
-
2-Bakara 221
ve lâ tunkihû : ve (siz kadınlarınızı) nikâhlamayın
-
2-Bakara 221
el muşrikîne : müşrik erkekler
-
2-Bakara 221
ve le abdun : ve elbette bir köle
-
2-Bakara 221
ve lev a'cebe-kum : ve size hoş gelse bile
-
2-Bakara 221
ulâike yed'ûne : işte onlar davet ederler
-
2-Bakara 221
ilâ en nâri : ateşe
-
2-Bakara 221
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 221
yed'û : davet ediyor
-
2-Bakara 221
ilâ el cenneti : cennete
-
2-Bakara 221
ve el magfireti : ve mağfiret
-
2-Bakara 221
ve yubeyyinu : ve açıklıyor
-
2-Bakara 221
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
2-Bakara 221
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
2-Bakara 221
yetezekkerûne : tezekkür ederler
-
2-Bakara 222
ve yes'elûne-ke : ve sana soruyorlar, sorarlar
-
2-Bakara 222
anil mahîdi (an el mahîdi) : (kadınların) hayz (ay) hallerinden
-
2-Bakara 222
huve : o
-
2-Bakara 222
ezen : eza, ıstırap
-
2-Bakara 222
fa'tezilû (fe ı'tezilû) : o taktirde, bu yüzden uzak durun
-
2-Bakara 222
en nisâe : kadın(lar)
-
2-Bakara 222
fî el mahîdi : hayz (ay) hallerinde, hayz zamanında
-
2-Bakara 222
ve lâ takrabûhunne : ve onlara yaklaşmayın
-
2-Bakara 222
hattâ yathurne : temizleninceye kadar
-
2-Bakara 222
fe : öyle olunca, (öyle) ise, artık, o zaman
-
2-Bakara 222
izâ tetahherne : temizlendikleri zaman
-
2-Bakara 222
fe : öyle olunca, (öyle) ise, artık, o zaman,
-
2-Bakara 222
e'tûhunne : onlara gelin, yanına gidin (biraraya gelin)
-
2-Bakara 222
emere-kum(u) allâhu : Allah size emretti
-
2-Bakara 222
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 222
et tevvâbîne : tövbe edenler
-
2-Bakara 222
ve yuhibbu : ve sever
-
2-Bakara 222
el mutetahhirîne : temizlenenler, temizlenmiş olanlar
-
2-Bakara 223
lekum : sizin için, sizin
-
2-Bakara 223
fe : o zaman, artık, o halde
-
2-Bakara 223
e'tû : gelin, yaklaşın
-
2-Bakara 223
harse-kum : sizin tarlanız
-
2-Bakara 223
ennâ : nasıl
-
2-Bakara 223
ve kaddimû : ve takdim edin
-
2-Bakara 223
li enfusi-kum : nefsleriniz için, kendiniz için
-
2-Bakara 223
vettekû (ve ittekû) : ve takva sahibi olun
-
2-Bakara 223
allâhe : Allah
-
2-Bakara 223
va'lemû (ve ı'lemû) : ve bilin
-
2-Bakara 223
enne-kum : sizin ..... olduğunu
-
2-Bakara 223
ve beşşir(i) : ve müjdele
-
2-Bakara 223
el mu'minîne : mü'minler
-
2-Bakara 224
ve lâ tec'alû : ve kılmayın, yapmayın
-
2-Bakara 224
allâhe : Allah
-
2-Bakara 224
urdaten : siper, mani, engel
-
2-Bakara 224
li eymâni-kum : yeminlerinize, yeminleriniz için
-
2-Bakara 224
en teberrû : ebrar kimseler olmanız
-
2-Bakara 224
ve tettekû : ve takva sahibi olun
-
2-Bakara 224
ve tuslihû : ve ıslâh edin, düzeltin
-
2-Bakara 224
beyne : arası
-
2-Bakara 224
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 224
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 224
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 225
bi el lagvi : boş, lüzûmsuz sözler
-
2-Bakara 225
fî eymâni-kum : yeminleriniz konusunda, hakkında
-
2-Bakara 225
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
2-Bakara 225
bi mâ kesebet : kazandığı şeyler ile
-
2-Bakara 226
lillezîne (li ellezîne) : o kimseler için, onlar için, onlara
-
2-Bakara 226
yu'lûne : (yaklaşmamaya) yemin ederler
-
2-Bakara 226
terabbusu : beklerler
-
2-Bakara 226
erbaati : dört
-
2-Bakara 226
eşhurin : aylar
-
2-Bakara 226
fe : fakat, o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 226
fe : fakat, o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 226
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 227
ve in azemû : ve eğer azmederlerse
-
2-Bakara 227
et talâka : boşama
-
2-Bakara 227
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 227
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 227
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 228
ve el mutallakâtu : ve boşanmış kadınlar
-
2-Bakara 228
yeterabbasne : dururlar, beklerler
-
2-Bakara 228
bi enfusi-hinne : kendi kendilerine
-
2-Bakara 228
selâsete : üç
-
2-Bakara 228
ve lâ yahıllu : ve helâl olmaz
-
2-Bakara 228
lehunne : onlara (o kadınlara)
-
2-Bakara 228
en yektumne : gizlemek
-
2-Bakara 228
fî erhâmi-hinne : onların rahimlerinde
-
2-Bakara 228
in kunne : eğer onlar (kadınlar) iseler
-
2-Bakara 228
yu'minne : îmân ederler
-
2-Bakara 228
ve el yevmi el âhıri : ve son güne, sonraki güne, ahirete
-
2-Bakara 228
ve buûletu-hunne : ve onların eşleri, kocaları
-
2-Bakara 228
ehakku : daha çok hak sahibi
-
2-Bakara 228
bi reddi-hinne : onlara geri dönmeye
-
2-Bakara 228
fî zâlike : bunda
-
2-Bakara 228
in erâdû : eğer isterlerse
-
2-Bakara 228
ve lehunne : ve onların (kadınların) vardır
-
2-Bakara 228
mislu ellezî : onun misli, onun gibi
-
2-Bakara 228
aleyhinne : onların üzerinde
-
2-Bakara 228
bi el ma'rûfi : iyilik ile, örfe ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 228
ve li er ricâli : ve erkekler için, erkeklerin vardır
-
2-Bakara 228
aleyhinne : onların üzerinde
-
2-Bakara 228
derecetun : bir derece
-
2-Bakara 228
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 229
et talâku : boşamak
-
2-Bakara 229
merratâni : iki kere
-
2-Bakara 229
fe : artık, bundan sonra
-
2-Bakara 229
ev : veya
-
2-Bakara 229
tesrîhun : bırakmak, serbest bırakmak
-
2-Bakara 229
ve lâ yahıllu : ve helâl olmaz
-
2-Bakara 229
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 229
en te'huzû : almanız
-
2-Bakara 229
âteytumû-hunne : onlara verdiniz
-
2-Bakara 229
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 229
en yehâfâ : korkmaları
-
2-Bakara 229
ellâ yukîmâ : ikame edememek, ayakta tutamamak, yerine getirememek
-
2-Bakara 229
fe : o zaman, bu durumda, o taktirde
-
2-Bakara 229
ellâ yukîmâ : ikame edememek, ayakta tutamamak, yerine getirememek
-
2-Bakara 229
fe : o zaman, bu durumda
-
2-Bakara 229
aleyhimâ : onların ikisi üzerine, ikisine
-
2-Bakara 229
iftedet : fidye (mehr) verdi
-
2-Bakara 229
tilke : işte o, bu (bunlar)
-
2-Bakara 229
fe : o zaman, artık
-
2-Bakara 229
lâ ta'tedû-hâ : onu aşmayın
-
2-Bakara 229
ve men : ve kim
-
2-Bakara 229
yeteadde : aşıyor, aşar
-
2-Bakara 229
fe : o zaman, işte
-
2-Bakara 229
ulâike : işte onlar
-
2-Bakara 229
hum(u) ez zâlimûne : onlar zalimler, haksızlık edenler
-
2-Bakara 230
fe : o zaman, o taktirde, bundan sonra
-
2-Bakara 230
fe : artık
-
2-Bakara 230
lehu : ona
-
2-Bakara 230
tenkiha : nikâhlanır
-
2-Bakara 230
zevcen : eş, zevce
-
2-Bakara 230
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 230
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 230
aley-himâ : onların ikisi üzerine, ikisine
-
2-Bakara 230
en yeterâceâ : dönmeleri
-
2-Bakara 230
en yukîmâ : ikame etmek, ayakta tutmak, yerine getirmek
-
2-Bakara 230
ve tilke : ve işte o, bu (bunlar)
-
2-Bakara 230
yubeyyinu-hâ : onu açıklıyor
-
2-Bakara 230
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
2-Bakara 231
ve izâ : ve olduğu zaman, olduğunda
-
2-Bakara 231
en nisâe : kadınlar
-
2-Bakara 231
fe : o zaman, sonra, artık
-
2-Bakara 231
belagne : erişti, ulaştı, tamamladı
-
2-Bakara 231
ecele-hunne : onların (bekleme) süreleri
-
2-Bakara 231
fe emsikû-hunne : artık onları tutun, alıkoyun
-
2-Bakara 231
ev : veya
-
2-Bakara 231
serrihû-hunne : onları serbest bırakın
-
2-Bakara 231
ve lâ tumsikû-hunne : ve onları tutmayın
-
2-Bakara 231
li ta'tedû : hakka tecavüz için
-
2-Bakara 231
ve men : ve kim
-
2-Bakara 231
yef'al : yapar
-
2-Bakara 231
zâlike : bunu
-
2-Bakara 231
fe : o zaman, sonra, artık, o taktirde
-
2-Bakara 231
zaleme : zulmetti, haksızlık yaptı
-
2-Bakara 231
nefse-hu : kendi nefsine
-
2-Bakara 231
ve lâ tettehızû : ve edinmeyin
-
2-Bakara 231
huzuven : alay konusu, eğlence
-
2-Bakara 231
ve uzkurû : ve zikredin, hatırlayın
-
2-Bakara 231
ni'mete allâhi : Allah'ın ni'meti
-
2-Bakara 231
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 231
ve mâ enzele : ve indirdiği şey
-
2-Bakara 231
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 231
min el kitâbi : kitaptan
-
2-Bakara 231
ve el hikmeti : ve hikmet
-
2-Bakara 231
yeızu-kum : size vazeder, öğüt verir, nasihat eder
-
2-Bakara 231
vettekû (ve ittekû) : ve takva sahibi olun
-
2-Bakara 231
allâhe : Allah'a
-
2-Bakara 231
va'lemû : ve bilin, biliniz
-
2-Bakara 231
enne : olduğunu
-
2-Bakara 231
allâhe : Allah
-
2-Bakara 231
bi kulli şey'in : herşeyi
-
2-Bakara 232
ve izâ : ve olduğu zaman, olduğunda
-
2-Bakara 232
en nisâe : kadınlar
-
2-Bakara 232
fe : o zaman, sonra, artık
-
2-Bakara 232
belagne : erişti, ulaştı, tamamladı
-
2-Bakara 232
ecele-hunne : onların (bekleme) süreleri
-
2-Bakara 232
fe : o zaman, sonra, artık
-
2-Bakara 232
lâ ta'dulû-hunne : onlara engel olmayın
-
2-Bakara 232
en yenkıhne : nikâhlamak
-
2-Bakara 232
ezvâce-hunne : onların eşleri, kocaları
-
2-Bakara 232
izâ terâdav : razı oldukları taktirde
-
2-Bakara 232
beyne-hum : onlar aralarında, kendi aralarında
-
2-Bakara 232
bi el ma'rûfi : marufla, iyilikle, örf ve adete uygun
-
2-Bakara 232
zâlike : işte bu, işte böyle
-
2-Bakara 232
men : kim, kimse
-
2-Bakara 232
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 232
ve el yevmi el âhıri : ve ahir güne, son güne, sonraki güne
-
2-Bakara 232
ezkâ : daha iyi tezkiye olma, arınma
-
2-Bakara 232
lekum : sizin için
-
2-Bakara 232
ve atheru : ve daha temiz olma
-
2-Bakara 232
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 232
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 232
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 232
lâ ta'lemûne : bilmezsiniz
-
2-Bakara 233
ve el vâlidâtu : ve anneler
-
2-Bakara 233
yurdı'ne : süt emzirirler
-
2-Bakara 233
evlâde-hunne : kendi evlâtlarını
-
2-Bakara 233
havleyni : iki sene
-
2-Bakara 233
kâmileyni : tamamen, tam olarak iki
-
2-Bakara 233
li men : kimse için
-
2-Bakara 233
erâde : istedi
-
2-Bakara 233
en yutimme : tamamlamak
-
2-Bakara 233
er radâate : süt emzirme
-
2-Bakara 233
ve alâ : ve üzerine
-
2-Bakara 233
el mevlûdi lehu : onun için doğurulmuş olan (baba)
-
2-Bakara 233
rızku-hunne : onların rızıkları
-
2-Bakara 233
ve kisvetu-hunne : ve onların giyimleri
-
2-Bakara 233
bi el ma'rûfi : marufla, iyilikle, örf ve adete uygun
-
2-Bakara 233
lâ tukellefu : yükümlü tutulmasın (tutmayın)
-
2-Bakara 233
nefsun : nefs, kişi, kimse
-
2-Bakara 233
vâlidetun : anne
-
2-Bakara 233
bi veledi-hâ : (onun) kendi çocuğu ile
-
2-Bakara 233
ve lâ : ve olmaz, olmasın
-
2-Bakara 233
mevlûdun lehu : onun için doğurulmuş olan (baba)
-
2-Bakara 233
bi veledi-hi : (onun) kendi çocuğu ile
-
2-Bakara 233
ve alâ el vârisi : ve mirasçının üzerinde (ki sorumluluk)
-
2-Bakara 233
zâlike : bu
-
2-Bakara 233
fe : fakat, o taktirde, artık
-
2-Bakara 233
in erâdâ : eğer ikisi isterlerse
-
2-Bakara 233
fısâlen an : sütten kesme
-
2-Bakara 233
terâdın : rıza alınarak, razı olarak
-
2-Bakara 233
ve teşâvurin : ve müşavere ederek, görüşerek
-
2-Bakara 233
fe : fakat, o taktirde, artık
-
2-Bakara 233
aleyhimâ : onların ikisi üzerine, ikisine
-
2-Bakara 233
ve in eradtum : ve eğer isterseniz
-
2-Bakara 233
en testerdıû : (süt anne tutup) emzirtmek
-
2-Bakara 233
evlâde-kum : çocuklarınız
-
2-Bakara 233
fe : fakat, o taktirde, artık
-
2-Bakara 233
lâ cunâhe : günah yoktur
-
2-Bakara 233
aleykum : sizin üzerinize,size
-
2-Bakara 233
izâ sellemtum : teslim ettiğiniz zaman
-
2-Bakara 233
mâ âteytum : (karar )verdiğiniz şey
-
2-Bakara 233
bi el ma'rûfi : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 233
ve ittekû allâhe : ve Allah'a karşı takva sahibi olun
-
2-Bakara 233
va'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 233
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 233
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şeyleri, yaptıklarınızı
-
2-Bakara 234
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 234
yuteveffevne : vefat ettirilirler, ölürler
-
2-Bakara 234
ve yezerûne : ve geriye bırakırlar
-
2-Bakara 234
ezvâcen : eşler
-
2-Bakara 234
yeterabbasne : dururlar, beklerler
-
2-Bakara 234
bi enfusi-hinne : kendi kendileri ile, kendi kendilerine
-
2-Bakara 234
erbeate : dört
-
2-Bakara 234
eşhurin : aylar
-
2-Bakara 234
ve aşran : ve on (gün)
-
2-Bakara 234
fe : böylece, artık
-
2-Bakara 234
izâ belagne : eriştiği zaman, tamamladığı zaman
-
2-Bakara 234
ecele-hunne : onların eceli, bekleme süresi
-
2-Bakara 234
fe : o zaman, böylece, artık
-
2-Bakara 234
lâ cunâhe : günah yoktur
-
2-Bakara 234
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 234
fealne : yaptılar
-
2-Bakara 234
fî enfusi-hinne : onların kendileri hakkında
-
2-Bakara 234
bi el ma'rûfi : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 234
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 234
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
2-Bakara 235
ve lâ cunâhe : ve günah yoktur
-
2-Bakara 235
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 235
hitbeti : evlenme teklif etmek
-
2-Bakara 235
en nisâi : kadın(lar)
-
2-Bakara 235
ev : veya
-
2-Bakara 235
eknentum : örttünüz, gizlediniz
-
2-Bakara 235
enfusi-kum : sizin nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 235
alime : bildi
-
2-Bakara 235
enne-kum : sizin ..... olduğunuzu
-
2-Bakara 235
se tezkurûne-hunne : onları zikredeceğinizi, hatırlayacağınızı
-
2-Bakara 235
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
2-Bakara 235
lâ tuvâıdû-hunne : onlarla vaadleşmeyin, sözleşmeyin
-
2-Bakara 235
en tekûlû : söylemeniz
-
2-Bakara 235
kavlen : bir söz
-
2-Bakara 235
ma'rûfen : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 235
ve lâ ta'zimû : ve azmetmeyin
-
2-Bakara 235
ukdeten : akid, anlaşma
-
2-Bakara 235
en nikâhı : nikâh
-
2-Bakara 235
yebluga : ulaşır, tamamlanır
-
2-Bakara 235
el kitâbu : kitap (kitapta yazılı olan)
-
2-Bakara 235
ecele-hu : onun eceli, onun süresi
-
2-Bakara 235
va'lemû : ve biliniz
-
2-Bakara 235
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 235
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 235
enfusi-kum : sizin nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 235
fe : artık
-
2-Bakara 235
ahzerû-hu : ondan sakının
-
2-Bakara 235
va'lemû : ve biliniz
-
2-Bakara 235
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 236
lâ cunâhe : günah yoktur
-
2-Bakara 236
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 236
en nisâe : kadın(lar)
-
2-Bakara 236
mâ lem temessû-hunne : henüz kendilerine dokunmadınız
-
2-Bakara 236
ev : veya
-
2-Bakara 236
tefridû : takdirettiniz, tayin ettiniz(farz kıldınız)
-
2-Bakara 236
lehunne : onlar için, onlara
-
2-Bakara 236
farîdâten : takdir edilen (farz kılınan) miktar, mehir
-
2-Bakara 236
ve mettiû-hunne : ve onları metelandırın, faydalandırın
-
2-Bakara 236
alâ el mûsiı : eli geniş olan üzerine (zengin olana)
-
2-Bakara 236
kaderu-hu : muktedir olduğu (kendi kudreti) kadar
-
2-Bakara 236
ve alâ el muktiri : ve dar geçimli olan üzerine (fakir olana)
-
2-Bakara 236
kaderu-hu : muktedir olduğu (kendi kudreti) kadar
-
2-Bakara 236
metâan : meta, mal, fayda
-
2-Bakara 236
bi el ma'rûfi : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 236
alâ el muhsinîne : muhsinlerin üzerine, muhsinlere
-
2-Bakara 237
ve in tallaktumû-hunne : ve eğer onları boşarsanız
-
2-Bakara 237
en temessû-hunne : onlara dokunmanız
-
2-Bakara 237
ve kad : ve olmuştur
-
2-Bakara 237
lehunne : onlar için, onların
-
2-Bakara 237
farîdaten : takdir edilen (farz kılınan) miktar, mehir
-
2-Bakara 237
fe : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 237
en ya'fûne : affetmeleri
-
2-Bakara 237
ev : veya
-
2-Bakara 237
ya'fuve : affeder
-
2-Bakara 237
ellezî : ki o, kimse
-
2-Bakara 237
bi yedi-hî : onun elinde
-
2-Bakara 237
ukdetun : ahid, söz, bağ
-
2-Bakara 237
en nikâhı : nikâh
-
2-Bakara 237
ve en ta'fû : ve sizin affetmeniz
-
2-Bakara 237
li et takvâ : takvaya, takva sahibi olmanıza
-
2-Bakara 237
ve lâ tensevu : ve unutmayın
-
2-Bakara 237
el fadla : fazl, fazilet
-
2-Bakara 237
beyne-kum : sizin aranızda
-
2-Bakara 237
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 237
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şey(ler)i
-
2-Bakara 238
es salavâti : namazlar
-
2-Bakara 238
ve es salâti el vustâ : ve orta namaz
-
2-Bakara 238
ve kûmû : ve kalkın kıyam durun
-
2-Bakara 238
kânitîne : Allah'ın huzurunda huşû içinde ve
-
2-Bakara 239
fe : fakat
-
2-Bakara 239
fe : artık, o zaman
-
2-Bakara 239
ricâlen : yürürken
-
2-Bakara 239
ev : veya
-
2-Bakara 239
rukbânen : binekte iken
-
2-Bakara 239
fe izâ emintum : artık, nihayet emniyette olduğunuz
-
2-Bakara 239
fe : artık
-
2-Bakara 239
allâhe : Allah'ı
-
2-Bakara 239
kemâ : gibi, o şekilde
-
2-Bakara 239
alleme-kum : size öğretti
-
2-Bakara 239
lem tekûnû : olmadınız
-
2-Bakara 239
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
2-Bakara 240
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
2-Bakara 240
yuteveffevne : vefat ettirilir
-
2-Bakara 240
ve yezerûne : ve geriye bırakılır
-
2-Bakara 240
ezvâcen : eşler
-
2-Bakara 240
vasıyyeten : vasiyet olarak
-
2-Bakara 240
li ezvâci-him : onların eşlerine
-
2-Bakara 240
metâan : metalandırma (geçimini sağlama)
-
2-Bakara 240
ilâ el havli : bir seneye kadar
-
2-Bakara 240
gayre ıhrâcın : çıkarılmaksızın
-
2-Bakara 240
fe : artık, buna rağmen
-
2-Bakara 240
in harecne : eğer çıkarsa
-
2-Bakara 240
fe : artık, o zaman
-
2-Bakara 240
aleykum : sizin üzerinize, size
-
2-Bakara 240
fî mâ fealne : yaptıkları şeylerde
-
2-Bakara 240
fî enfusi-hinne : kendi nefslerinde, kendi kendine,
-
2-Bakara 240
ve allâhu : ve Allah
-
2-Bakara 241
ve li el mutallakâti : ve boşanmış kadınlar
-
2-Bakara 241
metâun : meta, faydalanılan eşya, mal vs.
-
2-Bakara 241
bi el ma'rûfi : marufla, iyilikle, örf ve adete uygun
-
2-Bakara 241
el muttekîne : takva sahipleri
-
2-Bakara 242
kezâlike : işte böyle
-
2-Bakara 242
yubeyyinu : beyan ediyor, açıklıyor
-
2-Bakara 242
lekum : sizin için, size
-
2-Bakara 242
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
2-Bakara 242
ta'kılûne : akıl edersiniz
-
2-Bakara 243
e lem tera : görmedin mi
-
2-Bakara 243
ilâ ellezîne : o kimseleri, onları
-
2-Bakara 243
ve hum : ve onlar
-
2-Bakara 243
el mevti : ölüm
-
2-Bakara 243
fe : o zaman, halbuki, oysa
-
2-Bakara 243
kâle : dedi
-
2-Bakara 243
lehum : onlara
-
2-Bakara 243
summe : sonra
-
20-Tâ-Hâ 2
mâ enzel-nâ : biz indirmedik
-
20-Tâ-Hâ 2
aleyke : sana
-
20-Tâ-Hâ 2
el kur'âne : Kur'ân
-
20-Tâ-Hâ 2
teşkâ : sen meşakkat, güçlük çekersin
-
20-Tâ-Hâ 3
tezkireten : zikir olarak, öğüt olarak
-
20-Tâ-Hâ 3
li men : kimseye
-
20-Tâ-Hâ 4
tenzîlen : indirilen
-
20-Tâ-Hâ 4
mimmen (min men) : kimse tarafından
-
20-Tâ-Hâ 4
el arda : arz, yeryüzü
-
20-Tâ-Hâ 4
ve es semâvâti : ve semalar
-
20-Tâ-Hâ 4
el ulâ : yüksek
-
20-Tâ-Hâ 5
er rahmânu : Rahmân
-
20-Tâ-Hâ 5
el arşı : arşa, arşın
-
20-Tâ-Hâ 5
istevâ : istiva etti, karar kıldı, hükmetti
-
20-Tâ-Hâ 6
lehu : ona, onun için
-
20-Tâ-Hâ 6
mâ fî es semâvâti : semalar da olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 6
ve mâ fî el ardı : ve arzda (yeryüzünde) olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 6
ve mâ beyne-humâ : ve ikisinin arasında olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 6
ve mâ tahte es serâ : ve nemli toprağın altında olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 7
ve in : ve eğer
-
20-Tâ-Hâ 7
techer : sen açıklarsın (açıkça söylersin)
-
20-Tâ-Hâ 7
bi el kavli : sözü
-
20-Tâ-Hâ 7
fe : o taktirde, o zaman da
-
20-Tâ-Hâ 7
inne-hu : muhakkak o
-
20-Tâ-Hâ 7
ya'lemu : bilir
-
20-Tâ-Hâ 7
es sirre : sır olan
-
20-Tâ-Hâ 7
ve ahfâ : ve daha gizli, en gizli
-
20-Tâ-Hâ 8
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
20-Tâ-Hâ 8
huve : o
-
20-Tâ-Hâ 8
lehu : onun
-
20-Tâ-Hâ 8
el esmâu el husnâ : en güzel isimler
-
20-Tâ-Hâ 9
ve : ve
-
20-Tâ-Hâ 9
hel etâke : geldi mi
-
20-Tâ-Hâ 10
iz reâ : gördüğü zaman
-
20-Tâ-Hâ 10
nâren : bir ateş
-
20-Tâ-Hâ 10
fe : böylece, o zaman
-
20-Tâ-Hâ 10
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 10
li ehlihimkusû (ehli-hi umkusû) : ailesine
-
20-Tâ-Hâ 10
ânestu : gördüm, farkettim
-
20-Tâ-Hâ 10
nâren : bir ateş
-
20-Tâ-Hâ 10
leallî : umulur ki ben, böylece ben
-
20-Tâ-Hâ 10
bi kabesin : bir kor
-
20-Tâ-Hâ 10
ev : veya
-
20-Tâ-Hâ 10
ecidu : bulurum, rastlarım
-
20-Tâ-Hâ 10
alen nâri (alâ en nâri) : ateşin yanında
-
20-Tâ-Hâ 10
huden : hidayet
-
20-Tâ-Hâ 11
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
20-Tâ-Hâ 11
etâ-hâ : oraya geldi
-
20-Tâ-Hâ 11
nûdiye : nida olundu
-
20-Tâ-Hâ 12
ene : ben
-
20-Tâ-Hâ 12
rabbu-ke : senin Rabbin
-
20-Tâ-Hâ 12
fehla' : artık, şimdi çıkar
-
20-Tâ-Hâ 12
na'ley-ke : pabuçlarını, ayakkabılarını
-
20-Tâ-Hâ 12
inne-ke : çünkü sen, şüphesiz sen
-
20-Tâ-Hâ 12
el vâdi : vadi
-
20-Tâ-Hâ 12
el mukaddesi : mukaddes, kutsal
-
20-Tâ-Hâ 12
tuven : Tuva
-
20-Tâ-Hâ 13
ve enahtertu-ke \n(ene ahtertu-ke) : ve seni seçtim,
-
20-Tâ-Hâ 13
festemi' (fe istemi') : öyleyse dinle
-
20-Tâ-Hâ 14
inne-nî : gerçekten ben, muhakkak ben
-
20-Tâ-Hâ 14
enallâhu (ene allâhu) : ben Allah'ım
-
20-Tâ-Hâ 14
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
20-Tâ-Hâ 14
ene : ben
-
20-Tâ-Hâ 14
fa'budnî (fe a'bud-nî) : öyleyse bana kul ol
-
20-Tâ-Hâ 14
ve akımı es salâte : ve namazı ikame et
-
20-Tâ-Hâ 15
inne : muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 15
es sâate : o saat, kıyâmet saati
-
20-Tâ-Hâ 15
âtiyetun : gelecektir
-
20-Tâ-Hâ 15
ekâdu : neredeyse (az kalsın) ben (kendim) olacağım
-
20-Tâ-Hâ 15
kullu nefsin : bütün nefsler, herkes
-
20-Tâ-Hâ 15
tes'â : çalışması, çabalaması, gayreti
-
20-Tâ-Hâ 16
fe : öyleyse
-
20-Tâ-Hâ 16
lâ yesuddenne-ke : seni alıkoymasın, seni men etmesin
-
20-Tâ-Hâ 16
men lâ yu'minu : inanmayan kimse
-
20-Tâ-Hâ 16
ve ittebea : ve tâbî oldu
-
20-Tâ-Hâ 16
hevâ-hu : hevasına, nefsinin afetlerine
-
20-Tâ-Hâ 16
fe : sonra, böylece, o taktirde
-
20-Tâ-Hâ 16
terdâ : helâk olursun
-
20-Tâ-Hâ 17
ve mâ tilke : ve o nedir
-
20-Tâ-Hâ 17
bi yemîni-ke : sağ elindeki
-
20-Tâ-Hâ 18
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 18
hiye : o
-
20-Tâ-Hâ 18
asâye : benim asamdır
-
20-Tâ-Hâ 18
etevekkeu : ben dayanırım, yaslanırım
-
20-Tâ-Hâ 18
aleyhâ : onun üzerine, ona
-
20-Tâ-Hâ 18
ve ehuşşu : ve yaprak silkelerim
-
20-Tâ-Hâ 18
alâ ganemî : koyunlarım üzerine
-
20-Tâ-Hâ 18
ve liye : ve benim için
-
20-Tâ-Hâ 18
meâribu : faydalar, menfaatler
-
20-Tâ-Hâ 19
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 19
elkı-hâ : onu at
-
20-Tâ-Hâ 20
fe : böylece
-
20-Tâ-Hâ 20
elkâ-hâ : onu attı
-
20-Tâ-Hâ 20
fe : o zaman
-
20-Tâ-Hâ 20
izâ hiye : o olmuştu
-
20-Tâ-Hâ 20
hayyetun : bir yılan
-
20-Tâ-Hâ 20
tes'â : koşan, hızla hareket eden
-
20-Tâ-Hâ 21
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 21
ve lâ tehaf : ve korkma
-
20-Tâ-Hâ 21
se nuîdu-hâ : onu döndüreceğiz
-
20-Tâ-Hâ 21
sîrete-hâ : onun sureti, durumu
-
20-Tâ-Hâ 21
el ûlâ : ilk, önceki
-
20-Tâ-Hâ 22
yede-ke : elini
-
20-Tâ-Hâ 22
ilâ cenâhı-ke : yan tarafına
-
20-Tâ-Hâ 22
beydâe : beyaz olarak (nurlu olarak)
-
20-Tâ-Hâ 22
âyeten : bir âyet, mucize
-
20-Tâ-Hâ 23
li nuriye-ke : sana göstermemiz için
-
20-Tâ-Hâ 23
el kubrâ : büyük
-
20-Tâ-Hâ 24
izheb : git
-
20-Tâ-Hâ 24
ilâ fir'avne : firavuna
-
20-Tâ-Hâ 24
inne-hu : çünkü o, muhakkak o
-
20-Tâ-Hâ 25
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 26
ve yessir : ve kolaylaştır
-
20-Tâ-Hâ 26
lî emrî : işimi
-
20-Tâ-Hâ 27
el ukdeten : düğüm, tutukluk
-
20-Tâ-Hâ 28
yefkahû : anlasınlar, idrak etsinler
-
20-Tâ-Hâ 29
vec'al : ve ..... kıl, yap
-
20-Tâ-Hâ 29
vezîren : vezir, yardımcı
-
20-Tâ-Hâ 29
min ehlî : ehlimden, ailemden
-
20-Tâ-Hâ 30
hârûne : Harun
-
20-Tâ-Hâ 31
ezrî : kuvvetimi, gücümü
-
20-Tâ-Hâ 32
ve eşrik-hu : ve onu ortak kıl
-
20-Tâ-Hâ 32
fî emrî : işimde
-
20-Tâ-Hâ 33
key : için, diye
-
20-Tâ-Hâ 33
nusebbiha-ke : seni tesbih edelim
-
20-Tâ-Hâ 33
kesîren : çok
-
20-Tâ-Hâ 34
ve : ve
-
20-Tâ-Hâ 34
nezkure-ke : seni zikredelim
-
20-Tâ-Hâ 34
kesîren : çok
-
20-Tâ-Hâ 35
inne-ke : muhakkak ki sen
-
20-Tâ-Hâ 35
kunte : sen oldun
-
20-Tâ-Hâ 35
basîren : gören
-
20-Tâ-Hâ 36
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 36
kad ûtîte : verilmiştir
-
20-Tâ-Hâ 36
su'le-ke : sana, istediğin
-
20-Tâ-Hâ 37
ve lekad : ve andolsun
-
20-Tâ-Hâ 37
menennâ : lütufta bulunduk (ni'met verdik)
-
20-Tâ-Hâ 37
aleyke : sana
-
20-Tâ-Hâ 37
merreten : bir defa daha
-
20-Tâ-Hâ 38
iz evhaynâ : vahyetmiştik
-
20-Tâ-Hâ 38
ilâ ummi-ke : senin annene
-
20-Tâ-Hâ 39
enıkzifî-hi (en ikzıfî-hi) \n(kazefe) : onu koymasını \n: (bıraktı, koydu)
-
20-Tâ-Hâ 39
fî et tâbûti : sandık içine, sandığa
-
20-Tâ-Hâ 39
fakzifî-hi (fe ikzıfî-hi) : sonra onu bırak
-
20-Tâ-Hâ 39
fî el yemmi : denize
-
20-Tâ-Hâ 39
felyulkı-hi (fe li yulki-hi) : böylece onu çıkarsın, atsın
-
20-Tâ-Hâ 39
el yemmu : deniz
-
20-Tâ-Hâ 39
bi es sâhıli : sahile
-
20-Tâ-Hâ 39
ye'huz-hu : onu alır, alacak
-
20-Tâ-Hâ 39
ve aduvvun lehu : ve onun düşmanı
-
20-Tâ-Hâ 39
ve elkaytu : ve (attım) verdim
-
20-Tâ-Hâ 39
aleyke : sana
-
20-Tâ-Hâ 39
mehabbeten : sevgi, muhabbet
-
20-Tâ-Hâ 39
ve li tusnea : ve senin yetiştirilmen için
-
20-Tâ-Hâ 40
iz temşî : yürümüştü
-
20-Tâ-Hâ 40
uhtu-ke : senin kızkardeşin
-
20-Tâ-Hâ 40
fe : böylece, o zaman
-
20-Tâ-Hâ 40
tekûlu : söylüyor
-
20-Tâ-Hâ 40
hel edullu-kum alâ : size delil olayım mı, size yardım edeyim mi
-
20-Tâ-Hâ 40
men yekfulu-hu : ona kefil olacak kimse
-
20-Tâ-Hâ 40
fe : böylece
-
20-Tâ-Hâ 40
reca'nâ-ke : seni geri döndürdük
-
20-Tâ-Hâ 40
ilâ ummi-ke : annene
-
20-Tâ-Hâ 40
key : için, diye
-
20-Tâ-Hâ 40
takarre aynu-hâ : onun gözü aydın olsun, sevinsin
-
20-Tâ-Hâ 40
ve lâ tahzene : ve kederlenmesin, mahzun olmasın
-
20-Tâ-Hâ 40
ve katelte : ve sen öldürdün
-
20-Tâ-Hâ 40
nefsen : bir nefsi, bir kimseyi
-
20-Tâ-Hâ 40
fe : böylece, bundan sonra
-
20-Tâ-Hâ 40
necceynâ-ke : seni kurtardık
-
20-Tâ-Hâ 40
min el gammi : gamdan, kederden, üzüntüden
-
20-Tâ-Hâ 40
ve fetennâ-ke : ve seni imtihan ettik
-
20-Tâ-Hâ 40
futûnen : sınavlar
-
20-Tâ-Hâ 40
fe lebiste : böylece kaldın
-
20-Tâ-Hâ 40
sinîne : senelerce, yıllarca
-
20-Tâ-Hâ 40
fî ehli medyene : Medyen halkı içinde
-
20-Tâ-Hâ 40
summe : sonra
-
20-Tâ-Hâ 40
ci'te : sen geldin
-
20-Tâ-Hâ 40
alâ kaderin : bir kader üzerine, takdir edilen zamanda
-
20-Tâ-Hâ 41
vastana'tu-ke (ve astana'tu-ke) \n(sanaa) \n(astanaa) : ve ben seni (seçip) yetiştirdim \n: (yetiştirdi) \n: (seçip ayırıp yetiştirdi)
-
20-Tâ-Hâ 41
li nefsî : kendim için
-
20-Tâ-Hâ 42
izheb : gidin
-
20-Tâ-Hâ 42
ente : sen
-
20-Tâ-Hâ 42
ve ehû-ke : ve (erkek) kardeşin
-
20-Tâ-Hâ 42
ve lâ teniyâ : ve gevşek davranmayın, ihmal etmeyin
-
20-Tâ-Hâ 43
izhebâ : ikiniz gidin
-
20-Tâ-Hâ 43
ilâ fir'avne : firavuna
-
20-Tâ-Hâ 43
inne-hu : çünkü o, muhakkak ki o
-
20-Tâ-Hâ 44
fe : o zaman
-
20-Tâ-Hâ 44
lehu : ona
-
20-Tâ-Hâ 44
kavlen : söz
-
20-Tâ-Hâ 44
leyyinen : yumuşak
-
20-Tâ-Hâ 44
lealle-hu : umulur ki o, böylece o
-
20-Tâ-Hâ 44
yetezekkeru : tezekkür eder (anlar)
-
20-Tâ-Hâ 44
ev : veya
-
20-Tâ-Hâ 45
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
20-Tâ-Hâ 45
inne-nâ : gerçekten biz
-
20-Tâ-Hâ 45
nehâfu : korkuyoruz
-
20-Tâ-Hâ 45
en yefruta : ifrata kaçması, aşırı davranması
-
20-Tâ-Hâ 45
aleynâ : bize (karşı)
-
20-Tâ-Hâ 45
ev : veya, ya da
-
20-Tâ-Hâ 45
en yatgâ : azgın davranması
-
20-Tâ-Hâ 46
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 46
lâ tehâfâ : korkmayın
-
20-Tâ-Hâ 46
inne-nî : muhakkak ki ben
-
20-Tâ-Hâ 46
mea-kumâ : sizinle (ikinizle) beraberim
-
20-Tâ-Hâ 46
esmau : işitirim
-
20-Tâ-Hâ 46
ve erâ : ve görürüm
-
20-Tâ-Hâ 47
fe'tiyâ-hu : o halde (ikiniz) ona gidin
-
20-Tâ-Hâ 47
fe : o zaman, öyleyse, böylece
-
20-Tâ-Hâ 47
resûlâ : iki resûl, iki elçi
-
20-Tâ-Hâ 47
rabbi-ke : senin Rabbin
-
20-Tâ-Hâ 47
fe : artık
-
20-Tâ-Hâ 47
ersil : gönder
-
20-Tâ-Hâ 47
mea-nâ : bizimle beraber
-
20-Tâ-Hâ 47
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
20-Tâ-Hâ 47
ve lâ tuazzib-hum : ve onlara azap etme
-
20-Tâ-Hâ 47
ci'nâ-ke bi : sana getirdik
-
20-Tâ-Hâ 47
âyetin : âyet, mucize
-
20-Tâ-Hâ 47
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
20-Tâ-Hâ 47
ve es selâmu : ve selâm
-
20-Tâ-Hâ 47
alâ men ittebea : tâbî olanlara
-
20-Tâ-Hâ 47
el hudâ : hidayet
-
20-Tâ-Hâ 48
ûhıye : vahyolundu
-
20-Tâ-Hâ 48
ileynâ : bize
-
20-Tâ-Hâ 48
enne el azâbe : azabın olduğu
-
20-Tâ-Hâ 48
men kezzebe \n(kezzebe) : yalanlayan kimse, inkâr eden \n: (yalanladı)
-
20-Tâ-Hâ 48
ve tevellâ : ve yüz çevirirler
-
20-Tâ-Hâ 49
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 49
fe : o zaman, böylece
-
20-Tâ-Hâ 49
men : kim
-
20-Tâ-Hâ 50
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 50
rabbu-na ellezî : bizim Rabbimiz ki o
-
20-Tâ-Hâ 50
kulle : her, bütün, hepsi
-
20-Tâ-Hâ 50
şey'in : şey
-
20-Tâ-Hâ 50
summe : sonra
-
20-Tâ-Hâ 50
hedâ : hidayete erdirdi
-
20-Tâ-Hâ 51
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 51
fe : o zaman, böylece, öyleyse
-
20-Tâ-Hâ 51
el kurûni : aynı zamanın insanları, nesiller
-
20-Tâ-Hâ 51
el ûlâ : evvelkiler, öncekiler
-
20-Tâ-Hâ 52
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 52
inde : katında, yanında
-
20-Tâ-Hâ 52
ve lâ yensâ : ve unutmaz
-
20-Tâ-Hâ 53
ellezî : ki o, odur
-
20-Tâ-Hâ 53
ceale : kıldı, yaptı
-
20-Tâ-Hâ 53
lekum : sizin için, size
-
20-Tâ-Hâ 53
el arda : yeryüzü
-
20-Tâ-Hâ 53
mehden : beşik, döşek
-
20-Tâ-Hâ 53
ve seleke : ve açtı
-
20-Tâ-Hâ 53
lekum : sizin için, size
-
20-Tâ-Hâ 53
subulen : yollar
-
20-Tâ-Hâ 53
ve enzele : ve indirdi
-
20-Tâ-Hâ 53
min es semâi : semadan
-
20-Tâ-Hâ 53
mâen : su
-
20-Tâ-Hâ 53
fe : böylece, bundan sonra
-
20-Tâ-Hâ 53
ahrec-nâ : çıkardık
-
20-Tâ-Hâ 53
ezvâcen : çiftler
-
20-Tâ-Hâ 53
min nebâtin : bitkiden, nebattan
-
20-Tâ-Hâ 53
şettâ : ayrı ayrı, farklı farklı
-
20-Tâ-Hâ 54
ver'av (ve er'av) : ve otlatın, güdün
-
20-Tâ-Hâ 54
en'âme-kum : sizin hayvanlarınız
-
20-Tâ-Hâ 54
inne : muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 54
fî zâlike : bunda vardır
-
20-Tâ-Hâ 54
le âyâtin : elbette âyetler
-
20-Tâ-Hâ 55
ve fîhâ : ve oraya
-
20-Tâ-Hâ 55
ve min-hâ : ve ondan
-
20-Tâ-Hâ 55
târeten : kere, defa
-
20-Tâ-Hâ 56
ve lekad : ve andolsun
-
20-Tâ-Hâ 56
ereynâ-hu : ona gösterdik
-
20-Tâ-Hâ 56
kulle-hâ : onun hepsini
-
20-Tâ-Hâ 56
fe : böylece, buna rağmen
-
20-Tâ-Hâ 56
kezzebe : yalanladı
-
20-Tâ-Hâ 56
ve ebâ : ve diretti
-
20-Tâ-Hâ 57
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 57
e ci'te-nâ : bize mi geldin
-
20-Tâ-Hâ 57
li tuhrice-nâ : bizi çıkarman (çıkarmak) için
-
20-Tâ-Hâ 57
bi sihri-ke : sihrin ile
-
20-Tâ-Hâ 58
fe : artık, böylece, öyleyse
-
20-Tâ-Hâ 58
le ne'tiyenne-ke bi : mutlaka sana getireceğiz
-
20-Tâ-Hâ 58
fec'al (fe ic'al) : bundan sonra yap, tayin et
-
20-Tâ-Hâ 58
beyne-nâ ve beyne-ke : bizimle senin aranda (seninle bizim aramızda)
-
20-Tâ-Hâ 58
mev'ıden : buluşma zamanı
-
20-Tâ-Hâ 58
ve lâ ente : ve sen yapma
-
20-Tâ-Hâ 58
mekânen : mekân, yer
-
20-Tâ-Hâ 58
suven : şartların eşit olduğu bir yer, uygun bir yer
-
20-Tâ-Hâ 59
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 59
mev'ıdu-kum : sizin buluşma zamanınız
-
20-Tâ-Hâ 59
yevmu ez zîneti : ziynet (bayram) günü
-
20-Tâ-Hâ 59
ve en yuhşere : ve toplanması
-
20-Tâ-Hâ 59
en nâsu : insanlar
-
20-Tâ-Hâ 60
fe : böylece, öyleyse
-
20-Tâ-Hâ 60
tevellâ : yüz çevirdi, dönüp gitti, vazgeçti
-
20-Tâ-Hâ 60
fe : artık, böylece
-
20-Tâ-Hâ 60
cemea : biraraya getirdi, topladı
-
20-Tâ-Hâ 60
keyde-hu : hilesini
-
20-Tâ-Hâ 60
summe : sonra
-
20-Tâ-Hâ 60
etâ : geldi
-
20-Tâ-Hâ 61
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 61
lehum : onlara, onlar için
-
20-Tâ-Hâ 61
veyle-kum : size yazıklar olsun
-
20-Tâ-Hâ 61
lâ tefterû : iftira etmeyin
-
20-Tâ-Hâ 61
keziben : yalan olarak, yalanla
-
20-Tâ-Hâ 61
fe : o zaman, yoksa, bu sebeple
-
20-Tâ-Hâ 61
yushıte-kum : sizi yok eder
-
20-Tâ-Hâ 61
ve kad : ve oldu, olmuştur
-
20-Tâ-Hâ 61
hâbe : heba oldu, hüsrana uğradı
-
20-Tâ-Hâ 61
men ifterâ : iftira eden
-
20-Tâ-Hâ 62
fe : böylece, artık
-
20-Tâ-Hâ 62
tenâzeû : tartıştılar, istişare yaptılar, görüştüler
-
20-Tâ-Hâ 62
emre-hum : işlerini
-
20-Tâ-Hâ 62
beyne-hum : aralarında
-
20-Tâ-Hâ 62
ve eserrû : ve gizlediler, sır olarak sakladılar
-
20-Tâ-Hâ 62
en necvâ : fısıltı, gizli konuşma
-
20-Tâ-Hâ 63
le sâhirâni : elbette iki sihirbaz
-
20-Tâ-Hâ 63
en yuhricâ-kum : sizi çıkarmak
-
20-Tâ-Hâ 63
ve yezhebâ bi : ve gideriyor, yok ediyor
-
20-Tâ-Hâ 63
el muslâ : üstün olan, en alâ olan
-
20-Tâ-Hâ 64
fe : böylece, artık
-
20-Tâ-Hâ 64
ecmiû : toplayın
-
20-Tâ-Hâ 64
keyde-kum : hilelerinizi
-
20-Tâ-Hâ 64
summe a'tû : sonra gelin
-
20-Tâ-Hâ 64
saffen : saf saf, sırayla
-
20-Tâ-Hâ 64
ve kad : ve olmuştur
-
20-Tâ-Hâ 64
efleha : felâha, zafere ulaştı
-
20-Tâ-Hâ 64
el yevme : o gün
-
20-Tâ-Hâ 64
men ista'lâ : üstünlük sağlayan (alâ olan)
-
20-Tâ-Hâ 65
immâ (ve immâ) : öyle mi veya böyle mi olsun
-
20-Tâ-Hâ 65
en tulkıye : senin atman
-
20-Tâ-Hâ 65
(immâ) ve immâ : öyle mi veya böyle mi olsun
-
20-Tâ-Hâ 65
en nekûne : bizim olmamız
-
20-Tâ-Hâ 65
evvele : ilk, birinci
-
20-Tâ-Hâ 65
men elkâ : atan kimse
-
20-Tâ-Hâ 66
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 66
bel : hayır
-
20-Tâ-Hâ 66
elkû : atın, bırakın
-
20-Tâ-Hâ 66
fe : öyleyse, artık
-
20-Tâ-Hâ 66
ve ısıyyu-hum : ve onların asaları
-
20-Tâ-Hâ 66
yuhayyelu : öyle görünüyor (hayal olarak görünüyor)
-
20-Tâ-Hâ 66
ileyhi : ona
-
20-Tâ-Hâ 66
enne-hâ : onun olduğu
-
20-Tâ-Hâ 66
tes'â : koşuyor, hızla hareket ediyor
-
20-Tâ-Hâ 67
fe : öyleyse, artık, bu yüzden
-
20-Tâ-Hâ 67
evcese : hissetti
-
20-Tâ-Hâ 67
fî nefsi-hi : nefsinde, kendinde
-
20-Tâ-Hâ 67
hîfeten : bir korku
-
20-Tâ-Hâ 68
lâ tehaf : korkma
-
20-Tâ-Hâ 68
inne-ke : muhakkak ki sen
-
20-Tâ-Hâ 68
ente : sen
-
20-Tâ-Hâ 68
el a'lâ : üstün olan
-
20-Tâ-Hâ 69
ve elkı : ve at, bırak
-
20-Tâ-Hâ 69
mâ fî yemîni-ke : sağ elindeki şeyi
-
20-Tâ-Hâ 69
telkaf : yutar, yutacak
-
20-Tâ-Hâ 69
innemâ : sadece
-
20-Tâ-Hâ 69
keydu : hiledir
-
20-Tâ-Hâ 69
ve lâ yufli-hu : ve felâha eremez, kurtuluşa eremez, iflâh olmaz
-
20-Tâ-Hâ 69
es sâhiru : sihirbaz, sihir yapan
-
20-Tâ-Hâ 69
etâ : geldi
-
20-Tâ-Hâ 70
fe : böylece, bunun üzerine
-
20-Tâ-Hâ 70
ulkıye : atıldılar, yere kapandılar
-
20-Tâ-Hâ 70
es seharatu : sihirbazlar
-
20-Tâ-Hâ 70
succeden : secde ederek
-
20-Tâ-Hâ 70
âmennâ : biz îmân ettik
-
20-Tâ-Hâ 70
hârûne : Harun
-
20-Tâ-Hâ 70
ve mûsâ : ve Musa
-
20-Tâ-Hâ 71
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 71
âmentum : inandınız mı, îmân mı ettiniz
-
20-Tâ-Hâ 71
lehu : ona
-
20-Tâ-Hâ 71
kable : önce
-
20-Tâ-Hâ 71
en âzene : (benim) izin vermem
-
20-Tâ-Hâ 71
lekum : size
-
20-Tâ-Hâ 71
inne-hu : muhakkak o
-
20-Tâ-Hâ 71
le : elbette, mutlaka
-
20-Tâ-Hâ 71
kebîru-kum : sizin büyüğünüz
-
20-Tâ-Hâ 71
ellezî : ki o
-
20-Tâ-Hâ 71
alleme-kum : size öğretti
-
20-Tâ-Hâ 71
es sihra : sihir, büyü
-
20-Tâ-Hâ 71
fe : artık, öyleyse
-
20-Tâ-Hâ 71
le ukattıanne : mutlaka keseceğim
-
20-Tâ-Hâ 71
eydiye-kum : sizin ellerinizi
-
20-Tâ-Hâ 71
ve ercule-kum : ve sizin ayaklarınızı
-
20-Tâ-Hâ 71
ve le usallibenne-kum : ve mutlaka sizi asacağım
-
20-Tâ-Hâ 71
cuzûı en nahli : hurma ağacının gövdesi
-
20-Tâ-Hâ 71
ve le ta'lemunne : ve mutlaka öğreneceksiniz
-
20-Tâ-Hâ 71
eyyu-nâ : hangimiz
-
20-Tâ-Hâ 71
eşeddu : daha şiddetli, daha kuvvetli
-
20-Tâ-Hâ 71
azâben : azap
-
20-Tâ-Hâ 71
ve ebkâ : ve daha uzun süreli, daha kalıcı olan, bâki olan
-
20-Tâ-Hâ 72
len nu'sire-ke : asla seni tercih etmeyiz, üstün tutmayız
-
20-Tâ-Hâ 72
alâ mâ câe-nâ : bize gelenlere karşı
-
20-Tâ-Hâ 72
min el beyyinâti : beyyinelerden, mucizelerden
-
20-Tâ-Hâ 72
vellezî (ve ellezî) : ve o
-
20-Tâ-Hâ 72
fakdi (fe ikdi) : artık yap
-
20-Tâ-Hâ 72
ente : sen
-
20-Tâ-Hâ 72
innemâ : ancak, sadece
-
20-Tâ-Hâ 72
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
20-Tâ-Hâ 73
innâ- inne nâ : muhakkak ki biz
-
20-Tâ-Hâ 73
âmennâ : (biz) îmân ettik
-
20-Tâ-Hâ 73
li yagfire : mağfiret etmesi
-
20-Tâ-Hâ 73
lenâ : bizi
-
20-Tâ-Hâ 73
ve mâ ekrehte-nâ : ve bize yaptırdığın kerih (çirkin) şeyler
-
20-Tâ-Hâ 73
aleyhi : ona, ona karşı
-
20-Tâ-Hâ 73
min es sihri : sihirden
-
20-Tâ-Hâ 73
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
20-Tâ-Hâ 73
ve ebkâ : ve daha uzun süreli, daha kalıcı olan, bâki olan
-
20-Tâ-Hâ 74
inne-hu : muhakkak o
-
20-Tâ-Hâ 74
men ye'ti : kim gelirse
-
20-Tâ-Hâ 74
rabbe-hu : onun Rabbi
-
20-Tâ-Hâ 74
mucrimen : suçlu olarak
-
20-Tâ-Hâ 74
fe : öyleyse, artık, bundan sonra
-
20-Tâ-Hâ 74
inne : muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 74
lehu : onun için, onun
-
20-Tâ-Hâ 74
cehenneme : cehennem
-
20-Tâ-Hâ 74
lâ yemûtu : ölmez
-
20-Tâ-Hâ 74
ve lâ yahyâ : ve canlanmaz, yaşamaz, hayy olmaz (olamaz)
-
20-Tâ-Hâ 75
ve men : ve kim
-
20-Tâ-Hâ 75
ye'ti-hî : ona gelir
-
20-Tâ-Hâ 75
mu'minen : mü'min olarak
-
20-Tâ-Hâ 75
amile es sâlihâti : salih ameller (nefs tezkiyesi)
-
20-Tâ-Hâ 75
fe : böylece, artık
-
20-Tâ-Hâ 75
ulâike : işte onlar
-
20-Tâ-Hâ 75
lehum : onlar için vardır
-
20-Tâ-Hâ 75
ed derecâtu : dereceler
-
20-Tâ-Hâ 75
el ulâ : yüksek
-
20-Tâ-Hâ 76
cennâtu : cennetler
-
20-Tâ-Hâ 76
tecrî : akar
-
20-Tâ-Hâ 76
el enhâru : nehirler
-
20-Tâ-Hâ 76
hâlidîne : ebedî kalıcı olanlar (kalacaklar)
-
20-Tâ-Hâ 76
ve zâlike : ve işte bu
-
20-Tâ-Hâ 76
cezâu : karşılık (ceza veya mükâfat)
-
20-Tâ-Hâ 76
men tezekkâ : nefs tezkiyesi yapan kimse
-
20-Tâ-Hâ 77
ve lekad : ve andolsun
-
20-Tâ-Hâ 77
evhaynâ : vahyettik
-
20-Tâ-Hâ 77
en esri : yürümek, yürümesi
-
20-Tâ-Hâ 77
fadrib (fe ıdrib) : sonra vur
-
20-Tâ-Hâ 77
lehum : onlar için, onlara
-
20-Tâ-Hâ 77
fî el bahri : denizde
-
20-Tâ-Hâ 77
yebesen : kuru
-
20-Tâ-Hâ 77
lâ tehâfu : korkma
-
20-Tâ-Hâ 77
dereken : arkadan yetişerek
-
20-Tâ-Hâ 77
ve lâ tahşâ : ve endişelenme
-
20-Tâ-Hâ 78
fe : öyleyse, böylece
-
20-Tâ-Hâ 78
etbea-hum : onlara tâbî oldu, onları takip etti
-
20-Tâ-Hâ 78
fe : böylece
-
20-Tâ-Hâ 78
gaşiye-hum : onları kapladı
-
20-Tâ-Hâ 78
min el yemmi : denizden, deniz
-
20-Tâ-Hâ 78
mâ gaşiye-hum : onları (nasıl) kapladı, (öyle bir) kapladı ki
-
20-Tâ-Hâ 79
ve edalle : ve dalâlette bıraktı
-
20-Tâ-Hâ 79
kavme-hu : kendi kavmini
-
20-Tâ-Hâ 79
ve mâ hedâ : ve hidayete mani oldu, hidayetten men etti
-
20-Tâ-Hâ 80
yâ benî isrâîle : ey İsrailoğulları
-
20-Tâ-Hâ 80
enceynâ-kum : sizi kurtardık
-
20-Tâ-Hâ 80
ve vâadnâ-kum : ve sizinle vaadleştik
-
20-Tâ-Hâ 80
cânibe : yan tarafında
-
20-Tâ-Hâ 80
et tûri : Tur
-
20-Tâ-Hâ 80
el eymene : sağ taraf
-
20-Tâ-Hâ 80
ve nezzelnâ : ve biz indirdik
-
20-Tâ-Hâ 80
aleykum : üzerinize, size
-
20-Tâ-Hâ 80
el menne : kudret helvası
-
20-Tâ-Hâ 80
ve es selvâ : ve bıldırcın
-
20-Tâ-Hâ 81
mâ rezaknâ-kum : sizi rızıklandırdığımız şeyler
-
20-Tâ-Hâ 81
ve lâ tatgav : ve azgınlık (nankörlük) yapmayın
-
20-Tâ-Hâ 81
fe : artık, bundan sonra, aksi halde
-
20-Tâ-Hâ 81
yahılle : iner
-
20-Tâ-Hâ 81
aleykum : sizin üzerinize
-
20-Tâ-Hâ 81
ve men yahlil : ve kime inerse
-
20-Tâ-Hâ 81
aleyhi : üzerine, ona
-
20-Tâ-Hâ 81
fe : artık, bundan sonra
-
20-Tâ-Hâ 81
hevâ : heva oldu (dalâlete düştü)
-
20-Tâ-Hâ 82
ve in-nî : ve muhakkak ki ben
-
20-Tâ-Hâ 82
le gaffârun : elbette, mutlaka gafur olan, mağfiret eden (günahları
-
20-Tâ-Hâ 82
li men : kimse için
-
20-Tâ-Hâ 82
tâbe : tövbe etti
-
20-Tâ-Hâ 82
ve âmene : ve âmenû oldu (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı diledi) ve kalbine îmân yazılıp mü'min oldu
-
20-Tâ-Hâ 82
ve amile sâlihan : ve salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller) yaptı
-
20-Tâ-Hâ 82
summe : sonra
-
20-Tâ-Hâ 82
ihtedâ : hidayete erdirildi
-
20-Tâ-Hâ 83
ve mâ a'cele-ke : ve sana acele ettiren nedir
-
20-Tâ-Hâ 83
an kavmi-ke : seni kavminden
-
20-Tâ-Hâ 84
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 84
alâ eserî : benim izim üzerinde
-
20-Tâ-Hâ 84
ve aciltu : ve acele ettim
-
20-Tâ-Hâ 84
ileyke : sana
-
20-Tâ-Hâ 84
li terdâ : senin rızan için, senin razı olman (için)
-
20-Tâ-Hâ 85
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 85
fe : böylece, artık
-
20-Tâ-Hâ 85
fetennâ : imtihan ettik
-
20-Tâ-Hâ 85
kavme-ke : senin kavmin
-
20-Tâ-Hâ 85
min ba'di-ke : senden sonra
-
20-Tâ-Hâ 85
ve edalle-hum : ve onları dalâlete düşürdü
-
20-Tâ-Hâ 85
es sâmiriyyu : Samiri
-
20-Tâ-Hâ 86
fe : o zaman, böylece
-
20-Tâ-Hâ 86
recea : geri döndü
-
20-Tâ-Hâ 86
gadbâne : öfkeli olarak, öfkeyle
-
20-Tâ-Hâ 86
esifen : üzüntülü olarak, üzülerek
-
20-Tâ-Hâ 86
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 86
e lem : olmadı mı
-
20-Tâ-Hâ 86
va'den : vaad
-
20-Tâ-Hâ 86
hasenen : güzel
-
20-Tâ-Hâ 86
e fe tâle : buna rağmen (süre) uzun mu
-
20-Tâ-Hâ 86
aleykum : size
-
20-Tâ-Hâ 86
el ahdu : ahd
-
20-Tâ-Hâ 86
em eredtum : yoksa siz istediniz mi
-
20-Tâ-Hâ 86
en yahılle : inmesi
-
20-Tâ-Hâ 86
aleykum : sizin üzerinize, size
-
20-Tâ-Hâ 86
fe : artık, bu sebeple
-
20-Tâ-Hâ 86
ahleftum : yerine getirmediniz, döndünüz, ihtilâfa düştünüz
-
20-Tâ-Hâ 86
mev'ıdî : bana verilen vaad, benim vaadim
-
20-Tâ-Hâ 87
mâ ahlefnâ : biz dönmedik, hilâf etmedik
-
20-Tâ-Hâ 87
mev'ıde-ke : sana vaadimizden
-
20-Tâ-Hâ 87
bi melki-nâ \n(mülk) : kendi isteğimizle (irademizle) \n: (güç, kuvvet, idare)
-
20-Tâ-Hâ 87
ve lâkin-nâ : ve lâkin biz, ancak biz
-
20-Tâ-Hâ 87
evzâren : ağırlıklar
-
20-Tâ-Hâ 87
min zîneti : süs eşyalarından
-
20-Tâ-Hâ 87
el kavmi : kavim
-
20-Tâ-Hâ 87
fe : böylece, bu yüzden
-
20-Tâ-Hâ 87
kazefnâ-hâ : biz onu (onları) attık
-
20-Tâ-Hâ 87
fe : o zaman, sonra
-
20-Tâ-Hâ 87
kezâlike : işte böyle, böylece, bunun gibi
-
20-Tâ-Hâ 87
elkâ : attı
-
20-Tâ-Hâ 87
es sâmiriyyu : Samiri
-
20-Tâ-Hâ 88
fe : böylece
-
20-Tâ-Hâ 88
ahrece : çıkardı
-
20-Tâ-Hâ 88
lehum : onlar için, onlara
-
20-Tâ-Hâ 88
ıclen : bir buzağı
-
20-Tâ-Hâ 88
ceseden : ceset, heykel
-
20-Tâ-Hâ 88
lehu : onun için, ona, o
-
20-Tâ-Hâ 88
fe : o zaman, böylece
-
20-Tâ-Hâ 88
ve ilâhu : ve ilâh
-
20-Tâ-Hâ 88
fe : artık, fakat
-
20-Tâ-Hâ 88
nesiye : unuttu
-
20-Tâ-Hâ 89
e fe lâ yerevne : hâlâ görmüyorlar mı
-
20-Tâ-Hâ 89
ellâ yerciu : geri dönmüyor, cevap vermiyor
-
20-Tâ-Hâ 89
ileyhim : onlara
-
20-Tâ-Hâ 89
kavlen : söz, söz olarak
-
20-Tâ-Hâ 89
ve lâ yemliku : ve gücü yetmez, malik değil
-
20-Tâ-Hâ 89
lehum : onların, onlara
-
20-Tâ-Hâ 89
darren : bir zarar, ziyan
-
20-Tâ-Hâ 89
ve lâ nef'an : ve faydası yoktur
-
20-Tâ-Hâ 90
ve lekad : ve andolsun
-
20-Tâ-Hâ 90
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 90
lehum : onlara
-
20-Tâ-Hâ 90
innemâ : sadece, yalnız
-
20-Tâ-Hâ 90
ve inne : ve muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 90
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
20-Tâ-Hâ 90
er rahmânu : Rahmân
-
20-Tâ-Hâ 90
fettebiûnî (fe ittebiû-nî) : artık bana tâbî olun
-
20-Tâ-Hâ 90
ve etîû : ve itaat edin
-
20-Tâ-Hâ 90
emrî : emrime
-
20-Tâ-Hâ 91
len nebreha \n(beriha) : asla biz ayrılmayacağız, vazgeçmeyeceğiz \n: (bırakıp gitti, ayrıldı)
-
20-Tâ-Hâ 91
aleyhi : ona
-
20-Tâ-Hâ 91
âkifîne \n(akefe) : kendini vakfeden, tüm vaktini veren, bağlanan \n: (kendini vakfetti, tüm vaktini verdi, bağlandı)
-
20-Tâ-Hâ 91
yercia : döner, dönecek
-
20-Tâ-Hâ 91
ileynâ : bize
-
20-Tâ-Hâ 92
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 92
mâ menea-ke : seni ne men etti, sana mani olan nedir
-
20-Tâ-Hâ 92
iz reeyte-hum : onları gördüğün zaman
-
20-Tâ-Hâ 93
ellâ tettebia-ni : niçin bana tâbî olmadın
-
20-Tâ-Hâ 93
e fe asayte : yoksa asi mi oldun
-
20-Tâ-Hâ 93
emrî : emrime
-
20-Tâ-Hâ 94
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 94
yebneumme (ya ibne umme) : ey annemin oğlu
-
20-Tâ-Hâ 94
lâ te'huz : tutma
-
20-Tâ-Hâ 94
bi lıhyetî : sakalımı
-
20-Tâ-Hâ 94
ve lâ bi re'sî : ve başımı yapma
-
20-Tâ-Hâ 94
en tekûle : senin söylemen (demen)
-
20-Tâ-Hâ 94
ferrak-te : sen ayrılık çıkardın
-
20-Tâ-Hâ 94
beyne benî isrâîle : İsrailoğulları arasında
-
20-Tâ-Hâ 94
ve lem terkub : ve murakabe etmedin, gözetmedin
-
20-Tâ-Hâ 95
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 95
fe : o zaman
-
20-Tâ-Hâ 95
mâ hatbu-ke : senin hitabın nedir, ne söyledin
-
20-Tâ-Hâ 96
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 96
lem yabsurû : göremediler
-
20-Tâ-Hâ 96
fe : o zaman, böylece
-
20-Tâ-Hâ 96
kabdaten : bir avuç
-
20-Tâ-Hâ 96
min eseri : izinden
-
20-Tâ-Hâ 96
er resûli : resûl, elçi
-
20-Tâ-Hâ 96
fe : sonra
-
20-Tâ-Hâ 96
nebeztu-hâ : onu attım
-
20-Tâ-Hâ 96
ve kezâlike : ve işte böyle, böylece
-
20-Tâ-Hâ 96
sevvelet : güzel gösterdi
-
20-Tâ-Hâ 96
lî nefsî : nefs için
-
20-Tâ-Hâ 97
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 97
fezheb (fe izheb) : artık git
-
20-Tâ-Hâ 97
fe : o zaman, artık
-
20-Tâ-Hâ 97
inne : muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 97
leke : senin için, sana, sen
-
20-Tâ-Hâ 97
fî el hayâti : hayatta
-
20-Tâ-Hâ 97
en tekûle : senin söylemen, demen
-
20-Tâ-Hâ 97
lâ misâse : dokunmayın
-
20-Tâ-Hâ 97
ve inne : ve muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 97
leke : senin için, sana
-
20-Tâ-Hâ 97
mev'ıden : vaadedilen
-
20-Tâ-Hâ 97
len tuhlefe-hu : asla hilâf olunmayacak
-
20-Tâ-Hâ 97
vanzur (ve unzur) : ve bak
-
20-Tâ-Hâ 97
ilâ ilâhi-ke : senin ilâhına
-
20-Tâ-Hâ 97
ellezî : ki o
-
20-Tâ-Hâ 97
zalte : sen ısrar ettin
-
20-Tâ-Hâ 97
aleyhi : ona
-
20-Tâ-Hâ 97
âkifen : kendini vakfeden, bağlı olan, düşkün (tutkun) olan
-
20-Tâ-Hâ 97
le nuharrikanne-hu \n(nuharrike enne-hu) : onu biz mutlaka, elbette yakacağız
-
20-Tâ-Hâ 97
summe : sonra
-
20-Tâ-Hâ 97
le nensifenne-hu \n(nensife enne-hu) : onu mutlaka, elbette savuracağız, toz haline getirip atacağız
-
20-Tâ-Hâ 97
fî el yemmi : denizde, denize
-
20-Tâ-Hâ 97
nesfen : toz haline getirerek, savurarak
-
20-Tâ-Hâ 98
innemâ : sadece, yalnız
-
20-Tâ-Hâ 98
allâhu ellezî : Allah ki o
-
20-Tâ-Hâ 98
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
20-Tâ-Hâ 98
huve : o
-
20-Tâ-Hâ 98
vesia : geniştir, içine alır, kaplamıştır
-
20-Tâ-Hâ 98
kulle şey'in : herşey
-
20-Tâ-Hâ 98
ilmen : ilim olarak
-
20-Tâ-Hâ 99
kezâlike : işte böylece
-
20-Tâ-Hâ 99
aleyke : sana
-
20-Tâ-Hâ 99
min enbâi : haberlerden, haberleri
-
20-Tâ-Hâ 99
sebaka : geçti
-
20-Tâ-Hâ 99
ve kad : ve olmuştu
-
20-Tâ-Hâ 99
âteynâ-ke : sana verdik
-
20-Tâ-Hâ 99
min ledun-nâ : katımızdan
-
20-Tâ-Hâ 99
zikren : zikir
-
20-Tâ-Hâ 100
men : kim
-
20-Tâ-Hâ 100
fe : o zaman, artık
-
20-Tâ-Hâ 100
inne-hu : muhakkak o
-
20-Tâ-Hâ 100
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
20-Tâ-Hâ 100
vizren : (ağır) yük, günah
-
20-Tâ-Hâ 101
hâlidîne : kalacak olanlardır
-
20-Tâ-Hâ 101
ve sâe : ve ne kötü
-
20-Tâ-Hâ 101
lehum : onlar için
-
20-Tâ-Hâ 101
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
20-Tâ-Hâ 101
hımlen : yük olarak, yüklenilen şey
-
20-Tâ-Hâ 102
yevme : o gün
-
20-Tâ-Hâ 102
yunfehu : üfürülür
-
20-Tâ-Hâ 102
fî es sûri : sur'a
-
20-Tâ-Hâ 102
ve nahşuru : ve haşredeceğiz, toplayacağız
-
20-Tâ-Hâ 102
el mucrimîne : mücrimler, günahkârlar
-
20-Tâ-Hâ 102
yevme izin : izin günü
-
20-Tâ-Hâ 103
yetehâfetûne : gizlice konuşacaklar
-
20-Tâ-Hâ 103
beyne-hum : kendi aralarında
-
20-Tâ-Hâ 103
in lebistum : siz kaldınız
-
20-Tâ-Hâ 103
aşren : on (gün)
-
20-Tâ-Hâ 104
nahnu a'lemu : biz daha iyi biliriz, biliyoruz
-
20-Tâ-Hâ 104
yekûlûne : söylüyorlar
-
20-Tâ-Hâ 104
iz yekûlu : söylediği zaman
-
20-Tâ-Hâ 104
emselu-hum : onlara emsal olan (en iyi örnek olan, üstün olan)
-
20-Tâ-Hâ 104
tarîkaten : yol bakımından
-
20-Tâ-Hâ 104
in lebistum illâ : ancak kaldınız
-
20-Tâ-Hâ 104
yevmen : bir gün
-
20-Tâ-Hâ 105
ve yes'elûne-ke : ve sana soruyorlar
-
20-Tâ-Hâ 105
an el cibâli : dağlar hakkında, dağ(lar)dan
-
20-Tâ-Hâ 105
fe kul : o zaman, de
-
20-Tâ-Hâ 105
yensifu-hâ : onu savurup atacak
-
20-Tâ-Hâ 105
nesfen : savurarak
-
20-Tâ-Hâ 106
fe : o zaman, böylece
-
20-Tâ-Hâ 106
yezeru-hâ : onu bırakacak
-
20-Tâ-Hâ 106
safsafen : boş, dümdüz
-
20-Tâ-Hâ 107
lâ terâ : göremezsin, görmezsin
-
20-Tâ-Hâ 107
ivecen : eğrilik
-
20-Tâ-Hâ 107
ve lâ emten : yükseklik, alçaklık, iniş-çıkış
-
20-Tâ-Hâ 108
yevme izin : o gün, izin günü
-
20-Tâ-Hâ 108
yettebiûne : tâbî olurlar
-
20-Tâ-Hâ 108
ed dâıye : çağıran, davet eden
-
20-Tâ-Hâ 108
lâ ivece : eğrilik, sapma yoktur
-
20-Tâ-Hâ 108
lehu : onun için, onda, onun
-
20-Tâ-Hâ 108
ve haşeati : ve kısılır
-
20-Tâ-Hâ 108
el asvâtu : sesler
-
20-Tâ-Hâ 108
li er rahmâni : Rahmân için, Rahmân'a karşı
-
20-Tâ-Hâ 108
fe : o zaman, artık
-
20-Tâ-Hâ 108
lâ tesmeu : işitemezsin, işitmezsin
-
20-Tâ-Hâ 108
hemsen : bir fısıltı (çok hafif ses)
-
20-Tâ-Hâ 109
yevme izin : o gün, izin günü
-
20-Tâ-Hâ 109
lâ tenfau : fayda vermez
-
20-Tâ-Hâ 109
eş şefâatu : şefaat
-
20-Tâ-Hâ 109
men ezine : izin verdiği kimse
-
20-Tâ-Hâ 109
lehu : ona
-
20-Tâ-Hâ 109
er rahmânu : Rahmân (Allah)
-
20-Tâ-Hâ 109
ve radıye : ve razı oldu
-
20-Tâ-Hâ 109
lehu : o, ona, ondan
-
20-Tâ-Hâ 109
kavlen : söz
-
20-Tâ-Hâ 110
ya'lemu : o bilir
-
20-Tâ-Hâ 110
mâ beyne eydî-him : onların elleri arasındakini, onların önlerindekini
-
20-Tâ-Hâ 110
ve mâ halfe-hum : ve onların arkasındakileri
-
20-Tâ-Hâ 110
ve lâ yuhîtûne : ve ihata edemez
-
20-Tâ-Hâ 110
ılmen : ilim olarak, ilimle
-
20-Tâ-Hâ 111
ve aneti : ve boyun eğdi
-
20-Tâ-Hâ 111
el vucûhu : vechler, yüzler, kişiler
-
20-Tâ-Hâ 111
li el hayyi : hayy olana (diri, canlı olana)
-
20-Tâ-Hâ 111
el kayyûmi : zatı ile kaim olan, kayyum olan
-
20-Tâ-Hâ 111
ve kad : ve olmuştu
-
20-Tâ-Hâ 111
hâbe : heba oldu, yuvarlanıp (cehenneme) düştü
-
20-Tâ-Hâ 111
men hamele : yüklenen kimse
-
20-Tâ-Hâ 111
zulmen : zulüm
-
20-Tâ-Hâ 112
ve men : ve kim
-
20-Tâ-Hâ 112
ya'mel : amel eder
-
20-Tâ-Hâ 112
min es sâlihâti : salih (nefsi ıslâh edici) amellerden
-
20-Tâ-Hâ 112
ve huve : ve o
-
20-Tâ-Hâ 112
fe : artık
-
20-Tâ-Hâ 112
lâ yehâfu : korkmasın
-
20-Tâ-Hâ 112
zulmen : zulüm, haksızlık edilmek
-
20-Tâ-Hâ 112
ve lâ : ve olmaz
-
20-Tâ-Hâ 112
hadmen : haksızlık yapılması, hakedilenin azaltılması, eksiltilmesi hadım edilmesi
-
20-Tâ-Hâ 113
ve kezâlike : ve böylece
-
20-Tâ-Hâ 113
enzelnâ-hu : biz onu indirdik
-
20-Tâ-Hâ 113
kur'ânen : Kur'ân
-
20-Tâ-Hâ 113
arabîyyen : Arapça olarak
-
20-Tâ-Hâ 113
ve sarraf-nâ : ve açıkladık
-
20-Tâ-Hâ 113
min el vaîdi : vaadlerden,
-
20-Tâ-Hâ 113
lealle-hum : umulur ki, böylece onlar
-
20-Tâ-Hâ 113
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
20-Tâ-Hâ 113
ev : veya
-
20-Tâ-Hâ 113
lehum zikren : onlar için zikir, hatırlatma, öğüt, ibret
-
20-Tâ-Hâ 114
fe : işte
-
20-Tâ-Hâ 114
teâlallâhu (teâlâ allâhu) : Allah yücedir
-
20-Tâ-Hâ 114
el meliku : hükümdar, düzenleyen ve idare eden, melik olan
-
20-Tâ-Hâ 114
el hakku : hak (olan)
-
20-Tâ-Hâ 114
ve lâ ta'cel : ve acele etme
-
20-Tâ-Hâ 114
bi el kur'âni : Kur'ân'a, Kur'ân için
-
20-Tâ-Hâ 114
en yukdâ : tamamlanması, kada edilmesi
-
20-Tâ-Hâ 114
ileyke : sana
-
20-Tâ-Hâ 114
ve kul : ve de, söyle
-
20-Tâ-Hâ 114
ılmen : ilim
-
20-Tâ-Hâ 115
ve lekad : ve andolsun
-
20-Tâ-Hâ 115
ilâ âdeme : Âdem'e
-
20-Tâ-Hâ 115
fe : fakat, ancak
-
20-Tâ-Hâ 115
nesîye : unuttu
-
20-Tâ-Hâ 115
ve lem necid : ve bulmadık
-
20-Tâ-Hâ 115
lehu : onu
-
20-Tâ-Hâ 115
azmen : azîmli
-
20-Tâ-Hâ 116
ve iz kulnâ : ve demiştik
-
20-Tâ-Hâ 116
li el melâiketi : meleklere
-
20-Tâ-Hâ 116
li âdeme : Âdem'e
-
20-Tâ-Hâ 116
fe : o zaman, hemen
-
20-Tâ-Hâ 116
secedû : secde ettiler
-
20-Tâ-Hâ 116
iblîse : iblis
-
20-Tâ-Hâ 116
ebâ : direndi, yapmadı
-
20-Tâ-Hâ 117
fe : artık, bunun üzerine
-
20-Tâ-Hâ 117
yâ âdemu : ey Âdem
-
20-Tâ-Hâ 117
inne : muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 117
leke : sana, senin için
-
20-Tâ-Hâ 117
ve li zevci-ke : ve zevcine, zevcin (eşin) için
-
20-Tâ-Hâ 117
fe : artık, sonra
-
20-Tâ-Hâ 117
lâ yuhricenne-kumâ : sakın sizin ikinizi çıkarmasın
-
20-Tâ-Hâ 117
min el cenneti : cennetten
-
20-Tâ-Hâ 117
fe : artık, o zaman
-
20-Tâ-Hâ 117
teşkâ : şâkî olursunuz
-
20-Tâ-Hâ 118
inne : muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 118
leke : senin için
-
20-Tâ-Hâ 118
ellâ : olmaz, yoktur
-
20-Tâ-Hâ 118
tecûa \n(cûa) : senin acıkman \n: (acıktı)
-
20-Tâ-Hâ 118
ve lâ ta'râ \n(arida) : ve sen çıplak kalmazsın \n: (çıplak oldu)
-
20-Tâ-Hâ 119
ve enne-ke : ve muhakkak sen
-
20-Tâ-Hâ 119
lâ tazmeu \n(zamiye) : susamazsın \n: (susadı)
-
20-Tâ-Hâ 119
ve lâ tadhâ \n(dahiye) : ve (sıcaktan) yanmazsın \n: (sıcakladı, yandı)
-
20-Tâ-Hâ 120
fe : artık, öyleyse
-
20-Tâ-Hâ 120
vesvese : vesvese verdi
-
20-Tâ-Hâ 120
ileyhi : ona
-
20-Tâ-Hâ 120
eş şeytânu : şeytan
-
20-Tâ-Hâ 120
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 120
yâ âdemu : ey Âdem
-
20-Tâ-Hâ 120
hel edullu-ke alâ : sana delâlet (önderlik) edeyim mi
-
20-Tâ-Hâ 120
şecereti : ağaç
-
20-Tâ-Hâ 120
el huldi : ebedî olan, sonsuz olan
-
20-Tâ-Hâ 120
ve mulkin : ve bir saltanat
-
20-Tâ-Hâ 120
lâ yeblâ : sona ermeyecek
-
20-Tâ-Hâ 121
fe : artık, böylece, bunun üzerine
-
20-Tâ-Hâ 121
ekelâ : ikisi yedi
-
20-Tâ-Hâ 121
fe : böylece, artık, o zaman
-
20-Tâ-Hâ 121
bedet : ortaya çıktı, açıldı
-
20-Tâ-Hâ 121
lehumâ : ikisinin
-
20-Tâ-Hâ 121
sev'âtu-humâ : ikisinin avret yerleri, ayıp yerleri
-
20-Tâ-Hâ 121
ve tafıkâ : ve ikisi başladı
-
20-Tâ-Hâ 121
aleyhimâ : kendi üzerlerini
-
20-Tâ-Hâ 121
el cenneti : cennet
-
20-Tâ-Hâ 121
ve asâ : ve isyan etti, asi oldu
-
20-Tâ-Hâ 121
ademu : Âdem
-
20-Tâ-Hâ 121
rabbe-hu : onun (kendi) Rabbi
-
20-Tâ-Hâ 121
fe : artık, böylece
-
20-Tâ-Hâ 122
summe : sonra
-
20-Tâ-Hâ 122
ictebâ-hu : onu seçti
-
20-Tâ-Hâ 122
fe : artık, böylece, bundan sonra
-
20-Tâ-Hâ 122
tâbe aleyhi : onun tövbesini kabul etti
-
20-Tâ-Hâ 122
ve hedâ : ve hidayete erdirdi
-
20-Tâ-Hâ 123
kâlehbitâ (kale ihbitâ) : 'ikiniz inin' dedi
-
20-Tâ-Hâ 123
cemîan : hepiniz
-
20-Tâ-Hâ 123
fe : artık, bundan sonra
-
20-Tâ-Hâ 123
ye'tiyenne-kum : size mutlaka gelecek
-
20-Tâ-Hâ 123
huden : hidayet
-
20-Tâ-Hâ 123
fe : o zaman, artık
-
20-Tâ-Hâ 123
men ittebea : kim tâbî olursa
-
20-Tâ-Hâ 123
hudâye : hidayetim, hidayetçim
-
20-Tâ-Hâ 123
fe : artık
-
20-Tâ-Hâ 123
ve lâ yeşkâ : ve şâkî olmaz
-
20-Tâ-Hâ 124
ve men : ve kim
-
20-Tâ-Hâ 124
fe : artık, o zaman, o taktirde
-
20-Tâ-Hâ 124
inne : muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 124
lehu : onun için (vardır)
-
20-Tâ-Hâ 124
maîşeten : maişet temini, geçim
-
20-Tâ-Hâ 124
danken : dar, sıkıntılı
-
20-Tâ-Hâ 124
ve nahşuru-hu : ve onu haşrederiz
-
20-Tâ-Hâ 124
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
20-Tâ-Hâ 125
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 125
lime : neden, niçin
-
20-Tâ-Hâ 125
haşerte-nî : beni haşrettin
-
20-Tâ-Hâ 125
ve kad : ve olmuştu
-
20-Tâ-Hâ 126
kâle : dedi
-
20-Tâ-Hâ 126
kezâlike : işte böyle
-
20-Tâ-Hâ 126
etet-ke : sana geldi
-
20-Tâ-Hâ 126
fe : fakat
-
20-Tâ-Hâ 126
nesîte-hâ : sen onu unuttun
-
20-Tâ-Hâ 126
ve kezâlike : ve işte böyle, böylece, aynı şekilde
-
20-Tâ-Hâ 126
el yevme : o gün
-
20-Tâ-Hâ 127
ve kezâlike : ve işte böyle
-
20-Tâ-Hâ 127
neczî : cezalandırırız, karşılığını veririz
-
20-Tâ-Hâ 127
men esrefe : kim israf ederse, israf eden kimse
-
20-Tâ-Hâ 127
ve lem yu'min : ve inanmaz
-
20-Tâ-Hâ 127
ve le : ve elbette
-
20-Tâ-Hâ 127
azâbu el âhıreti : ahiret azabı
-
20-Tâ-Hâ 127
eşeddu : en şiddetli, daha şiddetli
-
20-Tâ-Hâ 127
ve ebkâ : ve devamlı
-
20-Tâ-Hâ 128
e fe lem yehdi : hâlâ hidayete ermedi mi
-
20-Tâ-Hâ 128
lehum : onlar
-
20-Tâ-Hâ 128
kem : kaç, nice
-
20-Tâ-Hâ 128
ehlek-nâ : helâk ettik
-
20-Tâ-Hâ 128
kable-hum : onlardan önce
-
20-Tâ-Hâ 128
min el kurûni : nesillerden
-
20-Tâ-Hâ 128
yemşûne : yürürler, yürüyorlar, dolaşıyorlar
-
20-Tâ-Hâ 128
mesâkini-him : onların meskenleri
-
20-Tâ-Hâ 128
inne : muhakkak
-
20-Tâ-Hâ 128
zâlike : işte bunda
-
20-Tâ-Hâ 128
le âyâtin : elbette âyetler
-
20-Tâ-Hâ 128
ulî en nuhâ : nehy sahipleri, Allah'ın yasaklarına riayet edenler
-
20-Tâ-Hâ 129
ve lev : ve eğer, ise
-
20-Tâ-Hâ 129
kelimetun : bir kelime, bir söz
-
20-Tâ-Hâ 129
sebekat : geçti (daha önce oldu)
-
20-Tâ-Hâ 129
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
20-Tâ-Hâ 129
le : elbette, mutlaka
-
20-Tâ-Hâ 129
kâne : oldu
-
20-Tâ-Hâ 129
lizâmen : elzem, lüzumlu
-
20-Tâ-Hâ 129
ve ecelun : ve bir ecel, vade, müddet
-
20-Tâ-Hâ 129
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
20-Tâ-Hâ 130
fasbir (fe ısbir) : artık sabret
-
20-Tâ-Hâ 130
mâ yekûlûne : onların söyledikleri şey(ler)
-
20-Tâ-Hâ 130
ve sebbih : ve tesbih et
-
20-Tâ-Hâ 130
rabbi-ke : senin Rabbin
-
20-Tâ-Hâ 130
kable : önce
-
20-Tâ-Hâ 130
tulûı eş şemsi : güneşin tulû edişi, doğuşu
-
20-Tâ-Hâ 130
ve kable : ve önce
-
20-Tâ-Hâ 130
ve min ânâi : ve vakitlerden, saatlerden
-
20-Tâ-Hâ 130
el leyli : gece
-
20-Tâ-Hâ 130
fe : artık, böylece
-
20-Tâ-Hâ 130
sebbih : tesbih et
-
20-Tâ-Hâ 130
ve etrâfen nehâri : ve gündüz zamanı, gün boyunca, günün etrafında
-
20-Tâ-Hâ 130
lealleke : umulur ki, böylece
-
20-Tâ-Hâ 130
terdâ : rızaya ulaşırsın
-
20-Tâ-Hâ 131
ve lâ temuddenne : ve sakın uzatma
-
20-Tâ-Hâ 131
ayney-ke : senin iki gözün, gözlerin
-
20-Tâ-Hâ 131
ilâ mâ mettâ'nâ : metalandırdığımız, faydalandırdığımız şey(ler)
-
20-Tâ-Hâ 131
ezvâcen : zevcler, eşler, sınıflar, gruplar
-
20-Tâ-Hâ 131
zehrete : süs, ziynet
-
20-Tâ-Hâ 131
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
20-Tâ-Hâ 131
li neftine-hum : onları fitne (imtihan) etmek için, denemek için
-
20-Tâ-Hâ 131
ve rızku : ve rızık
-
20-Tâ-Hâ 131
rabbi-ke : senin Rabbin
-
20-Tâ-Hâ 131
ve ebkâ : ve bâki, devamlı
-
20-Tâ-Hâ 132
ve'mur (ve u'mur) : ve emret
-
20-Tâ-Hâ 132
ehle-ke : senin ehlin, ailen, etrafındakiler
-
20-Tâ-Hâ 132
bi es salâti : namazı, namaz ile
-
20-Tâ-Hâ 132
vastabir (ve istabir) : ve sabırlı ol, sabret
-
20-Tâ-Hâ 132
aleyhâ : onun üzerine, ona
-
20-Tâ-Hâ 132
lâ nes'elu-ke : biz senden istemiyoruz
-
20-Tâ-Hâ 132
nerzuku-ke : seni rızıklandırırız
-
20-Tâ-Hâ 132
ve el âkıbetu : ve sonuç, akıbet
-
20-Tâ-Hâ 132
li et takvâ : takva sahipleri için
-
20-Tâ-Hâ 133
ve kâlû : ve dediler
-
20-Tâ-Hâ 133
lev lâ : olsa olmaz mı
-
20-Tâ-Hâ 133
ye'tî-nâ bi : bize getirir
-
20-Tâ-Hâ 133
âyetin : âyet
-
20-Tâ-Hâ 133
e ve lem te'ti-him : onlara gelmedi mi
-
20-Tâ-Hâ 133
beyyinetu : beyyine (ispat vasıtaları, deliller)
-
20-Tâ-Hâ 133
mâ fî es suhufi : sahifeler (için)de olan şey(ler)
-
20-Tâ-Hâ 133
el ûlâ : evvelkiler
-
20-Tâ-Hâ 134
ve lev : ve eğer, olsa, ise
-
20-Tâ-Hâ 134
ennâ (enne-nâ) : gerçekten biz
-
20-Tâ-Hâ 134
ehleknâ-hum : onları helâk ettik
-
20-Tâ-Hâ 134
le : elbette, mutlaka
-
20-Tâ-Hâ 134
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
20-Tâ-Hâ 134
lev lâ : olmaz mı
-
20-Tâ-Hâ 134
erselte : sen gönderdin
-
20-Tâ-Hâ 134
ileynâ : bize
-
20-Tâ-Hâ 134
resûlen : bir resûl
-
20-Tâ-Hâ 134
fe : böylece, artık
-
20-Tâ-Hâ 134
nettebia : tâbî oluruz
-
20-Tâ-Hâ 134
âyâti-ke : senin âyetlerin
-
20-Tâ-Hâ 134
en nezille : bizim zelil olmamız
-
20-Tâ-Hâ 134
ve nahzâ : ve biz rezil, rüsva oluruz
-
20-Tâ-Hâ 135
muterebbisun : bekleyenler
-
20-Tâ-Hâ 135
fe : böylece, öyleyse
-
20-Tâ-Hâ 135
terabbesû : bekleyin
-
20-Tâ-Hâ 135
fe : o zaman, artık
-
20-Tâ-Hâ 135
se ta'lemûne : yakında bileceksiniz, öğreneceksiniz
-
20-Tâ-Hâ 135
men : kim, kimse
-
20-Tâ-Hâ 135
es sırâtı es seviyyi : Sıratı Mustakîm
-
20-Tâ-Hâ 135
ve men : ve kim
-
20-Tâ-Hâ 135
ihtedâ : hidayete erdi
-
21-Enbiyâ 1
ıkterebe \n(karibun) : yaklaştı \n: yakın
-
21-Enbiyâ 1
li en nâsi : insanlar için
-
21-Enbiyâ 1
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 1
fî gafletin : gaflet içinde
-
21-Enbiyâ 1
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
21-Enbiyâ 2
mâ ye'tî-him : onlara gelmedi (ki)
-
21-Enbiyâ 2
muhdesin : yeni
-
21-Enbiyâ 2
illestemeûhu (illâ istemeû-hu) : den başka, ancak, sadece onu dinlediler
-
21-Enbiyâ 2
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 2
yel'abûne : oynuyorlar (alay ediyorlar)
-
21-Enbiyâ 3
lâhiyeten : önem vermeyerek (oyun ve eğlencede)
-
21-Enbiyâ 3
ve eserrû : ve gizleyerek
-
21-Enbiyâ 3
en necvellezîne (necve ellezîne) : fısıldaşırlar o kimseler
-
21-Enbiyâ 3
zalemû : zulmeden
-
21-Enbiyâ 3
hel hâzâ : bu mu
-
21-Enbiyâ 3
beşerun : bir beşer
-
21-Enbiyâ 3
e : mı
-
21-Enbiyâ 3
fe : öyleyse, yoksa
-
21-Enbiyâ 3
te'tûne es sıhre : sihre kapılıyorsunuz
-
21-Enbiyâ 3
ve entum : ve siz
-
21-Enbiyâ 3
tubsırûne : siz görüyorsunuz
-
21-Enbiyâ 4
kâle : dedi
-
21-Enbiyâ 4
ya'lemu : bilir
-
21-Enbiyâ 4
el kavle : sözü
-
21-Enbiyâ 4
fî es semâi : semada
-
21-Enbiyâ 4
ve el ardı : ve arzda, yerde
-
21-Enbiyâ 4
ve huve : ve o
-
21-Enbiyâ 4
es semîu : (en iyi) işitendir
-
21-Enbiyâ 4
el alîmu : (en iyi) bilendir
-
21-Enbiyâ 5
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 5
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 5
ifterâ-hu : onu uydurdu
-
21-Enbiyâ 5
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 5
huve : o
-
21-Enbiyâ 5
fel ye'tinâ bi (fe li ye'ti-nâ bi) : o zaman, öyleyse bize getirsin
-
21-Enbiyâ 5
âyetin : bir âyet
-
21-Enbiyâ 5
kemâ : gibi
-
21-Enbiyâ 5
ursile : gönderildi
-
21-Enbiyâ 5
el evvelûne : evvelkiler
-
21-Enbiyâ 6
mâ âmenet : îmân etmedi
-
21-Enbiyâ 6
kable-hum : onlardan önce
-
21-Enbiyâ 6
min karyetin : ülkelerden (biri)
-
21-Enbiyâ 6
ehleknâ-hâ : onu biz helâk ettik
-
21-Enbiyâ 6
e fe hum : o zaman, öyleyse onlar mı
-
21-Enbiyâ 6
yu'minûne : îmân edecekler
-
21-Enbiyâ 7
ve mâ ersel-nâ : ve biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 7
kable-ke : senden önce
-
21-Enbiyâ 7
ricâlen : rical, erkekler,
-
21-Enbiyâ 7
ileyhim : onlara
-
21-Enbiyâ 7
fes'elû (fe es'elû) : o zaman sorun
-
21-Enbiyâ 7
ehle ez zikri : zikir ehline
-
21-Enbiyâ 7
lâ ta'lemûne : siz bilmiyorsunuz
-
21-Enbiyâ 8
ve mâ cealnâ-hum : ve biz onları kılmadık
-
21-Enbiyâ 8
ceseden : bir ceset, beden
-
21-Enbiyâ 8
lâ ye'kulûne : yemezler
-
21-Enbiyâ 8
et taâme : yemek
-
21-Enbiyâ 8
ve mâ kânû : ve olmadılar, değildirler
-
21-Enbiyâ 8
hâlidîne : halidin, ebedî
-
21-Enbiyâ 9
summe : sonra
-
21-Enbiyâ 9
el va'de : vaad
-
21-Enbiyâ 9
fe enceynâ-hum : böylece onları kurtardık
-
21-Enbiyâ 9
ve men : ve kimse, kişi
-
21-Enbiyâ 9
neşâu : biz diledik
-
21-Enbiyâ 9
ve ehlek-nâ : ve biz helâk ettik
-
21-Enbiyâ 9
el musrifîne : müsrifler, israf edenler
-
21-Enbiyâ 10
lekad : andolsun ki
-
21-Enbiyâ 10
enzel-nâ : biz indirdik
-
21-Enbiyâ 10
ileykum : size
-
21-Enbiyâ 10
kitâben : bir kitap
-
21-Enbiyâ 10
e fe lâ ta'kılûne : hâlâ akıl etmez misiniz
-
21-Enbiyâ 11
ve kem : ve nice, kaç tane
-
21-Enbiyâ 11
min karyetin : ülkelerden, şehirlerden
-
21-Enbiyâ 11
kânet : oldu
-
21-Enbiyâ 11
zâlimeten : zalim olan, zulmeden
-
21-Enbiyâ 11
ve enşe'nâ : ve biz inşa ettik, yarattık
-
21-Enbiyâ 11
ba'de-hâ : ondan sonra
-
21-Enbiyâ 11
kavmen : bir kavim
-
21-Enbiyâ 11
âharîne : diğer, başka
-
21-Enbiyâ 12
fe lemmâ : olduğu zaman
-
21-Enbiyâ 12
ehassû : hissettiler
-
21-Enbiyâ 12
be'se-nâ : bizim azabımız
-
21-Enbiyâ 12
yerkudûne (rakada) : koşarlar, kaçarlar (koştu)
-
21-Enbiyâ 13
lâ terkudû : koşmayın, kaçmayın
-
21-Enbiyâ 13
verciû (ve irciû) : ve dönün
-
21-Enbiyâ 13
ve mesâkini-kum : ve meskenlerinize
-
21-Enbiyâ 13
lealle-kum : böylece siz
-
21-Enbiyâ 13
tus'elûne : sorgulanacaksınız
-
21-Enbiyâ 14
yâ veylenâ : yazıklar olsun bize
-
21-Enbiyâ 14
zâlimîne : zalimler
-
21-Enbiyâ 15
fe mâ zâlet : böylece bitmedi (devam etti)
-
21-Enbiyâ 15
tilke : o, bu
-
21-Enbiyâ 15
ceal-nâ : kıldık, yaptık
-
21-Enbiyâ 15
hasîden : hasat edilmiş (biçilmiş) ekinler
-
21-Enbiyâ 15
hâmidîne : sönmüş hale gelmiş olanlar
-
21-Enbiyâ 16
ve mâ halakna : ve biz yaratmadık
-
21-Enbiyâ 16
es semâe : sema
-
21-Enbiyâ 16
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
21-Enbiyâ 16
ve mâ : ve şeyler
-
21-Enbiyâ 16
beyne-humâ : onların ikisinin arasında
-
21-Enbiyâ 16
lâıbîne : oyun (eğlence)
-
21-Enbiyâ 17
lev : eğer, şâyet
-
21-Enbiyâ 17
ered-nâ : biz istedik, irade ettik
-
21-Enbiyâ 17
en nettehıze : bizim edinmemiz
-
21-Enbiyâ 17
lehven : eğlence
-
21-Enbiyâ 17
lettehaznâhu (le ittehaznâ-hu) : mutlaka onu biz edin(ir)dik
-
21-Enbiyâ 17
min ledun-nâ : bizim katımızdan
-
21-Enbiyâ 17
fâ'ılîne : yapanlar
-
21-Enbiyâ 18
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 18
bi el hakkı : hakkı
-
21-Enbiyâ 18
alel bâtıli (alâ el bâtıli) : bâtılın üzerine
-
21-Enbiyâ 18
fe yedmegu-hu : o zaman onu mahveder
-
21-Enbiyâ 18
fe izâ : böylece o zaman
-
21-Enbiyâ 18
huve : o
-
21-Enbiyâ 18
ve lekum el veylu : ve size yazıklar olsun
-
21-Enbiyâ 18
tasıfûne : sizin vasfettiğiniz (isnat ettiğiniz)
-
21-Enbiyâ 19
ve lehu : ve onundur
-
21-Enbiyâ 19
men : kimseler, kişiler
-
21-Enbiyâ 19
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
21-Enbiyâ 19
ve el ardı : ve arz, dünya
-
21-Enbiyâ 19
ve men : ve kimseler, kişiler
-
21-Enbiyâ 19
inde-hu : onun yanında, katında
-
21-Enbiyâ 19
lâ yestekbirûne : büyüklenmez, kibirlenmez
-
21-Enbiyâ 19
an ıbâdeti-hî : onun ibadetlerinden, ona ibadet etmekten
-
21-Enbiyâ 19
ve lâ yestahsirûne : ve onlar yorulmazlar
-
21-Enbiyâ 20
yusebbihûne : tesbih ederler
-
21-Enbiyâ 20
el leyle : gece
-
21-Enbiyâ 20
ve en nehâre : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 20
lâ yefturûne : ara vermezler
-
21-Enbiyâ 21
emittehazû (em ittehazû) : yoksa edindiler mi
-
21-Enbiyâ 21
âliheten : ilâhlar
-
21-Enbiyâ 21
min el ardı : arzdan (yeryüzünden)
-
21-Enbiyâ 21
yunşirûne : diriltilirler, neşrolurlar
-
21-Enbiyâ 22
lev : eğer, şâyet
-
21-Enbiyâ 22
kâne : oldu
-
21-Enbiyâ 22
âlihetun : ilâhlar
-
21-Enbiyâ 22
le fesedetâ : ikisi fesada uğradı
-
21-Enbiyâ 22
fe : oysa, halbuki
-
21-Enbiyâ 22
subhânallâhi (subhâne allâhi) : Allah
-
21-Enbiyâ 22
rabbi el arşi : arşın Rabbi
-
21-Enbiyâ 22
yasıfûne : vasıflandırırlar
-
21-Enbiyâ 23
lâ yus'elu : mesul değildir, sorumlu olmaz
-
21-Enbiyâ 23
yef'alu : yapar
-
21-Enbiyâ 23
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 23
yus'elûne : mesul olurlar, sorumlu olurlar, sorgulanırlar
-
21-Enbiyâ 24
emittehazû (em ittehazû) : yoksa edindiler mi
-
21-Enbiyâ 24
âliheten : ilâhlar
-
21-Enbiyâ 24
burhâne-kum : burhanınız, kesin deliliniz
-
21-Enbiyâ 24
men : kimselerin, kişilerin
-
21-Enbiyâ 24
maiye : benimle beraber
-
21-Enbiyâ 24
ve zikru : ve zikir
-
21-Enbiyâ 24
men : kimselerin, kişilerin
-
21-Enbiyâ 24
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 24
ekseru-hum : onların çoğu
-
21-Enbiyâ 24
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
21-Enbiyâ 24
el hakka : hakkı
-
21-Enbiyâ 24
fe hum : böylece onlar
-
21-Enbiyâ 24
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
21-Enbiyâ 25
ve mâ ersel-nâ : ve biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 25
min kabli-ke : senden önce
-
21-Enbiyâ 25
min resûlin : (resûllerden) bir resûl
-
21-Enbiyâ 25
ileyhi : ona
-
21-Enbiyâ 25
enne-hu : onun olduğunu
-
21-Enbiyâ 25
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
21-Enbiyâ 25
ene : ben
-
21-Enbiyâ 25
fa'budûni (fe a'budû-ni) : öyleyse, o zaman bana kul
-
21-Enbiyâ 26
ve kâlûttehaze (kâlû ittehaze) : ve edindi dediler
-
21-Enbiyâ 26
er rahmânu : Rahmân
-
21-Enbiyâ 26
veleden : bir çocuk, bir evlât
-
21-Enbiyâ 26
subhâne-hu : o münezzehtir, sübhandır
-
21-Enbiyâ 26
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 26
mukremûne : ikram edilmiş olanlar
-
21-Enbiyâ 27
lâ yesbikûne-hu : onun (önüne) geçmezler
-
21-Enbiyâ 27
bi el kavli : söz ile
-
21-Enbiyâ 27
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 27
bi emri-hî : onun emri ile
-
21-Enbiyâ 27
ya'melûne : yaparlar, amel ederler
-
21-Enbiyâ 28
ya'lemu : bilir
-
21-Enbiyâ 28
beyne eydî-him : onların elleri arasındaki, önlerindeki
-
21-Enbiyâ 28
ve mâ : ve şey
-
21-Enbiyâ 28
halfe-hum : onların arkası
-
21-Enbiyâ 28
ve lâ yeşfeûne : ve şefaat etmezler
-
21-Enbiyâ 28
li men irtedâ : rızaya ermiş kimse(ler)
-
21-Enbiyâ 28
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 28
min haşyeti-hî : onun haşyetinden
-
21-Enbiyâ 28
muşfikûne : korkanlar
-
21-Enbiyâ 29
ve men : ve kim
-
21-Enbiyâ 29
yekul : derse
-
21-Enbiyâ 29
fe zâlike : işte o zaman
-
21-Enbiyâ 29
neczî-hi : onu cezalandırırız
-
21-Enbiyâ 29
cehenneme : cehennem
-
21-Enbiyâ 29
kezâlike : işte böyle
-
21-Enbiyâ 29
neczî : cezalandırırız
-
21-Enbiyâ 29
ez zâlimîne : zalimler
-
21-Enbiyâ 30
e ve lem yere : ve görmüyorlar mı (görmediler mi)
-
21-Enbiyâ 30
ellezîne : o kimseler, onlar
-
21-Enbiyâ 30
keferû : inkâr ettiler
-
21-Enbiyâ 30
enne es semâvâti : semaların olduğu
-
21-Enbiyâ 30
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
21-Enbiyâ 30
kânetâ : idi, olmuştu
-
21-Enbiyâ 30
retkan : bitişik
-
21-Enbiyâ 30
fe fetaknâ-huma : sonra biz ikisini ayırdık
-
21-Enbiyâ 30
ve cealnâ : ve kıldık, yarattık
-
21-Enbiyâ 30
min el mâi : sudan
-
21-Enbiyâ 30
kulle şey'in : herşey
-
21-Enbiyâ 30
e fe lâ yu'minûne : hâlâ inanmazlar mı
-
21-Enbiyâ 31
ve ceal-nâ : ve biz kıldık
-
21-Enbiyâ 31
fî el ardı : yeryüzünde
-
21-Enbiyâ 31
revâsiye : dağlar
-
21-Enbiyâ 31
en temîde bi : sarsması
-
21-Enbiyâ 31
ve ceal-nâ : ve kıldık
-
21-Enbiyâ 31
ficâcen : geniş yollar, iki dağ arasındaki geniş geçit yerleri
-
21-Enbiyâ 31
subulen : sebîller, yollar
-
21-Enbiyâ 31
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
21-Enbiyâ 31
yehtedûne : hidayete ererler
-
21-Enbiyâ 32
ve ceal-nâ : ve kıldık
-
21-Enbiyâ 32
es semâe : sema
-
21-Enbiyâ 32
sakfen : tavan
-
21-Enbiyâ 32
mahfûzen : korunmuş, muhafaza edilmiş
-
21-Enbiyâ 32
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 32
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
21-Enbiyâ 33
ve huve ellezî : ve odur
-
21-Enbiyâ 33
el leyle : gece
-
21-Enbiyâ 33
ve en nehâre : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 33
ve eş şemse : ve güneş
-
21-Enbiyâ 33
ve el kamere : ve ay
-
21-Enbiyâ 33
felekin : yörünge, felek
-
21-Enbiyâ 33
yesbehûne : yüzüyorlar, yüzerler (seyir ediyorlar)
-
21-Enbiyâ 34
ve mâ ceal-nâ : ve biz kılmadık, vermedik
-
21-Enbiyâ 34
li beşerin : bir beşer için, bir beşere
-
21-Enbiyâ 34
min kabli-ke : senden önce
-
21-Enbiyâ 34
el hulde : halidin, ebedî, ölümsüz
-
21-Enbiyâ 34
e : mu
-
21-Enbiyâ 34
fe : böylece, öyleyse
-
21-Enbiyâ 34
in mitte : eğer sen ölürsen
-
21-Enbiyâ 34
fe : böylece
-
21-Enbiyâ 34
humul hâlidûne : halidin, ebedî, ölümsüz
-
21-Enbiyâ 35
nefsin : nefs
-
21-Enbiyâ 35
el mevti : ölüm
-
21-Enbiyâ 35
ve neblû-kum : ve sizi imtihan ederiz
-
21-Enbiyâ 35
bi eş şerri : şerr ile
-
21-Enbiyâ 35
ve el hayri : ve hayır ile
-
21-Enbiyâ 35
fitneten : fitne, deneme
-
21-Enbiyâ 35
ve ileynâ : ve bize
-
21-Enbiyâ 35
turceûne (recea) : döndürüleceksiniz (döndü)
-
21-Enbiyâ 36
ve izâ reâ-ke : ve seni gördükleri zaman
-
21-Enbiyâ 36
ellezîne : onlar
-
21-Enbiyâ 36
keferû : inkâr ettiler
-
21-Enbiyâ 36
in yettehızûne-ke illâ : seni sadece ..... ediniyorlar
-
21-Enbiyâ 36
huzuven : alay konusu
-
21-Enbiyâ 36
e hazâ : bu mu
-
21-Enbiyâ 36
ellezî yezkuru : zikreden, söyleyen
-
21-Enbiyâ 36
âlihete-kum : sizin ilâhlarınız
-
21-Enbiyâ 36
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 36
bi zikri er rahmâni : Rahmân'ın zikrini
-
21-Enbiyâ 36
hum kâfirûne : onlar inkâr edenler, kâfirler
-
21-Enbiyâ 37
hulika el insânu : insan yaratıldı
-
21-Enbiyâ 37
min acelin : acele olarak, aceleci özellikte
-
21-Enbiyâ 37
se-urî-kum : size göstereceğim
-
21-Enbiyâ 37
fe : böylece, artık
-
21-Enbiyâ 37
lâ testa'cilû-ni : benden acele istemeyin
-
21-Enbiyâ 38
ve yekûlûne : ve söylerler, derler
-
21-Enbiyâ 38
metâ : ne zaman
-
21-Enbiyâ 38
el va'du : vaad
-
21-Enbiyâ 38
sâdıkîne : doğru söyleyenler, sadıklar
-
21-Enbiyâ 39
lev : eğer, ise
-
21-Enbiyâ 39
ya'lemu ellezîne : o kimseler bilselerdi
-
21-Enbiyâ 39
keferû : inkâr ettiler
-
21-Enbiyâ 39
hîne : (belli bir) zaman
-
21-Enbiyâ 39
lâ yekuffûne \n(keffe) : gidermez, zararını önlemez, men etmez \n: (men etti, önledi, tehlikeyi giderdi)
-
21-Enbiyâ 39
en nâre : ateş
-
21-Enbiyâ 39
ve lâ an zuhûri-him : ve onların sırtlarından olmaz
-
21-Enbiyâ 39
ve lâ hum yunsarûne : ve onlar yardım olunmazlar
-
21-Enbiyâ 40
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 40
te'tî-him : onlara gelecek, gelir
-
21-Enbiyâ 40
bagteten : aniden, ansızın
-
21-Enbiyâ 40
fe : böylece
-
21-Enbiyâ 40
tebhetu-hum \n(behete) : onları dehşette bırakacak (onlar dehşete kapılacak) \n: (dehşete kapıldı)
-
21-Enbiyâ 40
fe : artık, böylece
-
21-Enbiyâ 40
lâ yestetî'ûne : güçleri yetmeyecek
-
21-Enbiyâ 40
redde-hâ : onu reddetti, geri çevirdi
-
21-Enbiyâ 40
ve lâ hum yunzarûne : ve onlara bakılmaz, bakılmayacak
-
21-Enbiyâ 41
ve lekad istuhzie : ve andolsun alay edildi
-
21-Enbiyâ 41
min kablike : senden önce
-
21-Enbiyâ 41
fe : artık, fakat, böylece
-
21-Enbiyâ 41
ellezîne : onlar, o kimseler
-
21-Enbiyâ 41
sehırû : alay ettiler
-
21-Enbiyâ 41
yestehziûne : alay ediyorlar
-
21-Enbiyâ 42
men : kim
-
21-Enbiyâ 42
yekleu-kum \n(kelee) : sizi korur, himayesine alır \n: (korudu, himaye etti)
-
21-Enbiyâ 42
bi el leyli : gece ile
-
21-Enbiyâ 42
ve en nehâri : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 42
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
21-Enbiyâ 42
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 42
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
21-Enbiyâ 43
em : mı, mu
-
21-Enbiyâ 43
lehum : onların vardır
-
21-Enbiyâ 43
âlihetun : ilâhlar
-
21-Enbiyâ 43
temneu-hum : onları men eden
-
21-Enbiyâ 43
lâ yestetîûne : güçleri yetmez, yapamazlar
-
21-Enbiyâ 43
nasre : yardım
-
21-Enbiyâ 43
enfusi-him : onların kendileri
-
21-Enbiyâ 43
ve lâ hum : ve onlar değildir
-
21-Enbiyâ 43
yushabûne : sahip olunur
-
21-Enbiyâ 44
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 44
metta'nâ : biz onları metalandırdık, faydalandırdık
-
21-Enbiyâ 44
ve âbâe-hum : ve onların babaları, ataları
-
21-Enbiyâ 44
tâle : uzun geldi
-
21-Enbiyâ 44
aleyhim : onlara
-
21-Enbiyâ 44
el umuru : ömür
-
21-Enbiyâ 44
e fe lâ yerevne : artık, hâlâ görmüyorlar mı
-
21-Enbiyâ 44
ennâ : nasıl
-
21-Enbiyâ 44
ne'ti : geliyoruz
-
21-Enbiyâ 44
el arda : arz, yeryüzü
-
21-Enbiyâ 44
nenkusû-hâ : onu eksiltiyoruz
-
21-Enbiyâ 44
min etrâfi-hâ : onun etrafından, çevresinden
-
21-Enbiyâ 44
e fe hum : öyleyse, hâlâ onlar mı
-
21-Enbiyâ 44
el gâlibûne : gâlip olanlar, üstün gelenler
-
21-Enbiyâ 45
innemâ : sadece
-
21-Enbiyâ 45
bi el vahyi : vahyile
-
21-Enbiyâ 45
ve lâ yesmeu : ve işitmezler
-
21-Enbiyâ 45
es summu : sağırlar
-
21-Enbiyâ 45
ed duâe : dua, çağrı, davet
-
21-Enbiyâ 45
mâ yunzerûne : uyarıldıkları şey
-
21-Enbiyâ 46
ve le in : ve eğer, olsa
-
21-Enbiyâ 46
messet-hum : onlara dokundu
-
21-Enbiyâ 46
nefhatun : bir esinti
-
21-Enbiyâ 46
rabbi-ke : senin Rabbin
-
21-Enbiyâ 46
le yekûlunne : mutlaka derler
-
21-Enbiyâ 46
yâ veyle-nâ : bize yazıklar olsun
-
21-Enbiyâ 46
zâlimîne : zalimler
-
21-Enbiyâ 47
ve nedau : ve kurarız, kuracağız
-
21-Enbiyâ 47
el mevâzîne : mizanlar
-
21-Enbiyâ 47
el kısta : adalet
-
21-Enbiyâ 47
li yevmi el kıyâmeti : kıyâmet günü için
-
21-Enbiyâ 47
fe : böylece, artık
-
21-Enbiyâ 47
lâ tuzlemu : zulmedilmez, haksızlığa uğratılmaz
-
21-Enbiyâ 47
nefsun : kişi, kimse
-
21-Enbiyâ 47
şey'en : bir şey
-
21-Enbiyâ 47
ve in kâne : ve eğer, olsa, olsa bile
-
21-Enbiyâ 47
miskâle (sekule) : (en küçük) ağırlık (birimi) (ağır geldi)
-
21-Enbiyâ 47
habbetin : tane
-
21-Enbiyâ 47
min hardelin : hardaldan
-
21-Enbiyâ 47
eteynâ : biz getirdik
-
21-Enbiyâ 47
ve kefâ : ve kâfi oldu (kâfidir), yeterli oldu
-
21-Enbiyâ 47
hâsibîne : hesap görenler, hesap görücüler
-
21-Enbiyâ 48
ve lekad : ve andolsun
-
21-Enbiyâ 48
âteynâ : verdik
-
21-Enbiyâ 48
ve hârûne : ve Harun
-
21-Enbiyâ 48
el furkâne : furkan (hak ile bâtılı birbirinden ayıran), Tevrat
-
21-Enbiyâ 48
ve dıyâen : ve bir ışık (nur) olarak
-
21-Enbiyâ 48
ve zikren : ve bir zikir olarak
-
21-Enbiyâ 48
li el muttekîne : takva sahipleri için
-
21-Enbiyâ 49
ellezîne : o kimseler ki, onlar
-
21-Enbiyâ 49
yahşevne : huşû duyarlar
-
21-Enbiyâ 49
rabbe-hum : onların Rabbi
-
21-Enbiyâ 49
bi el gaybi : gaybte, görmedikleri halde
-
21-Enbiyâ 49
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 49
min es sâati : o saatten, kıyâmet saatinden
-
21-Enbiyâ 49
muşfikûne : korkanlar(dır)
-
21-Enbiyâ 50
ve hâzâ : ve bu
-
21-Enbiyâ 50
mubârekun : mübarek
-
21-Enbiyâ 50
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
21-Enbiyâ 50
e fe entum : öyleyse siz misiniz
-
21-Enbiyâ 50
lehu : onu
-
21-Enbiyâ 50
munkirûne : inkâr edenler, inkâr ediciler
-
21-Enbiyâ 51
ve lekad : ve andolsun ki
-
21-Enbiyâ 51
âteynâ : verdik
-
21-Enbiyâ 51
ibrâhîme : İbrâhîm
-
21-Enbiyâ 51
ruşde-hu : onun rüşdü (onun irşad yetkisi)
-
21-Enbiyâ 51
ve kunnâ : ve biz olduk
-
21-Enbiyâ 51
âlimîne : bilenler
-
21-Enbiyâ 52
iz kâle : demişti
-
21-Enbiyâ 52
li ebî-hi : babasına
-
21-Enbiyâ 52
ve kavmi-hî : ve kavmine
-
21-Enbiyâ 52
et temâsîlu : heykeller
-
21-Enbiyâ 52
elletî : ki o
-
21-Enbiyâ 52
entum : siz
-
21-Enbiyâ 52
lehâ : ona
-
21-Enbiyâ 52
âkifûne (akefe) : devamlı ibadet edenler (devamlı ibadet etti)
-
21-Enbiyâ 53
veced-nâ : biz bulduk
-
21-Enbiyâ 53
âbâe-nâ : bizim babalarımız
-
21-Enbiyâ 53
lehâ : ona
-
21-Enbiyâ 53
âbidîne : kul olanlar, ibadet edenler
-
21-Enbiyâ 54
kâle : dedi
-
21-Enbiyâ 54
lekad : andolsun
-
21-Enbiyâ 54
entum : siz(ler)
-
21-Enbiyâ 54
ve âbâu-kum : ve sizin babalarınız
-
21-Enbiyâ 55
e ci'te-nâ : bize mi getirdin
-
21-Enbiyâ 55
bi el hakkı : hakkı
-
21-Enbiyâ 55
em : yoksa, veya
-
21-Enbiyâ 55
ente : sen
-
21-Enbiyâ 55
min el lâıbîne : oyun oynayanlardan
-
21-Enbiyâ 56
kâle : dedi
-
21-Enbiyâ 56
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 56
rabbu es semâvâti : semaların Rabbidir
-
21-Enbiyâ 56
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
21-Enbiyâ 56
ellezî : ki o
-
21-Enbiyâ 56
fatara-hunne : onları yarattı
-
21-Enbiyâ 56
ve ene : ve ben
-
21-Enbiyâ 56
min eş şâhidîne : şahitlerden
-
21-Enbiyâ 57
ve tallâhi : ve Allah'a andolsun, yemin olsun
-
21-Enbiyâ 57
le ekîdenne : mutlaka hile yapacağım
-
21-Enbiyâ 57
asnâme-kum : sizin putlarınız
-
21-Enbiyâ 57
ba'de : sonra
-
21-Enbiyâ 57
en tuvellû : dönüp gitmeniz
-
21-Enbiyâ 57
mudbirîne : arkalarına dönenler
-
21-Enbiyâ 58
fe ceale-hum : böylece onları kıldı (yaptı)
-
21-Enbiyâ 58
cuzâzen : cüz cüz, parça parça
-
21-Enbiyâ 58
kebîren : büyük olan
-
21-Enbiyâ 58
lehum : onlar, onların
-
21-Enbiyâ 58
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
21-Enbiyâ 58
ileyhi : ona
-
21-Enbiyâ 58
yerciûne : rücu ederler, dönerler
-
21-Enbiyâ 59
men : kim
-
21-Enbiyâ 59
feale : yaptı
-
21-Enbiyâ 59
bi âliheti-nâ : bizim ilâhlarımıza
-
21-Enbiyâ 59
inne-hu : muhakkak o
-
21-Enbiyâ 59
le min ez zâlimîne : elbette, gerçekten zalimlerden
-
21-Enbiyâ 60
semi'nâ : biz işittik
-
21-Enbiyâ 60
feten : genç, delikanlı
-
21-Enbiyâ 60
yezkuru-hum : onları zikrediyor
-
21-Enbiyâ 60
lehu : ona
-
21-Enbiyâ 61
fe'tû (fe a'tû) : öyleyse getirin
-
21-Enbiyâ 61
en nâsi : insanlar
-
21-Enbiyâ 61
lealle-hum : umulur ki onlar, böylece onlar
-
21-Enbiyâ 61
yeşhedûne : şahit olurlar
-
21-Enbiyâ 62
e ente : sen mi(sin)
-
21-Enbiyâ 62
fealte : sen yaptın
-
21-Enbiyâ 62
bi âliheti-nâ : bizim ilâhlarımıza
-
21-Enbiyâ 63
kâle : dedi
-
21-Enbiyâ 63
bel : hayır
-
21-Enbiyâ 63
feale-hu : onu o yaptı
-
21-Enbiyâ 63
kebîru-hum : onların büyüğü
-
21-Enbiyâ 63
fes'elûhum (fe es'elû-hum) : haydi onlara sorun
-
21-Enbiyâ 63
yentıkûne : konuşuyorlar, konuşurlar
-
21-Enbiyâ 64
fe receû : o zaman döndüler
-
21-Enbiyâ 64
ilâ enfusi-him : onlar kendilerine
-
21-Enbiyâ 64
fe kâlû : böylece dediler
-
21-Enbiyâ 64
inne-kum : muhakkak siz
-
21-Enbiyâ 64
entum : siz
-
21-Enbiyâ 64
ez zâlimûne : zalimlersiniz
-
21-Enbiyâ 65
summe : sonra
-
21-Enbiyâ 65
lekad : andolsun
-
21-Enbiyâ 65
alimte : sen bildin (biliyordun)
-
21-Enbiyâ 65
yentıkûne : konuşuyorlar
-
21-Enbiyâ 66
kâle : dedi
-
21-Enbiyâ 66
e fe : hâlâ mı
-
21-Enbiyâ 66
ta'budûne : tapıyorsunuz
-
21-Enbiyâ 66
lâ yenfeu-kum : size faydası olmaz
-
21-Enbiyâ 66
şey'en : bir şey
-
21-Enbiyâ 66
ve lâ yadurru-kum : ve size zararı olmaz
-
21-Enbiyâ 67
lekum : size
-
21-Enbiyâ 67
ve li mâ ta'budûne : ve taptığınız şeylere
-
21-Enbiyâ 67
e fe lâ ta'kılûne : hâlâ akıl etmiyor musunuz
-
21-Enbiyâ 68
vansurû (ve unsurû) : ve yardım edin
-
21-Enbiyâ 68
âlihete-kum : ilâhlarınıza
-
21-Enbiyâ 68
fâılîne : yapanlar
-
21-Enbiyâ 69
berden : soğuk
-
21-Enbiyâ 69
ve selâmen : ve selâmet (zararsız)
-
21-Enbiyâ 69
alâ ibrâhîme : İbrâhîm'e
-
21-Enbiyâ 70
ve erâdû : ve istediler
-
21-Enbiyâ 70
keyden : tuzak, hile
-
21-Enbiyâ 70
fe ceal-nâ : böylece yaptık, fakat kıldık
-
21-Enbiyâ 70
el ahserîne : daha çok hüsranda olanlar
-
21-Enbiyâ 71
ve necceynâ-hu : ve biz onu kurtardık
-
21-Enbiyâ 71
ve lûtan : ve Lut
-
21-Enbiyâ 71
ilâ el ardı : arza, yere
-
21-Enbiyâ 71
elletî : ki o
-
21-Enbiyâ 71
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
21-Enbiyâ 72
ve veheb-nâ : ve armağan ettik
-
21-Enbiyâ 72
lehu : ona
-
21-Enbiyâ 72
ve ya'kûbe : ve Yâkub'u
-
21-Enbiyâ 72
nâfileten : ilâveten
-
21-Enbiyâ 72
ve kullen : ve hepsini
-
21-Enbiyâ 72
ceal-nâ : kıldık
-
21-Enbiyâ 72
sâlihîne : salihler
-
21-Enbiyâ 73
ve cealnâ-hum : ve onları kıldık
-
21-Enbiyâ 73
eimmeten : imamlar
-
21-Enbiyâ 73
yehdûne : hidayete erdirirler
-
21-Enbiyâ 73
bi emri-nâ : bizim emrimizle
-
21-Enbiyâ 73
ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
-
21-Enbiyâ 73
ileyhim : onlara
-
21-Enbiyâ 73
fi'le el hayrâti : hayırlar işleme (yapma)
-
21-Enbiyâ 73
ve ikâme es salâti : ve namazın ikame edilmesi (namaz kılınması)
-
21-Enbiyâ 73
ve îtâe ez zekâti : ve zekâtın verilmesi
-
21-Enbiyâ 73
ve kânû : ve oldular
-
21-Enbiyâ 73
lenâ : bize
-
21-Enbiyâ 73
âbidîne : kullar
-
21-Enbiyâ 74
ve lûtan : ve Lut
-
21-Enbiyâ 74
ateynâ-hu : ona verdik
-
21-Enbiyâ 74
hukmen : hikmet
-
21-Enbiyâ 74
ve ılmen : ve ilim
-
21-Enbiyâ 74
ve necceynâ-hu : ve biz onu kurtardık
-
21-Enbiyâ 74
min el karyeti : ülkeden
-
21-Enbiyâ 74
elletî : ki o (o ülke)
-
21-Enbiyâ 74
kânet ta'melu : yapıyorlardı
-
21-Enbiyâ 74
el habâise : çirkin işler, çirkinlikler
-
21-Enbiyâ 74
inne-hum : muhakkak onlar
-
21-Enbiyâ 74
kavme : bir kavim
-
21-Enbiyâ 74
sev'in : kötü
-
21-Enbiyâ 74
fâsikîne : fasıklar
-
21-Enbiyâ 75
ve edhalnâ-hu : ve onu dahil ettik
-
21-Enbiyâ 75
rahmeti-nâ : bizim rahmetimiz
-
21-Enbiyâ 75
inne-hu : muhakkak o
-
21-Enbiyâ 75
min es sâlihîne : salihlerden
-
21-Enbiyâ 76
ve nûhan : ve Nuh
-
21-Enbiyâ 76
festeceb-nâ (fe istecebnâ) : böylece, bunun üzerine icabet ettik
-
21-Enbiyâ 76
lehu : ona
-
21-Enbiyâ 76
fe : o zaman, böylece
-
21-Enbiyâ 76
necceynâ-hu : biz onu kurtardık
-
21-Enbiyâ 76
ve ehle-hu : ve onun ehlini (ailesini)
-
21-Enbiyâ 76
min el kerbi : şiddetli üzüntüden
-
21-Enbiyâ 76
el azîmi : büyük, azîm
-
21-Enbiyâ 77
ve nasarnâ-hu : ve ona yardım ettik
-
21-Enbiyâ 77
min el kavmi : kavimden (kavme karşı)
-
21-Enbiyâ 77
ellezîne : ki onlar
-
21-Enbiyâ 77
kezzebû : yalanladılar
-
21-Enbiyâ 77
inne-hum : muhakkak onlar
-
21-Enbiyâ 77
kavme : kavim
-
21-Enbiyâ 77
sev'in : kötü
-
21-Enbiyâ 77
fe : o zaman, böylece
-
21-Enbiyâ 77
ecmaîne : hepsi
-
21-Enbiyâ 78
ve dâvude : ve Davut
-
21-Enbiyâ 78
ve suleymâne : ve Süleyman
-
21-Enbiyâ 78
el harsi : ekin
-
21-Enbiyâ 78
iz nefeşet : hayvanlar geceleyin (çobansız olarak) yayılmıştı
-
21-Enbiyâ 78
ganemu : koyunlar
-
21-Enbiyâ 78
el kavmi : kavmi
-
21-Enbiyâ 78
ve kun-nâ : ve biz olduk
-
21-Enbiyâ 78
şâhidîne : şahitler, şahit olanlar
-
21-Enbiyâ 79
fe : böylece, artık
-
21-Enbiyâ 79
fehhemnâ-hâ \n(fehime) : biz bunu, ona anlattık, öğrettik (anlamasını sağladık) \n: (anladı)
-
21-Enbiyâ 79
suleymâne : Süleyman
-
21-Enbiyâ 79
ve kullen : ve hepsi
-
21-Enbiyâ 79
âteynâ : biz verdik
-
21-Enbiyâ 79
hukmen : hüküm, hikmet
-
21-Enbiyâ 79
ve ılmen : ve ilim
-
21-Enbiyâ 79
ve sehharnâ : ve boyun eğdirdik, emrine verdik
-
21-Enbiyâ 79
mea : beraber
-
21-Enbiyâ 79
dâvude : Davut
-
21-Enbiyâ 79
el cibâle : dağ(lar)
-
21-Enbiyâ 79
yusebbihne : tesbih ediyorlar
-
21-Enbiyâ 79
ve et tayre : ve kuşlar
-
21-Enbiyâ 79
ve kun-nâ : ve biz olduk
-
21-Enbiyâ 79
fâılîne : yapanlar, failler
-
21-Enbiyâ 80
ve allemnâ-hu : ve biz ona öğrettik
-
21-Enbiyâ 80
san'ate : sanat, yapmak
-
21-Enbiyâ 80
lebûsin : elbise
-
21-Enbiyâ 80
lekum : sizin için
-
21-Enbiyâ 80
li tuhsıne-kum : sizi koruması için
-
21-Enbiyâ 80
min be'si-kum : sizin şiddetli çarpışmalarınızda
-
21-Enbiyâ 80
fe : artık, öyleyse, buna rağmen
-
21-Enbiyâ 80
hel : mi
-
21-Enbiyâ 80
entum : siz
-
21-Enbiyâ 80
şâkirûne : şükredenler
-
21-Enbiyâ 81
ve : ve
-
21-Enbiyâ 81
li suleymâne : Süleyman için
-
21-Enbiyâ 81
er rîha : rüzgâr
-
21-Enbiyâ 81
âsıfeten : fırtına
-
21-Enbiyâ 81
tecrî : akar, gider
-
21-Enbiyâ 81
bi emri-hî : onun emriyle
-
21-Enbiyâ 81
ilâ el ardı : o yere
-
21-Enbiyâ 81
elletî : ki o
-
21-Enbiyâ 81
bârek-nâ : bereketli kıldık
-
21-Enbiyâ 81
ve kun-nâ : ve biz olduk
-
21-Enbiyâ 81
bi kulli şey'in : herşeyi
-
21-Enbiyâ 81
âlimîne : bilenler
-
21-Enbiyâ 82
ve min eş şeyâtîni : ve şeytanlardan
-
21-Enbiyâ 82
men yegûsûne : (denizde) dalgıçlık yapanlar
-
21-Enbiyâ 82
lehu : onun için (vardır)
-
21-Enbiyâ 82
ve ya'melûne : ve yapıyorlar
-
21-Enbiyâ 82
amelen : amel, iş
-
21-Enbiyâ 82
dûne : başka
-
21-Enbiyâ 82
zâlike : bu, şu
-
21-Enbiyâ 82
ve kunnâ : ve biz olduk (biz idik)
-
21-Enbiyâ 82
lehum : onlar için
-
21-Enbiyâ 82
hâfızîne : koruyanlar, muhafaza edenler
-
21-Enbiyâ 83
ve eyyûbe : ve Eyüp
-
21-Enbiyâ 83
rabbe-hû : onun Rabbi, kendi Rabbi
-
21-Enbiyâ 83
ennî : muhakkak, şüphesiz ben
-
21-Enbiyâ 83
messeniye : bana dokundu, isabet etti
-
21-Enbiyâ 83
ed durru : sıkıntı, zarar
-
21-Enbiyâ 83
ve ente : ve sen
-
21-Enbiyâ 83
erhamu er râhımîne : merhametlilerin en merhametlisi
-
21-Enbiyâ 84
festeceb-nâ (fe istecebnâ) : bunun üzerine icabet ettik
-
21-Enbiyâ 84
lehu : onun
-
21-Enbiyâ 84
fe : böylece
-
21-Enbiyâ 84
keşef-nâ : giderdik, kaldırdık
-
21-Enbiyâ 84
ve âteynâ-hu : ve biz ona verdik
-
21-Enbiyâ 84
ehle-hu : ehlini, ailesini
-
21-Enbiyâ 84
ve misle-hum : ve bir misli (daha)
-
21-Enbiyâ 84
mea-hum : onlarla beraber
-
21-Enbiyâ 84
rahmeten : bir rahmet
-
21-Enbiyâ 84
ve zikrâ : ve bir zikir, bir öğüt
-
21-Enbiyâ 84
li el âbidîne : kullar için
-
21-Enbiyâ 85
ve ismâîle : ve İsmail
-
21-Enbiyâ 85
ve idrîse : ve İdris
-
21-Enbiyâ 85
ve zel kifli (za el kifli) : ve Zelkifli (Zulkifli)
-
21-Enbiyâ 85
min es sâbirîne : sabredenlerden
-
21-Enbiyâ 86
ve edhalnâ-hum : ve onları dahil ettik
-
21-Enbiyâ 86
rahmeti-nâ : bizim rahmetimiz
-
21-Enbiyâ 86
inne-hum : muhakkak onlar
-
21-Enbiyâ 86
min es sâlihîne : salihlerdendi
-
21-Enbiyâ 87
ve zennûni (za en nuni) : ve Zennun (Yunus
-
21-Enbiyâ 87
iz zehebe : gitmişti
-
21-Enbiyâ 87
mugâdıben : gadaplanarak, öfkelenerek
-
21-Enbiyâ 87
fe : böylece
-
21-Enbiyâ 87
zanne : zannetti
-
21-Enbiyâ 87
en len nakdire : muktedir olamayacağız
-
21-Enbiyâ 87
aleyhi : ona
-
21-Enbiyâ 87
fe : o zaman, böylece
-
21-Enbiyâ 87
fî ez zulumâti : karanlıklar içinde
-
21-Enbiyâ 87
en lâ ilâhe : ilâh olmadığını (ilâh yoktur)
-
21-Enbiyâ 87
ente : sen
-
21-Enbiyâ 87
subhâne-ke : sen sübhansın, münezzehsin
-
21-Enbiyâ 87
min ez zâlimîne : zalimlerden
-
21-Enbiyâ 88
festeceb-nâ (fe istecebnâ) : böylece icabet ettik
-
21-Enbiyâ 88
lehu : onu
-
21-Enbiyâ 88
ve necceynâ-hu : ve onu kurtardık
-
21-Enbiyâ 88
min el gammi : üzüntüden
-
21-Enbiyâ 88
ve kezâlike : ve işte böyle
-
21-Enbiyâ 88
el mu'minîne : mü'minler
-
21-Enbiyâ 89
ve zekeriyyâ : ve Zekeriya
-
21-Enbiyâ 89
rabbe-hu : onun Rabbi, kendi Rabbi
-
21-Enbiyâ 89
lâ tezer-nî : beni bırakma
-
21-Enbiyâ 89
ferden : fert olarak, tek, yalnız
-
21-Enbiyâ 89
ve ente : ve sen
-
21-Enbiyâ 89
el vârisîne : varisler, mirasçılar
-
21-Enbiyâ 90
festeceb-nâ (fe istecebnâ) : ve bunun üzerine icabet ettik
-
21-Enbiyâ 90
lehu ve veheb-nâ : ve ona hibe ettik, bağışladık, armağan ettik
-
21-Enbiyâ 90
lehu : onun için, ona
-
21-Enbiyâ 90
ve aslah-nâ : ve ıslâh ettik (düzelttik)
-
21-Enbiyâ 90
lehu : onun için, ona
-
21-Enbiyâ 90
zevce-hu : onun zevcesi, eşi
-
21-Enbiyâ 90
inne-hum : muhakkak onlar
-
21-Enbiyâ 90
yusâriûne : yarışıyorlar, yarışırlar
-
21-Enbiyâ 90
fi el hayrâti : hayırlarda
-
21-Enbiyâ 90
ve yed'ûne-nâ : ve bize dua ederler
-
21-Enbiyâ 90
regaben : rağbet ederek, arzu ederek
-
21-Enbiyâ 90
ve reheben : ve korkarak
-
21-Enbiyâ 90
ve kânû : ve onlar oldular
-
21-Enbiyâ 90
lenâ hâşiîne : bize huşû duyanlar
-
21-Enbiyâ 91
velletî (ve elletî) : ve ki o
-
21-Enbiyâ 91
ahsanet : korudu
-
21-Enbiyâ 91
ferce-hâ : onun ırzı, ırzını
-
21-Enbiyâ 91
fe nefah-nâ : o zaman biz üfledik
-
21-Enbiyâ 91
ve cealnâ-hâ : ve onu kıldık
-
21-Enbiyâ 91
vebne-hâ (ve ibne-hâ) : ve onun oğlu
-
21-Enbiyâ 91
âyeten : bir âyet
-
21-Enbiyâ 91
li el âlemîne : âlemlere, âlemler için
-
21-Enbiyâ 92
inne : muhakkak
-
21-Enbiyâ 92
ummetu-kum : sizin ümmetiniz, dîniniz
-
21-Enbiyâ 92
ummeten : bir ümmet
-
21-Enbiyâ 92
vâhıdeten : tek
-
21-Enbiyâ 92
ve ene : ve ben
-
21-Enbiyâ 92
fa'budûni (fe a'budû-ni) : öyleyse (o zaman) bana kul olun
-
21-Enbiyâ 93
ve tekattaû : ve böldüler
-
21-Enbiyâ 93
emre-hum : onların emirleri
-
21-Enbiyâ 93
beyne-hum : onlar aralarında
-
21-Enbiyâ 93
ileynâ : bize
-
21-Enbiyâ 93
râciûne : dönenler, dönecek olanlar
-
21-Enbiyâ 94
fe men : o halde kim
-
21-Enbiyâ 94
ya'mel : yapar
-
21-Enbiyâ 94
min es sâlihâti : salihat(tan) (nefs tezkiyesi)
-
21-Enbiyâ 94
ve huve : ve o
-
21-Enbiyâ 94
fe lâ kufrâne : bundan sonra örtülmez, yok olmaz
-
21-Enbiyâ 94
ve innâ : ve muhakkak biz
-
21-Enbiyâ 94
lehu : onun için, onun
-
21-Enbiyâ 94
kâtibûne : yazanlarız
-
21-Enbiyâ 95
ve harâmun : ve haramdır, yasaktır, imkânsızdır
-
21-Enbiyâ 95
alâ karyetin : şehre, şehir halkına
-
21-Enbiyâ 95
ehleknâ-hâ : biz onu helâk ettik
-
21-Enbiyâ 95
enne-hum : muhakkak onlar
-
21-Enbiyâ 95
lâ yerciûne : dönmezler, dönemezler
-
21-Enbiyâ 96
ye'cûcu : yecüc
-
21-Enbiyâ 96
ve me'cûcu : ve mecüc
-
21-Enbiyâ 96
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 96
hadebin : taraftan, tepeden
-
21-Enbiyâ 96
yensilûne : hızla koşarlar, saldırırlar
-
21-Enbiyâ 97
vakterabe (ve ıkterabe) : ve yaklaştı
-
21-Enbiyâ 97
el va'du : vaad
-
21-Enbiyâ 97
el hakku : hak (olan)
-
21-Enbiyâ 97
fe : o zaman
-
21-Enbiyâ 97
hiye : o
-
21-Enbiyâ 97
ebsâru : gözler
-
21-Enbiyâ 97
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfir olanlar
-
21-Enbiyâ 97
yâ veyle-nâ : bize yazıklar olsun
-
21-Enbiyâ 97
fî gafletin : gaflet içinde
-
21-Enbiyâ 97
bel : hayır, öyle değil, meğer
-
21-Enbiyâ 97
zâlimîne : zalimler
-
21-Enbiyâ 98
inne-kum : muhakkak siz
-
21-Enbiyâ 98
ve mâ ta'budûne : ve taptığınız şeyler
-
21-Enbiyâ 98
cehenneme : cehennem
-
21-Enbiyâ 98
entum : siz
-
21-Enbiyâ 98
lehâ : ona
-
21-Enbiyâ 98
vâridûne : girecek olanlarsınız
-
21-Enbiyâ 99
lev : eğer, şâyet
-
21-Enbiyâ 99
kâne : oldu
-
21-Enbiyâ 99
âliheten : ilâhlar
-
21-Enbiyâ 99
mâ veradû-hâ : ona girmediler
-
21-Enbiyâ 99
ve kullun : ve tümü, hepsi
-
21-Enbiyâ 99
hâlidûne : ebediyyen kalacak olanlardır
-
21-Enbiyâ 100
lehum : onlar
-
21-Enbiyâ 100
zefîrun : ızdıraplı inilti
-
21-Enbiyâ 100
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 100
lâ yesmeûne : işitmezler
-
21-Enbiyâ 101
inne : muhakkak
-
21-Enbiyâ 101
ellezîne : o kimseler, onlar
-
21-Enbiyâ 101
sebekat : geçti (ulaştı)
-
21-Enbiyâ 101
lehum : onlar, onlara
-
21-Enbiyâ 101
minnel husnâ (min nâ el husna) : bizden güzellik
-
21-Enbiyâ 101
ulâike : işte onlar
-
21-Enbiyâ 101
mub'adûne (baîd) : uzaklaştırılmış olanlar, uzaklaştırılanlar (uzak)
-
21-Enbiyâ 102
lâ yesmeûne : işitmezler
-
21-Enbiyâ 102
hasîse-hâ : onun uğultusu
-
21-Enbiyâ 102
ve hum : ve onlar
-
21-Enbiyâ 102
meştehet (mâ iştehet) : istenen (arzu edilen) şey
-
21-Enbiyâ 102
enfusu-hum : onların nefsleri
-
21-Enbiyâ 102
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
21-Enbiyâ 103
el feze : korku, dehşet
-
21-Enbiyâ 103
el ekberu : en büyük
-
21-Enbiyâ 103
ve tetelakkâ-hum : ve onları karşılarlar
-
21-Enbiyâ 103
el melâiketu : melekler
-
21-Enbiyâ 103
yevmu-kum : sizin gününüz
-
21-Enbiyâ 103
ellezî : ki o
-
21-Enbiyâ 103
tûadûne : vaadedildiniz
-
21-Enbiyâ 104
yevme : o gün
-
21-Enbiyâ 104
natvi es semâe : semayı düreceğiz
-
21-Enbiyâ 104
ke tayyi : dürüldüğü gibi
-
21-Enbiyâ 104
es sicilli : sicil, üzeri yazılı kâğıt
-
21-Enbiyâ 104
li el kutubi : kitapları
-
21-Enbiyâ 104
kemâ : gibi
-
21-Enbiyâ 104
bede'nâ : başladık
-
21-Enbiyâ 104
evvele : evvel, ilk
-
21-Enbiyâ 104
va'den : vaad
-
21-Enbiyâ 104
aleynâ : bizim üzerimize
-
21-Enbiyâ 104
fâılîne : yapanlar
-
21-Enbiyâ 105
ve lekad : ve andolsun
-
21-Enbiyâ 105
keteb-nâ : biz yazdık
-
21-Enbiyâ 105
fî ez zebûri : Zebur'da
-
21-Enbiyâ 105
min ba'di ez zikri : zikirden sonra
-
21-Enbiyâ 105
enne el arda : arzın olduğu
-
21-Enbiyâ 105
yerisu-hâ : ona varis olur
-
21-Enbiyâ 105
ıbâdiye es sâlihûne : salih kullarım
-
21-Enbiyâ 106
inne : muhakkak
-
21-Enbiyâ 106
le : elbette
-
21-Enbiyâ 106
belâgan : tebliğ, bildiri, açıklama
-
21-Enbiyâ 106
âbidîne : kul olanlar
-
21-Enbiyâ 107
ve mâ erselnâ-ke : ve seni biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 107
illâ rahmeten : rahmetten başka, sadece rahmet olarak
-
21-Enbiyâ 107
li el âlemîne : âlemlere, âlemler için
-
21-Enbiyâ 108
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
21-Enbiyâ 108
ileyye : bana
-
21-Enbiyâ 108
ennemâ : olduğu
-
21-Enbiyâ 108
fe : o zaman, öyleyse
-
21-Enbiyâ 108
hel entum muslimûne : siz müslümanlar mısınız, teslim olanlar mısınız
-
21-Enbiyâ 109
fe in : o zaman, bundan sonra eğer
-
21-Enbiyâ 109
tevellev : dönerler
-
21-Enbiyâ 109
fe kul : o zaman de
-
21-Enbiyâ 109
âzentu-kum : size ilân ettim, bildirdim
-
21-Enbiyâ 109
alâ sevâin : eşitlik üzere, eşit olarak
-
21-Enbiyâ 109
ve in edrî : ve eğer bilseydim (bilmiyorum)
-
21-Enbiyâ 109
e karîbun : yakın mı
-
21-Enbiyâ 109
em : yoksa, veya
-
21-Enbiyâ 109
tûadûne : vaadolundunuz
-
21-Enbiyâ 110
inne-hu : muhakkak o
-
21-Enbiyâ 110
ya'lemu : bilir
-
21-Enbiyâ 110
el cehre : cehrolan, açıkça söylenen
-
21-Enbiyâ 110
min el kavli : söz(ler)den
-
21-Enbiyâ 110
ve ya'lemu : ve o bilir
-
21-Enbiyâ 110
tektumûne : ketmediyorsunuz, saklıyorsunuz, gizliyorsunuz
-
21-Enbiyâ 111
ve in edrî : ve eğer bilsem (bilmiyorum)
-
21-Enbiyâ 111
lealle-hu : umulur ki o, belki o
-
21-Enbiyâ 111
fitnetun : bir fitnedir, bir imtihandır
-
21-Enbiyâ 111
lekum : size, sizin için
-
21-Enbiyâ 111
ve metâun : ve bir metadır, faydalanmadır
-
21-Enbiyâ 112
kâle : dedi
-
21-Enbiyâ 112
bi el hakkı : hak ile
-
21-Enbiyâ 112
ve rabbu-nâ : ve bizim Rabbimiz
-
21-Enbiyâ 112
er rahmânu : Rahmân'dır
-
21-Enbiyâ 112
el musteânu \n(istiâne) : yardım istenen, istenilen \n: (yardım istedi)
-
21-Enbiyâ 112
tasıfûne : siz vasıflandırıyorsunuz
-
22-Hac 1
yâ eyyuhâ : ey
-
22-Hac 1
en nâsu : insanlar
-
22-Hac 1
ittekû (nâsu ittekû) : takva sahibi olun
-
22-Hac 1
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
22-Hac 1
inne : muhakkak
-
22-Hac 1
zelzelete : sarsılma, şiddetli sarsıntı
-
22-Hac 1
es sâati : saat
-
22-Hac 1
şey'un : bir şey
-
22-Hac 2
yevme : gün
-
22-Hac 2
teravne-hâ : onu görürsünüz
-
22-Hac 2
tezhelu : unutup bırakır, ilgilenemez
-
22-Hac 2
erdaat : emzirdi
-
22-Hac 2
ve tedau : ve bırakır, doğurur
-
22-Hac 2
hamle-hâ : onu taşıdı (taşıdığı)
-
22-Hac 2
ve terâ : ve görürsün
-
22-Hac 2
en nâse : insanlar
-
22-Hac 2
ve mâ hum bi : ve onlar değiller
-
22-Hac 2
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
22-Hac 2
azâballâhi (azâbe allâhi) : Allah'ın azabı
-
22-Hac 2
şedîdun : (çok) şiddetli
-
22-Hac 3
ve min en nâsi : ve insanlardan (bir kısmı)
-
22-Hac 3
men : kim, kimse(ler) (vardır)
-
22-Hac 3
ve yettebiu : ve tâbî olur
-
22-Hac 3
kulle : her, hepsi, bütün
-
22-Hac 3
şeytânin : şeytan
-
22-Hac 3
merîdin : çok azgın
-
22-Hac 4
kutibe : yazıldı
-
22-Hac 4
aleyhi : ona, onun üzerine
-
22-Hac 4
enne-hu : onun olduğu
-
22-Hac 4
men : kim
-
22-Hac 4
tevellâ-hu : ona döndü
-
22-Hac 4
fe : böylece, o zaman
-
22-Hac 4
enne-hu : muhakkak onu
-
22-Hac 4
ve yehdî-hi : ve onu ulaştırır, götürür
-
22-Hac 4
azâbi es saîri : cehennem azabı
-
22-Hac 5
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 5
min el ba'si : beas edilmekten, tekrar diriltilmekten
-
22-Hac 5
fe : o zaman, oysa
-
22-Hac 5
summe : sonra
-
22-Hac 5
min nutfetin : nutfeden, bir damla sudan
-
22-Hac 5
summe : sonra
-
22-Hac 5
summe : sonra
-
22-Hac 5
muhallekatin : halkedilmiş, yaradılışı şekillendirilmiş
-
22-Hac 5
ve gayri muhallekatin : ve yaradılışı tamamlanmamış, şekillendirilmemiş
-
22-Hac 5
li nubeyyine : beyan etmemiz için, beyan edelim diye
-
22-Hac 5
lekum : size
-
22-Hac 5
ve nukırru \n(karre) \n(ekarri) : ve durdururuz, tutarız \n: (yerleşti, karar kıldı, durdu) \n: (ikrar ettirdi, durdurdu)
-
22-Hac 5
fî el erhâmi : rahîmlerde
-
22-Hac 5
mâ neşâu : dilediğimiz şeyi
-
22-Hac 5
ilâ ecelin : bir süreye kadar
-
22-Hac 5
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
22-Hac 5
summe : sonra
-
22-Hac 5
tıflen : çocuk (bebek) olarak
-
22-Hac 5
summe : sonra
-
22-Hac 5
li teblugû : erişmeniz (ulaşmanız) için
-
22-Hac 5
eşudde-kum : sizin en kuvvetli (erginlik) çağınız
-
22-Hac 5
ve min-kum men : ve sizden bir kısmınız
-
22-Hac 5
yuteveffâ : vefat ettirilir
-
22-Hac 5
ve min-kum men : ve sizden bir kısmınız
-
22-Hac 5
ilâ erzeli el umuri : ömrünün en rezil çağına, ihtiyarlık çağına
-
22-Hac 5
li keylâ ya'leme : bilmemesi için
-
22-Hac 5
şey'an : bir şey
-
22-Hac 5
ve terâ el arda : ve arzı (yeryüzünü) görürsün
-
22-Hac 5
hâmideten : kurumuş olarak
-
22-Hac 5
fe : böylece, fakat
-
22-Hac 5
enzelnâ : indirdik
-
22-Hac 5
aleyhâ : onun üzerine, ona
-
22-Hac 5
el mâe : su
-
22-Hac 5
ihtezzet : hareketlendi
-
22-Hac 5
ve rabet : ve kabardı (hacmi arttı)
-
22-Hac 5
ve enbetet : ve (bitki) yetiştirdi
-
22-Hac 5
zevcin : çift
-
22-Hac 5
behîcin : güzel
-
22-Hac 6
zâlike : o, işte o, işte bu
-
22-Hac 6
bi enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
22-Hac 6
huve : o
-
22-Hac 6
el hakku : hak, gerçek
-
22-Hac 6
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
22-Hac 6
el mevtâ : ölüler
-
22-Hac 6
ve enne-hu : ve muhakkak o
-
22-Hac 6
kulli şey'in : herşey
-
22-Hac 7
ve enne : ve muhakkak
-
22-Hac 7
es sâate : o saat
-
22-Hac 7
âtiyetun : gelecektir
-
22-Hac 7
lâ raybe : şüphe yok
-
22-Hac 7
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 7
yeb'asu : beas edecek, diriltecek
-
22-Hac 7
men : kim, kimse(ler)
-
22-Hac 7
el kubûri : kabirler
-
22-Hac 8
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
22-Hac 8
men : kim, kimse(ler)
-
22-Hac 8
ve lâ huden : ve hidayet eden, hidayetçi
-
22-Hac 8
ve lâ kitâbin : ve bir kitap olmadan
-
22-Hac 9
sâniye ıtfi-hî : ona yan çizer, kibirlenip onu eğip büker
-
22-Hac 9
li yudılle : saptırmak için
-
22-Hac 9
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
22-Hac 9
lehu : ona, onun için (vardır)
-
22-Hac 9
fî ed dunyâ : dünyada
-
22-Hac 9
ve nuzîku-hu : ve ona tattıracağız
-
22-Hac 9
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
22-Hac 9
azâbe : azap
-
22-Hac 9
el harîkı : yakıcı
-
22-Hac 10
zâlike : o, işte o, işte bu
-
22-Hac 10
kaddemet : takdim etti
-
22-Hac 10
yedâke : senin iki elin
-
22-Hac 10
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 10
leyse : değil
-
22-Hac 10
li el abîdi : abidler için, Allah'a kul olanlar için
-
22-Hac 11
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
22-Hac 11
men : kim, kimse(ler)
-
22-Hac 11
ya'budu allâhe : Allah'a ibadet eder
-
22-Hac 11
fe : o zaman, böylece
-
22-Hac 11
in asâbe-hu : eğer ona isabet ederse
-
22-Hac 11
ıtmeenne : tatmin olur
-
22-Hac 11
ve in asâbet-hu : ve eğer ona isabet ederse
-
22-Hac 11
fitnetun : bir fitne
-
22-Hac 11
inkalebe : döner
-
22-Hac 11
alâ vechi-hî : yüzü üzerine, yüz geri
-
22-Hac 11
hasire ed dunyâ : dünya hüsrandadır
-
22-Hac 11
ve el âhırete : ve ahiret
-
22-Hac 11
zâlike : o, bu, işte bu
-
22-Hac 11
huve : o
-
22-Hac 11
el husrânu : hüsran
-
22-Hac 11
el mubînu : apaçık
-
22-Hac 12
yed'û : dua ederler
-
22-Hac 12
lâ yedurru-hû : ona zarar vermez
-
22-Hac 12
ve mâ : ve şey(ler)
-
22-Hac 12
lâ yenfeu-hu : ona yarar, fayda vermez
-
22-Hac 12
zâlike : o, bu, işte bu
-
22-Hac 12
huve : o
-
22-Hac 12
ed dalâlu : dalâlet
-
22-Hac 12
el baîdu : uzak
-
22-Hac 13
yed'û : dua ederler
-
22-Hac 13
le men : gerçekten (o) kimse(ler)
-
22-Hac 13
min nef'ı-hî : onun faydasından
-
22-Hac 13
le bi'se : ne kötü
-
22-Hac 13
el mevlâ : mevlâ, dost, yardımcı
-
22-Hac 13
ve le bi'se : ve ne kötü
-
22-Hac 13
el aşîru : arkadaş
-
22-Hac 14
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 14
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
22-Hac 14
ve amilû es sâlihâti : ve amilüssalihat yapanlar, salih ameller (nefs tezkiyesi) yapanlar
-
22-Hac 14
cennâtin : cennetler
-
22-Hac 14
tecrî : akar
-
22-Hac 14
el enhâru : nehirler
-
22-Hac 14
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 14
yef'alu : yapar
-
22-Hac 15
men : kim
-
22-Hac 15
kâne : oldu
-
22-Hac 15
yezunnu : zanneder
-
22-Hac 15
en len yensure-hu : ona asla yardım etmez
-
22-Hac 15
fî ed dunyâ : dünyada
-
22-Hac 15
ve el âhıreti : ve ahiret
-
22-Hac 15
felyemdud (fe li yemdud) : böylece, o zaman uzatsın
-
22-Hac 15
bi sebebin : sebebi, vesileyi, aracı (bir irtibat vesilesini)
-
22-Hac 15
ilâ es semâi : semaya
-
22-Hac 15
summe : sonra
-
22-Hac 15
felyenzur (fe li yenzur) : o zaman baksın
-
22-Hac 15
hel : mı
-
22-Hac 15
yuzhibenne : giderir
-
22-Hac 15
keydu-hu : onun tuzağı, hilesi
-
22-Hac 16
ve kezâlike : ve işte böylece
-
22-Hac 16
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
22-Hac 16
beyyinâtin : beyyineler, açıkça, apaçık
-
22-Hac 16
ve ennallâhe (enne allâhe) : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 16
yehdî : hidayete erdirir
-
22-Hac 16
men yurîdu : dilediği kimseyi, dilediğini
-
22-Hac 17
inne ellezîne : gerçekten, muhakkak o kimseler, onlar
-
22-Hac 17
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
22-Hac 17
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
22-Hac 17
ve es sâbiîne : ve yıldızlara tapanlar
-
22-Hac 17
ve en nasârâ : ve hrıstiyanlar
-
22-Hac 17
ve el mecûse : ve ateşe tapanlar
-
22-Hac 17
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
22-Hac 17
eşrekû : şirk koşarlar
-
22-Hac 17
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 17
beyne-hum : onların araları
-
22-Hac 17
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
22-Hac 17
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 17
kulli şey'in : herşey
-
22-Hac 17
şehîdun : şahittir
-
22-Hac 18
e lem tera : görmedin mi (görmüyor musun)
-
22-Hac 18
enne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 18
yescudu : secde ederler, ediyorlar
-
22-Hac 18
lehu : onun için
-
22-Hac 18
men : kim, kimse
-
22-Hac 18
fî es semâvâti : semalarda
-
22-Hac 18
ve men fî el ardı : ve yeryüzünde
-
22-Hac 18
ve eş şemsu : ve güneş
-
22-Hac 18
ve el kameru : ve ay
-
22-Hac 18
ve en nucûmu : ve yıldızlar
-
22-Hac 18
ve el cibâlu : ve dağlar
-
22-Hac 18
ve eş şeceru : ve ağaçlar
-
22-Hac 18
ve ed devabbu : ve (yürüyen) hayvanlar
-
22-Hac 18
ve kesîrun : ve çoğu
-
22-Hac 18
min en nâsi : insanlardan
-
22-Hac 18
ve kesîrun : ve çoğu
-
22-Hac 18
aleyhi : onların üzerine
-
22-Hac 18
el azâbu : azap
-
22-Hac 18
ve men : ve kim, kimse
-
22-Hac 18
yuhinillâhu (vehene) : Allah zayıf düşürür (alçaltır) (zayıf düşürdü)
-
22-Hac 18
fe : böylece
-
22-Hac 18
lehu : onun için
-
22-Hac 18
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 18
yef'alu : yapar
-
22-Hac 18
mâ yeşâu : dilediği şeyi
-
22-Hac 19
ıhtesamû : mücâdele ettiler
-
22-Hac 19
fe ellezîne : o kimseler ki
-
22-Hac 19
keferû : inkâr ettiler
-
22-Hac 19
lehum : onlara, onlar için
-
22-Hac 19
min fevkı : üstünden
-
22-Hac 19
el hamîmu : kaynar su
-
22-Hac 20
yusheru : eritilecek
-
22-Hac 20
ve el culûdu : ve derileri, ciltleri
-
22-Hac 21
ve lehum : ve onlar için (vardır)
-
22-Hac 22
kullemâ : her sefer
-
22-Hac 22
erâdû : istediler
-
22-Hac 22
en yahrucû : çıkmak
-
22-Hac 22
ve zûkû : ve tadın
-
22-Hac 22
azâb el harîkı : yakıcı azap
-
22-Hac 23
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 23
yudhılu ellezîne : o kimseleri dahil eder
-
22-Hac 23
âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
22-Hac 23
ve amilu es sâlihâti : ve salih ameller işleyenler, nefs tezkiyesi yapanlar
-
22-Hac 23
cennâtin : cennetler
-
22-Hac 23
tecrî min tahti-hâ : onun altından akar
-
22-Hac 23
el enhâru : nehirler
-
22-Hac 23
yuhallevne : süslenirler
-
22-Hac 23
fîhâ min esâvira : orada bileziklerden
-
22-Hac 23
min zehebin : altından
-
22-Hac 23
ve lu'luen : ve inciler
-
22-Hac 23
ve libâsu-hum : ve onların elbiseleri
-
22-Hac 24
ve hudû : ve hidayet edildiler (yöneltildiler, ulaştırıldılar)
-
22-Hac 24
ilâ et tayyibî : temize, iyiye, güzele
-
22-Hac 24
min el kavli : sözden (sözün)
-
22-Hac 24
ve hudû : ve hidayet edildiler (yöneltildiler, ulaştırıldılar)
-
22-Hac 24
ilâ sırât el hamîdi : hamid olan yola
-
22-Hac 25
inne ellezîne : muhakkak o kimseler, onlar
-
22-Hac 25
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
22-Hac 25
ve yasuddûne : ve alıkoyarlar, men ederler
-
22-Hac 25
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
22-Hac 25
ve el mescidi el harâmi : ve Mescid-i Haram, Kâbe
-
22-Hac 25
ellezî : ki o, ki onu
-
22-Hac 25
cealnâ-hu : onu kıldık
-
22-Hac 25
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
22-Hac 25
sevâen : müsavi, eşit, eşit olarak
-
22-Hac 25
el âkıfu : devamlı kalanlar, devamlı ikamet edenler
-
22-Hac 25
fî-hi (el âkıfu fîhi) : orada (yerliler)
-
22-Hac 25
ve el bâdı : ve çölden gelenler, dışardan gelenler
-
22-Hac 25
ve men yurid : ve kim ister(se), isteyen kimse(ler)
-
22-Hac 25
elîmin : elîm, acı
-
22-Hac 26
ve iz bevve'nâ : ve indirdiğimiz (gösterdiğimiz) zaman
-
22-Hac 26
li ibrâhîme : İbrâhîm'e
-
22-Hac 26
mekâne el beyti : evin mekânı, Kâbe'nin yeri
-
22-Hac 26
en lâ tuşrik : senin şirk koşmaman
-
22-Hac 26
şey'en : bir şey
-
22-Hac 26
ve tahhir : ve temizle, temiz tut
-
22-Hac 26
beytiye : benim evimi
-
22-Hac 26
li et tâifîne : tavaf edenler için
-
22-Hac 26
ve el kâimîne : ve kaim olanlar, ayakta duranlar
-
22-Hac 26
ve er rukkai : ve rükû edenler
-
22-Hac 26
es sucûdi : secde edenler
-
22-Hac 27
ve ezzin : ve ilân et
-
22-Hac 27
fî en nâsi : insanların arasında
-
22-Hac 27
bi el hacci : haccı
-
22-Hac 27
ye'tû-ke : sana gelsinler
-
22-Hac 27
ricâlen : yaya olarak
-
22-Hac 27
ve alâ : ve üzerinde
-
22-Hac 27
ye'tîne : gelirler
-
22-Hac 27
feccin : dağ yolu
-
22-Hac 28
li yeşhedû : şahit olsunlar
-
22-Hac 28
menâfia : menfaat, fayda, yarar
-
22-Hac 28
lehum : onlar için (vardır)
-
22-Hac 28
ve yezkur ismi allâhi : ve Allah'ın ismini ansınlar
-
22-Hac 28
fî eyyâmin : günlerde
-
22-Hac 28
rezaka-hum : onlara rızık verdi
-
22-Hac 28
min behîmeti el en'âmi : yürüyen (dört ayaklı) hayvanlardan
-
22-Hac 28
fe : artık, böylece
-
22-Hac 28
ve at'ımû : ve doyurunuz
-
22-Hac 28
el bâise el fakîre : muhtaç fakir
-
22-Hac 29
summe : sonra
-
22-Hac 29
el yakdû : kada etsinler, yerine getirsinler (gidersinler)
-
22-Hac 29
tefese-hum : kirlerini
-
22-Hac 29
ve li yûfû : ve ifa etsinler, yerine getirsinler
-
22-Hac 29
ve li yettavvefû : ve tavaf etsinler
-
22-Hac 29
bi el beyti el atîkı : Beyt-i Atik'i, eski (ilk) ev, Kâbe
-
22-Hac 30
zâlike : işte böyle
-
22-Hac 30
ve men yuazzım : ve kim hürmet ederse, yüceltirse
-
22-Hac 30
fe : böylece, artık
-
22-Hac 30
huve : o
-
22-Hac 30
lehu : onun için
-
22-Hac 30
inde rabbi-hi : Rabbinin katında
-
22-Hac 30
ve uhıllet : ve helâl kılındı
-
22-Hac 30
lekum : sizin için, size
-
22-Hac 30
el en'âmu : büyükbaş hayvanlar
-
22-Hac 30
aleykum : size
-
22-Hac 30
fe ictenibû : artık, bundan sonra içtinap edin, kaçının
-
22-Hac 30
er ricse : pis (olan)
-
22-Hac 30
min el evsâni : putlardan
-
22-Hac 30
ve ictenibû : ve içtinap edin, kaçının
-
22-Hac 30
kavle : söz
-
22-Hac 30
ez zûri : yalan
-
22-Hac 31
hunefâe : hanifler
-
22-Hac 31
gayre : başka, değil, olmayan
-
22-Hac 31
muşrikîne : şirk koşanlar
-
22-Hac 31
ve men yuşrik : ve kim şirk koşarsa
-
22-Hac 31
fe : o zaman
-
22-Hac 31
ke ennemâ : sanki, gibi
-
22-Hac 31
harre : (yüksekten) düştü
-
22-Hac 31
min es semâi : semadan
-
22-Hac 31
fe : böylece
-
22-Hac 31
et tayru : kuş
-
22-Hac 31
ev : veya
-
22-Hac 31
tehvî bi-hi : onu indirir
-
22-Hac 31
er rîhu : rüzgâr
-
22-Hac 31
mekânin : mekân, yer
-
22-Hac 32
zâlike : işte, böylece
-
22-Hac 32
ve men yuazzım : ve kim yüceltir, hürmet eder
-
22-Hac 32
şeâire allâhi : Allah'ın şiarları, emirleri, farzları
-
22-Hac 32
fe : böylece, o zaman
-
22-Hac 32
inne-hâ : muhakkak o
-
22-Hac 32
el kulûbi : kalpler
-
22-Hac 33
lekum : sizin için
-
22-Hac 33
menâfiu : menfaatler, yararlar, faydalar
-
22-Hac 33
ilâ ecelin : bir süreye kadar
-
22-Hac 33
musemmen : belirlenmiş, belirli
-
22-Hac 33
summe : sonra
-
22-Hac 33
ilâ el beyti el atîki : Beyt-i Atik (eski ev)'e, Kâbe'ye
-
22-Hac 34
ve li kulli : ve bütün, hepsi için
-
22-Hac 34
ummetin : ümmet, toplum
-
22-Hac 34
cealnâ : biz kıldık
-
22-Hac 34
menseken : mensek, usul
-
22-Hac 34
li yezkurû isme allâhi : Allah'ın ismini zikretsinler
-
22-Hac 34
min behîmeti : yürüyen (dört ayaklı) hayvanlardan (deve, koyun, sığır cinsinden)
-
22-Hac 34
el en'âmi : hayvanlar
-
22-Hac 34
fe : böylece, artık
-
22-Hac 34
fe : artık, böylece
-
22-Hac 34
lehu : ona
-
22-Hac 34
eslimû : teslim olun
-
22-Hac 34
ve beşşir : ve müjdele
-
22-Hac 34
el muhbitîne : muhbitler, kalplerine ihbat konmuş olanlar
-
22-Hac 35
ellezîne : onlar, o kimseler
-
22-Hac 35
izâ zukire allâhu : Allah zikredildiği zaman
-
22-Hac 35
vecilet : titrer
-
22-Hac 35
ve es sâbirîne : ve sabredenler
-
22-Hac 35
mâ esâbe-hum : onlara isabet eden şeyler, musîbetler
-
22-Hac 35
ve el mukîmi es salâti : ve namazı ikame edenler
-
22-Hac 35
ve mimmâ (min mâ) : ve şeylerden
-
22-Hac 35
yunfikûne : infâk ederler
-
22-Hac 36
ve el budne : deve ve sığır cinsi hayvanlar
-
22-Hac 36
cealnâ-hâ : onu kıldık
-
22-Hac 36
lekum : sizin için (vardır)
-
22-Hac 36
min şeâiri allâhi : Allah'ın şiarından (emirlerinden, farzlarından)
-
22-Hac 36
lekum : sizin için (vardır)
-
22-Hac 36
fezkurûsmallâhi : öyleyse Allah'ın adını zikredin
-
22-Hac 36
aleyhâ : onun üzerine
-
22-Hac 36
savâffe : saf halinde duranlar
-
22-Hac 36
fe : artık, o zaman, öyleyse
-
22-Hac 36
izâ vecebet : düştüğü zaman
-
22-Hac 36
fe : artık, o zaman, öyleyse
-
22-Hac 36
ve at'ımû : ve doyurun, yedirin
-
22-Hac 36
el kânia : kanaatkâr olan, istemeyen
-
22-Hac 36
ve el mu'terra : ve isteyen
-
22-Hac 36
kezâlike : işte böyle, böylece
-
22-Hac 36
lekum : sizin için, size
-
22-Hac 36
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
22-Hac 36
teşkurûne : şükredersiniz
-
22-Hac 37
len yenâle allâhe : asla Allah'a ulaşmaz
-
22-Hac 37
ve lâ dimâu-hâ (dem) : ve kanları olmaz (kan)
-
22-Hac 37
ve lâkin : ve ancak, fakat
-
22-Hac 37
yenâlu-hu : ona ulaşır
-
22-Hac 37
et takvâ : takva
-
22-Hac 37
kezâlike : işte böyle
-
22-Hac 37
lekum : sizin için
-
22-Hac 37
li tukebbirû allâhe : Allah'ı tekbir etmeniz için
-
22-Hac 37
mâ hedâ-kum : sizi hidayete erdirdiği şey
-
22-Hac 37
ve beşşir : ve müjdele
-
22-Hac 37
el muhsinîne : muhsinler (Allah'a teslim olanlar)
-
22-Hac 38
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 38
an ellezîne : kimselerden, onlardan
-
22-Hac 38
âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
22-Hac 38
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 38
kulle : hepsi, bütün
-
22-Hac 38
kefûrin : kâfirler
-
22-Hac 39
uzine : izin verildi
-
22-Hac 39
li ellezîne : o kimselere, onlara
-
22-Hac 39
yukâtelûne : savaşıyorlar
-
22-Hac 39
bi enne-hum : onların olması sebebiyle
-
22-Hac 39
ve inne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 39
le : mutlaka, elbette
-
22-Hac 40
ellezîne : o kimseler, onlar
-
22-Hac 40
en yekûlû : demeleri
-
22-Hac 40
ve lev lâ : ve eğer olmasaydı
-
22-Hac 40
def'ullâhi en nâse : Allah'ın insanları defetmesi
-
22-Hac 40
le : elbette, mutlaka
-
22-Hac 40
huddimet : yıkıldı, harap oldu
-
22-Hac 40
ve biyaun : ve (hristiyanların) kiliseleri
-
22-Hac 40
ve salavâtun : ve (yahudilerin) havraları
-
22-Hac 40
ve mesâcidu : ve (müslümanların) mescidleri
-
22-Hac 40
yuzkeru : zikredilir
-
22-Hac 40
fîhesmullâhi (fîhâ ismullâhi) : içinde Allah'ın ismi
-
22-Hac 40
kesîran : çok
-
22-Hac 40
ve le : ve mutlaka
-
22-Hac 40
yansurennallâhu : Allah yardım eder
-
22-Hac 40
men : kişi, kimse
-
22-Hac 40
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
22-Hac 40
le : elbette
-
22-Hac 41
ellezîne : o kimseler, onlar
-
22-Hac 41
mekkennâ-hum : onlara imkân verdik
-
22-Hac 41
fî el ardı : yeryüzünde
-
22-Hac 41
ekâmû es salâte : namazı ikame ettiler (ederler, kılarlar)
-
22-Hac 41
ve âtevu ez zekâte : ve zekâtı verdiler (verirler)
-
22-Hac 41
ve emerû : ve emrettiler (emrederler)
-
22-Hac 41
bi el ma'rûfi : irfan ile
-
22-Hac 41
ve nehev : ve nehyettiler (nehyederler, yasaklarlar)
-
22-Hac 41
an el munkeri : münkerden, inkârdan, kötülükten
-
22-Hac 41
ve li allâhi : ve Allah'a aittir
-
22-Hac 41
âkıbetu : sonu
-
22-Hac 41
el umûri : işler
-
22-Hac 42
ve in : ve eğer, ise
-
22-Hac 42
yukezzibû-ke : seni yalanlıyorlar
-
22-Hac 42
fe : o zaman
-
22-Hac 42
kezzebet : yalanladı
-
22-Hac 42
kable-hum : onlardan önce
-
22-Hac 42
ve âdun : ve Adn (kavmi)
-
22-Hac 42
ve semûdun : ve Semud (kavmi)
-
22-Hac 43
ve kavmu ibrâhîme : ve İbrâhîm kavmi
-
22-Hac 43
ve kavmu lûtın : ve Lut kavmi
-
22-Hac 44
ve ashâbu medyene : ve Medyen halkı
-
22-Hac 44
ve kuzzibe : ve yalanlandı
-
22-Hac 44
fe emleytu : o zaman mühlet verdim
-
22-Hac 44
li el kâfirîne : inkâr edenlere, kâfirlere
-
22-Hac 44
summe : sonra
-
22-Hac 44
ehaztu-hum : onları aldım, yakaladım
-
22-Hac 44
fe : o zaman, o taktirde
-
22-Hac 44
keyfe kane : nasıl oldu
-
22-Hac 44
nekîri : cezalandırmam
-
22-Hac 45
fe ke eyyin : böylece niceleri gibi
-
22-Hac 45
min karyetin : ülkelerden
-
22-Hac 45
ehleknâ-hâ : onu helâk ettik
-
22-Hac 45
ve hiye : ve o
-
22-Hac 45
zâlimetun : zalimler
-
22-Hac 45
fe hiye : artık o
-
22-Hac 45
hâviyetun alâ : üzerine çökmüş, yıkılmış
-
22-Hac 45
ve bi'rin : ve kuyu
-
22-Hac 45
ve kasrın : ve köşkler, saraylar
-
22-Hac 45
meşîdin : yüksek bina
-
22-Hac 46
e fe lem yesîrû : dolaşmadılar mı (dolaşmıyorlar mı, gezmiyorlar mı)
-
22-Hac 46
fî el ardı : yeryüzünde
-
22-Hac 46
fe tekûne : o zaman olur
-
22-Hac 46
lehum : onların
-
22-Hac 46
ya'kılûne : akıl ederler
-
22-Hac 46
ev : veya
-
22-Hac 46
yesmeûne : işitirler
-
22-Hac 46
fe inne-hâ : fakat o
-
22-Hac 46
el ebsâru : gözler
-
22-Hac 46
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
22-Hac 46
el kulûbu : kalpler
-
22-Hac 46
elletî : o ki
-
22-Hac 46
fî es sudûri (es sadru) : sinelerde, göğüslerde (göğüs)
-
22-Hac 47
ve yesta'cilûne-ke : ve senden acele (olarak) istiyorlar
-
22-Hac 47
bi el azâbi : azabı
-
22-Hac 47
ve len yuhlife allâhu : ve Allah asla dönmez (mutlaka yerine getirir)
-
22-Hac 47
va'de-hu : onun vaadi
-
22-Hac 47
ve inne : ve muhakkak
-
22-Hac 47
yevmen : bir gün
-
22-Hac 47
inde : yanında, katında
-
22-Hac 47
rabbi-ke : senin Rabbin
-
22-Hac 47
ke : gibi
-
22-Hac 47
elfi : 1000 (bin)
-
22-Hac 47
senetin : sene
-
22-Hac 47
teuddûne : saydığınız, sayıyorsunuz (adetlendiriyorsunuz)
-
22-Hac 48
ve ke eyyin : ve niceleri gibi
-
22-Hac 48
min karyetin : ülkelerden
-
22-Hac 48
emleytu : mühlet verdim
-
22-Hac 48
lehâ : ona
-
22-Hac 48
ve hiye : ve o
-
22-Hac 48
zâlimetun : zalimler
-
22-Hac 48
summe : sonra
-
22-Hac 48
ehaztu-hâ : onu aldım (yakaladım)
-
22-Hac 48
ve ileyye : ve bana
-
22-Hac 48
el masîru : dönüş
-
22-Hac 49
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 49
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
22-Hac 49
ene : ben
-
22-Hac 49
lekum : size, sizin için
-
22-Hac 49
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
22-Hac 50
fe : o zaman,
-
22-Hac 50
ellezîne : o kimseler, onlar
-
22-Hac 50
âmenû : âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen
-
22-Hac 50
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi)
-
22-Hac 50
lehum magfiretun : onlar için mağfiret
-
22-Hac 50
ve rızkun : ve rızık
-
22-Hac 50
kerîmun : kerim, bol, temiz, helâl
-
22-Hac 51
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
22-Hac 51
seav : çalıştı, çaba harcadı
-
22-Hac 51
muâcizîne : aciz bırakanlar
-
22-Hac 51
ulâike : işte onlar
-
22-Hac 51
ashâbu el cehîmi : cehennem ehlidir (halkıdır)
-
22-Hac 52
ve mâ erselnâ : ve göndermedik
-
22-Hac 52
min kabli-ke : senden önce
-
22-Hac 52
min resûlin : resûlden
-
22-Hac 52
ve lâ nebiyyin : ve bir nebî, bir peygamber yoktur
-
22-Hac 52
izâ temennâ : temenni ettiği zaman, dilediği zaman
-
22-Hac 52
elka eş şeytânu : şeytan ilka eder, ulaştırır
-
22-Hac 52
fî umniyyeti-hî : onun dileğinin, temennisinin içine
-
22-Hac 52
fe yensehu allâhu : o zaman Allah kaldırır, iptal eder, nesheder
-
22-Hac 52
eş şeytânu : şeytan
-
22-Hac 52
summe : sonra
-
22-Hac 52
vallâhu (ve allahu) : ve Allah
-
22-Hac 53
li yec'ale : kılmak içindir
-
22-Hac 53
eş şeytânu : şeytan
-
22-Hac 53
fitneten : fitne, imtihan
-
22-Hac 53
li ellezîne : o kimseler için
-
22-Hac 53
ve el kâsiyeti : ve kasiyet, kararma
-
22-Hac 53
ve inne : ve muhakkak
-
22-Hac 53
ez zâlimîne : zalimler
-
22-Hac 53
le : mutlaka, gerçekten, elbette
-
22-Hac 54
ve li ya'leme : ve bilmeleri için
-
22-Hac 54
ellezîne : o kimseler, onlar
-
22-Hac 54
ûtu el ılme : ilim verildi
-
22-Hac 54
ennehu : onun olduğu
-
22-Hac 54
el hakku : hak
-
22-Hac 54
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
22-Hac 54
fe yu'minû : böylece îmân ederler
-
22-Hac 54
fe tuhbite \n(ahbete) : böylece ihbat eder, mutmain olur \n: (huşû duydu, mutmain oldu)
-
22-Hac 54
lehu : ona
-
22-Hac 54
ve innallâhe (inne allâhe) : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 54
le : elbette, mutlaka
-
22-Hac 54
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
22-Hac 55
ve lâ yezâlu : ve zail olmaz (devam eder)
-
22-Hac 55
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
22-Hac 55
fî miryetin : şüphe içinde, şüphede
-
22-Hac 55
te'tiye-hum : onlara gelir
-
22-Hac 55
es sâatu : o saat (kıyâmet saati)
-
22-Hac 55
bagteten : ansızın
-
22-Hac 55
ev : veya
-
22-Hac 55
ye'tiye-hum : onlara gelir
-
22-Hac 55
yevmin : bir günün
-
22-Hac 56
el mulku : mülk, saltanat, idare
-
22-Hac 56
yevme izin : izin günü
-
22-Hac 56
beyne-hum : onların arasında
-
22-Hac 56
fe : o zaman
-
22-Hac 56
ellezîne âmenû : âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
22-Hac 56
ve amilû es sâlihâti : ve salih (nefsi tezkiye edici) ameller yapanlar
-
22-Hac 56
fî cennâtin naîmi : naim cennetlerinde
-
22-Hac 57
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
22-Hac 57
keferû : inkâr ettiler
-
22-Hac 57
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
22-Hac 57
fe : böylece
-
22-Hac 57
ulâike : işte onlar
-
22-Hac 57
lehum : onlar için, onlara (vardır)
-
22-Hac 58
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
22-Hac 58
hâcerû : hicret ettiler
-
22-Hac 58
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
22-Hac 58
summe : sonra
-
22-Hac 58
ev : veya
-
22-Hac 58
le yerzukanne-hum : mutlaka onları rızıklandıracaktır
-
22-Hac 58
rızkan hasenen : güzel bir rızık
-
22-Hac 58
ve inne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 58
le huve : mutlaka odur
-
22-Hac 58
er râzikîne : rızık verenler
-
22-Hac 59
le yudhılenne-hum : muhakkak onları dahil edecektir, girdirecektir
-
22-Hac 59
mudhalen : dahil edilen yer, mekân
-
22-Hac 59
yerdavne-hu : ondan razı olurlar
-
22-Hac 59
ve inne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 59
le : mutlaka, elbette
-
22-Hac 60
zâlike : işte bu, işte böyle
-
22-Hac 60
ve men : ve kim
-
22-Hac 60
âkabe : ikab etti, karşılık verdi, ceza verdi
-
22-Hac 60
ûkıbe : ikab edildi, cezalandırıldı, haksızlık yapıldı
-
22-Hac 60
summe : sonra
-
22-Hac 60
bugıye : azgınlık yapıldı, haksızlık yapıldı (haklarına tecavüz edildi)
-
22-Hac 60
aleyhi : ona
-
22-Hac 60
le yansuru enne-hu allâhu : mutlaka Allah ona yardım eder
-
22-Hac 60
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
22-Hac 60
le : mutlaka, elbette
-
22-Hac 61
zâlike : bu, işte böyle
-
22-Hac 61
bi enne : sebebiyle, çünkü
-
22-Hac 61
allâhe : Allah
-
22-Hac 61
el leyle : gece
-
22-Hac 61
fî en nehâri : gündüzün içine
-
22-Hac 61
ve yûlicu : ve girdirir, sokar
-
22-Hac 61
en nehâre : gündüz
-
22-Hac 61
fî el leyli : gecenin içine
-
22-Hac 61
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 61
semîun : en iyi işitendir
-
22-Hac 62
zâlike : bu, işte böyle
-
22-Hac 62
bi enne : sebebiyle, çünkü
-
22-Hac 62
allâhe : Allah
-
22-Hac 62
huve : o
-
22-Hac 62
el hakku : hakk
-
22-Hac 62
ve enne : ve muhakkak
-
22-Hac 62
yed'ûne : dua ediyorlar, tapıyorlar
-
22-Hac 62
huve : o
-
22-Hac 62
el bâtılu : bâtıl
-
22-Hac 62
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 62
huve : o
-
22-Hac 62
el aliyyu : âli, yüce
-
22-Hac 62
el kebîru : kebir, büyük
-
22-Hac 63
e lem tere : görmedin mi
-
22-Hac 63
enne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 63
enzele : indirdi
-
22-Hac 63
min es semâi : semadan
-
22-Hac 63
mâen : su
-
22-Hac 63
fe tusbihu : böylece olur
-
22-Hac 63
el ardu : yeryüzü
-
22-Hac 63
muhdarreten : yeşermiş, yeşillenmiş
-
22-Hac 63
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 64
lehu : onun, ona ait
-
22-Hac 64
fî es semâvâti : semalarda
-
22-Hac 64
ve mâ : ve şey(ler)
-
22-Hac 64
fî el ardı : yeryüzünde
-
22-Hac 64
ve inne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 64
le huve : mutlaka o
-
22-Hac 64
el ganiyyu : gani, mustağni, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan
-
22-Hac 64
el hamîdu : hamdedilen
-
22-Hac 65
e lem tere : görmedin mi
-
22-Hac 65
enne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 65
lekum : sizin için, size
-
22-Hac 65
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
22-Hac 65
ve el fulke : ve gemiler
-
22-Hac 65
tecrî : akar, akıp gider
-
22-Hac 65
fî el bahri : denizde
-
22-Hac 65
bi emri-hi : onun emriyle
-
22-Hac 65
ve yumsiku \n(emseke) : ve tutar \n: (tuttu)
-
22-Hac 65
es semâe : sema
-
22-Hac 65
en tekaa : düşmek
-
22-Hac 65
alel ardı (alâ el ardı) : arz üzerine, yeryüzü üzerine
-
22-Hac 65
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
22-Hac 65
bi en nâsi : insanlara
-
22-Hac 65
le raûfun : çok şefkatli
-
22-Hac 66
ve huve ellezî : ve o ki
-
22-Hac 66
summe : sonra
-
22-Hac 66
summe : sonra
-
22-Hac 66
inne : muhakkak
-
22-Hac 66
el insâne : insan
-
22-Hac 66
le : gerçekten
-
22-Hac 66
kefûrun : çok nankördür
-
22-Hac 67
li kulli ummetin : bütün ümmetler için
-
22-Hac 67
cealnâ : kıldık
-
22-Hac 67
menseken : mensek, şeriat
-
22-Hac 67
fe lâ yunâziunne-ke : öyleyse seninle niza etmesinler, çekişmesinler
-
22-Hac 67
fî el emri : emirde (emrimde)
-
22-Hac 67
ved'u : davet et
-
22-Hac 67
ilâ rabbi-ke : Rabbine
-
22-Hac 67
inne-ke : muhakkak sen
-
22-Hac 67
le : mutlaka, elbette
-
22-Hac 67
alâ huden : hidayet üzerinde
-
22-Hac 67
mustekîmin : Allah'a doğru istikamet verilmiş olan
-
22-Hac 68
ve in : ve eğer
-
22-Hac 68
câdelû-ke : seninle mücâdele ettiler
-
22-Hac 68
fe kulillâhu (kul allâhu) : o taktirde de ki Allah
-
22-Hac 68
a'lemu : en iyi bilir
-
22-Hac 68
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
22-Hac 69
beyne-kum : sizin aranızda
-
22-Hac 69
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
22-Hac 69
fîhi tahtelifûne : onun hakkında ihtilâf ettiğiniz
-
22-Hac 70
e lem ta'lem : bilmiyor musun
-
22-Hac 70
enne allâhe : Allah'ın olduğunu
-
22-Hac 70
ya'lemu : bilir
-
22-Hac 70
fî es semâi : semalarda
-
22-Hac 70
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
22-Hac 70
inne : muhakkak
-
22-Hac 70
zâlike : o, bu
-
22-Hac 70
inne : muhakkak
-
22-Hac 70
zâlike : o, bu
-
22-Hac 70
yesîrun : kolay(dır)
-
22-Hac 71
ve ya'budûne : ve tapıyorlar
-
22-Hac 71
lem yunezzil : indirmedi (indirilmedi)
-
22-Hac 71
bihî sultânen : ona bir sultan, bir delil
-
22-Hac 71
ve mâ : ve şeylere
-
22-Hac 71
leyse : değil, yoktur
-
22-Hac 71
lehum : onların
-
22-Hac 71
ve mâ : ve yoktur
-
22-Hac 71
li ez zâlimîne : zalimler için
-
22-Hac 72
ve izâ tutlâ : ve okunduğu zaman
-
22-Hac 72
aleyhim : onlara
-
22-Hac 72
beyyinâtin : açıklanmış, apaçık
-
22-Hac 72
ellezîne keferû : inkâr edenler
-
22-Hac 72
el munkere : münker, sıkıntı
-
22-Hac 72
yekâdûne : neredeyse, az kalsın
-
22-Hac 72
yestûne : saldırırlar
-
22-Hac 72
billezîne : o kimseleri
-
22-Hac 72
yetlûne : okuyorlar
-
22-Hac 72
aleyhim : onlara
-
22-Hac 72
e fe unebbiu-kum : o zaman size haber vereyim mi
-
22-Hac 72
bi şerrin : daha kötüsünü, şerr olanı
-
22-Hac 72
en nâru : ateş
-
22-Hac 72
vaadehallâhu (vaade-hâ allâhu) : Allah onu vaadetti
-
22-Hac 72
ellezîne keferû : inkâr edenler
-
22-Hac 72
ve bi'se : ve ne kötü
-
22-Hac 72
el masîru : dönüş, dönüş yeri
-
22-Hac 73
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 73
duribe meselun : bir misal, bir örnek verildi
-
22-Hac 73
festemiû (fe istemiû) : haydi, öyleyse dinleyin (işitin)
-
22-Hac 73
lehu : onu
-
22-Hac 73
inne : muhakkak
-
22-Hac 73
ellezîne ted'ûne : dua ettikleriniz, taptıklarınız
-
22-Hac 73
len yahlukû : asla yaratamazlar
-
22-Hac 73
zubâben : bir sinek
-
22-Hac 73
ve lev ictemeû : ve biraraya gelseler, toplansalar bile
-
22-Hac 73
lehu : onun için
-
22-Hac 73
ve in : ve eğer
-
22-Hac 73
yeslub-hum \n(selebe) : onlardan (bir şey) kapıp kaçar \n: (kapıp kaçtı)
-
22-Hac 73
ez zubâbu : sinek
-
22-Hac 73
şey'en : bir şey
-
22-Hac 73
lâ yestenkızû-hu : onu kurtaramazlar
-
22-Hac 73
et tâlibu : talep eden, isteyen
-
22-Hac 73
ve el matlûbu : ve (kendisinden) talep edilen, istenen
-
22-Hac 74
mâ kaderû allâhe : Allah'ı takdir edemediler
-
22-Hac 74
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 74
le : elbette
-
22-Hac 75
min el melâiketi : meleklerden
-
22-Hac 75
rusulen : resûller
-
22-Hac 75
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
22-Hac 75
inne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 75
semîun : (en iyi) işitendir
-
22-Hac 76
ya'lemu : bilir
-
22-Hac 76
mâ beyne eydî-him : onların önlerindeki şeyi (elleri arasındakini)
-
22-Hac 76
ve mâ halfe-hum : ve onların arkalarındaki şeyi
-
22-Hac 76
ve ilâllâhi (ilâ allâhi) : ve Allah'a
-
22-Hac 76
turceu : döndürülür
-
22-Hac 76
el umûru : emirler
-
22-Hac 77
yâ eyyuhâ ellezîne : ey o kimseler
-
22-Hac 77
âmenûrkeû (âmenû irkeû) : âmenû olanlar, rükû edin
-
22-Hac 77
vescudû (ve uscudû) : ve secde edin
-
22-Hac 77
va'budû (ve u'budû) : ve kulluk edin
-
22-Hac 77
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
22-Hac 77
vef'alûl hayre(ve if'alû el hayre) : ve hayır işleyin
-
22-Hac 77
leallekum : umulur ki böylece siz
-
22-Hac 77
tuflihûne : felâha eresiniz
-
22-Hac 78
ve câhidû : ve cihad edin
-
22-Hac 78
huve ictebâ-kum : o sizi seçti
-
22-Hac 78
ve mâ ceale : ve kılmadı, yapmadı
-
22-Hac 78
aleykum : sizin üzerinize, size
-
22-Hac 78
fî ed dîni : dîn hakkında, dîn konusunda
-
22-Hac 78
millete : millet, dîn
-
22-Hac 78
ebî-kum : sizin babanız
-
22-Hac 78
ibrâhîme : İbrâhîm
-
22-Hac 78
huve : o
-
22-Hac 78
semma-kum : sizi isimlendirdi
-
22-Hac 78
el muslimîne : müslümanlar (Allah'a teslim olanlar)
-
22-Hac 78
ve fî hâzâ : ve bunda
-
22-Hac 78
li yekûne er resûlu : resûl olsun diye
-
22-Hac 78
şehîden : şahit (olarak)
-
22-Hac 78
aleykum : sizin üzerinize, size
-
22-Hac 78
ve tekûnû : ve siz olun
-
22-Hac 78
şuhedâe : şahitler
-
22-Hac 78
alâ en nâsi : insanlar üzerine
-
22-Hac 78
fe ekîmû es salâte : o halde namazı ikame edin
-
22-Hac 78
ve âtu ez zekâte : ve zekâtı verin
-
22-Hac 78
va'tesımû (ve ı'tesımû) : ve tutunun, sarılın
-
22-Hac 78
huve : o
-
22-Hac 78
mevlâ-kum : sizin mevlânız, dostunuz
-
22-Hac 78
fe ni'me el mevlâ : öyleyse ne güzel dost
-
22-Hac 78
ve ni'me en nasîru : ve ne güzel yardımcı
-
23-Mü'minûn 1
efleha : felâha erdi
-
23-Mü'minûn 1
el mu'minûne : mü'minler
-
23-Mü'minûn 2
ellezîne : o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 2
hâşiûne : huşû duyanlar
-
23-Mü'minûn 3
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 3
anil lagvi (an el lagvi) : boş şeylerden, boş sözlerden
-
23-Mü'minûn 3
mu'ridûne : yüz çevirenlerdir
-
23-Mü'minûn 4
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 4
li ez zekâti : zekâtı
-
23-Mü'minûn 4
fâilûne : yapanlar, yerine getirenler
-
23-Mü'minûn 5
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 5
hâfizûne : koruyanlar
-
23-Mü'minûn 6
alâ ezvâci-him : onların (kendi) zevcelerine
-
23-Mü'minûn 6
ev : veya
-
23-Mü'minûn 6
mâ meleket : sahip oldukları şeyler
-
23-Mü'minûn 6
eymânu-hum : onların elleri
-
23-Mü'minûn 6
fe inne-hum : o taktirde muhakkak onlar
-
23-Mü'minûn 6
melûmîne : levmedilmiş, kınanmış
-
23-Mü'minûn 7
fe menibtegâ (men ibtegâ) : artık kim isterse
-
23-Mü'minûn 7
verâe zâlike : bunun arkasında, bunun ötesinde
-
23-Mü'minûn 7
fe ulâike : o taktirde işte onlar
-
23-Mü'minûn 7
el âdûne : haddi aşanlar
-
23-Mü'minûn 8
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 8
li emânâti-him : emanetlerine
-
23-Mü'minûn 8
ve ahdi-him : ve ahdlerine
-
23-Mü'minûn 8
râûne : riayet edenler, koruyanlar, uyanlar, sadık olanlar
-
23-Mü'minûn 9
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 9
yuhâfızûne : muhafaza ederler, devam ettirirler
-
23-Mü'minûn 10
ulâike : işte onlar
-
23-Mü'minûn 10
el vârisûne : varisler, miras sahipleri
-
23-Mü'minûn 11
ellezîne : o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 11
yerisûne : varis olacaklar
-
23-Mü'minûn 11
el firdevse : firdevs (cenneti)
-
23-Mü'minûn 11
hâlidûne : ebedî kalanlar
-
23-Mü'minûn 12
ve lekad : ve andolsun
-
23-Mü'minûn 12
el insâne : insan
-
23-Mü'minûn 12
min sulâletin : özünden
-
23-Mü'minûn 13
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 13
cealnâ-hu : onu kıldık
-
23-Mü'minûn 13
nutfeten : nutfe, damla
-
23-Mü'minûn 13
mekînin : sağlam, kuvvetli
-
23-Mü'minûn 14
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 14
en nutfete : bir nutfe, bir damla
-
23-Mü'minûn 14
alakaten : alaka (rahim duvarına bir noktadan bağlı olan), embriyo
-
23-Mü'minûn 14
fe halaknâ : sonra yarattık
-
23-Mü'minûn 14
el alakate : alaka (rahim duvarına bir noktadan bağlı olan), embriyo
-
23-Mü'minûn 14
mudgaten : (bir çiğnem et görünümünde) mudga, cenin
-
23-Mü'minûn 14
fe halaknâ : sonra yarattık
-
23-Mü'minûn 14
el mudgate : (bir çiğnem et görünümünde) mudga, cenin
-
23-Mü'minûn 14
izâmen : kemik
-
23-Mü'minûn 14
fe kesevnâ : sonra giydirdik (üzerini kapladık)
-
23-Mü'minûn 14
el izâme : kemik
-
23-Mü'minûn 14
lahmen : et
-
23-Mü'minûn 14
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 14
enşe'nâ-hu : biz onu inşa ettik, şekillendirdik
-
23-Mü'minûn 14
fe : öyleyse, işte böyle
-
23-Mü'minûn 14
tebârekallâhu : Allah tebarektir, mübarektir (tebâreke allâhu)
-
23-Mü'minûn 14
ahsenu : en güzel
-
23-Mü'minûn 14
el hâlikîne : halkedenler, yaratanlar, yaratıcılar
-
23-Mü'minûn 15
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 15
inne-kum : muhakkak siz
-
23-Mü'minûn 15
ba'de zâlike : bundan sonra
-
23-Mü'minûn 15
le meyyitûn : mutlaka ölecek olanlarsınız
-
23-Mü'minûn 16
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 16
inne-kum : muhakkak siz
-
23-Mü'minûn 16
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
23-Mü'minûn 16
tub'asûne : beas olunacaksınız, yeniden diriltileceksiniz
-
23-Mü'minûn 17
ve lekad : ve andolsun
-
23-Mü'minûn 17
fevka-kum : sizin üzerinizde
-
23-Mü'minûn 17
seb'a : yedi (7)
-
23-Mü'minûn 17
ve mâ kunnâ : ve biz değiliz
-
23-Mü'minûn 17
anil halkı (an el halkı) : yaratmaktan
-
23-Mü'minûn 17
gâfilîne : gâfil olanlar
-
23-Mü'minûn 18
ve enzel-nâ : ve biz indirdik
-
23-Mü'minûn 18
min es semâi : semadan
-
23-Mü'minûn 18
mâen : su
-
23-Mü'minûn 18
bi kaderin : kader ile, takdir edilmiş miktarda, bir ölçü ile
-
23-Mü'minûn 18
fe : böylece
-
23-Mü'minûn 18
eskennâ-hu : onu iskân ettik, yerleştirdik, durdurduk
-
23-Mü'minûn 18
fî el ardı : yeryüzünde
-
23-Mü'minûn 18
ve in-nâ : ve muhakkak biz
-
23-Mü'minûn 18
zehâbin : giderme
-
23-Mü'minûn 18
le : mutlaka, elbette
-
23-Mü'minûn 18
kâdirûne : kaadir olanlar, muktedir olanlar, gücü yetenler
-
23-Mü'minûn 19
fe : böylelikle, böylece
-
23-Mü'minûn 19
enşe'nâ : biz inşa ettik, yarattık
-
23-Mü'minûn 19
lekum : sizin için
-
23-Mü'minûn 19
cennâtin : cennetler, (ağaçlı) bahçeler
-
23-Mü'minûn 19
ve a'nâbin : ve üzümlerden, bağlardan
-
23-Mü'minûn 19
lekum : sizin için (vardır)
-
23-Mü'minûn 19
fevâki-hu : onun meyveleri
-
23-Mü'minûn 19
kesîretun : (pek) çoktur, çok (vardır)
-
23-Mü'minûn 19
ve min-hâ : ve onlardan
-
23-Mü'minûn 19
te'kulûne : siz yersiniz
-
23-Mü'minûn 20
ve şecereten : ve ağaç
-
23-Mü'minûn 20
min tûri seynâe : Turi Sina'dan
-
23-Mü'minûn 20
tenbutu : biter, yetişir
-
23-Mü'minûn 20
bi ed duhni : yağı
-
23-Mü'minûn 20
ve sıbgın : ve bir katık
-
23-Mü'minûn 20
li el âkilîne : yiyenler için
-
23-Mü'minûn 21
ve inne : ve muhakkak
-
23-Mü'minûn 21
lekum : sizin için (vardır)
-
23-Mü'minûn 21
fî el en'âmi : hayvanlarda
-
23-Mü'minûn 21
le ibreten : ibret, bir ders
-
23-Mü'minûn 21
ve lekum : ve sizin için (vardır)
-
23-Mü'minûn 21
menâfiu : menfaatler, faydalar
-
23-Mü'minûn 21
kesîretun : (pek) çok, birçok, çoktur
-
23-Mü'minûn 21
ve min-hâ : ve ondan
-
23-Mü'minûn 21
te'kulûne : yersiniz
-
23-Mü'minûn 22
ve aleyhâ : ve onun üzerinde
-
23-Mü'minûn 22
ve alâ el fulki : ve gemilerin üzerinde
-
23-Mü'minûn 22
tuhmelûne : taşınırsınız
-
23-Mü'minûn 23
ve lekad : ve andolsun
-
23-Mü'minûn 23
ersel-nâ : biz gönderdik
-
23-Mü'minûn 23
fe : böylece
-
23-Mü'minûn 23
kâle : dedi
-
23-Mü'minûn 23
u'budullâhe (u'budu allâhe) : Allah'a kul olun
-
23-Mü'minûn 23
mâ lekum : sizin için yoktur
-
23-Mü'minûn 23
e fe lâ tettekûne : hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)
-
23-Mü'minûn 24
fe kâle : böylece, bunun üzerine dedi
-
23-Mü'minûn 24
el meleu : halk, eşraf, ileri gelenler
-
23-Mü'minûn 24
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfir olanlar
-
23-Mü'minûn 24
beşerun : beşer, insan
-
23-Mü'minûn 24
en yetefaddale : üstün olmak, hükmetmek
-
23-Mü'minûn 24
aleykum : sizin üzerinize, size
-
23-Mü'minûn 24
ve lev : ve eğer
-
23-Mü'minûn 24
şâallâhu (şâe allâhu) : Allah diledi
-
23-Mü'minûn 24
le enzele : mutlaka indirirdi
-
23-Mü'minûn 24
melâiketen : melekler
-
23-Mü'minûn 24
mâ semi'nâ : işitmedik
-
23-Mü'minûn 24
âbâine el evvelîne : evvelki babalarımız, atalarımız
-
23-Mü'minûn 25
in huve : o ancak olur
-
23-Mü'minûn 25
cinnetun : cinnet getirmiş
-
23-Mü'minûn 25
fe : o zaman, öyleyse, o halde
-
23-Mü'minûn 25
terabbasû : bekleyin, gözetim altında tutun
-
23-Mü'minûn 26
kâle : dedi
-
23-Mü'minûn 26
kezzebû-ni : beni yalanladılar
-
23-Mü'minûn 27
fe : o zaman, böylece
-
23-Mü'minûn 27
evhay-nâ : biz vahyettik
-
23-Mü'minûn 27
ileyhi : ona
-
23-Mü'minûn 27
en ısnai : yapmasını
-
23-Mü'minûn 27
el fulke : gemi
-
23-Mü'minûn 27
ve vahyi-nâ : ve vahyimizle
-
23-Mü'minûn 27
fe : böylece
-
23-Mü'minûn 27
izâ câe : geldiği zaman
-
23-Mü'minûn 27
emru-nâ : bizim emrimiz
-
23-Mü'minûn 27
ve fâre : ve fevaran etti, kaynadı
-
23-Mü'minûn 27
et tennûru : tennur, kazan
-
23-Mü'minûn 27
fesluk (fe usluk) : hemen koy
-
23-Mü'minûn 27
zevceynisneyni : her çiften ikişer
-
23-Mü'minûn 27
ve ehleke : ve senin maiyetin, senin ailen
-
23-Mü'minûn 27
men : kimse, kim
-
23-Mü'minûn 27
sebeka : geçti
-
23-Mü'minûn 27
aleyhi : onun üzerine (onun hakkında)
-
23-Mü'minûn 27
el kavlu : söz
-
23-Mü'minûn 27
ve lâ tuhâtıb-nî : ve bana hitap etme
-
23-Mü'minûn 27
ellezîne zalemû : zulmeden kimseler
-
23-Mü'minûn 27
inne-hum : muhakkak onlar
-
23-Mü'minûn 27
mugrakûne : boğulacak olanlar
-
23-Mü'minûn 28
fe izesteveyte : bindiğin zaman
-
23-Mü'minûn 28
ente : sen
-
23-Mü'minûn 28
ve men : ve kimseler
-
23-Mü'minûn 28
mea-ke : seninle beraber
-
23-Mü'minûn 28
alâ el fulki : gemiye
-
23-Mü'minûn 28
fe kul : o zaman de
-
23-Mü'minûn 28
el hamdu : hamd
-
23-Mü'minûn 28
ellezî : ki o
-
23-Mü'minûn 28
neccâ-nâ : (o) bizi kurtardı
-
23-Mü'minûn 28
el kavmi ez zâlimîne : zalim kavim
-
23-Mü'minûn 29
ve kul : ve de
-
23-Mü'minûn 29
enzil-nî : beni indir
-
23-Mü'minûn 29
munzelen : indirişle, inişle
-
23-Mü'minûn 29
mubâreken : mübarek
-
23-Mü'minûn 29
ve ente : ve sen
-
23-Mü'minûn 29
hayru el munzilîne : indirenlerin en hayırlısı
-
23-Mü'minûn 30
inne : muhakkak, elbette
-
23-Mü'minûn 30
fî zâlike : bunda (vardır)
-
23-Mü'minûn 30
le : elbette, mutlaka, muhakkak
-
23-Mü'minûn 30
ve in kunnâ : ve biz oluruz
-
23-Mü'minûn 30
le : elbette, mutlaka, muhakkak
-
23-Mü'minûn 30
mubtelîne : imtihan edenler
-
23-Mü'minûn 31
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 31
enşe'nâ : biz yarattık
-
23-Mü'minûn 31
karnen : bir nesil
-
23-Mü'minûn 31
âharîne : diğerleri, başkaları
-
23-Mü'minûn 32
fe ersel-nâ : o zaman, böylece biz gönderdik
-
23-Mü'minûn 32
resûlen : bir resûl
-
23-Mü'minûn 32
eni'budû allâhe (en u'budû) : Allah'a kul olsunlar diye
-
23-Mü'minûn 32
lekum : sizin için
-
23-Mü'minûn 32
e fe lâ tettekûne : hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız
-
23-Mü'minûn 33
ve kâle : ve dedi
-
23-Mü'minûn 33
el meleu : ileri gelenler
-
23-Mü'minûn 33
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfir olan kimseler, kâfirler
-
23-Mü'minûn 33
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
23-Mü'minûn 33
bi likâi el âhıreti : ahirete (Allah'a) mülâki olmayı
-
23-Mü'minûn 33
ve etrafnâ-hum : ve biz onlara refah verdik
-
23-Mü'minûn 33
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
23-Mü'minûn 33
beşerun : bir beşer, bir insan
-
23-Mü'minûn 33
ye'kulu : (yemek) yer
-
23-Mü'minûn 33
te'kulûne : siz yiyorsunuz
-
23-Mü'minûn 33
ve yeşrebu : ve içer
-
23-Mü'minûn 33
teşrabûne : siz içiyorsunuz
-
23-Mü'minûn 34
ve le in : ve eğer
-
23-Mü'minûn 34
eta'tum : siz itaat edersiniz
-
23-Mü'minûn 34
beşeren : bir beşer, bir insan
-
23-Mü'minûn 34
misle-kum : sizin gibi
-
23-Mü'minûn 34
inne-kum : muhakkak siz
-
23-Mü'minûn 34
izen : o taktirde, o zaman
-
23-Mü'minûn 34
le : mutlaka
-
23-Mü'minûn 34
hâsirûne : hüsrana düşenler
-
23-Mü'minûn 35
e yaıdu-kum : size vaad mi ediyor
-
23-Mü'minûn 35
enne-kum : mutlaka siz, sizin olacağınız
-
23-Mü'minûn 35
ve kuntum : ve siz oldunuz
-
23-Mü'minûn 35
turâben : toprak
-
23-Mü'minûn 35
ve ızâmen : ve kemik
-
23-Mü'minûn 35
enne-kum : mutlaka siz, sizin olacağınız
-
23-Mü'minûn 35
muhracûne : çıkarılacaksınız
-
23-Mü'minûn 36
heyhâte : heyhat, yazık
-
23-Mü'minûn 36
heyhâte : heyhat, yazık
-
23-Mü'minûn 36
tûadûne : siz vaadediliyorsunuz
-
23-Mü'minûn 37
in hiye : o sadece
-
23-Mü'minûn 37
hayâtuned dunyâ : dünya hayatımız
-
23-Mü'minûn 37
nemûtu : ölürüz
-
23-Mü'minûn 37
ve nahyâ : ve yaşarız
-
23-Mü'minûn 37
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
23-Mü'minûn 37
bi meb'ûsîne : beas edilenler, yeniden diriltilenler
-
23-Mü'minûn 38
in huve : o ancak
-
23-Mü'minûn 38
raculunifterâ (raculun ifterâ) : iftira eden bir adam
-
23-Mü'minûn 38
keziben : yalan söyleyerek, yalanla
-
23-Mü'minûn 38
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
23-Mü'minûn 38
lehu : ona
-
23-Mü'minûn 38
bi mu'minîne : inananlar
-
23-Mü'minûn 39
kâle : dedi
-
23-Mü'minûn 39
kezzebû-ni : beni yalanladılar
-
23-Mü'minûn 40
kâle : dedi
-
23-Mü'minûn 40
le yusbihunne : mutlaka olacaklar
-
23-Mü'minûn 40
nâdimîne : nadim olanlar, pişman olanlar
-
23-Mü'minûn 41
fe ehazet-hum : Böylece onları aldı (yakaladı)
-
23-Mü'minûn 41
es sayhatu : bir sayha (çok büyük bir ses dalgası)
-
23-Mü'minûn 41
bi el hakkı : hak ile
-
23-Mü'minûn 41
fe cealnâ-hum : o zaman onları kıldık
-
23-Mü'minûn 41
gusâen : zerreler halinde
-
23-Mü'minûn 41
fe bu'den : artık uzak olsun
-
23-Mü'minûn 41
li el kavmi ez zâlimîne : zalim kavimden
-
23-Mü'minûn 42
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 42
enşe'nâ : biz inşa ettik, yarattık
-
23-Mü'minûn 42
kurûnen : nesiller
-
23-Mü'minûn 42
âharîne : diğerleri, başkaları
-
23-Mü'minûn 43
mâ tesbiku : öne geçmez, erkene alamaz
-
23-Mü'minûn 43
min ummetin : (ümmetlerden) bir ümmet
-
23-Mü'minûn 43
ecele-hâ : onun eceli, onun süresi
-
23-Mü'minûn 43
ve mâ yeste'hırûne : ve ertelemez, erteleyemez, tehir edemez
-
23-Mü'minûn 44
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 44
ersel-nâ : biz gönderdik
-
23-Mü'minûn 44
rusule-nâ : resûllerimiz
-
23-Mü'minûn 44
tetrâ : birbirinin arkasından, ardından, ardarda
-
23-Mü'minûn 44
kullemâ : her defasında
-
23-Mü'minûn 44
câe : geldi
-
23-Mü'minûn 44
ummeten : ümmet
-
23-Mü'minûn 44
resûlu-hâ : onun (kendi) resûlü
-
23-Mü'minûn 44
kezzebû-hu : onu yalanladılar
-
23-Mü'minûn 44
fe : artık, böylece, bundan sonra
-
23-Mü'minûn 44
etbâ'nâ : biz tâbî kıldık, takip ettirdik
-
23-Mü'minûn 44
ve cealnâ-hum : ve onları kıldık
-
23-Mü'minûn 44
ehâdîse : efsane, nakledilen olaylar
-
23-Mü'minûn 44
fe : artık, böylece
-
23-Mü'minûn 44
bu'den : uzak olsun
-
23-Mü'minûn 44
lâ yu'minûne : mü'min olmayanlar
-
23-Mü'minûn 45
summe : sonra
-
23-Mü'minûn 45
erselnâ : biz gönderdik
-
23-Mü'minûn 45
ve ehâ-hu : ve onun kardeşi
-
23-Mü'minûn 45
hârûne : Harun
-
23-Mü'minûn 45
ve sultânin : ve bir delil
-
23-Mü'minûn 46
ilâ fir'avne : firavuna
-
23-Mü'minûn 46
ve melei-hî : ve onun ileri gelenleri, halk
-
23-Mü'minûn 46
festekberû (fe istekberû) : böylece, fakat büyüklendiler
-
23-Mü'minûn 46
ve kânû : ve oldular
-
23-Mü'minûn 46
kavmen : bir kavim
-
23-Mü'minûn 46
âlîne : âlîn olanlar, üstün gelmeye çalışanlar
-
23-Mü'minûn 47
fe : artık, böylece, sonra
-
23-Mü'minûn 47
e nu'minu : inanalım mı
-
23-Mü'minûn 47
li beşereyni : iki beşere
-
23-Mü'minûn 47
ve kavmu-humâ : ve ikisinin kavmi
-
23-Mü'minûn 47
lenâ : bize
-
23-Mü'minûn 47
âbidûne : kul olanlar
-
23-Mü'minûn 48
fe : artık, böylece
-
23-Mü'minûn 48
kezzebû-humâ : ikisini yalanladılar
-
23-Mü'minûn 48
fe : artık, böylece
-
23-Mü'minûn 48
min-el muhlekîne : helâk edilenlerden
-
23-Mü'minûn 49
ve lekad : ve andolsun
-
23-Mü'minûn 49
âteynâ : biz verdik
-
23-Mü'minûn 49
el kitâbe : kitap
-
23-Mü'minûn 49
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
23-Mü'minûn 49
yehtedûne : hidayete ererler
-
23-Mü'minûn 50
ve cealnebne (cealnâ ibne) : ve oğlunu kıldık
-
23-Mü'minûn 50
meryeme : Meryem
-
23-Mü'minûn 50
ve umme-hu : ve onun annesini
-
23-Mü'minûn 50
âyeten : âyet
-
23-Mü'minûn 50
ve âveynâ-humâ : ve ikisini barındırdık, yerleştirdik
-
23-Mü'minûn 50
ilâ rabvetin : yüksek bir tepeye
-
23-Mü'minûn 50
ve maînin : ve akan su
-
23-Mü'minûn 51
yâ eyyuhâ er rusulu : ey resûller
-
23-Mü'minûn 51
min et tayyibâti : tayyib olanlardan (temiz, helâl ni'metlerden)
-
23-Mü'minûn 51
va'melû (ve a'melû) : amel yapınız
-
23-Mü'minûn 51
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
23-Mü'minûn 52
ve inne : ve muhakkak
-
23-Mü'minûn 52
ummetu-kum : sizin ümmetiniz
-
23-Mü'minûn 52
ummeten : bir ümmet
-
23-Mü'minûn 52
vâhıdeten : tek, bir tek
-
23-Mü'minûn 52
ve ene : ve ben
-
23-Mü'minûn 52
fettekûni (fe ittekû-ni) : artık bana karşı takva sahibi olun
-
23-Mü'minûn 53
fe : artık, böylece, fakat
-
23-Mü'minûn 53
tekattaû : parçaladılar, ayırıp böldüler
-
23-Mü'minûn 53
emre-hum : onların emirleri, emirlerini
-
23-Mü'minûn 53
beyne-hum : aralarında
-
23-Mü'minûn 53
ledey-him : onların yanında, kendi yanlarında
-
23-Mü'minûn 53
ferihûne : ferahlananlar
-
23-Mü'minûn 54
fe : artık, böylece
-
23-Mü'minûn 54
zer-hum : onları bırak, terket
-
23-Mü'minûn 55
e yahsebûne : onlar mı sanıyorlar
-
23-Mü'minûn 55
ennemâ : ancak, sadece, olduğunu
-
23-Mü'minûn 55
ve benîne : ve oğullar
-
23-Mü'minûn 56
lehum : onlar için, onlara
-
23-Mü'minûn 56
fî el hayrâti : hayırlarda
-
23-Mü'minûn 56
bel : bilâkis, hayır
-
23-Mü'minûn 56
lâ yeş'urûne : şuurunda (bilincinde), farkında değiller
-
23-Mü'minûn 57
innellezîne (inne ellezîne) : muhakkak o kimseler
-
23-Mü'minûn 57
min haşyeti : haşyetlnden
-
23-Mü'minûn 57
muşfikûne : çekinenler, korkanlar
-
23-Mü'minûn 58
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 58
yu'minûne : îmân ederler
-
23-Mü'minûn 59
vellezîne (ve ellezîne) : o kimseler, onlar
-
23-Mü'minûn 59
lâ yuşrikûne : ortak koşmazlar şirk koşmazlar
-
23-Mü'minûn 60
ve ellezîne : ve o kimseler
-
23-Mü'minûn 60
yu'tûne : verirler
-
23-Mü'minûn 60
mâ âtev : verecekleri şey
-
23-Mü'minûn 60
ve kulûbu-hum : ve onların kalpleri
-
23-Mü'minûn 60
veciletun : titreyerek
-
23-Mü'minûn 60
enne-hum : muhakkak ki onlar, onlar ..... olduğundan
-
23-Mü'minûn 60
râciûne : dönenler, rücu edenler
-
23-Mü'minûn 61
ulâike : işte onlar
-
23-Mü'minûn 61
yusâriûne : yarışırlar
-
23-Mü'minûn 61
fî el hayrâti : hayırlarda
-
23-Mü'minûn 61
ve hum : ve onlar
-
23-Mü'minûn 61
lehâ : onun, onda
-
23-Mü'minûn 61
sâbikûne : öne geçenlerdir
-
23-Mü'minûn 62
ve lâ nukellifu : ve mükellef tutmayız
-
23-Mü'minûn 62
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
23-Mü'minûn 62
ve ledeynâ : ve katımızda, yanımızda, nezdimizde
-
23-Mü'minûn 62
bi el hakkı : hakkı
-
23-Mü'minûn 62
ve hum : ve onlar
-
23-Mü'minûn 62
lâ yuzlemûne : zulmedilmez
-
23-Mü'minûn 63
bel : bilâkis, hayır
-
23-Mü'minûn 63
ve lehum : ve onların (vardır)
-
23-Mü'minûn 63
min dûni zâlike : bundan başka
-
23-Mü'minûn 63
lehâ : onun
-
23-Mü'minûn 63
âmilûne : amel edenler, yapanlar
-
23-Mü'minûn 64
ehaznâ : biz aldık
-
23-Mü'minûn 64
bi el âzâbi : azap ile
-
23-Mü'minûn 64
yec'erûne : yalvarıp bağırarak yardım isterler
-
23-Mü'minûn 65
lâ tec'erû : yalvarıp bağırarak yardım istemeyin
-
23-Mü'minûn 65
el yevme : o gün
-
23-Mü'minûn 65
inne-kum : muhakkak siz
-
23-Mü'minûn 65
lâ tunsarûne : yardım edilmezsiniz, size yardım edilmez
-
23-Mü'minûn 66
kânet : idi, oldu
-
23-Mü'minûn 66
aleykum : size
-
23-Mü'minûn 66
fe : o zaman
-
23-Mü'minûn 66
tenkisûne : dönüp kaçıyorsunuz
-
23-Mü'minûn 67
mustekbirîne : kibirlenenler
-
23-Mü'minûn 67
tehcurûne : ayrılıyordunuz, saçma sapan konuşuyordunuz
-
23-Mü'minûn 68
e fe lem yeddebberû : hâlâ düşünmüyorlar mı, düşünmediler mi
-
23-Mü'minûn 68
el kavle : söz
-
23-Mü'minûn 68
em : yoksa, veya
-
23-Mü'minûn 68
câe-hum : onlara geldi
-
23-Mü'minûn 68
lem ye'ti : gelmeyen
-
23-Mü'minûn 68
âbâe-hum : onların babaları, ataları
-
23-Mü'minûn 68
el evvelîne : önceki, evvelki
-
23-Mü'minûn 69
em : yoksa, veya
-
23-Mü'minûn 69
lem ya'rifû : tanımıyorlar, tanımadılar
-
23-Mü'minûn 69
resûle-hum : onların resûlü
-
23-Mü'minûn 69
fe : o zaman
-
23-Mü'minûn 69
lehu : onu
-
23-Mü'minûn 69
munkirûne : inkâr edenler
-
23-Mü'minûn 70
em : yoksa, veya
-
23-Mü'minûn 70
yekûlûne : diyorlar, söylüyorlar
-
23-Mü'minûn 70
cinnetun : bir delilik
-
23-Mü'minûn 70
bel : hayır
-
23-Mü'minûn 70
câe-hum : onlara geldi
-
23-Mü'minûn 70
bi el hakkı : hak ile
-
23-Mü'minûn 70
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
23-Mü'minûn 70
li el hakkı : hakkı
-
23-Mü'minûn 70
kârihûne : kerih görenler
-
23-Mü'minûn 71
ve lev ittebea : ve uysaydı, tâbî olsaydı
-
23-Mü'minûn 71
el hakku : Hakk
-
23-Mü'minûn 71
ehvâe-hum : onların hevaları
-
23-Mü'minûn 71
le fesedeti : mutlaka fesada uğrardı
-
23-Mü'minûn 71
es semâvâtu : semalar
-
23-Mü'minûn 71
vel ardu : ve arz, yeryüzü
-
23-Mü'minûn 71
ve men fî hinne : ve onların içinde olanlar
-
23-Mü'minûn 71
bel : hayır
-
23-Mü'minûn 71
eteynâ-hum : onlara getirdik
-
23-Mü'minûn 71
fe : o zaman, fakat
-
23-Mü'minûn 71
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
23-Mü'minûn 72
em : yoksa, veya
-
23-Mü'minûn 72
tes'elu-hum : onlardan istiyorsun
-
23-Mü'minûn 72
harcen : bir harc, bir ücret
-
23-Mü'minûn 72
fe : o zaman
-
23-Mü'minûn 72
rabbi-ke : senin Rabbin
-
23-Mü'minûn 72
ve huve : ve o
-
23-Mü'minûn 72
er râzikîne : rızık verenler, rızıklandıranlar
-
23-Mü'minûn 73
ve inne-ke : ve muhakkak sen
-
23-Mü'minûn 73
le ted'û-hum : mutlaka onları davet ediyorsun
-
23-Mü'minûn 74
ve inne ellezîne : ve muhakkak o kimseler
-
23-Mü'minûn 74
lâ yu'minûne : inanmazlar
-
23-Mü'minûn 74
bi el âhıreti : ahirete (Allah'a hayatta iken ulaşmaya)
-
23-Mü'minûn 74
ani es sırâtı : yoldan
-
23-Mü'minûn 74
le nâkibûne : mutlaka sapanlar (dalâlette olanlar)
-
23-Mü'minûn 75
ve lev : ve eğer
-
23-Mü'minûn 75
ve keşefnâ : ve biz giderdik
-
23-Mü'minûn 75
le : mutlaka, elbette
-
23-Mü'minûn 75
leccû : ısrar ettiler, devam ettiler
-
23-Mü'minûn 75
ya'mehûne : bocalıyorlar, şaşkın şaşkın dolaşıyorlar
-
23-Mü'minûn 76
ve lekad : ve andolsun
-
23-Mü'minûn 76
ehaznâ-hum : biz onları yakaladık
-
23-Mü'minûn 76
bi el azâbi : azap ile
-
23-Mü'minûn 76
fe : o zaman, fakat
-
23-Mü'minûn 76
mestekânû (mâ istekânû) : boyun eğmediler
-
23-Mü'minûn 76
ve mâ yetedarreûne : ve yalvarıp dua etmiyorlar
-
23-Mü'minûn 77
izâ fetahnâ : açtığımız zaman
-
23-Mü'minûn 77
aleyhim : onlara
-
23-Mü'minûn 77
bâben : kapı
-
23-Mü'minûn 77
şedîdin : şiddetli
-
23-Mü'minûn 77
mublisûne : ümitsizliğe düşenler, umutlarını kaybedenler
-
23-Mü'minûn 78
ve huve : ve o
-
23-Mü'minûn 78
ellezî : ki o
-
23-Mü'minûn 78
enşee : inşa etti, yarattı
-
23-Mü'minûn 78
lekum : sizin için
-
23-Mü'minûn 78
es sem'a : işitme hassası
-
23-Mü'minûn 78
ve el ebsâra : ve görme hassası
-
23-Mü'minûn 78
ve el ef'idete : ve fuad hassaları
-
23-Mü'minûn 78
kalîlen mâ : ne kadar az
-
23-Mü'minûn 78
teşkurûne : şükrediyorsunuz
-
23-Mü'minûn 79
ve huve : ve o
-
23-Mü'minûn 79
ellezî : ki o
-
23-Mü'minûn 79
zeree-kum : sizi yaratıp çoğalttı, yaydı
-
23-Mü'minûn 79
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
23-Mü'minûn 79
ve ileyhi : ve ona
-
23-Mü'minûn 79
tuhşerûne : haşrolunacaksınız
-
23-Mü'minûn 80
ve huve : ve o
-
23-Mü'minûn 80
ellezî : ki o
-
23-Mü'minûn 80
ve yumîtu : ve öldürür
-
23-Mü'minûn 80
ve lehuhtilâfu (lehu ihtilâfu) : ve ihtilâf, karşılıklı dönüşüm ona ait
-
23-Mü'minûn 80
el leyli : gece
-
23-Mü'minûn 80
ve en nehâri : ve gündüz
-
23-Mü'minûn 80
e : mı
-
23-Mü'minûn 80
fe : hâlâ
-
23-Mü'minûn 80
lâ ta'kılûne : akıl etmiyorsunuz
-
23-Mü'minûn 81
bel : hayır
-
23-Mü'minûn 81
misle : misli, aynısı, benzeri
-
23-Mü'minûn 81
mâ kâle : dedikleri şeyler, söyledikleri
-
23-Mü'minûn 81
el evvelûne : evvelkiler
-
23-Mü'minûn 82
e izâ mitnâ : öldüğümüz zaman mı
-
23-Mü'minûn 82
ve kunnâ : ve biz olduk
-
23-Mü'minûn 82
turâben : toprak
-
23-Mü'minûn 82
ve izâmen : ve kemik
-
23-Mü'minûn 82
e : mı
-
23-Mü'minûn 82
le meb'ûsûne : mutlaka beas edilenler, yeniden diriltilenler
-
23-Mü'minûn 83
lekad : andolsun
-
23-Mü'minûn 83
ve âbâu-nâ : ve babalarımız
-
23-Mü'minûn 83
esâtîru : efsaneler
-
23-Mü'minûn 83
el evvelîne : evvelkiler
-
23-Mü'minûn 84
li men : kimin
-
23-Mü'minûn 84
el ardu : arz, yeryüzü
-
23-Mü'minûn 84
ve men : ve kimseler
-
23-Mü'minûn 84
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
23-Mü'minûn 85
se-yekûlûne : diyecekler
-
23-Mü'minûn 85
e : mı
-
23-Mü'minûn 85
fe lâ tezekkerûne : hâlâ tezekkür etmezsiniz
-
23-Mü'minûn 86
men : kim
-
23-Mü'minûn 86
es semâvâti : semalar
-
23-Mü'minûn 86
es seb'ı : yedi (7)
-
23-Mü'minûn 86
ve rabbu : ve Rabbi
-
23-Mü'minûn 86
el arşi : arş
-
23-Mü'minûn 86
el azîmi : büyük
-
23-Mü'minûn 87
se-yekûlûne : diyecekler
-
23-Mü'minûn 87
e : mı
-
23-Mü'minûn 87
fe lâ tettekûne : hâlâ takva sahibi olmayacaksınız
-
23-Mü'minûn 88
men : kim
-
23-Mü'minûn 88
bi yedi-hi : onun elinde
-
23-Mü'minûn 88
melekûtu : mülk, yönetim, idare
-
23-Mü'minûn 88
kulli şey'in : herşey
-
23-Mü'minûn 88
ve huve : ve o
-
23-Mü'minûn 88
ve lâ yucâru : ve korunmaz, korunmaya ihtiyacı olmaz
-
23-Mü'minûn 88
aleyhi : onun üzerine, ona
-
23-Mü'minûn 88
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
23-Mü'minûn 89
se-yekûlûne : diyecekler
-
23-Mü'minûn 89
fe : o zaman, öyleyse
-
23-Mü'minûn 89
ennâ : nasıl
-
23-Mü'minûn 89
tusharûne : aldatılıyorsunuz, büyüleniyorsunuz
-
23-Mü'minûn 90
bel : hayır, bilâkis
-
23-Mü'minûn 90
eteynâ-hum : biz onlara getirdik
-
23-Mü'minûn 90
bi el hakkı : hakkı
-
23-Mü'minûn 90
ve inne-hum : ve muhakkak onlar
-
23-Mü'minûn 90
le : elbette, gerekten, mutlaka
-
23-Mü'minûn 90
kâzibûne : tekzip edenler, yalanlayanlar
-
23-Mü'minûn 91
mettehazallâhu : Allah edinmemiştir
-
23-Mü'minûn 91
min veledin : bir çocuk
-
23-Mü'minûn 91
ve mâ kâne : ve olmamıştır, yoktur
-
23-Mü'minûn 91
mea-hu : onunla beraber
-
23-Mü'minûn 91
izen : öyle olsaydı, o taktirde
-
23-Mü'minûn 91
le : mutlaka
-
23-Mü'minûn 91
zehebe : gitti, giderdi
-
23-Mü'minûn 91
ve le : ve mutlaka
-
23-Mü'minûn 91
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, münezzehtir
-
23-Mü'minûn 91
yasıfûne : vasıflandırıyorlar
-
23-Mü'minûn 92
el gaybi : gayb, görünmeyen
-
23-Mü'minûn 92
ve eş şehâdeti : ve görülen
-
23-Mü'minûn 92
fe teâlâ : işte o çok yüce
-
23-Mü'minûn 92
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
23-Mü'minûn 93
turiyen-nî : bana göstereceksin
-
23-Mü'minûn 93
yûadûne : vaadolunuyor
-
23-Mü'minûn 94
fe : o zaman, öyleyse
-
23-Mü'minûn 94
lâ tec'al-nî : beni kılma
-
23-Mü'minûn 94
el kavmi ez zâlimîne : zalimler kavmi
-
23-Mü'minûn 95
ve innâ : ve muhakkak biz
-
23-Mü'minûn 95
en nuriye-ke : sana bizim göstermemiz
-
23-Mü'minûn 95
neidu-hum : onlara vaadediyoruz
-
23-Mü'minûn 95
le : mutlaka, elbette
-
23-Mü'minûn 95
kâdirûne : kaadir olanlar
-
23-Mü'minûn 96
billetî (bi elletî) : ki onunla
-
23-Mü'minûn 96
hiye : o
-
23-Mü'minûn 96
ahsen : en güzel
-
23-Mü'minûn 96
es seyyiete : seyyiat, kötülük
-
23-Mü'minûn 96
a'lemu : en iyi bilen
-
23-Mü'minûn 96
yasıfûne : vasıflandırıyorlar
-
23-Mü'minûn 97
ve kul : ve de, söyle
-
23-Mü'minûn 97
eûzu : ben sığınırım
-
23-Mü'minûn 97
bi-ke : sana
-
23-Mü'minûn 97
min hemezâti : kışkırtmalarından (vesveselerinden)
-
23-Mü'minûn 97
eş şeyâtîni : şeytanlar
-
23-Mü'minûn 98
ve eûzu : ve ben sığınırım
-
23-Mü'minûn 98
bi-ke : sana
-
23-Mü'minûn 98
en yahdurû-ni : benim yanımda hazır bulunmaları
-
23-Mü'minûn 99
câe : geldi
-
23-Mü'minûn 99
ehade-hum : onlardan biri
-
23-Mü'minûn 99
el mevtu : ölüm
-
23-Mü'minûn 99
kâle : dedi
-
23-Mü'minûn 100
leal-lî : böylece ben
-
23-Mü'minûn 100
a'melu sâlihan : salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yaparım
-
23-Mü'minûn 100
terektu : bıraktım, terkettim
-
23-Mü'minûn 100
kellâ : hayır, asla
-
23-Mü'minûn 100
innehâ : muhakkak o
-
23-Mü'minûn 100
kelimetun : bir kelimedir, sözdür
-
23-Mü'minûn 100
huve : o
-
23-Mü'minûn 100
ve min verâi-him : ve onların arkalarından
-
23-Mü'minûn 100
berzahun : bir berzah vardır
-
23-Mü'minûn 100
ilâ yevmi : güne kadar
-
23-Mü'minûn 100
yub'asûne : beas olunacaklar, yeniden diriltilecekler
-
23-Mü'minûn 101
fe izâ : o zaman
-
23-Mü'minûn 101
fî es sûri : sur'un içine, sur'a
-
23-Mü'minûn 101
fe : artık
-
23-Mü'minûn 101
lâ ensâbe : neseb, soy bağı yoktur
-
23-Mü'minûn 101
beyne-hum : onların aralarında
-
23-Mü'minûn 101
yevme izin : izin günü
-
23-Mü'minûn 101
ve lâ yetesâelûne : ve birbirlerini sormazlar, sorulmazlar
-
23-Mü'minûn 102
fe : o zaman
-
23-Mü'minûn 102
men : kim
-
23-Mü'minûn 102
sekulet : ağır geldi
-
23-Mü'minûn 102
mevâzînu-hu : onun mizanı, tartıları
-
23-Mü'minûn 102
fe : o zaman
-
23-Mü'minûn 102
ulâike : işte onlar
-
23-Mü'minûn 102
el muflihûne : felâha, kurtuluşa erenlerdir
-
23-Mü'minûn 103
ve men : ve kim
-
23-Mü'minûn 103
haffet : hafif geldi
-
23-Mü'minûn 103
mevâzînu-hu : onun mizanı, tartıları
-
23-Mü'minûn 103
fe : o zaman
-
23-Mü'minûn 103
ulâike : işte onlar
-
23-Mü'minûn 103
ellezîne : o kimseler, onlar ki
-
23-Mü'minûn 103
enfuse-hum : onların nefsleri
-
23-Mü'minûn 103
fî cehenneme : cehennemin içinde, cehennemde
-
23-Mü'minûn 103
hâlidûne : ebediyyen kalacak olanlar
-
23-Mü'minûn 104
telfehu : (ateş yüzünü) yalar, çarpar
-
23-Mü'minûn 104
vucûhe-hum : onların yüzleri
-
23-Mü'minûn 104
en nâru : ateş
-
23-Mü'minûn 104
ve hum : ve onlar
-
23-Mü'minûn 104
kâlihûne : (ızdıraptan) yüzleri ekşimiş asık olanlardır
-
23-Mü'minûn 105
e : mı
-
23-Mü'minûn 105
lem tekun : olmadı
-
23-Mü'minûn 105
aleykum : size
-
23-Mü'minûn 105
fe : böylece, öyleyse
-
23-Mü'minûn 105
tukezzibûne : yalanlıyorsunuz
-
23-Mü'minûn 106
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
23-Mü'minûn 106
galebet : üstün geldi
-
23-Mü'minûn 106
aleynâ : bize
-
23-Mü'minûn 106
şıkvetu-nâ : şâkîliğimiz, azgınlığımız
-
23-Mü'minûn 106
ve kunnâ : ve biz olduk
-
23-Mü'minûn 106
kavmen : kavim
-
23-Mü'minûn 106
dâllîne : dalâlette olanlar
-
23-Mü'minûn 107
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
23-Mü'minûn 107
fe : artık, böylece, bundan sonra
-
23-Mü'minûn 107
fe : böylece, o zaman
-
23-Mü'minûn 107
zâlimûne : zalimler
-
23-Mü'minûn 108
kâlahseû (kâle ıhseû) : (orada) kalın dedi
-
23-Mü'minûn 108
ve lâ tukellimû-ni : ve benimle konuşmayın, bana söylemeyin
-
23-Mü'minûn 109
inne-hu : muhakkak ki o, gerçekten o
-
23-Mü'minûn 109
kâne : oldu
-
23-Mü'minûn 109
ferîkun : topluluk, grup
-
23-Mü'minûn 109
yekûlûne : derler
-
23-Mü'minûn 109
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
23-Mü'minûn 109
âmennâ : îmân ettik, âmenû olduk
-
23-Mü'minûn 109
fagfir (fe ığfir) : artık mağfiret et
-
23-Mü'minûn 109
lenâ : bizi
-
23-Mü'minûn 109
verhamnâ (ve ırham-na) : ve bize rahmet et,
-
23-Mü'minûn 109
ve ente : ve sen
-
23-Mü'minûn 109
er râhımîne : rahîm olanlar
-
23-Mü'minûn 110
fettehaztumû-hum : böylece onları edindiniz
-
23-Mü'minûn 110
sıhriyyen : alay konusu
-
23-Mü'minûn 110
ensev-kum : size unutturdu
-
23-Mü'minûn 110
ve kuntum : ve siz oldunuz
-
23-Mü'minûn 110
tadhakûne \n(dahıke) : gülüyorsunuz \n: (güldü)
-
23-Mü'minûn 111
cezeytu-hum : onların mükâfatları, karşılığı
-
23-Mü'minûn 111
el yevme : bugün
-
23-Mü'minûn 111
saberû : sabrettiler
-
23-Mü'minûn 111
enne-hum : muhakkak ki onlar
-
23-Mü'minûn 111
el fâizûne : kurtuluşa erenler
-
23-Mü'minûn 112
kâle : dedi
-
23-Mü'minûn 112
kem : kaç
-
23-Mü'minûn 112
lebistum : kaldınız
-
23-Mü'minûn 112
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
23-Mü'minûn 112
adede : adet, sayı
-
23-Mü'minûn 112
sinîne : seneler, yıllar
-
23-Mü'minûn 113
lebisnâ : biz kaldık
-
23-Mü'minûn 113
yevmen : gün
-
23-Mü'minûn 113
ev : veya
-
23-Mü'minûn 113
ba'da yevmin : günün bir kısmı
-
23-Mü'minûn 113
fes'eli (fe is'el) : öyleyse, o zaman sor
-
23-Mü'minûn 113
el âddîne : sayan kimseler, sayanlar
-
23-Mü'minûn 114
kâle : dedi
-
23-Mü'minûn 114
lebistum : siz kaldınız
-
23-Mü'minûn 114
kalîlen : az
-
23-Mü'minûn 114
lev : eğer, şâyet
-
23-Mü'minûn 114
enne-kum : gerçekten siz
-
23-Mü'minûn 114
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
23-Mü'minûn 115
e : mı
-
23-Mü'minûn 115
fe : öyleyse, artık
-
23-Mü'minûn 115
ennemâ : olduğunu
-
23-Mü'minûn 115
abesen : abes olarak, boş yere
-
23-Mü'minûn 115
ve enne-kum : ve muhakkak siz
-
23-Mü'minûn 115
ileynâ : bize
-
23-Mü'minûn 115
lâ turceûne : döndürülmeyecek
-
23-Mü'minûn 116
fe : öyleyse, artık
-
23-Mü'minûn 116
teâlallâhu (teâle allâhu) : Allah çok yücedir
-
23-Mü'minûn 116
el meliku : melik, hükümdar
-
23-Mü'minûn 116
el hakku : Hakk
-
23-Mü'minûn 116
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
23-Mü'minûn 116
huve : o
-
23-Mü'minûn 116
el arşi : arş
-
23-Mü'minûn 116
el kerîmi : kerim
-
23-Mü'minûn 117
ve men : ve kim
-
23-Mü'minûn 117
yed'u : dua eder
-
23-Mü'minûn 117
maallâhi (mae allâhi) : Allah ile beraber
-
23-Mü'minûn 117
ilâhen : ilâh
-
23-Mü'minûn 117
âhare : diğer, başka
-
23-Mü'minûn 117
burhâne : kanıt, delil
-
23-Mü'minûn 117
lehu : onun
-
23-Mü'minûn 117
fe : artık
-
23-Mü'minûn 117
innemâ : ancak, sadece
-
23-Mü'minûn 117
inde : katında
-
23-Mü'minûn 117
inne-hu : muhakkak o
-
23-Mü'minûn 117
el kâfirûne : kâfirler
-
23-Mü'minûn 118
ve kul : ve de
-
23-Mü'minûn 118
verham : ve rahmet et (rahîm esmanla tecelli et)
-
23-Mü'minûn 118
ve ente : ve sen
-
23-Mü'minûn 118
er râhımîne : rahîm olanlar
-
24-Nûr 1
enzelnâ-hâ : onu biz indirdik
-
24-Nûr 1
ve faradnâ-hâ : ve onu biz farz kıldık
-
24-Nûr 1
ve enzelnâ : ve biz indirdik
-
24-Nûr 1
beyyinâtin : apaçık, delillerle açıklanmış
-
24-Nûr 1
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
24-Nûr 1
tezekkerûne : tezekkür edersiniz
-
24-Nûr 2
ez zâniyetu : zina yapan kadın
-
24-Nûr 2
ve ez zânî : ve zina yapan erkek
-
24-Nûr 2
feclidû (fe iclidû) : o zaman, o takdirde vurun
-
24-Nûr 2
kulle vâhıdin : herbiri
-
24-Nûr 2
miete : yüz (100)
-
24-Nûr 2
celdetin : yalnız cilde tesir edecek şekilde vurulan sopa
-
24-Nûr 2
ve lâ te'huz-kum : ve sizi almasın, tutmasın, mani olmasın
-
24-Nûr 2
ra'fetun : şefkat, merhamet
-
24-Nûr 2
tu'minûne : siz îmân ediyorsunuz, inanıyorsunuz
-
24-Nûr 2
ve el yevmi el âhırı : ve ahir gün, ahiret günü
-
24-Nûr 2
ve li yeşhed : ve şahit olsun
-
24-Nûr 2
azâbe-humâ : ikisinin azabı
-
24-Nûr 2
tâifetun : bir taife, bir grup
-
24-Nûr 2
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
24-Nûr 3
ez zânî : zina yapan erkek
-
24-Nûr 3
lâ yenkihu : nikâh yapmaz, nikâhlayamaz
-
24-Nûr 3
zâniyeten : zina yapan kadın
-
24-Nûr 3
ev : veya
-
24-Nûr 3
muşriketen : müşrik olan kadın
-
24-Nûr 3
ve ez zâniyetu : ve zina yapan kadın
-
24-Nûr 3
lâ yenkihu-hâ : onu nikâhlayamaz
-
24-Nûr 3
ev : veya
-
24-Nûr 3
ve hurrime : ve haram kılındı
-
24-Nûr 3
zâlike : bu
-
24-Nûr 3
el mu'minîne : mü'minler
-
24-Nûr 4
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
24-Nûr 4
yermûne : atarlar
-
24-Nûr 4
el muhsanâti : iffetli, namuslu kadınlar
-
24-Nûr 4
summe : sonra
-
24-Nûr 4
lem ye'tû bi : getirmezler
-
24-Nûr 4
erbeati : dört
-
24-Nûr 4
şuhedâe : şahitler
-
24-Nûr 4
feclidûhum (fe iclidû-hum) : o zaman, o taktirde onlara celde vurun
-
24-Nûr 4
semânîne : seksen (80)
-
24-Nûr 4
celdeten : yalnız cilde tesir edecek şekilde vurulan sopa
-
24-Nûr 4
ve lâ takbelû : ve kabul etmeyin
-
24-Nûr 4
lehum : onların
-
24-Nûr 4
şehâdeten : şahitlik
-
24-Nûr 4
ebeden : ebediyyen
-
24-Nûr 4
ve ulâike : ve işte onlar
-
24-Nûr 4
el fâsikûne : fasık olanlar, fasıklar
-
24-Nûr 5
illâ ellezîne : o kimseler hariç
-
24-Nûr 5
min ba'di zâlike : bundan sonra
-
24-Nûr 5
ve aslehû : ve ıslâh oldular
-
24-Nûr 5
fe : o zaman, o taktirde
-
24-Nûr 5
innallâhe : muhakkak ki Allah
-
24-Nûr 6
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
24-Nûr 6
yermûne : atarlar
-
24-Nûr 6
ezvâce-hum : onların eşleri
-
24-Nûr 6
ve lem yekun : ve olmadı, yoktur
-
24-Nûr 6
lehum : onların
-
24-Nûr 6
şuhedâu : şahitler
-
24-Nûr 6
enfusu-hum : onların kendileri
-
24-Nûr 6
fe : o zaman
-
24-Nûr 6
şehâdetu : şahitlik
-
24-Nûr 6
ehadi-him : onlardan biri, herbiri
-
24-Nûr 6
erbeû : dört
-
24-Nûr 6
şehâdâtin : şahitlikler
-
24-Nûr 6
innehû : muhakkak ki o
-
24-Nûr 6
le : muhakkak, mutlaka
-
24-Nûr 6
min es sâdıkîne : sadıklardan, doğru sözlülerden
-
24-Nûr 7
ve el hâmisetu : ve beşinci
-
24-Nûr 7
enne : olduğu
-
24-Nûr 7
la'nete allâhi : Allah'ın lâneti
-
24-Nûr 7
aleyhi : onun üzerine
-
24-Nûr 7
kâne : oldu
-
24-Nûr 7
min el kâzibîne : yalan söyleyenlerden
-
24-Nûr 8
ve yedraû : ve savar, kaldırır
-
24-Nûr 8
el azâbe : azap
-
24-Nûr 8
en teşhede : şahitlik etmesi
-
24-Nûr 8
erbea : dört
-
24-Nûr 8
şehâdâtin : şahitlikler
-
24-Nûr 8
innehu : muhakkak ki o
-
24-Nûr 8
le : muhakkak, mutlaka
-
24-Nûr 8
min el kâzibîne : yalan söyleyenlerden
-
24-Nûr 9
ve el hâmisete : ve beşinci
-
24-Nûr 9
enne : olduğu
-
24-Nûr 9
gadabe allâhi : Allah'ın gadabı, öfkesi, azabı
-
24-Nûr 9
aleyhâ : onun üzerine, kendi üzerine
-
24-Nûr 9
kâne : oldu
-
24-Nûr 9
min es sâdikîne : sadıklardan, doğru söyleyenlerden
-
24-Nûr 10
ve lev lâ : ve eğer olmasaydı
-
24-Nûr 10
aleykum : sizin üzerinize
-
24-Nûr 10
ve rahmetu-hu : ve onun rahmeti
-
24-Nûr 10
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
24-Nûr 10
tevvâbun : tövbeleri kabul eden
-
24-Nûr 11
innellezîne (inne ellezîne) : muhakkak o kimseler, onlar
-
24-Nûr 11
bi el ifki : ifk ile, uydurulmuş iftira ile
-
24-Nûr 11
usbetun : birbirine destek olan insanlar topluluğu, bir grup
-
24-Nûr 11
lâ tahsebû-hu : onu zannetmeyin
-
24-Nûr 11
şerren : bir şerr
-
24-Nûr 11
lekum : sizin için
-
24-Nûr 11
bel : hayır
-
24-Nûr 11
huve : o
-
24-Nûr 11
lekum : sizin için
-
24-Nûr 11
mektesebe (ma iktesebe) : kazandığı şey
-
24-Nûr 11
min el ismi : günahtan
-
24-Nûr 11
vellezî tevellâ (ve ellezî tevellâ) : ve çeviren, yöneten kimse
-
24-Nûr 11
kibre-hu : onun büyüğü
-
24-Nûr 11
lehu : onun için, ona vardır
-
24-Nûr 12
lev lâ : olmasaydı, olmaz mıydı, gerekmez miydi
-
24-Nûr 12
semi'tumû-hu : onu işittiniz
-
24-Nûr 12
zanne : zanda bulundu
-
24-Nûr 12
el mu'minûne : mü'min erkekler
-
24-Nûr 12
ve el mu'minâtu : ve mü'min kadınlar
-
24-Nûr 12
bi enfusi-him : kendi nefslerinde, kendi içlerinde
-
24-Nûr 12
ve kâlû : ve dediler
-
24-Nûr 13
lev lâ : olmasaydı, olmaz mıydı
-
24-Nûr 13
aleyhi : ona
-
24-Nûr 13
bi erbeati : dördü ile
-
24-Nûr 13
şuhedâe : şahitler
-
24-Nûr 13
fe : öyleyse
-
24-Nûr 13
lem ye'tû : getirmediler
-
24-Nûr 13
bi eş şuhedâi : şahitleri
-
24-Nûr 13
fe ulâike : o zaman işte onlar
-
24-Nûr 13
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
24-Nûr 13
hum el kâzibûne : onlar yalancılar
-
24-Nûr 14
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
24-Nûr 14
aleykum : sizin üzerinize
-
24-Nûr 14
ve rahmetu-hu : ve onun rahmeti
-
24-Nûr 14
fî ed dunyâ : dünyada
-
24-Nûr 14
ve el âhırati : ve ahiret
-
24-Nûr 14
le : mutlaka
-
24-Nûr 14
messe-kum : size dokundu
-
24-Nûr 14
efadtum : siz daldığınız
-
24-Nûr 15
telâkkavne-hu : onu telâkki ediyorsunuz, öğreniyorsunuz, soruyorsunuz
-
24-Nûr 15
bi elsineti-kum : dillerinizle
-
24-Nûr 15
ve tekûlûne : ve söylüyorsunuz
-
24-Nûr 15
bi efvâhi-kum : ağızlarınızla
-
24-Nûr 15
leyse : değil, yok
-
24-Nûr 15
lekum : sizin
-
24-Nûr 15
ve tahsebûne-hu : ve onu sanıyorsunuz
-
24-Nûr 15
heyyinen : kolay, basit, önemsiz
-
24-Nûr 15
ve huve : ve o
-
24-Nûr 15
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
24-Nûr 16
ve lev lâ : ve olmasaydı, olmaz mıydı, olması gerekmez miydi
-
24-Nûr 16
semi'tumû-hu : onu işittiğiniz
-
24-Nûr 16
mâ yekûnu : olmaz
-
24-Nûr 16
lenâ : bize, bizim için
-
24-Nûr 16
en netekelleme : bizim söylememiz
-
24-Nûr 16
subhâne-ke : sen sübhansın
-
24-Nûr 17
yeızukumullâhu : Allah size vaazediyor, emrediyor
-
24-Nûr 17
en teûdû : sizin dönmeniz
-
24-Nûr 17
ebeden : ebediyyen
-
24-Nûr 17
mu'minîne : mü'minler
-
24-Nûr 18
ve yubeyyinullâhu : ve Allah beyan ediyor, açıklıyor
-
24-Nûr 18
lekum el âyâti : size âyetleri
-
24-Nûr 18
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 19
inne ellezîne : muhakkak o kimseler, onlar
-
24-Nûr 19
yuhıbbûne : severler
-
24-Nûr 19
en teşîa : yayılması
-
24-Nûr 19
el fâhışetu : fuhşiyat, kötülükler, fahişelik
-
24-Nûr 19
fî ellezîne : o kimseler içinde
-
24-Nûr 19
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
24-Nûr 19
lehum : onların, onlar için vardır
-
24-Nûr 19
elîmun : elîm, acı
-
24-Nûr 19
fî ed dunyâ : dünyada
-
24-Nûr 19
ve el âhırati : ve ahirette
-
24-Nûr 19
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 19
ya'lemu : o bilir
-
24-Nûr 19
ve entum : ve siz
-
24-Nûr 19
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz, bilmezsiniz
-
24-Nûr 20
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
24-Nûr 20
aleykum : sizin üzerinize
-
24-Nûr 20
ve rahmetu-hu : ve onun rahmeti
-
24-Nûr 20
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
24-Nûr 21
yâ eyyuhâ ellezîne âmenû : ey âmenû olanlar
-
24-Nûr 21
lâ tettebiû : tâbî olmayın
-
24-Nûr 21
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
24-Nûr 21
ve men yettebi' : ve kim tâbî olursa
-
24-Nûr 21
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
24-Nûr 21
fe : o zaman, o taktirde
-
24-Nûr 21
inne-hu : muhakkak o, çünkü o
-
24-Nûr 21
ye'muru : emreder
-
24-Nûr 21
bi el fahşâi : fuhuş ile, her çeşit kötülük ile
-
24-Nûr 21
ve el munkeri : ve münker, inkâr, Allah'ın yasak ettikleri
-
24-Nûr 21
ve lev lâ : ve eğer olmasa
-
24-Nûr 21
aleykum : sizin üzerinize
-
24-Nûr 21
ve rahmetu-hu : ve onun rahmeti
-
24-Nûr 21
mâ zekâ : tezkiye olmaz
-
24-Nûr 21
min ehadin : hiç kimse, hiçbiri
-
24-Nûr 21
ebeden : ebediyyen
-
24-Nûr 21
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
24-Nûr 21
allâhe : Allah
-
24-Nûr 21
yuzekkî : temizler, tezkiye eder
-
24-Nûr 21
men yeşâu : dilediği kimse, dilediği
-
24-Nûr 21
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 21
semî'un : en iyi işiten
-
24-Nûr 22
ve lâ ye'teli : ve kusur etmesin, yemin etmesin
-
24-Nûr 22
ulu el fadlı : fazilet sahipleri
-
24-Nûr 22
ve es seati : ve varlıklı
-
24-Nûr 22
en yu'tû : vermeleri
-
24-Nûr 22
uli el kurbâ : yakınlık sahipleri, akrabalar, yakınlar
-
24-Nûr 22
ve el mesâkîne : ve miskinler, yoksullar
-
24-Nûr 22
ve el muhâcirîne : ve muhacirler, hicret edenler
-
24-Nûr 22
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
24-Nûr 22
vel ya'fû (ve li ya'fû) : ve affetsinler
-
24-Nûr 22
vel yasfehû (ve li yasfehû) : ve vazgeçsinler, hoş görsünler
-
24-Nûr 22
e lâ tuhıbbûne : sevmez misiniz
-
24-Nûr 22
en yagfirallâhu (yagfire allâhu) : Allah'ın mağfiret etmesini
-
24-Nûr 22
lekum : sizin için, size, sizi
-
24-Nûr 22
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 23
inne ellezîne : muhakkak onlar
-
24-Nûr 23
yermûne : (iftira) atarlar
-
24-Nûr 23
el muhsanâti : muhsin, iffetli, evli kadınlar
-
24-Nûr 23
el gâfilâti : gâfil olanlar
-
24-Nûr 23
el mu'minâti : mü'min kadınlar
-
24-Nûr 23
fî ed dunyâ : dünyada
-
24-Nûr 23
ve el âhırati : ve ahiret
-
24-Nûr 23
ve lehum : ve onlar için, vardır
-
24-Nûr 24
yevme : o gün
-
24-Nûr 24
teşhedu : şahitlik eder
-
24-Nûr 24
aleyhim : onlara
-
24-Nûr 24
elsinetu-hum : onların dilleri
-
24-Nûr 24
ve eydî-him : ve onların elleri
-
24-Nûr 24
ve erculu-hum : ve onların ayakları
-
24-Nûr 24
ya'melûne : yapıyorlar
-
24-Nûr 25
yevme izin : izin günü
-
24-Nûr 25
yuveffî-him : onlara ödeyecek
-
24-Nûr 25
dîne-hum : onların dînlerini, bedelini, karşılığını
-
24-Nûr 25
el hakka : hak
-
24-Nûr 25
ve ya'lemûne : ve bilecekler
-
24-Nûr 25
ennallâhe (enne allâhe) : Allah'ın ..... olduğu, muhakkak
-
24-Nûr 25
huve : o
-
24-Nûr 25
el hakku el mubînu : hakk mübin (hakkı açıklayan yerine getiren)
-
24-Nûr 26
el habîsâtu : habis kadınlar, kötü kadınlar
-
24-Nûr 26
li el habîsîne : habis erkekler, kötü erkekler için
-
24-Nûr 26
ve el habîsûne : ve habis erkekler, kötü erkekler
-
24-Nûr 26
li el habîsâti : habis kadınlar, kötü kadınlar için
-
24-Nûr 26
ve et tayyibâtu : ve temiz kadınlar
-
24-Nûr 26
li et tayyibîne : temiz erkekler için
-
24-Nûr 26
ve et tayyibûne : ve temiz erkekler
-
24-Nûr 26
li et tayyibâti : temiz kadınlar için
-
24-Nûr 26
ulâike : işte onlar
-
24-Nûr 26
muberraûne : berî olanlar, uzak olanlar
-
24-Nûr 26
yekûlûne : diyorlar, söylüyorlar
-
24-Nûr 26
lehum : onlar için vardır
-
24-Nûr 26
magfiretun : mağfiret, günahların sevaba çevrilmesi
-
24-Nûr 26
ve rızkun : ve rızık
-
24-Nûr 26
kerîmun : kerim, bol, Allah'ın ikramları
-
24-Nûr 27
yâ eyyuhâ ellezîne âmenû : ey âmenû olanlar
-
24-Nûr 27
lâ tedhulû : girmeyin
-
24-Nûr 27
buyûten : evler
-
24-Nûr 27
teste'nisû : izin isteyin
-
24-Nûr 27
ve tusellimû : ve selâm verin
-
24-Nûr 27
alâ ehli-hâ : onun ehline, sahibine, halkına,
-
24-Nûr 27
lekum : sizin için
-
24-Nûr 27
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
24-Nûr 27
tezekkerûne : tezekkür edersiniz
-
24-Nûr 28
fe in : artık, o zaman eğer
-
24-Nûr 28
lem tecidû : bulamazsınız
-
24-Nûr 28
ehaden : birisi
-
24-Nûr 28
fe : o zaman
-
24-Nûr 28
lâ tedhulû-hâ : ona (oraya) girmeyin
-
24-Nûr 28
yu'zene : izin verilir
-
24-Nûr 28
lekum : size
-
24-Nûr 28
ve in : ve eğer
-
24-Nûr 28
kîle : denir
-
24-Nûr 28
lekum : size
-
24-Nûr 28
ferciû (fe irciû) : o zaman dönün
-
24-Nûr 28
huve : o
-
24-Nûr 28
ezkâ : daha temiz, daha uygun
-
24-Nûr 28
lekum : sizin için
-
24-Nûr 28
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 28
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
24-Nûr 29
leyse : değildir, yoktur
-
24-Nûr 29
aleykum : sizin üzerinize
-
24-Nûr 29
en tedhulû : girmek, girmeniz
-
24-Nûr 29
buyûten : evlere
-
24-Nûr 29
gayre : dışında
-
24-Nûr 29
meskûnetin : oturulmayan evler
-
24-Nûr 29
metâun : meta, fayda
-
24-Nûr 29
lekum : sizin için
-
24-Nûr 29
ya'lemu : bilir
-
24-Nûr 29
tubdûne : açıklıyorsunuz
-
24-Nûr 29
ve mâ : ve şey
-
24-Nûr 29
tektumûne : ketmediyorsunuz, saklıyorsunuz
-
24-Nûr 30
li el mu'minîne : mü'minlere, mü'min erkeklere
-
24-Nûr 30
min ebsâri-him : gözlerinden, bakışlarından, bakışlarını
-
24-Nûr 30
ve yahfezû : ve muhafaza etsinler, korusunlar
-
24-Nûr 30
furûce-hum : ırzlarını
-
24-Nûr 30
zâlike : bu
-
24-Nûr 30
ezkâ : daha temiz
-
24-Nûr 30
lehum : onlar için
-
24-Nûr 30
inne allâhe : muhakkak Allah
-
24-Nûr 30
yasneûne : yapıyorlar
-
24-Nûr 31
ve kul : ve de
-
24-Nûr 31
li el mu'minâti : mü'min kadınlara
-
24-Nûr 31
yagdudne : çeksinler, indirsinler
-
24-Nûr 31
min ebsâri-hinne : (onların) gözlerinden, bakışlarından, bakışlarını
-
24-Nûr 31
ve yahfazne : ve korusunlar
-
24-Nûr 31
furûce-hunne : (onların) ırzları
-
24-Nûr 31
ve lâ yubdîne : ve açmasınlar
-
24-Nûr 31
zînete-hunne : (onların) ziynetleri
-
24-Nûr 31
zahera : zahir oldu
-
24-Nûr 31
vel yadribne (ve li yadribne) : ve vursunlar (örtsünler)
-
24-Nûr 31
bi humuri-hinne : (onların) örtüleri
-
24-Nûr 31
cuyûbi-hinne : (onların) yakaları
-
24-Nûr 31
ve lâ yubdîne : ve açmasınlar
-
24-Nûr 31
zînete-hunne : (onların) ziynetleri
-
24-Nûr 31
li buûleti-hinne : (onların) eşleri, kocaları
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
âbâi-hinne : (onların) babaları
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
âbâi buûleti-hinne : (onların) kocalarının babaları
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
ebnâi-hinne : (onların) oğulları
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
ebnâi buûleti-hinne : (onların) kocalarının oğulları
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
ıhvâni-hinne : (onların) erkek kardeşleri
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
benî ıhvâni-hinne : (onların) erkek kardeşlerinin oğulları
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
benî ehavâti-hinne : (onların) kız kardeşlerinin oğulları
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
nisâi-hinne : kadınlar
-
24-Nûr 31
ev : veya
-
24-Nûr 31
mâ meleket eymânu-hunne : (onların) ellerinin altında sahip oldukları, (cariyeler)
-
24-Nûr 31
evit tâbiîne (ev et tâbiîne) : veya onlara tâbî olanlar, hizmetliler
-
24-Nûr 31
gayri ulî el irbeti : kadına ihtiyaç duymayan
-
24-Nûr 31
min er ricâli : erkeklerden
-
24-Nûr 31
evit tıflillezîne : veya çocuklar ki onlar
-
24-Nûr 31
lem yazharû : zahir olmaz, farkına varmaz
-
24-Nûr 31
ve lâ yadribne : ve vurmasınlar
-
24-Nûr 31
bi erculi-hinne : (onların) ayakları
-
24-Nûr 31
li yu'leme : bilinsin diye
-
24-Nûr 31
mâ yuhfîne : gizlediklerini
-
24-Nûr 31
min zîneti-hinne : (onların) ziynetlerinden
-
24-Nûr 31
ve tûbû : ve tövbe edin
-
24-Nûr 31
cemîan : topluca (hepiniz)
-
24-Nûr 31
eyyu-hâ : ey
-
24-Nûr 31
el mu'minûne : mü'minler
-
24-Nûr 31
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
24-Nûr 31
tuflihûne : felâha eresiniz
-
24-Nûr 32
ve enkihû : ve nikâhlayın, evlendirin
-
24-Nûr 32
el eyâmâ : eşi (karısı) olmayan erkekler,
-
24-Nûr 32
ve es sâlihîne : ve salihler
-
24-Nûr 32
ve imâi-kum : ve eşi olmayan kadınlarınız
-
24-Nûr 32
yekûnû : olurlar
-
24-Nûr 32
fukarâe : fakirler
-
24-Nûr 32
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 33
velyesta'fif : ve iffetli olsunlar, iffetlerini korusunlar
-
24-Nûr 33
ellezîne lâ yecidûne : bulamayanlar
-
24-Nûr 33
yugniyehumullâhu : Allah onları gani (zengin) kılar
-
24-Nûr 33
ve ellezîne : ve o kimseler ki, onlar
-
24-Nûr 33
yebtegûne : talep ederler, isterler
-
24-Nûr 33
el kitâbe : yazılı antlaşma, mukatebe
-
24-Nûr 33
meleket eymânu-kum : ellerinizin altında sahip olduğunuz
-
24-Nûr 33
fe : böylece, o zaman, o taktirde
-
24-Nûr 33
hayren : bir hayır
-
24-Nûr 33
ve âtû-hum : ve onlara verin
-
24-Nûr 33
allahi ellezî : Allah ki o
-
24-Nûr 33
ve lâ tukrihû : ve zorlamayın
-
24-Nûr 33
feteyâti-kum : genç cariyeleriniz
-
24-Nûr 33
alel bigâi (alâ el bigâi) : fuhşa, zinaya
-
24-Nûr 33
in eradne : eğer istedilerse (isterlerse)
-
24-Nûr 33
tehassunen : namusunu korumak, iffetli kalmak
-
24-Nûr 33
li tebtegû : talep etmek, elde etmek için
-
24-Nûr 33
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
24-Nûr 33
ve men yukrıhhunne : ve kim onları zorlarsa
-
24-Nûr 33
fe : böylece, o taktirde
-
24-Nûr 33
innellâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
24-Nûr 33
ikrâhihinne : onların zorlanmaları
-
24-Nûr 34
ve lekad : ve andolsun
-
24-Nûr 34
enzelnâ : indirdik
-
24-Nûr 34
ileykum : size
-
24-Nûr 34
mubeyyinâtin : açıklanmış
-
24-Nûr 34
ve meselen : ve örnek, misal
-
24-Nûr 34
min ellezîne halev : daha önce gelip geçmiş kimselerden (nesillerden)
-
24-Nûr 34
ve mev'izaten : ve bir öğüt
-
24-Nûr 34
li el muttekîne : takva sahipleri için
-
24-Nûr 35
es semâvâti : semalar
-
24-Nûr 35
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
24-Nûr 35
meselu : misal, örnek
-
24-Nûr 35
ke : gibi
-
24-Nûr 35
el mısbâhu : (o) misbah, (o) lâmba
-
24-Nûr 35
zucâcetin : sırça (cam)
-
24-Nûr 35
ez zucâcetu : (o) sırça, (o cam)
-
24-Nûr 35
ke ennehâ : o gibidir
-
24-Nûr 35
kevkebun : gezegen
-
24-Nûr 35
min şeceratin : ağaçtan
-
24-Nûr 35
mubâraketin : mübarek
-
24-Nûr 35
zeytûnetin : yağ (zeytin ağacı)
-
24-Nûr 35
lâ şarkîyetin : doğuda olmayan (bulunmayan)
-
24-Nûr 35
ve lâ garbiyyetin : ve batıda olmayan (bulunmayan)
-
24-Nûr 35
yekâdu : neredeyse, hemen hemen, kendi kendine
-
24-Nûr 35
zeytu-hâ : onun yağı
-
24-Nûr 35
ve lev : ve eğer
-
24-Nûr 35
lem temses-hu : ona değmez
-
24-Nûr 35
yehdîllâhu (yehdî allâhi) : Allah hidayet eder
-
24-Nûr 35
men yeşâu : dilediği kimse
-
24-Nûr 35
ve yadribullâhul emsâle : ve Allah örnekler, misaller verir
-
24-Nûr 35
lin nâsi (li en nâsi) : insanlar için, isanlara
-
24-Nûr 35
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 35
bi kulli şey'in : herşeyi
-
24-Nûr 36
ezinallâhu (ezine allâhu) : Allah izin verdi
-
24-Nûr 36
en turfea : yükseltilmesine, yüceltilmesine
-
24-Nûr 36
ve yuzkere : ve zikredilir
-
24-Nûr 36
fîhesmuhu (fîhâ ismu-hu) : orada onun ismi
-
24-Nûr 36
yusebbihu : tesbih eder
-
24-Nûr 36
lehu : onu
-
24-Nûr 36
el guduvvi : sabah
-
24-Nûr 36
ve el âsâli : ve akşam
-
24-Nûr 37
ve lâ : ve olmaz
-
24-Nûr 37
bey'un : alışveriş
-
24-Nûr 37
ve ikâmi es salâti : ve namazın ikame edilmesi
-
24-Nûr 37
ve îtâi ez zekâti : ve zekâtın verilmesi
-
24-Nûr 37
yehâfûne : korkarlar
-
24-Nûr 37
yevmen : gün
-
24-Nûr 37
tetekallebu : döner, dönecek
-
24-Nûr 37
fîhi el kulûbu : kalplerin
-
24-Nûr 37
ve el ebsâru : ve gözler, bakışlar, görüşler
-
24-Nûr 38
li yecziye-hum : onlara karşılığını vermesi için
-
24-Nûr 38
ahsene : en güzel
-
24-Nûr 38
ve yezîde-hum : ve onlara arttırır
-
24-Nûr 38
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 38
yerzuku : rızıklandırır
-
24-Nûr 38
men : kişi, kimse
-
24-Nûr 38
yeşâu : diler
-
24-Nûr 39
vellezîne keferû : ve kâfirler
-
24-Nûr 39
ke serâbin : serap gibidir
-
24-Nûr 39
yahsebu-hu : onu zanneder
-
24-Nûr 39
ez zam'ânu : susuz kalan, susamış olan
-
24-Nûr 39
mâen : su
-
24-Nûr 39
izâ câe-hu : ona geldiği zaman, ulaştığı zaman
-
24-Nûr 39
lem yecid-hu : onu bulamadı
-
24-Nûr 39
şey'en : bir şey
-
24-Nûr 39
ve vecedallâhe (vecede allâhe) : ve Allah'ı buldu
-
24-Nûr 39
inde-hu : yanında
-
24-Nûr 39
feveffâhu (fe veffâ-hu) : böylece ona tam olarak ödedi
-
24-Nûr 39
hisâbe-hu : onun hesabını
-
24-Nûr 39
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 39
serîu : seri, çabuk
-
24-Nûr 39
el hisâbi : hesap
-
24-Nûr 40
ev : veya
-
24-Nûr 40
ke zulumâtin : karanlıklar gibidir
-
24-Nûr 40
mevcun : dalga
-
24-Nûr 40
min fevkı-hi : onun üstünden
-
24-Nûr 40
mevcun : dalga
-
24-Nûr 40
min fevkı-hi : onun üstünden
-
24-Nûr 40
sehâbun : bulutlar
-
24-Nûr 40
fevka : üzerinde, üstünde
-
24-Nûr 40
izâ ahrace : çıkardığı zaman
-
24-Nûr 40
yede-hu : onun eli
-
24-Nûr 40
lem yeked yerâ-hâ : neredeyse onu göremez
-
24-Nûr 40
ve men : ve kimse
-
24-Nûr 40
lem yec'alillâhu (yec'ali allâhu) : Allah kılmazsa
-
24-Nûr 40
lehu : onu, ona
-
24-Nûr 40
nûren : nur
-
24-Nûr 40
fe : artık
-
24-Nûr 40
mâ lehu : onun için yoktur
-
24-Nûr 41
e lem tera : görmüyor musun, görmedin mi
-
24-Nûr 41
ennallâhe (enne allâhe) : Allah olduğunu
-
24-Nûr 41
yusebbihu : tesbih ederler
-
24-Nûr 41
lehu : onun, onu
-
24-Nûr 41
men : kimse(ler)
-
24-Nûr 41
fî es semâvâti : semalarda
-
24-Nûr 41
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
24-Nûr 41
ve et tayru : ve kuşlar
-
24-Nûr 41
alime : bildi
-
24-Nûr 41
salâte-hu : salatını, namazını, duasını
-
24-Nûr 41
ve tesbîha-hu : ve tesbihlerini
-
24-Nûr 41
vallâhu (ve allâh) : ve Allah
-
24-Nûr 41
yef'alûne : yapıyorlar
-
24-Nûr 42
ve lillâhi (li allâhi) : ve Allah'a aittir
-
24-Nûr 42
es semâvâti : semalar
-
24-Nûr 42
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
24-Nûr 42
ve ilâ allâhi : ve Allah'a
-
24-Nûr 42
el masîru : dönüş
-
24-Nûr 43
e lem tera : görmüyor musun, görmedin mi
-
24-Nûr 43
enne allâhe : Allah'ın yaptığını
-
24-Nûr 43
sehâben : bulutlar
-
24-Nûr 43
summe : sonra
-
24-Nûr 43
yuellifu : birleştirir
-
24-Nûr 43
beynehu : onun arasını
-
24-Nûr 43
summe : sonra
-
24-Nûr 43
yec'alu-hu : onu kılar, yapar
-
24-Nûr 43
rukâmen : küme küme, küme hali
-
24-Nûr 43
fe tera : böylece görürsün
-
24-Nûr 43
el vedka : yağmur
-
24-Nûr 43
ve yunezzilu : ve indirir
-
24-Nûr 43
min es semâi : semadan
-
24-Nûr 43
min beredin : buzdan, doludan
-
24-Nûr 43
fe yusîbu : böylece isabet ettirir
-
24-Nûr 43
men : kimse
-
24-Nûr 43
yeşâu : diler
-
24-Nûr 43
ve yasrifu-hu : ve onu çevirir, uzaklaştırır
-
24-Nûr 43
an men : o kimseden
-
24-Nûr 43
yeşâu : diler
-
24-Nûr 43
yekâdu : neredeyse, az kalsın
-
24-Nûr 43
senâ : ışık, parıltı
-
24-Nûr 43
berkı-hi : onun şimşeği
-
24-Nûr 43
yezhebu : giderir
-
24-Nûr 43
bi el ebsâri : görmeyi
-
24-Nûr 44
el leyle : gece
-
24-Nûr 44
ve en nehâre : ve gündüz
-
24-Nûr 44
inne : muhakkak
-
24-Nûr 44
zâlike : bu
-
24-Nûr 44
le ibreten : elbette ibret
-
24-Nûr 44
li ulil ebsâri : basiret sahipleri için
-
24-Nûr 45
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 45
kulle : her, hepsi, bütün
-
24-Nûr 45
dâbbetin : hayvan
-
24-Nûr 45
fe : o zaman, böylece
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 45
ve min-hum : ve onlardan
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 45
alâ ricleyni : iki ayak üzerinde
-
24-Nûr 45
ve min-hum : ve onlardan
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 45
alâ erbain : dört (ayak) üzerinde
-
24-Nûr 45
mâ yeşâu : dilediğini, dilediği şeyi
-
24-Nûr 45
innellâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
24-Nûr 45
alâ kulli şey'in : herşeye
-
24-Nûr 46
lekad : andolsun
-
24-Nûr 46
enzelnâ : indirdik
-
24-Nûr 46
mubeyyinâtin : açıklanmış
-
24-Nûr 46
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 46
yehdî : hidayete erdirir
-
24-Nûr 46
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
24-Nûr 47
ve yekûlûne : ve onlar derler
-
24-Nûr 47
âmennâ : îmân ettik
-
24-Nûr 47
ve bi er resûli : ve resûlüne
-
24-Nûr 47
ve ata'nâ : ve itaat ettik
-
24-Nûr 47
summe : sonra
-
24-Nûr 47
yetevellâ : dönerler
-
24-Nûr 47
ferîkun : bir grup, bir kısım
-
24-Nûr 47
zâlike : bu
-
24-Nûr 47
ve mâ ulâike : ve onlar değiller
-
24-Nûr 47
bi el mu'minîne : mü'min olanlar
-
24-Nûr 48
ve izâ duû : ve davet edildikleri zaman
-
24-Nûr 48
ve resûli-hî : ve onun resûlü
-
24-Nûr 48
li yahkume : hüküm vermesi için
-
24-Nûr 48
beyne-hum : onların arasında
-
24-Nûr 48
ferîkun : bir grup, bir kısım
-
24-Nûr 48
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
24-Nûr 49
ve in : ve eğer
-
24-Nûr 49
yekun : olur
-
24-Nûr 49
lehum : onların, onlar için
-
24-Nûr 49
el hakku : hak
-
24-Nûr 49
ye'tû : gelirler
-
24-Nûr 49
ileyhi : ona
-
24-Nûr 49
muz'ınîne : boyun eğerek, itaat ederek, hemen gelirler
-
24-Nûr 50
e : mı, mi
-
24-Nûr 50
emirtâbû (em irtâbu) : veya, yoksa şüphe ettiler
-
24-Nûr 50
em yehâfûne : veya, yoksa korkuyorlar
-
24-Nûr 50
en yehîfallâhu (yehîfe allâhu) : Allah'ın taraf tutması
-
24-Nûr 50
aleyhim : onlara
-
24-Nûr 50
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
24-Nûr 50
bel : hayır
-
24-Nûr 50
ulâike : işte onlar
-
24-Nûr 50
ez zâlimûne : zalimler
-
24-Nûr 51
innemâ : ancak, sadece
-
24-Nûr 51
kâne : oldu
-
24-Nûr 51
kavle : söz
-
24-Nûr 51
el mu'minîne : mü'minler
-
24-Nûr 51
ve resûli-hî : ve onun resûlü
-
24-Nûr 51
li yahkume : hüküm vermesi için
-
24-Nûr 51
beyne-hum : onların aralarında
-
24-Nûr 51
en yekûlû : demeleri, söylemeleri
-
24-Nûr 51
semi'nâ : işittik
-
24-Nûr 51
ve ata'nâ : ve itaat ettik
-
24-Nûr 51
ve ulâike : ve işte onlar
-
24-Nûr 51
el muflihûne : felâha ulaşanlar
-
24-Nûr 52
ve men : ve kim
-
24-Nûr 52
yutıi allâhe : Allah'a itaat eder
-
24-Nûr 52
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
24-Nûr 52
ve yahşe allâhe : ve Allah'a huşû duyar
-
24-Nûr 52
ve yettak-hi : ve ona karşı takva sahibi olur
-
24-Nûr 52
fe : böylece, o taktirde
-
24-Nûr 52
ulâike : işte onlar
-
24-Nûr 52
el fâizûne : kurtuluşa erenler
-
24-Nûr 53
ve aksemû : ve yemin ettiler
-
24-Nûr 53
cehde : güç, kuvvet
-
24-Nûr 53
eymâni-him : yeminleri
-
24-Nûr 53
le in : eğer
-
24-Nûr 53
emerte-hum : sen onlara emrettin
-
24-Nûr 53
le yahrucunne : mutlaka çıkacaklar
-
24-Nûr 53
ma'rûfetun : bilinen, taktir edilen
-
24-Nûr 53
inne allâhe : muhakkak Allah
-
24-Nûr 53
bimâ ta'melûne : yaptığınız şeylerden
-
24-Nûr 54
atîu allâhe : Allah'a itaat edin
-
24-Nûr 54
ve atîu : ve itaat edin
-
24-Nûr 54
er resûle : resûl
-
24-Nûr 54
fe in : o zaman eğer
-
24-Nûr 54
tevellev : yüz çevirirsiniz
-
24-Nûr 54
fe innemâ : o zaman sadece, yalnız
-
24-Nûr 54
aleyhi : onun üzerine
-
24-Nûr 54
hummile : yüklendi, yükletildi
-
24-Nûr 54
ve aleykum : ve sizin üzerinize
-
24-Nûr 54
ve in : ve eğer
-
24-Nûr 54
tehtedû : hidayete erersiniz
-
24-Nûr 54
ve mâ : ve değildir
-
24-Nûr 54
alâ er resûli : resûlün üzerinde
-
24-Nûr 54
el belâgu : tebliğ
-
24-Nûr 54
el mubînu : apaçık, açıkça
-
24-Nûr 55
vaadallâhu (vaade allâhu) : Allah vaadetti
-
24-Nûr 55
ellezîne amenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
24-Nûr 55
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlediler
-
24-Nûr 55
le yestahlifenne-hum : onları mutlaka halife tayin edecek
-
24-Nûr 55
fî el ardı : yeryüzünde
-
24-Nûr 55
kemestahlefellezîne (kemâ istahlefe ellezîne) : halife tayin ettiğimiz kimseler gibi
-
24-Nûr 55
ve le yumekkinenne : ve mutlaka sağlamlaştıracak
-
24-Nûr 55
lehum : onlara, onlar için
-
24-Nûr 55
dîne-hum : onların dîni
-
24-Nûr 55
ellezî irtedâ : ki onu seçti, razı oldu, hoşnut oldu
-
24-Nûr 55
lehum : onlar için, onlara
-
24-Nûr 55
ve le yubeddilenne-hum : ve onlara mutlaka çevirecek
-
24-Nûr 55
emnen : emniyet, güven
-
24-Nûr 55
ya'budûne-nî : bana kul olurlar
-
24-Nûr 55
lâ yuşrikûne : şirk koşmazlar
-
24-Nûr 55
bî şey'en : bir şeyi
-
24-Nûr 55
ve men : ve kim
-
24-Nûr 55
kefere : örttü, inkâr etti
-
24-Nûr 55
ba'de : sonra
-
24-Nûr 55
zâlike : bu
-
24-Nûr 55
fe ulâike : işte onlar
-
24-Nûr 55
el fâsikûne : fasıklar
-
24-Nûr 56
ve ekîmû : ve ikame edin
-
24-Nûr 56
es salâte : namaz
-
24-Nûr 56
ve âtû : ve verin
-
24-Nûr 56
ez zekâte : zekât
-
24-Nûr 56
ve atîû : ve itaat edin
-
24-Nûr 56
er resûle : resûl
-
24-Nûr 56
lealle-kum : umulurki siz, böylece siz
-
24-Nûr 56
turhamûne : rahmet olunasınız
-
24-Nûr 57
lâ tahsebenne : sakın zannetme
-
24-Nûr 57
ellezîne keferû : inkâr edenleri
-
24-Nûr 57
mu'cizîne : aciz bırakıcılar
-
24-Nûr 57
fî el ardı : yeryüzünde
-
24-Nûr 57
ve me'vâhu-mun : ve onların barınacağı yer
-
24-Nûr 57
en nâru : ateş
-
24-Nûr 57
ve le bi'se : ve elbette, mutlaka kötü
-
24-Nûr 57
el masîru : bir dönüş (yeri)
-
24-Nûr 58
yâ eyyuhâ : ey, ya
-
24-Nûr 58
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
24-Nûr 58
li yeste'zin-kum : sizden izin istesinler
-
24-Nûr 58
ellezîne meleket eymânu-kum : ellerinizin altında sahip olduklarınız (köleleriniz, cariyeleriniz)
-
24-Nûr 58
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
24-Nûr 58
lem yeblugû : erişmemiş, ulaşmamış
-
24-Nûr 58
el hulume : bulûğ çağına, erginliğe
-
24-Nûr 58
selâse : üç
-
24-Nûr 58
merrâtin : kere, defa, kez
-
24-Nûr 58
el fecri : fecr, sabah
-
24-Nûr 58
ve hîne : ve o vakit, o zaman
-
24-Nûr 58
tedaûne : çıkarırsınız
-
24-Nûr 58
siyâbe-kum : elbiseniz
-
24-Nûr 58
min ez zahîrati : öğle vaktinden
-
24-Nûr 58
ve min ba'di : ve sonra
-
24-Nûr 58
el ışâi : yatsı
-
24-Nûr 58
selâsu : üç
-
24-Nûr 58
lekum : sizin için
-
24-Nûr 58
leyse : değildir, yoktur
-
24-Nûr 58
aleykum : sizin üzerinize
-
24-Nûr 58
ve lâ aleyhim : ve onlara yoktur
-
24-Nûr 58
ba'de hunne : onlardan sonra
-
24-Nûr 58
tavvâfûne : karşılıklı dolaşırlar, karşılıklı tavaf ederler
-
24-Nûr 58
aleykum : sizin üzerinize, size
-
24-Nûr 58
kezâlike : işte böyle
-
24-Nûr 58
yubeyyine allâhu : Allah beyan ediyor, açıklıyor
-
24-Nûr 58
lekum : size
-
24-Nûr 58
el âyâti : âyetleri
-
24-Nûr 58
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 59
ve izâ belegâ : ve ulaştığı, eriştiği zaman
-
24-Nûr 59
el etfâlu : çocuklar
-
24-Nûr 59
hulume : erginlik çağı, bulûğ çağı
-
24-Nûr 59
fe li yeste'zinû : o zaman izin istesinler
-
24-Nûr 59
kezâlike : işte böyle, böylece
-
24-Nûr 59
yubeyyinu allâhu : Allah beyan eder, açıklar
-
24-Nûr 59
lekum : sizin için, size
-
24-Nûr 60
ve el kavâıdu : ve yaşlı kadınlar
-
24-Nûr 60
minen nisâi : kadınlardan
-
24-Nûr 60
ellatî lâ yercûne : onlar ümit etmezler
-
24-Nûr 60
fe : böylece, artık
-
24-Nûr 60
leyse : değil, yoktur
-
24-Nûr 60
aleyhinne : onların üzerine, onlara
-
24-Nûr 60
en yeda'ne : çıkarmaları
-
24-Nûr 60
siyâbehunne : onların elbiseleri
-
24-Nûr 60
gayra muteberricâtin : açmaksızın
-
24-Nûr 60
bi zînetin : ziynetleri
-
24-Nûr 60
ve en yesta'fifne : ve iffetli olmayı istemeleri
-
24-Nûr 60
lehunne : onlara (kadınlara), onlar için (kadınlar için)
-
24-Nûr 60
semîun : en iyi işiten
-
24-Nûr 61
leyse : değil
-
24-Nûr 61
el a'mâ : âmâ, kör
-
24-Nûr 61
ve lâ alâ : ve üzerine yoktur
-
24-Nûr 61
el a'raci : topal, sakat
-
24-Nûr 61
ve lâ alâ : ve üzerine yoktur
-
24-Nûr 61
el marîdı : hasta
-
24-Nûr 61
ve lâ alâ : ve üzerine yoktur
-
24-Nûr 61
enfusi-kum : size, kendinize
-
24-Nûr 61
en te'kulû : yemek yemeniz
-
24-Nûr 61
ev : veya
-
24-Nûr 61
ev buyûti : veya evler
-
24-Nûr 61
ummehâti-kum : sizin anneleriniz
-
24-Nûr 61
ev buyûti : veya evler
-
24-Nûr 61
ev buyûti : veya evler
-
24-Nûr 61
ehavâti-kum : sizin kız kardeşleriniz
-
24-Nûr 61
ev buyûti a'mâmi-kum : veya amcalarınızın evleri
-
24-Nûr 61
ev buyûti ammâti-kum : veya halalarınızın evleri
-
24-Nûr 61
ev buyûti ahvâli-kum : veya dayılarınızın evleri
-
24-Nûr 61
ev buyûti hâlâti-kum : veya teyzelerinizin evleri
-
24-Nûr 61
ev : veya
-
24-Nûr 61
mâ melektum : sahip olduğunuz şey
-
24-Nûr 61
mefâtiha-hu : onun anahtarları
-
24-Nûr 61
ev sadîkı-kum : veya sizin dostlarınız veya arkadaşlarınız
-
24-Nûr 61
leyse : değil
-
24-Nûr 61
aleykum : sizin üzerinize, size
-
24-Nûr 61
en te'kulû : yemek yemeniz
-
24-Nûr 61
cemîan : topluca
-
24-Nûr 61
ev : veya
-
24-Nûr 61
eştâten : ayrı ayrı olarak
-
24-Nûr 61
fe : böylece, o zaman
-
24-Nûr 61
buyûten : evler
-
24-Nûr 61
fe : böylece
-
24-Nûr 61
sellimû : selâm verin
-
24-Nûr 61
alâ enfusi-kum : kendi üzerinize (birbirinize)
-
24-Nûr 61
tehıyyeten : selâm vererek
-
24-Nûr 61
mubareketen : mübarek, hayırlı, bereketli
-
24-Nûr 61
tayyibeten : iyi, güzel, helâl
-
24-Nûr 61
kezâlike : işte böyle, böylece
-
24-Nûr 61
yubeyyinu allâhu : Allah beyan eder, açıklar
-
24-Nûr 61
lekum : sizin için, size
-
24-Nûr 61
el âyâti : âyetler
-
24-Nûr 61
leallekum : umulur ki böylece siz
-
24-Nûr 61
ta'kılûne : akıl edersiniz
-
24-Nûr 62
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
24-Nûr 62
el mu'minûne : mü'minler
-
24-Nûr 62
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen, îmân eden kimseler
-
24-Nûr 62
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
24-Nûr 62
ve izâ : ve olduğu zaman
-
24-Nûr 62
mea-hu : onunla birlikte, beraber
-
24-Nûr 62
alâ emrin : bir iş üzerine, bir iş için
-
24-Nûr 62
lem yezhebû : gitmezler
-
24-Nûr 62
yeste'zinû-hu : ondan izin isterler
-
24-Nûr 62
inne ellezîne : muhakkak o kimseler, onlar
-
24-Nûr 62
yeste'zinûne-ke : senden izin isterler
-
24-Nûr 62
ulâike : işte onlar
-
24-Nûr 62
ellezîne yu'minûne : îmân edenler
-
24-Nûr 62
ve resûli-hi : ve onun resûlüne
-
24-Nûr 62
fe : öyleyse
-
24-Nûr 62
izeste'zenû-ke (iza iste'zenû-ke) : senden izin istedikleri zaman
-
24-Nûr 62
şe'ni-him : onların işleri, halleri, durumları
-
24-Nûr 62
fe'zen (fe izen) : o zaman izin ver
-
24-Nûr 62
li men : o kimseye
-
24-Nûr 62
şi'te : sen diledin
-
24-Nûr 62
vestagfir (ve istagfir) : ve mağfiret dile
-
24-Nûr 62
lehum : onlar için
-
24-Nûr 62
allâhe : Allah
-
24-Nûr 62
inne allâhe : muhakkak Allah
-
24-Nûr 63
lâ tec'alû : kılmayın, yapmayın
-
24-Nûr 63
duâe er resûli : resûlün çağırması
-
24-Nûr 63
beyne-kum : (sizin) aranızda
-
24-Nûr 63
ke : gibi, aynı, eşit
-
24-Nûr 63
ba'dı-kum ba'den : birbirinizi
-
24-Nûr 63
kad ya'lemu : biliyordu
-
24-Nûr 63
ellezîne : onlar
-
24-Nûr 63
yetesellelûne : gizlice çıkarlar
-
24-Nûr 63
livâzen : bir şeyi siper ederek (görünmemeye çalışarak)
-
24-Nûr 63
fel yahzeri (fe li yahzeri) : o zaman sakınsınlar, çekinsinler
-
24-Nûr 63
ellezîne yuhâlifûne : hilâfet edenler, karşı gelenler
-
24-Nûr 63
an emri-hi : onun emrinden
-
24-Nûr 63
en tusîbe-hum : onlara isabet etmesi
-
24-Nûr 63
fitnetun : bir fitne
-
24-Nûr 63
ev : veya
-
24-Nûr 63
yusîbe-hum : onlara isabet eder
-
24-Nûr 63
elîmun : acı, elîm
-
24-Nûr 64
e lâ : değil mi
-
24-Nûr 64
inne : muhakkak
-
24-Nûr 64
fî es semâvâti : göklerdeki
-
24-Nûr 64
ve el ardı : ve yeryüzü, arz
-
24-Nûr 64
kad ya'lemu : biliyordu
-
24-Nûr 64
entum : siz
-
24-Nûr 64
aleyhi : üzerinde
-
24-Nûr 64
ve yevme : ve o gün
-
24-Nûr 64
yurceûne : döndürülecekler
-
24-Nûr 64
ileyhi : ona
-
24-Nûr 64
fe yunebbiu-hum : o zaman onlara haber verecek
-
24-Nûr 64
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
24-Nûr 64
bi kulli şey'in : herşeyi
-
25-Furkan 1
tebâreke : mübarek
-
25-Furkan 1
ellezî : ki o
-
25-Furkan 1
nezzele : indirdi
-
25-Furkan 1
furkâne : furkan
-
25-Furkan 1
li yekûne : olması için
-
25-Furkan 1
li el âlemîne : âlemlere
-
25-Furkan 1
nezîren : nezir, uyarıcı
-
25-Furkan 2
ellezî : ki o
-
25-Furkan 2
lehu : onun
-
25-Furkan 2
es semâvâti : semalar, gökler
-
25-Furkan 2
ve el ardı : ve yeryüzü
-
25-Furkan 2
ve lem yettehız : ve edinmedi
-
25-Furkan 2
veleden : çocuk
-
25-Furkan 2
ve lem yekûn : ve olmadı
-
25-Furkan 2
lehu : onun
-
25-Furkan 2
şerîkun : şerik, ortak
-
25-Furkan 2
fî el mulki : mülkte
-
25-Furkan 2
ve halaka : ve yarattı
-
25-Furkan 2
kulle şey'in : herşey
-
25-Furkan 2
fe : o zaman, sonra
-
25-Furkan 2
kaddera-hu : ona takdir etti
-
25-Furkan 2
takdîren : takdir ederek, kader tayin ederek
-
25-Furkan 3
vettehazû (ve ittehazû) : ve edindiler
-
25-Furkan 3
âliheten : ilâhlar
-
25-Furkan 3
lâ yahlukûne : yaratmaz, yaratamaz
-
25-Furkan 3
şey'en : bir şey
-
25-Furkan 3
ve hum : ve onlar
-
25-Furkan 3
yuhlekûne : yaratılırlar
-
25-Furkan 3
ve lâ yemlikûne : ve malik değiller
-
25-Furkan 3
li enfusi-him : kendileri için
-
25-Furkan 3
ve lâ : ve değil, olmaz
-
25-Furkan 3
nef'an : fayda sağlamak, fayda vermek
-
25-Furkan 3
ve lâ yemlikûne : ve malik değiller
-
25-Furkan 3
mevten : öldürmek
-
25-Furkan 3
ve lâ hayâten : ve hayat veremez
-
25-Furkan 3
ve lâ nuşûren : ve yeniden diriltemez
-
25-Furkan 4
ve kâle : ve dedi
-
25-Furkan 4
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
25-Furkan 4
ifterâ-hu : onu uydurdu
-
25-Furkan 4
ve eâne-hu : ve ona yardım etti
-
25-Furkan 4
aleyhi : ona, onun üzerine
-
25-Furkan 4
âharûne : başkaları, diğerleri
-
25-Furkan 4
fe : o zaman, böylece
-
25-Furkan 4
zulmen : zulümle
-
25-Furkan 4
ve zûran : ve bâtıl olarak, bâtılla
-
25-Furkan 5
ve kâlû : ve dediler
-
25-Furkan 5
esâtîru : masallar, efsaneler
-
25-Furkan 5
el evvelîne : evvelkiler
-
25-Furkan 5
iktetebe-hâ : onu yazdırdı
-
25-Furkan 5
fe : böylece
-
25-Furkan 5
hiye : o
-
25-Furkan 5
aleyhi : ona
-
25-Furkan 5
bukreten : sabah
-
25-Furkan 5
ve asîlen : ve akşam
-
25-Furkan 6
enzele-hu : onu indirdi
-
25-Furkan 6
ellezî : ki o
-
25-Furkan 6
ya'lemu : bilir
-
25-Furkan 6
es sırre : sır, gizli
-
25-Furkan 6
fî es semâvâti : göklerde
-
25-Furkan 6
ve el ardı : ve yeryüzü
-
25-Furkan 6
inne-hu : çünkü o, muhakkak o
-
25-Furkan 6
kâne : oldu
-
25-Furkan 6
rahîmen : rahîm olan,
-
25-Furkan 7
ve kâlû : ve dediler
-
25-Furkan 7
er resûli : resûl
-
25-Furkan 7
ye'kuli : yiyor
-
25-Furkan 7
et taâme : yemek
-
25-Furkan 7
ve yemşî : ve yürür
-
25-Furkan 7
fî el esvâkı : çarşılarda
-
25-Furkan 7
lev lâ : olmaz mıydı
-
25-Furkan 7
unzile : indirildi
-
25-Furkan 7
ileyhi : ona
-
25-Furkan 7
melekun : bir melek
-
25-Furkan 7
fe : o zaman, böylece
-
25-Furkan 7
yekûne : olur
-
25-Furkan 7
mea-hu : onunla beraber
-
25-Furkan 7
nezîren : uyarıcı, nezir
-
25-Furkan 8
ev : veya
-
25-Furkan 8
ileyhi : ona
-
25-Furkan 8
kenzun : bir hazine
-
25-Furkan 8
ev : veya
-
25-Furkan 8
tekûnu : olur
-
25-Furkan 8
lehu : onun
-
25-Furkan 8
cennetun : cennet, ağaçlı bahçe
-
25-Furkan 8
ye'kulu : yer
-
25-Furkan 8
ve kâle : ve dedi
-
25-Furkan 8
ez zâlimûne : zalimler, zulmedenler
-
25-Furkan 8
in tettebiûne : tâbî oluyorsunuz
-
25-Furkan 8
raculen : adam
-
25-Furkan 8
meshûren : sihir yapılmış, büyülenmiş
-
25-Furkan 9
keyfe : nasıl
-
25-Furkan 9
leke : sana
-
25-Furkan 9
el emsâle : misaller, örnekler
-
25-Furkan 9
fe : artık, böylece
-
25-Furkan 9
fe : artık, böylece
-
25-Furkan 9
lâ yestetîûne : muktedir olamazlar, güçleri yetmez
-
25-Furkan 9
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 10
tebâreke : mübarektir
-
25-Furkan 10
ellezî : ki o
-
25-Furkan 10
şâe : diledi
-
25-Furkan 10
ceale : kıldı, yaptı
-
25-Furkan 10
leke : senin için, sana
-
25-Furkan 10
hayren : daha hayırlı
-
25-Furkan 10
min zâlike : bundan
-
25-Furkan 10
cennâtin : cennetler, ağaçlı bahçeler
-
25-Furkan 10
tecrî : akar
-
25-Furkan 10
el enhâru : nehirler
-
25-Furkan 10
ve yec'al : ve kılar, yapar
-
25-Furkan 10
leke : senin için, sana
-
25-Furkan 10
kusûren : köşkler, saraylar
-
25-Furkan 11
bel : hayır
-
25-Furkan 11
kezzebû : uydurdular, yalanladılar
-
25-Furkan 11
bi es sâati : o saati, kıyâmeti
-
25-Furkan 11
ve a'tednâ : ve hazırladık
-
25-Furkan 11
men kezzebe : tekzip eden kimseler, yalanlayanlar
-
25-Furkan 11
bi es sâati : o saati, kıyâmeti
-
25-Furkan 11
saîren : alevli ateş, cehennem
-
25-Furkan 12
raet-hum : onları gördü
-
25-Furkan 12
min mekânin : bir mekândan, bir yerden
-
25-Furkan 12
semiû : işittiler
-
25-Furkan 12
lehâ : onu, onun
-
25-Furkan 12
tegayyuzan : öfkeli (olan)
-
25-Furkan 12
ve zefîran : ve uğultulu (olan)
-
25-Furkan 13
ve izâ : ve olduğu zaman
-
25-Furkan 13
mekânen : bir mekân, bir yer
-
25-Furkan 13
mukarrenîne : yakınlaştırılmış, (birbirine) bağlanmış olanlar
-
25-Furkan 13
deav : davet ettiler, çağırdılar (istediler)
-
25-Furkan 13
hunâlike : orada
-
25-Furkan 14
lâ ted'û : davet etmeyin, çağırmayın (istemeyin)
-
25-Furkan 14
el yevme : bugün (o gün)
-
25-Furkan 14
vâhıden : bir, bir defa
-
25-Furkan 14
ved'û (ve ud'û) : ve davet edin, çağırın (isteyin)
-
25-Furkan 14
kesîren : çok, defalarca
-
25-Furkan 15
e zâlike : bu mu
-
25-Furkan 15
em : yoksa
-
25-Furkan 15
cennetu : cennet
-
25-Furkan 15
el huldilletî (huldi elletî ) : halidin olan, ebedî olan ki o
-
25-Furkan 15
vuide : vaadedilen
-
25-Furkan 15
el muttekûne : takva sahipleri
-
25-Furkan 15
kânet : oldu, ...dır
-
25-Furkan 15
lehum : onlar için, onlara
-
25-Furkan 15
cezâen : ceza, karşılık, mükâfat
-
25-Furkan 15
ve masîren : ve dönüş yeri
-
25-Furkan 16
lehum : onlar için
-
25-Furkan 16
yeşâûne : dilediler
-
25-Furkan 16
hâlidîne : ebedî
-
25-Furkan 16
kâne : olan
-
25-Furkan 16
rabbi-ke : senin Rabbin
-
25-Furkan 16
va'den : bir vaad
-
25-Furkan 16
mes'ûlen : istenen
-
25-Furkan 17
ve yevme : ve o gün
-
25-Furkan 17
ve mâ : ve şeyler
-
25-Furkan 17
ya'budûne : tapıyorlar
-
25-Furkan 17
fe : böylece, sonra
-
25-Furkan 17
yekûlu : diyecek
-
25-Furkan 17
e entum : siz mi
-
25-Furkan 17
adleltum : saptırdınız, dalâlete düşürdünüz
-
25-Furkan 17
em : veya, yoksa
-
25-Furkan 17
es sebîle : sebîl, yol
-
25-Furkan 18
subhâne-ke : sen sübhansın, münezzehsin
-
25-Furkan 18
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
25-Furkan 18
yenbegî : yakışmaz, uygun olmaz
-
25-Furkan 18
lenâ : bize
-
25-Furkan 18
en nettehıze : edinmemiz
-
25-Furkan 18
min dûni-ke : senden başka
-
25-Furkan 18
min evliyâe : dostlar
-
25-Furkan 18
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
25-Furkan 18
metta'te-hum : onları metalandırdın, yararlandırdın
-
25-Furkan 18
ve âbâe-hum : ve onların babaları
-
25-Furkan 18
nesû : unuttular
-
25-Furkan 18
ez zikra : zikir
-
25-Furkan 18
ve kânû : ve oldular
-
25-Furkan 18
kavmen : bir kavim
-
25-Furkan 18
bûren : helâk olan
-
25-Furkan 19
fe kad : ve böylece oldu, olmuştu
-
25-Furkan 19
kezzebû-kum : sizi yalanladılar
-
25-Furkan 19
tekûlûne : söylüyorsunuz
-
25-Furkan 19
fe : artık
-
25-Furkan 19
mâ testetîûne : gücünüz yetmez, muktedir olamazsınız
-
25-Furkan 19
ve lâ nasran : ve yardım olmaz
-
25-Furkan 19
ve men : ve kim
-
25-Furkan 19
azâben : bir azap
-
25-Furkan 19
kebîren : büyük
-
25-Furkan 20
ve mâ erselnâ : ve göndermedik
-
25-Furkan 20
kable-ke : senden önce
-
25-Furkan 20
min el murselîne : resûllerden
-
25-Furkan 20
inne-hum : muhakkak onlar
-
25-Furkan 20
le ye'kulûne : mutlaka, gerçekten yerler
-
25-Furkan 20
et taâme : yemek
-
25-Furkan 20
ve yemşûne : ve yürürler
-
25-Furkan 20
fî el esvâkı : çarşılarda
-
25-Furkan 20
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık
-
25-Furkan 20
fitneten : bir fitne, bir imtihan
-
25-Furkan 20
e tasbirûne : sabredecek misiniz
-
25-Furkan 20
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
25-Furkan 20
rabbu-ke : senin Rabbin
-
25-Furkan 20
basîren : en iyi gören
-
25-Furkan 21
ve kâle : ve dedi
-
25-Furkan 21
ellezîne lâ yercûne : dilemeyenler
-
25-Furkan 21
likâe-nâ : bize kavuşmayı, ulaşmayı
-
25-Furkan 21
lev lâ : olsaydı olmaz mıydı
-
25-Furkan 21
unzile : indirildi
-
25-Furkan 21
aleynâ : bize
-
25-Furkan 21
el melâiketu : melekler
-
25-Furkan 21
ev : veya
-
25-Furkan 21
nerâ : görürüz
-
25-Furkan 21
rabbe-nâ : bizim Rabbimiz
-
25-Furkan 21
lekad : andolsun
-
25-Furkan 21
istekberû : kibirlendiler
-
25-Furkan 21
enfusi-him : kendileri, kendi nefsleri
-
25-Furkan 21
ve atev : ve haddi aştılar
-
25-Furkan 21
utuvven : taşkınlık ederek, haddi aşarak
-
25-Furkan 21
kebîren : büyük
-
25-Furkan 22
yevme : o gün
-
25-Furkan 22
yerevne : görecekler
-
25-Furkan 22
el melâikete : melekler
-
25-Furkan 22
yevme izin : izin günü
-
25-Furkan 22
li el mucrimîne : mücrimler için, suçlular için
-
25-Furkan 22
ve yekûlûne : ve diyecekler
-
25-Furkan 22
mahcûren : yasak edilmiş, haram edilmiş, men edilmiş
-
25-Furkan 23
ve kadimnâ : ve önüne geçtik
-
25-Furkan 23
min amelin : amellerden
-
25-Furkan 23
fe : böylece
-
25-Furkan 23
cealnâ-hu : onu kıldık
-
25-Furkan 23
hebâen : toz zerresi
-
25-Furkan 23
mensûran : savrulmuş, dağınık
-
25-Furkan 24
ashâbu el cenneti : cennet ehli
-
25-Furkan 24
yevme izin : izin günü
-
25-Furkan 24
mustekarran : karar kılınan yer, kalınacak yer
-
25-Furkan 24
ve ahsenu : ve ahsen, en güzel
-
25-Furkan 24
makîlen \n(kâilun) : öğle uykusu uyunan yer, dinlenme yeri \n: (öğle uyku vakti, dinlenme zamanı)
-
25-Furkan 25
ve yevme : ve (o) gün
-
25-Furkan 25
teşakkaku : parçalanır, yarılır
-
25-Furkan 25
es semâu : sema, gök
-
25-Furkan 25
bi el gamâmi : bulutlar ile
-
25-Furkan 25
ve nuzzile : ve indirildi
-
25-Furkan 25
el melâiketu : melekler
-
25-Furkan 25
tenzîlen : sıra ile indiriliş
-
25-Furkan 26
el mulku : mülk
-
25-Furkan 26
yevme izin : izin günü
-
25-Furkan 26
el hakku : haktır, gerçektir
-
25-Furkan 26
li er rahmâni : rahman için
-
25-Furkan 26
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
25-Furkan 26
yevmen : bir gün
-
25-Furkan 26
alâ el kâfirîne : kâfirlere
-
25-Furkan 27
ve yevme : ve (o) gün
-
25-Furkan 27
yeaddu : öfkeden, pişmanlıktan ısırır
-
25-Furkan 27
ez zâlimu : zalim, zulmeden
-
25-Furkan 27
alâ yedey-hi : ellerini
-
25-Furkan 27
yekûlu : söyler, der
-
25-Furkan 27
yâ leyte-nî : keşke ben
-
25-Furkan 27
ittehaztu : ben edindim
-
25-Furkan 27
mea : beraber
-
25-Furkan 27
er resûli : resûl
-
25-Furkan 27
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 28
yâ veyletâ : yazıklar olsun
-
25-Furkan 28
leyte-nî : keşke ben
-
25-Furkan 28
lem ettehız : edinmeseydim
-
25-Furkan 28
fulânen : filân kişi, o kişi
-
25-Furkan 28
halîlen : dost
-
25-Furkan 29
lekad : andolsun
-
25-Furkan 29
edalle-nî : beni saptırdı
-
25-Furkan 29
an ez zikri : zikirden
-
25-Furkan 29
ba'de : sonra
-
25-Furkan 29
iz câe-nî : bana gelmişti
-
25-Furkan 29
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
25-Furkan 29
eş şeytânu : şeytan
-
25-Furkan 29
li el insâni : insana
-
25-Furkan 29
hazûlen : yardımsız bırakan, yardımı engelleyen
-
25-Furkan 30
ve kâle : ve dedi
-
25-Furkan 30
er resûlu : resûl
-
25-Furkan 30
inne : muhakkak
-
25-Furkan 30
ittehazû : edindiler
-
25-Furkan 30
el kur'âne : Kur'ân
-
25-Furkan 30
mehcûran : ayrılmış, uzaklaşılmış, terkedilmiş olan
-
25-Furkan 31
ve kezâlike : ve işte böylece
-
25-Furkan 31
cealnâ : kıldık
-
25-Furkan 31
nebiyyin : nebî, peygamber
-
25-Furkan 31
aduvven : düşman
-
25-Furkan 31
min el mucrimîne : mücrimlerden,
-
25-Furkan 31
ve kefâ : ve kâfi oldu, kâfidir
-
25-Furkan 31
bi rabbi-ke : senin Rabbine
-
25-Furkan 31
hâdiyen : hidayete erdiren
-
25-Furkan 31
ve nasîran : ve yardımcı olan
-
25-Furkan 32
ve kâle : ve dedi
-
25-Furkan 32
ellezîne keferû : kâfir olanlar
-
25-Furkan 32
lev lâ : olsaydı olmaz mıydı, gerekmez miydi
-
25-Furkan 32
nuzzile : indirildi
-
25-Furkan 32
aleyhi : ona
-
25-Furkan 32
el kur'ânu : Kur'ân
-
25-Furkan 32
cumleten : toplu olarak, bütün olarak
-
25-Furkan 32
vâhideten : bir tek, bir defa
-
25-Furkan 32
kezâlike : böylece, işte bu
-
25-Furkan 32
li nusebbite : tesbit etmemiz, sabitlememiz için
-
25-Furkan 32
fuâde-ke : senin idrakin
-
25-Furkan 32
ve rettelnâ-hu : ve onu beyan ettik, yavaş okuduk
-
25-Furkan 32
tertîlen : yavaş yavaş, tertip tertip, kısım kısım
-
25-Furkan 33
ve lâ ye'tûne-ke bi : ve sana gelmedi, getirmediler
-
25-Furkan 33
meselin : mesele
-
25-Furkan 33
ci'nâ-ke : sana geldik, getirdik
-
25-Furkan 33
bi el hakkı : hakkı
-
25-Furkan 33
ve ahsene : ve en güzel
-
25-Furkan 33
tefsîren : tefsir, açıklama
-
25-Furkan 34
ellezîne : onlar
-
25-Furkan 34
yuhşerûne : haşrolunurlar, toplanırlar
-
25-Furkan 34
ilâ cehenneme : cehenneme
-
25-Furkan 34
ulâike : işte onlar
-
25-Furkan 34
şerrun : şerrli, kötü
-
25-Furkan 34
mekânen : mekân, yer
-
25-Furkan 34
ve edallu : ve daha çok dâlalette
-
25-Furkan 34
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 35
ve lekad : ve andolsun
-
25-Furkan 35
âteynâ : biz verdik
-
25-Furkan 35
el kitâbe : kitap
-
25-Furkan 35
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık
-
25-Furkan 35
mea-hû : onunla beraber
-
25-Furkan 35
ehâ-hu : onun kardeşi
-
25-Furkan 35
hârûne : Harun
-
25-Furkan 35
vezîren : vezir, yardımcı
-
25-Furkan 36
fe : o zaman, bundan sonra
-
25-Furkan 36
ezhebâ : git
-
25-Furkan 36
ilâ el kavmi : o kavme,
-
25-Furkan 36
ellezîne kezzebû : yalanlayanlar, yalanlayan kimseler
-
25-Furkan 36
fe : o zaman, böylece, sonra da
-
25-Furkan 36
demmernâ-hum : onları helâk ettik, yok ettik
-
25-Furkan 36
tedmîren : helâk ederek, yok ederek
-
25-Furkan 37
ve kavme nûhın : ve Nuh (A.S)'ın kavmi
-
25-Furkan 37
lemmâ : olduğu zaman
-
25-Furkan 37
kezzebû : yalanladılar
-
25-Furkan 37
er rusule : resûller
-
25-Furkan 37
ve cealnâ-hum : ve onları kıldık
-
25-Furkan 37
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
25-Furkan 37
âyeten : bir âyet, delil
-
25-Furkan 37
ve a'tednâ : ve hazırladık
-
25-Furkan 37
li ez zâlimîne : zalimlere
-
25-Furkan 37
azâben : azap
-
25-Furkan 37
elîmen : acı
-
25-Furkan 38
ve âden : ve Ad (kavmi)
-
25-Furkan 38
ve semûdâ : ve Semud (kavmi)
-
25-Furkan 38
ve ashâbe er ressi : ve Ress ashabı (Hz. Şuayb'ın kavmi)
-
25-Furkan 38
ve kurûnen : ve nesiller
-
25-Furkan 38
beyne zâlike : bunların arasında
-
25-Furkan 38
kesîren : çok (birçok)
-
25-Furkan 39
ve kullen : ve hepsi
-
25-Furkan 39
lehu : ona
-
25-Furkan 39
el emsâle : misaller, örnekler
-
25-Furkan 39
ve kullen : ve hepsi
-
25-Furkan 39
tebbernâ : biz mahvettik, helâk ettik
-
25-Furkan 39
tetbîren : mahvederek, helâk ederek
-
25-Furkan 40
ve lekad : ve andolsun
-
25-Furkan 40
atev : geldiler
-
25-Furkan 40
alâ el karyeti : kasabaya, ülkeye
-
25-Furkan 40
elletî : ki o
-
25-Furkan 40
es sev'ı : kötü, fena (felâket)
-
25-Furkan 40
e fe lem yekûnû : öyle olmadı mı, hâlâ olmadı mı
-
25-Furkan 40
yerevne-hâ : onu görürler
-
25-Furkan 40
bel : hayır
-
25-Furkan 40
lâ yercûne : dilemiyorlar, ümit etmiyorlar
-
25-Furkan 40
nuşûren : yeniden dirilmek
-
25-Furkan 41
ve iza : ve olduğu zaman
-
25-Furkan 41
reav-ke : seni gördükleri
-
25-Furkan 41
yettehızûne-ke : seni edinirler
-
25-Furkan 41
huzuven : alay konusu
-
25-Furkan 41
e : mi
-
25-Furkan 41
ellezî : ki o
-
25-Furkan 41
bease : gönderdi
-
25-Furkan 41
resûlen : resûl, elçi
-
25-Furkan 42
kâde : neredeyse, az kalsın
-
25-Furkan 42
le : mutlaka, elbette, gerçekten
-
25-Furkan 42
an âliheti-nâ : ilâhlarımızdan
-
25-Furkan 42
lev lâ : olmasaydı
-
25-Furkan 42
en sabernâ : sabretmemiz
-
25-Furkan 42
aleyhâ : ona
-
25-Furkan 42
ve sevfe ya'lemûne : ve bilecekler
-
25-Furkan 42
hîne : (olduğu) zaman
-
25-Furkan 42
yerevne : görürler
-
25-Furkan 42
el azâbe : azap
-
25-Furkan 42
men : kim
-
25-Furkan 42
edallu : daha dâlalette
-
25-Furkan 42
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 43
e raeyte : gördün mü
-
25-Furkan 43
men ittehaze : edinen kimse
-
25-Furkan 43
ilâhe-hu : onun ilâhı
-
25-Furkan 43
hevâ-hu : onun hevası
-
25-Furkan 43
e fe ente : (o zaman, öyleyse), yoksa sen mi
-
25-Furkan 43
tekûnu : olacaksın
-
25-Furkan 43
aleyhi : ona
-
25-Furkan 43
vekîlen : vekil
-
25-Furkan 44
em : yoksa
-
25-Furkan 44
tahsebu : sen sanıyorsun
-
25-Furkan 44
enne : olduğunu
-
25-Furkan 44
eksere-hum : onların çoğu
-
25-Furkan 44
yesmeûne : işitiyorlar
-
25-Furkan 44
ev : veya
-
25-Furkan 44
ya'kılûne : akıl ediyorlar
-
25-Furkan 44
ke : gibi
-
25-Furkan 44
el en'âmi : hayvanlar
-
25-Furkan 44
bel : hayır
-
25-Furkan 44
edallu : daha çok sapma
-
25-Furkan 44
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 45
e lem tere : görmedin mi
-
25-Furkan 45
ilâ rabbi-ke : Rabbini
-
25-Furkan 45
keyfe : nasıl
-
25-Furkan 45
medde : uzattı
-
25-Furkan 45
ez zılle : gölge
-
25-Furkan 45
ve lev şâe : ve eğer dileseydi
-
25-Furkan 45
le : elbette
-
25-Furkan 45
ceale-hu : onu kıldı
-
25-Furkan 45
sâkinen : sakin, sabit
-
25-Furkan 45
summe : sonra
-
25-Furkan 45
cealnâ : biz kıldık
-
25-Furkan 45
eş şemse : güneş
-
25-Furkan 45
aleyhi : ona
-
25-Furkan 45
delîlen : delil
-
25-Furkan 46
summe : sonra
-
25-Furkan 46
ileynâ : bize, kendimize
-
25-Furkan 46
yesîren : kolayca, azar azar, yavaş yavaş
-
25-Furkan 47
ve huve : ve o
-
25-Furkan 47
ellezî : o ki
-
25-Furkan 47
ceale : kıldı, yaptı
-
25-Furkan 47
lekum : sizin için, size
-
25-Furkan 47
el leyle : gece
-
25-Furkan 47
libâsen : elbise, örtü
-
25-Furkan 47
ve en nevme : ve uyku
-
25-Furkan 47
subâten : dinlenme
-
25-Furkan 47
ve ceale : ve kıldı, yaptı
-
25-Furkan 47
en nehâre : gündüz
-
25-Furkan 47
nuşûren : yayılma
-
25-Furkan 48
ve huve : ve o
-
25-Furkan 48
ellezî : o ki
-
25-Furkan 48
ersele : gönderdi
-
25-Furkan 48
er riyâha : rüzgâr(lar)
-
25-Furkan 48
buşren : müjdeleyici olarak
-
25-Furkan 48
beyne yedey : elleri arasında, önünde
-
25-Furkan 48
rahmeti-hi : onun rahmeti
-
25-Furkan 48
ve enzelnâ : ve indirdik
-
25-Furkan 48
mines semâi : semadan, gökten
-
25-Furkan 48
mâen : su
-
25-Furkan 49
nuhyiye : hayat veririz, canlandırırız
-
25-Furkan 49
beldeten : belde
-
25-Furkan 49
meyten : ölü
-
25-Furkan 49
ve nuskıye-hu : ve onu sularız
-
25-Furkan 49
en'âmen : hayvanlar
-
25-Furkan 49
ve enâsiyye : ve insanlar
-
25-Furkan 49
kesîren : çok
-
25-Furkan 50
ve lekad : ve andolsun
-
25-Furkan 50
beyne-hum : onların arasında
-
25-Furkan 50
li yezzekkerû : tezekkür etmeleri için
-
25-Furkan 50
fe : artık, böylece
-
25-Furkan 50
ebâ : direndiler
-
25-Furkan 50
ekseru : çok
-
25-Furkan 50
en nâsi : insanlar
-
25-Furkan 51
ve lev : ve eğer, şâyet
-
25-Furkan 51
le : elbette
-
25-Furkan 51
beasnâ : gönderirdik
-
25-Furkan 51
karyetin : karye, belde, kasaba
-
25-Furkan 51
nezîren : nezir, uyarıcı
-
25-Furkan 52
fe : artık
-
25-Furkan 52
el kâfirîne : kâfirler
-
25-Furkan 52
ve câhid-hum : ve onlarla cihad et, savaş
-
25-Furkan 52
cihâden : cihad
-
25-Furkan 52
kebîren : büyük
-
25-Furkan 53
ve huve : ve o
-
25-Furkan 53
ellezî : o ki
-
25-Furkan 53
merace : serbest bıraktı
-
25-Furkan 53
el bahreyni : iki deniz
-
25-Furkan 53
ve hâzâ : ve bu
-
25-Furkan 53
ve ceale : ve kıldı, yaptı
-
25-Furkan 53
beyne-humâ : ikisinin arası
-
25-Furkan 53
berzehan : berzah, engel
-
25-Furkan 53
ve hıcran : ve engelleyerek, mani olarak
-
25-Furkan 53
mahcûren : engellenen, mani olunan
-
25-Furkan 54
ve huve : ve o
-
25-Furkan 54
ellezî : o ki
-
25-Furkan 54
min el mâi : sudan
-
25-Furkan 54
beşeren : beşer, insan
-
25-Furkan 54
fe : böylece
-
25-Furkan 54
ceale-hu : onu kıldı, yaptı
-
25-Furkan 54
neseben : neseb, akrabalık, soy bağı
-
25-Furkan 54
ve sıhran : ve sıhriyyet, (birbirine) karışma, hısımlık
-
25-Furkan 54
ve kâne : ve oldu
-
25-Furkan 54
rabbu-ke : senin Rabbin
-
25-Furkan 54
kadîren : kaadir, herşeye gücü yeten
-
25-Furkan 55
ve ya'budûne : ve ibadet ediyorlar, tapıyorlar
-
25-Furkan 55
lâ yenfeu-hum : onlar fayda vermez
-
25-Furkan 55
ve lâ yadurru-hum : ve zarar vermez
-
25-Furkan 55
ve kâne : ve oldu
-
25-Furkan 55
el kâfiru : kâfir
-
25-Furkan 56
ve mâ erselnâ-ke : ve biz seni göndermedik
-
25-Furkan 56
mubeşşiren : müjdeleyici olarak
-
25-Furkan 56
ve nezîren : ve uyarıcı olarak
-
25-Furkan 57
mâ es'elu-kum : sizden istemiyorum
-
25-Furkan 57
aleyhi : ona
-
25-Furkan 57
min ecrin : bir ecir, ücret, karşılık
-
25-Furkan 57
men : kimse
-
25-Furkan 57
şâe : diledi
-
25-Furkan 57
en yettehıze : edinmek
-
25-Furkan 57
sebîlen : bir yol
-
25-Furkan 58
ve tevekkel alâ : ve tevekkül et, güven, vekil tayin et
-
25-Furkan 58
el hayyi : hayy olan, hayatta olan
-
25-Furkan 58
ellezî : ki o
-
25-Furkan 58
lâ yemûtu : ölmez (ölümsüz olan)
-
25-Furkan 58
ve sebbih : ve tesbih et
-
25-Furkan 58
ve kefâ : ve kâfidir, yeterlidir
-
25-Furkan 58
habîren : haberdar olan
-
25-Furkan 59
ellezî : ki o
-
25-Furkan 59
es semâvâti : semalar, gökler
-
25-Furkan 59
vel arda : ve arz, yeryüzü
-
25-Furkan 59
ve mâ beynehumâ : ve ikisi arasındaki şeyler
-
25-Furkan 59
sitteti : altı (6)
-
25-Furkan 59
eyyâmin : günler
-
25-Furkan 59
summe istevâ : sonra istiva etti
-
25-Furkan 59
alâ el arşi : arşa
-
25-Furkan 59
er rahmânu : Rahmân
-
25-Furkan 59
fe : o zaman, öyleyse
-
25-Furkan 59
es'el : sor
-
25-Furkan 59
habîren : haberdar olan
-
25-Furkan 60
ve izâ : ve olduğu zaman
-
25-Furkan 60
kîle : dendi
-
25-Furkan 60
lehum : onlara
-
25-Furkan 60
li er rahmâni : Rahmân'a
-
25-Furkan 60
ve mâ er rahmânu : ve Rahmân nedir
-
25-Furkan 60
e nescudu : secde mi edelim
-
25-Furkan 60
mâ te'muru-nâ : bize emrettiğin şey
-
25-Furkan 60
ve zâde-hum : ve onlara arttırdı
-
25-Furkan 60
nufûren : nefret
-
25-Furkan 61
tebâreke : mübarek, şanı yüce
-
25-Furkan 61
ellezî : (ki) o
-
25-Furkan 61
ceale : kıldı
-
25-Furkan 61
fî es semâi : semada, gökte
-
25-Furkan 61
burûcen : burçlar
-
25-Furkan 61
ve ceale : ve kıldı
-
25-Furkan 61
sirâcen : kandil
-
25-Furkan 61
ve kameren : ve ay
-
25-Furkan 61
munîren : aydınlatıcı
-
25-Furkan 62
ve huve : ve o
-
25-Furkan 62
ellezî : ki o
-
25-Furkan 62
ceale : kıldı, yaptı
-
25-Furkan 62
el leyle : gece
-
25-Furkan 62
ve en nehâre : ve gündüz
-
25-Furkan 62
hılfeten : karşılıklı ardarda, birbirini takip eden
-
25-Furkan 62
li men : o kişi için
-
25-Furkan 62
erâde : istedi
-
25-Furkan 62
en yezzekkere : tezekkür etmek
-
25-Furkan 62
ev : veya
-
25-Furkan 62
erâde : istedi
-
25-Furkan 62
şukûren : şükretmek
-
25-Furkan 63
ve ibâdu : ve kullar
-
25-Furkan 63
er rahmâni : Rahmân
-
25-Furkan 63
ellezîne : onlar
-
25-Furkan 63
yemşûne : yürürler
-
25-Furkan 63
alâ el ardı : yeryüzünde
-
25-Furkan 63
hevnen : mütevazi olarak, tevazu ile
-
25-Furkan 63
ve izâ : ve olduğu zaman
-
25-Furkan 63
hâtabe-hum : onlara hitap etti
-
25-Furkan 63
el câhilûne : cahiller
-
25-Furkan 63
selâmen : selâm
-
25-Furkan 64
ve ellezîne : ve onlar
-
25-Furkan 64
yebîtûne : geceyi geçirirler
-
25-Furkan 64
succeden : secde ederek
-
25-Furkan 64
ve kıyâmen : ve kıyam ederek, ayakta durarak
-
25-Furkan 65
ve ellezîne : ve onlar
-
25-Furkan 65
yekûlûne : derler
-
25-Furkan 65
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
25-Furkan 65
azâbe : azap
-
25-Furkan 65
cehenneme : cehennem
-
25-Furkan 65
inne : muhakkak
-
25-Furkan 65
azâbe-hâ : onun azabı
-
25-Furkan 65
kâne : oldu, ...dır
-
25-Furkan 65
garâmen : daimî helâk edici
-
25-Furkan 66
inne-hâ : muhakkak o
-
25-Furkan 66
sâet : kötü oldu
-
25-Furkan 66
mustekarren : karar kılınan yer, karargâh
-
25-Furkan 66
ve mukâmen : ve ikâmet edilen yer (ikâmet yeri)
-
25-Furkan 67
ve ellezîne : ve onlar
-
25-Furkan 67
enfekû : infâk ettiler
-
25-Furkan 67
lem yusrifû : israf etmezler
-
25-Furkan 67
ve lem yakturû : ve kısmazlar, cimrilik etmezler
-
25-Furkan 67
ve kâne : ve oldu, idi
-
25-Furkan 67
beyne : arasında
-
25-Furkan 67
zâlike : bu
-
25-Furkan 67
kavâmen : ikame eden
-
25-Furkan 68
ve ellezîne : ve onlar
-
25-Furkan 68
lâ yed'ûne : tapmazlar
-
25-Furkan 68
mea allâhi : Allah ile beraber
-
25-Furkan 68
ilâhen : ilâh
-
25-Furkan 68
ve lâ yaktulûne : ve öldürmezler
-
25-Furkan 68
en nefse : nefs, kimse, kişi
-
25-Furkan 68
elletî : ki o
-
25-Furkan 68
harreme : haram kıldı
-
25-Furkan 68
bi el hakkı : hak ile
-
25-Furkan 68
ve lâ yeznûne : ve zina yapmazlar
-
25-Furkan 68
ve men : ve kim
-
25-Furkan 68
yef'al : yapar
-
25-Furkan 68
zâlike : bu
-
25-Furkan 68
yelka : karşılaşır
-
25-Furkan 68
esâmen : günah, ceza, azap
-
25-Furkan 69
lehu : onun
-
25-Furkan 69
el azâbu : azap
-
25-Furkan 69
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
25-Furkan 69
ve yahlud : ve halid olur, daimî kalır, ebediyyen kalır
-
25-Furkan 69
muhânen : alçaltılmış olarak
-
25-Furkan 70
men : kim
-
25-Furkan 70
tâbe : tövbe etti
-
25-Furkan 70
ve âmene : ve mü'min oldu
-
25-Furkan 70
ve amile : ve yaptı
-
25-Furkan 70
amelen sâlihan : salih amel, nefs tezkiyesi
-
25-Furkan 70
fe : böylece, o taktirde
-
25-Furkan 70
ulâike : işte onlar
-
25-Furkan 70
yubeddilu : çevirir
-
25-Furkan 70
seyyiâti-him : onların günahları
-
25-Furkan 70
hasenâtin : hasenatlar, sevaplar
-
25-Furkan 70
ve kâne : ve oldu
-
25-Furkan 70
gafûren : gafur, günahları sevaba çeviren
-
25-Furkan 70
rahîmen : rahîm olan,
-
25-Furkan 71
ve men : ve kim
-
25-Furkan 71
tâbe : tövbe etti
-
25-Furkan 71
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
25-Furkan 71
fe : böylece, o taktirde
-
25-Furkan 71
inne-hu : muhakkak o
-
25-Furkan 71
yetûbu : tövbe eder (ve Allah'a döner)
-
25-Furkan 71
metâben : tövbesi kabul edilmiş
-
25-Furkan 72
ve ellezîne : ve onlar
-
25-Furkan 72
lâ yeşhedûne : şahitlik etmezler
-
25-Furkan 72
ez zûra : bâtıl, asılsız, yalan
-
25-Furkan 72
ve izâ merrû : ve karşılaştıkları zaman
-
25-Furkan 72
bi el lagvi : boş söz ile
-
25-Furkan 72
merrû : geçip gittiler
-
25-Furkan 72
kirâmen : kerim olarak, vakarla
-
25-Furkan 73
ve ellezîne : ve onlar
-
25-Furkan 73
lem yahırrû : kapanmazlar, olmazlar
-
25-Furkan 73
aleyhâ : ona
-
25-Furkan 73
summen : sağır
-
25-Furkan 73
ve umyânen : ve kör (âmâ)
-
25-Furkan 74
ve ellezîne : ve onlar
-
25-Furkan 74
yekûlûne : söylerler, derler
-
25-Furkan 74
rabbenâ : Rabbimiz
-
25-Furkan 74
heb : bağışla
-
25-Furkan 74
lenâ : bize
-
25-Furkan 74
min ezvâci-nâ : eşlerimizden
-
25-Furkan 74
ve zurriyyâti-nâ : ve zürriyyet
-
25-Furkan 74
kurrete a'yunin : göz aydınlığı
-
25-Furkan 74
vec'alnâ (ve ic'alna) : ve bizi kıl, yap
-
25-Furkan 74
li el muttekîne : takva sahiplerine
-
25-Furkan 74
imâmen : imam
-
25-Furkan 75
ulâike : işte onlar
-
25-Furkan 75
yuczevne : mükâfatlandırılır
-
25-Furkan 75
el gurfete : oda, yüksek yer, yüksek makam
-
25-Furkan 75
saberû : sabrettiler
-
25-Furkan 75
ve yulekkavne : ve karşılanırlar
-
25-Furkan 75
tahiyyeten : hayır dualarla, hürmet ve selâmet dilekleriyle
-
25-Furkan 75
ve selâmen : ve selâm
-
25-Furkan 76
hâlidîne : ebedî kalıcı olanlar
-
25-Furkan 76
hasunet : güzel oldu
-
25-Furkan 76
mustekarren : karar kılınan yer, karargâh
-
25-Furkan 76
ve mukâmen : ve ikâmet yeri
-
25-Furkan 77
mâ ya'beu : değer vermez
-
25-Furkan 77
lev lâ : eğer olmasa
-
25-Furkan 77
fe : fakat, oysa
-
25-Furkan 77
kezzebtum : siz yalanladınız
-
25-Furkan 77
fe : fakat
-
25-Furkan 77
sevfe yekûnu : olacak
-
25-Furkan 77
lizâmen : elzem olan, kaçınılmaz olan
-
26-Şuarâ 2
tilke : bu (bunlar)
-
26-Şuarâ 2
el kitâbi : kitap
-
26-Şuarâ 2
el mubîni : apaçık
-
26-Şuarâ 3
lealle-ke : böylece sen
-
26-Şuarâ 3
nefse-ke : senin nefsin, sen kendin
-
26-Şuarâ 3
ellâ yekûnû : (onların) olmaması
-
26-Şuarâ 3
mu'minîne : mü'minler
-
26-Şuarâ 4
neşe' : dileriz
-
26-Şuarâ 4
nunezzil : indiririz
-
26-Şuarâ 4
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
26-Şuarâ 4
min es semâi : semadan, gökten
-
26-Şuarâ 4
âyeten : bir âyet (mucize)
-
26-Şuarâ 4
fe : böylece, artık
-
26-Şuarâ 4
zallet : gölge yaptı, gölgeledi
-
26-Şuarâ 4
lehâ : ona
-
26-Şuarâ 4
hâdıîne : boyun eğenler, itaat edenler
-
26-Şuarâ 5
ve mâ ye'tî-him : ve onlara gelmez
-
26-Şuarâ 5
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
26-Şuarâ 5
muhdesin : yeni
-
26-Şuarâ 5
mu'ridîne : yüz çevirenler
-
26-Şuarâ 6
fe : böylece
-
26-Şuarâ 6
kezzebû : yalanladılar
-
26-Şuarâ 6
fe : böylece, bundan sonra, fakat
-
26-Şuarâ 6
seye'tî-him : onlara gelecek
-
26-Şuarâ 6
enbâu (nebe) : haberler (haber)
-
26-Şuarâ 6
yestehziûne : alay ederler
-
26-Şuarâ 7
e ve lem yerev ilâ : ve görmüyorlar mı, görmediler mi
-
26-Şuarâ 7
el ardı : yeryüzü
-
26-Şuarâ 7
kem : kaç, nice
-
26-Şuarâ 7
enbetnâ : yetiştirdik
-
26-Şuarâ 7
zevcin : çift
-
26-Şuarâ 7
kerîmin : kerim, bol, çok çeşit, çeşit çeşit
-
26-Şuarâ 8
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 8
fî zâlike : bunda
-
26-Şuarâ 8
le : elbette, gerçekten
-
26-Şuarâ 8
âyeten : âyet
-
26-Şuarâ 8
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 8
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 8
mu'minîne : mü'minler
-
26-Şuarâ 9
ve inne : ve muhakkak
-
26-Şuarâ 9
rabbe-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 9
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 9
huve : o
-
26-Şuarâ 9
el azîzu : azîz, yüce
-
26-Şuarâ 9
er rahîme : rahîm, rahmet nuru gönderen
-
26-Şuarâ 10
ve iz nâdâ : ve seslenmişti
-
26-Şuarâ 10
rabbu-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 10
en i'ti : gitmesi
-
26-Şuarâ 10
el kavme : kavim
-
26-Şuarâ 10
ez zâlimîne : zalimler
-
26-Şuarâ 11
kavme : kavim
-
26-Şuarâ 11
fir'avne : firavun
-
26-Şuarâ 11
e : mi
-
26-Şuarâ 11
lâ yettekûne : takva sahibi olmuyorlar
-
26-Şuarâ 12
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 12
ehâfu : korkuyorum
-
26-Şuarâ 12
en yukezzibû-ni : beni yalanlamaları
-
26-Şuarâ 13
ve yadîku : ve daralıyor
-
26-Şuarâ 13
ve lâ yentaliku : ve dönmüyor
-
26-Şuarâ 13
fe : böylece, bu nedenle
-
26-Şuarâ 13
ersil : gönder
-
26-Şuarâ 13
ilâ hârûne : Harun'a
-
26-Şuarâ 14
ve lehum : ve onlar için, onlar
-
26-Şuarâ 14
aleyye : bana, benim üzerime
-
26-Şuarâ 14
zenbun : suç, günah
-
26-Şuarâ 14
fe : artık, böylece
-
26-Şuarâ 14
ehâfu : korkuyorum
-
26-Şuarâ 14
en yaktulû-ni : beni öldürmelerinden
-
26-Şuarâ 15
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 15
kellâ : hayır
-
26-Şuarâ 15
fe ezhebâ : haydi ikiniz gidin
-
26-Şuarâ 15
mea-kum : sizinle beraber
-
26-Şuarâ 15
mustemiûne : işitenler
-
26-Şuarâ 16
fe'tiyâ (fe i'tiyâ) : artık (ikiniz) gidin
-
26-Şuarâ 16
fir'avne : firavun
-
26-Şuarâ 16
fe : böylece, ve de
-
26-Şuarâ 16
resûlu : resûl, elçi
-
26-Şuarâ 16
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 17
en ersil : göndermesi
-
26-Şuarâ 17
mea-nâ : bizimle beraber
-
26-Şuarâ 17
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
26-Şuarâ 18
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 18
e : mi
-
26-Şuarâ 18
lem nurabbi-ke : senin Rabbin (himaye edip yetiştiren) olmadık
-
26-Şuarâ 18
velîden : çocuk olarak, çocukken
-
26-Şuarâ 18
ve lebiste : ve sen kaldın
-
26-Şuarâ 18
min umuri-ke : senin ömründen
-
26-Şuarâ 18
sinîne : seneler, yıllar
-
26-Şuarâ 19
ve fealte : ve sen yaptın
-
26-Şuarâ 19
fa'lete-ke : senin işin
-
26-Şuarâ 19
elletî : ki o
-
26-Şuarâ 19
fealte : sen yaptın
-
26-Şuarâ 19
ve ente : ve sen
-
26-Şuarâ 19
min el kâfirîne : kâfirlerden, inkâr edenlerden
-
26-Şuarâ 20
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 20
fealtu-hâ : onu yaptım
-
26-Şuarâ 20
izen : o zaman
-
26-Şuarâ 20
ve ene : ve ben
-
26-Şuarâ 20
min ed dâllîne : dalâlette olanlardan
-
26-Şuarâ 21
fe ferartu : o zaman kaçtım
-
26-Şuarâ 21
lemmâ : olduğu zaman, olduğundan dolayı
-
26-Şuarâ 21
fe : sonra, fakat
-
26-Şuarâ 21
vehebe lî : bana bağışladı
-
26-Şuarâ 21
hukmen : hüküm, hikmet
-
26-Şuarâ 21
ve ceale-nî : ve beni kıldı
-
26-Şuarâ 21
min el murselîne : gönderilenlerden, resûllerden
-
26-Şuarâ 22
ve tilke : ve bu
-
26-Şuarâ 22
ni'metun : ni'met
-
26-Şuarâ 22
temunnu-hâ : onu lütfettin, onunla lütufta bulundun
-
26-Şuarâ 22
aleyye : bana
-
26-Şuarâ 22
en abbedte : senin köle yapman
-
26-Şuarâ 22
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
26-Şuarâ 23
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 23
ve mâ : ve nedir
-
26-Şuarâ 23
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 24
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 24
es semâvâti : semalar, gökler
-
26-Şuarâ 24
ve el ardı : ve yeryüzü, yer
-
26-Şuarâ 24
ve mâ : ve şeyler
-
26-Şuarâ 24
beyne-humâ : ikisi arasında
-
26-Şuarâ 24
mûkınîne : yakîn (kesin) olarak inananlar, yakîn hasıl ederek inananlar
-
26-Şuarâ 25
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 25
li men : kimselere
-
26-Şuarâ 25
havle-hu : onun etrafında
-
26-Şuarâ 25
e : mı
-
26-Şuarâ 25
lâ testemiûne : işitmiyorsunuz
-
26-Şuarâ 26
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 26
ve rabbu : ve Rab
-
26-Şuarâ 26
el evvelîne : evvelkiler, öncekiler
-
26-Şuarâ 27
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 27
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 27
resûle-kum : sizin resûlünüz
-
26-Şuarâ 27
ellezî : ki o
-
26-Şuarâ 27
ursile : gönderildi
-
26-Şuarâ 27
ileykum : size
-
26-Şuarâ 27
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
26-Şuarâ 27
mecnûnun : mecnun, deli
-
26-Şuarâ 28
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 28
el meşrıkı : şark, doğu
-
26-Şuarâ 28
ve el magribi : ve batı
-
26-Şuarâ 28
ve mâ : ve şeyler
-
26-Şuarâ 28
beyne-humâ : ikisi arasında
-
26-Şuarâ 28
ta'kılûne : akıl ediyorsunuz
-
26-Şuarâ 29
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 29
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
26-Şuarâ 29
in ittehazte : eğer sen edinirsen
-
26-Şuarâ 29
ilâhen : bir ilâh
-
26-Şuarâ 29
le : gerçekten, elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 29
ec'alenne-ke : seni mutlaka kılacağım
-
26-Şuarâ 29
min el mescûnîne : hapsedilenlerden, zindana atılanlardan
-
26-Şuarâ 30
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 30
e ve lev : olsa da mı
-
26-Şuarâ 30
ci'tu-ke : sana getirdim
-
26-Şuarâ 30
bi şey'in : bir şey
-
26-Şuarâ 31
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 31
fe'ti : öyleyse getir
-
26-Şuarâ 31
kunte : sen oldun
-
26-Şuarâ 31
min es sâdikîne : sadıklardan, doğru söyleyenlerden
-
26-Şuarâ 32
fe : o zaman, bunun üzerine
-
26-Şuarâ 32
elkâ : attı
-
26-Şuarâ 32
fe izâ : o zaman, böylece
-
26-Şuarâ 32
hiye : o
-
26-Şuarâ 33
ve nezea : ve çıkardı
-
26-Şuarâ 33
yede-hu : elini
-
26-Şuarâ 33
fe izâ : o zaman, böylece
-
26-Şuarâ 33
hiye : o
-
26-Şuarâ 33
beydâu : beyaz (nurlu)
-
26-Şuarâ 33
li en nâzırîne : bakanlar için, seyredenler için
-
26-Şuarâ 34
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 34
li el melei : ileri gelenlere
-
26-Şuarâ 34
havle-hu : onun etrafında
-
26-Şuarâ 34
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 34
le : gerçekten, mutlaka
-
26-Şuarâ 35
en yuhrice-kum : sizi çıkarmak
-
26-Şuarâ 35
fe : bu taktirde
-
26-Şuarâ 35
te'murûne : emredersiniz
-
26-Şuarâ 36
ercih (erci-hu) : onu tehir et, beklet
-
26-Şuarâ 36
ve ehâ-hu : ve onun kardeşi
-
26-Şuarâ 36
veb'as : ve gönder
-
26-Şuarâ 36
fî el medâini (medine) : şehirlerde, şehirlere (şehir)
-
26-Şuarâ 36
hâşirîne : haşredenler, toplayanlar, toplayıcılar
-
26-Şuarâ 37
ye'tû-ke bi : sana getirsinler
-
26-Şuarâ 37
sehhârin : sihir yapanlar, sihirbazlar
-
26-Şuarâ 38
fe : işte o zaman, böylece
-
26-Şuarâ 38
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 38
yevmin : bir gün
-
26-Şuarâ 39
ve kîle : ve denildi
-
26-Şuarâ 39
li en nâsi : insanlara
-
26-Şuarâ 39
hel : mı
-
26-Şuarâ 39
entum : siz
-
26-Şuarâ 39
muctemiûne : toplananlar
-
26-Şuarâ 40
lealle-nâ : böylece biz, o zaman biz
-
26-Şuarâ 40
nettebiu : tâbî oluruz
-
26-Şuarâ 40
es seharate : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 40
el gâlibîne : gâlip gelenler
-
26-Şuarâ 41
fe : artık, böylece
-
26-Şuarâ 41
lemmâ : olduğu zaman
-
26-Şuarâ 41
câe : geldi
-
26-Şuarâ 41
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 41
fir'avne : firavun
-
26-Şuarâ 41
e : mi
-
26-Şuarâ 41
inne : muhakkak, gerçekten
-
26-Şuarâ 41
lenâ : bize
-
26-Şuarâ 41
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 41
ecran : ecir, mükâfat
-
26-Şuarâ 41
el gâlibîne : gâlip olanlar
-
26-Şuarâ 42
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 42
neam : evet
-
26-Şuarâ 42
ve inne-kum : ve muhakkak siz
-
26-Şuarâ 42
izen : öyleyse, o zaman
-
26-Şuarâ 42
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 42
min el mukarrabîne : yakın olanlardan, yakınlardan
-
26-Şuarâ 43
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 43
lehum : onlara
-
26-Şuarâ 43
elkû : atın
-
26-Şuarâ 43
entum : siz
-
26-Şuarâ 43
mulkûne : atanlar, atılacak olan
-
26-Şuarâ 44
fe : artık, böylece
-
26-Şuarâ 44
elkav : atın
-
26-Şuarâ 44
hıbâle-hum : onların ipleri
-
26-Şuarâ 44
ve ısıyye-hum : ve onların asaları
-
26-Şuarâ 44
ve kâlû : ve dediler
-
26-Şuarâ 44
izzeti : izzet, üstünlük
-
26-Şuarâ 44
fir'avne : firavun
-
26-Şuarâ 44
le : elbette
-
26-Şuarâ 44
el gâlibûne : gâlip olanlar, üstün olanlar
-
26-Şuarâ 45
fe : böylece, sonra
-
26-Şuarâ 45
elkâ : attı
-
26-Şuarâ 45
fe : böylece, o zaman
-
26-Şuarâ 45
hiye : o
-
26-Şuarâ 45
telkafu : yutuyor
-
26-Şuarâ 45
ye'fikûne : uyduruyorlar
-
26-Şuarâ 46
fe : o zaman, hemen
-
26-Şuarâ 46
ulkıye : atıldılar, (yere) kapandılar
-
26-Şuarâ 46
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 46
sâcidîne : secde edenler, secde ederek
-
26-Şuarâ 47
âmennâ : biz îmân ettik
-
26-Şuarâ 47
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 48
ve hârûne : ve Harun
-
26-Şuarâ 49
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 49
âmentum : siz îmân ettiniz
-
26-Şuarâ 49
lehu : ona
-
26-Şuarâ 49
kable : önce, evvel
-
26-Şuarâ 49
en âzene : benim izin vermem
-
26-Şuarâ 49
lekum : size
-
26-Şuarâ 49
inne-hu : muhakkak o
-
26-Şuarâ 49
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 49
kebîru-kum : sizin büyüğünüz
-
26-Şuarâ 49
ellezî : ki o
-
26-Şuarâ 49
alleme-kum : size öğretti (öğreten)
-
26-Şuarâ 49
es sıhra : sihir, büyü
-
26-Şuarâ 49
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 49
le : mutlaka, elbette
-
26-Şuarâ 49
sevfe : yakında
-
26-Şuarâ 49
ta'lemûne : bileceksiniz
-
26-Şuarâ 49
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 49
ukattıanne : kestireceğim
-
26-Şuarâ 49
eydiye-kum : sizin elleriniz
-
26-Şuarâ 49
ve ercule-kum : ve sizin ayaklarınız
-
26-Şuarâ 49
ve le : ve mutlaka
-
26-Şuarâ 49
usallibenne-kum : sizi astıracağım
-
26-Şuarâ 49
ecmaîne : topluca, hepsi
-
26-Şuarâ 50
munkalibûne : dönenleriz
-
26-Şuarâ 51
natmeu : umuyoruz, istiyoruz
-
26-Şuarâ 51
en yagfira : mağfiret etmesi
-
26-Şuarâ 51
lenâ : bizi, bize
-
26-Şuarâ 51
en kunnâ : olmuş olmamız
-
26-Şuarâ 51
evvele : ilk, evvel
-
26-Şuarâ 51
el mu'minîne : mü'minler
-
26-Şuarâ 52
ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
-
26-Şuarâ 52
en esri : gece yürümesi, gece yola çıkması
-
26-Şuarâ 52
inne-kum : muhakkak siz
-
26-Şuarâ 52
muttebeûne : takip edilecek olanlar
-
26-Şuarâ 53
fe : artık, böylece, bunun üzerine
-
26-Şuarâ 53
ersele : gönderdi
-
26-Şuarâ 53
fî el medâini : şehirlere
-
26-Şuarâ 53
hâşirîne : toplayıcılar
-
26-Şuarâ 54
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 54
le : elbette, gerçekten
-
26-Şuarâ 54
şirzimetun : küçük topluluk, küçük grup
-
26-Şuarâ 54
kalîlûne : az (sayıları az)
-
26-Şuarâ 55
ve inne-hum : ve muhakkak onlar
-
26-Şuarâ 55
lenâ : bize
-
26-Şuarâ 55
le : gerçekten
-
26-Şuarâ 55
gâizûne : kızdıranlar, öfkelendirenler (öfke duyanlar)
-
26-Şuarâ 56
ve innâ : ve muhakkak biz
-
26-Şuarâ 56
le : elbette, gerçekten
-
26-Şuarâ 56
cemîun : toplum, topluluk
-
26-Şuarâ 56
hâzirûne : sakınılan, korkulan, tedbir alan
-
26-Şuarâ 57
fe : artık, böylece
-
26-Şuarâ 57
min cennâtin : bahçelerden
-
26-Şuarâ 57
ve uyûnin : ve pınarlar
-
26-Şuarâ 58
ve kunûzin : ve hazineler
-
26-Şuarâ 58
ve makâmin : ve makamlar
-
26-Şuarâ 58
kerîmin : kerim, ikram edilmiş, yüksek
-
26-Şuarâ 59
kezâlike : işte böylece
-
26-Şuarâ 59
ve evresnâ-hâ : ve ona varis kıldık
-
26-Şuarâ 59
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
26-Şuarâ 60
fe : artık, böylece
-
26-Şuarâ 60
etbeû-hum : onlara tâbî oldular, onların peşine düştüler
-
26-Şuarâ 60
muşrikîne : şark tarafı, doğu tarafı, güneşin doğuş vakti
-
26-Şuarâ 61
fe lemmâ : olduğu zaman
-
26-Şuarâ 61
terâe : görüyorlar
-
26-Şuarâ 61
el cem'âni : iki topluluk
-
26-Şuarâ 61
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 61
le : gerçekten, muhakkak
-
26-Şuarâ 61
mudrakûne : yetişilenler
-
26-Şuarâ 62
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 62
kellâ : hayır
-
26-Şuarâ 62
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 62
maiye : benimle beraber
-
26-Şuarâ 62
se-yehdî-ni : beni hidayete erdirecek, kurtuluşa ulaştıracak
-
26-Şuarâ 63
fe : o zaman
-
26-Şuarâ 63
evhaynâ : vahyettik
-
26-Şuarâ 63
en ıdrib : vurması
-
26-Şuarâ 63
bi asâke : (senin) asan ile
-
26-Şuarâ 63
el bahra : deniz
-
26-Şuarâ 63
fenfeleka (fe infeleka) : hemen (infilâk etti) yarıldı, ayrıldı
-
26-Şuarâ 63
fe : o zaman, böylece, bundan sonra
-
26-Şuarâ 63
kâne : oldu
-
26-Şuarâ 63
ke : gibi
-
26-Şuarâ 63
et tavdi : yüksek dağ
-
26-Şuarâ 63
el azîmi : büyük
-
26-Şuarâ 64
ve ezlefnâ : ve yaklaştırdık, yakınlaştırdık
-
26-Şuarâ 64
semme : oraya
-
26-Şuarâ 64
el âharîne : diğerleri
-
26-Şuarâ 65
ve enceynâ : ve kurtardık
-
26-Şuarâ 65
ve men : ve kimseler
-
26-Şuarâ 65
mea-hû : onunla beraber
-
26-Şuarâ 65
ecmaîne : topluca, hepsi
-
26-Şuarâ 66
summe : sonra
-
26-Şuarâ 66
agrakne : boğduk
-
26-Şuarâ 66
el âharîne : diğerleri
-
26-Şuarâ 67
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 67
fî zâlike : bunda
-
26-Şuarâ 67
le : gerçekten
-
26-Şuarâ 67
âyeten : âyet (vardır)
-
26-Şuarâ 67
ve mâ kâne : ve olmadı, değiller
-
26-Şuarâ 67
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 67
mu'minîne : mü'minler
-
26-Şuarâ 68
ve inne : ve muhakkak
-
26-Şuarâ 68
rabbe-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 68
le huve : elbette O
-
26-Şuarâ 68
el azîzu : azîzdir, yücedir
-
26-Şuarâ 68
er rahîmu : rahîmdir, rahmet nuru gönderendir,
-
26-Şuarâ 69
vetlu : ve oku, aktar
-
26-Şuarâ 69
aleyhim : onlara
-
26-Şuarâ 69
nebee : haberini
-
26-Şuarâ 69
ibrâhîme : İbrâhîm
-
26-Şuarâ 70
iz kâle : demişti
-
26-Şuarâ 70
li ebî-hi : onun babasına
-
26-Şuarâ 70
ve kavmi-hi : ve onun kavmine
-
26-Şuarâ 70
ta'budûne : tapıyorsunuz
-
26-Şuarâ 71
asnâmen : putlar
-
26-Şuarâ 71
fe : böylece
-
26-Şuarâ 71
nezallu lehâ : ona devam ediyoruz
-
26-Şuarâ 71
âkifîne : ibadet edenler, kulluk edenler
-
26-Şuarâ 72
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 72
hel : mı
-
26-Şuarâ 72
yesmeûne-kum : sizi işitiyorlar
-
26-Şuarâ 72
iz ted'ûne : dua ettiğiniz zaman
-
26-Şuarâ 73
ev : yoksa, veya, öyle mi
-
26-Şuarâ 73
yenfeûne-kum : size fayda veriyorlar
-
26-Şuarâ 73
ev : veya
-
26-Şuarâ 73
yedurrûne : zarar veriyorlar
-
26-Şuarâ 74
bel : hayır
-
26-Şuarâ 74
vecednâ : biz bulduk
-
26-Şuarâ 74
âbâe-nâ : (bizim) babalarımız
-
26-Şuarâ 74
kezâlike : böyle
-
26-Şuarâ 74
yef'alûne : yapıyorlar
-
26-Şuarâ 75
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 75
e fe raeytum : öyleyse siz gördünüz mü
-
26-Şuarâ 75
ta'budûne : siz tapıyorsunuz
-
26-Şuarâ 76
entum : siz
-
26-Şuarâ 76
ve âbâu-kum : ve sizin babalarınız, atalarınız
-
26-Şuarâ 76
el akdemûne : kadim, eski, geçmiş
-
26-Şuarâ 77
fe : o zaman
-
26-Şuarâ 77
inne-hum : muhakkak onlar
-
26-Şuarâ 77
rabbe : Rab
-
26-Şuarâ 77
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 78
ellezî : ki o
-
26-Şuarâ 78
fe huve : ve o
-
26-Şuarâ 78
yehdî-ni : beni hidayete erdirir
-
26-Şuarâ 79
vellezî (ve ellezî) : ve ki o
-
26-Şuarâ 79
huve : o
-
26-Şuarâ 79
ve yeskî-ni : ve beni sulayan, içiren
-
26-Şuarâ 80
ve izâ : ve olduğu zaman
-
26-Şuarâ 80
fe : o zaman
-
26-Şuarâ 80
huve : o
-
26-Şuarâ 80
yeşfî-ni : bana şifa verir
-
26-Şuarâ 81
vellezî (ve ellezî) : ve ki o
-
26-Şuarâ 81
summe : sonra
-
26-Şuarâ 82
vellezî (ve ellezî) : ve, ki o
-
26-Şuarâ 82
atmeu : umuyorum, istiyorum
-
26-Şuarâ 82
en yagfira : mağfiret etmesi
-
26-Şuarâ 82
hatîetî : benim hatalarım
-
26-Şuarâ 82
yevme : günü
-
26-Şuarâ 82
ed dîni : dîn
-
26-Şuarâ 83
heb lî : bana bağışla, ver
-
26-Şuarâ 83
hukmen : hüküm, hikmet
-
26-Şuarâ 83
ve elhık-nî : ve beni ilhak et, dahil et
-
26-Şuarâ 83
bi es sâlihîne : salihlere
-
26-Şuarâ 84
vec'al (ve ic'al) : ve kıl, yap
-
26-Şuarâ 84
lisâne : konuşulan, lisan
-
26-Şuarâ 84
el âhırîne : sonrakiler
-
26-Şuarâ 85
vec'al-nî (ve ic'al-nî) : ve beni kıl
-
26-Şuarâ 85
min veraseti : varislerden
-
26-Şuarâ 85
cenneti : cennet
-
26-Şuarâ 85
en naîmi : naim (ni'metlendirilmiş)
-
26-Şuarâ 86
ebî : benim babam
-
26-Şuarâ 86
inne-hu : muhakkak ki o
-
26-Şuarâ 86
kâne : oldu
-
26-Şuarâ 86
min ed dâllîne : dalâlette olanlardan
-
26-Şuarâ 87
ve lâ tuhzi-nî : ve beni utandırma, alçaltma, perişan etme, mahzun etme
-
26-Şuarâ 87
yevme : gün
-
26-Şuarâ 87
yûb'asûne : beas edilirler, diriltilirler
-
26-Şuarâ 88
yevme : gün
-
26-Şuarâ 88
lâ yenfau : fayda vermez
-
26-Şuarâ 88
ve lâ : ve olmaz, ve yoktur
-
26-Şuarâ 88
benûne : oğullar, çocuklar
-
26-Şuarâ 89
men : kim, kimse, kişi
-
26-Şuarâ 89
etâllâhe (etâ allâhe) : Allah'a geldiler
-
26-Şuarâ 89
selîmin : selîm, selâmete ermiş
-
26-Şuarâ 90
ve uzlifeti : ve yaklaştırıldı
-
26-Şuarâ 90
el cennetu : cennet
-
26-Şuarâ 90
li el muttekîne : takva sahiplerine
-
26-Şuarâ 91
ve burrizeti : ve bariz olarak gösterildi
-
26-Şuarâ 91
el cahîmu : cehennem
-
26-Şuarâ 91
li el gâvîne : azgınlar için, azgınlara
-
26-Şuarâ 92
ve kîle : ve denildi
-
26-Şuarâ 92
lehum : onlara
-
26-Şuarâ 92
eyne : nerede
-
26-Şuarâ 92
ta'budûne : tapıyorsunuz
-
26-Şuarâ 93
hel : mi
-
26-Şuarâ 93
yensurûne-kum : size yardım ediyorlar
-
26-Şuarâ 93
ev : veya
-
26-Şuarâ 93
yentesırûne : kendilerine yardım edebiliyorlar
-
26-Şuarâ 94
fe : artık, böylece
-
26-Şuarâ 94
ve el gâvune : ve azgınlar
-
26-Şuarâ 95
ve cunûdu : ve ordular
-
26-Şuarâ 95
iblîse : iblis
-
26-Şuarâ 95
ecmeûne : hepsi, topluca
-
26-Şuarâ 96
ve hum : ve onlar
-
26-Şuarâ 96
yahtesımûne : hasım olarak (düşmanca) çekişirler
-
26-Şuarâ 97
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 98
nusevvî-kum : sizi eşit tutuyoruz
-
26-Şuarâ 98
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 99
ve mâ : ve olmadı
-
26-Şuarâ 99
edalle-nâ : bizi dalâlette bıraktı
-
26-Şuarâ 99
el mucrimûne : suçlular
-
26-Şuarâ 100
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 100
lenâ : bize, bizim için
-
26-Şuarâ 100
min şâfiîne : şefaatçi
-
26-Şuarâ 101
ve : ve
-
26-Şuarâ 102
fe lev enne : keşke olsaydı
-
26-Şuarâ 102
lenâ : bize, bizim için
-
26-Şuarâ 102
kerraten : bir kere daha
-
26-Şuarâ 102
fe : o zaman
-
26-Şuarâ 102
nekûne : biz oluruz
-
26-Şuarâ 102
el mu'minîne : mü'minler
-
26-Şuarâ 103
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 103
zâlike : işte böylece
-
26-Şuarâ 103
le : elbette
-
26-Şuarâ 103
âyeten : bir âyet, ibret
-
26-Şuarâ 103
ve mâ kâne : ve olmadı, değil
-
26-Şuarâ 103
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 103
mu'minîne : mü'minler
-
26-Şuarâ 104
ve inne : ve muhakkak
-
26-Şuarâ 104
rabbe-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 104
le : elbette
-
26-Şuarâ 104
huve : o
-
26-Şuarâ 104
el azîzu : azîz, güçlü, üstün olan
-
26-Şuarâ 104
er rahîmu : rahîm,
-
26-Şuarâ 105
kezzebet : tekzip etti, yalanladı
-
26-Şuarâ 105
el murselîne : gönderilenler, resûller
-
26-Şuarâ 106
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 106
lehum : onlara
-
26-Şuarâ 106
ehû-hum : onların kardeşi
-
26-Şuarâ 106
e : mi
-
26-Şuarâ 106
lâ tettekûne : takva sahibi olmuyorsunuz
-
26-Şuarâ 107
lekum : sizin için, size
-
26-Şuarâ 107
resûlun : bir resûl
-
26-Şuarâ 107
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 108
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 108
ittekû : takva sahibi olun
-
26-Şuarâ 108
allâhe : Allah
-
26-Şuarâ 108
ve etîû-ni : ve itaat edin
-
26-Şuarâ 109
ve mâ es'elu-kum : ve sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 109
aleyhi : ona
-
26-Şuarâ 109
ecrin : ecir, ücret
-
26-Şuarâ 109
ecriye : benim ecrim, benim ücretim
-
26-Şuarâ 109
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 110
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 110
ittekû : takva sahibi olun
-
26-Şuarâ 110
allâhe : Allah
-
26-Şuarâ 110
ve etîû-ni : ve bana itaat edin
-
26-Şuarâ 111
e : mı
-
26-Şuarâ 111
leke : sana
-
26-Şuarâ 111
ve ittebea-ke : ve sana tâbî oldular
-
26-Şuarâ 111
el erzelûne : en basit insanlar, rezil insanlar
-
26-Şuarâ 112
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 112
ve mâ : ve olmadı, yok
-
26-Şuarâ 112
kânû ya'melûne : yapmış oldukları
-
26-Şuarâ 113
lev : eğer, şâyet, ise
-
26-Şuarâ 113
teş'urûne : şuurundasınız, farkındasınız, farkında olursunuz
-
26-Şuarâ 114
ve mâ : ve değil
-
26-Şuarâ 114
ene : ben
-
26-Şuarâ 114
el mu'minîne : mü'minler
-
26-Şuarâ 115
in ene : ben sadece
-
26-Şuarâ 115
nezîrun : bir nezir, uyarıcı
-
26-Şuarâ 116
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
26-Şuarâ 116
lem tentehi : vazgeçmezsen
-
26-Şuarâ 116
le tekûnenne : sen muhakkak ..... olacaksın
-
26-Şuarâ 116
min el mercûmîne : taşlananlardan
-
26-Şuarâ 117
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 117
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 117
kezzebû-ni : beni yalanladı
-
26-Şuarâ 118
feftah (fe iftah) : artık, bu durumda aç
-
26-Şuarâ 118
beynî : benim aram
-
26-Şuarâ 118
ve beyne-hum : ve onların arası
-
26-Şuarâ 118
fethan : fethederek, açarak
-
26-Şuarâ 118
ve necci-nî : ve beni kurtar
-
26-Şuarâ 118
ve men : ve kimseler, kişiler
-
26-Şuarâ 118
maiye : benimle beraber
-
26-Şuarâ 118
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
26-Şuarâ 119
fe : böylece
-
26-Şuarâ 119
enceynâ-hu : onu kurtardık
-
26-Şuarâ 119
ve men : ve kimseleri
-
26-Şuarâ 119
mea-hu : onunla beraber
-
26-Şuarâ 119
fîl fulki (fî el fulki) : gemi içinde, gemide
-
26-Şuarâ 119
el meşhûni : dolu
-
26-Şuarâ 120
summe : sonra
-
26-Şuarâ 120
el bâkîne : geride kalanlar, kalanlar
-
26-Şuarâ 121
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 121
fî zâlike : bunda var
-
26-Şuarâ 121
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 121
âyeten : bir âyet, bir ibret
-
26-Şuarâ 121
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 121
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 121
mu'minîne : îmân edenler, mü'min olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
26-Şuarâ 122
ve inne : ve muhakkak
-
26-Şuarâ 122
rabbe-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 122
le huve : elbette O
-
26-Şuarâ 122
el azîzu : azîz, yüce
-
26-Şuarâ 122
er rahîmu : rahmet nuru gönderen,
-
26-Şuarâ 123
kezzebet : tekzip etti, yalanladı
-
26-Şuarâ 123
el murselîne : gönderilen resûller
-
26-Şuarâ 124
iz kâle : demişti
-
26-Şuarâ 124
lehum : onlara
-
26-Şuarâ 124
ehû-hum : onların kardeşi
-
26-Şuarâ 124
e lâ tettekûne : siz takva sahibi olmayacak mısınız
-
26-Şuarâ 125
lekum : sizin için
-
26-Şuarâ 125
resûlun : bir resûl
-
26-Şuarâ 125
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 126
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 126
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun, Allah'a ulaşmayı dileyin
-
26-Şuarâ 126
ve etîû-ni : ve bana itaat edin
-
26-Şuarâ 127
ve mâ es'elu-kum : ve ben sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 127
aleyhi : ona
-
26-Şuarâ 127
min ecrin : bir ücret
-
26-Şuarâ 127
ecriye : benim ücretim
-
26-Şuarâ 127
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 128
e : mı
-
26-Şuarâ 128
tebnûne : bina ediyorsunuz, inşa ediyorsunuz
-
26-Şuarâ 128
âyeten : âyet, delil
-
26-Şuarâ 128
ta'besûne : abesle iştigal ediyorsunuz, boşuna uğraşıyorsunuz
-
26-Şuarâ 129
ve tettehızûne : ve ediniyorsunuz
-
26-Şuarâ 129
mesânia : sanat eserleri, yapıtlar
-
26-Şuarâ 129
leallekum : umulur ki siz
-
26-Şuarâ 129
tahludûne : siz ebedî kalırsınız
-
26-Şuarâ 130
ve izâ : ve olduğu zaman
-
26-Şuarâ 130
betaştum : yakaladınız
-
26-Şuarâ 130
betaştum : yakaladınız
-
26-Şuarâ 130
cebbârîne : cebirle, zorbalıkla
-
26-Şuarâ 131
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 131
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun, Allah'a ulaşmayı dileyin
-
26-Şuarâ 131
ve etîû-ni : ve bana itaat edin
-
26-Şuarâ 132
vettekû (ve ittekû) : ve takva sahibi olun
-
26-Şuarâ 132
ellezî : ki o
-
26-Şuarâ 132
emedde-kum : size yardım etti
-
26-Şuarâ 132
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
26-Şuarâ 133
emedde-kum : size yardım etti
-
26-Şuarâ 133
bi en'âmin : hayvanlarla
-
26-Şuarâ 133
ve benîne : ve oğullar, çocuklar
-
26-Şuarâ 134
ve cennâtin : ve bahçeler
-
26-Şuarâ 134
ve uyûnin : ve pınarlar
-
26-Şuarâ 135
ehâfu : korkuyorum
-
26-Şuarâ 135
aleykum : sizin üzerinize, size
-
26-Şuarâ 135
azâbe : azap
-
26-Şuarâ 135
yevmin : gün
-
26-Şuarâ 136
sevâun : birdir, eşittir
-
26-Şuarâ 136
aleynâ : bize
-
26-Şuarâ 136
e : mi
-
26-Şuarâ 136
vaazte : sen vaaz verdin
-
26-Şuarâ 136
em : veya
-
26-Şuarâ 136
lem tekun : sen olmazsın
-
26-Şuarâ 136
min el vâızîne : vaaz verenlerden
-
26-Şuarâ 137
el evvelîne : öncekiler, evvelkiler
-
26-Şuarâ 138
ve mâ : ve değil
-
26-Şuarâ 138
muazzebîne : azaplandırılanlar
-
26-Şuarâ 139
fe : artık, böylece
-
26-Şuarâ 139
kezzebû-hu : onu tekzip ettiler, yalanladılar
-
26-Şuarâ 139
fe : artık, böylece, bu sebeple
-
26-Şuarâ 139
ehleknâ-hum : onları helak ettik
-
26-Şuarâ 139
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 139
fî zâlike : bunda var
-
26-Şuarâ 139
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 139
âyeten : bir âyet
-
26-Şuarâ 139
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 139
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 139
mu'minîne : îmân edenler, mü'min olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
26-Şuarâ 140
ve inne : ve muhakkak
-
26-Şuarâ 140
rabbe-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 140
le huve : elbette o
-
26-Şuarâ 140
el azîzu : azîz, yüce
-
26-Şuarâ 140
er rahîmu : rahmet nuru gönderen, rahîm esması ile tecelli eden
-
26-Şuarâ 141
kezzebet : tekzip etti, yalanladı
-
26-Şuarâ 141
semûdu : Semud kavmi
-
26-Şuarâ 141
el murselîne : gönderilen resûller
-
26-Şuarâ 142
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 142
lehum : onlar için, onlara
-
26-Şuarâ 142
ehû-hum : onların kardeşi
-
26-Şuarâ 142
e : mı
-
26-Şuarâ 142
lâ tettekûne : takva sahibi olmazsınız, olmayacaksınız
-
26-Şuarâ 143
lekum : sizin için
-
26-Şuarâ 143
resûlun : bir resûl
-
26-Şuarâ 143
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 144
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 144
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun, Allah'a ulaşmayı dileyin
-
26-Şuarâ 144
ve etîû-ni : ve bana itaat edin
-
26-Şuarâ 145
ve mâ es'elu-kum : ve ben sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 145
aleyhi : ona
-
26-Şuarâ 145
min ecrin : bir ücret
-
26-Şuarâ 145
ecriye : benim ücretim
-
26-Şuarâ 145
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 146
e : mı
-
26-Şuarâ 146
tutrakûne : bırakılacaksınız
-
26-Şuarâ 146
âminîne : emin
-
26-Şuarâ 147
cennâtin : bahçeler
-
26-Şuarâ 147
ve uyûnin : ve pınarlar
-
26-Şuarâ 148
ve zurûın : ve ekinler
-
26-Şuarâ 148
ve nahlin : ve hurma ağaçları, hurmalıklar
-
26-Şuarâ 148
hedîmun : sarkmış, açılmış
-
26-Şuarâ 149
ve tenhıtûne : ve oyuyorsunuz, yontuyorsunuz
-
26-Şuarâ 149
min el cibâli : dağlardan
-
26-Şuarâ 149
buyûten : evler
-
26-Şuarâ 149
fârihîne : maharetle, ustaca yapanlar
-
26-Şuarâ 150
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 150
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun, Allah'a ulaşmayı dileyin
-
26-Şuarâ 150
ve etîû-ni : ve bana itaat edin
-
26-Şuarâ 151
ve lâ tutîû : ve itaat etmeyin
-
26-Şuarâ 151
emra : emre
-
26-Şuarâ 151
el musrifîne : müsrifler
-
26-Şuarâ 152
ellezîne : o kimseler, onlar
-
26-Şuarâ 152
yufsidûne : fesat çıkarıyorlar, fesat çıkarırlar
-
26-Şuarâ 152
fî el ardı : yeryüzünde
-
26-Şuarâ 152
ve lâ yuslihûne : ve ıslâh etmiyorlar, ıslâh etmezler
-
26-Şuarâ 153
innemâ : ancak, sadece
-
26-Şuarâ 153
ente : sen
-
26-Şuarâ 153
el musahharîne : büyülenmiş kimseler, büyülenenler
-
26-Şuarâ 154
ente : sen
-
26-Şuarâ 154
beşerun : beşer, insan
-
26-Şuarâ 154
fe'ti : öyleyse getir
-
26-Şuarâ 154
âyetin : bir âyet
-
26-Şuarâ 154
kunte : isen
-
26-Şuarâ 154
es sâdikîne : sadıklardan, doğru sözlülerden
-
26-Şuarâ 155
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 155
lehâ : onun için, onun
-
26-Şuarâ 155
şirbun \n(şeribe) : su içme hakkı \n: (içti)
-
26-Şuarâ 155
ve lekum : ve sizin için, sizin
-
26-Şuarâ 155
yevmin : bir gün
-
26-Şuarâ 156
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
26-Şuarâ 156
fe : o zaman, öyleyse
-
26-Şuarâ 156
ye'huze-kum : sizi alır (yakalar)
-
26-Şuarâ 156
yevmin : gün
-
26-Şuarâ 157
fe : artık, öyleyse, buna rağmen
-
26-Şuarâ 157
fe : böylece, sonra
-
26-Şuarâ 157
nâdimîne : pişman olanlar
-
26-Şuarâ 158
fe : artık, böylece
-
26-Şuarâ 158
ehaze-hum : onları aldı (yakaladı)
-
26-Şuarâ 158
el azâbu : azap
-
26-Şuarâ 158
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 158
fî zâlike : bunda var
-
26-Şuarâ 158
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 158
âyeten : bir âyet
-
26-Şuarâ 158
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 158
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 158
mu'minîne : îmân edenler, mü'min olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
26-Şuarâ 159
ve inne : ve muhakkak
-
26-Şuarâ 159
rabbe-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 159
le huve : elbette O
-
26-Şuarâ 159
el azîzu : azîz, yüce
-
26-Şuarâ 159
er rahîmu : rahîm olan, rahmet nuru gönderen,
-
26-Şuarâ 160
kezzebet : yalanladı
-
26-Şuarâ 160
el murselîne : gönderilenler, resûller
-
26-Şuarâ 161
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 161
lehum : onlar için, onlara
-
26-Şuarâ 161
ehû-hum : onların kardeşi
-
26-Şuarâ 161
e : mı
-
26-Şuarâ 161
lâ tettekûne : takva sahibi olmayacaksınız
-
26-Şuarâ 162
lekum : sizin için
-
26-Şuarâ 162
resûlun : bir resûl
-
26-Şuarâ 162
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 163
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 163
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun, Allah'a ulaşmayı dileyin
-
26-Şuarâ 163
ve etîû-ni : ve bana itaat edin
-
26-Şuarâ 164
ve mâ es'elu-kum : ve ben sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 164
aleyhi : ona
-
26-Şuarâ 164
min ecrin : bir ücret
-
26-Şuarâ 164
ecriye : benim ücretim
-
26-Şuarâ 164
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 165
e te'tûne : gidiyor musunuz
-
26-Şuarâ 165
ez zukrâne : erkekler
-
26-Şuarâ 165
min el âlemîne : âlemlerden (insanlardan)
-
26-Şuarâ 166
ve tezerûne : ve bırakıyorsunuz
-
26-Şuarâ 166
lekum : sizin için
-
26-Şuarâ 166
min ezvâci-kum : sizin eşlerinizden (kadınlarınızdan)
-
26-Şuarâ 166
bel : hayır
-
26-Şuarâ 166
entum : siz
-
26-Şuarâ 166
âdûne : azgın olanlar, haddi aşanlar
-
26-Şuarâ 167
le : gerçekten
-
26-Şuarâ 167
lem tentehi : sen vazgeçmezsen
-
26-Şuarâ 167
le tekûnenne : sen mutlaka olacaksın
-
26-Şuarâ 167
min el muhracîne : ihraç edilenlerden, çıkarılanlardan
-
26-Şuarâ 168
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 168
li ameli-kum : sizin amellerinizi, yaptıklarınızı
-
26-Şuarâ 168
min el kâlîne : şiddetle buğzedenlerden, tiksinenlerden
-
26-Şuarâ 169
necci-nî : beni kurtar
-
26-Şuarâ 169
ve ehlî : ve ehlim (ailem ve bana tâbî olanlar)
-
26-Şuarâ 169
ya'melûne : yapıyorlar
-
26-Şuarâ 170
fe : böylece, bunun üzerine
-
26-Şuarâ 170
necceynâ-hu : onu kurtardık
-
26-Şuarâ 170
ve ehlehû : ve onun ehli (ailesi ve ona tâbî olanlar)
-
26-Şuarâ 170
ecmaîne : hepsi
-
26-Şuarâ 171
acûzen : ihtiyar kadın
-
26-Şuarâ 171
fî el gâbirîne : geriye kalanların içinde
-
26-Şuarâ 172
summe : sonra
-
26-Şuarâ 172
demmernâ : dumura uğrattık, nesillerini sona erdirdik
-
26-Şuarâ 172
el âharîne : diğerleri
-
26-Şuarâ 173
ve emtarnâ : ve (yağmur) yağdırdık
-
26-Şuarâ 173
aleyhim : onların üzerine
-
26-Şuarâ 173
fe sâe : ne kötüdür
-
26-Şuarâ 173
el munzerîne : uyarılanların
-
26-Şuarâ 174
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 174
fî zâlike : bunda var
-
26-Şuarâ 174
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 174
âyeten : bir âyet
-
26-Şuarâ 174
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 174
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 174
mu'minîne : îmân edenler, mü'min olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
26-Şuarâ 175
ve inne : ve muhakkak
-
26-Şuarâ 175
rabbe-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 175
le huve : elbette o
-
26-Şuarâ 175
el azîzu : azîz, yüce
-
26-Şuarâ 175
er rahîmu : rahîm olan, rahmet nuru gönderen, Rahîm esması ile tecelli eden
-
26-Şuarâ 176
kezzebe : yalanladı
-
26-Şuarâ 176
el eyketi : Eyke
-
26-Şuarâ 176
el murselîne : gönderilenler, resûller
-
26-Şuarâ 177
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 177
lehum : onlar için, onlara
-
26-Şuarâ 177
e : mı
-
26-Şuarâ 177
lâ tettekûne : takva sahibi olmayacaksınız
-
26-Şuarâ 178
lekum : sizin için
-
26-Şuarâ 178
resûlun : bir resûl
-
26-Şuarâ 178
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 179
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 179
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun, Allah'a ulaşmayı dileyin
-
26-Şuarâ 179
ve etîû-ni : ve bana itaat edin
-
26-Şuarâ 180
ve mâ es'elu-kum : ve ben sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 180
aleyhi : ona
-
26-Şuarâ 180
min ecrin : bir ücret
-
26-Şuarâ 180
ecriye : benim ücretim
-
26-Şuarâ 180
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 181
evfû : ifa edin
-
26-Şuarâ 181
el keyle : ölçü
-
26-Şuarâ 181
ve lâ tekûnû : ve olmayın
-
26-Şuarâ 181
min el muhsirîne : muhsirinden, eksiltenlerden, nefsini hüsrana düşürenlerden
-
26-Şuarâ 182
vezinû : tartın
-
26-Şuarâ 182
bi el kıstâsi : ölçü ile
-
26-Şuarâ 182
el mustekîmi : istikamet üzere olanlar
-
26-Şuarâ 183
ve lâ tebhasu : ve eksiltmeyin, kısmayın
-
26-Şuarâ 183
en nâse : insanlar
-
26-Şuarâ 183
eşyâe-hum : onların şeyleri
-
26-Şuarâ 183
ve : ve
-
26-Şuarâ 183
lâ ta'sev : azgınlık, bozgunculuk yapmayın
-
26-Şuarâ 183
fî el ardı : yeryüzünde
-
26-Şuarâ 183
mufsidîne : fesat çıkaranlar
-
26-Şuarâ 184
vettekû (ve ittekû) : ve takva sahibi olun
-
26-Şuarâ 184
ellezî : ki o
-
26-Şuarâ 184
ve el cibillete : ve insan topluluğu
-
26-Şuarâ 184
el evvelîne : evvelkiler
-
26-Şuarâ 185
innemâ : ancak, sadece
-
26-Şuarâ 185
ente : sen
-
26-Şuarâ 185
el musahharîne : sihir yapılmış olanlar, büyülenmişler
-
26-Şuarâ 186
ve mâ : ve değil
-
26-Şuarâ 186
ente : sen
-
26-Şuarâ 186
illâ beşerun : bir beşerden başka, bir insandan başka
-
26-Şuarâ 186
ve in : ve eğer, olsa
-
26-Şuarâ 186
nazunnu-ke : biz seni zannediyoruz, sanıyoruz
-
26-Şuarâ 186
le : gerçekten, elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 186
min el kâzibîne : yalancılardan
-
26-Şuarâ 187
fe : öyleyse
-
26-Şuarâ 187
eskıt : düşür
-
26-Şuarâ 187
aleynâ : bizim üzerimize
-
26-Şuarâ 187
kisefen : bir parça
-
26-Şuarâ 187
min es semâi : gökyüzünden
-
26-Şuarâ 187
in kunte : eğer sen isen
-
26-Şuarâ 187
min es sâdıkîne : doğru söyleyenlerden
-
26-Şuarâ 188
kâle : dedi
-
26-Şuarâ 188
a'lemu : daha iyi bilir, çok iyi bilir
-
26-Şuarâ 188
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
26-Şuarâ 189
fe : böylece
-
26-Şuarâ 189
kezzebû-hu : onu yalanladılar
-
26-Şuarâ 189
fe : böylece, bunun üzerine
-
26-Şuarâ 189
ehaze-hum : onları aldı, yakaladı
-
26-Şuarâ 189
yevmi : gün
-
26-Şuarâ 189
ez zulleti : gölge
-
26-Şuarâ 189
inne-hu : muhakkak ki o
-
26-Şuarâ 189
kâne : oldu
-
26-Şuarâ 189
azâbe : azap
-
26-Şuarâ 189
yevmin : gün
-
26-Şuarâ 190
inne : muhakkak
-
26-Şuarâ 190
fî zâlike : bunda var
-
26-Şuarâ 190
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 190
âyeten : bir âyet, delil, ibret
-
26-Şuarâ 190
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 190
ekseru-hum : onların çoğu
-
26-Şuarâ 190
mu'minîne : îmân edenler, mü'min olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
26-Şuarâ 191
ve inne : ve muhakkak
-
26-Şuarâ 191
rabbe-ke : senin Rabbin
-
26-Şuarâ 191
le huve : elbette o
-
26-Şuarâ 191
el azîzu : azîz, yüce
-
26-Şuarâ 191
er rahîmu : rahîm olan, rahmet nuru gönderen,
-
26-Şuarâ 192
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
26-Şuarâ 192
le : elbette, gerçekten
-
26-Şuarâ 192
tenzîlu : indirmesi
-
26-Şuarâ 192
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 193
nezele : indirdi
-
26-Şuarâ 193
er rûhu el emînu : Ruh'ûl Emin, Cebrail (A.S)
-
26-Şuarâ 194
alâ kalbi-ke : senin kalbine
-
26-Şuarâ 194
tekûne : senin olman
-
26-Şuarâ 194
min el munzirîne : nezirlerden, uyaranlardan
-
26-Şuarâ 196
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
26-Şuarâ 196
le : elbette, mutlaka
-
26-Şuarâ 196
el evvelîne : evvelkiler
-
26-Şuarâ 197
e : mı
-
26-Şuarâ 197
ve lem yekun : ve olmadı
-
26-Şuarâ 197
lehum : onlara, onlar için
-
26-Şuarâ 197
âyeten : bir âyet, delil
-
26-Şuarâ 197
en ya'leme-hu : onu bilmesi
-
26-Şuarâ 197
ulemâu : ulemalar, âlimler
-
26-Şuarâ 197
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
26-Şuarâ 198
ve lev : ve olsa, eğer
-
26-Şuarâ 198
nezzelnâ-hu : ona indirdik
-
26-Şuarâ 198
el a'cemîne : Arap olmayanlar
-
26-Şuarâ 199
fe : böylece
-
26-Şuarâ 199
karae-hu : onu okudu
-
26-Şuarâ 199
aleyhim : onlara
-
26-Şuarâ 199
mu'minîne : îmân edenler, mü'min olanlar
-
26-Şuarâ 200
kezâlike : işte böyle
-
26-Şuarâ 200
seleknâ-hu : biz onu soktuk
-
26-Şuarâ 200
el mucrimîne : mücrimler, suçlular, günahkârlar
-
26-Şuarâ 201
lâ yu'minûne : inanmazlar, mü'min olmazlar
-
26-Şuarâ 201
yeravu : görürler
-
26-Şuarâ 201
el azâbe : azap
-
26-Şuarâ 201
el elîme : elîm, acı
-
26-Şuarâ 202
fe : böylece
-
26-Şuarâ 202
ye'tîye-hum : onlara gelecek, gelir
-
26-Şuarâ 202
bagteten : ansızın
-
26-Şuarâ 202
ve hum : ve onlar
-
26-Şuarâ 202
lâ yeş'urûne : farkında olmazlar, olamazlar
-
26-Şuarâ 203
fe : o zaman
-
26-Şuarâ 203
yekûlû : söylerler, derler
-
26-Şuarâ 203
hel : mı
-
26-Şuarâ 203
munzarûne : bekletilenler, mühlet verilenler
-
26-Şuarâ 204
e : mı
-
26-Şuarâ 204
fe : öyleyse, yoksa
-
26-Şuarâ 204
yesta'cilûne : acele istiyorlar
-
26-Şuarâ 205
e : mı
-
26-Şuarâ 205
fe : öyleyse, böylece, işte
-
26-Şuarâ 205
raeyte : sen gördün
-
26-Şuarâ 205
metta'nâ-hum : onları metalandırdık, yararlandırdık
-
26-Şuarâ 205
sinîne : seneler, yıllar
-
26-Şuarâ 206
summe : sonra
-
26-Şuarâ 206
câe-hum : onlar geldi
-
26-Şuarâ 206
yûadûne : vaadolundular
-
26-Şuarâ 207
yumetteûne : metalandırılırlar
-
26-Şuarâ 208
ve mâ ehleknâ : ve biz helâk etmedik
-
26-Şuarâ 208
min karyetin : (kasabalardan) bir kasabayı
-
26-Şuarâ 208
lehâ : onun, ona
-
26-Şuarâ 208
munzirûne : nezirler, uyarıcılar
-
26-Şuarâ 209
ve mâ kunnâ : ve biz olmadık
-
26-Şuarâ 209
zâlimîne : zalimler, zulmedenler
-
26-Şuarâ 210
ve mâ tenezzelet : ve indirmedi
-
26-Şuarâ 210
eş şeyâtînu : şeytanlar
-
26-Şuarâ 211
ve mâ yenbagî : ve yakışmaz
-
26-Şuarâ 211
lehum : onlara
-
26-Şuarâ 211
ve mâ yestetîûne : ve muktedir olamazlar, güçleri yetmez
-
26-Şuarâ 212
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
26-Şuarâ 212
anis sem'i (an es sem'i) : işitmekten
-
26-Şuarâ 212
le : gerçekten, kesinlikle, kesin olarak
-
26-Şuarâ 212
ma'zûlûne : azledilmiş olanlar, uzak tutulmuş, men edilmiş olanlar
-
26-Şuarâ 213
fe : artık, öyleyse
-
26-Şuarâ 213
lâ ted'u : dua etme
-
26-Şuarâ 213
meallâhi (mea allâhi) : Allah ile beraber
-
26-Şuarâ 213
ilâhen : ilâh
-
26-Şuarâ 213
fe : öyleyse, o taktirde
-
26-Şuarâ 213
tekûne : sen olursun
-
26-Şuarâ 213
min el muazzebîne : azap edilenlerden
-
26-Şuarâ 214
ve enzir : ve uyar
-
26-Şuarâ 214
aşîrete-ke : senin aşiretin, akrabalar topluluğun
-
26-Şuarâ 214
el akrebîne \n(karib) : en yakın \n: (yakın)
-
26-Şuarâ 215
vahfıd cenâha-ke : kanatlarını indir, kanatlarını ger
-
26-Şuarâ 215
li men : kimselere
-
26-Şuarâ 215
ittebea-ke : sana tâbî oldular
-
26-Şuarâ 215
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
26-Şuarâ 216
fe : fakat, o taktirde
-
26-Şuarâ 216
asav-ke : sana asi oldular, isyan ettiler
-
26-Şuarâ 216
fe : o taktirde, o zaman
-
26-Şuarâ 216
berîun : uzak
-
26-Şuarâ 216
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
26-Şuarâ 217
ve tevekkel : ve tevekkül et, güven
-
26-Şuarâ 217
alel azîzi (alâ el azîzi) : azîz olana, yüce olana
-
26-Şuarâ 217
er rahîmi : rahmet nuru gönderen, rahîm esmasıyla tecelli eden
-
26-Şuarâ 218
ellezî : ki o
-
26-Şuarâ 218
yerâ-ke : seni görür
-
26-Şuarâ 218
hîne : o zaman, olduğu zaman
-
26-Şuarâ 218
tekûmu : sen kıyam ediyorsun
-
26-Şuarâ 219
ve tekallube-ke : ve senin dönmen
-
26-Şuarâ 219
es sâcidîne : secde edenler
-
26-Şuarâ 220
inne-hu : muhakkak ki o
-
26-Şuarâ 220
huve : o
-
26-Şuarâ 220
es semîu : sem'îdir, en iyi işitendir
-
26-Şuarâ 220
el alîmu : alîmdir, en iyi bilendir
-
26-Şuarâ 221
hel : mı
-
26-Şuarâ 221
unebbiu-kum : size haber vereyim
-
26-Şuarâ 221
alâ men : kimse(ler)e, kişilere
-
26-Şuarâ 221
tenezzelu : iner
-
26-Şuarâ 221
eş şeyâtînu : şeytanlar
-
26-Şuarâ 222
tenezzelu : iner
-
26-Şuarâ 222
effâkin : (ağır) iftira edenler, yalan söyleyenler
-
26-Şuarâ 222
esîmin : günah işleyenler, günahkârlar
-
26-Şuarâ 223
yulkûnes sem'a : kulak verirler, dinlerler
-
26-Şuarâ 223
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
26-Şuarâ 223
kâzibûne : yalancılar
-
26-Şuarâ 224
ve eş şuarâu : ve şairler
-
26-Şuarâ 224
yettebiu-hum : onlara tâbî olurlar
-
26-Şuarâ 224
el gâvune : azgınlar
-
26-Şuarâ 225
e lem tera : görmüyor musun, görmedin mi
-
26-Şuarâ 225
enne-hum : onların ..... olduğunu
-
26-Şuarâ 225
yehîmûne : şaşkın şaşkın dolaşıyorlar, hayal peşinde koşuyorlar
-
26-Şuarâ 226
ve enne-hum : ve onların ..... olduğunu, muhakkak ki onlar
-
26-Şuarâ 226
yekûlûne : diyorlar, söylüyorlar, söylerler
-
26-Şuarâ 226
lâ yef'alûne : yapmıyorlar
-
26-Şuarâ 227
illellezîne (illâ ellezîne) : onlar, o kimseler hariç
-
26-Şuarâ 227
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
26-Şuarâ 227
ve amilu es sâlihâti : ve salih amel işleyenler, nefs tezkiyesi yapanlar
-
26-Şuarâ 227
ve zekerû : ve zikrettiler
-
26-Şuarâ 227
allâhe : Allah
-
26-Şuarâ 227
kesîran : çok
-
26-Şuarâ 227
ventesarû (ve intesarû) : ve yardım alanlar, yardım edilenler
-
26-Şuarâ 227
ve se ya'lemu : ve bilecekler
-
26-Şuarâ 227
ellezîne : o kimseler
-
26-Şuarâ 227
zalemû : zulmettiler
-
26-Şuarâ 227
eyye : hangi
-
26-Şuarâ 227
munkalebin : döndürülen yer, dönüş yeri
-
26-Şuarâ 227
yenkalibûne : dönecekler
-
27-Neml 1
tilke : bu, bunlar
-
27-Neml 1
el kur'âni : Kur'ân-ı Kerim
-
27-Neml 1
ve kitâbin : ve kitap
-
27-Neml 2
huden : hidayete erdirici
-
27-Neml 2
ve buşrâ : ve müjdeleyici
-
27-Neml 2
li el mu'minîne : mü'minler için, mü'minleri
-
27-Neml 3
ellezîne : ki onlar
-
27-Neml 3
yukîmûne : ikame ederler
-
27-Neml 3
es salâte : namaz
-
27-Neml 3
ve yu'tûne : ve verirler
-
27-Neml 3
ez zekâte : zekât
-
27-Neml 3
ve hum : ve onlar
-
27-Neml 3
bi el âhıreti : ahirete
-
27-Neml 3
hum yûkınûne : onlar yakîn (sahibi) olarak inanırlar
-
27-Neml 4
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
27-Neml 4
lâ yu'minûne : mü'min olmazlar, inanmazlar
-
27-Neml 4
bi el âhireti : ahirete (Allah'a ruhun ulaşmasına)
-
27-Neml 4
zeyyennâ : süsledik
-
27-Neml 4
lehum : onlar için, onlara
-
27-Neml 4
a'mâle-hum : onların amelleri, amelleri
-
27-Neml 4
fe : böylece
-
27-Neml 4
ya'mehûne : (şaşkın bir halde) bocalarlar
-
27-Neml 5
ulâike : işte onlar
-
27-Neml 5
ellezîne : onlar
-
27-Neml 5
lehum : onlar için vardır
-
27-Neml 5
sûu el azâbi : azabın kötüsü
-
27-Neml 5
ve hum : ve onlar
-
27-Neml 5
fî el âhıreti : ahirette
-
27-Neml 5
el ahserûne : en çok hüsrana uğrayanlar
-
27-Neml 6
ve inne-ke : ve muhakkak ki sen, ve muhakkak ki sana
-
27-Neml 6
le : mutlaka
-
27-Neml 6
tulekka : ilka ediliyor, ulaştırılıyor
-
27-Neml 6
el kur'âne : Kur'ân
-
27-Neml 6
min ledun : katından, gizli ilminden
-
27-Neml 7
kâle : dedi
-
27-Neml 7
li ehlihî : ehline, ailesine
-
27-Neml 7
ânestu : farkettim (gördüm)
-
27-Neml 7
nâren : bir ateş
-
27-Neml 7
se âtî-kum : size getireceğim
-
27-Neml 7
bi haberin : bir haberi
-
27-Neml 7
ev : veya
-
27-Neml 7
kabesin : ateş
-
27-Neml 7
lealle-kum : böylece siz
-
27-Neml 7
tastalûne : ısınırsınız
-
27-Neml 8
fe : artık, böylece
-
27-Neml 8
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 8
câe-hâ : oraya geldi
-
27-Neml 8
nûdiye : nida edildi, seslenildi
-
27-Neml 8
en bûrike : mübarek kılındı
-
27-Neml 8
men : kimse(ler)
-
27-Neml 8
fî en nâri : ateşin içinde, yanında
-
27-Neml 8
ve : ve
-
27-Neml 8
men : kimse(ler)
-
27-Neml 8
havle-hâ : onun etrafında
-
27-Neml 8
ve subhâne allâhi : ve Allah
-
27-Neml 8
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
27-Neml 9
inne-hû : muhakkak ki o
-
27-Neml 9
enallâhu (ene allâhu) : ben Allah'ım
-
27-Neml 9
el azîzu : azîz, yüce
-
27-Neml 9
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi olan
-
27-Neml 10
ve elkı : ve at
-
27-Neml 10
asâ-ke : senin asan
-
27-Neml 10
fe : böylece, bunun üzerine, o zaman
-
27-Neml 10
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
27-Neml 10
reâ-hâ : onu gördü
-
27-Neml 10
tehtezzu : hareket ediyor
-
27-Neml 10
ke : gibi
-
27-Neml 10
enne-hâ : onun olduğunu
-
27-Neml 10
vellâ : geri döndü, kaçtı
-
27-Neml 10
mudbiren : arkasına dönen
-
27-Neml 10
ve lem yuakkıb : ve arkasına bakmadı
-
27-Neml 10
lâ tehaf : korkma
-
27-Neml 10
lâ yehâfu : korkmaz
-
27-Neml 10
ledeyye : benim yanımda, benim katımda, huzurumda
-
27-Neml 11
men : kim
-
27-Neml 11
zaleme : zulmetti
-
27-Neml 11
summe : sonra
-
27-Neml 11
beddele : çevirdi, değiştirdi
-
27-Neml 11
husnen : iyilik
-
27-Neml 11
ba'de : sonra
-
27-Neml 11
fe innî : o zaman muhakkak ben
-
27-Neml 12
ve edhıl : ve dahil et, sok
-
27-Neml 12
yede-ke : elini
-
27-Neml 12
fî ceybi-ke : koynuna
-
27-Neml 12
beydâe : beyaz (nurlu)
-
27-Neml 12
ilâ fir'avne : firavuna
-
27-Neml 12
ve kavmi-hi : ve onun kavmi
-
27-Neml 12
inne-hum : muhakkak onlar
-
27-Neml 12
kavmen : bir kavim
-
27-Neml 12
fâsikîne : fasıklar
-
27-Neml 13
fe : böylece
-
27-Neml 13
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 13
câet-hum : onlara geldi
-
27-Neml 13
mubsıraten : görünür halde
-
27-Neml 14
ve cehadû : ve bile bile, bilerek inkâr ettiler
-
27-Neml 14
vesteykanethâ : ve onu yakîn olarak bildiler (inandılar)
-
27-Neml 14
enfusu-hum : kendileri, nefsleri
-
27-Neml 14
zulmen : zulmederek
-
27-Neml 14
ve uluvven : ve büyüklenerek
-
27-Neml 14
fenzur (fe unzur) : o zaman, öyleyse bak
-
27-Neml 14
keyfe : nasıl
-
27-Neml 14
kâne : oldu
-
27-Neml 14
âkıbetu : akıbetler, sonlar
-
27-Neml 14
el mufsidîne : müfsitler, fesat çıkaranlar
-
27-Neml 15
ve lekad : ve andolsun
-
27-Neml 15
âteynâ : biz verdik
-
27-Neml 15
dâvûde : Davut
-
27-Neml 15
ve suleymâne : ve Süleyman
-
27-Neml 15
ilmen : ilim
-
27-Neml 15
ve kâlâ : ve (ikisi) dediler
-
27-Neml 15
el hamdu : hamd
-
27-Neml 15
ellezî : ki o
-
27-Neml 15
faddale-nâ : bizi üstün kıldı
-
27-Neml 15
alâ kesîrin : çoğuna
-
27-Neml 15
el mu'minîne : mü'minler, mü'min olanlar
-
27-Neml 16
ve varise : ve varis oldu, mirasçı oldu
-
27-Neml 16
suleymânu : Süleyman
-
27-Neml 16
dâvûde : Davut
-
27-Neml 16
ve kâle : ve dedi
-
27-Neml 16
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 16
en nâsu : insanlar
-
27-Neml 16
mentıka : nutuk, dil, lisan
-
27-Neml 16
et tayrı : kuşlar
-
27-Neml 16
ve ûtî-nâ : ve bize verildi
-
27-Neml 16
min kulli şey'in : herşeyden
-
27-Neml 16
inne : muhakkak
-
27-Neml 16
le huve : muhakkak ki o
-
27-Neml 16
el fadlu : fazl, üstünlük
-
27-Neml 16
el mubînu : apaçık
-
27-Neml 17
ve huşire : ve toplandı
-
27-Neml 17
li suleymâne : Süleyman için
-
27-Neml 17
el cinni : cinler
-
27-Neml 17
ve el insi : ve insanlar
-
27-Neml 17
ve et tayrı : ve kuş(lar)
-
27-Neml 17
fe : böylece, bundan sonra
-
27-Neml 17
yûzeûne : düzenlendi
-
27-Neml 18
etev : geldiler
-
27-Neml 18
alâ vâdin nemli : karınca vadisine
-
27-Neml 18
kâlet : dedi
-
27-Neml 18
nemletun : bir karınca
-
27-Neml 18
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 18
en nemlu : karıncalar (topluluğu)
-
27-Neml 18
mesâkine-kum : meskenleriniz, yuvalarınız
-
27-Neml 18
lâ yahtımenne-kum : sakın sizi ezmesin
-
27-Neml 18
suleymânu : Süleyman
-
27-Neml 18
ve cunûdu-hu : ve onun orduları
-
27-Neml 18
ve hum : ve onlar
-
27-Neml 18
lâ yeş'urûne : farkında olmazlar
-
27-Neml 19
fe : o zaman, bunun üzerine
-
27-Neml 19
tebesseme : tebessüm etti
-
27-Neml 19
dâhıken : gülerek
-
27-Neml 19
ve kâle : ve dedi
-
27-Neml 19
evzı'nî : beni başarılı kıl
-
27-Neml 19
en eşkure : benim şükretmem
-
27-Neml 19
ni'mete-ke : senin ni'metin
-
27-Neml 19
elletî : ki o
-
27-Neml 19
en'amte : ni'metlendirdin, en'am buyurdun
-
27-Neml 19
aleyye : bana
-
27-Neml 19
ve alâ : ve ...a
-
27-Neml 19
vâlideyye : anne ve babam
-
27-Neml 19
ve en a'mele salihan : ve benim salih amel yapmam
-
27-Neml 19
terdâ-hu : sen ondan razı oldun
-
27-Neml 19
ve edhıl-nî : ve beni dahil et
-
27-Neml 19
bi rahmeti-ke : senin rahmetinle
-
27-Neml 19
ibâdi-ke : senin kulların
-
27-Neml 19
es sâlihîne : salihler
-
27-Neml 20
ve tefekkada : ve yoklama yaptı
-
27-Neml 20
et tayra : kuş(lar)
-
27-Neml 20
fe : sonra
-
27-Neml 20
kâle : dedi
-
27-Neml 20
mâ-liye : niçin ben
-
27-Neml 20
lâ erâ : görmüyorum
-
27-Neml 20
el hudhude : Hüdhüd (kuşu)
-
27-Neml 20
em : veya, yoksa ... mı
-
27-Neml 20
kâne : oldu
-
27-Neml 20
min el gâibîne : gaîb olanlardan, kaybolanlardan
-
27-Neml 21
le : elbette, muhakkak
-
27-Neml 21
uazzibenne-hu : ona azap edeceğim
-
27-Neml 21
azâben şedîden : şiddetli azap
-
27-Neml 21
ev : veya
-
27-Neml 21
le : mutlaka
-
27-Neml 21
ezbehanne-hu : onu boğazlayacağım, keseceğim
-
27-Neml 21
ev : veya
-
27-Neml 21
le ye'tiyennî bi : bana kesin olarak getirmeli
-
27-Neml 22
fe : artık, böylece
-
27-Neml 22
mekese : bekledi
-
27-Neml 22
gayre baîdin : uzak olmadan, çok geçmeden
-
27-Neml 22
fe : o zaman, böylece, ve
-
27-Neml 22
kâle : dedi
-
27-Neml 22
ehattu : ihata ettim (öğrendim)
-
27-Neml 22
lem tuhıt : sen ihata etmedin
-
27-Neml 22
ve ci'tu-ke : ve sana getirdim
-
27-Neml 22
min sebein : Seba'dan (Yemen'de bir bölge)
-
27-Neml 22
bi nebein : bir haber
-
27-Neml 23
vecedtu : buldum
-
27-Neml 23
umreeten : bir kadın, bir hanım
-
27-Neml 23
temliku-hum : onlara melik olan, hükümdarlık yapan
-
27-Neml 23
ve ûtiyet : ve verildi
-
27-Neml 23
min kulli şey'in : herşeyden
-
27-Neml 23
ve lehâ : ve ona, onun var
-
27-Neml 24
vecedtu-hâ : onu buldum
-
27-Neml 24
ve kavme-hâ : ve onun kavmi
-
27-Neml 24
yescudûne : secde ediyorlar
-
27-Neml 24
li eş şemsi : güneşe
-
27-Neml 24
ve zeyyene : ve süsledi
-
27-Neml 24
lehum : onlara
-
27-Neml 24
eş şeytânu : şeytan
-
27-Neml 24
a'mâle-hum : onların amelleri, yaptıkları
-
27-Neml 24
fe : böylece, bu sebeple
-
27-Neml 24
sadde-hum : onları men etti, alıkoydu
-
27-Neml 24
an es sebîli : yoldan
-
27-Neml 24
fe : böylece, bu sebeple
-
27-Neml 24
lâ yehtedûne : hidayete ermiyorlar, eremiyorlar, hidayette değiller
-
27-Neml 25
ellâ yescudû : nasıl secde etmezler
-
27-Neml 25
ellezî (lillâhillezî) (li allâhi ellezî) : ki o
-
27-Neml 25
el hab'e : gizli olan, saklı olan
-
27-Neml 25
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 25
ve el ardı : ve yeryüzünde, yerde
-
27-Neml 25
ve ya'lemu : ve bilir
-
27-Neml 25
mâ tuhfûne : sizin sakladığınız şeyi
-
27-Neml 25
ve mâ tu'linûne : ve açıkladığınız şeyi
-
27-Neml 26
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
27-Neml 26
huve : o
-
27-Neml 26
el arşi : arş
-
27-Neml 26
el azîmi : büyük
-
27-Neml 27
kâle : dedi
-
27-Neml 27
se nenzuru : bakacağız
-
27-Neml 27
e : mi
-
27-Neml 27
sadakte : doğru söyledin
-
27-Neml 27
em : yoksa
-
27-Neml 27
kunte : sen oldun
-
27-Neml 27
min el kâzibîne : yalancılardan
-
27-Neml 28
izheb bi \n(izheb) : götür \n: (git)
-
27-Neml 28
fe : o zaman, böylece
-
27-Neml 28
elkıh : at, bırak
-
27-Neml 28
ileyhim : onlara
-
27-Neml 28
summe : sonra
-
27-Neml 28
tevelle : geri dön
-
27-Neml 28
fenzur (fe unzur) : sonra bak
-
27-Neml 28
yerciûne : döner, dönecekler
-
27-Neml 29
kâlet : dedi
-
27-Neml 29
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 29
el meleu : ileri gelenler
-
27-Neml 29
ulkıye : bırakıldı
-
27-Neml 29
ileyye : bana
-
27-Neml 29
kerîmun : kerim, kıymetli
-
27-Neml 30
inne-hu : muhakkak o
-
27-Neml 30
min suleymâne : Süleyman'dan
-
27-Neml 30
ve inne-hu : ve muhakkak o
-
27-Neml 30
er rahmâni : rahman olan
-
27-Neml 30
er rahîmi : rahîm olan (rahmet nuru gönderen, rahîm esmasıyla tecelli eden)
-
27-Neml 31
ellâ ta'lû : nasıl büyüklük taslarsınız, büyüklük taslamayın
-
27-Neml 31
aleyye : bana
-
27-Neml 31
ve'tûnî (ve etû-nî) : ve bana gelin
-
27-Neml 31
muslimîne : teslim olanlar
-
27-Neml 32
kâlet : dedi
-
27-Neml 32
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 32
el meleu : ileri gelenler
-
27-Neml 32
eftû-nî \n(eftâ) : bana fetva verin, reyinizi bildirin \n: (açıkladı, fetva verdi)
-
27-Neml 32
fî emrî : işimde
-
27-Neml 32
kâtıaten : kat'i olarak, kesinlikle
-
27-Neml 32
emren : emir, iş
-
27-Neml 32
teşhedû-ni : bana şahit olun, benim yanımda bulunun
-
27-Neml 33
kuvvetin : kuvvet
-
27-Neml 33
ve ûlû : ve sahibi
-
27-Neml 33
be'sin : güç, kuvvet
-
27-Neml 33
şedîdin : şiddetli (büyük)
-
27-Neml 33
ve el emru : ve emir, iş
-
27-Neml 33
ileyki : sana
-
27-Neml 33
fe : bundan sonra, öyleyse
-
27-Neml 33
te'murîne : sen emrediyorsun, emir vereceksin
-
27-Neml 34
kâlet : dedi
-
27-Neml 34
inne : muhakkak ki
-
27-Neml 34
el mulûke : melikler, sultanlar, hükümdarlar
-
27-Neml 34
dehalû : girdiler
-
27-Neml 34
karyeten : bir belde, bir ülke
-
27-Neml 34
efsedû-hâ : onu ifsad ettiler, bozguna uğrattılar
-
27-Neml 34
ve cealû : ve kıldılar, yaptılar
-
27-Neml 34
eizzete : izzetli olanlar, izzet sahibi olanlar
-
27-Neml 34
ehlihâ : onun halkı
-
27-Neml 34
ezilleten : zillete düşürerek
-
27-Neml 34
ve kezâlike : ve işte böyle, bunun gibi
-
27-Neml 34
yef'alûne : yapıyorlar, yaparlar
-
27-Neml 35
ve innî : ve muhakkak ki ben
-
27-Neml 35
mursiletun : resûl gönderen
-
27-Neml 35
ileyhim : onlara
-
27-Neml 35
hediyyetin : hediye
-
27-Neml 35
fe : o zaman, artık, böylece
-
27-Neml 35
bime : ne ile
-
27-Neml 35
yerciu : dönerler
-
27-Neml 35
el murselûne : resûller
-
27-Neml 36
fe : o zaman, bunun üzerine
-
27-Neml 36
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 36
câe : geldi
-
27-Neml 36
suleymâne : Süleyman
-
27-Neml 36
kâle : dedi
-
27-Neml 36
e : mı
-
27-Neml 36
tumiddûne-ni : bana yardım ediyorsunuz
-
27-Neml 36
fe : böylece, artık
-
27-Neml 36
bel : hayır
-
27-Neml 36
entum : sizler
-
27-Neml 36
hediyyeti-kum : hediyeleriniz
-
27-Neml 36
tefrahûne : seviniyorsunuz, övünüyorsunuz
-
27-Neml 37
ileyhim : onlara
-
27-Neml 37
fe : bundan sonra
-
27-Neml 37
le : elbette, mutlaka
-
27-Neml 37
ne'tiyenne-hum : onlara geleceğiz, geliriz
-
27-Neml 37
lâ kıbele : mukabele edemezler, karşı koyamazlar
-
27-Neml 37
lehum : onlar
-
27-Neml 37
ve le : ve elbette, mutlaka
-
27-Neml 37
nuhricenne-hum : onları sürüp çıkaracağız
-
27-Neml 37
ezilleten : zilletle
-
27-Neml 37
ve hum : ve onlar
-
27-Neml 37
sâgırûne : küçük düşenler, hor görülenler
-
27-Neml 38
kâle : dedi
-
27-Neml 38
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 38
el meleu : ileri gelenler
-
27-Neml 38
eyyu-kum : sizin hanginiz
-
27-Neml 38
ye'tî-nî : bana getirir
-
27-Neml 38
kable : önce
-
27-Neml 38
en ye'tû-nî : bana gelmeleri
-
27-Neml 38
muslimîne : teslim olanlar
-
27-Neml 39
kâle : dedi
-
27-Neml 39
min el cinni : cinlerden
-
27-Neml 39
ene : ben
-
27-Neml 39
âtî-ke : sana getiririm
-
27-Neml 39
kable : önce
-
27-Neml 39
en tekûme : (yerinden) kalkman
-
27-Neml 39
min makâmi-ke : makamından
-
27-Neml 39
ve innî : ve muhakkak ben
-
27-Neml 39
aleyhi : ona
-
27-Neml 39
le : muhakkak, mutlaka, elbette
-
27-Neml 39
emînun : emin
-
27-Neml 40
kâle : dedi
-
27-Neml 40
ellezî : ki o
-
27-Neml 40
inde-hu : onun yanında
-
27-Neml 40
min el kitâbi : kitaptan
-
27-Neml 40
ene : ben
-
27-Neml 40
âtî-ke : sana getiririm
-
27-Neml 40
kable : önce
-
27-Neml 40
en yertedde : eski haline dönmek
-
27-Neml 40
ileyke : sana
-
27-Neml 40
tarfu-ke \n(en yertedde ileyke tarfu-ke) : senin gözün, bakışın \n: (bakışının sana dönmesi, gözünü kırpman, gözünü açıp kapaman)
-
27-Neml 40
fe : bundan sonra, böylece
-
27-Neml 40
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 40
reâ-hu : onu gördü
-
27-Neml 40
mustekırran : durur vaziyette, dururken
-
27-Neml 40
inde-hu : onun önünde
-
27-Neml 40
kâle : dedi
-
27-Neml 40
li yebluve-nî : beni denemesi için
-
27-Neml 40
e : mı
-
27-Neml 40
eşkur : şükredeceğim
-
27-Neml 40
em : yoksa
-
27-Neml 40
ekfuru : küfür edeceğim, nankörlük edeceğim
-
27-Neml 40
ve men : ve kim
-
27-Neml 40
şekere : şükretti
-
27-Neml 40
fe : o zaman, böylece
-
27-Neml 40
innemâ : sadece, yalnız
-
27-Neml 40
yeşkuru : şükreder
-
27-Neml 40
nefsi-hi : onun nefsi, kendi nefsi
-
27-Neml 40
ve men : ve kim
-
27-Neml 40
kefere : küfretti, nankörlük etti
-
27-Neml 40
fe : o zaman, o taktirde
-
27-Neml 40
inne : muhakkak ki
-
27-Neml 40
kerîmun : kerimdir
-
27-Neml 41
kâle : dedi
-
27-Neml 41
nekkirû : şeklini değiştirin
-
27-Neml 41
lehâ : onun, onu
-
27-Neml 41
arşe-hâ : onun tahtı
-
27-Neml 41
nenzur : bakalım
-
27-Neml 41
e : mı
-
27-Neml 41
tehtedî : hidayete erer, hidayete erecek
-
27-Neml 41
em : veya, yoksa
-
27-Neml 41
tekûnu : olur, olacak
-
27-Neml 41
ellezîne : ki onlar
-
27-Neml 41
lâ yehtedûne : hidayete ermeyenler
-
27-Neml 42
fe : böylece
-
27-Neml 42
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 42
câet : geldi
-
27-Neml 42
kîle : denildi
-
27-Neml 42
e : mı
-
27-Neml 42
hâkezâ : böyle, bunun gibi
-
27-Neml 42
kâlet : dedi
-
27-Neml 42
ke ennehu : sanki o, onun gibi
-
27-Neml 42
huve : o
-
27-Neml 42
ve ûtî-nâ : ve bize verildi
-
27-Neml 42
el ilme : ilim
-
27-Neml 42
ve kunnâ : ve biz olduk
-
27-Neml 42
muslimîne : müslümanlar, teslim olanlar
-
27-Neml 43
ve sadde-hâ : ve onu engelledi, mani oldu
-
27-Neml 43
kânet : oldu
-
27-Neml 43
inne-hâ : muhakkak ki o
-
27-Neml 43
kânet : oldu, idi
-
27-Neml 43
kâfirîne : kâfirler
-
27-Neml 44
kîle : denildi
-
27-Neml 44
lehadhulî (lehâ udhulî) : ona gir
-
27-Neml 44
es sarha : köşk, saray
-
27-Neml 44
fe : o zaman
-
27-Neml 44
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 44
raet-hu : onu gördü
-
27-Neml 44
hasibet-hu : onu zannetti
-
27-Neml 44
lucceten : derin su
-
27-Neml 44
ve keşefet an : ve açtı
-
27-Neml 44
kâle : dedi
-
27-Neml 44
inne-hu : muhakkak ki o
-
27-Neml 44
mumerradun : parlaklaştırılmış, parlak
-
27-Neml 44
kâlet : dedi
-
27-Neml 44
zalemtu : zulmettim
-
27-Neml 44
nefsî : nefsime
-
27-Neml 44
ve eslemtu : ve teslim oldum
-
27-Neml 44
mea : beraber
-
27-Neml 44
suleymâne : Süleyman
-
27-Neml 44
el âlemîne : âlemler
-
27-Neml 45
ve lekad : ve andolsun
-
27-Neml 45
erselnâ : biz gönderdik
-
27-Neml 45
semûde : Semud kavmi
-
27-Neml 45
ehâ-hum : onların kardeşi
-
27-Neml 45
eni'budûllâhe : Allah'a kul olun
-
27-Neml 45
fe : o zaman, fakat
-
27-Neml 45
ferîkâni : iki fırka, iki grup
-
27-Neml 45
yahtesımûne : hasım oluyorlar, çekişiyorlar
-
27-Neml 46
kâle : dedi
-
27-Neml 46
lime : neden, niçin
-
27-Neml 46
testa'cilûne : acele istiyorsunuz, acele ediyorsunuz
-
27-Neml 46
bî es seyyieti : seyyiati, kötülüğü
-
27-Neml 46
kable : önce
-
27-Neml 46
el haseneti : hasenat, iyilik
-
27-Neml 46
lev lâ : olsa olmaz mıydı
-
27-Neml 46
testagfirûnallâhe : Allah'tan mağfiret isteyin, dileyin
-
27-Neml 46
lealle-kum : böylece siz
-
27-Neml 46
turhamûne : rahmet olunursunuz, olunasınız
-
27-Neml 47
et tayyer-nâ : bize uğursuzluk getirdiniz
-
27-Neml 47
bi-ke : seninle
-
27-Neml 47
ve : ve
-
27-Neml 47
men : kim, kimse
-
27-Neml 47
mea-ke : seninle beraber
-
27-Neml 47
kâle : dedi
-
27-Neml 47
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
27-Neml 47
bel : hayır
-
27-Neml 47
entum : siz
-
27-Neml 47
tuftenûne : fitneye düşüyorsunuz, fitneye düşmüş
-
27-Neml 48
ve : ve
-
27-Neml 48
kâne : oldu
-
27-Neml 48
el medîneti : şehir
-
27-Neml 48
yufsidûne : fesat çıkarıyorlar
-
27-Neml 48
fî el ardı : yeryüzünde
-
27-Neml 48
ve : ve
-
27-Neml 48
lâ yuslihûne : ıslâh etmiyorlar
-
27-Neml 49
tekâsemû : (karşılıklı) kasem ediyorlar, yemin ediyorlar
-
27-Neml 49
le : mutlaka
-
27-Neml 49
nubeyyitenne-hu : gece baskını (geceleyin baskın) düzenleyelim
-
27-Neml 49
ve ehle-hu : ve onun ehli, ailesi
-
27-Neml 49
summe : sonra
-
27-Neml 49
le : mutlaka
-
27-Neml 49
nekûlenne : söyleyelim
-
27-Neml 49
li veliyyi-hi : ve onun velîsine, dostlarına
-
27-Neml 49
mâ şehidnâ : biz şahit olmadık
-
27-Neml 49
mehlike : helâk edilme
-
27-Neml 49
ehli-hi : onun ehli, ailesi
-
27-Neml 49
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
27-Neml 49
le : elbette, gerçekten
-
27-Neml 49
sâdikûne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
27-Neml 50
ve mekerû : ve hile düzenlediler, tuzak kurdular
-
27-Neml 50
mekran : hile, tuzak
-
27-Neml 50
ve meker-nâ : ve biz hile düzenledik
-
27-Neml 50
mekran : hile, tuzak
-
27-Neml 50
ve hum : ve onlar
-
27-Neml 50
lâ yeş'urûne : farkına varmazlar
-
27-Neml 51
fenzur (fe unzur) : bundan sonra bak
-
27-Neml 51
keyfe : nasıl
-
27-Neml 51
kâne : oldu
-
27-Neml 51
âkıbetu : akıbet, son
-
27-Neml 51
mekri-him : onların hilesi
-
27-Neml 51
ennâ : nasıl
-
27-Neml 51
demmernâ-hum : onları yok ettik
-
27-Neml 51
ve kavme-hum : ve onların kavmi
-
27-Neml 51
ecmeîn : hepsi, tamamı
-
27-Neml 52
fe tilke : işte bu
-
27-Neml 52
hâviyeten : harabe, boş, çökmüş
-
27-Neml 52
zalemû : zulmettiler
-
27-Neml 52
inne : muhakkak
-
27-Neml 52
fî zâlike : bunda vardır
-
27-Neml 52
le : elbette, mutlaka
-
27-Neml 52
âyeten : bir âyet, bir delil, bir ibret
-
27-Neml 52
ya'lemûne : biliyorlar
-
27-Neml 53
ve enceynâ : ve kurtardık
-
27-Neml 53
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
27-Neml 53
ve kânû : ve oldular
-
27-Neml 53
yettekûne : takva sahibi
-
27-Neml 54
ve lûtan : ve Lut
-
27-Neml 54
iz kâle : demişti
-
27-Neml 54
e : mi
-
27-Neml 54
te'tûne : geliyorsunuz
-
27-Neml 54
el fâhışete : fahişelik, kötülük
-
27-Neml 54
ve entum : ve siz
-
27-Neml 54
tubsırûne : görüyorsunuz
-
27-Neml 55
e : mı
-
27-Neml 55
inne-kum : muhakkak siz
-
27-Neml 55
le te'tûne : elbette, gerçekten geliyorsunuz
-
27-Neml 55
er ricâle : erkek
-
27-Neml 55
şehveten : şehvetle
-
27-Neml 55
min dûni en nisâi : kadınlardan başka, kadınlar yerine
-
27-Neml 55
bel entum : hayır siz
-
27-Neml 55
techelûne : cahil
-
27-Neml 56
fe : o zaman, fakat
-
27-Neml 56
mâ kâne : olmadı
-
27-Neml 56
cevâbe : cevap
-
27-Neml 56
en kâlû : onların demeleri
-
27-Neml 56
âle : aile
-
27-Neml 56
min karyeti-kum : ülkenizden
-
27-Neml 56
inne-hum : muhakkak ki onlar, çünkü onlar
-
27-Neml 56
yetetahherûne : temiz kalmak istiyorlar
-
27-Neml 57
fe : böylece
-
27-Neml 57
enceynâ-hu : biz onu kurtardık
-
27-Neml 57
ve ehle-hû : ve onun ailesi
-
27-Neml 57
illemreetehu (illâ emreete-hu) : onun hanımı hariç
-
27-Neml 57
kaddernâ-hâ : onu takdir ettik
-
27-Neml 57
min el gâbirîne : geride kalanlardan
-
27-Neml 58
ve emtarnâ : ve yağmur yağdırdık
-
27-Neml 58
aleyhim : onların üzerine
-
27-Neml 58
fe : böylece, öyle ki
-
27-Neml 58
sâe : kötü oldu
-
27-Neml 58
el munzerîne : uyarılanlar
-
27-Neml 59
el hamdu : hamd
-
27-Neml 59
ve selâmun : ve selâm
-
27-Neml 59
ellezîne : onlar ki
-
27-Neml 59
em : yoksa, veya
-
27-Neml 59
yuşrikûne : şirk koşuyorlar, ortak koşuyorlar
-
27-Neml 60
em : yoksa, veya
-
27-Neml 60
men : kim, kimse
-
27-Neml 60
es semâvâti : semalar, gökler
-
27-Neml 60
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
27-Neml 60
ve enzele : ve indirdi
-
27-Neml 60
lekum : sizin için, size
-
27-Neml 60
min es semâi : semadan, gökten
-
27-Neml 60
mâen : su
-
27-Neml 60
fe : böylece, öyle ki
-
27-Neml 60
enbetnâ : bitirdik, yetiştirdik
-
27-Neml 60
zâte : sahip
-
27-Neml 60
behcetin : güzel olan, güzel
-
27-Neml 60
mâ kâne : olmadı
-
27-Neml 60
lekum : sizin için
-
27-Neml 60
en tunbitû : sizin yetiştirmeniz
-
27-Neml 60
şecere-hâ : onun ağacı
-
27-Neml 60
e : mı
-
27-Neml 60
meallâhi (mea allâhi) : Allah'la beraber
-
27-Neml 60
bel hum : hayır onlar
-
27-Neml 60
ya'dilûne : denk, eşit tutarlar
-
27-Neml 61
em : yoksa, veya
-
27-Neml 61
men : kim, kimse
-
27-Neml 61
ceale : kıldı, yaptı, yarattı
-
27-Neml 61
el arda : arz, yeryüzü
-
27-Neml 61
karâren : karar yeri, yerleşmeye uygun mekân
-
27-Neml 61
ve ceale : ve kıldı, yaptı, yarattı
-
27-Neml 61
hılâle-hâ : onun ara(lar)ında
-
27-Neml 61
enhâren : nehirler
-
27-Neml 61
ve ceale : ve kıldı, yaptı, yarattı
-
27-Neml 61
lehâ : onun, onun için
-
27-Neml 61
revâsiye : (sabit) dağlar
-
27-Neml 61
ve ceale : ve kıldı, yaptı, yarattı
-
27-Neml 61
beyne : arasında
-
27-Neml 61
el bahreyni : iki deniz
-
27-Neml 61
hâcizen : perde, engel
-
27-Neml 61
e : mı
-
27-Neml 61
meallâhi (mea allâhi) : Allah ile beraber
-
27-Neml 61
bel : hayır
-
27-Neml 61
ekseru-hum : onların çoğu
-
27-Neml 61
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
27-Neml 62
em : yoksa, veya
-
27-Neml 62
men : kim, kimse
-
27-Neml 62
el mudtarra : sıkıntı ve ihtiyaç içinde olan
-
27-Neml 62
deâ-hu : ona dua etti
-
27-Neml 62
ve yekşifu : ve açar, giderir
-
27-Neml 62
es sûe : kötülük
-
27-Neml 62
ve yec'alu-kum : ve sizi kılar, yapar
-
27-Neml 62
hulefâe : halifeler
-
27-Neml 62
el ardı : arz, yeryüzü
-
27-Neml 62
e : mı
-
27-Neml 62
mea allâhi : Allah ile beraber
-
27-Neml 62
kalîlen mâ : ne kadar az
-
27-Neml 62
tezekkerûne : tezekkür ediyorsunuz
-
27-Neml 63
em : yoksa, veya
-
27-Neml 63
men : kim, kimse
-
27-Neml 63
yehdî-kum : sizi hidayet eder
-
27-Neml 63
el berri : kara
-
27-Neml 63
ve el bahri : ve deniz
-
27-Neml 63
ve men : ve kimse
-
27-Neml 63
er riyâha : rüzgârlar
-
27-Neml 63
buşren : müjdeleyici olarak
-
27-Neml 63
beyne yedey : (elleri arasında) önünde
-
27-Neml 63
rahmeti-hi : onun rahmeti
-
27-Neml 63
e : mı
-
27-Neml 63
mea allâhi : Allah ile beraber
-
27-Neml 63
teâlallâhu (teâlâ allâhu) : Allah yücedir
-
27-Neml 63
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
27-Neml 64
em : yoksa, veya
-
27-Neml 64
men : kim, kimse
-
27-Neml 64
yebdeu : ilk defa yapıyor, başlıyor
-
27-Neml 64
el halka : yaratış
-
27-Neml 64
summe : sonra
-
27-Neml 64
ve men : ve kim
-
27-Neml 64
yerzuku-kum : sizi rızıklandırır
-
27-Neml 64
min es semâi : semadan, göklerden
-
27-Neml 64
ve el ardı : ve yeryüzü
-
27-Neml 64
e : mı
-
27-Neml 64
mea allâhi : Allah ile beraber
-
27-Neml 64
burhâne-kum : burhanınızı, delillerinizi
-
27-Neml 64
sâdikîne : doğru söyleyenler
-
27-Neml 65
lâ ya'lemu : bilmez (bilemez)
-
27-Neml 65
men : kim, kimse
-
27-Neml 65
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 65
ve el ardı : ve yeryüzü
-
27-Neml 65
el gaybe : gayb, bilinmeyen
-
27-Neml 65
ve mâ yeş'urûne : ve şuurunda olmazlar, farkına varmazlar, bilincinde
-
27-Neml 65
eyyâne : ne zaman
-
27-Neml 65
yub'asûne : beas edilecekler, yeniden diriltilecekler
-
27-Neml 66
bel : hayır
-
27-Neml 66
eddâreke : yetişti, erişti, tamamlandı
-
27-Neml 66
fî el âhıreti : ahirette
-
27-Neml 66
bel : hayır
-
27-Neml 66
fî şekkin : şüphe içinde
-
27-Neml 66
bel : hayır
-
27-Neml 66
amûne : kör
-
27-Neml 67
ve : ve
-
27-Neml 67
kâle : dedi
-
27-Neml 67
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
27-Neml 67
e : mı
-
27-Neml 67
turâben : toprak
-
27-Neml 67
ve : ve
-
27-Neml 67
e : mı
-
27-Neml 67
le : elbette, mutlaka
-
27-Neml 67
muhracûne : çıkartılanlar
-
27-Neml 68
lekad : andolsun
-
27-Neml 68
ve âbâu-nâ : ve anne babalarımız
-
27-Neml 68
esâtîru : yazılan şeyler, efsaneler
-
27-Neml 68
el evvelîne : evvelkiler
-
27-Neml 69
fî el ardı : yeryüzünde
-
27-Neml 69
fenzurû (fe unzurû) : böylece bakın
-
27-Neml 69
keyfe : nasıl
-
27-Neml 69
kâne : oldu
-
27-Neml 69
âkibetu : akıbet, son
-
27-Neml 69
el mucrimîne : suçlular, günahkârlar
-
27-Neml 70
ve lâ tahzen : ve mahzun olma, üzülme
-
27-Neml 70
aleyhim : onlara, onlar için
-
27-Neml 70
ve lâ tekun : ve sen olma
-
27-Neml 70
yemkurûne : hile yapıyorlar, tuzak kuruyorlar
-
27-Neml 71
ve yekûlûne : ve derler, söylerler
-
27-Neml 71
metâ : ne zaman
-
27-Neml 71
el va'du : vaad, söz
-
27-Neml 71
sâdıkîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
27-Neml 72
en yekûne : olur, oluyor
-
27-Neml 72
radife : tâbî oldu, peşine takıldı, arkasından geldi
-
27-Neml 72
lekum : size
-
27-Neml 72
ellezî : ki o
-
27-Neml 72
testa'cilûne : acele istiyorsunuz
-
27-Neml 73
ve : ve
-
27-Neml 73
inne : muhakkak
-
27-Neml 73
rabbe-ke : senin Rabbin
-
27-Neml 73
le : elbette
-
27-Neml 73
en nâsi : insanlar
-
27-Neml 73
ve lâkinne : ve ama, lâkin, fakat
-
27-Neml 73
eksere-hum : onların çoğu
-
27-Neml 73
lâ yeşkurûne : şükretmiyorlar
-
27-Neml 74
ve : ve
-
27-Neml 74
inne : muhakkak
-
27-Neml 74
rabbe-ke : senin Rabbin
-
27-Neml 74
le : elbette, şüphesiz
-
27-Neml 74
ya'lemu : bilir
-
27-Neml 74
ve mâ yu'linûne : ve açıkladıkları şeyler
-
27-Neml 75
ve : ve
-
27-Neml 75
min gâibetin : gaybten, gizli olandan
-
27-Neml 75
fî es semâi : semada, gökte
-
27-Neml 75
ve el ardı : ve yeryüzünde
-
27-Neml 76
inne : muhakkak
-
27-Neml 76
hâze : bu
-
27-Neml 76
el kur'âne : Kur'ân
-
27-Neml 76
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
27-Neml 76
ekseri : çoğu
-
27-Neml 76
ellezî : ki o
-
27-Neml 76
yahtelifûne : ihtilâfa düşüyorlar
-
27-Neml 77
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
27-Neml 77
le : elbette, mutlaka
-
27-Neml 77
huden : hidayet
-
27-Neml 77
ve rahmetun : ve rahmet
-
27-Neml 77
el mu'minîne : mü'minler, îmân edenler
-
27-Neml 78
inne : muhakkak ki
-
27-Neml 78
rabbe-ke : senin Rabbin
-
27-Neml 78
beyne-hum : onların arasında
-
27-Neml 78
ve huve : ve o
-
27-Neml 78
el azîzu : azîz, yüce
-
27-Neml 78
el alîmu : en iyi bilen
-
27-Neml 79
fe : artık, böylece
-
27-Neml 79
tevekkel : tevekkül et
-
27-Neml 79
inne-ke : muhakkak ki sen
-
27-Neml 79
el hakkı : hak, gerçek
-
27-Neml 79
el mubîni : apaçık
-
27-Neml 80
inne-ke : muhakkak ki sen
-
27-Neml 80
el mevtâ : ölüler
-
27-Neml 80
ve lâ tusmiu : ve işittiremezsin
-
27-Neml 80
es summe : sağırlar
-
27-Neml 80
ed duâe : dua, davet
-
27-Neml 80
vellev : döndüler
-
27-Neml 80
mudbirîne : arkalarına dönenler
-
27-Neml 81
ve mâ : ve değil
-
27-Neml 81
ente : sen
-
27-Neml 81
el umyi : kör
-
27-Neml 81
an dalâleti-him : onları dalâletlerinden
-
27-Neml 81
men : kimse
-
27-Neml 81
fe : o zaman, işte
-
27-Neml 81
muslimûne : teslim olanlardır
-
27-Neml 82
ve izâ : ve olduğu zaman
-
27-Neml 82
el kavlu : söz
-
27-Neml 82
aleyhim : onların üzerine
-
27-Neml 82
lehum : onlar için, onlara
-
27-Neml 82
dâbbeten : dabbe
-
27-Neml 82
min el ardı : arzdan
-
27-Neml 82
tukellimu-hum : onlara söyleyecek (konuşacak)
-
27-Neml 82
enne : olduğunu
-
27-Neml 82
en nâse : insanlar
-
27-Neml 82
lâ yûkınûne : yakîn hasıl etmezler
-
27-Neml 83
ve yevme : ve o gün
-
27-Neml 83
min kulli ummetin : bütün ümmetlerden
-
27-Neml 83
fevcen : fevc fevc, grup grup
-
27-Neml 83
mimmen (min men) : kimselerden
-
27-Neml 83
yukezzıbu : yalanlıyor
-
27-Neml 83
fe : böylece, ardından
-
27-Neml 83
yûzeûne : toplanır, düzene konur (öncekiler ve sonrakiler) biraraya getirilir
-
27-Neml 84
kâle : dedi
-
27-Neml 84
e : mı
-
27-Neml 84
kezzebtum : siz yalanladınız
-
27-Neml 84
ve lem tuhîtû : ve siz ihata edemediniz
-
27-Neml 84
ilmen : ilim olarak, ilmen
-
27-Neml 84
em : yoksa, veya
-
27-Neml 84
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
27-Neml 85
ve vakaa : ve vuku buldu, vaki oldu, yerine geldi
-
27-Neml 85
el kavlu : söz
-
27-Neml 85
aleyhim : onların üzerine
-
27-Neml 85
zalemû : zulmettiler
-
27-Neml 85
fe : bundan sonra, artık
-
27-Neml 85
lâ yentıkûne : konuşmazlar, konuşamazlar
-
27-Neml 86
e : mi
-
27-Neml 86
lem yerev : görmediler
-
27-Neml 86
ennâ : nasıl
-
27-Neml 86
cealnâ : kıldık
-
27-Neml 86
el leyle : gece
-
27-Neml 86
li yeskunû : sükûn bulsunlar, dinlensinler diye
-
27-Neml 86
ve en nehâra : ve gündüz
-
27-Neml 86
mubsıren : görünen, aydınlık (olan)
-
27-Neml 86
inne : muhakkak ki
-
27-Neml 86
fî zâlike : işte bunda vardır
-
27-Neml 86
le : muhakkak, mutlaka
-
27-Neml 86
yu'minûne : mü'min olanlar, inananlar
-
27-Neml 87
ve yevme : ve o gün
-
27-Neml 87
yunfehu : üfürülür
-
27-Neml 87
fî es sûri : sur'un içine, sur'a
-
27-Neml 87
fe : o zaman, böylece
-
27-Neml 87
fezia : dehşete kapıldı, korkuya kapıldı
-
27-Neml 87
men : kim, kimse
-
27-Neml 87
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 87
ve men : ve kimse
-
27-Neml 87
fî el ardı : yeryüzünde
-
27-Neml 87
men : kimse
-
27-Neml 87
şâe allâhu : Allah diledi
-
27-Neml 87
ve kullun : ve herkes
-
27-Neml 87
etev-hu : ona geldiler
-
27-Neml 87
dâhırîne : zelil olarak, boyun eğerek
-
27-Neml 88
ve terâ : ve görürsün
-
27-Neml 88
el cibâle : dağı
-
27-Neml 88
tahsebu-hâ : onu sanırsın
-
27-Neml 88
câmideten : cansız, hareketsiz
-
27-Neml 88
ve : ve
-
27-Neml 88
hiye : o
-
27-Neml 88
temurru : hareket eder
-
27-Neml 88
merre : hareket etti
-
27-Neml 88
es sehâbi : bulut
-
27-Neml 88
ellezî : ki o
-
27-Neml 88
etkane : sağlam yaptı
-
27-Neml 88
kulle şey'in : herşey
-
27-Neml 88
inne-hu : muhakkak ki o
-
27-Neml 88
tef'alûne : siz yapıyorsunuz
-
27-Neml 89
men : kim, kimse
-
27-Neml 89
câe : geldi
-
27-Neml 89
bi el haseneti : hasenat, kazanılan dereceler
-
27-Neml 89
fe : işte, o zaman
-
27-Neml 89
lehu : onun için vardır, ona vardır
-
27-Neml 89
ve hum : ve onlar
-
27-Neml 89
min fezeın : dehşetten (dehşete kapılmaktan)
-
27-Neml 89
yevme izin : izin günü, o gün
-
27-Neml 89
âminûne : emin olanlar
-
27-Neml 90
ve men : ve kim
-
27-Neml 90
câe : geldi
-
27-Neml 90
bi es seyyieti : seyyiat, kaybedilen dereceler
-
27-Neml 90
fe : artık
-
27-Neml 90
kubbet : atıldı
-
27-Neml 90
fî en nâri : ateş içine, ateşe
-
27-Neml 90
hel : mı
-
27-Neml 90
tuczevne : karşılığı verilir, cezalandırılır
-
27-Neml 90
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
27-Neml 91
innemâ : ancak, sadece
-
27-Neml 91
en a'bude : benim ibadet etmem
-
27-Neml 91
rabbe : Rab
-
27-Neml 91
el beldeti : belde, ülke
-
27-Neml 91
ellezî : ki o
-
27-Neml 91
harreme-hâ : onu hürmete lâyık kıldı
-
27-Neml 91
ve lehu : ve onun
-
27-Neml 91
kullu şey'in : herşey
-
27-Neml 91
ve umırtu : ve ben emrolundum
-
27-Neml 91
en ekûne : benim olmam
-
27-Neml 91
min el muslimîne : müslümanlardan, teslim olanlardan
-
27-Neml 92
ve en etluve : ve benim okumam
-
27-Neml 92
el kur'âne : Kur'ân
-
27-Neml 92
fe : o zaman, bundan sonra, böylece
-
27-Neml 92
men ihtedâ : kim hidayete ererse
-
27-Neml 92
fe : artık, böylece
-
27-Neml 92
innemâ : ancak, sadece
-
27-Neml 92
yehtedî : hidayete erer
-
27-Neml 92
li nefsi-hi : kendi nefsi için
-
27-Neml 92
ve men : ve kim
-
27-Neml 92
dalle : dalâlette kaldı
-
27-Neml 92
fe : artık, o zaman
-
27-Neml 92
innemâ : sadece
-
27-Neml 92
ene : ben
-
27-Neml 92
min el munzirîne : nezirlerden, uyaranlardan
-
27-Neml 93
ve kuli : ve de, söyle
-
27-Neml 93
el hamdu : hamd
-
27-Neml 93
seyurî-kum : size gösterecek
-
27-Neml 93
fe : artık, böylece
-
27-Neml 93
ta'rifûne-hâ : onu tanıyacaksınız
-
27-Neml 93
ve mâ : ve değil
-
27-Neml 93
rabbu-ke : senin Rabbin
-
27-Neml 93
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
27-Neml 10
l-murselûn(e) : peygamberler
-
28-Kasas 2
tilke : bu, bunlar
-
28-Kasas 2
el kitâbi : kitap
-
28-Kasas 2
el mubîni : apaçık
-
28-Kasas 3
netlû : okuyacağız
-
28-Kasas 3
aleyke : sana
-
28-Kasas 3
min nebei : haberinden
-
28-Kasas 3
ve fir'avne : ve firavun
-
28-Kasas 3
el hakkı : hak
-
28-Kasas 3
yu'minûne : mü'min olan
-
28-Kasas 4
inne : muhakkak, gerçekten
-
28-Kasas 4
fir'avne : firavun
-
28-Kasas 4
fîl ardı (fî el ardı) : yeryüzünde
-
28-Kasas 4
ve ceale : ve kıldı
-
28-Kasas 4
ehle-hâ : onun ehli, onun halkı
-
28-Kasas 4
şiyean : grup, sınıf
-
28-Kasas 4
yestad'ıfu : güçsüz, zayıf bırakıyor
-
28-Kasas 4
tâifeten : taife, bölük, grup, kısım
-
28-Kasas 4
yuzebbihu : boğazlatıyor
-
28-Kasas 4
ebnâe-hum : onların çocukları, oğulları
-
28-Kasas 4
ve : ve
-
28-Kasas 4
yestahyî : sağ bırakıyor
-
28-Kasas 4
nisâe-hum : onların kadınları, kızları
-
28-Kasas 4
innehu : muhakkak o
-
28-Kasas 4
kâne : oldu
-
28-Kasas 4
min el mufsidîne : müfsidlerden, fesat çıkaranlardan
-
28-Kasas 5
ve nurîdu : ve istiyoruz
-
28-Kasas 5
en nemunne : ni'metlendirmek
-
28-Kasas 5
alâ ellezîne : onlara
-
28-Kasas 5
testud'ıfû : zayıf güçsüz bırakılanlar
-
28-Kasas 5
fî el ardı : yeryüzünde
-
28-Kasas 5
ve nec'ale-hum : ve onları kılarız
-
28-Kasas 5
eimmeten : imamlar, önderler
-
28-Kasas 5
ve nec'ale-hum : ve onları kılarız
-
28-Kasas 5
el vârisîne : varisler, mirasçılar
-
28-Kasas 6
ve numekkine : ve biz yerleştirelim, kuvvetli kılalım
-
28-Kasas 6
lehum : onları
-
28-Kasas 6
fî el ardı : yeryüzünde
-
28-Kasas 6
ve nuriye : ve gösterelim
-
28-Kasas 6
fir'avne : firavun
-
28-Kasas 6
ve hâmâne : ve Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 6
ve cunûde-humâ : ve ikisinin ordusu
-
28-Kasas 6
yahzerûne : hazar ediyorlar, çekiniyorlar
-
28-Kasas 7
ve evhaynâ : ve vahyettik
-
28-Kasas 7
en erdıî-hi : onu emzirmesi
-
28-Kasas 7
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 7
aleyhi : onun üzerine, onun için
-
28-Kasas 7
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 7
elkî-hi : onu bırak, at
-
28-Kasas 7
fî el yemmi : denize, nehire
-
28-Kasas 7
ve lâ tehâfî : ve korkma
-
28-Kasas 7
ve lâ tahzenî : ve üzülme
-
28-Kasas 7
ileyki : sana
-
28-Kasas 7
ve câılû-hu : ve onu kılacağız
-
28-Kasas 7
min el murselîne : mürselinden, resûllerden
-
28-Kasas 8
feltekata-hû (fe iltekata-hu) \n(lekata) : böylece onu bulup aldılar \n: (bulup aldı)
-
28-Kasas 8
fir'avne : firavun
-
28-Kasas 8
yekûne : olsun
-
28-Kasas 8
lehum : onlar için, onlara
-
28-Kasas 8
aduvven : düşman olarak
-
28-Kasas 8
ve hazenen : ve hüzün olarak, dert olarak
-
28-Kasas 8
inne : muhakkak ki
-
28-Kasas 8
fir'avne : firavun
-
28-Kasas 8
ve hâmâne : ve Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 8
ve cunûde-humâ : ve ikisinin ordusu
-
28-Kasas 8
hâtıîne : kasten günah işleyenler, suç işleyenler
-
28-Kasas 9
ve kâletimraetu (kâlet imraetu) : ve hanımı dedi
-
28-Kasas 9
fir'avne : firavun
-
28-Kasas 9
kurretu aynın : (sevinç) göz aydınlığı
-
28-Kasas 9
ve leke : ve sana
-
28-Kasas 9
en yenfea-nâ : bize faydası olur
-
28-Kasas 9
ev : veya
-
28-Kasas 9
nettehıze-hu : onu ediniriz
-
28-Kasas 9
veleden : evlât
-
28-Kasas 9
ve hum : ve onlar
-
28-Kasas 9
lâ yeş'urûne : farkında değiller
-
28-Kasas 10
ve asbaha : ve sabahladı
-
28-Kasas 10
in kâdet : az kalsın, neredeyse
-
28-Kasas 10
le : elbette, mutlaka
-
28-Kasas 10
lev lâ : olmasa
-
28-Kasas 10
en rabatnâ : rabıta kurmamız, bizim bağlamamız
-
28-Kasas 10
li tekûne : olması için
-
28-Kasas 10
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
28-Kasas 11
ve kâlet : ve dedi
-
28-Kasas 11
fe : o zaman, böylece
-
28-Kasas 11
besurat : gözetledi
-
28-Kasas 11
ve hum : ve onlar
-
28-Kasas 11
lâ yeş'urûne : farkında değiller
-
28-Kasas 12
ve harremnâ : ve haram ettik, yasakladık
-
28-Kasas 12
aleyhi : ona
-
28-Kasas 12
el merâdıa : süt anneler
-
28-Kasas 12
fe : o zaman, artık, böylece
-
28-Kasas 12
kâlet : dedi
-
28-Kasas 12
hel : mı
-
28-Kasas 12
edullu-kum : size delâlet edeyim, yardım edeyim
-
28-Kasas 12
alâ ehli beytin : bir aileye
-
28-Kasas 12
yekfulûne-hu : ona kefil olacak, onun bakımını üstlenecek
-
28-Kasas 12
lekum : sizin için, size
-
28-Kasas 12
ve hum : ve onlar
-
28-Kasas 12
lehu : onu, ona
-
28-Kasas 12
nâsıhûne : (öğüt verir) iyi yetiştirir
-
28-Kasas 13
fe : artık
-
28-Kasas 13
redednâ-hu : onu geri verdik, iade ettik
-
28-Kasas 13
key : için
-
28-Kasas 13
tekarra aynu-hâ : onun gözü aydın olsun
-
28-Kasas 13
ve lâ tahzene : ve üzülmesin, mahzun olmasın
-
28-Kasas 13
ve li ta'leme : ve bilmesi için
-
28-Kasas 13
enne : olduğunu
-
28-Kasas 13
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
28-Kasas 13
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
28-Kasas 13
eksere-hum : onların çoğu
-
28-Kasas 13
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
28-Kasas 14
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 14
belega : erişti, ulaştı
-
28-Kasas 14
eşudde-hu : onun erginlik çağı, bulûğ çağı
-
28-Kasas 14
vestevâ : ve kemâle erdi
-
28-Kasas 14
âteynâ-hu : ona verdik
-
28-Kasas 14
hukmen : hüküm
-
28-Kasas 14
ve ilmen : ve ilim
-
28-Kasas 14
ve kezâlike : ve işte böyle
-
28-Kasas 14
neczî : mükâfatlandırırız
-
28-Kasas 14
el muhsinîne : muhsinler
-
28-Kasas 15
ve dehale : ve girdi
-
28-Kasas 15
el medînete : şehir
-
28-Kasas 15
gafletin : gaflet
-
28-Kasas 15
min ehli-hâ : şehir halkından
-
28-Kasas 15
fe : o zaman
-
28-Kasas 15
vecede : buldu
-
28-Kasas 15
raculeyni : iki adam
-
28-Kasas 15
yaktetilâni : kavga eden iki kişi
-
28-Kasas 15
ve hâzâ : ve bu
-
28-Kasas 15
fe : o zaman, böylece
-
28-Kasas 15
istegâse-hu : ondan yardım istedi
-
28-Kasas 15
ellezî : ki o
-
28-Kasas 15
alellezî (alâ ellezî) : ona
-
28-Kasas 15
fe : o zaman, bunun üzerine
-
28-Kasas 15
vekeze-hu : ona yumruk attı, onu yumrukladı
-
28-Kasas 15
fe : böylece
-
28-Kasas 15
aleyhi : onun üzerine
-
28-Kasas 15
kâle : dedi
-
28-Kasas 15
min ameli eş şeytâni : şeytanın amelinden, şeytanın işinden
-
28-Kasas 15
inne-hu : muhakkak o
-
28-Kasas 16
kâle : dedi
-
28-Kasas 16
zalemtu : zulmettim
-
28-Kasas 16
nefsî : nefsim
-
28-Kasas 16
fagfirlî (fe ıgfirlî) : artık beni mağfiret et
-
28-Kasas 16
fe : o zaman, böylece
-
28-Kasas 16
gafera lehu : onu bağışladı
-
28-Kasas 16
inne-hu : muhakkak o
-
28-Kasas 16
huve : o
-
28-Kasas 16
el gafûru : mağfiret eden
-
28-Kasas 16
er rahîmu : rahîm esmasıyla tecelli eden
-
28-Kasas 17
kâle : dedi
-
28-Kasas 17
en'amte : sen ni'met verdin, ni'metlendirdin
-
28-Kasas 17
aleyye : bana, beni
-
28-Kasas 17
fe : artık, bundan sonra
-
28-Kasas 17
len ekûne : ben olmayacağım
-
28-Kasas 17
zahîren : arka çıkan, yardımcı olan
-
28-Kasas 17
li el mucrimîne : mücrimlere, suç işleyenlere, günahkârlara
-
28-Kasas 18
fe : böylece
-
28-Kasas 18
fî el medîneti : şehirde
-
28-Kasas 18
hâifen : korkarak
-
28-Kasas 18
yeterakkabu : gözetleyerek, gözleyerek
-
28-Kasas 18
fe : o zaman, böylece, fakat
-
28-Kasas 18
ellezî : ki o
-
28-Kasas 18
istensara-hu : ondan yardım istedi
-
28-Kasas 18
bi el emsi : dün
-
28-Kasas 18
yestasrihu-hu : ondan yardım istiyor
-
28-Kasas 18
kâle : dedi
-
28-Kasas 18
lehu : ona
-
28-Kasas 18
inne-ke : muhakkak sen
-
28-Kasas 18
le : elbette, mutlaka
-
28-Kasas 19
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 19
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 19
en : muhakkak
-
28-Kasas 19
erâde : istedi
-
28-Kasas 19
en yabtışe : yakalamak
-
28-Kasas 19
billezî (bi ellezî) : o kimseyi
-
28-Kasas 19
huve : o
-
28-Kasas 19
lehumâ : ikisi
-
28-Kasas 19
kâle : dedi
-
28-Kasas 19
e : mı
-
28-Kasas 19
en taktule-nî : beni öldürmek
-
28-Kasas 19
kemâ : gibi
-
28-Kasas 19
katelte : sen öldürdün
-
28-Kasas 19
nefsen : kişi
-
28-Kasas 19
bi el emsi : dün
-
28-Kasas 19
en tekûne : senin olman
-
28-Kasas 19
cebbâren : cebbar, zorba
-
28-Kasas 19
fî el ardı : yeryüzünde
-
28-Kasas 19
ve mâ turîdu : ve sen istemiyorsun
-
28-Kasas 19
en tekûne : senin olmak
-
28-Kasas 19
min el muslihîne : ıslâh edicilerden, barıştıranlardan
-
28-Kasas 20
ve câe : ve geldi
-
28-Kasas 20
el medîneti : şehir
-
28-Kasas 20
yes'â : koşarak
-
28-Kasas 20
kâle : dedi
-
28-Kasas 20
inne : muhakkak
-
28-Kasas 20
el melee : (kavmin) ileri gelenleri
-
28-Kasas 20
ye'temirûne : emir vermek için görüşüyorlar
-
28-Kasas 20
bike : sana, senin için, senin hakkında
-
28-Kasas 20
yaktulû-ke : seni öldürmek
-
28-Kasas 20
fahruc (fe uhruc) : öyleyse hemen çık
-
28-Kasas 20
leke : sana
-
28-Kasas 20
min en nâsıhîne : nasihat edenlerden, öğüt verenlerden
-
28-Kasas 21
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 21
harece : çıktı
-
28-Kasas 21
hâifen : korkarak
-
28-Kasas 21
yeterakkabu : gözetleyerek, gözleyerek
-
28-Kasas 21
kâle : dedi
-
28-Kasas 21
necci-nî : beni kurtar
-
28-Kasas 21
min el kavmi : kavminden
-
28-Kasas 21
ez zâlimîne : zalimler
-
28-Kasas 22
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 22
teveccehe : yöneldi, döndü
-
28-Kasas 22
tilkâe : taraf
-
28-Kasas 22
medyene : Medyen (şehri)
-
28-Kasas 22
kâle : dedi
-
28-Kasas 22
en yehdiye-nî : beni hidayete erdirir, ulaştırır
-
28-Kasas 22
sevâe : sevva edilmiş, dizayn edilmiş
-
28-Kasas 22
es sebîli : yol
-
28-Kasas 23
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 23
verede : vardı, ulaştı
-
28-Kasas 23
mâe : su
-
28-Kasas 23
medyene : Medyen
-
28-Kasas 23
vecede : buldu
-
28-Kasas 23
aleyhi : onun üzerinde, onda (orada)
-
28-Kasas 23
ummeten : bir ümmet
-
28-Kasas 23
min en nâsi : insanlardan
-
28-Kasas 23
yeskûne : suluyor, su alıyor
-
28-Kasas 23
ve vecede : ve buldu
-
28-Kasas 23
emreeteyni : iki kadın
-
28-Kasas 23
tezûdâni : (ikisi) engelliyor
-
28-Kasas 23
kâle : dedi
-
28-Kasas 23
kâletâ : ikisi söyledi, dedi
-
28-Kasas 23
lâ neskî : biz sulamayız, sulayamayız
-
28-Kasas 23
er riâu : çoban
-
28-Kasas 23
ve ebû-nâ : ve bizim babamız
-
28-Kasas 23
şeyhun : ihtiyardır
-
28-Kasas 23
kebîrun : büyük (çok)
-
28-Kasas 24
fe : o zaman, böylece
-
28-Kasas 24
sekâ : suladı, içirdi
-
28-Kasas 24
lehumâ : onların ikisi
-
28-Kasas 24
summe : sonra
-
28-Kasas 24
tevellâ : döndü
-
28-Kasas 24
ilez zılli (ilâ ez zılli) : gölgeye
-
28-Kasas 24
fe : sonra
-
28-Kasas 24
kâle : dedi
-
28-Kasas 24
enzelte : sen indirdin
-
28-Kasas 24
ileyye : bana
-
28-Kasas 25
fe câet-hu : ona geldiği zaman
-
28-Kasas 25
temşî : yürüyor
-
28-Kasas 25
alestihyâin (alâ istihyâin) : haya ederek, utanarak
-
28-Kasas 25
kâlet : dedi
-
28-Kasas 25
inne : muhakkak
-
28-Kasas 25
ebî : benim babam
-
28-Kasas 25
yed'û-ke : seni çağırıyor
-
28-Kasas 25
yecziye-ke : seni mükâfatlandıracak
-
28-Kasas 25
ecr : bir ecir, ücret
-
28-Kasas 25
sekayte : sen suladın
-
28-Kasas 25
lenâ : bize, bizi, bizimiçin
-
28-Kasas 25
fe lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 25
câe-hu : o geldi
-
28-Kasas 25
ve kassa : ve anlattı
-
28-Kasas 25
aleyhi : ona
-
28-Kasas 25
el kasasa : hikâye
-
28-Kasas 25
kâle : dedi
-
28-Kasas 25
lâ tehaf : korkma
-
28-Kasas 25
necevte : sen kurtuldun
-
28-Kasas 25
min el kavmi : kavimden
-
28-Kasas 25
ez zâlimîne : zalimler
-
28-Kasas 26
kâlet : dedi
-
28-Kasas 26
yâ ebeti : ey babacığım
-
28-Kasas 26
iste'cir-hu : onu ücretle (ecirle) tut
-
28-Kasas 26
inne : muhakkak
-
28-Kasas 26
men iste'certe : senin ücretle çalıştırdığın kimse(ler)
-
28-Kasas 26
el kaviyyu : kuvvetli, sağlam
-
28-Kasas 26
el emînu : emin, güvenilir
-
28-Kasas 27
kâle : dedi
-
28-Kasas 27
en unkiha-ke : sana nikâhlamak
-
28-Kasas 27
ihdebneteyye (ihdâ ibneteyye) : iki kızımdan biri
-
28-Kasas 27
hâteyni : işte bu ikisi
-
28-Kasas 27
en te'cure-nî : bana ücretli çalışman, hizmet etmen
-
28-Kasas 27
semâniye : sekiz (8)
-
28-Kasas 27
hıcecin : seneler
-
28-Kasas 27
fe : böylece
-
28-Kasas 27
in etmemte : eğer tamamlarsan
-
28-Kasas 27
fe : artık
-
28-Kasas 27
min indi-ke : senin indinden, senden
-
28-Kasas 27
ve mâ urîdu : ve ben istemiyorum
-
28-Kasas 27
en eşukka : zorluk çıkarmak, mecbur etmek
-
28-Kasas 27
aleyke : sana, seni
-
28-Kasas 27
setecidu-nî : beni bulacaksın
-
28-Kasas 27
in şâallâhu (şâe allâhu) : inşaallah, eğer Allah dilerse
-
28-Kasas 27
min es sâlihîne : salihlerden
-
28-Kasas 28
kâle : dedi
-
28-Kasas 28
zâlike : işte bu
-
28-Kasas 28
beynî : benim
-
28-Kasas 28
ve beyne-ke : ve senin arandadır
-
28-Kasas 28
eyyemâ : hangisi
-
28-Kasas 28
el eceleyni : iki ecel, iki zaman, iki süre
-
28-Kasas 28
fe : artık, bundan sonra
-
28-Kasas 28
udvâne : düşmanlık
-
28-Kasas 28
aleyye : bana
-
28-Kasas 28
vallâhu (ve allâhu ) : ve Allah
-
28-Kasas 28
nekûlu : konuşuyoruz
-
28-Kasas 28
vekîlun : vekildir
-
28-Kasas 29
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 29
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 29
mûse : Musa
-
28-Kasas 29
el ecele : ecel, süre
-
28-Kasas 29
ve sâre : ve yürüdü gitti
-
28-Kasas 29
ehli-hi : ailesiyle
-
28-Kasas 29
ânese : gözüne çarptı, farketti, farkına vardı
-
28-Kasas 29
et tûri : Tur
-
28-Kasas 29
nâren : ateş
-
28-Kasas 29
kâle : dedi
-
28-Kasas 29
ehli-hi : onun ailesi
-
28-Kasas 29
ânestu : gözüne çarptı, farketti
-
28-Kasas 29
nâren : bir ateş
-
28-Kasas 29
leallî : umarım, belki ben
-
28-Kasas 29
haberin : bir haber
-
28-Kasas 29
ev : veya
-
28-Kasas 29
cezvetin : alevli kor
-
28-Kasas 29
en nâri : ateş
-
28-Kasas 29
lealle-kum : umulur ki siz, böylece siz
-
28-Kasas 29
testalûne : ısınasınız
-
28-Kasas 30
fe : böylece, artık
-
28-Kasas 30
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 30
etâ-hâ : oraya geldi
-
28-Kasas 30
nûdiye : nida edildi, seslenildi
-
28-Kasas 30
şâtıı el vâdi : vadi tarafı
-
28-Kasas 30
el eymeni : sağ taraf
-
28-Kasas 30
el buk'ati : yer
-
28-Kasas 30
el mubâreketi : mübarek
-
28-Kasas 30
min eş şecerati : ağaçtan
-
28-Kasas 30
en yâ mûsâ : ey Musa
-
28-Kasas 30
ene allâhu : Ben Allah'ım
-
28-Kasas 30
el âlemîne : âlemler
-
28-Kasas 31
ve en elkı : ve at, bırak
-
28-Kasas 31
asâ-ke : asanı
-
28-Kasas 31
fe : o zaman, böylece, bunun üzerine
-
28-Kasas 31
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 31
reâ-hâ : onu gördü
-
28-Kasas 31
tehtezzu : hareket etti
-
28-Kasas 31
keenne-hâ : gibi
-
28-Kasas 31
vellâ : döndü, dönüp kaçtı
-
28-Kasas 31
mudbiren : arkasını dönerek
-
28-Kasas 31
ve lem yuakkıb : ve (geri) dönmedi, arkasına bakmadı
-
28-Kasas 31
ve lâ tehaf : ve korkma
-
28-Kasas 31
inne-ke : muhakkak sen
-
28-Kasas 31
min el âminîne : emniyette olanlardan
-
28-Kasas 32
yede-ke : senin elin
-
28-Kasas 32
ceybi-ke : senin koynun
-
28-Kasas 32
beydâe : beyaz
-
28-Kasas 32
ileyke : sana, senin üzerine
-
28-Kasas 32
cenâha-ke : senin kanatların (kolların)
-
28-Kasas 32
min er rehbi : korkudan, korkmadan
-
28-Kasas 32
fe zânike : işte bu ikisi
-
28-Kasas 32
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
28-Kasas 32
ilâ fir'avne : firavuna
-
28-Kasas 32
ve melâi-hi : ve onun halkının ileri gelenleri
-
28-Kasas 32
inne-hum : muhakkak onlar
-
28-Kasas 32
kavmen : kavim
-
28-Kasas 32
fâsikîne : fasıklar
-
28-Kasas 33
kâle : dedi
-
28-Kasas 33
kateltu : öldürdüm
-
28-Kasas 33
nefsen : kimse
-
28-Kasas 33
fe : artık, bu sebeple
-
28-Kasas 33
ehâfu : korkuyorum
-
28-Kasas 33
en yaktulû-ni : beni öldürmelerinden
-
28-Kasas 34
ve ahî : ve benim kardeşim
-
28-Kasas 34
huve : o
-
28-Kasas 34
efsahu : (dili) daha fasih, daha düzgün
-
28-Kasas 34
lisânen : dil, lisan bakımından
-
28-Kasas 34
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 34
ersil-hu : onu gönder
-
28-Kasas 34
maiye : benimle beraber
-
28-Kasas 34
rid'en : yardım, destek
-
28-Kasas 34
ehâfu : korkuyorum
-
28-Kasas 34
en : eğer
-
28-Kasas 34
yukezzibû-ni : beni tekzip ederler, yalanlarlar
-
28-Kasas 35
kâle : dedi
-
28-Kasas 35
se neşuddu : kuvvetlendireceğiz, arttıracağız
-
28-Kasas 35
adude-ke : seni destekleyeceğiz
-
28-Kasas 35
ahî-ke : senin kardeşin
-
28-Kasas 35
ve : ve
-
28-Kasas 35
nec'alu : kılacağız
-
28-Kasas 35
lekumâ : ikinize
-
28-Kasas 35
sultânen : sultan, güç, hakimiyet
-
28-Kasas 35
fe : bundan sonra, böylece
-
28-Kasas 35
lâ yasılûne : ulaşmaz, ulaşamaz
-
28-Kasas 35
ileykumâ : ikinize
-
28-Kasas 35
entumâ : ikiniz
-
28-Kasas 35
ve men : ve kim
-
28-Kasas 35
ittebea-kum : size tâbî oldu
-
28-Kasas 35
el gâlibûne : gâlip olanlar
-
28-Kasas 36
fe : böylece
-
28-Kasas 36
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 36
câe-hum : onlara geldi
-
28-Kasas 36
beyyinâtin : beyyineler
-
28-Kasas 36
mufteren : uydurulmuş
-
28-Kasas 36
ve mâ semi'nâ : ve biz işitmedik
-
28-Kasas 36
el evvelîne : evvelki
-
28-Kasas 37
ve kâle : ve dedi
-
28-Kasas 37
a'lemu : daha iyi bilir
-
28-Kasas 37
bi men : kimin
-
28-Kasas 37
câe : geldi
-
28-Kasas 37
el hudâ : hidayet
-
28-Kasas 37
ve men : ve kim
-
28-Kasas 37
tekûnu : olur
-
28-Kasas 37
lehu : ona ait, onun
-
28-Kasas 37
âkıbetu : akıbet, son, sonuç
-
28-Kasas 37
ed dârı : diyar, yurt
-
28-Kasas 37
inne-hu : muhakkak ki o
-
28-Kasas 37
ez zâlimûne : zalimler
-
28-Kasas 38
ve kâle : ve dedi
-
28-Kasas 38
yâ eyyuhâ : ey
-
28-Kasas 38
el meleu : önde gelenler
-
28-Kasas 38
lekum : sizin için
-
28-Kasas 38
fe : böylece, o zaman
-
28-Kasas 38
evkıd : ateş yak
-
28-Kasas 38
et tîni : nemli, ıslak toprak
-
28-Kasas 38
fec'al (fe ic'al) : öyleyse, böylece yap
-
28-Kasas 38
leallî : umarım, belki ben
-
28-Kasas 38
ve innî : ve muhakkak ki ben
-
28-Kasas 38
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
28-Kasas 38
ezunnu-hu : onu zannediyorum
-
28-Kasas 38
min el kâzibîne : yalancılardan
-
28-Kasas 39
vestekbere : ve büyüklendiler
-
28-Kasas 39
huve : o
-
28-Kasas 39
ve cunûdu-hu : ve onun askerleri, onun orduları
-
28-Kasas 39
fî el ardı : yeryüzünde
-
28-Kasas 39
el hakkı : hak
-
28-Kasas 39
ve zannû : ve zannettiler
-
28-Kasas 39
enne-hum : onlar olduğunu
-
28-Kasas 39
ileynâ : bize
-
28-Kasas 39
lâ yurceûne : rücu ettirilmeyecekler, döndürülmeyecekler
-
28-Kasas 40
fe : ardından
-
28-Kasas 40
ehaznâ-hu : onu aldık, yakaladık
-
28-Kasas 40
ve cunûde-hu : ve onun askerleri, onun orduları
-
28-Kasas 40
fe nebeznâ-hum : böylece onları attık
-
28-Kasas 40
el yemmi : deniz
-
28-Kasas 40
fanzur (fe unzur) : o zaman, bunun üzerine, sonra da bak
-
28-Kasas 40
keyfe : nasıl
-
28-Kasas 40
kâne : oldu
-
28-Kasas 40
âkıbetu : akıbet, son, sonuç
-
28-Kasas 40
ez zâlimîne : zalimler
-
28-Kasas 41
ve cealnâ-hum : ve biz onları kıldık
-
28-Kasas 41
eimmeten : imamlar, önderler, liderler
-
28-Kasas 41
yed'ûne : çağırıyorlar, davet ediyorlar
-
28-Kasas 41
ilâ en nârı : ateşe
-
28-Kasas 41
ve yevme el kıyâmeti : ve kıyâmet günü
-
28-Kasas 41
lâ yunsarûne : yardım olunmazlar
-
28-Kasas 42
ve etba'nâ-hum : ve biz onlara tâbî kıldık, arkalarından ulaştırdık
-
28-Kasas 42
hâzihi ed dunyâ : bu dünya
-
28-Kasas 42
la'neten : lânet
-
28-Kasas 42
ve yevme el kıyâmeti : ve kıyâmet günü
-
28-Kasas 42
min el makbûhîne : çirkinleştirilmiş, uzaklaştırılmış olanlardan
-
28-Kasas 43
ve lekad : ve andolsun ki
-
28-Kasas 43
âteynâ : biz verdik
-
28-Kasas 43
el kitâbe : kitap
-
28-Kasas 43
ehleknâ : helâk ettik
-
28-Kasas 43
el kurûne : nesiller
-
28-Kasas 43
el ûlâ : evvelkiler
-
28-Kasas 43
besâire : basiretler, kalp gözlerinin görme hassası
-
28-Kasas 43
li en nâsi : insanlar için
-
28-Kasas 43
ve huden : ve hidayet olarak
-
28-Kasas 43
ve rahmeten : ve rahmet olarak
-
28-Kasas 43
lealle-hum : umulur ki onlar, böylece onlar
-
28-Kasas 43
yetezekkerûne : tezekkür ederler
-
28-Kasas 44
ve mâ kunte : ve sen olmadın, sen değildin
-
28-Kasas 44
el garbiyyi : batıda
-
28-Kasas 44
el emre : emir
-
28-Kasas 44
ve mâ kunte : ve sen olmadın, sen değildin
-
28-Kasas 44
min eş şâhidîne : şahitlerden
-
28-Kasas 45
ve lâkin-nâ : ve lâkin biz
-
28-Kasas 45
enşe'nâ : inşa ettik, oluşturduk
-
28-Kasas 45
kurûnen : nesiller
-
28-Kasas 45
fe : o zaman, böylece
-
28-Kasas 45
tetâvele : uzun oldu
-
28-Kasas 45
aleyhim : onların
-
28-Kasas 45
el umuru : ömürler
-
28-Kasas 45
ve mâ kunte : ve sen olmadın, sen değilsin
-
28-Kasas 45
sâviyen : yerleşen, ikâmet eden, uzun süre kalan
-
28-Kasas 45
ehli : halk, şehir ehli
-
28-Kasas 45
medyene : Medyen
-
28-Kasas 45
tetlû : okuyorsun
-
28-Kasas 45
aleyhim : onlara
-
28-Kasas 45
ve lâkin-nâ : ve lâkin biz
-
28-Kasas 45
mursilîne : gönderenler
-
28-Kasas 46
ve mâ kunte : ve sen olmadın, sen değildin
-
28-Kasas 46
et tûri : Tur (dağı)
-
28-Kasas 46
nâdey-nâ : seslendik
-
28-Kasas 46
ve lâkin : ve ancak
-
28-Kasas 46
rahmeten : bir rahmet
-
28-Kasas 46
rabbi-ke : senin Rabbin
-
28-Kasas 46
li tunzire : uyarman için
-
28-Kasas 46
kavmen : bir kavim
-
28-Kasas 46
mâ etâ-hum : onlara gelmedi
-
28-Kasas 46
min nezîrin : (nezirlerden) bir nezir
-
28-Kasas 46
min kablike : senden önceden
-
28-Kasas 46
lealle-hum : umulur ki onlar
-
28-Kasas 46
yetezekkerûne : tezekkür ederler
-
28-Kasas 47
ve lev lâ : ve olmasa
-
28-Kasas 47
en tusîbe-hum : onlara isabet ettiğinde
-
28-Kasas 47
musîbetun : musîbet
-
28-Kasas 47
bimâ kaddemet : takdim ettikleri şey, yaptıkları şey
-
28-Kasas 47
eydî-him : onların elleri
-
28-Kasas 47
fe : artık
-
28-Kasas 47
yekûlû : söylerler, derler
-
28-Kasas 47
rabbe-nâ : bizim Rabbimiz
-
28-Kasas 47
lev lâ : olmasa
-
28-Kasas 47
erselte : sen gönderdin
-
28-Kasas 47
ileynâ : bize
-
28-Kasas 47
resûlen : resûl, elçi
-
28-Kasas 47
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 47
nettebia : biz uyarız, tâbî oluruz
-
28-Kasas 47
âyâti-ke : senin âyetlerin
-
28-Kasas 47
ve nekûne : ve biz oluruz
-
28-Kasas 47
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
28-Kasas 48
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 48
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 48
câe-hum : onlara geldi
-
28-Kasas 48
el hakku : hak
-
28-Kasas 48
lev lâ : olmasaydı
-
28-Kasas 48
ûtiye : verilen
-
28-Kasas 48
misle : gibi
-
28-Kasas 48
mâ ûtıye : verilen şey
-
28-Kasas 48
e : mı, mi
-
28-Kasas 48
ve lem : ve değil, olmadı
-
28-Kasas 48
yekfurû : inkâr ediyorlar
-
28-Kasas 48
ûtiye : verilen
-
28-Kasas 48
tezâhera : yardımlaştı, arka çıktı, destekledi
-
28-Kasas 48
ve kâlû : ve dediler
-
28-Kasas 48
kâfirûne : kâfirler, inkâr edenler
-
28-Kasas 49
fe'tû bi : getirin
-
28-Kasas 49
huve : o
-
28-Kasas 49
ehdâ : daha çok hidayete erdiren
-
28-Kasas 49
ettebi' hu : ona tâbî olayım
-
28-Kasas 49
sâdikîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
28-Kasas 50
fe : bundan sonra
-
28-Kasas 50
lem yestecîbû : icabet etmezler
-
28-Kasas 50
leke : sana
-
28-Kasas 50
fa'lem (fe ı'lem) : bil ki
-
28-Kasas 50
ennemâ : sadece, yalnız
-
28-Kasas 50
yettebiûne : tâbî olurlar
-
28-Kasas 50
ehvâe-hum, : onların hevesleri, hevaları
-
28-Kasas 50
ve men : ve kim
-
28-Kasas 50
edallu : daha dalâlette
-
28-Kasas 50
mimmenittebea : tâbî olan kimseden
-
28-Kasas 50
hevâ-hu : onun hevası, hevesleri
-
28-Kasas 50
huden : hidayet
-
28-Kasas 50
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
28-Kasas 50
lâ yehdi : hidayete erdirmez
-
28-Kasas 50
el kavme : kavim
-
28-Kasas 50
ez zâlimîne : zalimler, zulmedenler
-
28-Kasas 51
ve lekad : ve andolsun
-
28-Kasas 51
lehum : onlara
-
28-Kasas 51
el kavle : sözü
-
28-Kasas 51
lealle-hum : umulur ki onlar
-
28-Kasas 51
yetezekkerûne : tezekkür ederler
-
28-Kasas 52
ellezîne : o kimseler, onlar
-
28-Kasas 52
âteynâ-hum : onlara verdik
-
28-Kasas 52
el kitâbe : kitap
-
28-Kasas 52
yu'minûne : îmân ederler
-
28-Kasas 53
ve izâ yutlâ : ve okunduğu zaman
-
28-Kasas 53
aleyhim : onlara
-
28-Kasas 53
âmennâ : biz îmân ettik
-
28-Kasas 53
inne-hu : muhakkak ki o
-
28-Kasas 53
el hakku : hak
-
28-Kasas 53
muslimîne : müslümanlar, teslim olanlar
-
28-Kasas 54
ulâike : işte onlar
-
28-Kasas 54
yu'tevne : verilir
-
28-Kasas 54
ecre-hum : onların ecirleri, ücretleri
-
28-Kasas 54
merreteyni : iki kez, iki defa, iki kat
-
28-Kasas 54
saberû : sabrettiler
-
28-Kasas 54
ve yedraûne : ve uzaklaştırırlar, savarlar
-
28-Kasas 54
bi el haseneti : hasenat ile, iyilikle
-
28-Kasas 54
es seyyiete : seyyiat, kötülük
-
28-Kasas 54
ve mimmâ (min mâ) : ve şeyden
-
28-Kasas 54
yunfikûne : infâk ederler, verirler
-
28-Kasas 55
ve izâ semiû : ve işittikleri zaman
-
28-Kasas 55
el lagve : boş söz
-
28-Kasas 55
ve kâlû : ve dediler
-
28-Kasas 55
lenâ : bize
-
28-Kasas 55
ve lekum : ve size
-
28-Kasas 55
selâmun : selâm olsun
-
28-Kasas 55
aleykum : sizin üzerinize
-
28-Kasas 55
lâ nebtegî : istemeyiz
-
28-Kasas 55
el câhilîne : cahilleri
-
28-Kasas 56
inne-ke : muhakkak ki sen
-
28-Kasas 56
lâ tehdî : hidayete erdiremezsin
-
28-Kasas 56
men ahbebte : sevdiğin kişi
-
28-Kasas 56
ve lâkinne allâhe : ve ancak Allah
-
28-Kasas 56
yehdî : hidayete erdirir
-
28-Kasas 56
men : kişi
-
28-Kasas 56
yeşâu : dilediği
-
28-Kasas 56
ve huve : ve o
-
28-Kasas 56
a'lemu : en iyi bilendir
-
28-Kasas 56
bi el muhtedîne : hidayete erenler
-
28-Kasas 57
ve kâlû : ve dediler
-
28-Kasas 57
nettebiı : tâbî olursak, uyarsak
-
28-Kasas 57
el hudâ : hidayet
-
28-Kasas 57
mea-ke : seninle beraber
-
28-Kasas 57
nutehattaf : atılırız
-
28-Kasas 57
e : mı, mi
-
28-Kasas 57
ve lem numekkin : ve yerleşik kılmadık, sabit kılmadık
-
28-Kasas 57
lehum : onları
-
28-Kasas 57
haremen : harem olan, hürmet edilen
-
28-Kasas 57
âminen : emin olan
-
28-Kasas 57
ileyhi : onlara
-
28-Kasas 57
semerâtu : ürünler
-
28-Kasas 57
kulli şey'in : herşey
-
28-Kasas 57
min ledun-nâ : katımızdan
-
28-Kasas 57
ve lâkinne : ve ancak
-
28-Kasas 57
eksere-hum : onların çoğu
-
28-Kasas 57
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
28-Kasas 58
ve kem : ve kaç adet, nice
-
28-Kasas 58
ehleknâ : helâk ettik
-
28-Kasas 58
min karyetin : ülkeden
-
28-Kasas 58
maîşete-hâ : onun geçimi
-
28-Kasas 58
fe : o zaman, işte
-
28-Kasas 58
tilke : bu
-
28-Kasas 58
mesâkinu-hum : onların meskenleri
-
28-Kasas 58
lem tusken : iskân edilmedi (oturulmadı)
-
28-Kasas 58
kalîlen : az
-
28-Kasas 58
ve kunnâ : ve biz olduk
-
28-Kasas 58
el vârisîne : varis olanlar
-
28-Kasas 59
ve mâ kâne : ve olmadı
-
28-Kasas 59
rabbu-ke : senin Rabbin
-
28-Kasas 59
muhlike : helâk edici, helâk eden
-
28-Kasas 59
el kurâ : ülkeler, beldeler
-
28-Kasas 59
hattâ yeb'ase : gönderinceye kadar, göndermedikçe
-
28-Kasas 59
resûlen : bir resûl
-
28-Kasas 59
yetlû : okur
-
28-Kasas 59
aleyhim : onlara
-
28-Kasas 59
ve mâ kunnâ : ve biz olmadık, ve biz değiliz
-
28-Kasas 59
el kurâ : ülkeler, beldeler
-
28-Kasas 59
ve ehlu-hâ : ve onun halkı
-
28-Kasas 59
zâlimûne : zalimler, zulmedenler
-
28-Kasas 60
ve mâ : ve şey
-
28-Kasas 60
şey'in : şey
-
28-Kasas 60
fe : artık, oysa (aslında)
-
28-Kasas 60
metâu : meta, dünya malı
-
28-Kasas 60
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
28-Kasas 60
ve zînetu-hâ : ve onun süsü
-
28-Kasas 60
ve mâ : ve şey
-
28-Kasas 60
inde allâhi : Allah'ın katında
-
28-Kasas 60
ve ebkâ : ve daha kalıcı, daha bakî
-
28-Kasas 60
e : mı
-
28-Kasas 60
fe : artık, hâlâ
-
28-Kasas 60
lâ ta'kılûne : akıl etmiyorsunuz
-
28-Kasas 61
e : mı
-
28-Kasas 61
fe : artık
-
28-Kasas 61
men : kimse
-
28-Kasas 61
va'den : vaad
-
28-Kasas 61
hasenen : güzel
-
28-Kasas 61
fe : böylece
-
28-Kasas 61
huve : o
-
28-Kasas 61
ke : gibi
-
28-Kasas 61
men : kimse
-
28-Kasas 61
metta'nâ-hu : onu metalandırdık
-
28-Kasas 61
metâa : meta, dünya malı
-
28-Kasas 61
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
28-Kasas 61
summe : sonra
-
28-Kasas 61
huve : o
-
28-Kasas 61
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
28-Kasas 61
min el muhdarîne : hazır bulundurulanlardan
-
28-Kasas 62
ve yevme : ve o gün
-
28-Kasas 62
fe : artık
-
28-Kasas 62
yekûlu : der
-
28-Kasas 62
eyne : nerede
-
28-Kasas 62
şurekâîye : benim ortaklarım
-
28-Kasas 62
ellezîne : ki onlar
-
28-Kasas 62
tez'umûne : zanda bulunuyorsunuz
-
28-Kasas 63
kale : dedi
-
28-Kasas 63
ellezîne : ki onlar
-
28-Kasas 63
aleyhim : onlara
-
28-Kasas 63
el kavlu : söz
-
28-Kasas 63
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
28-Kasas 63
ellezîne : ki onlar
-
28-Kasas 63
agvey-nâ : biz azdırdık
-
28-Kasas 63
agveynâ-hum : onları azdırdık
-
28-Kasas 63
kemâ : gibi
-
28-Kasas 63
gavey-nâ : biz azdık
-
28-Kasas 63
teberre'nâ : berî olduğumuzu (uzak olduğumuzu) arz ederiz
-
28-Kasas 63
ileyke : sana
-
28-Kasas 63
ya'budûne : tapıyorlar
-
28-Kasas 64
ve kîled'û (kîle ud'û) : ve 'çağırın' denildi
-
28-Kasas 64
şurekâe-kum : sizin ortaklarınız
-
28-Kasas 64
fe : artık, bunun üzerine
-
28-Kasas 64
deav-hum : onları çağırdılar
-
28-Kasas 64
fe : artık, fakat
-
28-Kasas 64
lem yestecîbû : icabet etmezler
-
28-Kasas 64
lehum : onlara
-
28-Kasas 64
ve reavu : ve gördüler
-
28-Kasas 64
el azâbe : azap
-
28-Kasas 64
lev : eğer, keşke
-
28-Kasas 64
enne-hum : onların olduğu
-
28-Kasas 64
yehtedûne : hidayete erenler
-
28-Kasas 65
ve yevme : ve o gün
-
28-Kasas 65
fe : artık, sonra
-
28-Kasas 65
yekûlu : diyecek
-
28-Kasas 65
ecebtum : siz cevap verdiniz
-
28-Kasas 65
el murselîne : mürseller, resûller
-
28-Kasas 66
fe : artık
-
28-Kasas 66
amiyet : kapandı
-
28-Kasas 66
aleyhim : onlara
-
28-Kasas 66
el enbâu : haberler
-
28-Kasas 66
yevme izin : izin günü
-
28-Kasas 66
fe : artık, bundan sonra
-
28-Kasas 66
lâ yetesâelûne : sorulmazlar, sorgulanmazlar
-
28-Kasas 67
fe : artık
-
28-Kasas 67
emmâ : fakat
-
28-Kasas 67
men : kim
-
28-Kasas 67
tâbe : tövbe etti
-
28-Kasas 67
ve âmene : ve îmân etti, âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
-
28-Kasas 67
ve amile sâlihân : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
28-Kasas 67
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 67
en yekûne : olması
-
28-Kasas 67
min el muflihîne : felâha erenlerden
-
28-Kasas 68
ve rabbu-ke : ve senin Rabbin
-
28-Kasas 68
yeşâu : diler
-
28-Kasas 68
ve yahtâru : ve seçer
-
28-Kasas 68
mâ kâne : olmadı, değildir
-
28-Kasas 68
lehum : onlar, onlar için
-
28-Kasas 68
el hıyaratu : tercih, seçim
-
28-Kasas 68
subhâne : sübhan, münezzeh
-
28-Kasas 68
ve teâlâ : ve yüce
-
28-Kasas 68
yuşrikûne : şirk (ortak) koşarlar
-
28-Kasas 69
ve rabbu-ke : ve senin Rabbin
-
28-Kasas 69
ya'lemu : bilir
-
28-Kasas 69
ve mâ : ve şeyler
-
28-Kasas 69
yu'linûne : aleni olan, gizlenmeyen
-
28-Kasas 70
ve huve allâhu : ve o Allah
-
28-Kasas 70
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
28-Kasas 70
illâ huve : ancak, başka o
-
28-Kasas 70
lehu el hamdu : hamd ona ait
-
28-Kasas 70
fî el ûlâ : evvelde
-
28-Kasas 70
ve el âhırati : ve ahir, sonraki
-
28-Kasas 70
ve lehu : ve onun
-
28-Kasas 70
el hukmu : hüküm
-
28-Kasas 70
ve ileyhi : ve ona
-
28-Kasas 70
turceûne : döndürüleceksiniz
-
28-Kasas 71
e reeytum : gördünüz mü
-
28-Kasas 71
cealallâhu (ceale allâhu) : Allah kıldı (yaptı)
-
28-Kasas 71
aleykum : sizin üzerinize
-
28-Kasas 71
el leyle : gece
-
28-Kasas 71
sermeden : sürekli, uzun süre, sonsuz
-
28-Kasas 71
ilâ yevmi el kıyâmeti : kıyâmet gününe kadar
-
28-Kasas 71
men : kim
-
28-Kasas 71
ye'tî-kum bi : size getirir, getirecek
-
28-Kasas 71
e : mi
-
28-Kasas 71
fe lâ tesme'ûne : hâlâ işitmiyorsunuz, işitmeyeceksiniz
-
28-Kasas 72
e reeytum : gördünüz mü
-
28-Kasas 72
cealallâhu (ceale allâhu) : Allah kıldı, yaptı
-
28-Kasas 72
aleykum : sizin üzerinize
-
28-Kasas 72
en nehâre : gündüz
-
28-Kasas 72
sermeden : sürekli, uzun süre, sonsuz
-
28-Kasas 72
ilâ yevmi el kıyâmeti : kıyâmet gününe kadar
-
28-Kasas 72
men : kim
-
28-Kasas 72
ye'tî-kum bi : size getirir, getirecek
-
28-Kasas 72
leylin : gece
-
28-Kasas 72
teskunûne : sükûn bulursunuz, dinlenirsiniz
-
28-Kasas 72
e : mi
-
28-Kasas 72
fe lâ tubsırûne : hâlâ görmüyorsunuz, görmeyeceksiniz
-
28-Kasas 73
ve min rahmeti-hi : ve onun rahmetinden
-
28-Kasas 73
ceale : kıldı, yaptı, yarattı
-
28-Kasas 73
lekum : size, sizin için
-
28-Kasas 73
el leyle : gece
-
28-Kasas 73
ve en nehâre : ve gündüz
-
28-Kasas 73
li teskunû : sükûn bulmanız için, dinlenmeniz için
-
28-Kasas 73
ve li tebtegû : ve ibtiga etmeniz için, istemeniz için
-
28-Kasas 73
ve lealle-kum : ve umulur ki böylece siz
-
28-Kasas 73
teşkurûne : şükredersiniz
-
28-Kasas 74
ve yevme : ve gün
-
28-Kasas 74
fe yekûlu : sonra diyecek
-
28-Kasas 74
eyne : nerede
-
28-Kasas 74
şurekâiye : benim ortaklarım
-
28-Kasas 74
ellezîne : onlar
-
28-Kasas 74
tez'umûne : zanda bulunuyorsunuz
-
28-Kasas 75
ve neza'nâ : ve çekip çıkarttık
-
28-Kasas 75
min kulli ummetin : bütün ümmetlerden
-
28-Kasas 75
şehîden : bir şahit
-
28-Kasas 75
fe : sonra, böylece
-
28-Kasas 75
burhâne-kum : sizin burhanlarınız, sizin delilleriniz
-
28-Kasas 75
fe : sonra, böylece
-
28-Kasas 75
enne : olduğu
-
28-Kasas 75
el hakka : hak
-
28-Kasas 75
ve dalle : ve sapıp uzaklaştı
-
28-Kasas 75
yefterûne : uyduruyorlar
-
28-Kasas 76
inne : muhakkak
-
28-Kasas 76
kârûne : Karun
-
28-Kasas 76
kâne : oldu, idi
-
28-Kasas 76
fe begâ : böylece, sonra azdı
-
28-Kasas 76
aleyhim : onlara karşı
-
28-Kasas 76
ve âteynâ-hu : ve biz ona verdik
-
28-Kasas 76
min el kunûzi : hazinelerden
-
28-Kasas 76
inne : muhakkak ki, gerçekten
-
28-Kasas 76
mefâtiha-hu : onun anahtarları
-
28-Kasas 76
le tenûu bi : mutlaka ağır gelir, zor taşır
-
28-Kasas 76
el usbeti : bir topluluk
-
28-Kasas 76
uli el kuvveti : kuvvet sahibi, kuvvetli
-
28-Kasas 76
iz kâle : demişti
-
28-Kasas 76
lehu : ona
-
28-Kasas 76
lâ tefrah : ferahlanma, sevinme, gururlanma
-
28-Kasas 76
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
28-Kasas 76
el ferihîne : sevinenler, şımaranlar, gururlananlar
-
28-Kasas 77
vebtegı (ve ibtegı) : ve iste
-
28-Kasas 77
âtâkellâhu (âtâ-ke allâhu) : Allah sana verdi
-
28-Kasas 77
ed dâre : dar, diyar
-
28-Kasas 77
el âhırete : ahiret
-
28-Kasas 77
ve lâ tense : ve unutma
-
28-Kasas 77
nasîbe-ke : senin nasibin
-
28-Kasas 77
min ed dunyâ : dünyadan
-
28-Kasas 77
ve ahsin : ve ihsan et, karşılıksız ver
-
28-Kasas 77
kemâ : gibi
-
28-Kasas 77
ahsenallâhu (ahsene allâhu) : Allah ihsan etti
-
28-Kasas 77
ileyke : sana
-
28-Kasas 77
ve lâ tebgı : ve isteme
-
28-Kasas 77
el fesâde : bozgunculuk, fesat
-
28-Kasas 77
fî el ardı : yeryüzünde
-
28-Kasas 77
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
28-Kasas 77
el mufsidîne : müfsidler, fesat çıkaranlar
-
28-Kasas 78
kâle : dedi
-
28-Kasas 78
innemâ : sadece, ancak
-
28-Kasas 78
e : mi
-
28-Kasas 78
ve lem ya'lem : ve bilmez
-
28-Kasas 78
enne : olduğu
-
28-Kasas 78
allâhe : Allah
-
28-Kasas 78
ehleke : helâk etti
-
28-Kasas 78
min el kurûni : nesillerden
-
28-Kasas 78
men : kim
-
28-Kasas 78
huve : o
-
28-Kasas 78
eşeddu : daha kuvvetli
-
28-Kasas 78
kuvveten : kuvvet
-
28-Kasas 78
ve ekseru : ve daha çok
-
28-Kasas 78
cem'an : toplayarak
-
28-Kasas 78
ve lâ yus'elu : ve sorulmaz
-
28-Kasas 78
el mucrimûne : mücrimler, suçlular, günahkârlar
-
28-Kasas 79
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 79
harece : çıktı
-
28-Kasas 79
zîneti-hi : onun ihtişamı, süsü
-
28-Kasas 79
kale : dedi
-
28-Kasas 79
ellezîne : onlar
-
28-Kasas 79
yurîdûne : isterler
-
28-Kasas 79
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
28-Kasas 79
leyte : keşke
-
28-Kasas 79
lenâ : bize, bizim
-
28-Kasas 79
misle : kadar, gibi
-
28-Kasas 79
ûtiye : verildi
-
28-Kasas 79
inne-hu : muhakkak o
-
28-Kasas 79
le : gerçekten
-
28-Kasas 80
ve kale : ve dedi
-
28-Kasas 80
ellezîne : onlar
-
28-Kasas 80
el ilme : ilim
-
28-Kasas 80
veyle-kum : size yazıklar olsun
-
28-Kasas 80
sevâbullâhi : Allah'ın sevabı
-
28-Kasas 80
men : kim, kimse, kişi
-
28-Kasas 80
âmene : îmân etti
-
28-Kasas 80
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
28-Kasas 80
ve lâ yulekkâ-hâ : ve ona mülâki olmaz, kavuşmaz
-
28-Kasas 80
es sâbirûne : sabredenler
-
28-Kasas 81
fe : artık, böylece, sonra
-
28-Kasas 81
hasefnâ : yere geçirdik
-
28-Kasas 81
ve bi dâri-hi : ve onun evi
-
28-Kasas 81
el arda : yer
-
28-Kasas 81
fe : artık, böylece
-
28-Kasas 81
mâ kâne : olmadı
-
28-Kasas 81
lehu : ona, onu
-
28-Kasas 81
fietin : bir topluluk
-
28-Kasas 81
yensurûne-hu : ona yardım ederler
-
28-Kasas 81
ve mâ kâne : ve olmadı, değildi
-
28-Kasas 81
el muntasirîne : yardım edilenler, korunanlar
-
28-Kasas 82
ve asbeha : ve sabahladı, oldu
-
28-Kasas 82
ellezîne : onlar
-
28-Kasas 82
temennev : temenni ettiler, dilediler
-
28-Kasas 82
mekâne-hu : onun yeri
-
28-Kasas 82
bi el emsi : dün
-
28-Kasas 82
yekûlûne : derler
-
28-Kasas 82
vey : vay, hayret
-
28-Kasas 82
keenne : sanki, demek ki, öyle ki, öyleyse
-
28-Kasas 82
allâhe : Allah
-
28-Kasas 82
yebsutu : genişletir
-
28-Kasas 82
er rizka : rızık
-
28-Kasas 82
men : kim, kimse
-
28-Kasas 82
yesâu : diler
-
28-Kasas 82
ve yakdiru : ve takdir eder, daraltır
-
28-Kasas 82
lev lâ : olmasaydı
-
28-Kasas 82
en menne allâhu : Allah'ın ni'metlendirmesi
-
28-Kasas 82
aleynâ : bize
-
28-Kasas 82
le : elbette, mutlaka
-
28-Kasas 82
hasefe : yere geçirdi
-
28-Kasas 82
vey : vay, hayret
-
28-Kasas 82
keennehu : sanki, demek ki, öyle ki, öyleyse
-
28-Kasas 82
el kâfirûne : kâfirler
-
28-Kasas 83
tilke : bu, işte bu
-
28-Kasas 83
ed dâru el âhiretu : ahiret diyarı, ahiret yurdu
-
28-Kasas 83
nec'alu-hâ : onu kılarız
-
28-Kasas 83
li ellezîne : onlara
-
28-Kasas 83
lâ yurîdûne : istemezler
-
28-Kasas 83
uluvven : üstünlük
-
28-Kasas 83
fî el ardi : yeryüzünde
-
28-Kasas 83
ve lâ : ve olmaz, değil
-
28-Kasas 83
fesâden : fesat
-
28-Kasas 83
ve el âkibetu : ve akıbet, sonuç
-
28-Kasas 83
li el muttekîne : takva sahiplerinin
-
28-Kasas 84
men : kim
-
28-Kasas 84
câe : geldi
-
28-Kasas 84
el haseneti : hasene, iyilik, sevap
-
28-Kasas 84
fe : artık, o zaman
-
28-Kasas 84
lehu : onun için
-
28-Kasas 84
ve men : ve kim
-
28-Kasas 84
câe : geldi
-
28-Kasas 84
bi es seyyieti : seyyiat, kötülük ile
-
28-Kasas 84
fe lâ yuczâ : cezalandırılmazlar
-
28-Kasas 84
ellezîne : onlar
-
28-Kasas 84
es seyyiâti : kötülük
-
28-Kasas 84
ya'melûne : yaparlar, yapıyorlar
-
28-Kasas 85
inne : muhakkak
-
28-Kasas 85
ellezî : o ki
-
28-Kasas 85
aleyke : senin üzerine, sana
-
28-Kasas 85
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
28-Kasas 85
le : elbette
-
28-Kasas 85
râddu-ke : seni döndüren
-
28-Kasas 85
ilâ meâdin : dönülecek yere
-
28-Kasas 85
a'lemu : en iyi bilir
-
28-Kasas 85
men câe : gelen kimseyi
-
28-Kasas 85
bi el hudâ : hidayet ile
-
28-Kasas 85
ve men : ve kimseyi
-
28-Kasas 85
huve : o
-
28-Kasas 86
ve mâ kunte tercû : ve sen ümit etmezdin
-
28-Kasas 86
en yulkâ : ilka edilmesi, ulaştırılması
-
28-Kasas 86
ileyke : sana
-
28-Kasas 86
el kitâbu : kitap
-
28-Kasas 86
rahmeten : rahmet olarak
-
28-Kasas 86
min rabbi-ke : Rabbinden
-
28-Kasas 86
fe : artık, öyleyse
-
28-Kasas 86
lâ tekûnenne : sakın sen olma
-
28-Kasas 86
zahîren : yardımcı
-
28-Kasas 86
li el kâfirîne : kâfirlere
-
28-Kasas 87
ve lâ yasuddunne-ke : ve sakın seni alıkoymasınlar
-
28-Kasas 87
ba'de : sonra
-
28-Kasas 87
unzilet : indirildi
-
28-Kasas 87
ileyke : sana
-
28-Kasas 87
ved'u (ve ud'u) : ve çağır, davet et
-
28-Kasas 87
ilâ rabbi-ke : Rabbine
-
28-Kasas 87
ve lâ tekûnenne : ve sen sakın olma
-
28-Kasas 87
min el musrikîne : müşriklerden, şirk koşanlardan
-
28-Kasas 88
ve lâ ted'u : ve tapma, ibadet etme
-
28-Kasas 88
meallâhi (mea allahi) : Allah'la beraber
-
28-Kasas 88
ilâhen : ilâh
-
28-Kasas 88
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
28-Kasas 88
hûve : onun
-
28-Kasas 88
sey'in : şey
-
28-Kasas 88
veche-hu : onun vechi, zatı
-
28-Kasas 88
lehu : onun
-
28-Kasas 88
el hukmu : hüküm
-
28-Kasas 88
ve ileyhi : ve ona
-
28-Kasas 88
turceûne : döndürüleceksiniz
-
29-Ankebût 1
Elif lâm mîm. Elif lâm mîm.
-
29-Ankebût 2
e : mı
-
29-Ankebût 2
hasibe : sandı
-
29-Ankebût 2
en nâsu : insan(lar)
-
29-Ankebût 2
en yutrekû : terkedilecek, bırakılacaklar
-
29-Ankebût 2
en yekûlû : onların demeleri
-
29-Ankebût 2
âmennâ : biz îmân ettik
-
29-Ankebût 2
ve hum : ve onlar
-
29-Ankebût 2
lâ yuftenûne : imtihan edilmez
-
29-Ankebût 3
ve lekad : ve andolsun
-
29-Ankebût 3
fetennâ : biz imtihan ettik
-
29-Ankebût 3
ellezîne : o kimseler, onlar
-
29-Ankebût 3
fe : böylece
-
29-Ankebût 3
le : elbette
-
29-Ankebût 3
ya'leme : bilir
-
29-Ankebût 3
enne : olduğunu
-
29-Ankebût 3
ellezîne : o kimseler, onlar
-
29-Ankebût 3
ve le : ve mutlaka
-
29-Ankebût 3
ya'lemene : ve muhakkak ki bilmektedir
-
29-Ankebût 3
el kâzibîne : yalancıları
-
29-Ankebût 4
em : yoksa, veya
-
29-Ankebût 4
hasibe : hesap etti, zannetti
-
29-Ankebût 4
ellezîne : o kimseler, onlar
-
29-Ankebût 4
ya'melûne : yaparlar, yapıyorlar
-
29-Ankebût 4
es seyyiâti : kötülükler
-
29-Ankebût 4
en yesbikû-nâ : bizi geçmeleri
-
29-Ankebût 4
sâe : (ne) kötü
-
29-Ankebût 4
yahkumûne : hüküm veriyorlar
-
29-Ankebût 5
men : kim
-
29-Ankebût 5
kâne : oldu
-
29-Ankebût 5
yercû : diler
-
29-Ankebût 5
likâe allâhi : Allah'a mülâki olmak, Allah'a ulaşmak
-
29-Ankebût 5
fe : o zaman, o taktirde
-
29-Ankebût 5
inne : muhakkak ki
-
29-Ankebût 5
ecelallâhi (ecele allahi) : Allah'ın tayin ettiği zaman, gün
-
29-Ankebût 5
le : mutlaka
-
29-Ankebût 5
ve huve : ve o
-
29-Ankebût 5
es semîu : en iyi işiten
-
29-Ankebût 5
el alîmu : en iyi bilen
-
29-Ankebût 6
ve men : ve kim
-
29-Ankebût 6
câhede : cihad etti
-
29-Ankebût 6
fe : o zaman, o taktirde
-
29-Ankebût 6
innemâ : sadece
-
29-Ankebût 6
li nefsi-hi : onun (kendi) nefsi için
-
29-Ankebût 6
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
29-Ankebût 6
le : mutlaka, muhakkak
-
29-Ankebût 6
anil âlemîne (an el âlemîne) : âlemlerden
-
29-Ankebût 7
ve : ve
-
29-Ankebût 7
ellezîne : onlar
-
29-Ankebût 7
âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
29-Ankebût 7
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
29-Ankebût 7
le : mutlaka, elbette
-
29-Ankebût 7
nukeffiranne : mutlaka örteceğiz
-
29-Ankebût 7
seyyiâti-him : onların seyyiatleri, günahları
-
29-Ankebût 7
ve le : ve mutlaka, elbette
-
29-Ankebût 7
necziyenne-hum : onları mutlaka mükâfatlandıracağız
-
29-Ankebût 7
ahsene : daha ahsen, daha güzel
-
29-Ankebût 7
ellezî : onlar
-
29-Ankebût 7
ya'melûne : yapıyorlar
-
29-Ankebût 8
ve vassaynâ : ve vasiyet ettik, emrettik
-
29-Ankebût 8
el insâne : insan
-
29-Ankebût 8
bi vâlidey-hi : onun anne ve babasıyla
-
29-Ankebût 8
husnen : güzellikle, güzel
-
29-Ankebût 8
ve in : ve eğer
-
29-Ankebût 8
câhedâ-ke : ikisi seninle cihad etti, mücâdele etti
-
29-Ankebût 8
li tuşrike : senin şirk koşman için
-
29-Ankebût 8
leyse : değil
-
29-Ankebût 8
leke : sana, senin
-
29-Ankebût 8
fe : o zaman, o taktirde
-
29-Ankebût 8
ileyye merciu-kum : bana sizin dönüşünüz
-
29-Ankebût 8
fe : o zaman, o taktirde
-
29-Ankebût 8
unebbiu-kum : size haber vereceğim
-
29-Ankebût 8
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
29-Ankebût 9
ve : ve
-
29-Ankebût 9
ellezîne : o kimseler, onlar
-
29-Ankebût 9
âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
29-Ankebût 9
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tasfiyesi) yaptılar
-
29-Ankebût 9
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 9
nudhılenne-hum : onları mutlaka dahil edeceğiz
-
29-Ankebût 9
es sâlihîne : salihler
-
29-Ankebût 10
ve : ve
-
29-Ankebût 10
en nâsi : insanlar
-
29-Ankebût 10
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 10
yekûlu : der, diyor
-
29-Ankebût 10
âmennâ : biz îmân ettik (biz âmenû olduk)
-
29-Ankebût 10
fe : artık, o zaman
-
29-Ankebût 10
izâ ûziye : eziyet edildiği zaman
-
29-Ankebût 10
ceale : yaptı, kıldı
-
29-Ankebût 10
fitnete : fitne
-
29-Ankebût 10
en nâsi : insan
-
29-Ankebût 10
ke : gibi
-
29-Ankebût 10
ve le : ve elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 10
in câe : gelirse
-
29-Ankebût 10
rabbi-ke : senin Rabbin
-
29-Ankebût 10
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 10
yekûlunne : derler
-
29-Ankebût 10
mea-kum : sizinle birlikte, beraber
-
29-Ankebût 10
e : mı
-
29-Ankebût 10
ve : ve
-
29-Ankebût 10
leyse : değil
-
29-Ankebût 10
bi a'leme : çok iyi bilen
-
29-Ankebût 10
el âlemîne : âlemler
-
29-Ankebût 11
ve : ve
-
29-Ankebût 11
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 11
ya'lemenne : muhakkak bilir
-
29-Ankebût 11
ellezîne : o kimseler, onlar
-
29-Ankebût 11
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
29-Ankebût 11
ve : ve
-
29-Ankebût 11
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 11
ya'lemenne : muhakkak bilir
-
29-Ankebût 11
el munâfikîne : münafıklar
-
29-Ankebût 12
ve : ve
-
29-Ankebût 12
kale : dedi
-
29-Ankebût 12
ellezî : ki o
-
29-Ankebût 12
keferû : inkâr ederler
-
29-Ankebût 12
li ellezîne : o kimselere
-
29-Ankebût 12
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
29-Ankebût 12
ittebiû : tâbî olun
-
29-Ankebût 12
sebîle-nâ : bizim yolumuz
-
29-Ankebût 12
velnahmil (ve li nahmil) : ve biz taşıyalım, biz yüklenelim
-
29-Ankebût 12
ve mâ hum : ve onlar değil
-
29-Ankebût 12
bi hâmilîne : yüklenenler
-
29-Ankebût 12
min şey'in : bir şeyden
-
29-Ankebût 12
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
29-Ankebût 12
le : elbette, gerçekten
-
29-Ankebût 12
kâzibûne : yalancılardır
-
29-Ankebût 13
ve : ve
-
29-Ankebût 13
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 13
yahmilunne : mutlaka taşıyacaklar, yüklenecekler
-
29-Ankebût 13
eskâle-hum : onların yükleri, günahları
-
29-Ankebût 13
ve : ve
-
29-Ankebût 13
eskâlen : yükler, günahlar
-
29-Ankebût 13
mea : beraber, ile
-
29-Ankebût 13
eskâli-him : onların yükleri, günahları
-
29-Ankebût 13
ve : ve
-
29-Ankebût 13
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 13
yus'elunne : mutlaka sorulacaklar, sorgulanacaklar
-
29-Ankebût 13
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
29-Ankebût 13
yefterûne : uyduruyorlar
-
29-Ankebût 14
ve lekad : ve andolsun
-
29-Ankebût 14
erselnâ : biz gönderdik
-
29-Ankebût 14
fe : artık, böylece, sonra
-
29-Ankebût 14
lebise : kaldı
-
29-Ankebût 14
elfe : bin (1000)
-
29-Ankebût 14
senetin : sene, yıl
-
29-Ankebût 14
hamsîne : elli (50)
-
29-Ankebût 14
âmen : yıllar
-
29-Ankebût 14
fe : artık, böylece, sonra
-
29-Ankebût 14
ehaze-hum : onları aldı, onları helâk etti
-
29-Ankebût 14
et tûfânu : tufan
-
29-Ankebût 14
ve hum : ve onlar
-
29-Ankebût 14
zâlimûne : zulmedenler, zalimler
-
29-Ankebût 15
fe : o zaman, böylece, sonra
-
29-Ankebût 15
enceynâ-hu : biz onu kurtardık
-
29-Ankebût 15
ve : ve
-
29-Ankebût 15
ashâbe : sahip, halk
-
29-Ankebût 15
es sefîneti : gemi
-
29-Ankebût 15
ve cealnâ-hâ : ve onu kıldık
-
29-Ankebût 15
âyeten : âyet, ibret
-
29-Ankebût 15
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
29-Ankebût 16
ve ibrâhîme : ve İbrâhîm
-
29-Ankebût 16
iz kâle : demişti
-
29-Ankebût 16
a'budûllâhe (a'budû allâhe) : Allah'a kul olun
-
29-Ankebût 16
vettekûhu (ve ittekû-hu) : ve ona karşı takva sahibi olun
-
29-Ankebût 16
lekum : sizin için
-
29-Ankebût 16
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
29-Ankebût 17
innemâ : sadece, fakat
-
29-Ankebût 17
ta'budûne : tapıyorsunuz
-
29-Ankebût 17
evsânen : putlar
-
29-Ankebût 17
ve tahlukûne : ve halkediyorsunuz, yapıyorsunuz
-
29-Ankebût 17
ifken : yalan, iftira
-
29-Ankebût 17
inne : muhakkak
-
29-Ankebût 17
ellezîne : onlar
-
29-Ankebût 17
ta'budûne : tapıyorsunuz
-
29-Ankebût 17
lâ yemlikûne : malik değiller
-
29-Ankebût 17
lekum : sizin için
-
29-Ankebût 17
fe : o zaman, böylece, artık, öyleyse
-
29-Ankebût 17
ibtegû : isteyin
-
29-Ankebût 17
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
29-Ankebût 17
er rızka : rızık
-
29-Ankebût 17
va'budûhu (ve u'budû-hu) : ve ona kul olun
-
29-Ankebût 17
veşkurû : ve şükredin
-
29-Ankebût 17
lehu : ona
-
29-Ankebût 17
ileyhi : ona
-
29-Ankebût 17
turceûne : döndürüleceksiniz
-
29-Ankebût 18
ve in : ve eğer
-
29-Ankebût 18
tukezzibû : yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız
-
29-Ankebût 18
fe : o zaman, böylece, bundan sonra
-
29-Ankebût 18
kezzebe : tekzip etti, yalanladı
-
29-Ankebût 18
umemun : ümmetler
-
29-Ankebût 18
ve : ve
-
29-Ankebût 18
mâ aler resûli (alâ er resûli) : resûlün üzerine değil
-
29-Ankebût 18
illel belâgu (illâ el belâgu) : tebliğden başka
-
29-Ankebût 18
el mubînu : apaçık
-
29-Ankebût 19
e : mı
-
29-Ankebût 19
ve : ve
-
29-Ankebût 19
lem yerev : görmediler
-
29-Ankebût 19
keyfe : nasıl
-
29-Ankebût 19
el halka : yaratılış
-
29-Ankebût 19
summe : sonra
-
29-Ankebût 19
inne : muhakkak ki
-
29-Ankebût 19
zâlike : işte bu
-
29-Ankebût 19
yesîrun : kolay
-
29-Ankebût 20
fî el ardı : yeryüzünde
-
29-Ankebût 20
fanzurû (fe unzurû) : o zaman, böylece bakın
-
29-Ankebût 20
keyfe : nasıl
-
29-Ankebût 20
bedee : ilk defa başladı
-
29-Ankebût 20
el halka : yaratma, yaratış
-
29-Ankebût 20
summallâhu (summe allâhu) : sonra Allah
-
29-Ankebût 20
en neş'ete el âhırete : ahiretin inşası, ahiretin yaratılması
-
29-Ankebût 20
innallâhe : muhakkak ki Allah
-
29-Ankebût 20
alâ kulli şey'in : herşeye
-
29-Ankebût 21
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 21
yeşâu : diler
-
29-Ankebût 21
ve yerhamu : ve rahmet eder (rahîm esmasıyla tecelli eder)
-
29-Ankebût 21
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 21
yeşâu : diler
-
29-Ankebût 21
ve : ve
-
29-Ankebût 21
ileyhi : ona
-
29-Ankebût 21
tuklebûne : (halden hale çevrilip) döndürüleceksiniz
-
29-Ankebût 22
ve : ve
-
29-Ankebût 22
mâ entum : siz değilsiniz
-
29-Ankebût 22
bi mu'cizîne : aciz bırakan
-
29-Ankebût 22
fî el ardı : yeryüzünde
-
29-Ankebût 22
ve : ve
-
29-Ankebût 22
fî es semâi : semada, gökte
-
29-Ankebût 22
ve : ve
-
29-Ankebût 22
mâ lekum : sizin yoktur
-
29-Ankebût 22
min veliyyin : velîniz, dostunuz
-
29-Ankebût 22
ve : ve
-
29-Ankebût 23
ve ellezîne : ve onlar
-
29-Ankebût 23
keferû : inkâr ettiler, örttüler
-
29-Ankebût 23
ve likâi-hî : ve ona mülâki olmayı, ulaşmayı
-
29-Ankebût 23
ulâike : işte onlar
-
29-Ankebût 23
yeisû : ümidi kestiler
-
29-Ankebût 23
min rahmetî : rahmetimden
-
29-Ankebût 23
ve ulâike : ve işte onlar
-
29-Ankebût 23
lehum : onlar için vardır
-
29-Ankebût 23
azâbun elîmun : elîm azap
-
29-Ankebût 24
fe : bunun üzerine, buna rağmen
-
29-Ankebût 24
mâ kâne : olmadı
-
29-Ankebût 24
cevâbe : cevap
-
29-Ankebût 24
en kâlûktulû-hu : 'onu öldürün' demek
-
29-Ankebût 24
ev : veya
-
29-Ankebût 24
fe : böylece, bunun üzerine
-
29-Ankebût 24
encâhullâhu (encâhu allâhu) : Allah onu kurtardı
-
29-Ankebût 24
min en nâri : ateşten
-
29-Ankebût 24
inne : muhakkak
-
29-Ankebût 24
zâlike : bu, işte bu
-
29-Ankebût 24
le âyâtin : elbette âyetler
-
29-Ankebût 24
yu'minûne : mü'min olurlar
-
29-Ankebût 25
ve : ve
-
29-Ankebût 25
kâle : dedi
-
29-Ankebût 25
inne : muhakkak ki
-
29-Ankebût 25
ittehaztum : siz edindiniz
-
29-Ankebût 25
evsânen : putlar
-
29-Ankebût 25
meveddete : sevgi, muhabbet
-
29-Ankebût 25
beyni-kum : siz aranızda
-
29-Ankebût 25
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
29-Ankebût 25
summe : sonra
-
29-Ankebût 25
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
29-Ankebût 25
yekfuru : inkâr edecek
-
29-Ankebût 25
ve : ve
-
29-Ankebût 25
yel'anu : lânet edecek
-
29-Ankebût 25
ve me'vâ-kum : ve sizin dönüş yeriniz
-
29-Ankebût 25
en nâru : ateş
-
29-Ankebût 25
ve mâ lekum : ve sizin için yoktur
-
29-Ankebût 25
nâsırîne : yardımcı
-
29-Ankebût 26
fe : böylece, bunun üzerine, bundan sonra
-
29-Ankebût 26
âmene : îmân etti
-
29-Ankebût 26
lehu : ona
-
29-Ankebût 26
ve kâle : ve dedi
-
29-Ankebût 26
innehu : çünkü o, muhakkak o
-
29-Ankebût 26
huve : o
-
29-Ankebût 26
el azîzu : azîz, güçlü ve üstün
-
29-Ankebût 26
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
29-Ankebût 27
ve : ve
-
29-Ankebût 27
vehebnâ : biz hibe ettik, armağan ettik, hediye ettik
-
29-Ankebût 27
lehu : ona
-
29-Ankebût 27
ve ya'kûbe : ve Yâkub
-
29-Ankebût 27
ve : ve
-
29-Ankebût 27
cealnâ : biz kıldık, yaptık
-
29-Ankebût 27
zurriyyeti-hi : onun zürriyeti
-
29-Ankebût 27
en nubuvvete : nebîlik, peygamberlik
-
29-Ankebût 27
ve el kitâbe, : ve kitap
-
29-Ankebût 27
ve âteynâ-hu : ve biz ona verdik
-
29-Ankebût 27
ecre-hu : onun ecrini
-
29-Ankebût 27
fî ed dunyâ, : dünyada
-
29-Ankebût 27
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
29-Ankebût 27
fî el âhıreti : ahirette
-
29-Ankebût 27
le : mutlaka
-
29-Ankebût 27
es sâlihîne : salihler
-
29-Ankebût 28
ve : ve
-
29-Ankebût 28
iz kâle : demişti
-
29-Ankebût 28
inne-kum : muhakkak siz
-
29-Ankebût 28
le : gerçekten
-
29-Ankebût 28
te'tûne : geliyorsunuz
-
29-Ankebût 28
el fâhışete : kötülüğe, fahişeliğe
-
29-Ankebût 28
sebeka-kum : sizden önce geçmiş olanlar
-
29-Ankebût 28
ehadin : biri, birisi
-
29-Ankebût 28
el âlemîne : âlemler
-
29-Ankebût 29
e : mı
-
29-Ankebût 29
inne-kum : muhakkak siz
-
29-Ankebût 29
le te'tûne : mutlaka geliyorsunuz, geleceksiniz
-
29-Ankebût 29
er ricâle : erkekler
-
29-Ankebût 29
ve taktaûne : ve kesiyorsunuz, keseceksiniz
-
29-Ankebût 29
es sebîle : yol
-
29-Ankebût 29
ve te'tûne : ve geliyorsunuz
-
29-Ankebût 29
el munkere : kötülük, hayasızlık
-
29-Ankebût 29
fe : artık
-
29-Ankebût 29
mâ kâne : olmadı
-
29-Ankebût 29
cevâbe : cevap
-
29-Ankebût 29
en kâlû'ti-nâ : 'bize getir'' demek
-
29-Ankebût 29
in kunte : eğer sen isen
-
29-Ankebût 29
min es sâdikîne : sadıklardan, doğru sözlülerden
-
29-Ankebût 30
kâle : dedi
-
29-Ankebût 30
el kavmi : kavim
-
29-Ankebût 30
el mufsidîne : müfsidler, fesat çıkaranlar
-
29-Ankebût 31
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
29-Ankebût 31
câet : geldi
-
29-Ankebût 31
ibrâhîme : İbrâhîm'e
-
29-Ankebût 31
bi el buşrâ : müjde ile
-
29-Ankebût 31
ehli : halk
-
29-Ankebût 31
el karyeti : ülke, karye, belde
-
29-Ankebût 31
inne : muhakkak ki
-
29-Ankebût 31
ehle-hâ : onun halkı
-
29-Ankebût 31
zâlimîne : zalimler, zulmedenler
-
29-Ankebût 32
kâle : dedi
-
29-Ankebût 32
inne : muhakkak ki
-
29-Ankebût 32
lûten : Lut
-
29-Ankebût 32
a'lemu : daha iyi biliriz
-
29-Ankebût 32
bi men : kimseyi
-
29-Ankebût 32
le nunecciyenne-hu : onu muhakkak kurtaracağız
-
29-Ankebût 32
ve ehle-hû : ve onun ailesi
-
29-Ankebût 32
illemreetehu (illâ emreete-hu) : onun hanımı hariç
-
29-Ankebût 32
kânet : oldu
-
29-Ankebût 32
min el gâbirîne : geride kalanlardan
-
29-Ankebût 33
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
29-Ankebût 33
en câet : gelmesi
-
29-Ankebût 33
sîe : üzüldü
-
29-Ankebût 33
ve dâka : ve içi daraldı
-
29-Ankebût 33
zer'ân : telâşlandı
-
29-Ankebût 33
ve kâlû : ve dediler
-
29-Ankebût 33
lâ tehaf : korkma
-
29-Ankebût 33
ve lâ tahzen : ve mahzun olma
-
29-Ankebût 33
muneccû-ke : seni kurtaracak olanlarız
-
29-Ankebût 33
ve ehle-ke : ve senin aileni
-
29-Ankebût 33
illemreeteke (illâ emreete-ke) : senin hanımın hariç
-
29-Ankebût 33
kânet : oldu
-
29-Ankebût 33
min el gâbirîne : geride kalanlardan
-
29-Ankebût 34
munzilûne : indirecek olanlar
-
29-Ankebût 34
alâ ehli : halk üzerine
-
29-Ankebût 34
el karyeti : belde
-
29-Ankebût 34
riczen : azap
-
29-Ankebût 34
min es semâi : semadan
-
29-Ankebût 34
yefsukûne : fısk yapıyorlar
-
29-Ankebût 35
ve lekad : ve andolsun ki
-
29-Ankebût 35
tereknâ : biz bıraktık
-
29-Ankebût 35
âyeten : âyet, delil
-
29-Ankebût 35
beyyineten : açıkça
-
29-Ankebût 35
ya'kılûne : akıl eder, akıl edecek
-
29-Ankebût 36
ve ilâ medyene : ve Medyen'e
-
29-Ankebût 36
ehâ-hum : onların kardeşi
-
29-Ankebût 36
şuayben : Şuayb
-
29-Ankebût 36
fe : o zaman
-
29-Ankebût 36
kâle : dedi
-
29-Ankebût 36
a'budûllâhe (a'budû allâhe) : Allah'a kul olun
-
29-Ankebût 36
vercû (ve ircû) : ve dileyin
-
29-Ankebût 36
el yevme el âhıre : ahiret günü (Allah'a ulaşma günü)
-
29-Ankebût 36
ve lâ ta'sev : ve azgınlık etmeyin
-
29-Ankebût 36
fî el ardı : yeryüzünde
-
29-Ankebût 36
mufsidîne : fesat çıkaranlar
-
29-Ankebût 37
fe : böylece, fakat
-
29-Ankebût 37
kezzebû-hu : onu yalanladılar
-
29-Ankebût 37
fe : o zaman
-
29-Ankebût 37
ehazet-hum : onları aldı, yakaladı
-
29-Ankebût 37
er recfetu : şiddetli sarsıntı
-
29-Ankebût 37
fe : ardından
-
29-Ankebût 37
asbehû : sabahladılar
-
29-Ankebût 37
câsimîne : diz üstü çökmüş olanlar
-
29-Ankebût 38
ve âden : ve Ad (kavmi)
-
29-Ankebût 38
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
29-Ankebût 38
ve kad : ve olmuştu
-
29-Ankebût 38
tebeyyene : beyan edildi
-
29-Ankebût 38
lekum : size
-
29-Ankebût 38
min mesâkini-him : onların meskenlerinden
-
29-Ankebût 38
ve zeyyene : ve süsledi
-
29-Ankebût 38
lehum : onlara
-
29-Ankebût 38
eş şeytânu : şeytan
-
29-Ankebût 38
a'mâle-hum : onların amelleri, yaptıkları
-
29-Ankebût 38
fe : ardından
-
29-Ankebût 38
sadde-hum : onları alıkoydu
-
29-Ankebût 38
anis sebîli (an es sebîli) : yoldan
-
29-Ankebût 38
ve kânû : ve oldular, idiler
-
29-Ankebût 38
mustebsırîne : görebilenler, görenler
-
29-Ankebût 39
ve kârûne : ve Karun
-
29-Ankebût 39
ve fir'avne : ve firavun
-
29-Ankebût 39
ve hâmâne : ve Haman
-
29-Ankebût 39
ve lekad : ve andolsun
-
29-Ankebût 39
câe-hum : onlara geldi
-
29-Ankebût 39
el beyyinâti : apaçık deliller
-
29-Ankebût 39
festekberû (fe istekberû) : böylece büyüklendiler
-
29-Ankebût 39
el ardı : yeryüzü
-
29-Ankebût 39
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
29-Ankebût 39
sâbikîne : geçenler (kurtulanlar)
-
29-Ankebût 40
fe : bunun üzerine, böylece
-
29-Ankebût 40
kullen : hepsi
-
29-Ankebût 40
ehaznâ : biz aldık, yakaladık
-
29-Ankebût 40
zenbi-hi : onun günahı
-
29-Ankebût 40
fe : bunun üzerine, böylece
-
29-Ankebût 40
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 40
erselnâ : biz gönderdik
-
29-Ankebût 40
aleyhi : ona, onun üzerine
-
29-Ankebût 40
hâsıben : kasırga
-
29-Ankebût 40
ve : ve
-
29-Ankebût 40
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 40
ehazet-hu : onu aldı, yakaladı
-
29-Ankebût 40
es sayhatu : sayha (şiddetli ses dalgası)
-
29-Ankebût 40
ve : ve
-
29-Ankebût 40
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 40
hasefnâ : yere geçirdik, yerin dibine batırdık
-
29-Ankebût 40
el arda : arz, yeryüzü
-
29-Ankebût 40
ve : ve
-
29-Ankebût 40
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 40
ve : ve
-
29-Ankebût 40
li yazlime-hum : onlara zulmeden
-
29-Ankebût 40
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
29-Ankebût 40
enfuse-hum : onların nefsleri, kendi nefsleri
-
29-Ankebût 40
yazlimûne : zulmediyorlar
-
29-Ankebût 41
meselu : misal, hal, durum
-
29-Ankebût 41
ellezîne : onlar
-
29-Ankebût 41
ittehazû : edindiler
-
29-Ankebût 41
evliyâe : velîler, dostlar
-
29-Ankebût 41
ke : gibi
-
29-Ankebût 41
meseli : misal, hal, durum
-
29-Ankebût 41
el ankebûti : örümcek
-
29-Ankebût 41
ittehazet : edindi
-
29-Ankebût 41
beyten : ev
-
29-Ankebût 41
ve inne : ve muhakkak
-
29-Ankebût 41
evhene : en dayanıksız
-
29-Ankebût 41
el buyûti : evler
-
29-Ankebût 41
le : gerçekten
-
29-Ankebût 41
beytu : ev
-
29-Ankebût 41
el ankebûti : örümcek
-
29-Ankebût 41
lev : keşke
-
29-Ankebût 41
ya'lemûne : biliyorlar
-
29-Ankebût 42
inne : muhakkak
-
29-Ankebût 42
allâhe : Allah
-
29-Ankebût 42
ya'lemu : bilir
-
29-Ankebût 42
mâ yed'ûne : taptıkları şey(ler)
-
29-Ankebût 42
min şey'in : şeyden, bir şey
-
29-Ankebût 42
ve : ve
-
29-Ankebût 42
huve : o
-
29-Ankebût 42
el azîz : azîz, çok yüce
-
29-Ankebût 42
el hakîmu : hakîm, hikmet ve hüküm sahibi
-
29-Ankebût 43
ve : ve
-
29-Ankebût 43
tilke : işte bu
-
29-Ankebût 43
el emsâlu : misaller, örnekler
-
29-Ankebût 43
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
29-Ankebût 43
ve : ve
-
29-Ankebût 43
el âlimûne : alimler
-
29-Ankebût 44
es semâvâti : semalar, gökler
-
29-Ankebût 44
ve : ve
-
29-Ankebût 44
el arda : arz, yeryüzü
-
29-Ankebût 44
bi el hakkı : hak ile
-
29-Ankebût 44
inne : muhakkak
-
29-Ankebût 44
zâlike : işte bu
-
29-Ankebût 44
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 44
âyeten : âyetler
-
29-Ankebût 44
li el mu'minîne : mü'minler için, mü'minlere
-
29-Ankebût 45
ûhıye : vahyedilen
-
29-Ankebût 45
ileyke : sana
-
29-Ankebût 45
el kitâbi : kitap
-
29-Ankebût 45
ve ekımı : ve ikame et (kıl)
-
29-Ankebût 45
es salâte : namaz
-
29-Ankebût 45
inne : muhakkak
-
29-Ankebût 45
es salâte : namaz
-
29-Ankebût 45
tenhâ : nehyeder, yasaklar, mani olur
-
29-Ankebût 45
anil fahşâi (an el fahşâi) : fuhuştan, kötülükten
-
29-Ankebût 45
ve el munkeri : ve münker, nekir, kötülük
-
29-Ankebût 45
ve le : ve elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 45
ekberu : en büyük
-
29-Ankebût 45
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
29-Ankebût 45
ya'lemu : bilir
-
29-Ankebût 45
tasneûne : yapıyorsunuz
-
29-Ankebût 46
ve lâ tucâdilû : ve mücâdele etmeyin
-
29-Ankebût 46
ehle el kitâbi : kitap ehli
-
29-Ankebût 46
elletî : ki o
-
29-Ankebût 46
hiye : o
-
29-Ankebût 46
ahsenu : en ahsen, en güzel olan
-
29-Ankebût 46
ellezîne : onlar
-
29-Ankebût 46
zalemû : zulmettiler
-
29-Ankebût 46
ve kûlû : ve deyin
-
29-Ankebût 46
âmennâ : biz îmân ettik
-
29-Ankebût 46
ellezî : ki o
-
29-Ankebût 46
unzile : indirildi
-
29-Ankebût 46
ileynâ : bize
-
29-Ankebût 46
ve unzile : ve indirildi
-
29-Ankebût 46
ileykum : size
-
29-Ankebût 46
ve ilâhu-nâ : ve bizim ilâhımız
-
29-Ankebût 46
ve ilâhu-kum : ve sizin ilâhınız
-
29-Ankebût 46
ve nahnu : ve biz
-
29-Ankebût 46
lehu : ona
-
29-Ankebût 46
muslimûne : teslim olanlar
-
29-Ankebût 47
ve kezâlike : ve işte böylece
-
29-Ankebût 47
enzelnâ : biz indirdik
-
29-Ankebût 47
ileyke : sana
-
29-Ankebût 47
el kitâbe : kitap
-
29-Ankebût 47
fe : böylece
-
29-Ankebût 47
ellezîne : onlar
-
29-Ankebût 47
âteynâ : biz verdik
-
29-Ankebût 47
el kitâbe : kitap
-
29-Ankebût 47
yu'minûne : mü'min olurlar, îmân ederler
-
29-Ankebût 47
ve min : ve ...den, dan
-
29-Ankebût 47
men : kim, kimse, kişi
-
29-Ankebût 47
ve : ve
-
29-Ankebût 47
mâ yechadu : bile bile inkâr etmez
-
29-Ankebût 47
el kâfirûne : kâfirler
-
29-Ankebût 48
ve mâ kunte : ve sen olmadın
-
29-Ankebût 48
tetlû : okuyorsun
-
29-Ankebût 48
ve lâ tehuttu-hu : ve onu yazmıyorsun
-
29-Ankebût 48
bi yemîni-ke : sağ elinle
-
29-Ankebût 48
izen : öyleyse, o zaman, öyle olsa
-
29-Ankebût 48
lertâbe (le irtâbe) : mutlaka şüphe ederler
-
29-Ankebût 48
el mubtılûne : bâtılda olanlar
-
29-Ankebût 49
bel : hayır
-
29-Ankebût 49
huve : o
-
29-Ankebût 49
beyyinâtun : beyan olunan
-
29-Ankebût 49
ellezîne : o kimseler
-
29-Ankebût 49
el ilme : ilim
-
29-Ankebût 49
ve : ve
-
29-Ankebût 49
mâ yechadu : bile bile inkâr etmez
-
29-Ankebût 49
ez zâlimûne : zalimler, zulmedenler
-
29-Ankebût 50
ve kâlû : ve dediler
-
29-Ankebût 50
lev lâ : olmaz mı
-
29-Ankebût 50
unzile : indirildi
-
29-Ankebût 50
aleyhi : ona
-
29-Ankebût 50
innema : sadece, ancak
-
29-Ankebût 50
el âyâtu : âyetler
-
29-Ankebût 50
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
29-Ankebût 50
ve innemâ : ve sadece, ancak
-
29-Ankebût 50
ene : ben
-
29-Ankebût 50
nezîrun : uyarıcı
-
29-Ankebût 51
e : mı
-
29-Ankebût 51
ve lem yekfi-him : ve onlara kâfi gelmiyor, yetmiyor
-
29-Ankebût 51
ennâ : nasıl
-
29-Ankebût 51
enzelnâ : biz indirdik
-
29-Ankebût 51
aleyke : sana
-
29-Ankebût 51
el kitâbe : kitap
-
29-Ankebût 51
aleyhim : onlara
-
29-Ankebût 51
inne : muhakkak ki
-
29-Ankebût 51
fî zâlike : bunda vardır
-
29-Ankebût 51
le : muhakkak, mutlaka, elbette
-
29-Ankebût 51
rahmeten : bir rahmet
-
29-Ankebût 51
ve zikrâ : ve zikir
-
29-Ankebût 51
yu'minûne : mü'min olan
-
29-Ankebût 52
kefâ : kâfi, yeterli
-
29-Ankebût 52
beynî : benim aramda
-
29-Ankebût 52
ve beyne-kum : ve sizin aranızda
-
29-Ankebût 52
şehîden : şahit olarak
-
29-Ankebût 52
ya'lemu : bilir
-
29-Ankebût 52
mâ fî es semâvâti : göklerde olanı
-
29-Ankebût 52
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
29-Ankebût 52
ve ellezîne : ve o kimseler
-
29-Ankebût 52
âmenû : inandılar
-
29-Ankebût 52
bi el bâtılı : bâtıla
-
29-Ankebût 52
ve keferû : ve inkâr ettiler
-
29-Ankebût 52
ulâike : işte onlar
-
29-Ankebût 52
hum el hâsirûne : hüsrana uğrayanlar
-
29-Ankebût 53
ve yesta'cilûne-ke : ve senden acele istiyorlar
-
29-Ankebût 53
bi el azâbi : azabı
-
29-Ankebût 53
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
29-Ankebût 53
ecelun : ecel, zaman
-
29-Ankebût 53
musemmen : belirlenmiş
-
29-Ankebût 53
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 53
câe-hum : onlara geldi
-
29-Ankebût 53
el azâbu : azap
-
29-Ankebût 53
ve le ye'tiyenne-hum : ve mutlaka onlara gelecek
-
29-Ankebût 53
bagteten : ansızın
-
29-Ankebût 53
ve hum : ve onlar
-
29-Ankebût 53
lâ yeş'urûne : farkına varmazlar
-
29-Ankebût 54
yesta'cilûne-ke : senden acele istiyorlar
-
29-Ankebût 54
bi el azâbi : azabı
-
29-Ankebût 54
ve : ve
-
29-Ankebût 54
inne : muhakkak
-
29-Ankebût 54
cehenneme : cehennem
-
29-Ankebût 54
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 54
el kâfirîne : kâfirler, inkâr edenler
-
29-Ankebût 55
yevme : gün
-
29-Ankebût 55
el azâbu : azap
-
29-Ankebût 55
min fevkı-him : onların üstünden
-
29-Ankebût 55
ve : ve
-
29-Ankebût 55
erculi-him : onların ayakları
-
29-Ankebût 55
ve yekûlu : ve derler
-
29-Ankebût 55
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
29-Ankebût 56
ellezîne : onlar
-
29-Ankebût 56
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
29-Ankebût 56
inne : muhakkak
-
29-Ankebût 56
fe : artık , öyleyse
-
29-Ankebût 56
iyyâye : yalnız bana
-
29-Ankebût 56
fe a'budû-ni : kul olun
-
29-Ankebût 57
nefsin : nefs
-
29-Ankebût 57
el mevti : ölüm
-
29-Ankebût 57
summe : sonra
-
29-Ankebût 57
ileynâ : bize
-
29-Ankebût 57
turceûne : döndürüleceksiniz
-
29-Ankebût 58
ve ellezîne : ve onlar
-
29-Ankebût 58
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
29-Ankebût 58
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
29-Ankebût 58
le nubevvienne-hum : mutlaka onları mutlaka yerleştireceğiz
-
29-Ankebût 58
min el cenneti : cennette
-
29-Ankebût 58
tecrî : akar
-
29-Ankebût 58
el enhâru : nehirler
-
29-Ankebût 58
hâlidîne : kalıcıdırlar, kalacak olanlar
-
29-Ankebût 58
ni'me : ne güzel
-
29-Ankebût 58
ecru : ecir, ücret
-
29-Ankebût 58
el âmilîne : amel edenler
-
29-Ankebût 59
ellezîne : onlar
-
29-Ankebût 59
saberû : sabrın sahipleridir
-
29-Ankebût 59
ve : ve
-
29-Ankebût 59
yetevekkelûne : tevekkül edenlerdir
-
29-Ankebût 60
ve keeyyin : ve nice
-
29-Ankebût 60
dâbbetin : hayvan
-
29-Ankebût 60
yerzuku-hâ : o rızıklandırır
-
29-Ankebût 60
ve : ve
-
29-Ankebût 60
ve huve : ve o
-
29-Ankebût 60
es semîu : en iyi işiten
-
29-Ankebût 60
el alîmu : en iyi bilen
-
29-Ankebût 61
ve : ve
-
29-Ankebût 61
le : elbette
-
29-Ankebût 61
seelte-hum : onlara sordun
-
29-Ankebût 61
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 61
es semâvâti : semalar, gökler
-
29-Ankebût 61
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
29-Ankebût 61
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
29-Ankebût 61
eş şemse : güneş
-
29-Ankebût 61
ve el kamere : ve ay
-
29-Ankebût 61
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 61
yekûlunne : mutlaka diyecek, der
-
29-Ankebût 61
fe : artık
-
29-Ankebût 61
ennâ : nasıl
-
29-Ankebût 61
yu'fekûne : döndürülüyorlar
-
29-Ankebût 62
yebsutu : genişletir
-
29-Ankebût 62
er rızka : rızık
-
29-Ankebût 62
men yeşâu : dilediği kimse
-
29-Ankebût 62
ve yakdiru : ve takdir eder, daraltır
-
29-Ankebût 62
lehu : onun için
-
29-Ankebût 62
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
29-Ankebût 62
bi kulli şey'in : herşeyi
-
29-Ankebût 63
ve : ve
-
29-Ankebût 63
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 63
seelte-hum : onlara sordun
-
29-Ankebût 63
men : kim
-
29-Ankebût 63
nezzele : indirdi
-
29-Ankebût 63
es semai (mines semai) : sema, gök (semadan, gökten)
-
29-Ankebût 63
mâen : su
-
29-Ankebût 63
fe : artık, böylece
-
29-Ankebût 63
el arda : arz, yeryüzü
-
29-Ankebût 63
mevti-hâ : onun ölümü
-
29-Ankebût 63
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 63
yekûlunne : mutlaka diyecek, der
-
29-Ankebût 63
el hamdu : hamd
-
29-Ankebût 63
bel : hayır
-
29-Ankebût 63
ekseru-hum : onların çoğu
-
29-Ankebût 63
lâ ya'kılûne : akıl etmezler
-
29-Ankebût 64
ve : ve
-
29-Ankebût 64
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
29-Ankebût 64
lehvun : eğlence
-
29-Ankebût 64
ve laibun : ve oyun
-
29-Ankebût 64
ve inne : ve muhakkak
-
29-Ankebût 64
ed dâre el âhırete : ahiret yurdu
-
29-Ankebût 64
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 64
hiye : o
-
29-Ankebût 64
el hayevânu : (gerçek) hayat
-
29-Ankebût 64
lev : eğer, şâyet
-
29-Ankebût 64
ya'lemûne : bilirler
-
29-Ankebût 65
fe izâ : o zaman
-
29-Ankebût 65
fî el fulki : gemiye
-
29-Ankebût 65
deavûllâhe (deavû allâhe) : Allah'a dua ettiler
-
29-Ankebût 65
muhlisîne : halis olarak, halis kılarak
-
29-Ankebût 65
lehu : ona
-
29-Ankebût 65
ed dîne : dîn
-
29-Ankebût 65
fe : fakat
-
29-Ankebût 65
lemmâ : olduğu zaman
-
29-Ankebût 65
neccâ-hum : onları kurtardı
-
29-Ankebût 65
ilâ el berri : karaya
-
29-Ankebût 65
yuşrikûne : şirk koşarlar
-
29-Ankebût 66
li yekfurû : inkâr etsinler, nankörlük etsinler
-
29-Ankebût 66
âteynâ-hum : onlara verdik
-
29-Ankebût 66
ve li yetemettaû : ve metalansınlar, faydalansınlar
-
29-Ankebût 66
fe : fakat, ama
-
29-Ankebût 66
sevfe : yakında
-
29-Ankebût 66
ya'lemûne : bilecekler
-
29-Ankebût 67
e : mi
-
29-Ankebût 67
ve lem yerev : ve görmediler
-
29-Ankebût 67
ennâ : nasıl
-
29-Ankebût 67
cealnâ : biz kıldık, biz yaptık
-
29-Ankebût 67
haramen : haram, hürmet edilip yasaklanan
-
29-Ankebût 67
âminen : emin olan, güvenilir olan
-
29-Ankebût 67
ve yutehattafu : ve zorla kapılıp götürülen, esir alınan
-
29-Ankebût 67
en nâsu : insanlar
-
29-Ankebût 67
e : mi
-
29-Ankebût 67
fe : hâlâ
-
29-Ankebût 67
bi el bâtılı : bâtıla
-
29-Ankebût 67
yu'minûne : inanıyorlar
-
29-Ankebût 67
ve bi ni'metillâhi (ni'meti allâhi) : ve Allah'ın ni'metini
-
29-Ankebût 67
yekfurûne : inkâr ediyorlar, nankörlük ediyorlar
-
29-Ankebût 68
ve men : ve kimdir
-
29-Ankebût 68
azlemu : daha zalim
-
29-Ankebût 68
men : kim, kimse, kişi
-
29-Ankebût 68
ifterâ : iftira etti
-
29-Ankebût 68
keziben : yalan olarak, yalanla
-
29-Ankebût 68
ev : veya
-
29-Ankebût 68
kezzebe : tekzip etti, yalanladı
-
29-Ankebût 68
bi el hakkı : hak ile
-
29-Ankebût 68
lemmâ : olduğu zaman
-
29-Ankebût 68
câe-hu : ona geldi
-
29-Ankebût 68
e : mı
-
29-Ankebût 68
leyse : değil mi, yok mu
-
29-Ankebût 68
cehenneme : cehennem
-
29-Ankebût 68
mesven : barınacak yer
-
29-Ankebût 68
li el kâfirîne : kâfirlere, kâfirler için
-
29-Ankebût 69
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
29-Ankebût 69
câhedû : cihad ettiler
-
29-Ankebût 69
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 69
nehdiyenne-hum : onları mutlaka ulaştırırız
-
29-Ankebût 69
subule-nâ : bizim yollarımız
-
29-Ankebût 69
ve innallâhe (inne allâhe) : ve muhakkak ki Allah
-
29-Ankebût 69
le : elbette, mutlaka
-
29-Ankebût 69
mea : beraber
-
29-Ankebût 69
el muhsinîne : muhsinler
-
3-Âl-i İmrân 1
Elif lâm mîm. Elif lâm mîm.
-
3-Âl-i İmrân 2
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
3-Âl-i İmrân 2
huve : O
-
3-Âl-i İmrân 2
el hayyu : daima hayatta
-
3-Âl-i İmrân 2
el kayyûmu : ezelî ve ebedî olan, herşeyi yöneten (idare eden)
-
3-Âl-i İmrân 3
nezzele : parça parça, kısım kısım indirdi
-
3-Âl-i İmrân 3
aleyke : sana
-
3-Âl-i İmrân 3
el kitâbe : kitap
-
3-Âl-i İmrân 3
bi el hakkı : hak ile
-
3-Âl-i İmrân 3
beyne : arasında
-
3-Âl-i İmrân 3
yedeyhi \n(beyne yedeyhi ) : onun elleri \n: (elleri arasında, ellerinde, önlerinde)
-
3-Âl-i İmrân 3
ve enzele : ve indirdi
-
3-Âl-i İmrân 3
et tevrâte : Tevrat
-
3-Âl-i İmrân 3
ve el incîle : ve İncil
-
3-Âl-i İmrân 4
huden : hidayete erdiren, hidayete vesile olan, hidayete erdirici olarak
-
3-Âl-i İmrân 4
li en nâsi : insanlar için
-
3-Âl-i İmrân 4
ve enzele : ve indirdi
-
3-Âl-i İmrân 4
el furkâne : furkan, hakkı batıldan ayıran, Furkan (Kur'ân'ın diğer ismi)
-
3-Âl-i İmrân 4
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 4
keferû : inkâr ettiler, örttüler
-
3-Âl-i İmrân 4
lehum : onlar için
-
3-Âl-i İmrân 4
azâbun şedîdun : şiddetli azap
-
3-Âl-i İmrân 4
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 5
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 5
aleyhi : O'na
-
3-Âl-i İmrân 5
şey'un : bir şey, hiçbir şey
-
3-Âl-i İmrân 5
fî el ardı : yeryüzünde
-
3-Âl-i İmrân 5
ve lâ fî es semâi : ve semâda, gökte
-
3-Âl-i İmrân 6
huve ellezî : O ki
-
3-Âl-i İmrân 6
fî el erhâmi : rahimlerde, rahimler içinde
-
3-Âl-i İmrân 6
keyfe yeşâu : nasıl dilerse
-
3-Âl-i İmrân 6
lâ ilâhe \n(lâ).... illâ : ilâh yoktur \n: ... den başka (yoktur)
-
3-Âl-i İmrân 6
huve : O
-
3-Âl-i İmrân 6
el azîzu : üstün, galip
-
3-Âl-i İmrân 6
el hakîmu : hükmedici, hikmet sahibi
-
3-Âl-i İmrân 7
huve ellezî : O ki
-
3-Âl-i İmrân 7
enzele : indirdi
-
3-Âl-i İmrân 7
aleyke : sana
-
3-Âl-i İmrân 7
el kitâbe : kitap
-
3-Âl-i İmrân 7
muhkemâtun : muhkem, hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan, kesin hükmedilmiş olan
-
3-Âl-i İmrân 7
hunne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 7
ummu el kitâbi : bütün semavî kitapları ihtiva eden ana kitap
-
3-Âl-i İmrân 7
ve uharu : ve diğerleri
-
3-Âl-i İmrân 7
muteşâbihâtun : tevile tâbî, yoruma açık
-
3-Âl-i İmrân 7
fe emmâ ellezîne : fakat onlar
-
3-Âl-i İmrân 7
zeygun : eğrilik, bâtıla meyil
-
3-Âl-i İmrân 7
fe : bu sebeble
-
3-Âl-i İmrân 7
yettebiûne : tâbî olurlar
-
3-Âl-i İmrân 7
mâ teşâbehe : muteşâbih olanlara, yorum gerektirenlere
-
3-Âl-i İmrân 7
ibtigâe : amaç edindi, istedi
-
3-Âl-i İmrân 7
el fitneti : fitne
-
3-Âl-i İmrân 7
ve ibtigâe : ve amaç edindi, istedi
-
3-Âl-i İmrân 7
te'vîli-hi : onun tevilini, açıklamasını, yorumunu
-
3-Âl-i İmrân 7
ve mâ ya'lemu : ve bilmez
-
3-Âl-i İmrân 7
te'vîle-hu : onun tevilini, açıklamasını, yorumunu
-
3-Âl-i İmrân 7
ve er râsihûne : rûsuh sahipleri
-
3-Âl-i İmrân 7
fî el ilmi : ilimde
-
3-Âl-i İmrân 7
yekûlûne : derler
-
3-Âl-i İmrân 7
âmennâ bihi : biz ona inandık, ona îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 7
ve mâ yezzekkeru : ve tezekkür edemezler anlamını çıkartamazlar
-
3-Âl-i İmrân 7
illâ ulû el elbâbi : ancak, sadece lübblerin, sırların sahipleri
-
3-Âl-i İmrân 8
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 8
kulûbe-nâ : kalplerimizi
-
3-Âl-i İmrân 8
ba'de : sonra
-
3-Âl-i İmrân 8
iz hedeyte-nâ : bizi hidayete erdirdiğin zaman
-
3-Âl-i İmrân 8
veheb lenâ : bize vehbi olarak ihsan et, bağışla
-
3-Âl-i İmrân 8
min ledun-ke : senin katından
-
3-Âl-i İmrân 8
rahmeten : rahmet
-
3-Âl-i İmrân 8
inne-ke : muhakkak ki sen
-
3-Âl-i İmrân 8
ente : sen
-
3-Âl-i İmrân 8
el vehhâbu : ihsan eden, bağışlayan, hak kazanmadan veren, karşılıksız veren
-
3-Âl-i İmrân 9
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 9
inne-ke : muhakkak ki Sen
-
3-Âl-i İmrân 9
en nâsi : insanlar
-
3-Âl-i İmrân 9
li yevmin : o günde
-
3-Âl-i İmrân 9
lâ raybe : şek, şüphe yok
-
3-Âl-i İmrân 9
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 9
el mîâde : vaad edilen, vaad edilen şey
-
3-Âl-i İmrân 10
inne : muhakkak ki
-
3-Âl-i İmrân 10
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 10
len tugniye : asla fayda etmez
-
3-Âl-i İmrân 10
emvâlu-hum : onların malları
-
3-Âl-i İmrân 10
ve lâ : ve değil, olmaz
-
3-Âl-i İmrân 10
evlâdu-hum : ve onların evlâtları
-
3-Âl-i İmrân 10
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 10
ve ûlâike : ve işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 10
en nâri : ateş
-
3-Âl-i İmrân 11
ke de'bi : gibi, benzer, durumu gibi
-
3-Âl-i İmrân 11
âli fir'avne : firavun ailesi
-
3-Âl-i İmrân 11
ve ellezîne : ve onlar, ve o kimseler
-
3-Âl-i İmrân 11
kezzebû : tekzip ettiler, yalanladılar
-
3-Âl-i İmrân 11
fe ehaze-hum allâhu : bunun üzerine Allah onları yakaladı
-
3-Âl-i İmrân 11
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 11
şedîdu el ıkâbi : ikâbın (azabın) şiddeti, ikâbı (azabı) şiddetli
-
3-Âl-i İmrân 12
li ellezîne keferû : kâfir olanlara
-
3-Âl-i İmrân 12
se tuglebûne : yakında yenileceksiniz
-
3-Âl-i İmrân 12
ve tuhşerûne : ve toplanacaksınız
-
3-Âl-i İmrân 12
ilâ cehenneme : cehenneme (cehennemde)
-
3-Âl-i İmrân 12
ve bi'se el mihâdu : ve ne kötü döşek
-
3-Âl-i İmrân 13
kad kâne : olmuştu
-
3-Âl-i İmrân 13
lekum : sizin için
-
3-Âl-i İmrân 13
âyetun : âyet, ibret
-
3-Âl-i İmrân 13
fî fieteyni : iki topluluk hakkında, toplulukta
-
3-Âl-i İmrân 13
el tekatâ : çarpıştı
-
3-Âl-i İmrân 13
fietun : bir topluluk
-
3-Âl-i İmrân 13
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda (Allah yolunda)
-
3-Âl-i İmrân 13
ve uhrâ : ve diğeri
-
3-Âl-i İmrân 13
yeravne-hum : onları görüyor
-
3-Âl-i İmrân 13
misley-him : onların (kendilerinin) iki misli
-
3-Âl-i İmrân 13
ra'ye el ayni : gözleri ile görüyor
-
3-Âl-i İmrân 13
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 13
yûeyyidu : destekler, kuvvetlendirir
-
3-Âl-i İmrân 13
men yeşâu : dilediği kimse
-
3-Âl-i İmrân 13
inne : muhakkak ki
-
3-Âl-i İmrân 13
fî zâlike : bunda vardır
-
3-Âl-i İmrân 13
le ibreten : elbette, mutlaka ibret
-
3-Âl-i İmrân 13
li ulî el ebsâri : basiret sahipleri için
-
3-Âl-i İmrân 14
zuyyine : süslü gösterildi
-
3-Âl-i İmrân 14
li en nâsi : insanlara
-
3-Âl-i İmrân 14
eş şehevâti : şehvetler, nefsin aşırı düşkünlükleri
-
3-Âl-i İmrân 14
min en nisâi : kadınlardan, kadınlara
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el benîne : ve oğullara
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el kanâtîri : ve kantarlarca, kantar kantar
-
3-Âl-i İmrân 14
el mukantarati : biriktirilmiş
-
3-Âl-i İmrân 14
min ez zehebi : altından, altın
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el fıddati : ve gümüş
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el hayli : ve atlar
-
3-Âl-i İmrân 14
el musevvemeti : salma atlar
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el en'âmi : ve hayvanlar, davarlar
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el harsi : ve ekinler
-
3-Âl-i İmrân 14
zâlike : bunlar
-
3-Âl-i İmrân 14
metâu : meta, fayda, menfaat
-
3-Âl-i İmrân 14
el hayâti : hayat
-
3-Âl-i İmrân 14
ed dunyâ : dünya
-
3-Âl-i İmrân 14
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 14
inde-hu : O'nun yanında (O'nun katında)
-
3-Âl-i İmrân 14
el meâbi : sığınılacak yer, sığınak
-
3-Âl-i İmrân 15
e unebbiu-kum : size haber vereyim mi
-
3-Âl-i İmrân 15
li ellezîne : için, o kimseler (onlar için)
-
3-Âl-i İmrân 15
ittekav : takva sahibi oldu
-
3-Âl-i İmrân 15
inde rabbi-him : Rab'lerinin katında
-
3-Âl-i İmrân 15
cennâtun : cennetler
-
3-Âl-i İmrân 15
tecrî : akar
-
3-Âl-i İmrân 15
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 15
hâlidîne fî-hâ : orada, içinde devamlı kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 15
ve ezvâcun : ve eşler
-
3-Âl-i İmrân 15
ve rıdvânun : ve rıza, razı olma
-
3-Âl-i İmrân 15
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 15
bi el ıbâdi : kullarını
-
3-Âl-i İmrân 16
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 16
yekûlûne : derler
-
3-Âl-i İmrân 16
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 16
inne-nâ : muhakkak ki biz
-
3-Âl-i İmrân 16
âmennâ : biz âmenû olduk
-
3-Âl-i İmrân 16
fagfir lenâ : artık bizi mağfiret et
-
3-Âl-i İmrân 16
zunûbe-nâ : günahlarımızı
-
3-Âl-i İmrân 16
vekı-nâ : bizi koru
-
3-Âl-i İmrân 16
azâbe en nâri : ateşin azabı
-
3-Âl-i İmrân 17
es sâbirîne : sabredenler
-
3-Âl-i İmrân 17
ve es sâdıkîne : ve sadıklar (Allah ile olan ahdlerine sadık olanlar)
-
3-Âl-i İmrân 17
ve el kânitîne : ve kânitin olanlar (Allah'ın huzurunda saygı ile duranlar)
-
3-Âl-i İmrân 17
ve el munfikîne : ve infak edenler, Allah için verenler
-
3-Âl-i İmrân 17
ve el mustagfirîne : ve mağfiret dileyenler (günahlarının sevaba çevrilmesini dileyenler)
-
3-Âl-i İmrân 17
bi el eshâri : seher vakitlerinde
-
3-Âl-i İmrân 18
şehide allâhu : Allah şahitlik etti, şehâdet etti
-
3-Âl-i İmrân 18
enne-hû : muhakkak ki o
-
3-Âl-i İmrân 18
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
3-Âl-i İmrân 18
illâ huve : O'ndan başka
-
3-Âl-i İmrân 18
ve el melâiketu : ve melekler
-
3-Âl-i İmrân 18
ve ulû el ilmi : ve ilim sahipleri, kendilerine Allah tarafından ilim verilenler
-
3-Âl-i İmrân 18
kâimen bi el kıstı : adalet ile yerine getirdi
-
3-Âl-i İmrân 18
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
3-Âl-i İmrân 18
illâ huve : O'ndan başka
-
3-Âl-i İmrân 18
el azîzu : aziz
-
3-Âl-i İmrân 18
el hakîmu : hakim, hüküm sahibi
-
3-Âl-i İmrân 19
inne ed dîne : muhakkak ki dîn
-
3-Âl-i İmrân 19
inde âllâhi : Allah'ın indinde, katında
-
3-Âl-i İmrân 19
el islâmu : İslâm
-
3-Âl-i İmrân 19
ve ma ihtelefe : ve ihtilâfa düştükleri şey
-
3-Âl-i İmrân 19
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 19
ûtû el kitâbe : kitap verilenler
-
3-Âl-i İmrân 19
mâ câe-hum : onlara gelen şey
-
3-Âl-i İmrân 19
el ılmu : ilim, bilgi
-
3-Âl-i İmrân 19
bagyen : hased, fesad
-
3-Âl-i İmrân 19
beyne-hum : kendi aralarında
-
3-Âl-i İmrân 19
ve men : ve kimse, kim
-
3-Âl-i İmrân 19
yekfur : örter, inkâr eder, küfre düşer
-
3-Âl-i İmrân 19
fe inne allâhe : o zaman, muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 19
serîu el hısâbı : hesabı seri (çabuk) gören
-
3-Âl-i İmrân 20
fe in hâccû-ke : bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa
-
3-Âl-i İmrân 20
fe kul : o zaman de, söyle
-
3-Âl-i İmrân 20
eslemtu : ben teslim ettim
-
3-Âl-i İmrân 20
vechiye : vechimi, fizik vücudumu
-
3-Âl-i İmrân 20
ve men ittebea-ni : ve, bana tâbî olan kimseler
-
3-Âl-i İmrân 20
ve kul : ve de, söyle
-
3-Âl-i İmrân 20
li ellezîne : onlara, o kimselere
-
3-Âl-i İmrân 20
ûtû el kitâbe : kitap verilenler
-
3-Âl-i İmrân 20
ve el ummiyyîne : ve ümmiler, kitap verilmeyenler
-
3-Âl-i İmrân 20
e eslemtum : siz teslim oldunuz mu
-
3-Âl-i İmrân 20
fe in eslemû : o zaman eğer teslim etilerse
-
3-Âl-i İmrân 20
fe kad ihtedev : o taktirde hidayete ermişler
-
3-Âl-i İmrân 20
ve in tevellev : ve eğer yüz çevirirlerse
-
3-Âl-i İmrân 20
fe : o zaman
-
3-Âl-i İmrân 20
innemâ : sadece
-
3-Âl-i İmrân 20
aleyke : sana düşen
-
3-Âl-i İmrân 20
el belâgu : tebliğ, bildirme
-
3-Âl-i İmrân 20
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 20
bi el ibâdi : kullarını
-
3-Âl-i İmrân 21
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 21
yekfurûne : inkâr ediyorlar
-
3-Âl-i İmrân 21
ve yaktulûne : öldürüyorlar
-
3-Âl-i İmrân 21
en nebiyyîne : ve peygamberlerini
-
3-Âl-i İmrân 21
ve yaktulûne : ve öldürüyorlar
-
3-Âl-i İmrân 21
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 21
ye'murûne : emrediyorlar
-
3-Âl-i İmrân 21
bi el kıstı : adalet ile
-
3-Âl-i İmrân 21
min en nâsi : insanlardan
-
3-Âl-i İmrân 21
fe beşşir-hum : artık onları müjdele
-
3-Âl-i İmrân 21
bi azâbin elîmin : elim azap ile
-
3-Âl-i İmrân 22
ulâike : işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 22
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 22
fî ed dunyâ : dünyada
-
3-Âl-i İmrân 22
ve el âhirati : ve ahiret
-
3-Âl-i İmrân 22
ve mâ lehum : ve onlar için yoktur
-
3-Âl-i İmrân 22
min nâsırîne : (yardımcılardan) bir yardımcı
-
3-Âl-i İmrân 23
e lem tera : görmedin mi
-
3-Âl-i İmrân 23
ilâ ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 23
ûtû nasîben : nasip verildi
-
3-Âl-i İmrân 23
min el kitâbi : kitaptan
-
3-Âl-i İmrân 23
yud'avne : davet edilirler, çağrılırlar
-
3-Âl-i İmrân 23
li yahkume : hüküm vermek için, hükmetmek için
-
3-Âl-i İmrân 23
beyne-hum : kendi aralarında
-
3-Âl-i İmrân 23
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 23
yetevellâ : yüz çevirirler, dönerler
-
3-Âl-i İmrân 23
ferîkun : bir fırka, bir grup, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 23
ve hum : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 23
mu'ridûne : yüz çevirenler, dönenler
-
3-Âl-i İmrân 24
zâlike : bu
-
3-Âl-i İmrân 24
bi enne-hum : sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 24
len : asla
-
3-Âl-i İmrân 24
temesse-nâ : bize dokunmaz
-
3-Âl-i İmrân 24
en nâru : ateş
-
3-Âl-i İmrân 24
eyyâmen ma'dûdâtin : sayılı günler
-
3-Âl-i İmrân 24
ve garra-hum : ve onları, kendilerini aldattı
-
3-Âl-i İmrân 24
mâ kânû yefterûne : iftira etmiş oldukları şeyler
-
3-Âl-i İmrân 25
fe : o zaman, artık, o halde
-
3-Âl-i İmrân 25
keyfe : nasıl, halleri nasıl olacak
-
3-Âl-i İmrân 25
izâ cema'nâ-hum : onları topladığımız zaman
-
3-Âl-i İmrân 25
li yevmin : o gün için
-
3-Âl-i İmrân 25
lâ raybe fî-hi : onun hakkında şüphe yoktur, olmaz
-
3-Âl-i İmrân 25
ve vuffiyet : ve ödenir, karşılığı verildi
-
3-Âl-i İmrân 25
kullu nefsin : her nefs, herkes
-
3-Âl-i İmrân 25
mâ kesebet : kazandığı şey
-
3-Âl-i İmrân 25
ve hum : ve onlara
-
3-Âl-i İmrân 25
lâ yuzlemûne : zulm olunmazlar, haksızlığa uğramazlar
-
3-Âl-i İmrân 26
allâhumme : Allah'ım
-
3-Âl-i İmrân 26
mâlike el mulki : mülkün maliki, sahibi
-
3-Âl-i İmrân 26
tû'ti el mulke : mülkü verirsin
-
3-Âl-i İmrân 26
men teşâu : dilediğin kimseye
-
3-Âl-i İmrân 26
ve tenziu el mulke : ve mülkü (geri) alırsın
-
3-Âl-i İmrân 26
mimmen (min men) teşâu : dilediğin kimseden
-
3-Âl-i İmrân 26
ve tuizzu : ve aziz kılarsın
-
3-Âl-i İmrân 26
men teşâu : dilediğin kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 26
ve tuzillu : ve zelil edersin
-
3-Âl-i İmrân 26
men teşâu : dilediğin kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 26
bi yedike el hayru : hayır senin elinde
-
3-Âl-i İmrân 26
inne-ke : muhakkak ki sen
-
3-Âl-i İmrân 26
alâ kulli şey'in : her şeye
-
3-Âl-i İmrân 27
tûlicu el leyle : geceyi sokarsın
-
3-Âl-i İmrân 27
fî en nehâri : gündüzün içine
-
3-Âl-i İmrân 27
ve tûlicu en nehâra : ve gündüzü sokarsın
-
3-Âl-i İmrân 27
fî el leyli : gecenin içine
-
3-Âl-i İmrân 27
ve tuhricu el hayya : ve canlıyı çıkarırsın
-
3-Âl-i İmrân 27
min el meyyiti : ölüden
-
3-Âl-i İmrân 27
ve tuhricu el meyyite : ve ölüyü çıkarırsın
-
3-Âl-i İmrân 27
min el hayyi : canlıdan
-
3-Âl-i İmrân 27
ve terzuku : ve rızıklandırırsın
-
3-Âl-i İmrân 27
men teşâu : dilediğin kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 28
lâ yettehiz : edinmesin
-
3-Âl-i İmrân 28
el mu'minûne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 28
el kâfirîne : kâfirleri
-
3-Âl-i İmrân 28
evliyâe : dostlar
-
3-Âl-i İmrân 28
min dûni el mu'minîne : mü'minlerden başkasını
-
3-Âl-i İmrân 28
ve men yef'al : ve kim yaparsa
-
3-Âl-i İmrân 28
zâlike : bunu
-
3-Âl-i İmrân 28
fe leyse : o zaman değildir
-
3-Âl-i İmrân 28
fî şey'in : bir şeyde
-
3-Âl-i İmrân 28
illâ en tettekû : sakınmak için olması hariç
-
3-Âl-i İmrân 28
min-hum tukâten : onlardan korunmak
-
3-Âl-i İmrân 28
ve yuhazziru-kumu allâhu : ve Allah sizi sakındırır
-
3-Âl-i İmrân 28
nefse-hu : onun kendisi
-
3-Âl-i İmrân 28
ve ilâ allâhi el masîru : ve dönüş Allah'adır
-
3-Âl-i İmrân 29
ev tubdû-hu : veya onu açıklarsınız
-
3-Âl-i İmrân 29
ya'lem-hu allâhu : Allah onu bilir
-
3-Âl-i İmrân 29
ve ya'lemu : ve bilir
-
3-Âl-i İmrân 29
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 29
ve mâ fî el ardı : ve yerde olan şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 29
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 29
alâ kulli şey'in : her şeye
-
3-Âl-i İmrân 30
yevme tecidu : o gün, bulur
-
3-Âl-i İmrân 30
kullu nefsin : her nefs, herkes
-
3-Âl-i İmrân 30
mâ amilet : ne yaptı ise, yaptığı şeyler,
-
3-Âl-i İmrân 30
ve mâ amilet : ve ne yaptı ise, yaptığı şeyler,
-
3-Âl-i İmrân 30
teveddu : temenni eder, dua eder, ister
-
3-Âl-i İmrân 30
lev enne : keşke ... olsa, ... olmasını
-
3-Âl-i İmrân 30
beyne-hâ : onun (kendisi ile) arasında
-
3-Âl-i İmrân 30
ve beyne-hû : ve onun (günahları ile) arasında
-
3-Âl-i İmrân 30
emeden baîden : uzak bir mesafe
-
3-Âl-i İmrân 30
ve yuhazziru-kum(u) allâhu : ve Allah sizi sakındırır
-
3-Âl-i İmrân 30
nefse-hu : nefsinden, kendisinden
-
3-Âl-i İmrân 30
ve allâhu raûfun : ve Allah raûf'tur, şefkatlidir, merhametlidir
-
3-Âl-i İmrân 30
bi el ibâdi : kullarına
-
3-Âl-i İmrân 31
tuhibbûne allâhe : Allah'ı seviyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 31
fe ittebiû-nî : o taktirde bana tâbî olun
-
3-Âl-i İmrân 31
ve yagfir lekum : ve size mağfiret eder
-
3-Âl-i İmrân 31
zunûbe-kum : sizin günahlarınız
-
3-Âl-i İmrân 31
ve allâhu gafûrun : ve Allah mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
-
3-Âl-i İmrân 32
etîû allâhe : Allah'a itaat edin
-
3-Âl-i İmrân 32
ve er resûle : ve resûle, elçiye
-
3-Âl-i İmrân 32
fe in tevellev : bundan sonra , eğer, dönerlerse
-
3-Âl-i İmrân 32
fe inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 32
lâ yuhibbu el kâfirîne : kâfirleri sevmez
-
3-Âl-i İmrân 33
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 33
âdeme ve nûhan : Hazreti Âdem ve Hazreti Nuh
-
3-Âl-i İmrân 33
ve âle ibrâhîme : ve Hz. İbrâhîm'in ailesini
-
3-Âl-i İmrân 33
ve âle imrâne : ve İmrân ailesini
-
3-Âl-i İmrân 33
alâ el âlemîne : âlemlerin üstüne
-
3-Âl-i İmrân 34
zurriyyeten : zurriyyet olarak, nesil olarak
-
3-Âl-i İmrân 34
ve allâhu semîun : ve Allah en iyi işiten
-
3-Âl-i İmrân 35
iz kâlet : demişti
-
3-Âl-i İmrân 35
imraetu ımrâne : İmrân'ın kadını
-
3-Âl-i İmrân 35
nezertu leke : senin için adadım
-
3-Âl-i İmrân 35
fe tekabbel min-nî : artık benden kabul et
-
3-Âl-i İmrân 35
inne-ke : muhakkak ki sen
-
3-Âl-i İmrân 35
ente es semîu el alîmu : sen en iyi işiten, en iyi bilensin
-
3-Âl-i İmrân 36
fe lemmâ : fakat .... olunca
-
3-Âl-i İmrân 36
kâlet rabbi : Rabbim dedi
-
3-Âl-i İmrân 36
ve allâhu a'lemu : ve Allah bildi, biliyordu
-
3-Âl-i İmrân 36
ve leyse ez zekeru : ve erkek .... değildir
-
3-Âl-i İmrân 36
ke el unsâ : kız gibi
-
3-Âl-i İmrân 36
ve in-nî : ve muhakkak ki ben
-
3-Âl-i İmrân 36
semmeytu-hâ : onu isimlendirdim, adını koydum
-
3-Âl-i İmrân 36
meryeme : meryem
-
3-Âl-i İmrân 36
ve in-nî : ve muhakkak ki ben
-
3-Âl-i İmrân 36
uîzu-hâ bi-ke : onu sana sığındırırım, emanet ederim
-
3-Âl-i İmrân 36
ve zurriyyete-hâ : ve onun zurriyetini, neslini
-
3-Âl-i İmrân 36
min eş şeytâni er racîmi : kovulmuş şeytandan
-
3-Âl-i İmrân 37
fe tekabbele-hâ : böylece onu kabul etti (buyurdu)
-
3-Âl-i İmrân 37
bi kabûlin hasenin : güzel bir kabul ile
-
3-Âl-i İmrân 37
ve enbete-hâ : ve onu yetiştirdi
-
3-Âl-i İmrân 37
nebâten hasenen : güzel bir şekilde (yetiştirme ile)
-
3-Âl-i İmrân 37
ve keffele-hâ : ve ona kefil kıldı, bakmakla mükellef kıldı
-
3-Âl-i İmrân 37
zekeriyyâ : Zekeriyya (A.S)
-
3-Âl-i İmrân 37
kullemâ dehale : her girişinde
-
3-Âl-i İmrân 37
aleyhâ : onun yanına
-
3-Âl-i İmrân 37
zekeriyyâ : Zekeriyya (A.S)
-
3-Âl-i İmrân 37
el mihrâbe : mihrab, ibadet ettiği yer
-
3-Âl-i İmrân 37
vecede inde-hâ : onun yanında buldu
-
3-Âl-i İmrân 37
kâle yâ meryemu : ey Meryem dedi
-
3-Âl-i İmrân 37
ennâ leki hâzâ : bu sana nasıl, nereden
-
3-Âl-i İmrân 37
kâlet huve : o ... dedi
-
3-Âl-i İmrân 37
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 37
yerzuku : rızıklandırır
-
3-Âl-i İmrân 37
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 38
hunâlike : orada, işte orada
-
3-Âl-i İmrân 38
deâ zekeriyyâ : Zekeriyya (A.S) dua etti
-
3-Âl-i İmrân 38
rabbe-hu : Rabbine
-
3-Âl-i İmrân 38
kâle rabbi : Rabbim dedi
-
3-Âl-i İmrân 38
heb-lî : bana bağışla
-
3-Âl-i İmrân 38
min ledun-ke : senin katından
-
3-Âl-i İmrân 38
zurriyyeten : zurriyyet, nesil
-
3-Âl-i İmrân 38
tayyibeten : temiz, tertemiz
-
3-Âl-i İmrân 38
inne-ke : muhakkak ki sen
-
3-Âl-i İmrân 38
semîu ed duâi : duayı işitensin
-
3-Âl-i İmrân 39
fe nâdet-hu el melâiketu : bunun üzerine, melekler ona nida etti
-
3-Âl-i İmrân 39
ve huve : ve o
-
3-Âl-i İmrân 39
fî el mihrâbi : mihrapta
-
3-Âl-i İmrân 39
enne allâhe : Allah, ... olduğunu
-
3-Âl-i İmrân 39
yubeşşiru-ke bi yahyâ : seni Yahya ile müjdeliyor
-
3-Âl-i İmrân 39
bi kelimetin min allâhi : bir kelime ile, Allah'tan
-
3-Âl-i İmrân 39
ve seyyiden : ve seyyid, peygamber soyundan gelen
-
3-Âl-i İmrân 39
ve hasûran : ve son derece nefsine hakim
-
3-Âl-i İmrân 39
ve nebiyyen : ve peygamber
-
3-Âl-i İmrân 39
min es sâlihîne : salihlerden
-
3-Âl-i İmrân 40
kâle rabbi : Rabbim dedi,
-
3-Âl-i İmrân 40
ennâ yekûnu lî : benim nasıl olur,
-
3-Âl-i İmrân 40
ve kad beleganiye : ve bana erişmiştir
-
3-Âl-i İmrân 40
el kiberu : ihtiyarlık
-
3-Âl-i İmrân 40
ve imraetî âkirun : ve benim kadınım kısırdır.
-
3-Âl-i İmrân 40
kâle kezâlike : işte böyle dedi
-
3-Âl-i İmrân 40
allâhu yef'alu mâ yeşâu : Allah dilediğini yapar
-
3-Âl-i İmrân 41
kâle : dedi
-
3-Âl-i İmrân 41
âyeten : bir delil, alâmet, işaret
-
3-Âl-i İmrân 41
kâle : dedi
-
3-Âl-i İmrân 41
âyetu-ke : senin delilin, alâmetin, işaretin
-
3-Âl-i İmrân 41
ellâ tukellime en nâse : insanlarla konuşmaman
-
3-Âl-i İmrân 41
selâsete eyyâmin : üç gün(ler)
-
3-Âl-i İmrân 41
illâ remzan : rumuzdan (işaretten) başka
-
3-Âl-i İmrân 41
ve uzkur rabbe-ke : ve Rabbini zikret
-
3-Âl-i İmrân 41
kesîran : çok
-
3-Âl-i İmrân 41
ve sebbih : ve tesbih et
-
3-Âl-i İmrân 41
bi el aşiyyi ve el ibkâri : akşam ve sabah
-
3-Âl-i İmrân 42
ve iz kâlet : ve demişdi
-
3-Âl-i İmrân 42
el melâiketu : melekler
-
3-Âl-i İmrân 42
yâ meryemu : ey Meryem
-
3-Âl-i İmrân 42
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 42
estafâ-ki : seni seçti
-
3-Âl-i İmrân 42
ve tahhare-ki : ve seni temizledi, tertemiz yarattı
-
3-Âl-i İmrân 42
ve estafâ-ki : ve seni seçti
-
3-Âl-i İmrân 42
alâ nisâi el âlemîne : âlemlerin kadınları üzerin
-
3-Âl-i İmrân 43
yâ meryemu : ey Meryem
-
3-Âl-i İmrân 43
ve uscudî : ve secde et
-
3-Âl-i İmrân 43
ve irkai mea er râkiîne : ve rükû edenlerle birlikte rükû et
-
3-Âl-i İmrân 44
zâlike : işte bu
-
3-Âl-i İmrân 44
min enbâi : haberlerinden
-
3-Âl-i İmrân 44
el gaybi : gayb
-
3-Âl-i İmrân 44
nûhî-hi ileyke : onu sana vahyediyoruz
-
3-Âl-i İmrân 44
ve mâ kunte : ve sen ... değildin
-
3-Âl-i İmrân 44
ledey-him : onların yanında
-
3-Âl-i İmrân 44
iz yulkûne : attıkları zaman
-
3-Âl-i İmrân 44
eklâme-hum : kalemleri
-
3-Âl-i İmrân 44
eyyu-hum : onların hangisi
-
3-Âl-i İmrân 44
yekfulu meryeme : Meryem'e kefil olacak, bakımını üstlenecek
-
3-Âl-i İmrân 44
ve mâ kunte : ve sen ... değildin
-
3-Âl-i İmrân 44
ledey-him : onların yanında
-
3-Âl-i İmrân 44
iz yahtesımûne : onlar tartışıyorlar
-
3-Âl-i İmrân 45
iz kâlet : demiş(ler)di
-
3-Âl-i İmrân 45
melâiketu : melekler
-
3-Âl-i İmrân 45
yâ meryemu : ey Meryem
-
3-Âl-i İmrân 45
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 45
yubeşşiru-ki : seni müjdeliyor
-
3-Âl-i İmrân 45
bi kelimetin : bir kelime ile
-
3-Âl-i İmrân 45
el mesîhu îsebnu meryeme : Mesih Meryemoğlu İsa
-
3-Âl-i İmrân 45
vecîhan : şerefli, itibarlı
-
3-Âl-i İmrân 45
fî ed dunyâ ve el âhıreti : dünyada ve ahirette
-
3-Âl-i İmrân 45
ve min el mukarrebîne : ve (Allah'a) yakın olanlardan
-
3-Âl-i İmrân 46
ve yukellimu en nâse : ve insanlarla konuşacak
-
3-Âl-i İmrân 46
fî el mehdi : beşikte
-
3-Âl-i İmrân 46
ve kehlen : ve yetişkinlik çağı
-
3-Âl-i İmrân 46
ve min es sâlihîne : ve salihlerden, salâha erenlerden
-
3-Âl-i İmrân 47
kâlet rabbi : Rabbim dedi
-
3-Âl-i İmrân 47
ennâ yekûnu : nasıl olur
-
3-Âl-i İmrân 47
lî veledun : benim çocuğum
-
3-Âl-i İmrân 47
ve lem yemses-nî : ve bana dokunmadı
-
3-Âl-i İmrân 47
beşerun : bir beşer, insan
-
3-Âl-i İmrân 47
kâle : dedi
-
3-Âl-i İmrân 47
kezâliki : işte böyle, bunun gibi
-
3-Âl-i İmrân 47
mâ yeşâu : dilediği şey
-
3-Âl-i İmrân 47
izâ kadâ emren : bir emrin (işin) olmasını takdir ettiği zaman
-
3-Âl-i İmrân 47
fe innemâ : sadece
-
3-Âl-i İmrân 47
yekûlu lehu : ona der
-
3-Âl-i İmrân 47
fe yekûnu : o hemen olur
-
3-Âl-i İmrân 48
ve yuallimu-hu : ve ona öğretecek
-
3-Âl-i İmrân 48
el kitâbe : kitabı
-
3-Âl-i İmrân 48
ve el hikmete : ve hikmeti
-
3-Âl-i İmrân 48
ve et tevrâte ve el incîle : ve Tevrat'ı ve İncil'i
-
3-Âl-i İmrân 49
ve resûlen : ve resûl, elçi olarak
-
3-Âl-i İmrân 49
ilâ benî isrâîle : İsrailoğulları'na
-
3-Âl-i İmrân 49
en-nî : muhakkak ki ben
-
3-Âl-i İmrân 49
âyetin : ayet, mucize(ler)
-
3-Âl-i İmrân 49
en-nî ehluku : ben gerçekten yaparım
-
3-Âl-i İmrân 49
lekum : sizin için, size
-
3-Âl-i İmrân 49
min et tîni : nemli topraktan
-
3-Âl-i İmrân 49
ke hey'eti : heykeli gibi, taslağı, benzeri
-
3-Âl-i İmrân 49
et tayri : kuş
-
3-Âl-i İmrân 49
fe enfuhu : sonra üflerim
-
3-Âl-i İmrân 49
fe yekûnu : o zaman o olur
-
3-Âl-i İmrân 49
ve ubriu : ve iyileştiririm
-
3-Âl-i İmrân 49
ekmehe : doğuştan kör olanı
-
3-Âl-i İmrân 49
ve el ebrasa : ve abraş hastalığı (ciltte alaca hastalığı)
-
3-Âl-i İmrân 49
ve uhyî el mevtâ : ve ölüyü diriltirim
-
3-Âl-i İmrân 49
ve unebbiu-kum : ve size haber veririm
-
3-Âl-i İmrân 49
bi mâ te'kulûne : yediğiniz şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 49
ve mâ teddehırûne : ve biriktirdiğiniz şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 49
inne : muhakkak ki
-
3-Âl-i İmrân 49
fî zâlike : bunlarda
-
3-Âl-i İmrân 49
le âyeten : elbette ayetler, deliller
-
3-Âl-i İmrân 49
lekum : sizin için
-
3-Âl-i İmrân 49
mu'minîne : mü'minler, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 50
ve musaddikan : ve tastik edici olan, tastik eden
-
3-Âl-i İmrân 50
beyne yedeyye : ellerim arasında, önümde
-
3-Âl-i İmrân 50
min et tevrâti : Tevrat'tan
-
3-Âl-i İmrân 50
ve li uhılle lekum : ve size helâl kılmak için
-
3-Âl-i İmrân 50
ba'da ellezî : bazı şeyleri ki
-
3-Âl-i İmrân 50
hurrime : haram kılındı
-
3-Âl-i İmrân 50
aleykum : sizin üzerinize, size
-
3-Âl-i İmrân 50
ve ci'tu-kum bi : ve geldim, getirdim
-
3-Âl-i İmrân 50
âyetin : âyet, mucize, delil
-
3-Âl-i İmrân 50
fe ittekû allâhe : artık Allah'a karşı takva sahibi olun
-
3-Âl-i İmrân 50
ve etîû-ni : ve bana itaat ediniz
-
3-Âl-i İmrân 51
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 51
ve rabbu-kum : ve sizin Rabbiniz
-
3-Âl-i İmrân 52
fe lemmâ : fakat, ... olunca
-
3-Âl-i İmrân 52
ehassa îsâ : Hz Îsâ hissetti
-
3-Âl-i İmrân 52
el kufre : küfür, inkâr etme
-
3-Âl-i İmrân 52
kâle : dedi
-
3-Âl-i İmrân 52
men ensârî : benim yardıcılarım kimlerdir
-
3-Âl-i İmrân 52
kâle el havâriyyûne : havariler dedi
-
3-Âl-i İmrân 52
ensâru allâhi : Allah'ın yardımcıları
-
3-Âl-i İmrân 52
âmennâ bi allâhi : biz Allah'a âmenû olduk, îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 52
ve eşhed : ve şahit ol
-
3-Âl-i İmrân 52
bi ennâ : bizim ... olduğumuza
-
3-Âl-i İmrân 52
muslimûne : teslim olanlar
-
3-Âl-i İmrân 53
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 53
âmennâ : biz îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 53
enzelte : sen indirdin
-
3-Âl-i İmrân 53
ve itteba'nâ : ve biz tâbî olduk
-
3-Âl-i İmrân 53
resûle : resûl, elçi
-
3-Âl-i İmrân 53
fe uktubnâ : artık, bizi yaz
-
3-Âl-i İmrân 53
mea eş şâhidîne : şahit olanlarla birlikte, beraber
-
3-Âl-i İmrân 54
ve mekerû : ve hile yaptılar, tuzak kurdular
-
3-Âl-i İmrân 54
ve mekere allâhu : ve Allah'ın tuzağı
-
3-Âl-i İmrân 54
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 54
el mâkirîne : hile yapanlar, tuzak kuranlar
-
3-Âl-i İmrân 55
iz kâle allâhu : Allah (şöyle) buyurmuştu
-
3-Âl-i İmrân 55
muteveffî-ke : seni vefat ettirecek olan
-
3-Âl-i İmrân 55
ve râfiu-ke : ve seni yükseltecek olan
-
3-Âl-i İmrân 55
ileyye : bana, kendime
-
3-Âl-i İmrân 55
ve mutahhiru-ke : ve seni temizleyecek olan
-
3-Âl-i İmrân 55
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
3-Âl-i İmrân 55
keferû : inkâr ettiler
-
3-Âl-i İmrân 55
ve câilu : ve kılacak olan
-
3-Âl-i İmrân 55
ellezîne : o kimseler, onlar
-
3-Âl-i İmrân 55
ittebeû-ke : sana tâbî oldular
-
3-Âl-i İmrân 55
fevka : üstün
-
3-Âl-i İmrân 55
ellezîne : o kimseler
-
3-Âl-i İmrân 55
keferû : inkâr ettiler
-
3-Âl-i İmrân 55
ilâ yevmil kıyâmeti : kıyâmet gününe kadar
-
3-Âl-i İmrân 55
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 55
ileyye : bana
-
3-Âl-i İmrân 55
merciu-kum : sizin dönüşünüz
-
3-Âl-i İmrân 55
fe ahkumu : o zaman, ben hüküm vereceğim
-
3-Âl-i İmrân 55
beyne-kum : sizin aranızda
-
3-Âl-i İmrân 55
fî-hi tahtelifûne : hakkında ihtilâf ettiğiniz, ayrılığa düştüğünüz
-
3-Âl-i İmrân 56
fe emma : artık, fakat öyle ise
-
3-Âl-i İmrân 56
ellezîne : o kimseler, onlar
-
3-Âl-i İmrân 56
keferû : inkâr ettiler
-
3-Âl-i İmrân 56
fe uazzibu-hum : o taktirde onlara azap edeceğim
-
3-Âl-i İmrân 56
azâben şedîden : şiddetli azap
-
3-Âl-i İmrân 56
fî ed dunyâ : dünyada
-
3-Âl-i İmrân 56
ve el âhıreti : ve ahirette
-
3-Âl-i İmrân 56
ve mâ lehum : ve onlar için, onların yoktur
-
3-Âl-i İmrân 56
min nâsirîne : (yardımcılardan) bir yardımcı
-
3-Âl-i İmrân 57
ve emmâ : ve lakin, fakat
-
3-Âl-i İmrân 57
ellezîne : o kimseler
-
3-Âl-i İmrân 57
âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen)
-
3-Âl-i İmrân 57
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi tezkiye edici amel yaptılar
-
3-Âl-i İmrân 57
fe : o taktirde, öyle ise
-
3-Âl-i İmrân 57
yuveffî-him : onlara ödenir
-
3-Âl-i İmrân 57
ucûre-hum : onların ecirleri, mükâfaatları
-
3-Âl-i İmrân 57
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 57
ez zâlimîne : zâlimler, haksızlık edenler
-
3-Âl-i İmrân 58
zâlike : bu, işte bu
-
3-Âl-i İmrân 58
netlû-hu : onu tilâvet ediyoruz, okuyoruz
-
3-Âl-i İmrân 58
aleyke : sana, senin üzerine
-
3-Âl-i İmrân 58
minel âyâti : ...dan, âyetler, kanıtlar, deliller
-
3-Âl-i İmrân 58
vez zikri : ve, öğüt, Kur'ân, zikir
-
3-Âl-i İmrân 58
el hakîmi : hikmetli
-
3-Âl-i İmrân 59
inne : muhakkak ki
-
3-Âl-i İmrân 59
mesele : misal, örnek, durum
-
3-Âl-i İmrân 59
inde allâhi : Allah'ın indinde, nezdinde, yanında
-
3-Âl-i İmrân 59
ke meseli : misali, durumu gibi
-
3-Âl-i İmrân 59
âdeme : Hz. Âdem
-
3-Âl-i İmrân 59
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 59
kâle : dedi, buyurdu
-
3-Âl-i İmrân 59
lehu kun : ona 'ol' dedi
-
3-Âl-i İmrân 59
fe yekûnu : o zaman, böylece o olur
-
3-Âl-i İmrân 60
el hakku : hak, gerçek
-
3-Âl-i İmrân 60
min rabbi-ke : senin Rabb'inden
-
3-Âl-i İmrân 60
fe lâ tekun : öyleyse sen olma
-
3-Âl-i İmrân 60
min el mumterîne : şüphe edenlerden
-
3-Âl-i İmrân 61
fe men : o zaman, artık kim
-
3-Âl-i İmrân 61
hâcce-ke : seninle tartıştı
-
3-Âl-i İmrân 61
mâ câe-ke : sana gelen şey
-
3-Âl-i İmrân 61
min el ilmi : ilimden
-
3-Âl-i İmrân 61
fe kul : o zaman de, söyle
-
3-Âl-i İmrân 61
teâlev : gelin
-
3-Âl-i İmrân 61
ned'u : çağıralım, davet edelim
-
3-Âl-i İmrân 61
ebnâe-nâ : bizim oğullarımız
-
3-Âl-i İmrân 61
ve ebnâe-kum : ve sizin oğullarınız
-
3-Âl-i İmrân 61
ve nisâe-nâ : ve bizim kadınlarımız
-
3-Âl-i İmrân 61
ve nisâe-kum : ve sizin kadınlarınız
-
3-Âl-i İmrân 61
ve enfuse-nâ : ve kendimiz, bizler
-
3-Âl-i İmrân 61
ve enfuse-kum : ve sizler
-
3-Âl-i İmrân 61
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 61
nebtehil : dua edelim
-
3-Âl-i İmrân 61
fe nec'al : o zaman, böylece kılalım
-
3-Âl-i İmrân 61
la'nete allâhi : Allah'ın lânetini
-
3-Âl-i İmrân 61
alâ el kâzibîne : yalancıların üzerine
-
3-Âl-i İmrân 62
inne : muhakkak ki
-
3-Âl-i İmrân 62
le huve : gerçekten o
-
3-Âl-i İmrân 62
el kasasu el hakku : hak kısas, gerçek olay
-
3-Âl-i İmrân 62
ve mâ min : ve ...'dan yoktur
-
3-Âl-i İmrân 62
ve inne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 62
le huve : gerçekten o
-
3-Âl-i İmrân 62
el azîzu : üstün, aziz
-
3-Âl-i İmrân 62
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
3-Âl-i İmrân 63
fe in tevellev : buna rağmen dönerlerse
-
3-Âl-i İmrân 63
fe inne allâhe : o zaman muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 63
bi el mufsidîne : fesad çıkaranları, bozguncuları
-
3-Âl-i İmrân 64
yâ ehle el kitâbi : ey kitap ehli (yahudiler ve hristiyanlar)
-
3-Âl-i İmrân 64
teâlev : gelin
-
3-Âl-i İmrân 64
ilâ kelimetin : bir kelimeye, bir söze
-
3-Âl-i İmrân 64
sevâin : eşit, müsavi, aynı, bir
-
3-Âl-i İmrân 64
beyne-nâ : bizim aramızda
-
3-Âl-i İmrân 64
ve beyne-kum : ve sizin aranızda
-
3-Âl-i İmrân 64
ellâ na'bude : kul olmayalım
-
3-Âl-i İmrân 64
illâ allâhe : Allah'dan başka
-
3-Âl-i İmrân 64
ve lâ nuşrike : ve şirk, ortak koşmayalım
-
3-Âl-i İmrân 64
bi-hî şey'en : ona bir şeyi
-
3-Âl-i İmrân 64
ve lâ yettehize : ve edinmeyelim
-
3-Âl-i İmrân 64
ba'den : bazıları
-
3-Âl-i İmrân 64
erbâben : Rab'ler
-
3-Âl-i İmrân 64
fe in tevellev : bundan sonra eğer, dönerse
-
3-Âl-i İmrân 64
fe kûlû : o zaman deyiniz, söyleyiniz
-
3-Âl-i İmrân 64
uşhedû : şahit olun
-
3-Âl-i İmrân 64
bi ennâ : bizim ... olduğumuza
-
3-Âl-i İmrân 64
muslimûne : müslümanlar, teslim olanlar
-
3-Âl-i İmrân 65
yâ ehle el kitâbi : ey ehli kitap (yahudiler, hristiyanlar)
-
3-Âl-i İmrân 65
lime : niçin, nasıl
-
3-Âl-i İmrân 65
tuhâccûne : tartışıyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 65
fî ibrâhîme : İbrâhîm hakkında
-
3-Âl-i İmrân 65
ve mâ unzilet : ve indirilmedi
-
3-Âl-i İmrân 65
et tevrâtu ve el incîlu : Tevrat ve İncil
-
3-Âl-i İmrân 65
e fe lâ ta'kılûne : hâlâ akıl etmiyor musunuz,
-
3-Âl-i İmrân 66
hâ entum : işte siz
-
3-Âl-i İmrân 66
hâcectum : tartıştınız
-
3-Âl-i İmrân 66
fî mâ lekum bihî : onun hakkında sizin ..... yoktur
-
3-Âl-i İmrân 66
fe lime tuhâccûne : artık siz niçin tartışıyorsunuz,
-
3-Âl-i İmrân 66
fî mâ leyse lekum : onun hakkında sizin ..... yoktur
-
3-Âl-i İmrân 66
vallâhu ya'lemu : ve Allah bilir
-
3-Âl-i İmrân 66
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 66
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz, bilmezsiniz
-
3-Âl-i İmrân 67
mâ kâne : olmadı
-
3-Âl-i İmrân 67
yahûdiyyen : yahudi
-
3-Âl-i İmrân 67
ve lâ nasrâniyyen : ve hristiyan olmadı
-
3-Âl-i İmrân 67
ve lâkin kâne : ve lâkin, fakat ... oldu
-
3-Âl-i İmrân 67
hanîfen : Allah'ın tek oluşuna, ölmeden önce ruhun O'na ulaşmasının ve Allah'a teslim olmanın farz olduğuna inanan
-
3-Âl-i İmrân 67
muslimen : Allah'a teslim olan, müslüman
-
3-Âl-i İmrân 67
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 67
min el muşrikîne : müşriklerden, (Allah'a) eş, ortak koşanlardan
-
3-Âl-i İmrân 68
inne evlâ en nâsi : muhakkak ki insanların en yakın olanı
-
3-Âl-i İmrân 68
bi ibrâhîme : Hz. İbrâhîm'e
-
3-Âl-i İmrân 68
le ellezîne : elbette onlar
-
3-Âl-i İmrân 68
ittebeû-hu : ona tâbî oldular
-
3-Âl-i İmrân 68
ve hâza en nebiyyu : ve bu peygamber
-
3-Âl-i İmrân 68
ve ellezîne : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 68
âmenû : âmenû oldular
-
3-Âl-i İmrân 68
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 68
veliyyu : veli, dost
-
3-Âl-i İmrân 68
mu'minîne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 69
veddet : diledi
-
3-Âl-i İmrân 69
tâifetun : taife, bir grup, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 69
min ehli el kitâbi : kitap ehlinden, kitap verilenlerden, yahudiler ve hristiyanlardan
-
3-Âl-i İmrân 69
lev : şayet, ise, keşke olsa
-
3-Âl-i İmrân 69
yudillûne-kum : sizi dalâlete düşürür
-
3-Âl-i İmrân 69
ve mâ yudıllûne : ve düşüremezler
-
3-Âl-i İmrân 69
illâ enfuse-hum : kendilerinden başkasını
-
3-Âl-i İmrân 69
ve mâ yeş'urûne : ve farkında değiller
-
3-Âl-i İmrân 70
yâ ehle el kitâbi : ey kitap ehli, kitap sahipleri, kitab verilenler
-
3-Âl-i İmrân 70
lime tekfurûne : niçin, inkâr ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 70
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 70
teşhedûne : şahit oluyorsunuz, görüyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 71
ya ehle el kitâbi : ey kitap ehli, kitap sahipleri
-
3-Âl-i İmrân 71
lime telbisûne : niçin, karıştırıyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 71
el hakka bi el bâtılı : hakkı (gerçeği), batıl (boş şeyler) ile
-
3-Âl-i İmrân 71
ve tektumûne : ve gizliyorsunu
-
3-Âl-i İmrân 71
el hakka : hakkı, gerçeği
-
3-Âl-i İmrân 71
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 71
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 72
ve kâlet : ve dedi
-
3-Âl-i İmrân 72
tâifetun : tâife, bir grup, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 72
min ehli el kitâbi : kitap ehlinden, kitap verilenlerden
-
3-Âl-i İmrân 72
bi ellezî : ona ki, ona
-
3-Âl-i İmrân 72
unzile : indirildi
-
3-Âl-i İmrân 72
alâ ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 72
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
3-Âl-i İmrân 72
veche en nehâri : gündüz
-
3-Âl-i İmrân 72
ve ukfurû : ve inkâr edin
-
3-Âl-i İmrân 72
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
3-Âl-i İmrân 72
yerciûne : dönerler
-
3-Âl-i İmrân 73
ve lâ tu'minû : inanmayın, îmân etmeyin
-
3-Âl-i İmrân 73
illâ li men : o kimseden başka
-
3-Âl-i İmrân 73
tebia dîne-kum : sizin dîninize tâbî oldu, uydu
-
3-Âl-i İmrân 73
inne el hudâ : muhakkak ki hidayet (Allah'a ulaşmak)
-
3-Âl-i İmrân 73
en yu'tâ : verilmesi
-
3-Âl-i İmrân 73
ehadun : bir kimse, bir başkası
-
3-Âl-i İmrân 73
misle : benzer
-
3-Âl-i İmrân 73
ev yuhâccû-kum : yoksa onlar sizinle çekişiyorlar mı
-
3-Âl-i İmrân 73
inde rabbi-kum : Rabbiniz'in huzurunda
-
3-Âl-i İmrân 73
inne el fadla : muhakkak ki fazilet
-
3-Âl-i İmrân 73
bi yedi allâhi : Allah'ın elinde
-
3-Âl-i İmrân 73
men yeşâu : dilediği kimseye, dilediğine
-
3-Âl-i İmrân 73
ve allâhu vâsiun : ve Allah Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar)
-
3-Âl-i İmrân 74
bi rahmeti-hî : rahmetini
-
3-Âl-i İmrân 74
men yeşâu : dilediği kimse, dilediğine
-
3-Âl-i İmrân 74
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 74
zû el fadli : fazl sahibi
-
3-Âl-i İmrân 74
el azîmi : büyük
-
3-Âl-i İmrân 75
ve min : ve ...den, ...dan
-
3-Âl-i İmrân 75
ehli el kitâbi : kitap ehli, kitap sahipleri
-
3-Âl-i İmrân 75
men : kimse, kimseler
-
3-Âl-i İmrân 75
in te'menhu : eğer onu, ona emanet etsen
-
3-Âl-i İmrân 75
yueddihî : onu iade eder, geri verir
-
3-Âl-i İmrân 75
ileyke : sana
-
3-Âl-i İmrân 75
ve minhum : ve onlardan
-
3-Âl-i İmrân 75
men : kimse, kimseler
-
3-Âl-i İmrân 75
in te'menhu : eğer onu, ona emanet etsen
-
3-Âl-i İmrân 75
lâ yueddihî : iade etmez, geri vermez, onu
-
3-Âl-i İmrân 75
ileyke : sana
-
3-Âl-i İmrân 75
illâ mâ dumte : ancak, devamlı olmadıkça
-
3-Âl-i İmrân 75
aleyhi kâimen : onun üzerine, dikilici, ayakta durucu
-
3-Âl-i İmrân 75
zâlike : işte bu
-
3-Âl-i İmrân 75
bi ennehum : hiç şüphesiz onların
-
3-Âl-i İmrân 75
leyse aleynâ : değildir, bizim üzerimize, bize
-
3-Âl-i İmrân 75
fî el ummiyyîne : okuma yazma bilmeyenler, ümmîler hakkında
-
3-Âl-i İmrân 75
sebîlun : bir yol, sorumluluk
-
3-Âl-i İmrân 75
ve yekûlûne : ve diyorlar
-
3-Âl-i İmrân 75
el kezibe : yalan söyledi
-
3-Âl-i İmrân 75
ve hum : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 75
ya'lemûne : biliyorlar
-
3-Âl-i İmrân 76
belâ : hayır, öyle değil
-
3-Âl-i İmrân 76
men : kim
-
3-Âl-i İmrân 76
evfâ : vefa etti, ifa etti, yerine getirdi
-
3-Âl-i İmrân 76
ve ittekâ : ve takva sahibi oldu
-
3-Âl-i İmrân 76
fe inne allâhe : o zaman, o taktirde muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 76
el muttekîne : takva sahipleri
-
3-Âl-i İmrân 77
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 77
yeşterûne : satarlar
-
3-Âl-i İmrân 77
ve eymâni-him : ve yeminlerini
-
3-Âl-i İmrân 77
semenen kalîlen : az bir değer
-
3-Âl-i İmrân 77
ulâike : işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 77
lehum : onlar için
-
3-Âl-i İmrân 77
fî el âhırati : ahirette
-
3-Âl-i İmrân 77
ve lâ yukellimu-hum : ve onlarla konuşmayacak,
-
3-Âl-i İmrân 77
ve lâ yenzuru : ve nazar etmeyecek, bakmayacak
-
3-Âl-i İmrân 77
ileyhim : onlara
-
3-Âl-i İmrân 77
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
3-Âl-i İmrân 77
ve lâ yuzekkî-him : ve onları temize çıkarmayacak
-
3-Âl-i İmrân 77
ve lehum : ve onlar için
-
3-Âl-i İmrân 77
azâbun elîmun : elim azap, acı azap
-
3-Âl-i İmrân 78
ve inne : ve muhakkak ki
-
3-Âl-i İmrân 78
le ferîkan : bir grup mutlaka
-
3-Âl-i İmrân 78
yelvûne : eğip bükerler
-
3-Âl-i İmrân 78
elsinete-hum : dillerini
-
3-Âl-i İmrân 78
bi el kitâbi : Kitab'?
-
3-Âl-i İmrân 78
li tahsebû-hu : sizin onu zannetmeniz için
-
3-Âl-i İmrân 78
min el kitâbi : Kitab'dan
-
3-Âl-i İmrân 78
ve mâ huve : ve o değildir
-
3-Âl-i İmrân 78
min el kitâbi : Kitab'dan
-
3-Âl-i İmrân 78
ve yekûlûne : ve derler
-
3-Âl-i İmrân 78
huve : o
-
3-Âl-i İmrân 78
ve mâ huve : ve o değildir
-
3-Âl-i İmrân 78
ve yekûlûne : ve derler
-
3-Âl-i İmrân 78
el kezibe : yalan
-
3-Âl-i İmrân 78
ve hum : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 78
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
3-Âl-i İmrân 79
mâ kâne : olmadı, olmaz, olamaz
-
3-Âl-i İmrân 79
li beşerin : bir insan için
-
3-Âl-i İmrân 79
en yu'tiye-hu allâhu : Allah ona vermesi
-
3-Âl-i İmrân 79
el kitâbe : kitap
-
3-Âl-i İmrân 79
ve el hukme : ve hikmet
-
3-Âl-i İmrân 79
ve en nubuvvete : ve nebilik, peygamberlik
-
3-Âl-i İmrân 79
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 79
yekûle : der
-
3-Âl-i İmrân 79
li en nâsi : insanlara
-
3-Âl-i İmrân 79
ıbâden : kul
-
3-Âl-i İmrân 79
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
3-Âl-i İmrân 79
rabbâniyyîne : kendini Rabb'e adamış
-
3-Âl-i İmrân 79
tuallimûne el kitâbe : siz kitabı öğretiyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 79
ve bimâ : ve sebebiyle, ...'den dolayı
-
3-Âl-i İmrân 79
tedrusûne : tedris ediyorsunuz, öğreniyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 80
ve lâ ye'mure-kum : ve size emretmez
-
3-Âl-i İmrân 80
en tettehizû : edinmenizi
-
3-Âl-i İmrân 80
el melâikete : melekleri
-
3-Âl-i İmrân 80
ve en nebiyyîne : ve peygamberleri
-
3-Âl-i İmrân 80
erbâben : rab'ler, tanrılar
-
3-Âl-i İmrân 80
e ye'muru-kum : size emreder mi
-
3-Âl-i İmrân 80
bi el kufri : küfrü, inkârı
-
3-Âl-i İmrân 80
ba'de : sonra
-
3-Âl-i İmrân 80
iz entum : siz ... olduğunuz zaman
-
3-Âl-i İmrân 80
muslimûne : müslümanlar, Allah'a teslim olanlar
-
3-Âl-i İmrân 81
ve iz ehaze allâhu : ve Allah aldığı zaman
-
3-Âl-i İmrân 81
nebiyyîne : peygamberler
-
3-Âl-i İmrân 81
lemâ : olduğu zaman
-
3-Âl-i İmrân 81
âteytu-kum : size verdim
-
3-Âl-i İmrân 81
ve hikmetin : ve hikmet
-
3-Âl-i İmrân 81
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 81
câe-kum : size geldi
-
3-Âl-i İmrân 81
resûlun : resûl
-
3-Âl-i İmrân 81
mea-kum : sizinle beraber
-
3-Âl-i İmrân 81
le tu'minunne bi-hî : mutlaka ona îmân edeceksiniz
-
3-Âl-i İmrân 81
ve le tensurunne-hu : ve mutlaka ona yardım edeceksiniz
-
3-Âl-i İmrân 81
kâle : dedi, söyledi
-
3-Âl-i İmrân 81
e akrartum : ikrar ettiniz mi, kabul ettiniz mi
-
3-Âl-i İmrân 81
ve ehaztum : ve aldınız
-
3-Âl-i İmrân 81
kâle : dedi
-
3-Âl-i İmrân 81
fe eşhedû : o zaman, öyle ise, şahit olun
-
3-Âl-i İmrân 81
ve ene mea-kum : ve ben, sizinle beraberim
-
3-Âl-i İmrân 81
min eş şâhidîne : şahitlerden
-
3-Âl-i İmrân 82
fe : artık
-
3-Âl-i İmrân 82
men : kim
-
3-Âl-i İmrân 82
tevellâ : yüz çevirir, döner
-
3-Âl-i İmrân 82
ba'de zâlike : bundan sonra
-
3-Âl-i İmrân 82
fe ulâike : işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 82
hum el fâsikûne : onlar fâsıklar, fıska düşenler
-
3-Âl-i İmrân 83
e fe gayre : hâlâ başkasını mı
-
3-Âl-i İmrân 83
yebgûne : arıyorlar, istiyorlar
-
3-Âl-i İmrân 83
ve lehû : ve ona
-
3-Âl-i İmrân 83
esleme : teslim oldu
-
3-Âl-i İmrân 83
men : kim varsa
-
3-Âl-i İmrân 83
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
3-Âl-i İmrân 83
ve el ardı : ve yeryüzünde
-
3-Âl-i İmrân 83
ve kerhen : ve istemeyerek
-
3-Âl-i İmrân 83
ve ileyhi : ve ona
-
3-Âl-i İmrân 83
yurceûne : geri döndürülecekler
-
3-Âl-i İmrân 84
âmennâ : biz îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 84
ve mâ unzile : ve indirilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 84
aleynâ : bize
-
3-Âl-i İmrân 84
ve mâ unzile : ve indirilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 84
alâ ibrâhîme : İbrâhîm (A.S)'a
-
3-Âl-i İmrân 84
ve ismâîle : ve İsmâil (A.S)'a
-
3-Âl-i İmrân 84
ve ishâka : ve İshâk (A.S)'a
-
3-Âl-i İmrân 84
ve ya'kûbe : ve Yâkub (A.S)'a
-
3-Âl-i İmrân 84
ve el esbâtı : ve Yâkupoğulları'na
-
3-Âl-i İmrân 84
ve mâ ûtiye : ve verilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 84
ve îsâ : ve Hz. Îsâ
-
3-Âl-i İmrân 84
ve en nebiyyûne : ve nebiler, peygamberler
-
3-Âl-i İmrân 84
lâ nuferriku : ayırdetmeyiz
-
3-Âl-i İmrân 84
beyne ehadin : aralarından birini
-
3-Âl-i İmrân 84
ve nahnu : ve biz
-
3-Âl-i İmrân 84
lehu : ona
-
3-Âl-i İmrân 84
muslimûne : teslim olanlar
-
3-Âl-i İmrân 85
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 85
yebtegi : arar, ister
-
3-Âl-i İmrân 85
gayre el islâmi : İslâm'dan başka
-
3-Âl-i İmrân 85
dînen : bir dîn
-
3-Âl-i İmrân 85
fe len yukbele : o taktirde asla kabul olunmaz
-
3-Âl-i İmrân 85
ve huve : ve o
-
3-Âl-i İmrân 85
fî el âhireti : ahirette
-
3-Âl-i İmrân 85
min el hâsirîne : hüsranda olanlardan
-
3-Âl-i İmrân 86
keyfe : nasıl
-
3-Âl-i İmrân 86
yehdi allâhu : Allah hidayet eder
-
3-Âl-i İmrân 86
kavmen : kavim, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 86
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldu
-
3-Âl-i İmrân 86
ba'de îmâni-him : îmânlarından sonra
-
3-Âl-i İmrân 86
ve şehidû : ve şahit oldular
-
3-Âl-i İmrân 86
enne er resûle : resûlün ... olduğuna
-
3-Âl-i İmrân 86
ve câe-hum : ve onlara geldi
-
3-Âl-i İmrân 86
el beyyinâtu : beyyineler, açık deliller kanıtlar, belgeler, ispat vasıtaları
-
3-Âl-i İmrân 86
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 86
lâ yehdi : hidayete erdirmez
-
3-Âl-i İmrân 86
el kavme ez zâlimîne : zalimler kavmi
-
3-Âl-i İmrân 87
ulâike : işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 87
cezâu-hum : onların cezası
-
3-Âl-i İmrân 87
enne aleyhim : onların üzerine olması
-
3-Âl-i İmrân 87
la'nete allâhi : Allah'ın lâneti
-
3-Âl-i İmrân 87
ve el melâiketi : ve melekler
-
3-Âl-i İmrân 87
ve en nâsi : ve insanlar
-
3-Âl-i İmrân 87
ecmaîne : topluca, hepsi, bütün
-
3-Âl-i İmrân 88
hâlidîne fîhâ : onun içinde ebedi kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 88
lâ yuhaffefu : hafifletilmez
-
3-Âl-i İmrân 88
el azâbu : azap
-
3-Âl-i İmrân 88
ve lâ hum yunzarûne : ve onlara nazar edilmez, bakılmaz
-
3-Âl-i İmrân 89
illâ ellezîne : ... olanlar hariç
-
3-Âl-i İmrân 89
min ba'di zâlike : bundan sonra
-
3-Âl-i İmrân 89
ve aslehû : ve ıslâh oldular, nefslerini tezkiye ettiler
-
3-Âl-i İmrân 89
fe inne allâhe : o taktirde muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 90
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 90
keferû : inkâr ettiler
-
3-Âl-i İmrân 90
ba'de îmâni-him : îmânlarından sonra
-
3-Âl-i İmrân 90
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 90
ezdâdû : arttırdılar
-
3-Âl-i İmrân 90
len tukbele : asla kabul olunmaz
-
3-Âl-i İmrân 90
tevbetu-hum : onların tövbeleri
-
3-Âl-i İmrân 90
ve ulâike : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 90
hum ed dâllûne : onlar dalâlette olanlardır
-
3-Âl-i İmrân 91
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 91
keferû : inkâr ettiler
-
3-Âl-i İmrân 91
ve mâtû : ve öldüler
-
3-Âl-i İmrân 91
ve hum : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 91
fe len yukbele : artık asla kabul olunmaz
-
3-Âl-i İmrân 91
min ehadi-him : onların birinden, hiç birinden
-
3-Âl-i İmrân 91
mil'u el ardı : yeryüzü dolusu
-
3-Âl-i İmrân 91
zeheben : altın
-
3-Âl-i İmrân 91
ve lev iftedâ bi-hî : ve onu fidye olarak verse
-
3-Âl-i İmrân 91
ulâike : işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 91
lehum : onlar için vardır
-
3-Âl-i İmrân 91
azâbun elîmun : elim, acı azap
-
3-Âl-i İmrân 91
ve mâ lehum : ve onlar için yoktur
-
3-Âl-i İmrân 91
min nâsırîne : (yardımcılardan), yardımcı
-
3-Âl-i İmrân 92
len tenâlû : nail olamazsınız, erişemezsiniz
-
3-Âl-i İmrân 92
el birre : birr (üst seviyede zekat)
-
3-Âl-i İmrân 92
mim-mâ tuhibbûne : sevdiğiniz şeylerden
-
3-Âl-i İmrân 92
ve mâ tunfikû : ve infak ettiğiniz şey
-
3-Âl-i İmrân 92
min şey'in : bir şeyden
-
3-Âl-i İmrân 92
fe inne allâhe : o zaman, muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 93
kullu et taâmi : bütün yiyecekler
-
3-Âl-i İmrân 93
kâne hillen : helâl idi
-
3-Âl-i İmrân 93
li benî isrâîle : İsrailoğulları için
-
3-Âl-i İmrân 93
mâ harrame : haram kıldığı şey(ler)
-
3-Âl-i İmrân 93
alâ nefsi-hî : kendisine
-
3-Âl-i İmrân 93
en tunezzele : indirilmesi
-
3-Âl-i İmrân 93
et tevrâtu : Tevrat
-
3-Âl-i İmrân 93
fe'tû : o halde, öyleyse getirin
-
3-Âl-i İmrân 93
bi et tevrâti : Tevrat'ı
-
3-Âl-i İmrân 93
fe utlû-hâ : öyleyse, haydi, (...yapın) da okuyun
-
3-Âl-i İmrân 93
sâdıkîne : sadık(lar), yeminlerine, sözlerine sadık olanlar, doğru söyleyenler
-
3-Âl-i İmrân 94
fe men : artık, o taktirde kim
-
3-Âl-i İmrân 94
ifterâ : iftira etti
-
3-Âl-i İmrân 94
el kezibe : yalan
-
3-Âl-i İmrân 94
min ba'di zâlike : bundan sonra
-
3-Âl-i İmrân 94
fe ulâike : artık, o taktirde işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 94
hum ez zâlimûne : onlar zalimlerdi
-
3-Âl-i İmrân 95
fe ittebiû : öyle ise tâbî olun
-
3-Âl-i İmrân 95
millete ibrâhîme : İbrâhîm'in dînine
-
3-Âl-i İmrân 95
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanarak teslim olmak)
-
3-Âl-i İmrân 95
ve mâ kâne : ve o olmadı
-
3-Âl-i İmrân 95
min el muşrikîne : müşriklerden
-
3-Âl-i İmrân 96
inne : muhakkak ki
-
3-Âl-i İmrân 96
evvele beytin : ilk ev
-
3-Âl-i İmrân 96
vudia li en nâsi : insanlar için vaz'edildi, yapıldı
-
3-Âl-i İmrân 96
le ellezî : elbette ki o
-
3-Âl-i İmrân 96
bi bekkete : Bekke'de, Mekke'de
-
3-Âl-i İmrân 96
mubâreken : mübarek
-
3-Âl-i İmrân 96
ve huden : ve hidayet vesilesi olan
-
3-Âl-i İmrân 96
li el âlemîne : âlemler için
-
3-Âl-i İmrân 97
beyyinâtun : açık beyyineler
-
3-Âl-i İmrân 97
makâmu ibrâhîme : Hz. İbrâhîm'in makamı
-
3-Âl-i İmrân 97
ve men : ve kim (...olursa)
-
3-Âl-i İmrân 97
dahale-hu : oraya girdi
-
3-Âl-i İmrân 97
kâne : oldu (olur)
-
3-Âl-i İmrân 97
âminen : emniyette, emin
-
3-Âl-i İmrân 97
ve li allâhi : ve Allah için
-
3-Âl-i İmrân 97
alâ en nâsi : insanların üzeri (üzerinde sorumluluk)
-
3-Âl-i İmrân 97
hiccu el beyti : beyt' in hac edilmesi
-
3-Âl-i İmrân 97
men istetâa : gücü yeten kimse
-
3-Âl-i İmrân 97
ileyhi : ona
-
3-Âl-i İmrân 97
sebîlen : yol, yol bulma
-
3-Âl-i İmrân 97
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 97
kefere : inkâr etti
-
3-Âl-i İmrân 97
fe inne allâhe : o zaman, artık muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 97
an el âlemîne : âlemlerden
-
3-Âl-i İmrân 98
yâ ehle el kitâbi : ey kitap ehli, kitap sahipleri
-
3-Âl-i İmrân 98
lime : niçin
-
3-Âl-i İmrân 98
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 98
ve allâhu şehîdun : ve Allah şahittir
-
3-Âl-i İmrân 98
alâ mâ ta'melûne : yapmakta olduğunuz şeylere
-
3-Âl-i İmrân 99
yâ ehle el kitâbi : ey kitap ehli, kitap sahipleri
-
3-Âl-i İmrân 99
lime : niçin
-
3-Âl-i İmrân 99
tesuddûne : men ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 99
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
3-Âl-i İmrân 99
men : kim
-
3-Âl-i İmrân 99
âmene : îmân etti
-
3-Âl-i İmrân 99
tebgûne-hâ : onun istiyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 99
ivecen : eğrilik
-
3-Âl-i İmrân 99
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 99
şuhedâu : şahitler
-
3-Âl-i İmrân 99
ve mâ allâhu : ve Allah değildir
-
3-Âl-i İmrân 99
ammâ (an mâ) ta'melûne : yaptığınız şeylerden, yaptıklarınızdan
-
3-Âl-i İmrân 100
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 100
ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar
-
3-Âl-i İmrân 100
ferîkan : fırka, grup, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 100
min ellezîne : onlardan
-
3-Âl-i İmrân 100
ûtû el kitâbe : kitap verildiler
-
3-Âl-i İmrân 100
yeruddû-kum : sizi reddeder, döndürür
-
3-Âl-i İmrân 100
ba'de îmâni-kum : îmânınızdan sonra
-
3-Âl-i İmrân 100
kâfirîne : kâfirlik, kâfir olma
-
3-Âl-i İmrân 101
ve keyfe : ve nasıl
-
3-Âl-i İmrân 101
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 101
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 101
tutlâ aleykum : size okunuyor
-
3-Âl-i İmrân 101
ve fî-kum : ve sizin içinizde, aranızda
-
3-Âl-i İmrân 101
resûlu-hu : 'nun resûlü
-
3-Âl-i İmrân 101
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 101
ya'tesim : sımsıkı sarılır, tutunur
-
3-Âl-i İmrân 101
fe kad hudiye : artık o hidayet olunmuştur
-
3-Âl-i İmrân 102
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 102
ellezîne âmenû : îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 102
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun
-
3-Âl-i İmrân 102
ve lâ temûtunne (temûtu enne) : ve sakın siz ölmeyin
-
3-Âl-i İmrân 102
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 102
muslimûne : teslim olanlar
-
3-Âl-i İmrân 103
ve ı'tasımû : ve sarılın
-
3-Âl-i İmrân 103
cemîân : topluca, hepiniz
-
3-Âl-i İmrân 103
ve lâ teferrekû : ve ayrılmayın, fırkalara ayrılmayın
-
3-Âl-i İmrân 103
ve uzkurû : anın, hatırlayın
-
3-Âl-i İmrân 103
ni'met allâhi : Allah'ın ni'meti
-
3-Âl-i İmrân 103
aleykum : sizin üzerinizde
-
3-Âl-i İmrân 103
a'dâen : düşman
-
3-Âl-i İmrân 103
fe ellefe : sonra birleştirdi
-
3-Âl-i İmrân 103
beyne : arasını
-
3-Âl-i İmrân 103
fe asbahtum : böylece oldunuz
-
3-Âl-i İmrân 103
bi ni'meti-hî : onun ni'meti ile
-
3-Âl-i İmrân 103
ihvânen : kardeşler
-
3-Âl-i İmrân 103
ve kuntum : ve siz oldunuz
-
3-Âl-i İmrân 103
alâ şefâ : kenarında
-
3-Âl-i İmrân 103
hufretin : bir çukur
-
3-Âl-i İmrân 103
min en nâri : ateşten
-
3-Âl-i İmrân 103
fe enkaze-kum : ...halde iken sizi kurtardı
-
3-Âl-i İmrân 103
kezâlike : işte böyle
-
3-Âl-i İmrân 103
yubeyyinu : açıklıyor
-
3-Âl-i İmrân 103
allâhu lekum : Allah, size
-
3-Âl-i İmrân 103
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
3-Âl-i İmrân 103
tehtedûne : hidayete erersiniz
-
3-Âl-i İmrân 104
ve li tekun : ve olsun
-
3-Âl-i İmrân 104
ummetun : bir topluluk, bir ümmet, bir cemaat
-
3-Âl-i İmrân 104
yed'ûne : çağırır, davet eder
-
3-Âl-i İmrân 104
ilâ el hayri : hayra
-
3-Âl-i İmrân 104
ve ye'murûne : ve emreder
-
3-Âl-i İmrân 104
bi el ma'rûfi : mâruf ile, irfan ile, iyilikle
-
3-Âl-i İmrân 104
ve yenhevne : ve nehy eder, men eder
-
3-Âl-i İmrân 104
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
3-Âl-i İmrân 104
ve ulâike : ve işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 104
hum el muflihûne : onlar, kurtuluşa, felâha erenler
-
3-Âl-i İmrân 105
ve lâ tekûnû : ve olmayın
-
3-Âl-i İmrân 105
ke ellezîne : onlar gibi
-
3-Âl-i İmrân 105
teferrakû : ayrıldılar
-
3-Âl-i İmrân 105
ve ihtelefû : ve ihtilâfa, ayrılığa, anlaşmazlığa düştüler
-
3-Âl-i İmrân 105
mâ câe-hum : onlara gelen şey
-
3-Âl-i İmrân 105
beyyinâtu : beyyineler, açık deliller
-
3-Âl-i İmrân 105
ve ulâike : ve işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 105
lehum : onlar için vardır
-
3-Âl-i İmrân 106
yevme : o gün
-
3-Âl-i İmrân 106
tebyaddu : beyazlaşacak, ağaracak
-
3-Âl-i İmrân 106
ve tesveddu : ve siyahlaşacak, kararacak
-
3-Âl-i İmrân 106
fe emmâ : o zaman
-
3-Âl-i İmrân 106
ellezîne : onlar, olanlar
-
3-Âl-i İmrân 106
esveddet : karardı
-
3-Âl-i İmrân 106
e kefertum : inkâr mı ettiniz
-
3-Âl-i İmrân 106
ba'de : sonra
-
3-Âl-i İmrân 106
fe zûkû : o zaman, öyleyse tadın
-
3-Âl-i İmrân 106
el azâbe : azab
-
3-Âl-i İmrân 106
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 107
ve emmâ : ve amma, amma ...ise
-
3-Âl-i İmrân 107
ellezîne : onlar, olanlar
-
3-Âl-i İmrân 107
ebyaddat : beyazladı, ağardı
-
3-Âl-i İmrân 107
fe : o zaman, öyle ise, artık
-
3-Âl-i İmrân 107
rahmeti allâhi : Allah'ın rahmeti
-
3-Âl-i İmrân 107
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 108
tilke : bu, bunlar
-
3-Âl-i İmrân 108
netlû-hâ : onu okuyoruz, açıklıyoruz
-
3-Âl-i İmrân 108
aleyke : sana
-
3-Âl-i İmrân 108
bi el hakkı : hak olarak, gerçeği
-
3-Âl-i İmrân 108
ve mâ allâhu : ve Allah değildir
-
3-Âl-i İmrân 108
zulmen : zulüm, zulüm olması, haksızlık
-
3-Âl-i İmrân 108
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
3-Âl-i İmrân 109
ve li allâhi : ve Allah için, Allah'ın
-
3-Âl-i İmrân 109
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyler, ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 109
ve mâ fî el ardı : ve yeryüzündeki, yerlerde olan ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 109
ve ilâ allâhi : ve Allah'a
-
3-Âl-i İmrân 109
turceu : döndürülür
-
3-Âl-i İmrân 109
el umûru : emirler, işler
-
3-Âl-i İmrân 110
hayra ummetin : hayırlı ümmet, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 110
uhricet : çıkarıldınız
-
3-Âl-i İmrân 110
li en nâsi : insanlar için
-
3-Âl-i İmrân 110
te'murûne : emredersiniz
-
3-Âl-i İmrân 110
bi el ma'rûfi : irfan ile
-
3-Âl-i İmrân 110
ve tenhevne : ve nehyedersiniz, men edersiniz
-
3-Âl-i İmrân 110
an-il munkeri : münkerden, kötülükten
-
3-Âl-i İmrân 110
ve tu'minûne bi allâhi : ve Allah'a îmân edersiniz
-
3-Âl-i İmrân 110
ve lev âmene : ve eğer îmân etselerdi
-
3-Âl-i İmrân 110
ehlu el kitâbi : kitap ehli, kitap sahipleri
-
3-Âl-i İmrân 110
le kâne : elbette olurdu
-
3-Âl-i İmrân 110
lehum : onlar için
-
3-Âl-i İmrân 110
el mu'minûne : îmân edenler, mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 110
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
3-Âl-i İmrân 110
el fâsikûne : fâsıklar, fıska düşenler
-
3-Âl-i İmrân 111
len yedurrû-kum : size asla zarar veremezler
-
3-Âl-i İmrân 111
illâ ezen : ezadan başka
-
3-Âl-i İmrân 111
ve in yukâtilû-kum : ve eğer sizinle savaşırlarsa
-
3-Âl-i İmrân 111
yuvellû-kum : size (arkalarını) dönerler
-
3-Âl-i İmrân 111
el edbâre : arkaları
-
3-Âl-i İmrân 111
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 111
lâ yunsarûne : yardım olunmazlar
-
3-Âl-i İmrân 112
duribet : vuruldu
-
3-Âl-i İmrân 112
aleyhim : onların üzerine
-
3-Âl-i İmrân 112
ez zilletu : zillet
-
3-Âl-i İmrân 112
eyne mâ : nerede olursa
-
3-Âl-i İmrân 112
ve hablin : ve bir ip
-
3-Âl-i İmrân 112
min en nâsi : insanlardan
-
3-Âl-i İmrân 112
ve bâû : ve uğradılar
-
3-Âl-i İmrân 112
ve duribet : ve vuruldu
-
3-Âl-i İmrân 112
aleyhim : onların üzerine
-
3-Âl-i İmrân 112
el meskenetu : miskinlik
-
3-Âl-i İmrân 112
zâlike : bu
-
3-Âl-i İmrân 112
bi enne-hum : onların ... olmaları
-
3-Âl-i İmrân 112
yekfurûne : inkâr ediyorlar
-
3-Âl-i İmrân 112
ve yaktulûne : ve öldürüyorlar
-
3-Âl-i İmrân 112
el enbiyâe : peygamberler
-
3-Âl-i İmrân 112
zâlike bimâ : işte bu ... sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 112
ve kânû : ve oldular
-
3-Âl-i İmrân 112
ya'tedûne : aşırı gidiyorlar, haddi aşıyorlar
-
3-Âl-i İmrân 113
leysû : değil
-
3-Âl-i İmrân 113
sevâen : eşit, müsavi, aynı, bir
-
3-Âl-i İmrân 113
min ehli el kitâbi : kitap ehlinden (hristiyan ve yahudilerden)
-
3-Âl-i İmrân 113
ummetun : bir ümmet, bir topluluk
-
3-Âl-i İmrân 113
kâimetun : ayakta durarak
-
3-Âl-i İmrân 113
yetlûne : okuyan
-
3-Âl-i İmrân 113
ânâ el leyli : gece saatleri, gece vakti
-
3-Âl-i İmrân 113
ve hum : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 113
yescudûne : secde ederler
-
3-Âl-i İmrân 114
yu'minûne bi allâhi : Allah'a îmân ederler
-
3-Âl-i İmrân 114
ve el yevmi el âhiri : ve âhir güne, son güne, sonraki güne
-
3-Âl-i İmrân 114
ve ye'murûne : ve emrederler
-
3-Âl-i İmrân 114
bi el ma'rûfi : irfan ile, iyilik ile
-
3-Âl-i İmrân 114
ve yenhevne : ve nehy ederler, men ederler
-
3-Âl-i İmrân 114
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
3-Âl-i İmrân 114
ve yusâriûne : ve koşarlar
-
3-Âl-i İmrân 114
fî el hayrâti : hayırlarda, hayırlara
-
3-Âl-i İmrân 114
ve ulâike : ve işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 114
min es sâlihîne : sâlihlerden
-
3-Âl-i İmrân 115
ve mâ yef'alû : ve yaptıkları şey
-
3-Âl-i İmrân 115
fe len yukferû-hu : o taktirde o asla örtülmez
-
3-Âl-i İmrân 115
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 115
bi el muttekîne : takva sahiplerini
-
3-Âl-i İmrân 116
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 116
keferû : inkâr ettiler
-
3-Âl-i İmrân 116
len tugniye an : asla fayda vermez
-
3-Âl-i İmrân 116
emvâlu-hum : onların malları
-
3-Âl-i İmrân 116
ve lâ evlâdu-hum : ve evlâtları ... olmaz
-
3-Âl-i İmrân 116
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 116
ve ulâike : ve işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 116
ashâbu en nâri : ateş ehlidir, ateş halkıdır
-
3-Âl-i İmrân 116
hâlidûne : devamlı kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 117
meselu : misal, durum
-
3-Âl-i İmrân 117
mâ yunfikûne : infak edilen şeyler
-
3-Âl-i İmrân 117
hâzihi el hayâti ed dunyâ : bu dünya hayatı
-
3-Âl-i İmrân 117
ke meseli : gibi, misal, durum
-
3-Âl-i İmrân 117
esâbet : isabet etti
-
3-Âl-i İmrân 117
harse : ekinler
-
3-Âl-i İmrân 117
zalemû : zulmettiler
-
3-Âl-i İmrân 117
enfuse-hum : kendi kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 117
fe ehleket-hu : böylece onu helâk etti, yok etti
-
3-Âl-i İmrân 117
ve mâ zaleme-hum : ve onlara zulmetmedi
-
3-Âl-i İmrân 117
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
3-Âl-i İmrân 117
enfuse-hum : kendi kendilerine, kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 117
yazlımûne : zulmediyorlar
-
3-Âl-i İmrân 118
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 118
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 118
lâ tettehızû : edinmeyin
-
3-Âl-i İmrân 118
bitâneten : sırdaş
-
3-Âl-i İmrân 118
lâ ye'lûne-kum : size ... yapmaktan geri kalmazlar
-
3-Âl-i İmrân 118
habâlen : fesada düşürmek
-
3-Âl-i İmrân 118
veddû : istediler, temenni ettiler
-
3-Âl-i İmrân 118
kad bedet : belli olmuştur
-
3-Âl-i İmrân 118
el bagdâu : kin ve öfke
-
3-Âl-i İmrân 118
min efvâhi-him : onların ağızlarından (sözlerinden)
-
3-Âl-i İmrân 118
ve mâ tuhfî : ve gizledikleri şey
-
3-Âl-i İmrân 118
ekberu : daha büyük
-
3-Âl-i İmrân 118
kad beyyennâ : açıklamıştık
-
3-Âl-i İmrân 118
lekum : sizin için, size
-
3-Âl-i İmrân 118
el âyâti : âyetleri
-
3-Âl-i İmrân 118
ta'kılûne : akıl ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 119
hâ entum ulâi : işte siz busunuz, böylesiniz
-
3-Âl-i İmrân 119
tuhıbbûne-hum : onları seversiniz
-
3-Âl-i İmrân 119
ve lâ yuhıbbûne-kum : ve onlar sizi sevmezler
-
3-Âl-i İmrân 119
ve tû'minûne : ve siz îmân edersiniz
-
3-Âl-i İmrân 119
bi el kitâbi : kitaba
-
3-Âl-i İmrân 119
ve izâ : ve ...olduğu zaman
-
3-Âl-i İmrân 119
lekû-kum : sizinle karşılaştılar
-
3-Âl-i İmrân 119
âmennâ : biz îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 119
ve izâ halev : ve yalnız kaldıkları zaman
-
3-Âl-i İmrân 119
aleykum : size (karşı olan)
-
3-Âl-i İmrân 119
el enâmile : parmak uçları
-
3-Âl-i İmrân 119
min el gayzi : öfkelerinden, kinlerinden
-
3-Âl-i İmrân 119
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 119
bi zâti es sudûri : sinelerin sahip olduğu, sinelerde olan
-
3-Âl-i İmrân 120
in temses-kum : eğer size değerse, dokunursa
-
3-Âl-i İmrân 120
hasenetun : hasene, iyilik, güzellik
-
3-Âl-i İmrân 120
tesû'-hum : onları hüzünlendirir
-
3-Âl-i İmrân 120
ve in tusib-kum : ve eğer size isabet ederse
-
3-Âl-i İmrân 120
seyyietun : seyyiat, bir kötülük
-
3-Âl-i İmrân 120
yefrahû bi-hâ : onunla ferahlanırlar, ona sevinirler
-
3-Âl-i İmrân 120
ve in tasbirû : ve eğer sabrederseniz
-
3-Âl-i İmrân 120
ve tettekû : ve takva sahibi olursanız
-
3-Âl-i İmrân 120
keydu-hum : onların hileleri
-
3-Âl-i İmrân 120
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 120
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 120
ya'melûne : yapıyorlar
-
3-Âl-i İmrân 121
ve iz : ve o zaman ...olmuştu
-
3-Âl-i İmrân 121
gadavte : sabah erken
-
3-Âl-i İmrân 121
min ehli-ke : ailenden
-
3-Âl-i İmrân 121
tubevviu : yerleştiriyorsun
-
3-Âl-i İmrân 121
el mu'minîne : mü'minleri
-
3-Âl-i İmrân 121
makâide : durulacak yerler, mevziler (uygun yerler)
-
3-Âl-i İmrân 121
li el kıtâli : savaş için
-
3-Âl-i İmrân 121
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 121
semîun : en iyi işiten
-
3-Âl-i İmrân 122
iz hemmet : hamletti, meyletti
-
3-Âl-i İmrân 122
tâifetâni : iki taife, iki grup
-
3-Âl-i İmrân 122
en tefşelâ : korkmak, korkaklık göstermek
-
3-Âl-i İmrân 122
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 122
veliyyu-humâ : o ikisinin (onların) dostu
-
3-Âl-i İmrân 122
ve alâ allâhi : ve Allah'a
-
3-Âl-i İmrân 122
fe li yetevekkeli : artık tevekkül etsinler
-
3-Âl-i İmrân 122
el mu'minûne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 123
ve lekad : ve andolsun
-
3-Âl-i İmrân 123
bi bedrin : Bedir'de
-
3-Âl-i İmrân 123
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 123
ezilletun : daha aşağı, daha zayıf
-
3-Âl-i İmrân 123
fe ittekû allâhe : artık Allah'a karşı takva sahibi olun
-
3-Âl-i İmrân 123
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
3-Âl-i İmrân 123
teşkurûne : şükredersiniz
-
3-Âl-i İmrân 124
iz tekûlu : diyordun
-
3-Âl-i İmrân 124
li el mu'minîne : mü'minlere
-
3-Âl-i İmrân 124
e len yekfiye-kum : size kâfi gelmiyor mu?
-
3-Âl-i İmrân 124
en yumidde-kum : size imdad etmesi, yardım etmesi
-
3-Âl-i İmrân 124
bi selâseti âlâfin : üç bini ile
-
3-Âl-i İmrân 124
min el melâiketi : meleklerden
-
3-Âl-i İmrân 124
munzelîne : indirilen
-
3-Âl-i İmrân 125
belâ : (olumsuz soruya, olumlu cevap verirken kullanılır) evet, hayır, bilakis
-
3-Âl-i İmrân 125
ve tettekû : ve takva sahibi olursanız
-
3-Âl-i İmrân 125
ve ye'tû-kum : ve size gelirler
-
3-Âl-i İmrân 125
min fevri-him : onların ani hareketlerinden, aniden
-
3-Âl-i İmrân 125
bi hamseti âlâfin : beş bini ile
-
3-Âl-i İmrân 125
min el melâiketi : melekerden
-
3-Âl-i İmrân 125
musevvimîne : işaretlenmiş, nişanlı
-
3-Âl-i İmrân 126
ve mâ ceale-hu allâhu : ve Allah onu yapmadı
-
3-Âl-i İmrân 126
lekum : sizin için, size
-
3-Âl-i İmrân 126
ve li tatmeinne : ve tatmin olması, sukûnet bulması için
-
3-Âl-i İmrân 126
ve men nasru (mâ en nasru) : ve yardım (başka bir şekilde) olmaz
-
3-Âl-i İmrân 126
el azîzi : azîz, üstün, izzetli
-
3-Âl-i İmrân 126
el hakîmi : hüküm ve hikmet sahibi
-
3-Âl-i İmrân 127
tarafen : bir tarafı, bir kısmı
-
3-Âl-i İmrân 127
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 127
ev yekbite-hum : veya onları perişan etmek
-
3-Âl-i İmrân 127
fe yenkalibû : böylece dönerler
-
3-Âl-i İmrân 127
hâibîne : bozguna uğrayanlar
-
3-Âl-i İmrân 128
leyse leke : senin için yoktur, değildir, olmadı
-
3-Âl-i İmrân 128
min el emri : emirden, işten
-
3-Âl-i İmrân 128
şey'un : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 128
ev yetûbe aleyhim : veya, onlara (onlar için) tövbeyi kabul eder
-
3-Âl-i İmrân 128
ev yuazzibe-hum : veya onları azap eder
-
3-Âl-i İmrân 128
fe inne-hum : oysa onlar, muhakkak
-
3-Âl-i İmrân 128
zâlimûne : zalimler, haksızlık edenler
-
3-Âl-i İmrân 129
ve li allâhi : ve Allah'ın, Allah için
-
3-Âl-i İmrân 129
mâ fî es semâvâti : göklerde ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 129
ve mâ fî el ardı : ve yeryüzünde, yerde ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 129
li men yeşâu : dilediği kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 129
ve yuazzibu : ve azab eder, azaplandırır
-
3-Âl-i İmrân 129
men yeşâu : dilediği kimse
-
3-Âl-i İmrân 129
ve allâhu gafûrun : ve Allah gafûrdur, bağışlayandır
-
3-Âl-i İmrân 130
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 130
ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar
-
3-Âl-i İmrân 130
lâ te'kulu : yemeyin
-
3-Âl-i İmrân 130
er ribâ : ribâ, faiz
-
3-Âl-i İmrân 130
ad'âfen : kat, kat
-
3-Âl-i İmrân 130
mudâafeten : katlanmış, katlanarak artırılmış
-
3-Âl-i İmrân 130
ve ittekû allâhe : ve Allah'a karşı takva sahibi olun
-
3-Âl-i İmrân 130
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
3-Âl-i İmrân 130
tuflihûne : felâha erersiniz
-
3-Âl-i İmrân 131
ve ittekû : takva sahibi olun
-
3-Âl-i İmrân 131
nâre elletî : o ateş ki
-
3-Âl-i İmrân 131
uiddet : hazırlandı
-
3-Âl-i İmrân 131
li el kâfirîne : kâfirler için, kâfirlere
-
3-Âl-i İmrân 132
ve etîû allâhe : ve Allah'a itaat edin
-
3-Âl-i İmrân 132
ve er resûle : ve resûle, elçiye
-
3-Âl-i İmrân 132
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
3-Âl-i İmrân 132
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
3-Âl-i İmrân 133
ve sâriû : ve koşun
-
3-Âl-i İmrân 133
ilâ magfiretin : mağfirete
-
3-Âl-i İmrân 133
ve cennetin : ve cennet
-
3-Âl-i İmrân 133
es semâvâtu : semâlar, gökler
-
3-Âl-i İmrân 133
ve el ardu : ve yeryüzü (yedi kat yerler)
-
3-Âl-i İmrân 133
uiddet : hazırlandı
-
3-Âl-i İmrân 133
li el muttekîne : muttekîler, takva sahipleri için
-
3-Âl-i İmrân 134
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 134
yunfikûne : Allah için infak ederler, verirler
-
3-Âl-i İmrân 134
fî es serrâi : bolluk içinde, bollukta
-
3-Âl-i İmrân 134
ve ed darrâi : ve darlık
-
3-Âl-i İmrân 134
ve el kâzımîne : ve yutanlar
-
3-Âl-i İmrân 134
el gayza : öfke
-
3-Âl-i İmrân 134
ve el âfîne an : ve affedenler
-
3-Âl-i İmrân 134
en nâsi : insanlar
-
3-Âl-i İmrân 134
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 134
el muhsinîne : muhsinler
-
3-Âl-i İmrân 135
vellezîne : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 135
izâ fealû : yaptıkları zaman
-
3-Âl-i İmrân 135
fâhişeten : kötülük
-
3-Âl-i İmrân 135
ev zalemû : veya zulmettiler
-
3-Âl-i İmrân 135
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 135
zekerû allâhe : Allah'ı zikrettiler
-
3-Âl-i İmrân 135
fe estagferû : o zaman, hemen istiğfar ettiler, mağfiret dilediler
-
3-Âl-i İmrân 135
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 135
yagfiru ez zunûbe : mağfiret eder, bağışlar (günahları sevaba çevirir)
-
3-Âl-i İmrân 135
ve lem yusırrû : ve ısrar etmezler
-
3-Âl-i İmrân 135
alâ mâ fealû : yaptıkları şeyler üzerinde
-
3-Âl-i İmrân 135
ve hum : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 135
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
3-Âl-i İmrân 136
ulâike : işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 136
cezâu-hum : onların cezası, karşılığ?, mükâfatı
-
3-Âl-i İmrân 136
magfiretun : bağışlanma, mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
3-Âl-i İmrân 136
ve cennâtun : ve cennetler
-
3-Âl-i İmrân 136
tecrî : akar
-
3-Âl-i İmrân 136
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 136
hâlidîne fî-hâ : orada, içinde kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 136
ve ni'me : ve ne güzel
-
3-Âl-i İmrân 136
ecru : ecir, bedel, karşılık
-
3-Âl-i İmrân 136
el âmilîne : amel edenler
-
3-Âl-i İmrân 137
kad halet : gelip geçmiş
-
3-Âl-i İmrân 137
sunenun : Allah'ın sünnetleri, ilâhi kanuniar?
-
3-Âl-i İmrân 137
fe sîrû : artık gezin, görün
-
3-Âl-i İmrân 137
fî el ardı : yeryüzünde
-
3-Âl-i İmrân 137
fe unzurû : böylece bakın
-
3-Âl-i İmrân 137
keyfe : nasıl
-
3-Âl-i İmrân 137
kâne : oldu
-
3-Âl-i İmrân 137
âkıbetu : âkibet, son, sonuç
-
3-Âl-i İmrân 137
el mukezzibîne : yalancılar
-
3-Âl-i İmrân 138
beyânun : bir beyan, açıklama
-
3-Âl-i İmrân 138
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
3-Âl-i İmrân 138
ve huden : ve hidayet
-
3-Âl-i İmrân 138
ve mev'ızatun : ve vaaz, öğüt
-
3-Âl-i İmrân 138
li el muttekîne : takva sahipleri için, takva sahiplerine
-
3-Âl-i İmrân 139
ve lâ tehinû : ve gevşemeyin, korkmayın
-
3-Âl-i İmrân 139
ve lâ tahzenû : ve mahzun olmayın, üzülmeyin
-
3-Âl-i İmrân 139
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 139
el a'levne : üstün olanlar
-
3-Âl-i İmrân 139
mu'minîne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 140
in yemses-kum : eğer size dokunursa
-
3-Âl-i İmrân 140
fe kad messe : o taktirde dokunmuştu
-
3-Âl-i İmrân 140
el kavme : kavim, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 140
ve tilke : ve o, bu
-
3-Âl-i İmrân 140
el eyyâmu : günler
-
3-Âl-i İmrân 140
beyne en nâsi : insanların arasında
-
3-Âl-i İmrân 140
ve li ya'leme allâhu : ve Allah bilmesi, belli etmesi için
-
3-Âl-i İmrân 140
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 140
âmenû : âmenu, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 140
ve yettehize : ve edinir
-
3-Âl-i İmrân 140
şuhedâe : şahitler
-
3-Âl-i İmrân 140
ve allâhu lâ yuhibbu : ve Allah sevmez
-
3-Âl-i İmrân 140
ez zâlimîne : zâlimler
-
3-Âl-i İmrân 141
ve li yumahhisa : kusursuz kılması, temize çıkarması
-
3-Âl-i İmrân 141
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 141
âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 141
ve yemhaka : ve yavaş yavaş helâk etmesi
-
3-Âl-i İmrân 141
el kâfirîne : kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 142
em hasibtum : yoksa siz zannediyor musunuz
-
3-Âl-i İmrân 142
en tedhulû : girmenizi
-
3-Âl-i İmrân 142
el cennete : cennete
-
3-Âl-i İmrân 142
ve lemmâ : ve ancak, dışında, ...olmadıkça
-
3-Âl-i İmrân 142
ya'lemi allâhu : Allah'ın bilmesi, belli etmesi
-
3-Âl-i İmrân 142
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 142
câhedû : cihad ettiler
-
3-Âl-i İmrân 142
ve ya'leme : ve bilir, belli eder
-
3-Âl-i İmrân 142
es sâbirîne : sabredenler
-
3-Âl-i İmrân 143
ve lekad : ve andolsun
-
3-Âl-i İmrân 143
temennevne : siz temenni ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 143
el mevte : ölüm
-
3-Âl-i İmrân 143
en telkav-hu : onunla karşılaşmak
-
3-Âl-i İmrân 143
fe kad : i?te ?imdi ... olmuş
-
3-Âl-i İmrân 143
raeytumû-hu : onu gördünüz
-
3-Âl-i İmrân 143
ve entum tenzurûne : ve siz inzar ediyorsunuz, bekliyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 144
ve mâ muhammedun : ve Muhammed ... olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 144
illâ resûlun : resûl'den başka, sadece resûl
-
3-Âl-i İmrân 144
kad halet : gelip geçmiştir
-
3-Âl-i İmrân 144
e fe in mâte : şimdi eğer öldü ise ... mı
-
3-Âl-i İmrân 144
ev kutile : veya öldürüldü
-
3-Âl-i İmrân 144
inkalebtum : geriye döndünüz
-
3-Âl-i İmrân 144
ve men : ve kim ... ise
-
3-Âl-i İmrân 144
yenkalib : dönüyor
-
3-Âl-i İmrân 144
alâ akıbeyhi : topukları üzerinde
-
3-Âl-i İmrân 144
fe len yadurre allâhe : bundan sonra Allah'a asla zarar veremez
-
3-Âl-i İmrân 144
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 144
ve se yeczî allâhu : ve Allah yakında karşılığını verecek, mükâfatlandıracak
-
3-Âl-i İmrân 144
eş şâkirîne : şükredenler
-
3-Âl-i İmrân 145
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 145
li nefsin : bir nefs, bir kimse için
-
3-Âl-i İmrân 145
en temûte : ölmek, ölmesi
-
3-Âl-i İmrân 145
kitâben : yazılı olan, yazı
-
3-Âl-i İmrân 145
mueccelen : tayin edilmiş, takdir edilmiş zaman
-
3-Âl-i İmrân 145
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 145
sevâbe ed dunyâ : dünya sevabını
-
3-Âl-i İmrân 145
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 145
sevâbe el âhirati : ahiret sevabı
-
3-Âl-i İmrân 145
ve se neczî : ve yakında karşılığını vereceğiz, mükâfatlandıracağız
-
3-Âl-i İmrân 145
eş şâkirîne : şükredenler
-
3-Âl-i İmrân 146
ve keeyyin : ve niceleri
-
3-Âl-i İmrân 146
min nebiyyin : peygamberlerden
-
3-Âl-i İmrân 146
kâtele : savaştı
-
3-Âl-i İmrân 146
mea-hu : onunla beraber
-
3-Âl-i İmrân 146
rıbbiyyûne : rabbiyyun, kendini Allah'a adayanlar
-
3-Âl-i İmrân 146
kesîrun : çok, bir çok
-
3-Âl-i İmrân 146
fe mâ vehenû : fakat gevşeklik göstermediler
-
3-Âl-i İmrân 146
asâbe-hum : onlara isabet etti
-
3-Âl-i İmrân 146
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
3-Âl-i İmrân 146
ve mâ daufû : ve zayıflık göstermediler
-
3-Âl-i İmrân 146
ve mestekânû : ve boyun eğmediler
-
3-Âl-i İmrân 146
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 146
yuhibbu es sâbirîne : sabredenleri sever
-
3-Âl-i İmrân 147
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 147
kavle-hum : onların sözleri
-
3-Âl-i İmrân 147
illâ en kâlû : demekten başka birşey olmadı
-
3-Âl-i İmrân 147
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 147
ıgfir lenâ : bizi bağışla
-
3-Âl-i İmrân 147
zunûbe-nâ : günahlarımız
-
3-Âl-i İmrân 147
ve isrâfe-nâ : ve israfımız, aşırılığımız, taşkınlığımız
-
3-Âl-i İmrân 147
fî emri-nâ : işimizde
-
3-Âl-i İmrân 147
ve sebbit : ve sabit kıl
-
3-Âl-i İmrân 147
akdâme-nâ : ayaklarımızı
-
3-Âl-i İmrân 147
ve unsur-nâ : ve bize yardım et
-
3-Âl-i İmrân 147
alâ el kavmi : kavme karşı
-
3-Âl-i İmrân 147
el kâfirîne : kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 148
fe âtâ-humu allâhu : böylece Allah onlara verdi
-
3-Âl-i İmrân 148
sevâbe ed dunyâ : dünya sevabı
-
3-Âl-i İmrân 148
ve husne : ve güzel, en güzel
-
3-Âl-i İmrân 148
sevâbi el âhireti : ahiret sevabı
-
3-Âl-i İmrân 148
ve allâhu yuhibbu : ve Allah sever
-
3-Âl-i İmrân 148
el muhsinîne : muhsinler
-
3-Âl-i İmrân 149
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 149
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 149
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 149
yeruddû-kum : sizi çevirirler
-
3-Âl-i İmrân 149
fe tenkalibû : o zaman dönersiniz
-
3-Âl-i İmrân 149
hâsirîne : hüsrana uğramış olanlar
-
3-Âl-i İmrân 150
beli allâhu : hayır, öyle değil, bilâkis Allah
-
3-Âl-i İmrân 150
mevlâ-kum : sizin mevlânız, dostunuz
-
3-Âl-i İmrân 150
ve huve : ve o
-
3-Âl-i İmrân 150
en nâsırîne : yardımcılar
-
3-Âl-i İmrân 151
se nulkî : biz salacağız (vereceğiz)
-
3-Âl-i İmrân 151
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 151
er ru'be : korku
-
3-Âl-i İmrân 151
bi-mâ eşrakû : ortak koşmaları sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 151
mâ lem yunezzil bi-hî : indirmediği bir şey
-
3-Âl-i İmrân 151
sultânen : sultân, delil
-
3-Âl-i İmrân 151
ve me'vâ-humu : ve onların sığınağı, barınağı
-
3-Âl-i İmrân 151
en nâru : ateş
-
3-Âl-i İmrân 151
ve bi'se : ve ne kötü
-
3-Âl-i İmrân 151
mesve : kalınan yer
-
3-Âl-i İmrân 151
ez zâlimîne : zalimler
-
3-Âl-i İmrân 152
ve lekad : ve andolsun
-
3-Âl-i İmrân 152
va'de-hû : onun vaadi
-
3-Âl-i İmrân 152
iz tehussûne-hum : onları perişan edip öldürüyordunuz
-
3-Âl-i İmrân 152
izâ feşiltum : gevşeklik göstermiştiniz
-
3-Âl-i İmrân 152
ve tenâza'tum : ve nizâya (anlaşmazlığa) düştünüz
-
3-Âl-i İmrân 152
fî el emri : emir hakkında
-
3-Âl-i İmrân 152
ve asaytum : ve isyan ettiniz
-
3-Âl-i İmrân 152
mâ erâ-kum : size gösterdiği şey
-
3-Âl-i İmrân 152
mâ tuhıbbûne : sevdiğiniz şey
-
3-Âl-i İmrân 152
men : kim, kimi
-
3-Âl-i İmrân 152
ed dunyâ : dünya
-
3-Âl-i İmrân 152
ve min-kum : ve sizden
-
3-Âl-i İmrân 152
men : kim, kimi
-
3-Âl-i İmrân 152
el âhirete : ahireti
-
3-Âl-i İmrân 152
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 152
sarafe-kum : sizi geri çevirdi
-
3-Âl-i İmrân 152
li yebteliye-kum : sizi imtihan etmek için
-
3-Âl-i İmrân 152
ve lekad : ve andolsun
-
3-Âl-i İmrân 152
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 152
alâ el mu'minîne : mü'minlere karşı
-
3-Âl-i İmrân 153
iz tus'idûne : uzaklaşıyordunuz
-
3-Âl-i İmrân 153
ve lâ telvûne : ve dönüp bakmıyordunuz
-
3-Âl-i İmrân 153
alâ ehadin : hiç kimseye
-
3-Âl-i İmrân 153
ve er resûlu : ve resûl
-
3-Âl-i İmrân 153
yed'û-kum : sizi çağırıyor
-
3-Âl-i İmrân 153
fe esâbe-kum : bundan sonra size, isabet etti
-
3-Âl-i İmrân 153
gammen : gam, keder
-
3-Âl-i İmrân 153
li keylâ : ... olmaması için
-
3-Âl-i İmrân 153
tahzenû : mahzun oluyorsunuz, üzülüyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 153
alâ mâ fâte-kum : sizin elinizden çıkan şeylere
-
3-Âl-i İmrân 153
ve lâ mâ : ve şeylere değil
-
3-Âl-i İmrân 153
asâbe-kum : size isabet etti
-
3-Âl-i İmrân 153
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 153
bi-mâ ta'melûne : sizin yaptıklarınız şeylere yaptıklarınıza
-
3-Âl-i İmrân 154
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 154
enzele : indirdi
-
3-Âl-i İmrân 154
aleykum : sizin üzerinize
-
3-Âl-i İmrân 154
el gammi : gam, keder
-
3-Âl-i İmrân 154
emeneten : emniyet, güvenmek
-
3-Âl-i İmrân 154
nuâsen : sukunet veren uyku
-
3-Âl-i İmrân 154
tâifeten : bir grup, topluluk, cemaat
-
3-Âl-i İmrân 154
ve tâifetun : ve bir grup, topluluk, cemaat
-
3-Âl-i İmrân 154
kad ehemmet-hum : onlar kendilerine ehemmiyet vermişlerdi, önemsemişti
-
3-Âl-i İmrân 154
enfusu-hum : kendilerini, canlarını
-
3-Âl-i İmrân 154
yezunnûne : zanda bulunuyorlar
-
3-Âl-i İmrân 154
gayre el hakkı : haksız
-
3-Âl-i İmrân 154
zanne el câhiliyyeti : cahiliye zannı ile
-
3-Âl-i İmrân 154
yekûlûne : diyorlar
-
3-Âl-i İmrân 154
hel lenâ : bizim için var mı
-
3-Âl-i İmrân 154
minel emri : işten, emirden
-
3-Âl-i İmrân 154
min şey'in : şeyden, bir şey
-
3-Âl-i İmrân 154
inne el emre : muhakkak ki emir, iş
-
3-Âl-i İmrân 154
kulle-hu : onun hepsi
-
3-Âl-i İmrân 154
yuhfûne : gizliyorlar, saklıyorlar
-
3-Âl-i İmrân 154
fî enfusi-him : nefslerinde, içlerinde
-
3-Âl-i İmrân 154
mâ lâ yubdûne leke : sana açıklamadıkları bir şey
-
3-Âl-i İmrân 154
yekûlûne : diyorlar
-
3-Âl-i İmrân 154
lev kâne lenâ : bizim için olsaydı
-
3-Âl-i İmrân 154
minel emri : emirden, işten
-
3-Âl-i İmrân 154
şey'un : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 154
lev kuntum : siz ... bile olsaydınız
-
3-Âl-i İmrân 154
le bereze : elbette, mutlaka çıkardı
-
3-Âl-i İmrân 154
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 154
kutibe : yazıldı, takdir edildi
-
3-Âl-i İmrân 154
aleyhim : onların üzerine
-
3-Âl-i İmrân 154
el katlu : katl, ölüm
-
3-Âl-i İmrân 154
ilâ medâcii-him : yatacakları, düşecekleri
-
3-Âl-i İmrân 154
ve li yebteliye allâhu : ve Allah'ın sınaması için
-
3-Âl-i İmrân 154
ve li yumahhısa : ve temize çıkarmak (fitneden kurtarmak)
-
3-Âl-i İmrân 154
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 154
bi zâti es sudûri : göğüslerde olanı, sinelerde olanı
-
3-Âl-i İmrân 155
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 155
tevellev : yüz çevirdiler
-
3-Âl-i İmrân 155
yevme ilteka : karşılaştığı gün
-
3-Âl-i İmrân 155
el cem'âni : iki cemaat, iki topluluk
-
3-Âl-i İmrân 155
innemâ : fakat, ancak, oysa
-
3-Âl-i İmrân 155
istezelle-hum : onları zillete düşürmek istedi
-
3-Âl-i İmrân 155
eş şeytânu : şeytan
-
3-Âl-i İmrân 155
kesebû : kazandılar
-
3-Âl-i İmrân 155
ve lekad : ve andolsun ki
-
3-Âl-i İmrân 155
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 156
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 156
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 156
lâ tekûnû : siz ... olmayın
-
3-Âl-i İmrân 156
ke : gibi
-
3-Âl-i İmrân 156
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 156
ve kâlû : ve dediler
-
3-Âl-i İmrân 156
fî el ardı : yeryüzünde
-
3-Âl-i İmrân 156
ev kânû : veya ... oldular
-
3-Âl-i İmrân 156
guzzen : gâzi olanlar (savaşa katılanlar)
-
3-Âl-i İmrân 156
lev kânû : eğer olsaydı
-
3-Âl-i İmrân 156
inde-nâ : bizim yanımızda
-
3-Âl-i İmrân 156
ve mâ kutilû : ve öldürülmezlerdi
-
3-Âl-i İmrân 156
li yec'ale allâhu : Allah, ... kılmak için
-
3-Âl-i İmrân 156
zâlike : bunu
-
3-Âl-i İmrân 156
hasreten : hasret, pişmanlık
-
3-Âl-i İmrân 156
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 156
ve yumîtu : ve öldürür
-
3-Âl-i İmrân 156
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 156
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 157
ve le in : ve eğer ... olursa
-
3-Âl-i İmrân 157
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
3-Âl-i İmrân 157
ev muttum : veya öldünüz
-
3-Âl-i İmrân 157
le magfiretun : mutlaka mağfiret vardır (günahlar sevaba çevrilir)
-
3-Âl-i İmrân 157
ve rahmetun : ve rahmet
-
3-Âl-i İmrân 157
yecmeûne : onlar toplayacaklar, toplarlar
-
3-Âl-i İmrân 158
ve le : ve elbette, mutlaka
-
3-Âl-i İmrân 158
ev kutiltum : veya öldürülseniz
-
3-Âl-i İmrân 158
le ilâ allâhi : mutlaka Allah'a
-
3-Âl-i İmrân 158
tuhşerûne : haşrolunacaksınız, toplanacaksınız
-
3-Âl-i İmrân 159
fe bi-mâ : o zaman sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 159
rahmetin : rahmet
-
3-Âl-i İmrân 159
linte : yumuşak davrandın
-
3-Âl-i İmrân 159
lehum : onlar için, onlara
-
3-Âl-i İmrân 159
ve lev kunte : ve eğer, sen ... olsaydın
-
3-Âl-i İmrân 159
galîza el kalbi : katı kalpli
-
3-Âl-i İmrân 159
le infaddû : mutlaka dağılırlardı
-
3-Âl-i İmrân 159
min havli-ke : senin etrafından
-
3-Âl-i İmrân 159
fe a'fu : artık affet
-
3-Âl-i İmrân 159
ve istagfir : ve mağfiret dile
-
3-Âl-i İmrân 159
lehum : onlar için
-
3-Âl-i İmrân 159
ve şâvir-hum : ve onlarla muşavere et, onlara danış
-
3-Âl-i İmrân 159
fî el emri : işler konusunda
-
3-Âl-i İmrân 159
fe izâ azamte : artık azmettiğin, karar verdiğin zaman
-
3-Âl-i İmrân 159
fe tevekkel : artık tevekkül et
-
3-Âl-i İmrân 159
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 159
el mutevekkilîne : tevekkül edenler, Allah'a güvenenler
-
3-Âl-i İmrân 160
fe lâ gâlibe : o taktirde galip gelecek, yenecek yoktur
-
3-Âl-i İmrân 160
lekum : size, sizin için
-
3-Âl-i İmrân 160
ve in yahzul-kum : ve eğer size yardımı keserse
-
3-Âl-i İmrân 160
fe men zâ : o zaman kim sahip
-
3-Âl-i İmrân 160
ellezî : ki o
-
3-Âl-i İmrân 160
ve alâ allâhi : ve Allah'a
-
3-Âl-i İmrân 160
fe li yetevekkeli : o zaman tevekkül etsinler, güvensinler
-
3-Âl-i İmrân 160
el mu'minûne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 161
ve mâ kâne : ve olmadı, olamaz
-
3-Âl-i İmrân 161
li nebiyyin : bir peygamber için
-
3-Âl-i İmrân 161
en yagulle : ganimete hıyanet etmek, gizlice almak
-
3-Âl-i İmrân 161
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 161
ye'ti : gelir
-
3-Âl-i İmrân 161
bi-mâ galle : çaldığı şeyle
-
3-Âl-i İmrân 161
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
3-Âl-i İmrân 161
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 161
tuveffâ : vefa edilir, ödenir
-
3-Âl-i İmrân 161
kullu nefsin : her nefse, herkese
-
3-Âl-i İmrân 161
mâ kesebet : kazandığı şey
-
3-Âl-i İmrân 161
ve hum : ve onlar
-
3-Âl-i İmrân 161
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler, haksızlık yapılmaz
-
3-Âl-i İmrân 162
e fe men : artık o kimse ... midir
-
3-Âl-i İmrân 162
ittebea : tâbî oldu, uydu
-
3-Âl-i İmrân 162
rıdvâne allâhi : Allah'ın rızası
-
3-Âl-i İmrân 162
ke men : kimse gibi
-
3-Âl-i İmrân 162
bâe : uğradı
-
3-Âl-i İmrân 162
bi sehatin : gazaba
-
3-Âl-i İmrân 162
ve me'vâ-hu : ve onun barınağı, sığınağı
-
3-Âl-i İmrân 162
cehennemu : cehennem
-
3-Âl-i İmrân 162
ve bi'se el masîru : ve kötü varış yeri, dönüş yeri
-
3-Âl-i İmrân 163
derecâtun : dereceler
-
3-Âl-i İmrân 163
inde allâhi : Allah katında
-
3-Âl-i İmrân 163
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 163
bi mâ ya'melûne : yaptıkları şeyleri, yaptıklarını
-
3-Âl-i İmrân 164
lekad : andolsun ki
-
3-Âl-i İmrân 164
menne allâhu : Allah ni'metlendirdi
-
3-Âl-i İmrân 164
alâ el mu'minîne : mü'minlerin üzerine
-
3-Âl-i İmrân 164
iz bease : beas etmişti (beas ederek)
-
3-Âl-i İmrân 164
resûlen : resûl, elçi,
-
3-Âl-i İmrân 164
min enfusi-him : onların kendilerinden
-
3-Âl-i İmrân 164
yetlû : tilâvet eder, okur
-
3-Âl-i İmrân 164
aleyhim : onlara
-
3-Âl-i İmrân 164
ve yuzekkî-him : ve onları tezkiye eder, arındırır
-
3-Âl-i İmrân 164
ve yuallimu-hum : ve onlara öğretir
-
3-Âl-i İmrân 164
el kitâbe : kitap
-
3-Âl-i İmrân 164
ve el hikmete : ve hikmet
-
3-Âl-i İmrân 164
ve in kânû : ve '... ise, ... idi' ler
-
3-Âl-i İmrân 164
le fî dalâlin : elbette dalâlet içinde
-
3-Âl-i İmrân 165
e ve lemmâ : ve ... olduğu zaman
-
3-Âl-i İmrân 165
asâbet-kum : size isabet etti
-
3-Âl-i İmrân 165
musîbetun : bir musibet, bela
-
3-Âl-i İmrân 165
misley-hâ : onun iki misli, iki katı
-
3-Âl-i İmrân 165
ennâ hâzâ : bu nasıl
-
3-Âl-i İmrân 165
huve : o
-
3-Âl-i İmrân 165
min indi enfusi-kum : sizin kendi nefsinizden
-
3-Âl-i İmrân 165
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 165
alâ kulli şey'in : her şeye
-
3-Âl-i İmrân 166
ve mâ asâbe-kum : ve size isabet eden şey
-
3-Âl-i İmrân 166
yevme ilteka : karşılaştıkları gün
-
3-Âl-i İmrân 166
el cem'âni : iki grup, iki topluluk
-
3-Âl-i İmrân 166
fe bi izni allâhi : o zaman, ancak Allah'ın izni ile
-
3-Âl-i İmrân 166
ve li ya'leme : ve bilmesi için
-
3-Âl-i İmrân 166
el mu'minîne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 167
ve li ya'leme : ve bilmesi, belirlenmesi için
-
3-Âl-i İmrân 167
ellezîne nâfekû : nifak çıkaranlar, münafıklar
-
3-Âl-i İmrân 167
ve kîle : ve denildi
-
3-Âl-i İmrân 167
lehum : onlara
-
3-Âl-i İmrân 167
teâlev : geliniz
-
3-Âl-i İmrân 167
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
3-Âl-i İmrân 167
ev idfeû : veya def'edin, savunun, müdafaa edin
-
3-Âl-i İmrân 167
lev na'lemu : şayet biz bilseydik
-
3-Âl-i İmrân 167
kıtâlen : savaş
-
3-Âl-i İmrân 167
le itteba'nâ-kum : elbette size tâbî olurduk
-
3-Âl-i İmrân 167
hum li el kufri : onlar, küfre, küfür için
-
3-Âl-i İmrân 167
yevme izin : izin günü
-
3-Âl-i İmrân 167
li el îmâni : îmâna
-
3-Âl-i İmrân 167
yekûlûne : diyorlar
-
3-Âl-i İmrân 167
bi efvâhi-him : kendi ağızları ile
-
3-Âl-i İmrân 167
mâ leyse : olmayan şey
-
3-Âl-i İmrân 167
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 167
a'lemu : daha iyi, en iyi bilir
-
3-Âl-i İmrân 167
bi mâ yektumûne : gizledikleri şeyi
-
3-Âl-i İmrân 168
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 168
ve kaadû : ve oturdular
-
3-Âl-i İmrân 168
lev atâû-nâ : eğer bize itaat etselerdi
-
3-Âl-i İmrân 168
fe idreû : o zaman, haydi savın
-
3-Âl-i İmrân 168
an enfusi-kum : kendinizden
-
3-Âl-i İmrân 168
el mevte : ölüm
-
3-Âl-i İmrân 168
sâdıkîne : sâdık kimseler
-
3-Âl-i İmrân 169
ve lâ tahsebenne : ve sakın zannetmeyin
-
3-Âl-i İmrân 169
ellezîne kutilû : öldürülenler
-
3-Âl-i İmrân 169
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
3-Âl-i İmrân 169
emvâten : ölüler
-
3-Âl-i İmrân 169
bel ahyâun : hayır, bilâkis diridirler
-
3-Âl-i İmrân 169
inde rabbi-him : Rab'leri katında
-
3-Âl-i İmrân 169
yurzekûne : rızıklandırılırlar
-
3-Âl-i İmrân 170
ferihîne : ferahlanırlar, sevinç duyarlar
-
3-Âl-i İmrân 170
ve yestebşirûne : ve müjdelemek isterler
-
3-Âl-i İmrân 170
bi ellezîne : onlara
-
3-Âl-i İmrân 170
lem yelhakû : henüz katılmayanlar
-
3-Âl-i İmrân 170
ellâ havfun : korku yoktur, olmaz
-
3-Âl-i İmrân 170
aleyhim : onlara
-
3-Âl-i İmrân 170
ve lâ hum : ve onlar değildir, olmazlar
-
3-Âl-i İmrân 170
yahzenûne : mahzun olurlar
-
3-Âl-i İmrân 171
yestebşirûne : müjdelemek isterler
-
3-Âl-i İmrân 171
bi ni'metin : ni'met ile
-
3-Âl-i İmrân 171
ve fadlin : ve fazl
-
3-Âl-i İmrân 171
ve enne allâhe : ve Allah'ın ... olduğu
-
3-Âl-i İmrân 171
ecre : ecir, mükâfat
-
3-Âl-i İmrân 171
el mu'minîne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 172
ellezine : onlar
-
3-Âl-i İmrân 172
estecâbû : davete icâbet ettiler, uydular
-
3-Âl-i İmrân 172
ve er resûli : ve resûle, elçi
-
3-Âl-i İmrân 172
mâ asâbe-hum : onlara isabet eden şey
-
3-Âl-i İmrân 172
el karhu : yara
-
3-Âl-i İmrân 172
li ellezîne : onlar için
-
3-Âl-i İmrân 172
ahsenû : ahsen, en güzel
-
3-Âl-i İmrân 172
ve ettekav : ve takva sahibi olanlar
-
3-Âl-i İmrân 172
ecrun : ecir, mükâfat, karşılık
-
3-Âl-i İmrân 173
ellezîne : onlar, o kimseler ki
-
3-Âl-i İmrân 173
kâle : dedi
-
3-Âl-i İmrân 173
lehum : onlara, onlar için
-
3-Âl-i İmrân 173
en nâsu : insanlar
-
3-Âl-i İmrân 173
inne en nâse : muhakkak ki insanlar
-
3-Âl-i İmrân 173
kad cemeû : toplanmışlardı
-
3-Âl-i İmrân 173
lekum : sizin için
-
3-Âl-i İmrân 173
fe ahşev-hum : artık onlardan korkun
-
3-Âl-i İmrân 173
fe zâde-hum : o zaman onların arttı
-
3-Âl-i İmrân 173
îmânen : îmân
-
3-Âl-i İmrân 173
ve kâlû : ve dediler
-
3-Âl-i İmrân 173
ve ni'me el vekîlu : ve ne güzel vekil
-
3-Âl-i İmrân 174
fe inkalebû : böylece döndüler
-
3-Âl-i İmrân 174
bi ni'metin : bir ni'met ile
-
3-Âl-i İmrân 174
ve fadlin : ve bir fazl
-
3-Âl-i İmrân 174
lem yemses-hum : onlara dokunmadı
-
3-Âl-i İmrân 174
ve ettebeû : ve tâbî oldular
-
3-Âl-i İmrân 174
rıdvâne allâhi : Allah'ın rızası
-
3-Âl-i İmrân 174
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 175
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
3-Âl-i İmrân 175
eş şeytânu : şeytan
-
3-Âl-i İmrân 175
evliyâe--hu : kendi dostları (onu dost edinenler)
-
3-Âl-i İmrân 175
fe lâ tehâfû-hum : artık onlardan korkmayın
-
3-Âl-i İmrân 175
ve hâfû-ni : ve Ben'den korkun
-
3-Âl-i İmrân 175
mu'minîne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 176
ve lâ yahzun-ke : ve seni mahzun etmesin
-
3-Âl-i İmrân 176
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 176
yusâriûne : koşuyorlar
-
3-Âl-i İmrân 176
fî el kufri : küfür konusunda
-
3-Âl-i İmrân 176
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 176
len yadurrû allâhe : Allah'a asla zarar veremezler
-
3-Âl-i İmrân 176
şey'an : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 176
ellâ yec'ale : kılmamak, yapmamak (vermemek)
-
3-Âl-i İmrân 176
lehum : onlar için, onlara
-
3-Âl-i İmrân 176
fî el âhireti : ahirette
-
3-Âl-i İmrân 176
ve lehum : ve onlar için vardır
-
3-Âl-i İmrân 177
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 177
eşteravu : satın aldılar
-
3-Âl-i İmrân 177
el kufra : küfür
-
3-Âl-i İmrân 177
bi el îmâni : îmân ile
-
3-Âl-i İmrân 177
len yadurrû allâhe : Allah'a asla zarar veremezler
-
3-Âl-i İmrân 177
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 177
ve lehum : ve onlar için vardır
-
3-Âl-i İmrân 177
azâbun elîmun : elîm azap, acı azap
-
3-Âl-i İmrân 178
ve lâ yahsebe-enne : ve sakın zannetmesinler
-
3-Âl-i İmrân 178
ellezîne keferû : kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 178
ennemâ : ... olduğu, ... olması
-
3-Âl-i İmrân 178
lehum : onlar için, onlara
-
3-Âl-i İmrân 178
li enfusi-him : kendileri için
-
3-Âl-i İmrân 178
innemâ : ancak, sadece
-
3-Âl-i İmrân 178
lehum : onlar için, onlara
-
3-Âl-i İmrân 178
li yezdâdû : artırmaları için
-
3-Âl-i İmrân 178
ismen : günah
-
3-Âl-i İmrân 178
ve lehum : ve onlar için, onlara vardır
-
3-Âl-i İmrân 179
mâ kâne : olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 179
li yezere : bırakır, terkeder
-
3-Âl-i İmrân 179
el mu'minîne : mü'minler
-
3-Âl-i İmrân 179
entum : sizi
-
3-Âl-i İmrân 179
aleyhi : onun üzerinde (bulunulan)
-
3-Âl-i İmrân 179
yemîze : ayırt eder, ayırır
-
3-Âl-i İmrân 179
el habîse : kötü
-
3-Âl-i İmrân 179
min et tayyibi : temizden, temiz olandan
-
3-Âl-i İmrân 179
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 179
alâ el gaybi : gaybı, bilinmeyeni
-
3-Âl-i İmrân 179
ve lâkinne allâhe : ve lâkin, fakat, Allah
-
3-Âl-i İmrân 179
yectebî : seçer
-
3-Âl-i İmrân 179
men : kimi
-
3-Âl-i İmrân 179
yeşâu : diler
-
3-Âl-i İmrân 179
fe âminû : o zaman, o halde, îmân edin
-
3-Âl-i İmrân 179
ve rusuli-hî : ve O'nun resûllerine, elçilerine
-
3-Âl-i İmrân 179
ve in tu'minû : ve eğer îmân ederseniz
-
3-Âl-i İmrân 179
ve tettekû : ve takva sahibi olursanız
-
3-Âl-i İmrân 179
fe lekum : o zaman sizin için vardır
-
3-Âl-i İmrân 179
ecrun azîmun : büyük ecir, mükâfat, karşılık
-
3-Âl-i İmrân 180
ve lâ yahsebe-enne : ve sakın zannetmesinler
-
3-Âl-i İmrân 180
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 180
yebhalûne : cimrilik ederler
-
3-Âl-i İmrân 180
huve : o
-
3-Âl-i İmrân 180
lehum : onlar için
-
3-Âl-i İmrân 180
bel huve : hayır, bilâkis o
-
3-Âl-i İmrân 180
şerrun : şerdir
-
3-Âl-i İmrân 180
lehum : onlar için
-
3-Âl-i İmrân 180
se yutavvekûne : boyunlarına dolanacak
-
3-Âl-i İmrân 180
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
3-Âl-i İmrân 180
ve li allâhi : ve Allah'ın
-
3-Âl-i İmrân 180
mîrâsu es semâvâti : semâların, göklerin mirası
-
3-Âl-i İmrân 180
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
3-Âl-i İmrân 180
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 180
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 181
lekad : andolsun
-
3-Âl-i İmrân 181
semia allâhu : Allah işitti
-
3-Âl-i İmrân 181
kavle ellezîne : onların sözlerini
-
3-Âl-i İmrân 181
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 181
ve nahnu : ve biz
-
3-Âl-i İmrân 181
se nektubu : yakında yazacağız
-
3-Âl-i İmrân 181
ve katle-hum : ve onların öldürmelerini
-
3-Âl-i İmrân 181
el enbiyâe : peygamberleri
-
3-Âl-i İmrân 181
ve nekûlu : ve diyeceğiz
-
3-Âl-i İmrân 181
azâbe el harîki : yakıcı azabı
-
3-Âl-i İmrân 182
zâlike : işte bu
-
3-Âl-i İmrân 182
kaddemet : takdim ettiğiniz (yaptığınız)
-
3-Âl-i İmrân 182
eydî-kum : sizin elleriniz
-
3-Âl-i İmrân 182
ve enne allâhe : ve Allah ... olduğu
-
3-Âl-i İmrân 182
leyse : değil
-
3-Âl-i İmrân 182
li el abîdi : kullar için, kullara
-
3-Âl-i İmrân 183
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 183
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 183
ahide : ahd etti
-
3-Âl-i İmrân 183
ileynâ : bize
-
3-Âl-i İmrân 183
ellâ nu'mine : îmân etmememiz için
-
3-Âl-i İmrân 183
li resûlin : bir resûle, elçiye
-
3-Âl-i İmrân 183
ye'tiye-nâ bi : bize getirir
-
3-Âl-i İmrân 183
te'kulu-hu en nâru : ateş onu yer
-
3-Âl-i İmrân 183
kad câe-kum : size gelmişti
-
3-Âl-i İmrân 183
bi el beyyinâti : beyyinelerle, açık deliller ile
-
3-Âl-i İmrân 183
ve bi ellezî : ve ki o şey
-
3-Âl-i İmrân 183
fe lime : o halde niçin
-
3-Âl-i İmrân 183
kateltumû-hum : onları öldürdünüz
-
3-Âl-i İmrân 183
sâdıkîne : sâdıklar, doğru söyleyenler
-
3-Âl-i İmrân 184
fe in kezzebûke : artık seni yalanlarlarsa
-
3-Âl-i İmrân 184
fe kad kuzzibe : oysa, halbuki, öyle ki yalanlanmıştı
-
3-Âl-i İmrân 184
min kabli-ke : senden önce
-
3-Âl-i İmrân 184
el beyyinâti : beyyineler, açık deliller
-
3-Âl-i İmrân 184
ve ez zuburi : ve yazılı sahifeler
-
3-Âl-i İmrân 184
ve el kitâbi el munîri : ve aydınlatıcı (hak yola) ışık tutan nurlu Kitap
-
3-Âl-i İmrân 185
kullu nefsin : herkes, her nefs
-
3-Âl-i İmrân 185
zâikatu el mevti : ölümü tadıcıdır
-
3-Âl-i İmrân 185
ve innemâ : ve lakin, fakat, amma
-
3-Âl-i İmrân 185
tuveffevne : vefa edilir, ödenir, ödenecek
-
3-Âl-i İmrân 185
ucûre-kum : sizin ecirleriniz, yaptıklarınızın karşılığı (ücret, mükâfat)
-
3-Âl-i İmrân 185
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
3-Âl-i İmrân 185
fe men : o zaman, o vakit kim ... ise
-
3-Âl-i İmrân 185
an en nâri : ateşten
-
3-Âl-i İmrân 185
ve udhıle el cennete : ve cennete, sokulur, konur
-
3-Âl-i İmrân 185
fe kad fâze : o zaman, o taktirde kurtulmuştur
-
3-Âl-i İmrân 185
ve mâ el hayâtu ed dunyâ : ve dünya hayatı değildir
-
3-Âl-i İmrân 185
metâu el gurûri : aldatıcı metadan, geçici faydalanma
-
3-Âl-i İmrân 186
le tublevunne : elbette, mutlaka imtihan olacaksınız, deneneceksiniz
-
3-Âl-i İmrân 186
fî emvâli-kum : kendi mallarınız konusunda, hususunda
-
3-Âl-i İmrân 186
ve enfusi-kum : ve nefsleriniz, kendiniz, canlarınız
-
3-Âl-i İmrân 186
ve le tesmeunne : ve elbette işiteceksiniz
-
3-Âl-i İmrân 186
min ellezîne : onlardan
-
3-Âl-i İmrân 186
ûtû el kitâbe : kitap verilenler
-
3-Âl-i İmrân 186
ve min ellezîne : ve onlardan
-
3-Âl-i İmrân 186
eşrakû : Allah'a şirk koşanlardan
-
3-Âl-i İmrân 186
ezen : eziyetli, incitici
-
3-Âl-i İmrân 186
kesîran : çok
-
3-Âl-i İmrân 186
ve in tasbirû : ve eğer siz sabrederseniz
-
3-Âl-i İmrân 186
ve tettekû : ve takva sahibi olun
-
3-Âl-i İmrân 186
fe inne zâlike : ki bu muhakkak
-
3-Âl-i İmrân 186
min azmi el umûri : işlerin 'âzim' olanlarından
-
3-Âl-i İmrân 187
ve iz ehaze allâhu : ve Allah ... almıştı
-
3-Âl-i İmrân 187
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 187
ûtû el kitâbe : kitap verildiler
-
3-Âl-i İmrân 187
le tubeyyinunne-hu : onu mutlaka beyan edeceksiniz, açıklayacaksınız
-
3-Âl-i İmrân 187
li en nâsi : insanlara
-
3-Âl-i İmrân 187
ve lâ tektumûne-hu : ve onu gizlemeyeceksiniz
-
3-Âl-i İmrân 187
fe nebezû-hu : fakat onu attılar
-
3-Âl-i İmrân 187
verâe zuhûrihim : sırtlarının arkasına
-
3-Âl-i İmrân 187
ve eşterav bi-hî : ve onu sattılar
-
3-Âl-i İmrân 187
semenen kalîlen : az bir değere
-
3-Âl-i İmrân 187
fe bi'se : oysa ne kötü
-
3-Âl-i İmrân 187
mâ yeşterûne : yaptıkları alışveriş
-
3-Âl-i İmrân 188
lâ tahsebe-enne : sakın zannetme
-
3-Âl-i İmrân 188
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 188
yefrahûne : ferahlarlar, sevinirler, şımarırlar
-
3-Âl-i İmrân 188
bi mâ etev : getirdikleri şey ile
-
3-Âl-i İmrân 188
ve yuhıbbûne : ve severler
-
3-Âl-i İmrân 188
en yuhmedû : övülmek, methedilmek
-
3-Âl-i İmrân 188
bi mâ lem yef'alû : yapmadıkları şey ile
-
3-Âl-i İmrân 188
fe lâ tahsebe- enne-hum : bu yüzden, artık sakın sanma ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 188
bi mefâzetin : kurtulacak yer
-
3-Âl-i İmrân 188
min el azâbi : azaptan
-
3-Âl-i İmrân 188
ve lehum : ve onlara, onlar için vardır
-
3-Âl-i İmrân 188
azâbun elîmun : elîm azap
-
3-Âl-i İmrân 189
ve li allâhi : ve Allah için, Allah'ın
-
3-Âl-i İmrân 189
mulku es semâvâti : semâların, göklerin mülkü
-
3-Âl-i İmrân 189
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
3-Âl-i İmrân 189
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 189
alâ kulli şey'in : her şeye
-
3-Âl-i İmrân 190
inne : muhakkak
-
3-Âl-i İmrân 190
es semâvâti : semâlar, gökler
-
3-Âl-i İmrân 190
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
3-Âl-i İmrân 190
ve ıhtilâfi el leyli : ve gecenin ihtilaflı, karşılıklı, ardarda olması
-
3-Âl-i İmrân 190
ve en nehâri : ve gündüz
-
3-Âl-i İmrân 190
le âyâtin : elbette deliller
-
3-Âl-i İmrân 190
li ulî el elbâbı : lübb'lerin, sırların sahipleri için
-
3-Âl-i İmrân 191
ellezîne : onlar
-
3-Âl-i İmrân 191
yezkurûne allâhe : Allah'ı zikrederler
-
3-Âl-i İmrân 191
kıyâmen : ayakta iken
-
3-Âl-i İmrân 191
ve kuûden : ve oturur iken
-
3-Âl-i İmrân 191
ve alâ cunûbi-him : ve yanları üzere iken, yatarken
-
3-Âl-i İmrân 191
ve yetefekkerûne : ve tefekkür ederler, düşünürler
-
3-Âl-i İmrân 191
fî halkı es semâvâti : göklerin yaratılışı hakkında
-
3-Âl-i İmrân 191
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yerler, yer
-
3-Âl-i İmrân 191
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 191
mâ halakte hâzâ : Sen bunu yaratmadın
-
3-Âl-i İmrân 191
subhâne-ke : Sen Subhan'sın (Seni tesbih ve tenzih ederiz)
-
3-Âl-i İmrân 191
fe kı-nâ : o zaman, artık bizi koru
-
3-Âl-i İmrân 191
azâbe en nârı : ateşin azabı
-
3-Âl-i İmrân 192
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 192
inne-ke : muhakkak ki sen
-
3-Âl-i İmrân 192
men : kim, kimi
-
3-Âl-i İmrân 192
tudhıli en nâre : ateşe sokarsan
-
3-Âl-i İmrân 192
fe kad ahzeyte-hu : artık onu hakir ve rezil etmişsindir
-
3-Âl-i İmrân 192
ve mâ li ez zâlimîne : ve zalimler için yoktur
-
3-Âl-i İmrân 192
min ensârin : yardım edenlerden bir yardımcı
-
3-Âl-i İmrân 193
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 193
inne-nâ : muhakkak ki biz
-
3-Âl-i İmrân 193
semi'nâ : işittik
-
3-Âl-i İmrân 193
munâdiyen : nida eden, davetçi
-
3-Âl-i İmrân 193
li el îmâni : îmâna
-
3-Âl-i İmrân 193
en âminû : âmenû olmak, îmân etmek
-
3-Âl-i İmrân 193
fe âmennâ : o zaman, böylece biz âmenû olduk îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 193
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 193
fe agfir lenâ : o halde, artık bizi mağfiret et
-
3-Âl-i İmrân 193
zunûbe-nâ : günahlarımız
-
3-Âl-i İmrân 193
ve keffir annâ : ve bizden ört
-
3-Âl-i İmrân 193
seyyiâti-nâ : günahlarımızı
-
3-Âl-i İmrân 193
ve teveffe-nâ : ve bizi vefat ettir, öldür
-
3-Âl-i İmrân 193
mea el ebrâri : ebrar olan (Allah'a ulaşan ve veli olan cennetlik) kullarınla beraber
-
3-Âl-i İmrân 194
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
3-Âl-i İmrân 194
ve âti-nâ : ve bize ver
-
3-Âl-i İmrân 194
mâ vaadte-nâ : bize vaad ettiğin şeyi
-
3-Âl-i İmrân 194
alâ rusuli-ke : senin resûllerin vasıtası ile
-
3-Âl-i İmrân 194
ve lâ tuhzi-nâ : ve bizi rezil ve perişan etme
-
3-Âl-i İmrân 194
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
3-Âl-i İmrân 194
inne-ke : muhakkak ki sen
-
3-Âl-i İmrân 194
el mîâde : verilen söz, vaad
-
3-Âl-i İmrân 195
fe istecâbe : o zaman, icabet etti, dualarına cevap verdi
-
3-Âl-i İmrân 195
lehum : onlara, onlar için
-
3-Âl-i İmrân 195
ennî : muhakkak ki ben
-
3-Âl-i İmrân 195
amele âmilin : amel edenin amelini
-
3-Âl-i İmrân 195
min zekerin : erkeklerden
-
3-Âl-i İmrân 195
ev unsâ : ve ya kadın
-
3-Âl-i İmrân 195
fe ellezîne : artık onların
-
3-Âl-i İmrân 195
hâcerû : hicret ettiler
-
3-Âl-i İmrân 195
ve uhricû : ve çıkarıldılar
-
3-Âl-i İmrân 195
ve ûzû : ve eziyet edildiler
-
3-Âl-i İmrân 195
fî sebîlî : benim yolumda
-
3-Âl-i İmrân 195
ve kâtelû : ve savaştılar
-
3-Âl-i İmrân 195
ve kutilû : ve öldürüldüler
-
3-Âl-i İmrân 195
le ukeffirenne : mutlaka örteceğim
-
3-Âl-i İmrân 195
seyyiâti-him : onların günahlarını
-
3-Âl-i İmrân 195
ve le udhılenne-hum : ve onları mutlaka sokacağım
-
3-Âl-i İmrân 195
cennâtin : cennetler
-
3-Âl-i İmrân 195
tecrî : akar
-
3-Âl-i İmrân 195
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 195
sevâben : sevap, mükâfat olarak
-
3-Âl-i İmrân 195
ve allâhu : ve Allah
-
3-Âl-i İmrân 195
inde-hû : onun katında
-
3-Âl-i İmrân 195
husnu es sevâbi : sevabın, mükâfatların en güzeli
-
3-Âl-i İmrân 196
lâ yegurranne-ke : sakın seni aldatmasın
-
3-Âl-i İmrân 196
tekallubu : dönüp dolaşmaları, gezip dolaşmaları
-
3-Âl-i İmrân 196
ellezîne keferû : kâfirler
-
3-Âl-i İmrân 196
fî el bilâdi : beldeler arasında
-
3-Âl-i İmrân 197
metâun : bir metâ,
-
3-Âl-i İmrân 197
summe : sonra
-
3-Âl-i İmrân 197
me'vâ-hum : onların varacakları, barınacakları yer
-
3-Âl-i İmrân 197
cehennemu : cehennem
-
3-Âl-i İmrân 197
ve bi'se : ve ne kötü
-
3-Âl-i İmrân 197
el mihâdu : döşek, yatak
-
3-Âl-i İmrân 198
lâkin ellezîne : lâkin, fakat onlar, ... olanlar
-
3-Âl-i İmrân 198
ittekav : takva sahibi oldular
-
3-Âl-i İmrân 198
rabbe-hum : Rab'lerine
-
3-Âl-i İmrân 198
lehum : onlar için, onlara
-
3-Âl-i İmrân 198
cennâtun : cennetler
-
3-Âl-i İmrân 198
tecrî : akar
-
3-Âl-i İmrân 198
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 198
hâlidîne fî-hâ : onun içinde ebedîyyen kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 198
nuzulen : ağırlama, ziyafet sofraları var
-
3-Âl-i İmrân 198
ve mâ inde allâhi : ve Allah'ın katındaki şeyler
-
3-Âl-i İmrân 198
li el ebrâri : (cennete ehil olan) ebrar kullar için
-
3-Âl-i İmrân 199
ve inne : ve muhakkak ki
-
3-Âl-i İmrân 199
min ehli el kitâbi : Kitap ehlinden, kitab sahiplerinden
-
3-Âl-i İmrân 199
le men : elbette, mutlaka o kimseler
-
3-Âl-i İmrân 199
ve mâ unzile : ve indirilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 199
ileykum : size
-
3-Âl-i İmrân 199
ve mâ unzile : ve indirilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 199
ileyhim : onlara
-
3-Âl-i İmrân 199
hâşiîne li allâhi : Allah'a karşı huşû duyarlar
-
3-Âl-i İmrân 199
lâ yeşterûne : satmazlar
-
3-Âl-i İmrân 199
semenen kalîlen : az bir pahaya, değere, bedele
-
3-Âl-i İmrân 199
ulâike : işte onlar
-
3-Âl-i İmrân 199
lehum : onlar için, onlara, onların
-
3-Âl-i İmrân 199
ecru-hum : onların karşılıkları, mükâfatları
-
3-Âl-i İmrân 199
inde rabbi-him : Rab'leri katında
-
3-Âl-i İmrân 199
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
3-Âl-i İmrân 199
serîu el hısâbi : hesabı çabuk gören
-
3-Âl-i İmrân 200
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 200
ellezîne âmenu : âmenû olanlar
-
3-Âl-i İmrân 200
ve sâbirû : ve sabır sahibi olun
-
3-Âl-i İmrân 200
ve râbitû : ve râbıta kuranlar olun
-
3-Âl-i İmrân 200
ve ittekû allâhe : ve Allah'a takva sahibi olun
-
3-Âl-i İmrân 200
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
3-Âl-i İmrân 200
tuflihûne : felâha, kurtuluşa ulaşırsınız
-
30-Rûm 1
Elif lâm mîm. Elif lâm mîm.
-
30-Rûm 2
gulibeti : gâlip gelindi (mağlup oldu)
-
30-Rûm 2
er rûmu : Rum
-
30-Rûm 3
fî edne : yakında, daha yakında
-
30-Rûm 3
el ardı : bir yer
-
30-Rûm 3
ve hum : ve onlar
-
30-Rûm 3
galebi-him : onların yenilmesi
-
30-Rûm 3
se yaglibûne : gâlip gelecekler
-
30-Rûm 4
sinîne : seneler, yıllar
-
30-Rûm 4
emru : emir
-
30-Rûm 4
ve min ba'du : ve sonra
-
30-Rûm 4
ve yevme izin : ve izin günü
-
30-Rûm 4
yefrahu : ferahlayacak, sevinecek
-
30-Rûm 4
el mu'minûne : mü'minler
-
30-Rûm 5
men yeşâu : dilediği kimseye
-
30-Rûm 5
ve huve : ve o
-
30-Rûm 5
el azîzu : güçlü ve üstün olan
-
30-Rûm 5
er rahîmu : esirgeyen, rahmet nuru gönderen
-
30-Rûm 6
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
30-Rûm 6
va'de-hu : onun vaadi
-
30-Rûm 6
ve lâkinne : ve lâkin, ancak
-
30-Rûm 6
eksere : en çok
-
30-Rûm 6
en nâsi : insanlar
-
30-Rûm 6
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
30-Rûm 7
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
30-Rûm 7
zâhiren : zahir olan, görünen
-
30-Rûm 7
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
30-Rûm 7
ve hum : ve onlar
-
30-Rûm 7
anil âhıreti (an el âhireti) : ahiretten
-
30-Rûm 7
gâfilûne : gâfil olanlar
-
30-Rûm 8
e ve lem yetefekkerû : ve tefekkür etmiyorlar mı, düşünmüyorlar mı
-
30-Rûm 8
fî enfusi-him : kendi nefsleri hakkında
-
30-Rûm 8
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 8
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
30-Rûm 8
ve mâ : ve şeyler
-
30-Rûm 8
beyne-humâ : ikisinin arasında
-
30-Rûm 8
bi el hakkı : hak ile
-
30-Rûm 8
ve ecelin : ve ecel, zaman, süre
-
30-Rûm 8
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
30-Rûm 8
ve inne : ve muhakkak
-
30-Rûm 8
kesîran : çok
-
30-Rûm 8
min en nâsi : insanlardan
-
30-Rûm 8
le : elbette, mutlaka, kesin olarak
-
30-Rûm 8
kâfirûne : inkâr edenler
-
30-Rûm 9
e : mı
-
30-Rûm 9
ve : ve
-
30-Rûm 9
lem yesîrû : dolaşmıyorlar
-
30-Rûm 9
fî el ardı : yeryüzünde
-
30-Rûm 9
fe : artık
-
30-Rûm 9
yenzurû : baksınlar
-
30-Rûm 9
keyfe : nasıl
-
30-Rûm 9
kâne : oldu
-
30-Rûm 9
âkıbetu : akıbet, sonuç
-
30-Rûm 9
ellezîne : onlar
-
30-Rûm 9
eşedde : daha kuvvetli, daha güçlü
-
30-Rûm 9
kuvveten : kuvvet bakımından
-
30-Rûm 9
ve esârû : ve alt üst ettiler
-
30-Rûm 9
el arda : arz, yer, toprak
-
30-Rûm 9
ve amerû-hâ : ve onu imar ettiler
-
30-Rûm 9
eksera : daha çok
-
30-Rûm 9
amerû-hâ : onu imar ettiler
-
30-Rûm 9
ve câet-hum : ve onlara geldi
-
30-Rûm 9
el beyyinâti : beyyineler, ispat vasıtaları, deliller
-
30-Rûm 9
fe : artık, o taktirde
-
30-Rûm 9
mâ kâne : olmadı
-
30-Rûm 9
yazlime-hum : onlara zulmediyor
-
30-Rûm 9
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
30-Rûm 9
enfuse-hum : kendi nefsleri
-
30-Rûm 9
yazlimûne : zulmediyorlar
-
30-Rûm 10
summe : sonra
-
30-Rûm 10
kâne : oldu
-
30-Rûm 10
âkıbete : akıbet, sonuç
-
30-Rûm 10
ellezîne : onlar
-
30-Rûm 10
esâu : kötülük, fenalık yapanlar
-
30-Rûm 10
es sûâ : en kötü, çok kötü
-
30-Rûm 10
en kezzebû : yalanlamak, tekzip etmek
-
30-Rûm 10
ve : ve
-
30-Rûm 10
yestehziûne : alay ediyorlar
-
30-Rûm 11
yebdeu : ilk olarak başlar
-
30-Rûm 11
el halka : yaratış, yaratma
-
30-Rûm 11
summe : sonra
-
30-Rûm 11
summe : sonra
-
30-Rûm 11
ileyhi : ona
-
30-Rûm 11
turceûne : döndürülürsünüz
-
30-Rûm 12
ve yevme : ve o gün
-
30-Rûm 12
tekûmu : olur, vuku bulur
-
30-Rûm 12
es sâatu : o saat (kıyâmetin kopma vakti)
-
30-Rûm 12
el mucrimûne : suçlular, günahkârlar
-
30-Rûm 13
ve : ve
-
30-Rûm 13
lem yekun : olmaz
-
30-Rûm 13
lehum : onların
-
30-Rûm 13
şurekâi-him : onların ortakları, şirk koştukları
-
30-Rûm 13
şufeâû : şefaat edenler
-
30-Rûm 13
ve kânû : ve oldular
-
30-Rûm 13
şurekâi-him : onların ortakları, şirk koştukları
-
30-Rûm 13
kâfirîne : inkâr edenler
-
30-Rûm 14
ve yevme : ve o gün
-
30-Rûm 14
tekûmu : olur, vuku bulur
-
30-Rûm 14
es sâatu : o saat (kıyâmetin kopma vakti)
-
30-Rûm 14
yevme izin : izin günü
-
30-Rûm 14
yeteferrakûne : fırkalara ayrılırlar
-
30-Rûm 15
fe : artık, böylece
-
30-Rûm 15
emme : ama, fakat
-
30-Rûm 15
ellezîne : onlar
-
30-Rûm 15
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
30-Rûm 15
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefs tezkiyesi
-
30-Rûm 15
fe : artık, böylece
-
30-Rûm 15
yuhberune : sevindirilirler
-
30-Rûm 16
ve : ve
-
30-Rûm 16
emmâ : ama, fakat
-
30-Rûm 16
ellezîne : o kimseler, onlar
-
30-Rûm 16
keferû : inkâr etti
-
30-Rûm 16
ve kezzebû : ve tekzip etti, yalanladı
-
30-Rûm 16
ve likâi : ve ulaşma
-
30-Rûm 16
el âhıreti : ahir, sonraki, ahiret, Allah'a (ulaşma)
-
30-Rûm 16
fe : artık, böylece, işte
-
30-Rûm 16
ulâike : onlar
-
30-Rûm 16
el azâbi : azap
-
30-Rûm 16
muhdarûne : hazır bulundurulanlar
-
30-Rûm 17
fe : artık, öyleyse
-
30-Rûm 17
subhâne : tenzih et, münezzeh kıl (o sübhandır de), tesbih et
-
30-Rûm 17
hîne : o vakit, o zaman
-
30-Rûm 17
tumsûne : akşam vaktine girdiniz
-
30-Rûm 17
ve hîne : ve o vakit, o zaman
-
30-Rûm 17
tusbıhûne : sabahladınız, sabah vaktine girdiniz
-
30-Rûm 18
ve lehu : ve ona aittir
-
30-Rûm 18
el hamdu : hamd
-
30-Rûm 18
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 18
ve el ardı : ve arz, yer
-
30-Rûm 18
ve aşiyyen : ve gündüzün sonu, ikindi vakti
-
30-Rûm 18
ve hîne : ve o vakit, o zaman
-
30-Rûm 18
tuzhırûne : öğle vaktine girdiniz
-
30-Rûm 19
el hayye : diri, canlı
-
30-Rûm 19
min el meyyiti : ölüden
-
30-Rûm 19
ve yuhricu : ve çıkarır
-
30-Rûm 19
el meyyite : ölü
-
30-Rûm 19
min el hayyi : diriden, canlıdan
-
30-Rûm 19
ve yuhyi : ve diriltir, hayat verir
-
30-Rûm 19
el arda : arz, yer
-
30-Rûm 19
ba'de : sonra
-
30-Rûm 19
mevti-hâ : onun ölümü
-
30-Rûm 19
ve kezâlike : ve işte bunun gibi, böylece
-
30-Rûm 19
tuhrecûne : çıkarılacaksınız
-
30-Rûm 20
ve min âyâti-hi : ve onun âyetlerinden
-
30-Rûm 20
en halaka-kum : sizi yaratması
-
30-Rûm 20
summe : sonra
-
30-Rûm 20
entum : siz
-
30-Rûm 20
beşerun : bir beşer, bir insan
-
30-Rûm 20
tenteşirûne : siz yayılırsınız
-
30-Rûm 21
ve min âyâti-hi : ve onun âyetlerinden
-
30-Rûm 21
en halaka : yaratması
-
30-Rûm 21
lekum : sizin için
-
30-Rûm 21
min enfusi-kum : sizin nefslerinizden
-
30-Rûm 21
ezvâcen : eşler, zevceler
-
30-Rûm 21
li teskunû : sükûn bulmanız için
-
30-Rûm 21
ileyhâ : ona
-
30-Rûm 21
ve ceale : ve kıldı
-
30-Rûm 21
beyne-kum : sizin aranızda
-
30-Rûm 21
meveddeten : sevgi, muhabbet
-
30-Rûm 21
ve rahmeten : ve rahmet
-
30-Rûm 21
inne : muhakkak ki
-
30-Rûm 21
fî zâlike : işte bunda vardır
-
30-Rûm 21
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
30-Rûm 21
yetefekkerûne : tefekkür eden
-
30-Rûm 22
ve min âyâti-hi : ve onun âyetlerindendir
-
30-Rûm 22
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 22
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
30-Rûm 22
vahtilâfu (ve ihtilâfu) : ve muhtelif, çeşitli, farklı
-
30-Rûm 22
elsineti-kum : sizin dilleriniz, lisanlarınız
-
30-Rûm 22
ve elvâni-kum : ve sizin renkleriniz
-
30-Rûm 22
inne : muhakkak ki
-
30-Rûm 22
fî zâlike : işte bunda vardır
-
30-Rûm 22
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
30-Rûm 22
li el âlimîne : âlimler için
-
30-Rûm 23
ve min âyâti-hi : ve onun âyetlerinden
-
30-Rûm 23
menâmu-kum : sizin uyumanız
-
30-Rûm 23
bi el leyli : geceleyin
-
30-Rûm 23
ve en nehâri : ve gündüz
-
30-Rûm 23
vebtigâu-kum (ve ibtigâu-kum) : ve sizin istemeniz
-
30-Rûm 23
inne : muhakkak
-
30-Rûm 23
fî zâlike : bunda vardır
-
30-Rûm 23
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
30-Rûm 23
yesmeûne : işitirler
-
30-Rûm 24
ve min âyâti-hi : ve onun âyetlerinden
-
30-Rûm 24
el berka : şimşek
-
30-Rûm 24
havfen : korku olarak
-
30-Rûm 24
ve tamaan : ve umut olarak
-
30-Rûm 24
ve yunezzilu : ve indirir
-
30-Rûm 24
min es semâi : semadan, gökten
-
30-Rûm 24
mâen : su
-
30-Rûm 24
fe : böylece, bundan sonra
-
30-Rûm 24
el arda : arz, yer, toprak
-
30-Rûm 24
ba'de : sonra
-
30-Rûm 24
mevti-hâ : onun ölümü
-
30-Rûm 24
inne : muhakkak ki
-
30-Rûm 24
fî zâlike : işte bunda vardır
-
30-Rûm 24
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
30-Rûm 24
ya'kılûne : akıl ederler
-
30-Rûm 25
ve min : ve den
-
30-Rûm 25
en tekûme : vuku bulması, durması
-
30-Rûm 25
es semâu : sema, gökyüzü
-
30-Rûm 25
ve el ardu : ve arz, yeryüzü, yer
-
30-Rûm 25
emiri-hi : onun emri
-
30-Rûm 25
summe : sonra
-
30-Rûm 25
deâ-kum : sizi çağırdı
-
30-Rûm 25
da'veten : davet, bir tek davet, bir defa çağırma
-
30-Rûm 25
el ardı : arz, yer
-
30-Rûm 25
entum : siz
-
30-Rûm 25
tahrucûne : çıkacaksınız
-
30-Rûm 26
ve lehu : ve onun
-
30-Rûm 26
men : kimse, kim
-
30-Rûm 26
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 26
ve el ardı : ve arz, yer
-
30-Rûm 26
lehu : ona
-
30-Rûm 26
kânitûne : saygı ile duranlar
-
30-Rûm 27
ve huve : ve o
-
30-Rûm 27
ellezî : o , ki o
-
30-Rûm 27
yebdeu : (ilk defa) başlatır
-
30-Rûm 27
el halka : yaratma
-
30-Rûm 27
summe : sonra
-
30-Rûm 27
ve huve : ve o
-
30-Rûm 27
ehvenu : daha kolay, çok kolay
-
30-Rûm 27
aleyhi : onun üzerine, ona
-
30-Rûm 27
ve lehu : ve onun, ona ait
-
30-Rûm 27
el meselu : misal, durum, özellik
-
30-Rûm 27
el a'lâ : yüce
-
30-Rûm 27
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 27
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
30-Rûm 27
ve huve : ve o
-
30-Rûm 27
el azîzu : çok yüce, üstün
-
30-Rûm 27
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
30-Rûm 28
darabe : örnek verdi
-
30-Rûm 28
lekum : size
-
30-Rûm 28
meselen : misal
-
30-Rûm 28
enfusi-kum : sizin nefsleriniz, kendi nefsleriniz
-
30-Rûm 28
hel : var mı, mı
-
30-Rûm 28
lekum : sizin
-
30-Rûm 28
meleket : malik oldu, sahip oldu
-
30-Rûm 28
eymânu-kum : sağ el, elleriniz
-
30-Rûm 28
şurekâe : ortaklar
-
30-Rûm 28
rezaknâ-kum : size rızık verdik, rızıklandırdık
-
30-Rûm 28
fe : artık, böylece
-
30-Rûm 28
entum : siz
-
30-Rûm 28
sevâun : eşit
-
30-Rûm 28
tehâfûne-hum : onlardan korkarsınız, çekinirsiniz
-
30-Rûm 28
ke : gibi
-
30-Rûm 28
hîfeti-kum : sizin korkmanız, çekinmeniz
-
30-Rûm 28
enfuse-kum : sizin kendiniz, birbiriniz
-
30-Rûm 28
kezâlike : işte böyle, bunun gibi
-
30-Rûm 28
el âyâti : âyetler
-
30-Rûm 28
ya'kılûne : akıl ediyorlar, akıl ederler
-
30-Rûm 29
bel : hayır
-
30-Rûm 29
ittebea : tâbî oldu
-
30-Rûm 29
ellezîne : onlar
-
30-Rûm 29
zalemû : zulmettiler
-
30-Rûm 29
ehvâe-hum : onların hevaları, hevesleri
-
30-Rûm 29
fe : artık, bundan sonra
-
30-Rûm 29
men : kim, kimse
-
30-Rûm 29
yehdî : hidayete erdirir
-
30-Rûm 29
men : kim
-
30-Rûm 29
edalle allâhu : Allah dalâlette bıraktı
-
30-Rûm 29
ve : ve
-
30-Rûm 29
lehum : onlar için, onların
-
30-Rûm 29
nâsırîne : yardımcılar
-
30-Rûm 30
fe : artık, öyleyse
-
30-Rûm 30
ekim : ikame et (kıyamda tut)
-
30-Rûm 30
veche-ke : (senin) vechini
-
30-Rûm 30
li ed dîni : dîn için
-
30-Rûm 30
hanîfen : hanif olarak
-
30-Rûm 30
elletî : ki o
-
30-Rûm 30
en nâse : insanlar
-
30-Rûm 30
aleyhâ : onun üzerine
-
30-Rûm 30
lâ tebdîle : değişiklik olmaz
-
30-Rûm 30
zâlike : işte bu
-
30-Rûm 30
ed dîn : dîn
-
30-Rûm 30
el kayyimu : kayyum olan, ezelden ebede devam edecek olan
-
30-Rûm 30
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
30-Rûm 30
eksere : daha çok, çoğu
-
30-Rûm 30
en nâsi : insanlar
-
30-Rûm 30
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
30-Rûm 31
munîbîne : yönelenler, (yönelin)
-
30-Rûm 31
ileyhi : ona
-
30-Rûm 31
vettekûhu (ve ittekû-hu) : ve ona Allah'a karşı takva sahibi olun
-
30-Rûm 31
ve ekîmû : ve ikame et (kıyamda tut)
-
30-Rûm 31
es salâte : namaz
-
30-Rûm 31
ve lâ tekûnû : ve olmayın
-
30-Rûm 31
min el muşrikîne : müşriklerden
-
30-Rûm 32
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
30-Rûm 32
ferrakû : fırkalara ayrıldılar
-
30-Rûm 32
dîne-hum : onların dîni
-
30-Rûm 32
ve kânû : ve oldular
-
30-Rûm 32
şiyean : grup, fırka
-
30-Rûm 32
ledeyhim : onların yanında
-
30-Rûm 32
ferihûne : sevinirler
-
30-Rûm 33
ve izâ messe : ve dokunduğu zaman
-
30-Rûm 33
en nâse : insan
-
30-Rûm 33
deav : dua ettiler
-
30-Rûm 33
rabbe-hum : Rab'lerine
-
30-Rûm 33
munîbîne : yönelenler
-
30-Rûm 33
ileyhi : ona
-
30-Rûm 33
summe : sonra
-
30-Rûm 33
izâ ezâka-hum : onlara tattırdığı zaman
-
30-Rûm 33
rahmeten : rahmet
-
30-Rûm 33
ferîkun : bir grup, bir fırka
-
30-Rûm 33
yuşrikûne : şirk koşarlar
-
30-Rûm 34
li yekfurû : inkâr etsinler
-
30-Rûm 34
âteynâ-hum : onlara verdik
-
30-Rûm 34
fe : böylece
-
30-Rûm 34
temetteû : metalansınlar
-
30-Rûm 34
fe : bundan sonra
-
30-Rûm 34
sevfe : yakında
-
30-Rûm 34
ta'lemûne : bileceksiniz
-
30-Rûm 35
em : yoksa
-
30-Rûm 35
enzelnâ : biz indirdik
-
30-Rûm 35
aleyhim : onlara
-
30-Rûm 35
sultânen : sultan, delil, kitap
-
30-Rûm 35
fe : o zaman, böylece
-
30-Rûm 35
huve : o
-
30-Rûm 35
yetekellemu : söylüyor, söyler
-
30-Rûm 35
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
30-Rûm 36
ve izâ ezaknâ : ve tattırdığımız zaman
-
30-Rûm 36
en nâse : insan
-
30-Rûm 36
rahmeten : bir rahmet
-
30-Rûm 36
ferihû : sevinirler, ferahlanırlar
-
30-Rûm 36
ve in : ve eğer
-
30-Rûm 36
seyyietun : kötülük
-
30-Rûm 36
kaddemet : takdim etti
-
30-Rûm 36
eydî-him : onların elleri
-
30-Rûm 36
yaknetûne : ümitsizliğe düşerler
-
30-Rûm 37
e ve lem yerev : ve görmüyorlar mı
-
30-Rûm 37
enne : olduğunu
-
30-Rûm 37
yebsutu : genişletir
-
30-Rûm 37
er rızka : rızık
-
30-Rûm 37
li men : kimse için
-
30-Rûm 37
yeşâu : diler
-
30-Rûm 37
ve yakdiru : ve takdir eder
-
30-Rûm 37
inne : muhakkak
-
30-Rûm 37
fî zâlike : bunda vardır
-
30-Rûm 37
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
30-Rûm 37
yu'minûne : mü'min olan, îmân eden
-
30-Rûm 38
fe : öyleyse
-
30-Rûm 38
el kurbâ : yakınlık, yakın olan, akraba
-
30-Rûm 38
ve el miskîne : ve miskinler, yoksul ihtiyarlar
-
30-Rûm 38
vebnes sebîli (ve ibne es sebîli) : ve yolcular
-
30-Rûm 38
zâlike : işte bunlar
-
30-Rûm 38
ellezîne : o kimseler, onlar
-
30-Rûm 38
yurîdûne : isterler
-
30-Rûm 38
vechallâhi (veche allâhi) : Allah'ın
-
30-Rûm 38
ve ulâike : ve işte onlar
-
30-Rûm 38
el muflihûne : felâha erenler
-
30-Rûm 39
ve mâ âteytum : ve size verdiğiniz şey
-
30-Rûm 39
min riben : ribadan, faizden
-
30-Rûm 39
li yerbuve : artsın diye
-
30-Rûm 39
emvâli : mallar
-
30-Rûm 39
en nâsi : insanlar
-
30-Rûm 39
fe : o zaman
-
30-Rûm 39
lâ yerbû : artmaz
-
30-Rûm 39
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
30-Rûm 39
ve mâ âteytum : ve sizin verdiğiniz şey
-
30-Rûm 39
min zekâtin : zekâttan
-
30-Rûm 39
turîdûne : istersiniz
-
30-Rûm 39
vechallâhi (veche allâhi) : Allah'ın vechi, yüzü
-
30-Rûm 39
fe : böylece
-
30-Rûm 39
ulâike : işte bunlar
-
30-Rûm 39
el mudıfûne : kat kat arttıranlar
-
30-Rûm 40
allâhullezî (allâhu ellezî) : Allah O ki
-
30-Rûm 40
summe : sonra
-
30-Rûm 40
rezeka-kum : size rızık verdi
-
30-Rûm 40
summe : sonra
-
30-Rûm 40
summe : sonra
-
30-Rûm 40
hel : mı, var mı
-
30-Rûm 40
min şurekâi-kum : sizin ortaklarınızdan
-
30-Rûm 40
men : kim
-
30-Rûm 40
yef'alu : yapar
-
30-Rûm 40
min şey'in : bir şeyden
-
30-Rûm 40
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
30-Rûm 40
ve teâlâ : ve yücedir
-
30-Rûm 40
yuşrikûne : ortak koşuyorlar
-
30-Rûm 41
zahare : zahir oldu, ortaya çıktı
-
30-Rûm 41
el fesâdu : fesat
-
30-Rûm 41
fî el berri : karada
-
30-Rûm 41
ve el bahri : ve deniz
-
30-Rûm 41
kesebet : kazandı
-
30-Rûm 41
eydi : eller
-
30-Rûm 41
en nâsi : insanlar
-
30-Rûm 41
ba'dallezî (ba'de ellezi) : bir kısmı ki o
-
30-Rûm 41
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
30-Rûm 41
yerciûne : dönerler
-
30-Rûm 42
fî el ardı : yeryüzünde
-
30-Rûm 42
fenzurû (fe unzurû) : öyleyse bakın, görün
-
30-Rûm 42
keyfe : nasıl
-
30-Rûm 42
kâne : oldu
-
30-Rûm 42
âkıbetu : akıbet, son
-
30-Rûm 42
ellezîne : o kimseler, onlar
-
30-Rûm 42
kâne : oldu
-
30-Rûm 42
ekseru-hum : onların çoğu
-
30-Rûm 42
muşrikîne : müşrikler, şirk koşanlar
-
30-Rûm 43
fe : öyleyse, artık
-
30-Rûm 43
ekim : ikame et, kıyamda tut
-
30-Rûm 43
veche-ke : senin vechin
-
30-Rûm 43
li ed dîni : dîn için
-
30-Rûm 43
el kayyimi : kayyum, ezelden ebede kadar devam edecek
-
30-Rûm 43
en ye'tiye : gelmesi
-
30-Rûm 43
yevmun : gün
-
30-Rûm 43
lâ meredde : reddedilmez, geri çevrilmez, döndürülmez
-
30-Rûm 43
lehu : onun için
-
30-Rûm 43
yevme izin : izin günü
-
30-Rûm 43
yassaddeûne : bölük bölük ayrılırlar
-
30-Rûm 44
men : kim
-
30-Rûm 44
kefere : inkâr etti
-
30-Rûm 44
fe : öyleyse, artık, böylece
-
30-Rûm 44
aleyhi : onun üzerine
-
30-Rûm 44
ve men : ve kim
-
30-Rûm 44
amile sâlihan : salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
30-Rûm 44
fe : öyleyse, artık, böylece
-
30-Rûm 44
enfusi-him : kendi nefsleri
-
30-Rûm 44
yemhedûne : hazırlık yaparlar, hazırlık yapıyorlar
-
30-Rûm 45
yecziye : mükâfatlandırır
-
30-Rûm 45
ellezîne : o kimseler, onlar
-
30-Rûm 45
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
30-Rûm 45
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefsi islâh edici amel yani nefs tezkiyesi yaparlar
-
30-Rûm 45
inne-hu : muhakkak o
-
30-Rûm 45
el kâfirîne : kâfirler
-
30-Rûm 46
ve min âyâti-hi : ve onun âyetlerinden
-
30-Rûm 46
en yursile : göndermesi
-
30-Rûm 46
er riyâha : rüzgârlar
-
30-Rûm 46
mubeşşirâtin : müjdeleyiciler olarak
-
30-Rûm 46
ve li yuzîka-kum : ve size tattırması için
-
30-Rûm 46
min rahmeti-hi : onun rahmetinden
-
30-Rûm 46
ve li tecriye : ve akması, yürümesi için
-
30-Rûm 46
el fulku : gemiler
-
30-Rûm 46
bi emri-hi : onun emri ile
-
30-Rûm 46
ve li tebtegû : ve aramanız için
-
30-Rûm 46
ve lealle-kum : ve böylece siz, umulur ki siz
-
30-Rûm 46
teşkurûne : şükredersiniz
-
30-Rûm 47
ve lekad : ve andolsun
-
30-Rûm 47
erselnâ : biz gönderdik
-
30-Rûm 47
min kabli-ke : senden önce
-
30-Rûm 47
rusulen : resûller
-
30-Rûm 47
fe : böylece, artık
-
30-Rûm 47
el beyyinâti : beyyineler, kesin deliller
-
30-Rûm 47
fentekamnâ (fe intekamnâ) : böylece, bunun üzerine intikam aldık
-
30-Rûm 47
ellezîne : o kimseler, onlar
-
30-Rûm 47
ecramû : suçlular, günahkârlar
-
30-Rûm 47
ve kâne : ve oldu
-
30-Rûm 47
aleynâ : bizim üzerimize
-
30-Rûm 47
el mu'minîne : mü'minler
-
30-Rûm 48
ellezî : o kimseler, onlar, o
-
30-Rûm 48
er riyâha : rüzgârlar
-
30-Rûm 48
fe : böylece, sonra
-
30-Rûm 48
sehâben : bulutlar
-
30-Rûm 48
fe : böylece, sonra
-
30-Rûm 48
yebsutu-hu : onu yayar, dağıtır
-
30-Rûm 48
fî es semâi : semada, gökte
-
30-Rûm 48
keyfe : nasıl
-
30-Rûm 48
yeşâu : diler
-
30-Rûm 48
ve yec'alu-hu : ve onu kılar, yapar
-
30-Rûm 48
kisefen : kısım kısım, kısımlar
-
30-Rûm 48
fe : böylece, sonra
-
30-Rûm 48
terâ : görürsün
-
30-Rûm 48
el vedka : yağmur
-
30-Rûm 48
fe : böylece, sonra
-
30-Rûm 48
izâ esâbe : isabet ettirdiği zaman
-
30-Rûm 48
men yeşâu : dilediği kimse
-
30-Rûm 48
yestebşirûne : sevinirler
-
30-Rûm 49
ve in : ve eğer
-
30-Rûm 49
en yunezzele : indirilmesi
-
30-Rûm 49
aleyhim : onlara
-
30-Rûm 49
le : elbette, gerçekten
-
30-Rûm 49
mublisîne : ümitlerini kesenler
-
30-Rûm 50
fenzur (fe unzur) : bak
-
30-Rûm 50
rahmetillâhi (rahmeti allâhi) : Allah'ın rahmeti
-
30-Rûm 50
keyfe : nasıl
-
30-Rûm 50
el arda : arz, yeryüzü
-
30-Rûm 50
ba'de : sonra
-
30-Rûm 50
mevti-hâ : onun ölümü
-
30-Rûm 50
inne : muhakkak
-
30-Rûm 50
zâlike : işte bu
-
30-Rûm 50
le : elbette, gerçekten
-
30-Rûm 50
el mevtâ : ölüler
-
30-Rûm 50
ve huve : ve o
-
30-Rûm 50
kulli şey'in : herşey
-
30-Rûm 51
ve : ve
-
30-Rûm 51
le : mutlaka
-
30-Rûm 51
erselnâ : biz gönderdik
-
30-Rûm 51
fe : böylece
-
30-Rûm 51
raev-hu : onu gördü
-
30-Rûm 51
musfarren : sararmış olan
-
30-Rûm 51
le : mutlaka
-
30-Rûm 51
yekfurûne : inkâr ederler
-
30-Rûm 52
fe : o zaman
-
30-Rûm 52
inne-ke : muhakkak ki sen
-
30-Rûm 52
el mevtâ : ölüler
-
30-Rûm 52
ve lâ tusmiu : ve duyuramazsın, işittiremezsin
-
30-Rûm 52
es summe : sağırlar
-
30-Rûm 52
ed duâe : çağrı, davet
-
30-Rûm 52
izâ vellev : döndükleri zaman
-
30-Rûm 52
mudbirîne : arkalarına dönenler
-
30-Rûm 53
ve mâ : ve değil
-
30-Rûm 53
ente : sen
-
30-Rûm 53
el umyi : kör
-
30-Rûm 53
an dalâleti-him : onların dalâletlerinden
-
30-Rûm 53
men : kimse
-
30-Rûm 53
fe hum : böylece onlar, işte onlar
-
30-Rûm 53
muslimûne : teslim olanlar, müslümanlar
-
30-Rûm 54
ellezî : ki o
-
30-Rûm 54
summe : sonra
-
30-Rûm 54
ceale : yarattı, kıldı
-
30-Rûm 54
kuvveten : kuvvet, güç
-
30-Rûm 54
summe : sonra
-
30-Rûm 54
ceale : kıldı, verdi
-
30-Rûm 54
kuvvetin : kuvvet, güç
-
30-Rûm 54
da'fen : zayıflık, kuvvetsizlik
-
30-Rûm 54
ve şeybeten : ve yaşlılık
-
30-Rûm 54
mâ yeşâu : dilediğini
-
30-Rûm 54
ve huve : ve o
-
30-Rûm 54
el alîmu : en iyi bilen
-
30-Rûm 54
el kadîru : kaadir olan, gücü yeten
-
30-Rûm 55
ve yevme : ve o gün
-
30-Rûm 55
tekûmu : olur, gerçekleşir
-
30-Rûm 55
es sâatu : saat (kıyâmet saati, kıyâmetin vakti)
-
30-Rûm 55
el mucrimûne : mücrimler, suçlular
-
30-Rûm 55
mâ lebisû : kalmadılar
-
30-Rûm 55
kezâlike : böylece
-
30-Rûm 55
yu'fekûne : döndürülüyorlar
-
30-Rûm 56
ellezîne : o kimseler, onlar
-
30-Rûm 56
el ilme : ilim
-
30-Rûm 56
ve el îmâne : ve îmân
-
30-Rûm 56
lekad : andolsun ki
-
30-Rûm 56
lebistum : siz kaldınız
-
30-Rûm 56
ilâ yevmi : güne kadar
-
30-Rûm 56
el ba'si : beas edilme, yeniden dirilme
-
30-Rûm 56
fe hâzâ : işte bu
-
30-Rûm 56
yevmu : gün
-
30-Rûm 56
el ba'si : dirilme
-
30-Rûm 56
ve lâkinne-kum : ve lâkin siz, fakat siz
-
30-Rûm 56
lâ ta'lemûne : siz bilmiyorsunuz
-
30-Rûm 57
fe : o zaman
-
30-Rûm 57
yevme : gün
-
30-Rûm 57
lâ yenfeu : fayda vermeyecek
-
30-Rûm 57
ellezîne : onlar
-
30-Rûm 57
zalemû : zulmedenler
-
30-Rûm 57
ve lâ : ve yoktur, olmaz
-
30-Rûm 57
yusta'tebûne : onlardan razı etmeleri istenir
-
30-Rûm 58
ve lekad : ve andolsun
-
30-Rûm 58
darebnâ : biz örnekler, misaller verdik
-
30-Rûm 58
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
30-Rûm 58
el kur'âni : Kur'ân
-
30-Rûm 58
min kulli meselin : bütün meselelerden
-
30-Rûm 58
ve le : ve mutlaka
-
30-Rûm 58
ci'te-hum bi : onlara getirdin
-
30-Rûm 58
âyetin : bir âyet
-
30-Rûm 58
le : mutlaka
-
30-Rûm 58
yekûle : derler
-
30-Rûm 58
enne ellezîne : muhakkak o kimseler, onlar
-
30-Rûm 58
keferû : inkâr ettiler
-
30-Rûm 58
entum : siz
-
30-Rûm 58
mubtılûne : bâtılla uğraşan kimseler
-
30-Rûm 59
kezâlike : böylece, işte böyle
-
30-Rûm 59
ellezîne : o kimseler, onlar
-
30-Rûm 59
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
30-Rûm 60
fâsbir (fe isbir) : o zaman, artık, öyleyse sabret
-
30-Rûm 60
inne : muhakkak ki
-
30-Rûm 60
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
30-Rûm 60
ve lâ yestehıffenneke : ve sakın seni hafifliğe sürüklemesin
-
30-Rûm 60
ellezîne : o kimseler, onlar
-
30-Rûm 60
lâ yûkınûne : yakîn hasıl etmeyenler, kesin olarak inanmayanlar
-
31-Lokman 1
Elif lâm mîm. Elif lâm mîm.
-
31-Lokman 2
tilke : bu
-
31-Lokman 2
el kitâbi : kitap
-
31-Lokman 2
el hakîmi : hakîm, hikmet ve hüküm sahibi
-
31-Lokman 3
huden : bir hidayet
-
31-Lokman 3
ve rahmeten : ve rahmet
-
31-Lokman 3
li el muhsinîne : muhsinler için
-
31-Lokman 4
ellezîne : o kimseler, onlar
-
31-Lokman 4
yukîmûne : ikame ederler
-
31-Lokman 4
es salâte : namaz
-
31-Lokman 4
ve yu'tûne : ve verirler
-
31-Lokman 4
ez zekâte : zekât
-
31-Lokman 4
ve hum : ve onlar
-
31-Lokman 4
bi el âhıreti : ahirete
-
31-Lokman 4
yûkinûne : kesin olarak inanırlar
-
31-Lokman 5
ulâike : işte onlar
-
31-Lokman 5
alâ huden : hidayet üzerinde
-
31-Lokman 5
ve ulâike : ve işte onlar
-
31-Lokman 5
el muflihûne : felâha erenler
-
31-Lokman 6
ve min : ve dan
-
31-Lokman 6
en nâsi : insanlar
-
31-Lokman 6
men : kimse
-
31-Lokman 6
yeşterî : satın alırlar
-
31-Lokman 6
lehve : boş, lüzumsuz şeyler
-
31-Lokman 6
el hadîsi : söz
-
31-Lokman 6
li yudılle : saptırmak için
-
31-Lokman 6
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
31-Lokman 6
ve yettehıze-hâ : ve onu edinirler
-
31-Lokman 6
huzuven : eğlence, alay konusu
-
31-Lokman 6
ulâike : işte onlar
-
31-Lokman 6
lehum : onlar için
-
31-Lokman 7
ve izâ tutlâ : ve okunduğu zaman
-
31-Lokman 7
aleyhi : onlara
-
31-Lokman 7
vellâ : döndü (dönüp gitti)
-
31-Lokman 7
mustekbiren : kibirlenerek
-
31-Lokman 7
ke : gibi
-
31-Lokman 7
en : olmak
-
31-Lokman 7
lem yesma'-hâ : onu işitmedi (işitmiyor)
-
31-Lokman 7
ke enne : sanki, gibi
-
31-Lokman 7
uzuney-hi : onun iki kulağı
-
31-Lokman 7
fe : artık, böylece, öyleyse
-
31-Lokman 7
beşşir-hu : onu müjdele
-
31-Lokman 7
elîmin : elîm
-
31-Lokman 8
inne : muhakkak
-
31-Lokman 8
ellezîne : o kimseler, onlar
-
31-Lokman 8
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
31-Lokman 8
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
31-Lokman 8
lehum : onlar için
-
31-Lokman 8
cennâtun : cennetler
-
31-Lokman 9
hâlidîne : kalıcı olanlar
-
31-Lokman 9
va'de allâhi : Allah'ın vaadi
-
31-Lokman 9
ve huve : ve o
-
31-Lokman 9
el azîzu : azîz, yüce, güçlü ve üstün olan
-
31-Lokman 9
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
31-Lokman 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
31-Lokman 10
amedin : direkler
-
31-Lokman 10
terevne-hâ : onu görüyorsunuz
-
31-Lokman 10
ve elkâ : ve attı, yerleştirdi, oluşturdu
-
31-Lokman 10
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
31-Lokman 10
revâsiye : sabit ve yüksek dağlar
-
31-Lokman 10
en temîde : sarsar diye (sarsmasın diye)
-
31-Lokman 10
ve besse : ve yaydı
-
31-Lokman 10
dâbbetin : yürüyen hayvan
-
31-Lokman 10
ve enzelnâ : ve biz indirdik
-
31-Lokman 10
min es semâi : semadan, göklerden
-
31-Lokman 10
mâen : su
-
31-Lokman 10
fe : böylece
-
31-Lokman 10
enbetnâ : nebat (bitki) yetiştirdik
-
31-Lokman 10
zevcin : eş, çift
-
31-Lokman 10
kerîmin : kerim, güzel, çok, ikram edilen
-
31-Lokman 11
fe : artık
-
31-Lokman 11
erû-nî : bana gösterin
-
31-Lokman 11
ellezîne : onlar
-
31-Lokman 11
bel : hayır
-
31-Lokman 11
zâlimûne : zulmedenler, zalimler
-
31-Lokman 12
ve lekad : ve andolsun
-
31-Lokman 12
âteynâ : biz verdik
-
31-Lokman 12
el hikmete : hikmet
-
31-Lokman 12
en uşkur : şükretsin
-
31-Lokman 12
ve men : ve kim
-
31-Lokman 12
yeşkur : şükreder
-
31-Lokman 12
fe : artık
-
31-Lokman 12
innemâ : sadece
-
31-Lokman 12
yeşkuru : şükreder
-
31-Lokman 12
li nefsi-hi : kendi nefsi için
-
31-Lokman 12
ve men : ve kim
-
31-Lokman 12
kefere : inkâr eder, nankörlük eder
-
31-Lokman 12
fe : o zaman, o taktirde
-
31-Lokman 12
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 13
ve iz kâle : ve demişti
-
31-Lokman 13
ve huve : ve o
-
31-Lokman 13
yâ buneyye : ey oğlum, oğulcuğum, yavrum
-
31-Lokman 13
inne : muhakkak ki
-
31-Lokman 13
eş şirke : şirk
-
31-Lokman 13
le : elbette
-
31-Lokman 14
ve vassaynâ : ve tavsiye ettik, farz kıldık
-
31-Lokman 14
el insâne : insan
-
31-Lokman 14
bi vâlidey-hi : onun anne ve babasını
-
31-Lokman 14
hamelet-hu : onu yüklendi, taşıdı
-
31-Lokman 14
vehnen : zorluk
-
31-Lokman 14
vehnin : zorluk
-
31-Lokman 14
ve fisâlu-hu : ve onun sütten ayrılması
-
31-Lokman 14
âmeyni : iki sene (yıl)
-
31-Lokman 14
enişkurlî (en uşkur lî ) : bana şükretmen
-
31-Lokman 14
ve li vâlidey-ke : ve senin anne babana
-
31-Lokman 14
ileyye : banadır
-
31-Lokman 14
el masîru : dönüş
-
31-Lokman 15
ve in : ve eğer
-
31-Lokman 15
câhedâ-ke : o ikisi seninle mücâdele ederlerse
-
31-Lokman 15
en tuşrike : senin şirk koşman
-
31-Lokman 15
leyse : değil, yok, olmadı
-
31-Lokman 15
leke : senin
-
31-Lokman 15
fe : o zaman, o taktirde
-
31-Lokman 15
ve sâhib-humâ : ve ikisini sahip ol
-
31-Lokman 15
fî ed dunyâ : dünyada
-
31-Lokman 15
magrûfen : iyilikle, ma'rufla, güzellikle
-
31-Lokman 15
vettebi' (ve ittebi') : ve tâbî ol
-
31-Lokman 15
sebîle : yol
-
31-Lokman 15
men : kim
-
31-Lokman 15
enâbe : yöneldi
-
31-Lokman 15
ileyye : bana
-
31-Lokman 15
summe : sonra
-
31-Lokman 15
ileyye : bana
-
31-Lokman 15
merciu-kum : sizin rücunuz, dönüşünüz
-
31-Lokman 15
fe : o zaman
-
31-Lokman 15
unebbiu-kum : size haber vereceğim
-
31-Lokman 15
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
31-Lokman 16
buneyye : oğlum, oğulcuğum, yavrum
-
31-Lokman 16
inne-hâ : muhakkak ki o
-
31-Lokman 16
teku : olur
-
31-Lokman 16
miskâle : miktar
-
31-Lokman 16
habbetin : tane
-
31-Lokman 16
fe : böylece, o taktirde
-
31-Lokman 16
tekun : olur
-
31-Lokman 16
sahretin : kaya
-
31-Lokman 16
ev : veya
-
31-Lokman 16
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 16
ev : veya
-
31-Lokman 16
fî el ardı : arzda, yerde
-
31-Lokman 16
ye'ti : getirir
-
31-Lokman 16
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 17
buneyye : oğlum, oğulcuğum, yavrum
-
31-Lokman 17
ekımı : ikame et
-
31-Lokman 17
es salâte : namazı
-
31-Lokman 17
ve'mur : ve emret
-
31-Lokman 17
el ma'rûfi : ma'rûf
-
31-Lokman 17
venhe : nehyet, yasakla, mani ol
-
31-Lokman 17
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
31-Lokman 17
vasbir (ve ısbır) : ve sabret
-
31-Lokman 17
mâ esâbe-ke : sana isabet eden şey
-
31-Lokman 17
inne : muhakkak ki
-
31-Lokman 17
zâlike : işte bu
-
31-Lokman 17
el umûri : işler
-
31-Lokman 18
ve lâ tusa'ir : ve çevirme
-
31-Lokman 18
hadde-ke : yanağını
-
31-Lokman 18
li en nâsi : insanlara
-
31-Lokman 18
ve lâ temşi : ve yürüme
-
31-Lokman 18
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
31-Lokman 18
merahan : böbürlenerek
-
31-Lokman 18
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 18
kulle : hepsini, her
-
31-Lokman 18
fehûrin : övünen, kendini metheden
-
31-Lokman 19
meşyi-ke : yürüyüşün
-
31-Lokman 19
min savti-ke : sesinden
-
31-Lokman 19
inne : muhakkak ki
-
31-Lokman 19
enkere : en çirkin, en nekir olan
-
31-Lokman 19
el asvâti : sesler
-
31-Lokman 19
le : elbette, muhakkak, mutlaka
-
31-Lokman 19
el hamîri : merkep
-
31-Lokman 20
e : mı
-
31-Lokman 20
lem terev : görmediniz
-
31-Lokman 20
ennallâhe (enne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 20
sehhare : musahhar kıldı, emrine amade kıldı
-
31-Lokman 20
lekum : sizin için, size
-
31-Lokman 20
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 20
ve mâ : ve şey
-
31-Lokman 20
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
31-Lokman 20
ve esbega : ve tamamladı
-
31-Lokman 20
aleykum : sizin üzerinize, size
-
31-Lokman 20
niame-hu : ni'metlerini
-
31-Lokman 20
zâhireten : zahir olan, açık, görünen
-
31-Lokman 20
ve bâtıneten : ve bâtın olan, gizli, görünmeyen
-
31-Lokman 20
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
31-Lokman 20
men : kim
-
31-Lokman 20
ve lâ huden : ve hidayete erdirici olmadan
-
31-Lokman 20
ve lâ kitâbin : ve bir kitap olmadan
-
31-Lokman 21
ve izâ : ve olduğu zaman
-
31-Lokman 21
kîle : denildi
-
31-Lokman 21
lehum : onlara
-
31-Lokman 21
ittebiû : tâbî olun
-
31-Lokman 21
enzele : indirdi
-
31-Lokman 21
bel : hayır
-
31-Lokman 21
nettebiu : tâbî oluruz
-
31-Lokman 21
vecednâ : biz bulduk
-
31-Lokman 21
aleyhi : onun üzerinde
-
31-Lokman 21
âbâe-nâ : babalarımız
-
31-Lokman 21
e : mı
-
31-Lokman 21
ve lev kâne : ve olsa bile, olsa da
-
31-Lokman 21
eş şeytânu : şeytan
-
31-Lokman 21
yed'û-hum : onları çağırıyor
-
31-Lokman 21
es saîri : alevli ateş (cehennem)
-
31-Lokman 22
ve men : ve kim
-
31-Lokman 22
veche-hu : vechini
-
31-Lokman 22
ve huve : ve o
-
31-Lokman 22
fe : o zaman, o taktirde
-
31-Lokman 22
istemseke : tutundu
-
31-Lokman 22
el urveti el vuskâ : sağlam kulp
-
31-Lokman 22
ve ilâllâhi (ilâ allâhi) : ve Allah'a
-
31-Lokman 22
âkibetu : akıbet, son, sonuç
-
31-Lokman 22
el umûri : emirler, işler
-
31-Lokman 23
ve men : ve kim
-
31-Lokman 23
kefere : inkâr etti
-
31-Lokman 23
fe : o zaman
-
31-Lokman 23
lâ yahzun-ke : seni mahzun etmesin
-
31-Lokman 23
ileynâ : bize
-
31-Lokman 23
merciu-hum : onların dönüşü
-
31-Lokman 23
fe : böylece
-
31-Lokman 23
nunebbiu-hum : onlara haber vereceğiz
-
31-Lokman 23
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
31-Lokman 23
bi zâti es sudûri : sinelerde olanı
-
31-Lokman 24
numettiu-hum : onları metalandırırız
-
31-Lokman 24
kalîlen : az
-
31-Lokman 24
summe : sonra
-
31-Lokman 25
ve le in : ve eğer gerçekten
-
31-Lokman 25
seelte-hum : onlara sordun
-
31-Lokman 25
men : kim
-
31-Lokman 25
es semâvâti : semalar, gökler
-
31-Lokman 25
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
31-Lokman 25
le : elbette, mutlaka
-
31-Lokman 25
yekûlunnellâhu : 'Allah' derler
-
31-Lokman 25
el hamdu : hamd
-
31-Lokman 25
bel : hayır
-
31-Lokman 25
ekseru-hum : onların çoğu
-
31-Lokman 25
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
31-Lokman 26
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 26
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
31-Lokman 26
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
31-Lokman 26
huve : o
-
31-Lokman 26
el ganiyyu : gani (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)
-
31-Lokman 26
el hamîdu : hamîd (hamdedilen)
-
31-Lokman 27
ve lev enne : ve eğer olsa
-
31-Lokman 27
fî el ardı : arzda, yerde, yeryüzünde
-
31-Lokman 27
min şeceretin : ağaçlardan
-
31-Lokman 27
ve el bahru : ve deniz
-
31-Lokman 27
yemuddu-hu : ona ekler
-
31-Lokman 27
seb'atu : 7 (yedi)
-
31-Lokman 27
ebhurin : denizler
-
31-Lokman 27
mâ nefidet : bitmez, tükenmez
-
31-Lokman 27
kelimâtullâhi (kelimâtu allâhi) : Allah'ın kelimeleri
-
31-Lokman 27
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
31-Lokman 28
ve lâ ba'su-kum : ve sizin diriltilmeniz değil
-
31-Lokman 28
ke : gibi
-
31-Lokman 28
nefsin : nefs
-
31-Lokman 28
vâhıdetin : tek, bir tane
-
31-Lokman 28
innellâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
31-Lokman 28
semîun : en iyi işiten
-
31-Lokman 29
e : mı
-
31-Lokman 29
lem tere : görmedin
-
31-Lokman 29
ennallâhe (enne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 29
el leyle : gece
-
31-Lokman 29
fî en nehâri : gündüzün içine
-
31-Lokman 29
ve yûlicu : ve sokar
-
31-Lokman 29
en nehâre : gündüz
-
31-Lokman 29
fî el leyli : gecenin içine
-
31-Lokman 29
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emrine amade kıldı
-
31-Lokman 29
eş şemse : güneş
-
31-Lokman 29
ve el kamere : ve ay
-
31-Lokman 29
yecrî : akar gider, hareket eder, seyreder
-
31-Lokman 29
ilâ ecelin : bir ecele kadar
-
31-Lokman 29
musemmen : belirli
-
31-Lokman 29
ve ennallâhe (enne allâhe) : ve muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 29
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
31-Lokman 30
zâlike : işte bu
-
31-Lokman 30
bi enne : olması sebebiyle
-
31-Lokman 30
allâhe : Allah
-
31-Lokman 30
huve : o
-
31-Lokman 30
el hakku : hak
-
31-Lokman 30
ve enne : ve muhakkak ki, mutlaka
-
31-Lokman 30
yed'ûne : dua ediyorlar, tapıyorlar
-
31-Lokman 30
el bâtılu : bâtıl, boş
-
31-Lokman 30
ve ennellâhe (enne allâhe) : ve muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 30
huve : o
-
31-Lokman 30
el aliyyu : âli, çok yüce
-
31-Lokman 30
el kebîru : kebir, büyük
-
31-Lokman 31
e lem tere : görmedin mi
-
31-Lokman 31
enne : olduğunu
-
31-Lokman 31
el fulke : gemiler
-
31-Lokman 31
tecrî : akar gider, seyreder
-
31-Lokman 31
fî el bahri : denizde
-
31-Lokman 31
ni'metillâhi (ni'meti allâhi) : Allah'ın ni'meti
-
31-Lokman 31
yuriye-kum : size gösterir
-
31-Lokman 31
inne : muhakkak
-
31-Lokman 31
fî zâlike : bunda vardır
-
31-Lokman 31
le : elbette, mutlaka
-
31-Lokman 31
şekûrin : çok şükreden
-
31-Lokman 32
ve izâ : ve olduğu zaman
-
31-Lokman 32
gaşiye-hum : onları sardı
-
31-Lokman 32
mevcun : dalgalar
-
31-Lokman 32
ke : gibi, sanki
-
31-Lokman 32
ez zuleli : (karanlık) gölgeler
-
31-Lokman 32
deavûllâhe (deavû allâhe) : Allah'a dua ederler, Allah'a yalvarırlar
-
31-Lokman 32
muhlisine : muhlisler, halis kılanlar
-
31-Lokman 32
lehu : ona
-
31-Lokman 32
ed dîne : dîn
-
31-Lokman 32
fe : böylece, bundan sonra
-
31-Lokman 32
lemmâ : olduğu zaman
-
31-Lokman 32
neccâ-hum : onları kurtardık
-
31-Lokman 32
ilel berri (ilâ el berri) : karaya
-
31-Lokman 32
fe : böylece, bundan sonra
-
31-Lokman 32
muktesidun : mutedil davrananlar (aşırı gitmeyenler)
-
31-Lokman 32
ve mâ yechadu : ve bilerek inkâr etmez
-
31-Lokman 32
kefûrin : çok nankör
-
31-Lokman 33
yâ eyyuhâ : ey
-
31-Lokman 33
en nâsu : insanlar
-
31-Lokman 33
ittekû : sakının, takva sahibi olun
-
31-Lokman 33
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
31-Lokman 33
vahşev : ve korkun
-
31-Lokman 33
yevmen : gün
-
31-Lokman 33
lâ yeczî : karşılık vermez
-
31-Lokman 33
an veledi-hi : onun çocuğundan
-
31-Lokman 33
ve lâ mevlûdun : ve çocuk değildir
-
31-Lokman 33
huve : o
-
31-Lokman 33
şey'en : bir şey
-
31-Lokman 33
inne : muhakkak ki
-
31-Lokman 33
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
31-Lokman 33
fe : öyleyse
-
31-Lokman 33
lâ tegurrenne-kum : sakın sizi aldatmasın
-
31-Lokman 33
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
31-Lokman 33
ve lâ yagurrenne-kum : ve sakın sizi aldatmasın
-
31-Lokman 33
el garûru : gurur, tagut
-
31-Lokman 34
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 34
inde-hu : onun yanında, katında
-
31-Lokman 34
ilmu es sâati : saatin ilmi, bilgisi
-
31-Lokman 34
ve yunezzilu : ve indirir
-
31-Lokman 34
el gayse : yağmur
-
31-Lokman 34
ve ya'lemu : ve bilir
-
31-Lokman 34
fî el erhâmi : rahimlerde
-
31-Lokman 34
ve mâ tedrî : ve idrak etmez, idrak edemez, bilmez, bilemez
-
31-Lokman 34
nefsun : nefs, kişi, kimse
-
31-Lokman 34
teksibu : kazanır
-
31-Lokman 34
gaden : yarın
-
31-Lokman 34
ve mâ tedrî : ve idrak etmez, idrak edemez, bilmez, bilemez
-
31-Lokman 34
nefsun : nefs, kişi, kimse
-
31-Lokman 34
bi eyyi : hangi, nerede
-
31-Lokman 34
temûtu : ölür
-
31-Lokman 34
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
32-Secde 1
Elif lâm mîm. Elif lâm mîm.
-
32-Secde 2
tenzîlu : indirilişi
-
32-Secde 2
el kitâbi : kitap
-
32-Secde 2
lâ reybe : şüphe yok
-
32-Secde 2
el âlemîne : âlemler
-
32-Secde 3
em : yoksa, veya
-
32-Secde 3
yekûlû : derler, diyorlar
-
32-Secde 3
ifterâ-hu : onu uydurdu
-
32-Secde 3
bel : hayır
-
32-Secde 3
huve : o
-
32-Secde 3
el hakku : haktır
-
32-Secde 3
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
32-Secde 3
li tunzire : uyarman için
-
32-Secde 3
kavmen : bir kavim
-
32-Secde 3
mâ etâ-hum : onlara gelmedi
-
32-Secde 3
min nezîrin : uyarıcı, nezir
-
32-Secde 3
min kablike : senden önce
-
32-Secde 3
lealle-hum : umulur ki, böylece onlar
-
32-Secde 3
yehtedûne : hidayete ererler
-
32-Secde 4
ellezî : onlar
-
32-Secde 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
32-Secde 4
ve el arda : ve arz, yer
-
32-Secde 4
ve mâ beyne-humâ : ve ikisi arasındaki şeyler
-
32-Secde 4
sitteti : 6 (altı)
-
32-Secde 4
eyyâmin : günler
-
32-Secde 4
summestevâ (summe istevâ) : sonra istiva etti
-
32-Secde 4
alel arşi (alâ el arşi) : arşa
-
32-Secde 4
mâ lekum : sizin için yok
-
32-Secde 4
min veliyyin : velîlerden bir velî (dost)
-
32-Secde 4
ve lâ şefîin : ve şefaatçi yoktur
-
32-Secde 4
e : mı
-
32-Secde 4
fe : artık, hâlâ
-
32-Secde 4
lâ tetezekkerûne : tezekkür etmezsiniz
-
32-Secde 5
yudebbiru : tedbir eder, düzenler
-
32-Secde 5
el emre : emir, Allah'tan gelen ve Allah'a dönen herşey
-
32-Secde 5
min es semâi : göklerden
-
32-Secde 5
ilâ el ardı : arza, yere
-
32-Secde 5
summe : sonra
-
32-Secde 5
ileyhi : ona
-
32-Secde 5
yevmin : gün
-
32-Secde 5
kâne : oldu
-
32-Secde 5
elfe : bin (1000)
-
32-Secde 5
senetin : sene
-
32-Secde 5
teuddûne : siz sayıyorsunuz
-
32-Secde 6
ƶālike : işte O’dur
-
32-Secde 6
el ğaybi : görünmeyeni
-
32-Secde 6
ve şşehādeti : ve görüneni
-
32-Secde 6
el-ǎzīzu : güçlü
-
32-Secde 6
er-raHīmu : ve esirgeyici
-
32-Secde 7
ellezî : ki o
-
32-Secde 7
ahsene : en güzel
-
32-Secde 7
kule şey'in : herşey
-
32-Secde 7
ve bedee : ve ilk defa başladı
-
32-Secde 7
el insâni : insan
-
32-Secde 8
summe : sonra
-
32-Secde 8
ceale : kıldı
-
32-Secde 8
nesle-hu : onun nesli, soyu
-
32-Secde 8
min sulâletin : özünden
-
32-Secde 8
mehînin : basit, kıymetsiz
-
32-Secde 9
summe : sonra
-
32-Secde 9
sevvâ-hu : sevva etti, düzenledi
-
32-Secde 9
ve nefeha : ve üfledi, üfürdü
-
32-Secde 9
ve ceale : ve kıldı
-
32-Secde 9
lekum : sizin için
-
32-Secde 9
es sem'a : işitme hassası
-
32-Secde 9
ve el ebsâre : ve görme hassası
-
32-Secde 9
ve el efidete : ve fuad (idrak etme) hassası
-
32-Secde 9
kalîlen : az
-
32-Secde 9
mâ teşkurûne : şükrediyorsunuz
-
32-Secde 10
ve kâlû : ve dediler
-
32-Secde 10
e : mı
-
32-Secde 10
izâ dalelnâ : dalıp karıştığımız zaman
-
32-Secde 10
fî el ardı : arzda, yerde (toprağın içinde)
-
32-Secde 10
e : mı
-
32-Secde 10
le : elbette, mutlaka
-
32-Secde 10
cedîdin : yeni
-
32-Secde 10
bel : hayır
-
32-Secde 10
kâfirûne : inkâr edenler
-
32-Secde 11
yeteveffâ-kum : sizi vefat ettirecek
-
32-Secde 11
meleku : melek
-
32-Secde 11
el mevti : ölüm
-
32-Secde 11
ellezî : ki o
-
32-Secde 11
vukkile : vekil kılındı (vekil edildi)
-
32-Secde 11
summe : sonra
-
32-Secde 11
turceûne : döndürüleceksiniz
-
32-Secde 12
ve lev : ve eğer, keşke
-
32-Secde 12
terâ : görürsün
-
32-Secde 12
iz el mucrimûne : o zaman mücrimler, suçlular, günahkârlar
-
32-Secde 12
inde : yanında, katında
-
32-Secde 12
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
32-Secde 12
ebsarnâ : biz gördük
-
32-Secde 12
ve semi'nâ : ve biz işittik
-
32-Secde 12
ferci'nâ (fe irci'na) : artık, bundan sonra bizi döndür
-
32-Secde 12
na'mel : biz yapalım
-
32-Secde 12
mûkinûne : yakîn hasıl edenler
-
32-Secde 13
ve lev : ve eğer
-
32-Secde 13
le : elbette, mutlaka
-
32-Secde 13
âteynâ : biz verdik
-
32-Secde 13
kulle : hepsi, her
-
32-Secde 13
nefsin : nefs, kişi
-
32-Secde 13
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
32-Secde 13
el kavlu : söz
-
32-Secde 13
le : elbette, mutlaka
-
32-Secde 13
emleenne : mutlaka dolduracağım
-
32-Secde 13
cehenneme : cehennem
-
32-Secde 13
min el cinneti : cinlerden
-
32-Secde 13
ve en nâsi : ve insanlar
-
32-Secde 13
ecmaîne : bütün, hepsi
-
32-Secde 14
fe : o zaman, öyleyse
-
32-Secde 14
nesîtum : siz unuttunuz
-
32-Secde 14
likâe : kavuşma, ulaşma
-
32-Secde 14
yevmi-kum : sizin gününüz
-
32-Secde 14
nesînâ-kum : sizi unuttuk
-
32-Secde 14
ve zûkû : ve tadın
-
32-Secde 14
azâbe : azabı
-
32-Secde 14
el huldi : halid olan, ebedî olan
-
32-Secde 14
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
32-Secde 15
innemâ : fakat, sadece, ancak
-
32-Secde 15
ellezîne : o kimseler, onlar
-
32-Secde 15
succeden : secde ederek
-
32-Secde 15
ve sebbe-hû : ve onu tesbih ettiler
-
32-Secde 15
ve hum : ve onlar
-
32-Secde 15
lâ yestekbirûne : büyüklük taslamazlar, kibirlenmezler
-
32-Secde 16
tetecâfâ : uzaklaşırlar
-
32-Secde 16
ani el medâcıi : yataklarından
-
32-Secde 16
yed'ûne : dua ederler
-
32-Secde 16
rabbe-hum : Rab'lerine
-
32-Secde 16
havfen : korku
-
32-Secde 16
ve tamaan : ve umut ederek, ümitle
-
32-Secde 16
ve mimmâ (min mâ) : ve şeylerden
-
32-Secde 16
yunfikûne : infâk ederler
-
32-Secde 17
fe lâ ta'lemu : bilmez
-
32-Secde 17
nefsun : nefs, kişi
-
32-Secde 17
mâ uhfiye : gizli olanı, saklı olanı, neler saklı
-
32-Secde 17
lehum : onlar için
-
32-Secde 17
min kurreti a'yunin : göz aydınlığından (sevindirici şeylerden)
-
32-Secde 17
cezâen : (ceza) karşılık olarak
-
32-Secde 17
ya'melûne : yapıyorlar
-
32-Secde 18
e : mi
-
32-Secde 18
fe : o zaman, öyleyse
-
32-Secde 18
men : kimse
-
32-Secde 18
kâne : oldu
-
32-Secde 18
mu'minen : îmân eden, mü'min olan
-
32-Secde 18
ke men : kimse gibi
-
32-Secde 18
kâne : oldu
-
32-Secde 18
lâ yestevune : eşit olmaz, bir olmaz
-
32-Secde 19
emmâ : ama, fakat
-
32-Secde 19
ellezîne : o kimseler, onlar
-
32-Secde 19
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
32-Secde 19
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefs tezkiyesi yaptılar
-
32-Secde 19
fe : artık, işte
-
32-Secde 19
lehum : onlar için (vardır)
-
32-Secde 19
cennâtu : cennetler
-
32-Secde 19
el me'vâ : meva, barınma
-
32-Secde 19
nuzulen : ikram olarak
-
32-Secde 19
ya'melûne : yapıyorlar
-
32-Secde 20
emmellezîne (emmâ ellezîne) : fakat onlar
-
32-Secde 20
fesekû : fasıklık yaptılar
-
32-Secde 20
fe me'vâ-hum : onların barınma yeri, varacağı yer
-
32-Secde 20
en nâru : ateş
-
32-Secde 20
kulle mâ : her defa
-
32-Secde 20
erâdû : istediler
-
32-Secde 20
en yahrucû : çıkmak
-
32-Secde 20
ve kîle : ve denir
-
32-Secde 20
lehum : onlara
-
32-Secde 20
azâbe : azabı
-
32-Secde 20
en nâri ellezî : o ateş ki
-
32-Secde 20
tukezzibûne : tekzip ediyorsunuz, yalanlıyorsunuz
-
32-Secde 21
ve le : ve elbette, mutlaka
-
32-Secde 21
nuzîkanne-hum : onlara tattıracağız
-
32-Secde 21
min el azâbi : azaptan
-
32-Secde 21
el ednâ : daha yakın
-
32-Secde 21
dûne : önce
-
32-Secde 21
el azâbi : azap
-
32-Secde 21
el ekberi : büyük
-
32-Secde 21
lealle-hum : umulur ki onlar
-
32-Secde 21
yerciûne : dönerler
-
32-Secde 22
ve men : ve kim
-
32-Secde 22
azlemu : daha zalim
-
32-Secde 22
mimmen (min men) : kimseden
-
32-Secde 22
zukkire : hatırlatıldı, zikredildi
-
32-Secde 22
summe : sonra
-
32-Secde 22
min el mucrimîne : mücrimlerden
-
32-Secde 22
muntekimûne : intikam alıcılarız
-
32-Secde 23
ve lekad : ve andolsun
-
32-Secde 23
âteynâ : biz verdik
-
32-Secde 23
el kitâbe : kitap
-
32-Secde 23
fe : artık
-
32-Secde 23
lâ tekun : sen olma
-
32-Secde 23
miryetin : şüphe, kuşku
-
32-Secde 23
ve cealnâ-hu : ve onu kıldık
-
32-Secde 23
huden : hidayete erdiren
-
32-Secde 23
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
32-Secde 24
ve cealnâ : ve kıldık
-
32-Secde 24
eimmeten : imamlar
-
32-Secde 24
yehdûne : hidayete erdirir
-
32-Secde 24
bi emrinâ : bizim emrimizle
-
32-Secde 24
lemmâ : ancak, olunca, oldukları için
-
32-Secde 24
saberû : sabrettiler
-
32-Secde 24
ve kânû : ve oldular
-
32-Secde 24
yûkınûne : Hakk'ul yakîn seviyesinde yakîn hasıl ediyorlar
-
32-Secde 25
inne : muhakkak
-
32-Secde 25
rabbe-ke : senin Rabbin
-
32-Secde 25
huve : o
-
32-Secde 25
beyne-hum : onların aralarında
-
32-Secde 25
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
32-Secde 25
yahtelifûne : ihtilâf ediyorlar
-
32-Secde 26
e : mı
-
32-Secde 26
ve lem yehdi : ve hidayete erdirmedi
-
32-Secde 26
lehum : onları
-
32-Secde 26
kem : kaç, nice
-
32-Secde 26
ehleknâ : helâk ettik
-
32-Secde 26
min el kurûni : nesillerden
-
32-Secde 26
yemşûne : yürürler, dolaşırlar
-
32-Secde 26
mesâkini-him : onların meskenleri, meskûn oldukları yerler, yurtlar
-
32-Secde 26
inne : muhakkak
-
32-Secde 26
zâlike : işte bu, bu
-
32-Secde 26
le : elbette
-
32-Secde 26
e : mı
-
32-Secde 26
fe : artık, bundan sonra, hâlâ
-
32-Secde 26
lâ yesmeûne : işitmiyorlar, işitmeyecekler
-
32-Secde 27
e ve lem yerev : ve görmüyorlar mı, görmediler mi
-
32-Secde 27
ennâ : nasıl
-
32-Secde 27
nesûku : sevkediyoruz
-
32-Secde 27
el mâe : su
-
32-Secde 27
ilel ardı (ilâ el ardı) : arzı, yeryüzünü
-
32-Secde 27
el curuzi : kurak arazi, kurak yer
-
32-Secde 27
fe : böylece
-
32-Secde 27
te'kulu : siz yersiniz
-
32-Secde 27
en'âmu-hum : onların hayvanları
-
32-Secde 27
ve enfusu-hum : ve kendileri
-
32-Secde 27
e : mı
-
32-Secde 27
fe : artık, bundan sonra, hâlâ
-
32-Secde 27
lâ yubsirûne : görmüyorlar
-
32-Secde 28
ve yekûlûne : ve derler
-
32-Secde 28
metâ : ne zaman
-
32-Secde 28
el fethu : fetih
-
32-Secde 28
sâdikîne : sadıklar
-
32-Secde 29
yevme : gün
-
32-Secde 29
el fethi : fetih
-
32-Secde 29
lâ yenfeu : fayda vermez
-
32-Secde 29
ellezîne : onlar
-
32-Secde 29
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
32-Secde 29
ve lâ hum yunzarûne : ve onlara bakılmaz, süre tanınmaz
-
32-Secde 30
fe : artık, öyleyse
-
32-Secde 30
ventezır (ve intezır) : ve bekle
-
32-Secde 30
inne-hum : muhakkak onlar
-
33-Ahzâb 30
muntezırûne : bekleyenler
-
33-Ahzâb 1
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 1
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 1
ittekillâhe (itteki allâhe) : Allah'a karşı takva sahibi ol
-
33-Ahzâb 1
ve lâ tutıi : ve itaat etme
-
33-Ahzâb 1
el kâfirîne : kâfirler
-
33-Ahzâb 1
ve el munâfikîne : ve münafıklar
-
33-Ahzâb 1
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
33-Ahzâb 1
kâne : oldu, dır
-
33-Ahzâb 1
alîmen : en iyi bilen
-
33-Ahzâb 1
hakîmen : hakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi
-
33-Ahzâb 2
vettebi' : ve tâbî ol
-
33-Ahzâb 2
ileyke : sana
-
33-Ahzâb 2
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
33-Ahzâb 2
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
33-Ahzâb 2
kâne : oldu, dır
-
33-Ahzâb 2
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
33-Ahzâb 2
habîren : haberdar
-
33-Ahzâb 3
ve tevekkel : ve tevekkül et
-
33-Ahzâb 3
ve kefâ bi : ve kâfidir
-
33-Ahzâb 3
vekîlen : vekil olarak
-
33-Ahzâb 4
mâ ceale allâhu : Allah kılmadı
-
33-Ahzâb 4
min kalbeyni : iki kalp (kalpten iki tane)
-
33-Ahzâb 4
cevfi-hî : onun (göğüs) boşluğu
-
33-Ahzâb 4
ve mâ ceale : ve kılmadı, yapmadı
-
33-Ahzâb 4
ezvâce-kum : sizin zevceleriniz, eşleriniz
-
33-Ahzâb 4
ellâî : ki onlar
-
33-Ahzâb 4
tuzâhırûne : zıhar yaptığınız (zıhar yapmak: sen bana benim annemin sırtı gibisin diyerek eşini boşamak istemek)
-
33-Ahzâb 4
min hunne : onlardan
-
33-Ahzâb 4
ummehâti-kum : sizin anneleriniz
-
33-Ahzâb 4
ve mâ ceale : ve kılmadı, yapmadı
-
33-Ahzâb 4
ed'ıyâe-kum : sizin evlâtlıklarınız
-
33-Ahzâb 4
ebnâe-kum : sizin oğullarınız
-
33-Ahzâb 4
bi efvâhi-kum : sizin ağızlarınızda
-
33-Ahzâb 4
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
33-Ahzâb 4
yekûlu : söyler
-
33-Ahzâb 4
el hakka : Hakk
-
33-Ahzâb 4
ve huve : ve o
-
33-Ahzâb 4
yehdî : ulaştırır
-
33-Ahzâb 4
es sebîle : yol
-
33-Ahzâb 5
huve : o
-
33-Ahzâb 5
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
33-Ahzâb 5
fe : o taktirde
-
33-Ahzâb 5
lem ta'lemû : bilmiyorsunuz
-
33-Ahzâb 5
âbâe-hum : onların babalarını
-
33-Ahzâb 5
fe : o zaman
-
33-Ahzâb 5
fî ed dîni : dînde
-
33-Ahzâb 5
ve mevâlî-kum : ve sizin dostlarınız
-
33-Ahzâb 5
ve leyse : ve değil, yok
-
33-Ahzâb 5
aleykum : sizin üzerinize
-
33-Ahzâb 5
ve lâkin : ve ancak, fakat
-
33-Ahzâb 5
taammedet : taammüden, kasten
-
33-Ahzâb 5
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah ... oldu, Allah ...dır
-
33-Ahzâb 5
gafûren : gafûrdur (günahları sevaba çevirendir)
-
33-Ahzâb 5
rahîmen : rahîmdir (rahîm esmasıyla tecelli edendir)
-
33-Ahzâb 6
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 6
evlâ : evlâdır, daha yakındır
-
33-Ahzâb 6
bi el mu'minîne : mü'minlere, müminler için
-
33-Ahzâb 6
min enfusi-him : kendi nefslerinden
-
33-Ahzâb 6
ve ezvâcu-hu : ve onun eşleri
-
33-Ahzâb 6
ummehâtu-hum : onların anneleri
-
33-Ahzâb 6
ve ûlûl erhâmi : ve rahim sahipleri, akrabalar
-
33-Ahzâb 6
evlâ : evlâ, daha yakındır
-
33-Ahzâb 6
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
33-Ahzâb 6
ve el muhâcirîne : ve muhacirler
-
33-Ahzâb 6
en tef'alû : sizin yapmanız
-
33-Ahzâb 6
ilâ evliyâi-kum : sizin dostlarınıza
-
33-Ahzâb 6
ma'rûfen : maruf, iyilik olarak
-
33-Ahzâb 6
kâne : oldu, idi
-
33-Ahzâb 6
zâlike : işte bu
-
33-Ahzâb 6
fî el kitâbi : kitapta
-
33-Ahzâb 6
mesturen : satır satır yazılı
-
33-Ahzâb 7
ve iz : ve o zaman olmuştu
-
33-Ahzâb 7
ehaznâ : aldık, ahzettik
-
33-Ahzâb 7
en nebiyyîne : nebîler
-
33-Ahzâb 7
ve min-ke : ve senden
-
33-Ahzâb 7
ve min nûhın : ve Nuh (A.S)'dan
-
33-Ahzâb 7
ve ibrâhîme : ve İbrâhîm
-
33-Ahzâb 7
ve mûsâ : ve Musa
-
33-Ahzâb 7
ve îsebni meryeme : ve Meryemoğlu İsa
-
33-Ahzâb 7
ve ehaznâ : ve aldık
-
33-Ahzâb 7
galîzen : sağlam, ağır, çok kuvvetli
-
33-Ahzâb 8
li yes'ele : sorması için
-
33-Ahzâb 8
es sâdikîne : doğru olanlar, sadıklar
-
33-Ahzâb 8
ve eadde : ve hazırladı
-
33-Ahzâb 8
li el kâfirîne : kâfirler için, kâfirlere
-
33-Ahzâb 8
azâben : azap
-
33-Ahzâb 8
elîmen : acı, elîm
-
33-Ahzâb 9
yâ eyyu-hâ : ey
-
33-Ahzâb 9
ellezîne : o kimseler, onlar
-
33-Ahzâb 9
âmenû : îmân edenler (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
33-Ahzâb 9
ni'metallâhi (ni'mete allâhi) : Allah'ın ni'meti
-
33-Ahzâb 9
aleykum : sizin üzerinize
-
33-Ahzâb 9
iz câet-kum : size gelmişti
-
33-Ahzâb 9
fe : o zaman
-
33-Ahzâb 9
erselnâ : gönderdik
-
33-Ahzâb 9
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
33-Ahzâb 9
ve cunûden : ve ordular, askerler
-
33-Ahzâb 9
lem terev-hâ : siz onu görmediniz (göremediniz)
-
33-Ahzâb 9
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah oldu
-
33-Ahzâb 9
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
33-Ahzâb 9
basîren : gören
-
33-Ahzâb 10
min fevkı-kum : sizin üzerinizden, yukarıdan
-
33-Ahzâb 10
ve min esfele : ve aşağıdan
-
33-Ahzâb 10
ve iz zâgati : ve yıldığı zaman
-
33-Ahzâb 10
el ebsâru : gözler
-
33-Ahzâb 10
ve belegati : ve ulaştı
-
33-Ahzâb 10
el kulûbu : kalpler
-
33-Ahzâb 10
el hanâcire : hançereler, boğazlar, gırtlaklar
-
33-Ahzâb 10
ve tezunnûne : ve zanda bulunuyorsunuz
-
33-Ahzâb 10
ez zunûnen : zanlar
-
33-Ahzâb 11
hunâlike : orada
-
33-Ahzâb 11
ebtulîe : sınandı, imtihan edildi
-
33-Ahzâb 11
el mu'minûne : mü'minler, îmân edenler
-
33-Ahzâb 11
ve zulzilû : ve sarsıldılar
-
33-Ahzâb 11
zilzâlen : sarsıntıyla
-
33-Ahzâb 11
şedîden : şiddetli, kuvvetli
-
33-Ahzâb 12
ve iz yekûlu : ve söylüyorlardı, diyorlardı.
-
33-Ahzâb 12
el munâfikûne : münafıklar
-
33-Ahzâb 12
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
33-Ahzâb 12
mâ vaadenallâhu : Allah'ın vaadettiği şey
-
33-Ahzâb 12
ve resûlu-hû : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 12
gurûren : gurur, aldatma
-
33-Ahzâb 13
ve iz kâlet : ve demişti
-
33-Ahzâb 13
tâifetun : bir bölük, bir grup
-
33-Ahzâb 13
ehle : halk
-
33-Ahzâb 13
yesribe : Yesrib (Medine)
-
33-Ahzâb 13
lâ mukâme : yer yok
-
33-Ahzâb 13
lekum : sizin için
-
33-Ahzâb 13
ferciû (fe ırciû) : artık dönün
-
33-Ahzâb 13
ve yeste'zinu : ve izin istiyor
-
33-Ahzâb 13
ferîkun : bir grup, bir topluluk
-
33-Ahzâb 13
en nebiyye : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 13
yekûlûne : derler, diyorlar
-
33-Ahzâb 13
inne : muhakkak, gerçekten
-
33-Ahzâb 13
buyûte-nâ : evlerimiz
-
33-Ahzâb 13
avretun : açık, muhafazasız, korumasız
-
33-Ahzâb 13
ve mâ : ve değil
-
33-Ahzâb 13
hiye : o
-
33-Ahzâb 13
bi avretin : açık
-
33-Ahzâb 13
yurîdûne : istiyorlar
-
33-Ahzâb 13
firâren : firar, kaçış
-
33-Ahzâb 14
ve lev : ve şâyet, eğer
-
33-Ahzâb 14
duhılet : girildi
-
33-Ahzâb 14
aleyhim : onların üzerine
-
33-Ahzâb 14
summe : sonra
-
33-Ahzâb 14
el fitnete : fitne
-
33-Ahzâb 14
le : elbette, mutlaka
-
33-Ahzâb 14
âtev-hâ : ona geldiler
-
33-Ahzâb 14
ve mâ telebbesû : ve kalmazlar
-
33-Ahzâb 14
yesîren : az
-
33-Ahzâb 15
ve lekad : ve andolsun
-
33-Ahzâb 15
âhedû allâhe : Allah'a ahd verdiler
-
33-Ahzâb 15
lâ yuvellûne : dönüp kaçmayacaklar
-
33-Ahzâb 15
el edbâre : arkaları
-
33-Ahzâb 15
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 15
mes'ûlen : mesuliyet, sorumluluk
-
33-Ahzâb 16
len yenfea-kum : size asla fayda vermez
-
33-Ahzâb 16
el firâru : kaçış
-
33-Ahzâb 16
ferertum : siz kaçtınız
-
33-Ahzâb 16
min el mevti : ölümden
-
33-Ahzâb 16
ev : veya
-
33-Ahzâb 16
el katli : katil, öldürülme
-
33-Ahzâb 16
ve izen : ve o zaman, o taktirde
-
33-Ahzâb 16
lâ tumetteûne : metalandırılmazsınız
-
33-Ahzâb 16
kalîlen : az
-
33-Ahzâb 17
men : kim
-
33-Ahzâb 17
ze : sahip
-
33-Ahzâb 17
ellezî : ki o
-
33-Ahzâb 17
erâde : istedi, diledi
-
33-Ahzâb 17
sûen : bir kötülük
-
33-Ahzâb 17
ev : veya
-
33-Ahzâb 17
erâde : istedi, diledi
-
33-Ahzâb 17
rahmeten : bir rahmet
-
33-Ahzâb 17
ve lâ yecidûne : ve bulamazlar
-
33-Ahzâb 17
lehum : onlar için
-
33-Ahzâb 17
veliyyen : velî, dost
-
33-Ahzâb 17
ve lâ : ve yoktur
-
33-Ahzâb 17
nasîren : bir yardımcı
-
33-Ahzâb 18
ya'lemu allâhu : Allah bilir
-
33-Ahzâb 18
el muavvikîne : yardıma mani olanlar
-
33-Ahzâb 18
ve el kâilîne : ve söyleyenler, diyenler
-
33-Ahzâb 18
helumme : gelin, buyurun
-
33-Ahzâb 18
ileynâ : bize
-
33-Ahzâb 18
ve lâ ye'tûne : ve gelmezler
-
33-Ahzâb 18
el be'se : savaş, şiddet
-
33-Ahzâb 18
kalîlen : az
-
33-Ahzâb 19
eşıhhaten \n(şehha) : daha cimri, çok cimri \n: (cimri)
-
33-Ahzâb 19
aleykum : size, sizin üzerinize
-
33-Ahzâb 19
fe izâ : o zaman
-
33-Ahzâb 19
câe : geldi
-
33-Ahzâb 19
el havfu : korku
-
33-Ahzâb 19
raeyte-hum : onları gördün
-
33-Ahzâb 19
yenzurûne : bakıyorlar, bakarlar
-
33-Ahzâb 19
ileyke : sana
-
33-Ahzâb 19
tedûru : döner
-
33-Ahzâb 19
kellezî (ke ellezî) : onun gibi
-
33-Ahzâb 19
aleyhi : onun üzerine
-
33-Ahzâb 19
min el mevti : ölümden
-
33-Ahzâb 19
fe : o zaman, sonra
-
33-Ahzâb 19
izâ zehebe : gittiği zaman
-
33-Ahzâb 19
el havfu : korku
-
33-Ahzâb 19
selekû-kum : sizi incittiler
-
33-Ahzâb 19
bi elsinetin : dilleri ile
-
33-Ahzâb 19
eşıhhaten : daha cimri, çok cimri
-
33-Ahzâb 19
alâ el hayrı : hayra karşı
-
33-Ahzâb 19
ulâike : işte onlar
-
33-Ahzâb 19
lem yu'minû : mü'min değiller, inanmazlar
-
33-Ahzâb 19
fe : o zaman, bu sebeple
-
33-Ahzâb 19
ahbetallâhu (ahbete allâhu) : Allah heba etti, yok etti
-
33-Ahzâb 19
a'mâle-hum : onların amellerini
-
33-Ahzâb 19
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 19
zâlike : işte bu
-
33-Ahzâb 19
yesîren : kolay
-
33-Ahzâb 20
yahsebûne : zannediyorlar, sanıyorlar
-
33-Ahzâb 20
el ahzâbe : birlikler
-
33-Ahzâb 20
lem yezhebû : gitmedi
-
33-Ahzâb 20
ve in : ve eğer
-
33-Ahzâb 20
ye'ti : gelir
-
33-Ahzâb 20
el ahzâbu : hizipler, gruplar, birlikler
-
33-Ahzâb 20
yeveddû : isterler, arzu ederler, temenni ederler
-
33-Ahzâb 20
lev : eğer, keşke, olsa
-
33-Ahzâb 20
enne-hum : onların olduğu
-
33-Ahzâb 20
bâdûne : bedeviler (çölde yaşayan Araplar)
-
33-Ahzâb 20
fî el a'râbi : Araplar'ın arasında
-
33-Ahzâb 20
yes'elûne : sorarlar
-
33-Ahzâb 20
an enbâi-kum : sizin haberlerinizden (sizin haberlerinizi)
-
33-Ahzâb 20
ve lev kânû : ve eğer, şâyet olsalardı
-
33-Ahzâb 20
mâ kâtelû : savaşmazdı
-
33-Ahzâb 20
kalîlen : az
-
33-Ahzâb 21
lekad : andolsun
-
33-Ahzâb 21
kâne : oldu (vardır)
-
33-Ahzâb 21
lekum : sizin için
-
33-Ahzâb 21
fî resûli allâhi : Allah'ın Resûl'ünde
-
33-Ahzâb 21
usvetun : örnek
-
33-Ahzâb 21
hasenetun : güzel
-
33-Ahzâb 21
li men : kimseler için
-
33-Ahzâb 21
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 21
yercûllâhe (yercû allâhe) : Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
33-Ahzâb 21
ve el yevme el âhıre : ve ahir gün (Allah'a ulaşma günü)
-
33-Ahzâb 21
ve zekerallâhe (zekere allâhe) : ve Allah'ı zikretti
-
33-Ahzâb 21
kesîren : çok
-
33-Ahzâb 22
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
33-Ahzâb 22
ree : gördü
-
33-Ahzâb 22
el mu'minûne : mü'minler
-
33-Ahzâb 22
el ahzâbe : birlikler
-
33-Ahzâb 22
mâ vaadenallâhu : Allah'ın vaadettiği şey
-
33-Ahzâb 22
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 22
ve sadakallâhu (sadaka allâhu) : ve Allah doğru söyledi
-
33-Ahzâb 22
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 22
ve mâ zâde-hum : ve onlara artırmadı
-
33-Ahzâb 22
îmânen : îmânları
-
33-Ahzâb 22
ve teslîmen : ve teslimiyetleri
-
33-Ahzâb 23
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
33-Ahzâb 23
mâ âhedûllâhe : Allah ile olan ahdleri
-
33-Ahzâb 23
aleyhi : onun üzerine, ona
-
33-Ahzâb 23
fe : böylece
-
33-Ahzâb 23
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 23
nahbe-hu : onun adağı, neziri, sözü
-
33-Ahzâb 23
ve min-hum : ve onlardan
-
33-Ahzâb 23
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 23
yentezırû : bekliyorlar
-
33-Ahzâb 23
ve mâ beddelû : ve değiştirmediler
-
33-Ahzâb 23
tebdîlen : değiştirme
-
33-Ahzâb 24
yeczî allâhu : Allah ceza (karşılığını) verecek, mükâfatlandıracak
-
33-Ahzâb 24
es sâdıkîne : sadıklar
-
33-Ahzâb 24
ve yuazzibe : ve azaplandıracak
-
33-Ahzâb 24
el munâfıkîne : münafıklar
-
33-Ahzâb 24
şâe : diler
-
33-Ahzâb 24
ev : veya
-
33-Ahzâb 24
yetûbe aleyhim : onların tövbelerini kabul edecek
-
33-Ahzâb 24
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
33-Ahzâb 24
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 24
gafûren : mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
-
33-Ahzâb 24
rahîmen : rahmet eden (Rahîm esmasıyla tecelli eden)
-
33-Ahzâb 25
ve redde : ve geri çevirdi
-
33-Ahzâb 25
ellezîne : o kimseler, onlar
-
33-Ahzâb 25
keferû : inkâr ettiler
-
33-Ahzâb 25
lem yenâlû : nail olmadılar, isteklerine ulaşamadılar
-
33-Ahzâb 25
hayren : bir hayır
-
33-Ahzâb 25
ve kefallâhu (kefâ allâhu) : ve Allah kâfi geldi
-
33-Ahzâb 25
el mu'minîne : mü'minler
-
33-Ahzâb 25
el kıtâle : savaş
-
33-Ahzâb 25
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah ..... oldu
-
33-Ahzâb 25
kavîyen : kavî olan, güçlü olan
-
33-Ahzâb 25
azîzen : azîz olan, yüce ve gâlip olan
-
33-Ahzâb 26
ve enzele : ve indirdi
-
33-Ahzâb 26
ellezîne : o kimseler, onlar
-
33-Ahzâb 26
zâherû-hum : onlara arka çıktılar, yardım ettiler
-
33-Ahzâb 26
min ehli el kitab : kitap ehlinden
-
33-Ahzâb 26
ve kazefe : ve düşürdü
-
33-Ahzâb 26
er ru'be : korku
-
33-Ahzâb 26
ferîkan : topluluk, bir kısım
-
33-Ahzâb 26
taktulûne : öldürüyorsunuz
-
33-Ahzâb 26
ve te'sirûne : ve esir alıyorsunuz
-
33-Ahzâb 26
ferîken : topluluk, bir kısım
-
33-Ahzâb 27
ve evrese-kum : ve sizi varis (mirasçı) kıldı
-
33-Ahzâb 27
ve diyâre-hum : ve onların yurtları (ülkeleri)
-
33-Ahzâb 27
ve emvâle-hum : ve onların malları
-
33-Ahzâb 27
ve ardan : ve arz, arazi
-
33-Ahzâb 27
lem tetau-hâ : ve ona ayak basmadınız
-
33-Ahzâb 27
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 27
alâ kulli şey'in : herşeye
-
33-Ahzâb 27
kadîren : kaadir, gücü yeten
-
33-Ahzâb 28
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 28
en nebîyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 28
ezvâci-ke : senin zevcelerin, eşlerin
-
33-Ahzâb 28
in kuntunne : eğer siz iseniz
-
33-Ahzâb 28
turidne : istiyorsunuz
-
33-Ahzâb 28
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
33-Ahzâb 28
ve zînete-hâ : ve onun ziyneti, süsü
-
33-Ahzâb 28
fe : o zaman
-
33-Ahzâb 28
tealeyne : gelin
-
33-Ahzâb 28
umetti'kunne : sizi metalandırayım (mehirlerinizi vereyim)
-
33-Ahzâb 28
ve userrihkunne : ve sizi bırakayım (boşayayım)
-
33-Ahzâb 28
serâhan : bırakma
-
33-Ahzâb 28
cemîlen : güzel
-
33-Ahzâb 29
ve in : ve eğer, ise
-
33-Ahzâb 29
kuntunne : siz
-
33-Ahzâb 29
turidne : siz istiyorsunuz
-
33-Ahzâb 29
allâhe : Allah
-
33-Ahzâb 29
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 29
ve ed dâre : ve mesken, yurt
-
33-Ahzâb 29
el âhırete : ahiret
-
33-Ahzâb 29
fe : o taktirde
-
33-Ahzâb 29
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
33-Ahzâb 29
eadde : hazırladı
-
33-Ahzâb 29
li el muhsinâti : muhsin kadınlar için
-
33-Ahzâb 29
min kunne : sizden, sizin içinizden
-
33-Ahzâb 29
ecren : ecir, mükâfat
-
33-Ahzâb 29
azîmen : azîm, büyük
-
33-Ahzâb 30
nisâe : kadınlar
-
33-Ahzâb 30
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 30
men : kim
-
33-Ahzâb 30
ye'ti : gelir
-
33-Ahzâb 30
min kunne : sizden, sizin içinizden
-
33-Ahzâb 30
bi fâhışetin : fuhuş ile, kötülük ile
-
33-Ahzâb 30
mubeyyinetin : açık, açıkça
-
33-Ahzâb 30
lehâ : ona
-
33-Ahzâb 30
el azâbu : azap
-
33-Ahzâb 30
dı'feyni : iki misli
-
33-Ahzâb 30
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 30
zâlike : işte bu
-
33-Ahzâb 30
yesîren : kolay
-
33-Ahzâb 31
ve men : ve kim
-
33-Ahzâb 31
min kunne : sizden (siz hanımlardan)
-
33-Ahzâb 31
ve resûli-hi : ve onun resûlüne
-
33-Ahzâb 31
ve ta'mel sâlihan : ve salih amel, nefs tezkiyesi yaparız
-
33-Ahzâb 31
ecre-hâ : onun ecrini
-
33-Ahzâb 31
merreteyni : iki kere, iki kat
-
33-Ahzâb 31
ve a'tednâ : ve hazırladık
-
33-Ahzâb 31
lehâ : onun için
-
33-Ahzâb 31
kerîmen : üstün, bol, ikram edilmiş
-
33-Ahzâb 32
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 32
lestunne : siz değilsiniz
-
33-Ahzâb 32
ke ehadin : birisi gibi
-
33-Ahzâb 32
min en nisai : kadınlardan
-
33-Ahzâb 32
in ittekaytunne : eğer takva sahibi iseniz
-
33-Ahzâb 32
fe : o zaman, o taktirde
-
33-Ahzâb 32
lâ tahda'ne : yumuşak, çekici söylemeyin
-
33-Ahzâb 32
bi el kavli : sözü
-
33-Ahzâb 32
fe : o zaman, o taktirde
-
33-Ahzâb 32
yatmaallezî : (yatmaa ellezî )
-
33-Ahzâb 32
ellezî : ki o, o
-
33-Ahzâb 32
ve kulne : ve söyleyin (bayanlara emir şekli)
-
33-Ahzâb 32
kavlen : söz
-
33-Ahzâb 32
ma'rûfen : maruf, ciddî
-
33-Ahzâb 33
ve karne : ve karar kılın, oturun
-
33-Ahzâb 33
buyûti-kunne : sizin (bayanların) evleriniz
-
33-Ahzâb 33
ve lâ teberrecne : ve (ziynetlerinizi, süslerinizi) açığa vurmayın
-
33-Ahzâb 33
teberruce : açığa vurma, belli etme
-
33-Ahzâb 33
el câhiliyyeti : cahiliyye, cahillik
-
33-Ahzâb 33
el ûlâ : evvelki, önceki
-
33-Ahzâb 33
ve ekımne es salâte : ve namazı ikame edin
-
33-Ahzâb 33
ve âtîne ez zekâte : ve zekâtı verin
-
33-Ahzâb 33
ve atı'nallâhe (atı'ne allâhe) : ve Allah'a itaat edin
-
33-Ahzâb 33
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 33
innemâ : sadece, yalnız
-
33-Ahzâb 33
li yuzhibe : gidermek
-
33-Ahzâb 33
er ricse : günah
-
33-Ahzâb 33
ehle el beyti : ehli beyt, ev halkı
-
33-Ahzâb 33
ve yutahhire-kum : ve sizi temizliyor
-
33-Ahzâb 33
tathîren : temiz, tertemiz olarak
-
33-Ahzâb 34
vezkurne (ve uzkurne) : ve zikredin
-
33-Ahzâb 34
buyûti-kunne : evlerinizin (hanımların)
-
33-Ahzâb 34
ve el hikmeti : ve hikmet
-
33-Ahzâb 34
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
33-Ahzâb 34
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 34
latîfen : lâtif, lütuf sahibi
-
33-Ahzâb 34
habîren : haberdar olan
-
33-Ahzâb 35
inne : muhakkak ki
-
33-Ahzâb 35
el muslimîne : İslâm olan, Allah'a teslim olan, müslüman erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve el muslimâti : ve İslâm olan, Allah'a teslim olan, müslüman kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve el mu'minîne : ve mü'min erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve el mu'minâti : ve mü'min kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve el kânitîne : ve kanitin olan, huşû ile bağlanan erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve el kânitâti : ve kanitin olan, huşû ile bağlanan kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve es sâdikîne : ve sadık olan erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve es sâdikâti : ve sadık olan kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve es sâbirîne : ve sabreden erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve es sâbirâti : ve sabreden kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve el hâşiîne : ve huşû duyan erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve el hâşiâti : ve huşû duyan kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve el mutesaddikîne : ve sadaka veren erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve el mutesaddikâti : ve sadaka veren kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve es sâimîne : ve oruç tutan erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve es sâimâti : ve oruç tutan kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve el hâfızîne : ve muhafaza eden, koruyan erkekler
-
33-Ahzâb 35
furûce-hum : onların ırzları, ırzları, namusları
-
33-Ahzâb 35
ve el hâfızâti : ve muhafaza eden, koruyan kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve ez zâkirîne allâhe : ve Allah'ı zikreden erkekler
-
33-Ahzâb 35
kesîren : çok
-
33-Ahzâb 35
ve ez zâkirâti : ve zikreden kadınlar
-
33-Ahzâb 35
eadde : hazırladı
-
33-Ahzâb 35
lehum : onlar için, onlara
-
33-Ahzâb 35
magfireten : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
33-Ahzâb 35
ve ecren : ve ecir, mükâfat
-
33-Ahzâb 35
azîmen : azîm, büyük
-
33-Ahzâb 36
ve mâ : ve olmadı, olmaz
-
33-Ahzâb 36
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 36
ve lâ : ve yoktur
-
33-Ahzâb 36
mu'minetin : mü'min bir kadın
-
33-Ahzâb 36
ve resûlu-hû : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 36
emren : emir, durum, hal
-
33-Ahzâb 36
en yekûne : olması
-
33-Ahzâb 36
lehum : onlar için
-
33-Ahzâb 36
el hıyeretu : seçme, tercih
-
33-Ahzâb 36
min emri-him : onların emrinden, onların işlerinden
-
33-Ahzâb 36
ve men : ve kim
-
33-Ahzâb 36
ya'sıllâhe : Allah'a asi olmak, itaat etmemek
-
33-Ahzâb 36
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 36
fe : artık, o taktirde
-
33-Ahzâb 36
dalle : dalâlette, saptı
-
33-Ahzâb 36
dalâlen : dalâlet, sapıklık
-
33-Ahzâb 36
mubînen : açıkça, apaçık
-
33-Ahzâb 37
ve iz : ve olduğu zaman, olmuştu
-
33-Ahzâb 37
tekûlu : söylüyorsun
-
33-Ahzâb 37
ellezî : ki o
-
33-Ahzâb 37
en'ame : ni'met verdi
-
33-Ahzâb 37
aleyhi : onun üzerine, ona
-
33-Ahzâb 37
ve en'amte : ve sen ni'metlendirdin
-
33-Ahzâb 37
aleyhi : onun üzerine, onu
-
33-Ahzâb 37
emsik : tut
-
33-Ahzâb 37
aleyke : sana, kendine
-
33-Ahzâb 37
zevce-ke : senin zevcen
-
33-Ahzâb 37
ve ittekı : ve takva sahibi ol
-
33-Ahzâb 37
allâhe : Allah
-
33-Ahzâb 37
ve tuhfî : ve sen saklıyorsun
-
33-Ahzâb 37
nefsi-ke : senin nefsin
-
33-Ahzâb 37
ve tahşe : ve kork, çekin
-
33-Ahzâb 37
en nâse : insanlar
-
33-Ahzâb 37
ve allâhu : ve Allah
-
33-Ahzâb 37
ehakku : daha çok hak sahibi
-
33-Ahzâb 37
en tahşâ-hu : senin ondan çekinmen
-
33-Ahzâb 37
fe : sonra
-
33-Ahzâb 37
lemmâ : olduğu zaman
-
33-Ahzâb 37
zeydun : Zeyd
-
33-Ahzâb 37
vetaren : istek, ilgi, alâka, arzu
-
33-Ahzâb 37
zevvecnâ-ke-hâ : seni onunla evlendirdik
-
33-Ahzâb 37
likey : için
-
33-Ahzâb 37
lâ yekûne : olmaz
-
33-Ahzâb 37
alâ el mu'minîne : mü'minlerin üzerine, mü'minlere
-
33-Ahzâb 37
ezvâci : evlenme
-
33-Ahzâb 37
ed'îyâi-him : onların evlâtlıkları
-
33-Ahzâb 37
min-hunne : onlardan
-
33-Ahzâb 37
vetaren : istek, ilgi, alâka, arzu
-
33-Ahzâb 37
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 37
emrullâhi (emru allâhi) : Allah'ın emri
-
33-Ahzâb 37
mef'ûlen : yapıldı, yerine geldi
-
33-Ahzâb 38
mâ kâne : yoktur, olmadı
-
33-Ahzâb 38
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 38
harecin : bir güçlük
-
33-Ahzâb 38
lehu : ona
-
33-Ahzâb 38
sunnetallâhi : Allah'ın sünneti
-
33-Ahzâb 38
fî ellezîne : o kimseler içinde, arasında
-
33-Ahzâb 38
halev : gelip geçti
-
33-Ahzâb 38
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 38
emru allâhi : Allah'ın emri
-
33-Ahzâb 38
kaderen : kader
-
33-Ahzâb 39
ellezîne : onlar
-
33-Ahzâb 39
yubelligûne : tebliğ ederler
-
33-Ahzâb 39
ve yahşevne-hu : ve ona huşû duyarlar
-
33-Ahzâb 39
ve lâ yahşevne : ve korkmazlar
-
33-Ahzâb 39
ehaden : birisi, bir kimse
-
33-Ahzâb 39
illâ allâhe : Allah'tan başka
-
33-Ahzâb 39
ve kefâ : ve kâfidir
-
33-Ahzâb 39
hasîben : hesap görücü
-
33-Ahzâb 40
mâ kâne : olmadı
-
33-Ahzâb 40
muhammedun : Muhammed
-
33-Ahzâb 40
ebâ : baba
-
33-Ahzâb 40
ehadin : birisi, bir kimse
-
33-Ahzâb 40
ve lâkin : ve lâkin, fakat, ancak
-
33-Ahzâb 40
resûlu allâhi : Allah'ın resûlü
-
33-Ahzâb 40
ve hâtemen : ve sonuncu
-
33-Ahzâb 40
nebiyyîne : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 40
ve kâne allâhu : ve Allah oldu
-
33-Ahzâb 40
kulli şey'in : hepsi, herşey
-
33-Ahzâb 40
alîmen : bilen
-
33-Ahzâb 41
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 41
ellezîne : onlar
-
33-Ahzâb 41
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
33-Ahzâb 41
allâhe : Allah
-
33-Ahzâb 41
zikren : zikrederek
-
33-Ahzâb 41
kesîren : çok
-
33-Ahzâb 42
ve sebbihû-hu : ve onu tesbih edin
-
33-Ahzâb 42
bukreten : sabah
-
33-Ahzâb 42
ve asîlen : ve akşam
-
33-Ahzâb 43
huve : o
-
33-Ahzâb 43
ellezî : ki o
-
33-Ahzâb 43
aleykum : sizin üzerinize
-
33-Ahzâb 43
ve melâiketu-hu : ve onun melekleri
-
33-Ahzâb 43
li yuhrice-kum : sizi çıkarması için
-
33-Ahzâb 43
min ez zulumâti : karanlıklardan
-
33-Ahzâb 43
ilâ en nûri : nura
-
33-Ahzâb 43
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 43
bi el mu'minîne : mü'minlere
-
33-Ahzâb 43
rahîmen : rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden)
-
33-Ahzâb 44
tehiyyetu-hum : onların tehıyyeti (karşılanma mükâfatı)
-
33-Ahzâb 44
yevme : gün
-
33-Ahzâb 44
yelkavne-hu : ona mülâki olurlar (ruhları ölmedenönce Allah'a ulaşır)
-
33-Ahzâb 44
selâmun : selâm
-
33-Ahzâb 44
ve eadde : ve hazırladı
-
33-Ahzâb 44
lehum : onlar için, onlara
-
33-Ahzâb 44
ecren : ecir, mükâfat
-
33-Ahzâb 44
kerîmen : kerim, çok, üstün
-
33-Ahzâb 45
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 45
en nebiyyu : peygamber
-
33-Ahzâb 45
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
33-Ahzâb 45
şâhiden : şahit olarak
-
33-Ahzâb 45
ve mubeşşiren : ve müjdeleyici olarak
-
33-Ahzâb 45
ve nezîren : ve nezir (uyarıcı) olarak
-
33-Ahzâb 46
ve dâîyen : ve davet eden, davet edici olarak
-
33-Ahzâb 46
ve sirâcen : ve sirac, kandil
-
33-Ahzâb 46
munîren : nurlandıran
-
33-Ahzâb 47
ve beşşir : ve müjdele
-
33-Ahzâb 47
el mu'minîne : mü'minler
-
33-Ahzâb 47
bi enne : olduğunu
-
33-Ahzâb 47
lehum : onlar için
-
33-Ahzâb 47
fadlen : fazl (kalbe gelen nur)
-
33-Ahzâb 47
kebîren : büyük
-
33-Ahzâb 48
ve lâ tutıı : ve itaat etme
-
33-Ahzâb 48
el kâfirîne : kâfirler
-
33-Ahzâb 48
ve el munâfikîne : ve münafıklar
-
33-Ahzâb 48
veda' : terket (aldırma)
-
33-Ahzâb 48
ezâ-hum : onların eziyetleri
-
33-Ahzâb 48
ve tevekkel : ve tevekkül et
-
33-Ahzâb 48
ve kefâ : ve kâfidir
-
33-Ahzâb 48
vekîlen : vekil olarak
-
33-Ahzâb 49
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 49
ellezîne : o kimseler
-
33-Ahzâb 49
âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
33-Ahzâb 49
izâ nekahtum : siz nikâhladığınız zaman
-
33-Ahzâb 49
el mu'minâti : mü'min kadınlar
-
33-Ahzâb 49
summe : sonra
-
33-Ahzâb 49
tallaktumû-hunne \n(hunne) \n(hum) : onları boşarsınız \n: onlar (kadınlar için) \n: onlar (erkekler için)
-
33-Ahzâb 49
en temessû-hunne : sizin dokunmanız, temas etmeniz
-
33-Ahzâb 49
fe : o zaman, böylece, artık
-
33-Ahzâb 49
mâ lekum : sizin için yoktur
-
33-Ahzâb 49
aleyhinne : onlara (kadınlara)
-
33-Ahzâb 49
iddetin : iddet, müddet
-
33-Ahzâb 49
ta'teddûne-hâ : sizin ondan sayacağınız (müddet)
-
33-Ahzâb 49
fe : o zaman, böylece, artık
-
33-Ahzâb 49
mettiû-hunne : onları metalandırın (mehirlerini verin)
-
33-Ahzâb 49
ve serrihû-hunne : ve onları serbest bırakın (boşayın)
-
33-Ahzâb 49
serâhan : bırakarak, bırakış
-
33-Ahzâb 49
cemîlen : güzel
-
33-Ahzâb 50
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 50
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 50
ahlelnâ : helâl kıldık
-
33-Ahzâb 50
leke : senin için, sana
-
33-Ahzâb 50
ezvâce-ke : senin zevcelerin, hanımların, eşlerin
-
33-Ahzâb 50
elletî : ki o
-
33-Ahzâb 50
âteyte : sen verdin
-
33-Ahzâb 50
ucûre-hunne \n(hunne) \n(hum) : onların ücretleri \n: onlar (kadınlar için) \n: onlar (erkekler için)
-
33-Ahzâb 50
ve mâ : ve şey
-
33-Ahzâb 50
meleket : sahip oldu
-
33-Ahzâb 50
yemînu-ke \n(mâ meleket yemînu-ke) : senin elin \n: (elinin altında sahip olduğun)
-
33-Ahzâb 50
efâallâhu (efâe allâhu) : Allah ganimet olarak verdi
-
33-Ahzâb 50
aleyke : sana
-
33-Ahzâb 50
ve benâti : ve kızları
-
33-Ahzâb 50
ammi-ke : senin amcan
-
33-Ahzâb 50
ve benâti : ve kızları
-
33-Ahzâb 50
ammâti-ke : senin halan
-
33-Ahzâb 50
ve benâti : ve kızları
-
33-Ahzâb 50
hâli-ke : dayın
-
33-Ahzâb 50
ve benâti : ve kızları
-
33-Ahzâb 50
halâti-ke : senin teyzen
-
33-Ahzâb 50
ellâtî : ki o (kadın)
-
33-Ahzâb 50
hâcerne : hicret etti
-
33-Ahzâb 50
meâ-ke : seninle beraber
-
33-Ahzâb 50
vemreeten (ve imreeten) : ve kadın, hanım
-
33-Ahzâb 50
mu'mineten : bir mü'min (kadın)
-
33-Ahzâb 50
vehebet : hibe etti
-
33-Ahzâb 50
nefse-hâ : nefsini, kendini
-
33-Ahzâb 50
li en nebiyyi : nebî (peygamber) için
-
33-Ahzâb 50
in erâde : eğer isterse
-
33-Ahzâb 50
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 50
en yestenkiha-hâ : onu nikâh etmek ister
-
33-Ahzâb 50
hâlisaten : ... a has olarak, özel olarak
-
33-Ahzâb 50
leke : sana
-
33-Ahzâb 50
el mu'minîne : mü'minler
-
33-Ahzâb 50
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
33-Ahzâb 50
ezvâci-him : onların zevceleri, hanımları
-
33-Ahzâb 50
ve mâ meleket eymânu-hum : ve onların elleri altında olan
-
33-Ahzâb 50
li keylâ yekûne : olmaması için
-
33-Ahzâb 50
aleyke : sana
-
33-Ahzâb 50
ve kânallâhu (ve kâne allâhu) : ve Allah oldu (dır)
-
33-Ahzâb 50
rahîmen : rahîm (Rahîm esmasıyla tecelli eden)
-
33-Ahzâb 51
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 51
teşâu : sen dilersin
-
33-Ahzâb 51
min-hunne : onlardan
-
33-Ahzâb 51
ve tu'vî : ve yanına alırsın
-
33-Ahzâb 51
ileyke : sana
-
33-Ahzâb 51
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 51
teşâu : sen dilersin
-
33-Ahzâb 51
ve men : ve kim, kimse
-
33-Ahzâb 51
ibtegayte : sen istedin
-
33-Ahzâb 51
mimmen : (min men)
-
33-Ahzâb 51
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 51
azelte : sen azlettin, bıraktın
-
33-Ahzâb 51
fe : artık, bundan sonra
-
33-Ahzâb 51
aleyke : senin üzerine
-
33-Ahzâb 51
zâlike : işte bu
-
33-Ahzâb 51
ednâ : en yakın, en uygun
-
33-Ahzâb 51
en tekarre a'yunu-hunne : gözleri aydın olmak (sevinmek)
-
33-Ahzâb 51
ve lâ yahzenne : ve mahzun olmazlar, hüzünlenmezler
-
33-Ahzâb 51
ve yerdayne : razı olurlar
-
33-Ahzâb 51
âteyte-hunne : onlara verdin
-
33-Ahzâb 51
kullu-hunne : onların hepsi
-
33-Ahzâb 51
ya'lemu : o bilir
-
33-Ahzâb 51
ve kânallâhu (ve kâne allâhu) : ve Allah oldu, Allah (dır)
-
33-Ahzâb 51
alîmen : çok iyi bilen
-
33-Ahzâb 51
halîmen : halim
-
33-Ahzâb 52
leke : sana, senin için
-
33-Ahzâb 52
en nisâu : kadınlar
-
33-Ahzâb 52
ve lâ : ve yok, olmaz, değildir
-
33-Ahzâb 52
en tebeddele : (bedel ile) değiştirmek
-
33-Ahzâb 52
bi-hinne : onlar ile
-
33-Ahzâb 52
min ezvâcin : zevcelerden, eşlerden
-
33-Ahzâb 52
ve lev : ve şâyet, eğer, ise, olsa bile
-
33-Ahzâb 52
a'cebe-ke : senin hoşuna gitti
-
33-Ahzâb 52
husnu-hunne : onların güzelliği
-
33-Ahzâb 52
mâ meleket : malik olduğu şey
-
33-Ahzâb 52
yemînu-ke : senin ellerin
-
33-Ahzâb 52
mâ meleket yemînu-ke : elinin altında olan şey
-
33-Ahzâb 52
ve kânallâhu (ve kâne allâhu) : ve Allah ..... oldu, Allah (dır)
-
33-Ahzâb 52
kulli şey'in : herşey
-
33-Ahzâb 52
rakîben : murakebe ederek, denetleyerek
-
33-Ahzâb 53
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 53
ellezîne : onlar, o kimseler
-
33-Ahzâb 53
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
33-Ahzâb 53
lâ tedhulû : siz girmeyin
-
33-Ahzâb 53
buyûte : evler
-
33-Ahzâb 53
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 53
en yu'zene : izin verilmek
-
33-Ahzâb 53
lekum : sizin için, size
-
33-Ahzâb 53
gayre : gayri, başka, dışında
-
33-Ahzâb 53
nâzırîne : bekleyenler, gözleyenler
-
33-Ahzâb 53
ve lâkin : ve ancak, lâkin, fakat
-
33-Ahzâb 53
fedhulû (fe udhulû) : o zaman girin
-
33-Ahzâb 53
fe : artık, o zaman
-
33-Ahzâb 53
fenteşirû (fe inteşirû) : hemen dağılın
-
33-Ahzâb 53
ve lâ muste'nisîne : ve sohbet etmek istemeyin
-
33-Ahzâb 53
inne : muhakkak
-
33-Ahzâb 53
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 53
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 53
fe : artık, fakat
-
33-Ahzâb 53
yestahyî : haya duyuyor, çekiniyor, utanıyor
-
33-Ahzâb 53
lâ yestahyî : haya duymaz, çekinmez
-
33-Ahzâb 53
min el hakkı : haktan
-
33-Ahzâb 53
ve izâ seeltumû-hunne : ve onlardan istediğiniz zaman, sorduğunuz zaman
-
33-Ahzâb 53
metâan : bir meta, bir şey
-
33-Ahzâb 53
fes'elûhunne (fe es'elû-hunne) : o zaman, o taktirde onlardan isteyin, onlara sorun
-
33-Ahzâb 53
min verâi : arkasından
-
33-Ahzâb 53
ve kulûbi-hinne : ve onların kalpleri
-
33-Ahzâb 53
ve mâ kâne : ve olmaz
-
33-Ahzâb 53
lekum : sizin için
-
33-Ahzâb 53
en tu'zû : eziyet vermeniz
-
33-Ahzâb 53
resûle : resûl, elçi
-
33-Ahzâb 53
ve lâ : ve olmaz
-
33-Ahzâb 53
en tenkihû : sizin nikâh etmeniz
-
33-Ahzâb 53
ezvâce-hu : onun eşleri
-
33-Ahzâb 53
ebeden : ebediyyen
-
33-Ahzâb 53
inne : muhakkak
-
33-Ahzâb 53
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 53
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
33-Ahzâb 53
azîmen : büyük
-
33-Ahzâb 54
şey'en : bir şey
-
33-Ahzâb 54
ev : veya
-
33-Ahzâb 54
fe : artık, oysa
-
33-Ahzâb 54
innallâhe : muhakkak Allah
-
33-Ahzâb 54
kâne : oldu, dır
-
33-Ahzâb 54
bi kulli şey'in : herşeyi
-
33-Ahzâb 54
alîmen : en iyi bilen
-
33-Ahzâb 55
aleyhinne : onların üzerine
-
33-Ahzâb 55
âbâi-hinne : onların babaları
-
33-Ahzâb 55
ve lâ : ve yoktur, değildir
-
33-Ahzâb 55
ebnâi-hinne : ve onların oğulları
-
33-Ahzâb 55
ve lâ : ve yoktur, değildir
-
33-Ahzâb 55
ihvâni-hinne : onların kardeşleri
-
33-Ahzâb 55
ve lâ : ve yoktur, değildir
-
33-Ahzâb 55
ebnâi : oğullar
-
33-Ahzâb 55
ihvâni-hinne : onların erkek kardeşleri
-
33-Ahzâb 55
ve lâ : ve yoktur, değildir
-
33-Ahzâb 55
ebnâi : oğullar
-
33-Ahzâb 55
ehavâti-hinne : onların kız kardeşleri
-
33-Ahzâb 55
ve lâ : ve yoktur, değildir
-
33-Ahzâb 55
nisâi-hinne : onların kadınları
-
33-Ahzâb 55
ve lâ : ve yoktur, değildir
-
33-Ahzâb 55
mâ meleket : sahip oldukları şey
-
33-Ahzâb 55
eymânu-hunne : onların elleri
-
33-Ahzâb 55
ve ittekîne allâhe : ve Allah'tan sakının
-
33-Ahzâb 55
innallâhe (inne allâhe) : ve muhakkak ki Allah
-
33-Ahzâb 55
kâne : olandır
-
33-Ahzâb 55
alâ kulli şey'in : herşeye
-
33-Ahzâb 55
şehîden : şahit
-
33-Ahzâb 56
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
33-Ahzâb 56
ve melâikete-hu : ve onun melekleri
-
33-Ahzâb 56
yusallûne : salât ederler
-
33-Ahzâb 56
alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere
-
33-Ahzâb 56
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 56
ellezîne : onlar, o kimseler
-
33-Ahzâb 56
âmenû : âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
-
33-Ahzâb 56
aleyhi : ona
-
33-Ahzâb 56
ve sellimû : ve selâm verin, salât edin
-
33-Ahzâb 56
teslîmen : teslim olarak, selâm ederek
-
33-Ahzâb 57
inne : muhakkak
-
33-Ahzâb 57
ellezîne : onlar, o kimseler
-
33-Ahzâb 57
yu'zûne : eziyet eder
-
33-Ahzâb 57
allâhe : Allah
-
33-Ahzâb 57
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 57
leane-hum allâhu : Allah onlara lânet etti
-
33-Ahzâb 57
fî ed dunyâ : dünyada
-
33-Ahzâb 57
ve el âhıreti : ve ahiret
-
33-Ahzâb 57
ve eadde : ve hazırladı
-
33-Ahzâb 57
lehum : onlar için
-
33-Ahzâb 57
azâben : bir azap
-
33-Ahzâb 57
muhînen : küçültücü, alçaltıcı
-
33-Ahzâb 58
ve ellezîne : ve onlar, o kimseler
-
33-Ahzâb 58
yu'zûne : eziyet eder
-
33-Ahzâb 58
el mu'minîne : mü'min erkekler
-
33-Ahzâb 58
ve el mu'minâti : ve mü'min kadınlar
-
33-Ahzâb 58
mektesebû (mâ iktesebû) : kazandıkları şey
-
33-Ahzâb 58
fe : bu taktirde
-
33-Ahzâb 58
ihtemelû : yüklendiler
-
33-Ahzâb 58
buhtânen : buhtan, iftira
-
33-Ahzâb 58
ve ismen : ve günah
-
33-Ahzâb 58
mubînen : apaçık
-
33-Ahzâb 59
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 59
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 59
li ezvâci-ke : (senin) zevcelerine, eşlerine
-
33-Ahzâb 59
ve benâti-ke : ve (senin) kızların
-
33-Ahzâb 59
ve nisâi : ve kadınlar
-
33-Ahzâb 59
el mu'minîne : mü'min
-
33-Ahzâb 59
yudnîne : sarınsınlar, örtünsünler
-
33-Ahzâb 59
aleyhinne : onların üzerine
-
33-Ahzâb 59
min celâbîbi-hinne : cilbablarından, dış giysilerinden
-
33-Ahzâb 59
zâlike : işte bu
-
33-Ahzâb 59
ednâ : en yakın, daha uygun
-
33-Ahzâb 59
en yu'refne : tanınmaları
-
33-Ahzâb 59
fe : böylece
-
33-Ahzâb 59
lâ yu'zeyne : eziyet görmezler, eziyet görmemeleri
-
33-Ahzâb 59
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah ..... oldu, olandır
-
33-Ahzâb 59
gafûren : mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
-
33-Ahzâb 59
rahîmen : rahmet eden, rahmet nuru gönderen, Rahîm esması ile tecelli eden
-
33-Ahzâb 60
le : gerçekten, mutlaka, elbette
-
33-Ahzâb 60
lem yentehi : vazgeçmezler, son vermezler
-
33-Ahzâb 60
el munâfikûne : münafıklar
-
33-Ahzâb 60
ve ellezîne : ve onlar, o kimseler
-
33-Ahzâb 60
ve el murcifûne : ve, yalan ve kötü haber yayanlar
-
33-Ahzâb 60
fî el medîneti : şehirde
-
33-Ahzâb 60
le : gerçekten, mutlaka, elbette
-
33-Ahzâb 60
nugriyenne-ke : mutlaka seni saldırtırız
-
33-Ahzâb 60
summe : sonra
-
33-Ahzâb 60
lâ yucâvirûne-ke : sana komşu olamazlar
-
33-Ahzâb 60
kalîlen : az
-
33-Ahzâb 61
mel'ûnîne : melunlar, lânetlenenler, rahmetten uzaklaştırılanlar
-
33-Ahzâb 61
eyne mâ : nerede
-
33-Ahzâb 61
ve kuttılû : ve öldürüldüler
-
33-Ahzâb 61
taktîlen : şiddetle, kıyasıya, acımasızca
-
33-Ahzâb 62
sunnete allâhi : Allah'ın sünneti, kanunu
-
33-Ahzâb 62
ellezîne : onlar, o kimseler
-
33-Ahzâb 62
halev : gelip geçti
-
33-Ahzâb 62
ve len tecide : ve asla bulamazsın
-
33-Ahzâb 62
li sunneti allâhi : Allah'ın sünnetinde, kanununda
-
33-Ahzâb 62
tebdîlen : bir değişiklik
-
33-Ahzâb 63
yes'elu-ke : sana sorarlar, soruyorlar
-
33-Ahzâb 63
en nâsu : insanlar
-
33-Ahzâb 63
anis sâati (an es sâati) : o saatten (kıyâmetten)
-
33-Ahzâb 63
innemâ : sadece, yalnız
-
33-Ahzâb 63
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
33-Ahzâb 63
ve mâ yudrî-ke : ve sana bildirilmedi, sen bilemezsin
-
33-Ahzâb 63
lealle : umulur ki, belki
-
33-Ahzâb 63
es sâ'ate : o saat
-
33-Ahzâb 63
tekûnu : olur
-
33-Ahzâb 63
karîben : yakın
-
33-Ahzâb 64
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak Allah
-
33-Ahzâb 64
leane : lânetledi
-
33-Ahzâb 64
el kâfirîne : kâfirler
-
33-Ahzâb 64
ve eadde : hazırladı
-
33-Ahzâb 64
lehum : onlar için, onlara
-
33-Ahzâb 64
saîren : alevli ateş, cehennem
-
33-Ahzâb 65
hâlidîne : halid olanlar, kalıcı olanlar
-
33-Ahzâb 65
ebeden : ebediyyen
-
33-Ahzâb 65
lâ yecidûne : bulamazlar
-
33-Ahzâb 65
veliyyen : bir velî, bir dost
-
33-Ahzâb 65
ve lâ : ve yoktur
-
33-Ahzâb 65
nasîren : yardımcı
-
33-Ahzâb 66
yevme : gün
-
33-Ahzâb 66
tukallebu : bir taraftan bir tarafa çevrilir, çevrilecek
-
33-Ahzâb 66
en nâri : ateş
-
33-Ahzâb 66
yekûlûne : derler, diyecekler
-
33-Ahzâb 66
yâ leyte-nâ : yazıklar olsun bize, keşke biz
-
33-Ahzâb 66
eta'nâllâhe (eta'nâ allâhe) : Allah'a itaat ettik
-
33-Ahzâb 66
ve eta'nâ : ve itaat ettik
-
33-Ahzâb 66
er resûlen : resûl, elçi
-
33-Ahzâb 67
ve kâlû : ve dediler
-
33-Ahzâb 67
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
33-Ahzâb 67
eta'nâ : itaat ettik
-
33-Ahzâb 67
sâdete-nâ : sâdatlarımız, dînde ileri gelenlerimiz
-
33-Ahzâb 67
ve kuberâe-nâ : ve büyüklerimiz
-
33-Ahzâb 67
fe : artık, böylece, bu sebeple
-
33-Ahzâb 67
edallûne : saptırdılar
-
33-Ahzâb 67
es sebîlen : yol
-
33-Ahzâb 68
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
33-Ahzâb 68
dı'feyni : iki, misli, iki kat
-
33-Ahzâb 68
min el azâbi : azaptan
-
33-Ahzâb 68
ve el'an-hum : ve onlara lânet et
-
33-Ahzâb 68
la'nen : lânet ederek
-
33-Ahzâb 68
kebîren : büyük
-
33-Ahzâb 69
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 69
ellezîne : o kimseler , onlar
-
33-Ahzâb 69
âmenû : âmenû oldular
-
33-Ahzâb 69
lâ tekûnû : siz olmayın
-
33-Ahzâb 69
ke ellezîne : o kimseler gibi
-
33-Ahzâb 69
âzev : eziyet ettiler
-
33-Ahzâb 69
fe : artık
-
33-Ahzâb 69
berree-hu : onu berî kıldı, temize çıkardı
-
33-Ahzâb 69
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 69
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın katında
-
33-Ahzâb 69
vecîhen : vech, yüzü ak, şerefli, itibarlı
-
33-Ahzâb 70
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 70
ellezîne : o kimseler, onlar
-
33-Ahzâb 70
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce, Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
33-Ahzâb 70
ittekû : takva sahibi olun
-
33-Ahzâb 70
allâhe : Allah
-
33-Ahzâb 70
ve kûlû : ve söyleyin
-
33-Ahzâb 70
kavlen : söz
-
33-Ahzâb 70
sedîden : yalan olmayan, doğru
-
33-Ahzâb 71
lekum : sizin için, size
-
33-Ahzâb 71
a'mâle-kum : sizin amelleriniz
-
33-Ahzâb 71
ve yagfir : ve mağfiret etsin
-
33-Ahzâb 71
lekum : sizin için, size
-
33-Ahzâb 71
zunûbe-kum : sizin günahlarınız
-
33-Ahzâb 71
ve men : ve kim
-
33-Ahzâb 71
yutıillâhe (yutıi allâhe) : Allah'a itaat ederse
-
33-Ahzâb 71
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
33-Ahzâb 71
fe : artık, bu taktirde
-
33-Ahzâb 71
fâze : kurtuldu
-
33-Ahzâb 71
fevzen : fevz, mükâfat
-
33-Ahzâb 71
azîmen : büyük
-
33-Ahzâb 72
el emânete : emanet
-
33-Ahzâb 72
alâ es semâvâti : göklere
-
33-Ahzâb 72
ve el ardı : ve yer
-
33-Ahzâb 72
ve el cibâli : ve dağlar
-
33-Ahzâb 72
fe : artık
-
33-Ahzâb 72
ebeyne : çekindiler
-
33-Ahzâb 72
en yahmilne-hâ : onun yüklenmek
-
33-Ahzâb 72
ve : ve
-
33-Ahzâb 72
eşfakne : korktular
-
33-Ahzâb 72
ve hamele-ha : ve onu yüklendi
-
33-Ahzâb 72
el insânu : insan
-
33-Ahzâb 72
inne-hu : çünkü o
-
33-Ahzâb 72
kâne : oldu, idi
-
33-Ahzâb 72
zalûmen : çok zalim
-
33-Ahzâb 72
cehûlen : çok cahil
-
33-Ahzâb 73
yuazzibe : azap eder
-
33-Ahzâb 73
el munâfikîne : münafık erkekler
-
33-Ahzâb 73
ve el munâfikâti : ve münafık kadınlar
-
33-Ahzâb 73
ve el muşrikîne : ve müşrik erkekler
-
33-Ahzâb 73
ve el muşrikâti : ve müşrik kadınlar
-
33-Ahzâb 73
ve yetûbe alâ : tövbesini kabul eder
-
33-Ahzâb 73
alâ el mu'minîne : mü'min erkeklere
-
33-Ahzâb 73
ve el mu'minâti : ve mü'min kadınlar
-
33-Ahzâb 73
ve kâne allâhu : ve Allah olur, ...dır
-
33-Ahzâb 73
gafûren : mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
-
33-Ahzâb 73
rahîmen : rahîmdir (Rahîm esması ile tecelli eden)
-
34-Sebe 1
el hamdu : hamd
-
34-Sebe 1
ellezî : ki o
-
34-Sebe 1
lehu : onun
-
34-Sebe 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
34-Sebe 1
ve mâ : ve şey, şeyler
-
34-Sebe 1
fî el ardı : yeryüzünde, yerde
-
34-Sebe 1
ve lehu : ve onun
-
34-Sebe 1
el hamdu : hamd
-
34-Sebe 1
fî el âhireti : ahirette
-
34-Sebe 1
ve huve : ve o
-
34-Sebe 1
el hakîmu : hakîm olan, hikmet ve hüküm sahibi
-
34-Sebe 1
el habîru : habîr olan, herşeyden haberdar olan
-
34-Sebe 2
ya'lemu : bilir
-
34-Sebe 2
mâ yelicu : giren şey
-
34-Sebe 2
fî el ardı : yerin içine, yere
-
34-Sebe 2
ve mâ yahrucu : ve çıkan şey
-
34-Sebe 2
ve mâ yenzilu : ve inen şey
-
34-Sebe 2
min es semâi : semadan, gökten
-
34-Sebe 2
ve mâ ya'rucu : ve yükselen şey
-
34-Sebe 2
ve huve : ve o
-
34-Sebe 2
er rahîmu : rahîm (Rahîm esmâsıyla tecelli eden)
-
34-Sebe 2
el gafûru : gafûr (mağfiret eden, günahları sevaba çeviren)
-
34-Sebe 3
ve kâle : ve dedi
-
34-Sebe 3
ellezîne : o kimseler, onlar
-
34-Sebe 3
keferû : kâfir oldular, inkâr ettiler
-
34-Sebe 3
lâ te'tîne : gelmez
-
34-Sebe 3
es sâatu : o saat (kıyâmet saati)
-
34-Sebe 3
belâ : hayır
-
34-Sebe 3
ve rabbî : ve Rabbim
-
34-Sebe 3
le : mutlaka
-
34-Sebe 3
te'tiyenne-kum : size gelecek (getirecek)
-
34-Sebe 3
el gaybi : gayb, görünmeyen
-
34-Sebe 3
zerretin : zerre, en küçük parça
-
34-Sebe 3
fî es semâvâti : semalarda
-
34-Sebe 3
ve lâ : ve yoktur
-
34-Sebe 3
fî el ardı : yeryüzünde
-
34-Sebe 3
ve lâ : ve yoktur
-
34-Sebe 3
min zâlike : bundan
-
34-Sebe 3
ve lâ : ve yoktur
-
34-Sebe 3
ekberu : daha büyük
-
34-Sebe 4
yecziye : cezalandırır, mükâfat verir
-
34-Sebe 4
ellezîne : o kimseler, onlar
-
34-Sebe 4
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
34-Sebe 4
ve amilûs sâlihâti : ve salih amel işleyen
-
34-Sebe 4
ulâike : işte onlar
-
34-Sebe 4
lehum : onlar için vardır
-
34-Sebe 4
magfiretun : mağfiret
-
34-Sebe 4
ve rızkun : ve rızık
-
34-Sebe 4
kerîmun : kerim, ikram edilen, güzel, bol
-
34-Sebe 5
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
34-Sebe 5
seav : çalıştılar
-
34-Sebe 5
muâcizîne : aciz bırakılanlar
-
34-Sebe 5
ulâike : işte onlar
-
34-Sebe 5
lehum : onlar için
-
34-Sebe 5
elîmun : acı, elem veren
-
34-Sebe 6
ve yere : ve görürler, görüyorlar
-
34-Sebe 6
ellezîne : o kimseler, onlar
-
34-Sebe 6
ûtû el ılme : ilim verilenler
-
34-Sebe 6
ellezî : ki o
-
34-Sebe 6
unzile : indirildi
-
34-Sebe 6
ileyke : sana
-
34-Sebe 6
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
34-Sebe 6
huve : o
-
34-Sebe 6
el hakka : hak
-
34-Sebe 6
ve yehdî : ve hidayet eder, ulaştırır
-
34-Sebe 6
el azîzi : azîz olan, yüce olan
-
34-Sebe 6
el hamîdi : hamid olan, hamdedilen
-
34-Sebe 7
ve kâle : ve dedi
-
34-Sebe 7
ellezîne : o kimseler, onlar
-
34-Sebe 7
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
34-Sebe 7
hel : mi
-
34-Sebe 7
nedullu-kum alâ : size delâlet edelim, gösterelim
-
34-Sebe 7
yunebbiu-kum : size haber veriyor
-
34-Sebe 7
kulle : tamamen, hepsi
-
34-Sebe 7
mumezzekın : parça parça, darmadağınık
-
34-Sebe 7
inne-kum : muhakkak siz, siz mutlaka
-
34-Sebe 7
le : elbette, gerçekten
-
34-Sebe 7
cedîdin : yeni
-
34-Sebe 8
efterâ : iftira etti, uyduruyor
-
34-Sebe 8
keziben : yalan olarak
-
34-Sebe 8
em : veya, yoksa
-
34-Sebe 8
cinnetun : delilik
-
34-Sebe 8
bel : hayır
-
34-Sebe 8
ellezîne : o kimseler
-
34-Sebe 8
lâ yû'minûne : inanmazlar
-
34-Sebe 8
bi el âhireti : ahirete
-
34-Sebe 8
el azâbi : azap
-
34-Sebe 8
ve ed dalâli : ve dalâlet
-
34-Sebe 8
el baîdi : uzak
-
34-Sebe 9
e : mı, mi
-
34-Sebe 9
fe : o zaman, artık, hâlâ
-
34-Sebe 9
lem yerev : görmüyorlar, görmediler
-
34-Sebe 9
mâ beyne eydî-him : ellerinin arasında, önlerinde olan şey
-
34-Sebe 9
ve mâ halfe-hum : ve arkalarında olan şey
-
34-Sebe 9
min es semâi : göklerden
-
34-Sebe 9
ve el ardı : ve yeryüzü
-
34-Sebe 9
in neşe' : eğer dilersek
-
34-Sebe 9
el arda : yeryüzü
-
34-Sebe 9
ev : veya
-
34-Sebe 9
aleyhim : onların üzerine
-
34-Sebe 9
kisefen : parçalar
-
34-Sebe 9
min es semâi : semadan, göklerden
-
34-Sebe 9
inne : muhakkak
-
34-Sebe 9
zâlike : işte bu
-
34-Sebe 9
le : gerçekten
-
34-Sebe 9
âyeten : âyet
-
34-Sebe 10
ve lekad : ve andolsun
-
34-Sebe 10
âteynâ : biz verdik
-
34-Sebe 10
dâvûde : Davut
-
34-Sebe 10
fadlen : fazl
-
34-Sebe 10
evvibî : bana yönelin, bana dönün
-
34-Sebe 10
mea-hu : onunla beraber
-
34-Sebe 10
ve et tayre : ve kuşlar
-
34-Sebe 10
ve elennâ : ve biz yumuşattık
-
34-Sebe 10
lehu : ona
-
34-Sebe 10
el hadîde : demir
-
34-Sebe 11
eni'mel (en i'mel) : yapman, yap
-
34-Sebe 11
ve kaddir : ve takdir et, dizayn et
-
34-Sebe 11
fî es serdi : örgü şeklinde, iç içe halkalar halinde
-
34-Sebe 11
va'melû sâlihan : ve salih amel (zikirle nefs tezkiyesi) yapın
-
34-Sebe 11
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
34-Sebe 12
ve : ve
-
34-Sebe 12
suleymâne : Süleyman
-
34-Sebe 12
er rîha : rüzgâr
-
34-Sebe 12
şehrun : bir ay
-
34-Sebe 12
ve revâhu-hâ : ve onun akşam dönüşü
-
34-Sebe 12
şehrun : bir ay
-
34-Sebe 12
ve eselnâ : ve akıttık
-
34-Sebe 12
lehu : ona
-
34-Sebe 12
ayne : pınar, kaynak
-
34-Sebe 12
el kıtri : erimiş bakır madeni
-
34-Sebe 12
ve min el cinni : ve cinlerden
-
34-Sebe 12
men : kim, kimse
-
34-Sebe 12
ya'melu : yapar
-
34-Sebe 12
beyne yedeyhi : elleri arasında, elinin altında, önünde
-
34-Sebe 12
ve men : ve kim
-
34-Sebe 12
yezıg : çıkar, sapar
-
34-Sebe 12
an emri-nâ : emrimizden
-
34-Sebe 12
es saîri : alevli ateş, cehennem ateşi
-
34-Sebe 13
ya'melûne : yaparlar
-
34-Sebe 13
lehu : ona
-
34-Sebe 13
mâ yeşâu : dilediği şeyi
-
34-Sebe 13
mehârîbe : mihraplar, saraylar, yüksek binalar
-
34-Sebe 13
ve temâsîle : ve timsaller
-
34-Sebe 13
ve cifânin : ve büyük çanaklar
-
34-Sebe 13
ke : gibi
-
34-Sebe 13
el cevâbi : su biriktirilen büyük havuzlar
-
34-Sebe 13
ve kudûrin : ve büyük kazanlar
-
34-Sebe 13
i'melû : yapın, yapınız
-
34-Sebe 13
âle dâvûde : Davut ailesi
-
34-Sebe 13
şukren : şükrederek, şükürle
-
34-Sebe 13
ve kalîlun : ve az
-
34-Sebe 13
ibâdiye : kullarım
-
34-Sebe 13
eş şekûru : çok şükredenler
-
34-Sebe 14
fe : o zaman, artık
-
34-Sebe 14
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 14
aleyhi : ona, onun üzerine
-
34-Sebe 14
el mevte : ölüm
-
34-Sebe 14
mâ delle-hum : onlara delâlet (delillik) etmedi, ortaya çıkarmadı
-
34-Sebe 14
mevti-hi : ölümü
-
34-Sebe 14
dâbbetu el ardı : dabbetul ard, erda adı verilen bir nevi ağaç kurdu
-
34-Sebe 14
te'kulu : yiyor
-
34-Sebe 14
minseete-hu : onun bastonu, asası
-
34-Sebe 14
fe : o zaman, artık
-
34-Sebe 14
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 14
harre : yere kapandı
-
34-Sebe 14
tebeyyenet : beyan oldu, belli oldu, açığa çıktı
-
34-Sebe 14
el cinnu : cinler
-
34-Sebe 14
en lev kânû : eğer olsaydılar
-
34-Sebe 14
ya'lemûne : bilirler
-
34-Sebe 14
el gaybe : gayb
-
34-Sebe 14
mâ lebisû : kalmazlardı
-
34-Sebe 14
el azâbi : azap
-
34-Sebe 14
el muhîni : muhîn, alçaltıcı, aşağılayıcı
-
34-Sebe 15
lekad : andolsun
-
34-Sebe 15
kâne : oldu
-
34-Sebe 15
li sebein : Sebe (halkı) için
-
34-Sebe 15
meskeni-him : onların meskenleri, meskûn oldukları, yerleştikleri yerler
-
34-Sebe 15
âyetun : bir âyet, ibret
-
34-Sebe 15
cennetâni : iki bahçe
-
34-Sebe 15
an yemînin : sağdan
-
34-Sebe 15
ve şimâlin : ve soldan
-
34-Sebe 15
veşkurû : ve şükredin
-
34-Sebe 15
lehu : ona
-
34-Sebe 15
beldetun : bir belde, şehir
-
34-Sebe 15
tayyibetun : temiz, hoş, güzel
-
34-Sebe 15
ve rabbun : ve bir Rab
-
34-Sebe 16
fe : sonra, bunun üzerine, fakat
-
34-Sebe 16
fe : sonra, bunun üzerine, fakat
-
34-Sebe 16
erselnâ : biz gönderdik
-
34-Sebe 16
aleyhim : onların üzerine
-
34-Sebe 16
seyle : sel
-
34-Sebe 16
el arimi : Arim (bir vadi adı)
-
34-Sebe 16
ve beddelnâ-hum : ve onlara tebdil ettik, dönüştürdük
-
34-Sebe 16
bi cennetey-him : onların iki bahçesini
-
34-Sebe 16
cenneteyni : iki bahçe
-
34-Sebe 16
zevâtey : sahip
-
34-Sebe 16
ve eslin : ve meyvesiz ağaç
-
34-Sebe 16
ve şey'in : ve bir şey
-
34-Sebe 17
zâlike : işte böyle
-
34-Sebe 17
cezeynâ-hum : onları cezalandırdık
-
34-Sebe 17
keferû : inkâr ettiler
-
34-Sebe 17
ve hel : mı
-
34-Sebe 17
el kefûre : kâfirler, inkârda ileri gidenler
-
34-Sebe 18
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık
-
34-Sebe 18
beyne-hum : onların arasında
-
34-Sebe 18
ve beyne : ve arasında
-
34-Sebe 18
el kurelletî : beldeler, ülkeler
-
34-Sebe 18
bâreknâ : bereketlendirdik
-
34-Sebe 18
kuren : belde, şehir
-
34-Sebe 18
zâhireten : yardım eden, sırt sırta, ardarda
-
34-Sebe 18
ve kaddernâ : ve takdir ettik
-
34-Sebe 18
es seyre : seyir, gezme, yürüme, dolaşma
-
34-Sebe 18
leyâliye : geceler, geceleyin
-
34-Sebe 18
ve eyyâmen : ve günler, gündüzler
-
34-Sebe 18
âminîne : emin olarak, korkusuz olarak
-
34-Sebe 19
fe : o zaman, böylece, buna rağmen, fakat
-
34-Sebe 19
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
34-Sebe 19
beyne : arası
-
34-Sebe 19
esfâri-nâ : seferlerimiz
-
34-Sebe 19
ve zalemû : ve zulmettiler
-
34-Sebe 19
enfuse-hum : kendi nefslerine
-
34-Sebe 19
fe : o zaman, böylece, buna rağmen, fakat
-
34-Sebe 19
cealnâ-hum : onları kıldık
-
34-Sebe 19
ehâdîse : hadîs, nesilden nesile anlatılan sözler (efsane)
-
34-Sebe 19
ve mezzaknâ-hum : ve onları parçaladık, dağıttık
-
34-Sebe 19
kulle : hepsi, bütün, tamamı
-
34-Sebe 19
mumezzakın : parçalanmış olarak, parça parça
-
34-Sebe 19
inne : muhakkak
-
34-Sebe 19
fî zâlike : işte bunda vardır
-
34-Sebe 19
le : elbette
-
34-Sebe 19
şekûrin : çok şükreden
-
34-Sebe 20
ve lekad : ve andolsun
-
34-Sebe 20
aleyhim : onların üzerinde
-
34-Sebe 20
zanne-hu : onun zannı, hedefi
-
34-Sebe 20
fe : o zaman, böylece
-
34-Sebe 20
ittebeû-hu : ona tâbî oldular
-
34-Sebe 20
ferîkan : bir fırka, topluluk, zümre
-
34-Sebe 20
min el mû'minîne : mü'min olandan
-
34-Sebe 21
ve mâ kâne : ve yoktu, olmadı
-
34-Sebe 21
lehu : onun
-
34-Sebe 21
aleyhim : onların üzerinde
-
34-Sebe 21
li na'leme : bilmemiz için
-
34-Sebe 21
men yû'minu : inanan, îmân eden, mü'min olan kişi
-
34-Sebe 21
bi el âhireti : ahirete (Allah'a ulaşmaya)
-
34-Sebe 21
mimmen (min men) : o kimseden
-
34-Sebe 21
huve : o
-
34-Sebe 21
fî şekkin : şüphe içinde, şüphede
-
34-Sebe 21
ve rabbu-ke : ve senin Rabbin
-
34-Sebe 21
alâ kulli şey'in : herşeye, herşeyi
-
34-Sebe 22
ellezîne : o kimseler, onlar
-
34-Sebe 22
zeamtum : zeam ettiniz, değer verdiniz, ilâh saydınız
-
34-Sebe 22
lâ yemlikûne : malik değiller, güçleri yetmez
-
34-Sebe 22
miskâle : ağırlık
-
34-Sebe 22
zerretin : zerre, en küçük miktar
-
34-Sebe 22
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
34-Sebe 22
ve lâ : ve olmaz, yoktur
-
34-Sebe 22
fî el ardı : yeryüzünde
-
34-Sebe 22
ve mâ : ve yoktur
-
34-Sebe 22
lehum : onların
-
34-Sebe 22
ve mâ : ve değildir, yoktur
-
34-Sebe 22
lehu : ona
-
34-Sebe 23
ve lâ tenfeu : ve fayda vermez
-
34-Sebe 23
eş şefâatu : şefaat
-
34-Sebe 23
inde-hû : onun yanında, katında, huzurunda
-
34-Sebe 23
men : kim, kimse(ler)
-
34-Sebe 23
ezine : izin verdi
-
34-Sebe 23
lehu : ona
-
34-Sebe 23
kâle : dedi
-
34-Sebe 23
el hakka : hak
-
34-Sebe 23
ve huve : ve o
-
34-Sebe 23
el aliyyu : âli, çok yüce
-
34-Sebe 23
el kebîru : kebir, çok büyük
-
34-Sebe 24
men : kim
-
34-Sebe 24
yerzuku-kum : sizi rızıklandırır
-
34-Sebe 24
min es semâvâti : semalardan, göklerden
-
34-Sebe 24
ve el ardı : ve arz, yer
-
34-Sebe 24
ve innâ : ve muhakkak (ki) biz
-
34-Sebe 24
ev : veya
-
34-Sebe 24
le : elbette, mutlaka
-
34-Sebe 24
alâ huden : hidayet üzerinde
-
34-Sebe 24
ev : veya
-
34-Sebe 25
lâ tus'elûne : siz sorulamazsınız, sorgulanmazsınız
-
34-Sebe 25
ecremnâ : biz cürüm yaptık, suç işledik
-
34-Sebe 25
ve lâ nus'elu : ve biz sorulmayız, sorgulanmayız
-
34-Sebe 25
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
34-Sebe 26
yecmeu : toplar, toplayacak
-
34-Sebe 26
beyne-nâ : bizim aramızda, bizim aramızı
-
34-Sebe 26
summe : sonra
-
34-Sebe 26
yeftehu : fethedecek, açacak, hüküm verecek
-
34-Sebe 26
beyne-nâ : bizim aramızda, bizim aramızı
-
34-Sebe 26
el hakkı : Hak
-
34-Sebe 26
ve huve : ve o
-
34-Sebe 26
el fettâhu : açan, hükmeden, fetheden
-
34-Sebe 26
el alîmu : âlim olan, en iyi bilen
-
34-Sebe 27
erûniye : bana gösterin
-
34-Sebe 27
ellezîne : onlar
-
34-Sebe 27
elhaktum : siz ilhak ettiniz, dahil ettiniz
-
34-Sebe 27
şurekâe : şerikler, ortaklar
-
34-Sebe 27
kellâ : hayır, olamaz
-
34-Sebe 27
bel : hayır, bilâkis
-
34-Sebe 27
huvallahu (huve allahu) : o Allah ki
-
34-Sebe 27
el azîzu : azîz, üstün, yüce
-
34-Sebe 27
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
34-Sebe 28
ve mâ erselnâ-ke : ve seni göndermedik
-
34-Sebe 28
kâffeten : bütün, hepsi
-
34-Sebe 28
li en nâsi : insanlar için
-
34-Sebe 28
beşîren : müjdeleyici
-
34-Sebe 28
ve nezîren : ve nezir, uyarıcı
-
34-Sebe 28
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
34-Sebe 28
eksere : daha çok, çoğu
-
34-Sebe 28
en nâsi : insanlar
-
34-Sebe 28
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
34-Sebe 29
ve yekûlûne : ve diyorlar, derler
-
34-Sebe 29
metâ : ne zaman
-
34-Sebe 29
el va'du : vaad
-
34-Sebe 29
sâdikîne : sadık olanlar, doğru söyleyenler
-
34-Sebe 30
lekum : sizin için
-
34-Sebe 30
yevmin : (bir) gün
-
34-Sebe 30
lâ teste'hirûne : tehir edemezsiniz, geciktiremezsiniz, erteleyemezsiniz
-
34-Sebe 30
sâaten : bir saat
-
34-Sebe 30
ve lâ testakdimûne : ve takdim edemezsiniz, öne alamazsınız
-
34-Sebe 31
ve kâle : ve dedi
-
34-Sebe 31
ellezîne : onlar
-
34-Sebe 31
keferû : inkâr ettiler
-
34-Sebe 31
len nû'mine : asla inanmayız
-
34-Sebe 31
el kur'âni : Kur'ân
-
34-Sebe 31
ve lâ : ve olmaz
-
34-Sebe 31
bi ellezî : ona
-
34-Sebe 31
beyne yedeyhi : elleri arasında, önlerinde
-
34-Sebe 31
ve lev : ve şâyet, eğer
-
34-Sebe 31
terâ : görürsün
-
34-Sebe 31
ez zâlimûne : zalimler, zulmedenler
-
34-Sebe 31
mevkûfûne : tevkif edilenler, tutuklananlar
-
34-Sebe 31
inde : yanında, huzurunda
-
34-Sebe 31
yerciu : dönerler
-
34-Sebe 31
el kavle : söz, lâf
-
34-Sebe 31
yekûlu : der
-
34-Sebe 31
ellezîne : onlar
-
34-Sebe 31
li ellezîne : onlara
-
34-Sebe 31
istekberû : büyüklük tasladılar, kibirlendiler
-
34-Sebe 31
lev lâ entum : eğer sizler olmasaydınız
-
34-Sebe 31
le kun-nâ : biz mutlaka olurduk
-
34-Sebe 31
mû'minîne : mü'minler
-
34-Sebe 32
kâle : dedi
-
34-Sebe 32
ellezîne : onlar
-
34-Sebe 32
istekberû : büyüklük tasladılar, kibirlendiler
-
34-Sebe 32
li ellezîne : onlara
-
34-Sebe 32
e : mi
-
34-Sebe 32
sadednâ-kum : biz sizi engelledik, mani olduk
-
34-Sebe 32
an el hudâ : hidayetten
-
34-Sebe 32
ba'de : sonra
-
34-Sebe 32
iz câe-kum : size geldiği zaman
-
34-Sebe 32
bel : hayır, bilâkis
-
34-Sebe 32
mucrimîne : cürüm işleyenler, suçlular
-
34-Sebe 33
ve : ve
-
34-Sebe 33
kâle : dedi
-
34-Sebe 33
ellezîne : onlar
-
34-Sebe 33
lillezîne (li ellezîne) : onlara
-
34-Sebe 33
estekberû : büyüklük tasladılar, kibirlendiler
-
34-Sebe 33
bel : hayır
-
34-Sebe 33
mekru : hile, tuzak
-
34-Sebe 33
el leyli : gece
-
34-Sebe 33
ve en nehâri : ve gündüz
-
34-Sebe 33
iz te'murûne-nâ : bize emrediyordunuz
-
34-Sebe 33
en nekfure : inkâr etmemizi
-
34-Sebe 33
ve nec'ale : ve kılıyoruz, kılarız
-
34-Sebe 33
lehû : ona, ona
-
34-Sebe 33
endâden : eşler, dengi şeyler (putlar)
-
34-Sebe 33
ve eserrû : ve gizlediler, sakladılar
-
34-Sebe 33
en nedâmete : pişmanlıklar
-
34-Sebe 33
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 33
raevû : gördüler
-
34-Sebe 33
el azâbe : azap
-
34-Sebe 33
ve cealnâ : ve biz kıldık, yaptık
-
34-Sebe 33
aglâle : halkalar, zincirler
-
34-Sebe 33
ellezîne : onlar
-
34-Sebe 33
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
34-Sebe 33
hel : mı
-
34-Sebe 33
yuczevne : cezalandırılırlar
-
34-Sebe 33
ya'melûne : yapıyorlar
-
34-Sebe 34
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
34-Sebe 34
karyetin : karye, belde, ülke
-
34-Sebe 34
min nezîrin : bir nezir, uyarıcı
-
34-Sebe 34
kâle : dedi
-
34-Sebe 34
mutrefû-hâ : onun refah içinde olanları, ileri gelenleri
-
34-Sebe 34
kâfirûne : inkâr edenler
-
34-Sebe 35
ve kâlû : ve dediler
-
34-Sebe 35
ekseru : daha çok
-
34-Sebe 35
emvâlen : mallar (mal olarak)
-
34-Sebe 35
ve evlâden : ve çocuklar (evlât olarak)
-
34-Sebe 35
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
34-Sebe 35
bi muazzebîne : azap edilecek olanlar
-
34-Sebe 36
inne : muhakkak
-
34-Sebe 36
yebsutu : genişletir
-
34-Sebe 36
er rızka : rızık
-
34-Sebe 36
li men : o kimseye
-
34-Sebe 36
yeşâu : diler
-
34-Sebe 36
ve yakdiru : ve takdir eder, daraltır
-
34-Sebe 36
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
34-Sebe 36
eksere : daha çok, çoğu
-
34-Sebe 36
en nâsi : insanlar
-
34-Sebe 36
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
34-Sebe 37
ve mâ : ve değil
-
34-Sebe 37
emvâlu-kum : sizin mallarınız
-
34-Sebe 37
ve lâ : ve değil
-
34-Sebe 37
evlâdu-kum : sizin evlâtlarınız
-
34-Sebe 37
billetî (bi elletî) : ki o
-
34-Sebe 37
inde-nâ : bizim katımız, huzurumuz
-
34-Sebe 37
men : kimse
-
34-Sebe 37
âmene : âmenû oldu, hayattayken Allah'a ulaşmayı diledi
-
34-Sebe 37
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
34-Sebe 37
fe ulâike : işte onlar
-
34-Sebe 37
lehum : onlar için, onlar için vardır
-
34-Sebe 37
cezâu : ceza, karşılık, mükâfat
-
34-Sebe 37
ed dı'fi : kat kat
-
34-Sebe 37
ve hum : ve onlar
-
34-Sebe 37
fî el gurufâti : yüksek yerlerde, yüksek makamlarda
-
34-Sebe 37
âminûne : emin olanlar, emniyette olanlar
-
34-Sebe 38
ve ellezîne : ve onlar
-
34-Sebe 38
yes'avne : çalışırlar
-
34-Sebe 38
muâcizîne : aciz bırakanlar
-
34-Sebe 38
ulâike : işte onlar
-
34-Sebe 38
el azâbi : azap
-
34-Sebe 38
muhdarûne : hazır bulunanlar
-
34-Sebe 39
inne : muhakkak
-
34-Sebe 39
yebsutu : genişletir
-
34-Sebe 39
er rızka : rızık
-
34-Sebe 39
li men : o kimseye
-
34-Sebe 39
yeşâu : diler
-
34-Sebe 39
ve yakdiru : ve takdir eder, daraltır
-
34-Sebe 39
lehu : ona
-
34-Sebe 39
ve mâ : ve ne
-
34-Sebe 39
enfaktum : infâk ettiniz
-
34-Sebe 39
min şey'in : bir şeyden
-
34-Sebe 39
fe : o zaman
-
34-Sebe 39
huve : o
-
34-Sebe 39
ve huve : ve o
-
34-Sebe 39
er râzikîne : rızk verenler
-
34-Sebe 40
ve yevme : ve gün
-
34-Sebe 40
cemîan : hepsini, tümünü
-
34-Sebe 40
summe : sonra
-
34-Sebe 40
yekûlu : diyecek
-
34-Sebe 40
li el melâiketi : meleklere
-
34-Sebe 40
e : mı, mi
-
34-Sebe 40
ya'budûne : tapıyorlar
-
34-Sebe 41
subhâne-ke : sen münezzehsin, sen Sübhan'sın
-
34-Sebe 41
ente : sen
-
34-Sebe 41
veliyyu-nâ : bizim dostumuz, velîmiz
-
34-Sebe 41
bel : hayır
-
34-Sebe 41
ya'budûne : tapıyorlar
-
34-Sebe 41
el cinne : cin
-
34-Sebe 41
ekseru-hum : onların çoğu
-
34-Sebe 41
mû'minûne : îmân eden, mü'min olanlar
-
34-Sebe 42
fe : artık, o zaman
-
34-Sebe 42
el yevme : o gün
-
34-Sebe 42
lâ yemliku : malik olmaz, olamaz, gücü yetmez
-
34-Sebe 42
nef'an : fayda
-
34-Sebe 42
ve lâ darren : ve zarar vermez
-
34-Sebe 42
ve nekûlu : ve deriz
-
34-Sebe 42
li ellezîne : onlara
-
34-Sebe 42
zalemû : zalimler, zulmedenler
-
34-Sebe 42
azâben : azap
-
34-Sebe 42
elletî : ki o
-
34-Sebe 42
tukezzibûne : tekzip ediyorsunuz, inkâr ediyorsunuz, yalanlıyorsunuz
-
34-Sebe 43
ve izâ tutlâ : ve okunduğu zaman
-
34-Sebe 43
aleyhim : onlara
-
34-Sebe 43
beyyinâtin : apaçık, açıkça
-
34-Sebe 43
en : olması
-
34-Sebe 43
yasudde-kum : sizi engeller, mani olur
-
34-Sebe 43
kâne : oldu, idi
-
34-Sebe 43
ve kâlû : ve dediler
-
34-Sebe 43
mufteren : iftira, uydurulmuş
-
34-Sebe 43
ve kâle : ve dedi
-
34-Sebe 43
ellezîne : onlar
-
34-Sebe 43
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
34-Sebe 43
el hakkı : hak
-
34-Sebe 43
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 43
câe-hum : onlar geldi
-
34-Sebe 44
ve : ve
-
34-Sebe 44
mâ âteynâ-hum : biz onlara vermedik
-
34-Sebe 44
yedrusûne-hâ : onu tedris ederler
-
34-Sebe 44
ve : ve
-
34-Sebe 44
mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
34-Sebe 44
ileyhim : onlara
-
34-Sebe 44
kable-ke : senden önce
-
34-Sebe 44
min nezîrin : bir nezir, uyarıcı
-
34-Sebe 45
ve kezzebe : ve tekzip etti, yalanladı
-
34-Sebe 45
ellezîne : onlar
-
34-Sebe 45
ve mâ belegû : ve erişmediler
-
34-Sebe 45
mi'şâre : onda bir
-
34-Sebe 45
mâ âteynâ-hum : onlara verdiklerimiz
-
34-Sebe 45
fe : böylece, buna rağmen, bundan sonra
-
34-Sebe 45
kezzebû : tekzip ettiler, yalanladılar
-
34-Sebe 45
fe : böylece, buna rağmen, bundan sonra
-
34-Sebe 45
keyfe : nasıl
-
34-Sebe 45
kâne : oldu
-
34-Sebe 45
nekîri : inkârım, cezam
-
34-Sebe 46
innemâ : ancak, sadece
-
34-Sebe 46
eızu-kum : size vaazediyorum, öğüt veriyorum
-
34-Sebe 46
vâhidetin : tek, bir tane
-
34-Sebe 46
en : olmak
-
34-Sebe 46
tekûmû : kalkın
-
34-Sebe 46
mesnâ : ikişer ikişer
-
34-Sebe 46
ve furâdâ : ve fertler (olarak), teker teker
-
34-Sebe 46
summe : sonra
-
34-Sebe 46
tetefekkerû : tefekkür edin, düşünün
-
34-Sebe 46
cinnetin : cinnet, delilik
-
34-Sebe 46
huve : o
-
34-Sebe 46
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
34-Sebe 46
lekum : sizin için
-
34-Sebe 46
beyne yedey : ellerinin arasında, önünde, gelecek olan
-
34-Sebe 46
şedîdin : şiddetli, kuvvetli
-
34-Sebe 47
mâ seeltu-kum : sizden istemedim
-
34-Sebe 47
min ecrin : bir ecir, bir ücret
-
34-Sebe 47
fe : öyleyse
-
34-Sebe 47
huve : o
-
34-Sebe 47
lekum : sizin
-
34-Sebe 47
ecriye : benim ecrim, benim ücretim
-
34-Sebe 47
ve huve : ve o
-
34-Sebe 47
alâ kulli şey'in : herşeye
-
34-Sebe 47
şehîdun : şahittir
-
34-Sebe 48
inne : muhakkak
-
34-Sebe 48
bi el hakkı : hakkı
-
34-Sebe 48
el guyûbi : gaybler, bilinmeyen
-
34-Sebe 49
câe : geldi
-
34-Sebe 49
el hakku : hak
-
34-Sebe 49
ve mâ yubdiû : ve ortaya çıkaramaz, zuhur ettiremez
-
34-Sebe 49
el bâtılu : bâtıl
-
34-Sebe 49
ve mâ yuîdu : ve geri getiremez
-
34-Sebe 50
fe : o zaman, o taktirde
-
34-Sebe 50
innemâ : ancak, sadece
-
34-Sebe 50
edıllu : sapmış olurum
-
34-Sebe 50
nefsî : kendi nefsim
-
34-Sebe 50
ve in : ve eğer
-
34-Sebe 50
ihtedeytu : hidayete erdim (erersem)
-
34-Sebe 50
fe : o zaman, o taktirde
-
34-Sebe 50
ileyye : bana
-
34-Sebe 50
inne-hu : muhakkak o
-
34-Sebe 50
semîun : en iyi işitendir
-
34-Sebe 51
ve lev terâ : ve şâyet görsen
-
34-Sebe 51
feziû : korkuya, dehşete kapıldılar
-
34-Sebe 51
fe : o zaman
-
34-Sebe 51
lâ fevte : kaçış yoktur
-
34-Sebe 51
ve uhızû : ve yakalandılar
-
34-Sebe 51
min mekânin : mekândan, yerden
-
34-Sebe 52
ve kâlû : ve dediler
-
34-Sebe 52
âmennâ : biz îmân ettik
-
34-Sebe 52
ve ennâ : ve nasıl olur
-
34-Sebe 52
lehum : onlar, onların
-
34-Sebe 52
et tenâvuşu : elde etmek
-
34-Sebe 52
min mekânin : bir mekândan, yerden
-
34-Sebe 53
ve kad : ve olmuştu
-
34-Sebe 53
keferû : inkâr ettiler
-
34-Sebe 53
ve yakzifûne : ve atıyorlar
-
34-Sebe 53
bi el gaybi : gayba
-
34-Sebe 53
min mekânin : bir mekândan, yerden
-
34-Sebe 54
ve hîle : ve ayrıldı, set çekildi
-
34-Sebe 54
beyne-hum : onların arasına
-
34-Sebe 54
ve beyne : ve arasına
-
34-Sebe 54
mâ yeştehûne : istek duydukları şeyler
-
34-Sebe 54
kemâ : gibi
-
34-Sebe 54
fuile : yapıldı
-
34-Sebe 54
bi eşyâı-him : onların şeyleri
-
34-Sebe 54
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
34-Sebe 54
şekkin : şüphe
-
35-Fâtır 1
el hamdu : hamd
-
35-Fâtır 1
es semâvâti : semalar, gökler
-
35-Fâtır 1
ve el ardı : ve yer
-
35-Fâtır 1
el melâiketi : melekler
-
35-Fâtır 1
rusulen : resûller, elçiler
-
35-Fâtır 1
ecnihatin : cenahlar, kanatlar
-
35-Fâtır 1
mesnâ : ikişer
-
35-Fâtır 1
ve sulâse : ve üçer
-
35-Fâtır 1
ve rubâa : ve dörder
-
35-Fâtır 1
yezîdu : artırır
-
35-Fâtır 1
fî el halkı : yaratışta, yaratmada
-
35-Fâtır 1
yeşâu : diler
-
35-Fâtır 1
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
35-Fâtır 1
şey'in : şey
-
35-Fâtır 2
yeftehillâhu (yeftehi allâhu) : Allah'ın açtığı
-
35-Fâtır 2
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
35-Fâtır 2
min rahmetin : rahmetten
-
35-Fâtır 2
fe : o zaman
-
35-Fâtır 2
mumsike : tutacak olan, tutan kimse
-
35-Fâtır 2
lehâ : onu
-
35-Fâtır 2
ve mâ : ve şey, ne
-
35-Fâtır 2
fe : o zaman
-
35-Fâtır 2
mursile : gönderen, gönderecek olan
-
35-Fâtır 2
lehu : onu
-
35-Fâtır 2
ve huve el azîzu : ve o azîz, üstün ve güçlü
-
35-Fâtır 2
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
35-Fâtır 3
yâ eyyuhâ : ey
-
35-Fâtır 3
en nâsu : insanlar
-
35-Fâtır 3
ni'metallâhi (ni'mete allâhi) : Allah'ın ni'meti
-
35-Fâtır 3
aleykum : sizin üzerinize
-
35-Fâtır 3
hel : (var) mı
-
35-Fâtır 3
yerzuku-kum : sizi rızıklandırır
-
35-Fâtır 3
min es semâi : semadan, gökten
-
35-Fâtır 3
ve el ardı : ve yer
-
35-Fâtır 3
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
35-Fâtır 3
huve : o
-
35-Fâtır 3
fe : öyleyse
-
35-Fâtır 3
ennâ : nasıl
-
35-Fâtır 3
tû'fekûne : döndürülüyorsunuz
-
35-Fâtır 4
ve in : ve eğer
-
35-Fâtır 4
yukezzibû-ke : seni yalanlıyorlar
-
35-Fâtır 4
fe : artık, da
-
35-Fâtır 4
kuzzibet : yalanlandı
-
35-Fâtır 4
min kabli-ke : senden önce
-
35-Fâtır 4
ve ilâllâhi (ilâ allâhi) : ve Allah'a
-
35-Fâtır 4
turceu : döndürülür
-
35-Fâtır 4
el umûru : emirler, işler
-
35-Fâtır 5
yâ eyyuhâ : ey
-
35-Fâtır 5
en nâsu : insanlar
-
35-Fâtır 5
inne : muhakkak
-
35-Fâtır 5
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
35-Fâtır 5
fe : artık, öyleyse
-
35-Fâtır 5
lâ tegurrenne-kum : sakın sizi aldatmasın
-
35-Fâtır 5
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
35-Fâtır 5
ve lâ yegurrenne-kum : ve sakın sizi aldatmasın
-
35-Fâtır 5
el garûru : aldatıcılar
-
35-Fâtır 6
inne : muhakkak
-
35-Fâtır 6
eş şeytâne : şeytan
-
35-Fâtır 6
lekum : sizin için
-
35-Fâtır 6
fe : artık, öyleyse
-
35-Fâtır 6
ittehızû-hu : onu edinin
-
35-Fâtır 6
aduvven : düşman
-
35-Fâtır 6
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 6
yed'û : davet eder, çağırır
-
35-Fâtır 6
hızbehu : hizib, grup, taraftar
-
35-Fâtır 6
yekûnû : olur
-
35-Fâtır 6
es seîri : alevli ateş, cehennem
-
35-Fâtır 7
ellezîne : onlar
-
35-Fâtır 7
keferû : inkâr ettiler
-
35-Fâtır 7
lehum : onlara, onlar için vardır
-
35-Fâtır 7
şedîdun : şiddetli
-
35-Fâtır 7
ve ellezîne : ve onlar
-
35-Fâtır 7
âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
35-Fâtır 7
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
35-Fâtır 7
lehum : onlara, onlar için vardır
-
35-Fâtır 7
magfiretun : mağfiret (günahlarının sevaba çevrilmesi)
-
35-Fâtır 7
ve ecrun : ve ecir, mükâfat
-
35-Fâtır 7
kebîrun : büyük
-
35-Fâtır 8
e : mı
-
35-Fâtır 8
fe : artık, işte, böylece, fakat
-
35-Fâtır 8
men : kim, kimse, kişi
-
35-Fâtır 8
zuyyine : süslendi, güzel gösterildi
-
35-Fâtır 8
lehu : ona
-
35-Fâtır 8
ameli-hi : onun ameli
-
35-Fâtır 8
fe : artık, böylece, fakat
-
35-Fâtır 8
reâ-hu : onu gördü
-
35-Fâtır 8
hasenen : güzel
-
35-Fâtır 8
fe : artık, işte, böylece, fakat
-
35-Fâtır 8
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
35-Fâtır 8
men yeşâu : dilediği kimse, kişi
-
35-Fâtır 8
ve yehdî : ve hidayete erdirir
-
35-Fâtır 8
men yeşâu : dilediği kişi, dilediği kimse
-
35-Fâtır 8
fe : artık, işte, böylece, fakat
-
35-Fâtır 8
lâ tezheb : gitmesin, olmasın
-
35-Fâtır 8
nefsu-ke : senin nefsin
-
35-Fâtır 8
aleyhim : onlara, onlar için
-
35-Fâtır 8
haserâtin : hasretler, hüzünler
-
35-Fâtır 8
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
35-Fâtır 8
yesneûne : yapıyorlar
-
35-Fâtır 9
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
35-Fâtır 9
ellezî : onlar
-
35-Fâtır 9
ersele : gönderdi
-
35-Fâtır 9
er rîâha : rüzgâr(lar)
-
35-Fâtır 9
fe : artık, böylece
-
35-Fâtır 9
sehâben : bulutlar
-
35-Fâtır 9
fe : artık, böylece
-
35-Fâtır 9
ilâ beledin : beldeye
-
35-Fâtır 9
meyyitin : ölü
-
35-Fâtır 9
fe : artık, böylelikle
-
35-Fâtır 9
ahyeynâ : diriltiriz
-
35-Fâtır 9
el arda : yeryüzü
-
35-Fâtır 9
ba'de : sonra
-
35-Fâtır 9
mevti-hâ : onun ölümü
-
35-Fâtır 9
kezâlike : işte böyle
-
35-Fâtır 9
en nuşûru : nüşur, yeniden dirilip yayılma
-
35-Fâtır 10
men : kim, kimse
-
35-Fâtır 10
kâne : oldu
-
35-Fâtır 10
el izzete : izzet
-
35-Fâtır 10
fe : artık
-
35-Fâtır 10
el izzetu : izzet
-
35-Fâtır 10
cemîan : hepsi, bütün, tamamen
-
35-Fâtır 10
ileyhi : ona
-
35-Fâtır 10
yes'adu : yükselir, erişir
-
35-Fâtır 10
el kelimu : söz, kelime
-
35-Fâtır 10
et tayyibu : temiz, güzel
-
35-Fâtır 10
ve el amelu es sâlihu : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
35-Fâtır 10
yerfeu-hu : onu yükseltir
-
35-Fâtır 10
ve ellezîne : ve onlar
-
35-Fâtır 10
yemkurûne : hile yaparlar, tuzak kurarlar
-
35-Fâtır 10
es seyyiâti : kötülükler, günahlar
-
35-Fâtır 10
lehum : onlara, onlar için vardır
-
35-Fâtır 10
şedîdun : şiddetli
-
35-Fâtır 10
ve mekru : ve hile, düzen
-
35-Fâtır 10
ulâike : işte onlar
-
35-Fâtır 10
huve : o
-
35-Fâtır 10
yebûru : helâk olur, boşa gider
-
35-Fâtır 11
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
35-Fâtır 11
summe : sonra
-
35-Fâtır 11
min nutfetin : bir nutfeden
-
35-Fâtır 11
summe : sonra
-
35-Fâtır 11
ceale-kum : sizi kıldı
-
35-Fâtır 11
ezvâcen : eşler, zevceler
-
35-Fâtır 11
ve mâ tahmilu : ve yüklenmez, gebe kalmaz
-
35-Fâtır 11
ve lâ tedau : ve doğum yapmaz
-
35-Fâtır 11
ve mâ yuammeru : ve ömür verilmez, ömrü uzatılmaz
-
35-Fâtır 11
min muammerin : ömür verilen bir kimseden
-
35-Fâtır 11
ve lâ yunkasu : ve eksiltilmez, kısaltılmaz
-
35-Fâtır 11
inne : muhakkak
-
35-Fâtır 11
zâlike : işte bu
-
35-Fâtır 11
yesîrun : kolay
-
35-Fâtır 12
ve mâ yestevî : ve musavi olmaz, eşit olmaz
-
35-Fâtır 12
el bahrâni : iki deniz
-
35-Fâtır 12
şerâbu-hu : onun içimi
-
35-Fâtır 12
ve hâzâ : ve bu
-
35-Fâtır 12
ve min kullin : ve hepsinden
-
35-Fâtır 12
te'kulûne : yersiniz
-
35-Fâtır 12
lahmen : et
-
35-Fâtır 12
tariyyen : taze
-
35-Fâtır 12
ve testahricûne : ve çıkarırsınız
-
35-Fâtır 12
hilyeten : süs eşyaları
-
35-Fâtır 12
telbesûne-hâ : onu takarsınız
-
35-Fâtır 12
ve terâ : ve görürsün
-
35-Fâtır 12
el fulke : gemi(ler)
-
35-Fâtır 12
mevâhire : yarıp giden
-
35-Fâtır 12
li tebtegû : aramanız, talep etmeniz için
-
35-Fâtır 12
ve lealle-kum : ve umulur ki siz
-
35-Fâtır 12
teşkurûne : şükredersiniz
-
35-Fâtır 13
el leyle : gece
-
35-Fâtır 13
fî en nehâri : gündüzün içine
-
35-Fâtır 13
ve yûlicu : ve içine sokar
-
35-Fâtır 13
en nehâre : gündüz
-
35-Fâtır 13
fî el leyli : gecenin içine
-
35-Fâtır 13
ve sehhare : ve emre amade kıldı, emri altına aldı
-
35-Fâtır 13
eş şemse : güneş
-
35-Fâtır 13
ve el kamere : ve kamer, ay
-
35-Fâtır 13
yecrî : akar, akıp gider
-
35-Fâtır 13
li ecelin : bir ecele kadar, bir süre
-
35-Fâtır 13
musemmen : belirli, belirlenmiş
-
35-Fâtır 13
lehu : onun
-
35-Fâtır 13
el mulku : mülk
-
35-Fâtır 13
ve ellezîne : ve onlar
-
35-Fâtır 13
ted'ûne : tapıyorsunuz
-
35-Fâtır 13
mâ yemlikûne : sahip olamazlar, malik olamazlar
-
35-Fâtır 14
ted'û-hum : onlara dua edersiniz
-
35-Fâtır 14
lâ yesmeû : işitmezler
-
35-Fâtır 14
duâe-kum : sizin dualarınız
-
35-Fâtır 14
ve lev : ve olsa bile, eğer
-
35-Fâtır 14
semiû : işittiler
-
35-Fâtır 14
mestecâbû (mâ istecâbu) : icabet etmezler
-
35-Fâtır 14
lekum : size
-
35-Fâtır 14
ve yevme el kıyâmeti : ve kıyâmet günü
-
35-Fâtır 14
yekfurûne : inkâr edecekler
-
35-Fâtır 14
ve lâ yunebbiu-ke : ve sana haber vermez
-
35-Fâtır 15
yâ eyyuhâ : ey
-
35-Fâtır 15
en nâsu : insanlar
-
35-Fâtır 15
entum : sizler
-
35-Fâtır 15
el fukarâu : fakirler
-
35-Fâtır 15
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
35-Fâtır 15
huve : o
-
35-Fâtır 15
el ganiyyu : gani, zengin, ihtiyacı olmayan
-
35-Fâtır 15
el hamîdu : hamid, hamdedilen, övülmeye lâyık
-
35-Fâtır 16
yeşe' : diler
-
35-Fâtır 16
ve ye'ti : ve getirir
-
35-Fâtır 16
cedîdin : yeni
-
35-Fâtır 17
ve mâ : ve değil
-
35-Fâtır 17
zâlike : işte bu
-
35-Fâtır 18
ve lâ tezirû : ve günahını yüklenemez
-
35-Fâtır 18
vâziretun : yük taşıyan, günahkâr
-
35-Fâtır 18
vizre : ağırlık, yük, günah
-
35-Fâtır 18
ve in ted'u : ve eğer çağırırsa
-
35-Fâtır 18
muskaletun : günahları yüklü olan
-
35-Fâtır 18
lâ yuhmel : yükletilmez
-
35-Fâtır 18
şey'un : bir şey
-
35-Fâtır 18
ve lev kâne : ve olsa bile
-
35-Fâtır 18
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 18
ellezîne : onlar
-
35-Fâtır 18
yahşevne : huşû duyarlar
-
35-Fâtır 18
rabbe-hum : onların Rabbi, Rab'leri
-
35-Fâtır 18
bi el gaybi : gayba, gaybte
-
35-Fâtır 18
ve ekâmû es salâte : ve namazı ikame ettiler
-
35-Fâtır 18
ve men : ve kim
-
35-Fâtır 18
tezekkâ : tezkiye oldu
-
35-Fâtır 18
fe : o taktirde
-
35-Fâtır 18
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 18
yetezekkâ : tezkiye olur
-
35-Fâtır 18
li nefsi-hi : kendi nefsi için
-
35-Fâtır 18
ve ilâllâhi (ilâ allâhi) : ve Allah'adır
-
35-Fâtır 18
el masîru : dönüş
-
35-Fâtır 19
ve mâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 19
yestevî : müsavi, eşit
-
35-Fâtır 19
el a'mâ : âmâ, kör, görmeyen
-
35-Fâtır 19
ve el basîru : ve gören, basiret sahibi olan
-
35-Fâtır 20
ve lâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 20
ez zulumâtu : karanlıklar
-
35-Fâtır 20
ve lâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 20
en nûru : ve nur, aydınlıklar
-
35-Fâtır 21
ve lâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 21
ez zıllu : gölge
-
35-Fâtır 21
ve lâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 21
el harûru : sıcaklıklar
-
35-Fâtır 22
ve mâ yestevî : ve musavî, eşit değil
-
35-Fâtır 22
el ahyâu : hayy, diri, canlı
-
35-Fâtır 22
ve lâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 22
el emvâtu : ölüler
-
35-Fâtır 22
inne allâhe : muhakkak Allah
-
35-Fâtır 22
men : kim, kimse, kişi
-
35-Fâtır 22
yeşâu : diler
-
35-Fâtır 22
ve mâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 22
ente : sen
-
35-Fâtır 22
men : kim, kimse, kişi
-
35-Fâtır 22
fî el kubûri : kabirlerde
-
35-Fâtır 23
ente : sen
-
35-Fâtır 23
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
35-Fâtır 24
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
35-Fâtır 24
bi el hakkı : hak ile
-
35-Fâtır 24
beşîren : müjdeleyici
-
35-Fâtır 24
ve nezîren : ve nezir, uyarıcı
-
35-Fâtır 24
ve in : ve eğer
-
35-Fâtır 24
ummetin : bir ümmet
-
35-Fâtır 24
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
35-Fâtır 25
ve in : ve eğer
-
35-Fâtır 25
yukezzibû-ke : seni yalanlıyorlar
-
35-Fâtır 25
fe : artık, oysa
-
35-Fâtır 25
kezzebe : yalanladı
-
35-Fâtır 25
ellezîne : onlar, o kimseler
-
35-Fâtır 25
câet-hum ... (bi) : onlara getirdiler
-
35-Fâtır 25
bi el beyyinâti : apaçık delilleri, beyyineleri
-
35-Fâtır 25
ve bi ez zuburi : ve zeburu, sayfaları
-
35-Fâtır 25
ve bi : ve ile, ... ı
-
35-Fâtır 25
el kitâbi : kitap
-
35-Fâtır 25
el munîri : nurlandırıcı
-
35-Fâtır 26
summe : sonra
-
35-Fâtır 26
ehaztu : aldım, yakaladım
-
35-Fâtır 26
ellezîne : onlar
-
35-Fâtır 26
keferû : inkâr ettiler
-
35-Fâtır 26
fe : artık, bundan sonra, bunun üzerine
-
35-Fâtır 26
keyfe : nasıl
-
35-Fâtır 26
kâne : oldu
-
35-Fâtır 26
nekîri : inkârım (benim inkâr edilmem)
-
35-Fâtır 27
e lem tere : görmedin mi
-
35-Fâtır 27
enne allâhe : muhakkak Allah
-
35-Fâtır 27
enzele : indirdi
-
35-Fâtır 27
min es semâi : semadan, gökten
-
35-Fâtır 27
mâen : su
-
35-Fâtır 27
fe ahrecnâ : artık çıkardık
-
35-Fâtır 27
semerâtin : ürünler, meyveler
-
35-Fâtır 27
muhtelifen : muhtelif, çeşitli
-
35-Fâtır 27
elvânu-hâ : onun renkleri
-
35-Fâtır 27
ve min el cibâli : ve dağlardan
-
35-Fâtır 27
cudedun : dağlar arasındaki yol, yol
-
35-Fâtır 27
ve humrun : ve kırmızılık, kırmızı
-
35-Fâtır 27
muhtelifun : muhtelif, çeşitli
-
35-Fâtır 27
elvânu-hâ : onun renkleri
-
35-Fâtır 27
ve garâbîbu : kapkara, simsiyah, koyu siyah
-
35-Fâtır 28
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
35-Fâtır 28
ve ed devâbbi : ve davarlar
-
35-Fâtır 28
ve el en'âmi : ve hayvanlar
-
35-Fâtır 28
muhtelifun : muhtelif, çeşitli
-
35-Fâtır 28
elvânu-hu : onun renkleri
-
35-Fâtır 28
kezâlike : işte böyle
-
35-Fâtır 28
innemâ : sadece, ancak
-
35-Fâtır 28
yahşâllâhe (yahşâ allâhe) : Allah'a (karşı) huşû duyarlar
-
35-Fâtır 28
el ulemâu : âlimler
-
35-Fâtır 28
inne allâhe : muhakkak Allah
-
35-Fâtır 29
Inne : muhakkak
-
35-Fâtır 29
ellezîne : o kimseler, onlar
-
35-Fâtır 29
yetlûne : okuyorlar, okurlar
-
35-Fâtır 29
kitâbe allâhi : Allah'ın kitabı
-
35-Fâtır 29
ve ekâmû es salâte : ve namazı ikame ettiler
-
35-Fâtır 29
ve enfekû : ve infâk ettiler
-
35-Fâtır 29
rezaknâ-hum : onları rızıklandırdık
-
35-Fâtır 29
sirren : sır, gizli olarak
-
35-Fâtır 29
ve alâniyeten : ve alenî, açık olarak
-
35-Fâtır 29
yercûne : ümit ederler, umarlar
-
35-Fâtır 29
ticâreten : ticaret, kazanç
-
35-Fâtır 29
len tebûre : asla kesilmeyecek olan, devam edecek olan
-
35-Fâtır 30
yuveffîye-hum : onlara vefa edilir, ödenir
-
35-Fâtır 30
ucûre-hum : onların ecirleri, mükâfatları
-
35-Fâtır 30
ve yezîde-hum : ve onlara artırır
-
35-Fâtır 30
inne-hu : muhakkak o
-
35-Fâtır 30
şekûrun : şükredilen
-
35-Fâtır 31
ve ellezî : ve ki o
-
35-Fâtır 31
evhaynâ : vahyettik
-
35-Fâtır 31
ileyke : sana
-
35-Fâtır 31
min el kitâbi : kitaptan
-
35-Fâtır 31
huve : o
-
35-Fâtır 31
el hakku : haktır
-
35-Fâtır 31
beyne : arasındaki
-
35-Fâtır 31
yedeyhi : elleri
-
35-Fâtır 31
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
35-Fâtır 31
le : mutlaka, gerçekten
-
35-Fâtır 32
summe : sonra
-
35-Fâtır 32
evresne : varis kıldık
-
35-Fâtır 32
el kitâbe : kitap
-
35-Fâtır 32
ellezîne : onlar
-
35-Fâtır 32
astafeynâ : biz seçtik
-
35-Fâtır 32
fe min-hum : böylece onlardan
-
35-Fâtır 32
li nefsi-hi : kendi nefsine
-
35-Fâtır 32
ve min-hum : ve onlardan
-
35-Fâtır 32
muktesidun : orta yol, orta hal
-
35-Fâtır 32
ve min-hum : ve onlardan
-
35-Fâtır 32
bi el hayrâti : hayırlarda
-
35-Fâtır 32
zâlike : işte bu
-
35-Fâtır 32
huve : o
-
35-Fâtır 32
el fadlu : fazl
-
35-Fâtır 32
el kebîru : büyük
-
35-Fâtır 33
cennâtu : cennetler
-
35-Fâtır 33
yedhulûne-hâ : ona girerler
-
35-Fâtır 33
yuhallevne : süslenirler, takarlar
-
35-Fâtır 33
min esâvire : bileziklerden
-
35-Fâtır 33
min zehebin : altın'dan
-
35-Fâtır 33
ve lu'luen : ve inciler
-
35-Fâtır 33
ve li bâsu-hum : ve onların elbiseleri
-
35-Fâtır 34
ve kâlû : ve dediler
-
35-Fâtır 34
el hamdu : hamd
-
35-Fâtır 34
ellezî : ki o
-
35-Fâtır 34
ezhebe : giderdi
-
35-Fâtır 34
el hazene : hüzün, gam
-
35-Fâtır 34
inne : muhakkak ki
-
35-Fâtır 34
rabbe-nâ : bizim Rabbimiz
-
35-Fâtır 34
le : mutlaka, gerçekten
-
35-Fâtır 34
şekûrun : şekûr, şükrü kabul edendir, şükredilen
-
35-Fâtır 35
ellezî : o ki, ki o
-
35-Fâtır 35
ehalle-nâ : bizi yerleştirdi
-
35-Fâtır 35
dâre : yurt, diyar
-
35-Fâtır 35
el mukâmeti : ikâmet edilen yer, kalınacak yer
-
35-Fâtır 35
lâ yemessu-nâ : bize dokunmaz
-
35-Fâtır 35
ve lâ yemessu-nâ : ve bize dokunmaz
-
35-Fâtır 36
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
35-Fâtır 36
keferû : inkâr ettiler
-
35-Fâtır 36
lehum : onların, onlar için vardır
-
35-Fâtır 36
cehenneme : cehennem
-
35-Fâtır 36
aleyhim : onlara, onlar için
-
35-Fâtır 36
fe : böylece
-
35-Fâtır 36
yemûtû : ölsünler
-
35-Fâtır 36
ve lâ yuhaffefu : ve hafifletilmez
-
35-Fâtır 36
kezâlike : işte böyle
-
35-Fâtır 36
neczî : cezalandırırız
-
35-Fâtır 36
kulle : hepsi, bütün
-
35-Fâtır 36
kefûrin : nankör olanlar
-
35-Fâtır 37
ve hum : ve onlar
-
35-Fâtır 37
yastarihûne : feryat ederler
-
35-Fâtır 37
rabbe-nâ : bizim Rabbimiz
-
35-Fâtır 37
na'mel el sâlihan : biz salih amel yapalım
-
35-Fâtır 37
gayre ellezî : ondan başka
-
35-Fâtır 37
kun-nâ na'melu : biz yapmış olduk
-
35-Fâtır 37
e : mi
-
35-Fâtır 37
ve lem nuammir-kum : ve size ömür vermedik
-
35-Fâtır 37
mâ yetezekkeru : tezekkür edebileceğiniz şey
-
35-Fâtır 37
men tezekkere : tezekkür edecek kimse
-
35-Fâtır 37
ve câe-kum : ve size geldi
-
35-Fâtır 37
en nezîru : nezir, uyarıcı
-
35-Fâtır 37
fe zûkû : o zaman tadın
-
35-Fâtır 37
fe mâ : o zaman, artık yoktur
-
35-Fâtır 37
li ez zâlimîne : zalimler için
-
35-Fâtır 38
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
35-Fâtır 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
35-Fâtır 38
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
35-Fâtır 38
innehu : muhakkak ki o
-
35-Fâtır 38
es sudûri : sine, göğüs
-
35-Fâtır 39
huve : o
-
35-Fâtır 39
ellezî : ki o
-
35-Fâtır 39
ceale-kum : sizi kıldı
-
35-Fâtır 39
halâife : halifeler
-
35-Fâtır 39
fî el ardı : yeryüzünde
-
35-Fâtır 39
fe : artık, o taktirde, o zaman
-
35-Fâtır 39
men : kim
-
35-Fâtır 39
kefere : inkâr etti
-
35-Fâtır 39
fe : artık, o taktirde, o zaman
-
35-Fâtır 39
aleyhi : onun üzerine
-
35-Fâtır 39
ve lâ yezîdu : ve artırmaz
-
35-Fâtır 39
el kâfirîne : kâfirler
-
35-Fâtır 39
inde : yanında, huzurunda
-
35-Fâtır 39
makten : gazap, kızgınlık, öfke
-
35-Fâtır 39
ve lâ yezîdu : ve artırmaz
-
35-Fâtır 39
el kâfirîne : kâfirler
-
35-Fâtır 39
hasâren : hasar, zarar ziyan
-
35-Fâtır 40
e reeytum : siz gördünüz mü
-
35-Fâtır 40
şurekâe-kum : sizin ortaklarınız
-
35-Fâtır 40
ellezîne : ki onlar
-
35-Fâtır 40
ted'ûne : tapıyorsunuz
-
35-Fâtır 40
erû-nî : bana gösterin
-
35-Fâtır 40
min el ardı : yerden, topraktan
-
35-Fâtır 40
em : yoksa, veya (öyle) mi
-
35-Fâtır 40
lehum : onların vardır
-
35-Fâtır 40
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
35-Fâtır 40
em : yoksa, veya
-
35-Fâtır 40
âteynâ-hum : onlara verdik
-
35-Fâtır 40
kitâben : kitap
-
35-Fâtır 40
fe : artık, öyleki
-
35-Fâtır 40
alâ beyyinetin : beyyine üzerinde, delil üzerinde
-
35-Fâtır 40
bel : hayır
-
35-Fâtır 40
ez zâlimûne : zalimler, zulmedenler
-
35-Fâtır 41
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
35-Fâtır 41
es semâvâti : samalar, gökler
-
35-Fâtır 41
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
35-Fâtır 41
en tezûlâ : (ikisinin) zail olması, helâk olması, yok olması
-
35-Fâtır 41
ve le : ve elbette, mutlaka, gerçekten
-
35-Fâtır 41
in zâletâ : eğer (ikisi) zail olursa (yok olursa)
-
35-Fâtır 41
emseke-humâ : o ikisini tutar
-
35-Fâtır 41
min ehadin : birisi
-
35-Fâtır 41
inne-hu : muhakkak o
-
35-Fâtır 41
kâne : idi, oldu
-
35-Fâtır 41
halîmen : halîm
-
35-Fâtır 42
ve aksemû : ve kasem ettiler
-
35-Fâtır 42
cehde : cehd ederek, kuvvetli olarak
-
35-Fâtır 42
eymâni-him : oların yeminleri
-
35-Fâtır 42
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
35-Fâtır 42
câe-hum : onlara geldi
-
35-Fâtır 42
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
35-Fâtır 42
le yekûnunne : mutlaka olurlar
-
35-Fâtır 42
ehdâ : en çok hidayete eren
-
35-Fâtır 42
el umemi : ümmetler
-
35-Fâtır 42
fe : fakat
-
35-Fâtır 42
lemmâ : olduğu zaman
-
35-Fâtır 42
câe-hum : onlara geldi
-
35-Fâtır 42
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
35-Fâtır 42
mâ zâde-hum : onlara artırmadı
-
35-Fâtır 43
istikbâren : büyüklenerek, kibirlenerek kötülük düzenlediler
-
35-Fâtır 43
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
35-Fâtır 43
ve mekre es seyyii : ve kötülük düzeni, kötü hile
-
35-Fâtır 43
ve lâ yahîku : ve isabet etmez, ulaşmaz
-
35-Fâtır 43
ve mekru es seyyii : ve kötülük düzeni, kötü hile
-
35-Fâtır 43
ehli-hi : onun sahibi
-
35-Fâtır 43
fe : artık, öyleyse
-
35-Fâtır 43
hel : mı, mi
-
35-Fâtır 43
yenzurûne : gözlüyorlar (bekliyorlar)
-
35-Fâtır 43
sunnete : sünnet, kanun
-
35-Fâtır 43
el evvelîne : evvelkiler
-
35-Fâtır 43
fe : artık, bundan sonra
-
35-Fâtır 43
len tecide : asla bulamazsın
-
35-Fâtır 43
li sunnetillâhi : Allah'ın sünnetinde
-
35-Fâtır 43
tebdîlen : bedel, değişiklik
-
35-Fâtır 43
ve len tecide : ve asla bulamazsın
-
35-Fâtır 43
li sunnetillâhi : Allah'ın sünnetinde
-
35-Fâtır 43
tahvîlen : tahvil, dönüşüm, değişme
-
35-Fâtır 44
e : mı
-
35-Fâtır 44
ve lem yesîrû \n(e lem yenzurû) : ve gezmediler \n: (bakmadılar mı)
-
35-Fâtır 44
fî el ardı : yeryüzünde
-
35-Fâtır 44
fe : artık, böylece
-
35-Fâtır 44
yenzurû : bakarlar
-
35-Fâtır 44
keyfe : nasıl
-
35-Fâtır 44
kâne : oldu
-
35-Fâtır 44
âkıbetu : akıbet, son, sonuç
-
35-Fâtır 44
ellezîne : onlar
-
35-Fâtır 44
ve kânû : ve oldular, idiler
-
35-Fâtır 44
eşedde : daha çok, şiddetli
-
35-Fâtır 44
kuvveten : kuvvet, güç
-
35-Fâtır 44
ve mâ kâne : ve olmadı
-
35-Fâtır 44
lî yu'cize-hu : onu aciz bırakacak
-
35-Fâtır 44
min şey'in : bir şey(den)
-
35-Fâtır 44
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
35-Fâtır 44
ve lâ fî el ardı : ve arzda, yeryüzünde yoktur
-
35-Fâtır 44
inne-hu : muhakkak o
-
35-Fâtır 44
kâne : oldu
-
35-Fâtır 44
alîmen : en iyi bilen
-
35-Fâtır 44
kadîren : kaadir olan, gücü yeten
-
35-Fâtır 45
ve lev : ve eğer, şâyet
-
35-Fâtır 45
en nâse : insanlar
-
35-Fâtır 45
kesebû : kazandılar
-
35-Fâtır 45
mâ tereke : terketmedi, bırakmadı
-
35-Fâtır 45
min dâbbetin : bir dabbe, yürüyen bir canlı
-
35-Fâtır 45
ve lâkin : ve lâkin
-
35-Fâtır 45
ilâ ecelin : bir zamana kadar
-
35-Fâtır 45
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
35-Fâtır 45
fe : artık, fakat
-
35-Fâtır 45
câe : geldi
-
35-Fâtır 45
ecelu-hum : onların eceli, onların zamanının sonu
-
35-Fâtır 45
fe : o zaman
-
35-Fâtır 45
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
35-Fâtır 45
kâne : odu, idi
-
35-Fâtır 45
basîren : gören
-
36-Yâsin 2
ve : andolsun
-
36-Yâsin 2
el kur'âni : Kur'ân'a
-
36-Yâsin 2
el hakîmi : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
36-Yâsin 3
inne-ke : muhakkak ki sen
-
36-Yâsin 3
le : gerçekten
-
36-Yâsin 3
min el murselîne : gönderilen resûllerden
-
36-Yâsin 4
mustekîmin : istikamet verilmiş, yönlendirilmiş
-
36-Yâsin 5
tenzîle : indirildi
-
36-Yâsin 5
el azîzi : azîz, güçlü, üstün olan
-
36-Yâsin 5
er rahîmi : rahmet nuru gönderen, Rahîm esmasıyla tecelli eden
-
36-Yâsin 6
li tunzire : senin uyarman için
-
36-Yâsin 6
kavmen : kavim
-
36-Yâsin 6
mâ unzire : uyarılmadı
-
36-Yâsin 6
fe : böylece
-
36-Yâsin 6
gâfilûne : gâfil olanlar
-
36-Yâsin 7
lekad : andolsun
-
36-Yâsin 7
el kavlu : söz
-
36-Yâsin 7
ekseri-him : onların çoğu
-
36-Yâsin 7
fe : artık
-
36-Yâsin 7
lâ yu'minûne : onlar âmenû olmazlar, (yaşarken) Allah'a ulaşmayı dilemezler
-
36-Yâsin 8
cealnâ : kıldık, yaptık
-
36-Yâsin 8
aglâlen : halkalar, zincirler
-
36-Yâsin 8
fe hiye : böylece o
-
36-Yâsin 8
ilel ezkâni (ilâ el ezkâni) : çenelere kadar
-
36-Yâsin 8
fe hum : böylece onlar
-
36-Yâsin 8
mukmehûne : başları yukarı kalkık olanlar, başları yukarı kaldırılmış kimseler
-
36-Yâsin 9
ve cealnâ : kıldık, yaptık
-
36-Yâsin 9
min beyni eydî-him : onların elleri arasından, önlerinden
-
36-Yâsin 9
sedden : bir sed
-
36-Yâsin 9
ve min halfi-him : ve onların arkalarından
-
36-Yâsin 9
sedden : bir sed
-
36-Yâsin 9
fe agşeynâ-hum : böylece, artık onları perdeledik, örttük, kuşattık
-
36-Yâsin 9
fe hum lâ yubsırûne : böylece, artık onlar görmezler
-
36-Yâsin 10
ve sevâun : ve musavidir, eşittir, birdir
-
36-Yâsin 10
aleyhim : onlara
-
36-Yâsin 10
e : mi
-
36-Yâsin 10
enzerte-hum : onları uyardın
-
36-Yâsin 10
em : veya, mı
-
36-Yâsin 10
lem tunzir-hum : onları uyarmadın
-
36-Yâsin 10
lâ yu'minûne : onlar âmenû olmazlar, (yaşarken) Allah'a ulaşmayı
-
36-Yâsin 11
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
36-Yâsin 11
men : kim, kimse, kişi
-
36-Yâsin 11
ittebea : tâbî oldu
-
36-Yâsin 11
ez zikre : zikre
-
36-Yâsin 11
ve haşiye : ve huşû duydu
-
36-Yâsin 11
er rahmâne : Rahmân
-
36-Yâsin 11
bi el gaybi : gaybte
-
36-Yâsin 11
fe : böylece, o zaman
-
36-Yâsin 11
beşşir-hu : onu müjdele
-
36-Yâsin 11
bi magfiretin : bir mağfiret ile
-
36-Yâsin 11
ve ecrin : ve bir ecir
-
36-Yâsin 11
kerîmin : üstün
-
36-Yâsin 12
el mevtâ : ölüler
-
36-Yâsin 12
ve nektubu : ve yazarız
-
36-Yâsin 12
mâ kaddemû : takdim ettikleri şeyleri
-
36-Yâsin 12
ve âsâre-hum : ve onların eserleri
-
36-Yâsin 12
ve kulle şey'in : ve herşey, hepsi
-
36-Yâsin 13
vadrıb (ve ıdrıb) meselen : ve örnek, misal ver
-
36-Yâsin 13
lehum : onlara
-
36-Yâsin 13
meselen : misal, örnek
-
36-Yâsin 13
ashâbe : halk
-
36-Yâsin 13
el karyeti : karye, şehir, kasaba
-
36-Yâsin 13
iz câe-hâ : ona gelmişti
-
36-Yâsin 13
el murselûne : (gönderilmiş) resûller
-
36-Yâsin 14
iz erselnâ : biz göndermiştik
-
36-Yâsin 14
ileyhim : onlara
-
36-Yâsin 14
isneyni : iki
-
36-Yâsin 14
fe : o zaman, fakat, bunun üzerine
-
36-Yâsin 14
kezzebû-humâ : ikisini tekzip ettiler, yalanladılar
-
36-Yâsin 14
fe : o zaman, fakat, bunun üzerine
-
36-Yâsin 14
azzeznâ : azîz kıldık, güçlendirdik, destekledik
-
36-Yâsin 14
fe : o zaman, fakat, bunun üzerine
-
36-Yâsin 14
ileykum : size
-
36-Yâsin 14
murselûne : (gönderilmiş) resûller
-
36-Yâsin 15
mâ entum : siz değilsiniz
-
36-Yâsin 15
beşerun : beşer
-
36-Yâsin 15
ve mâ enzele : ve indirmedi
-
36-Yâsin 15
er rahmânu : Rahmân
-
36-Yâsin 15
min şey'in : bir şey(den)
-
36-Yâsin 15
entum : siz
-
36-Yâsin 15
tekzibûne : tekzip ediyorsunuz, yalan söylüyorsunuz
-
36-Yâsin 16
ya'lemu : bilir
-
36-Yâsin 16
ileykum : size
-
36-Yâsin 16
le : gerçekten
-
36-Yâsin 16
murselûne : (gönderilmiş) resûller
-
36-Yâsin 17
ve mâ aleynâ : ve bizim üzerimizde (sorumluluk) yok
-
36-Yâsin 17
el belâgu : tebliğ, bildirme
-
36-Yâsin 17
el mubînu : apaçık
-
36-Yâsin 18
tetayyernâ : uğursuzluğa uğradık
-
36-Yâsin 18
le : mutlaka, elbette, gerçekten
-
36-Yâsin 18
in lem tentehû : eğer vazgeçmezseniz
-
36-Yâsin 18
le : mutlaka, elbette, gerçekten
-
36-Yâsin 18
nercume- enne-kum \n(receme) : biz sizi mutlaka taşlarız \n: (taşladı)
-
36-Yâsin 18
ve le : ve mutlaka, elbette, gerçekten
-
36-Yâsin 18
yemesse- enne-kum \n(messe) : size mutlaka dokunacak \n: (dokundu)
-
36-Yâsin 18
elîmun : elîm, acı
-
36-Yâsin 19
mea-kum : sizinle beraber
-
36-Yâsin 19
e : mı
-
36-Yâsin 19
bel : hayır
-
36-Yâsin 19
entum : siz
-
36-Yâsin 19
musrifûne : müsrif, haddi aşan
-
36-Yâsin 20
ve câe : ve geldi
-
36-Yâsin 20
el medîneti : şehir
-
36-Yâsin 20
yes'â : koşuyor
-
36-Yâsin 20
kâle : dedi
-
36-Yâsin 20
ittebiû : tâbî olun
-
36-Yâsin 20
el murselîne : (gönderilmiş) resûllere
-
36-Yâsin 21
ittebiû : tâbî olun
-
36-Yâsin 21
men : kim, kişi(ler)
-
36-Yâsin 21
lâ yes'elu-kum : sizden istemiyor
-
36-Yâsin 21
ecren : (bir) ecir, ücret
-
36-Yâsin 21
ve hum : ve onlar
-
36-Yâsin 21
muhtedûne : hidayete ermiş olanlar
-
36-Yâsin 22
ve mâ : ve şey, ne, niçin
-
36-Yâsin 22
liye : bana, ben
-
36-Yâsin 22
ellezî : ki o
-
36-Yâsin 22
ve ileyhi : ve ona
-
36-Yâsin 22
turceûne : döndürüleceksiniz
-
36-Yâsin 23
e ettehızu : ben edinir miyim
-
36-Yâsin 23
âliheten : ilâhlar
-
36-Yâsin 23
er rahmânu : Rahmân
-
36-Yâsin 23
lâ tugni \n(lâ tugni ... şey'en) : gidermez, yarar sağlamaz, fayda vermez \n: (bir şey gidermez)
-
36-Yâsin 23
şefâatu-hum : onların şefaati
-
36-Yâsin 23
şey'en : bir şey
-
36-Yâsin 23
ve lâ yunkızû-ni : ve beni kurtaramazlar
-
36-Yâsin 24
izen : öyle olursa, bu taktirde, o zaman
-
36-Yâsin 24
le : mutlaka, elbette
-
36-Yâsin 25
âmentu : ben âmenû oldum, îmân ettim
-
36-Yâsin 25
fe : öyleyse
-
36-Yâsin 25
ismeû-ni : beni işitin
-
36-Yâsin 26
kîle : denildi
-
36-Yâsin 26
el cennete : cennet
-
36-Yâsin 26
kâle : dedi
-
36-Yâsin 26
yâ leyte : keşke
-
36-Yâsin 26
ya'lemûne : bilirler
-
36-Yâsin 27
gafere : mağfiret etti, günahları sevaba çevirdi
-
36-Yâsin 27
ve ceale-nî : ve beni kıldı
-
36-Yâsin 27
min el mukremîne : ikram edilenlerden
-
36-Yâsin 28
ve mâ enzelnâ : ve biz indirmedik
-
36-Yâsin 28
min es semâi : semadan, gökten
-
36-Yâsin 28
ve mâ kunnâ : ve biz olmadık
-
36-Yâsin 28
munzilîne : indirenler (indiriciler)
-
36-Yâsin 29
kânet : oldu
-
36-Yâsin 29
sayhaten : bir sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 29
vâhıdeten : tek, bir
-
36-Yâsin 29
fe : o zaman
-
36-Yâsin 29
hum hâmidûne : onlar sönenler, sönen kimseler
-
36-Yâsin 30
yâ hasreten : yazık, yazıklar olsun
-
36-Yâsin 30
alâ el ıbâdi : kullara
-
36-Yâsin 30
mâ ye'tî-him : onlara gelmedi
-
36-Yâsin 30
min resûlin : bir resûl(den)
-
36-Yâsin 30
bi-hi yestehziûne : onunla alay ediyorlar
-
36-Yâsin 31
e lem yerev : görmediler mi
-
36-Yâsin 31
kem : nice, kaç
-
36-Yâsin 31
ehleknâ : biz helâk ettik
-
36-Yâsin 31
kable-hum : onlardan önce
-
36-Yâsin 31
min el kurûni : aynı asrın insanlarından, nesillerden
-
36-Yâsin 31
enne-hum : muhakkak ki onlar
-
36-Yâsin 31
ileyhim lâ yerciûne : onlara dönmezler
-
36-Yâsin 32
ve in : ve ancak
-
36-Yâsin 32
lemmâ : olduğu zaman
-
36-Yâsin 32
cemîun : toplanma
-
36-Yâsin 32
ledeynâ : huzurumuzda
-
36-Yâsin 32
muhdarûne : hazır bulundurulanlar
-
36-Yâsin 33
ve âyetun : ve bir âyet, mucize, delil
-
36-Yâsin 33
lehum : onlar için
-
36-Yâsin 33
el ardu : arz, yeryüzü, yer, toprak
-
36-Yâsin 33
el meytetu : ölü
-
36-Yâsin 33
ahyeynâ-hâ : biz onu dirilttik
-
36-Yâsin 33
ve ahrecnâ : ve biz çıkarttık
-
36-Yâsin 33
habben : taneler
-
36-Yâsin 33
fe : böylece
-
36-Yâsin 33
ye'kulûne : yerler
-
36-Yâsin 34
ve cealnâ : ve biz kıldık, yaptık
-
36-Yâsin 34
cennâtin : bahçeler
-
36-Yâsin 34
ve a'nâbin : ve üzüm (bağları)
-
36-Yâsin 34
ve feccernâ : ve fışkırttık
-
36-Yâsin 34
min el uyûni : pınarlar(dan)
-
36-Yâsin 35
li ye'kulû : yesinler
-
36-Yâsin 35
min semeri-hi : onun ürününden, meyvesinden
-
36-Yâsin 35
ve mâ : ve şey
-
36-Yâsin 35
âmilet-hu : onu yaptılar
-
36-Yâsin 35
eydî-him : (onların) elleri
-
36-Yâsin 35
e : mı
-
36-Yâsin 35
fe : o halde, hâlâ
-
36-Yâsin 35
lâ yeşkurûne : şükretmiyorlar, şükretmezler
-
36-Yâsin 36
subhânellezî (subhâne ellezî) : o sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
36-Yâsin 36
el ezvâce : çiftler, eşler
-
36-Yâsin 36
kulle-hâ : onun hepsi
-
36-Yâsin 36
el ardu : arz, yer
-
36-Yâsin 36
ve min enfusi-him : ve onların nefslerinden
-
36-Yâsin 36
ve mimmâ (min mâ) : ve şeylerden
-
36-Yâsin 36
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
36-Yâsin 37
ve âyetun : ve bir âyet, delil, mucize, ibret
-
36-Yâsin 37
lehum : onlar için, onlara
-
36-Yâsin 37
el leylu : gece
-
36-Yâsin 37
neslehu : sıyırırız, çekip alırız
-
36-Yâsin 37
en nehâre : gündüz
-
36-Yâsin 37
fe : o zaman
-
36-Yâsin 37
muzlimûne : karanlıkta kalan kimseler, karanlıkta kalanlar
-
36-Yâsin 38
ve eş şemsu : ve güneş
-
36-Yâsin 38
tecrî : akar, gider
-
36-Yâsin 38
mustekarrin : karar kılınmış, kararlaştırılmış
-
36-Yâsin 38
lehâ : ona
-
36-Yâsin 38
zâlike : işte bu
-
36-Yâsin 38
el azîzi : azîz olan, güçlü ve üstün olan
-
36-Yâsin 38
el alîmi : alîm olan, en iyi bilen
-
36-Yâsin 39
ve el kamere : ve kamer, ay
-
36-Yâsin 39
kaddernâ-hu : biz ona takdir ettik
-
36-Yâsin 39
menâzile : menziller
-
36-Yâsin 39
âde : döndü
-
36-Yâsin 39
ke : gibi
-
36-Yâsin 39
el urcûni : hurma salkımının dalı
-
36-Yâsin 39
el kadîmi : eski (kurumuş)
-
36-Yâsin 40
leş şemsu (lâ eş şemsu) : güneş olmaz (olamaz)
-
36-Yâsin 40
yenbegî : gerekir, mümkün olur
-
36-Yâsin 40
lehâ : ona
-
36-Yâsin 40
en tudrike : erişmek, yetişmek
-
36-Yâsin 40
el kamere : kamer, ay
-
36-Yâsin 40
ve lel leylu (ve lâ el leylu) : ve gece olmaz (olamaz)
-
36-Yâsin 40
en nehâri : gündüz
-
36-Yâsin 40
ve kullun : ve hepsi
-
36-Yâsin 40
felekin : felek, yörünge
-
36-Yâsin 40
yesbehûne : yüzerler, seyrederler, giderler
-
36-Yâsin 41
ve âyetun : ve bir âyet
-
36-Yâsin 41
lehum : onlar için
-
36-Yâsin 41
ennâ : nasıl
-
36-Yâsin 41
hamelnâ : taşıdık
-
36-Yâsin 41
zurriyyete-hum : onların zürriyeti
-
36-Yâsin 41
fî el fulki : gemi içinde, gemide
-
36-Yâsin 41
el meşhûni : dolu
-
36-Yâsin 42
ve halaknâ : ve biz yarattık
-
36-Yâsin 42
lehum : onlar için
-
36-Yâsin 42
mâ yerkebûne : bindiğiniz şeyler
-
36-Yâsin 43
ve in : ve eğer
-
36-Yâsin 43
neşe' : dileriz
-
36-Yâsin 43
fe : artık, o zaman
-
36-Yâsin 43
lehum : onlar için, onlara
-
36-Yâsin 43
ve lâ hum yunkazûne : ve onlar kurtarılmazlar
-
36-Yâsin 44
rahmeten : bir rahmet
-
36-Yâsin 44
ve metâan : ve metalanma, faydalanma
-
36-Yâsin 45
ve izâ : ve olduğu zaman, olmuştu
-
36-Yâsin 45
kîle : denildi
-
36-Yâsin 45
lehum : onlara
-
36-Yâsin 45
ittekû : sakının, takva sahibi olun
-
36-Yâsin 45
mâ beyne eydî-kum : elleriniz arasındaki, önünüzdeki şeyler
-
36-Yâsin 45
ve mâ halfe-kum : ve arkanızdaki şeyler
-
36-Yâsin 45
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
36-Yâsin 45
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
36-Yâsin 46
ve mâ te'tî-him : ve onlara gelmedi
-
36-Yâsin 46
min âyetin : bir âyetten
-
36-Yâsin 46
mu'ridîne : yüz çevirenler
-
36-Yâsin 47
ve izâ kîle : ve denildiği zaman
-
36-Yâsin 47
lehum : onlara
-
36-Yâsin 47
enfikû : infâk edin, verin
-
36-Yâsin 47
rezaka-kum allâhu : Allah'ın sizi rızıklandırdığı
-
36-Yâsin 47
kâle ellezîne : onlar dediler
-
36-Yâsin 47
keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
36-Yâsin 47
li ellezîne : o kimselere
-
36-Yâsin 47
âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar
-
36-Yâsin 47
e nut'imu : biz mi doyuracağız, biz mi yedireceğiz
-
36-Yâsin 47
men : kim, kimse, kişi
-
36-Yâsin 47
lev : olsaydı, eğer
-
36-Yâsin 47
yeşâullâhu (yeşâu allâhu) : Allah diler
-
36-Yâsin 47
at'ame-hu : onu doyurur
-
36-Yâsin 47
in entum : eğer siz
-
36-Yâsin 48
ve yekûlûne : ve derler
-
36-Yâsin 48
metâ : ne zaman
-
36-Yâsin 48
el va'du : vaad
-
36-Yâsin 48
sâdikîne : doğru sözlüler
-
36-Yâsin 49
mâ yenzurûne : bakmazlar, gözlemiyorlar
-
36-Yâsin 49
sayhaten : sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 49
vâhıdeten : bir, tek
-
36-Yâsin 49
te'huzu-hum : onları alır, yakalar
-
36-Yâsin 49
ve hum : ve onlar
-
36-Yâsin 49
yahıssımûne : çekişirler, tartışırlar
-
36-Yâsin 50
fe : artık
-
36-Yâsin 50
lâ yestetîûne : güçleri yetmez
-
36-Yâsin 50
tavsiyeten : tavsiye, vasiyet
-
36-Yâsin 50
ve lâ : ve yok, değil
-
36-Yâsin 50
ehli-him : onların aileleri
-
36-Yâsin 50
yerciûne : dönerler
-
36-Yâsin 51
ve nufiha : ve üfürüldü
-
36-Yâsin 51
fî es sûri : sur'a
-
36-Yâsin 51
fe : o zaman
-
36-Yâsin 51
min el ecdâsi : kabirlerden
-
36-Yâsin 51
yensilûne : koşarlar
-
36-Yâsin 52
veyle-nâ : yazıklar olsun bize
-
36-Yâsin 52
men : kim, kimse
-
36-Yâsin 52
bease-nâ : bizi diriltti
-
36-Yâsin 52
min merkadi-nâ : uykuya bırakıldığımız yerden
-
36-Yâsin 52
mâ vaade : vaadettiği
-
36-Yâsin 52
er rahmânu : Rahmân'ın
-
36-Yâsin 52
ve sadaka : ve doğru söylemiş
-
36-Yâsin 52
el murselûne : gönderilen resûller
-
36-Yâsin 53
kânet : oldu
-
36-Yâsin 53
sayhaten : sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 53
vâhıdeten : bir, tek
-
36-Yâsin 53
fe : artık, işte
-
36-Yâsin 53
cemîun : toplu olarak, hepsi
-
36-Yâsin 53
ledey-nâ : huzurumuza
-
36-Yâsin 53
muhdarûne : hazır bulunanlar
-
36-Yâsin 54
fe : artık, işte
-
36-Yâsin 54
el yevme : bugün, o gün
-
36-Yâsin 54
lâ tuzlemu : zulmedilmez
-
36-Yâsin 54
nefsun : nefs, kimse, kişi
-
36-Yâsin 54
şey'en : şey
-
36-Yâsin 54
ve lâ tuczevne : ve karşılık görmezsiniz, cezalandırılmazsınız
-
36-Yâsin 54
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
36-Yâsin 55
inne : muhakkak ki
-
36-Yâsin 55
ashâbe : sahip, ehil, halk
-
36-Yâsin 55
el cenneti : cennet
-
36-Yâsin 55
el yevme : o gün, bugün
-
36-Yâsin 55
fâkihûne : memnun, hoşnut, zevk-ü sefada olanlar
-
36-Yâsin 56
ve ezvâcu-hum : ve onların eşleri
-
36-Yâsin 56
alâ el erâiki : tahtlar üzerinde
-
36-Yâsin 56
muttekiûne : yaslanmış olanlar
-
36-Yâsin 57
lehum : onlar için vardır
-
36-Yâsin 57
fâkihetun : yemiş, meyve
-
36-Yâsin 57
ve lehum : ve onlar için
-
36-Yâsin 57
mâ yeddeûne : istedikleri şeyler
-
36-Yâsin 58
selâmun : selâm
-
36-Yâsin 58
kavlen : söz
-
36-Yâsin 59
ve imtâzû : ve ayrılın, çekilin
-
36-Yâsin 59
el yevme : o gün, bugün
-
36-Yâsin 59
eyyuhâ : ey
-
36-Yâsin 59
el mucrimûne : mücrimler, günahkârlar
-
36-Yâsin 60
e lem a'had : ahd almadım mı
-
36-Yâsin 60
ileykum : size
-
36-Yâsin 60
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
36-Yâsin 60
en lâ ta'budû : kul olmamanız
-
36-Yâsin 60
eş şeytâne : şeytan
-
36-Yâsin 60
inne-hu : muhakkak ki o
-
36-Yâsin 60
lekum : sizin için, size
-
36-Yâsin 61
ve eni'budûnî (en i'budû-nî) : ve bana kul olun
-
36-Yâsin 61
sırâtun mustekîmun : Sıratı Mustakîm, Allah'a yönelmiş yol, Allah'a götüren yol
-
36-Yâsin 62
ve lekad : ve andolsun
-
36-Yâsin 62
edalle : dalâlette bıraktı, saptırdı
-
36-Yâsin 62
cibillen : insanlar, halk, cemaat
-
36-Yâsin 62
kesîran : çok, çoğu
-
36-Yâsin 62
e : mı
-
36-Yâsin 62
fe : o zaman, hâlâ
-
36-Yâsin 62
lem tekûnû : olmuyorsunuz, olmazsınız
-
36-Yâsin 62
ta'kılûne : akıl ediyorsunuz
-
36-Yâsin 63
cehennem : cehennem
-
36-Yâsin 63
elletî : ki o
-
36-Yâsin 63
tûadûne : size vaadediliyor
-
36-Yâsin 64
ıslev-hâ : ona yaslanın
-
36-Yâsin 64
el yevme : o gün, bugün
-
36-Yâsin 64
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
36-Yâsin 65
el yevme : o gün, bugün
-
36-Yâsin 65
alâ efvâhi-him : onların ağızlarının üzerini
-
36-Yâsin 65
ve tukellimu-nâ : ve bizimle konuşur, söyler, anlatır
-
36-Yâsin 65
eydî-him : onların elleri
-
36-Yâsin 65
ve teşhedu : ve şahitlik eder
-
36-Yâsin 65
erculu-hum : onların ayakları
-
36-Yâsin 65
yeksibûne : kazanıyorlar
-
36-Yâsin 66
ve lev : ve şâyet, eğer
-
36-Yâsin 66
neşâu : dileriz
-
36-Yâsin 66
le : elbette
-
36-Yâsin 66
tamesnâ : sildik, mahvettik
-
36-Yâsin 66
festebekû (fe istebekû) : böylece, o zaman koştular, koşuştular
-
36-Yâsin 66
es sırâta : yol
-
36-Yâsin 66
fe : o zaman, o taktirde, bundan sonra
-
36-Yâsin 66
ennâ : nasıl
-
36-Yâsin 66
yubsırûne : görürler
-
36-Yâsin 67
ve lev : ve şâyet, eğer
-
36-Yâsin 67
neşâu : dileriz
-
36-Yâsin 67
le mesahnâ-hum : elbette onları değiştirdik
-
36-Yâsin 67
alâ mekâneti-him : mekânlarında, onların bulunduğu yerde
-
36-Yâsin 67
fe mâstetâû (mâ istetâû) : o zaman güçleri yetmez
-
36-Yâsin 67
mudiyyen : geçip gitme, ileri gitme
-
36-Yâsin 67
ve lâ yerciûne : ve geri dönmezler
-
36-Yâsin 68
ve men : ve kim, kimi
-
36-Yâsin 68
nunekkis-hu : onu tersine çeviririz, onun kuvvetini gideririz
-
36-Yâsin 68
fî el halkı : yaratılışta
-
36-Yâsin 68
e fe lâ ya'kılûne : hâlâ akıl etmezler mi
-
36-Yâsin 69
ve mâ allemnâ-hu : ve biz ona öğretmedik
-
36-Yâsin 69
eş şi're : şiir
-
36-Yâsin 69
ve mâ yenbagî : ve yakışmaz
-
36-Yâsin 69
lehu : ona
-
36-Yâsin 69
huve : o
-
36-Yâsin 69
ve kur'ânun : ve Kur'ân
-
36-Yâsin 70
yunzire : inzar eder, uyarır
-
36-Yâsin 70
men : kim, kimse, kişi
-
36-Yâsin 70
kâne : oldu
-
36-Yâsin 70
hayyen : hayy, diri
-
36-Yâsin 70
ve yehıkka : ve hak olur
-
36-Yâsin 70
el kavlu : söz
-
36-Yâsin 70
el kâfirîne : kâfirler
-
36-Yâsin 71
e : mı
-
36-Yâsin 71
ve lem yerev : ve görmüyorlar, görmediler
-
36-Yâsin 71
ennâ : nasıl
-
36-Yâsin 71
lehum : onlara, onlar için
-
36-Yâsin 71
amilet : yaptı
-
36-Yâsin 71
eydî-nâ : ellerimiz
-
36-Yâsin 71
en'âmen : hayvanlar
-
36-Yâsin 71
fe : böylece
-
36-Yâsin 71
lehâ : ona
-
36-Yâsin 71
mâlikûne : malik olanlar
-
36-Yâsin 72
ve zellelnâ-hâ : ve biz onu zelil ettik, itaatkâr kıldık, boyun eğdirdik
-
36-Yâsin 72
lehum : onlara, onlar için
-
36-Yâsin 72
fe : böylece
-
36-Yâsin 72
ve min-hâ : ve ondan
-
36-Yâsin 72
ye'kulûne : yerler
-
36-Yâsin 73
ve lehum : ve onlar için
-
36-Yâsin 73
menâfiu : menfaatler, faydalar, yararlar
-
36-Yâsin 73
ve meşâribu : ve içecek şeyler
-
36-Yâsin 73
e : mı
-
36-Yâsin 73
fe : artık, hâlâ
-
36-Yâsin 73
lâ yeşkurûne : şükretmiyorlar, şükretmezler
-
36-Yâsin 74
vettehazû (ve ittehazû) : ve ittihaz ettiler, edindiler
-
36-Yâsin 74
âliheten : ilâhlar
-
36-Yâsin 74
lealle-hum : umulur ki onlar, böylece onlar ümit ederek
-
36-Yâsin 74
yunsarûne : yardım olunurlar
-
36-Yâsin 75
lâ yestetîûne : muktedir değildirler, olamazlar, güçleri yetmez
-
36-Yâsin 75
ve hum : ve onlar
-
36-Yâsin 75
lehum : onlar için
-
36-Yâsin 75
muhdarûne : hazır bulunan
-
36-Yâsin 76
fe : artık
-
36-Yâsin 76
lâ yahzun-ke : seni mahzun etmesin
-
36-Yâsin 76
na'lemu : biliriz
-
36-Yâsin 76
mâ yusirrûne : sır olan şeyler, sakladıkları şeyler
-
36-Yâsin 76
ve mâ yu'linûne : ve aleni olan, açıkladıkları şeyler
-
36-Yâsin 77
e : mı
-
36-Yâsin 77
ve lem yera : ve görmüyorlar, görmediler
-
36-Yâsin 77
el insânu : insan
-
36-Yâsin 77
ennâ : nasıl
-
36-Yâsin 77
min nutfetin : bir nutfeden
-
36-Yâsin 77
fe : sonra
-
36-Yâsin 77
huve : o
-
36-Yâsin 78
ve darebe (meselen) : ve örnek verdi, misal getirdi
-
36-Yâsin 78
lenâ : bize
-
36-Yâsin 78
meselen : örnek, misal
-
36-Yâsin 78
ve nesiye : ve unuttu
-
36-Yâsin 78
kâle : dedi
-
36-Yâsin 78
men : kim
-
36-Yâsin 78
el izâme : kemikler
-
36-Yâsin 78
ve hiye : ve o
-
36-Yâsin 78
remîmun : çürüyüp dağılmış
-
36-Yâsin 79
ellezî : ki o
-
36-Yâsin 79
enşee-hâ : onu inşa etti, yaptı
-
36-Yâsin 79
evvele : evvel, önce
-
36-Yâsin 79
merretin : kere
-
36-Yâsin 79
ve huve : ve o
-
36-Yâsin 80
ellezî : ki o, o ...dır
-
36-Yâsin 80
ceale : kıldı
-
36-Yâsin 80
lekum : size, sizin için
-
36-Yâsin 80
min eş şeceri : ağaçtan
-
36-Yâsin 80
el ahdari : yeşil
-
36-Yâsin 80
nâren : ateş
-
36-Yâsin 80
fe : artık, böylece
-
36-Yâsin 80
entum : size
-
36-Yâsin 80
tûkıdûne : yakıyorsunuz, yakarsınız
-
36-Yâsin 81
e : mı
-
36-Yâsin 81
ve leyse : ve değil
-
36-Yâsin 81
ellezî : ki o, ... o dur
-
36-Yâsin 81
es semâvâti : semalar, gökler
-
36-Yâsin 81
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
36-Yâsin 81
en yahluka : yaratmak, yaratmaya
-
36-Yâsin 81
misle-hum : onların benzeri, aynısı, eşi
-
36-Yâsin 81
belâ : evet
-
36-Yâsin 81
ve huve : ve o
-
36-Yâsin 81
el hallâku : yaratan, yaratıcı
-
36-Yâsin 81
el alîmu : en iyi bilen
-
36-Yâsin 82
innemâ : sadece
-
36-Yâsin 82
emru-hu : onun emri
-
36-Yâsin 82
izâ erâde : irade ettiği, dilediği zaman
-
36-Yâsin 82
şey'en : bir şey
-
36-Yâsin 82
en yekûle : söylemek, demek
-
36-Yâsin 82
lehu : ona
-
36-Yâsin 82
fe : artık, böylece, hemen
-
36-Yâsin 82
yekûnu : olur
-
36-Yâsin 83
fe : işte
-
36-Yâsin 83
subhâne : (o) sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
36-Yâsin 83
ellezî : ki o, ... o dur
-
36-Yâsin 83
bi yedi-hî : onun elinde
-
36-Yâsin 83
melekûtu : melekût, mülk ve hükümranlık
-
36-Yâsin 83
kulli şey'in : herşey
-
36-Yâsin 83
ve ileyhi : ve ona
-
36-Yâsin 83
turceûne : döndürüleceksiniz
-
37-Sâffât 1
ve : ve andolsun, yemin olsun
-
37-Sâffât 1
es sâffâti : saflar halinde duranlar, saf bağlayanlar
-
37-Sâffât 1
saffen : saflar halinde, saf bağlayarak
-
37-Sâffât 2
fe : ve de
-
37-Sâffât 2
ez zâcirâti : zecredenler, sevkedenler, koruyanlar, kuvvet kullananlar
-
37-Sâffât 2
zecran : toplayarak, sevkederek, koruyarak
-
37-Sâffât 3
fe : ve, ve de
-
37-Sâffât 3
et tâliyâti : tilâvet edenler, okuyanlar
-
37-Sâffât 4
inne : muhakkak
-
37-Sâffât 4
ilâhe-kum : sizin ilâhınız
-
37-Sâffât 4
le : muhakkak, elbette
-
37-Sâffât 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
37-Sâffât 5
ve el ardı : ve yeryüzü
-
37-Sâffât 5
ve mâ beyne-humâ : ve ikisi arasındakiler
-
37-Sâffât 5
ve rabbu : ve Rab
-
37-Sâffât 5
el meşârıkı : şarklar, doğular
-
37-Sâffât 6
zeyyennâ : süsledik
-
37-Sâffât 6
es semâe : sema, gökyüzü
-
37-Sâffât 6
ed dunyâ : dünya
-
37-Sâffât 6
bi zîynetin : ziynet ile
-
37-Sâffât 6
el kevâkibi : gezegenler
-
37-Sâffât 7
ve hıfzan : ve koruyarak
-
37-Sâffât 7
şeytânin : şeytan
-
37-Sâffât 8
lâ yessemmeûne ilâ : kulak veremezler, dinleyemezler
-
37-Sâffât 8
el meleil a'lâ : Melei A'lâ, yüce, şerefli topluluk
-
37-Sâffât 8
ve yukzefûne : ve atılırlar
-
37-Sâffât 9
ve lehum : ve onlar için, onlar için vardır
-
37-Sâffât 10
men : kim, kimse
-
37-Sâffât 10
hatıfe : kaptı, kaçtı
-
37-Sâffât 10
el hatfete : kapmak, kaçmak
-
37-Sâffât 10
fe : o zaman, o taktirde
-
37-Sâffât 10
etbea-hu : ona tâbî olur, ona ulaşır
-
37-Sâffât 11
fe : artık, haydi
-
37-Sâffât 11
istefti-him : onlardan fetva iste, açıklama iste, sor
-
37-Sâffât 11
e hum : onlar mı
-
37-Sâffât 11
eşeddu : daha kuvvetli
-
37-Sâffât 11
em : yoksa, veya
-
37-Sâffât 11
men : kimse
-
37-Sâffât 12
bel : aksine, evet
-
37-Sâffât 12
acibte : sen şaşırdın, hayret ettin
-
37-Sâffât 12
ve yesharûne : ve onlar alay ediyorlar
-
37-Sâffât 13
ve izâ : ve olduğu zaman
-
37-Sâffât 13
lâ yezkurûne : tezekkür etmezler
-
37-Sâffât 14
ve izâ : ve olduğu zaman
-
37-Sâffât 14
raev : gördüler
-
37-Sâffât 14
âyeten : bir âyet, mucize
-
37-Sâffât 14
yesteshırûne : alay ediyorlar
-
37-Sâffât 15
ve kâlû : ve dediler
-
37-Sâffât 16
e : mi
-
37-Sâffât 16
ve kunnâ : ve biz olduk
-
37-Sâffât 16
turâben : toprak
-
37-Sâffât 16
ve izâmen : ve kemik
-
37-Sâffât 16
e : mi
-
37-Sâffât 16
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 16
meb'ûsûne : beas edilenler, diriltilenler
-
37-Sâffât 17
e : mı
-
37-Sâffât 17
ve âbâu-nâ : ve babalarımız
-
37-Sâffât 17
el evvelûne : evvelkiler
-
37-Sâffât 18
neam : evet
-
37-Sâffât 18
ve entum : ve siz
-
37-Sâffât 18
dâhırûne : zelil olanlar, hor ve hakir olanlar
-
37-Sâffât 19
fe : işte o zaman
-
37-Sâffât 19
innemâ : yalnızca, sadece
-
37-Sâffât 19
hiye : o
-
37-Sâffât 19
zecretun : haykırış, çığlık
-
37-Sâffât 19
vâhıdetun : bir tek
-
37-Sâffât 19
fe izâ hum : işte o zaman onlar
-
37-Sâffât 19
yenzurûne : bakacaklar, görecekler
-
37-Sâffât 20
ve kâlû : ve dediler
-
37-Sâffât 20
yâ veylenâ : yazıklar olsun bize, eyvahlar olsun bize
-
37-Sâffât 20
yevmu : gün
-
37-Sâffât 20
ed dîni : dîn
-
37-Sâffât 21
yevmu : gün
-
37-Sâffât 21
el fasli : fasıl, ayırma hüküm verme
-
37-Sâffât 21
ellezî : ki o
-
37-Sâffât 21
tukezzibûne : tekzip ediyorsunuz, yalanlıyorsunuz
-
37-Sâffât 22
ellezîne zalemû : ki onlar zulmettiler, zulmedenler
-
37-Sâffât 22
ve ezvâce-hum : ve onlara eş olanlar, yardımcı olanlar
-
37-Sâffât 22
ve mâ : ve şeyler
-
37-Sâffât 22
ya'budûne : tapıyorlar
-
37-Sâffât 23
fehdû-hum : artık onları hidayet edin, ulaştırın
-
37-Sâffât 23
el cahîmi : cahîm, cehennem
-
37-Sâffât 24
inne-hum : muhakkak onlar
-
37-Sâffât 24
mes'ûlûne : mesuldürler
-
37-Sâffât 25
mâ lekum : size ne oldu
-
37-Sâffât 25
lâ tenâsarûne : yardımlaşmıyorsunuz
-
37-Sâffât 26
bel : hayır
-
37-Sâffât 26
el yevme : gün, bugün
-
37-Sâffât 26
musteslimûne : teslim olanlar
-
37-Sâffât 27
ve akbele : ve karşılıklı
-
37-Sâffât 27
yetesâelûne : sorarlar
-
37-Sâffât 28
inne-kum : muhakkak siz, gerçekten siz
-
37-Sâffât 28
te'tûne-nâ : bize geliyorsunuz
-
37-Sâffât 28
an el yemîni : sağ taraftan
-
37-Sâffât 29
bel : hayır
-
37-Sâffât 29
lem tekûnû : siz olmadınız
-
37-Sâffât 29
mû'minîne : mü'minler, âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
37-Sâffât 30
ve mâ kâne : ve olmadı
-
37-Sâffât 30
lenâ : bize, bizim
-
37-Sâffât 30
aleykum : sizin üzerinizde
-
37-Sâffât 30
bel : hayır
-
37-Sâffât 30
kavmen : bir kavim
-
37-Sâffât 30
tâgîne : azgın
-
37-Sâffât 31
fe : o zaman, artık
-
37-Sâffât 31
aleynâ : üzerimize
-
37-Sâffât 31
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 31
zâıkûne : tadacak olanlar
-
37-Sâffât 32
fe : artık, öyleyse, böylece, evet
-
37-Sâffât 32
agveynâ-kum : sizi biz azdırdık
-
37-Sâffât 32
gâvîne : azgın olanlar, azgınlar
-
37-Sâffât 33
fe : artık, işte
-
37-Sâffât 33
inne-hum : muhakkak onlar
-
37-Sâffât 33
yevme izin : izin günü
-
37-Sâffât 33
fî el azâbi : azabın içinde, azapta
-
37-Sâffât 33
muşterikûne : müşterek, ortak olanlar
-
37-Sâffât 34
kezâlike : işte böyle
-
37-Sâffât 34
nef'alu : biz yaparız
-
37-Sâffât 34
bi el mucrimîne : mücrimlere, suçlulara, günahkârlara
-
37-Sâffât 35
Inne-hum : muhakkak onlar
-
37-Sâffât 35
kîle : denildi
-
37-Sâffât 35
lehum : onlara
-
37-Sâffât 35
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
37-Sâffât 35
yestekbirûne : kibirlenirler, büyüklenirler
-
37-Sâffât 36
ve yekûlûne : ve söylerler, derler
-
37-Sâffât 36
e innâ : muhakkak ki biz mi
-
37-Sâffât 36
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
37-Sâffât 36
âliheti-nâ : ilâhlarımız
-
37-Sâffât 36
mecnûnin : mecnun, deli
-
37-Sâffât 37
bel : hayır
-
37-Sâffât 37
câe bi : getirdi
-
37-Sâffât 37
el hakkı : hak
-
37-Sâffât 37
ve saddaka : ve doğruladı, tasdik etti
-
37-Sâffât 37
el murselîne : gönderilen resûller, elçiler
-
37-Sâffât 38
Inne-kum : muhakkak siz
-
37-Sâffât 38
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 38
el azâbi : azap
-
37-Sâffât 38
el elîmi : elîm, acı
-
37-Sâffât 39
ve mâ tuczevne : ve cezalandırılmazsınız
-
37-Sâffât 39
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
37-Sâffât 40
el muhlesîne : muhlis olan, halis olan
-
37-Sâffât 41
ulâike : işte onlar
-
37-Sâffât 41
lehum : onlar için vardır
-
37-Sâffât 42
fevâkihu : meyveler
-
37-Sâffât 42
ve hum : ve onlar
-
37-Sâffât 42
mukremûne : ikram olunanlar
-
37-Sâffât 43
cennâtin : cennetler
-
37-Sâffât 44
mutekâbilîne : karşılıklı
-
37-Sâffât 45
aleyhim : onların üzerine
-
37-Sâffât 45
bi ke'sin : kadehler ile, kadehler
-
37-Sâffât 46
beydâe : beyaz, berrak
-
37-Sâffât 46
lezzetin : lezzetli
-
37-Sâffât 46
li eş şâribîne : içenler için
-
37-Sâffât 47
ve lâ hum : ve onlar olmaz
-
37-Sâffât 47
yunzefûne : sarhoş olurlar
-
37-Sâffât 48
ve inde-hum : ve onların yanında (vardır)
-
37-Sâffât 48
et tarfı : bakışlar
-
37-Sâffât 49
ke : gibi
-
37-Sâffât 49
enne : muhakkak
-
37-Sâffât 49
hunne : onlar
-
37-Sâffât 49
beydun : yumurta
-
37-Sâffât 49
meknûnun : ekinnetli, örtülü, muhafaza edilmiş, saklı
-
37-Sâffât 50
fe : artık, bundan sonra
-
37-Sâffât 50
akbele : karşılıklı
-
37-Sâffât 50
yetesâelûne : karşılıklı sorarlar
-
37-Sâffât 51
kâle : dedi
-
37-Sâffât 51
kâne : oldu, idi
-
37-Sâffât 52
yekûlu : der, söyler
-
37-Sâffât 52
e : mı
-
37-Sâffât 52
inne-ke : muhakkak ki sen
-
37-Sâffât 52
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 52
el musaddikîne : tasdik edenler
-
37-Sâffât 53
e : mı
-
37-Sâffât 53
ve kunnâ : ve biz olduk
-
37-Sâffât 53
turâben : toprak
-
37-Sâffât 53
ve izâmen : ve kemik
-
37-Sâffât 53
e : mı
-
37-Sâffât 53
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 53
medînûne : cezalandırılanlar
-
37-Sâffât 54
kâle : dedi
-
37-Sâffât 54
hel : mı
-
37-Sâffât 54
entum : siz
-
37-Sâffât 54
muttaliûne : muttali olanlar, yakînen bilenler
-
37-Sâffât 55
fettalea (fe ittalea) : o zaman muttali oldu, halini yakînen gördü
-
37-Sâffât 55
fe : o zaman, böylece
-
37-Sâffât 55
reâ-hu : onu gördü
-
37-Sâffât 55
fî sevâi : ortasında
-
37-Sâffât 55
el cahîmi : cahîm, cehennem
-
37-Sâffât 56
kâle : dedi
-
37-Sâffât 56
in kidte : az daha oluyordu
-
37-Sâffât 56
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 56
turdîne : helâk edecektin
-
37-Sâffât 57
ve lev lâ : ve eğer olmasaydı
-
37-Sâffât 57
ni'metu : ni'met
-
37-Sâffât 57
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 57
min el muhdarîne : hazır bulunanlardan (bulundurulanlardan)
-
37-Sâffât 58
e fe : artık, öyle mi
-
37-Sâffât 58
bi meyyitîne : ölüler
-
37-Sâffât 59
mevtete-nâ : bizim ölümümüz
-
37-Sâffât 59
el ûlâ : ilk
-
37-Sâffât 59
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
37-Sâffât 59
bi muazzebîne : azaba uğratılacak olanlar, azap edilenler, azap görecek olanlar
-
37-Sâffât 60
inne : muhakkak
-
37-Sâffât 60
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 60
huve : o
-
37-Sâffât 60
el fevzu el azîmu : fevzül azîm, en büyük kurtuluş
-
37-Sâffât 61
fe : böylece, artık
-
37-Sâffât 61
el ya'meli : yapsın, çalışsın, amel etsin
-
37-Sâffât 61
el âmilûne : çalışanlar, amel edenler
-
37-Sâffât 62
e : mı
-
37-Sâffât 62
zâlike : işte bu, bu
-
37-Sâffât 62
nuzulen : ikram olarak, karşılık olarak
-
37-Sâffât 62
em : yoksa, veya
-
37-Sâffât 62
şeceretu : ağaç
-
37-Sâffât 62
ez zakkûmi : zakkum
-
37-Sâffât 63
cealnâ-hâ : onu kıldık
-
37-Sâffât 63
fitneten : bir fitne, bir imtihan
-
37-Sâffât 63
li ez zâlimîne : zalimler için
-
37-Sâffât 64
inne-hâ : muhakkak o
-
37-Sâffât 64
şeceretun : ağaç
-
37-Sâffât 64
el cahîmi : cahîm, cehennem
-
37-Sâffât 65
ke enne-hu : onun gibi
-
37-Sâffât 65
eş şeyâtîni : şeytanlar
-
37-Sâffât 66
fe : artık, böylece
-
37-Sâffât 66
inne-hum : muhakkak onlar
-
37-Sâffât 66
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 66
âkilûne : yiyenler, yiyecek olanlar
-
37-Sâffât 66
fe : o zaman, böylece
-
37-Sâffât 66
mâliûne : dolduranlar, dolduracak olanlar
-
37-Sâffât 66
el butûni : karınlar
-
37-Sâffât 67
summe : sonra
-
37-Sâffât 67
inne : muhakkak
-
37-Sâffât 67
lehum : onlar için, onlar için vardır
-
37-Sâffât 67
aleyhâ : ona, onun üstüne
-
37-Sâffât 67
le : mutlaka
-
37-Sâffât 67
şevben : karıştırılmış
-
37-Sâffât 68
summe : sonra
-
37-Sâffât 68
inne : muhakkak
-
37-Sâffât 68
mercia-hum : onların dönecekleri yer, dönüşleri
-
37-Sâffât 68
le : elbette, kesinlikle
-
37-Sâffât 68
ilel cahîmi (ilâ el cahîmi) : cehenneme
-
37-Sâffât 69
inne-hum : muhakkak onlar
-
37-Sâffât 69
elfev : buldular
-
37-Sâffât 69
âbâe-hum : onların ataları, babaları
-
37-Sâffât 69
dâllîne : dalâlette olanlar
-
37-Sâffât 70
fe : o zaman
-
37-Sâffât 70
yuhreûne : koşuyorlar
-
37-Sâffât 71
ve lekad : ve andolsun
-
37-Sâffât 71
dalle : dalâlette oldu
-
37-Sâffât 71
kable-hum : onlardan önce
-
37-Sâffât 71
ekseru : çoğu
-
37-Sâffât 71
el evvelîne : evvelkiler
-
37-Sâffât 72
ve lekad : ve andolsun
-
37-Sâffât 72
erselnâ : biz gönderdik
-
37-Sâffât 72
munzirîne : nezirler, uyarıcılar
-
37-Sâffât 73
fanzur (fe unzur) : o zaman, artık, bak
-
37-Sâffât 73
keyfe : nasıl
-
37-Sâffât 73
kâne : oldu
-
37-Sâffât 73
âkibetu : akıbet, son
-
37-Sâffât 73
el munzerîne : uyarılanlar
-
37-Sâffât 74
ibâdallâhi (ibâde allâhi) : Allah'ın kulları
-
37-Sâffât 74
el muhlasîne : muhlis olanlar
-
37-Sâffât 75
ve lekad : ve andolsun
-
37-Sâffât 75
fe : o zaman, işte
-
37-Sâffât 75
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
37-Sâffât 75
ni'me : ne güzel
-
37-Sâffât 75
el mucîbûne : icabet edilenler
-
37-Sâffât 76
ve necceynâ-hu : ve onu kurtardık
-
37-Sâffât 76
ve ehle-hu : ve onun ailesi
-
37-Sâffât 76
el kerbi el azîmi (kerbil azîm) : büyük üzüntü
-
37-Sâffât 77
ve cealnâ : ve biz kıldık
-
37-Sâffât 77
zurriyyete-hu : onun zürriyeti, soyu
-
37-Sâffât 77
el bâkîne : bâki olanlar, kalanlar
-
37-Sâffât 78
ve tereknâ : ve biz bıraktık
-
37-Sâffât 78
aleyhi : ona
-
37-Sâffât 78
fî el âhirîne : sonrakiler arasında
-
37-Sâffât 79
selâmun : selâm, selâm olsun
-
37-Sâffât 79
fî el âlemîne : âlemler içinde
-
37-Sâffât 80
kezâlike : işte böyle
-
37-Sâffât 80
neczî : biz cezalandırırız, karşılığını veririz, mükâfatlandırırız
-
37-Sâffât 80
el muhsinîne : muhsinler
-
37-Sâffât 81
inne-hu : muhakkak o
-
37-Sâffât 81
el mû'minîne : mü'min olanlar
-
37-Sâffât 82
summe : sonra
-
37-Sâffât 82
el âharîne : sonrakiler, diğerleri
-
37-Sâffât 83
ve inne : ve muhakkak
-
37-Sâffât 83
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 83
ibrâhîme : İbrâhîm
-
37-Sâffât 84
iz câe : gelmişti
-
37-Sâffât 84
rabbe-hu : onun Rabbi, Rab
-
37-Sâffât 84
selîmin : selîm, teslim olmuş, arınmış, güzelliklere açık
-
37-Sâffât 85
iz kâle : demişti
-
37-Sâffât 85
li ebî-hi : babasına
-
37-Sâffât 85
ve kavmi-hi : ve kavmine
-
37-Sâffât 85
ta'budûne : siz tapıyorsunuz
-
37-Sâffât 86
e : mı
-
37-Sâffât 86
ifken : iftira ederek, yalan söyleyerek
-
37-Sâffât 86
âliheten : ilâhlar
-
37-Sâffât 86
dûnallâhi (dûne allâhi) : Allah'tan başka
-
37-Sâffât 86
turîdûne : istiyorsunuz
-
37-Sâffât 87
fe : artık, bundan sonra
-
37-Sâffât 87
el âlemîne : âlemler
-
37-Sâffât 88
fe : sonra
-
37-Sâffât 88
nazraten : nazar ederek
-
37-Sâffât 88
fî en nucûmi : yıldızlarda, yıldızlara
-
37-Sâffât 89
fe : bunun üzerine
-
37-Sâffât 89
kâle : dedi
-
37-Sâffât 90
fe : bunun üzerine
-
37-Sâffât 90
tevellev : döndüler gittiler
-
37-Sâffât 90
mudbirîne : arkalarını dönenler, dönen kimseler
-
37-Sâffât 91
ferâga ilâ : ile ilgilendi
-
37-Sâffât 91
âliheti-him : onların ilâhları
-
37-Sâffât 91
fe : ve, öyleyse yani
-
37-Sâffât 91
kâle : dedi
-
37-Sâffât 91
e : mı
-
37-Sâffât 91
lâ te'kulûne : yemek yemiyorsunuz
-
37-Sâffât 92
mâ lekum : size ne oluyor, siz niçin, yoksa siz
-
37-Sâffât 92
lâ tentıkûne : konuşmuyorsunuz
-
37-Sâffât 93
ferâga : ilgilendi, boşalttı, devirdi
-
37-Sâffât 93
aleyhim : onları
-
37-Sâffât 93
darben : vurarak
-
37-Sâffât 93
bi el yemîni : sağ eli ile
-
37-Sâffât 94
fe : bunun üzerine
-
37-Sâffât 94
akbelû : karşısına geldiler
-
37-Sâffât 94
ileyhi : ona
-
37-Sâffât 94
yeziffûne : birbirine karışmış olarak, hızlı hızlı koşarak
-
37-Sâffât 95
kâle : dedi
-
37-Sâffât 95
e : mı
-
37-Sâffât 95
ta'budûne : tapıyorsunuz
-
37-Sâffât 95
tenhıtûne : siz yontuyorsunuz
-
37-Sâffât 96
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
37-Sâffât 96
ve mâ : ve şey(ler)
-
37-Sâffât 96
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
37-Sâffât 97
lehu : ona, onun için
-
37-Sâffât 97
bunyânen : binalar, üst üste inşa edilen şeyler, mancınık
-
37-Sâffât 97
fe : sonra
-
37-Sâffât 97
elkû-hu : onu atın
-
37-Sâffât 97
fî el cahîmi : alevli yanan ateşin içine
-
37-Sâffât 98
fe erâdû : bunun üzerine istediler, sonra istediler
-
37-Sâffât 98
keyden : tuzak
-
37-Sâffât 98
fe cealnâ : bunun üzerine, sonra biz kıldık
-
37-Sâffât 98
el esfelîne : esfelîn (en çok sefil olanlar)
-
37-Sâffât 99
ve kâle : ve dedi
-
37-Sâffât 99
se-yehdî-ni : beni hidayete erdirecek
-
37-Sâffât 100
heb lî : bana bağışla
-
37-Sâffât 100
min es sâlihîne : salihlerden
-
37-Sâffât 101
fe : böylece
-
37-Sâffât 101
beşşernâ-hu : onu müjdeledik
-
37-Sâffât 102
fe : böylece
-
37-Sâffât 102
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
37-Sâffât 102
belega : erişti
-
37-Sâffât 102
mea-hu : onunla beraber
-
37-Sâffât 102
es sa'ye : çalışma
-
37-Sâffât 102
kâle : dedi
-
37-Sâffât 102
buneyye : oğulcuğum
-
37-Sâffât 102
erâ : gördüm
-
37-Sâffât 102
fî el menâmi : uykuda
-
37-Sâffât 102
ennî : muhakkak ben
-
37-Sâffât 102
ezbehu-ke : seni boğazlıyorum
-
37-Sâffât 102
fanzur (fe unzur) : haydi bak
-
37-Sâffât 102
terâ : görüyorsun
-
37-Sâffât 102
kâle : dedi
-
37-Sâffât 102
yâ ebeti : ey babacığım
-
37-Sâffât 102
tû'meru : sen emrolundun
-
37-Sâffât 102
se-tecidu-nî : beni bulacaksın
-
37-Sâffât 102
inşâallâhu (in şâe allahû) : inşaallah, Allah'ın dilemesi ile
-
37-Sâffât 102
min es sâbirîne : sabredenlerden
-
37-Sâffât 103
fe : böylece
-
37-Sâffât 103
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
37-Sâffât 103
eslemâ : ikisi teslim oldu
-
37-Sâffât 103
ve telle-hu : ve onu yatırdı
-
37-Sâffât 103
li el cebîni : alnına, alnı üzerine
-
37-Sâffât 104
ve nâdeynâ-hu en : ve biz ona nida ettik, seslendik
-
37-Sâffât 105
saddakte : sen sadık kaldın
-
37-Sâffât 105
er ru'yâ : rüya
-
37-Sâffât 105
kezâlike : böylece, işte böyle
-
37-Sâffât 105
neczî : cezalandırırız, karşılığını veririz, mükâfatlandırırız
-
37-Sâffât 105
el muhsinîne : muhsinler
-
37-Sâffât 106
inne : muhakkak ki
-
37-Sâffât 106
le : elbette, kesin olarak
-
37-Sâffât 106
huve : o
-
37-Sâffât 106
el belâu : belâ, imtihan
-
37-Sâffât 106
el mubînu : apaçık
-
37-Sâffât 107
ve fedeynâ-hu : ve ona fidye olarak verdik
-
37-Sâffât 108
ve tereknâ : ve terkettik, bıraktık
-
37-Sâffât 108
aleyhi : ona
-
37-Sâffât 108
fî el âhirîne : sonrakilerin arasında
-
37-Sâffât 109
selâmun : selâm, selâm olsun
-
37-Sâffât 109
ibrâhîme : İbrâhîm
-
37-Sâffât 110
kezâlike : işte böyle
-
37-Sâffât 110
neczî : cezalandırırız, karşılığını veririz, mükâfatlandırırız
-
37-Sâffât 110
el muhsinîne : muhsinler
-
37-Sâffât 111
innehu : muhakkak ki o
-
37-Sâffât 111
el mû'minîne : mü'minler
-
37-Sâffât 112
ve beşşernâ-hu : ve onu müjdeledik
-
37-Sâffât 112
nebiyyen : nebî olarak, peygamber olarak
-
37-Sâffât 112
min es sâlihîne : salihlerden
-
37-Sâffât 113
ve bâreknâ : ve bereket verdik, mübarek kıldık
-
37-Sâffât 113
aleyhi : ona
-
37-Sâffât 113
ve alâ ishâka : ve İshak'a
-
37-Sâffât 113
ve min zurriyyeti-himâ : ve ikisinin zürriyetinden
-
37-Sâffât 113
ve zâlimun : ve zalim olan, zulmeden
-
37-Sâffât 113
li nefsi-hi : nefsine, kendine
-
37-Sâffât 114
ve lekad : ve andolsun
-
37-Sâffât 114
menennâ : ni'metlendirdik
-
37-Sâffât 114
ve hârûne : ve Harun
-
37-Sâffât 115
ve necceynâ-humâ : ve ikisini kurtardık
-
37-Sâffât 115
ve kavme-humâ : ve ikisinin kavmi
-
37-Sâffât 115
el kerbi el azîmi : büyük üzüntü
-
37-Sâffât 116
ve nasarnâ-hum : ve onlara yardım ettik
-
37-Sâffât 116
fe : o zaman, böylece
-
37-Sâffât 116
el gâlibîne : gâlip gelenler
-
37-Sâffât 117
ve âteynâ-humâ : ve ikisine verdik
-
37-Sâffât 117
el kitâbe : kitap
-
37-Sâffât 117
el mustebîne : beyan eden, açıklayan
-
37-Sâffât 118
ve hedeynâ-humâ : ve o ikisini hidayet ettik, ulaştırdık
-
37-Sâffât 118
es sırâta el mustekîme : Sıratı Mustakîm
-
37-Sâffât 119
ve tereknâ : ve terkettik, bıraktık
-
37-Sâffât 119
aleyhimâ : ikisine
-
37-Sâffât 119
fî el âhirîne : sonrakiler arasında
-
37-Sâffât 120
selâmun : selâm, selâm olsun
-
37-Sâffât 120
ve hârûne : ve Harun
-
37-Sâffât 121
kezâlike : işte böyle
-
37-Sâffât 121
neczî : cezalandırırız, karşılığını veririz, mükâfatlandırırız
-
37-Sâffât 121
el muhsinîne : muhsinler
-
37-Sâffât 122
inne-humâ : muhakkak ki ikisi
-
37-Sâffât 122
el mû'minîne : mü'minler
-
37-Sâffât 123
ve inne : ve muhakkak
-
37-Sâffât 123
ilyâse : İlyas
-
37-Sâffât 123
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 123
el murselîne : gönderilmiş olanlar,
-
37-Sâffât 124
iz kâle : demişti
-
37-Sâffât 124
e : mı
-
37-Sâffât 124
lâ tettekûne : takva sahibi olmayacaksınız
-
37-Sâffât 125
e : mı
-
37-Sâffât 125
ted'ûne : tapıyorsunuz
-
37-Sâffât 125
ba'len : ba'l (bir put adı)
-
37-Sâffât 125
ve tezerûne : ve bırakıyorsunuz
-
37-Sâffât 125
ahsene : ahsen, en güzel
-
37-Sâffât 125
el hâlikîne : yaratıcı
-
37-Sâffât 126
allâhe : Allah
-
37-Sâffât 126
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
37-Sâffât 126
ve rabbe : ve Rab
-
37-Sâffât 126
el evvelîne : evvelkiler
-
37-Sâffât 127
fe : bunun üzerine, böylece, fakat
-
37-Sâffât 127
kezzebû-hu : onu yalanladılar
-
37-Sâffât 127
fe : bunun üzerine, böylece, bu sebeple
-
37-Sâffât 127
inne hum : muhakkak onlar
-
37-Sâffât 127
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 127
muhdarûne : hazır bulundurulacak olanlar
-
37-Sâffât 128
ibâde allâhi : Allah'ın kulları
-
37-Sâffât 128
el muhlasîne : muhlis olanlar
-
37-Sâffât 129
ve tereknâ : biz bıraktık
-
37-Sâffât 129
aleyhi : ona
-
37-Sâffât 129
fî el âhirîne : sonrakiler arasında
-
37-Sâffât 130
selâmun : selâm olsun
-
37-Sâffât 130
lyâsîne : İlyas
-
37-Sâffât 131
kezâlike : işte böyle
-
37-Sâffât 131
neczî : cezalandırırız, mükâfatlandırırız, ödüllendiririz
-
37-Sâffât 131
el muhsinîne : muhsinler
-
37-Sâffât 132
inne-hu : muhakkak o
-
37-Sâffât 132
el mû'minîne : mü'minler
-
37-Sâffât 133
ve inne : ve muhakkak
-
37-Sâffât 133
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 133
min el murselîne : gönderilen, gönderilmiş olan resûllerden
-
37-Sâffât 134
necceynâ-hu : onu kurtardık
-
37-Sâffât 134
ve ehle-hû : ve onun ailesi
-
37-Sâffât 134
ecmaîne : topluca, hepsi
-
37-Sâffât 135
acûzen : acuze, yaşlı kadın
-
37-Sâffât 135
el gâbirîne : geride kalanlar
-
37-Sâffât 136
summe : sonra
-
37-Sâffât 136
demmernâ : dumura uğrattık, kökünü kazıdık, yok ettik
-
37-Sâffât 136
el âharîne : diğerleri
-
37-Sâffât 137
ve inne-kum : ve muhakkak siz
-
37-Sâffât 137
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 137
temurrûne : geçip gidiyorsunuz, uğruyorsunuz
-
37-Sâffât 137
aleyhim : onlara
-
37-Sâffât 137
musbihîne : sabah vakitleri, sabahları
-
37-Sâffât 138
ve : ve
-
37-Sâffât 138
bi el leyli : geceleyin
-
37-Sâffât 138
e : mi
-
37-Sâffât 138
fe : artık, hâlâ
-
37-Sâffât 138
lâ ta'kılûne : akıl etmez misiniz
-
37-Sâffât 139
ve inne : ve muhakkak
-
37-Sâffât 139
yûnuse : Yunus
-
37-Sâffât 139
le : elbette, gerçekten
-
37-Sâffât 139
min el murselîne : gönderilmiş resûllerden
-
37-Sâffât 140
ebeka : kaçtı
-
37-Sâffât 140
ilâ el fulki : gemiye
-
37-Sâffât 140
el meşhûni : dolu
-
37-Sâffât 141
fe : artık, böylece
-
37-Sâffât 141
sâheme : kur'aya katıldı, kur'a çekti.
-
37-Sâffât 141
fe : artık, böylece, sonunda
-
37-Sâffât 141
kâne : oldu
-
37-Sâffât 141
min el mudhadîne : kaybedenlerden
-
37-Sâffât 142
fe : böylece, hemen
-
37-Sâffât 142
iltekame-hu : onu yuttu
-
37-Sâffât 142
el hûtu : balık
-
37-Sâffât 142
ve huve : ve o
-
37-Sâffât 143
fe lev lâ : eğer olmasaydı
-
37-Sâffât 143
enne hu : geçekten o
-
37-Sâffât 143
kâne : oldu
-
37-Sâffât 143
min el musebbihîne : tesbih edenlerden
-
37-Sâffât 144
le : elbette, muhakkak
-
37-Sâffât 144
lebise : kaldı (kalırdı)
-
37-Sâffât 144
yevmi yub'asûne : beas günü, yeniden dirilme günü, kıyâmet günü
-
37-Sâffât 145
fe : artık, sonunda
-
37-Sâffât 145
nebeznâ-hu : onu attık
-
37-Sâffât 145
bi el arâi : boş alan
-
37-Sâffât 145
ve huve : ve o
-
37-Sâffât 146
ve enbetnâ : bitirdik, yetiştirdik
-
37-Sâffât 146
aleyhi : onun üzerine
-
37-Sâffât 146
şecereten : bir ağaç
-
37-Sâffât 147
ve erselnâ-hu : ve onu gönderdik
-
37-Sâffât 147
mieti : yüz
-
37-Sâffât 147
elfin : bin
-
37-Sâffât 147
ev : veya
-
37-Sâffât 147
yezîdûne : daha fazla
-
37-Sâffât 148
fe : böylece, bunun üzerine
-
37-Sâffât 148
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
37-Sâffât 148
fe : böylece, bunun üzerine
-
37-Sâffât 148
metta'nâ-hum : onları yararlandırdık
-
37-Sâffât 149
fe : böylece, haydi
-
37-Sâffât 149
istefti-him : onlardan fetva iste
-
37-Sâffât 149
e : mı
-
37-Sâffât 149
li rabbi-ke : senin Rabbinin
-
37-Sâffât 149
el benâtu : kız çocuklar, kızlar
-
37-Sâffât 149
ve lehum : ve onların
-
37-Sâffât 149
el benûne : erkek çocuklar, oğlanlar
-
37-Sâffât 150
em : veya, yoksa
-
37-Sâffât 150
el melâikete : melekler
-
37-Sâffât 150
inâsen : dişiler, dişi olarak
-
37-Sâffât 150
ve hum : ve onlar
-
37-Sâffât 150
şâhidûne : şahit oldular
-
37-Sâffât 151
e lâ : değil mi
-
37-Sâffât 151
inne-hum : muhakkak, mutlaka onlar
-
37-Sâffât 151
le : gerçekten, kesinlikle
-
37-Sâffât 151
yekûlûne : derler
-
37-Sâffât 152
veledallâhu (velede allâhu) : Allah doğurdu
-
37-Sâffât 152
ve inne-hum : ve muhakkak onlar
-
37-Sâffât 152
le kâzibûne : kesinlikle yalan söyleyenler
-
37-Sâffât 153
astafe : seçti, tercih etti
-
37-Sâffât 153
el benâti : kız çocukları, kızlar
-
37-Sâffât 153
alâ el benîne : erkek çocuklarına, oğlanlara
-
37-Sâffât 154
lekum : size
-
37-Sâffât 154
keyfe : nasıl
-
37-Sâffât 154
tahkumûne : hüküm veriyorsunuz
-
37-Sâffât 155
e : mı
-
37-Sâffât 155
fe : hâlâ
-
37-Sâffât 155
lâ tezekkerûne : tezekkür etmezsiniz, tezekkür etmeyeceksiniz
-
37-Sâffât 156
em : yoksa, veya
-
37-Sâffât 156
lekum : sizin, sizin var
-
37-Sâffât 157
fe'tû : o taktirde getirin
-
37-Sâffât 157
sâdikîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
37-Sâffât 158
ve cealû : ve kıldılar
-
37-Sâffât 158
beyne-hu : onun arasında
-
37-Sâffât 158
ve beyne : ve arasında
-
37-Sâffât 158
el cinneti : cinler
-
37-Sâffât 158
neseben : neseb, soybağı
-
37-Sâffât 158
ve lekad : ve andolsun
-
37-Sâffât 158
alimet : bildi
-
37-Sâffât 158
el cinnetu : cinler
-
37-Sâffât 158
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
37-Sâffât 158
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 158
muhdarûne : hazır bulundurulacak olanlar
-
37-Sâffât 159
subhâne : sübhan, münezzeh
-
37-Sâffât 159
yasifûne : vasıflandırıyorlar
-
37-Sâffât 160
ibâdallâhi (ibâde allâhi) : Allah'ın kulları
-
37-Sâffât 160
el muhlasîne : muhlis olanlar
-
37-Sâffât 161
fe : o zaman, bundan sonra
-
37-Sâffât 161
inne-kum : muhakkak ki siz
-
37-Sâffât 161
ve mâ : ve şeyler
-
37-Sâffât 161
ta'budûne : siz tapıyorsunuz
-
37-Sâffât 162
mâ entum : siz değilsiniz
-
37-Sâffât 162
aleyhi : ona
-
37-Sâffât 162
bi fâtinîne : fitneye düşürenler
-
37-Sâffât 163
men : kimse, kişi
-
37-Sâffât 163
huve : o
-
37-Sâffât 163
el cahîmi : cehennem
-
37-Sâffât 164
ve mâ : ve yoktur
-
37-Sâffât 164
lehu : onun
-
37-Sâffât 165
ve innâ : muhakkak ki biz
-
37-Sâffât 165
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 165
es sâffûne : saf halinde, saf saf duranlar
-
37-Sâffât 166
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
37-Sâffât 166
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 166
el musebbihûne : tesbih edenler
-
37-Sâffât 167
ve in : ve sadece, ancak
-
37-Sâffât 167
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 167
yekûlûne : derler, diyorlar
-
37-Sâffât 168
lev enne : eğer, keşke olsaydı
-
37-Sâffât 168
inde-nâ : yanımızda
-
37-Sâffât 168
zikren : zikir
-
37-Sâffât 168
min el evvelîne : evvelkilerden
-
37-Sâffât 169
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 169
ibâdallâhi (ibâde allâhi) : Allah'ın kulları
-
37-Sâffât 169
el muhlasîne : muhlis olanlar, muhlisler
-
37-Sâffât 170
fe : o zaman, buna rağmen
-
37-Sâffât 170
keferû : inkâr ettiler
-
37-Sâffât 170
fe : fakat
-
37-Sâffât 170
sevfe : yakında
-
37-Sâffât 170
ya'lemûne : bilecekler
-
37-Sâffât 171
ve lekad : ve andolsun
-
37-Sâffât 171
sebekat : geçti
-
37-Sâffât 171
kelimetu-nâ : bizim sözümüz
-
37-Sâffât 171
el murselîne : gönderilenler, resûller
-
37-Sâffât 172
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
37-Sâffât 172
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 172
el mensûrûne : yardım edilenler
-
37-Sâffât 173
ve inne : ve muhakkak
-
37-Sâffât 173
cunde-nâ : ordumuz, ordularımız
-
37-Sâffât 173
le : elbette, mutlaka
-
37-Sâffât 173
el gâlibûne : gâlip olanlar
-
37-Sâffât 174
fe : öyleyse, o zaman, artık
-
37-Sâffât 174
tevelle : yüz çevir
-
37-Sâffât 175
ve ebsir-hum : ve onlara bak, gözle
-
37-Sâffât 175
fe : bundan sonra, artık
-
37-Sâffât 175
sevfe : yakında
-
37-Sâffât 175
yubsirûne : görecekler
-
37-Sâffât 176
e : mı
-
37-Sâffât 176
fe : hâlâ
-
37-Sâffât 176
yesta'cilûne : acele (olarak) istiyorlar
-
37-Sâffât 177
fe izâ : o zaman, artık
-
37-Sâffât 177
nezele : indi
-
37-Sâffât 177
fe : böylece, işte
-
37-Sâffât 177
sâe : kötü oldu
-
37-Sâffât 177
el munzerîne : uyarılanlar
-
37-Sâffât 178
ve tevelle : ve yüz çevir
-
37-Sâffât 179
ve ebsir : ve bak, gözle
-
37-Sâffât 179
fe : artık
-
37-Sâffât 179
sevfe : yakında
-
37-Sâffât 179
yubsırûne : görecekler
-
37-Sâffât 180
subhâne : sübhan, münezzehtir
-
37-Sâffât 180
rabbi-ke : senin Rabbin
-
37-Sâffât 180
el izzeti : izzet
-
37-Sâffât 180
yasifûne : vasıflandırıyorlar
-
37-Sâffât 181
ve selâmun : ve selâm olsun
-
37-Sâffât 181
el murselîne : gönderilen, gönderilmiş olan resûller
-
37-Sâffât 182
ve el hamdu : ve hamd
-
37-Sâffât 182
el âlemîne : âlemler
-
38-Sâd 1
ve : ve andolsun
-
38-Sâd 1
el kur'âni : Kur'ân
-
38-Sâd 1
ez zikri : zikir
-
38-Sâd 2
bel : bilâkis, hayır
-
38-Sâd 2
ellezîne : o kimseler, onlar
-
38-Sâd 2
keferû : inkâr ettiler, küfrettiler
-
38-Sâd 2
izzetin : gurur, kibir
-
38-Sâd 2
ve şikâkın : ve ayrılık
-
38-Sâd 3
kem : kaç, nice
-
38-Sâd 3
ehleknâ : helâk ettik
-
38-Sâd 3
fe : böylece, o zaman
-
38-Sâd 3
nâdev : nida ettiler, seslendiler, feryat ettiler
-
38-Sâd 3
ve lâte : ve değil
-
38-Sâd 3
hîne : bir süre, zaman
-
38-Sâd 3
menâsın : kaçış, kurtuluş
-
38-Sâd 4
ve acibû : ve acayiplerine gitti
-
38-Sâd 4
en câe-hum : onlara gelmesi
-
38-Sâd 4
ve kâle : ve dedi
-
38-Sâd 4
el kâfirûne : kâfirler
-
38-Sâd 4
kezzâbun : çok yalancı
-
38-Sâd 5
e : mı
-
38-Sâd 5
ceale : kıldı, yaptı
-
38-Sâd 5
el âlihete : ilâhlar
-
38-Sâd 5
ilâhen : ilâh
-
38-Sâd 5
vâhiden : bir, tek, bir tek
-
38-Sâd 5
inne : muhakkak
-
38-Sâd 5
le : elbette, gerçekten
-
38-Sâd 5
şey'un : bir şey
-
38-Sâd 6
ventaleka (ve intaleka) : ve ayrıldı
-
38-Sâd 6
el meleu : ileri gelenler
-
38-Sâd 6
en-imşû : yürümeniz, yürüyün
-
38-Sâd 6
vasbirû (ve isbirû) : ve sabredin
-
38-Sâd 6
âliheti-kum : ilâhlarınız
-
38-Sâd 6
inne : muhakkak
-
38-Sâd 6
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
38-Sâd 6
şey'un : bir şeydir
-
38-Sâd 7
mâ semi'nâ : biz işitmedik
-
38-Sâd 7
el milleti : millet, toplum, dîn
-
38-Sâd 7
el âhireti : ahir, diğer
-
38-Sâd 8
e unzile : indirildi mi
-
38-Sâd 8
aleyhi : ona
-
38-Sâd 8
ez zikru : zikir
-
38-Sâd 8
min beyni-nâ : bizim aramızdan
-
38-Sâd 8
bel : bilâkis, aksine, hayır
-
38-Sâd 8
fî şekkin : şüphe içinde
-
38-Sâd 8
bel : bilâkis, aksine, hayır
-
38-Sâd 8
lemmâ yezûkû : henüz tatmadılar
-
38-Sâd 9
em : yoksa, yahut ..... mı
-
38-Sâd 9
inde-hum : onların yanında
-
38-Sâd 9
rahmeti : rahmet
-
38-Sâd 9
rabbi-ke : senin Rabbin
-
38-Sâd 9
el azîzi : azîz, üstün ve güçlü
-
38-Sâd 9
el vehhâbi : karşılıksız veren, lütufkâr, hediye veren, hibe eden
-
38-Sâd 10
em : yoksa, veya, ya da
-
38-Sâd 10
lehum : onlara, onlar için, onların
-
38-Sâd 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
38-Sâd 10
ve el ardı : ve arz, yer
-
38-Sâd 10
ve mâ : ve o şey
-
38-Sâd 10
beyne-humâ : ikisi arasında
-
38-Sâd 10
fe : o zaman
-
38-Sâd 10
li yertekû : yükselsinler
-
38-Sâd 10
el esbâbi : sebepler, vasıtalar
-
38-Sâd 11
hunâlike : burada
-
38-Sâd 11
mehzûmun : hezimete uğramış, bozguna uğratılmış
-
38-Sâd 11
min el ahzâbi : hiziplerden, fırkalardan
-
38-Sâd 12
kezzebet : yalanladı
-
38-Sâd 12
kable-hum : onlardan önce
-
38-Sâd 12
ve âdun : ve Ad
-
38-Sâd 12
ve fir'avnu : ve firavun
-
38-Sâd 12
el evtâdi : kazıklar
-
38-Sâd 13
ve semûdu : ve Semud
-
38-Sâd 13
ve kavmu lûtın : ve Lut'un kavmi
-
38-Sâd 13
ve ashâbu el eyketi : ve Eyke halkı
-
38-Sâd 13
ulâike : işte onlar
-
38-Sâd 13
el ahzâbu : hizipler, fırkalar
-
38-Sâd 14
kezzebe : yalanladı
-
38-Sâd 14
er rusule : resûller
-
38-Sâd 14
fe : böylece
-
38-Sâd 15
ve mâ yenzuru : ve gözlemiyorlar, beklemiyorlar
-
38-Sâd 15
sayhaten : sayha, çok şiddetli ses dalgası
-
38-Sâd 15
vâhideten : bir tek
-
38-Sâd 15
lehâ : onun
-
38-Sâd 15
fevâkın : süt veren hayvanlarda iki süt sağımı arasındaki zaman dilimi, kısa bir zaman, fırsat
-
38-Sâd 16
ve kâlû : ve dediler
-
38-Sâd 16
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
38-Sâd 16
lenâ : bize
-
38-Sâd 16
kable : önce
-
38-Sâd 16
yevmi el hisâbi : hesap günü
-
38-Sâd 17
yekûlûne : söylüyorlar
-
38-Sâd 17
vezkur (ve uzkur) : ve zikret
-
38-Sâd 17
abde-nâ : bizim kulumuz
-
38-Sâd 17
dâvûde : Davut
-
38-Sâd 17
za el eydi : güç, kuvvet sahibi
-
38-Sâd 17
inne-hû : gerçekten o
-
38-Sâd 17
evvâbun : evvab, Allah'a yönelen
-
38-Sâd 18
el cibâle : dağlar
-
38-Sâd 18
mea-hu : onunla beraber
-
38-Sâd 18
yusebbıhne : tesbih ediyorlar
-
38-Sâd 18
bi el aşiyyi : akşamları
-
38-Sâd 18
ve el işrâkı : ve işrak vakti, güneşin ışımaya başladığı zaman
-
38-Sâd 19
ve et tayre : ve kuşlar
-
38-Sâd 19
mahşûreten : birarada toplanmış
-
38-Sâd 19
lehû : ona
-
38-Sâd 19
evvâbun : evvab, yönelen, sığınan
-
38-Sâd 20
ve şedednâ : ve güçlendirdik, kuvvetlendirdik
-
38-Sâd 20
mulke-hu : onun mülkü, hükümranlığı, idaresi
-
38-Sâd 20
ve âteynâ-hu : ve ona verdik
-
38-Sâd 20
el hikmete : hikmet
-
38-Sâd 20
ve fasle el hıtâbi : ve faslı hitap (hak ile bâtılı ayırıp adaletle hükmetme yeteneği)
-
38-Sâd 21
ve : ve
-
38-Sâd 21
hel : mı
-
38-Sâd 21
etâ-ke : sana geldi
-
38-Sâd 21
nebeu : haber
-
38-Sâd 21
el hasmı : hasım, davacı
-
38-Sâd 21
tesevverû : duvara tırmanıyorlar
-
38-Sâd 21
el mihrâbe : mihrab, ibadet edilen yer
-
38-Sâd 22
dehalû : girdiler
-
38-Sâd 22
alâ dâvûde : Davut'un yanına
-
38-Sâd 22
fe : böylece, o zaman
-
38-Sâd 22
fezia : dehşete kapıldı, ürktü
-
38-Sâd 22
lâ tehaf : korkma
-
38-Sâd 22
begâ : haksızlık yaptı, haddi aştı
-
38-Sâd 22
fahkum (fe uhkum) : artık hükmet
-
38-Sâd 22
beyne-nâ : aramızda
-
38-Sâd 22
bi el hakkı : hak ile
-
38-Sâd 22
ve lâ tuştıt : ve haksızlık etme, aşırı gitme
-
38-Sâd 22
vehdi-nâ : bizi ulaştır
-
38-Sâd 22
ilâ sevâi es sırâtı : orta yola
-
38-Sâd 23
inne : muhakkak, gerçekten
-
38-Sâd 23
lehu : onun
-
38-Sâd 23
tis'un ve tis'ûne : doksan dokuz
-
38-Sâd 23
na'ceten : koyun
-
38-Sâd 23
ve liye : ve benim var
-
38-Sâd 23
na'cetun : koyun
-
38-Sâd 23
vâhidetun : bir
-
38-Sâd 23
fe : böylece, artık
-
38-Sâd 23
kâle : dedi
-
38-Sâd 23
ekfil-nî-hâ : ona beni kefil kıl, onu bana ver
-
38-Sâd 23
ve azze-nî : ve bana üstün geldi, beni yendi
-
38-Sâd 23
el hıtâbi : konuşma, hitap, söylenen söz
-
38-Sâd 24
na'ceti-ke : senin koyunun
-
38-Sâd 24
ve inne : ve gerçekten, muhakkak
-
38-Sâd 24
kesîren : çok
-
38-Sâd 24
el huletâi : ortaklar
-
38-Sâd 24
le : gerçekten, muhakkak ki
-
38-Sâd 24
yebgî : haksızlık ediyor, hakka tecavüz ediyor
-
38-Sâd 24
illellezîne (illâ ellezîne) : o kimseler hariç
-
38-Sâd 24
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
38-Sâd 24
ve amilûs sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
38-Sâd 24
ve kalîlun : ve az
-
38-Sâd 24
ve zanne : ve zannetti
-
38-Sâd 24
ennemâ : olduğunu
-
38-Sâd 24
fetennâ-hu : onu imtihan ettik
-
38-Sâd 24
fe : bunun üzerine
-
38-Sâd 24
istagfere : mağfiret istedi
-
38-Sâd 24
rabbe-hu : onun Rabbi, Rabbine
-
38-Sâd 24
ve harre : ve secdeye kapandı
-
38-Sâd 24
ve enâbe : ve yöneldi, (hitaben Allah'a ulaştı)
-
38-Sâd 25
fe : böylece, artık
-
38-Sâd 25
gafernâ lehu : ona mağfiret ettik
-
38-Sâd 25
zâlike : bu
-
38-Sâd 25
ve inne : ve gerçekten, muhakkak
-
38-Sâd 25
lehu : onun vardır
-
38-Sâd 25
inde-nâ : katımızda, yanımızda
-
38-Sâd 25
le : elbette, mutlaka
-
38-Sâd 25
ve husne : ve güzel
-
38-Sâd 25
meâbin : sığınak
-
38-Sâd 26
cealnâ-ke : seni kıldık, yaptık
-
38-Sâd 26
halîfeten : halife
-
38-Sâd 26
el ardı : arz, yeryüzü
-
38-Sâd 26
fe : artık, o halde, bunun için
-
38-Sâd 26
beyne : arasında
-
38-Sâd 26
en nâsi : insanlar
-
38-Sâd 26
bi el hakkı : hak ile
-
38-Sâd 26
ve lâ tettebii : ve tâbî olma
-
38-Sâd 26
el hevâ : heva, heves, nefsin arzuları
-
38-Sâd 26
fe : yoksa, aksi halde
-
38-Sâd 26
yudılle-ke : seni dalâlete düşürür, saptırır
-
38-Sâd 26
sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolu
-
38-Sâd 26
inne : muhakkak
-
38-Sâd 26
ellezîne : o kimseler, onlar
-
38-Sâd 26
yadıllûne : dalâlete düşerler, saparlar
-
38-Sâd 26
sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolu
-
38-Sâd 26
lehum : onlar için ..... vardır
-
38-Sâd 26
şedîdun : şiddetli
-
38-Sâd 26
nesû : unuttular
-
38-Sâd 26
yevme el hisâbi : hesap günü
-
38-Sâd 27
ve mâ halaknâ : ve biz yaratmadık
-
38-Sâd 27
es semâe : sema, gökyüzü
-
38-Sâd 27
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
38-Sâd 27
ve mâ : ve şeyler
-
38-Sâd 27
beyne-humâ : ikisi arasında
-
38-Sâd 27
bâtılen : bâtıl, boş
-
38-Sâd 27
zâlike : bu, işte bu
-
38-Sâd 27
ellezîne : kimseler, onlar
-
38-Sâd 27
keferû : inkâr ettiler, küfrettiler
-
38-Sâd 27
fe : böylece, artık
-
38-Sâd 27
veylun : vay haline, yazıklar olsun
-
38-Sâd 27
li ellezîne : kimselere, onlara
-
38-Sâd 27
keferû : inkâr ettiler
-
38-Sâd 27
en nâri : ateş
-
38-Sâd 28
em : yoksa, veya, hem de, ya da, hiç
-
38-Sâd 28
nec'alu : biz, kıldık, yaptık
-
38-Sâd 28
ellezîne : kimseler, onlar
-
38-Sâd 28
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
38-Sâd 28
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefs tezkiyesi yaptılar
-
38-Sâd 28
ke : gibi, aynı, bir, eşit
-
38-Sâd 28
el mufsidîne : fesat çıkaranlar, bozgunculuk yapanlar gibi,
-
38-Sâd 28
el ardı : yeryüzü
-
38-Sâd 28
em : yoksa, veya, hem de, ya da
-
38-Sâd 28
nec'alu : kıldık, yaptık
-
38-Sâd 28
el muttekîne : muttekiler, takva sahipleri
-
38-Sâd 28
ke : gibi, aynı, bir, eşit
-
38-Sâd 28
el fuccâri : facirler, cehennemlikler
-
38-Sâd 29
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
38-Sâd 29
ileyke : sana
-
38-Sâd 29
mubârekun : mübarek
-
38-Sâd 29
li yeddebberû : tedbir alsınlar, sonunu düşünsünler diye
-
38-Sâd 29
ve li yetezekkere : ve tezekkür etsinler diye
-
38-Sâd 29
ulû el elbâbi : ulûl'elbâb, daimî zikirdeki kimseler
-
38-Sâd 30
ve vehebnâ : ve biz bağışladık
-
38-Sâd 30
li dâvûde : Davut'a
-
38-Sâd 30
suleymâne : Süleyman
-
38-Sâd 30
ni'me : ne güzel
-
38-Sâd 30
el abdu : kul
-
38-Sâd 30
inne-hû : gerçekten o
-
38-Sâd 30
evvâbun : evvab, Allah'a yönelmiş, Allah'a ruhunu ulaştırmış
-
38-Sâd 31
aleyhi : ona
-
38-Sâd 31
bi el aşiyyi : akşam vakti
-
38-Sâd 31
es sâfinâtu : safinler, sufûn duran atlar (sufûn duruş; bir ayağını tırnağı üzerine kaldırıp, diğer üç ayağı üzerinde duran koşmaya hazır hayvan)
-
38-Sâd 31
el ciyâdu : iyi cins, güzel koşan atlar
-
38-Sâd 32
fe : böylece, artık
-
38-Sâd 32
kâle : dedi
-
38-Sâd 32
ahbebtu : sevdim
-
38-Sâd 32
hubbe : sevgi
-
38-Sâd 32
el hayri : hayır, hayra ulaşma, daimî zikre ulaşma
-
38-Sâd 32
tevâret : gizlendi
-
38-Sâd 32
bi el hicâbi : perde ile
-
38-Sâd 33
aleyye : bana
-
38-Sâd 33
fe : böylece, artık
-
38-Sâd 33
meshan : meshederek, okşayarak
-
38-Sâd 33
bi es sûkı : bacaklarını
-
38-Sâd 33
ve el a'nâkı : ve boyunlar
-
38-Sâd 34
ve lekad : ve andolsun
-
38-Sâd 34
fetennâ : imtihan ettik, denedik
-
38-Sâd 34
suleymâne : Süleyman
-
38-Sâd 34
ve elkaynâ : ve ulaştırdık, bıraktık
-
38-Sâd 34
ceseden : ceset olarak
-
38-Sâd 34
summe : sonra
-
38-Sâd 34
enâbe : döndü, yöneldi
-
38-Sâd 35
kâle : dedi
-
38-Sâd 35
veheb : bağışla, ver
-
38-Sâd 35
mulken : mülk, hükümranlık
-
38-Sâd 35
lâ yenbegî : ulaşamasın
-
38-Sâd 35
li ehadin : birine, bir kimseye
-
38-Sâd 35
inne-ke : muhakkak ki sen
-
38-Sâd 35
ente : sen
-
38-Sâd 35
el vehhâbu : vehhab, çok bağışlayan
-
38-Sâd 36
fe : böylece, artık
-
38-Sâd 36
lehu : ona
-
38-Sâd 36
er rîha : rüzgâr
-
38-Sâd 36
tecrî : akar, gider
-
38-Sâd 36
bi emri-hi : onun emriyle
-
38-Sâd 36
ruhâen : yumuşak, hafif
-
38-Sâd 36
esâbe : isabet etti, irade etti, diledi
-
38-Sâd 37
ve eş şeyâtîne : ve şeytanlar
-
38-Sâd 37
kulle : her, hepsi
-
38-Sâd 37
bennâin : bina yapanlar
-
38-Sâd 37
ve gavvâsın : ve dalgıçlar, derine dalanlar
-
38-Sâd 38
ve âharîne : ve diğerleri
-
38-Sâd 38
mukarrenîne : birbirine bağlı olanlar
-
38-Sâd 38
el asfâdi : bağlar, kelepçeler, zincirler
-
38-Sâd 39
femnun : artık ni'metlendir, ver, lütufta bulun
-
38-Sâd 39
ev : veya
-
38-Sâd 39
emsik : tut
-
38-Sâd 40
ve inne : ve muhakkak
-
38-Sâd 40
lehu : onun için, onun
-
38-Sâd 40
inde-nâ : bizim yanımızda, katımızda
-
38-Sâd 40
le : mutlaka, elbette
-
38-Sâd 40
ve husne meâbin : ve güzel bir meab, dönüş yeri, sığınak
-
38-Sâd 41
vezkur (ve uzkur) : zikret, hatırla
-
38-Sâd 41
abde-nâ : kulumuz
-
38-Sâd 41
eyyûbe : Eyüp
-
38-Sâd 41
rabbe-hu : onun Rabbi
-
38-Sâd 41
ennî : gerçekten, muhakkak ben
-
38-Sâd 41
messeniye : bana dokundu
-
38-Sâd 41
eş şeytânu : şeytan
-
38-Sâd 41
ve azâbin : ve azap
-
38-Sâd 42
bi ricli-ke : (senin) ayağınla
-
38-Sâd 42
mugteselun : yıkanılacak şey
-
38-Sâd 42
ve şerâbun : ve içecek, içilecek şey
-
38-Sâd 43
ve vehebnâ : ve biz bağışladık
-
38-Sâd 43
lehu : ona, onun için
-
38-Sâd 43
ehle-hu : onun ailesi
-
38-Sâd 43
ve misle-hum : ve onların misli kadar
-
38-Sâd 43
mea-hum : onlarla beraber
-
38-Sâd 43
rahmeten : rahmet olarak
-
38-Sâd 43
ve zikrâ : ve zikir olarak
-
38-Sâd 43
li ulî el elbâbi : ulûl'elbab için, daimî zikirdeki kimseler için
-
38-Sâd 44
ve huz : ve al
-
38-Sâd 44
bi yedi-ke : eline
-
38-Sâd 44
dıgsen : yaş ve kuru karışık ot demeti
-
38-Sâd 44
fadrib (fe ıdrib) : sonra vur
-
38-Sâd 44
ve lâ tahnes : ve yeminini bozma
-
38-Sâd 44
vecednâ-hu : onu bulduk
-
38-Sâd 44
sâbiren : sabırlı
-
38-Sâd 44
ni'me : ne güzel
-
38-Sâd 44
el abdu : kul
-
38-Sâd 44
inne-hu : gerçekten, muhakkak o
-
38-Sâd 44
evvâbun : evvab, Allah'a ruhunu ulaştıran
-
38-Sâd 45
vezkur (ve uzkur) : zikret, hatırla
-
38-Sâd 45
ibâde-nâ : kullarımız
-
38-Sâd 45
İbrâhîme : İbrâhîm
-
38-Sâd 45
ve ishâka : ve İshak
-
38-Sâd 45
ve ya'kûbe : ve Yâkub
-
38-Sâd 45
ulîl eydî : güç sahibi
-
38-Sâd 45
ve el ebsâri : ve basiret
-
38-Sâd 46
zikre ed dâri : ahiret yurdunu zikreden
-
38-Sâd 47
ve inne-hum : ve gerçekten, muhakkak onlar
-
38-Sâd 47
inde-nâ : bizim yanımızda, katımızda
-
38-Sâd 47
le : elbette, gerçekten
-
38-Sâd 47
el mustafeyne : seçilmiş olanlar
-
38-Sâd 47
el ahyâri : hayırlılar, hayırlı olanlar
-
38-Sâd 48
vezkur (ve uzkur) : ve zikret, hatırla
-
38-Sâd 48
ismâîle : İsmail
-
38-Sâd 48
velyesea (ve ilyesea) : ve Elyesa
-
38-Sâd 48
ve zel kifli : ve Zülkifl
-
38-Sâd 48
ve kullun : ve her, hepsi
-
38-Sâd 48
min el ahyâri : hayırlı olanlar
-
38-Sâd 49
ve inne : ve muhakkak, şüphesiz
-
38-Sâd 49
li el muttekîne : muttakiler için, takva sahipleri için
-
38-Sâd 49
le : elbette, mutlaka
-
38-Sâd 49
husne meâbin : sığınakların en güzeli
-
38-Sâd 50
cennâti adnin : adn cennetleri
-
38-Sâd 50
mufettehaten : açılmış olan
-
38-Sâd 50
lehum : onlar için
-
38-Sâd 50
el ebvâbu : kapılar
-
38-Sâd 51
muttekîne : karşılıklı yaslanarak oturanlar
-
38-Sâd 51
yed'ûne : davet ediyorlar, istiyorlar, isterler
-
38-Sâd 51
bi fâkihetin : meyveleri
-
38-Sâd 51
kesîretin : çok
-
38-Sâd 51
ve şerâbin : ve içecek
-
38-Sâd 52
ve ınde-hum : ve yanlarında vardır
-
38-Sâd 52
et tarfi : bakışlar
-
38-Sâd 52
etrâbun : yaşıtlar, aynı yaşta olan
-
38-Sâd 53
tûadûne : size vaadediliyor
-
38-Sâd 53
li yevmi el hisâbi : hesap günü için
-
38-Sâd 54
inne : şüphesiz, muhakkak
-
38-Sâd 54
le : gerçekten
-
38-Sâd 54
mâ lehu : onun yoktur
-
38-Sâd 54
nefâdin : bitmek, tükenmek
-
38-Sâd 55
ve inne : ve şüphesiz, muhakkak
-
38-Sâd 55
li et tâgîne : azgınlar için
-
38-Sâd 55
le : elbette
-
38-Sâd 55
şerre meâbin : kötü bir dönüş yeri
-
38-Sâd 56
cehenneme : cehennem
-
38-Sâd 56
yaslevne-hâ : oraya atılırlar, yaslanırlar
-
38-Sâd 56
fe : artık, işte
-
38-Sâd 56
bi'se : ne kötü
-
38-Sâd 56
el mihâdu : yatak, döşek
-
38-Sâd 57
fe : böylece
-
38-Sâd 57
el yezûkû-hu : onu tatsınlar
-
38-Sâd 57
ve gassâkun : ve irin
-
38-Sâd 58
ve âharu : ve başka, diğerleri
-
38-Sâd 58
min şekli-hi : onun şeklinden
-
38-Sâd 58
ezvâcun : zevcler, eşler, gruplar
-
38-Sâd 59
fevcun : fevc, bölük
-
38-Sâd 59
muktehımun : atılan, göğüs geren, dayanan, dayanacak olan
-
38-Sâd 59
mea-kum : sizinle beraber
-
38-Sâd 59
lâ merhaben : merhaba yok
-
38-Sâd 59
inne-hum : şüphesiz, muhakkak onlar
-
38-Sâd 59
en nâri : ateş
-
38-Sâd 60
bel : bilâkis, hayır, aksine
-
38-Sâd 60
entum : siz
-
38-Sâd 60
lâ merhaben : merhaba yok
-
38-Sâd 60
entum : siz
-
38-Sâd 60
kaddemtumû-hu : onu siz takdim ettiniz
-
38-Sâd 60
lenâ : bize
-
38-Sâd 60
fe bi'se : artık ne kötü
-
38-Sâd 60
el karâru : karargâh, kalınacak yer, mekân
-
38-Sâd 61
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
38-Sâd 61
men : kim
-
38-Sâd 61
kaddeme : takdim etti, sebep oldu
-
38-Sâd 61
lenâ : bize
-
38-Sâd 61
fe : bu sebeple, öyleyse
-
38-Sâd 61
azâben : azap
-
38-Sâd 61
dı'fen : iki kat, kat kat
-
38-Sâd 61
en nâri : ateş
-
38-Sâd 62
ve kâlû : ve dediler
-
38-Sâd 62
mâ lenâ : bize ne oluyor, biz niçin
-
38-Sâd 62
lâ nerâ : görmüyoruz
-
38-Sâd 62
ricâlen : adamlar
-
38-Sâd 62
neuddu-hum : onları addediyoruz, sayıyoruz
-
38-Sâd 62
el eşrâri : şerrliler
-
38-Sâd 63
ettehaznâ-hum : onları ittihaz ettik, onları ..... edindik
-
38-Sâd 63
sihriyyen : sihir, alay, eğlence
-
38-Sâd 63
em : veya, yoksa
-
38-Sâd 63
el ebsâru : bakışlar
-
38-Sâd 64
inne : muhakkak ki
-
38-Sâd 64
zâlike : bu
-
38-Sâd 64
le : elbette, kesinlikle
-
38-Sâd 64
tehâsumu : çekişiyorlar, tartışıyorlar
-
38-Sâd 64
ehli en nâri : cehennem ehli, cehennem halkı
-
38-Sâd 65
innemâ : sadece
-
38-Sâd 65
ene : ben
-
38-Sâd 65
ve mâ : ve yoktur
-
38-Sâd 65
el vâhidu : bir, tek
-
38-Sâd 65
el kahhâru : kahhar, kahreden, herşeye hakim olan, idaresi altında tutan
-
38-Sâd 66
es semâvâti : semalar, gökler
-
38-Sâd 66
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
38-Sâd 66
ve mâ beyne-humâ : ve ikisi arasında olanlar
-
38-Sâd 66
el azîzu : azîz, üstün ve güçlü
-
38-Sâd 66
el gaffâru : gaffar, çok mağfiret eden
-
38-Sâd 67
huve : o
-
38-Sâd 67
nebeun : haber
-
38-Sâd 68
entum : siz
-
38-Sâd 68
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
38-Sâd 69
mâ kâne : yoktu, olmadı
-
38-Sâd 69
liye : benim
-
38-Sâd 69
bi el meleil a'lâ : meleil A'lâ ile (Allah'a en yakın melekler topluluğu)
-
38-Sâd 69
iz yahtesımûne : hasım oluyorlarken, tartışıyorlarken
-
38-Sâd 70
ileyye : bana
-
38-Sâd 70
ennemâ : olduğu
-
38-Sâd 70
ene : ben
-
38-Sâd 70
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
38-Sâd 71
kâle : dedi
-
38-Sâd 71
rabbu-ke : senin Rabbin
-
38-Sâd 71
li el melâiketi : meleklere
-
38-Sâd 71
beşeren : bir beşer, bir insan
-
38-Sâd 72
fe : böylece, artık
-
38-Sâd 72
sevveytu-hu : onu sevva ettim, düzenledim
-
38-Sâd 72
ve nefahtu : ve üfledim
-
38-Sâd 72
fe : hemen, derhal
-
38-Sâd 72
lehu : ona, onun için
-
38-Sâd 72
sâcidîne : secde edenler
-
38-Sâd 73
fe : böylece, artık, bunun üzerine
-
38-Sâd 73
secede : secde etti
-
38-Sâd 73
el melâiketu : melekler
-
38-Sâd 73
ecmaûne : topluca, birarada
-
38-Sâd 74
iblîse : iblis
-
38-Sâd 74
istekbere : kibirlendi, büyüklendi
-
38-Sâd 74
ve kâne : ve oldu
-
38-Sâd 74
el kâfirîne : kâfirler
-
38-Sâd 75
kâle : dedi
-
38-Sâd 75
menea-ke : seni men etti
-
38-Sâd 75
en tescude : secde etmek
-
38-Sâd 75
bi yedeyye : elimle, kudretimle
-
38-Sâd 75
estekberte : sen kibirlendin
-
38-Sâd 75
em : yoksa
-
38-Sâd 75
kunte : sen oldun
-
38-Sâd 75
el âlîne : âlî olanlar, yüce olanlar
-
38-Sâd 76
kâle : dedi
-
38-Sâd 76
ene : ben
-
38-Sâd 76
halakte-nî : beni yarattın
-
38-Sâd 76
ve : ve
-
38-Sâd 76
halakte-hu : onu yarattın
-
38-Sâd 77
kâle : dedi
-
38-Sâd 77
fahruc (fe uhruc) : haydi çık
-
38-Sâd 77
fe : artık, bundan sonra
-
38-Sâd 77
inne-ke : muhakkak sen
-
38-Sâd 77
recîmun : kovulmuş olan
-
38-Sâd 78
ve inne : ve muhakkak
-
38-Sâd 78
aley-ke : senin üzerine
-
38-Sâd 78
la'netî : benim lânetim
-
38-Sâd 78
yevmi ed dîni : dîn günü
-
38-Sâd 79
kâle : dedi
-
38-Sâd 79
fe : o halde, öyleyse
-
38-Sâd 79
enzır-nî : beni inzar et, bana mühlet ver
-
38-Sâd 79
ilâ yevmi yub'asûne : beas (yeniden dirilme) gününe
-
38-Sâd 80
kâle : dedi
-
38-Sâd 80
fe : artık, öyleyse
-
38-Sâd 80
inne-ke : gerçekten sen, muhakkak sen
-
38-Sâd 80
el munzarîne : bekletilenler, tehir edilenler, mühlet verilenler
-
38-Sâd 81
yevmi : gün
-
38-Sâd 81
el vakti : vakit
-
38-Sâd 81
el ma'lûmi : bilinen
-
38-Sâd 82
kâle : dedi
-
38-Sâd 82
fe : böylece, bundan sonra
-
38-Sâd 82
bi izzeti-ke : senin izzetine, mutlak kudretine andolsun ki
-
38-Sâd 82
le : mutlaka
-
38-Sâd 82
ugviyenne-hum : onları azdıracağım
-
38-Sâd 82
ecmaîne : hepsi
-
38-Sâd 83
ibâde-ke : senin kulların
-
38-Sâd 83
el muhlasîne : muhlisler, ihlâs sahipleri
-
38-Sâd 84
kâle : dedi
-
38-Sâd 84
fe : işte
-
38-Sâd 84
el hakku : hak, gerçek, doğru
-
38-Sâd 84
ve el hakka : ve hak, gerçek, doğru
-
38-Sâd 84
ekûlu : ben söylüyorum
-
38-Sâd 85
le : mutlaka
-
38-Sâd 85
emleenne : dolduracağım
-
38-Sâd 85
cehenneme : cehennem
-
38-Sâd 85
min-ke : senden
-
38-Sâd 85
ve mimmen (min men) : ve kimselerden
-
38-Sâd 85
tebia-ke : sana tâbî oldu
-
38-Sâd 85
ecmaîne : hepsi
-
38-Sâd 86
mâ es'elu-kum : sizden istemiyorum
-
38-Sâd 86
aleyhi : ona, buna karşı
-
38-Sâd 86
ecrin : ecir, ücret
-
38-Sâd 86
ve mâ ene : ve ben değilim
-
38-Sâd 86
el mutekellifîne : mütekelliflerden (mükellefiyet koyanlardan)
-
38-Sâd 87
huve : o
-
38-Sâd 87
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
38-Sâd 88
ve le : ve mutlaka
-
38-Sâd 88
talemunne : bileceksiniz, öğreneceksiniz
-
38-Sâd 88
nebee-hu : onun haberi
-
38-Sâd 88
ba'de : sonra
-
39-Zümer 1
tenzîlu : indirilir, indiriliş
-
39-Zümer 1
el kitâbi : kitap
-
39-Zümer 1
el azîzi : azîz, güç ve kuvvet sahibi
-
39-Zümer 1
el hakîmi : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
39-Zümer 2
enzelnâ : biz indirdik
-
39-Zümer 2
ileyke : sana
-
39-Zümer 2
el kitâbe : kitap
-
39-Zümer 2
bi el hakkı : hak ile
-
39-Zümer 2
fa'budi allâhe (fe u'budi) : öyleyse Allah'a kul ol
-
39-Zümer 2
lehu : ona
-
39-Zümer 2
ed dine : dîn
-
39-Zümer 3
e lâ : öyle değil mi
-
39-Zümer 3
ed dînu : dîn
-
39-Zümer 3
el hâlisu : halis, has, özel
-
39-Zümer 3
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
39-Zümer 3
ittehazû : edindiler
-
39-Zümer 3
evliyâe : velîler, dostlar
-
39-Zümer 3
inne allâhe : muhakkak Allah
-
39-Zümer 3
beyne-hum : onların arasında
-
39-Zümer 3
yahtelifûne : ihtilâf ediyorlar
-
39-Zümer 3
inne allâhe : muhakkak Allah
-
39-Zümer 3
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
39-Zümer 3
men : kim, kimse
-
39-Zümer 3
huve : o
-
39-Zümer 3
keffârun : çok inkârcı, inkâr edenler
-
39-Zümer 4
lev : eğer, şâyet
-
39-Zümer 4
erâde : istedi, diledi
-
39-Zümer 4
en yettehıze : edinmek
-
39-Zümer 4
veleden : bir çocuk
-
39-Zümer 4
lâstafâ (le ıstafâ) : elbette, mutlaka seçerdi
-
39-Zümer 4
mâ yeşâu : dilediği şey
-
39-Zümer 4
subhâne-hu : o sübhandır (herşeyden münezzehtir)
-
39-Zümer 4
huve : o
-
39-Zümer 4
el vâhidu : vahid, tek, bir
-
39-Zümer 4
el kahhâru : kahhar, kahreden, herşeye hakim olan, idaresi altında tutan
-
39-Zümer 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 5
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
39-Zümer 5
bi el hakkı : hak ile
-
39-Zümer 5
yukevviru : örter, sarar
-
39-Zümer 5
el leyle : gece
-
39-Zümer 5
en nehâri : gündüz
-
39-Zümer 5
ve yukevviru : ve örter, sarar, çevirir
-
39-Zümer 5
en nehâre : gündüz
-
39-Zümer 5
el leyli : gece
-
39-Zümer 5
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
39-Zümer 5
eş şemse : güneş
-
39-Zümer 5
ve el kamere : ve ay
-
39-Zümer 5
yecrî : akar, gider
-
39-Zümer 5
li ecelin : ecele, bir süreye
-
39-Zümer 5
musemmen : belirlenmiş
-
39-Zümer 5
e lâ : değil mi
-
39-Zümer 5
huve : o
-
39-Zümer 5
el azîzu : azîz (yüce ve üstün)
-
39-Zümer 5
el gaffâru : gaffar (çok mağfiret eden) olan
-
39-Zümer 6
nefsin : nefs
-
39-Zümer 6
vâhidetin : bir, tek
-
39-Zümer 6
summe : sonra
-
39-Zümer 6
ceale : kıldı, yaptı, yarattı
-
39-Zümer 6
zevce-hâ : onun eşi
-
39-Zümer 6
ve enzele : ve indirdi
-
39-Zümer 6
lekum : sizin için
-
39-Zümer 6
el en'âmi : dört ayaklı hayvanlar
-
39-Zümer 6
semâniyete : sekiz
-
39-Zümer 6
ezvâcin : zevceler, eşler
-
39-Zümer 6
ummehâti-kum : sizin anneleriniz
-
39-Zümer 6
selâsin : üç
-
39-Zümer 6
lehu : ona ait, onun
-
39-Zümer 6
el mulku : mülk, idare
-
39-Zümer 6
ilâhe : ilâh
-
39-Zümer 6
huve : o
-
39-Zümer 6
fe : böylece, buna rağmen
-
39-Zümer 6
ennâ : nasıl
-
39-Zümer 6
tusrafûne : döndürülüyorsunuz
-
39-Zümer 7
tekfurû : inkâr ediyorsunuz
-
39-Zümer 7
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 7
inne : muhakkak ki
-
39-Zümer 7
allâhe : Allah
-
39-Zümer 7
ve lâ yerdâ : ve razı olmaz
-
39-Zümer 7
el kufre : küfür, inkâr
-
39-Zümer 7
ve in : ve eğer, ise
-
39-Zümer 7
teşkurû : şükredersiniz
-
39-Zümer 7
yerda-hu : ondan razı olur
-
39-Zümer 7
lekum : sizin için
-
39-Zümer 7
ve lâ teziru : ve yüklenmez, taşımaz
-
39-Zümer 7
vâziretun : yük taşıyan, günahkâr
-
39-Zümer 7
summe : sonra
-
39-Zümer 7
merciu-kum : sizin merciiniz, dönüş yeriniz
-
39-Zümer 7
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 7
yunebbiu-kum : size haber verir
-
39-Zümer 7
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
39-Zümer 7
inne-hu : muhakkak ki o
-
39-Zümer 7
es sudûr : sineler, göğüsler
-
39-Zümer 8
ve izâ : ve ..... olduğu zaman
-
39-Zümer 8
messe : dokundu
-
39-Zümer 8
el insâne : insan
-
39-Zümer 8
deâ : dua etti
-
39-Zümer 8
rabbe-hu : onun Rabbi
-
39-Zümer 8
munîben : münîb olarak, yönelerek
-
39-Zümer 8
ileyhi : ona
-
39-Zümer 8
summe : sonra
-
39-Zümer 8
havvele-hu : ona verdi, lütfetti
-
39-Zümer 8
ni'meten : ni'met
-
39-Zümer 8
nesiye : unuttu
-
39-Zümer 8
mâ kâne : olmadı
-
39-Zümer 8
yed'û : dua eder
-
39-Zümer 8
ileyhi : ona
-
39-Zümer 8
ve ceale : ve kıldı, yaptı, yarattı
-
39-Zümer 8
endâden : eşler, ortaklar
-
39-Zümer 8
li yudılle : saptırmak için, dalâlete düşürmek için
-
39-Zümer 8
sebîli-hi : onun yolu
-
39-Zümer 8
temetta : metalan, faydalan
-
39-Zümer 8
bi kufri-ke : küfrünle, inkârınla
-
39-Zümer 8
kalîlen : az, biraz
-
39-Zümer 8
inne-ke : muhakkak ki sen
-
39-Zümer 8
ashâbi en nâri : ateş ehli, ateşin halkı
-
39-Zümer 9
em : yoksa, veya
-
39-Zümer 9
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 9
huve : o
-
39-Zümer 9
ânâe : vakit, saat
-
39-Zümer 9
el leyli : gece
-
39-Zümer 9
sâciden : secde eden
-
39-Zümer 9
ve kâimen : ve kıyamda duran, ayakta duran
-
39-Zümer 9
yahzeru : sakınır, çekinir, korkar
-
39-Zümer 9
el âhirete : ahiret
-
39-Zümer 9
ve yercû : ve diler
-
39-Zümer 9
rahmete : rahmet
-
39-Zümer 9
hel : mı
-
39-Zümer 9
yestevî : müsavi olur, eşit olur
-
39-Zümer 9
ellezîne : kimseler, onlar
-
39-Zümer 9
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
39-Zümer 9
ve ellezîne : ve kimseler
-
39-Zümer 9
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
39-Zümer 9
innemâ : ancak, sadece, ama
-
39-Zümer 9
yetezekkeru : tezekkür ederler
-
39-Zümer 9
ulû el elbâbi : ulûl'elbab, daimî zikir sahipleri
-
39-Zümer 10
ellezîne : kimseler, onlar
-
39-Zümer 10
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
39-Zümer 10
ittekû : takva sahibi olun
-
39-Zümer 10
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
39-Zümer 10
li ellezîne : kimseler için, onlar için
-
39-Zümer 10
ahsenû : en güzel, ahsen olan
-
39-Zümer 10
ed dunyâ : dünya
-
39-Zümer 10
hasenetun : güzellik, iyilik
-
39-Zümer 10
ve ardu allâhi : ve Allah'ın arzı, yeri
-
39-Zümer 10
innemâ : ancak, sadece, ama
-
39-Zümer 10
yuveffâ : vefa edilir, ödenir
-
39-Zümer 10
es sâbirûne : sabredenler
-
39-Zümer 10
ecre-hum : onların ecirleri, mükâfatları, yaptıklarının karşılığı
-
39-Zümer 11
en a'budallâhe (en a'bude allâhe) : Allah'a kul olmak
-
39-Zümer 11
lehu : ona, onun için
-
39-Zümer 11
ed dîne : dîn
-
39-Zümer 12
ve umirtu : ve ben emrolundum
-
39-Zümer 12
en ekûne : benim olmam
-
39-Zümer 12
evvele : evvel, ilk
-
39-Zümer 12
el muslimîne : teslim olanlar
-
39-Zümer 13
ehâfu : korkarım
-
39-Zümer 13
azâbe : azap
-
39-Zümer 13
yevmin : gün
-
39-Zümer 14
kulillâhe (kuli allâhe) : de ki Allah
-
39-Zümer 14
lehu : ona, onun için
-
39-Zümer 15
fa'budû (fe u'budû) : artık kul olun, tapın
-
39-Zümer 15
inne : muhakkak ki
-
39-Zümer 15
el hâsirîne : hüsrana uğrayanlar
-
39-Zümer 15
ellezîne : o kimseler, onlar
-
39-Zümer 15
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
39-Zümer 15
ve ehlî-him : ve onların ehilleri, aileleri
-
39-Zümer 15
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
39-Zümer 15
e lâ : değil mi
-
39-Zümer 15
zâlike : işte bu
-
39-Zümer 15
huve : o
-
39-Zümer 15
el husrânu : hüsran
-
39-Zümer 15
el mubînu : apaçık
-
39-Zümer 16
lehum : onlar için, onların vardır
-
39-Zümer 16
min fevkı-him : onların üstünden
-
39-Zümer 16
zulelun : gölgelikler
-
39-Zümer 16
min en nâri : ateşten
-
39-Zümer 16
ve min tahti-him : ve onların altından
-
39-Zümer 16
zulelun : gölgelikler
-
39-Zümer 16
zâlike : işte bu, işte böyle
-
39-Zümer 16
ibâde-hu : onun kulları
-
39-Zümer 16
fe : öyleyse
-
39-Zümer 16
ittekû-ni : bana karşı takva sahibi olun
-
39-Zümer 17
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
39-Zümer 17
ictenebû : içtinap ettiler, sakındılar, kaçındılar
-
39-Zümer 17
et tâgûte : tagut, insan ve cin şeytanlar
-
39-Zümer 17
en ya'budû-hâ : ona kul olmak
-
39-Zümer 17
ve enâbû : ve yöneldiler
-
39-Zümer 17
lehum : onlar için, onlara vardır
-
39-Zümer 17
el buşrâ : müjde
-
39-Zümer 17
fe : öyleyse
-
39-Zümer 17
beşşir : müjdele
-
39-Zümer 18
ellezîne : o kimseler, onlar
-
39-Zümer 18
yestemiûne : işitirler
-
39-Zümer 18
el kavle : söz
-
39-Zümer 18
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 18
yettebiûne : tâbî olurlar
-
39-Zümer 18
ahsene-hu : onun ahsen olanı, en güzel olanı
-
39-Zümer 18
ulâike : işte onlar
-
39-Zümer 18
ellezîne : o kimseler, onlar
-
39-Zümer 18
hedâhumullâhu (hedâ-hum allâhu) : Allah onları hidayete erdirdi
-
39-Zümer 18
ve ulâike : ve işte onlar
-
39-Zümer 18
ulû el elbâbi : ulûl'elbab, daimî zikir sahipleri
-
39-Zümer 19
e : mi
-
39-Zümer 19
fe : böylece, öyleyse
-
39-Zümer 19
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 19
aleyhi : ona, onun üzerine
-
39-Zümer 19
kelimetu : kelime
-
39-Zümer 19
el azâbi : azap
-
39-Zümer 19
e : mi
-
39-Zümer 19
fe : böylece, öyleyse
-
39-Zümer 19
ente : sen
-
39-Zümer 19
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 19
en nâri : ateş
-
39-Zümer 20
ellezîne : o kimseler, onlar
-
39-Zümer 20
ittekav : takva sahibi oldular
-
39-Zümer 20
rabbe-hum : onların Rab'leri
-
39-Zümer 20
lehum : onlar için, onlara vardır
-
39-Zümer 20
gurefun : köşkler, yüksek makamlar
-
39-Zümer 20
fevkı-hâ : onun üstü
-
39-Zümer 20
gurefun : köşkler, yüksek makamlar
-
39-Zümer 20
mebniyyetun : bina edilmiş, inşa edilmiş
-
39-Zümer 20
tecrî : akar
-
39-Zümer 20
el enhâru : nehirler
-
39-Zümer 20
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
39-Zümer 20
el mîâde : vaadedilen, vaad
-
39-Zümer 21
e : mı
-
39-Zümer 21
lem tere : sen görmedin
-
39-Zümer 21
enne : olduğunu
-
39-Zümer 21
allâhe : Allah
-
39-Zümer 21
enzele : indirdi
-
39-Zümer 21
es semâi : sema, gökyüzü, gök
-
39-Zümer 21
mâen : su
-
39-Zümer 21
fe : böylece
-
39-Zümer 21
seleke-hu : onu sokar, içine akıtır
-
39-Zümer 21
yenâbîa : yerden fışkıran su kaynağı, pınarlar
-
39-Zümer 21
el ardı : arz, yeryüzü, yer
-
39-Zümer 21
summe : sonra
-
39-Zümer 21
zer'an : ekin
-
39-Zümer 21
muhtelifen : muhtelif, çeşitli
-
39-Zümer 21
elvânu-hu : onun renkleri
-
39-Zümer 21
summe : sonra
-
39-Zümer 21
yehîcu : kurur
-
39-Zümer 21
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 21
terâ-hu : onu görürsün
-
39-Zümer 21
musferren : sararmış olan
-
39-Zümer 21
summe : sonra
-
39-Zümer 21
yec'alu-hu : onu kılar, yapar
-
39-Zümer 21
hutâmen : kuru ot, çer çöp
-
39-Zümer 21
inne : muhakkak
-
39-Zümer 21
zâlike : işte bu, bu
-
39-Zümer 21
le : elbette, mutlaka
-
39-Zümer 21
ulî el elbâbi : ulûl'elbab, daimî zikir sahipleri
-
39-Zümer 22
e : mı
-
39-Zümer 22
fe : böylece, o taktirde
-
39-Zümer 22
men : kim, kimse
-
39-Zümer 22
şereha : şerhetti, açtı, yardı
-
39-Zümer 22
sadre-hu : onun göğsü
-
39-Zümer 22
el islâmi : İslâm (Allah'a) teslim
-
39-Zümer 22
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 22
huve : o
-
39-Zümer 22
fe : böylece, artık, bundan dolayı
-
39-Zümer 22
veylun : yazıklar olsun, vay haline
-
39-Zümer 22
el kâsiyeti : kasiyet, katılaşma
-
39-Zümer 22
ulaike : işte onlar
-
39-Zümer 23
nezzele : indirdi
-
39-Zümer 23
ahsene : ahsen, en güzel
-
39-Zümer 23
el hadîsi : hadis, söz (ihdas edilen)
-
39-Zümer 23
kitâben : kitap
-
39-Zümer 23
muteşâbihen : müteşabih, teşbih edilen, benzer, uyumlu
-
39-Zümer 23
mesâniye : ikinci, ikişer ikişer
-
39-Zümer 23
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 23
yahşevne : huşû duyarlar
-
39-Zümer 23
rabbe-hum : onların Rabbi
-
39-Zümer 23
summe : sonra
-
39-Zümer 23
telînu : yumuşar, sükûnet bulur, yatışır
-
39-Zümer 23
ve kulûbu-hum : ve onların kalpleri
-
39-Zümer 23
zâlike : işte bu
-
39-Zümer 23
yehdî : hidayete erdirir
-
39-Zümer 23
men : kim, kimse, kişi
-
39-Zümer 23
yeşâu : diler
-
39-Zümer 23
ve men : ve kim, kimse, kişi
-
39-Zümer 23
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 23
lehu : ona, onun için
-
39-Zümer 24
e : mı
-
39-Zümer 24
fe : böylece, o halde
-
39-Zümer 24
men : kim, kimse
-
39-Zümer 24
yettekî : korur
-
39-Zümer 24
bi vechi-hî : onun vechini, kendi yüzünü, fizik vücudunu
-
39-Zümer 24
sûe : kötü, fena
-
39-Zümer 24
el azâbi : azap
-
39-Zümer 24
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
39-Zümer 24
ve kîle : ve denir
-
39-Zümer 24
li ez zâlimîne : zalimlere
-
39-Zümer 24
teksibûne : kesbediyorsunuz, kazanıyorsunuz
-
39-Zümer 25
kezzebe : yalanladı
-
39-Zümer 25
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 25
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 25
etâ-hum(u) : onlara geldi
-
39-Zümer 25
el azâbu : azap
-
39-Zümer 25
lâ yeş'urûne : şuurunda olmazlar, farkında olmazlar
-
39-Zümer 26
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 26
ezâka-hum(u) : onlara tattırdı
-
39-Zümer 26
el hızye : zillet, rezillik, horlanma ve aşağılanma
-
39-Zümer 26
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
39-Zümer 26
ve le : ve gerçekten, elbette
-
39-Zümer 26
el âhireti : ahiret
-
39-Zümer 26
ekberu : daha büyük
-
39-Zümer 26
lev : eğer, şâyet
-
39-Zümer 26
ya'lemûne : biliyorlar
-
39-Zümer 27
ve lekad : ve andolsun
-
39-Zümer 27
darebnâ : örnek verdik
-
39-Zümer 27
en nâsi : insanlar
-
39-Zümer 27
el kur'âni : Kur'ân
-
39-Zümer 27
meselin : mesele
-
39-Zümer 27
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
39-Zümer 27
yetezekkerûne : tezekkür ederler
-
39-Zümer 28
kur'ânen : Kur'ân
-
39-Zümer 28
arabiyyen : Arapça
-
39-Zümer 28
gayre : dışında, hariç, olmayan
-
39-Zümer 28
ivecin : eğrilik, kusur, çelişki
-
39-Zümer 28
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
39-Zümer 28
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
39-Zümer 29
darabe : örnek verdi
-
39-Zümer 29
meselen : misal, örnek
-
39-Zümer 29
raculen : adam, kişi
-
39-Zümer 29
şurekâu : şerikler, ortaklar, birbirine bağlı olanlar
-
39-Zümer 29
muteşâkisûne : birbirine karşı şâki olanlar, aralarında anlaşamayanlar
-
39-Zümer 29
ve raculen : ve bir adam
-
39-Zümer 29
selemen : teslim olan, bağlı olan
-
39-Zümer 29
hel : mı
-
39-Zümer 29
yesteviyâni : ikisi eşit olur
-
39-Zümer 29
meselen : misal, örnek
-
39-Zümer 29
el hamdu : hamd
-
39-Zümer 29
bel : hayır, bilâkis, ama
-
39-Zümer 29
ekseru-hum : onların çoğu
-
39-Zümer 29
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
39-Zümer 30
Inne-ke : muhakkak ki sen
-
39-Zümer 30
meyyitun : meyyit, ölümlü
-
39-Zümer 30
ve inne-hum : ve muhakkak ki onlar
-
39-Zümer 30
meyyitûne : meyyitler, ölümlüler
-
39-Zümer 31
summe : sonra
-
39-Zümer 31
inne-kum : muhakkak ki siz
-
39-Zümer 31
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
39-Zümer 31
inde : yanında, katında, huzurunda
-
39-Zümer 31
tahtasımûne : hasım olacaksınız, davalı ve davacı olacaksınız
-
39-Zümer 32
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 32
men : kim, kimse
-
39-Zümer 32
azlemu : daha zalim
-
39-Zümer 32
mimmen (min men) : o kimseden, ondan
-
39-Zümer 32
kezzebe : yalan söyledi
-
39-Zümer 32
ve kezzebe : ve yalanladı
-
39-Zümer 32
bi es sıdkı : doğruyu, gerçeği, hakikati
-
39-Zümer 32
câe-hu : ona geldi
-
39-Zümer 32
e leyse : değil mi
-
39-Zümer 32
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 32
mesven : kalınacak yer, yer
-
39-Zümer 32
el kâfirîne : kâfirler
-
39-Zümer 33
ve ellezî : ve o
-
39-Zümer 33
câe \n(cae bi) : geldi \n: (getirdi)
-
39-Zümer 33
es sıdkı : doğru, gerçek, hakikat
-
39-Zümer 33
ve saddeka : ve doğruladı, ve tasdik etti
-
39-Zümer 33
ulâike : işte onlar
-
39-Zümer 33
el muttekûne : muttakiler, takva sahipleri
-
39-Zümer 34
lehum : onlar için
-
39-Zümer 34
yeşâûne : dilerler
-
39-Zümer 34
inde : katında, huzurunda
-
39-Zümer 34
zâlike : işte bu
-
39-Zümer 34
cezâû : ceza, karşılık, mükâfat
-
39-Zümer 34
el muhsinîne : muhsinler
-
39-Zümer 35
li yukeffira : örtsün, örter
-
39-Zümer 35
esvee : en kötü
-
39-Zümer 35
ellezî : ki o
-
39-Zümer 35
ve yecziye-hum : ve onları mükâfatlandırır
-
39-Zümer 35
ecre-hum : onların ecirleri
-
39-Zümer 35
bi ahseni : en güzeli ile
-
39-Zümer 35
ellezî : ki o
-
39-Zümer 35
ya'melûne : yapıyorlar
-
39-Zümer 36
e leyse : değil mi
-
39-Zümer 36
abde-hu : onun kulu
-
39-Zümer 36
ve yuhavvifûne-ke : ve seni korkutuyorlar
-
39-Zümer 36
bi ellezîne : onlar ile
-
39-Zümer 36
ve men : ve kim, kimse
-
39-Zümer 36
fe : böylece, o taktirde, o zaman
-
39-Zümer 36
mâ lehu : onun için yoktur
-
39-Zümer 37
ve men : ve kim, kimse
-
39-Zümer 37
yehdi : hidayete erdirir
-
39-Zümer 37
fe : böylece, artık, o zaman
-
39-Zümer 37
lehu : onun için
-
39-Zümer 37
e leyse : değil mi
-
39-Zümer 38
ve le : ve mutlaka, gerçekten
-
39-Zümer 38
seelte-hum : onlara sordun
-
39-Zümer 38
men : kim
-
39-Zümer 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 38
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
39-Zümer 38
le : elbette, şühpesiz
-
39-Zümer 38
yekûlunne : derler
-
39-Zümer 38
e : mi
-
39-Zümer 38
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 38
raeytum : siz gördünüz
-
39-Zümer 38
ted'ûne : siz tapıyorsunuz
-
39-Zümer 38
erâde-niye : benim için diledi
-
39-Zümer 38
hel : mı
-
39-Zümer 38
hunne : onlar
-
39-Zümer 38
ev : ya da, veya
-
39-Zümer 38
erâde-nî : benim için diledi
-
39-Zümer 38
rahmetin : rahmet
-
39-Zümer 38
hel : mı
-
39-Zümer 38
hunne : onlar
-
39-Zümer 38
rahmeti-hî : onun rahmeti
-
39-Zümer 38
hasbiyallâhu (hasbiye allâhu) : Allah bana yeter
-
39-Zümer 38
aleyhi : ona
-
39-Zümer 38
yetevekkelu : tevekkül eder
-
39-Zümer 38
el mutevekkilûne : tevekkül edenler
-
39-Zümer 39
i'melû : yapın
-
39-Zümer 39
mekâneti-kum : bulunduğunuz mekân
-
39-Zümer 39
fe : böylece, artık, öyleyse
-
39-Zümer 39
sevfe : yakında
-
39-Zümer 39
ta'lemûne : bileceksiniz
-
39-Zümer 40
men : kim, kişi
-
39-Zümer 40
ye'tî-hi : ona gelir
-
39-Zümer 40
ve yahıllu : ve iner, çöker
-
39-Zümer 40
aleyhi : ona, onun üstüne
-
39-Zümer 41
enzelnâ : indirdik
-
39-Zümer 41
aleyke : sana
-
39-Zümer 41
el kitâbe : kitap
-
39-Zümer 41
en nâsi : insanlar
-
39-Zümer 41
el hakkı : hak
-
39-Zümer 41
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 41
men : kim, kimse
-
39-Zümer 41
ihtedâ : hidayette oldu, hidayete erdi
-
39-Zümer 41
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 41
nefsi-hi : (onun) kendi nefsi
-
39-Zümer 41
ve men : ve kim
-
39-Zümer 41
dalle : dalâlete düştü, dalâlette kaldı
-
39-Zümer 41
fe : böylece, artık, o taktirde
-
39-Zümer 41
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
39-Zümer 41
aleyhâ : kendi aleyhine
-
39-Zümer 41
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
39-Zümer 41
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
39-Zümer 41
bi vekîlin : vekil
-
39-Zümer 42
yeteveffâ : vefat ettirir, öldürür
-
39-Zümer 42
el enfuse : nefsler veya fizik vücutlar
-
39-Zümer 42
hîne : o vakit, esnasında, anında
-
39-Zümer 42
mevti-hâ : onun ölümü
-
39-Zümer 42
ve elletî : ve o ki
-
39-Zümer 42
lem temut : ölmedi
-
39-Zümer 42
menâmi-hâ : onun uykusu
-
39-Zümer 42
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 42
elletî : ki o
-
39-Zümer 42
aleyhe : onun üzerine
-
39-Zümer 42
el mevte : ölüm
-
39-Zümer 42
ve yursilu : ve gönderir
-
39-Zümer 42
el uhrâ : diğeri
-
39-Zümer 42
ilâ ecelin : ecele kadar
-
39-Zümer 42
musemmen : belirlenmiş, tayin edilmiş
-
39-Zümer 42
inne : muhakkak
-
39-Zümer 42
fî zâlike : bunda
-
39-Zümer 42
le : mutlaka, elbette
-
39-Zümer 42
yetefekkerûne : tefekkür ediyorlar (eden)
-
39-Zümer 43
em : veya, yoksa
-
39-Zümer 43
ittehazû : edindiler
-
39-Zümer 43
şufeâe : şefaatçiler
-
39-Zümer 43
e : mı
-
39-Zümer 43
ve lev : ve eğer, olsa
-
39-Zümer 43
lâ yemlikûne : malik olmazlar, güçleri yetmez
-
39-Zümer 43
şey'en : bir şey
-
39-Zümer 43
ve lâ ya'kılûne : ve akıl etmezler
-
39-Zümer 44
eş şefâatu : şefaat
-
39-Zümer 44
cemîân : tümü, hepsi
-
39-Zümer 44
lehu : onun
-
39-Zümer 44
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 44
ve el ardı : ve yeryüzü, arz, yer
-
39-Zümer 44
summe : sonra
-
39-Zümer 44
ileyhi : ona
-
39-Zümer 44
turceûne : döndürüleceksiniz
-
39-Zümer 45
ve izâ zukire : ve zikredildiği zaman
-
39-Zümer 45
vahde-hu : onun tekliği
-
39-Zümer 45
işmeezzet : tiksindi, nefretle ürperdi
-
39-Zümer 45
ellezîne : o kimseler, onlar
-
39-Zümer 45
lâ yû'minûne : îmân etmezler
-
39-Zümer 45
bi el âhıreti : ahirete
-
39-Zümer 45
ve izâ : ve olduğu zaman
-
39-Zümer 45
zukire : zikredildi, anıldı
-
39-Zümer 45
ellezîne : o kimseler, onlar
-
39-Zümer 45
hum yestebşirûne : onlar neşelenip sevinirler
-
39-Zümer 46
allâhumme : Allah'ım
-
39-Zümer 46
fâtıre : yaratan
-
39-Zümer 46
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 46
ve el ardı : ve yeryüzü, arz, yer
-
39-Zümer 46
âlime : bilen
-
39-Zümer 46
el gaybi : gayb, görünmeyen
-
39-Zümer 46
ve eş şehâdeti : ve görünen
-
39-Zümer 46
ente : sen
-
39-Zümer 46
beyne : arasında
-
39-Zümer 46
ıbâdi-ke : (senin) kulların
-
39-Zümer 46
yahtelifûne : ihtilâf ederler
-
39-Zümer 47
ve lev enne : ve eğer olsaydı
-
39-Zümer 47
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 47
zalemû : zulmettiler
-
39-Zümer 47
fî el ardı : yeryüzünde
-
39-Zümer 47
cemîan : hepsi, tümü
-
39-Zümer 47
ve misle-hu : ve onun misli kadar, onlar kadar
-
39-Zümer 47
mea-hu : onunla birlikte
-
39-Zümer 47
leftedev (le iftedev) : mutlaka fidye verirlerdi
-
39-Zümer 47
sûi el azâbi : kötü azap
-
39-Zümer 47
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
39-Zümer 47
ve bedâ : ve ortaya çıktı, zuhur etti
-
39-Zümer 47
lehum : onlara
-
39-Zümer 47
lem yekûnû yahtesibûne : hesap etmiyorlar, hesap etmediler hesaba katmıyorlar, hesaba katmadılar
-
39-Zümer 48
ve bedâ : ve ortaya çıktı, aşikâr oldu
-
39-Zümer 48
lehum : onlara
-
39-Zümer 48
seyyiâtu : kötülükler, günahlar
-
39-Zümer 48
kesebû : kazandılar
-
39-Zümer 48
ve hâka : ve kuşattı
-
39-Zümer 48
yestehziûne : alay ediyorlar
-
39-Zümer 49
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 49
messe : dokundu
-
39-Zümer 49
el insâne : insan
-
39-Zümer 49
deâ-nâ : bize dua etti
-
39-Zümer 49
summe : sonra
-
39-Zümer 49
havvelnâ-hu : ona verdik, ona lütfettik (gönderdik)
-
39-Zümer 49
ni'meten : ni'met
-
39-Zümer 49
kâle : dedi
-
39-Zümer 49
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
39-Zümer 49
bel : hayır, fakat, bilâkis
-
39-Zümer 49
hiye : o
-
39-Zümer 49
fitnetun : fitne, imtihan
-
39-Zümer 49
ve lâkinne : ve fakat, ancak
-
39-Zümer 49
eksere-hum : onların çoğu
-
39-Zümer 49
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
39-Zümer 50
kâle-hâ : onu dedi
-
39-Zümer 50
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 50
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 50
yeksibûne : kazanıyorlar
-
39-Zümer 51
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 51
esâbe-hum : onlara isabet etti
-
39-Zümer 51
seyyiâtu : kötülükler, günahlar
-
39-Zümer 51
kesebû : kazandılar
-
39-Zümer 51
ve ellezîne : ve onlar
-
39-Zümer 51
zalemû : zulmettiler
-
39-Zümer 51
se yusîbu-hum : onlara isabet edecek
-
39-Zümer 51
seyyiâtu : kötülükler, günahlar
-
39-Zümer 51
kesebû : kazandılar
-
39-Zümer 51
ve mâ-hum : ve onlar değiller
-
39-Zümer 51
bi mu'cizîne : aciz bırakanlar, aciz bırakacak güce sahip olanlar
-
39-Zümer 52
e : mi
-
39-Zümer 52
ve lem ya'lemû : ve bilmiyorlar, bilmediler
-
39-Zümer 52
enne : olduğunu
-
39-Zümer 52
allâhe : Allah
-
39-Zümer 52
yebsutu : genişletir
-
39-Zümer 52
er rızka : rızık
-
39-Zümer 52
men : kimse
-
39-Zümer 52
yeşâu : diler
-
39-Zümer 52
ve yakdiru : ve takdir eder, kısıtlar
-
39-Zümer 52
inne : muhakkak
-
39-Zümer 52
fî zâlike : bunda vardır
-
39-Zümer 52
le : elbette, mutlaka
-
39-Zümer 52
yû'minûne : mü'min olurlar, îmân ederler
-
39-Zümer 53
ibâdiye : kullarım
-
39-Zümer 53
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 53
esrefû : israf ettiler, haddi aştılar
-
39-Zümer 53
enfusi-him : kendi nefsleri
-
39-Zümer 53
lâ taknetû : ümit kesmeyin
-
39-Zümer 53
rahmeti allâhi : Allah'ın rahmeti
-
39-Zümer 53
inne : muhakkak
-
39-Zümer 53
allâhe : Allah
-
39-Zümer 53
ez zunûbe : günahlar
-
39-Zümer 53
cemîan : hepsi, tümü
-
39-Zümer 53
innehu : muhakkak ki o
-
39-Zümer 53
huve : o
-
39-Zümer 53
el gafûru : mağfiret eden
-
39-Zümer 53
er rahîmu : rahîm esmasıyla tecelli eden, rahmet nuru gönderen
-
39-Zümer 54
ve enîbû : ve yönelin (ve ulaşmayı dileyin)
-
39-Zümer 54
ve eslimû : ve teslim olun
-
39-Zümer 54
lehu : ona
-
39-Zümer 54
en ye'tiye-kum : size gelmesi
-
39-Zümer 54
el azâbu : azap
-
39-Zümer 54
summe : sonra
-
39-Zümer 54
lâ tunsarûne : yardım olunmazsınız
-
39-Zümer 55
vettebiû (ve ittebiû) : ve tâbî olun
-
39-Zümer 55
ahsene : ahsen, en güzel
-
39-Zümer 55
unzile : indirildi
-
39-Zümer 55
ileykum : size
-
39-Zümer 55
en ye'tiye-kum : size gelmesi
-
39-Zümer 55
el azâbu : azap
-
39-Zümer 55
bagteten : ansızın
-
39-Zümer 55
ve entum : ve siz
-
39-Zümer 55
lâ teş'urûne : farkında olmazsınız
-
39-Zümer 56
en tekûle : demesi
-
39-Zümer 56
nefsun : kişi
-
39-Zümer 56
hasretâ : yazıklar olsun
-
39-Zümer 56
ferrattu : taşkınlık etti, aşırı davrandı, ifrata gitti, haddi aştı
-
39-Zümer 56
cenbillâhi (cenbi allâhi) : Allah'tan uzaklaşma
-
39-Zümer 56
ve in kuntu : ve ben olmuştum
-
39-Zümer 56
le : gerçekten, mutlaka
-
39-Zümer 56
min es sâhirîne : alay edenlerden
-
39-Zümer 57
ev : veya, yoksa
-
39-Zümer 57
tekûle : der, söyler
-
39-Zümer 57
lev : şâyet
-
39-Zümer 57
enne : olduğu, muhakkak ki
-
39-Zümer 57
allâhe : Allah
-
39-Zümer 57
hedâ-ni : beni hidayete erdirdi
-
39-Zümer 57
le kuntu : mutlaka ben olurdum
-
39-Zümer 57
el muttekîne : takva sahipleri
-
39-Zümer 58
ev : veya, yoksa
-
39-Zümer 58
tekûle : der, söyler
-
39-Zümer 58
hîne : an, zaman
-
39-Zümer 58
terâ : görürsün
-
39-Zümer 58
el azâbe : azap
-
39-Zümer 58
lev enne : keşke olsa
-
39-Zümer 58
kerreten : bir kere daha
-
39-Zümer 58
fe : böylece, artık, o zaman
-
39-Zümer 58
ekûne : olurum
-
39-Zümer 58
el muhsinîne : muhsinler
-
39-Zümer 59
belâ : hayır, bilâkis, fakat
-
39-Zümer 59
câet-ke : sana geldi
-
39-Zümer 59
fe : o zaman
-
39-Zümer 59
kezzebte : sen yalanladın
-
39-Zümer 59
ve : ve
-
39-Zümer 59
istekberte : kibirlendin, büyüklük tasladın
-
39-Zümer 59
ve kunte : ve sen oldun
-
39-Zümer 59
el kâfirîne : kâfirler
-
39-Zümer 60
ve yevme el kıyâmeti : ve kıyâmet günü
-
39-Zümer 60
terâ : görürsün
-
39-Zümer 60
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 60
kezebû : yalan söylediler
-
39-Zümer 60
musveddetun : kararmış olan
-
39-Zümer 60
e : mı
-
39-Zümer 60
leyse : değil
-
39-Zümer 60
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 60
mesven : kalınan yer
-
39-Zümer 60
el mutekebbirîne : kibirlenenler
-
39-Zümer 61
ve yuneccî : ve kurtarır
-
39-Zümer 61
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 61
ittekav : takva sahibi oldular
-
39-Zümer 61
bi mefâzetihim (bi mâ fâzeti-him) : onların feyz sahibi olmaları sebebiyle
-
39-Zümer 61
lâ yemessu-hum : onlara dokunmaz
-
39-Zümer 61
es sûu : kötülük
-
39-Zümer 61
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
39-Zümer 62
kulli şey'in : herşey
-
39-Zümer 62
ve huve : ve o
-
39-Zümer 62
alâ kulli şey'in : herşeye
-
39-Zümer 62
vekîlun : vekil
-
39-Zümer 63
lehu : onun
-
39-Zümer 63
mekâlîdu : anahtarlarlar, hazineler
-
39-Zümer 63
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 63
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
39-Zümer 63
ve ellezîne : ve onlar
-
39-Zümer 63
keferû : inkâr ettiler
-
39-Zümer 63
ulâike : işte onlar
-
39-Zümer 63
el hâsirûne : hüsranda olanlar
-
39-Zümer 64
e : mı
-
39-Zümer 64
fe : artık, bundan sonra
-
39-Zümer 64
gayre : (bundan) başka
-
39-Zümer 64
te'murûn-nî : bana emrediyorsunuz
-
39-Zümer 64
eyyuhe : ey
-
39-Zümer 64
el câhilûne : cahiller
-
39-Zümer 65
ve lekad : ve andolsun
-
39-Zümer 65
ûhiye : vahyolundu
-
39-Zümer 65
ileyke : sana
-
39-Zümer 65
ve ilâ ellezîne : ve onlara
-
39-Zümer 65
min kabli-ke : senden önce
-
39-Zümer 65
le : gerçekten
-
39-Zümer 65
in eşrekte : eğer sen şirk koşarsan
-
39-Zümer 65
le : mutlaka
-
39-Zümer 65
yahbetanne : heba olur
-
39-Zümer 65
amelu-ke : senin amel(ler)in
-
39-Zümer 65
ve le : ve mutlaka
-
39-Zümer 65
tekûnenne : sen mutlaka olursun
-
39-Zümer 65
min el hâsirîne : hüsrana düşenlerden
-
39-Zümer 66
bel : bilâkis, öyleyse
-
39-Zümer 66
allâhe : Allah
-
39-Zümer 66
fa'bud (fe u'bud) : artık kul ol
-
39-Zümer 66
ve kun : ve ol
-
39-Zümer 66
eş şâkirîne : şükredenler
-
39-Zümer 67
ve mâ kaderû : ve takdir edemediler
-
39-Zümer 67
allâhe : Allah
-
39-Zümer 67
ve el ardu : ve arz, yeryüzü, yer
-
39-Zümer 67
cemîan : hepsi, bütün, tamamı
-
39-Zümer 67
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
39-Zümer 67
ve es semâvâtu : ve semalar
-
39-Zümer 67
bi yemîni-hi : onun eliyle, kudretiyle
-
39-Zümer 67
subhâne-hu : o sübhandır (herşeyden münezzehtir)
-
39-Zümer 67
ve teâlâ : ve yücedir
-
39-Zümer 67
yuşrikûne : şirk koşuyolar
-
39-Zümer 68
ve nufiha : ve üfürüldü
-
39-Zümer 68
es sûri : sûr
-
39-Zümer 68
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 68
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 68
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 68
ve men : ve kimse
-
39-Zümer 68
el ardı : arz, yer
-
39-Zümer 68
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 68
şâe : diledi
-
39-Zümer 68
summe : sonra
-
39-Zümer 68
fe : böylece, artık, sonra
-
39-Zümer 68
yanzurûne : bakarlar, bakınırlar
-
39-Zümer 69
ve eşrekati : ve parladı
-
39-Zümer 69
el ardu : arz, yer
-
39-Zümer 69
ve vudıa : ve konuldu
-
39-Zümer 69
el kitâbu : kitap
-
39-Zümer 69
ve cîe bi : ve getirildi
-
39-Zümer 69
en nebiyyîne : nebîler, peygamberler
-
39-Zümer 69
ve eş şuhedâi : ve şahitler
-
39-Zümer 69
ve kudıye : ve hüküm verildi
-
39-Zümer 69
beyne-hum : onların arasında
-
39-Zümer 69
bi el hakkı : hak ile
-
39-Zümer 69
ve hum : ve onlar
-
39-Zümer 69
lâ yuzlemûne : zulmedilmez
-
39-Zümer 70
ve vuffiyet : ve vefa edildi, ödendi
-
39-Zümer 70
nefsin : nefs, kişi
-
39-Zümer 70
amilet : yaptı
-
39-Zümer 70
ve huve : ve o
-
39-Zümer 70
a'lemu : çok iyi bilir, en iyi bilir
-
39-Zümer 70
yef'alûne : yapıyorlar
-
39-Zümer 71
vesîka : sürüldü
-
39-Zümer 71
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 71
keferû : inkâr ettiler
-
39-Zümer 71
ilâ cehenneme : cehenneme
-
39-Zümer 71
zumeran : zümre zümre
-
39-Zümer 71
ebvâbu-hâ : onun kapıları
-
39-Zümer 71
ve kâle : ve dedi
-
39-Zümer 71
lehum : onlara
-
39-Zümer 71
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
39-Zümer 71
e : mi
-
39-Zümer 71
lem ye'ti-kum : gelmedi
-
39-Zümer 71
yetlûne : tilâvet ediyor, okuyor
-
39-Zümer 71
aleykum : size
-
39-Zümer 71
ve yunzirûne-kum : ve sizi uyarırlar
-
39-Zümer 71
likâe : karşılaşma, ulaşma
-
39-Zümer 71
yevmi-kum : sizin gününüz
-
39-Zümer 71
belâ : evet
-
39-Zümer 71
ve lâkin : ve fakat
-
39-Zümer 71
kelimetu el azâbi : azap sözü
-
39-Zümer 71
el kâfirîne : kâfirler
-
39-Zümer 72
kîle : denildi
-
39-Zümer 72
ebvâbe : kapılar
-
39-Zümer 72
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 72
hâlidîne : ebedî olarak, ebediyyen
-
39-Zümer 72
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 72
bi'se : ne kötü
-
39-Zümer 72
mesvâ : mesva, kalınacak yer
-
39-Zümer 72
el mutekebbirîne : kibirlenenler, büyüklenenler
-
39-Zümer 73
vesîka : sevkedildi
-
39-Zümer 73
ellezîne : onlar
-
39-Zümer 73
ittekav : takva sahibi oldular
-
39-Zümer 73
rabbe-hum : onların Rabbi
-
39-Zümer 73
ilâ el cenneti : cennete
-
39-Zümer 73
zumeran : zümre, zümre
-
39-Zümer 73
ve futihat : ve açıldı
-
39-Zümer 73
ebvâbu-hâ : onun kapıları
-
39-Zümer 73
ve kâle : ve dedi
-
39-Zümer 73
lehum : onlara
-
39-Zümer 73
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
39-Zümer 73
selâmun : selâm
-
39-Zümer 73
aleykum : sizin üzerinize, size
-
39-Zümer 73
fedhulû-hâ (fe udhulû-hâ) : öyleyse ona girin
-
39-Zümer 73
hâlidîne : ebedî olarak, ebediyyen
-
39-Zümer 74
ve kâlû : ve dediler
-
39-Zümer 74
el hamdu : hamd
-
39-Zümer 74
ellezî : o ki
-
39-Zümer 74
va'de-hu : onun vaadi, onun sözü
-
39-Zümer 74
ve evrese-nâ : ve bizi varis kıldı
-
39-Zümer 74
el arda : arz, yer
-
39-Zümer 74
netebevveu : kalırız
-
39-Zümer 74
el cenneti : cennet
-
39-Zümer 74
neşâu : dileriz, diliyoruz
-
39-Zümer 74
fe : böylece, artık
-
39-Zümer 74
ni'me : ne güzel
-
39-Zümer 74
ecru : ecir, ücret, mükâfat, karşılık
-
39-Zümer 74
el âmilîne : amel edenler, amel yapanlar
-
39-Zümer 75
ve terâ : ve görürsün
-
39-Zümer 75
el melâikete : melekler
-
39-Zümer 75
hâffîne : kuşatanlar, çevreleyenler
-
39-Zümer 75
el arşi : arş
-
39-Zümer 75
yusebbihûne : tesbih ederler
-
39-Zümer 75
ve kudıye : ve hüküm verildi, hükmedildi
-
39-Zümer 75
beyne-hum : onların aralarında
-
39-Zümer 75
bi el hakkı : hak ile
-
39-Zümer 75
ve kîle : ve denildi
-
39-Zümer 75
el hamdu : hamd
-
39-Zümer 75
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
4-Nisâ 1
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 1
en nâsu : insanlar
-
4-Nisâ 1
ittekû : takva sahibi olun
-
4-Nisâ 1
rabbe-kum(u) : Rabbinize karşı
-
4-Nisâ 1
ellezî : o ki
-
4-Nisâ 1
nefsin : bir nefs
-
4-Nisâ 1
vâhidetin : bir tek
-
4-Nisâ 1
ve halaka : yarattı
-
4-Nisâ 1
zevce-hâ : onun eşini, hanımını (Havva anamızı)
-
4-Nisâ 1
ve besse : yaydı, türetti
-
4-Nisâ 1
ricâlen : erkekler
-
4-Nisâ 1
kesîran : birçok, çok sayıda
-
4-Nisâ 1
ve nisâen : kadınlar
-
4-Nisâ 1
ve ittekû : takva sahibi olun
-
4-Nisâ 1
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 1
ellezî : o ki
-
4-Nisâ 1
tesâelûne : istersiniz, dilekte bulunursunuz
-
4-Nisâ 1
ve el erhâme : rahimler, akrabalıklar, yakınlar
-
4-Nisâ 1
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 1
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 1
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 1
aleykum : sizin üzerinize
-
4-Nisâ 1
rakîben : murakabe eden, kontrol eden
-
4-Nisâ 2
ve âtû : ve veriniz
-
4-Nisâ 2
el yetâmâ : yetimlere
-
4-Nisâ 2
emvâle-hum : onların mallarını
-
4-Nisâ 2
ve lâ tetebeddelû : ve değiştirmeyin
-
4-Nisâ 2
el habîse : pisi, kötüyü, zarar vereni
-
4-Nisâ 2
bi et tayyîbi : temiz ile, iyisi ile, helal ile
-
4-Nisâ 2
ve lâ te'kulû : ve yemeyin
-
4-Nisâ 2
emvâle-hum : onların mallarını
-
4-Nisâ 2
ilâ emvâli-kum : kendi mallarınıza, sizin mallarınıza
-
4-Nisâ 2
inne-hu : muhakkak ki o
-
4-Nisâ 2
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 2
hûben : günah
-
4-Nisâ 2
kebîran : büyük
-
4-Nisâ 3
ve in hıftum : ve eğer korkarsanız
-
4-Nisâ 3
ellâ : ... olmama, ... olamama
-
4-Nisâ 3
el yetâmâ : yetimler
-
4-Nisâ 3
fe inkihû : o zaman, o taktirde nikâh edin
-
4-Nisâ 3
mâ tâbe : helâl olanı, hoşunuza gideni
-
4-Nisâ 3
lekum : sizin
-
4-Nisâ 3
en nisâi : kadınlar
-
4-Nisâ 3
mesnâ : ikişer
-
4-Nisâ 3
ve sulâse : üçer
-
4-Nisâ 3
ve rubâa : dörder
-
4-Nisâ 3
fe : fakat, artık, öyleyse, o taktirde
-
4-Nisâ 3
ellâ : ... olmama, ... olamama
-
4-Nisâ 3
fe : fakat, artık, öyleyse, o taktirde
-
4-Nisâ 3
vâhideten : bir adet, bir (kişi)
-
4-Nisâ 3
ev : veya
-
4-Nisâ 3
mâ meleket : sahip olduğu şey
-
4-Nisâ 3
eymânu-kum : (sizin) elinizin altındaki
-
4-Nisâ 3
zâlike : işte bu, bu
-
4-Nisâ 3
ednâ : çok yakın, daha yakın, daha uygun
-
4-Nisâ 3
ellâ : ... olmama, ... olamama
-
4-Nisâ 3
teûlû : zulmetmeniz, haksızlık etmeniz, adaletten ayrılmanız
-
4-Nisâ 4
ve âtû : ve veriniz
-
4-Nisâ 4
en nisâe : kadınlara
-
4-Nisâ 4
sadukâti-hinne : onların mehirlerini
-
4-Nisâ 4
nıhleten : gönülden koparak, seve seve vermek
-
4-Nisâ 4
fe in tıbne : fakat, eğer razı olarak, hoşnut olarak
-
4-Nisâ 4
lekum : sizin için, size
-
4-Nisâ 4
an şey'in : bir şeyi
-
4-Nisâ 4
nefsen : şahıs, kimse, kendisi
-
4-Nisâ 4
henîen : afiyetle
-
4-Nisâ 4
merîan : boğazdan kolayca geçen, afiyetle, rahatça
-
4-Nisâ 5
ve lâ tu'tû : ve vermeyin
-
4-Nisâ 5
es sufehâe : sefihler, aklı ermeyenler, mallarının değerini bilmeyenler
-
4-Nisâ 5
emvâle-kum(u) : sizin mallarınızı
-
4-Nisâ 5
elletî : o ki
-
4-Nisâ 5
ceale : kıldı, yaptı
-
4-Nisâ 5
lekum : sizin için, size, sizi
-
4-Nisâ 5
kıyâmen : idaresinde (nizam ve emniyetini sağlamakta) vekil olarak
-
4-Nisâ 5
ve urzukû-hum : onları rızıklandırın
-
4-Nisâ 5
ve eksû-hum : ve onları giydirin
-
4-Nisâ 5
ve kûlû : ve söyleyin, deyin
-
4-Nisâ 5
lehum : onlar için, onlara
-
4-Nisâ 5
kavlen : söz
-
4-Nisâ 5
ma'rûfen : iyilikle, iyi, güzel
-
4-Nisâ 6
ve ibtelû : ve deneyin, imtihan edin
-
4-Nisâ 6
el yetâmâ : yetimleri
-
4-Nisâ 6
izâ belagû : erince, erişince
-
4-Nisâ 6
en nikâha : nikâh
-
4-Nisâ 6
fe in ânestum : bundan sonra eğer hissederseniz (anlarsanız)
-
4-Nisâ 6
ruşden : rüşt, yeterlilik, olgunluk
-
4-Nisâ 6
fe idfeû : o zaman, o taktirde verin
-
4-Nisâ 6
emvâle-hum : onların mallarını
-
4-Nisâ 6
ve lâ te'kulû-hâ : ve onu yemeyin
-
4-Nisâ 6
isrâfen : israf ederek
-
4-Nisâ 6
ve bidâren : acele ederek, acele davranarak, acele ile
-
4-Nisâ 6
en yekberû : büyüyor olmaları, büyümeleri, büyürler diye
-
4-Nisâ 6
ve men kâne : ve kim ... oldu, ...ise
-
4-Nisâ 6
ganiyyen : zengin
-
4-Nisâ 6
felyesta'fif (fe li yesta'fif) : o taktirde iffetli olsun, sakınsın, çekinsin
-
4-Nisâ 6
ve men kâne : ve kim ... oldu, ...ise
-
4-Nisâ 6
felye'kul (fe li ye'kul) : o taktirde yesin
-
4-Nisâ 6
bi el ma'rûfi : iyilikle, örfe uygun olarak
-
4-Nisâ 6
fe izâ defa'tum : sonra, nihayet geri verdiğiniz (vereceğiniz) zaman
-
4-Nisâ 6
ileyhim emvâle-hum : onlara mallarını
-
4-Nisâ 6
fe eşhidû : o zaman şahit tutun
-
4-Nisâ 6
aleyhim : onlar
-
4-Nisâ 6
ve kefâ bi : ve kâfidir
-
4-Nisâ 6
hasîben : hesap görücü, hesap gören olarak
-
4-Nisâ 7
li er ricâli : erkekler için vardır, erkeklere
-
4-Nisâ 7
terake : geriye bıraktı
-
4-Nisâ 7
el vâlidâni : ebeveyn, ana baba
-
4-Nisâ 7
ve el akrabûne : ve akrabalar
-
4-Nisâ 7
ve li en nisâi : ve kadınlar için vardır
-
4-Nisâ 7
terake : geriye bıraktı
-
4-Nisâ 7
el vâlidâni : ebeveyn, ana baba
-
4-Nisâ 7
ve el akrabûne : ve akrabalar
-
4-Nisâ 7
kalle : az
-
4-Nisâ 7
ev : veya
-
4-Nisâ 7
kesura : çok
-
4-Nisâ 7
nasîben : nasip, pay
-
4-Nisâ 7
mefrûdan : farz kılınmış olan
-
4-Nisâ 8
ve izâ : ve ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 8
el kısmete : paylaştırma, taksim
-
4-Nisâ 8
el kurbâ : yakınlık, akrabalar
-
4-Nisâ 8
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
4-Nisâ 8
ve el mesâkînu : ve miskinler, çalışamayacak durumdaki yaşlılar, yoksullar
-
4-Nisâ 8
fe urzukû-hum : o taktirde onları rızıklandırın
-
4-Nisâ 8
ve kûlû : ve deyin, söyleyin
-
4-Nisâ 8
lehum : onlara
-
4-Nisâ 8
kavlen : söz
-
4-Nisâ 8
ma'rûfen : iyi, güzel
-
4-Nisâ 9
velyahşa (ve li yahşa) : ve sakınsınlar, korksunlar, çekinsinler
-
4-Nisâ 9
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 9
lev terakû : eğer bırakmış olsalardı
-
4-Nisâ 9
zurriyyeten : zürriyet, nesil, çocuklar
-
4-Nisâ 9
dıâfen : zayıf, kuvvetsiz
-
4-Nisâ 9
aleyhim : onlara, onların üzerine, onlar için
-
4-Nisâ 9
felyettekû (fe li yettekû ) : artık Allah'a karşı takva sahibi olsunlar
-
4-Nisâ 9
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 9
velyekûlû (ve li yekûlû ) : ve söylesinler
-
4-Nisâ 9
kavlen : söz
-
4-Nisâ 9
sedîdan : doğru, dürüst, adaletli
-
4-Nisâ 10
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 10
ellezîne : onlar
-
4-Nisâ 10
ye'kulûne : yerler
-
4-Nisâ 10
emvâle : mallar
-
4-Nisâ 10
el yetâmâ : yetimler
-
4-Nisâ 10
zulmen : zulüm ile, haksızlıkla
-
4-Nisâ 10
innemâ : sadece
-
4-Nisâ 10
ye'kulûne : yerler
-
4-Nisâ 10
ve se yaslevne : ve yakında yaslanacaklar, atılacaklar
-
4-Nisâ 10
seîran : alevli ateş
-
4-Nisâ 11
fî evlâdi-kum : (sizin evlâdınız) evlâtlarınız hakkında
-
4-Nisâ 11
li ez zekeri : erkek için
-
4-Nisâ 11
el unseyeyni : iki kız
-
4-Nisâ 11
fe in : fakat, eğer, ... ise
-
4-Nisâ 11
kunne : onlar (kadınlar) ... oldu
-
4-Nisâ 11
nisâen : kadın
-
4-Nisâ 11
fevka : üstünde, fazla
-
4-Nisâ 11
isneteyni : iki
-
4-Nisâ 11
fe lehunne : o zaman onlarındır (kadınlarındır)
-
4-Nisâ 11
mâ terake : bırakılan şey, mal, miras
-
4-Nisâ 11
ve in kânet : ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 11
vâhideten : bir, tek
-
4-Nisâ 11
fe lehâ : o zaman onundur (kadınındır)
-
4-Nisâ 11
en nısfu : yarım, yarısı
-
4-Nisâ 11
ve li : ve .... için
-
4-Nisâ 11
ebevey-hi : onun ebeveyni, anne ve babası
-
4-Nisâ 11
es sudusu : altıda bir
-
4-Nisâ 11
terake : terk etti, bıraktı
-
4-Nisâ 11
in kâne : ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 11
lehu : onun
-
4-Nisâ 11
veledun : çocuk, oğul
-
4-Nisâ 11
fe in : fakat, eğer ... ise
-
4-Nisâ 11
lem yekun : olmamış, olmaz (yoksa)
-
4-Nisâ 11
lehu : onun
-
4-Nisâ 11
veledun : çocuk, oğul
-
4-Nisâ 11
ve varise-hû : ve onun vârisi
-
4-Nisâ 11
ebevâ-hu : onun ebeveyni, ana babası
-
4-Nisâ 11
fe li ummi-hi : o taktirde o zaman onun annesi içindir, annesinindir
-
4-Nisâ 11
es sulusu : üçte biri
-
4-Nisâ 11
fe : fakat
-
4-Nisâ 11
in kâne : ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 11
lehu : onun
-
4-Nisâ 11
ıhvetun : kardeşler
-
4-Nisâ 11
fe li ummi-hi : o zaman onun annesi içindir, annesinindir
-
4-Nisâ 11
es sudusu : altıda bir
-
4-Nisâ 11
vasiyyetin : vasiyet
-
4-Nisâ 11
ev : veya (ve de)
-
4-Nisâ 11
deynin : borç
-
4-Nisâ 11
ve ebnâu-kum : ve oğullarınız
-
4-Nisâ 11
lâ tedrûne : idrak edemezsiniz, bilmezsiniz, bilemezsiniz
-
4-Nisâ 11
eyyu-hum : onların hangisi
-
4-Nisâ 11
lekum : iszin için, size
-
4-Nisâ 11
nef'en : faydalı
-
4-Nisâ 11
ferîdaten : farz olarak, farz
-
4-Nisâ 11
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
4-Nisâ 11
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 11
alîmen : alim, en iyi bilen
-
4-Nisâ 11
hakîmen : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 12
ve lekum : ve sizin
-
4-Nisâ 12
mâ terake : bırakılan şeyler
-
4-Nisâ 12
ezvâcu-kum : sizin eşleriniz
-
4-Nisâ 12
lem yekun : olmadı (yok)
-
4-Nisâ 12
lehunne : onların (kadınların)
-
4-Nisâ 12
veledun : veled, çocuk
-
4-Nisâ 12
fe : fakat
-
4-Nisâ 12
in kâne : eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 12
lehunne : onların (kadınların)
-
4-Nisâ 12
veledun : veled, çocuk
-
4-Nisâ 12
fe lekum : o zaman sizindir
-
4-Nisâ 12
er rubuu : dörtte bir
-
4-Nisâ 12
terakne : bıraktı
-
4-Nisâ 12
vasıyyetin : vasiyet
-
4-Nisâ 12
yûsîne : vasiyet yerine getirilir
-
4-Nisâ 12
ev : veya (ve de)
-
4-Nisâ 12
deynin : borç
-
4-Nisâ 12
ve lehunne : ve onların (kadınların)
-
4-Nisâ 12
er rubuu : dörtte bir
-
4-Nisâ 12
teraktum : siz bıraktınız
-
4-Nisâ 12
lem yekun : olmadı (yok)
-
4-Nisâ 12
lekum : sizin
-
4-Nisâ 12
veledun : veled, çocuk
-
4-Nisâ 12
fe : fakat
-
4-Nisâ 12
in kâne : eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 12
lekum : sizin
-
4-Nisâ 12
veledun : veled, çocuk
-
4-Nisâ 12
fe lehunne : o zaman, o taktirde onlarındır (kadınlarındır)
-
4-Nisâ 12
es sumunu : sekizde bir
-
4-Nisâ 12
teraktum : siz bıraktınız
-
4-Nisâ 12
vasıyyetin : vasiyet
-
4-Nisâ 12
tûsûne : vasiyet edersiniz
-
4-Nisâ 12
ev : veya
-
4-Nisâ 12
deynin : borç
-
4-Nisâ 12
ve in kâne : ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 12
kelâleten : kişinin evlâdı veya anne ve babası olmaması (kardeşi, dayısı veya amcası gibi ikinci derece yakınların olması)
-
4-Nisâ 12
ev : veya
-
4-Nisâ 12
imraetun : kadın?, hanımı
-
4-Nisâ 12
ve lehu : ve onun
-
4-Nisâ 12
ev : veya
-
4-Nisâ 12
fe : o zaman, o taktirde
-
4-Nisâ 12
es sudusu : altıda bir
-
4-Nisâ 12
fe : o zaman, o taktirde
-
4-Nisâ 12
eksera : daha çok
-
4-Nisâ 12
min zâlike : bundan
-
4-Nisâ 12
fe hum : o zaman onlar
-
4-Nisâ 12
fî es sulusi : üçte birinde, üçte birine
-
4-Nisâ 12
vasiyyetin : vasiyet
-
4-Nisâ 12
ev : veya
-
4-Nisâ 12
deynin : borç
-
4-Nisâ 12
vasıyyeten : vasiyet, emir
-
4-Nisâ 12
ve allâhu : ve Allah
-
4-Nisâ 13
tilke : bu, işte bunlar
-
4-Nisâ 13
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 13
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 13
ve resûle-hu : ve O'nun Resûlü, elçisi
-
4-Nisâ 13
cennâtin : cennetler
-
4-Nisâ 13
tecrî : akar
-
4-Nisâ 13
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 13
hâlidîne : ebedi kalacak olanlar
-
4-Nisâ 13
ve zâlike : ve işte bu, bu
-
4-Nisâ 13
el fevzu : fevz, kurtuluş
-
4-Nisâ 13
el azîmu : büyük, en büyük
-
4-Nisâ 14
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 14
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 14
ve resûle-hu : ve O'nun Resûlü, elçisi
-
4-Nisâ 14
ve yeteadde : ve aşar
-
4-Nisâ 14
hudûde-hu : onun hududu, sınırları
-
4-Nisâ 14
hâliden : ebedi kalacak olanlar
-
4-Nisâ 14
ve lehu : ve onun için (vardır)
-
4-Nisâ 15
vellâtî (ve ellâtî ) : ve onlar (kadınlar)
-
4-Nisâ 15
ye'tîne : gelirler, yaparlar
-
4-Nisâ 15
el fâhişete : fuhuş, zina
-
4-Nisâ 15
fe isteşhidû : o zaman şahitler isteyin
-
4-Nisâ 15
aleyhinne : onların üzerine, onlara
-
4-Nisâ 15
erbaaten : dört
-
4-Nisâ 15
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 15
in şehidû : eğer şahitlik ederlerse
-
4-Nisâ 15
fe emsikû-hunne : artık onları tutun
-
4-Nisâ 15
fî el buyûti : evlerin içinde, evlerde
-
4-Nisâ 15
yeteveffâ-hunne : onları (kadınları) vefat ettirir
-
4-Nisâ 15
el mevtu : ölüm
-
4-Nisâ 15
ev : veya
-
4-Nisâ 15
yec'al : kılar, yapar
-
4-Nisâ 15
lehunne : onlara (kadınlara)
-
4-Nisâ 15
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 16
vellezâni (ve ellezâni) : ve o ikisi
-
4-Nisâ 16
ye'tiyâni-hâ : onu yaparlar (fuhuş, zina yaparlar)
-
4-Nisâ 16
fe âzû-humâ : o taktirde artık ikisine eza edin
-
4-Nisâ 16
fe : fakat, o zaman, artık
-
4-Nisâ 16
ve aslehâ : ve ıslâh oldular
-
4-Nisâ 16
fe a'rıdû : o zaman vazgeçin
-
4-Nisâ 16
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 16
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 16
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 16
tevvâben : tövbeleri kabul eden
-
4-Nisâ 16
rahîmen : Rahîm olan
-
4-Nisâ 17
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
4-Nisâ 17
et tevbetu : tövbe
-
4-Nisâ 17
li ellezîne : onlar için
-
4-Nisâ 17
ya'melûne : yaparlar
-
4-Nisâ 17
es sûe : kötülük
-
4-Nisâ 17
bi cehâletin : cahillik ile
-
4-Nisâ 17
summe : sonra
-
4-Nisâ 17
yetûbûne : tövbe ederler
-
4-Nisâ 17
fe ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 17
yetûbu : tövbelerini kabul eder
-
4-Nisâ 17
aleyhim : onlara
-
4-Nisâ 17
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 17
alîmen : alim, en iyi bilen
-
4-Nisâ 17
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 18
ve leyset(i) : ve değil
-
4-Nisâ 18
et tevbetu : tövbe
-
4-Nisâ 18
li ellezîne : onların
-
4-Nisâ 18
ya'melûne : yapıyorlar
-
4-Nisâ 18
es seyyiâti : kötülük
-
4-Nisâ 18
ehade- hum : onların birine, kendilerine
-
4-Nisâ 18
el mevtu : ölüm
-
4-Nisâ 18
kâle : dedi
-
4-Nisâ 18
el'âne : şimdi
-
4-Nisâ 18
ve lâ ellezîne : ve onlara olmaz, onlar için değildir
-
4-Nisâ 18
yemûtûne : ölürler
-
4-Nisâ 18
ve hum : ve onlar
-
4-Nisâ 18
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 18
a'tednâ : biz hazırladık
-
4-Nisâ 18
lehum : onlar için, onlara
-
4-Nisâ 18
azâben : azap
-
4-Nisâ 18
elîmen : elîm, acı
-
4-Nisâ 19
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 19
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 19
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
-
4-Nisâ 19
lekum : size
-
4-Nisâ 19
en terisû : sizin varis olmanız
-
4-Nisâ 19
en nisâe : kadınlar
-
4-Nisâ 19
kerhen : zorla
-
4-Nisâ 19
ve lâ ta'dulû-hunne : ve onlara baskı yapmayın, sıkıştırmayın
-
4-Nisâ 19
li tezhebû : gidermek, almak
-
4-Nisâ 19
âteytumû-hunne : onlara verdiğiniz şeyleri
-
4-Nisâ 19
en ye'tîne : gelmeleri, yapmaları
-
4-Nisâ 19
bi fâhışetin : fuhuş ile, kötülük ile
-
4-Nisâ 19
mubeyyinetin : açıkça
-
4-Nisâ 19
ve âşirû-hunne : ve onlarla geçinin
-
4-Nisâ 19
bi el ma'rûfi : iyilikle
-
4-Nisâ 19
fe : fakat
-
4-Nisâ 19
in kerihtumû-hunne : eğer onlardan (kadınlardan) hoşlanmadınızsa
-
4-Nisâ 19
fe asâ : o taktirde umulur ki
-
4-Nisâ 19
en tekrahû : sizin kerih görmeniz, hoşlanmamanız
-
4-Nisâ 19
şey'en : bir şey
-
4-Nisâ 19
yec'al : kılar, yapar
-
4-Nisâ 19
kesîran : çok
-
4-Nisâ 20
ve in : ve eğer
-
4-Nisâ 20
eradtum : siz istediniz
-
4-Nisâ 20
istibdâle : bedel yapmak, değiştirmek
-
4-Nisâ 20
zevcin : eş, zevce
-
4-Nisâ 20
mekâne : yerine
-
4-Nisâ 20
zevcin : eş, zevce
-
4-Nisâ 20
ve âtey-tum : ve siz verdiniz
-
4-Nisâ 20
ihdâ-hunne : onlardan biri
-
4-Nisâ 20
fe : artık
-
4-Nisâ 20
lâ te'huzû : almayın
-
4-Nisâ 20
şey'en : bir şey
-
4-Nisâ 20
e te'huzûne-hu : onu alacak mısınız?
-
4-Nisâ 20
buhtânen : iftira ederek
-
4-Nisâ 20
ve ismen : ve günah işleyerek
-
4-Nisâ 20
mubînen : açıkça, apaçık
-
4-Nisâ 21
ve keyfe : ve nasıl
-
4-Nisâ 21
te'huzûne-hu : onu alırsınız
-
4-Nisâ 21
ve kad : ve ... olmuştu
-
4-Nisâ 21
efdâ : birleşip kaynaşdı
-
4-Nisâ 21
ve ehazne : ve onlar aldılar
-
4-Nisâ 22
ve lâ tenkihû : ve siz nikâhlamayın
-
4-Nisâ 22
nekaha : nikâhladı
-
4-Nisâ 22
min en nisâi : kadınlardan
-
4-Nisâ 22
selefe : geçti
-
4-Nisâ 22
inne-hu : muhakkak ki o
-
4-Nisâ 22
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 22
fâhışeten : fuhuş, kötü, çirkin
-
4-Nisâ 22
ve maktan : iğrenç, kızdırıcı husus
-
4-Nisâ 22
ve sâe : ve kötü, fena
-
4-Nisâ 22
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 23
hurrimet : haram kılındı
-
4-Nisâ 23
aleykum : sizin üzerinize, size
-
4-Nisâ 23
ummehâtu-kum : anneleriniz
-
4-Nisâ 23
ve benâtu-kum : ve kızlarınız
-
4-Nisâ 23
ve ehavâtu-kum : ve kız kardeşleriniz
-
4-Nisâ 23
ve ammâtu-kum : ve halalarınız
-
4-Nisâ 23
ve halâtu-kum : ve teyzeleriniz
-
4-Nisâ 23
ve benâtu : ve kızları
-
4-Nisâ 23
el ahi : erkek kardeş
-
4-Nisâ 23
ve benâtu : ve kızları
-
4-Nisâ 23
el uhti : kız kardeş
-
4-Nisâ 23
ve ummehâtu-kum : ve anneleriniz
-
4-Nisâ 23
ellâtî : ki onlar
-
4-Nisâ 23
erdâ'ne-kum : sizi emzirdi
-
4-Nisâ 23
ve ehavâtu-kum : ve kız kardeşleriniz
-
4-Nisâ 23
min er radâati : süt kız kardeşlerinden
-
4-Nisâ 23
ve ummehâtu : ve anneleri
-
4-Nisâ 23
ve rabâibu-kum : ve üvey kızlarınız
-
4-Nisâ 23
ellâti fî hucûri-kum : sizin hücrelerinizde, odalarınızda, himayenizde olanlar
-
4-Nisâ 23
ellâti dehaltum : gerdeğe girdiğiniz (birleştiğiniz kadınlar)
-
4-Nisâ 23
bi- hinne : onlarla
-
4-Nisâ 23
fe in : fakat eğer
-
4-Nisâ 23
lem tekûnû dehaltum : gerdeğe girmediniz (birleşmediniz)
-
4-Nisâ 23
bi- hinne : onlarla
-
4-Nisâ 23
fe : o zaman, o taktirde
-
4-Nisâ 23
aleykum : size, sizin üzerinize
-
4-Nisâ 23
ve halâilu : ve hanımları, eşleri
-
4-Nisâ 23
ebnâi-kum : oğullarınız
-
4-Nisâ 23
ellezîne : onlar
-
4-Nisâ 23
ve en tecmeû : ve toplamanız
-
4-Nisâ 23
beyne : arasında, birarada
-
4-Nisâ 23
el uhteyni : iki kız kardeş
-
4-Nisâ 23
selefe : geçti
-
4-Nisâ 23
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 23
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 23
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 23
rahîmen : rahim olan
-
4-Nisâ 24
ve el muhsanâtu : ve evli kadınlar
-
4-Nisâ 24
min en nisâi : kadınlardan
-
4-Nisâ 24
mâ meleket : sahip olduğunuz
-
4-Nisâ 24
eymânu-kum : elinizin altında bulunan (cariyeler)
-
4-Nisâ 24
kitâbe : yazılmış olan, farz kılınan hüküm
-
4-Nisâ 24
aleykum : sizin üzerinize, size
-
4-Nisâ 24
ve uhille : ve helâl kılındı
-
4-Nisâ 24
lekum : sizin için, size
-
4-Nisâ 24
mâ verâe zâlikum : bunların arkasında, dışında olanlar
-
4-Nisâ 24
en tebtegû : istemeniz
-
4-Nisâ 24
bi emvâli-kum : mallarınız ile
-
4-Nisâ 24
muhsinîne : muhsin olanlar, namusunu koruyanlar, iffetli olanlar
-
4-Nisâ 24
gayra musâfihîne : zina yapmamak
-
4-Nisâ 24
fe mâstemta'tum : artık faydalanmak istediniz şey
-
4-Nisâ 24
min-hunne : onlardan
-
4-Nisâ 24
fe âtû-hunne : o taktirde onlara (kadınlara) verin
-
4-Nisâ 24
ucûre-hunne : onların (kadınların) ücretleri, mehirleri
-
4-Nisâ 24
farîdaten : farz olarak (mehir olarak)
-
4-Nisâ 24
ve lâ cunâha : ve günah yoktur
-
4-Nisâ 24
aleykum : sizin üzerinize
-
4-Nisâ 24
terâdaytum : razı oldunuz (anlaştınız)
-
4-Nisâ 24
el farîdati : farz olan, mehir
-
4-Nisâ 24
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 24
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 24
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 24
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 24
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 25
ve men : ve kim, kimin
-
4-Nisâ 25
lem yestetı' : gücü yetmez
-
4-Nisâ 25
tavlen : güç, bolluk, zenginlik
-
4-Nisâ 25
en yenkıha : nikâh yapmak
-
4-Nisâ 25
el muhsanâti : iffetli, namuslu, hür kadınlar
-
4-Nisâ 25
el mu'minâti : mü'min kadınlar
-
4-Nisâ 25
fe : o zaman
-
4-Nisâ 25
min mâ meleket : sahip olunanlardan
-
4-Nisâ 25
eymânu-kum : elinizin altında olan (cariyeleriniz)
-
4-Nisâ 25
min feteyâti-kum : sizin genç cariyelerinizden
-
4-Nisâ 25
el mu'minâti : mü'min kadınlar
-
4-Nisâ 25
ve allâhu : ve Allah
-
4-Nisâ 25
a'lemu : en iyi bilen
-
4-Nisâ 25
fenkihûhunne (fe inkihû-hunne) : öyle ise onları nikâhlayın
-
4-Nisâ 25
ehli-hinne : onların sahipleri, aileleri
-
4-Nisâ 25
ve âtû-hunne : ve onlara verin
-
4-Nisâ 25
ucûre-hunne : onların ücretlerini (mehirlerini)
-
4-Nisâ 25
bi el ma'rûfi : ma'rufla, iyilikle, örf ve adete uygun olarak
-
4-Nisâ 25
ve lâ muttehızâti : ittehaz etmeyenler, edinmeyenler
-
4-Nisâ 25
fe : fakat
-
4-Nisâ 25
izâ uhsinne : evlendirildiği zaman
-
4-Nisâ 25
fe : öyle, olduğu halde
-
4-Nisâ 25
in eteyne : eğer gelirlerse (yaparlarsa)
-
4-Nisâ 25
bi fâhışetin : zina, fuhuş, kötülük
-
4-Nisâ 25
fe aleyhinne : o taktirde onlara
-
4-Nisâ 25
el muhsanâti : evli kadınlar
-
4-Nisâ 25
min el azâbi : azaptan
-
4-Nisâ 25
zâlike : işte bu
-
4-Nisâ 25
li men haşiye : korkan kimse için
-
4-Nisâ 25
el anete : sıkıntı, fücur, günah
-
4-Nisâ 25
ve : ve
-
4-Nisâ 25
en tasbirû : sabretmeniz
-
4-Nisâ 25
lekum : sizin için
-
4-Nisâ 25
ve allâhu : ve Allah
-
4-Nisâ 26
li yubeyyine : açıklamak için, açıklamayı
-
4-Nisâ 26
lekum : sizin için, size
-
4-Nisâ 26
ve yehdîye-kum : ve sizi hidayet etmek, ulaştırmak
-
4-Nisâ 26
sunene : sünnetler, Allah'ın kanunları
-
4-Nisâ 26
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 26
ve yetûbe aleykum : ve sizin tövbenizi kabul eder
-
4-Nisâ 26
ve allâhu : ve Allah
-
4-Nisâ 27
ve allâhu : ve Allah
-
4-Nisâ 27
en yetûbe aleykum : sizin tövbenizi kabul etmek
-
4-Nisâ 27
ve yurîdu : ve diler, ister
-
4-Nisâ 27
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 27
yettebiûne : tâbî oluyorlar, uyuyorlar
-
4-Nisâ 27
eş şehevâti : şehvetler, şiddetli arzu, nefsin istekleri
-
4-Nisâ 27
en temîlû : meyletmeniz, yönelmeniz
-
4-Nisâ 27
meylen : meyil, yönelme
-
4-Nisâ 27
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 28
en yuhaffife : hafifletmek
-
4-Nisâ 28
ve hulika : ve yaratıldı
-
4-Nisâ 28
el insânu : insan
-
4-Nisâ 28
daîfen : zayıf olarak, zayıf
-
4-Nisâ 29
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 29
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 29
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 29
lâ te'kulû : yemeyin
-
4-Nisâ 29
emvâle-kum : mallarınızı
-
4-Nisâ 29
beyne-kum : kendi aranızda
-
4-Nisâ 29
bi el bâtılı : bâtılla, haksızlıkla
-
4-Nisâ 29
en tekûne : sizin ... olmanız
-
4-Nisâ 29
ticâraten : ticaret, alış veriş
-
4-Nisâ 29
an terâdın : rızanız, razı olmanız
-
4-Nisâ 29
ve lâ taktulû : ve öldürmeyin
-
4-Nisâ 29
enfuse-kum : nefslerinizi, kendi kendinizi, birbirinizi
-
4-Nisâ 29
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 29
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 29
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 29
rahîmen : rahim
-
4-Nisâ 30
ve men : ve kim ... ise
-
4-Nisâ 30
yef'al : yapar
-
4-Nisâ 30
zâlike : işte bu, bu (bunu)
-
4-Nisâ 30
udvânen : düşmanlık
-
4-Nisâ 30
ve zulmen : ve zulüm, haksızlık
-
4-Nisâ 30
fe sevfe : o taktirde yakında
-
4-Nisâ 30
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 30
zâlike : işte bu, bu
-
4-Nisâ 30
yesîran : kolay
-
4-Nisâ 31
in tectenibû : eğer çekinirseniz, kaçınırsanız
-
4-Nisâ 31
kebâira : büyükler
-
4-Nisâ 31
mâ tunhevne : yasaklandığınız şeyler
-
4-Nisâ 31
nukeffir : örteriz
-
4-Nisâ 31
seyyiâti-kum : sizin günahlarınız
-
4-Nisâ 31
ve nudhıl-kum : ve sizi dahil ederiz, koyarız
-
4-Nisâ 31
mudhalen : dahil edilen yer, girilen yer, makam, giriş
-
4-Nisâ 31
kerîmen : güzel, güzel olan, ikram olunan, şerefli
-
4-Nisâ 32
ve lâ tetemennev : ve temenni etmeyin
-
4-Nisâ 32
li er ricâli : erkekler için vardır
-
4-Nisâ 32
mim-mâ iktesebû : kazandıkları şeylerden
-
4-Nisâ 32
ve li en nisâi : ve kadınlar için vardır
-
4-Nisâ 32
mimmâ iktesebne : (kadınların) kazandıkları şeylerden
-
4-Nisâ 32
ve is'elû : ve isteyin
-
4-Nisâ 32
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 32
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 32
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 32
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 32
şey'in : şeyi
-
4-Nisâ 32
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 33
ve li kullin : ve hepsi için, hepsini, herkesi
-
4-Nisâ 33
cealnâ : kıldık, yaptık
-
4-Nisâ 33
mevâliye : yakınları, akrabadan olan mirasçılar
-
4-Nisâ 33
terake : bıraktı
-
4-Nisâ 33
el vâlidâni : ana-baba
-
4-Nisâ 33
ve el akrabûne : ve akrabalar
-
4-Nisâ 33
ve ellezîne : ve onlar, o kimseler
-
4-Nisâ 33
akadet : akit yaptı, yeminleşti, bağladı
-
4-Nisâ 33
eymânu-kum : sizin yeminleriniz
-
4-Nisâ 33
fe âtû-hum : artık onlara verin
-
4-Nisâ 33
nasîbe-hum : onların nasipleri, payları
-
4-Nisâ 33
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 33
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 33
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 33
alâ kulli şey'in : her şeye
-
4-Nisâ 33
şehîden : şahit
-
4-Nisâ 34
er ricâlu : erkekler
-
4-Nisâ 34
kavvâmûne : kâim olanlar, idareciler, koruyup gözetenler
-
4-Nisâ 34
alâ en nisâi : kadınlar üzerinde
-
4-Nisâ 34
ve bi mâ : ve sebebiyle, dolayısıyla
-
4-Nisâ 34
enfekû : verdiler, harcadılar
-
4-Nisâ 34
min emvâli-him : mallarından, kendi mallarından
-
4-Nisâ 34
fe es sâlihâtu : bu sebeble, bu bakımdan salih kadınlar, nefsini tezkiye eden kadınlar
-
4-Nisâ 34
li el gaybi : gaybda, olmadığı zaman, yokken
-
4-Nisâ 34
ve ellâtî : ve onlar (kadınlar)
-
4-Nisâ 34
tehâfûne : korkarsınız
-
4-Nisâ 34
nuşûze-hunne : onların itaatsizliklerinden, baş kaldırmalarından
-
4-Nisâ 34
fe ızû-hunne : ... ise onlara öğüt verin, nasihat edin
-
4-Nisâ 34
ve uhcurû-hunne : ve onlardan ayrılın, yaklaşmayın, yalnız bırakın
-
4-Nisâ 34
fî el medâciı : yataklarında
-
4-Nisâ 34
vadrıbû-hunne : ve onlara vurun
-
4-Nisâ 34
fe : bundan sonra, artık
-
4-Nisâ 34
in ata'ne-kum : eğer size itaat ederlerse
-
4-Nisâ 34
fe : bundan sonra, artık
-
4-Nisâ 34
lâ tebgû : aramayın
-
4-Nisâ 34
aleyhinne : onlara, onların üzerine (aleyhine)
-
4-Nisâ 34
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 34
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
4-Nisâ 34
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 34
aliyyen : âli, yüce
-
4-Nisâ 34
kebîran : büyük
-
4-Nisâ 35
ve in hıftum : ve eğer korkarsanız
-
4-Nisâ 35
beyni-himâ : onların ikisinin arası
-
4-Nisâ 35
fe ib'asû : o taktirde görevlendirin, gönderin
-
4-Nisâ 35
hakemen : bir hakem
-
4-Nisâ 35
min ehli-hî : onun (erkeğin) ailesinden
-
4-Nisâ 35
ve hakemen : ve bir hakem
-
4-Nisâ 35
min ehli-hâ : onun (kadının) ailesinden
-
4-Nisâ 35
yuveffikı : muvaffak eder, başarılı kılar
-
4-Nisâ 35
beyne-humâ : onların ikisinin arası
-
4-Nisâ 35
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 35
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 35
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 35
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 36
va'budû (ve u'budû) : ve kul olun
-
4-Nisâ 36
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 36
ve lâ tuşrikû : ve ortak koşmayın
-
4-Nisâ 36
şey'en : bir şeyi
-
4-Nisâ 36
ve bi el vâlideyni : ve ana babaya
-
4-Nisâ 36
ihsânen : ihsanla davranma, iyilik etme
-
4-Nisâ 36
ve : ve
-
4-Nisâ 36
bi zî el kurbâ : yakınlık sahibi olana, akrabaya
-
4-Nisâ 36
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
4-Nisâ 36
ve el mesâkîni : ve miskinler, çalışamayacak durumdaki yaşlılar
-
4-Nisâ 36
ve el câri : ve komşu
-
4-Nisâ 36
el kurbâ : yakın, yakınlık
-
4-Nisâ 36
ve el câri : ve komşu
-
4-Nisâ 36
el cunubi : uzak
-
4-Nisâ 36
ve es sâhıbi : ve arkadaş, eş
-
4-Nisâ 36
bi el cenbi : yanınızdakine, yakınınızdakine
-
4-Nisâ 36
ve ibni : ve oğul
-
4-Nisâ 36
es sebîli : yol
-
4-Nisâ 36
ve : ve
-
4-Nisâ 36
mâ meleket : sahip olduklarınız
-
4-Nisâ 36
eymânu-kum : ellerinizin altında
-
4-Nisâ 36
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 36
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 36
men : kimse, kişi
-
4-Nisâ 36
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 36
muhtâlen : böbürlenen, kibirli
-
4-Nisâ 36
fehûran : övünen (kendinle iftihar eden)
-
4-Nisâ 37
ellezîne : onlar
-
4-Nisâ 37
yebhalûne : cimrilik ederler
-
4-Nisâ 37
ve ye'murûne : ve emrederler
-
4-Nisâ 37
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 37
bi el buhli : cimrilik ile, cimriliği
-
4-Nisâ 37
ve yektumûne : ve ketmederler, gizlerler
-
4-Nisâ 37
ve a'tednâ : ve biz hazırladık
-
4-Nisâ 37
li el kâfirîne : kâfirler için
-
4-Nisâ 37
azâben : azap
-
4-Nisâ 37
muhînen : alçaltıcı, rüsvay edici
-
4-Nisâ 38
ve ellezîne : ve onlar
-
4-Nisâ 38
yunfıkûne : infak ederler, verirler, harcarlar
-
4-Nisâ 38
emvâle-hum : onların malları, kendi malları, malları
-
4-Nisâ 38
riâe : riya, gösteriş
-
4-Nisâ 38
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 38
ve lâ yu'minûne : ve îmân etmezler
-
4-Nisâ 38
ve lâ : ve değil, olmaz
-
4-Nisâ 38
bi el yevmi el âhiri : son güne, ahir güne
-
4-Nisâ 38
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 38
yekun : olur
-
4-Nisâ 38
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 38
lehu : onun, ona, kendisine
-
4-Nisâ 38
karînen : yakın arkadaş, arkadaşlık
-
4-Nisâ 38
fe : işte bu
-
4-Nisâ 38
sâe : kötü
-
4-Nisâ 38
karînen : yakın arkadaş, arkadaşlık
-
4-Nisâ 39
ve mâzâ : ve ne olur, niçin
-
4-Nisâ 39
aleyhim : onlar, onlara
-
4-Nisâ 39
lev : keşke, olsa, ise
-
4-Nisâ 39
âmenû : îmân ettiler
-
4-Nisâ 39
ve yevmi : ve gün
-
4-Nisâ 39
el âhıri : ahir, sonraki
-
4-Nisâ 39
ve enfekû : ve infak ettiler (Allah için) harcadılar
-
4-Nisâ 39
ve kâne : ve oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 39
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 40
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 40
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 40
miskâle : ölçü, ağırlık, miktar, kadar
-
4-Nisâ 40
zerretin : bir zerre, en küçük miktar
-
4-Nisâ 40
ve in : ve eğer
-
4-Nisâ 40
teku : olur
-
4-Nisâ 40
haseneten : iyilik, hayır
-
4-Nisâ 40
ve yu'ti : ve verir
-
4-Nisâ 40
min ledun-hu : kendi katından
-
4-Nisâ 40
ecran : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 40
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 41
fe keyfe : artık, o zaman nasıl olur, nasıl olacak
-
4-Nisâ 41
ummetin : ümmet
-
4-Nisâ 41
bi şehîdin : şahit
-
4-Nisâ 41
ve ci'nâ ...(bi) : ve getirdik
-
4-Nisâ 41
ke : seni
-
4-Nisâ 41
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 42
yevme izin : izin günü
-
4-Nisâ 42
yeveddu : ister, temenni eder
-
4-Nisâ 42
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 42
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
4-Nisâ 42
ve asavû : ve asi oldular
-
4-Nisâ 42
er resûle : resûl, elçi
-
4-Nisâ 42
lev : keşke, olsa
-
4-Nisâ 42
tusevvâ : sevva olma, yerle bir olma
-
4-Nisâ 42
el ardu : arz, yeryüzü, yer
-
4-Nisâ 42
ve lâ yektumûne : ve gizleyemezler
-
4-Nisâ 42
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 42
hadîsen : söz
-
4-Nisâ 43
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 43
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 43
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
4-Nisâ 43
es salâte : namaz
-
4-Nisâ 43
ve entum : ve siz
-
4-Nisâ 43
ta'lemû : siz biliyorsunuz
-
4-Nisâ 43
tekûlûne : söylüyorsunuz
-
4-Nisâ 43
ve lâ : ve olmaz
-
4-Nisâ 43
cunuben : cünup olarak
-
4-Nisâ 43
sebîlin : yol
-
4-Nisâ 43
tagtesilû : yıkanın, gusül abdesti alın
-
4-Nisâ 43
ve in : ve eğer
-
4-Nisâ 43
ev : veya
-
4-Nisâ 43
seferin : yolculuk
-
4-Nisâ 43
ev : veya
-
4-Nisâ 43
câe : geldi
-
4-Nisâ 43
ehadun : biri, birisi
-
4-Nisâ 43
min el gâiti : tuvaletten
-
4-Nisâ 43
ev : veya
-
4-Nisâ 43
lâmestum : yaklaşıp dokundunuz (cinsi temasta bulundunuz)
-
4-Nisâ 43
en nisâe : kadınlar
-
4-Nisâ 43
fe : fakat
-
4-Nisâ 43
lem tecidû : bulamadınız
-
4-Nisâ 43
mâen : su
-
4-Nisâ 43
fe teyemmemû : o taktirde teyemmüm edin
-
4-Nisâ 43
saîden : toprak
-
4-Nisâ 43
tayyiben : temiz
-
4-Nisâ 43
fe imsehû : sonra onu mesh edin, sürün
-
4-Nisâ 43
ve eydî-kum : ve elleriniz
-
4-Nisâ 43
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 43
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 43
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 43
afuvven : affeden
-
4-Nisâ 44
e : mi?
-
4-Nisâ 44
lem tere : görmedin
-
4-Nisâ 44
ilâ ellezîne : onları
-
4-Nisâ 44
nasîben : nasip, hisse, pay
-
4-Nisâ 44
min el kitâbi : kitaptan
-
4-Nisâ 44
yeşterûne : satın alıyorlar
-
4-Nisâ 44
ed dalâlete : dalâleti, sapıklığı
-
4-Nisâ 44
ve yurîdûne : ve istiyorlar
-
4-Nisâ 44
en tedıllu : dalâlette kalmanızı, sapmanızı
-
4-Nisâ 44
es sebîle : yol
-
4-Nisâ 45
ve allâhu : ve Allah
-
4-Nisâ 45
a'lemu : en iyi bilir
-
4-Nisâ 45
ve kefâ bi : ve kâfi
-
4-Nisâ 45
veliyyen : veli olarak, dost olarak
-
4-Nisâ 45
ve kefâ bi : ve kâfi
-
4-Nisâ 46
min ellezîne : onlardan bir kısmı
-
4-Nisâ 46
yuharrifûne : tahrif ederler, bozarlar
-
4-Nisâ 46
el kelime : kelime
-
4-Nisâ 46
an mevâdıı-hi : onun konulduğu yerden
-
4-Nisâ 46
ve yekûlûne : ve diyorlar
-
4-Nisâ 46
semi'nâ : biz işittik
-
4-Nisâ 46
ve asaynâ : ve isyan ettik
-
4-Nisâ 46
ve isma' : ve işit
-
4-Nisâ 46
musmeın : işiten
-
4-Nisâ 46
ve râınâ : ve bize bak. (Bu kelime Arab dilinde bu anlamda olmakla beraber, yahudi dilinde 'ahmak' anlamına gelmekte ve hakaret etmek için kullanılmaktadır. İkisi arasında harf farkı olmasına rağmen ses benzerliği bulunmaktadır.)
-
4-Nisâ 46
leyyen : eğip bükerek
-
4-Nisâ 46
bi elsineti-him : kendi dillerini, dillerini
-
4-Nisâ 46
ve ta'nan : ve yererek
-
4-Nisâ 46
fî ed dîni : dîn hakkında, din konusunda, dinde, dini
-
4-Nisâ 46
ve lev : ve eğer olsa
-
4-Nisâ 46
enne-hum : onların....olması
-
4-Nisâ 46
semi'nâ : biz işittik
-
4-Nisâ 46
ve ata'nâ : ve biz itaat ettik
-
4-Nisâ 46
ve isma' : ve duy, işit
-
4-Nisâ 46
ve unzurnâ : ve bize nazar et, bak
-
4-Nisâ 46
le kâne : elbette olurdu
-
4-Nisâ 46
lehum : onlar için, kendileri için
-
4-Nisâ 46
ve akveme : ve kavî, daha kuvvetli, daha sağlam, daha iyi, daha doğru
-
4-Nisâ 46
ve lâkin : ve fakat
-
4-Nisâ 46
leane-hum(u) : onları lânetledi
-
4-Nisâ 46
fe : artık
-
4-Nisâ 46
lâ yu'minûne : îmân etmezler
-
4-Nisâ 46
kalîlen : pek azı
-
4-Nisâ 47
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 47
ellezîne : onlar, ...olanlar
-
4-Nisâ 47
el kitâbe : kitap
-
4-Nisâ 47
nezzelnâ : biz indirdik
-
4-Nisâ 47
mea-kum : sizinle beraber, yanınızda
-
4-Nisâ 47
en natmise : dümdüz etmemiz, silmemiz
-
4-Nisâ 47
vucûhen : yüzler
-
4-Nisâ 47
fe nerudde-hâ : böylece onu çeviririz
-
4-Nisâ 47
edbâri-hâ : onun arkası, arkasına
-
4-Nisâ 47
ev : veya
-
4-Nisâ 47
nel'ane-hum : onlara lânet ederiz
-
4-Nisâ 47
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 47
leannâ : lânet ettik
-
4-Nisâ 47
ashâbe : sahib, halk
-
4-Nisâ 47
es sebti : cumartesi günü
-
4-Nisâ 47
ve kâne : ve oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 47
emru : emir, iş
-
4-Nisâ 47
mef'ûlen : yapılmış, yerine gelmiştir
-
4-Nisâ 48
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 48
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 48
en yuşrake : ortak koşulması
-
4-Nisâ 48
ve yagfiru : ve bağışlar, affeder, mağfiret eder
-
4-Nisâ 48
dûne : başka, dışında
-
4-Nisâ 48
zâlike : bu
-
4-Nisâ 48
li men : kimi, kimse için
-
4-Nisâ 48
yeşâu : diler
-
4-Nisâ 48
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 48
fe kad : o taktirde olmuştur
-
4-Nisâ 48
ifterâ : iftira etti
-
4-Nisâ 48
ismen : günah işleyerek
-
4-Nisâ 48
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 49
e lem tera : görmedin mi?
-
4-Nisâ 49
ilâ ellezine : onları
-
4-Nisâ 49
yuzekkûne : tezkiye ederler, temize çıkarırlar
-
4-Nisâ 49
enfuse-hum : kendi nefslerini, kendilerini
-
4-Nisâ 49
bel : hayır, öyle değil
-
4-Nisâ 49
yuzekkî : tezkiye eder
-
4-Nisâ 49
men : kişi, kimse
-
4-Nisâ 49
yeşâu : diler
-
4-Nisâ 49
ve lâ yuzlemûne : ve zulmedilmez, zulüm olunmazlar
-
4-Nisâ 49
fetîlen : hurma çekirdeğinin ince lifi, kıl kadar, zerre kadar
-
4-Nisâ 50
keyfe : nasıl
-
4-Nisâ 50
yefterûne : iftira ediyorlar
-
4-Nisâ 50
el kezibe : yalan
-
4-Nisâ 50
ve kefâ : ve kafidir
-
4-Nisâ 50
ismen : günah
-
4-Nisâ 50
mubînen : açıkça , apaçık
-
4-Nisâ 51
e lem tera : görmedin mi?
-
4-Nisâ 51
ilâ ellezine : onları, ... olan kimseleri, ... olanları
-
4-Nisâ 51
nasîben : nasip, hisse, pay
-
4-Nisâ 51
min el kitâbi : kitaptan
-
4-Nisâ 51
yu'minûne : îmân ediyorlar, inanıyorlar
-
4-Nisâ 51
bi el cibti : Allah'tan başka ibadet edilen şeylere (kahinlere, mabudlara, putlara, ...vs. bâtıl olan her şeye)
-
4-Nisâ 51
ve et tâgûti : ve tagut, insan ve cin şeytanlar
-
4-Nisâ 51
ve yekûlûne : ve diyorlar
-
4-Nisâ 51
li ellezine : onlara, ... olan kimselere
-
4-Nisâ 51
keferû : inkâr ettiler
-
4-Nisâ 51
ehdâ : daha yakın
-
4-Nisâ 51
min ellezine : onlardan
-
4-Nisâ 51
âmenû : âmenu oldular,îmân ettiler
-
4-Nisâ 51
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 52
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 52
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 52
leane-hum(u) : onlara lânet etti
-
4-Nisâ 52
ve men : ve kim, kimi
-
4-Nisâ 52
yel'ani : lânet eder
-
4-Nisâ 52
fe : artık
-
4-Nisâ 52
len : asla olmaz
-
4-Nisâ 52
tecide : bulursun
-
4-Nisâ 53
em : yoksa
-
4-Nisâ 53
lehum : onların var
-
4-Nisâ 53
min el mulki : mülk, saltanat, hükümdarlık
-
4-Nisâ 53
fe izen : öyle olsa
-
4-Nisâ 53
lâ yu'tûne : vermezler
-
4-Nisâ 53
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 54
em : yoksa ...mı
-
4-Nisâ 54
yahsudûne : haset ediyorlar, çekemiyorlar
-
4-Nisâ 54
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 54
fe kad : oysa olmuştu
-
4-Nisâ 54
âteynâ : biz verdik
-
4-Nisâ 54
âle : aile, soy
-
4-Nisâ 54
ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
-
4-Nisâ 54
el kitâbe : kitap
-
4-Nisâ 54
ve el hikmete : ve hikmet
-
4-Nisâ 54
ve âteynâ-hum : ve biz onlara verdik
-
4-Nisâ 54
mulken : mülk, iktidar, saltanat
-
4-Nisâ 54
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 55
fe : artık
-
4-Nisâ 55
men : kim, kimi
-
4-Nisâ 55
âmene : îmân etti
-
4-Nisâ 55
ve : ve
-
4-Nisâ 55
men : kim, kimi
-
4-Nisâ 55
sadde : yüz çevirdi
-
4-Nisâ 55
ve : ve
-
4-Nisâ 55
kefâ : kâfi, yeterli
-
4-Nisâ 55
bi cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 56
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 56
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 56
keferû : inkâr ettiler
-
4-Nisâ 56
sevfe : yakında, ileride
-
4-Nisâ 56
kullemâ : her defasında
-
4-Nisâ 56
nadicet : yandı, kavruldu
-
4-Nisâ 56
beddelnâ-hum : onları değiştirdik
-
4-Nisâ 56
culûden : deriler
-
4-Nisâ 56
gayre-hâ : ondan başkası, başka
-
4-Nisâ 56
li yezûkû : tatmaları için
-
4-Nisâ 56
el azâbe : azabı
-
4-Nisâ 56
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 56
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 56
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 56
azîzen : aziz, üstün
-
4-Nisâ 56
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 57
ve : ve
-
4-Nisâ 57
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 57
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 57
amilû es sâlihâti : nefsi ıslah edici, tezkiye edici amel yaptılar
-
4-Nisâ 57
se nudhılu-hum : yakında onları dahil edeceğiz, koyacağız
-
4-Nisâ 57
cennâtin : cennetler
-
4-Nisâ 57
tecrî : akar
-
4-Nisâ 57
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 57
hâlidîne : devamlı kalacak olanlar
-
4-Nisâ 57
ebeden : ebediyyen
-
4-Nisâ 57
lehum : onlar için vardır
-
4-Nisâ 57
ezvâcun : zevceler, eşler
-
4-Nisâ 57
ve nudhılu- hum : ve onları dahil edeceğiz, koyacağız
-
4-Nisâ 57
zıllen : gölge
-
4-Nisâ 57
zalîlen : devamlı ve güzel gölgeli
-
4-Nisâ 58
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 58
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 58
ye'muru-kum : size emrediyor
-
4-Nisâ 58
en tueddû : iade etmeniz, teslim etmeniz
-
4-Nisâ 58
el emânâti : emanetler
-
4-Nisâ 58
ehli-hâ : onun ehli, sahibi
-
4-Nisâ 58
ve izâ : ve ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 58
hakemtum : siz hakemlik yaptınız, hüküm verdiniz
-
4-Nisâ 58
beyne : arasında
-
4-Nisâ 58
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 58
en tahkumû : hükmetmeniz
-
4-Nisâ 58
bi el adli : adalet ile
-
4-Nisâ 58
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 58
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 58
yeızu-kum : size vaaz ediyor, öğüt veriyor
-
4-Nisâ 58
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 58
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 58
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 58
semîan : en iyi işiten
-
4-Nisâ 59
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 59
ellezîne : olanlar
-
4-Nisâ 59
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
4-Nisâ 59
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 59
er resûle : resûl, elçi
-
4-Nisâ 59
ve ulî el emri : ve idareciler, komutanlar
-
4-Nisâ 59
fe in : bundan sonra eğer
-
4-Nisâ 59
tenâza'tum : nizaya, anlaşmazlığa, ihtilâfa düştünüz
-
4-Nisâ 59
şey'in : bir şey
-
4-Nisâ 59
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 59
ve er resûli : ve resûle, elçiye
-
4-Nisâ 59
tu'minûne : îmân ediyorsunuz
-
4-Nisâ 59
ve el yevmi el âhiri : ve son güne
-
4-Nisâ 59
zâlike : bu
-
4-Nisâ 59
ve ahsenu : ve daha güzel, en güzel
-
4-Nisâ 59
te'vîlen : te'vil, yorum bakımından
-
4-Nisâ 60
e : mi?
-
4-Nisâ 60
lem tera : sen görmedin
-
4-Nisâ 60
ilâ ellezîne : onları
-
4-Nisâ 60
yez'umûne : zanda bulunuyorlar, zannediyorlar
-
4-Nisâ 60
enne-hum : kendilerinin ... olduğunu
-
4-Nisâ 60
âmenû : îmân ettiler
-
4-Nisâ 60
unzile : indirildi
-
4-Nisâ 60
ileyke : sana
-
4-Nisâ 60
ve mâ : ve şey
-
4-Nisâ 60
unzile : indirildi
-
4-Nisâ 60
min kabli-ke : senden önce
-
4-Nisâ 60
yurîdûne : isterler, istiyorlar
-
4-Nisâ 60
en yetehâkemû : muhakeme olmak
-
4-Nisâ 60
ilâ et tâgûti : şeytan ve onun avanesi
-
4-Nisâ 60
ve kad : ve ... olmuştu
-
4-Nisâ 60
en yekfurû : inkâr etmek
-
4-Nisâ 60
ve yurîdu : ve ister, istiyor
-
4-Nisâ 60
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 60
en yudılle-hum : onları dalâlete düşürmek, saptırmak
-
4-Nisâ 60
dalâlen : dalâlet
-
4-Nisâ 60
baîden : uzak
-
4-Nisâ 61
ve izâ : ve ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 61
kîle : denildi
-
4-Nisâ 61
lehum : onlara
-
4-Nisâ 61
teâlev : haydi gelin
-
4-Nisâ 61
enzele : indirdi
-
4-Nisâ 61
ve ilâ : ve ...'a
-
4-Nisâ 61
er resûli : Resûl
-
4-Nisâ 61
raeyte : sen gördün
-
4-Nisâ 61
el munâfıkîne : münafıklar, iki yüzlüler
-
4-Nisâ 61
yasuddûne : yüz çevirip ayrılırlar
-
4-Nisâ 61
an-ke : senden
-
4-Nisâ 61
sudûden : yüz çevirerek
-
4-Nisâ 62
fe : bundan sonra
-
4-Nisâ 62
keyfe : nasıl olur
-
4-Nisâ 62
esâbet-hum : onlara isabet etti
-
4-Nisâ 62
musîbetun : bir musibet
-
4-Nisâ 62
kaddemet : takdim etti, yaptı, işledi
-
4-Nisâ 62
eydî-him : onların elleri, kendi elleri, elleri
-
4-Nisâ 62
summe : sonra
-
4-Nisâ 62
câû-ke : sana geldiler
-
4-Nisâ 62
yahlıfûne : yemin ederler
-
4-Nisâ 62
eradnâ : biz istedik
-
4-Nisâ 62
ihsânen : ihsan, iyilik
-
4-Nisâ 62
ve tevfîkan : ve birlik, arayı bulma, birleştirme
-
4-Nisâ 63
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 63
ellezîne : o kimseler, onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 63
ya'lemu : biliyor, bilir
-
4-Nisâ 63
fe : artık
-
4-Nisâ 63
ve kul : ve de, söyle
-
4-Nisâ 63
lehum : onlara
-
4-Nisâ 63
fî enfusi-him : onların nefsleri hakında, kendileri hakkında
-
4-Nisâ 63
kavlen : söz
-
4-Nisâ 63
belîgan : beliğ, açık, tesirli, güzel
-
4-Nisâ 64
ve : ve
-
4-Nisâ 64
mâ erselnâ : göndermedik
-
4-Nisâ 64
min resûlin : bir resûl, bir elçi
-
4-Nisâ 64
ve lev : ve eğer, olsa
-
4-Nisâ 64
enne-hum : onların ... olması
-
4-Nisâ 64
zalemû : zulmettiler
-
4-Nisâ 64
enfuse-hum : onların nefsleri, nefsleri, kendileri
-
4-Nisâ 64
câû-ke : sana geldiler
-
4-Nisâ 64
fe : böylece
-
4-Nisâ 64
istagferû : istiğfar ettiler, tövbe ettiler, mağfiret dilediler
-
4-Nisâ 64
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 64
Vestagfera (ve istagfera) : ve istiğfar etti, tövbe etti, mağfiret diledi
-
4-Nisâ 64
lehum : onlar için
-
4-Nisâ 64
er resûlu : resûl, elçi
-
4-Nisâ 64
le vecedû : mutlaka buldular
-
4-Nisâ 64
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 64
tevvâben : tövbeleri kabul eden
-
4-Nisâ 64
rahîmen : rahmet edici, rahmet nuru gönderen, rahim esması ile tecelli eden
-
4-Nisâ 65
fe lâ : artık hayır
-
4-Nisâ 65
ve rabbi-ke : Rabbine andolsun
-
4-Nisâ 65
lâ yu'minûne : îmân etmezler
-
4-Nisâ 65
yuhakkimû-ke : seni hakem tayin ederler
-
4-Nisâ 65
şecera : çekiştiler
-
4-Nisâ 65
beyne-hum : kendi aralarında
-
4-Nisâ 65
summe : sonra
-
4-Nisâ 65
lâ yecidû : bulmazlar
-
4-Nisâ 65
fî enfusi-him : kendi nefslerinde, içlerinde
-
4-Nisâ 65
haracen : darlık, sıkıntı
-
4-Nisâ 65
kadayte : sen hüküm verdin
-
4-Nisâ 65
ve yusellimû : ve teslim olurlar
-
4-Nisâ 65
teslîmen : tam bir teslimiyetle
-
4-Nisâ 66
ve lev : ve eğer, ... olsa
-
4-Nisâ 66
ennâ : biz ... olduk
-
4-Nisâ 66
ketebnâ : yazdık
-
4-Nisâ 66
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
4-Nisâ 66
en : olmak
-
4-Nisâ 66
enfuse-kum : kendi nefslerinizi, kendinizi, birbirinizi
-
4-Nisâ 66
ev : veya
-
4-Nisâ 66
mâ fealû-hu : onu yapmadılar
-
4-Nisâ 66
ve lev : ve eğer, ... olsa
-
4-Nisâ 66
enne-hum : onların ... olması
-
4-Nisâ 66
fealû : yaptılar
-
4-Nisâ 66
yûazûne : vaaz edilir, öğüt verilir
-
4-Nisâ 66
le : mutlaka, elbette
-
4-Nisâ 66
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 66
lehum : onlar için, kendileri için
-
4-Nisâ 66
ve eşedde : ve daha şiddetli, daha kuvvetli, daha sağlam
-
4-Nisâ 66
tesbîten : tesbit, sebat bakımından
-
4-Nisâ 67
ve izen : ve o zaman, ...olunca, ...olsaydı
-
4-Nisâ 67
le âteynâ-hum : elbette, mutlaka onlara verdik
-
4-Nisâ 67
min ledun-nâ : katımızdan
-
4-Nisâ 67
ecran : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 67
azîmen : azim, büyük
-
4-Nisâ 68
ve le : ve elbette, mutlaka
-
4-Nisâ 68
hedeynâ-hum : onları hidayet erdirdik, ....'a hidayet ettik, ilettik
-
4-Nisâ 68
sırâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yola
-
4-Nisâ 69
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 69
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 69
ve er resûle : ve resûl, elçi
-
4-Nisâ 69
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 69
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 69
mea : beraber
-
4-Nisâ 69
ellezîne : o kimseler, onlar
-
4-Nisâ 69
en'ame : ni'met verdi
-
4-Nisâ 69
aleyhim : onlara, kendilerine
-
4-Nisâ 69
min en nebiyyîne : nebilerden, peygamberlerden
-
4-Nisâ 69
ve es sıddîkîne : ve sıddîklar
-
4-Nisâ 69
ve eş şuhedâi : ve şehitler
-
4-Nisâ 69
ve es sâlihîne : ve salihler
-
4-Nisâ 69
ve hasune : ne güzel
-
4-Nisâ 69
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 70
zâlike : işte bu
-
4-Nisâ 70
el fadlu : fazl, büyük ihsan
-
4-Nisâ 70
ve kefâ bi : ve kâfi, yeterli
-
4-Nisâ 70
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 71
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 71
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 71
âmenû : amenu oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 71
fe : artık
-
4-Nisâ 71
ev : veya
-
4-Nisâ 71
cemîan : topluca, toplu olarak
-
4-Nisâ 72
ve inne : ve muhakkak ki
-
4-Nisâ 72
le men : mutlaka o kimse
-
4-Nisâ 72
le yubattienne : mutlaka yavaş davranır
-
4-Nisâ 72
fe in : sonra eğer ... olsa
-
4-Nisâ 72
esâbet-kum : size isabet etti
-
4-Nisâ 72
musîbetun : bir musibet
-
4-Nisâ 72
kâle : dedi, söyledi
-
4-Nisâ 72
en'ame : ni'met verdi, nimetlendirdi
-
4-Nisâ 72
aleyye : bana
-
4-Nisâ 72
lem ekun : ben olmadım
-
4-Nisâ 72
mea-hum : onlarla beraber, birlikte
-
4-Nisâ 72
şehîden : şahit, şehit
-
4-Nisâ 73
ve le in : ve eğer gerçekten ... olsa
-
4-Nisâ 73
esâbe-kum : size isabet etti
-
4-Nisâ 73
le yekûlenne : mutlaka der
-
4-Nisâ 73
ke : gibi
-
4-Nisâ 73
en lem tekun : olmadı, olmamış
-
4-Nisâ 73
beyne-kum : sizinle arasında, sizin aranızda
-
4-Nisâ 73
ve beyne-hu : ve onun arasında
-
4-Nisâ 73
meveddetun : dostluk, yakınlık, tanışma, görüşme
-
4-Nisâ 73
yâ leyte-nî : keşke ben
-
4-Nisâ 73
mea-hum : onlarla birlikte, beraber
-
4-Nisâ 73
fe : böylece
-
4-Nisâ 73
efûze : fevz (kurtuluş ve ganimet) kazanırım
-
4-Nisâ 73
fevzen : fevz, kurtuluş
-
4-Nisâ 73
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 74
fe : o takdirde, öyle ise
-
4-Nisâ 74
fî sebîli : yolda
-
4-Nisâ 74
ellezîne : onlar
-
4-Nisâ 74
yeşrûne : satarlar
-
4-Nisâ 74
el hayâte : hayat
-
4-Nisâ 74
ed dunyâ : dünya
-
4-Nisâ 74
bi el âhirati : ahreti
-
4-Nisâ 74
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 74
fî sebîli : yolda
-
4-Nisâ 74
fe : o takdirde, olursa
-
4-Nisâ 74
yuktel : öldürülür
-
4-Nisâ 74
ev : veya
-
4-Nisâ 74
fe : o takdirde
-
4-Nisâ 74
sevfe : yak?nda
-
4-Nisâ 74
ecren : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 74
azîmen : azim, büyük
-
4-Nisâ 75
ve mâ : ve ne, niçin, ne oluyor
-
4-Nisâ 75
lekum : siz, size
-
4-Nisâ 75
lâ tukâtilûne : savaşmıyorsunuz
-
4-Nisâ 75
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
4-Nisâ 75
ve el mustad'afîne : ve güçsüz, zayıf olanlar
-
4-Nisâ 75
min er ricâli : erkeklerden
-
4-Nisâ 75
ve en nisâi : ve kadınlar
-
4-Nisâ 75
ve el vildâni : ve evlatlar, çocuklar
-
4-Nisâ 75
ellezîne : onlar
-
4-Nisâ 75
yekûlûne : diyorlar
-
4-Nisâ 75
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
4-Nisâ 75
el karyeti : karye, kasaba
-
4-Nisâ 75
ez zâlimi : zalim
-
4-Nisâ 75
ehlu-hâ : onun ahalisi, halkı
-
4-Nisâ 75
ve ic'al : ve kıl, gönder
-
4-Nisâ 75
lenâ : bizim için, bize
-
4-Nisâ 75
min ledun-ke : senin katından
-
4-Nisâ 75
veliyyen : bir velî, dost
-
4-Nisâ 75
ve ic'al : ve kıl, gönder
-
4-Nisâ 75
lenâ : bizim için, bize
-
4-Nisâ 75
ledun-ke : senin katından
-
4-Nisâ 76
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 76
âmenû : amenu oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 76
yukâtilûne : savaşırlar
-
4-Nisâ 76
sebîli : yol
-
4-Nisâ 76
ve ellezîne : ve onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 76
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
4-Nisâ 76
yukâtilûne : savaşırlar
-
4-Nisâ 76
sebîli : yol
-
4-Nisâ 76
et tâgûti : tagut, şeytan
-
4-Nisâ 76
fe : artık, o halde
-
4-Nisâ 76
evliyâe : veliler, dostlar
-
4-Nisâ 76
eş şeytâni : şeytan
-
4-Nisâ 76
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 76
keyde : hile
-
4-Nisâ 76
eş şeytâni : şeytan
-
4-Nisâ 76
kâne : oldu, ... idi , ...dır
-
4-Nisâ 76
daîfen : zayıf, kuvvetsiz
-
4-Nisâ 77
e : mı?
-
4-Nisâ 77
lem tera : görmedin
-
4-Nisâ 77
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 77
kîle : denildi
-
4-Nisâ 77
lehum : onlara, kendilerine
-
4-Nisâ 77
eydiye-kum : sizin elleriniz, ellerinizi
-
4-Nisâ 77
ve ekîmu : ve ikâme edin, yerine getirin
-
4-Nisâ 77
es salâte : namaz
-
4-Nisâ 77
ve âtû : ve verin
-
4-Nisâ 77
ez zekâte : zekât
-
4-Nisâ 77
fe lemmâ : halbuki, ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 77
kutibe : yazıldı, farz kılındı
-
4-Nisâ 77
aleyhim : onlara üzerine
-
4-Nisâ 77
el kıtâlu : savaş
-
4-Nisâ 77
ferîkun : bir fırka, bir kısım
-
4-Nisâ 77
yahşevne : korkarlar
-
4-Nisâ 77
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 77
ke : gibi
-
4-Nisâ 77
haşyeti : korku
-
4-Nisâ 77
ev : veya
-
4-Nisâ 77
eşedde : daha şiddetli, daha çok, daha kuvvetli
-
4-Nisâ 77
haşyeten : korku
-
4-Nisâ 77
ve kâlû : ve dediler
-
4-Nisâ 77
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
4-Nisâ 77
lime : niçin
-
4-Nisâ 77
ketebte : yazdın, farz kıldın
-
4-Nisâ 77
aleynâ : üzerimize
-
4-Nisâ 77
el kıtâle : savaş
-
4-Nisâ 77
lev lâ : olmaz mı, olmaz mıydı,
-
4-Nisâ 77
ahharte-nâ : bizi tehir ettin, erteledin
-
4-Nisâ 77
ecelin : ecel, belirli bir vakit
-
4-Nisâ 77
metâu : meta, faydalanma
-
4-Nisâ 77
ed dunyâ : dünya
-
4-Nisâ 77
ve el âhıratu : ve ahir, sonraki, âhiret
-
4-Nisâ 77
li men : o kimse için
-
4-Nisâ 77
ittekâ : takva sahibi oldu
-
4-Nisâ 77
ve lâ tuzlemûne : ve zulmedilmezsiniz, size haksızlık yapılmaz
-
4-Nisâ 77
fetîlen : hurma çekirdeğinin ince lifi kadar, kıl kadar, zerre kadar
-
4-Nisâ 78
eyne mâ : nerede
-
4-Nisâ 78
tekûnû : olursunuz
-
4-Nisâ 78
el mevtu : ölüm
-
4-Nisâ 78
ve lev : ve eğer ... olsa
-
4-Nisâ 78
muşeyyedetin : sağlam, muhkem, yüksek
-
4-Nisâ 78
ve in : ve eğer, olsa
-
4-Nisâ 78
hasenetun : hayır, iyilik
-
4-Nisâ 78
yekûlû : derler
-
4-Nisâ 78
ve in : ve eğer, olsa
-
4-Nisâ 78
seyyietun : kötülük
-
4-Nisâ 78
yekûlû : derler
-
4-Nisâ 78
min indi-ke : senin katından, senin tarafından, senden
-
4-Nisâ 78
fe : artık
-
4-Nisâ 78
el kavmi : kavim, topluluk
-
4-Nisâ 78
lâ yekâdûne : neredeyse olmayacak, olmuyor
-
4-Nisâ 78
yefkahûne : fıkıh ediyorlar, anlıyorlar
-
4-Nisâ 78
hadîsen : söz, konuşulan kelâm
-
4-Nisâ 79
esâbe-ke : sana isabet etti
-
4-Nisâ 79
min hasenetin : bir güzellik, bir iyilik
-
4-Nisâ 79
fe : işte o
-
4-Nisâ 79
ve mâ : ve şey (ne ise)
-
4-Nisâ 79
esâbe-ke : sana isabet etti
-
4-Nisâ 79
min seyyietin : bir kötülükten
-
4-Nisâ 79
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 79
min nefsi-ke : senin nefsinden
-
4-Nisâ 79
ve erselnâ-ke : ve biz seni gönderdik
-
4-Nisâ 79
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 79
resûlen : resûl, elçi
-
4-Nisâ 79
ve kefâ bi : ve kâfi, yeterli
-
4-Nisâ 79
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 80
men : kim
-
4-Nisâ 80
er resûle : resûl, elçi
-
4-Nisâ 80
fe kad : böylece ... olmuş olur
-
4-Nisâ 80
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 80
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 80
tevellâ : yüz çevirir, döner
-
4-Nisâ 80
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 80
mâ erselnâ-ke : biz seni göndermedik
-
4-Nisâ 80
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
4-Nisâ 80
hafîzen : muhafız, gözetici, kontrol edici
-
4-Nisâ 81
ve yekûlûne : ve diyorlar
-
4-Nisâ 81
fe : sonra
-
4-Nisâ 81
izâ berazû : ayrıldıkları zaman
-
4-Nisâ 81
min indi-ke : senin yanından
-
4-Nisâ 81
beyyete : gece gizlice plân kurdular
-
4-Nisâ 81
tâifetun : bir tâife, bir grup
-
4-Nisâ 81
ellezî : o, ...olan
-
4-Nisâ 81
tekûlu : sen söylüyorsun, söylersin
-
4-Nisâ 81
ve allâhu : ve Allah
-
4-Nisâ 81
yektubu : yazıyor
-
4-Nisâ 81
yubeyyitûne : geceleyin gizlice plan kuruyorlar
-
4-Nisâ 81
fe : artık
-
4-Nisâ 81
ve tevekkel : ve tevekkül et, güven
-
4-Nisâ 81
ve kefâ bi : ve kâfi, yeterli
-
4-Nisâ 81
vekîlen : vekil olarak
-
4-Nisâ 82
e fe : hâlâ ... mı?
-
4-Nisâ 82
lâ yetedebberûne : tedebbür etmezler, tetkik edip düşünmezler, incelemezler
-
4-Nisâ 82
el kur'âne : Kur'ân
-
4-Nisâ 82
ve lev : ve eğer, olsa
-
4-Nisâ 82
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 82
le vecedû : mutlaka buldular (bulurlardı)
-
4-Nisâ 82
ihtilâfen : ihtilâflar, ayrılıklar, zıtlıklar, çelişki
-
4-Nisâ 82
kesîran : çok, birçok, pekçok
-
4-Nisâ 83
ve : ve
-
4-Nisâ 83
izâ câe-hum : onlara geldiği zaman
-
4-Nisâ 83
emrun : bir emir, iş, durum, haber
-
4-Nisâ 83
el emni : eminlik, güvenlik
-
4-Nisâ 83
ev : veya
-
4-Nisâ 83
el havfi : korku
-
4-Nisâ 83
ezâû : açıkladılar, ifşa edip yaydılar
-
4-Nisâ 83
ve lev : ve eğer, olsa
-
4-Nisâ 83
reddû-hu : onu ilettiler
-
4-Nisâ 83
er resûli : resûl, elçi
-
4-Nisâ 83
ve ilâ : ve ...'e
-
4-Nisâ 83
uli el emri : emir sahipleri, Allah'tan emir alanlar
-
4-Nisâ 83
le alime-hu : mutlaka onu bilirlerdi
-
4-Nisâ 83
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 83
yestenbitûne-hu : onun (o işin) batınını, iç yüzünü, gerçeğini araştırırlar
-
4-Nisâ 83
ve lev lâ : ve eğer olmasaydı
-
4-Nisâ 83
aleykum : sizin üzerinize
-
4-Nisâ 83
ve rahmetu-hu : ve onun rahmeti
-
4-Nisâ 83
le : elbette, mutlaka
-
4-Nisâ 83
itteba'tum : tâbî oldunuz, uydunuz
-
4-Nisâ 83
eş şeytâne : şeytan
-
4-Nisâ 83
kalîlen : biraz, pek az
-
4-Nisâ 84
fe : artık, öyleyse
-
4-Nisâ 84
sebîli allâhi : Allah'ın yolu
-
4-Nisâ 84
lâ tukellefu : ssen mükellef, sorumlu tutulmazsın
-
4-Nisâ 84
nefse-ke : senin nefsin, kendi nefsin
-
4-Nisâ 84
ve harrıdı : ve teşvik et
-
4-Nisâ 84
el mu'minîne : mü'minler
-
4-Nisâ 84
en : olmak, yapmak
-
4-Nisâ 84
yekuffe : çeker (kuvveti, gücü, şiddeti)
-
4-Nisâ 84
be'se : kuvvet, güç
-
4-Nisâ 84
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 84
keferû : inkar ettiler, kâfir oldular
-
4-Nisâ 84
ve allâhu : Allah
-
4-Nisâ 84
eşeddu : daha şiddetli, daha çetin, daha güçlü
-
4-Nisâ 84
be'sen : kuvvet, güç olarak
-
4-Nisâ 84
ve eşeddu : ve daha şiddetli, daha çetin, daha güçlü
-
4-Nisâ 84
tenkîlen : intikam, korkunç ceza
-
4-Nisâ 85
men : kim, kimse, kişi
-
4-Nisâ 85
yeşfa' : şefaat eder, yardımcı olur
-
4-Nisâ 85
şefâaten haseneten : güzel şefaat, iyiliğe yardım etme
-
4-Nisâ 85
yekun : olur
-
4-Nisâ 85
lehu : onun
-
4-Nisâ 85
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 85
yeşfa' : şefaat eder, yardımcı olur
-
4-Nisâ 85
şefâaten seyyieten : kötü şefaat, günah işlemeye yardım etme
-
4-Nisâ 85
yekun : olur
-
4-Nisâ 85
lehu : onun
-
4-Nisâ 85
ve kâne : ve oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 85
kulli şey'in : her şey
-
4-Nisâ 85
mukîten : mukayyet olan, gözeten
-
4-Nisâ 86
ve izâ : ve ... olduğu zaman, olunca
-
4-Nisâ 86
bi tahıyyetin : bir selâm ile
-
4-Nisâ 86
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 86
bi ahsene : daha güzeli ile
-
4-Nisâ 86
ev : veya
-
4-Nisâ 86
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 86
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 86
kâne : oldu, , ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 86
kulli şey'in : her şey
-
4-Nisâ 86
hasîben : en iyi hesap eden
-
4-Nisâ 87
ilâhe : ilâh
-
4-Nisâ 87
huve : o
-
4-Nisâ 87
le yecmeanne-kum : sizi mutlaka toplayacak
-
4-Nisâ 87
yevmi el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
4-Nisâ 87
raybe : şüphe
-
4-Nisâ 87
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 87
asdeku : daha sadık, daha doğru
-
4-Nisâ 87
hadîsen : söz, kelâm
-
4-Nisâ 88
fe : öyleyse
-
4-Nisâ 88
lekum : size
-
4-Nisâ 88
el munâfikîne : münafıklar
-
4-Nisâ 88
fieteyni : iki topluluk, iki fırka, iki grup
-
4-Nisâ 88
ve allâhu : ve Allah
-
4-Nisâ 88
erkese-hum : onları tersine çevirdi, küfre döndürdü
-
4-Nisâ 88
kesebû : kazandılar
-
4-Nisâ 88
e : ... mı?
-
4-Nisâ 88
turîdûne : istiyorsunuz
-
4-Nisâ 88
en tehdû : senin hidayet etmen
-
4-Nisâ 88
men : kim, kimse
-
4-Nisâ 88
edalle : dalâlette bıraktı, saptırdı
-
4-Nisâ 88
ve men : ve kim, kimi, kimse
-
4-Nisâ 88
fe : artık, bundan sonra
-
4-Nisâ 88
len tecide : asla bulamazsın
-
4-Nisâ 88
lehu : ona, onun için
-
4-Nisâ 88
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 89
veddû : istediler
-
4-Nisâ 89
lev : keşke, olsa, ise
-
4-Nisâ 89
tekfurûne : inkâr edersiniz
-
4-Nisâ 89
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 89
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
4-Nisâ 89
fe : böylece
-
4-Nisâ 89
tekûnûne : siz olursunuz
-
4-Nisâ 89
sevâen : eşit, müsavi, bir, aynı seviyede
-
4-Nisâ 89
fe : artık
-
4-Nisâ 89
lâ tettehızû : edinmeyin
-
4-Nisâ 89
evliyâe : veliler, dostlar
-
4-Nisâ 89
sebîli allâhi : Allah'ın yolu
-
4-Nisâ 89
fe : bundan sonra
-
4-Nisâ 89
tevellev : dönerler, yüz çevirirler
-
4-Nisâ 89
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 89
ve uktulû-hum : ve onları öldürün
-
4-Nisâ 89
vecedtumû-hum : onları buldunuz
-
4-Nisâ 89
ve : ve
-
4-Nisâ 89
lâ tettehızû : siz edinmeyin
-
4-Nisâ 89
veliyyen : veli, dost
-
4-Nisâ 89
ve lâ : ve yok, değil, olmaz
-
4-Nisâ 90
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 90
yasılûne : vasıl olurlar, gelirler, sığınırlar, iltica ederler
-
4-Nisâ 90
beyne-kum : sizin aranızda
-
4-Nisâ 90
ve beyne-hum : ve onlar arasında
-
4-Nisâ 90
ev : veya
-
4-Nisâ 90
en : olmak, yapmak
-
4-Nisâ 90
ev : veya
-
4-Nisâ 90
kavme-hum : onların kavimleri, kendi kavimleri
-
4-Nisâ 90
ve lev : ve eğer, şayet
-
4-Nisâ 90
şâe : diledi
-
4-Nisâ 90
le selleta-hum : elbette onları musallat etti
-
4-Nisâ 90
aleykum : sizin üzerinize
-
4-Nisâ 90
fe le : o zaman mutlaka
-
4-Nisâ 90
kâtelû-kum : sizi öldürdüler
-
4-Nisâ 90
fe in : o halde eğer
-
4-Nisâ 90
ı'tezelû-kum : sizden uzak durdular
-
4-Nisâ 90
fe : artık
-
4-Nisâ 90
lem yukâtilû-kum : sizinle savaşmadılar
-
4-Nisâ 90
ve elkav : ve ilka ettiler, önerdiler, teklif ettiler
-
4-Nisâ 90
ileykum : size
-
4-Nisâ 90
es seleme : teslim, sulh, barış
-
4-Nisâ 90
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 90
mâ ceale : olmadı
-
4-Nisâ 90
lekum : sizin için, size
-
4-Nisâ 90
aleyhim : onların üzerine
-
4-Nisâ 90
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 91
se tecidûne : siz bulacaksınız
-
4-Nisâ 91
âharîne : başkaları
-
4-Nisâ 91
yurîdûne : istiyorlar
-
4-Nisâ 91
en : olmak
-
4-Nisâ 91
ye'menû-kum : sizden emin olmayı
-
4-Nisâ 91
ve ye'menû : emin olmayı
-
4-Nisâ 91
kavme-hum : kendi kavimlerinden
-
4-Nisâ 91
kullemâ : her zaman, her defa
-
4-Nisâ 91
fitneti : fitne
-
4-Nisâ 91
fe : bundan sonra, o zaman
-
4-Nisâ 91
in lem : eğer ... olmazsa
-
4-Nisâ 91
ya'tezilû-kum : sizden uzak dururlar
-
4-Nisâ 91
ve yulkû : ve ilka ederler, önerirler, teklif ederler
-
4-Nisâ 91
ileykum : size
-
4-Nisâ 91
es seleme : teslim, sulh, barış
-
4-Nisâ 91
ve yekuffû : ve çekerler
-
4-Nisâ 91
eydiye-hum : onların elleri, ellerini
-
4-Nisâ 91
fe : o zaman, o taktirde
-
4-Nisâ 91
ve ıktulû-hum : ve onları öldürün
-
4-Nisâ 91
sekıftumû-hum : onları buldunuz, yakaladınız
-
4-Nisâ 91
ve ulâi-kum : ve işte size
-
4-Nisâ 91
cealnâ : kıldık, yaptık
-
4-Nisâ 91
lekum : size, sizin için
-
4-Nisâ 91
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
4-Nisâ 91
sultânen : sultan, güç, delil, yetki
-
4-Nisâ 91
mubînen : açık, apaçık, açıkça
-
4-Nisâ 92
ve mâ : ve olmaz, olamaz
-
4-Nisâ 92
kâne : oldu, ...idi, ...dır
-
4-Nisâ 92
en yaktule : öldürmesi
-
4-Nisâ 92
mu'minen : bir mü'min
-
4-Nisâ 92
hataen : hata ile, yanlışlıkla, kasıtsız
-
4-Nisâ 92
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 92
katele : öldürdü
-
4-Nisâ 92
mu'minen : bir mü'min
-
4-Nisâ 92
hataen : hata ile, yanlışlıkla, kasıtsız
-
4-Nisâ 92
fe : o zaman, o takdirde
-
4-Nisâ 92
rakabetin : bir köle
-
4-Nisâ 92
mu'minetin : mü'min
-
4-Nisâ 92
ve diyetun : ve diyet, bedel
-
4-Nisâ 92
musellemetun : teslim edilmiş olan, teslim edilen
-
4-Nisâ 92
ehli-hî : onun ailesi
-
4-Nisâ 92
en yassaddakû : sadaka olarak bağışlama
-
4-Nisâ 92
fe : fakat
-
4-Nisâ 92
in kâne : eğer ... oldu ise
-
4-Nisâ 92
lekum : size
-
4-Nisâ 92
ve huve : ve o
-
4-Nisâ 92
fe : o zaman, o taktirde
-
4-Nisâ 92
rakabetin : bir köle
-
4-Nisâ 92
mu'minetin : mü'min
-
4-Nisâ 92
ve in : ve eğer, ise
-
4-Nisâ 92
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 92
beyne-kum : sizin aranızda
-
4-Nisâ 92
ve beyne-hum : ve onların arasında
-
4-Nisâ 92
fe : o zaman, o taktirde
-
4-Nisâ 92
diyetun : diyet, bedel
-
4-Nisâ 92
musellemetun : teslim edilmiş olan, teslim edilen
-
4-Nisâ 92
ehli-hî : onun ailesi
-
4-Nisâ 92
ve tahrîru : ve hürriyet verin, hür bırakın, azad edin
-
4-Nisâ 92
rakabetin : bir köle
-
4-Nisâ 92
mu'minetin : mü'min
-
4-Nisâ 92
fe men : fakat kim
-
4-Nisâ 92
lem yecid : bulamadı
-
4-Nisâ 92
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 92
şehreyni : iki ay
-
4-Nisâ 92
mutetâbiayni : birbirini takip eden, ardarda, devamlı olarak
-
4-Nisâ 92
tevbeten : tövbe olarak
-
4-Nisâ 92
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 92
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 92
hakîmen : en iyi hüküm veren
-
4-Nisâ 93
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 93
mu'minen : mü'min
-
4-Nisâ 93
muteammiden : taammüden , kasten
-
4-Nisâ 93
fe cezâu-hu : o taktirde onun cezası
-
4-Nisâ 93
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 93
hâliden : ebediyyen kalıcı
-
4-Nisâ 93
ve gadıba : ve gadap etti, gazap etti, öfkelendi
-
4-Nisâ 93
aleyhi : ona
-
4-Nisâ 93
ve leane-hu : ve ona lanet etti
-
4-Nisâ 93
ve eadde : ve hazırladı
-
4-Nisâ 93
lehu : ona, onun için
-
4-Nisâ 93
azâben : azap
-
4-Nisâ 93
azîmen : azim, büyük
-
4-Nisâ 94
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 94
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 94
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 94
sebîli : yol
-
4-Nisâ 94
fe : artık
-
4-Nisâ 94
tebeyyenû : iyice araştırıp beyan edin, açığa çıkarın
-
4-Nisâ 94
ve : ve
-
4-Nisâ 94
lâ tekûlû : söylemeyin, demeyin
-
4-Nisâ 94
li men : kimseye
-
4-Nisâ 94
elkâ : ilka etti, ulaştırdı
-
4-Nisâ 94
ileykum : size
-
4-Nisâ 94
es selâme : selâm
-
4-Nisâ 94
leste : sen değilsin
-
4-Nisâ 94
mu'minen : mü'min
-
4-Nisâ 94
tebtegûne : arayarak, gaye edinerek
-
4-Nisâ 94
el hayâti : hayat
-
4-Nisâ 94
ed dunyâ : dünya
-
4-Nisâ 94
fe : oysa, halbuki
-
4-Nisâ 94
inde : yanında, katında
-
4-Nisâ 94
megânimu : ganimetler
-
4-Nisâ 94
kesîratun : çoktur
-
4-Nisâ 94
kezâlike : öyle, böyle
-
4-Nisâ 94
fe : o zaman
-
4-Nisâ 94
menne : nimet verdi
-
4-Nisâ 94
aleykum : sizin üzerinize
-
4-Nisâ 94
fe : o halde
-
4-Nisâ 94
tebeyyenû : iyice araştırıp beyan edin, açığa çıkarın
-
4-Nisâ 94
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 94
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 94
kâne : oldu, ...idi, ...dır
-
4-Nisâ 94
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
4-Nisâ 95
yestevî : aynı seviyede, bir, eşit
-
4-Nisâ 95
el kâıdûne : oturanlar
-
4-Nisâ 95
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
4-Nisâ 95
ed darari : darlık, sıkıntı, özür
-
4-Nisâ 95
ve el mucâhidûne : ve mücahitler, Allah için savaşanlar
-
4-Nisâ 95
sebîli : yol
-
4-Nisâ 95
bi emvâli-him : kendi malları ile
-
4-Nisâ 95
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
4-Nisâ 95
faddale : üstün, faziletli kıldı
-
4-Nisâ 95
el mucâhidîne : mücahitler, Allah için savaşanlar
-
4-Nisâ 95
bi emvâli-him : kendi malları ile
-
4-Nisâ 95
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
4-Nisâ 95
el kâidîne : oturanlar
-
4-Nisâ 95
dereceten : derece olarak
-
4-Nisâ 95
ve kullen : ve hepsi
-
4-Nisâ 95
vaade : vaadetti
-
4-Nisâ 95
el husnâ : husna, güzel olan
-
4-Nisâ 95
ve faddale : ve üstün, faziletli kıldı
-
4-Nisâ 95
el mucâhidîne : mücahitler, Allah için savaşanlar
-
4-Nisâ 95
el kâıdîne : oturanlar
-
4-Nisâ 95
ecran : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 95
azîmen : azim, büyük
-
4-Nisâ 96
deracâtin : dereceler
-
4-Nisâ 96
ve mağfireten : ve mağfiret
-
4-Nisâ 96
ve rahmeten : ve rahmet
-
4-Nisâ 96
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 96
rahîmen : rahim olan, Rahim esması ile tecelli eden
-
4-Nisâ 97
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
4-Nisâ 97
teveffâ-hum : onları vefat ettirir, öldürür
-
4-Nisâ 97
el melâiketu : melekler
-
4-Nisâ 97
enfusi-him : onların nefsleri, kendileri, kendi nefsleri
-
4-Nisâ 97
fîme : nerede, ne işte
-
4-Nisâ 97
mustad'afîne : aciz, çaresiz, zayıf olanlar
-
4-Nisâ 97
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
4-Nisâ 97
e : ... mı?
-
4-Nisâ 97
lem tekun : olmadı, değil
-
4-Nisâ 97
vâsiaten : geniş
-
4-Nisâ 97
fe : o halde, öyleyse
-
4-Nisâ 97
fe : işte
-
4-Nisâ 97
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 97
me'vâ-hum : onların varacakları, gidecekleri yer
-
4-Nisâ 97
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 97
ve sâet : ve ne kötü, fena
-
4-Nisâ 98
el mustad'afîne : aciz, çaresiz, zayıf olanlar
-
4-Nisâ 98
min er ricâli : erkeklerden
-
4-Nisâ 98
ve en nisâi : ve kadınlar
-
4-Nisâ 98
ve el vildâni : ve çocuklar
-
4-Nisâ 98
lâ yestatîûne : gücleri yetmez
-
4-Nisâ 98
hîleten : çare
-
4-Nisâ 98
ve : ve
-
4-Nisâ 98
lâ yehtedûne : ulaşamazlar
-
4-Nisâ 98
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 99
fe : işte
-
4-Nisâ 99
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 99
en ya'fuve an : affetmesi
-
4-Nisâ 99
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 99
afuvven : affedici, affeden
-
4-Nisâ 100
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 100
sebîli allâhi : Allah'ın yolu
-
4-Nisâ 100
yecid : bulur
-
4-Nisâ 100
fî el ardı : yeryüzünde
-
4-Nisâ 100
murâgamen : hicret yerleri, göç edilecek yerler
-
4-Nisâ 100
kesîran : bir çok
-
4-Nisâ 100
seaten : geniş
-
4-Nisâ 100
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 100
min beyti-hî : kendi evinden, evinden
-
4-Nisâ 100
ve resûli-hî : ve O'nun Resûl'ü, elçisi
-
4-Nisâ 100
summe : sonra
-
4-Nisâ 100
el mevtu : ölüm
-
4-Nisâ 100
fe : artık
-
4-Nisâ 100
ecru-hu : onun ecri, karşılığı, mükâfatı
-
4-Nisâ 100
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 100
rahîmen : rahim olan, Rahim esması ile tecelli den
-
4-Nisâ 101
ve izâ : ve ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 101
fî el ardı : yeryüzünde
-
4-Nisâ 101
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 101
leyse : yoktur, değildir
-
4-Nisâ 101
aleykum : sizin üzerinize, size
-
4-Nisâ 101
en taksurû : kısaltmanız
-
4-Nisâ 101
min es salât : namazdan
-
4-Nisâ 101
en yeftine-kum : sizi fitnelemek, size kötülük etmek
-
4-Nisâ 101
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 101
keferû : inkâr ettiler, kafir oldular
-
4-Nisâ 101
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 101
el kâfirîne : kâfirler
-
4-Nisâ 101
lekum : sizin için, size
-
4-Nisâ 101
aduvven : düşman
-
4-Nisâ 101
mubînen : apaçık, açıkça
-
4-Nisâ 102
ve izâ : ve ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 102
kunte : sen oldun
-
4-Nisâ 102
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 102
ekamte : ikame ettirdin, kıldırdın
-
4-Nisâ 102
lehum : onlara
-
4-Nisâ 102
es salâte : namaz
-
4-Nisâ 102
fe li tekum : öyle ki ayağa kalksın, namaza dursun
-
4-Nisâ 102
tâifetun : taife, grup, bölük, bir kısmı
-
4-Nisâ 102
mea-ke : seninle beraber
-
4-Nisâ 102
ve li ye'huzû : ve alsınlar
-
4-Nisâ 102
eslihate-hum : kendi silâhlarını
-
4-Nisâ 102
fe : böylece, bu şekilde
-
4-Nisâ 102
izâ secedû : secde ettikleri zaman
-
4-Nisâ 102
fe li yekûnû : böylece olsunlar
-
4-Nisâ 102
ve li te'ti : ve gelsin
-
4-Nisâ 102
tâifetun : taife, grup, bölük
-
4-Nisâ 102
lem yusallû : namaz kılmadılar
-
4-Nisâ 102
fe li yusallû : böylece, bu şekilde namaz kılsınlar
-
4-Nisâ 102
mea-ke : seninle beraber
-
4-Nisâ 102
ve li ye'huzû : ve alsınlar
-
4-Nisâ 102
ve eslihate-hum : ve kendi silâhlarını
-
4-Nisâ 102
vedde : temenni etti, istedi
-
4-Nisâ 102
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 102
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
4-Nisâ 102
lev : keşke, eğer, olsa
-
4-Nisâ 102
tagfulûne : gâfil olursunuz
-
4-Nisâ 102
an eslihati-kum : kendi silâhlarınızdan
-
4-Nisâ 102
ve emtiati-kum : ve kendi emtianız, mühimmatlarınız, teczihatlarınız
-
4-Nisâ 102
fe yemîlûne : böylece hamle yaparlar, baskın yaparlar, hücuma geçerler
-
4-Nisâ 102
aleykum : sizin üzerinize, size
-
4-Nisâ 102
meyleten : hücum, hamle
-
4-Nisâ 102
vâhıdeten : bir, tek
-
4-Nisâ 102
ve lâ : ve yoktur
-
4-Nisâ 102
aleykum : sizin üzerinize, size
-
4-Nisâ 102
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 102
ezen : eziyet, güçlük
-
4-Nisâ 102
ev : veya
-
4-Nisâ 102
tedaû : sizin bırakmanız, çıkarmanız
-
4-Nisâ 102
eslihate-kum : silâhlarınız
-
4-Nisâ 102
ve huzû : alın
-
4-Nisâ 102
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 102
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 102
eadde : hazırladı
-
4-Nisâ 102
li el kâfirîne : kâfirler için
-
4-Nisâ 102
azâben : azap
-
4-Nisâ 102
muhînen : alçaltıcı, rüsvay edici
-
4-Nisâ 102
en : olmak
-
4-Nisâ 103
fe : böylece, o takdirde, bundan sonra
-
4-Nisâ 103
es salâte : namaz
-
4-Nisâ 103
fe uzkurû : artık zikredin
-
4-Nisâ 103
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 103
kıyâmen : ayakta iken
-
4-Nisâ 103
ve kuûden : ve otururken
-
4-Nisâ 103
ve alâ cunûbi-kum : ve yanınız üzerinde, yan üstü iken, yatarken
-
4-Nisâ 103
fe izâ : sonra, daha sonra ...olduğu zaman
-
4-Nisâ 103
itma'nentum : tatmin oldunuz, güvenliğe kavuştunuz, emin oldunuz
-
4-Nisâ 103
fe ekîmu : o zaman yerine getirin, erkanıyla kılın
-
4-Nisâ 103
es salâte : namaz
-
4-Nisâ 103
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 103
es salâte : namaz
-
4-Nisâ 103
kânet : oldu, olmuştur
-
4-Nisâ 103
alâ el mu'minîne : mü'minlerin üzerine
-
4-Nisâ 103
kitâben : yazılmış olan, farz olan
-
4-Nisâ 103
mevkûten : vakitlendirilmiş, vakitleri belirlenmiş
-
4-Nisâ 104
ve : ve
-
4-Nisâ 104
lâ tehinû : gevşeklik göstermeyin
-
4-Nisâ 104
el kavmi : kavim
-
4-Nisâ 104
tekûnû : siz oluyorsunuz
-
4-Nisâ 104
te'lemûne : acı çekersiniz, acı duyarsınız
-
4-Nisâ 104
fe : sonra, ayrıca
-
4-Nisâ 104
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
4-Nisâ 104
ye'lemûne : acı çekiyorlar
-
4-Nisâ 104
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 104
te'lemûne : siz acı çekiyorsunuz
-
4-Nisâ 104
ve tercûne : ve ümit ediyorsunuz
-
4-Nisâ 104
lâ yercûne : ümit etmiyorlar
-
4-Nisâ 104
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 104
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 104
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 105
enzelnâ : biz indirdik
-
4-Nisâ 105
ileyke : sana
-
4-Nisâ 105
el kitâbe : Kitab
-
4-Nisâ 105
bi el hakkı : hakk ile
-
4-Nisâ 105
li tahkume : hükmetmen için
-
4-Nisâ 105
beyne : arasında
-
4-Nisâ 105
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 105
erâka : sana gösterdi
-
4-Nisâ 105
ve : ve
-
4-Nisâ 105
lâ tekun : sen olma
-
4-Nisâ 105
li el hâinîne : ihanet edenlere
-
4-Nisâ 105
hasîmen : taraftar, savunucu
-
4-Nisâ 106
ve istagfiri : ve istiğfar et, mağfiret dile
-
4-Nisâ 106
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 106
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 106
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 106
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 106
rahîmen : rahmet sahibi, rahmet edici
-
4-Nisâ 107
ve : ve
-
4-Nisâ 107
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 107
yahtânûne : açıkça ihanet ederler
-
4-Nisâ 107
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
4-Nisâ 107
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 107
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 107
men : kim, kimse, kimseleri
-
4-Nisâ 107
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 107
havvânen : ihanette israr eden
-
4-Nisâ 107
esîmen : günahkâr
-
4-Nisâ 108
yestahfûne : gizlerler
-
4-Nisâ 108
min en nâsi : insanlardan
-
4-Nisâ 108
ve : ve
-
4-Nisâ 108
lâ yestahfûne : gizleyemezler
-
4-Nisâ 108
ve huve : ve o
-
4-Nisâ 108
mea-hum : onlarla beraber
-
4-Nisâ 108
yubeyyitûne : gece gizlice düzen kurarlar
-
4-Nisâ 108
min el kavli : sözlerden, sözler
-
4-Nisâ 108
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 108
ya'melûne : yapıyorlar
-
4-Nisâ 109
entum : siz
-
4-Nisâ 109
câdeltum an : siz mücadele ettiniz
-
4-Nisâ 109
fî el hayâti : hayatta
-
4-Nisâ 109
ed dunyâ : dünya
-
4-Nisâ 109
fe : artık, oysa, fakat
-
4-Nisâ 109
men : kim
-
4-Nisâ 109
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 109
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
4-Nisâ 109
em : yoksa, veya
-
4-Nisâ 109
men : kim
-
4-Nisâ 109
yekûnu : olur
-
4-Nisâ 109
aleyhim : onlara
-
4-Nisâ 109
vekîlen : vekil
-
4-Nisâ 110
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 110
ya'mel : yapar
-
4-Nisâ 110
sûen : kötülük
-
4-Nisâ 110
ev : veya
-
4-Nisâ 110
nefse-hu : kendi nefsine
-
4-Nisâ 110
summe : sonra
-
4-Nisâ 110
yestagfiri : istiğfar eder, mağfiret diler
-
4-Nisâ 110
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 110
yecidi : bulur
-
4-Nisâ 110
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 110
rahîmen : Rahmet eden, Rahim esması ile tecelli eden
-
4-Nisâ 111
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 111
yeksib : kazanır
-
4-Nisâ 111
ismen : günah
-
4-Nisâ 111
fe innemâ : o taktirde sadece
-
4-Nisâ 111
yeksibu-hu : onu kazanır
-
4-Nisâ 111
alâ nefsi-hî : kendi nefsine
-
4-Nisâ 111
ve kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 111
alîmen : alîm, en iyi bilen
-
4-Nisâ 111
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 112
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 112
yeksib : kazanır
-
4-Nisâ 112
hatîeten : kasti işlenen suç, günah
-
4-Nisâ 112
ev : veya
-
4-Nisâ 112
ismen : günah
-
4-Nisâ 112
summe : sonra
-
4-Nisâ 112
yermi : atar
-
4-Nisâ 112
berîen : uzak olan, ilgisi olmayan, suçsuz
-
4-Nisâ 112
fe kad : o taktirde olmuş olur
-
4-Nisâ 112
ihtemele : yüklenir
-
4-Nisâ 112
buhtânen : iftira
-
4-Nisâ 112
ve ismen : ve günah
-
4-Nisâ 112
mubînen : apaçık, açıkça
-
4-Nisâ 113
ve lev lâ : ve ... olmasaydı
-
4-Nisâ 113
aleyke : senin üzerine
-
4-Nisâ 113
ve rahmetu-hu : ve O'nun rahmeti
-
4-Nisâ 113
le : elbette, mutlaka
-
4-Nisâ 113
hemmet : hamle yaptı, yeltendi, kastetti
-
4-Nisâ 113
tâifetun : bir grup, bölük
-
4-Nisâ 113
en : olmak
-
4-Nisâ 113
yudıllû-ke : seni saptırır
-
4-Nisâ 113
ve : ve
-
4-Nisâ 113
mâ yudıllûne : saptıramazlar
-
4-Nisâ 113
enfuse-hum : nefsleri, kendileri
-
4-Nisâ 113
ve : ve
-
4-Nisâ 113
mâ yadurrûne-ke : sana zarar veremez
-
4-Nisâ 113
min şey'in : bir şey
-
4-Nisâ 113
ve enzele : ve indirdi
-
4-Nisâ 113
aleyke : sana
-
4-Nisâ 113
el kitâbe : kitap
-
4-Nisâ 113
ve el hikmete : ve hikmet
-
4-Nisâ 113
ve alleme-ke : ve sana öğretti
-
4-Nisâ 113
lem tekun : sen ... olmadın
-
4-Nisâ 113
ta'lemu : sen biliyorsun
-
4-Nisâ 113
ve : ve
-
4-Nisâ 113
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 113
aleyke : sana, senin üzerine
-
4-Nisâ 113
azîmen : büyük, çok büyük
-
4-Nisâ 114
fî kesîrin : çoğunda
-
4-Nisâ 114
min necvâ-hum : onların gizli konuşmalarından
-
4-Nisâ 114
men : kim, kimse
-
4-Nisâ 114
emera : emretti
-
4-Nisâ 114
ev : veya
-
4-Nisâ 114
ev : veya
-
4-Nisâ 114
beyne : arası
-
4-Nisâ 114
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 114
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 114
yef'al : yapar
-
4-Nisâ 114
zâlike : işte bu, bu, bunlar
-
4-Nisâ 114
ibtigâe : istedi
-
4-Nisâ 114
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 114
sevfe : olacak
-
4-Nisâ 114
ecran : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 114
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 115
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 115
er resûle : resûl, elçi
-
4-Nisâ 115
tebeyyene : beyan etme, açıklama
-
4-Nisâ 115
lehu : ona, kendisine
-
4-Nisâ 115
el hudâ : hidayet
-
4-Nisâ 115
ve yettebi' : ve tâbî olur, uyar
-
4-Nisâ 115
sebîli : yol
-
4-Nisâ 115
el mu'minîne : mü'minler
-
4-Nisâ 115
nuvellı-hî : onu çeviririz
-
4-Nisâ 115
tevellâ : döndü
-
4-Nisâ 115
ve nusli-hî : ve onu yaslarız, atarız
-
4-Nisâ 115
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 115
ve sâet : ve ne kötü
-
4-Nisâ 116
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 116
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 116
en yuşrake : ortak, şirk koşmak
-
4-Nisâ 116
ve yagfiru : ve affeder, bağışlar, mağfiret eder
-
4-Nisâ 116
mâ dûne : dışındak şeyler, başka
-
4-Nisâ 116
zâlike : işte bu, bu, bunlar
-
4-Nisâ 116
li men : kimse için, kimseyi
-
4-Nisâ 116
yeşâu : diler
-
4-Nisâ 116
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 116
fe : artık, o taktirde
-
4-Nisâ 116
dalle : dalâlette oldu, saptı
-
4-Nisâ 116
dalâlen : dalâlet, sapıklık
-
4-Nisâ 117
yed'ûne : dua ederler, davet ederler, çağırırlar ( taparlar)
-
4-Nisâ 117
inâsen : dişiler (dişi olarak isimlendirdikleri putlar)
-
4-Nisâ 117
ve in ... (illa) : ve ancak, sadece
-
4-Nisâ 117
yed'ûne : dua ederler, davet ederler, çağırırlar (taparlar)
-
4-Nisâ 117
şeytânen : şeytan
-
4-Nisâ 117
merîden : inatçı, isyankâr
-
4-Nisâ 118
leane-hu : ona lânet etti
-
4-Nisâ 118
ve kâle : ve dedi
-
4-Nisâ 118
le ettehizenne : mutlaka edineceğim
-
4-Nisâ 118
min ibâdi-ke : Senin kullarından
-
4-Nisâ 118
nasîben : nasip, pay
-
4-Nisâ 118
mefrûdan : tayin edilmiş, takdir edilmiş, belirlenmiş
-
4-Nisâ 119
ve le udillenne-hum : ve mutlakla onları dalâlette bırakacağım
-
4-Nisâ 119
ve le umenniyenne-hum : ve mutlaka onları emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim
-
4-Nisâ 119
ve le âmuranne-hum : ve mutlaka onlara emredeceğim
-
4-Nisâ 119
fe : böylece
-
4-Nisâ 119
le yubettikunne : mutlaka kesecekler, yaracaklar
-
4-Nisâ 119
âzâne : kulaklar
-
4-Nisâ 119
el en'âmi : hayvanlar
-
4-Nisâ 119
ve le âmuranne-hum : ve mutlaka onlara emredeceğim
-
4-Nisâ 119
fe : böylece, öyle ki
-
4-Nisâ 119
le yugayyirunne : mutlaka değiştirecekler
-
4-Nisâ 119
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 119
yettehızi : edinir
-
4-Nisâ 119
eş şeytâne : şeytan
-
4-Nisâ 119
veliyyen : veli, dost
-
4-Nisâ 119
fe kad : artık ... olmuştur
-
4-Nisâ 119
husrânen : hüsranla
-
4-Nisâ 119
mubînen : apaçık, açıkça
-
4-Nisâ 120
yeıdu-hum : onlara vaad eder
-
4-Nisâ 120
ve yumennî-him : onlara emaniyyeye, kuruntuya düşürür
-
4-Nisâ 120
ve : ve
-
4-Nisâ 120
mâ yeıdu-hum(u) : onlara vaad etmez
-
4-Nisâ 120
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 121
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 121
me'vâ-hum : onların sığınacağı, barınacağı yer
-
4-Nisâ 121
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 121
ve : ve
-
4-Nisâ 121
lâ yecidûne : bulamazlar
-
4-Nisâ 122
ve ellezîne : ve onlar, ...olanlar
-
4-Nisâ 122
âmenû : amenu oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 122
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefsi tezkiye edici amel işlediler
-
4-Nisâ 122
se nudhilu-hum : onları dahil edeceğiz, koyacağız
-
4-Nisâ 122
cennâtin : cennetler
-
4-Nisâ 122
tecrî : akar
-
4-Nisâ 122
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 122
hâlidîne : devamlı kalacak olanlar
-
4-Nisâ 122
ebeden : ebediyyen
-
4-Nisâ 122
va'de allâhi : Allah'ın vaadi
-
4-Nisâ 122
ve men : ve kim (vardır)
-
4-Nisâ 122
kîlen : söylenen söz, söz
-
4-Nisâ 123
leyse : değil, olmaz
-
4-Nisâ 123
bi emâniyyi-kum : sizin emaniyyeniz ile (kuruntularınızla)
-
4-Nisâ 123
ve lâ emâniyyi : ve emaniyye değil
-
4-Nisâ 123
ehli el kitâbi : kitap ehli, kitap sahipleri
-
4-Nisâ 123
men : kim
-
4-Nisâ 123
ya'mel : yapar
-
4-Nisâ 123
sûen : kötülük
-
4-Nisâ 123
yucze : cezalandırılır
-
4-Nisâ 123
ve lâ yecid : ve bulamaz
-
4-Nisâ 123
lehu : onun için, kendisi için
-
4-Nisâ 123
veliyyen : veli, dost
-
4-Nisâ 123
ve lâ : ve olmaz, değil, yok
-
4-Nisâ 124
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 124
ya'mel : amel eder, yapar
-
4-Nisâ 124
min es sâlihâti : salih ameller ( nefsi tezkiye edici, ıslâh edici ameller)
-
4-Nisâ 124
min zekerin : erkeklerden
-
4-Nisâ 124
ev : veya
-
4-Nisâ 124
ve huve : ve o
-
4-Nisâ 124
fe ulâike : o taktirde işte onlar
-
4-Nisâ 124
yedhulûne : girerler
-
4-Nisâ 124
el cennete : cennete
-
4-Nisâ 124
ve : ve
-
4-Nisâ 124
lâ yuzlemûne : zulmedilmez, haksızlık yapılmaz
-
4-Nisâ 125
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 125
ahsenu : ahsen, en güzel, daha güzel
-
4-Nisâ 125
dînen : dîn bakımından, dînen
-
4-Nisâ 125
mimmen (min men) : o kimseden
-
4-Nisâ 125
esleme : teslim etti
-
4-Nisâ 125
veche-hu : onun vechi, kendi fizik vücudu
-
4-Nisâ 125
ve huve : ve o
-
4-Nisâ 125
ve ittebea : ve tâbî oldu
-
4-Nisâ 125
millete : topluluk, dîn
-
4-Nisâ 125
ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
-
4-Nisâ 125
hanîfen : hanif olarak, tek Allah'a inanarak
-
4-Nisâ 125
ve ittehaza : ve edindi
-
4-Nisâ 125
ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
-
4-Nisâ 125
halîlen : dost
-
4-Nisâ 126
ve li allâhi : ve Allah'ındır
-
4-Nisâ 126
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
4-Nisâ 126
ve mâ : ve şeyler (ne varsa)
-
4-Nisâ 126
fî el ardı : yeryüzünde
-
4-Nisâ 126
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 126
şey'in : şey
-
4-Nisâ 127
ve yesteftûneke : senden fetva (bilgi) istiyorlar
-
4-Nisâ 127
fî en nisâi : kadınlar hakkında
-
4-Nisâ 127
fî-hinne : onlar hakkında
-
4-Nisâ 127
ve mâ : ve şey
-
4-Nisâ 127
aleykum : size
-
4-Nisâ 127
fî el kitâbi : kitapta
-
4-Nisâ 127
fî yetâme : yetimler hakkında, konusunda
-
4-Nisâ 127
en nisâi : kadınlar
-
4-Nisâ 127
elletî : ki onlar
-
4-Nisâ 127
lâ tu'tûne-hunne : onlara vermiyorsunuz
-
4-Nisâ 127
kutibe : yazıldı, farz kılındı
-
4-Nisâ 127
lehunne : onlar, onlara, onlar için
-
4-Nisâ 127
ve tergabûne : ve rağbet ediyorsunuz, arzuluyorsunuz, istiyorsunuz
-
4-Nisâ 127
en tenkihû-hunne : onları nikâhlamanız
-
4-Nisâ 127
ve el mustad'afîne : ve zayıf olanlar, aciz olanlar
-
4-Nisâ 127
min el vildâni : çocuklardan
-
4-Nisâ 127
ve : ve
-
4-Nisâ 127
en tekûmû : ikame etmeniz, hakkıyla, gereği üzere yerine getirmeniz
-
4-Nisâ 127
li el yetâmâ : yetimler için, yetimlere
-
4-Nisâ 127
bi el kıstı : adalet ile
-
4-Nisâ 127
ve mâ : ve şey, ve ne
-
4-Nisâ 127
tef'alû : yaparsınız
-
4-Nisâ 127
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 127
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 127
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 127
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 127
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 128
ve in : ve eğer, şayet, ... ise, olsa
-
4-Nisâ 128
imraetun : bir kadın
-
4-Nisâ 128
hâfet : korktu
-
4-Nisâ 128
nuşûzen : geçimsizlik, ilgisizlik
-
4-Nisâ 128
ev : veya
-
4-Nisâ 128
fe : o zaman, artık
-
4-Nisâ 128
aleyhimâ : ikisinin üzerine, ikisine
-
4-Nisâ 128
en : olmak
-
4-Nisâ 128
beyne-humâ : onların ikisinin arası
-
4-Nisâ 128
ve es sulhu : ve sulh, barış, anlaşma
-
4-Nisâ 128
ve uhdırati : ve hazır kılındı
-
4-Nisâ 128
el enfusu : nefsler
-
4-Nisâ 128
eş şuhha : hırs, cimrilik, kıskançlık
-
4-Nisâ 128
ve in : ve eğer, şayet, ... ise, olsa
-
4-Nisâ 128
ve tettekû : ve takva sahibi olursunuz
-
4-Nisâ 128
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 128
inne : muhakkak, mutlaka
-
4-Nisâ 128
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 128
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 128
ta'melûne : siz yaparsınız
-
4-Nisâ 129
ve : ve
-
4-Nisâ 129
len testatîû : asla güç yetiremezsiniz
-
4-Nisâ 129
en : olmak
-
4-Nisâ 129
beyne : arasında
-
4-Nisâ 129
en nisâi : kadınlar
-
4-Nisâ 129
ve lev : ve eğer olsa bile
-
4-Nisâ 129
fe : o halde, öyleyse
-
4-Nisâ 129
lâ temîlû : meyletmeyin
-
4-Nisâ 129
kulle : bütünüyle,hepsi, tamamen
-
4-Nisâ 129
el meyli : meyil, sevgi, ilgi
-
4-Nisâ 129
fe : o taktirde, böylece
-
4-Nisâ 129
tezerû-hâ : onu terkedersiniz, bırakırsınız
-
4-Nisâ 129
ke : gibi
-
4-Nisâ 129
el muallakati : muallakta, boşlukta
-
4-Nisâ 129
ve in : ve eğer, olsa, ... ise
-
4-Nisâ 129
ve tettekû : ve takva sahibi olun
-
4-Nisâ 129
fe : o taktirde
-
4-Nisâ 129
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 129
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 129
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 129
rahîmen : Rahim, merhamet eden, Rahim esması ile tacelli eden, rahmet nuru gönderen
-
4-Nisâ 130
ve in : ve eğer, olsa, ... ise
-
4-Nisâ 130
yeteferrekâ : ayrılırlar
-
4-Nisâ 130
kullen : hepsini
-
4-Nisâ 130
min seati-hî : onun (kendinin) genişliğinden (bol nimetinden)
-
4-Nisâ 130
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 130
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi sahibi
-
4-Nisâ 131
ve li allâhi : ve Allah'ın, Allah'a ait
-
4-Nisâ 131
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 131
ve mâ : ve şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 131
fî el ardı : arzda, yeryüzünde, yerde
-
4-Nisâ 131
ve lekad : ve and olsun
-
4-Nisâ 131
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 131
el kitâbe : kitap
-
4-Nisâ 131
ve iyyâ-kum : ve sizlere
-
4-Nisâ 131
en itteku : takva sahibi olma
-
4-Nisâ 131
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 131
ve in : ve eğer, şayet, olsa, olsa bile, ise
-
4-Nisâ 131
tekfurû : küfrederseniz, inkâr edersiniz
-
4-Nisâ 131
fe : halbuki, oysa, olsa bile
-
4-Nisâ 131
inne : muhakkak, gerçekten
-
4-Nisâ 131
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
4-Nisâ 131
ve mâ : ve şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 131
fî el ardı : arzda, yeryüzünde, yerde
-
4-Nisâ 131
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 131
ganiyyen : gani, zengin (hiç bir şeye muhtaç olmayan, her şeye sahip olan)
-
4-Nisâ 131
hamîden : hamd edilen, övgü ve hamde layık olan
-
4-Nisâ 132
ve li allâhi : ve Allah'ın, Allah'a ait
-
4-Nisâ 132
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 132
ve mâ : ve şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 132
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
4-Nisâ 132
ve kefâ bi : ve kâfi, yeterli, yeter
-
4-Nisâ 132
vekîlen : vekil olarak
-
4-Nisâ 133
yeşa' : o diler
-
4-Nisâ 133
eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 133
en nâsu : insanlar
-
4-Nisâ 133
ve ye'ti : ve getirir
-
4-Nisâ 133
bi âharîne : başkalarını, diğerlerini
-
4-Nisâ 133
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 133
zâlike : bu
-
4-Nisâ 134
men : kim, kimse, kişi ...ise
-
4-Nisâ 134
kâne : oldu, ... dır
-
4-Nisâ 134
sevâbe : sevap (nimet)
-
4-Nisâ 134
ed dunyâ : dünya
-
4-Nisâ 134
fe : o taktirde, halbu ki, oysa, olsa bile
-
4-Nisâ 134
inde : yanında, katında
-
4-Nisâ 134
sevâbu : sevap
-
4-Nisâ 134
ed dunyâ : dünya
-
4-Nisâ 134
ve el âhırati : ve ahiret
-
4-Nisâ 134
ve kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 134
semîan : semî, en iyi işiten
-
4-Nisâ 135
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 135
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 135
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 135
kavvamîne : himaye edenler, hakkıyla yerine getirenler
-
4-Nisâ 135
bi el kıstı : adaleti
-
4-Nisâ 135
şuhedâe : şahitler
-
4-Nisâ 135
ve lev : ve eğer, olsa bile
-
4-Nisâ 135
alâ enfusı-kum : kendi nefslerinize, kendinize
-
4-Nisâ 135
ev : veya
-
4-Nisâ 135
el vâlideyni : ana-baba
-
4-Nisâ 135
ve el akrabîne : ve yakınlar, akrabalar
-
4-Nisâ 135
yekun : olur
-
4-Nisâ 135
ganiyyen : zengin
-
4-Nisâ 135
ev : veya
-
4-Nisâ 135
fe : o taktirde, oysa, halbuki
-
4-Nisâ 135
evlâ : daha yakın
-
4-Nisâ 135
fe : o taktirde, oysa, halbuki
-
4-Nisâ 135
lâ tettebiû : tâbî olmayın, uymayın
-
4-Nisâ 135
el hevâ : hevesler, nefsin istekleri
-
4-Nisâ 135
en : olmak
-
4-Nisâ 135
ve in : ve eğer, olsa, ise
-
4-Nisâ 135
telvû : dilinizi eğip bükersiniz, sözü değiştirirsiniz, doğruyu söylemezsiniz
-
4-Nisâ 135
ev : veya
-
4-Nisâ 135
fe : bundan sonra
-
4-Nisâ 135
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 135
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 135
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 135
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
4-Nisâ 136
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 136
ellezîne : onlar, ...olanlar
-
4-Nisâ 136
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
4-Nisâ 136
ve resûli-hî : ve onun resûlu
-
4-Nisâ 136
ve el kitâbi : ve kitap
-
4-Nisâ 136
ellezî : ki o
-
4-Nisâ 136
nezzele : indirdi
-
4-Nisâ 136
alâ resûli-hî : onun resûlüne, kendi resûlüne, resûlüne
-
4-Nisâ 136
ve el kitâbi : ve kitap
-
4-Nisâ 136
ellezî : ki o
-
4-Nisâ 136
enzele : indirdi
-
4-Nisâ 136
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 136
yekfur : inkâr eder
-
4-Nisâ 136
ve melâiketi-hî : ve onun melekleri
-
4-Nisâ 136
ve kutubi-hî : ve onun kitapları
-
4-Nisâ 136
ve rusuli-hî : ve onun resûlleri, elçileri
-
4-Nisâ 136
ve el yevmi el âhıri : ve âhir gün, son gün
-
4-Nisâ 136
fe kad : o taktirde olmuştur
-
4-Nisâ 136
dalle : saptı
-
4-Nisâ 136
dalâlen : dalâlet
-
4-Nisâ 136
baîden : uzak
-
4-Nisâ 137
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 137
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 137
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
4-Nisâ 137
summe : sonra
-
4-Nisâ 137
keferû : inkâr ettiler
-
4-Nisâ 137
summe : sonra
-
4-Nisâ 137
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
4-Nisâ 137
summe : sonra
-
4-Nisâ 137
keferû : inkâr ettiler
-
4-Nisâ 137
summe : sonra
-
4-Nisâ 137
lem yekun : olmadı, değil
-
4-Nisâ 137
lehum : onlar, onları
-
4-Nisâ 137
ve lâ : ve olmaz, değil
-
4-Nisâ 137
li yehdiye-hum : onları hidayet etmesi
-
4-Nisâ 137
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 138
beşşir : müjdele
-
4-Nisâ 138
el munâfikîne : münafıklar, iki yüzlüler
-
4-Nisâ 138
bi enne : ....olduğunu
-
4-Nisâ 138
lehum : onlar için
-
4-Nisâ 138
azâben : azap
-
4-Nisâ 138
elîmen : elîm, acıklı
-
4-Nisâ 139
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 139
yettehızûne : edinirler
-
4-Nisâ 139
el kâfirîne : kâfirler
-
4-Nisâ 139
evliyâe : veliler, dostlar
-
4-Nisâ 139
el mu'minîne : mü'minler
-
4-Nisâ 139
e : ... mı?
-
4-Nisâ 139
yebtegûne : arıyorlar
-
4-Nisâ 139
inde-hum : onların yanında
-
4-Nisâ 139
el izzete : izzet, şeref
-
4-Nisâ 139
fe : artık, halbuki, oysa
-
4-Nisâ 139
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 139
el izzete : izzet, şeref
-
4-Nisâ 139
cemîan : hepsi, tamamı
-
4-Nisâ 140
ve kad : ve olmuştu
-
4-Nisâ 140
nezzele : indirdi
-
4-Nisâ 140
aleykum : size
-
4-Nisâ 140
fî el kitâbi : kitapta
-
4-Nisâ 140
en : olmak
-
4-Nisâ 140
semi'tum : siz işittiniz
-
4-Nisâ 140
yukferu : inkâr eder
-
4-Nisâ 140
ve yustehzeu : ve alay eder
-
4-Nisâ 140
fe : artık, o zaman
-
4-Nisâ 140
mea-hum : onlarla beraber
-
4-Nisâ 140
inne-kum : muhakkak ki siz, mutlaka siz
-
4-Nisâ 140
izen : öyle olunca, aksi halde
-
4-Nisâ 140
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 140
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 140
el munâfikîne : münâfıklar
-
4-Nisâ 140
ve el kâfirîne : ve kâfirler
-
4-Nisâ 140
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 140
cemîan : hepsi
-
4-Nisâ 141
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 141
yeterabbesûne : gözlüyorlar
-
4-Nisâ 141
fe : öyle ki, o zaman
-
4-Nisâ 141
in kâne : şayet, eğer oldu ise
-
4-Nisâ 141
lekum : size, sizin için
-
4-Nisâ 141
fethun : bir fetih
-
4-Nisâ 141
e : mı?
-
4-Nisâ 141
lem nekun : biz olmadık
-
4-Nisâ 141
mea-kum : sizinle beraber
-
4-Nisâ 141
ve : ve
-
4-Nisâ 141
in kâne : şayet, eğer oldu ise
-
4-Nisâ 141
li el kâfirîne : kâfirler için, kâfirlere
-
4-Nisâ 141
e : mı?
-
4-Nisâ 141
lem nestahviz : biz kaplamadık, siper olmadık
-
4-Nisâ 141
aleykum : size, sizin üzerinize
-
4-Nisâ 141
ve nemna'-kum : ve size ... olmasına mani olduk
-
4-Nisâ 141
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
4-Nisâ 141
fe : o zaman, artık
-
4-Nisâ 141
beyne-kum : sizin aranızda
-
4-Nisâ 141
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
4-Nisâ 141
ve : ve
-
4-Nisâ 141
len yec'ale : asla yapmaz
-
4-Nisâ 141
li el kâfirîne : kâfirlere
-
4-Nisâ 141
alâ el mu'minîne : mü'minler üzerine, mü'minlere karşı
-
4-Nisâ 141
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 142
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 142
el munâfikîne : münafıklar
-
4-Nisâ 142
yuhâdiûne : aldatırlar, hile yaparlar
-
4-Nisâ 142
allahe : Allah
-
4-Nisâ 142
ve huve : ve o
-
4-Nisâ 142
ve izâ : ve ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 142
ilâ es salâti : namaza
-
4-Nisâ 142
yurâune : gösteriş yaparlar
-
4-Nisâ 142
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 142
ve : ve
-
4-Nisâ 142
lâ yezkurûne : zikretmezler
-
4-Nisâ 142
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 142
kalîlen : az, pek az
-
4-Nisâ 143
muzebzebîne : tereddüt edenler, bocalayanlar, bocalayıp duranlar
-
4-Nisâ 143
beyne : arasında
-
4-Nisâ 143
zâlike : bu, bunlar
-
4-Nisâ 143
ve lâ ilâ hâulâi : ve onlarla olmazlar
-
4-Nisâ 143
ve men : ve kim, kimi
-
4-Nisâ 143
fe : artık
-
4-Nisâ 143
len tecide : asla bulamazsın
-
4-Nisâ 143
lehu : onun için
-
4-Nisâ 143
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 144
yâ eyyuhâ : ey (seslenme edatı)
-
4-Nisâ 144
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 144
âmenû : amenu oldular, îmân ettiler, ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilediler
-
4-Nisâ 144
lâ tettehızû : edinmeyin
-
4-Nisâ 144
el kâfirîne : kâfirler
-
4-Nisâ 144
evliyâe : dostlar
-
4-Nisâ 144
el mu'minîne : mü'minler
-
4-Nisâ 144
e : mı?
-
4-Nisâ 144
turîdûne : istiyorsunuz
-
4-Nisâ 144
en tec'alû : kılmanız, edinmeniz, yapmanız
-
4-Nisâ 144
sultânen : hüccet, delil
-
4-Nisâ 144
aleykum : size, sizin üzerinize, aleyhinize
-
4-Nisâ 144
mubînen : açık, apaçık
-
4-Nisâ 145
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 145
el munâfikîne : münâfıklar
-
4-Nisâ 145
fî ed derki : tabakasında
-
4-Nisâ 145
el esfeli : en sefil, en aşağı
-
4-Nisâ 145
min en nâri : ateşten, ateşin
-
4-Nisâ 145
ve : ve
-
4-Nisâ 145
len tecide : bulamazsın
-
4-Nisâ 145
lehum : onlara, onlar için
-
4-Nisâ 146
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 146
ve aslehû : ve nefsini ıslâh ettiler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
4-Nisâ 146
ve ı'tesamû : ve tutunup sarıldılar
-
4-Nisâ 146
ve ahlesû : ve halis kıldılar
-
4-Nisâ 146
dîne-hum : onların dînleri, dînleri
-
4-Nisâ 146
fe : işte
-
4-Nisâ 146
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 146
mea : beraber
-
4-Nisâ 146
el mu'minîne : mü'minler
-
4-Nisâ 146
ve sevfe : ve yakında
-
4-Nisâ 146
el mu'minîne : mü'minler
-
4-Nisâ 146
ecran : ecr, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 146
azîmen : azîm, büyük
-
4-Nisâ 147
mâ yef'alu : yapmaz, olmaz
-
4-Nisâ 147
şekertum : siz şükrettiniz
-
4-Nisâ 147
ve âmentum : ve îmân ettiniz, âmenû oldunuz, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediniz
-
4-Nisâ 147
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 147
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 148
el cehra : açıkça, açık olarak
-
4-Nisâ 148
bi es sûi : kötüyü, fenayı
-
4-Nisâ 148
min el kavli : sözden, sözün
-
4-Nisâ 148
men : kim, kişi
-
4-Nisâ 148
zulime : zulmedildi, zulum yapıldı, haksızlığa uğratıldı
-
4-Nisâ 148
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 148
semîan : en iyi işiten
-
4-Nisâ 148
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 149
ev : veya, ya da
-
4-Nisâ 149
ev : veya, ya da
-
4-Nisâ 149
fe : o zaman, o taktirde
-
4-Nisâ 149
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 149
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 149
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 149
afuvven : affeden, affedici
-
4-Nisâ 150
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 150
ellezîne : onlar, ... olanlar
-
4-Nisâ 150
yekfurûne : inkâr ederler
-
4-Nisâ 150
ve rusuli-hî : ve O'nun resûlleri, elçileri
-
4-Nisâ 150
ve yurîdûne : ve isterler
-
4-Nisâ 150
en : olmak
-
4-Nisâ 150
yuferrikû : ayırırlar, ayırım yaparlar
-
4-Nisâ 150
beyne : arası
-
4-Nisâ 150
ve rusuli-hî : ve onun resûlleri, elçileri
-
4-Nisâ 150
ve yekûlûne : ve derler
-
4-Nisâ 150
ve nekfuru : ve inkâr ederiz
-
4-Nisâ 150
ve yurîdûne : ve isterler
-
4-Nisâ 150
en : olmak
-
4-Nisâ 150
yettehızû : edinirler
-
4-Nisâ 150
beyne : arası, arasında
-
4-Nisâ 150
zâlike : işte bu,bu, bunlar
-
4-Nisâ 150
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 151
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 151
el kâfirûne : kâfir olanlar, kâfirler
-
4-Nisâ 151
ve a'tednâ : ve biz hazırladık
-
4-Nisâ 151
li el kâfirîne : kâfirler için
-
4-Nisâ 151
azâben : azap
-
4-Nisâ 151
muhînen : muhîn, alçaltıcı, zelil
-
4-Nisâ 152
ve ellezîne : ve onlar
-
4-Nisâ 152
âmenû : îmân ettiler, amenu oldular
-
4-Nisâ 152
ve rusuli-hî : ve onun resûlleri
-
4-Nisâ 152
ve : ve
-
4-Nisâ 152
lem yuferrikû : ayırmazlar, ayırım yapmazlar
-
4-Nisâ 152
beyne : arası, arasında
-
4-Nisâ 152
ehadin : biri, birini
-
4-Nisâ 152
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 152
sevfe : ileride, yakında ... olacak
-
4-Nisâ 152
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 152
rahîmen : rahim olan, merhamet eden,
-
4-Nisâ 153
yes'elu-ke : senden istiyorlar
-
4-Nisâ 153
ehlu el kitâbi : Kitap ehli
-
4-Nisâ 153
en tunezzile : indirmeni
-
4-Nisâ 153
aleyhim : onlara
-
4-Nisâ 153
kitâben : bir Kitap
-
4-Nisâ 153
min es semâi : semâdan , gökten
-
4-Nisâ 153
fe kad : o zaman, halbuki, oysa ... olmuştu
-
4-Nisâ 153
seelû : istediler
-
4-Nisâ 153
ekbere : daha büyük
-
4-Nisâ 153
zâlike : işte bu, bu
-
4-Nisâ 153
fe : o halde, o zaman, o takdirde
-
4-Nisâ 153
eri-nâ : bize göster
-
4-Nisâ 153
allâhe : Allah
-
4-Nisâ 153
cehraten : açıkça
-
4-Nisâ 153
fe : bunun üzerine
-
4-Nisâ 153
ehazet-hum : onları yakaladı, helâk etti
-
4-Nisâ 153
es sâikatu : yıldırım
-
4-Nisâ 153
summe : sonra, ardından
-
4-Nisâ 153
ittehazû : edindiler
-
4-Nisâ 153
el ıcle : buzağı
-
4-Nisâ 153
câet-hum : onlara geldi
-
4-Nisâ 153
el beyyinâtu : beyyineler, belgeler, açık deliller, açık mucizeler
-
4-Nisâ 153
fe : buna rağmen, o halde, o zaman, o takdirde
-
4-Nisâ 153
afevnâ : biz affettik
-
4-Nisâ 153
an zâlike : bundan
-
4-Nisâ 153
ve âteynâ : ve biz verdik
-
4-Nisâ 153
sultânen : sultan, yetki, güç, delil
-
4-Nisâ 153
mubînen : apaçık
-
4-Nisâ 154
ve rafa'nâ : ve biz yükselttik
-
4-Nisâ 154
fevka-hum : onların üstüne
-
4-Nisâ 154
et tûra : Tur'u, Tur dağını
-
4-Nisâ 154
ve kulnâ : ve biz dedik
-
4-Nisâ 154
lehum : onlara
-
4-Nisâ 154
el bâbe : kapı
-
4-Nisâ 154
succeden : secde ederek
-
4-Nisâ 154
ve kulnâ : ve biz dedik
-
4-Nisâ 154
lehum : onlara
-
4-Nisâ 154
fî es sebti : cumartesi gününde
-
4-Nisâ 154
ve ehaznâ : ve biz aldık
-
4-Nisâ 155
fe -- bi mâ : fakat bu -- sebebiyle
-
4-Nisâ 155
ve kufri-him : ve onların inkâr etmeleri
-
4-Nisâ 155
ve katli-him : ve onları öldürmeleri
-
4-Nisâ 155
el enbiyâe : nebiler, peygamberler
-
4-Nisâ 155
ve kavli-him : ve onların sözleri
-
4-Nisâ 155
bel : hayır, bilakis, tam aksi
-
4-Nisâ 155
aleyhâ : onun üzerini
-
4-Nisâ 155
fe : böylece
-
4-Nisâ 155
lâ yu'minûne : îmân etmezler
-
4-Nisâ 155
kalîlen : az, pek az
-
4-Nisâ 156
ve bi kufri-him : ve onların küfürleri, inkârları
-
4-Nisâ 156
ve kavli-him : ve onların sözleri
-
4-Nisâ 156
alâ meryeme : Hz.Meryem'e
-
4-Nisâ 156
buhtânen : yalan söz, iftira
-
4-Nisâ 157
ve kavli-him : ve onların sözleri
-
4-Nisâ 157
katelnâ : biz öldürdük
-
4-Nisâ 157
el mesîha : Mesih (Hz. İsa)
-
4-Nisâ 157
îsâ ibne meryeme : Meryem'in oğlu İsa
-
4-Nisâ 157
resûle : resûl
-
4-Nisâ 157
ve : ve
-
4-Nisâ 157
mâ katelû-hu : onu öldürmediler
-
4-Nisâ 157
ve : ve
-
4-Nisâ 157
mâ salebû-hu : onu asmadılar
-
4-Nisâ 157
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
4-Nisâ 157
şubbihe : benzetildi, benzer olarak gösterildi
-
4-Nisâ 157
lehum : onlara
-
4-Nisâ 157
ve inne : ve muhakkak
-
4-Nisâ 157
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 157
ıhtelefû : ihtilafa, anlaşmazlığa, ayrılığa düştüler
-
4-Nisâ 157
le fî şekkin : mutlaka şüphe içindeler
-
4-Nisâ 157
lehum : onların
-
4-Nisâ 157
ez zanni : zan
-
4-Nisâ 157
ve : ve
-
4-Nisâ 157
mâ katelû-hu : onu öldürmediler
-
4-Nisâ 157
yakînen : kesinlikle
-
4-Nisâ 158
bel : hayır
-
4-Nisâ 158
ileyhi : ona, kendisine
-
4-Nisâ 158
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 158
azîzen : aziz, yüce, üstün
-
4-Nisâ 158
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 159
ve : ve
-
4-Nisâ 159
ehli el kitâbi : kitap ehli
-
4-Nisâ 159
le yu'minenne : mutlaka îmân edecekler
-
4-Nisâ 159
kable : önce
-
4-Nisâ 159
mevti-hî : onun ölümü
-
4-Nisâ 159
ve yevme el kıyâmeti : ve kıyâmet günü
-
4-Nisâ 159
yekûnu : olur, olacak
-
4-Nisâ 159
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
4-Nisâ 159
şehîden : şahit
-
4-Nisâ 160
fe : artık
-
4-Nisâ 160
min ellezîne : onlardan
-
4-Nisâ 160
harremnâ : haram kıldık, yasakladık
-
4-Nisâ 160
aleyhim : onlara
-
4-Nisâ 160
uhıllet : helâl kılınmış olan
-
4-Nisâ 160
lehum : onlara, kendilerine
-
4-Nisâ 160
ve bi saddi-him : ve onları men etmeleri sebebiyle
-
4-Nisâ 160
an sebîli : yoldan
-
4-Nisâ 160
kesîran : çok , bir çok
-
4-Nisâ 161
ve ahzi-him : ve onların almaları
-
4-Nisâ 161
er ribâ : riba, faiz
-
4-Nisâ 161
ve kad : ve ... olmuş, olmuştu
-
4-Nisâ 161
ve ekli-him : ve onların yemeleri
-
4-Nisâ 161
emvâle : mallar
-
4-Nisâ 161
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 161
bi el bâtılı : batılla, haksızlıkla
-
4-Nisâ 161
ve a'tednâ : ve biz hazırladık
-
4-Nisâ 161
li el kâfirîne : kâfirler için, inkâr edenler için
-
4-Nisâ 161
azâben : azap
-
4-Nisâ 161
elîmen : elim, acıklı
-
4-Nisâ 162
er râsihûne : râsihunlar, bir konuda derinleşmiş olanlar
-
4-Nisâ 162
fî el ilmi : ilimde
-
4-Nisâ 162
ve el mu'minûne : ve mü'minler, îmân edenler
-
4-Nisâ 162
yu'minûne : îmân ederler
-
4-Nisâ 162
unzile : indirilen
-
4-Nisâ 162
ileyke : sana
-
4-Nisâ 162
ve mâ : ve şey
-
4-Nisâ 162
unzile : indirildi
-
4-Nisâ 162
min kabli-ke : senden önce
-
4-Nisâ 162
ve el mukîmîne : ve ikame edenler, yerine getirenler
-
4-Nisâ 162
es salâte : namaz
-
4-Nisâ 162
ve el mu'tûne : ve verenler
-
4-Nisâ 162
ez zekâte : zekât
-
4-Nisâ 162
ve el mu'minûne : ve mü'minler, îmân edenler
-
4-Nisâ 162
ve el yevmi el âhiri : ve son gün, kıyâmet günü
-
4-Nisâ 162
ulâike : işte onlar
-
4-Nisâ 162
se nu'tî-him : ileride, yakında onlara vereceğiz
-
4-Nisâ 162
ecran : ecir, mükâfat
-
4-Nisâ 162
azîmen : azim, büyük, çok büyük
-
4-Nisâ 163
evhaynâ : biz vahyettik
-
4-Nisâ 163
ileyke : sana
-
4-Nisâ 163
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 163
evhaynâ : biz vahyettik
-
4-Nisâ 163
ve en nebiyyîne : ve nebiler, peygamberler
-
4-Nisâ 163
ve evhaynâ : ve biz vahyettik
-
4-Nisâ 163
ilâ ibrâhîme : Hz. İbrâhîm'e
-
4-Nisâ 163
ve ismâîle : ve Hz. İsmail
-
4-Nisâ 163
ve ishâka : ve Hz. İshak
-
4-Nisâ 163
ve ya'kûbe : ve Hz. Yakub
-
4-Nisâ 163
ve el esbâti : ve (oğullar), torunlar
-
4-Nisâ 163
ve îsâ : ve Hz. İsa'ya
-
4-Nisâ 163
ve eyyûbe : ve Hz. Eyyüb
-
4-Nisâ 163
ve yûnuse : ve Hz. Yunus
-
4-Nisâ 163
ve hârûne : ve Hz. Harun
-
4-Nisâ 163
ve suleymâne : ve Hz. Süleyman
-
4-Nisâ 163
ve âteynâ : ve biz verdik
-
4-Nisâ 163
dâvûde : Hz. Davud
-
4-Nisâ 163
zebûran : Zebur
-
4-Nisâ 164
ve rusulen : ve resûller
-
4-Nisâ 164
aleyke : sana
-
4-Nisâ 164
ve rusulen : ve resûller
-
4-Nisâ 164
lem naksus-hum : onları kıssa etmedik, anlatmadık
-
4-Nisâ 164
aleyke : sana
-
4-Nisâ 164
ve kelleme : ve konuştu
-
4-Nisâ 164
teklîmen : kelimelerle, konuşarak, hitap ederek
-
4-Nisâ 165
rusulen : resûller, elçiler
-
4-Nisâ 165
mubeşşirîne : müjdeleyiciler
-
4-Nisâ 165
ve munzirîne : ve uyarıcılar
-
4-Nisâ 165
ellâ yekûne : olmaması
-
4-Nisâ 165
li en nâsi : insanlar için, insanların
-
4-Nisâ 165
huccetun : hüccet, delil, savunma bahanesi
-
4-Nisâ 165
ba'de : sonra
-
4-Nisâ 165
er rusuli : resûller
-
4-Nisâ 165
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 165
azîzen : aziz, yüce
-
4-Nisâ 165
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 166
yeşhedu : şahitlik eder
-
4-Nisâ 166
enzele : indirdi
-
4-Nisâ 166
ileyke : sana
-
4-Nisâ 166
enzele-hu : onu indirdi
-
4-Nisâ 166
ve el melâiketu : ve melekler
-
4-Nisâ 166
yeşhedûne : şahitlik eder
-
4-Nisâ 166
ve kefâ bi : ve kâfi, yeterli
-
4-Nisâ 166
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 167
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 167
ellezîne : onlar, ...olanlar
-
4-Nisâ 167
keferû : inkâr ettiler
-
4-Nisâ 167
ve saddû an : ve alıkoydular, engellediler, saptırdılar
-
4-Nisâ 167
sebîli : yol
-
4-Nisâ 167
dalâlen : dalâlet
-
4-Nisâ 167
baîden : uzak
-
4-Nisâ 168
inne : muhakkkak
-
4-Nisâ 168
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 168
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular,
-
4-Nisâ 168
ve zalemû : ve zulmettiler, haksızlık ettiler
-
4-Nisâ 168
lem yekun : olmaz, değil
-
4-Nisâ 168
lehum : onları
-
4-Nisâ 168
ve : ve
-
4-Nisâ 168
lâ li yehdiye-hum : onları hidayet edecek değil
-
4-Nisâ 169
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 169
hâlidîne : kalacak olanlar
-
4-Nisâ 169
ebeden : ebediyyen
-
4-Nisâ 169
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 169
zâlike : bu
-
4-Nisâ 169
yesîran : kolay
-
4-Nisâ 170
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 170
en nâsu : insanlar
-
4-Nisâ 170
câe-kum : size geldi
-
4-Nisâ 170
er resûlu : resûl
-
4-Nisâ 170
bi el hakkı : hak ile
-
4-Nisâ 170
fe : öyle ise, o taktirde
-
4-Nisâ 170
lekum : sizin için
-
4-Nisâ 170
ve in : ve eğer, şayet
-
4-Nisâ 170
tekfurû : inkâr edersiniz
-
4-Nisâ 170
fe : öyleyse, o taktirde, ... olsa bile
-
4-Nisâ 170
inne : muhakkak
-
4-Nisâ 170
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 170
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
4-Nisâ 170
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 170
alîmen : alîm, en iyi bilen
-
4-Nisâ 170
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 171
ehle : ehil, sahip
-
4-Nisâ 171
el kitâbi : Kitap
-
4-Nisâ 171
ve : ve
-
4-Nisâ 171
lâ tekûlû : demeyin, söylemeyin
-
4-Nisâ 171
el hakka : hakk, gerçek, doğru olan
-
4-Nisâ 171
innemâ : ancak, sadece
-
4-Nisâ 171
el mesîhu : Mesih (Hz. İsa)
-
4-Nisâ 171
îsâ ibnu meryeme : Meryem'in oğlu İsa
-
4-Nisâ 171
resûlu : Resûl
-
4-Nisâ 171
ve kelimetu-hu : ve onun kelimesi
-
4-Nisâ 171
elkâ-hâ : ona ilka etti, gönderdi
-
4-Nisâ 171
ilâ meryeme : Hz. Meryem'e
-
4-Nisâ 171
ve rûhun : ve Ruh'tur
-
4-Nisâ 171
fe : artık, öyleyse
-
4-Nisâ 171
ve rusuli-hî : ve onun resûlleri
-
4-Nisâ 171
ve lâ tekûlû : ve demeyin, söylemeyin
-
4-Nisâ 171
selâsetun : üçtür
-
4-Nisâ 171
intehû : vazgeçin, sona erdirin
-
4-Nisâ 171
lekum : sizin için
-
4-Nisâ 171
innemâ : ancak, sadece
-
4-Nisâ 171
subhâne-hû : Onu tenzih edin
-
4-Nisâ 171
en yekûne : olmak, olması
-
4-Nisâ 171
lehu : onun
-
4-Nisâ 171
veledun : çocuk
-
4-Nisâ 171
lehu : onun
-
4-Nisâ 171
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 171
fî el ardı : arzda, yeryüzünde, yerde
-
4-Nisâ 171
ve kefâ bi : ve kâfi, yeter
-
4-Nisâ 171
vekîlen : vekil olarak
-
4-Nisâ 172
len yestenkife : asla çekinmez
-
4-Nisâ 172
el mesîhu : Mesih ( Hz.İsa)
-
4-Nisâ 172
en yekûne : olmak
-
4-Nisâ 172
abden : kul
-
4-Nisâ 172
ve lâ : ve olmaz
-
4-Nisâ 172
el melâiketu : melekler
-
4-Nisâ 172
el mukarrabûne : karip olanlar, yakın olanlar
-
4-Nisâ 172
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 172
yestenkif : çekinir
-
4-Nisâ 172
an ibâdeti-hî : ona kul olmaktan
-
4-Nisâ 172
ve yestekbir : ve kibirlenir, büyüklenir
-
4-Nisâ 172
fe : artık
-
4-Nisâ 172
se yahşuru-hum : onları yakında haşr edecek, toplayacak
-
4-Nisâ 172
ileyhi : ona, kendisine, kendi huzurunda
-
4-Nisâ 172
cemîan : hepsi
-
4-Nisâ 173
fe : fakat
-
4-Nisâ 173
emmâ : ama, ...ise
-
4-Nisâ 173
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 173
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 173
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici, nefsi tezkiye edici amel yaptılar
-
4-Nisâ 173
fe : o taktirde, öyle ise
-
4-Nisâ 173
yuveffî-him : onlara ödenir
-
4-Nisâ 173
ve yezîdu-hum : ve onlara ziyade yapar, arttırır, daha çok verir
-
4-Nisâ 173
ve : ve
-
4-Nisâ 173
emmâ : ama, ...ise
-
4-Nisâ 173
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 173
istenkefû : çekinirler, yapmak istemezler
-
4-Nisâ 173
ve istekberû : ve kibirlenirler , büyüklenirler
-
4-Nisâ 173
fe : o taktirde, öyle ise
-
4-Nisâ 173
azâben : azap
-
4-Nisâ 173
elîmen : elim, acı
-
4-Nisâ 173
ve : ve
-
4-Nisâ 173
lâ yecidûne : bulamazlar
-
4-Nisâ 173
lehum : onlar için, kendileri için
-
4-Nisâ 173
veliyyen : veli, dost
-
4-Nisâ 173
ve lâ : ve olmaz
-
4-Nisâ 174
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 174
en nâsû : insanlar
-
4-Nisâ 174
câe-kum : size geldi
-
4-Nisâ 174
ve enzelnâ : ve biz indirdik
-
4-Nisâ 174
ileykum : size
-
4-Nisâ 174
mubînen : açık, apaçık
-
4-Nisâ 175
fe : böylece, artık
-
4-Nisâ 175
emmâ : ama, ise
-
4-Nisâ 175
ellezîne : onlar, olanlar
-
4-Nisâ 175
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 175
ve i'tesamû : ve sarıldılar
-
4-Nisâ 175
fe : o taktirde, öyle ise
-
4-Nisâ 175
se yudhılu-hum : onları dahil edecek, koyacak
-
4-Nisâ 175
fî rahmetin : rahmetin içine
-
4-Nisâ 175
ve fadlın : ve fazıl
-
4-Nisâ 175
ve yehdî-him : ve onları hidayet edecek, ulaştıracak
-
4-Nisâ 175
ileyhi : ona, kendisine
-
4-Nisâ 175
sırâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
-
4-Nisâ 176
yesteftûne-ke : senden fetva istiyorlar, soruyorlar
-
4-Nisâ 176
fî el kelâleti : anne ve babası ve çocuğu olmayan kimse hakkında (dayı, amca, kardeş gibi ikinci derecede akrabaları olan kimse hakkında)
-
4-Nisâ 176
heleke : helak oldu, öldü
-
4-Nisâ 176
leyse : olmadı, yok
-
4-Nisâ 176
lehû : onun (erkeğin)
-
4-Nisâ 176
veledun : çocuk
-
4-Nisâ 176
ve lehû : ve onun (erkeğin) var
-
4-Nisâ 176
fe lehâ : o taktirde onundur (kadının)
-
4-Nisâ 176
terake : terketti, bıraktı
-
4-Nisâ 176
ve huve : ve o (erkek)
-
4-Nisâ 176
yerisu-hâ : ona (kadına) varis olur
-
4-Nisâ 176
lem yekun : olmamış, yok
-
4-Nisâ 176
lehâ : onun (kadının)
-
4-Nisâ 176
veledun : çocuk
-
4-Nisâ 176
fe : fakat
-
4-Nisâ 176
in kânete : eğer iki (kadın) olursa
-
4-Nisâ 176
isneteyni : iki (kadın)
-
4-Nisâ 176
fe : o taktirde, o zaman
-
4-Nisâ 176
lehumâ : o ikisinindir (iki kadının)
-
4-Nisâ 176
es sulusâni : üçte ikisi
-
4-Nisâ 176
terake : bıraktı
-
4-Nisâ 176
ve in : ve eğer ... ise
-
4-Nisâ 176
ıhveten : kardeş
-
4-Nisâ 176
ricâlen : erkek
-
4-Nisâ 176
ve nisâen : ve kadın
-
4-Nisâ 176
fe : o taktirde, o zaman
-
4-Nisâ 176
li ez zekeri : erkeğindir
-
4-Nisâ 176
el unseyeyni : iki kadın
-
4-Nisâ 176
yubeyyinu : açıklıyor, beyan ediyor
-
4-Nisâ 176
lekum : size
-
4-Nisâ 176
en tadıllû : sapmanız, şaşırmanız (şaşırırsınız diye)
-
4-Nisâ 176
bi kulli şey'in : her şeyi
-
40-Mü'min 2
tenzîlu el kitâbi : kitabın indirilmesi
-
40-Mü'min 2
el azîzi : azîz, yüce, üstün ve güçlü
-
40-Mü'min 2
el alîmi : en iyi bilen
-
40-Mü'min 3
ez zenbi : günah
-
40-Mü'min 3
ve kâbili et tevbi : ve tövbeyi kabul eden
-
40-Mü'min 3
şedîdi el ikâbi : cezası şiddetli
-
40-Mü'min 3
zî et tavli : ihsan, fazl ve kerem sahibi
-
40-Mü'min 3
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
40-Mü'min 3
hûve : o
-
40-Mü'min 3
ileyhi : ona
-
40-Mü'min 3
el masîru : dönüş
-
40-Mü'min 4
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 4
keferû : inkâr ettiler
-
40-Mü'min 4
fe : artık, öyleyse
-
40-Mü'min 4
lâ yagrur-ke : seni aldatmasın
-
40-Mü'min 4
tekallubu-hum : onların dönüp dolaşması
-
40-Mü'min 4
fî el bilâdi : şehirler arasında, şehirlerde, beldelerde
-
40-Mü'min 5
kezzebet : yalanladı
-
40-Mü'min 5
kable-hum : onlardan önce
-
40-Mü'min 5
ve el ahzâbu : ve hizipler, fırkalar, taifeler
-
40-Mü'min 5
ve hemmet : ve hamle yaptı, hücum etti
-
40-Mü'min 5
ummetin : ümmet
-
40-Mü'min 5
bi resûli-him : onların resûllerine
-
40-Mü'min 5
li ye'huzû-hu : onu yakalamak için
-
40-Mü'min 5
ve câdelû : ve mücâdele ettiler
-
40-Mü'min 5
bi el bâtılı : bâtıl ile
-
40-Mü'min 5
el hakka : hak
-
40-Mü'min 5
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 5
ehaztu-hum : ve onları yakaladım
-
40-Mü'min 5
fe : böylece, artık, o zaman
-
40-Mü'min 5
keyfe : nasıl
-
40-Mü'min 5
kâne : oldu
-
40-Mü'min 6
ve kezâlike : ve işte böylece, böyle
-
40-Mü'min 6
kelimetu rabbi-ke : senin Rabbinin sözü
-
40-Mü'min 6
alâ ellezîne : onların üzerine, onlara
-
40-Mü'min 6
keferû : inkâr ettiler
-
40-Mü'min 6
enne-hum : onların olduğu
-
40-Mü'min 6
ashâbu en nâri : ateşin ehli (ateş ehli), ateş halkı
-
40-Mü'min 7
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 7
yahmilûne el arşa : arşı taşıyorlar, tutuyorlar
-
40-Mü'min 7
ve men havle-hu : ve onun etrafındaki kişi
-
40-Mü'min 7
yusebbihûne : tesbih ederler
-
40-Mü'min 7
ve yû'minûne : ve îmân ederler
-
40-Mü'min 7
ve yestagfirûne : ve mağfiret dilerler, günahları sevaba çevirmesini dilerler
-
40-Mü'min 7
li ellezîne : onlar için
-
40-Mü'min 7
âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
40-Mü'min 7
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
40-Mü'min 7
vesi'te : sen kuşattın
-
40-Mü'min 7
kulle şey'in : herşey
-
40-Mü'min 7
rahmeten : rahmet
-
40-Mü'min 7
ve ilmen : ve ilim
-
40-Mü'min 7
fagfir (fe ıgfir) : ve mağfiret et
-
40-Mü'min 7
li ellezîne : onlar için, onları
-
40-Mü'min 7
vettebeû (ve ittebeû) : ve tâbî oldular
-
40-Mü'min 7
sebîle-ke : senin yolun (Sıratı Mustakîm, sana ulaştıran yol)
-
40-Mü'min 7
vekı-him : onları koru
-
40-Mü'min 7
azâbe el cahîmi : cehennemin azabı
-
40-Mü'min 8
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
40-Mü'min 8
ve edhil-hum : ve onları dahil et
-
40-Mü'min 8
cennâti adnin : adn cennetleri
-
40-Mü'min 8
elletî : ki o
-
40-Mü'min 8
vaadte-hum : sen onlara vaadettin
-
40-Mü'min 8
ve men salaha : ve o kimse salâh makamına ulaştı
-
40-Mü'min 8
ve ezvâci-him : ve onların zevceleri, eşleri
-
40-Mü'min 8
ve zurriyyâti-him : ve onların zürriyetleri, nesilleri
-
40-Mü'min 8
inne-ke : muhakkak ki sen
-
40-Mü'min 8
ente : sen
-
40-Mü'min 8
el azîzu : azîz, yüce, üstün ve güçlü
-
40-Mü'min 8
el hakîmu : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
40-Mü'min 9
vekı-him : onları koru
-
40-Mü'min 9
es seyyiâti : kötülükler, kaybedilen dereceler
-
40-Mü'min 9
ve men : ve kim
-
40-Mü'min 9
tekı : sen korudun
-
40-Mü'min 9
es seyyiâti : kötülükler, günahlar, kaybedilen dereceler
-
40-Mü'min 9
yevme izin : izin günü
-
40-Mü'min 9
fe : öyleyse, artık, o zaman
-
40-Mü'min 9
rahimte-hu : sen ona rahmet ettin
-
40-Mü'min 9
ve zâlike : ve işte bu
-
40-Mü'min 9
huve : o
-
40-Mü'min 9
el fevzu el azîmu : fevzül azîm, büyük kurtuluş
-
40-Mü'min 10
inne : muhakkak, mutlaka
-
40-Mü'min 10
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 10
keferû : inkâr ettiler
-
40-Mü'min 10
yunâdevne : nida edilir, seslenilir
-
40-Mü'min 10
le : muhakkak, mutlaka
-
40-Mü'min 10
ekberu : daha büyük
-
40-Mü'min 10
enfuse-kum : sizin nefsleriniz, birbiriniz
-
40-Mü'min 10
iz tud'avne : davet edildiğiniz zaman
-
40-Mü'min 10
ilâ el îmâni : îmâna
-
40-Mü'min 10
fe : böylece, artık, o zaman
-
40-Mü'min 10
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
40-Mü'min 11
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
40-Mü'min 11
emette-nâ : bizi öldürdün
-
40-Mü'min 11
isneteyni : iki kere
-
40-Mü'min 11
ve : ve
-
40-Mü'min 11
ahyeyte-nâ : bizi dirilttin
-
40-Mü'min 11
isneteyni : iki kere
-
40-Mü'min 11
fa'terefnâ (fe ı'terefnâ) : böylece itiraf ettik
-
40-Mü'min 11
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 11
hel : var mı
-
40-Mü'min 11
sebîlin : bir yol
-
40-Mü'min 12
bi ennehu : onun olması sebebiyle
-
40-Mü'min 12
izâ duiye allâhu : Allah'a davet edildiği, çağrıldığı zaman
-
40-Mü'min 12
vahde-hu : onun tek oluşu
-
40-Mü'min 12
kefertum : siz inkâr ettiniz
-
40-Mü'min 12
ve in : ve eğer
-
40-Mü'min 12
yuşrek : şirk koşulur
-
40-Mü'min 12
fe : artık, böylece
-
40-Mü'min 12
el hukmu : hüküm
-
40-Mü'min 12
el aliyyi : çok yüce
-
40-Mü'min 12
el kebîri : çok büyük
-
40-Mü'min 13
huve : o
-
40-Mü'min 13
ellezî : ki o
-
40-Mü'min 13
ve yunezzilu : ve indirir
-
40-Mü'min 13
lekum : sizin için
-
40-Mü'min 13
min es semâi : semadan, gökten
-
40-Mü'min 13
ve mâ yetezekkeru : ve tezekkür etmez
-
40-Mü'min 13
men : kimse, kişi
-
40-Mü'min 14
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 14
ud'û allâhe : Allah'a dua edin
-
40-Mü'min 14
muhlisîne : has kılarak, özel olarak
-
40-Mü'min 14
lehu : ona
-
40-Mü'min 14
ed dîne : dîn
-
40-Mü'min 14
ve lev : ve şâyet, eğer
-
40-Mü'min 14
kerihe : kerih oldu, istenmedi
-
40-Mü'min 14
el kâfirûne : kâfirler, inkâr edenler
-
40-Mü'min 15
refîu ed derecâti : dereceleri yükselten
-
40-Mü'min 15
zû el arşi : arşın sahibi
-
40-Mü'min 15
er rûha : ruh
-
40-Mü'min 15
emri-hi : onun emri
-
40-Mü'min 15
alâ men : kimseye
-
40-Mü'min 15
yeşâu : diler, diliyor, dilediği
-
40-Mü'min 15
li yunzire : uyarması için, haber vermesi için
-
40-Mü'min 15
yevme et telâkı : Allah'a mülâki olma (ulaşma) günü
-
40-Mü'min 16
yevme : gün
-
40-Mü'min 16
bârizûne : bariz olurlar, ortaya çıkanlar
-
40-Mü'min 16
şey'un : bir şey
-
40-Mü'min 16
li men : kim için, kimin
-
40-Mü'min 16
el mulku : mülk
-
40-Mü'min 16
el yevme : bugün, o gün
-
40-Mü'min 16
el vâhidi : vahid, tek olan
-
40-Mü'min 16
el kahhâri : kahhar olan
-
40-Mü'min 17
el yevme : bugün
-
40-Mü'min 17
kullu nefsin : bütün nefsler
-
40-Mü'min 17
kesebet : iktisap etti, kazandı
-
40-Mü'min 17
lâ zulme : zulüm yoktur
-
40-Mü'min 17
el yevme : bugün
-
40-Mü'min 17
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
40-Mü'min 17
serîu : seri yapan, çabuk yapan
-
40-Mü'min 17
el hisâbi : hesap
-
40-Mü'min 18
ve enzir-hum : ve onları uyar
-
40-Mü'min 18
yevme el âzifeti : yakın olan gün, yaklaşan gün
-
40-Mü'min 18
el kulûbu : kalpler
-
40-Mü'min 18
ledâ : yanında
-
40-Mü'min 18
el hanâciri : hançereler (boğaz, gırtlak)
-
40-Mü'min 18
kâzımîne : korkmuş olarak, korkuyla
-
40-Mü'min 18
li ez zâlimîne : zalimlere, zalimler için
-
40-Mü'min 18
ve lâ : ve yoktur
-
40-Mü'min 18
şefîin : şefaatçi
-
40-Mü'min 19
ya'lemu : bilir
-
40-Mü'min 19
hâinete el a'yuni : gözlerin hainlikleri
-
40-Mü'min 19
ve : ve
-
40-Mü'min 19
es sudûru : sineler, göğüsler
-
40-Mü'min 20
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
40-Mü'min 20
bi el hakkı : hak ile
-
40-Mü'min 20
ve ellezîne : ve onlar
-
40-Mü'min 20
yed'ûne : taparlar, tapıyorlar
-
40-Mü'min 20
lâ yakdûne : hükmedemezler, hüküm veremezler
-
40-Mü'min 20
bi şey'in : bir şeye
-
40-Mü'min 20
inne allâhe : muhakkak Allah
-
40-Mü'min 20
huve : O
-
40-Mü'min 20
es semîu : (en iyi) işiten
-
40-Mü'min 20
el basîru : (en iyi) gören
-
40-Mü'min 21
e : mı
-
40-Mü'min 21
ve lem yesîrû : ve dolaşmıyorlar, dolaşmadılar
-
40-Mü'min 21
el ardı : arz, yeryüzü
-
40-Mü'min 21
fe : öyleyse, artık
-
40-Mü'min 21
yenzurû : baksınlar
-
40-Mü'min 21
keyfe : nasıl
-
40-Mü'min 21
kâne : oldu
-
40-Mü'min 21
âkibetu : akıbet, son
-
40-Mü'min 21
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 21
eşedde : daha şiddetli, daha kuvvetli, daha üstün
-
40-Mü'min 21
kuvveten : kuvvet bakımından
-
40-Mü'min 21
ve âsâran : ve eserler
-
40-Mü'min 21
el ardı : arz, yeryüzü
-
40-Mü'min 21
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 21
ehaze-hum allâhu : Allah onları aldı, yakaladı
-
40-Mü'min 21
ve mâ kâne lehum : ve onlar için olmadı
-
40-Mü'min 22
zâlike : işte bu
-
40-Mü'min 22
bi enne-hum : onların ..... olması sebebiyle
-
40-Mü'min 22
kânet : oldu
-
40-Mü'min 22
te'tî-him : onlara geldi
-
40-Mü'min 22
bi el beyyinâti : beyyineler ile, apaçık belgeler ile, delillerle
-
40-Mü'min 22
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 22
keferû : inkâr ettiler, küfrettiler
-
40-Mü'min 22
fe : böylece, bu sebeple
-
40-Mü'min 22
ehaze-hum allâhu : Allah onları aldı, yakaladı
-
40-Mü'min 22
inne-hu : muhakkak o
-
40-Mü'min 22
şedîdu : şiddetli
-
40-Mü'min 22
el ikâbi : ikab, ceza
-
40-Mü'min 23
ve lekad : ve andolsun
-
40-Mü'min 23
erselnâ : biz gönderdik
-
40-Mü'min 23
ve : ve
-
40-Mü'min 24
ilâ fir'avne : firavuna
-
40-Mü'min 24
ve hâmâne : ve Haman
-
40-Mü'min 24
ve kârûne : ve Karun
-
40-Mü'min 24
fe : böylece, fakat
-
40-Mü'min 24
kezzâbun : çok yalancı, yalanlayan
-
40-Mü'min 25
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 25
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 25
câe-hum : onlara geldi
-
40-Mü'min 25
bi el hakkı : hak ile
-
40-Mü'min 25
ebnâe : erkek çocuklar
-
40-Mü'min 25
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 25
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
40-Mü'min 25
mea-hu : onunla beraber
-
40-Mü'min 25
vestahyû (ve istahyû) : ve (hayy) canlı, sağ bırakın
-
40-Mü'min 25
nisâe-hum : onların kadınları
-
40-Mü'min 25
ve mâ : ve değil, olmadı
-
40-Mü'min 25
keydu : hile, tuzak
-
40-Mü'min 25
el kâfirîne : kâfirler
-
40-Mü'min 26
ve kâle : ve dedi
-
40-Mü'min 26
zerû-nî : beni bırakın
-
40-Mü'min 26
ve el yed'u : ve dua etsin, yalvarsın
-
40-Mü'min 26
rabbe-hu : onun Rabbi
-
40-Mü'min 26
ehâfu : korkuyorum
-
40-Mü'min 26
en yubeddile : değiştirmesi
-
40-Mü'min 26
dîne-kum : sizin dîniniz
-
40-Mü'min 26
ev : ya da, veya
-
40-Mü'min 26
en yuzhire : zahir olması, gözükmesi, ortaya çıkması
-
40-Mü'min 26
el ardı : arz, yeryüzü
-
40-Mü'min 26
el fesâde : fesat
-
40-Mü'min 27
ve kâle : ve dedi
-
40-Mü'min 27
ve rabbi-kum : ve sizin Rabbiniz
-
40-Mü'min 27
mutekebbirin : kibirlenen, büyüklük taslayan
-
40-Mü'min 27
bi yevmi el hisâbi : hesap gününe
-
40-Mü'min 28
ve kâle : ve dedi
-
40-Mü'min 28
âli fir'avne : firavunun ailesi
-
40-Mü'min 28
yektumu : gizliyor, gizler
-
40-Mü'min 28
îmâne-hu : onun îmânı
-
40-Mü'min 28
e : mı
-
40-Mü'min 28
taktulûne : öldürüyorsunuz
-
40-Mü'min 28
raculen : bir adam
-
40-Mü'min 28
en yekûle : demesi
-
40-Mü'min 28
ve : ve
-
40-Mü'min 28
câe-kum : size geldi
-
40-Mü'min 28
el beyyinâti : beyyineler, belgeler
-
40-Mü'min 28
ve in yeku : ve eğer, olursa, ise
-
40-Mü'min 28
kâziben : yalancı
-
40-Mü'min 28
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 28
aleyhi : ona, onun üzerine, kendi aleyhine
-
40-Mü'min 28
kezibu-hu : onun yalanı
-
40-Mü'min 28
ve in yeku : ve eğer, olursa, ise
-
40-Mü'min 28
ellezî : ki o
-
40-Mü'min 28
yeidu-kum : size vaadeder
-
40-Mü'min 28
inne allâhe : muhakkak Allah
-
40-Mü'min 28
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
40-Mü'min 28
men : kimse
-
40-Mü'min 28
huve : o
-
40-Mü'min 28
kezzâbun : çok yalan söyleyen
-
40-Mü'min 29
lekum(u) : sizindir
-
40-Mü'min 29
el mulku : mülk, saltanat
-
40-Mü'min 29
el yevme : bugün
-
40-Mü'min 29
zâhirîne : birbirine arka çıkanlar, kuvvetli olanlar
-
40-Mü'min 29
el ardı : arz, yeryüzü
-
40-Mü'min 29
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 29
men : kim
-
40-Mü'min 29
yensuru-nâ : bize yardım eder, yardım edecek
-
40-Mü'min 29
be'si allâhi : Allah'ın şiddetli azabı
-
40-Mü'min 29
in câe-nâ : eğer bize gelirse
-
40-Mü'min 29
kâle : dedi
-
40-Mü'min 29
mâ erâ : benim gördüğüm şey, benim görüşüm
-
40-Mü'min 29
ve mâ ehdî-kum : ve sizi hidayet etmem, ulaştırmam
-
40-Mü'min 29
sebîle er reşâdi : irşad yolu
-
40-Mü'min 30
ve kâle : ve dedi
-
40-Mü'min 30
ellezî : o kimse, o
-
40-Mü'min 30
âmene : âmenû oldu, îmân etti
-
40-Mü'min 30
ehâfu : korkuyorum
-
40-Mü'min 30
aleykum : size, sizin üzerinize
-
40-Mü'min 30
misle : benzer, gibi
-
40-Mü'min 30
yevmi el ahzâbi : ahzab günü, fırkalara ayrılmış olanların günü
-
40-Mü'min 31
misle : benzer, gibi
-
40-Mü'min 31
de'bi : durum
-
40-Mü'min 31
ve âdin : ve Ad kavmi
-
40-Mü'min 31
ve semûde : ve Semud kavmi
-
40-Mü'min 31
ve ellezîne : ve onlar
-
40-Mü'min 31
ve mâ allâhu yurîdu : ve Allah dilemez
-
40-Mü'min 31
zulmen : zulüm
-
40-Mü'min 31
li el ibâdi : kullar için
-
40-Mü'min 32
ve : ve
-
40-Mü'min 32
ehâfu : korkuyorum
-
40-Mü'min 32
aleykum : size, sizin üzerinize, sizin için
-
40-Mü'min 32
yevme et tenâdi : feryat günü (cehennem ehlinin birbirlerine seslenecekleri gün)
-
40-Mü'min 33
yevme : gün
-
40-Mü'min 33
tuvellûne : dönüp kaçarsınız
-
40-Mü'min 33
mudbirîne : arkalarına dönüp gidenler
-
40-Mü'min 33
lekum : sizin için
-
40-Mü'min 33
ve men : ve kim, kimi
-
40-Mü'min 33
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 33
mâ lehu : onun için yoktur, bulunmaz
-
40-Mü'min 34
ve lekad : ve andolsun
-
40-Mü'min 34
câe-kum : size geldi
-
40-Mü'min 34
bi el beyyinâti : beyyinelerle, belgelerle, delillerle
-
40-Mü'min 34
fe : böylece, artık, fakat
-
40-Mü'min 34
şekkin : şüphe
-
40-Mü'min 34
câe-kum bi-hi : onu size getirdi
-
40-Mü'min 34
izâ heleke : helâk olduğu zaman, öldüğü zaman
-
40-Mü'min 34
len yeb'ase allâhu : Allah asla beas etmez, göndermez
-
40-Mü'min 34
resûlen : bir resûl
-
40-Mü'min 34
kezâlike : işte böyle
-
40-Mü'min 34
men : kimse, kişi
-
40-Mü'min 34
huve : o
-
40-Mü'min 35
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 35
yucâdilûne : mücâdele ediyorlar, çekişiyorlar
-
40-Mü'min 35
etâ-hum : onlara geldi
-
40-Mü'min 35
kebure : büyük oldu
-
40-Mü'min 35
makten : şiddetli kızgınlık, öfke, gadap
-
40-Mü'min 35
indallâhi (inde allâhi) : Allah'ın indinde, katında
-
40-Mü'min 35
ve : ve
-
40-Mü'min 35
inde : indinde, katında
-
40-Mü'min 35
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 35
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
40-Mü'min 35
kezâlike : işte böyle
-
40-Mü'min 35
mutekebbirin : mütekebbir, büyüklenen, kibirlenen
-
40-Mü'min 35
cebbârin : zorba, zorlayıcı
-
40-Mü'min 36
ve kâle : ve dedi
-
40-Mü'min 36
leallî : umulur ki böylece ben
-
40-Mü'min 36
eblugu : ulaşırım, erişirim
-
40-Mü'min 36
el esbâbe : sebepler, vesileler, yollar
-
40-Mü'min 37
esbâbe : sebepler, vesileler, yollar
-
40-Mü'min 37
es semâvâti : semalar, gökyüzü
-
40-Mü'min 37
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 37
ve innî : ve muhakkak ki ben
-
40-Mü'min 37
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
40-Mü'min 37
ezunnu-hu : ben onu ..... zannediyorum
-
40-Mü'min 37
kâziben : yalancı
-
40-Mü'min 37
ve kezâlike : ve işte böylece
-
40-Mü'min 37
zuyyine : süslendi
-
40-Mü'min 37
li fir'avne : firavuna
-
40-Mü'min 37
ameli-hi : onun ameli
-
40-Mü'min 37
ve sudde : ve mani olundu, engellendi, saptırıldı
-
40-Mü'min 37
an es sebîli : yoldan
-
40-Mü'min 37
ve mâ : ve olmadı
-
40-Mü'min 37
keydu : hile, tuzak
-
40-Mü'min 37
fir'avne : firavun
-
40-Mü'min 37
fî tebâbin : kayıp içinde, hüsranda
-
40-Mü'min 38
ve kâle : ve dedi
-
40-Mü'min 38
ellezî âmene : âmenû olan, îmân eden kimse
-
40-Mü'min 38
kavmittebiûni : (kavmi ittebiû-ni)
-
40-Mü'min 38
ittebiû-ni : bana tâbî olun
-
40-Mü'min 38
ehdi-kum : sizi hidayet edeyim, ulaştırayım
-
40-Mü'min 38
sebîle er reşâdi : irşad yolu
-
40-Mü'min 39
innemâ : ama, fakat, sadece, ancak
-
40-Mü'min 39
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
40-Mü'min 39
metâun : meta, faydalanma
-
40-Mü'min 39
ve inne : ve muhakkak
-
40-Mü'min 39
el âhirete : ahiret
-
40-Mü'min 39
hiye : o
-
40-Mü'min 39
dâru el karâri : devamlı kalınacak yer, yurt
-
40-Mü'min 40
men : kim
-
40-Mü'min 40
amile : yaptı, işledi
-
40-Mü'min 40
seyyieten : seyyie, günah, kötülük
-
40-Mü'min 40
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 40
misle-hâ : onun misli, onun kadar
-
40-Mü'min 40
ve : ve
-
40-Mü'min 40
men amile : kim yapar, kim işler
-
40-Mü'min 40
zekerin : erkek
-
40-Mü'min 40
ev : ya da
-
40-Mü'min 40
ve huve : ve o
-
40-Mü'min 40
fe ulâike : ve işte onlar
-
40-Mü'min 40
yedhulûne : girerler, konulurlar
-
40-Mü'min 40
el cennete : cennet
-
40-Mü'min 40
yurzekûne : rızıklandırılırlar
-
40-Mü'min 41
ve : ve
-
40-Mü'min 41
ed'û-kum : sizi çağırıyorum, davet ediyorum
-
40-Mü'min 41
ilâ en necâti : kurtuluşa
-
40-Mü'min 41
ve ted'ûne-nî : ve siz beni çağırıyorsunuz, davet ediyorsunuz
-
40-Mü'min 41
ilâ en nâri : ateşe
-
40-Mü'min 42
ted'ûne-nî : siz beni çağırıyorsunuz, davet ediyorsunuz
-
40-Mü'min 42
li ekfure : inkâr etmeye, inkâra
-
40-Mü'min 42
ve uşrike : ve şirk koşmaya
-
40-Mü'min 42
leyse : değil, yok
-
40-Mü'min 42
ve ene : ve ben
-
40-Mü'min 42
ed'û-kum : sizi çağırıyorum
-
40-Mü'min 42
ilâ el azîzi : azîz, üstün ve güçlü olana
-
40-Mü'min 42
el gaffâri : gaffar olan, mağrifet eden, günahları sevaba çeviren
-
40-Mü'min 43
lâ cereme : hükmü yok, yetkisi yok
-
40-Mü'min 43
ennemâ : fakat, olan şey
-
40-Mü'min 43
ted'ûnenî : siz beni çağırıyorsunuz, davet ediyorsunuz
-
40-Mü'min 43
ileyhi : ona
-
40-Mü'min 43
leyse : değil, yok
-
40-Mü'min 43
lehu : onun
-
40-Mü'min 43
da'vetun : davet, çağrı
-
40-Mü'min 43
fî ed dunyâ : dünyada
-
40-Mü'min 43
ve lâ : ve yoktur
-
40-Mü'min 43
fî el âhireti : ahirette
-
40-Mü'min 43
ve enne : ve muhakkak
-
40-Mü'min 43
meredde-nâ : bizim reddimiz, dönüşümüz
-
40-Mü'min 43
ve enne : ve muhakkak
-
40-Mü'min 43
el musrifîne : müsrifler, haddi aşanlar
-
40-Mü'min 43
ashâbu en nâri : ateşin sahibi, ateş ehli
-
40-Mü'min 44
fe : böylece, bundan sonra
-
40-Mü'min 44
se tezkurûne : yakında zikredeceksiniz, hatırlayacaksınız
-
40-Mü'min 44
ekûlu : ben söylüyorum
-
40-Mü'min 44
lekum : size
-
40-Mü'min 44
ve ufevvidu : ve havale ediyorum
-
40-Mü'min 44
emrî : işimi
-
40-Mü'min 44
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
40-Mü'min 44
bi el ibâdi : kullarını
-
40-Mü'min 45
fe : böylece
-
40-Mü'min 45
vekâ-hu : onu korudu
-
40-Mü'min 45
seyyiâti : kötülükler
-
40-Mü'min 45
mâ mekerû : yaptıkları hileler
-
40-Mü'min 45
ve hâka : ve kuşattı
-
40-Mü'min 45
bi âli fir'avne : firavunun ailesini
-
40-Mü'min 45
sûu el azâbi : azabın kötüsü
-
40-Mü'min 46
en nâru : ateş
-
40-Mü'min 46
yu'radûne : arz olunurlar
-
40-Mü'min 46
aleyhâ : ona, onun üzerine
-
40-Mü'min 46
guduvven : sabah
-
40-Mü'min 46
ve aşiyyen : ve akşam
-
40-Mü'min 46
ve yevme : ve gün
-
40-Mü'min 46
tekûmu : ikame olur, vuku bulur
-
40-Mü'min 46
es sâatu : saat, vakit
-
40-Mü'min 46
edhılû : dahil edin, sokun
-
40-Mü'min 46
âle firavne : firavunun ailesi
-
40-Mü'min 46
eşedde el azâbi : azabın (en) şiddetlisi
-
40-Mü'min 47
ve iz : ve olduğu zaman
-
40-Mü'min 47
yetehâccûne : tartışırlar
-
40-Mü'min 47
fî en nâri : ateşte
-
40-Mü'min 47
fe : böylece, artık, o zaman
-
40-Mü'min 47
yekûlu : derler, söylerler
-
40-Mü'min 47
ed duafâu : zayıf olanlar
-
40-Mü'min 47
li ellezîne istekberû : kibirlenenlere
-
40-Mü'min 47
lekum : size
-
40-Mü'min 47
tebean : tâbî
-
40-Mü'min 47
fe : artık, şimdi
-
40-Mü'min 47
hel : mı
-
40-Mü'min 47
entum : siz
-
40-Mü'min 47
mugnûne : uzaklaştıranlar, giderenler
-
40-Mü'min 47
nasîben : nasip, pay
-
40-Mü'min 47
en nâri : ateş
-
40-Mü'min 48
kâle : dedi
-
40-Mü'min 48
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 48
istekberû : kibirlendiler
-
40-Mü'min 48
innallâhe (inne allâhe) : muhakakk ki Allah
-
40-Mü'min 48
hakeme : hüküm verdi
-
40-Mü'min 48
beyne : arasında
-
40-Mü'min 48
el ibâdi : kullar
-
40-Mü'min 49
ve kâle : ve dedi
-
40-Mü'min 49
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 49
en nâri : ateş
-
40-Mü'min 49
li hazeneti : bekçilere
-
40-Mü'min 49
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 49
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
40-Mü'min 49
yevmen : bir gün
-
40-Mü'min 49
el azâbi : azap
-
40-Mü'min 50
e ve lem teku : ve olmadı mı
-
40-Mü'min 50
te'tî-kum : size geldi
-
40-Mü'min 50
bi el beyyinâti : beyyinelerle, belgelerle, delillerle
-
40-Mü'min 50
belâ : evet
-
40-Mü'min 50
fe : artık, öyleyse
-
40-Mü'min 50
ve mâ : ve değil
-
40-Mü'min 50
duâu el kâfirîne : kâfirlerin duası
-
40-Mü'min 51
le : mutlaka
-
40-Mü'min 51
nensuru : yardım edeceğiz
-
40-Mü'min 51
rusule-nâ : (bizim) resûllerimiz
-
40-Mü'min 51
ve : ve
-
40-Mü'min 51
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
40-Mü'min 51
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
40-Mü'min 51
ve : ve
-
40-Mü'min 51
yevme : gün
-
40-Mü'min 51
yekûmu : kaim olur
-
40-Mü'min 51
el eşhâdu : şahitler
-
40-Mü'min 52
yevme : gün
-
40-Mü'min 52
lâ yenfeu : fayda vermez
-
40-Mü'min 52
ez zâlimîne : zalimler
-
40-Mü'min 52
ma'ziretu-hum : onların mazeretleri, özürleri
-
40-Mü'min 52
ve lehumullâ'netu (lehum el lâ'netu) : ve lânet onlar içindir
-
40-Mü'min 52
ve lehum : ve onlara, onların
-
40-Mü'min 52
sûu ed dâri : yurdun kötüsü (kötü yurt)
-
40-Mü'min 53
ve : ve
-
40-Mü'min 53
lekad : andolsun
-
40-Mü'min 53
âteynâ : biz verdik
-
40-Mü'min 53
el hudâ : hidayet
-
40-Mü'min 53
ve : ve
-
40-Mü'min 53
evresnâ : varis kıldık
-
40-Mü'min 53
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
40-Mü'min 53
el kitâbe : kitap
-
40-Mü'min 54
huden : hidayet
-
40-Mü'min 54
ve : ve
-
40-Mü'min 54
ulî el elbâbi : ulûl'elbab, daimî zikir sahipleri
-
40-Mü'min 55
fasbir (fe ısbir) : öyleyse sabret
-
40-Mü'min 55
inne : muhakkak ki
-
40-Mü'min 55
va'de allâhi : Allah'ın vaadi
-
40-Mü'min 55
vestagfir (ve istagfir) : ve mağfiret dile
-
40-Mü'min 55
zenbi-ke : senin günahın
-
40-Mü'min 55
ve : ve
-
40-Mü'min 55
sebbih : tesbih et
-
40-Mü'min 55
rabbi-ke : senin Rabbin
-
40-Mü'min 55
bi el aşiyyi : akşamleyin
-
40-Mü'min 55
ve el ibkâri : ve bâkir zaman, sabah
-
40-Mü'min 56
inne : muhakkak
-
40-Mü'min 56
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 56
yucâdilûne : mücâdele ediyorlar
-
40-Mü'min 56
etâ-hum : onlara geldi
-
40-Mü'min 56
festeiz : (fe isteiz)
-
40-Mü'min 56
fe : öyleyse, artık
-
40-Mü'min 56
isteiz : sığın
-
40-Mü'min 56
inne-hu : muhakkak ki o
-
40-Mü'min 56
huve : o
-
40-Mü'min 56
es semîu : en iyi işiten
-
40-Mü'min 56
el basîru : gören
-
40-Mü'min 57
le : mutlaka, muhakkak ki
-
40-Mü'min 57
es semâvâti : semalar, gökler
-
40-Mü'min 57
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
40-Mü'min 57
ekberu : daha büyük
-
40-Mü'min 57
en nâsi : insanlar
-
40-Mü'min 57
ve : ve
-
40-Mü'min 57
lâkinne : lâkin, fakat
-
40-Mü'min 57
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
40-Mü'min 57
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
40-Mü'min 58
ve : ve
-
40-Mü'min 58
yestevî : müsavi, eşit, bir
-
40-Mü'min 58
el a'mâ : âmâ, kör
-
40-Mü'min 58
ve : ve
-
40-Mü'min 58
el basîru : gören
-
40-Mü'min 58
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olanlar
-
40-Mü'min 58
ve : ve
-
40-Mü'min 58
es sâlihâti : salih ameller, nefs tezkiyesi
-
40-Mü'min 58
ve lâ : ve değil
-
40-Mü'min 58
el musîu : kötülük yapan
-
40-Mü'min 58
kalîlen mâ : ne kadar az
-
40-Mü'min 58
tetezekkerûne : tezekkür ediyorsunuz
-
40-Mü'min 59
inne : muhakkak
-
40-Mü'min 59
es sâate : o saat (bilinen zaman)
-
40-Mü'min 59
le : mutlaka
-
40-Mü'min 59
âtiyetun : gelecek
-
40-Mü'min 59
lâ reybe : kuşku, şüphe yoktur
-
40-Mü'min 59
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
40-Mü'min 59
eksere : çok, ekseriyet
-
40-Mü'min 59
en nâsi : insanlar
-
40-Mü'min 59
lâ yû'minûne : îmân etmezler, inanmazlar
-
40-Mü'min 60
ve : ve
-
40-Mü'min 60
kâle : dedi
-
40-Mü'min 60
estecib : (ben) icabet edeyim
-
40-Mü'min 60
lekum : size, sizin için
-
40-Mü'min 60
inne : muhakkak
-
40-Mü'min 60
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 60
yestekbirûne : kibirlenirler
-
40-Mü'min 60
an ibâdetî : bana kul olmaktan
-
40-Mü'min 60
se yedhulûne : dahil olacaklar, girecekler
-
40-Mü'min 60
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 60
dâhırîne : alçalmışlar olarak, hakir ve zelil olarak
-
40-Mü'min 61
ellezî : ki o
-
40-Mü'min 61
ceale : kıldı, yaptı, yarattı
-
40-Mü'min 61
lekum(u) : sizin için
-
40-Mü'min 61
el leyle : gece
-
40-Mü'min 61
li teskunû : sükûn bulmanız için
-
40-Mü'min 61
ve : ve
-
40-Mü'min 61
en nehâre : gündüz
-
40-Mü'min 61
mubsıren : gösterici, aydınlatıcı
-
40-Mü'min 61
inne : muhakkak
-
40-Mü'min 61
allâhe : Allah
-
40-Mü'min 61
le : mutlaka, elbette
-
40-Mü'min 61
alâ en nâsi : insanlara, insanlar üzerinde
-
40-Mü'min 61
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
40-Mü'min 61
eksere : çok, ekseriyet
-
40-Mü'min 61
en nâsi : insanlar
-
40-Mü'min 61
lâ yeşkurûne : şükretmezler
-
40-Mü'min 62
kulli şey'in : herşey
-
40-Mü'min 62
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
40-Mü'min 62
huve : o
-
40-Mü'min 62
fe : öyleyse
-
40-Mü'min 62
ennâ : nasıl
-
40-Mü'min 62
tu'fekûne : döndürülüyorsunuz
-
40-Mü'min 63
kezâlike : işte böyle
-
40-Mü'min 63
yu'feku : döndürülürler
-
40-Mü'min 63
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 63
yechadûne : bilerek inatla inkâr ederler
-
40-Mü'min 64
ellezî : ki o
-
40-Mü'min 64
ceale : kıldı, yaptı, yarattı
-
40-Mü'min 64
lekum(u) : sizin için, size
-
40-Mü'min 64
el arda : arz, yeryüzü
-
40-Mü'min 64
karâren : karar yeri, yerleşme yeri
-
40-Mü'min 64
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
40-Mü'min 64
binâen : bina olarak (oluşturdu)
-
40-Mü'min 64
ve savvere-kum : ve sizi tasvir etti, suret verdi (şekil verdi)
-
40-Mü'min 64
fe : sonra
-
40-Mü'min 64
ahsene : ahsen kıldı, en güzel şekli verdi
-
40-Mü'min 64
suvere-kum : sizin suretleriniz
-
40-Mü'min 64
ve razaka-kum : ve sizi rızıklandırdı
-
40-Mü'min 64
et tayyibâti : temiz, helâl
-
40-Mü'min 64
fe : işte
-
40-Mü'min 64
tebâreke : mübarek, yüce
-
40-Mü'min 64
rabbu el âlemîne : âlemlerin rabbi
-
40-Mü'min 65
huve : o
-
40-Mü'min 65
el hayyu : hayy, diri, hayatta
-
40-Mü'min 65
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
40-Mü'min 65
illâ huve : ondan başka
-
40-Mü'min 65
fe : öyleyse
-
40-Mü'min 65
muhlisîne : muhlis olarak, halis kılarak
-
40-Mü'min 65
lehu : ona
-
40-Mü'min 65
ed dîne : dîn
-
40-Mü'min 65
el hamdu : hamd
-
40-Mü'min 65
el âlemîne : âlemler
-
40-Mü'min 66
en a'budu : kul olmak
-
40-Mü'min 66
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 66
ted'ûne : siz tapıyorsunuz
-
40-Mü'min 66
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 66
câeniye : bana geldi
-
40-Mü'min 66
el beyyinâtu : beyyineler, deliller
-
40-Mü'min 66
ve umirtu : ve ben emrolundum
-
40-Mü'min 66
en uslime : teslim olmak
-
40-Mü'min 66
li rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
-
40-Mü'min 67
huve : o
-
40-Mü'min 67
ellezî : ki o
-
40-Mü'min 67
summe : sonra
-
40-Mü'min 67
nutfetin : nutfe, bir damla su
-
40-Mü'min 67
summe : sonra
-
40-Mü'min 67
summe : sonra
-
40-Mü'min 67
tıflen : çocuk
-
40-Mü'min 67
summe : sonra
-
40-Mü'min 67
teblugû : ulaşırsınız, erişirsiniz
-
40-Mü'min 67
eşudde-kum : sizin en kuvvetli çağınız
-
40-Mü'min 67
summe : sonra
-
40-Mü'min 67
tekûnû : siz olursunuz
-
40-Mü'min 67
ve min-kum : ve sizden
-
40-Mü'min 67
men : kim, kimse
-
40-Mü'min 67
yuteveffâ : vefat ettirilir, öldürülür
-
40-Mü'min 67
ve : ve
-
40-Mü'min 67
teblugû : ulaşırsınız, erişirsiniz
-
40-Mü'min 67
ecelen : ecel, süre
-
40-Mü'min 67
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
40-Mü'min 67
ve : ve
-
40-Mü'min 67
lealle-kum : umulur ki siz böylece
-
40-Mü'min 67
ta'kılûne : akıl edersiniz
-
40-Mü'min 68
huve : o
-
40-Mü'min 68
ellezî : ki o
-
40-Mü'min 68
ve yumîtu : ve öldürür
-
40-Mü'min 68
fe : o taktirde, o zaman
-
40-Mü'min 68
emren : bir iş
-
40-Mü'min 68
fe innemâ : o zaman sadece
-
40-Mü'min 68
yekûlu : söyler, der
-
40-Mü'min 68
lehu : ona
-
40-Mü'min 68
fe yekûnu : o zaman, hemen olur
-
40-Mü'min 69
e : mi
-
40-Mü'min 69
lem tere : görmedin
-
40-Mü'min 69
ilellezîne (ilâ ellezîne) : onları
-
40-Mü'min 69
yucâdilûne : mücâdele ediyorlar, tartışıyorlar
-
40-Mü'min 69
ennâ : nasıl
-
40-Mü'min 69
yusrafûne : döndürülüyorlar
-
40-Mü'min 70
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 70
kezzebû : yalanladılar
-
40-Mü'min 70
bi el kitâbi : kitabı
-
40-Mü'min 70
ve : ve
-
40-Mü'min 70
erselnâ : biz gönderdik
-
40-Mü'min 70
rusule-nâ : bizim resûllerimiz
-
40-Mü'min 70
fe : fakat
-
40-Mü'min 70
sevfe : yakında
-
40-Mü'min 70
ya'lemûne : bilecekler
-
40-Mü'min 71
el aglâlu : halkalar
-
40-Mü'min 71
ve : ve
-
40-Mü'min 71
es selâsilu : zincirler
-
40-Mü'min 71
yushabûne : sürüklenecekler
-
40-Mü'min 72
el hamîmi : kaynar su
-
40-Mü'min 72
summe : sonra
-
40-Mü'min 72
en nâri : ateş
-
40-Mü'min 72
yuscerûne : tutuşturulacaklar, yakılacaklar
-
40-Mü'min 73
summe : sonra
-
40-Mü'min 73
kîle : denildi
-
40-Mü'min 73
lehum : onlara
-
40-Mü'min 73
eyne : nerede
-
40-Mü'min 73
tuşrikûne : siz şirk koşuyorsunuz
-
40-Mü'min 74
bel : hayır, bilâkis
-
40-Mü'min 74
lem nekun : biz olmadık, biz değildik
-
40-Mü'min 74
ned'û : tapıyoruz
-
40-Mü'min 74
şey'en : bir şey
-
40-Mü'min 74
kezâlike : işte böyle
-
40-Mü'min 74
el kâfirîne : kâfirler
-
40-Mü'min 75
tefrehûne : (ferahlanıyorsunuz) şımarıyorsunuz
-
40-Mü'min 75
fî el ardı : yeryüzünde
-
40-Mü'min 75
el hakkı : hak
-
40-Mü'min 75
ve : ve
-
40-Mü'min 75
temrehûne : böbürleniyorsunuz, azıyorsunuz
-
40-Mü'min 76
ebvâbe : kapılar
-
40-Mü'min 76
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 76
hâlidîne : ebediyyen kalacak olanlar
-
40-Mü'min 76
fe : bundan sonra, artık
-
40-Mü'min 76
bi'se : ne kötü
-
40-Mü'min 76
mesvâ : kalınan yer
-
40-Mü'min 76
el mutekebbirîne : mütekebbirler, kibirlenenler
-
40-Mü'min 77
fasbir (fe ısbir) : öyleyse sabret
-
40-Mü'min 77
inne : muhakkak ki
-
40-Mü'min 77
va'dallâhi (va'de allâhi) : Allah'ın vaadi
-
40-Mü'min 77
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 77
nuriyenne-ke : sana gösteririz
-
40-Mü'min 77
ellezî : ki o
-
40-Mü'min 77
neıdu-hum : onlara vaadediyoruz
-
40-Mü'min 77
ev : veya
-
40-Mü'min 77
neteveffeyenne-ke : seni vefat ettiririz
-
40-Mü'min 77
fe : sonra, sonunda
-
40-Mü'min 77
ileynâ : bize
-
40-Mü'min 77
yurceûne : (onlar) döndürülecekler
-
40-Mü'min 78
ve lekad : ve andolsun
-
40-Mü'min 78
erselnâ : biz gönderdik
-
40-Mü'min 78
rusulen : resûller
-
40-Mü'min 78
min kabli-ke : senden önce
-
40-Mü'min 78
men : kim, kimse
-
40-Mü'min 78
aleyke : sana
-
40-Mü'min 78
ve min-hum : ve onlardan
-
40-Mü'min 78
men : kim, kimse
-
40-Mü'min 78
lem naksus : (kıssa etmedik) anlatmadık
-
40-Mü'min 78
aleyke : sana
-
40-Mü'min 78
ve mâ kâne : ve değildir
-
40-Mü'min 78
resûlin : bir resûl
-
40-Mü'min 78
en ye'tiye : getirmesi
-
40-Mü'min 78
bi âyetin : bir âyeti
-
40-Mü'min 78
fe izâ : olduğunda, o zaman
-
40-Mü'min 78
câe : geldi
-
40-Mü'min 78
emru allâhi : Allah'ın emri
-
40-Mü'min 78
kudıye : hükmedilir
-
40-Mü'min 78
bi el hakkı : hak ile
-
40-Mü'min 78
ve hasire : ve hüsrana uğradı
-
40-Mü'min 78
hunâli-ke : orada
-
40-Mü'min 78
el mubtılûne : bâtılı isteyenler
-
40-Mü'min 79
ellezî : ki o
-
40-Mü'min 79
ceale : kıldı, yaptı, yarattı
-
40-Mü'min 79
lekum(u) : sizin için
-
40-Mü'min 79
el en'âme : (dört ayaklı) hayvan
-
40-Mü'min 79
terkebû : binersiniz
-
40-Mü'min 79
ve : ve
-
40-Mü'min 79
te'kulûne : yersiniz
-
40-Mü'min 80
ve lekum : ve sizin için
-
40-Mü'min 80
menâfiu : faydalar, yararlar
-
40-Mü'min 80
ve li : ve için
-
40-Mü'min 80
teblugû : ulaşırsınız
-
40-Mü'min 80
aleyhâ : onun üstünde
-
40-Mü'min 80
hâceten : hacet, ihtiyaç, arzu, istek
-
40-Mü'min 80
ve aleyhâ : ve onların üstünde
-
40-Mü'min 80
ve alâ : ve üzerinde
-
40-Mü'min 80
el fulki : gemiler
-
40-Mü'min 80
tuhmelûne : taşınırsınız
-
40-Mü'min 81
ve : ve
-
40-Mü'min 81
fe : artık, hâlâ
-
40-Mü'min 81
eyye : hangi, hangisi
-
40-Mü'min 81
tunkirûne : siz inkâr ediyorsunuz
-
40-Mü'min 82
e : mi
-
40-Mü'min 82
fe : öyleyse
-
40-Mü'min 82
lem yesîrû : dolaşmadılar
-
40-Mü'min 82
el ardı : yeryüzü
-
40-Mü'min 82
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 82
yenzurû : baksınlar
-
40-Mü'min 82
keyfe : nasıl
-
40-Mü'min 82
kâne : idi, oldu
-
40-Mü'min 82
âkıbetu : akıbet, son
-
40-Mü'min 82
ellezîne : onlar
-
40-Mü'min 82
eksere : daha çok
-
40-Mü'min 82
ve eşedde : ve daha kuvvetli
-
40-Mü'min 82
kuvveten : kuvvet
-
40-Mü'min 82
ve âsâren : ve eserler
-
40-Mü'min 82
fî el ardı : yeryüzünde
-
40-Mü'min 82
fe : bundan sonra
-
40-Mü'min 82
yeksibûne : kesbediyorlar, kazanıyorlar
-
40-Mü'min 83
fe : böylece
-
40-Mü'min 83
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 83
câet-hum : onlara geldi
-
40-Mü'min 83
bi el beyyinâti : apaçık beyyinelerle, belgelerle
-
40-Mü'min 83
ferihû : sevinirler, şımarırlar, ferahlarlar
-
40-Mü'min 83
inde-hum : yanlarında
-
40-Mü'min 83
el ilmi : ilim
-
40-Mü'min 83
ve : ve
-
40-Mü'min 83
yestehziûne : alay, istihza ederler
-
40-Mü'min 84
fe : sonra
-
40-Mü'min 84
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 84
reev : gördüler
-
40-Mü'min 84
be'se-nâ : şiddetli azabımız
-
40-Mü'min 84
âmennâ : îmân ettik
-
40-Mü'min 84
vahde-hu : onun tek oluşu
-
40-Mü'min 84
ve kefernâ : ve inkâr ettik
-
40-Mü'min 84
muşrikîne : müşrikler, şirk koşanlar, ortak koşanlar
-
40-Mü'min 85
fe : böylece, artık
-
40-Mü'min 85
lem yeku : olmadı
-
40-Mü'min 85
yenfeu-hum : onlara fayda, yarar sağlar
-
40-Mü'min 85
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 85
reev : gördüler
-
40-Mü'min 85
be'se-nâ : şiddetli azabımız
-
40-Mü'min 85
sunnete allâhi : Allah'ın sünneti
-
40-Mü'min 85
elletî : ki o
-
40-Mü'min 85
kad halet : gelip geçti
-
40-Mü'min 85
ve hasire : ve hüsrana uğradı
-
40-Mü'min 85
hunâlike : orada
-
40-Mü'min 85
el kâfirûne : kâfirler
-
41-Fussilet 2
tenzîlun : indirilendir
-
41-Fussilet 2
er rahmân : Rahmân
-
41-Fussilet 2
er rahîmi : Rahîm, rahîm esmasıyla tecelli eden, rahmet nuru gönderen
-
41-Fussilet 3
fussilet : tafsil edildi, açıklandı
-
41-Fussilet 3
kur'ânen : Kur'ân
-
41-Fussilet 3
arabiyyen : Arapça
-
41-Fussilet 3
ya'lemûne : bilirler, bilen
-
41-Fussilet 4
beşîren : müjdeleyici
-
41-Fussilet 4
ve nezîren : ve uyarıcı
-
41-Fussilet 4
fe : böylece, artık, fakat
-
41-Fussilet 4
ekseru-hum : onların çoğu
-
41-Fussilet 4
fe : böylece, artık
-
41-Fussilet 4
lâ yesmeûne : işitmezler
-
41-Fussilet 5
ve kâlû : ve dediler
-
41-Fussilet 5
ekinnetin : ekinnet, idrak etmeyi önleyen sistem
-
41-Fussilet 5
ted'û-nâ : bizi davet ediyorsun
-
41-Fussilet 5
ileyhi : ona
-
41-Fussilet 5
ve : ve
-
41-Fussilet 5
ve min : ve den
-
41-Fussilet 5
beyni-nâ ve beyni-ke : seninle bizim aramızda
-
41-Fussilet 5
fa'mel (fe ı'mel) : artık yap
-
41-Fussilet 5
inne-nâ : muhakkak ki biz
-
41-Fussilet 5
âmilûne : yapanlarız, yapacak olanlarız
-
41-Fussilet 6
innemâ : ancak, sadece
-
41-Fussilet 6
ene : ben
-
41-Fussilet 6
beşerun : bir insan
-
41-Fussilet 6
ileyye : bana
-
41-Fussilet 6
ennemâ : olduğu
-
41-Fussilet 6
fe : öyleyse, artık
-
41-Fussilet 6
istekîmû : yönelin
-
41-Fussilet 6
ileyhi : ona
-
41-Fussilet 6
ve : ve
-
41-Fussilet 6
ve veylun : ve vay haline
-
41-Fussilet 6
el muşrikîne : müşrikler, ortak koşanlar
-
41-Fussilet 7
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 7
lâ yû'tûne : vermezler
-
41-Fussilet 7
ez zekâte : zekât
-
41-Fussilet 7
ve hum : ve onlar
-
41-Fussilet 7
bi el âhireti : ahireti (ruhun hayattayken Allah'a ulaştırılmasını)
-
41-Fussilet 7
kâfirûne : kâfirler, inkâr edenler
-
41-Fussilet 8
inne : muhakkak
-
41-Fussilet 8
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 8
âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
41-Fussilet 8
ve : ve
-
41-Fussilet 8
amilû es sâlihâti : salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
41-Fussilet 8
lehum : onlar için
-
41-Fussilet 8
ecrun : ecir, mükâfat
-
41-Fussilet 8
gayru memnûnin : kesintisiz (kesinti olmaksızın)
-
41-Fussilet 9
e : mi
-
41-Fussilet 9
inne-kum : muhakkak ki siz, gerçekten siz
-
41-Fussilet 9
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
41-Fussilet 9
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
41-Fussilet 9
bi ellezî : onu
-
41-Fussilet 9
el arda : arz, yeryüzü
-
41-Fussilet 9
yevmeyni : iki gün
-
41-Fussilet 9
ve tec'alûne : ve kılıyorsunuz
-
41-Fussilet 9
lehu : onun için, ona
-
41-Fussilet 9
endâden : eşler, denk olanlar
-
41-Fussilet 9
zâlike : işte o
-
41-Fussilet 9
el âlemîne : âlemler
-
41-Fussilet 10
ve ceale : ve kıldı, oluşturdu
-
41-Fussilet 10
revâsiye : sabit dağlar
-
41-Fussilet 10
fevkı-hâ : onun üzerinde
-
41-Fussilet 10
ve bâreke : ve bereketli kıldı
-
41-Fussilet 10
ve kaddere : ve takdir etti
-
41-Fussilet 10
akvâte-hâ : onun rızıkları
-
41-Fussilet 10
erbeati : dört
-
41-Fussilet 10
eyyâmin : günler
-
41-Fussilet 10
sevâen : musavi olarak, eşit olarak
-
41-Fussilet 10
li es sâilîne : isteyenler için, dileyenler için
-
41-Fussilet 11
summe : sonra
-
41-Fussilet 11
istevâ : istiva etti, yöneldi
-
41-Fussilet 11
iles semâi (ilâ es semâi) : semaya
-
41-Fussilet 11
ve hiye : ve o
-
41-Fussilet 11
fe : sonra
-
41-Fussilet 11
kâle : dedi
-
41-Fussilet 11
lehâ : ona
-
41-Fussilet 11
ve li el ardı : ve arza, yeryüzüne
-
41-Fussilet 11
ev : veya
-
41-Fussilet 11
kerhen : kerih olarak, istemeyerek
-
41-Fussilet 11
kâletâ : ikisi de
-
41-Fussilet 11
eteynâ : biz geldik
-
41-Fussilet 11
tâiîne : isteyenler olarak (isteyerek)
-
41-Fussilet 12
fe : böylece, artık
-
41-Fussilet 12
kadâ-hunne : onları kada etti, yarattı, tamamladı
-
41-Fussilet 12
seb'a : yedi
-
41-Fussilet 12
semâvâtin : semalar, gök katları
-
41-Fussilet 12
fî yevmeyni : iki günde
-
41-Fussilet 12
ve evhâ : ve vahyetti
-
41-Fussilet 12
semâin : sema, gök
-
41-Fussilet 12
emre-hâ : onun emri
-
41-Fussilet 12
ve zeyyennâ : ve süsledik
-
41-Fussilet 12
es semâe : sema, gök
-
41-Fussilet 12
ed dunyâ : dünya
-
41-Fussilet 12
bi mesâbîha : lâmbalarla, kandillerle
-
41-Fussilet 12
ve hıfzen : ve muhafaza ederek, koruyarak
-
41-Fussilet 12
zâlike : işte bu
-
41-Fussilet 12
el azîzi : azîz, üstün ve güçlü olan
-
41-Fussilet 12
el alîmi : en iyi bilen
-
41-Fussilet 13
fe : böylece, artık, hâlâ
-
41-Fussilet 13
fe : o zaman, o taktirde
-
41-Fussilet 13
enzertu-kum : sizi uyardım
-
41-Fussilet 13
sâıkaten : şimşek, yıldırım
-
41-Fussilet 13
misle : gibi
-
41-Fussilet 13
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
41-Fussilet 14
câet-hum : onlara geldi
-
41-Fussilet 14
er rusulu : resûller
-
41-Fussilet 14
beyni eydî-him : ellerinin arasında, önlerinde
-
41-Fussilet 14
ve min : ve den
-
41-Fussilet 14
ellâ ta'budû : kulluk etmemeniz için
-
41-Fussilet 14
allâhe : Allah
-
41-Fussilet 14
lev : şâyet, eğer
-
41-Fussilet 14
şâe : diledi
-
41-Fussilet 14
le : mutlaka
-
41-Fussilet 14
enzele : indirdi
-
41-Fussilet 14
melâiketen : melekler
-
41-Fussilet 14
fe : böylece, bu sebeple
-
41-Fussilet 14
kâfirûne : kâfirler, inkâr edenler
-
41-Fussilet 15
fe : böylece, artık, fakat
-
41-Fussilet 15
emmâ : fakat, ise
-
41-Fussilet 15
fe : böylece, daha sonra
-
41-Fussilet 15
istekberû : büyüklendiler, kibirlendiler
-
41-Fussilet 15
fî el ardı : yeryüzünde
-
41-Fussilet 15
el hakkı : hak
-
41-Fussilet 15
ve kâlû : ve dediler
-
41-Fussilet 15
men : kim
-
41-Fussilet 15
eşeddu : daha kuvvetli, daha güçlü
-
41-Fussilet 15
kuvveten : kuvvet bakımından
-
41-Fussilet 15
e : mi
-
41-Fussilet 15
ve lem yerev : ve görmediler
-
41-Fussilet 15
enne : olduğunu
-
41-Fussilet 15
allâhe : Allah
-
41-Fussilet 15
ellezî : ki o
-
41-Fussilet 15
huve : o
-
41-Fussilet 15
eşeddu : daha kuvvetli, daha güçlü
-
41-Fussilet 15
kuvveten : kuvvet bakımından
-
41-Fussilet 15
ve kânû : ve oldular, idiler
-
41-Fussilet 15
yechadûne : bilerek inkâr ediyorlar
-
41-Fussilet 16
fe : böylece, bunun üzerine
-
41-Fussilet 16
erselnâ : gönderdik
-
41-Fussilet 16
aleyhim : onların üzerine
-
41-Fussilet 16
fî eyyâmin : günlerde
-
41-Fussilet 16
azâbe : azap
-
41-Fussilet 16
el hizyi : alçaklık, zillet
-
41-Fussilet 16
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
41-Fussilet 16
ve le : ve mutlaka
-
41-Fussilet 16
azâbu el âhireti : ahiret azabı
-
41-Fussilet 16
ve hum : ve onlar
-
41-Fussilet 16
lâ yunsarûne : yardım olunmazlar
-
41-Fussilet 17
ve emmâ : ve fakat, ise
-
41-Fussilet 17
semûdu : Semud (kavmi)
-
41-Fussilet 17
fe : böylece, ondan sonra
-
41-Fussilet 17
hedeynâ-hum : onları hidayete erdirdik
-
41-Fussilet 17
fe : böylece, buna rağmen
-
41-Fussilet 17
istehabbû : sevdiler, tercih ettiler
-
41-Fussilet 17
el amâ : âmâ, kör
-
41-Fussilet 17
el hudâ : hidayet
-
41-Fussilet 17
fe : böylece, bu sebeple
-
41-Fussilet 17
ehazet-hum : onları yakaladı
-
41-Fussilet 17
el azâbi el hûni : alçaltıcı azap
-
41-Fussilet 17
yeksibûne : kazanıyorlar
-
41-Fussilet 18
ve necceynâ : ve kurtardık
-
41-Fussilet 18
ellezîne : onları
-
41-Fussilet 18
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
41-Fussilet 18
ve kânû : ve oldular, idiler
-
41-Fussilet 18
yettekûne : takva sahibi
-
41-Fussilet 19
ve yevme : ve gün
-
41-Fussilet 19
yuhşeru : haşrolunur, toplanır
-
41-Fussilet 19
ilâ en nâri : ateşe
-
41-Fussilet 19
fe : böylece, artık
-
41-Fussilet 19
yûzeûne : (öncekiler ve sonrakiler) biraraya getirilirler
-
41-Fussilet 20
şehide : şahitlik etti
-
41-Fussilet 20
aleyhim : onlara
-
41-Fussilet 20
sem'u-hum : onların işitmeleri, kulakları
-
41-Fussilet 20
ve ebsâru-hum : ve onların gözleri
-
41-Fussilet 20
ve culûdu-hum : ve onların derileri
-
41-Fussilet 20
ya'melûne : yapıyorlar
-
41-Fussilet 21
ve kâlû : ve dediler
-
41-Fussilet 21
lime : niçin, neden
-
41-Fussilet 21
şehidtum : şahitlik ettiniz
-
41-Fussilet 21
aleynâ : bize
-
41-Fussilet 21
entaka-nâ : bizi konuşturdu
-
41-Fussilet 21
ellezî : ki o
-
41-Fussilet 21
entaka : konuşturdu
-
41-Fussilet 21
kulle şey'in : herşey
-
41-Fussilet 21
ve huve halaka-kum : ve o sizi yarattı
-
41-Fussilet 21
evvele : evvel, ilk
-
41-Fussilet 21
meretin : kere, defa
-
41-Fussilet 21
ve ileyhi : ve ona
-
41-Fussilet 21
turceûne : döndürüleceksiniz
-
41-Fussilet 22
ve : ve
-
41-Fussilet 22
testetirûne : setrediyorsunuz, gizliyorsunuz, saklıyorsunuz, sakınıyorsunuz
-
41-Fussilet 22
en yeşhede : şahitlik etmesi
-
41-Fussilet 22
aleykum : size, size karşı (aleyhinize)
-
41-Fussilet 22
sem'u-kum : kulaklarınız
-
41-Fussilet 22
ve lâ : ve olmaz
-
41-Fussilet 22
ebsâru-kum : gözleriniz
-
41-Fussilet 22
ve lâ : ve olmaz
-
41-Fussilet 22
ve lâkin : lâkin, fakat
-
41-Fussilet 22
zanentum : siz zannettiniz, sandınız
-
41-Fussilet 22
enne : olduğunu
-
41-Fussilet 22
allâhe : Allah
-
41-Fussilet 22
lâ ya'lemu : bilmez, bilmiyor
-
41-Fussilet 22
kesîren : çok
-
41-Fussilet 22
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
41-Fussilet 23
ve zâli-kum : ve işte bu
-
41-Fussilet 23
ellezî : ki o
-
41-Fussilet 23
zanentum : zannettiniz
-
41-Fussilet 23
erdâ-kum : sizi helâka sürükledi
-
41-Fussilet 23
fe : böylece
-
41-Fussilet 23
el hâsirîne : hüsrana düşenler
-
41-Fussilet 24
fe : artık, bu durumda
-
41-Fussilet 24
fe : işte, artık
-
41-Fussilet 24
en nâru : ateş
-
41-Fussilet 24
mesven : kalınan yer
-
41-Fussilet 24
lehum : onlar için
-
41-Fussilet 24
ve in : ve eğer
-
41-Fussilet 24
yesta'tibû : hoşnut etmek isterler, affedilmek isterler
-
41-Fussilet 24
fe : artık, bundan sonra
-
41-Fussilet 24
el mu'tebîne : hoşnut olunanlar, affedilenler
-
41-Fussilet 25
ve kayyadnâ : ve hazırladık, musallat ettik
-
41-Fussilet 25
lehum : onlara, onlar için
-
41-Fussilet 25
kurenâe : karinler, yakın arkadaşlar
-
41-Fussilet 25
fe : böylece, artık
-
41-Fussilet 25
zeyyenû : süslediler
-
41-Fussilet 25
lehum : onlara, onlar için
-
41-Fussilet 25
beyne eydî-him : elleri arasında, önlerinde
-
41-Fussilet 25
ve mâ : ve şey
-
41-Fussilet 25
halfe-hum : arkalarında
-
41-Fussilet 25
ve hakka : ve hak oldu, hakettiler
-
41-Fussilet 25
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
41-Fussilet 25
el kavlu : söz
-
41-Fussilet 25
fî umemin : ümmetlerde
-
41-Fussilet 25
halet : gelmiş geçmiş
-
41-Fussilet 25
el cinni : cinler
-
41-Fussilet 25
ve el insi : ve insanlar
-
41-Fussilet 25
inne-hum : muhakkak onlar
-
41-Fussilet 25
hâsirîne : hüsrana düşmüş olanlar
-
41-Fussilet 26
ve kâle : ve dedi
-
41-Fussilet 26
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 26
keferû : inkâr ettiler
-
41-Fussilet 26
lâ tesmeû : dinlemeyin
-
41-Fussilet 26
el kur'âni : Kur'ân
-
41-Fussilet 26
ve ilgav : ve boş konuşun, gürültü yapın
-
41-Fussilet 26
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
41-Fussilet 26
taglibûne : gâlip olursunuz
-
41-Fussilet 27
fe : böylece, bundan sonra
-
41-Fussilet 27
le : mutlaka, elbette
-
41-Fussilet 27
nuzîkanne : tattıracağız
-
41-Fussilet 27
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 27
keferû : inkâr ettiler
-
41-Fussilet 27
azâben şedîden : şiddetli azap
-
41-Fussilet 27
ve le : ve mutlaka, elbette
-
41-Fussilet 27
necziyenne-hum : onları mutlaka cezalandıracağız
-
41-Fussilet 27
esvee : en kötü, daha kötü
-
41-Fussilet 27
ellezî : ki o
-
41-Fussilet 27
ya'melûne : yapıyorlar
-
41-Fussilet 28
zâlike : işte bu
-
41-Fussilet 28
cezâu : ceza
-
41-Fussilet 28
en nârun : ateş
-
41-Fussilet 28
lehum : onlara, onlar için
-
41-Fussilet 28
dâru el huldi : ebedîlik yurdu
-
41-Fussilet 28
cezâen : ceza olarak
-
41-Fussilet 28
yechadûne : bilerek inkâr ediyorlar
-
41-Fussilet 29
ve kâle : ve dedi
-
41-Fussilet 29
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 29
keferû : inkâr ettiler
-
41-Fussilet 29
rabbe-nâ : bizim Rabbimiz
-
41-Fussilet 29
eri-nâ : bize göster
-
41-Fussilet 29
ellezeyni : onlar (ikisi)
-
41-Fussilet 29
edallâ-nâ : bizi saptırdı
-
41-Fussilet 29
el cinni : cinler
-
41-Fussilet 29
ve el insi : ve insanlar
-
41-Fussilet 29
nec'al-humâ : onları yaparız
-
41-Fussilet 29
tahte : altında
-
41-Fussilet 29
li yekûnâ : olması için
-
41-Fussilet 29
el esfelîne : en aşağı, en sefil olanlar
-
41-Fussilet 30
inne : muhakkak
-
41-Fussilet 30
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 30
summe : sonra
-
41-Fussilet 30
istekâmû : istikamet üzere oldular
-
41-Fussilet 30
tetenezzelu : iner
-
41-Fussilet 30
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
41-Fussilet 30
el melâiketu : melekler
-
41-Fussilet 30
ellâ tehâfû : korkmayın
-
41-Fussilet 30
ve lâ tahzenû : ve mahzun olmayın
-
41-Fussilet 30
ve ebşirû : ve sevinin
-
41-Fussilet 30
bi el cenneti : cennet ile
-
41-Fussilet 30
elletî : ki o
-
41-Fussilet 30
tûadûne : vaadolunuyorsunuz
-
41-Fussilet 31
evliyâu-kum : sizin velîleriniz, dostlarınız
-
41-Fussilet 31
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
41-Fussilet 31
ve fî : ve ... de, içinde
-
41-Fussilet 31
el âhireti : ahiret
-
41-Fussilet 31
ve lekum : ve sizin için
-
41-Fussilet 31
teştehî : (iştahlanırsınız) canınız çeker, arzu edersiniz
-
41-Fussilet 31
enfusu-kum : nefsleriniz, canınız
-
41-Fussilet 31
ve lekum : ve sizin için
-
41-Fussilet 31
teddeûne : istersiniz, talep edersiniz
-
41-Fussilet 32
nuzulen : ziyafet, ikram olarak
-
41-Fussilet 32
er rahîmin : rahîm olan,
-
41-Fussilet 33
ve men : ve kim, kimse, kişi
-
41-Fussilet 33
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
41-Fussilet 33
kavlen : söz
-
41-Fussilet 33
mimmen (min men) : kimseden, kişiden
-
41-Fussilet 33
deâ : çağırdı, davet etti
-
41-Fussilet 33
ve amile : ve amel etti, yaptı
-
41-Fussilet 33
ve kâle : ve dedi
-
41-Fussilet 33
inne-nî : muhakkak ben
-
41-Fussilet 33
min el muslimîne : teslim olanlardan, müslümanlardan
-
41-Fussilet 34
ve lâ testevî : ve eşit, müsavi değil
-
41-Fussilet 34
el hasenetu : hasenat, sevap, iyilik
-
41-Fussilet 34
ve : ve
-
41-Fussilet 34
es seyyietu : günah, kötülük
-
41-Fussilet 34
elletî : ki o
-
41-Fussilet 34
hiye : o
-
41-Fussilet 34
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
41-Fussilet 34
fe : böylece, o zaman
-
41-Fussilet 34
ellezî : ki o
-
41-Fussilet 34
beyne-ke ve beyne-hu : onunla senin aranda
-
41-Fussilet 34
adâvetun : düşmanlık
-
41-Fussilet 34
ke enne-hu : o sanki, o gibi
-
41-Fussilet 34
veliyyun : velî, dost
-
41-Fussilet 35
ve mâ yulakkâ-hâ : ve kavuşturulmaz, ulaştırılmaz
-
41-Fussilet 35
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 35
saberû : sabrettiler, sabrın sahibi oldular
-
41-Fussilet 35
ve mâ yulakkâ-hâ : ve kavuşturulmaz, ulaştırılmaz
-
41-Fussilet 36
ve immâ : ve eğer, fakat, amma
-
41-Fussilet 36
yenzeganne-ke : sana mutlaka vesvese verecek
-
41-Fussilet 36
eş şeytâni : şeytan
-
41-Fussilet 36
nezgun : vesvese ve teşvik
-
41-Fussilet 36
fe : hemen, artık, o zaman
-
41-Fussilet 36
isteız : sığın
-
41-Fussilet 36
inne-hu : muhakkak ki o
-
41-Fussilet 36
huve : o
-
41-Fussilet 36
es semîu : en iyi işiten
-
41-Fussilet 36
el alîmu : en iyi bilen
-
41-Fussilet 37
ve min : ve den
-
41-Fussilet 37
el leylu : gece
-
41-Fussilet 37
ve en nehâru : ve gündüz
-
41-Fussilet 37
ve eş şemsu : ve güneş
-
41-Fussilet 37
ve el kameru : ve ay
-
41-Fussilet 37
lâ tescudû : secde etmeyin
-
41-Fussilet 37
li eş şemsi : güneşe
-
41-Fussilet 37
ve lâ : ve değil
-
41-Fussilet 37
li el kameri : aya
-
41-Fussilet 37
vescudû : ve secde edin
-
41-Fussilet 37
ellezî : ki o
-
41-Fussilet 37
halaka-hunne : onları (ikisini) yarattı
-
41-Fussilet 37
ta'budûne : kul olursunuz
-
41-Fussilet 38
fe : o taktirde, hâlâ
-
41-Fussilet 38
istekberû : büyüklendiler, kibirlendiler
-
41-Fussilet 38
fe : o zaman, oysa
-
41-Fussilet 38
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 38
inde : yanında, katında
-
41-Fussilet 38
rabbi-ke : senin Rabbin
-
41-Fussilet 38
yusebbihûne : tesbih ediyorlar
-
41-Fussilet 38
lehu : onu
-
41-Fussilet 38
bi el leyli : geceleyin
-
41-Fussilet 38
ve en nehâri : ve gündüz
-
41-Fussilet 38
ve hum : ve onlar
-
41-Fussilet 38
lâ yes'emûne : bıkmazlar, usanmazlar
-
41-Fussilet 39
ve min : ve den
-
41-Fussilet 39
enne-ke : gerçekten sen
-
41-Fussilet 39
terâ : görürsün
-
41-Fussilet 39
el arda : arz, yeryüzü
-
41-Fussilet 39
hâsiaten : kurumuş halde
-
41-Fussilet 39
fe : böylece, o zaman
-
41-Fussilet 39
enzelnâ : indirdik
-
41-Fussilet 39
aleyhâ : onun üzerine
-
41-Fussilet 39
el mâe : su
-
41-Fussilet 39
ihtezzet : hareketlendi
-
41-Fussilet 39
ve rebet : ve kabardı
-
41-Fussilet 39
inne : muhakkak
-
41-Fussilet 39
ellezî : ki o
-
41-Fussilet 39
le : elbette
-
41-Fussilet 39
el mevtâ : ölüler
-
41-Fussilet 39
inne-hu : muhakkak ki o
-
41-Fussilet 39
sey'in : şey
-
41-Fussilet 40
inne : muhakkak
-
41-Fussilet 40
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 40
yulhidûne : dil uzatırlar, saptırırlar
-
41-Fussilet 40
lâ yahfevne : gizli kalmazlar
-
41-Fussilet 40
aleynâ : bize
-
41-Fussilet 40
e : mi
-
41-Fussilet 40
fe : böylece
-
41-Fussilet 40
men : kim, kimse
-
41-Fussilet 40
en nâri : ateş
-
41-Fussilet 40
em : veya, yoksa
-
41-Fussilet 40
men : kim, kimse
-
41-Fussilet 40
ye'tî : gelir
-
41-Fussilet 40
âminen : emin olarak, güvenle
-
41-Fussilet 40
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
41-Fussilet 40
i'melû : yapın
-
41-Fussilet 40
inne-hu : muhakkak ki o
-
41-Fussilet 40
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
41-Fussilet 41
inne : muhakkak, gerçekten
-
41-Fussilet 41
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 41
keferû : inkâr ettiler
-
41-Fussilet 41
bi ez zikri : zikri
-
41-Fussilet 41
lemmâ : olduğu zaman
-
41-Fussilet 41
câe-hum : onlara geldi
-
41-Fussilet 41
ve inne-hu : ve şüphesiz ki o
-
41-Fussilet 41
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
41-Fussilet 42
lâ ye'tî-hi : ona gelmez
-
41-Fussilet 42
el bâtilu : bâtıl
-
41-Fussilet 42
beyni yedey-hi : onun elleri arasında, önünde
-
41-Fussilet 42
ve lâ : ve değil, olmaz
-
41-Fussilet 42
tenzîlun : inmiştir
-
41-Fussilet 43
leke : sana
-
41-Fussilet 43
kad kîle : söylenmiş
-
41-Fussilet 43
li er rusuli : resûllere
-
41-Fussilet 43
min kabli-ke : senden önce
-
41-Fussilet 43
inne : muhakkak ki
-
41-Fussilet 43
rabbe-ke : senin Rabbin
-
41-Fussilet 43
le : elbette, mutlaka
-
41-Fussilet 43
magfiretin : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
41-Fussilet 43
ve zû : ve sahip
-
41-Fussilet 43
elîmin : acı, elem
-
41-Fussilet 44
ve lev : ve eğer, şâyet
-
41-Fussilet 44
cealnâ-hu : onu kıldık, yaptık
-
41-Fussilet 44
kur'ânen : Kur'ân
-
41-Fussilet 44
a'cemiyyen : yabancı dil, Arapça olmayan
-
41-Fussilet 44
le : elbette, mutlaka
-
41-Fussilet 44
lev : olsa
-
41-Fussilet 44
fussilet : açıklandı
-
41-Fussilet 44
e : mi
-
41-Fussilet 44
a'cemiyyun : yabancı dil, Arapça olmayan
-
41-Fussilet 44
ve arabîyyun : ve Arap
-
41-Fussilet 44
huve : o
-
41-Fussilet 44
li ellezîne : onlar için
-
41-Fussilet 44
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
41-Fussilet 44
huden : hidayet
-
41-Fussilet 44
ve sifâun : ve şifa
-
41-Fussilet 44
vellezîne : ve onlar
-
41-Fussilet 44
lâ yû'minûne : mü'min olmazlar, îmân etmezler
-
41-Fussilet 44
ve huve : ve o
-
41-Fussilet 44
aleyhim : onlara
-
41-Fussilet 44
amen : körlüktür
-
41-Fussilet 44
ulâike : işte onlar
-
41-Fussilet 44
yunâdevne : seslenilir
-
41-Fussilet 44
mekânin : yer, mekân
-
41-Fussilet 45
ve lekad : ve andolsun
-
41-Fussilet 45
âteynâ : biz verdik
-
41-Fussilet 45
el kitâbe : kitap
-
41-Fussilet 45
fe : fakat
-
41-Fussilet 45
ihtulife : ihtilâf ettiler, anlaşmazlığa düştüler
-
41-Fussilet 45
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
41-Fussilet 45
kelimetun : söz
-
41-Fussilet 45
sebekat : geçti
-
41-Fussilet 45
rabbi-ke : senin Rabbin
-
41-Fussilet 45
le : elbette, mutlaka
-
41-Fussilet 45
kudiye : yerine getirildi, bitirildi
-
41-Fussilet 45
beyne-hum : onların arasında
-
41-Fussilet 45
ve inne-hum : ve muhakkak ki onlar
-
41-Fussilet 45
le : elbette, mutlaka
-
41-Fussilet 45
şekkin : şek, şüphe
-
41-Fussilet 46
men : kim
-
41-Fussilet 46
amile : yaptı, işledi
-
41-Fussilet 46
fe : böylece, artık
-
41-Fussilet 46
nefsi-hi : kendi nefsi
-
41-Fussilet 46
ve men : ve kim
-
41-Fussilet 46
esâe : kötülük yaptı, kötülük işledi
-
41-Fussilet 46
fe : böylece, artık
-
41-Fussilet 46
aleyhâ : kendi aleyhine
-
41-Fussilet 46
ve mâ : ve değil
-
41-Fussilet 46
rabbu-ke : senin Rabbın
-
41-Fussilet 46
el abîdi : kullar
-
41-Fussilet 47
ileyhi : ona
-
41-Fussilet 47
yureddu : döndürülür, reddedilir
-
41-Fussilet 47
ilmu es sâati : o saatin ilmi
-
41-Fussilet 47
ve mâ tahrucu : ve çıkmaz
-
41-Fussilet 47
semerâtin : ürünler, meyveler
-
41-Fussilet 47
ekmâmi-hâ : onun tomurcukları
-
41-Fussilet 47
ve mâ tahmilu : ve taşımaz, hamile kalmaz
-
41-Fussilet 47
ve lâ tedau : ve koyamaz, doğuramaz
-
41-Fussilet 47
ve yevme : ve gün
-
41-Fussilet 47
eyne : nerede
-
41-Fussilet 47
şurekâî : benim ortaklarım
-
41-Fussilet 47
âzennâ-ke \n(ezene) \n(âzene) : sana bildirdik, arz ettik \n: izin verdi \n: ilân etti, bildirdi
-
41-Fussilet 47
min şehîdin : bir şahit
-
41-Fussilet 48
ve dalle : ve saptı, uzaklaşıp gitti
-
41-Fussilet 48
yed'ûne : tapıyorlar
-
41-Fussilet 48
ve zannû : ve kuvvetle zannettiler (anladılar)
-
41-Fussilet 48
lehum : onlar için
-
41-Fussilet 49
lâ yes'emu : bıkmaz, usanmaz
-
41-Fussilet 49
el insânu : insan
-
41-Fussilet 49
el hayri : hayır
-
41-Fussilet 49
ve in : ve şâyet, eğer
-
41-Fussilet 49
messe-hu : ona dokundu
-
41-Fussilet 49
eş şerru : şerr, kötülük
-
41-Fussilet 49
fe yeûsun : o zaman yeise kapılır, üzülür
-
41-Fussilet 50
ve le : ve elbette, mutlaka
-
41-Fussilet 50
ezaknâ-hu : ona tattırdık
-
41-Fussilet 50
rahmeten : bir rahmet
-
41-Fussilet 50
darrâe : şiddetli darlık, zarar
-
41-Fussilet 50
messet-hu : ona dokundu
-
41-Fussilet 50
le : mutlaka, elbette
-
41-Fussilet 50
yekûlenne : mutlaka söyler
-
41-Fussilet 50
ve mâ ezunnu : ve ben sanmıyorum
-
41-Fussilet 50
es sâate : o saat
-
41-Fussilet 50
kâimeten : kaim olan, vuku olan
-
41-Fussilet 50
ve le in : ve eğer, şâyet
-
41-Fussilet 50
inne : muhakkak ki, mutlaka
-
41-Fussilet 50
inde-hu : onun yanında
-
41-Fussilet 50
le : mutlaka, gerçekten
-
41-Fussilet 50
el husnâ : güzellik
-
41-Fussilet 50
fe : böylece, artık, o zaman
-
41-Fussilet 50
le : elbette, mutlaka
-
41-Fussilet 50
nunebbi : haber vereceğiz
-
41-Fussilet 50
enne : olduğunu (muhakkak)
-
41-Fussilet 50
ellezîne : onlar
-
41-Fussilet 50
keferû : inkâr ettiler
-
41-Fussilet 50
ve le : ve elbette, mutlaka
-
41-Fussilet 50
nuzîkanne-hum : onlara mutlaka tattıracağız
-
41-Fussilet 51
ve izâ : ve olduğu zaman
-
41-Fussilet 51
en'amnâ : ni'met verdik
-
41-Fussilet 51
el insâni : insan
-
41-Fussilet 51
ve neâ bi cânibi-hi \n(ve neâ) \n(bi cânibi-hi) : ve yan çizdi \n: (ve uzaklaştı) \n: (yanına)
-
41-Fussilet 51
ve izâ : ve olduğu zaman
-
41-Fussilet 51
messe-hu : ona dokundu
-
41-Fussilet 51
eş şerru : şerr, kötülük
-
41-Fussilet 51
fe : böylece, artık
-
41-Fussilet 52
e : mı
-
41-Fussilet 52
reeytum : siz gördünüz
-
41-Fussilet 52
kâne : oldu
-
41-Fussilet 52
summe : sonra
-
41-Fussilet 52
kefertum : siz küfrettiniz
-
41-Fussilet 52
men : kim, kimse, kişi
-
41-Fussilet 52
edallu : daha dalâlette
-
41-Fussilet 52
mimmen (min men) : o kimseden
-
41-Fussilet 52
huve : o
-
41-Fussilet 53
se nurî-him : onlara göstereceğiz
-
41-Fussilet 53
el âfâkı : afak, ufuklar
-
41-Fussilet 53
ve fî : ve de, içinde
-
41-Fussilet 53
enfusi-him : onların nefsleri, kendi nefsleri
-
41-Fussilet 53
yetebeyyene : açıkça belli olur
-
41-Fussilet 53
lehum : onlara
-
41-Fussilet 53
enne-hu : onun olduğu
-
41-Fussilet 53
el hakku : hak
-
41-Fussilet 53
e ve lem yekfi : ve kâfi değil mi
-
41-Fussilet 53
bi rabbi-ke : senin Rabbin
-
41-Fussilet 53
enne-hu : onun olduğu
-
41-Fussilet 53
alâ kulli şey'in : herşeye
-
41-Fussilet 53
şehîdun : şahit
-
41-Fussilet 54
e lâ : (öyle) değil mi
-
41-Fussilet 54
inne-hum : muhakkak, gerçekten onlar
-
41-Fussilet 54
miryetin : şüphe
-
41-Fussilet 54
e lâ : (öyle) değil mi
-
41-Fussilet 54
inne-hu : muhakkak, gerçekten o
-
41-Fussilet 54
bi kulli şey'in : herşeyi
-
42-Şûrâ 3
kezâlike : işte böyle, böylece
-
42-Şûrâ 3
ileyke : sana
-
42-Şûrâ 3
ve ilâ ellezîne : ve onlara
-
42-Şûrâ 3
kabli-ke : senden önce
-
42-Şûrâ 3
el azîzu : azîz, üstün
-
42-Şûrâ 3
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
42-Şûrâ 4
lehu : onun
-
42-Şûrâ 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 4
ve mâ : ve şey
-
42-Şûrâ 4
el ardı : arz, yeryüzü, yer
-
42-Şûrâ 4
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 4
el aliyyu : âli, âlâ, çok yüce
-
42-Şûrâ 4
el azîmu : büyük
-
42-Şûrâ 5
tekâdu : neredeyse oluyordu, az kalsın oluyordu
-
42-Şûrâ 5
es semâvâtu : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 5
yetefattarne : parçalanıyor, ayrılıyor
-
42-Şûrâ 5
fevkı-hinne : onların üstünde
-
42-Şûrâ 5
ve el melâiketu : ve melekler
-
42-Şûrâ 5
yusebbihûne : tesbih ediyorlar
-
42-Şûrâ 5
ve yestagfirûne : ve istiğfar ediyorlar, mağfiret diliyorlar
-
42-Şûrâ 5
li men : o kimse için
-
42-Şûrâ 5
el ardı : arz, yeryüzü, yer
-
42-Şûrâ 5
e lâ : (öyle) değil mi
-
42-Şûrâ 5
inne : muhakkak ki, gerçekten
-
42-Şûrâ 5
allâhe : Allah
-
42-Şûrâ 5
huve : o
-
42-Şûrâ 5
el gafûru : gafûr, mağfiret eden
-
42-Şûrâ 5
er rahîmu : rahîm, rahîm esmasıyla tecelli eden
-
42-Şûrâ 6
ve ellezîne : ve onlar
-
42-Şûrâ 6
ittehazû : ittihaz ettiler, edindiler
-
42-Şûrâ 6
evliyâ : velîler, dostlar
-
42-Şûrâ 6
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
42-Şûrâ 6
ve mâ : ve değil
-
42-Şûrâ 6
ente : sen
-
42-Şûrâ 6
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
42-Şûrâ 6
bi vekîlin : vekil
-
42-Şûrâ 7
ve kezâlike : ve işte böyle, böylece
-
42-Şûrâ 7
evhaynâ : biz vahyettik
-
42-Şûrâ 7
ileyke : sana
-
42-Şûrâ 7
kur'ânen : Kur'ân
-
42-Şûrâ 7
arabiyyen : Arapça
-
42-Şûrâ 7
li tunzire : uyarman için
-
42-Şûrâ 7
umme el kurâ : şehirlerin anası
-
42-Şûrâ 7
ve men : ve kimse(ler)
-
42-Şûrâ 7
havle-hâ : onun etrafında
-
42-Şûrâ 7
ve tunzire : ve uyarırsın
-
42-Şûrâ 7
yevme el cem'i : toplanma günü
-
42-Şûrâ 7
lâ reybe : şüphe yoktur
-
42-Şûrâ 7
ferîkun : bir kısım, bir grup
-
42-Şûrâ 7
fî el cenneti : cennette
-
42-Şûrâ 7
ve ferîkun : ve bir kısım, bir grup
-
42-Şûrâ 7
fî es saîri : alevli ateş içinde, cehennemde
-
42-Şûrâ 8
ve lev : ve eğer
-
42-Şûrâ 8
şâe : diledi
-
42-Şûrâ 8
le : elbette, mutlaka
-
42-Şûrâ 8
ceale-hum : onları kıldı, yaptı
-
42-Şûrâ 8
ummeten : ümmet
-
42-Şûrâ 8
vâhıdeten : bir
-
42-Şûrâ 8
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
42-Şûrâ 8
men : kim, kimse
-
42-Şûrâ 8
yeşâu : diler
-
42-Şûrâ 8
rahmeti-hi : onun rahmeti
-
42-Şûrâ 8
ve ez zâlimûne : ve zalimler
-
42-Şûrâ 8
lehum : onlar için, onlara
-
42-Şûrâ 8
velîyyin : velî, dost
-
42-Şûrâ 8
ve lâ : ve yoktur
-
42-Şûrâ 9
em : yoksa
-
42-Şûrâ 9
ittehazû : edindiler
-
42-Şûrâ 9
evliyâe : velîler, dostlar
-
42-Şûrâ 9
fe : böylece, işte
-
42-Şûrâ 9
huve : o
-
42-Şûrâ 9
el velîyyu : velî, dost
-
42-Şûrâ 9
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 9
el mevtâ : ölüler
-
42-Şûrâ 9
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 9
alâ kulli şey'in : herşeye
-
42-Şûrâ 10
ve ma : ve şey
-
42-Şûrâ 10
ihteleftum : siz ihtilâfa düştünüz
-
42-Şûrâ 10
min şey'in : birşey
-
42-Şûrâ 10
fe : böylece, artık
-
42-Şûrâ 10
aleyhi : ona
-
42-Şûrâ 10
tevekkeltu : ben tevekkül ettim
-
42-Şûrâ 10
ve ileyhi : ve ona
-
42-Şûrâ 11
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 11
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
42-Şûrâ 11
ceale : kıldı, yaptı
-
42-Şûrâ 11
lekum : size, sizin için
-
42-Şûrâ 11
min enfusi-kum : kendi nefslerinizden
-
42-Şûrâ 11
ezvâcen : eşler
-
42-Şûrâ 11
ve min el en'âmi : ve hayvanlardan
-
42-Şûrâ 11
ezvâcen : eşler
-
42-Şûrâ 11
yezreu-kum : sizi çoğaltıp yayar
-
42-Şûrâ 11
leyse : değil
-
42-Şûrâ 11
ke misli-hi : onun misli gibi, onun eşi gibi
-
42-Şûrâ 11
şey'un : bir şey
-
42-Şûrâ 11
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 11
es semîu : en iyi işiten
-
42-Şûrâ 11
el basîru : en iyi gören
-
42-Şûrâ 12
lehu : onun
-
42-Şûrâ 12
mekâlîdu : anahtarlar
-
42-Şûrâ 12
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 12
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
42-Şûrâ 12
yebsutu : genişletir
-
42-Şûrâ 12
er rızka : rızık
-
42-Şûrâ 12
li men : o kimse için
-
42-Şûrâ 12
yeşâu : diler
-
42-Şûrâ 12
ve yakdiru : ve takdir eder, daraltır
-
42-Şûrâ 12
inne-hu : muhakkak ki o
-
42-Şûrâ 12
bi kulli şey'in : herşeyi
-
42-Şûrâ 13
şerea : şeriat kıldı
-
42-Şûrâ 13
lekum : size, sizin için
-
42-Şûrâ 13
min ed dîni : dînden
-
42-Şûrâ 13
ve ellezî : ve o
-
42-Şûrâ 13
evhaynâ : biz vahyettik
-
42-Şûrâ 13
ileyke : sana
-
42-Şûrâ 13
ve mâ vassaynâ : ve vasiyet ettiğimiz şey, farz kıldığımız şey
-
42-Şûrâ 13
ibrâhîme : İbrâhîm
-
42-Şûrâ 13
ve mûsâ : ve Musa
-
42-Şûrâ 13
ve îsâ : ve İsa
-
42-Şûrâ 13
en ekîmû : ikame etmeleri, ayakta, hayatta tutmaları
-
42-Şûrâ 13
ed dîne : dîn
-
42-Şûrâ 13
ve lâ teteferrekû : ve ayrılığa düşmeyin, fırkalara ayrılmayın
-
42-Şûrâ 13
kebure : büyük oldu, ağır geldi
-
42-Şûrâ 13
alâ el muşrikîne : müşriklere
-
42-Şûrâ 13
mâ ted'û-hum : onları davet ettiğin şey
-
42-Şûrâ 13
ileyhi : ona, kendisine
-
42-Şûrâ 13
yectebî : seçer
-
42-Şûrâ 13
ileyhi : ona, kendisine
-
42-Şûrâ 13
men : kimse, kişi
-
42-Şûrâ 13
yeşâu : diler
-
42-Şûrâ 13
ve yehdî : ve hidayete erdirir, ulaştırır
-
42-Şûrâ 13
ileyhi : ona, kendisine
-
42-Şûrâ 13
men : kimse, kişi
-
42-Şûrâ 14
ve mâ teferrekû : ve ayrılığa düşmediler, fırkalara ayrılmadılar
-
42-Şûrâ 14
mâ câe-hum : onlara gelen şey
-
42-Şûrâ 14
el ilmu : ilim
-
42-Şûrâ 14
bagyen : azgınlık
-
42-Şûrâ 14
beyne-hum : onların arasında, aralarında
-
42-Şûrâ 14
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
42-Şûrâ 14
kelimetun : kelime, söz
-
42-Şûrâ 14
sebekat : geçti
-
42-Şûrâ 14
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
42-Şûrâ 14
ilâ ecelin : bir ecele kadar, tayin edilmiş bir zamana kadar
-
42-Şûrâ 14
musemmen : belirlenmiş
-
42-Şûrâ 14
le : mutlaka, elbette
-
42-Şûrâ 14
kudıye : hükmedilir, hüküm verilir
-
42-Şûrâ 14
beyne-hum : onların arasında
-
42-Şûrâ 14
ve inne ellezîne : ve muhakkak ki onlar
-
42-Şûrâ 14
el kitâbe : kitap
-
42-Şûrâ 14
le : elbette, mutlaka
-
42-Şûrâ 14
şekkin : şek, şüphe
-
42-Şûrâ 15
fe li zâlike : işte bunun için
-
42-Şûrâ 15
fed'u (fe ud'u) : artık, bundan sonra davet et
-
42-Şûrâ 15
ve istekım : ve istikamet üzere ol
-
42-Şûrâ 15
kemâ : gibi
-
42-Şûrâ 15
umirte : sen emrolundun
-
42-Şûrâ 15
ve lâ tettebi' : ve tâbî olma
-
42-Şûrâ 15
ehvâe-hum : onların hevesleri
-
42-Şûrâ 15
ve kul : ve söyle, de
-
42-Şûrâ 15
âmentu : ben îmân ettim
-
42-Şûrâ 15
bi mâ enzele : indirilen şeye
-
42-Şûrâ 15
ve umirtu : ve ben emrolundum
-
42-Şûrâ 15
li a'dile : adil olmaya, adaletli olmaya
-
42-Şûrâ 15
beyne-kum : sizin aranızda
-
42-Şûrâ 15
ve rabbu-kum : ve sizin Rabbiniz
-
42-Şûrâ 15
lenâ : bize ait
-
42-Şûrâ 15
ve lekum : ve size ait
-
42-Şûrâ 15
lâ huccete : huccet, çekişme yoktur
-
42-Şûrâ 15
beyne-nâ : (bizim) aramızda
-
42-Şûrâ 15
ve beyne-kum : ve (sizin) aranızda
-
42-Şûrâ 15
yecmeu : toplar
-
42-Şûrâ 15
beyne-nâ : bizim aramızda
-
42-Şûrâ 15
ve ileyhi : ve ona
-
42-Şûrâ 15
el masîru : dönüş
-
42-Şûrâ 16
ve ellezîne : ve onlar
-
42-Şûrâ 16
yuhâccûne : tartışıyorlar
-
42-Şûrâ 16
mestucîbe (mâ istucîbe) : icabet edilen şey
-
42-Şûrâ 16
lehu : ona
-
42-Şûrâ 16
huccetu-hum : onların huccetleri, delilleri
-
42-Şûrâ 16
inde : yanında, katında
-
42-Şûrâ 16
ve aleyhim : ve onların üzerinde
-
42-Şûrâ 16
ve lehum : ve onları, ve onlar için vardır
-
42-Şûrâ 16
şedîdun : şiddetli
-
42-Şûrâ 17
ellezî : ki o
-
42-Şûrâ 17
enzele : indirdi
-
42-Şûrâ 17
el kitâbe : kitap
-
42-Şûrâ 17
bi el hakkı : hak ile
-
42-Şûrâ 17
ve el mîzâne : ve mizan
-
42-Şûrâ 17
ve mâ yudrîke \n(edrâ) : ve sana bildirmez, sen idrak edemezsin \n: (bildirdi)
-
42-Şûrâ 17
lealle : umulur ki, böylece, belki
-
42-Şûrâ 17
es sâate : o saat
-
42-Şûrâ 18
yesta'cilu : acele, çabuk isterler
-
42-Şûrâ 18
ellezîne : onlar
-
42-Şûrâ 18
lâ yû'minûne : mü'min olmazlar, inanmazlar
-
42-Şûrâ 18
ve ellezîne : ve onlar
-
42-Şûrâ 18
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
42-Şûrâ 18
muşfikûne : korkanlar
-
42-Şûrâ 18
ve ya'lemûne : ve bilirler
-
42-Şûrâ 18
enne-hâ : onun olduğunu
-
42-Şûrâ 18
el hakku : hak, gerçek
-
42-Şûrâ 18
e lâ : değil mi
-
42-Şûrâ 18
inne : muhakkak ki
-
42-Şûrâ 18
ellezîne : onlar
-
42-Şûrâ 18
yumârûne : şüphe ederler, mücâdele ederler
-
42-Şûrâ 18
es sâati : o saat
-
42-Şûrâ 18
le : muhakkak, gerçekten
-
42-Şûrâ 19
yerzuku : rızıklandırır
-
42-Şûrâ 19
men : kimse, kişi
-
42-Şûrâ 19
yeşâu : diler
-
42-Şûrâ 19
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 19
el kavîyyu : kavi, kuvvetli
-
42-Şûrâ 19
el azîzu : azîz, yüce ve şerefli
-
42-Şûrâ 20
men : kim, kimse
-
42-Şûrâ 20
kâne : oldu
-
42-Şûrâ 20
harse : ekin, hasat, kazanç
-
42-Şûrâ 20
el âhireti : ahiret
-
42-Şûrâ 20
nezid : biz artırırız
-
42-Şûrâ 20
lehu : ona, onun için
-
42-Şûrâ 20
ve men : ve kim, kimse
-
42-Şûrâ 20
kâne : oldu
-
42-Şûrâ 20
harse : ekin, hasat, kazanç
-
42-Şûrâ 20
ed dunyâ : dünya
-
42-Şûrâ 20
ve mâ : ve yoktur
-
42-Şûrâ 20
lehu : onun, ona
-
42-Şûrâ 20
fî el âhireti : ahirette
-
42-Şûrâ 21
em : yoksa
-
42-Şûrâ 21
lehum : onlara, onlar için
-
42-Şûrâ 21
şurekâu : ortaklar
-
42-Şûrâ 21
şeraû : şeriat kıldılar
-
42-Şûrâ 21
lehum : onlara
-
42-Şûrâ 21
ed dîni : dîn
-
42-Şûrâ 21
lem ye'zen : izin vermedi
-
42-Şûrâ 21
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
42-Şûrâ 21
kelimetu : kelime
-
42-Şûrâ 21
el faslı : ayırma, hüküm verme
-
42-Şûrâ 21
le : mutlaka, gerçekten
-
42-Şûrâ 21
kudiye : hüküm verildi
-
42-Şûrâ 21
beyne-hum : onların arasında
-
42-Şûrâ 21
ve inne : ve muhakkak ki
-
42-Şûrâ 21
ez zâlimîne : zalimler
-
42-Şûrâ 21
lehum : onlara, onlar için
-
42-Şûrâ 21
elîmun : elîm, acı
-
42-Şûrâ 22
terâ : görürsün
-
42-Şûrâ 22
ez zâlimîne : zalimler
-
42-Şûrâ 22
muşfikîne : korkanlar
-
42-Şûrâ 22
kesebû : kazandılar
-
42-Şûrâ 22
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 22
ve ellezîne : ve onlar
-
42-Şûrâ 22
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
42-Şûrâ 22
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
42-Şûrâ 22
el cennâti : cennetler
-
42-Şûrâ 22
lehum : onlara, onlar için
-
42-Şûrâ 22
yeşâûne : dilerler
-
42-Şûrâ 22
inde : yanında, katında
-
42-Şûrâ 22
zâlike : işte bu
-
42-Şûrâ 22
huve : o
-
42-Şûrâ 22
el fadlu el kebîru : fazlul kebir, büyük fazl
-
42-Şûrâ 23
zâlike : işte bu
-
42-Şûrâ 23
ellezî : onlar
-
42-Şûrâ 23
yubeşşiru : müjdeliyor
-
42-Şûrâ 23
ibâde-hu : onun kulları
-
42-Şûrâ 23
ellezîne : onlar
-
42-Şûrâ 23
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
42-Şûrâ 23
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici amel işlediler
-
42-Şûrâ 23
lâ es'elu-kum : sizden istemiyorum
-
42-Şûrâ 23
aleyhi : ona, ona karşı
-
42-Şûrâ 23
ecren : ecir, ücret
-
42-Şûrâ 23
el meveddete : sevgi, muhabbet, dostluk
-
42-Şûrâ 23
fî el kurbâ : yakınlıkta
-
42-Şûrâ 23
ve men : ve kim
-
42-Şûrâ 23
yakterif : işlerse
-
42-Şûrâ 23
haseneten : hasene, iyilik, sevap
-
42-Şûrâ 23
nezid : artırırız
-
42-Şûrâ 23
lehu : ona
-
42-Şûrâ 23
husnen : iyilik, güzellik
-
42-Şûrâ 23
inne : muhakkak
-
42-Şûrâ 23
allâhe : Allah
-
42-Şûrâ 23
şekûrun : şükredene karşılığını veren, şükredilen
-
42-Şûrâ 24
em : yoksa
-
42-Şûrâ 24
yekûlûne : diyorlar
-
42-Şûrâ 24
ifterâ : iftira attı, uydurdu
-
42-Şûrâ 24
keziben : yalan
-
42-Şûrâ 24
fe : böylece, bununla birlikte
-
42-Şûrâ 24
yeşei allâhu : Allah dilerse
-
42-Şûrâ 24
kalbi-ke : senin kalbin
-
42-Şûrâ 24
ve yemhu : ve siler, mahveder, yok eder
-
42-Şûrâ 24
el bâtıla : bâtıl
-
42-Şûrâ 24
ve yuhıkku : ve gerçekleştirir
-
42-Şûrâ 24
el hakka : hakkı
-
42-Şûrâ 24
bi kelimâti-hi : onun (kendi) kelimeleriyle, sözleriyle
-
42-Şûrâ 24
inne-hu : muhakkak ki o
-
42-Şûrâ 24
bi zâti es sudûri : gönüllerde olanı
-
42-Şûrâ 25
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 25
ellezî : ki o
-
42-Şûrâ 25
yakbelu : kabul eder
-
42-Şûrâ 25
et tevbete : tövbe
-
42-Şûrâ 25
ve ya'fû an : ve affeder
-
42-Şûrâ 25
es seyyiâti : seyyiat, kötülük, günah
-
42-Şûrâ 25
ve ya'lemu : ve bilir
-
42-Şûrâ 25
tef'alûne : yapıyorsunuz
-
42-Şûrâ 26
ve yestecîbu : ve icabet eder, kabul eder
-
42-Şûrâ 26
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
42-Şûrâ 26
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici amel işleyen
-
42-Şûrâ 26
ve yezîdu-hum : ve onlara artır
-
42-Şûrâ 26
ve el kâfirûne : ve kâfirler, inkâr edenler
-
42-Şûrâ 26
lehum : onlar içindir
-
42-Şûrâ 26
şedîdun : şiddetli
-
42-Şûrâ 27
ve lev : ve şâyet, eğer
-
42-Şûrâ 27
beseta : genişletti
-
42-Şûrâ 27
er rızka : rızık
-
42-Şûrâ 27
le : mutlaka
-
42-Şûrâ 27
begav : azdılar
-
42-Şûrâ 27
fî el ardı : yeryüzünde
-
42-Şûrâ 27
ve lâkin : ve fakat
-
42-Şûrâ 27
yunezzilu : indirir
-
42-Şûrâ 27
bi kaderin : miktar, ölçü ile
-
42-Şûrâ 27
mâ yeşâu : dilediği
-
42-Şûrâ 27
inne-hu : muhakkak ki o
-
42-Şûrâ 28
ve huve ellezî : ve o ki
-
42-Şûrâ 28
yunezzilu : indirir
-
42-Şûrâ 28
el gayse : yağmur
-
42-Şûrâ 28
mâ kanetû : ümit kestikleri şey
-
42-Şûrâ 28
ve yenşuru : ve yayar
-
42-Şûrâ 28
rahmete-hu : rahmetini
-
42-Şûrâ 28
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 28
el velîyyu : velî, dost
-
42-Şûrâ 28
el hamîdu : hamid, övülmeye lâyık olan
-
42-Şûrâ 29
ve min âyâti-hi : ve onun âyetlerinden
-
42-Şûrâ 29
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 29
ve el ardı : ve arz, yer
-
42-Şûrâ 29
ve mâ : ve şey
-
42-Şûrâ 29
besse : yaydı, dağıttı
-
42-Şûrâ 29
min dâbbetin : dabbeden, hayvandan, canlıdan
-
42-Şûrâ 29
ve huve : ve o
-
42-Şûrâ 29
alâ cem'i-him : onların hepsi üzerine
-
42-Şûrâ 29
yeşâu : diledi
-
42-Şûrâ 30
ve mâ : ve o şey
-
42-Şûrâ 30
esâbe-kum : size isabet etti
-
42-Şûrâ 30
min musîbetin : musîbetten, bir musîbet
-
42-Şûrâ 30
fe : işte o
-
42-Şûrâ 30
kesebet : kazandı
-
42-Şûrâ 30
eydî-kum : elleriniz
-
42-Şûrâ 30
ve ya'fû : ve affeder
-
42-Şûrâ 30
an kesîrin : çoğundan
-
42-Şûrâ 31
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
42-Şûrâ 31
bi mu'cizîne : aciz bırakacak olanlar, bırakanlar
-
42-Şûrâ 31
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
42-Şûrâ 31
ve mâ : ve yoktur
-
42-Şûrâ 31
lekum : sizin için
-
42-Şûrâ 31
min veliyyin : bir velî, dost
-
42-Şûrâ 31
ve lâ : ve yoktur
-
42-Şûrâ 32
ve min : ve den
-
42-Şûrâ 32
el cevâri : gemiler
-
42-Şûrâ 32
el bahri : deniz
-
42-Şûrâ 32
ke : gibi
-
42-Şûrâ 32
el a'lâmi : yüksek dağlar
-
42-Şûrâ 33
yeşe' : diler
-
42-Şûrâ 33
er rîha : rüzgâr
-
42-Şûrâ 33
fe : böylece
-
42-Şûrâ 33
yazlelne : olurlar, kalırlar
-
42-Şûrâ 33
revâkide : yürümeyen, hareketsiz, sabit duran
-
42-Şûrâ 33
inne : muhakkak ki
-
42-Şûrâ 33
zâlike : bu
-
42-Şûrâ 33
le : elbette, mutlaka
-
42-Şûrâ 33
şekûrin : çok şükredenler
-
42-Şûrâ 34
ev : veya
-
42-Şûrâ 34
yûbık-hunne \n(vebeka) : onları helâk eder, helâke sürükler \n: (helâk etti)
-
42-Şûrâ 34
kesebû : kazandılar
-
42-Şûrâ 34
ve ya'fu an : ve affeder
-
42-Şûrâ 34
kesîrin : çoğu
-
42-Şûrâ 35
ve ya'leme (ya'lem) : ve bilsinler
-
42-Şûrâ 35
ellezîne : onlar
-
42-Şûrâ 35
yucâdilûne : mücâdele ederler
-
42-Şûrâ 35
mâ lehum : onlar için yoktur
-
42-Şûrâ 36
fe : işte böylece
-
42-Şûrâ 36
min şey'in : bir şeyden
-
42-Şûrâ 36
fe : böylece, artık
-
42-Şûrâ 36
metâu : meta, faydalanılacak mal
-
42-Şûrâ 36
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
42-Şûrâ 36
ve mâ : ve şey
-
42-Şûrâ 36
inde : yanında, katında
-
42-Şûrâ 36
ve ebkâ : ve bâki, daha kalıcı
-
42-Şûrâ 36
li ellezîne : onlar için
-
42-Şûrâ 36
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
42-Şûrâ 36
ve alâ rabbi-him : ve Rab'lerine
-
42-Şûrâ 36
yetevekkelûne : tevekkül ederler
-
42-Şûrâ 37
ve ellezîne : ve onlar
-
42-Şûrâ 37
yectenibûne : kaçınırlar, sakınırlar
-
42-Şûrâ 37
kebâire el ismi : günahların büyükleri
-
42-Şûrâ 37
ve el fevâhışe : ve fuhuşlar (kötülükler, zina, şirk, katletmek vb)
-
42-Şûrâ 37
ve izâ : ve olduğu zaman
-
42-Şûrâ 37
yagfirûne : affederler, bağışlarlar
-
42-Şûrâ 38
ve ellezîne : ve onlar
-
42-Şûrâ 38
ve ekâmu : ve ikame ettiler
-
42-Şûrâ 38
es salâte : namaz
-
42-Şûrâ 38
ve emru-hum : ve onların işleri
-
42-Şûrâ 38
beyne-hum : aralarında
-
42-Şûrâ 38
ve mimmâ (min mâ) : ve o şeyden
-
42-Şûrâ 38
rezaknâ-hum : onları rızıklandırdık
-
42-Şûrâ 38
yunfikûne : infâk ederler
-
42-Şûrâ 39
ve ellezîne : ve onlar
-
42-Şûrâ 39
esâbe-hum : onlara isabet etti
-
42-Şûrâ 39
el bagyu : saldırı, tecavüz, haddi aşma
-
42-Şûrâ 39
yentesırûne : yardımlaşırlar
-
42-Şûrâ 40
ve cezâu : ve ceza
-
42-Şûrâ 40
seyyietin : bir kötülük, bir günah
-
42-Şûrâ 40
seyyietun : bir kötülük, bir günah
-
42-Şûrâ 40
fe : artık, fakat
-
42-Şûrâ 40
men : kim
-
42-Şûrâ 40
ve asleha : ve ıslâh etti
-
42-Şûrâ 40
fe : böylece
-
42-Şûrâ 40
ecru-hu : onun ecri
-
42-Şûrâ 40
inne-hu : muhakkak ki o
-
42-Şûrâ 40
ez zâlimîne : zalimler
-
42-Şûrâ 41
ve le : ve elbette, gerçekten
-
42-Şûrâ 41
men : kim, kimse
-
42-Şûrâ 41
intesare : yardımlaşır, hakkını alır
-
42-Şûrâ 41
ba'de : sonra
-
42-Şûrâ 41
fe : böylece
-
42-Şûrâ 41
ulâike : işte onlar
-
42-Şûrâ 41
mâ aleyhim : onların üzerine yoktur
-
42-Şûrâ 41
min sebîlin : bir sebîl, bir yol
-
42-Şûrâ 42
innemâ : fakat
-
42-Şûrâ 42
es sebîlu : yol
-
42-Şûrâ 42
alâ ellezîne : onların üzerine
-
42-Şûrâ 42
yazlimûne : zulmederler
-
42-Şûrâ 42
en nâse : insanlar
-
42-Şûrâ 42
ve yebgûne : ve azgınlık ediyorlar, zorbalık yapıyorlar
-
42-Şûrâ 42
el ardı : arz, yer
-
42-Şûrâ 42
bi gayri el hakkı : haksız yere
-
42-Şûrâ 42
ulâike : işte onlar
-
42-Şûrâ 42
lehum : onlar için vardır
-
42-Şûrâ 42
elîmun : elîm, acı
-
42-Şûrâ 43
ve le : ve elbette, gerçekten
-
42-Şûrâ 43
men : kim, kimse
-
42-Şûrâ 43
sabere : sabretti
-
42-Şûrâ 43
ve gafere : ve affetti, bağışladı
-
42-Şûrâ 43
inne : muhakkak ki, gerçekten
-
42-Şûrâ 43
zâlike : bu
-
42-Şûrâ 43
le : elbette, gerçekten
-
42-Şûrâ 43
el umûri : işler
-
42-Şûrâ 44
ve men : ve kim, kimse
-
42-Şûrâ 44
fe : böylece
-
42-Şûrâ 44
mâ lehu : onun için yoktur
-
42-Şûrâ 44
min veliyyin : velîden, dosttan
-
42-Şûrâ 44
ve terâ : ve görürsün
-
42-Şûrâ 44
ez zâlimîne : zalimler
-
42-Şûrâ 44
lemmâ : olduğu zaman
-
42-Şûrâ 44
reevu : gördüler
-
42-Şûrâ 44
el azâbe : azap
-
42-Şûrâ 44
yekûlûne : diyorlar
-
42-Şûrâ 44
hel : var mı
-
42-Şûrâ 44
ilâ mereddin : geri dönüşe
-
42-Şûrâ 44
min sebîlin : bir yol
-
42-Şûrâ 45
ve terâ-hum : ve onları görürsün
-
42-Şûrâ 45
yu'redûne : arz olunurken
-
42-Şûrâ 45
aleyhâ : ona
-
42-Şûrâ 45
hâşiîne : boyun eğmiş olarak
-
42-Şûrâ 45
min ez zulli : zilletten
-
42-Şûrâ 45
yenzurûne : bakarlar
-
42-Şûrâ 45
ve kâle : ve dedi
-
42-Şûrâ 45
ellezîne : onlar
-
42-Şûrâ 45
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
42-Şûrâ 45
inne : muhakkak
-
42-Şûrâ 45
el hâsirîn : hüsrana düşenler, hüsranda olanlar
-
42-Şûrâ 45
ellezîne : onlar
-
42-Şûrâ 45
enfuse-hum : kendileri
-
42-Şûrâ 45
ve ehlî-him : ve onların aileleri (kendi aileleri)
-
42-Şûrâ 45
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
42-Şûrâ 45
e lâ : (öyle) değil mi
-
42-Şûrâ 45
inne : muhakkak
-
42-Şûrâ 45
ez zâlimîne : zalimler
-
42-Şûrâ 46
ve mâ kâne : ve olmadı, yoktur
-
42-Şûrâ 46
lehum : onlar için, onların
-
42-Şûrâ 46
min evliyâe : (velîlerden, dostlardan) bir dost
-
42-Şûrâ 46
yensurûne-hum : onlara yardım eder
-
42-Şûrâ 46
ve men : ve kim, kimse
-
42-Şûrâ 46
fe : artık
-
42-Şûrâ 46
mâ lehu : onun için yoktur
-
42-Şûrâ 46
min sebîlin : bir yol
-
42-Şûrâ 47
istecîbû : icabet edin
-
42-Şûrâ 47
en ye'tiye : gelmesi
-
42-Şûrâ 47
yevmun : gün
-
42-Şûrâ 47
lâ meredde : geri döndürülmeyecek olan
-
42-Şûrâ 47
lehu : onu
-
42-Şûrâ 47
mâ lekum : sizin için yoktur
-
42-Şûrâ 47
min melcein : (sığınaklardan) bir sığınak
-
42-Şûrâ 47
yevmeizin : izin günü
-
42-Şûrâ 47
ve mâ lekum : ve sizin için yoktur
-
42-Şûrâ 47
min nekîrin : bir inkâr
-
42-Şûrâ 48
fe : bundan sonra
-
42-Şûrâ 48
a'redû : yüz çevirdiler
-
42-Şûrâ 48
fe : oysa, halbuki
-
42-Şûrâ 48
mâ erselnâ-ke : seni göndermedik
-
42-Şûrâ 48
aleyhim : onların üzerine
-
42-Şûrâ 48
aleyke : senin üzerinde
-
42-Şûrâ 48
el belâgu : tebliğ
-
42-Şûrâ 48
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
42-Şûrâ 48
izâ ezaknâ : tattırdığımız zaman
-
42-Şûrâ 48
el insâne : insan
-
42-Şûrâ 48
rahmeten : bir rahmet
-
42-Şûrâ 48
feriha : ferahladı, sevindi
-
42-Şûrâ 48
ve in : ve şâyet, eğer
-
42-Şûrâ 48
seyyietun : bir kötülük
-
42-Şûrâ 48
kaddemet : takdim etti, yaptı
-
42-Şûrâ 48
eydî-him : onların elleri
-
42-Şûrâ 48
fe : işte o zaman
-
42-Şûrâ 48
inne : muhakkak
-
42-Şûrâ 48
el insâne : insan
-
42-Şûrâ 48
kefûrun : kefur, inkâr eden, nankör
-
42-Şûrâ 49
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 49
ve el ardı : ve arz, yer
-
42-Şûrâ 49
mâ yeşâu : dilediği şey
-
42-Şûrâ 49
yehebu : bağışlar
-
42-Şûrâ 49
li men : kimseye
-
42-Şûrâ 49
yeşâu : diler
-
42-Şûrâ 49
inâsen : kızlar
-
42-Şûrâ 49
ve yehebu : ve bağışlar
-
42-Şûrâ 49
li men : kimseye
-
42-Şûrâ 49
yeşâu : diler
-
42-Şûrâ 49
ez zukûra : erkekler
-
42-Şûrâ 50
ev : veya
-
42-Şûrâ 50
yuzevvicu-hum : onları çift, ikili yapar
-
42-Şûrâ 50
zukrânen : erkekler olarak
-
42-Şûrâ 50
ve inâsen : ve kızlar (dişiler) olarak
-
42-Şûrâ 50
ve yec'alu : ve kılar, yapar
-
42-Şûrâ 50
men : kimse
-
42-Şûrâ 50
yeşâu : diler
-
42-Şûrâ 50
akîmen : kısır
-
42-Şûrâ 50
inne-hu : muhakkak ki o
-
42-Şûrâ 51
ve mâ kâne : ve yoktur, olmamıştır
-
42-Şûrâ 51
li beşerin : bir beşerin, bir insanın, bir insan için
-
42-Şûrâ 51
en yukellime-hu : onunla konuşması
-
42-Şûrâ 51
vahyen : vahiy
-
42-Şûrâ 51
ev : veya
-
42-Şûrâ 51
min verâi : arkasından
-
42-Şûrâ 51
ev : veya, ya da
-
42-Şûrâ 51
yursile : gönderir
-
42-Şûrâ 51
resûlen : bir resûl
-
42-Şûrâ 51
fe : o zaman, böylece
-
42-Şûrâ 51
yûhıye : vahyeder
-
42-Şûrâ 51
mâ yeşâu : dilediği şey
-
42-Şûrâ 51
inne-hu : muhakkak ki o
-
42-Şûrâ 52
ve kezâlike : ve işte böylece
-
42-Şûrâ 52
evhaynâ : vahyettik
-
42-Şûrâ 52
ileyke : sana
-
42-Şûrâ 52
emri-nâ : bizim emrimiz
-
42-Şûrâ 52
mâ kunte tedrî : sen bilmiyordun
-
42-Şûrâ 52
el kitâbu : kitap
-
42-Şûrâ 52
ve lâ : ve olmaz, değil
-
42-Şûrâ 52
ve lâkin : ve fakat
-
42-Şûrâ 52
cealnâ-hu : onu kıldık, yaptık
-
42-Şûrâ 52
nûren : nur
-
42-Şûrâ 52
nehdî : hidayete erdiririz
-
42-Şûrâ 52
men : kimse, kişi
-
42-Şûrâ 52
neşâu : dileriz
-
42-Şûrâ 52
ve inne-ke : ve muhakkak sen
-
42-Şûrâ 52
le : mutlaka
-
42-Şûrâ 52
tehdî : sen hidayet ediyorsun, ulaştırıyorsun
-
42-Şûrâ 52
sırâtın mustekîmin : sıratı mustakîm
-
42-Şûrâ 53
ellezî : ki o
-
42-Şûrâ 53
lehu : onun
-
42-Şûrâ 53
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 53
ve mâ : ve şey, ne
-
42-Şûrâ 53
el ardı : arz, yer
-
42-Şûrâ 53
e lâ : değil mi
-
42-Şûrâ 53
tesîru : seyreder, gider, döner, ulaşır
-
42-Şûrâ 53
el umûru : işler
-
43-Zuhruf 2
ve el kitâbi : ve kitaba andolsun
-
43-Zuhruf 2
el mubîni : açıklanmış olan, apaçık
-
43-Zuhruf 3
cealnâ-hu : onu kıldık
-
43-Zuhruf 3
kur'ânen : bir Kur'ân
-
43-Zuhruf 3
arabiyyen : Arapça
-
43-Zuhruf 3
lealle-kum : umulur ki siz
-
43-Zuhruf 3
ta'kılûne : akıl edersiniz
-
43-Zuhruf 4
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
43-Zuhruf 4
ummi el kitâbi : ümmül kitap, ana kitap
-
43-Zuhruf 4
ledey-nâ : katımızda
-
43-Zuhruf 4
le : elbette, gerçekten
-
43-Zuhruf 5
e : mi
-
43-Zuhruf 5
fe : o zaman, öyleyse
-
43-Zuhruf 5
ez zikre : zikir
-
43-Zuhruf 5
en kuntum : sizin olmanız
-
43-Zuhruf 5
kavmen : bir kavim
-
43-Zuhruf 5
musrifîne : müsrif, haddi aşan
-
43-Zuhruf 6
ve kem : ve nice, ne kadar
-
43-Zuhruf 6
erselnâ : biz gönderdik
-
43-Zuhruf 6
min nebiyyin : nebîlerden, peygamberlerden
-
43-Zuhruf 6
fî el evvelîne : evvelkilerin arasında, içinde
-
43-Zuhruf 7
ve mâ ye'tî-him : ve onlara gelmedi
-
43-Zuhruf 7
min nebiyyin : (nebîlerden) bir nebî, bir peygamber
-
43-Zuhruf 7
yestehziûne : alay ederler
-
43-Zuhruf 8
fe : o zaman, bu sebeple
-
43-Zuhruf 8
ehleknâ : helâk ettik
-
43-Zuhruf 8
eşedde : daha şiddetli, daha güçlü
-
43-Zuhruf 8
batşen : şiddetle yakalayarak, intikam alarak
-
43-Zuhruf 8
ve medâ : ve oldu geçti
-
43-Zuhruf 8
meselu : mesele, örnek, durum
-
43-Zuhruf 8
el evvelîne : evvelkiler, öncekiler
-
43-Zuhruf 9
ve le : ve gerçekten, elbette, muhakkak
-
43-Zuhruf 9
seelte-hum : sen onlara sordun
-
43-Zuhruf 9
men : kim
-
43-Zuhruf 9
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 9
ve el arda : ve arz, yer
-
43-Zuhruf 9
le : elbette, mutlaka
-
43-Zuhruf 9
yekûlunne : derler
-
43-Zuhruf 9
halaka-hunne : onları yarattı
-
43-Zuhruf 9
el azîz : azîz, yüce ve üstün, izzet sahibi
-
43-Zuhruf 9
el alîmu : alîm, en iyi bilen
-
43-Zuhruf 10
ellezî : ki o
-
43-Zuhruf 10
ceale : kıldı, yaptı
-
43-Zuhruf 10
lekum : size, sizin için
-
43-Zuhruf 10
el arda : arz, yeryüzü, yer
-
43-Zuhruf 10
mehden : beşik, döşek
-
43-Zuhruf 10
ve ceale : ve kıldı, yaptı
-
43-Zuhruf 10
lekum : size, sizin için
-
43-Zuhruf 10
subulen : sebîller, yollar
-
43-Zuhruf 10
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
43-Zuhruf 10
tehtedûne : hidayete ererler
-
43-Zuhruf 11
ve ellezî : ve o ki, o ...dır
-
43-Zuhruf 11
nezzele : indirdi
-
43-Zuhruf 11
min es semâi : semadan, gökten
-
43-Zuhruf 11
mâen : su
-
43-Zuhruf 11
bi kaderin : takdir edilmiş bir ölçü ile
-
43-Zuhruf 11
fe : böylece
-
43-Zuhruf 11
enşer-nâ : yetiştirdik
-
43-Zuhruf 11
beldeten : belde, ülke
-
43-Zuhruf 11
meyten : ölü, cansız
-
43-Zuhruf 11
kezâlike : işte bunun gibi
-
43-Zuhruf 11
tuhrecûne : çıkarılacaksınız
-
43-Zuhruf 12
ve ellezî : ve o ki, o ...dır
-
43-Zuhruf 12
el ezvâce : çiftler, eşler
-
43-Zuhruf 12
kulle-hâ : onun hepsi
-
43-Zuhruf 12
ve ceale : ve kıldı, yaptı
-
43-Zuhruf 12
lekum : sizin için
-
43-Zuhruf 12
min el fulki : gemilerden
-
43-Zuhruf 12
ve el en'âmi : ve hayvanlar
-
43-Zuhruf 12
terkebûne : binersiniz
-
43-Zuhruf 13
li testevû : yerleşmeniz için
-
43-Zuhruf 13
summe tezkurû : sonra zikredin
-
43-Zuhruf 13
ni'mete : ni'met
-
43-Zuhruf 13
izâ isteveytum : yerleştiğiniz zaman
-
43-Zuhruf 13
aleyhi : onun üzerine, ona
-
43-Zuhruf 13
ve tekûlû : ve deyin, söyleyin
-
43-Zuhruf 13
subhâne : sübhan, herşeyden münezzeh
-
43-Zuhruf 13
ellezî : ki o
-
43-Zuhruf 13
sehhare : musahhar, emre amade kıldı
-
43-Zuhruf 13
lenâ : bizim için, bize
-
43-Zuhruf 13
ve mâ kunnâ : ve biz olmazdık
-
43-Zuhruf 13
lehu : onu, ona
-
43-Zuhruf 13
mukrinîne : gücü yetenler, güç yetirenler
-
43-Zuhruf 14
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
43-Zuhruf 14
le : mutlaka
-
43-Zuhruf 14
munkalibûne : dönenler, dönecek olanlar
-
43-Zuhruf 15
ve cealû : ve kıldılar
-
43-Zuhruf 15
lehu : ona
-
43-Zuhruf 15
cuz'en : cüz, bir kısım
-
43-Zuhruf 15
inne : muhakkak
-
43-Zuhruf 15
el insâne : insan
-
43-Zuhruf 15
le : elbette, mutlaka, gerçekten
-
43-Zuhruf 15
kefûrun : kefur, nankör, inkâr edici
-
43-Zuhruf 16
em : yoksa, veya
-
43-Zuhruf 16
ittehaze : edindi
-
43-Zuhruf 16
benâtin : kız çocukları
-
43-Zuhruf 16
ve asfâ-kum : ve sizin için seçti, tercih etti
-
43-Zuhruf 16
bi el benîne : erkek çocukları
-
43-Zuhruf 17
ve izâ : ve olduğu zaman
-
43-Zuhruf 17
buşşire : müjdelendi
-
43-Zuhruf 17
ehadu-hum : onlardan birisi
-
43-Zuhruf 17
darabe (meselen) : örnek verdi, isnad etti
-
43-Zuhruf 17
li er rahmâni : Rahmân'a
-
43-Zuhruf 17
(darabe) meselen : örnek verdi, isnad etti
-
43-Zuhruf 17
zalle : gölgeledi, oldu
-
43-Zuhruf 17
vechu-hu : onun yüzü
-
43-Zuhruf 17
musvedden : siyahlaşmış olan, kararmış olan
-
43-Zuhruf 17
ve huve : ve o
-
43-Zuhruf 17
kezîmun : öfke, hiddet
-
43-Zuhruf 18
e : mi
-
43-Zuhruf 18
ve men : ve kimse
-
43-Zuhruf 18
yuneşşeu : büyütülür, yetiştirilir
-
43-Zuhruf 18
fî el hilyeti : ziynet içinde, süs eşyaları arasında
-
43-Zuhruf 18
ve huve : ve o
-
43-Zuhruf 18
fî el hisâmi : mücâdele içinde, mücâdelede
-
43-Zuhruf 19
ve cealû : ve kıldılar, yaptılar
-
43-Zuhruf 19
el melâikete : melekler
-
43-Zuhruf 19
ellezîne : ki onlar
-
43-Zuhruf 19
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 19
inâsen : dişiler
-
43-Zuhruf 19
e : mi
-
43-Zuhruf 19
şehidû : şahit oldular
-
43-Zuhruf 19
se-tuktebu : yazılacak
-
43-Zuhruf 19
şehâdetu-hum : onların şehadetleri, şahitlikleri
-
43-Zuhruf 19
ve yus'elûne : ve sorulacaklar, sorgulanacaklar
-
43-Zuhruf 20
ve kâlû : ve dediler
-
43-Zuhruf 20
lev : şâyet, eğer
-
43-Zuhruf 20
şâe : diledi
-
43-Zuhruf 20
er rahmânu : Rahmân
-
43-Zuhruf 20
mâ abednâ-hum : biz onlara tapmazdık
-
43-Zuhruf 20
mâ lehum : onların yoktur
-
43-Zuhruf 20
bi zâlike : bunda
-
43-Zuhruf 20
yahrusûne : yalan söylüyorlar, uyduruyorlar
-
43-Zuhruf 21
em : yoksa, veya
-
43-Zuhruf 21
âteynâ-hum : biz onlara verdik
-
43-Zuhruf 21
kitâben : bir kitap
-
43-Zuhruf 21
fe : böylece
-
43-Zuhruf 21
mustemsikûne : tutunanlar, sarılanlar
-
43-Zuhruf 22
bel : hayır
-
43-Zuhruf 22
vecednâ : bulduk
-
43-Zuhruf 22
âbâe-nâ : bizim babalarımız, atalarımız
-
43-Zuhruf 22
ummetin : bir ümmet, dîn
-
43-Zuhruf 22
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
43-Zuhruf 22
muhtedûne : hidayete erenler
-
43-Zuhruf 23
ve kezâlike : ve böylece, ve bunun gibi
-
43-Zuhruf 23
mâ erselnâ : biz göndermedik
-
43-Zuhruf 23
min kabli-ke : senden önce
-
43-Zuhruf 23
fî karyetin : bir beldenin içine, beldeye, ülkeye
-
43-Zuhruf 23
min nezîrin : bir nezir, uyarıcı
-
43-Zuhruf 23
kâle : dedi
-
43-Zuhruf 23
mutrefû-hâ : onun refah içinde olanları
-
43-Zuhruf 23
vecednâ : biz bulduk
-
43-Zuhruf 23
âbâe-nâ : babalarımız, atalarımız
-
43-Zuhruf 23
alâ ummetin : bir ümmet (dîn) üzerinde
-
43-Zuhruf 23
ve innâ : ve muhakkak biz
-
43-Zuhruf 23
muktedûne : tâbî olanlar, yolunda olanlar
-
43-Zuhruf 24
kâle : dedi
-
43-Zuhruf 24
e ve lev : ve olsa da mı
-
43-Zuhruf 24
bi ehdâ : daha çok hidayete erdireni
-
43-Zuhruf 24
vecedtum : siz buldunuz
-
43-Zuhruf 24
aleyhi : onun üzerinde
-
43-Zuhruf 24
âbâe-kum : sizin babalarınız, atalarınız
-
43-Zuhruf 24
kâfirûne : inkâr edenler
-
43-Zuhruf 25
fe : böylece, bunun üzerine
-
43-Zuhruf 25
intekamnâ : intikam aldık
-
43-Zuhruf 25
fanzur (fe unzur) : işte bak
-
43-Zuhruf 25
keyfe : nasıl
-
43-Zuhruf 25
kâne : oldu
-
43-Zuhruf 25
âkibetu : akıbet, son
-
43-Zuhruf 25
el mukezzibîne : tekzip edenler, yalanlayanlar
-
43-Zuhruf 26
ve iz kâle : ve demişti
-
43-Zuhruf 26
li ebî-hi : babasına
-
43-Zuhruf 26
ve kavmi-hi : ve onun kavmi
-
43-Zuhruf 26
inne-nî : muhakkak ki ben
-
43-Zuhruf 26
berâun : uzak, ayrı
-
43-Zuhruf 26
ta'budûne : siz taparsınız
-
43-Zuhruf 27
ellezî : ki o
-
43-Zuhruf 27
fatara-nî \n(ellezî fatara) : beni yarattı \n: (yaratan)
-
43-Zuhruf 27
fe : böylece, çünkü
-
43-Zuhruf 27
inne-hu : muhakkak ki o
-
43-Zuhruf 27
se-yehdî-ni : beni hidayete erdirecek
-
43-Zuhruf 28
ve ceale-hâ : ve onu kıldı
-
43-Zuhruf 28
kelimeten : bir kelime
-
43-Zuhruf 28
bâkiyeten : bâki, kalıcı olarak, kalıcı
-
43-Zuhruf 28
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
43-Zuhruf 28
yerciûne : dönerler
-
43-Zuhruf 29
bel : hayır
-
43-Zuhruf 29
metta'tu : ben metalandırdım
-
43-Zuhruf 29
ve âbâe-hum : ve onların babaları, ataları
-
43-Zuhruf 29
câe-hum(u) : onlara geldi
-
43-Zuhruf 29
el hakku : hak
-
43-Zuhruf 29
ve resûlun : ve bir resûl
-
43-Zuhruf 30
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
43-Zuhruf 30
câe-hum : onlara geldi
-
43-Zuhruf 30
el hakku : hak
-
43-Zuhruf 30
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
43-Zuhruf 30
kâfirûne : inkâr edenler
-
43-Zuhruf 31
ve kâlû : ve dediler
-
43-Zuhruf 31
lev lâ : olmaz mı, olsaydı, (öyle) değil mi
-
43-Zuhruf 31
nuzzile : indirilir
-
43-Zuhruf 31
el kur'ânu : Kur'ân
-
43-Zuhruf 31
el karyeteyni : iki belde
-
43-Zuhruf 32
e : mi
-
43-Zuhruf 32
yaksimûne : taksim ediyorlar
-
43-Zuhruf 32
rahmete : rahmet
-
43-Zuhruf 32
rabbi-ke : senin Rabbin
-
43-Zuhruf 32
kasemnâ : kısımlara ayırdık, paylaştırdık
-
43-Zuhruf 32
beyne-hum : onların arasında
-
43-Zuhruf 32
maîşete-hum : onların maişetleri, geçimleri
-
43-Zuhruf 32
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
43-Zuhruf 32
ve refa'nâ : ve biz yükselttik
-
43-Zuhruf 32
fevka : üzerine
-
43-Zuhruf 32
derecâtin : dereceler
-
43-Zuhruf 32
li yettehize : edinmeleri için
-
43-Zuhruf 32
suhriyyen : boyun eğdirerek, emir altına alarak
-
43-Zuhruf 32
ve rahmetu : ve rahmet
-
43-Zuhruf 32
rabbi-ke : senin Rabbin
-
43-Zuhruf 32
yecmeûne : topluyorlar
-
43-Zuhruf 33
ve lev lâ : ve olmasaydı
-
43-Zuhruf 33
en yekûne : olması
-
43-Zuhruf 33
en nâsu : insanlar
-
43-Zuhruf 33
ummeten : bir ümmet
-
43-Zuhruf 33
vâhideten : tek
-
43-Zuhruf 33
le : mutlaka
-
43-Zuhruf 33
cealnâ : kıldık, yaptık
-
43-Zuhruf 33
li men : o kimse için, o kimseye
-
43-Zuhruf 33
yekfuru : inkâr ediyor
-
43-Zuhruf 33
bi er rahmâni : Rahmân'ı
-
43-Zuhruf 33
sukufen : tavanlar, çardaklar
-
43-Zuhruf 33
ve meârice : ve katlar, merdivenler
-
43-Zuhruf 33
aleyhâ : üzerinde
-
43-Zuhruf 33
yazherûne : yükselirler
-
43-Zuhruf 34
ve li buyûti-him : ve onların evlerine
-
43-Zuhruf 34
ebvâben : kapılar
-
43-Zuhruf 34
ve sururen : ve koltuklar, sedirler
-
43-Zuhruf 34
aleyhâ : onun üzerine
-
43-Zuhruf 34
yettekiûne : yaslanırlar
-
43-Zuhruf 35
ve zuhrufen : ve süsler, mücevherler
-
43-Zuhruf 35
ve in : ve eğer, sadece
-
43-Zuhruf 35
zâlike : bu, bunlar
-
43-Zuhruf 35
lemmâ : yalnız, sadece
-
43-Zuhruf 35
metâu : meta
-
43-Zuhruf 35
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
43-Zuhruf 35
ve el âhiretu : ve ahiret
-
43-Zuhruf 35
inde : katında
-
43-Zuhruf 35
rabbi-ke : senin Rabbin
-
43-Zuhruf 35
li el muttekîne : muttekiler, takva sahiplerinin (için)
-
43-Zuhruf 36
ve men : ve kim
-
43-Zuhruf 36
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 36
lehu : ona
-
43-Zuhruf 36
şeytânen : şeytan
-
43-Zuhruf 36
fe : o zaman, artık
-
43-Zuhruf 36
huve : o
-
43-Zuhruf 36
lehu : onun
-
43-Zuhruf 37
ve inne-hum : ve muhakkak ki onlar
-
43-Zuhruf 37
le : gerçekten, mutlaka
-
43-Zuhruf 37
yasuddûne-hum : onları alıkoyarlar
-
43-Zuhruf 37
ani es sebîli : yoldan
-
43-Zuhruf 37
ve yahsebûne : ve zannederler
-
43-Zuhruf 37
enne-hum : onların olduğu
-
43-Zuhruf 37
muhtedûne : hidayette olanlar
-
43-Zuhruf 38
câe-nâ : bize geldi
-
43-Zuhruf 38
kâle : dedi
-
43-Zuhruf 38
yâ leyte : keşke (olsaydı)
-
43-Zuhruf 38
beynî : benimle arası
-
43-Zuhruf 38
ve beyne-ke : ve seninle arası
-
43-Zuhruf 38
beynî ve beyne-ke : benimle senin aran
-
43-Zuhruf 38
bu'de : uzaklık
-
43-Zuhruf 38
el meşrikayni : iki doğu
-
43-Zuhruf 38
fe : işte bu
-
43-Zuhruf 38
bi'se : kötü
-
43-Zuhruf 38
el karînu : yakınlık (dostluk, arkadaşlık)
-
43-Zuhruf 39
ve len yenfea-kum : ve size yarar sağlamaz
-
43-Zuhruf 39
el yevme : o gün
-
43-Zuhruf 39
zalemtum : zulmettiniz
-
43-Zuhruf 39
enne-kum : muhakkak ki siz
-
43-Zuhruf 39
fî el azâbi : azapta
-
43-Zuhruf 39
musterikûne : ortaksınız, müştereksiniz
-
43-Zuhruf 40
e : mi
-
43-Zuhruf 40
fe : böylece, yoksa
-
43-Zuhruf 40
ente : sen
-
43-Zuhruf 40
es summe : sağır(lar)
-
43-Zuhruf 40
ev : veya
-
43-Zuhruf 40
tehdî : hidayete erdirirsin, erdireceksin
-
43-Zuhruf 40
el umye : âmâ, kör
-
43-Zuhruf 40
ve men : ve o kimse
-
43-Zuhruf 40
kâne : oldu
-
43-Zuhruf 41
fe immâ : fakat, amma
-
43-Zuhruf 41
nezhebenne : seni mutlaka gideririz, gidereceğiz
-
43-Zuhruf 41
bi-ke : seni
-
43-Zuhruf 41
fe : o zaman
-
43-Zuhruf 41
muntekimûne : intikam alacak olanlar
-
43-Zuhruf 42
ev : veya, ya da
-
43-Zuhruf 42
nuriyenne-ke : sana mutlaka göstereceğiz
-
43-Zuhruf 42
ellezî : ki onu
-
43-Zuhruf 42
fe : çünkü
-
43-Zuhruf 42
aleyhim : onların üstünde, üzerinde
-
43-Zuhruf 42
muktedirûne : muktedir olanlar, gücü yetenler
-
43-Zuhruf 43
fe : artık, o zaman
-
43-Zuhruf 43
istemsike : sarıl, tut
-
43-Zuhruf 43
bi ellezî : ona, onu
-
43-Zuhruf 43
ûhiye : vahyedildi
-
43-Zuhruf 43
ileyke : sana
-
43-Zuhruf 43
inne-ke : muhakkak ki sen
-
43-Zuhruf 43
sırâtin mustekîmin : sıratı mustakîm, Allah'a yönlendirilmiş yol
-
43-Zuhruf 44
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
43-Zuhruf 44
le : elbette, mutlaka
-
43-Zuhruf 44
leke : senin için
-
43-Zuhruf 44
ve li kavmi-ke : ve kavmin için
-
43-Zuhruf 44
ve sevfe : ve olacak
-
43-Zuhruf 44
tus'elûne : sorulacaksınız, sorumlu olacaksınız
-
43-Zuhruf 45
ves'el (ve es'el) : ve sor
-
43-Zuhruf 45
men : kim, kimse
-
43-Zuhruf 45
erselnâ : biz gönderdik
-
43-Zuhruf 45
min kabli-ke : senden önce
-
43-Zuhruf 45
e cealnâ : biz kıldık mı
-
43-Zuhruf 45
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 45
âliheten : ilâhlar
-
43-Zuhruf 45
yu'bedûne : ibadet edilir, tapılır
-
43-Zuhruf 46
ve lekad : ve andolsun
-
43-Zuhruf 46
erselnâ : biz gönderdik
-
43-Zuhruf 46
ilâ fir'avne : firavuna
-
43-Zuhruf 46
ve melâi-hi : ve onun (kavminin) ileri gelenleri
-
43-Zuhruf 46
fe : o zaman
-
43-Zuhruf 46
kâle : dedi
-
43-Zuhruf 46
resûlu : resûl
-
43-Zuhruf 46
el âlemîne : âlemler
-
43-Zuhruf 47
fe : fakat
-
43-Zuhruf 47
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 47
câe-hum : onlara geldi
-
43-Zuhruf 47
yadhakûne : gülüyorlar, alay ediyorlar
-
43-Zuhruf 48
ve mâ nurî-him : ve onlara göstermedik
-
43-Zuhruf 48
min âyetin : âyetlerden
-
43-Zuhruf 48
hiye : o
-
43-Zuhruf 48
ekberu : daha büyük
-
43-Zuhruf 48
ve ehaznâ-hum : ve biz onları aldık, yakaladık
-
43-Zuhruf 48
bi el azâbi : azap ile
-
43-Zuhruf 48
lealle-hum : umulur ki, böylece belki onlar
-
43-Zuhruf 48
yerciûne : rücu ederler, dönerler
-
43-Zuhruf 49
ve kâlû : ve dediler
-
43-Zuhruf 49
yâ eyyuhe : ey
-
43-Zuhruf 49
es sâhıru : sihirbaz
-
43-Zuhruf 49
lenâ : bize, bizim için
-
43-Zuhruf 49
rabbe-ke : senin Rabbin
-
43-Zuhruf 49
ahide : ahd
-
43-Zuhruf 49
ınde-ke : senin indinde, senin yanında, sende
-
43-Zuhruf 49
inne-nâ : muhakkak ki biz, gerçekten biz
-
43-Zuhruf 49
le : mutlaka, elbette
-
43-Zuhruf 49
muhtedûne : hidayete erenler
-
43-Zuhruf 50
fe : fakat
-
43-Zuhruf 50
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 50
keşefnâ : giderdik, kaldırdık
-
43-Zuhruf 50
el azâbe : azap
-
43-Zuhruf 50
yenkusûne : naksediyorlar, bozuyorlar
-
43-Zuhruf 51
ve nâdâ : ve seslendi, bağırdı
-
43-Zuhruf 51
kâle : dedi
-
43-Zuhruf 51
e leyse lî : benim değil mi
-
43-Zuhruf 51
ve hâzihi : ve bu
-
43-Zuhruf 51
el enhâru : nehirler
-
43-Zuhruf 51
tecrî : akıyor
-
43-Zuhruf 51
e fe : hâlâ mı
-
43-Zuhruf 51
lâ tubsirûne : görmüyorsunuz
-
43-Zuhruf 52
em : yoksa
-
43-Zuhruf 52
ene : ben
-
43-Zuhruf 52
ellezî : o, ki o
-
43-Zuhruf 52
huve : o
-
43-Zuhruf 52
mehînun : aciz
-
43-Zuhruf 52
ve lâ yekâdu : ve neredeyse olmuyor
-
43-Zuhruf 53
fe : öyleyse
-
43-Zuhruf 53
lev lâ : olsaydı olmaz mıydı, olmalı değil miydi
-
43-Zuhruf 53
ulkıye : atıldı, verildi (takıldı)
-
43-Zuhruf 53
aleyhi : ona
-
43-Zuhruf 53
esviretun : bilezikler
-
43-Zuhruf 53
min zehebin : altından
-
43-Zuhruf 53
ev : veya
-
43-Zuhruf 53
câe : geldi
-
43-Zuhruf 53
mea-hu : onunla beraber
-
43-Zuhruf 53
el melâiketu : melekler
-
43-Zuhruf 53
mukterinîne : karîn olanlar, yakın olanlar
-
43-Zuhruf 54
fe : böylece
-
43-Zuhruf 54
istehaffe : hafife aldı, küçümsedi
-
43-Zuhruf 54
kavme-hu : onun kavmi
-
43-Zuhruf 54
fe : o zaman, bunun üzerine
-
43-Zuhruf 54
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
43-Zuhruf 54
kavmen : bir kavim
-
43-Zuhruf 54
fâsikîne : fasık olanlar
-
43-Zuhruf 55
fe : bunun üzerine
-
43-Zuhruf 55
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 55
âsefû-nâ : bizi eseflendirdiler, üzdüler
-
43-Zuhruf 55
intekamnâ : intikam aldık
-
43-Zuhruf 55
fe : böylece, bu sebeple
-
43-Zuhruf 55
ecmaîne : topluca, hepsi
-
43-Zuhruf 56
fe : böylece
-
43-Zuhruf 56
cealnâ-hum : onları kıldık
-
43-Zuhruf 56
selefen : selef, gelip geçmiş olan
-
43-Zuhruf 56
ve meselen : ve mesel, örnek
-
43-Zuhruf 56
li el âhırîne : sonrakiler için
-
43-Zuhruf 57
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
43-Zuhruf 57
duribe ... (meselen) : örnek verildi
-
43-Zuhruf 57
ibnu meryeme : Meryem'in oğlu
-
43-Zuhruf 57
(duribe) ... meselen : örnek verildi
-
43-Zuhruf 57
kavmu-ke : senin kavmin
-
43-Zuhruf 57
yasıddûne : bağırıyorlar
-
43-Zuhruf 58
ve kâlû : ve dediler
-
43-Zuhruf 58
e : mi
-
43-Zuhruf 58
alihetu-nâ : bizim ilâhlarımız
-
43-Zuhruf 58
em : yoksa
-
43-Zuhruf 58
huve : o
-
43-Zuhruf 58
mâ darebû-hu : onu örnek vermediler
-
43-Zuhruf 58
leke : sana
-
43-Zuhruf 58
cedelen : mücâdele, tartışma
-
43-Zuhruf 58
bel hum : hayır onlar
-
43-Zuhruf 58
hasımûne : düşmanlar, düşman olanlar
-
43-Zuhruf 59
huve : o
-
43-Zuhruf 59
en'amnâ : ni'metlendirdik
-
43-Zuhruf 59
aleyhi : ona, onu
-
43-Zuhruf 59
ve cealnâ-hu : ve onu kıldık
-
43-Zuhruf 59
meselen : mesel, örnek
-
43-Zuhruf 59
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
43-Zuhruf 60
ve lev : ve eğer, şâyet
-
43-Zuhruf 60
neşâu : dileriz
-
43-Zuhruf 60
le : elbette, mutlaka
-
43-Zuhruf 60
cealnâ : biz kıldık
-
43-Zuhruf 60
melâiketen : melekler
-
43-Zuhruf 60
fî el ardı : yeryüzünde
-
43-Zuhruf 60
yahlufûne : halef olurlar, yerine geçerler
-
43-Zuhruf 61
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
43-Zuhruf 61
le : elbette, mutlaka
-
43-Zuhruf 61
li es sâati : o saat için
-
43-Zuhruf 61
fe : o zaman, öyleyse
-
43-Zuhruf 61
lâ temterunne (lâ temteru-enne) : sakın şüphe etmeyin
-
43-Zuhruf 61
ve ittebiû-ni : ve bana tâbî olun
-
43-Zuhruf 61
mustekîmun : istikamet verilmiş, yönlendirilmiş
-
43-Zuhruf 62
ve lâ yasudde- enne-kum : ve sakın sizi engellemesin, men etmesin
-
43-Zuhruf 62
eş şeytânu : şeytan
-
43-Zuhruf 62
inne-hu : muhakkak ki o
-
43-Zuhruf 62
lekum : size, sizin için
-
43-Zuhruf 63
ve lemmâ câe : ve geldiği zaman
-
43-Zuhruf 63
bi el beyyinâti : beyyineler ile, mucizeler, deliller ile
-
43-Zuhruf 63
kâle : dedi
-
43-Zuhruf 63
bi el hikmeti : hikmet ile
-
43-Zuhruf 63
ve li ubeyyine : ve size beyan etmem, açıklamam için
-
43-Zuhruf 63
lekum : size, sizin için
-
43-Zuhruf 63
ba'de : bazı, bir kısım
-
43-Zuhruf 63
ellezî : onlar
-
43-Zuhruf 63
tahtelifûne : siz ihtilâf ediyorsunuz
-
43-Zuhruf 63
fe : öyleyse
-
43-Zuhruf 63
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun
-
43-Zuhruf 63
ve etîû-ni : ve bana tâbî olun
-
43-Zuhruf 64
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
43-Zuhruf 64
huve : o
-
43-Zuhruf 64
ve rabbu-kum : ve sizin Rabbiniz
-
43-Zuhruf 64
fe : o zaman, öyleyse
-
43-Zuhruf 64
mustekîmun : istikamet verilmiş, yönlendirilmiş
-
43-Zuhruf 65
fe : sonra
-
43-Zuhruf 65
ihtelefe : ihtilâf ettiler
-
43-Zuhruf 65
el ahzâbu : hizipler, gruplar, fırkalar
-
43-Zuhruf 65
min beyni-him : kendi aralarında
-
43-Zuhruf 65
fe : artık
-
43-Zuhruf 65
veylun : yazıklar olsun, vay haline
-
43-Zuhruf 65
li ellezîne : o kimselere, onlara
-
43-Zuhruf 65
zalemû : zulmettiler
-
43-Zuhruf 65
yevmin : gün
-
43-Zuhruf 65
elîmin : elîm, acı
-
43-Zuhruf 66
hel : mi
-
43-Zuhruf 66
yenzurûne : bekliyorlar
-
43-Zuhruf 66
es sâate : o saat
-
43-Zuhruf 66
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
43-Zuhruf 66
bagteten : ansızın
-
43-Zuhruf 66
ve hum : ve onlar
-
43-Zuhruf 66
lâ yes'urûne : onlar farkında değiller
-
43-Zuhruf 67
el ehillâu : halil olanlar, samimi dostlar
-
43-Zuhruf 67
yevmeizin : izin günü
-
43-Zuhruf 67
el muttekîne : takva sahipleri
-
43-Zuhruf 68
aleykum : sizin üzerinize, size
-
43-Zuhruf 68
el yevme : o gün
-
43-Zuhruf 68
ve lâ : ve yoktur, olmaz
-
43-Zuhruf 68
entum : siz
-
43-Zuhruf 68
tahzenûn : mahzun olursunuz
-
43-Zuhruf 69
ellezîne : o kimseler, onlar
-
43-Zuhruf 69
âmenû : âmenû oldular, hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
43-Zuhruf 69
ve kânû : ve oldular
-
43-Zuhruf 69
muslimîne : teslim olanlar, müslümanlar
-
43-Zuhruf 70
el cennete : cennet
-
43-Zuhruf 70
entum : siz
-
43-Zuhruf 70
ve ezvâcu-kum : ve sizin eşleriniz
-
43-Zuhruf 70
tuhberûne : siz sevindirileceksiniz, ferahlatılacaksınız
-
43-Zuhruf 71
aleyhim : onların
-
43-Zuhruf 71
min zehebin : altından
-
43-Zuhruf 71
ve ekvâbin : ve kulpsuz kadehler, bardaklar
-
43-Zuhruf 71
ve fîhâ : ve orada
-
43-Zuhruf 71
mâ teştehî-hi : iştahlandığı (canının çektiği) şeyler
-
43-Zuhruf 71
el enfusu : nefs
-
43-Zuhruf 71
ve telezzu : ve lezzet alır
-
43-Zuhruf 71
el a'yunu : göz
-
43-Zuhruf 71
ve entum : ve siz
-
43-Zuhruf 71
hâlidûne : halid olanlar, ebedî olanlar
-
43-Zuhruf 72
ve tilke : ve işte bu
-
43-Zuhruf 72
el cennetu : cennet
-
43-Zuhruf 72
elletî : ki o, o ki
-
43-Zuhruf 72
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
43-Zuhruf 73
lekum : size, sizin için
-
43-Zuhruf 73
fâkihetun : meyve
-
43-Zuhruf 73
kesîretun : çok
-
43-Zuhruf 73
te'kulûne : siz yersiniz
-
43-Zuhruf 74
inne : muhakkak ki
-
43-Zuhruf 74
el mucrimîne : mücrimler, suçlular
-
43-Zuhruf 74
cehenneme : cehennem
-
43-Zuhruf 74
hâlidûne : halid olanlar, ebedî olanlar
-
43-Zuhruf 75
lâ yufetteru \n(fetere) \n(fettere) : hafifletilmez \n: (gevşetti) \n: (gevşetildi, hafifletildi)
-
43-Zuhruf 75
ve hum : ve onlar
-
43-Zuhruf 75
mublisûne : (Allah'ın rahmetinden) ümit kesmiş olanlar
-
43-Zuhruf 76
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
43-Zuhruf 76
ve lâkin : ve fakat, lâkin
-
43-Zuhruf 76
ez zâlimîne : zalimler
-
43-Zuhruf 77
ve nâdev : ve nida ettiler, seslendiler, haykırdılar
-
43-Zuhruf 77
aleynâ : bizim üzerimize, bizim hakkımızda
-
43-Zuhruf 77
rabbu-ke : senin Rabbin
-
43-Zuhruf 77
kâle : dedi
-
43-Zuhruf 77
inne-kum : muhakkak ki siz
-
43-Zuhruf 77
mâkisûne : duranlar, kalanlar
-
43-Zuhruf 78
lekad : andolsun
-
43-Zuhruf 78
el hakkı : hak
-
43-Zuhruf 78
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
43-Zuhruf 78
eksere-kum : sizin çoğunuz
-
43-Zuhruf 78
li el hakki : hakkı
-
43-Zuhruf 78
kârihûne : kerih görenler
-
43-Zuhruf 79
em : yoksa mı
-
43-Zuhruf 79
ebremû : sağlam tuttular
-
43-Zuhruf 79
emren : iş
-
43-Zuhruf 79
fe : fakat, oysa, asıl
-
43-Zuhruf 79
mubrimûne : sağlam tutanlar
-
43-Zuhruf 80
em : yoksa mı
-
43-Zuhruf 80
yahsebûne : zannediyorlar
-
43-Zuhruf 80
ennâ : olduğumuzu
-
43-Zuhruf 80
lâ nesmeu : biz işitmeyiz
-
43-Zuhruf 80
sırre-hum : onların sırları
-
43-Zuhruf 80
ve necvâ-hum : ve onların fısıltıları, gizli konuşmaları
-
43-Zuhruf 80
belâ : hayır
-
43-Zuhruf 80
ve rusulu-nâ : ve bizim resûllerimiz, elçilerimiz
-
43-Zuhruf 80
ledey-him : onların yanında
-
43-Zuhruf 80
yektubûne : yazıyorlar, yazarlar
-
43-Zuhruf 81
kâne : oldu
-
43-Zuhruf 81
li er rahmâni : Rahmân için, Rahmân'ın
-
43-Zuhruf 81
veledun : veled, çocuk
-
43-Zuhruf 81
fe ene : o zaman ben
-
43-Zuhruf 81
evvelu : evvel, ilk
-
43-Zuhruf 81
el âbidîne : kullar
-
43-Zuhruf 82
subhâne : sübhan, münezzeh, yüce
-
43-Zuhruf 82
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 82
ve el ardi : ve arz, yeryüzü, yer
-
43-Zuhruf 82
el arşi : arş
-
43-Zuhruf 82
yasifûne : vasıflandırıyorlar
-
43-Zuhruf 83
fe : artık
-
43-Zuhruf 83
zer-hum : onları bırak
-
43-Zuhruf 83
ve yel'abû : ve oynasınlar, oyalansınlar
-
43-Zuhruf 83
yevme : gün
-
43-Zuhruf 83
ellezî : ki o
-
43-Zuhruf 83
yûadûne : vaadolunurlar
-
43-Zuhruf 84
ve huve : ve o
-
43-Zuhruf 84
ellezî : ki o
-
43-Zuhruf 84
fî es semâi : semada, gökte
-
43-Zuhruf 84
ve fî el ardı : ve arzda, yerde
-
43-Zuhruf 84
ve huve : ve o
-
43-Zuhruf 84
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
43-Zuhruf 84
el alîmu : alîm, en iyi bilen
-
43-Zuhruf 85
ve tebâreke : ve mübarek, yüce
-
43-Zuhruf 85
ellezî : ki o
-
43-Zuhruf 85
lehu : onun
-
43-Zuhruf 85
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 85
ve el ardı : ve arz, yer
-
43-Zuhruf 85
ve mâ : ve şey(ler)
-
43-Zuhruf 85
beyne-humâ : ikisi arasında
-
43-Zuhruf 85
ve inde-hu : ve onun indinde, katında
-
43-Zuhruf 85
ilmu es sâati : saatin ilmi
-
43-Zuhruf 85
ve ileyhi : ve ona
-
43-Zuhruf 85
turceûne : döndürüleceksiniz
-
43-Zuhruf 86
ve lâ yemliku : ve malik değildir, gücü yetmez
-
43-Zuhruf 86
ellezîne : onlar
-
43-Zuhruf 86
yed'ûne : dua ederler, taparlar
-
43-Zuhruf 86
eş şefâate : şefaat
-
43-Zuhruf 86
men : kimse
-
43-Zuhruf 86
şehide : şahit oldu
-
43-Zuhruf 86
bi el hakki : hakka
-
43-Zuhruf 86
ve hum : ve onlar
-
43-Zuhruf 86
ya'lemune : bilirler
-
43-Zuhruf 87
ve le : ve gerçekten, mutlaka
-
43-Zuhruf 87
seelte-hum : onlara sordum
-
43-Zuhruf 87
men : kim
-
43-Zuhruf 87
le : gerçekten, mutlaka
-
43-Zuhruf 87
yekûlunne : mutlaka derler, diyecekler
-
43-Zuhruf 87
fe : artık, buna rağmen
-
43-Zuhruf 87
ennâ : nasıl
-
43-Zuhruf 87
yûfekûne : döndürülüyorlar
-
43-Zuhruf 88
ve : andolsun
-
43-Zuhruf 88
kîli-hi \n(kâle) \n(kîle) : onun demesi \n: (dedi) \n: (tarafından ..... denildi)
-
43-Zuhruf 88
inne : muhakkak
-
43-Zuhruf 88
lâ yû'minûne : mü'min olmazlar
-
43-Zuhruf 89
fe : o zaman
-
43-Zuhruf 89
ve kul : ve de, söyle
-
43-Zuhruf 89
selâmun : selâm
-
43-Zuhruf 89
fe : artık
-
43-Zuhruf 89
sevfe : yakında
-
43-Zuhruf 89
ya'lemûne : bilecekler
-
44-Duhân 2
ve el kitâbi : ve kitaba andolsun
-
44-Duhân 2
el mubîni : açıklanmış olan, apaçık
-
44-Duhân 3
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
44-Duhân 3
fî leyletin : gecede
-
44-Duhân 3
mubâreketin : mübarek
-
44-Duhân 3
munzirîne : uyaranlar
-
44-Duhân 4
yufreku : ayırt edilir, belirtilir, belirlenir
-
44-Duhân 4
emrin : iş, emir
-
44-Duhân 5
emren : emir
-
44-Duhân 5
mursilîne : gönderenler
-
44-Duhân 6
rahmeten : bir rahmet olarak
-
44-Duhân 6
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
44-Duhân 6
inne-hu : muhakkak ki o
-
44-Duhân 6
huve : o
-
44-Duhân 6
es semîu : en iyi işiten
-
44-Duhân 6
el alîmu : en iyi bilen
-
44-Duhân 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
44-Duhân 7
ve el ardi : ve arz, yeryüzü, yer
-
44-Duhân 7
ve mâ : ve şey(ler)
-
44-Duhân 7
beyne-humâ : ikisi arasında
-
44-Duhân 7
mûkinîne : yakîn sahibi olanlar
-
44-Duhân 8
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
44-Duhân 8
huve : o
-
44-Duhân 8
ve yumîtu : ve öldürür
-
44-Duhân 8
ve rabbu : ve Rab
-
44-Duhân 8
el evvelîne : evvelkiler
-
44-Duhân 9
bel : hayır
-
44-Duhân 9
fî şekkin : şüphe içinde
-
44-Duhân 9
yel'abûne : oynuyorlar, oyalanıyorlar
-
44-Duhân 10
fe : artık, öyleyse, o halde
-
44-Duhân 10
irtekib : gözle, bekle
-
44-Duhân 10
yevme : gün
-
44-Duhân 10
te'tî : getirir
-
44-Duhân 10
es semâu : sema, gök
-
44-Duhân 11
en nâse : insanlar
-
44-Duhân 11
elîmun : elîm, acı
-
44-Duhân 12
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
44-Duhân 12
el azâbe : azap
-
44-Duhân 12
mû'minûne : mü'minler
-
44-Duhân 13
ennâ : nasıl
-
44-Duhân 13
lehum : onlar, onlar için
-
44-Duhân 13
ez zikrâ : zikir, öğüt, ibret
-
44-Duhân 13
ve kad : ve olmuştu
-
44-Duhân 13
câe-hum : onlara geldi
-
44-Duhân 13
resûlun : bir resûl
-
44-Duhân 14
summe : sonra
-
44-Duhân 14
tevellev : yüz çevirdiler
-
44-Duhân 14
ve kâlû : ve dediler
-
44-Duhân 14
muallemun : ögretilmiş
-
44-Duhân 14
mecnûnun : mecnun, deli
-
44-Duhân 15
el azâbi : azap
-
44-Duhân 15
kalîlen : az, biraz
-
44-Duhân 15
inne-kum : muhakkak ki siz
-
44-Duhân 15
âidûne : dönecek olanlar
-
44-Duhân 16
yevme : gün
-
44-Duhân 16
nebtişu : yakalayacağız
-
44-Duhân 16
el batşete : şiddetle yakalama
-
44-Duhân 16
el kubrâ : büyük
-
44-Duhân 16
muntekimûne : intikam alacak olanlar
-
44-Duhân 17
ve lekad : ve andolsun
-
44-Duhân 17
fetennâ : imtihan ettik
-
44-Duhân 17
kable-hum : onlardan önce
-
44-Duhân 17
kavme : kavim
-
44-Duhân 17
fir'avne : firavun
-
44-Duhân 17
ve câe-hum : ve onlara geldi
-
44-Duhân 17
resûlun : resûl
-
44-Duhân 17
kerîmun : kerim
-
44-Duhân 18
en eddû : eda edin, verin, gönderin
-
44-Duhân 18
ileyye : bana
-
44-Duhân 18
ibâde allâhi : Allah'ın kulları
-
44-Duhân 18
lekum : size, sizin için
-
44-Duhân 18
resûlun : resûl
-
44-Duhân 18
emînun : emin, güvenilir
-
44-Duhân 19
ve en lâ ta'lû : ve ululuk, büyüklük taslamayın
-
44-Duhân 20
ve innî : ve muhakkak ki ben
-
44-Duhân 20
ve rabbi-kum : ve sizin Rabbiniz
-
44-Duhân 20
en tercumû-ni : sizin beni taşlamanız
-
44-Duhân 21
ve in : ve eğer
-
44-Duhân 21
lem tû'minû : siz inanmıyorsunuz
-
44-Duhân 21
fe : o zaman, o halde, artık
-
44-Duhân 21
i'tezilû-ni : benden uzaklaşın, ayrılın
-
44-Duhân 22
fe : bunun üzerine
-
44-Duhân 22
deâ : dua etti
-
44-Duhân 22
rabbe-hu : onun Rabbi, kendi Rabbi
-
44-Duhân 22
enne : olduğu, diye
-
44-Duhân 22
mucrimûne : mücrimler, suçlular, günahkârlar
-
44-Duhân 23
fe : öyleyse, hemen
-
44-Duhân 23
esri : gece yürüyüşü yap
-
44-Duhân 23
leylen : gece
-
44-Duhân 23
inne-kum : muhakkak ki siz
-
44-Duhân 23
muttebeûne : tâbî olunanlar, takip edilecek olanlar
-
44-Duhân 24
ve etruki : ve bırak
-
44-Duhân 24
el bahre : deniz
-
44-Duhân 24
rehven : durgun, açık
-
44-Duhân 24
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
44-Duhân 24
mugrekûne : boğulacak olanlar
-
44-Duhân 25
kem : kaç tane, pekçok, nice
-
44-Duhân 25
terekû : terkettiler, bıraktılar
-
44-Duhân 25
min cennâtin : bahçelerden
-
44-Duhân 25
ve uyûnin : ve pınarlar
-
44-Duhân 26
ve zurûin : ve ekinler
-
44-Duhân 26
ve makâmin : ve mekânlar
-
44-Duhân 26
kerîmin : kerim, güzel
-
44-Duhân 27
ve na'metin : ve ni'metler
-
44-Duhân 27
fâkihîne : zevk içinde yaşayanlar
-
44-Duhân 28
kezâlike : işte böyle, böylece
-
44-Duhân 28
ve evresnâ-hâ : ve ona miras kıldık
-
44-Duhân 28
kavmen : kavim
-
44-Duhân 28
âharîne : ahir olanlar, sonrakiler
-
44-Duhân 29
fe : artık, bundan sonra
-
44-Duhân 29
mâ beket : ağlamadı
-
44-Duhân 29
aleyhim : onlara
-
44-Duhân 29
es semâu : sema, gök
-
44-Duhân 29
ve el ardu : ve arz, yer
-
44-Duhân 29
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
44-Duhân 29
munzarîne : mühlet verilenler
-
44-Duhân 30
ve lekad : ve andolsun
-
44-Duhân 30
necceynâ : biz kurtardık
-
44-Duhân 30
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
44-Duhân 30
min el azâbi : azaptan
-
44-Duhân 30
el muhîni : alçaltıcı olan, zelil olan
-
44-Duhân 31
min fir'avne : firavundan
-
44-Duhân 31
inne-hu : muhakkak ki o
-
44-Duhân 31
kâne : oldu, idi
-
44-Duhân 31
âliyen : ululuk, büyüklük taslayan
-
44-Duhân 31
min el musrifîne : müsriflerden, haddi aşanlardan
-
44-Duhân 32
ve lekad : ve andolsun
-
44-Duhân 32
ihternâ-hum : onları seçtik, üstün kıldık
-
44-Duhân 32
alâ el âlemîne : âlemlerin üzerine, âlemlere
-
44-Duhân 33
ve âteynâ-hum : ve onlara verdik
-
44-Duhân 33
min el âyâti : âyetlerden
-
44-Duhân 33
belâun : imtihan
-
44-Duhân 34
inne : muhakkak, gerçekten
-
44-Duhân 34
le : mutlaka, elbette
-
44-Duhân 34
yekûlûne : derler, diyecekler
-
44-Duhân 35
hiye : o
-
44-Duhân 35
mevtetu-nâ : bizim ölümümüz
-
44-Duhân 35
el ûlâ : evvelki, ilk
-
44-Duhân 35
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
44-Duhân 35
bi munşerîne : neşrolunacak olanlar, tekrar diriltilecek olanlar
-
44-Duhân 36
fe'tû bi : o halde getirin
-
44-Duhân 36
sâdikîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
44-Duhân 37
e : mi
-
44-Duhân 37
em : yoksa, veya
-
44-Duhân 37
kavmu tubbein : Tubba kavmi (Yemen'de bir kavim)
-
44-Duhân 37
ve ellezîne : ve onlar
-
44-Duhân 37
ehleknâ-hum : biz onları helâk ettik
-
44-Duhân 37
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
44-Duhân 37
mucrimîne : mücrimler, suçlular, günahkârlar
-
44-Duhân 38
ve mâ halaknâ : ve yaratmadık
-
44-Duhân 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
44-Duhân 38
ve el arda : ve arz, yer
-
44-Duhân 38
ve mâ : ve şey(ler)
-
44-Duhân 38
beyne-humâ : onların arasındakiler
-
44-Duhân 38
lâibîne : oyun
-
44-Duhân 39
bi el hakkı : hak ile
-
44-Duhân 39
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
44-Duhân 39
eksere-hum : onların çoğu
-
44-Duhân 39
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
44-Duhân 40
inne : muhakkak ki
-
44-Duhân 40
yevme : gün
-
44-Duhân 40
el faslı : fasıl, ayırma
-
44-Duhân 40
ecmaîne : hepsi
-
44-Duhân 41
yevme : o gün
-
44-Duhân 41
mevlen : dost
-
44-Duhân 41
an mevlen : dosttan
-
44-Duhân 41
şey'en : bir şey
-
44-Duhân 41
ve lâ : ve olmaz
-
44-Duhân 41
yunsarûne : yardım olunurlar
-
44-Duhân 42
men : kimse
-
44-Duhân 42
rahime : rahmet etti,
-
44-Duhân 42
inne-hu : muhakkak ki o
-
44-Duhân 42
huve : o
-
44-Duhân 42
el azîz : azîz
-
44-Duhân 42
er rahîmu : rahîm esmasıyla tecelli eden
-
44-Duhân 43
inne : muhakkak ki
-
44-Duhân 43
şecerete : agaç
-
44-Duhân 43
ez zakkûmi : zakkum
-
44-Duhân 44
el esîmi : günahkâr
-
44-Duhân 45
ke : gibi
-
44-Duhân 45
el muhli : erimiş maden
-
44-Duhân 45
el butûni : karınlar
-
44-Duhân 46
ke : gibi
-
44-Duhân 46
el hamîmi : kaynar su
-
44-Duhân 47
fe : öylece, hemen
-
44-Duhân 47
ilâ sevâi : ortaya, ortasına
-
44-Duhân 47
el cahîmi : cahîm, cehennem
-
44-Duhân 48
summe : sonra
-
44-Duhân 48
fevka : üst, üstüne
-
44-Duhân 48
re'si-hi : onun başı
-
44-Duhân 48
el hamîmi : kaynar su
-
44-Duhân 49
inne-ke : muhakkak ki sen
-
44-Duhân 49
ente : sen
-
44-Duhân 49
el azîzu : azîz
-
44-Duhân 49
el kerîmu : kerim, şerefli
-
44-Duhân 50
inne : muhakkak ki
-
44-Duhân 50
temterûne : siz şüphe ediyorsunuz
-
44-Duhân 51
inne : muhakkak ki
-
44-Duhân 51
el muttekîne : muttekiler, takva sahipleri
-
44-Duhân 51
emînin : emin, güvenli
-
44-Duhân 52
cennâtin : cennetler
-
44-Duhân 53
yelbesûne : giyinirler, giyerler
-
44-Duhân 53
ve istebrakin : ve atlas (kumaş)
-
44-Duhân 53
mutekâbilîne : karşılıklı olarak
-
44-Duhân 54
kezâlike : işte böyle
-
44-Duhân 54
ve zevvecnâ-hum : ve onları evlendirdik
-
44-Duhân 55
yed'ûne : isterler
-
44-Duhân 55
fâkihetin : meyve
-
44-Duhân 55
âminîne : emniyet içinde
-
44-Duhân 56
lâ yezûkûne : tatmazlar
-
44-Duhân 56
el mevte : ölüm
-
44-Duhân 56
el mevtete : ölmek, ölüm
-
44-Duhân 56
el ûlâ : evvelki, ilk
-
44-Duhân 56
ve vekâ-hum : ve onları korudu
-
44-Duhân 56
azâbe : azap
-
44-Duhân 56
el cahîmi : cahîm, cehennem
-
44-Duhân 57
fadlen : fazıl, lütuf
-
44-Duhân 57
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
44-Duhân 57
zâlike : işte bu
-
44-Duhân 57
huve : o
-
44-Duhân 57
el fevzu : fevz, kurtuluş
-
44-Duhân 57
el azîmu : azîm, büyük
-
44-Duhân 58
fe innemâ : ancak, işte böylece
-
44-Duhân 58
yessernâ-hu : onu kolaylaştırdık
-
44-Duhân 58
bi lisâni-ke : senin lisanın ile
-
44-Duhân 58
lealle-hum : umulur ki onlar
-
44-Duhân 58
yetezekkerûne : tezekkür ederler
-
44-Duhân 59
fe : artık, o zaman
-
44-Duhân 59
irtekib : gözle, bekle
-
44-Duhân 59
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
44-Duhân 59
murtekibûne : gözleyenler, bekleyenler
-
45-Câsiye 2
tenzîlu : indirildi
-
45-Câsiye 2
el kitâbi : kitap
-
45-Câsiye 2
el azîzi : azîz
-
45-Câsiye 2
el hakîmi : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
45-Câsiye 3
inne : muhakkak ki
-
45-Câsiye 3
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 3
ve el ardı : ve arz, yer
-
45-Câsiye 3
le : elbette, mutlaka
-
45-Câsiye 3
li el mû'minîne : mü'minler için
-
45-Câsiye 4
ve fî halkı-kum : ve sizin yaratılışınızda
-
45-Câsiye 4
ve mâ : ve şey
-
45-Câsiye 4
yebussu : üretip, yayar
-
45-Câsiye 4
min dâbbetin : hayvanlardan
-
45-Câsiye 4
yûkinûne : yakîn sahibi olurlar
-
45-Câsiye 5
vahtilâfi (ve ihtilâfı) : ve ihtilâflı, karşılıklı olması, birbirini takip etmesi
-
45-Câsiye 5
el leyli : gece
-
45-Câsiye 5
ve en nehâri : ve gündüz
-
45-Câsiye 5
ve mâ enzele : ve indirmedi
-
45-Câsiye 5
min es semâi : semadan, gökten
-
45-Câsiye 5
fe : böylece
-
45-Câsiye 5
el arda : arz, yeryüzü
-
45-Câsiye 5
ba'de : sonra
-
45-Câsiye 5
mevti-hâ : onun ölümü
-
45-Câsiye 5
ve tasrîfi : ve çevirir
-
45-Câsiye 5
er rîyâhı : rüzgârlar
-
45-Câsiye 5
ya'kılûne : akıl edenler
-
45-Câsiye 6
tilke : işte bu
-
45-Câsiye 6
netlû-hâ : onu okuyoruz
-
45-Câsiye 6
aleyke : sana
-
45-Câsiye 6
bi el hakkı : hak ile, hakkı
-
45-Câsiye 6
fe : artık, öyleyse, o halde
-
45-Câsiye 6
bi eyyi : hangisi
-
45-Câsiye 6
ba'de allâhi : Allah'tan sonra
-
45-Câsiye 6
ve âyâti-hi : ve onun âyetleri
-
45-Câsiye 6
yû'minûne : inanırlar, inanacaklar
-
45-Câsiye 7
veylun : vay haline
-
45-Câsiye 7
effâkin \n(ifk) : (çok) yalancı \n: (yalan)
-
45-Câsiye 7
esîmin : günahkâr
-
45-Câsiye 8
yesmeu : işitir
-
45-Câsiye 8
aleyhi : ona
-
45-Câsiye 8
summe : sonra
-
45-Câsiye 8
mustekbiren : kibirlenerek
-
45-Câsiye 8
ke : gibi
-
45-Câsiye 8
en lem yesma'-hâ : onu işitmedi
-
45-Câsiye 8
fe : öyleyse, artık
-
45-Câsiye 8
beşşir-hu : onu müjdele
-
45-Câsiye 8
elîmin : elîm, acı
-
45-Câsiye 9
ve izâ : ve olduğu zaman
-
45-Câsiye 9
alime : bildi, öğrendi
-
45-Câsiye 9
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 9
ittehaze-hâ : onu edindi
-
45-Câsiye 9
huzuven : eğlence, alay konusu
-
45-Câsiye 9
ulâike : işte onlar
-
45-Câsiye 9
lehum : onlar için
-
45-Câsiye 10
min verâi-him : onların arkalarından
-
45-Câsiye 10
cehennemu : cehennem
-
45-Câsiye 10
ve lâ yugnî : ve fayda vermez
-
45-Câsiye 10
kesebû : kazandılar
-
45-Câsiye 10
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 10
ve lâ : ve olmaz
-
45-Câsiye 10
mattehazû (mâ ittehazû) : edindikleri şey
-
45-Câsiye 10
evliyâe : velîler, dostlar
-
45-Câsiye 10
ve lehum : ve onlar için vardır
-
45-Câsiye 11
huden : hidayet
-
45-Câsiye 11
ve ellezîne : ve onlar
-
45-Câsiye 11
keferû : inkâr ettiler
-
45-Câsiye 11
lehum : onlar için vardır
-
45-Câsiye 11
elîmun : elîm, acı
-
45-Câsiye 12
ellezî : o ki
-
45-Câsiye 12
sahhare : musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
45-Câsiye 12
lekum : sizin için, size
-
45-Câsiye 12
el bahre : deniz
-
45-Câsiye 12
li tecriye : akması için, yüzmesi için
-
45-Câsiye 12
el fulku : gemiler
-
45-Câsiye 12
bi emri-hi : onun emri ile
-
45-Câsiye 12
ve li tebtegû : ve istemeniz için
-
45-Câsiye 12
ve lealle-kum : ve umulur ki siz
-
45-Câsiye 12
teşkurûne : şükredersiniz
-
45-Câsiye 13
ve sahhare : ve musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
45-Câsiye 13
lekum : sizin için, size
-
45-Câsiye 13
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 13
ve mâ : ve şey(ler)
-
45-Câsiye 13
fî el ardi : arzda, yerde
-
45-Câsiye 13
cemîan : hepsi
-
45-Câsiye 13
inne : muhakkak
-
45-Câsiye 13
fî zâlike : bunda vardır
-
45-Câsiye 13
le : elbette, mutlaka
-
45-Câsiye 13
yetefekkerûne : tefekkür ederler
-
45-Câsiye 14
li ellezîne : onlara
-
45-Câsiye 14
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
45-Câsiye 14
li ellezîne : onlara
-
45-Câsiye 14
lâ yercûne : ümit etmeyen, ummayan
-
45-Câsiye 14
eyyâme allahi : Allah'ın günleri
-
45-Câsiye 14
li yecziye : cezalandırması için
-
45-Câsiye 14
kavmen : bir kavim
-
45-Câsiye 14
yeksibûne : kazanıyorlar
-
45-Câsiye 15
men : kim
-
45-Câsiye 15
amile sâlihan : salih ameller (nefs tezkiyesi) yaptı
-
45-Câsiye 15
fe : o taktirde, o zaman
-
45-Câsiye 15
li nefsi-hi : kendi nefsi içindir
-
45-Câsiye 15
ve men : ve kim
-
45-Câsiye 15
esâe : kötülük yaptı
-
45-Câsiye 15
fe : o taktirde, o zaman
-
45-Câsiye 15
aleyhâ : onun üzerine, kendi aleyhine
-
45-Câsiye 15
summe : sonra
-
45-Câsiye 15
turceûne : döndürüleceksiniz
-
45-Câsiye 16
ve lekad : ve andolsun
-
45-Câsiye 16
âteynâ : biz verdik
-
45-Câsiye 16
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
45-Câsiye 16
el kitâbe : kitap
-
45-Câsiye 16
ve el hukme : ve hüküm
-
45-Câsiye 16
ve en nubuvvete : ve peygamberlik
-
45-Câsiye 16
ve rezaknâ-hum : ve onları rızıklandırdık
-
45-Câsiye 16
min et tayyibâti : tayyib, temiz şeylerden
-
45-Câsiye 16
ve faddalnâ-hum : ve onları üstün kıldık
-
45-Câsiye 16
alâ el âlemîne : âlemlere
-
45-Câsiye 17
ve âteynâ-hum : ve onlara verdik
-
45-Câsiye 17
beyyinâtin : beyyineler, deliller
-
45-Câsiye 17
min el emri : emirden
-
45-Câsiye 17
fe : o zaman, fakat
-
45-Câsiye 17
ma ihtelefû illâ : den başka ihtilâfa düşmediler
-
45-Câsiye 17
mâ câe-hum : onlara gelen şey
-
45-Câsiye 17
el ilmu : ilim
-
45-Câsiye 17
bagyen : azarak, azgınlık ederek
-
45-Câsiye 17
beyne-hum : onların aralarında
-
45-Câsiye 17
inne : muhakkak
-
45-Câsiye 17
rabbe-ke : senin Rabbin
-
45-Câsiye 17
beyne-hum : onların aralarında
-
45-Câsiye 17
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
45-Câsiye 17
yahtelifûne : ihtilâf ediyorlar
-
45-Câsiye 18
summe : sonra
-
45-Câsiye 18
cealnâ-ke : seni kıldık
-
45-Câsiye 18
alâ şerîatin : şeriat üzere
-
45-Câsiye 18
min el emri : emirden
-
45-Câsiye 18
fe : öyleyse
-
45-Câsiye 18
ittebi'-hâ : ona tâbî ol
-
45-Câsiye 18
ve lâ tettebi' : ve uyma, tâbî olma
-
45-Câsiye 18
ehvâ : hevalar, hevesler
-
45-Câsiye 18
ellezîne : onlar
-
45-Câsiye 18
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
45-Câsiye 19
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
45-Câsiye 19
len yugnû an-ke : asla sana fayda vermez
-
45-Câsiye 19
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 19
ve inne : ve muhakkak
-
45-Câsiye 19
ez zâlimîne : zalimler
-
45-Câsiye 19
evliyâu : velîler, dostlar
-
45-Câsiye 19
ve allâhu : ve Allah
-
45-Câsiye 19
veliyyu : velî, dost
-
45-Câsiye 19
el muttekîne : takva sahibi olanlar
-
45-Câsiye 20
li en nâsi : insanlar için
-
45-Câsiye 20
ve huden : ve hidayet
-
45-Câsiye 20
ve rahmetun : ve rahmet
-
45-Câsiye 20
yûkinûne : yakîn hasıl edenler
-
45-Câsiye 21
em : veya, yoksa
-
45-Câsiye 21
hasibe : hesap etti, zannetti
-
45-Câsiye 21
ellezîne : onlar
-
45-Câsiye 21
icterahû : yaptılar, işlediler
-
45-Câsiye 21
es seyyiâti : kötülükler
-
45-Câsiye 21
en nec'ale-hum : onları kılarız
-
45-Câsiye 21
ke : gibi
-
45-Câsiye 21
ellezîne : onlar
-
45-Câsiye 21
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
45-Câsiye 21
ve amilû es sâlihâti : ve salih ameller (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
45-Câsiye 21
sevâen : musavi, eşit
-
45-Câsiye 21
ve memâtu-hum, : ve onların ölümleri
-
45-Câsiye 21
sâe : kötü
-
45-Câsiye 21
yahkumûne : hüküm veriyorlar
-
45-Câsiye 22
ve halaka : ve halketti, yarattı
-
45-Câsiye 22
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 22
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
45-Câsiye 22
bi el hakkı : hak ile
-
45-Câsiye 22
ve li tuczâ : ve karşılığı (ceza veya mükâfat) verilsin diye
-
45-Câsiye 22
nefsin : nefs
-
45-Câsiye 22
kesebet : kazandı
-
45-Câsiye 22
ve hum : ve onlar
-
45-Câsiye 22
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler
-
45-Câsiye 23
e : mi
-
45-Câsiye 23
fe : öyleyse, bu durumda, hâlâ
-
45-Câsiye 23
reeyte : sen gördün
-
45-Câsiye 23
men : kim, kimse, kişi
-
45-Câsiye 23
ittehaze : edindi
-
45-Câsiye 23
ilâhe-hu : onun ilâhı, kendi ilâhı
-
45-Câsiye 23
hevâ-hu : onun hevası, kendi hevası
-
45-Câsiye 23
ve edalle-hu : ve dalâlette bıraktı
-
45-Câsiye 23
ve hateme : ve mühürledi
-
45-Câsiye 23
sem'i-hi : onun işitme hassası
-
45-Câsiye 23
ve kalbi-hi : ve onun kalbi
-
45-Câsiye 23
ve ceale : ve kıldı
-
45-Câsiye 23
gışâveten : gışavet, perde
-
45-Câsiye 23
fe : öyleyse, bu durumda, hâlâ
-
45-Câsiye 23
men : kim, kimse, kişi
-
45-Câsiye 23
yehdî-hi : onu hidayete erdirir
-
45-Câsiye 23
e : mi
-
45-Câsiye 23
fe : öyleyse, bu durumda, hâlâ
-
45-Câsiye 23
lâ tezekkerûne : tezekkür etmiyorsunuz
-
45-Câsiye 24
ve kâlû : ve dediler
-
45-Câsiye 24
hiye : o
-
45-Câsiye 24
ed dunyâ : dünya
-
45-Câsiye 24
nemûtu : ölürüz
-
45-Câsiye 24
ve nahyâ : ve diriliriz
-
45-Câsiye 24
ve mâ yuhliku-nâ : ve bizi helâk etmez
-
45-Câsiye 24
illâ ed dehru : zamandan başka birşey
-
45-Câsiye 24
ve mâ lehum : ve onların yoktur
-
45-Câsiye 24
bi zâlike : bununla, bu konuda
-
45-Câsiye 24
yezunnûne : zanda bulunuyorlar
-
45-Câsiye 25
ve izâ : ve olduğu zaman
-
45-Câsiye 25
aleyhim : onlara
-
45-Câsiye 25
beyyinâtin : beyan edilerek, açıklanarak
-
45-Câsiye 25
mâ kâne : olmadı
-
45-Câsiye 25
huccete-hum : onların hüccetleri, delilleri, iddiaları
-
45-Câsiye 25
en kâlû : demeleri
-
45-Câsiye 25
sâdikîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
45-Câsiye 26
summe : sonra
-
45-Câsiye 26
summe : sonra
-
45-Câsiye 26
yecmeu-kum : sizi toplar
-
45-Câsiye 26
yevmi el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
45-Câsiye 26
lâ reybe : şüphe yok
-
45-Câsiye 26
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
45-Câsiye 26
ekseren : çoğu
-
45-Câsiye 26
en nâsi : insanlar
-
45-Câsiye 26
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
45-Câsiye 27
ve li allâhi : ve Allah'a aittir
-
45-Câsiye 27
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 27
ve el ardi : ve arz, yer
-
45-Câsiye 27
ve yevme : ve gün
-
45-Câsiye 27
tekûmu : vuku bulur
-
45-Câsiye 27
es sâatu : saat
-
45-Câsiye 27
yevmeizin : izin günü
-
45-Câsiye 27
yahseru : hüsranda olacaklar
-
45-Câsiye 27
mubtilûne : bâtılda olanlar
-
45-Câsiye 28
ve terâ : ve görürsün
-
45-Câsiye 28
kulle : bütün, hepsi
-
45-Câsiye 28
ummetin : ümmet
-
45-Câsiye 28
câsiyeten : diz çökmüş olarak
-
45-Câsiye 28
ummetin : ümmet
-
45-Câsiye 28
el yevme : gün
-
45-Câsiye 28
tuczevne : karşılığı (ceza veya mükâfat) verilir
-
45-Câsiye 28
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
45-Câsiye 29
yentiku : nutuk verir, söyler
-
45-Câsiye 29
aleykum : size
-
45-Câsiye 29
bi el hakkı : hak ile
-
45-Câsiye 29
kunnâ nestensihu : tensih ediyorduk, yazdırıyorduk
-
45-Câsiye 29
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
45-Câsiye 30
fe emmâ : fakat
-
45-Câsiye 30
ellezîne : onlar
-
45-Câsiye 30
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
45-Câsiye 30
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
45-Câsiye 30
fe : o zaman, ise
-
45-Câsiye 30
fî rahmeti-hi : rahmetinin içine
-
45-Câsiye 30
zâlike : işte bu
-
45-Câsiye 30
huve : o
-
45-Câsiye 30
el fevzu : kurtuluş
-
45-Câsiye 30
el mubînu : apaçık
-
45-Câsiye 31
ve emmâ : ve fakat
-
45-Câsiye 31
ellezîne : onlar
-
45-Câsiye 31
keferû : inkâr ettiler
-
45-Câsiye 31
e : mi
-
45-Câsiye 31
fe : o zaman
-
45-Câsiye 31
lem tekun : siz değildiniz
-
45-Câsiye 31
aleykum : size
-
45-Câsiye 31
fe : o zaman
-
45-Câsiye 31
istekbertum : siz kibirlendiniz
-
45-Câsiye 31
ve kuntum : ve siz oldunuz
-
45-Câsiye 31
kavmen : bir kavim, topluluk
-
45-Câsiye 31
mucrimîne : mücrimler, suçlular
-
45-Câsiye 32
ve izâ : ve olduğu zaman
-
45-Câsiye 32
kîle : denildi
-
45-Câsiye 32
inne : muhakkak ki
-
45-Câsiye 32
va'de allâhi : Allah'ın vaadi
-
45-Câsiye 32
ve es sâatu : ve saat
-
45-Câsiye 32
lâ reybe : şüphe yoktur
-
45-Câsiye 32
mâ nedrî : biz bilmiyoruz, bilmeyiz
-
45-Câsiye 32
mâ es sâatu : o saat nedir
-
45-Câsiye 32
nezunnu : biz zannediyoruz, sanıyoruz
-
45-Câsiye 32
zannen : bir zan
-
45-Câsiye 32
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
45-Câsiye 32
bi musteykinîne : yakîn sahibi olanlar
-
45-Câsiye 33
ve bedâ : ve ortaya çıktı, aşikâr oldu
-
45-Câsiye 33
lehum : onlar için, onlara
-
45-Câsiye 33
seyyiâtu : kötülükler
-
45-Câsiye 33
ve hâka : ve sardı, kuşattı
-
45-Câsiye 33
yestehziûne : alay ettiler
-
45-Câsiye 34
ve kîle : ve denildi
-
45-Câsiye 34
el yevme : bugün
-
45-Câsiye 34
nensâ-kum : sizi unutacağız
-
45-Câsiye 34
kemâ : gibi
-
45-Câsiye 34
nesîtum : siz unuttunuz
-
45-Câsiye 34
likâe : kavuşma
-
45-Câsiye 34
yevmi-kum : sizin gününüz
-
45-Câsiye 34
ve me'vâ-kum(u) : ve sizin mevanız, kalacağınız yer
-
45-Câsiye 34
en nâru : ateş
-
45-Câsiye 34
ve mâ : ve yoktur
-
45-Câsiye 34
lekum : sizin için
-
45-Câsiye 34
min nâsırîne : bir yardımcı
-
45-Câsiye 35
bi enne kum(u) : sizin olmanız sebebiyle
-
45-Câsiye 35
ittehaztum : siz edindiniz
-
45-Câsiye 35
huzuven : alay, alay konusu
-
45-Câsiye 35
ve garret-kum : ve sizi aldattı, kandırdı
-
45-Câsiye 35
el hayâtu : hayat
-
45-Câsiye 35
ed dunyâ : dünya
-
45-Câsiye 35
fe : artık, öyleyse
-
45-Câsiye 35
el yevme : (bu) gün
-
45-Câsiye 35
lâ yuhrecûne : çıkarılmazlar
-
45-Câsiye 35
ve lâ : ve olmaz
-
45-Câsiye 35
yusta'tebûne : özür, mazeret istenenler (kendilerinden)
-
45-Câsiye 36
fe : artık, o halde, öyleyse
-
45-Câsiye 36
el hamdu : hamd
-
45-Câsiye 36
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 36
ve rabbi : ve Rabbi
-
45-Câsiye 36
el ardı : arz, yeryüzü, yer
-
45-Câsiye 36
el âlemîne : âlemler
-
45-Câsiye 37
ve lehu : ve onun, ona mahsus
-
45-Câsiye 37
el kibriyâu : ululuk, azamet, büyüklük
-
45-Câsiye 37
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 37
ve el ardi : ve arz, yeryüzü, yer
-
45-Câsiye 37
ve huve : ve o
-
45-Câsiye 37
el azîzu : azîz, yüce
-
45-Câsiye 37
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
46-Ahkaf 2
tenzîlu : indirildi
-
46-Ahkaf 2
el kitâbi : kitap
-
46-Ahkaf 2
el azîzi : azîz, yüce
-
46-Ahkaf 2
el hakîmi : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
46-Ahkaf 3
es semâvâti : semalar, gökler
-
46-Ahkaf 3
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
46-Ahkaf 3
ve mâ : ve şey(ler)
-
46-Ahkaf 3
beyne-humâ : ikisi arasında
-
46-Ahkaf 3
bi el hakkı : hak ile
-
46-Ahkaf 3
ve ecelin : ve ecel, zaman
-
46-Ahkaf 3
musemmen : belirlenmiş, tespit edilmiş, bilinen
-
46-Ahkaf 3
ve ellezîne : ve onlar
-
46-Ahkaf 3
keferû : inkâr ettiler
-
46-Ahkaf 3
mu'ridûne : yüz çevirenler
-
46-Ahkaf 4
e reeytum : gördünüz mü
-
46-Ahkaf 4
ted'ûne : dua ediyorsunuz, tapıyorsunuz
-
46-Ahkaf 4
erû-nî : bana gösterin
-
46-Ahkaf 4
min el ardı : arzdan, yerden
-
46-Ahkaf 4
em : yoksa mı
-
46-Ahkaf 4
lehum : onların
-
46-Ahkaf 4
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
46-Ahkaf 4
ev : veya
-
46-Ahkaf 4
esâretin : eserler, izler
-
46-Ahkaf 4
sâdikîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
46-Ahkaf 5
ve men : ve kim
-
46-Ahkaf 5
edallu : dalâlette olan
-
46-Ahkaf 5
mimmen (min men) : kimseden
-
46-Ahkaf 5
yed'û : dua eder
-
46-Ahkaf 5
men : kim, kimse, kişi
-
46-Ahkaf 5
lâ yestecîbu : icabet etmez
-
46-Ahkaf 5
lehû : ona
-
46-Ahkaf 5
ilâ yevmi el kıyâmeti : kıyâmet gününe kadar
-
46-Ahkaf 5
ve hum : ve onlar
-
46-Ahkaf 5
gâfilûne : gâfildirler
-
46-Ahkaf 6
ve izâ : ve olduğu zaman
-
46-Ahkaf 6
huşire : haşrolundu
-
46-Ahkaf 6
en nâsu : insanlar
-
46-Ahkaf 6
lehum : onlara
-
46-Ahkaf 6
a'dâen : düşman
-
46-Ahkaf 6
ve kânû : ve oldular
-
46-Ahkaf 6
bi ibâdeti-him : onların ibadetlerini
-
46-Ahkaf 6
kâfirîne : kâfirler, inkâr edenler
-
46-Ahkaf 7
ve izâ : ve olduğu zaman
-
46-Ahkaf 7
aleyhim : onlara
-
46-Ahkaf 7
beyyinâtin : beyan edilerek, açık belgeler olarak
-
46-Ahkaf 7
kâle : dedi
-
46-Ahkaf 7
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
46-Ahkaf 7
li el hakkı : hak için
-
46-Ahkaf 7
lemmâ câe-hum : onlara geldiği zaman
-
46-Ahkaf 8
em : mi, yoksa, veya
-
46-Ahkaf 8
yekûlûne : derler, diyorlar
-
46-Ahkaf 8
ifterâ-hu : onu uydurdu
-
46-Ahkaf 8
in iftereytu-hu : eğer onu uydursaydım
-
46-Ahkaf 8
fe : o zaman, o taktirde
-
46-Ahkaf 8
lâ temlikûne : siz tutamazsınız, mani olamazsınız
-
46-Ahkaf 8
şey'en : bir şey
-
46-Ahkaf 8
huve : o
-
46-Ahkaf 8
a'lemu : daha iyi bilir, en iyi bilir
-
46-Ahkaf 8
tufîdûne : taşkınlık yapıyorsunuz, lâfa dalıyorsunuz
-
46-Ahkaf 8
kefâ : kâfi, yeter
-
46-Ahkaf 8
şehîden : şahit olarak
-
46-Ahkaf 8
beynî ve beyne-kum : benimle sizin aranızda
-
46-Ahkaf 8
ve huve : ve o
-
46-Ahkaf 8
el gafûr : gafurdur
-
46-Ahkaf 8
er rahîmu : rahîmdir
-
46-Ahkaf 9
min er rusuli : resûllerden
-
46-Ahkaf 9
ve mâ edrî : ve ben bilmiyorum, bilemem
-
46-Ahkaf 9
ve lâ : ve olmaz
-
46-Ahkaf 9
ettebiu : tâbî olurum
-
46-Ahkaf 9
ileyye : bana
-
46-Ahkaf 9
ve mâ ene : ve ben değilim
-
46-Ahkaf 9
nezîrun : uyarıcı
-
46-Ahkaf 10
e reeytum : gördünüz mü
-
46-Ahkaf 10
kâne : ise
-
46-Ahkaf 10
ve kefertum : ve siz inkâr ettiniz
-
46-Ahkaf 10
ve şehide : ve şahitlik etti, şahit oldu
-
46-Ahkaf 10
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
46-Ahkaf 10
fe : böylece
-
46-Ahkaf 10
âmene : îmân etti
-
46-Ahkaf 10
vestekbertum (ve istekbertum) : ve siz kibirlendiniz, büyüklük tasladınız
-
46-Ahkaf 10
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
46-Ahkaf 10
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
46-Ahkaf 10
el kavme : bir kavim
-
46-Ahkaf 10
ez zâlimîne : zalimler
-
46-Ahkaf 11
ve kâle : ve dedi
-
46-Ahkaf 11
ellezîne : o kimseler, onlar
-
46-Ahkaf 11
keferû : inkâr ettiler
-
46-Ahkaf 11
li ellezîne : o kimselere, onlara
-
46-Ahkaf 11
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen
-
46-Ahkaf 11
lev : eğer, şâyet
-
46-Ahkaf 11
kâne : oldu
-
46-Ahkaf 11
mâ sebekû-nâ : bizi geçemezlerdi
-
46-Ahkaf 11
ileyhi : ona
-
46-Ahkaf 11
ve iz : ve olduğu zaman
-
46-Ahkaf 11
lem yehtedû : hidayete ermezler
-
46-Ahkaf 11
fe : o zaman
-
46-Ahkaf 11
se-yekûlûne : diyecekler
-
46-Ahkaf 12
ve min kabli-hi : ve bundan önce (vardı)
-
46-Ahkaf 12
imâmen : imam (önder, rehber) olarak
-
46-Ahkaf 12
ve rahmeten : ve rahmet olarak
-
46-Ahkaf 12
ve hâzâ : ve bu
-
46-Ahkaf 12
lisânen : lisanı
-
46-Ahkaf 12
arabiyyen : Arapça
-
46-Ahkaf 12
li yunzire : ve uyarmak için
-
46-Ahkaf 12
ellezîne : o kimseleri, onları
-
46-Ahkaf 12
zalemû : zulmettiler
-
46-Ahkaf 12
ve buşrâ : ve müjde
-
46-Ahkaf 12
li el muhsinîne : muhsinler için
-
46-Ahkaf 13
inne : muhakkak ki, şüphesiz
-
46-Ahkaf 13
ellezîne : o kimseler, onlar
-
46-Ahkaf 13
summe : sonra
-
46-Ahkaf 13
istekâmû : istikamet üzere oldular
-
46-Ahkaf 13
fe lâ : artık yoktur
-
46-Ahkaf 13
aleyhim : onlara
-
46-Ahkaf 13
ve lâ hum : ve onlar olmayacak
-
46-Ahkaf 13
yahzenûne : mahzun olurlar
-
46-Ahkaf 14
ulâike : işte onlar
-
46-Ahkaf 14
ashâbu el cenneti : cennet halkı
-
46-Ahkaf 14
hâlidîne : ebedî olanlar
-
46-Ahkaf 14
cezâen : karşılık olarak
-
46-Ahkaf 14
ya'melûne : yapıyorlar
-
46-Ahkaf 15
ve vassay-nâ : ve vasiyet ettik
-
46-Ahkaf 15
el insâne : insan
-
46-Ahkaf 15
bi vâlidey-hi : anne ve babasına
-
46-Ahkaf 15
ihsânen : ihsanla davranma
-
46-Ahkaf 15
hamelet-hu : onu taşıdı, yüklendi
-
46-Ahkaf 15
kurhen : meşakkat, güçlük
-
46-Ahkaf 15
ve vadaat-hu : ve onu doğurdu
-
46-Ahkaf 15
kurhen : meşakkat, güçlük
-
46-Ahkaf 15
ve hamlu-hu : ve onun taşınması
-
46-Ahkaf 15
ve fisâlu-hu : ve onun sütten kesilmesi
-
46-Ahkaf 15
selâsûne : otuz
-
46-Ahkaf 15
şehren : ay
-
46-Ahkaf 15
belega : erişti
-
46-Ahkaf 15
eşudde-hu : kuvvet, kemâl çağına
-
46-Ahkaf 15
ve belega : ve erişti
-
46-Ahkaf 15
erbaîne : kırk
-
46-Ahkaf 15
seneten : yıla
-
46-Ahkaf 15
kâle : dedi
-
46-Ahkaf 15
evzı'nî : beni muvaffak kıl, yönelt
-
46-Ahkaf 15
en eşkure : şükretmek
-
46-Ahkaf 15
ni'meteke : ni'metlerine
-
46-Ahkaf 15
elletî : ki o
-
46-Ahkaf 15
en'amte : ni'metlendirdin, verdin
-
46-Ahkaf 15
aleyye : beni, bana
-
46-Ahkaf 15
ve alâ vâlideyye : ve anne-babama
-
46-Ahkaf 15
ve en a'mele : ve amelde bulunmak
-
46-Ahkaf 15
terdâhu : razı olacağı
-
46-Ahkaf 15
ve aslıh : ve ıslâh et
-
46-Ahkaf 15
fî zurriyyetî : soyumu
-
46-Ahkaf 15
ileyke : sana
-
46-Ahkaf 15
ve innî : ve muhakkak ki ben
-
46-Ahkaf 15
min el muslimîne : müslümanlardan, teslim olanlardan
-
46-Ahkaf 16
ulâike ellezîne : işte onlar
-
46-Ahkaf 16
netekabbelu : kabul ederiz
-
46-Ahkaf 16
ahsene : en güzel
-
46-Ahkaf 16
ve netecâvezu : ve cevaz veririz, vazgeçeriz
-
46-Ahkaf 16
an seyyiâti-him : günahlarından
-
46-Ahkaf 16
fî ashâbi el cenneti : cennet ehli (halkı) arasında
-
46-Ahkaf 16
va'de : vaad
-
46-Ahkaf 16
es sıdkı : doğru, gerçek
-
46-Ahkaf 16
ellezî : ki o
-
46-Ahkaf 16
yûadûne : vaadolunurlar
-
46-Ahkaf 17
ve ellezî : ve o
-
46-Ahkaf 17
kâle : dedi
-
46-Ahkaf 17
li vâlidey-hi : anne ve babasına
-
46-Ahkaf 17
lekumâ : siz ikinize, size
-
46-Ahkaf 17
e teidâni-nî : bana vaad mı ediyorsunuz
-
46-Ahkaf 17
en uhrece : çıkarılacak
-
46-Ahkaf 17
ve kad haleti : ve gelip geçmiş
-
46-Ahkaf 17
el kurûnu : nesiller
-
46-Ahkaf 17
ve humâ : ve o ikisi
-
46-Ahkaf 17
yestegîsânillâhe : ikisi Allah'tan yardım istediler
-
46-Ahkaf 17
veyle-ke : sana yazık
-
46-Ahkaf 17
inne : muhakkak
-
46-Ahkaf 17
va'de allâhi : Allah'ın vaadi
-
46-Ahkaf 17
fe yekûlu : o zaman dedi
-
46-Ahkaf 17
esâtîru : masallar, yazılan şeyler
-
46-Ahkaf 17
el evvelîne : evvelkiler, öncekiler
-
46-Ahkaf 18
ulâike ellezîne : işte onlar
-
46-Ahkaf 18
aleyhim : onların üzerine
-
46-Ahkaf 18
el kavlu : söz
-
46-Ahkaf 18
fî umemin : ümmetler içinde
-
46-Ahkaf 18
kad halet : gelip geçmiş
-
46-Ahkaf 18
min el cinni : cinlerden
-
46-Ahkaf 18
ve el insi : ve insanlar
-
46-Ahkaf 18
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
46-Ahkaf 18
hâsirîne : hüsranda olanlar
-
46-Ahkaf 19
ve li kullin : ve herbiri için (vardır)
-
46-Ahkaf 19
derecâtun : dereceler
-
46-Ahkaf 19
ve li yuveffiye-hum : ve onlara ödensin, eda edilsin
-
46-Ahkaf 19
a'mâle-hum : onların amelleri
-
46-Ahkaf 19
ve hum : ve onlar
-
46-Ahkaf 19
lâ yuzlemûne : zulme uğratılmazlar
-
46-Ahkaf 20
ve yevme : ve o gün
-
46-Ahkaf 20
ellezîne : onlar
-
46-Ahkaf 20
keferû : inkâr ettiler
-
46-Ahkaf 20
alâ en nâri : ateşe
-
46-Ahkaf 20
ezhebtum : siz giderdiniz, bitirdiniz
-
46-Ahkaf 20
ed dunyâ : dünya
-
46-Ahkaf 20
vestemta'tum : ve metalandınız, faydalandınız, safa sürdünüz
-
46-Ahkaf 20
fe : böylece
-
46-Ahkaf 20
el yevme : o gün
-
46-Ahkaf 20
tuczevne : cezalandırılacak
-
46-Ahkaf 20
el hûni : zillet, aşağılık
-
46-Ahkaf 20
testekbirûne : siz kibirleniyorsunuz
-
46-Ahkaf 20
fî el ardı : yeryüzünde
-
46-Ahkaf 20
bi gayri el hakkı : haksız olarak
-
46-Ahkaf 20
ve bi mâ : ve şey sebebiyle
-
46-Ahkaf 20
tefsukûne : fasıklık yapıyorsunuz
-
46-Ahkaf 21
vezkur : ve zikret, hatırla
-
46-Ahkaf 21
ehâ : kardeşini
-
46-Ahkaf 21
iz enzere : uyardığı zaman
-
46-Ahkaf 21
kavme-hu : kavmini
-
46-Ahkaf 21
bi el ahkâfi : Ahkâf'taki (Ad kavminin oturduğu kumlu bölgenin adı)
-
46-Ahkaf 21
ve kad haletin : ve gelip geçmiş
-
46-Ahkaf 21
en nuzuru : uyarıcılar
-
46-Ahkaf 21
min beyni yedeyhi : onun önünden
-
46-Ahkaf 21
ve min halfi-hi : ve onun ardından
-
46-Ahkaf 21
ellâ ta'budû : kulluk etmeyin, kul olmayın
-
46-Ahkaf 21
illâllâhe (illâ allâhe) : Allah'tan başka
-
46-Ahkaf 21
ehâfu : korku
-
46-Ahkaf 21
aleykum : sizin üzerinize
-
46-Ahkaf 21
azâbe : bir azap
-
46-Ahkaf 21
yevmin : gün
-
46-Ahkaf 22
e ci'te-nâ : bize mi geldin
-
46-Ahkaf 22
li te'fike-nâ : bizi çevirmek, vazgeçirmek için
-
46-Ahkaf 22
an âliheti-nâ : ilâhlarımızdan
-
46-Ahkaf 22
fe'ti-nâ : o zaman bize getir
-
46-Ahkaf 22
teıdu-nâ : bize vaadettiği
-
46-Ahkaf 22
kunte : isen
-
46-Ahkaf 22
min es sâdikîne : doğru sözlülerden
-
46-Ahkaf 23
kâle : dedi
-
46-Ahkaf 23
inneme : ancak, sadece, yalnız
-
46-Ahkaf 23
el ilmu : ilim
-
46-Ahkaf 23
ve ubelligu-kum : ve size tebliğ ediyorum
-
46-Ahkaf 23
ve lâkin-nî : ve fakat, ama, lâkin ben
-
46-Ahkaf 23
erâ-kum : sizi görüyor
-
46-Ahkaf 23
kavmen : bir kavim
-
46-Ahkaf 23
techelûne : cahil
-
46-Ahkaf 24
fe lemmâ reev-hu : onu gördükleri zaman
-
46-Ahkaf 24
mustakbile : yönelip gelen
-
46-Ahkaf 24
evdiyeti-him : vadilerine
-
46-Ahkaf 24
bel : hayır
-
46-Ahkaf 24
huve : o
-
46-Ahkaf 24
mesta'celtum : çabuklaştırdığınız, acele istediğiniz
-
46-Ahkaf 24
elîmun : acı, elîm
-
46-Ahkaf 25
tudemmiru : dumura uğratır, yerle bir eder
-
46-Ahkaf 25
kulle : her
-
46-Ahkaf 25
şey'in : şeyi
-
46-Ahkaf 25
bi emri : emri ile
-
46-Ahkaf 25
fe asbehû : o zaman sabahlarlar
-
46-Ahkaf 25
mesâkinu-hum : onların meskenleri
-
46-Ahkaf 25
kezâlike : böyle, onun gibi
-
46-Ahkaf 25
neczî : cezalandırırız
-
46-Ahkaf 25
el kavme : bir kavmi
-
46-Ahkaf 25
el mucrimîne : mücrim
-
46-Ahkaf 26
ve lekad : ve andolsun ki
-
46-Ahkaf 26
mekkennâ-hum : onlara imkân (tasarruf hakkı ve kudret) verdik
-
46-Ahkaf 26
in mekken-nâ-kum : size vermediğimiz imkân (tasarruf hakkı ve kudret)
-
46-Ahkaf 26
ve cealnâ : ve biz kıldık, verdik
-
46-Ahkaf 26
lehum : onlara
-
46-Ahkaf 26
sem'an : işitme hassası
-
46-Ahkaf 26
ve ebsâren : ve görme hassası
-
46-Ahkaf 26
ve ef'ideten : ve fuad hassası
-
46-Ahkaf 26
fe mâ agnâ : kâfi gelmedi, müstağni kılmadı
-
46-Ahkaf 26
sem'u-hum : onların işitme hassası
-
46-Ahkaf 26
ve lâ ebsâru-hum : ve ne de görme hassası
-
46-Ahkaf 26
ve lâ ef'idetu-hum : ve ne de fuad hassası
-
46-Ahkaf 26
min şey'in : bir şey
-
46-Ahkaf 26
yechadûne : bilerek inkâr ettiler
-
46-Ahkaf 26
ve hâka : ve kuşattı, sardı, isabet etti
-
46-Ahkaf 26
yestehziûne : alay ettiler
-
46-Ahkaf 27
ve lekad : ve andolsun ki
-
46-Ahkaf 27
ehlek-nâ : biz helâk ettik
-
46-Ahkaf 27
mâ havle-kum : sizin etrafınızdaki şey
-
46-Ahkaf 27
min el kurâ : şehirlerden
-
46-Ahkaf 27
ve sarraf-na : ve açıkladık
-
46-Ahkaf 27
el âyâti : âyetleri
-
46-Ahkaf 27
lealle-hum : umulur ki onlar
-
46-Ahkaf 27
yerciûne : dönerler, rücu ederler
-
46-Ahkaf 28
fe : artık, böylece, o zaman
-
46-Ahkaf 28
lev lâ : olmaz mıydı
-
46-Ahkaf 28
nasare humullezînettehazû : onlara yardım etseydi, o edindikleri
-
46-Ahkaf 28
kurbânen : rıza kazanmak, yakınlık sağlamak (için)
-
46-Ahkaf 28
âliheten : ilâhlar
-
46-Ahkaf 28
bel : hayır
-
46-Ahkaf 28
ve zâlike : ve işte bunlar
-
46-Ahkaf 28
ve mâ kânû : ve oldukları şey
-
46-Ahkaf 28
yefterûne : uydurdular, iftira ettiler
-
46-Ahkaf 29
ve iz sarefnâ : ve çevirmiştik, yöneltmiştik
-
46-Ahkaf 29
ileyke : sana
-
46-Ahkaf 29
neferen : ekip, grup (3-10 kişilik)
-
46-Ahkaf 29
min el cinni : cinlerden
-
46-Ahkaf 29
yestemiûne : dinlemeleri, işitmeleri
-
46-Ahkaf 29
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
46-Ahkaf 29
fe lemmâ : ... e zaman
-
46-Ahkaf 29
ensıtû : susun, dinleyin
-
46-Ahkaf 29
fe lemmâ kudıye : bitirildiği, yerine getirildiği zaman
-
46-Ahkaf 29
vellev : döndüler
-
46-Ahkaf 29
munzirîne : uyarıcılar olarak
-
46-Ahkaf 30
yâ kavme-nâ : ey kavmimiz
-
46-Ahkaf 30
semî'nâ : işittik
-
46-Ahkaf 30
kitâben : bir kitap
-
46-Ahkaf 30
unzile : indirilen
-
46-Ahkaf 30
beyne yedey-hi : onların elindeki
-
46-Ahkaf 30
yehdî : ulaştıran
-
46-Ahkaf 30
ilâ el hakkı : Hakk'a
-
46-Ahkaf 30
ve ilâ tarîkin : ve yola, tarîke
-
46-Ahkaf 30
mustekîmin : istikamet üzere olan
-
46-Ahkaf 31
yâ kavme-nâ : ey kavmimiz
-
46-Ahkaf 31
ecîbû : icabet edin
-
46-Ahkaf 31
dâiye allâhi : Allah'a davet edene
-
46-Ahkaf 31
ve âminû : ve îmân edin
-
46-Ahkaf 31
yagfir lekum : size mağfiret etsin
-
46-Ahkaf 31
ve yucir-kum : ve korusun sizi
-
46-Ahkaf 31
elîmin : acı, elîm
-
46-Ahkaf 32
ve men : ve kim
-
46-Ahkaf 32
dâiye allâhi : Allah'ın davetçisi
-
46-Ahkaf 32
fe leyse : artık değildir
-
46-Ahkaf 32
fî el ardı : yeryüzünde
-
46-Ahkaf 32
ve leyse : ve yoktur
-
46-Ahkaf 32
lehu : ona, onun için
-
46-Ahkaf 32
evliyâu : dostlar
-
46-Ahkaf 32
ulâike : işte o
-
46-Ahkaf 33
e ve lem yerev : görmüyorlar mı
-
46-Ahkaf 33
ennallâhellezî : muhakkak ki o
-
46-Ahkaf 33
es semâvâti : gökleri
-
46-Ahkaf 33
vel arda : ve yeri
-
46-Ahkaf 33
ve lem ya'ye : ve yorulmaz
-
46-Ahkaf 33
bi halkıhinne : onları yaratmaktan
-
46-Ahkaf 33
alâ en yuhyiye : diriltmeye
-
46-Ahkaf 33
el mevtâ : ölüler
-
46-Ahkaf 33
belâ : hayır
-
46-Ahkaf 33
inne-hu : muhakkak ki o
-
46-Ahkaf 33
şey'in : şeyin
-
46-Ahkaf 34
ve yevme : ve o gün
-
46-Ahkaf 34
yu'redullezîne : sunulacakları o kimselerin
-
46-Ahkaf 34
keferû : inkâr eden
-
46-Ahkaf 34
alen nâri : ateşe
-
46-Ahkaf 34
e leyse : değil miydi
-
46-Ahkaf 34
belâ : evet
-
46-Ahkaf 34
ve rabbinâ : ve Rabbimize
-
46-Ahkaf 34
kâle : dedi ki
-
46-Ahkaf 34
fe zûkû : o zaman tadın
-
46-Ahkaf 34
el azâbe : azabı
-
46-Ahkaf 34
tekfurûne : inkâr etmiş
-
46-Ahkaf 35
kemâ : gibi
-
46-Ahkaf 35
sabere : sabrettiler
-
46-Ahkaf 35
min er rusul : resûllerden
-
46-Ahkaf 35
ve lâ testa'cil : ve acelecilik gösterme
-
46-Ahkaf 35
lehum : onlar için
-
46-Ahkaf 35
ke ennehum : gibidir muhakkak ki onlar
-
46-Ahkaf 35
yevme : o gün
-
46-Ahkaf 35
yerevne : gördükleri
-
46-Ahkaf 35
yûadûne : vaadetti
-
46-Ahkaf 35
lem yelbesû : kalmamışlar, ikamet etmemişler
-
46-Ahkaf 35
sâaten : bir saat
-
46-Ahkaf 35
min nehârin : gündüzden
-
46-Ahkaf 35
belâgun : bir tebliğdir
-
46-Ahkaf 35
fe hel yuhleku : artık helâk edilir mi, yıkıma uğratılır mı
-
46-Ahkaf 35
illa el kavmu : kavimden başkası
-
46-Ahkaf 35
el fâsikûne : fasık
-
47-Muhammed 1
ellezîne : onlar
-
47-Muhammed 1
keferû : inkâr ettiler
-
47-Muhammed 1
ve saddû : ve alıkoydular, men ettiler
-
47-Muhammed 1
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 1
edalle : boşa çıkardı
-
47-Muhammed 1
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 2
ve ellezîne : ve onlar
-
47-Muhammed 2
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
47-Muhammed 2
ve amilû es sâlihâti : ve salih ameller yaptılar
-
47-Muhammed 2
ve âmenû : ve îmân ettiler, inandılar
-
47-Muhammed 2
bi mâ nuzzile : indirdiğimiz şeye
-
47-Muhammed 2
muhammedin : Muhammed
-
47-Muhammed 2
ve huve : ve o
-
47-Muhammed 2
el hakku : hak
-
47-Muhammed 2
keffere : örttü, sildi
-
47-Muhammed 2
seyyiâti-him : onların günahları
-
47-Muhammed 2
ve asleha : ve ıslâh etti, düzeltti
-
47-Muhammed 2
bâle-hum : onların halleri
-
47-Muhammed 3
zâlike : işte bu (bunlar)
-
47-Muhammed 3
bi ennellezîne (enne ellezîne) : onların olmaları sebebiyle
-
47-Muhammed 3
keferû : inkâr ettiler
-
47-Muhammed 3
ittebeû : tâbî oldular
-
47-Muhammed 3
el bâtile : bâtıl
-
47-Muhammed 3
ve ennellezîne (enne ellezîne) : ve onların olmaları
-
47-Muhammed 3
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler
-
47-Muhammed 3
ittebeû : tâbî oldular
-
47-Muhammed 3
el hakka : hak
-
47-Muhammed 3
kezâlike : işte böyle
-
47-Muhammed 3
li en nâsi : insanlara
-
47-Muhammed 3
emsâle-hum : onların misâlleri, kendi durumları
-
47-Muhammed 4
fe izâ : artık, bundan sonra olunca
-
47-Muhammed 4
lekîtum (u) : karşılaştınız
-
47-Muhammed 4
ellezîne keferû : inkâr edenler
-
47-Muhammed 4
fe darbe : o zaman, derhal, hemen vurun
-
47-Muhammed 4
er rikâbi : boyunlar
-
47-Muhammed 4
eshantumû-hum : onları güçsüz, zayıf bıraktınız
-
47-Muhammed 4
fe şuddû : o zaman kuvvetli tutun, bağlayın
-
47-Muhammed 4
el vesâka : bağlar
-
47-Muhammed 4
fe : bundan sonra, artık, nihayet
-
47-Muhammed 4
mennen : ni'metlendirerek, lütfederek (bedelsiz)
-
47-Muhammed 4
ve immâ : ve amma, ya veya, ister öyle ister böyle
-
47-Muhammed 4
fidâen : fidye alarak (bedel karşılığı)
-
47-Muhammed 4
hattâ tedaa : bırakana kadar
-
47-Muhammed 4
el harbu : harp, savaş
-
47-Muhammed 4
evzâre-hâ : onun ağırlıkları (silâhlar, levazımatlar)
-
47-Muhammed 4
zalike : işte bu
-
47-Muhammed 4
ve lev : ve eğer, şâyet
-
47-Muhammed 4
yeşâullâhu (yeşâu allâhu) : Allah diler
-
47-Muhammed 4
lentasara (le intasara) : elbette intikam alırdı
-
47-Muhammed 4
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
47-Muhammed 4
li yebluve : imtihan etmek için
-
47-Muhammed 4
vellezîne (ve ellezîne) : ve onlar
-
47-Muhammed 4
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
47-Muhammed 4
fe len yudille : o taktirde, o zaman boşa çıkarılmaz
-
47-Muhammed 4
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 5
se-yehdî-him : onları hidayete erdirecek
-
47-Muhammed 5
ve yuslihu : ve ıslâh edecek
-
47-Muhammed 5
bâle-hum : onların hallerini
-
47-Muhammed 6
ve yudhılu-hum : ve onları dahil edecek
-
47-Muhammed 6
el cennete : cennet
-
47-Muhammed 6
arrefe-hâ : onu tarif etti, tanıttı, bildirdi
-
47-Muhammed 6
lehum : onlara
-
47-Muhammed 7
yâ eyyuhâ : ey
-
47-Muhammed 7
ellezîne : o kimseler, onlar
-
47-Muhammed 7
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler
-
47-Muhammed 7
tensurûllâhe : Allah'a yardım edersiniz
-
47-Muhammed 7
yensur-kum : size yardım eder
-
47-Muhammed 7
ve yusebbit : ve sabit kılar, sağlamlaştırır
-
47-Muhammed 7
akdâme-kum : sizin ayaklarınızı
-
47-Muhammed 8
vellezîne : ve o kimseler, onlar
-
47-Muhammed 8
keferû : inkâr ettiler
-
47-Muhammed 8
fe : artık, bundan sonra
-
47-Muhammed 8
tagsen : helâk olmak, helâka maruz kalmak
-
47-Muhammed 8
lehum : onlar için
-
47-Muhammed 8
ve edalle : ve boşa çıkardı
-
47-Muhammed 8
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 9
zâlike : işte bu
-
47-Muhammed 9
bi enne-hum : muhakkak ki onlar
-
47-Muhammed 9
kerihû : çirkin, kötü gördüler
-
47-Muhammed 9
enzelallâhu : Allah'ın indirdiği
-
47-Muhammed 9
fe ahbeta : o zaman boşa çıkardı
-
47-Muhammed 9
a'mâle-hum : onların amellerini
-
47-Muhammed 10
e fe lem yesîrû : dolaşmıyorlar mı
-
47-Muhammed 10
fe yenzurû : ardından görerek
-
47-Muhammed 10
keyfe : nasıl
-
47-Muhammed 10
kâne : oldu
-
47-Muhammed 10
âkibetu ellezîne : sonları o kimselerin
-
47-Muhammed 10
demmerallâhu : Allah'ın dumura uğrattığı, helâk ettiği
-
47-Muhammed 10
aleyhim : onları
-
47-Muhammed 10
ve lil kâfirîne : ve kâfirler içindir
-
47-Muhammed 10
emsâlu-hâ : onun benzeri
-
47-Muhammed 11
zâlike : işte bu
-
47-Muhammed 11
bi ennallâhe : muhakkak ki Allah
-
47-Muhammed 11
mevlellezîne : velîsidir o kimselerin
-
47-Muhammed 11
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen
-
47-Muhammed 11
ve enne : ve muhakkak ki
-
47-Muhammed 11
el kâfirîne : kâfirler
-
47-Muhammed 11
lâ mevlâ : dost yoktur
-
47-Muhammed 11
lehum : onlara
-
47-Muhammed 12
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
47-Muhammed 12
ellezîne : onlar
-
47-Muhammed 12
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler, âmenû oldular
-
47-Muhammed 12
ve amilû es sâlihâti : ve salih ameller işlediler, nefs tezkiye edici ameller yaptılar, işlediler
-
47-Muhammed 12
cennâtin : cennetler
-
47-Muhammed 12
tecrî : akar
-
47-Muhammed 12
el enhâru : nehirler
-
47-Muhammed 12
ve ellezîne : ve onlar
-
47-Muhammed 12
keferû : inkâr ettiler
-
47-Muhammed 12
yetemetteûne : metalanırlar, faydalanırlar
-
47-Muhammed 12
ve ye'kulûne : ve yerler
-
47-Muhammed 12
kemâ te'kulu : gibi yer
-
47-Muhammed 12
el en'âmu : hayvanlar
-
47-Muhammed 12
ve en nâru : ve ateş
-
47-Muhammed 12
mesven : yerleşme (ikâmet) yeri, mekân
-
47-Muhammed 12
lehum : onlar için
-
47-Muhammed 13
ve keeyyin : ve nice
-
47-Muhammed 13
min karyetin : beldelerden, beldeler
-
47-Muhammed 13
hiye : o
-
47-Muhammed 13
eşeddu : daha şiddetli, daha çok kuvvetli
-
47-Muhammed 13
kuvveten : kuvvet bakımından
-
47-Muhammed 13
min karyeti-ke : senin beldenden
-
47-Muhammed 13
elletî : o ki
-
47-Muhammed 13
ahrecet-ke : seni çıkardı
-
47-Muhammed 13
ehleknâ-hum : onları helâk ettik
-
47-Muhammed 13
fe : o zaman
-
47-Muhammed 13
lâ nâsıre : yardımcı yoktur
-
47-Muhammed 13
lehum : onlar için
-
47-Muhammed 14
e : mi
-
47-Muhammed 14
fe : o zaman, öyleyse
-
47-Muhammed 14
men : kim, kimse
-
47-Muhammed 14
kâne : oldu
-
47-Muhammed 14
beyyinetin : açık belge, delil
-
47-Muhammed 14
ke : gibi
-
47-Muhammed 14
men : kimse, kişi
-
47-Muhammed 14
zuyyine : süslü gösterdi
-
47-Muhammed 14
lehu : ona
-
47-Muhammed 14
ameli-hî : onun ameli
-
47-Muhammed 14
vettebeû : ve tâbî oldular
-
47-Muhammed 14
ehvâe-hum : kendi hevaları
-
47-Muhammed 15
meselu : misâli, örneği, durumu
-
47-Muhammed 15
el cenneti : cennet
-
47-Muhammed 15
elletî : o ki
-
47-Muhammed 15
vuide : vaadedildi
-
47-Muhammed 15
el muttekûne : takva sahipleri
-
47-Muhammed 15
enhârun : nehirler
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
min lebenin : sütten
-
47-Muhammed 15
lem yetegayyer : kokuşmayan, bozulmayan
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
lezzetin : lezzetli
-
47-Muhammed 15
li eş şâribîne : içenler için
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
min aselin : baldan
-
47-Muhammed 15
musaffen : saflaştırılmış, saf, süzülmüş
-
47-Muhammed 15
ve lehum : ve onlar için
-
47-Muhammed 15
es semerâti : ürünler, meyveler
-
47-Muhammed 15
ve magfiretun : ve mağfiret vardır
-
47-Muhammed 15
ke : gibi
-
47-Muhammed 15
men : kimse, kişi
-
47-Muhammed 15
huve : o
-
47-Muhammed 15
fî en nâri : ateşin içinde, ateşte
-
47-Muhammed 15
ve sukû : ve sulandılar, içirildiler
-
47-Muhammed 15
mâen : su
-
47-Muhammed 15
hamîmen : kaynar halde
-
47-Muhammed 15
fe : o zaman, böylece, bu sebeple
-
47-Muhammed 15
em'âe-hum : onların bağırsakları
-
47-Muhammed 16
ve min-hum : ve onlardan
-
47-Muhammed 16
men : kimse, kişi
-
47-Muhammed 16
yestemiu : işitir, dinler
-
47-Muhammed 16
ileyke : seni
-
47-Muhammed 16
izâ harecû : çıktıkları zaman
-
47-Muhammed 16
min indi-ke : yanından
-
47-Muhammed 16
li ellezîne : onlara
-
47-Muhammed 16
el ilme : ilim
-
47-Muhammed 16
kâle : dedi, söyledi
-
47-Muhammed 16
ânifen : az önce
-
47-Muhammed 16
ulâike : işte onlar
-
47-Muhammed 16
ellezîne : onlar ki
-
47-Muhammed 16
vettebeû (ve ittebeû) : ve tâbî oldular
-
47-Muhammed 16
ehvâe-hum : kendi hevalarına, heveslerine
-
47-Muhammed 17
vellezîne ihtedev : ve hidayete ulaşmış kimseler
-
47-Muhammed 17
zâde-hum : onların artırmıştır
-
47-Muhammed 17
huden : hidayet
-
47-Muhammed 17
ve âtâ-hum : ve onlara verdi
-
47-Muhammed 18
fe : o zaman, öyleyse
-
47-Muhammed 18
hel : mi
-
47-Muhammed 18
yenzurûne : bakıyorlar, bekliyorlar, gözlüyorlar
-
47-Muhammed 18
es sâate : o saat
-
47-Muhammed 18
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
47-Muhammed 18
bagteten : ansızın
-
47-Muhammed 18
fe : fakat, halbuki
-
47-Muhammed 18
câe : geldi
-
47-Muhammed 18
eşrâtu-hâ : onun işaretleri, alâmetleri
-
47-Muhammed 18
fe : fakat, oysa, artık
-
47-Muhammed 18
ennâ : nasıl olur
-
47-Muhammed 18
lehum : onlar için
-
47-Muhammed 18
câet-hum : onlara geldi
-
47-Muhammed 19
fa'lem (fe i'lem) : o zaman, bu durumda bil
-
47-Muhammed 19
enne-hu : onun ..... olduğunu
-
47-Muhammed 19
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
47-Muhammed 19
vestagfir (ve istagfir) : ve mağfiret dile
-
47-Muhammed 19
li zenbi-ke : kendi günahların için
-
47-Muhammed 19
ve li el mû'minîne : ve mü'min erkekler için
-
47-Muhammed 19
ve el mû'minâti : ve mü'min kadınlar
-
47-Muhammed 19
ve allâhu : ve Allah
-
47-Muhammed 19
ya'lemu : bilir
-
47-Muhammed 19
mutekallebe-kum : sizin (bir beldeden diğerine) yer değiştirme, gezip dolaşma yerlerinizi, dönüşünüzü
-
47-Muhammed 19
ve mesvâ-kum : ve sizin yerleşme (ikâmet) yeriniz, sizin yurdunuz
-
47-Muhammed 20
ve yekûlu : ve derler
-
47-Muhammed 20
ellezîne : onlar
-
47-Muhammed 20
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler, âmenû oldular
-
47-Muhammed 20
lev lâ : (öyle) değil mi
-
47-Muhammed 20
nuzzilet : indirildi
-
47-Muhammed 20
sûretun : bir sure
-
47-Muhammed 20
fe : o zaman, sonra da
-
47-Muhammed 20
izâ unzilet : indirildiği zaman
-
47-Muhammed 20
sûretun : bir sure
-
47-Muhammed 20
muhkemetun : muhkem, hükmü açık olan, tevîle ihtiyaç olmayan
-
47-Muhammed 20
ve zukire : ve zikredildi
-
47-Muhammed 20
el kıtâlu : savaş
-
47-Muhammed 20
raeyte : sen gördün (görürsün)
-
47-Muhammed 20
ellezîne : onları
-
47-Muhammed 20
yanzurûne : bakarlar
-
47-Muhammed 20
ileyke : sana
-
47-Muhammed 20
el magsiyyi aleyhi : üzerine baygınlık çökmüş
-
47-Muhammed 20
min el mevti : ölümden, ölüm halinden
-
47-Muhammed 20
fe : o zaman, o taktirde, oysa
-
47-Muhammed 20
evlâ : evlâ, en iyi, en yakın, en uygun
-
47-Muhammed 20
lehum : onlar için
-
47-Muhammed 21
ve kavlun : ve söz
-
47-Muhammed 21
fe izâ : fakat o zaman, olunca, olduğunda
-
47-Muhammed 21
azeme : azmedildi, kesinleşti
-
47-Muhammed 21
el emru : bir iş
-
47-Muhammed 21
fe : o zaman
-
47-Muhammed 21
lev : eğer, şâyet, olsa
-
47-Muhammed 21
sadekûllâhe : Allah'a sadakat gösterdi, sadık oldu
-
47-Muhammed 21
le : elbette, mutlaka
-
47-Muhammed 21
kâne : oldu
-
47-Muhammed 21
lehum : onlar için
-
47-Muhammed 22
fe : o zaman, öyleyse, yoksa
-
47-Muhammed 22
hel : (öyle) mi
-
47-Muhammed 22
aseytum : sizden umulur, beklenir
-
47-Muhammed 22
tevelleytum : siz döndünüz
-
47-Muhammed 22
en tufsidû : fesat çıkarmanız
-
47-Muhammed 22
fî el ardı : yeryüzünde
-
47-Muhammed 22
ve tukattıû : ve kesersiniz, öldürürsünüz
-
47-Muhammed 22
erhâme-kum : akrabalarınız, birbiriniz
-
47-Muhammed 23
ulâike : işte onlar
-
47-Muhammed 23
ellezîne : onlar ki
-
47-Muhammed 23
leane-hum allâhu : Allah onları (kendilerini) lânetledi
-
47-Muhammed 23
fe : böylece, bu sebeple
-
47-Muhammed 23
esamme-hum : onların işitme hassalarını sağır yaptı
-
47-Muhammed 23
ve a'mâ : ve kör yaptı
-
47-Muhammed 23
ebsâre-hum : onların basar (görme) hassalarını
-
47-Muhammed 24
e : mi
-
47-Muhammed 24
fe : o zaman, o halde, hâlâ
-
47-Muhammed 24
lâ yetedebberûne : tedebbür etmezler, düşünüp tefekkür etmezler
-
47-Muhammed 24
el kur'âne : Kur'ân
-
47-Muhammed 24
em : yoksa
-
47-Muhammed 25
inne : muhakkak
-
47-Muhammed 25
ellezîne : onlar
-
47-Muhammed 25
erteddû : (eski hallerine) döndüler
-
47-Muhammed 25
alâ edbâri-him : arkalarına
-
47-Muhammed 25
mâ tebeyyene : beyan olan, açıklanan, açıkça belli olan
-
47-Muhammed 25
lehum : onlara
-
47-Muhammed 25
el hudâ : hidayet
-
47-Muhammed 25
eş şeytânu : şeytan
-
47-Muhammed 25
sevvele : sürükledi, ulaştırdı
-
47-Muhammed 25
lehum : onları
-
47-Muhammed 25
ve emlâ : ve uzun (kötü) emellere yöneltti
-
47-Muhammed 25
lehum : onları
-
47-Muhammed 26
zâlike : işte bu
-
47-Muhammed 26
bi enne-hum : onların ... olmaları sebebiyle
-
47-Muhammed 26
lillezîne : onlara
-
47-Muhammed 26
kerihû : kerih, çirkin gördüler
-
47-Muhammed 26
nezzele allâhu : Allah'ın indirdiği
-
47-Muhammed 26
se-nutîu-kum : biz size itaat edeceğiz
-
47-Muhammed 26
ba'di el emri : bazı işler
-
47-Muhammed 26
ya'lemu : bilir
-
47-Muhammed 26
isrâre-hum : onların sırları, gizledikleri
-
47-Muhammed 27
fe : o zaman, artık
-
47-Muhammed 27
keyfe : nasıl
-
47-Muhammed 27
teveffet-hum : onları vefat ettirdiler, öldürdüler
-
47-Muhammed 27
el melâiketu : melekler
-
47-Muhammed 27
yadribûne : vururlar
-
47-Muhammed 27
vucûhe-hum : onların yüzleri
-
47-Muhammed 27
ve edbâre-hum : ve onların arkaları, sırtları
-
47-Muhammed 28
zâlike : işte bu
-
47-Muhammed 28
bi ennehum : onların ... olmaları sebebiyle
-
47-Muhammed 28
ettebeû : tâbî oldular, uydular
-
47-Muhammed 28
eshatallâhe : Allah'ı kızdırdı, öfkelendirdi
-
47-Muhammed 28
ve kerihû : ve kerih gördüler, çirkin gördüler
-
47-Muhammed 28
rıdvâne-hu : onun rızası
-
47-Muhammed 28
fe ahbeta : böylece boşa çıkardı
-
47-Muhammed 28
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 29
em : yoksa ... mı
-
47-Muhammed 29
hasibe : zannettiler
-
47-Muhammed 29
ellezîne : o kimseler, onlar
-
47-Muhammed 29
en len yuhrice allâhu : Allah asla çıkarmaz
-
47-Muhammed 29
adgâne-hum : onların gizli kinleri
-
47-Muhammed 30
ve lev : ve eğer
-
47-Muhammed 30
neşâu : dileriz
-
47-Muhammed 30
le : elbette, mutlaka
-
47-Muhammed 30
ereynâ-ke-hum : onları sana gösterdik
-
47-Muhammed 30
fe : böylece, o zaman
-
47-Muhammed 30
le : elbette, mutlaka
-
47-Muhammed 30
arefte-hum : onları tanıdın
-
47-Muhammed 30
ve le ta'rifenne-hum : ve onları mutlaka tanırsın
-
47-Muhammed 30
fî lahni el kavli : sözlerdeki gizli mânâ, ima
-
47-Muhammed 30
ya'lemu : bilir
-
47-Muhammed 30
a'mâle-kum : sizin amelleriniz
-
47-Muhammed 31
ve le nebluvenne-kum : ve sizi mutlaka imtihan edeceğiz
-
47-Muhammed 31
hattâ na'leme : biz bilinceye kadar, bize belli oluncaya kadar
-
47-Muhammed 31
el mucâhidîne : mücahitler
-
47-Muhammed 31
ve es sâbirîne : ve sabredenler
-
47-Muhammed 31
ve nebluve : ve imtihan edeceğiz
-
47-Muhammed 31
ahbâre-kum : sizin haberleriniz
-
47-Muhammed 32
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
47-Muhammed 32
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
47-Muhammed 32
ve saddû : ve engellediler, men ettiler
-
47-Muhammed 32
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 32
ve şâkkû : ve ayrılık yaptılar, muhalefet ettiler
-
47-Muhammed 32
er resûle : resûl
-
47-Muhammed 32
mâ tebeyyene : açıkça belli olan şey
-
47-Muhammed 32
lehum : onlara
-
47-Muhammed 32
el hudâ : hidayet
-
47-Muhammed 32
len yedurrû allâhe : Allah'a zarar veremezler
-
47-Muhammed 32
sey'en : bir şey
-
47-Muhammed 32
ve se-yuhbitu : ve heba edecek, boşa çıkaracak
-
47-Muhammed 32
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 33
yâ eyyuhâ : ey
-
47-Muhammed 33
ellezîne : onlar
-
47-Muhammed 33
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
47-Muhammed 33
etîû allâhe : Allah'a itaat edin
-
47-Muhammed 33
ve etîû er resûle : ve resûle itaat edin
-
47-Muhammed 33
ve lâ tubtilû : ve bâtıl etmeyin, iptal etmeyin
-
47-Muhammed 33
a'mâle-kum : sizin amelleriniz
-
47-Muhammed 34
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
47-Muhammed 34
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
47-Muhammed 34
ve saddû : ve engellediler, men ettiler
-
47-Muhammed 34
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 34
summe : sonra
-
47-Muhammed 34
ve hum : ve onlar
-
47-Muhammed 34
fe : artık
-
47-Muhammed 34
len yagfire allâhu : Allah asla mağfiret etmez
-
47-Muhammed 34
lehum : onları
-
47-Muhammed 35
fe : o zaman, buna rağmen, buna göre
-
47-Muhammed 35
lâ tehinû : gevşemeyin
-
47-Muhammed 35
ve ted'û \n(lâ ... ted'û) : ve çağırın \n: (çağırmayın)
-
47-Muhammed 35
ilâ es selmi : barışa
-
47-Muhammed 35
ve entum : ve siz
-
47-Muhammed 35
el a'levne : en üstün kişiler
-
47-Muhammed 35
mea-kum : sizinle beraber
-
47-Muhammed 35
ve len yetire-kum : ve asla eksiltmez
-
47-Muhammed 35
a'mâle-kum : sizin amelleriniz
-
47-Muhammed 36
innemâ : sadece, yalnız
-
47-Muhammed 36
el hayâtu : hayat
-
47-Muhammed 36
ed dunyâ : dünya
-
47-Muhammed 36
ve lehvun : ve oyun, eğlence
-
47-Muhammed 36
ve in : ve eğer
-
47-Muhammed 36
ve tettekû : ve sakınırsınız, takva sahibi olursunuz
-
47-Muhammed 36
ucûre-kum : sizin ecirleriniz, mükâfatlarınız
-
47-Muhammed 36
ve lâ yes'el-kum : ve sizden istemez
-
47-Muhammed 36
emvâle-kum : sizin mallarınız
-
47-Muhammed 37
yes'elkumû-hâ : sizden onu ister
-
47-Muhammed 37
fe yuhfi-kum : böylece size ısrar eder
-
47-Muhammed 37
tebhalû : cimrilik edersiniz
-
47-Muhammed 37
ve yuhric : ve çıkarır
-
47-Muhammed 37
adgâne-kum : sizin hasetiniz
-
47-Muhammed 38
hâ entum : işte siz ..... siniz
-
47-Muhammed 38
tud'avne : davet ediliyorsunuz
-
47-Muhammed 38
fî sebîlillâhi : Allah'ın yolunda
-
47-Muhammed 38
fe : artık, buna rağmen
-
47-Muhammed 38
min-kum men : sizden bir kısmınız
-
47-Muhammed 38
yebhalu : cimrilik eder
-
47-Muhammed 38
ve men : ve kim ... ise
-
47-Muhammed 38
yebhal : cimrilik eder
-
47-Muhammed 38
fe : o taktirde
-
47-Muhammed 38
innemâ : ancak, sadece
-
47-Muhammed 38
yebhalu : cimrilik eder
-
47-Muhammed 38
an nefsi-hî : kendi nefsinden, kendi nefsine
-
47-Muhammed 38
el ganiyyu : gani, zengin, müstağni
-
47-Muhammed 38
ve entum : ve siz ..... siniz
-
47-Muhammed 38
el fukarâu : fakirler
-
47-Muhammed 38
ve in : ve eğer
-
47-Muhammed 38
tetevellev : siz yüz çevirirsiniz, dönersiniz
-
47-Muhammed 38
yestebdi : değiştirir
-
47-Muhammed 38
el kavmen : bir kavim
-
47-Muhammed 38
gayre-kum : sizden başka
-
47-Muhammed 38
summe : sonra
-
47-Muhammed 38
lâ yekûnû : olmazlar
-
47-Muhammed 38
emsâle-kum : sizin gibi
-
48-Fetih 1
fetahnâ : biz fetih açtık, fetih verdik
-
48-Fetih 1
leke : sana, senin için
-
48-Fetih 1
fethan : fetih
-
48-Fetih 1
mubînen : apaçık
-
48-Fetih 2
li yagfire : mağfiret etsin diye
-
48-Fetih 2
leke : senin, sana
-
48-Fetih 2
tekaddeme : takdim ettin, yaptın (geçmişte olan)
-
48-Fetih 2
zenbi-ke : senin günahın
-
48-Fetih 2
ve : ve
-
48-Fetih 2
teahhare : tehir ettin, yapacağın (gelecekte olacak olan)
-
48-Fetih 2
ve : ve
-
48-Fetih 2
yutimme : tamamlasın
-
48-Fetih 2
ni'mete-hu : onun ni'meti, ni'meti
-
48-Fetih 2
aleyke : sana
-
48-Fetih 2
ve : ve
-
48-Fetih 2
yehdiye-ke : seni hidayete erdirsin, hidayet etsin, ulaştırsın
-
48-Fetih 2
sirâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a götüren yol
-
48-Fetih 3
ve : ve
-
48-Fetih 3
yansure-ke : sana yardım etsin
-
48-Fetih 3
azîzen : azîz, şerefli, güçlü
-
48-Fetih 4
huve ellezî : o ki
-
48-Fetih 4
enzele : indirdi
-
48-Fetih 4
sekînete : sekînet, güven, sakinlik, huzur
-
48-Fetih 4
el mu'minîne : mü'minler
-
48-Fetih 4
li yezdâdû : artırsınlar diye
-
48-Fetih 4
îmânen : îmân
-
48-Fetih 4
mea : beraber, ile, yanında
-
48-Fetih 4
ve : ve
-
48-Fetih 4
semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 4
ve el ardı : ve arz, yer
-
48-Fetih 4
ve : ve
-
48-Fetih 4
kâne : oldu ...dır
-
48-Fetih 4
ve kânallâhu : ve Allah oldu ...dır
-
48-Fetih 4
alîmen : alîm, en iyi bilen
-
48-Fetih 4
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 5
li yudhile : dahil etsin, koysun diye
-
48-Fetih 5
mu'minîne : mü'min erkekler
-
48-Fetih 5
ve : ve
-
48-Fetih 5
cennâtin : cennetler
-
48-Fetih 5
tecrî : akan
-
48-Fetih 5
el enhâru : nehirler
-
48-Fetih 5
hâlidîne : devamlı, ebedî kalanlar
-
48-Fetih 5
ve : ve
-
48-Fetih 5
yukeffire : örter
-
48-Fetih 5
seyyiâti-him : onların günahları
-
48-Fetih 5
ve : ve
-
48-Fetih 5
kâne : oldu ...dır
-
48-Fetih 5
zâlike : işte bu
-
48-Fetih 5
inde allâhi : Allah'ın indinde, katında
-
48-Fetih 5
fevzen : fevz
-
48-Fetih 5
azîmen : en büyük
-
48-Fetih 6
ve : ve
-
48-Fetih 6
yuazzibe : azaplandırsın
-
48-Fetih 6
el munâfikîne : münafık erkekler
-
48-Fetih 6
el munâfikâti : münafık kadınlar
-
48-Fetih 6
ve el muşrikîne : ve müşrik erkekler
-
48-Fetih 6
ve el muşrikâti : ve müşrik kadınlar
-
48-Fetih 6
ez zânnîne : zanda bulunanlar
-
48-Fetih 6
zanne es sev'i : kötü zan
-
48-Fetih 6
aleyhim : onlara
-
48-Fetih 6
dâiretu : hezimet, dönüş
-
48-Fetih 6
es sev'i : kötü
-
48-Fetih 6
ve : ve
-
48-Fetih 6
aleyhim : onlara
-
48-Fetih 6
ve : ve
-
48-Fetih 6
leane-hum : onları lânetledi
-
48-Fetih 6
ve : ve
-
48-Fetih 6
eadde lehum : onlara, onlar için hazırladı
-
48-Fetih 6
cehenneme : cehennem
-
48-Fetih 6
ve : ve
-
48-Fetih 6
sâet : kötü
-
48-Fetih 6
masîren : varış yeri
-
48-Fetih 7
ve : ve
-
48-Fetih 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 7
ve : ve
-
48-Fetih 7
el ardı : arz, yer
-
48-Fetih 7
ve : ve
-
48-Fetih 7
kâne : oldu ...dır
-
48-Fetih 7
azîzen : azîz, şerefli, güçlü
-
48-Fetih 7
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 8
erselnâ-ke : seni gönderdik
-
48-Fetih 8
şâhiden : şahit olarak
-
48-Fetih 8
ve : ve
-
48-Fetih 8
mubeşşiren : müjdeleyici olarak, müjdeleyen
-
48-Fetih 8
ve : ve
-
48-Fetih 8
nezîren : uyarıcı olarak
-
48-Fetih 9
ve : ve
-
48-Fetih 9
resûli-hi : onun resûlü
-
48-Fetih 9
ve : ve
-
48-Fetih 9
ve : ve
-
48-Fetih 9
ve : ve
-
48-Fetih 9
tusebbihû-hu : onu tespih edin
-
48-Fetih 9
bukreten : sabah
-
48-Fetih 9
ve : ve
-
48-Fetih 9
asîlen : akşam
-
48-Fetih 10
ellezîne : onlar
-
48-Fetih 10
yubâyiûne-ke : sana biat ederler, tâbî olurlar
-
48-Fetih 10
innemâ : sadece, oysa, olunca
-
48-Fetih 10
yubâyiûne allâhe : Allah'a biat ederler, tâbî olurlar
-
48-Fetih 10
yedu allâhi : Allah'ın eli
-
48-Fetih 10
fevka : üzerinde
-
48-Fetih 10
eydî-him : onların elleri
-
48-Fetih 10
fe men : bundan sonra kim
-
48-Fetih 10
nekese : bozdu
-
48-Fetih 10
fe : artık
-
48-Fetih 10
innemâ : sadece, oysa, olunca
-
48-Fetih 10
yenkusu : bozar
-
48-Fetih 10
nefsi-hî : kendi nefsi
-
48-Fetih 10
ve men : ve kim
-
48-Fetih 10
evfâ : vefa etti
-
48-Fetih 10
âhede : ahd etti
-
48-Fetih 10
aleyhullâhe : Allah'a
-
48-Fetih 10
fe : o taktirde, o zaman
-
48-Fetih 10
se yu'tî-hi : ona verilecek
-
48-Fetih 10
ecren : ecir, ücret, mükâfat
-
48-Fetih 10
azîmen : en büyük
-
48-Fetih 11
se yekûlule-ke : sana diyecekler
-
48-Fetih 11
muhallefûne : arkada kalmış olanlar, geride kalmış olanlar
-
48-Fetih 11
min el a'râbi : bedevilerden, göçebe yaşayan Araplar'dan
-
48-Fetih 11
şegalet-nâ : bizi meşgul etti
-
48-Fetih 11
emvâlu-nâ : bizim mallarımız
-
48-Fetih 11
ve ehlû-nâ : ve ehlimiz, ailelerimiz
-
48-Fetih 11
fe istagfir lenâ : artık bizim için istiğfar et, mağfiret dile
-
48-Fetih 11
yekûlûne : söylüyorlar
-
48-Fetih 11
bi elsineti-him : dilleriyle
-
48-Fetih 11
leyse : değil, olmayan
-
48-Fetih 11
fe : o zaman, o taktirde
-
48-Fetih 11
men : kim
-
48-Fetih 11
yemliku : sahip olur, güce malik olur (mani olur, önler)
-
48-Fetih 11
lekum : sizin için, size
-
48-Fetih 11
şey'en : bir şey
-
48-Fetih 11
erâde : irade etti, diledi
-
48-Fetih 11
darren : bir darlık, zarar
-
48-Fetih 11
ev : veya
-
48-Fetih 11
erâde : irade etti, diledi
-
48-Fetih 11
nef'en : bir menfaat, yarar
-
48-Fetih 11
bel : hayır, bilâkis (öyle değil)
-
48-Fetih 11
kâne : oldu, idi, ...dir
-
48-Fetih 11
ta'melûne : amel ediyorsunuz, yapıyorsunuz
-
48-Fetih 11
habîren : haberdar (haberi olma)
-
48-Fetih 12
bel : hayır, bilâkis, aksine
-
48-Fetih 12
zanen-tum : siz zannettiniz
-
48-Fetih 12
en len yenkalibe : asla dönmeyecekler
-
48-Fetih 12
er resûlu : resûl
-
48-Fetih 12
ve el mû'minûne : ve mü'minler
-
48-Fetih 12
ilâ ehlî-him : ehillerine, ailelerine
-
48-Fetih 12
ebeden : ebediyen
-
48-Fetih 12
ve zuyyine : ve süslü, güzel, çekici kılındı
-
48-Fetih 12
zâlike : işte bu, bu
-
48-Fetih 12
ve zanen-tum : ve siz zannettiniz
-
48-Fetih 12
zanne es sevi : kötü bir zanla
-
48-Fetih 12
ve kuntum : ve siz oldunuz
-
48-Fetih 12
kavmen : bir kavim
-
48-Fetih 12
bûren : helâk olucu
-
48-Fetih 13
ve men : ve kim
-
48-Fetih 13
lem yû'min : îmân etmez
-
48-Fetih 13
ve resûli-hî : ve onun resûlü
-
48-Fetih 13
fe : o zaman
-
48-Fetih 13
a'ted-nâ : hazırladık
-
48-Fetih 13
li el kâfirîne : kâfirler, inkârcılar için
-
48-Fetih 13
saîren : sair, alevli ateş, cehennem
-
48-Fetih 14
ve lillâhi : ve Allah'ındır
-
48-Fetih 14
es semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 14
ve el ardı : ve arz, yer
-
48-Fetih 14
li men : kimseyi
-
48-Fetih 14
yeşâu : diler
-
48-Fetih 14
ve yuazzibu : ve azap eder
-
48-Fetih 14
men : kimse
-
48-Fetih 14
yeşâu : diler
-
48-Fetih 14
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
48-Fetih 14
gafûren : gafur, bağışlayan,
-
48-Fetih 14
rahîmen : Rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nuru gönderen
-
48-Fetih 15
se-yekûlu : diyecekler
-
48-Fetih 15
muhallefûne : arkada kalmış olanlar (savaşa katılmayanlar)
-
48-Fetih 15
ilâ megânime : ganimetlere
-
48-Fetih 15
li te'huzû-hâ : onu almak için
-
48-Fetih 15
zerû-nâ : bizi bırakın (bize izin verin)
-
48-Fetih 15
nettebi' kum : size tâbî olalım, arkanızdan gelelim
-
48-Fetih 15
yurîdûne : istiyorlar
-
48-Fetih 15
en yubeddilû : değiştirmek
-
48-Fetih 15
kelâma allâhi : Allah'ın kelâmı
-
48-Fetih 15
len tettebiû-nâ : asla bize tâbî olamazsınız (bizimle gelemezsiniz)
-
48-Fetih 15
kezâlikum : işte böyle, böyle
-
48-Fetih 15
kâle : dedi
-
48-Fetih 15
fe : o zaman
-
48-Fetih 15
se yekûlûne : diyecekler
-
48-Fetih 15
bel : hayır
-
48-Fetih 15
tahsudûne-nâ : bize haset ediyorsunuz, bizi kıskanıyorsunuz
-
48-Fetih 15
bel : hayır
-
48-Fetih 15
lâ yefkahûne : fıkıh edemiyorlar, idrak edemiyorlar, anlayamıyorlar
-
48-Fetih 15
kalîlen : az, pek az
-
48-Fetih 16
muhallefîne : arkada kalmış olanlar (savaşa gitmeyenler)
-
48-Fetih 16
el a'râbi : Araplar, Bedevîler (Bedevî Araplar)
-
48-Fetih 16
se-tud'avne : davet edileceksiniz, çağrılacaksınız
-
48-Fetih 16
ulî be'sin : güç kuvvet sahibi, kuvvetli çarpışan
-
48-Fetih 16
şedîdin : çok şiddetli, çok kuvvetli
-
48-Fetih 16
tukâtilûne-hum : onlarla savaşırsınız, onları öldürürsünüz
-
48-Fetih 16
ev : ya da, veya
-
48-Fetih 16
yuslimûne : teslim olurlar, müslüman olurlar
-
48-Fetih 16
fe : artık, bundan sonra
-
48-Fetih 16
ecren : ecir
-
48-Fetih 16
hasenen : güzel
-
48-Fetih 16
ve : ve
-
48-Fetih 16
tetevellev : dönersiniz, yüz çevirirsiniz
-
48-Fetih 16
kemâ : gibi
-
48-Fetih 16
tevelley-tum : yüz çevirdiniz
-
48-Fetih 16
azâben : azap
-
48-Fetih 16
elîmen : elîm, acı
-
48-Fetih 17
leyse : değil
-
48-Fetih 17
el a'mâ : âmâ, kör
-
48-Fetih 17
velâ : yoktur
-
48-Fetih 17
el a'reci : aksak, topal
-
48-Fetih 17
ve lâ : ve yoktur
-
48-Fetih 17
el marîdı : hasta
-
48-Fetih 17
habîren : haberdar (haberi olma)
-
48-Fetih 17
ve men : ve kim
-
48-Fetih 17
allâhe : Allah
-
48-Fetih 17
ve : ve
-
48-Fetih 17
resûle-hu : onun resûlü
-
48-Fetih 17
cennâtin : cennetler
-
48-Fetih 17
tecrî : akar
-
48-Fetih 17
enhâru : nehirler
-
48-Fetih 17
ve : ve
-
48-Fetih 17
men : kim
-
48-Fetih 17
yetevelle : yüz çevirir, döner
-
48-Fetih 17
azâben : azap
-
48-Fetih 17
elîmen : elîm, acı
-
48-Fetih 18
lekad : andolsun
-
48-Fetih 18
radiye allâhu : Allah razı oldu
-
48-Fetih 18
an el mû'minîne : mü'minlerden
-
48-Fetih 18
yubâyiûne-ke : sana biat ederler, tâbî olurlar
-
48-Fetih 18
tahte : altında
-
48-Fetih 18
eş şecereti : ağaç
-
48-Fetih 18
fe : o zaman, böylece, oysa, ve de
-
48-Fetih 18
alime : bildi (biliyordu)
-
48-Fetih 18
fe : böylece, bunun üzerine
-
48-Fetih 18
enzele : indirdi
-
48-Fetih 18
es sekînete : sekînet, güven duygusu, huzur
-
48-Fetih 18
aleyhim : onların üzerine
-
48-Fetih 18
ve esâbe-hum : ve onlara isabet ettirdi, verdi, nasip etti
-
48-Fetih 18
fethan : fetih, zafer
-
48-Fetih 18
karîben : yakın, yakın olan
-
48-Fetih 19
ve : ve
-
48-Fetih 19
megânime : ganimetler
-
48-Fetih 19
kesîreten : çok, pekçok
-
48-Fetih 19
ye'huzûne-hâ : onu alırlar
-
48-Fetih 19
ve : ve
-
48-Fetih 19
kâne : oldu, ...dır
-
48-Fetih 19
azîzen : azîz, üstün
-
48-Fetih 19
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 20
vaade-kum allâhu : Allah vaadetti
-
48-Fetih 20
megânime : ganimetler
-
48-Fetih 20
kesîreten : çok, pekçok
-
48-Fetih 20
te'huzûne-hâ : onu alırsınız, alacaksınız
-
48-Fetih 20
fe : böylece
-
48-Fetih 20
accele : acele etti
-
48-Fetih 20
lekum : sizin için
-
48-Fetih 20
ve : ve
-
48-Fetih 20
keffe : çekti
-
48-Fetih 20
eydiye : eller
-
48-Fetih 20
en nâsi : insanlar
-
48-Fetih 20
ve : ve
-
48-Fetih 20
tekûne : olur
-
48-Fetih 20
âyeten : âyet, delil
-
48-Fetih 20
el mu'minîne : mü'minler
-
48-Fetih 20
ve : ve
-
48-Fetih 20
yehdiye-kum : sizi hidayet eder, ulaştırır
-
48-Fetih 20
sırâtan mustekîmen : Sıratı Müstakîm (Allah'a ulaştıran yol)
-
48-Fetih 21
ve : ve
-
48-Fetih 21
lem takdirû : takdir etmediniz, henüz ulaşmadınız
-
48-Fetih 21
aleyhâ : ona
-
48-Fetih 21
ehâta allâhu : Allah ihata etti, kuşattı
-
48-Fetih 21
ve : ve
-
48-Fetih 21
kâne : oldu, ...dır
-
48-Fetih 21
şey'in : şey
-
48-Fetih 21
kadîren : kaadir olan, gücü yeten
-
48-Fetih 22
ve : ve
-
48-Fetih 22
lev kâtele-kum : eğer sizinle savaşsaydılar
-
48-Fetih 22
ellezîne : onlar
-
48-Fetih 22
keferû \n(ellezîne keferû) : inkâr ettiler \n: (inkâr edenler, kâfirler)
-
48-Fetih 22
le vellev : mutlaka dönerler
-
48-Fetih 22
edbâre : arka, geri
-
48-Fetih 22
summe : sonra
-
48-Fetih 22
lâ yecidûne : bulamazlar
-
48-Fetih 22
velîyyen : bir velî
-
48-Fetih 22
ve lâ : ve olmaz
-
48-Fetih 22
nasîren : yardımcı
-
48-Fetih 23
sunnete : sünnet
-
48-Fetih 23
elletî : ki o
-
48-Fetih 23
halet : gelip geçti (geçmişten beri devam eden)
-
48-Fetih 23
ve : ve
-
48-Fetih 23
len tecide : asla bulamazsın
-
48-Fetih 23
sunneti allâhi : Allah'ın sünneti
-
48-Fetih 23
tebdîlen : değiştirme, değişiklik
-
48-Fetih 24
ve huvellezî : ve o ki, ve o ...dır
-
48-Fetih 24
keffe : çekti
-
48-Fetih 24
eydiye-hum : onların elleri
-
48-Fetih 24
ve eydiye-kum : ve sizin elleriniz
-
48-Fetih 24
mekkete : Mekke
-
48-Fetih 24
en azfere-kum : sizi muzaffer kılması
-
48-Fetih 24
aleyhim : onların üzerine, onlara karşı
-
48-Fetih 24
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
48-Fetih 24
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
48-Fetih 24
basîren : (en iyi, çok iyi) gören
-
48-Fetih 25
ellezîne : o kimseler
-
48-Fetih 25
keferû : inkâr ettiler
-
48-Fetih 25
ve saddû-kum : ve sizi men ettiler, mani oldular
-
48-Fetih 25
anil mescidil harâmi : Mescid-i Haram'dan
-
48-Fetih 25
ve el hedye : ve kurbanlık hayvanlar
-
48-Fetih 25
ma'kûfen : bekletilen
-
48-Fetih 25
en yebluga : ulaşmak
-
48-Fetih 25
mahılle-hu : onun mahalli (kesim yeri)
-
48-Fetih 25
ve lev lâ : ve eğer olmasa (bulunmasa)
-
48-Fetih 25
mu'minûne : mü'min
-
48-Fetih 25
ve nisâun : ve kadınlar
-
48-Fetih 25
lem ta'lemû-hum : onları henüz bilmiyorsunuz
-
48-Fetih 25
en tetaû-hum : onları helâk etmeniz
-
48-Fetih 25
fe tusîbe-kum : o zaman, bu sebeple, bu yüzden size isabet eder
-
48-Fetih 25
yudhıle allâhu : Allah dahil eder
-
48-Fetih 25
fî rahmeti-hî : rahmetinin içine, rahmetine
-
48-Fetih 25
men : kimse
-
48-Fetih 25
yeşâu : diledi
-
48-Fetih 25
lev : eğer
-
48-Fetih 25
tezeyyelû : birbirinden ayrıldılar
-
48-Fetih 25
le : mutlaka
-
48-Fetih 25
azzebnâ : azaplandırdık
-
48-Fetih 25
ellezîne : o kimseler, onlar
-
48-Fetih 25
keferû : inkâr ettiler
-
48-Fetih 25
azâben : azap
-
48-Fetih 25
elîmen : elîm, acı
-
48-Fetih 26
ceale \n(ceale fî) : kıldı, yaptı \n: (yerleştirdi)
-
48-Fetih 26
ellezîne : o kimseler, onlar
-
48-Fetih 26
keferû : inkâr ettiler (kâfir oldular)
-
48-Fetih 26
el hamiyyete : gayret, ihtimam, himaye, muhafaza etme duygusu
-
48-Fetih 26
hamiyyete el câhiliyyeti : cahillik duygusu, cahiliyet taassubu
-
48-Fetih 26
fe enzele : böylece indirdi
-
48-Fetih 26
sekînete-hu : sekînetini, huzur ve güvenini
-
48-Fetih 26
resûli-hî : onun resûlü, kendi resûlü
-
48-Fetih 26
ve alâ : ve üzerine
-
48-Fetih 26
mû'minîne : mü'minler
-
48-Fetih 26
ve elzeme-hum : ve onlara elzem oldu
-
48-Fetih 26
kelimete : kelime, söz
-
48-Fetih 26
ve kânû : ve oldular
-
48-Fetih 26
ehakka : daha çok hak sahibi
-
48-Fetih 26
ve ehle-hâ : ve ona ehil, lâyık
-
48-Fetih 26
ve kâne : ve oldu
-
48-Fetih 26
bi kulli şey'in : herşeyi
-
48-Fetih 26
alîmen : en iyi bilen
-
48-Fetih 27
lekad : andolsun ki
-
48-Fetih 27
resûle-hu : onun resûlü
-
48-Fetih 27
er ru'yâ : rüya
-
48-Fetih 27
bi el hakkı : hak ile, hak olduğunu
-
48-Fetih 27
le tedhulunne : siz mutlaka gireceksiniz
-
48-Fetih 27
mescide el harâme : Mescid-i Haram (Kâbe)
-
48-Fetih 27
in şâe allâhu : eğer Allah dilerse
-
48-Fetih 27
âminîne : emin olarak
-
48-Fetih 27
muhallikîne : tıraş edilmiş olarak
-
48-Fetih 27
ruûse-kum : başlarınız
-
48-Fetih 27
ve mukassirîne : ve (saçlarınız) kısaltmış olarak
-
48-Fetih 27
lâ tehâfûne : korkmadan, korkusuzca
-
48-Fetih 27
fe : böylece, fakat
-
48-Fetih 27
alime : bildi
-
48-Fetih 27
lem ta'lemû : siz bilmiyorsunuz, sizin bilmediğiniz
-
48-Fetih 27
fe : böylece, bu sebeple, bunun için
-
48-Fetih 27
ceale : kıldı, yaptı
-
48-Fetih 27
min dûni zâlike : bundan başka
-
48-Fetih 27
fethan : fetih
-
48-Fetih 27
karîben : yakın
-
48-Fetih 28
huve ellezî : o ki, o ...dır
-
48-Fetih 28
ersele : gönderdi
-
48-Fetih 28
resûle-hu : onun resûlü
-
48-Fetih 28
ve dîni el hakkı : ve hak dîn
-
48-Fetih 28
yuzhire-hu : onu zahir kılmak, izhar etmek
-
48-Fetih 28
ve kefâ : ve yeter, kâfi
-
48-Fetih 28
şehîden : şahit olarak
-
48-Fetih 29
muhammedun : Hz. Muhammed (S.A.V)
-
48-Fetih 29
resûlu allâhi : Allah'ın resûlü
-
48-Fetih 29
ve ellezîne : ve onlar, olanlar
-
48-Fetih 29
mea-hu : onunla beraber
-
48-Fetih 29
eşiddâu : daha şiddetli, çok şiddetli
-
48-Fetih 29
beyne-hum : kendi aralarında
-
48-Fetih 29
terâ-hum : onları görürsün
-
48-Fetih 29
rukkean : rükû halinde, rükû ederlerken
-
48-Fetih 29
succeden : secde halinde, secde ederlerken
-
48-Fetih 29
yebtegûne : isterler
-
48-Fetih 29
fadlen : fazıl
-
48-Fetih 29
ve : ve
-
48-Fetih 29
rıdvânen : rıza
-
48-Fetih 29
eseru : eserler, izler
-
48-Fetih 29
zâlike : bu, işte bu
-
48-Fetih 29
meselu-hum : onların örneği, durumu, özelliği
-
48-Fetih 29
fî et tevrâti : Tevrat'ta
-
48-Fetih 29
ve : ve
-
48-Fetih 29
meselu-hum : onların örneği, durumu, özelliği
-
48-Fetih 29
fi el incîli : İncil'de
-
48-Fetih 29
ke : gibi
-
48-Fetih 29
zer'in : ekin
-
48-Fetih 29
ahrece : çıkardı
-
48-Fetih 29
şat'e-hu : onun filizi, filizini
-
48-Fetih 29
fe : sonra, böylece
-
48-Fetih 29
âzere-hu : onu kuvvetlendirdi
-
48-Fetih 29
fe : sonra, böylece
-
48-Fetih 29
istagleza : galiz hale getirdi, kalınlaştırdı
-
48-Fetih 29
fe : sonra, böylece
-
48-Fetih 29
istevâ : sevva oldu, yöneldi, doğruldu, yükseldi
-
48-Fetih 29
ez zurrâa : ekinciler, çiftçiler
-
48-Fetih 29
el kuffâr(kuffâra) : kâfirler
-
48-Fetih 29
ellezîne : onlar
-
48-Fetih 29
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
48-Fetih 29
ve : ve
-
48-Fetih 29
amilû es sâlihâti : salih amel (nefs tezkiye edici amel) işlediler
-
48-Fetih 29
magfireten : mağfiret
-
48-Fetih 29
ve : ve
-
48-Fetih 29
ecren : bir ecir
-
48-Fetih 29
azîmen : büyük
-
49-Hucurât 1
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 1
ellezîne : onlar, olanlar
-
49-Hucurât 1
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 1
beyne yedeyi : elleri arası, önü
-
49-Hucurât 1
ve resûli-hî : ve onun resûlü
-
49-Hucurât 1
ve ittekû allâhe : ve Allah'a karşı takva sahibi olun
-
49-Hucurât 1
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
49-Hucurât 1
semîun : en iyi işiten
-
49-Hucurât 2
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 2
ellezîne : onlar, olanlar
-
49-Hucurât 2
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 2
lâ terfeû : yükseltmeyin
-
49-Hucurât 2
asvâte-kum : sesleriniz
-
49-Hucurât 2
fevka : üzerine
-
49-Hucurât 2
en nebiyyi : peygamber
-
49-Hucurât 2
ve lâ techerû : ve cehren, bağırarak söylemeyin
-
49-Hucurât 2
lehu : ona
-
49-Hucurât 2
bi el kavli : sözü
-
49-Hucurât 2
ke : gibi
-
49-Hucurât 2
cehri : cehren, bağırarak
-
49-Hucurât 2
en tahbeta : heba olması, boşa gitmesi
-
49-Hucurât 2
ve entum : ve siz
-
49-Hucurât 2
lâ teş'urûne : şuurunda olmazsınız, farkına varmazsınız
-
49-Hucurât 3
inne : muhakkak
-
49-Hucurât 3
ellezîne : onlar, o kimseler
-
49-Hucurât 3
yaguddûne : kısarlar, alçaltırlar
-
49-Hucurât 3
asvâte-hum : seslerini
-
49-Hucurât 3
inde : yanında
-
49-Hucurât 3
resûli allâhi : Allah'ın Resûlü
-
49-Hucurât 3
ulâike : işte onlar
-
49-Hucurât 3
ellezîne : onlar, o kimseler
-
49-Hucurât 3
imtehane : imtihan etti
-
49-Hucurât 3
kulûbe-hum : onların kalpleri
-
49-Hucurât 3
li et takvâ : takva için
-
49-Hucurât 3
le-hum : onlar için
-
49-Hucurât 3
magfiretun : mağfiret
-
49-Hucurât 3
ve ecrun : ve ecir, mükâfat
-
49-Hucurât 4
inne : muhakkak
-
49-Hucurât 4
ellezîne : onlar, o kimseler, olanlar
-
49-Hucurât 4
yunâdûne-ke : sana seslenirler
-
49-Hucurât 4
min verâi : arkasından
-
49-Hucurât 4
el hucurâti : odalar
-
49-Hucurât 4
ekseru-hum : onların çoğu
-
49-Hucurât 4
lâ ya'kılûne : akıl etmiyorlar, akıl etmezler
-
49-Hucurât 5
ve lev : ve eğer, ise, olsa
-
49-Hucurât 5
enne-hum : onların olması
-
49-Hucurât 5
saberû : sabrettiler
-
49-Hucurât 5
hattâ tahruce : sen çıkıncaya kadar
-
49-Hucurât 5
ileyhim : onlara, onların yanına
-
49-Hucurât 5
le kâne : mutlaka olurdu
-
49-Hucurât 5
lehum : onlar için
-
49-Hucurât 5
ve allâhu : ve Allah
-
49-Hucurât 6
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 6
ellezîne : onlar, olanlar
-
49-Hucurât 6
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 6
câe-kum : size geldi
-
49-Hucurât 6
bi nebein : bir haber ile
-
49-Hucurât 6
fe : o zaman
-
49-Hucurât 6
tebeyyenû : beyan edin, araştırın
-
49-Hucurât 6
en tusîbû : bir musîbet isabet ettirmeniz, kötülük yapmanız
-
49-Hucurât 6
kavmen : bir kavim
-
49-Hucurât 6
bi cehâletin : cehaletle, cahillikle, bilmeyerek
-
49-Hucurât 6
fe : o zaman, o taktirde, sonra da
-
49-Hucurât 6
fealtum : yaptınız
-
49-Hucurât 6
nâdimîne : pişman olanlar
-
49-Hucurât 7
va'lemû : ve bilin
-
49-Hucurât 7
enne : olduğunu
-
49-Hucurât 7
resûlu allâhi : Allah'ın Resûlü
-
49-Hucurât 7
lev : eğer, şâyet, ise, olsa
-
49-Hucurât 7
fî kesîrin : çoğunda
-
49-Hucurât 7
min el emri : işlerden
-
49-Hucurât 7
le : mutlaka
-
49-Hucurât 7
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
49-Hucurât 7
allâhe : Allah
-
49-Hucurât 7
habbebe : sevdirdi
-
49-Hucurât 7
ileykum : size
-
49-Hucurât 7
el îmâne : îmân
-
49-Hucurât 7
ve zeyyene-hu : ve onu müzeyyen kıldı, süsledi
-
49-Hucurât 7
ve kerrehe : ve kerih, çirkin gösterdi
-
49-Hucurât 7
ileykum : size
-
49-Hucurât 7
el kufre : küfrü
-
49-Hucurât 7
ve el fusûka : ve fısk
-
49-Hucurât 7
ve el isyâne : ve isyan
-
49-Hucurât 7
ulâike : işte onlar
-
49-Hucurât 7
er râşidûne : irşad olanlar
-
49-Hucurât 8
fadlen : fazl
-
49-Hucurât 8
ve ni'meten : ve bir ni'met
-
49-Hucurât 8
ve allâhu : ve Allah
-
49-Hucurât 9
ve : ve
-
49-Hucurât 9
in tâifetâni : eğer iki topluluk
-
49-Hucurât 9
min el mu'minîn : mü'minlerden
-
49-Hucurât 9
iktetelû : savaştılar
-
49-Hucurât 9
fe : fakat, o zaman, o taktirde
-
49-Hucurât 9
beyne-humâ : onların aralarını, o ikisinin arasını
-
49-Hucurât 9
fe : fakat, o zaman, o taktirde
-
49-Hucurât 9
begat : zulmetti, tecavüzde bulundu
-
49-Hucurât 9
alâ el uhrâ : diğerine
-
49-Hucurât 9
fe : fakat, o zaman, o taktirde
-
49-Hucurât 9
elletî : ki o
-
49-Hucurât 9
tebgî : zulmeder
-
49-Hucurât 9
tefîe : döner
-
49-Hucurât 9
ilâ emri allâhi : Allah'ın emrine
-
49-Hucurât 9
fe : bundan sonra, böylece
-
49-Hucurât 9
in fâet : eğer dönerse
-
49-Hucurât 9
fe : bundan sonra, böylece
-
49-Hucurât 9
beyne-humâ : onların aralarını, o ikisinin arasını
-
49-Hucurât 9
bi el adli : adaletle
-
49-Hucurât 9
ve aksitû : ve adaletli olun
-
49-Hucurât 9
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
49-Hucurât 9
el muksitîne : adil olanlar
-
49-Hucurât 10
innemâ : sadece, ancak, oysa
-
49-Hucurât 10
el mû'minûne : mü'minler
-
49-Hucurât 10
ihvetun : kardeştirler
-
49-Hucurât 10
fe : öyleyse
-
49-Hucurât 10
beyne : arası
-
49-Hucurât 10
ehavey-kum : kardeşleriniz
-
49-Hucurât 10
ve ittekû allâhe : ve Allah'tan sakının, Allah'a karşı takva sahibi olun
-
49-Hucurât 10
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
49-Hucurât 10
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
49-Hucurât 11
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 11
ellezîne : onlar, olanlar
-
49-Hucurât 11
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 11
lâ yeshar : alay etmesin
-
49-Hucurât 11
en yekûnû : olurlar
-
49-Hucurât 11
hayren : daha hayırlı
-
49-Hucurât 11
ve lâ nisâun : ve kadınlar ..... olmasın, yapmasın
-
49-Hucurât 11
en yekunne : olurlar
-
49-Hucurât 11
hayren : daha hayırlı
-
49-Hucurât 11
min-hunne : onlardan
-
49-Hucurât 11
ve lâ telmizû : ve ayıplamayın
-
49-Hucurât 11
enfuse-kum : nefsleriniz, birbiriniz
-
49-Hucurât 11
ve lâ tenâbezû : ve çağırmayın
-
49-Hucurât 11
el elkâbi : lâkaplar, takma isimler
-
49-Hucurât 11
bi'se : ne kötü
-
49-Hucurât 11
el ismu : isim
-
49-Hucurât 11
el fusûku : fasık
-
49-Hucurât 11
ba'de : sonra
-
49-Hucurât 11
el îmâni : îmân
-
49-Hucurât 11
ve men : ve kim
-
49-Hucurât 11
lem yetub : tövbe etmez
-
49-Hucurât 11
fe ulâike : işte onlar
-
49-Hucurât 11
ez zâlimûne : zalimler
-
49-Hucurât 12
yâ eyyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 12
ellezîne : onlar, olanlar
-
49-Hucurât 12
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 12
ectenibû : çekinin, sakının
-
49-Hucurât 12
kesîren : çok
-
49-Hucurât 12
min ez zann(zanni) : zandan
-
49-Hucurât 12
inne : muhakkak
-
49-Hucurât 12
ba'de : bazısı, bir kısmı
-
49-Hucurât 12
ez zanni : zan
-
49-Hucurât 12
ve lâ tecessesû : ve tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini, hatalarını araştırmayın), merak etmeyin
-
49-Hucurât 12
ve lâ yagteb : ve gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin)
-
49-Hucurât 12
ba'dâ(ba'den) : bir kısmı
-
49-Hucurât 12
e yuhibbu : sever misiniz
-
49-Hucurât 12
ehadu-kum : sizden biri
-
49-Hucurât 12
en ye'kule : (bir şey)'i yemek
-
49-Hucurât 12
lâhme : et
-
49-Hucurât 12
ehî-hi : kardeşi
-
49-Hucurât 12
meyten : ölü, ölmüş halde
-
49-Hucurât 12
fe : işte böyle, elbette
-
49-Hucurât 12
kerihtumû-hu : onu kerih gördünüz, tiksindiniz, ondan hoşlanmadınız
-
49-Hucurât 12
ve ittekû allâhe : ve Allah'tan sakının, Allah'a karşı takva sahibi olun
-
49-Hucurât 12
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
49-Hucurât 12
tevvâbun : tövbeleri kabul eden
-
49-Hucurât 13
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 13
en nâsu : insanlar
-
49-Hucurât 13
min zekerin : bir erkek
-
49-Hucurât 13
ve unsâ : ve kadın
-
49-Hucurât 13
ve cealnâ-kum : ve sizi kıldık, yaptık
-
49-Hucurât 13
şuûben : şube, neseb, aynı soya mensup topluluk
-
49-Hucurât 13
ve kabâile : ve kabileler
-
49-Hucurât 13
li teârefû : tanışmanız için, birbirinizi tanımanız için
-
49-Hucurât 13
inne : muhakkak ki
-
49-Hucurât 13
ekreme-kum : sizin en çok kerim olanınız
-
49-Hucurât 13
inde allâhi : Allah indinde, katında
-
49-Hucurât 13
etkâ-kum : en çok takva sahibi olanınız
-
49-Hucurât 13
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
49-Hucurât 14
kâlet(i) : dedi(ler)
-
49-Hucurât 14
el a'râbu : Bedevî Araplar
-
49-Hucurât 14
amennâ : biz îmân ettik, âmenû olduk
-
49-Hucurât 14
lem tû'minû : âmenû olmadınız, Allah'a ulaşmayı dilemediniz
-
49-Hucurât 14
ve lâkin : ve lâkin, ama, fakat
-
49-Hucurât 14
eslem-nâ : İslâm olduk, teslim olduk
-
49-Hucurât 14
ve lemmâ yedhuli : ve henüz dahil olmadı, girmedi
-
49-Hucurât 14
el îmânu : îmân
-
49-Hucurât 14
ve in : ve eğer
-
49-Hucurât 14
tutîû allâhe : Allah'a itaat edersiniz
-
49-Hucurât 14
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
49-Hucurât 14
lâ yelit-kum : size (sizden) eksiltmez
-
49-Hucurât 14
şey'en : bir şey
-
49-Hucurât 14
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
49-Hucurât 15
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
49-Hucurât 15
el mu'minûne : mü'minler
-
49-Hucurât 15
ellezîne : onlar, olanlar
-
49-Hucurât 15
âmenû : âmenû oldular, inandılar
-
49-Hucurât 15
ve resûli-hî : ve onun resûlü
-
49-Hucurât 15
summe : sonra
-
49-Hucurât 15
lem yertâbû : şüphe etmediler
-
49-Hucurât 15
ve câhedû : ve cihad edenler
-
49-Hucurât 15
bi emvâli-him : mallarıyla
-
49-Hucurât 15
ve enfusi-him : ve canları, nefsleri
-
49-Hucurât 15
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
49-Hucurât 15
ulâike : işte onlar
-
49-Hucurât 15
es sâdikûne : sadık olanlar, sadıklar
-
49-Hucurât 16
e tuallimûne allâhe : Allah'a mı öğretiyorsunuz
-
49-Hucurât 16
ve allâhu : ve Allah
-
49-Hucurât 16
ya'lemu : en iyi bilir
-
49-Hucurât 16
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyleri, göklerde olanları
-
49-Hucurât 16
ve mâ fî el ardı : ve yerlerdeki şeyleri, yerlerde olanları
-
49-Hucurât 16
ve allâhu : ve Allah
-
49-Hucurât 16
bi kulli şey'in : herşeyi
-
49-Hucurât 17
yemunnûne : minnet ediyorlar, başa kakıyorlar
-
49-Hucurât 17
aleyke : sana
-
49-Hucurât 17
en eslemû : İslâm'a girmeyi
-
49-Hucurât 17
lâ temunnû : minnet (konusu) etmeyin
-
49-Hucurât 17
aleyye : bana, beni
-
49-Hucurât 17
islâme-kum : müslümanlığınızı, İslâmlığınızı, teslim olmanızı
-
49-Hucurât 17
beli : hayır, aksine
-
49-Hucurât 17
allâhu yemunnu : Allah minnet ettirir (siz Allah'a minnettar olun)
-
49-Hucurât 17
aleykum : size
-
49-Hucurât 17
en hedâ-kum : sizi hidayete erdirmesi, ulaştırması
-
49-Hucurât 17
li el îmâni : îmâna
-
49-Hucurât 17
sâdikîne : sadık olanlar, sadıklar
-
49-Hucurât 18
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
49-Hucurât 18
ya'lemu : bilendir
-
49-Hucurât 18
gaybe : gaybını
-
49-Hucurât 18
es semâvâti : göklerin
-
49-Hucurât 18
ve al ardı : ve yerin
-
49-Hucurât 18
ve allâhu : ve Allah
-
49-Hucurât 18
ta'melûne : yaptığınız
-
5-Mâide 1
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 1
ellezîne âmenû : yaşarken Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 1
evfû : ifâ edin, yerine getirin
-
5-Mâide 1
bi el ukûdi : akitleri, anlaşmaları
-
5-Mâide 1
uhıllet : helal kılındı
-
5-Mâide 1
lekum : size, sizin için
-
5-Mâide 1
behîmetu : dört ayaklı hayvanlar
-
5-Mâide 1
el en'âmi : deve, sığır veya davar gibi hayvanlar
-
5-Mâide 1
aleykum : size
-
5-Mâide 1
gayre : dışında, başka, diğer
-
5-Mâide 1
muhilli es saydi : helal kılınan av, avlama
-
5-Mâide 1
ve entum : ve, siz
-
5-Mâide 1
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
5-Mâide 2
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 2
ellezîne âmenû : yaşarken Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 2
şeâire allâhi : Allah'ın şeriatları, şartları, hükümleri
-
5-Mâide 2
ve lâ : ve değil, olmaz, olmamak, yapmamak
-
5-Mâide 2
eş şehre el harâme : haram ay,hürmet edilen,yasak edilen ay
-
5-Mâide 2
ve lâ : ve değil, olmaz, olmamak, yapmamak
-
5-Mâide 2
el hedye : kurbanlık hayvanlar
-
5-Mâide 2
ve lâ : ve değil, olmaz, olmamak, yapmamak
-
5-Mâide 2
el kalâide : boyunları bağlı kurbanlık develer
-
5-Mâide 2
ve lâ : ve değil, olmaz, olmamak, yapmamak
-
5-Mâide 2
âmmîne : eminliğine, güvenliğine, güvenirliğine
-
5-Mâide 2
el beyte el harâme : hürmet edilen ev, yasakların uygulandığı ev (Beyt el Harâm, Kâbe)
-
5-Mâide 2
yebtegûne : isterler
-
5-Mâide 2
ve rıdvânen : ve rıza
-
5-Mâide 2
ve izâ : ve o zaman, ...olduğu zaman
-
5-Mâide 2
haleltum : ihramdan çıktınız
-
5-Mâide 2
fastâdû (fe istâdû) : artık avlanın
-
5-Mâide 2
ve lâ yecrîmenne-kum : ve sakın size curum yaptırmasın, sakın sizi suça sevk etmesin
-
5-Mâide 2
şeneânu : kin
-
5-Mâide 2
en saddû-kum : sizi alıkoymaları
-
5-Mâide 2
an(i) el mescidi el harâmi : Mescidi Haram'dan
-
5-Mâide 2
en ta'tedû : zulmetmenize, haddi aşmanıza, hakka tecavüz etmenize
-
5-Mâide 2
ve teâvenû : ve yardımlaşın
-
5-Mâide 2
alâ el birri : birr üzerine, iyilik üzerine
-
5-Mâide 2
ve et takvâ : ve takva
-
5-Mâide 2
ve lâ teâvenû : ve yardımlaşmayın
-
5-Mâide 2
alâ el ismi : günah üzerine
-
5-Mâide 2
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
5-Mâide 2
ve ittekû allâhe : ve Allah'a (c.c.) karşı takvâ sahibi olun
-
5-Mâide 2
inne allâhe : muhakkak ki Allah (c.c.)
-
5-Mâide 2
şedîdu el ıkâbi : azabı şiddetli
-
5-Mâide 3
hurrimet : haram kılındı
-
5-Mâide 3
aleykum(u) : sizin üzerinize, size
-
5-Mâide 3
el meytetu : ölü, kesilmeksizin ölen hayvan
-
5-Mâide 3
ve ed demu : ve kan
-
5-Mâide 3
ve lahmu el hınzîri : ve domuz eti
-
5-Mâide 3
ve mâ uhılle : ve boğazlanan, kesilen
-
5-Mâide 3
ve el munhanikatu : ve boğmak suretiyle öldürülen veya boğularak ölen hayvan
-
5-Mâide 3
ve el mevkûzetu : ve şiddetli bir darbeden dolayı (kesilmeksizin) ölen hayvan
-
5-Mâide 3
ve el mutereddiyetu : ve yüksek bir yerden düşerek ölmüş hayvan
-
5-Mâide 3
ve en natîhatu : ve boynuz darbesiyle ölmüş hayvan
-
5-Mâide 3
ve mâ : ve şey
-
5-Mâide 3
ekele es sebuu : yırtıcı hayvan tarafından yenen (yırtıcı hayvanın parçalayıp öldürdüğü)
-
5-Mâide 3
illâ mâ zekkeytum : ancak (yetişip) kesmeniz hariç
-
5-Mâide 3
ve mâ zubiha : ve kesilen, boğazlanan şey
-
5-Mâide 3
alâ en nusubi : put üzerine, putlara
-
5-Mâide 3
ve en testaksimû : ve kısmet, şans aramanız
-
5-Mâide 3
bi el ezlâmi : fal okları ile
-
5-Mâide 3
el yevme : bu gün
-
5-Mâide 3
yeise : yeise kapılır
-
5-Mâide 3
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfirler
-
5-Mâide 3
fe lâ tahşev-hum : artık onlardan korkmayın
-
5-Mâide 3
vahşev-ni : ve benden korkun, sakının
-
5-Mâide 3
el yevme : bugün
-
5-Mâide 3
ekmeltu lekum : size ikmal ettim, tamamladım
-
5-Mâide 3
dîne-kum : sizin dininiz
-
5-Mâide 3
ve etmemtu : ve tamamladım
-
5-Mâide 3
aleykum ni'metî : sizin üzerinize nimetimi
-
5-Mâide 3
ve radîtu lekum(u) : ve sizden razı oldum
-
5-Mâide 3
islâme dînen : din olarak islâm
-
5-Mâide 3
fe men(i) idturra : artık kim darda kalırsa
-
5-Mâide 3
gayra mutecânifin : meyledici olmadan, meyletmeden
-
5-Mâide 3
fe inne Allâhe : artık muhakkak ki Allah (c.c.)
-
5-Mâide 4
yes'elûne-ke : sana soruyorlar
-
5-Mâide 4
mâ zâ uhılle lehum : onlara, (kendilerine) nelerin helal kılındığı
-
5-Mâide 4
uhılle lekum(u) : sizin için, size helal kılındı
-
5-Mâide 4
et tayyibâtu : temiz olanlar, helal olanlar
-
5-Mâide 4
ve mâ allemtum : ve öğrettiğiniz şey
-
5-Mâide 4
min el cevârihı : av avlamak için yetiştirilen yırtıcı hayvanlardan
-
5-Mâide 4
mukellibîne : 'avcı hayvan' (avcı köpek) yetiştirenler
-
5-Mâide 4
tuallimûnehunne : onlara öğrettiniz (yetiştirdiniz)
-
5-Mâide 4
mimmâ (min mâ) alleme-kum(u) : size öğrettiği şeyden
-
5-Mâide 4
fe kulû : o halde, artık yiyin
-
5-Mâide 4
mimmâ (min mâ) emsekne : tutuğu şeylerden
-
5-Mâide 4
aleykum : size, sizin için
-
5-Mâide 4
ve uzkurû : ve zikredin, anın
-
5-Mâide 4
isme Allâhi : Allah'ın (c.c.) ismini
-
5-Mâide 4
aleyhi : onun üzerine
-
5-Mâide 4
ve ittekû allâhe : ve Allah'a (c.c.) karşı takva sahibi olun
-
5-Mâide 4
inne Allâhe : muhakkak ki Allah (c.c.)
-
5-Mâide 4
serî'u el hısâbi : hesabı çabuk gören
-
5-Mâide 5
el yevme : bugün
-
5-Mâide 5
uhılle : helal kılındı
-
5-Mâide 5
lekum(u) : sizin için, size
-
5-Mâide 5
et tayyibâtu : güzel ve helâl olanlar
-
5-Mâide 5
ve taâmu : ve yemek
-
5-Mâide 5
ellezîne : o kimseler, onlar
-
5-Mâide 5
utû el kitâbe : kitab verildiler
-
5-Mâide 5
hıllun lekum : sizin için, size helal
-
5-Mâide 5
ve taâmu-kum : ve sizin yemeğiniz
-
5-Mâide 5
hıllun lehum : onlara helâl
-
5-Mâide 5
ve el muhsanâtu : ve iffetli - namuslu kadınlar
-
5-Mâide 5
min el mu'minâti : mü'min kadınlardan
-
5-Mâide 5
ve el muhsanâtu : ve iffetli , namuslu kadınlar
-
5-Mâide 5
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
5-Mâide 5
ûtû el kitâbe : kitab verildiler
-
5-Mâide 5
izâ âteytumû-hunne : onlara verdiğiniz zaman
-
5-Mâide 5
ucûre-hunne : onların mehirlerini
-
5-Mâide 5
muhsınîne : muhsinler, iffetli olanlar
-
5-Mâide 5
gayra musâfihîne : zinâ yapmaksızın
-
5-Mâide 5
ve lâ muttehızî : ve edinmeyenler
-
5-Mâide 5
ehdânin : gizli dostlar
-
5-Mâide 5
ve men yekfur : ve kim inkar eder
-
5-Mâide 5
bi el îmâni : imanı
-
5-Mâide 5
fe kad habita : artık boşa gitmiştir
-
5-Mâide 5
amelu-hu : onun ameli
-
5-Mâide 5
ve huve : ve o
-
5-Mâide 5
fî el âhıreti : ahirette
-
5-Mâide 5
min el hâsirîne : hüsranda olanlardan, hüsrana uğrayanlardan
-
5-Mâide 6
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 6
ellezîne âmenû : yaşarken Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 6
ilâ es salâti : namaza
-
5-Mâide 6
fe igsilû : o zaman , o taktirde yıkayın!
-
5-Mâide 6
vucûhe-kum : yüzleriniz
-
5-Mâide 6
ve eydiye-kum : ve elleriniz
-
5-Mâide 6
ilâ el merâfikı : dirseklere kadar
-
5-Mâide 6
ve imsehû : ve mesh edin!
-
5-Mâide 6
ve ercule-kum : ve ayaklarınızı
-
5-Mâide 6
ilâ el ka'beyni : topuk kemiklerine kadar (iki topuk kemiğine kadar)
-
5-Mâide 6
ve in kuntum : ve eğer siz ... iseniz
-
5-Mâide 6
cunuben : cunup
-
5-Mâide 6
fe ittahherû : o zaman, o taktirde iyice temizlenin! (gusul abdesti alın!)
-
5-Mâide 6
ve in kuntum : ve eğer siz ... iseniz
-
5-Mâide 6
ev alâ seferin : veya yolculuk üzere, yolculukta
-
5-Mâide 6
ev câe ehadun : veya birisi geldi
-
5-Mâide 6
min el gâitı : tuvaletten
-
5-Mâide 6
ev lâmestum : veya yaklaştınız, dokundunuz
-
5-Mâide 6
en nisâe : kadınlar
-
5-Mâide 6
fe lem tecidû : artık bulamazsanız
-
5-Mâide 6
mâen : su
-
5-Mâide 6
fe teyemmemû : o halde, o zaman teyemmum edin!
-
5-Mâide 6
saîden : toprak
-
5-Mâide 6
tayyiben : temiz olan
-
5-Mâide 6
fe imsehû : böylece, meshedin(sürün)!
-
5-Mâide 6
ve eydî-kum : ve elleriniz
-
5-Mâide 6
li yec'ale aleykum : size yapmak, çıkartmak, kılmak
-
5-Mâide 6
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
5-Mâide 6
li yutahhire-kum : sizi temizlemeyi
-
5-Mâide 6
ve li yutimme : ve tamamlamayı
-
5-Mâide 6
ni'mete-hu : nimetini
-
5-Mâide 6
aleykum : sizin üzerinize, size
-
5-Mâide 6
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
5-Mâide 6
teşkurûne : şükredersiniz
-
5-Mâide 7
ve uzkurû : ve zikredin, anın, hatırlayın!
-
5-Mâide 7
ni'mete allâhi : Allah'ın (c.c.) nimeti
-
5-Mâide 7
aleykum : sizin üzerinize
-
5-Mâide 7
ve mîsâka-hu : ve onun misaki
-
5-Mâide 7
ellezî : ki o
-
5-Mâide 7
vâseka-kum bi-hi : onunla sizi bağladı
-
5-Mâide 7
semi'nâ : işittik
-
5-Mâide 7
ve ata'nâ : ve itaat ettik
-
5-Mâide 7
ve ittekû allâhe : ve Allah'a (cc.) karşı takvâ sahibi olun
-
5-Mâide 7
inne allâhe : muhakkak ki Allah (c.c.)
-
5-Mâide 7
bi zâti es sudûri : göğüslerde olanı, sinelerde olanı
-
5-Mâide 8
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 8
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 8
kavvâmîne : Hakkı ayakta tutup gözetenler, muhafaza edenler, üzerine mesuliyet alıp iyi idare edenler
-
5-Mâide 8
şuhedâe : şahidler
-
5-Mâide 8
bi el kıstı : adaletli
-
5-Mâide 8
ve lâ yecrimenne-kum : ve sizi sevk etmesin
-
5-Mâide 8
şeneânu : kin
-
5-Mâide 8
alâ ellâ ta'dilû : adaletsiz olmaya
-
5-Mâide 8
huve akrabu : o en yakın olandır
-
5-Mâide 8
li et takvâ : takva için, takvaya
-
5-Mâide 8
ve ittekû allâhe : ve Allâh'a (c.c.) karşı takva sahibi olun Allâh'a karşı gelmekten sakının
-
5-Mâide 8
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 8
ta'melûne : yapmakta olduğunuz
-
5-Mâide 9
vaade allahu : Allâh (cc). vaad etti
-
5-Mâide 9
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 9
ve amilû es sâlihâti : ve ıslah edici amel yapanlar, nefs tezkiyesi yapanlar
-
5-Mâide 9
lehum magfiratun : onlar için bir mağfiret vardır. (günahları sevaba çevrilir)
-
5-Mâide 9
ve ecrun azîmun : ve en büyük ecir, karşılık, mükâfat
-
5-Mâide 10
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
5-Mâide 10
keferû : inkar ettiler
-
5-Mâide 10
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
5-Mâide 10
ulâike : işte onlar
-
5-Mâide 10
ashâbu el cehîmi : alevli ateş (cehennem) halkı
-
5-Mâide 11
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 11
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 11
ni'mete allâhi : Allâh'ın (c.c.) nimetini
-
5-Mâide 11
aleykum : sizin üzerinize
-
5-Mâide 11
iz hemme : yeltendiği zaman, hamlettiği zaman
-
5-Mâide 11
en yebsutû : uzatmaya
-
5-Mâide 11
ileykum : size
-
5-Mâide 11
eydiye-hum : onların elleri, ellerini
-
5-Mâide 11
fe keffe : o zaman men etti, çekti
-
5-Mâide 11
eydiye-hum : onların elleri, ellerini
-
5-Mâide 11
ve ittekû Allâhe : ve Allâh'a karşı takvâ sahibi olun
-
5-Mâide 11
ve alâ Allâhi : ve Allâh'a (cc.)
-
5-Mâide 11
fe : o halde, artık
-
5-Mâide 11
li yetevekkeli : tevekkül etsinler!
-
5-Mâide 11
el mu'minûne : mü'minler
-
5-Mâide 12
ve lekad : ve andolsun
-
5-Mâide 12
ehaze allâhu : Allâh (c.c.) aldı
-
5-Mâide 12
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
5-Mâide 12
ve beas-nâ : ve gönderdik, görevlendirdik
-
5-Mâide 12
isney aşera : on iki
-
5-Mâide 12
nakîben : vekil, nâzır, bir topluluğu gözeten, koruyan
-
5-Mâide 12
ve kâle allâhu : ve Allâh (c.c.) dedi (buyurdu)
-
5-Mâide 12
innî mea-kum : muhakkak ki ben sizinle beraberim
-
5-Mâide 12
le in ekamtum(u) : eğer siz mutlaka ikame ederseniz
-
5-Mâide 12
es salâte : namaz
-
5-Mâide 12
ve âteytum(u) : ve verirsiniz
-
5-Mâide 12
ez zekâte : zekât
-
5-Mâide 12
ve âmentum : ve iman ettiniz
-
5-Mâide 12
ve azzertumû-hum : ve onlara yardım ettiniz
-
5-Mâide 12
ve akradtumu allâhe : ve Allâh'a (c.c.) borç verdiniz
-
5-Mâide 12
kardan hasenen : güzel borç
-
5-Mâide 12
le ukeffirenne : ben mutlaka örterim
-
5-Mâide 12
seyyiâti-kum : sizin günahlarınız
-
5-Mâide 12
ve le udhılenne-kum : ve mutlaka sizi dahil ederim
-
5-Mâide 12
cennâtin : cennetler
-
5-Mâide 12
tecrî min tahtı-hâ : onun altından akar
-
5-Mâide 12
el enhâru : nehirler
-
5-Mâide 12
fe men kefere : artık kim inkar eder
-
5-Mâide 12
ba'de zâlike : bundan sonra
-
5-Mâide 12
fe kad dalle : artık sapmış olur
-
5-Mâide 12
sevâe es sebîli : (Allâh'a ulaştırmak üzere) dizayn edilmiş yol
-
5-Mâide 13
fe bimâ nakdi-him : ve de onların bozmalarından dolayı, sebebi ile
-
5-Mâide 13
leannâ-hum : onları lanetledik
-
5-Mâide 13
ve cealnâ : ve yaptık, kıldık
-
5-Mâide 13
kulûbe-hum : onların kalplerini
-
5-Mâide 13
kâsiyeten : kaskatı, karanlık, afetlerle dolu
-
5-Mâide 13
yuharrifûne : tahrif ederler, mânâlarını bozarlar
-
5-Mâide 13
el kelime : kelime
-
5-Mâide 13
an mevâdıı-hi : onu yerlerinden
-
5-Mâide 13
ve nesû : ve unuttular
-
5-Mâide 13
ve lâ tezâlu : ve zail olmaz, sürekli, devamlı olur, devam eder
-
5-Mâide 13
tettaliu : muttali olursun, maruz kalırsın
-
5-Mâide 13
alâ hâınetin : hiyanete
-
5-Mâide 13
illâ kalîlen : çok azı hariç
-
5-Mâide 13
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 13
el muhsinîne : muhsinleri
-
5-Mâide 14
ve min ellezîne : ve o onlardan, olanlardan
-
5-Mâide 14
ehaznâ : aldık
-
5-Mâide 14
fe nesû : öyle olduğu halde, gene de, unuttular
-
5-Mâide 14
fe : bu yüzden, böylece
-
5-Mâide 14
beyne-hum(u) : onların aralarına
-
5-Mâide 14
el adâvete : düşmanlık
-
5-Mâide 14
ve el bagdâe : ve kin
-
5-Mâide 14
ilâ yevmi el kıyâmeti : kıyamet gününe kadar
-
5-Mâide 14
ve sevfe : ve yakında
-
5-Mâide 14
yunebbiu-hum(u) : onlara haber verecek
-
5-Mâide 14
yasnaûne : yapıyorlar
-
5-Mâide 15
yâ ehle el kitâbi : ey Kitap ehli (sahipleri)!
-
5-Mâide 15
kad câe-kum : size gelmişti
-
5-Mâide 15
resûlu-nâ : Resûlümüz
-
5-Mâide 15
yubeyyinu lekum : size açıklıyor
-
5-Mâide 15
kesîran : çoğunu
-
5-Mâide 15
kuntum tuhfûne : gizlemiş olduğunuz
-
5-Mâide 15
min el kitâbi : Kitap'tan
-
5-Mâide 15
ve ya'fû : ve vazgeçiyorlar
-
5-Mâide 15
an kesîrin : çoğundan
-
5-Mâide 15
kad câe-kum : size gelmişti
-
5-Mâide 15
ve kitâbun mubînun : ve apaçık bir Kitap
-
5-Mâide 16
yehdî bihi Allâhu : Allâh onunla (Resûlü ile) hidayet eder (ulaştırır)
-
5-Mâide 16
men(i) ittebea : tâbî olan kişi, kim tâbî olursa
-
5-Mâide 16
rıdvâne-hu : onun rızasına
-
5-Mâide 16
subule : yollar
-
5-Mâide 16
es selâmi : selamet, teslim
-
5-Mâide 16
ve yuhricu-hum : ve onları çıkartır
-
5-Mâide 16
min ez zulumâti : zulmetten, karanlıklardan
-
5-Mâide 16
ilâ en nûri bi izni-hî : kendi izni ile nur'a aydınlığa
-
5-Mâide 16
ve yehdî-him : ve onları hidayet eder (ulaştırır)
-
5-Mâide 17
lekad : andolsun
-
5-Mâide 17
kefere : kafir oldu
-
5-Mâide 17
ellezîne kâlû : ... diyenler
-
5-Mâide 17
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 17
huve : o
-
5-Mâide 17
el mesîhu : Mesih
-
5-Mâide 17
ibnu meryeme : Meryem oğlu
-
5-Mâide 17
fe men yemliku : o halde, öyleyse kim maliktir, kimin gücü yeter, kim mani olur?
-
5-Mâide 17
şey'en : bir şey
-
5-Mâide 17
in erâde : eğer dilerse, isterse
-
5-Mâide 17
en yuhlike : helak etmeyi
-
5-Mâide 17
el mesîhe : Mesih
-
5-Mâide 17
ibne meryeme : Meryem oğlu
-
5-Mâide 17
ve umme-hu : ve onun annesi
-
5-Mâide 17
ve men fî el ardı : ve yeryüzünde bulunan kimseleri
-
5-Mâide 17
cemîan : topluca, hepsini
-
5-Mâide 17
ve li Allâhi : ve Allâh'ın (cc.) dır.
-
5-Mâide 17
mulku es semâvâti : göklerin mülkü, idaresi
-
5-Mâide 17
ve el ardı : ve yeryüzü
-
5-Mâide 17
ve mâ beyne-humâ : ve bu ikisinin arasındaki şeyler
-
5-Mâide 17
yahluku mâ yeşâu : dilediğini halk eder, yaratır
-
5-Mâide 17
ve allâhu : ve Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 17
alâ kulli şey'in : her şeye
-
5-Mâide 18
ve kâlet(i) : ve dedi
-
5-Mâide 18
el yahûdu : yahudiler
-
5-Mâide 18
ve en nasârâ : ve hristiyanlar
-
5-Mâide 18
ebnâu allâhi : Allâh'ın (c.c.) oğulları
-
5-Mâide 18
ve ehıbbâu-hu : ve O'nun dostları, sevdikleri
-
5-Mâide 18
fe lime : o halde niçin
-
5-Mâide 18
bel entum : hayır, siz
-
5-Mâide 18
beşerun : beşer, insan
-
5-Mâide 18
mimmen (min men) halaka : yarattığı kişilerden, yarattıklarından
-
5-Mâide 18
li men yeşâu : dilediği kimseyi
-
5-Mâide 18
ve yuazzibu : ve azap eder
-
5-Mâide 18
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
5-Mâide 18
ve li Allâhi : ve Allâh'ın (c.c.)dır.
-
5-Mâide 18
mulku es semâvâti : göklerin mülkü ve idaresi,
-
5-Mâide 18
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
5-Mâide 18
ve mâ beyne-humâ : ve ikisinin arasındakiler
-
5-Mâide 18
ve ileyhi : ve O'na
-
5-Mâide 18
el masîru : ulaşılan yer, makam, varış yeri
-
5-Mâide 19
yâ ehle el kitâbi : ey Kitab ehli
-
5-Mâide 19
kad câe-kum : size gelmişti
-
5-Mâide 19
resûlu-nâ : Resul'ümüz
-
5-Mâide 19
yubeyyinu lekum : size açıklıyor
-
5-Mâide 19
alâ fetretin \n(fetret) : kesintili dönemde \n: (iki vak'a arasında geçen zaman)
-
5-Mâide 19
min er rusuli : bir resul
-
5-Mâide 19
en tekûlû mâ câe-nâ : 'bize gelmedi ' dersiniz diye (dememeniz için)
-
5-Mâide 19
min beşîrin : müjdeleyici
-
5-Mâide 19
ve lâ nezîrin : ve bir uyarıcı olmadı (gelmedi)
-
5-Mâide 19
fe kad câe-kum : fakat, oysa size gelmişti
-
5-Mâide 19
beşîrun ve nezîrun : bir müjdeleyici ve uyarıcı
-
5-Mâide 19
ve allâhu : ve Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 19
alâ kulli şey'in : her şeye
-
5-Mâide 20
ve iz kâle mûsâ : ve Hz. Musâ demişti
-
5-Mâide 20
ni'mete Allâhi : Allâh (c.c.)'ın nimetini
-
5-Mâide 20
aleykum : üzerinize
-
5-Mâide 20
iz ceale fî kum : o zaman içinizde kıldı
-
5-Mâide 20
enbiyâe : peygamberler, nebiler
-
5-Mâide 20
ve ceale-kum : ve sizi kıldı, yaptı
-
5-Mâide 20
mulûken : melikler, hükümdarlar
-
5-Mâide 20
ve âtâ-kum : ve size verdi
-
5-Mâide 20
mâ lem yu'ti : vermediği şeyi
-
5-Mâide 20
ehaden : bir kimse, biri, birisi
-
5-Mâide 20
min el âlemîne : âlemlerden
-
5-Mâide 21
el arda : yere
-
5-Mâide 21
el mukaddesete : mukaddes, kutsal
-
5-Mâide 21
elletî ketebe allâhu : ki onu Allâh (c.c.) yazdı, takdir etti, farz kıldı
-
5-Mâide 21
lekum : sizin için, size
-
5-Mâide 21
ve lâ terteddû : ve dönmeyin
-
5-Mâide 21
alâ edbâri-kum : arkanıza
-
5-Mâide 21
fe : işte o zaman
-
5-Mâide 21
tenkalibû : inkilâb edersiniz, bir halden başka bir hale dönüşürsünüz, dönersiniz
-
5-Mâide 21
hâsirîne : hüsrana uğramış olanlar
-
5-Mâide 22
inne fî-hâ kavmen : şüphesiz orada (onun içersinde) bir topluluk, bir kavim var
-
5-Mâide 22
cebbârîne : zorba
-
5-Mâide 22
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
5-Mâide 22
len nedhule-hâ : asla oraya girmeyiz
-
5-Mâide 22
fe in yahrucû : eğer çıkarlarsa
-
5-Mâide 22
fe : o zaman
-
5-Mâide 22
dâhılûne : dahil olanlar, girenler
-
5-Mâide 23
kâle raculâni : iki adam dedi
-
5-Mâide 23
min ellezîne : onlardan
-
5-Mâide 23
yehâfûne : korkarlar
-
5-Mâide 23
en'ame allâhu : Allâh'ın (c.c.) nimet verdiği
-
5-Mâide 23
aleyhima : o ikisine
-
5-Mâide 23
aleyhim(u) : onların üzerine
-
5-Mâide 23
el bâbe : kapı
-
5-Mâide 23
fe izâ dehaltumû-hu : böylece oradan girdiğiniz zaman
-
5-Mâide 23
fe inne-kum gâlibûne : işte muhakkak ki siz gâliplersiniz
-
5-Mâide 23
ve alâ allâhi : ve Allâh'a (cc.)
-
5-Mâide 23
fe tevekkelû : artık tevekkül edin, güvenin
-
5-Mâide 23
mu'minîne : mü'minler
-
5-Mâide 24
innâ len nedhule-hâ : muhakkak ki biz, oraya asla girmeyiz
-
5-Mâide 24
ebeden : ebediyyen, hiç bir zaman
-
5-Mâide 24
fe izheb : artık git
-
5-Mâide 24
ente ve rabbu-ke : sen ve senin Rabb'in
-
5-Mâide 24
fe kâtilâ : ve böylece ikiniz savaşın
-
5-Mâide 24
kâıdûne : oturup kalanlar
-
5-Mâide 25
kâle rabbi : Rabb'im dedi
-
5-Mâide 25
innî lâ emliku : muhakkak ki ben malik değilim, sahip olamıyorum
-
5-Mâide 25
illâ nefsî ve ahî : kendimden ve kardeşimden başkasına
-
5-Mâide 25
fefruk (fe ufruk) beyne-nâ : artık bizim aramızı ayır
-
5-Mâide 25
ve beyne : ve arasını
-
5-Mâide 25
el kavmi el fâsikîne : fâsık kâvim
-
5-Mâide 26
kâle : dedi
-
5-Mâide 26
fe inne-hâ : artık muhakkak ki o (orası)
-
5-Mâide 26
muharremetun : haram kılınmış
-
5-Mâide 26
aleyhim : onlara
-
5-Mâide 26
erbaîne seneten : kırk sene
-
5-Mâide 26
yetîhûne fî el ardı : yeryüzünde şaşkın dolaşacaklar
-
5-Mâide 26
fe lâ te'se : artık yeise kapılma, üzülme, müteessir olma
-
5-Mâide 26
alâ el kavmi : kavme
-
5-Mâide 26
el fâsikîne : fâsıklar
-
5-Mâide 27
ve utlu aleyhim : ve, onlara tilavet et, oku!
-
5-Mâide 27
nebee ibney âdeme : Hz. Adem'in iki oğlunun haberini, kıssasını
-
5-Mâide 27
bi el hakkı : hakk ile
-
5-Mâide 27
iz karrebâ kurbânen : ikisini Allâh'a yaklaştıracak birer kurban sundukları zaman
-
5-Mâide 27
fe tukubbile : o zaman kabul edilir
-
5-Mâide 27
min ehadi himâ : ikisinin birinden
-
5-Mâide 27
ve lem yutekabbel : ve kabul edilmez
-
5-Mâide 27
min el âhari : diğerinden
-
5-Mâide 27
kâle le aktulenne-ke : seni mutlaka öldüreceğim dedi
-
5-Mâide 27
kâle : dedi
-
5-Mâide 27
innemâ : sadece
-
5-Mâide 27
yetekabbelu allâhu : Allâh (c.c.) kabul eder
-
5-Mâide 27
min el muttekîne : takvâ sahiplerinden
-
5-Mâide 28
le in besadte : gerçekten eğer sen uzatırsan
-
5-Mâide 28
ileyye : bana
-
5-Mâide 28
yede-ke : senin elin, elin
-
5-Mâide 28
li taktule-nî : beni öldürmek için
-
5-Mâide 28
mâ ene bi bâsitın : ben uzatacak değilim
-
5-Mâide 28
yediye ileyke : elimi sana
-
5-Mâide 28
li aktule-ke : seni öldürmek için
-
5-Mâide 28
innî ehâfu Allâhe : muhakkak ki ben Allâh (c.c.)'dan korkarım
-
5-Mâide 28
rabbe el âlemîne : âlemlerin Rabb'i
-
5-Mâide 29
en tebûe bi ismî : günahımı yüklenmeni (kötülüğe uğramanı)
-
5-Mâide 29
ve ismi-ke : ve senin günahın
-
5-Mâide 29
fe tekûne : o taktirde, böylece sen olursun
-
5-Mâide 29
min ashâbi en nâri : ateşin halkından, ateş halkından
-
5-Mâide 29
ve zâlike : ve işte bu
-
5-Mâide 29
cezâû ez zâlimîne : zâlimlerin cezası
-
5-Mâide 30
fe tavvaat : bunun üzerine tav etti, kandırdı, ikna etti
-
5-Mâide 30
lehu : onu
-
5-Mâide 30
nefsu-hu : onun nefsi
-
5-Mâide 30
katle ahî-hi : kardeşini öldürmeye
-
5-Mâide 30
fe katele-hu : böylece onu öldürdü
-
5-Mâide 30
fe asbaha : sonra oldu
-
5-Mâide 30
min el hâsirîne : hüsran uğrayanlardan, kendine yazık edenlerden
-
5-Mâide 31
fe bease allâhu : sonra Allâh (c.c.) gönderdi
-
5-Mâide 31
gurâben : bir karga
-
5-Mâide 31
yebhasu fî el ardı : yeri eşeleyen
-
5-Mâide 31
li yuriye-hu : ona göstermek için
-
5-Mâide 31
keyfe yuvârî : nasıl örtecek, gömecek
-
5-Mâide 31
sev'ete ahî-hi : kardeşinin cesedi
-
5-Mâide 31
kâle yâ veyletâ : yazıklar olsun bana dedi
-
5-Mâide 31
e aceztu en ekûne : ... olmaktan, aciz mi oldum
-
5-Mâide 31
misle hâzâ el gurâbi : bu karga gibi
-
5-Mâide 31
fe uvâriye : böylece örtmem, gömmem (benim gömmem)
-
5-Mâide 31
sev'ete ahî : kardeşimin cesedi
-
5-Mâide 31
fe asbaha : sonra oldu
-
5-Mâide 31
min en nâdimîne : pişman olanlardan
-
5-Mâide 32
min ecli zâlike : bundan dolayı
-
5-Mâide 32
ketebnâ : yazdık
-
5-Mâide 32
alâ benî isrâîle : İsrailoğulları'na
-
5-Mâide 32
ennehu men : kim ... olduğu
-
5-Mâide 32
katele nefsen : bir kişiyi öldürdü
-
5-Mâide 32
bi gayri nefsin : bir kişi karşılığı olmaksızın
-
5-Mâide 32
ev fesâdin fi el ardı : veya yeryüzünde fesad
-
5-Mâide 32
fe keennemâ : artık ... gibidir
-
5-Mâide 32
katele en nâse : insanları öldürdü
-
5-Mâide 32
cemîan : topluca, bütün hepsini
-
5-Mâide 32
ve men ahyâ-hâ : ve kim onu yaşatırsa
-
5-Mâide 32
fe keennemâ : artık ... gibidir
-
5-Mâide 32
ahyâ en nâse : insanları yaşattı
-
5-Mâide 32
cemîan : topluca, bütün hepsini
-
5-Mâide 32
ve lekad câet-hum : ve andolsun ki onlara geldi
-
5-Mâide 32
bi el beyyinâti : açık, apaçık deliller ile
-
5-Mâide 32
summe : sonra
-
5-Mâide 32
inne kesîran : hiç şüphesiz çoğu
-
5-Mâide 32
ba'de zâlike : bundan sonra
-
5-Mâide 32
fî el ardı : yeryüzünde
-
5-Mâide 32
le : gerçekten
-
5-Mâide 32
musrifûne : müsrifler
-
5-Mâide 33
innemâ : ancak
-
5-Mâide 33
cezâû : ceza
-
5-Mâide 33
ellezîne yuhâribûne : o harp edenler, savaşanlar
-
5-Mâide 33
allâhe ve resûle-hu : Allâh (cc.) ve O'nun Resulu ile
-
5-Mâide 33
ve yes'avne fî el ardı : ve yeryuzunde çalışırlar
-
5-Mâide 33
fesâden : fesad - bozgun
-
5-Mâide 33
en yukattelû : öldürülmeleri
-
5-Mâide 33
ev yusallebû : veya asılmaları
-
5-Mâide 33
ev tukattaa eydî-him : veya ellerinin kesilmesi
-
5-Mâide 33
ve erculu-hum : ve ayaklarının
-
5-Mâide 33
ev yunfev : veya sürülmeleri
-
5-Mâide 33
min el ardı : o yerden
-
5-Mâide 33
zâlike lehum : bu onların
-
5-Mâide 33
hızyun fî ed dunyâ : dünyada bir rezillik
-
5-Mâide 33
ve lehum fî el âhırati : ve onlar için âhirette vardır
-
5-Mâide 34
illâ ellezîne tâbû : tövbe edenler hariç
-
5-Mâide 34
min kabli en takdirû : ele geçirmenizden önce
-
5-Mâide 34
aleyhim : onları
-
5-Mâide 34
fa'lemû (fe ı'lemû) : artık biliniz
-
5-Mâide 34
enne Allâhe : Allâh (c.c.)'ın ... olduğunu
-
5-Mâide 35
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 35
ellezîne âmenû : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 35
ittekû Allâhe : Allâh'a (c.c.) karşı takvâ sahibi olun
-
5-Mâide 35
ve ibtegû : ve isteyin!
-
5-Mâide 35
ileyhi el vesîlete : O'na ulaştıracak vesileyi
-
5-Mâide 35
ve câhidû fî sebîli hi : ve O'nun yolunda cihad edin
-
5-Mâide 35
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
5-Mâide 35
tuflihûne : felâha, kurtuluşa erersiniz
-
5-Mâide 36
inne : muhakkak ki
-
5-Mâide 36
ellezîne keferû : kâfir olan kimseler
-
5-Mâide 36
lev enne lehum : eğer onların olsa
-
5-Mâide 36
mâ fî el ardı cemîan : yeryüzünde bulunanların hepsi
-
5-Mâide 36
ve misle-hu mea-hu : ve onunla birlikte bir misli daha
-
5-Mâide 36
li yeftedû bi-hi : onu fidye vermek, feda etmek için
-
5-Mâide 36
yevmi el kıyâmeti : kıyamet günü
-
5-Mâide 36
mâ tukubbile : kabul olunmaz
-
5-Mâide 36
ve lehum : ve onlar için vardır
-
5-Mâide 36
azâbun elîmun : acı azap
-
5-Mâide 37
yurîdûne : isterler
-
5-Mâide 37
en yahrucû : çıkmak
-
5-Mâide 37
min en nâri : ateşten
-
5-Mâide 37
ve mâ hum : ve onlar değiller
-
5-Mâide 37
bi hâricîne min-hâ : oradan çıkacak
-
5-Mâide 37
ve lehum : ve onlar için vardır
-
5-Mâide 38
ve es sâriku : ve hırsız (erkek)
-
5-Mâide 38
ve es sârikatu : ve hırsız (kadın)
-
5-Mâide 38
fe iktaû : o halde, ...olmak üzere kesin
-
5-Mâide 38
eydiye humâ : ikisinin ellerini
-
5-Mâide 38
cezâen : ceza, karşılık, bedel olarak
-
5-Mâide 38
bimâ kesebâ : kazandıklarından, yaptıklarından dolayı
-
5-Mâide 38
nekâlen : ibret verici, korkunç bir ceza olarak
-
5-Mâide 38
ve allâhu : ve Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 39
fe men tâbe : artık kim tövbe ederse
-
5-Mâide 39
ve aslaha : ve ıslah oldu, düzeldi
-
5-Mâide 39
fe inne allâhe : o taktirde muhakkak ki Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 39
yetûbu aleyhi : onun tövbesini kabul eder
-
5-Mâide 39
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (cc.)
-
5-Mâide 40
e lem ta'lem : biimiyor musun?
-
5-Mâide 40
enne Allâhe : Allâh (c.c.)'ın ...olduğunu
-
5-Mâide 40
lehu mulku : mülk, idare, O'nun
-
5-Mâide 40
es semâvâti : semâlar, gökler
-
5-Mâide 40
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
5-Mâide 40
men yeşâu : dilediği kişi, dilediği
-
5-Mâide 40
ve yagfiru : ve mağfiret eder (günahları sevaba çevirir)
-
5-Mâide 40
li men yeşâu : dilediği kişiyi, dilediğini
-
5-Mâide 40
ve Allâhu : ve Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 40
alâ kulli şey'in : her şeye
-
5-Mâide 41
yâ eyyuhâ er resûlu : ey Resul
-
5-Mâide 41
lâ yahzun-ke : seni üzmesin (mahzun etmesin)
-
5-Mâide 41
ellezîne yusâriûne : yarışan kimseler, yarışanlar
-
5-Mâide 41
fî el kufri : inkarda, küfürde
-
5-Mâide 41
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
5-Mâide 41
kâlû âmennâ : iman ettik, âmenû olduk (Allâh'a teslim olmayı diledik) dediler
-
5-Mâide 41
bi efvâhi-him : ağızları ile
-
5-Mâide 41
ve lem tu'min : ve îmân etmedi
-
5-Mâide 41
ve min ellezîne : ve o kimselerden, onlardan, ..olanlardan
-
5-Mâide 41
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 41
li el kezibi : yalan için
-
5-Mâide 41
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 41
li kavmin âharîne : diğer kavime, başka bir kavime
-
5-Mâide 41
lem ye'tu-ke : sana gelmez
-
5-Mâide 41
yuharrifûne : tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar
-
5-Mâide 41
el kelime : kelime
-
5-Mâide 41
mevâdıı-hi : onun yeri
-
5-Mâide 41
yekûlûne : diyorlar
-
5-Mâide 41
fe huzû-hu : o zaman, o taktirde onu alın
-
5-Mâide 41
ve in lem tu'tev-hu : ve eğer o verilmezse
-
5-Mâide 41
fahzerû (fe ıhzerû) : o zaman, o taktirde kaçının, sakının
-
5-Mâide 41
ve men yuridi : ve kimi isterse
-
5-Mâide 41
fitnete-hu : onun fitneye düşmesi
-
5-Mâide 41
fe len temlike lehu : artık sen onun için asla birşeye mani olmaya malik (sahip) değilsin, mani olacak (olabilecek) değilsin
-
5-Mâide 41
min allâhi şey'en : Allâh (c.c.)'tan birşey
-
5-Mâide 41
ulâike ellezîne : işte o kimseler
-
5-Mâide 41
lem yuridi Allâhu : Allâh (c.c.) dilemedi
-
5-Mâide 41
en yutahhire : temizlemeyi
-
5-Mâide 41
kulûbe-hum : onların kalpleri
-
5-Mâide 41
lehum fî ed dunyâ : onlar için dünyada vardır
-
5-Mâide 41
ve lehum fî el âhıreti : ve onlara ahirette vardır
-
5-Mâide 42
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 42
li el kezibi : yalanı
-
5-Mâide 42
ekkâlûne li es suhti : haramı çok yiyenler
-
5-Mâide 42
fe : bundan sonra, sonra
-
5-Mâide 42
in câu-ke : eğer sana gelirlerse
-
5-Mâide 42
fahkum (fe uhkum) : o taktirde hükmet, hüküm ver
-
5-Mâide 42
beyne-hum : onların aralarında
-
5-Mâide 42
ev a'rıd an-hum : veya onlardan yüz çevir
-
5-Mâide 42
ve in tu'rıd an-hum : ve eğer onlardan yüz çevirirsen
-
5-Mâide 42
fe len yadurrû-ke : artık onlar sana asla zarar veremezler
-
5-Mâide 42
şey'en : birşey
-
5-Mâide 42
ve in hakemte : ve eğer hükmedersen
-
5-Mâide 42
fahkum (fe uhkum) : o taktirde hükmet,hüküm ver
-
5-Mâide 42
beyne-hum bi el kısti : aralarında adalet ile
-
5-Mâide 42
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 42
el muksıtîne : muksıtîn olanlar, âdil, adâletli olanlar
-
5-Mâide 43
ve keyfe : ve nasıl
-
5-Mâide 43
yuhakkimûne-ke : sana hüküm verdiriyorlar (seni hakem yapıyorlar)
-
5-Mâide 43
ve inde-hum(u) : ve onların yanında var
-
5-Mâide 43
et tevrâtu : Tevrat
-
5-Mâide 43
summe yetevellevne : sonra dönüyorlar
-
5-Mâide 43
min ba'di zâlike : bundan sonra
-
5-Mâide 43
ve mâ ulâike : ve işte onlar değildir
-
5-Mâide 43
bi el mu'minîne : mü'minler
-
5-Mâide 44
innâ enzelnâ : muhakkak ki biz indirdik
-
5-Mâide 44
et tevrâte : Tevratı
-
5-Mâide 44
fî- hâ huden ve nûrun : içinde hidayet ve nur vardır
-
5-Mâide 44
bi-hâ en nebiyyûne : Peygamber'ler (a.s.) onunla
-
5-Mâide 44
ellezîne eslemû : teslim olmuş olanlar
-
5-Mâide 44
li ellezîne : o kimseler için, onlar için, onlara
-
5-Mâide 44
ve er rabbâniyyûne : ve Rabbaniler, kendilerini Rabblerine adamış olanlar
-
5-Mâide 44
ve el ahbâru : zahidler, yahudi âlimler, hahamlar
-
5-Mâide 44
ve kânû aleyhi : ve onun üzerine oldular
-
5-Mâide 44
şuhedâe : şahidler
-
5-Mâide 44
fe lâ tahşevû : artık korkmayın
-
5-Mâide 44
en nâse : insanlar
-
5-Mâide 44
vahşevni (ve ıhşev-ni) : ve benden korkun
-
5-Mâide 44
ve lâ teşterû : ve satmayın
-
5-Mâide 44
semenen kalîlen : az bir pahaya, değere
-
5-Mâide 44
ve men : ve kim
-
5-Mâide 44
lem yahkum : hükmetmez
-
5-Mâide 44
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 44
fe ulâike hum(u) : o taktirde, işte onlar, onlar
-
5-Mâide 44
el kâfirûne : kâfirler
-
5-Mâide 45
ve ketebnâ aleyhim : ve onların üzerine yazdık, farz kıldık
-
5-Mâide 45
enne : ... olduğunu
-
5-Mâide 45
en nefse bi en nefsi : cana can ile
-
5-Mâide 45
ve el ayne bi el ayni : ve göze göz ile
-
5-Mâide 45
ve el enfe bi el enfi : ve buruna burun ile
-
5-Mâide 45
ve el uzune bi el uzuni : ve kulağa kulak ile
-
5-Mâide 45
ve es sinne bi es sinni : ve dişe diş ile
-
5-Mâide 45
ve el curûha : ve yaralara, yaralanmaya
-
5-Mâide 45
fe men : artık kim
-
5-Mâide 45
tesaddaka bi-hi : onu sadaka olarak bağışlar
-
5-Mâide 45
fe huve : artık o
-
5-Mâide 45
keffâratun lehu : kendisi için bir kefâret olur (günahlara kefâret)
-
5-Mâide 45
ve men lem yahkum : ve kim hükmetmezse
-
5-Mâide 45
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (cc.) indirdiği şey ile
-
5-Mâide 45
fe ulâike : o taktirde işte onlar
-
5-Mâide 45
ez zâlimûne : zâlimler
-
5-Mâide 46
ve kaffeynâ : ve gönderdik
-
5-Mâide 46
bi îsâ ibni meryeme : Hz. Meryem'in oğlu İsa'yı (a.s.)
-
5-Mâide 46
limâ beyne yedeyhi : elleri arasındakini, ellerindekini, yanlarındakini
-
5-Mâide 46
min et tevrâti : Tevrat'tan
-
5-Mâide 46
ve âteynâ-hu el incîle : ve ona İncil'i verdik
-
5-Mâide 46
fî hi huden ve nûrun : onun içinde bir hidayet ve bir nur vardır
-
5-Mâide 46
ve musaddıkan : ve tasdik edici olarak, doğrulayıcı olarak
-
5-Mâide 46
limâ beyne yedeyhi : elleri arasındakini, ellerindekini, yanlarındakini
-
5-Mâide 46
min et tevrâti : Tevrat'tan
-
5-Mâide 46
ve huden : ve bir hidayet, hidayete erdiren, hidayete erdirici olan
-
5-Mâide 46
ve mev'ızeten : ve vaaz edici olan, öğüt verici olan
-
5-Mâide 46
li el muttekîne : takva sahipleri için, takva sahiplerine
-
5-Mâide 47
ve li yahkum : ve hükmetsinler!
-
5-Mâide 47
ehlu el incîli : İncil sahipleri
-
5-Mâide 47
bi mâ enzele : indirdiği şey ile
-
5-Mâide 47
ve men lem yahkum : ve kim hükmetmezse
-
5-Mâide 47
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 47
fe ulâike : o taktirde işte onlar
-
5-Mâide 47
el fâsıkûne : fâsıklar
-
5-Mâide 48
ve enzelnâ ileyke : ve sana indirdik
-
5-Mâide 48
el kitâbe bi el hakkı : kitabı hak ile
-
5-Mâide 48
limâ beyne yedeyhi : onların elleri arasındakini, ellerindekini
-
5-Mâide 48
min el kitâbi : kitaptan
-
5-Mâide 48
ve muheyminen : ve koruyucu olarak
-
5-Mâide 48
aleyhi : onu, onun üzerine
-
5-Mâide 48
fahkum (fe uhkum) beyne-hum : artık onların arasında hükmet
-
5-Mâide 48
bimâ enzele allâhu : Allah'ın (c.c.) indirdiği şey ile
-
5-Mâide 48
ve lâ tettebi' : ve tâbi olma, uyma
-
5-Mâide 48
ehvâe-hum : onların hevesleri, hevaları, nefslerinin istekleri
-
5-Mâide 48
ammâ (an mâ) câe-ke : sana gelenden
-
5-Mâide 48
min el hakkı : Hakk'tan
-
5-Mâide 48
li kullin cealnâ : hepiniz için kıldık, yaptık
-
5-Mâide 48
şir'aten : şeriat
-
5-Mâide 48
ve minhâcen : ve açık bir yol, belli bir yol
-
5-Mâide 48
ve lev şâe allâhu : ve şayet Allâh (cc.) dileseydi
-
5-Mâide 48
le ceale-kum : elbette sizi kılardı, yapardı
-
5-Mâide 48
ummeten vâhıdeten : tek bir ümmet
-
5-Mâide 48
ve lâkin : ve lakin, fakat, ancak, öyle ki
-
5-Mâide 48
li yebluve-kum : sizi sınamak için
-
5-Mâide 48
fe istebikû el hayrâti : o halde hayırlarda yarışın!
-
5-Mâide 48
merciu-kum : sizin merciiniz, dönüşünüz
-
5-Mâide 48
cemîan : topluca, hep birlikte (hepinizin)
-
5-Mâide 48
fe yunebbiu-kum : o zaman size haber verecek
-
5-Mâide 48
tahtelifûne : ihtilâfa (ayrılığa) düşersiniz
-
5-Mâide 49
ve en ihkum : ve hükmetmek (hükmet)
-
5-Mâide 49
beyne-hum : onların aralarında
-
5-Mâide 49
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 49
ve lâ tettebi' : ve tâbi olma, uyma!
-
5-Mâide 49
ehvâe-hum : onların hevâları, hevesleri, nefislerinin istekleri
-
5-Mâide 49
ve ıhzer-hum : ve onlardan sakın
-
5-Mâide 49
en yeftinû-ke : seni fitneye düşürmeleri
-
5-Mâide 49
mâ enzele allâhu ileyke : Allâh'ın (cc.) sana indirdiği şey
-
5-Mâide 49
fe in tevellev : bundan sonra eğer yüz çevirirlerse
-
5-Mâide 49
fa'lem (fe ı'lem) : o taktirde bil ki
-
5-Mâide 49
ennemâ : artık, ama, zaten
-
5-Mâide 49
en yusîbe-hum : onlara isabet ettirmek (musibete uğratmak)
-
5-Mâide 49
ve inne kesîran : ve muhakkak ki çoğu
-
5-Mâide 49
min en nâsi : insanlardan
-
5-Mâide 49
le fâsıkûne : elbette, gerçekten fâsıklar
-
5-Mâide 50
e : mı?
-
5-Mâide 50
fe : o halde, hâlâ
-
5-Mâide 50
hukme : hüküm
-
5-Mâide 50
el câhiliyyeti : cahiliyet devri
-
5-Mâide 50
yebgûne : istiyorlar
-
5-Mâide 50
ve men ahsenu : ve kim en güzel, daha güzel
-
5-Mâide 50
hukmen : hüküm
-
5-Mâide 50
li kavmin yûkınûne : yakîn sahibi olan (kesin inanan) bir kavim (toplum) iç
-
5-Mâide 51
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 51
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)
-
5-Mâide 51
lâ tettehızû : edinmeyin
-
5-Mâide 51
el yehûde : yahudiler
-
5-Mâide 51
ve en nasârâ : ve hristiyanlar
-
5-Mâide 51
evliyâe : veliler, dostlar
-
5-Mâide 51
evliyâu : veliler, dostlar
-
5-Mâide 51
ve men : ve kim
-
5-Mâide 51
yetevelle-hum : onlara dönerse
-
5-Mâide 51
fe inne-hu : artık o mutlaka
-
5-Mâide 51
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (cc.)
-
5-Mâide 51
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
5-Mâide 51
el kavme : kavim, toplum
-
5-Mâide 51
ez zâlimîne : zâlimler
-
5-Mâide 52
fe : işte, böylece
-
5-Mâide 52
terâ : görürsün
-
5-Mâide 52
ellezîne : o kimseler, onlar
-
5-Mâide 52
yusâriûne : koşuşurlar
-
5-Mâide 52
yekûlûne : derler
-
5-Mâide 52
en tusîbe-nâ : bize isabet etmesi
-
5-Mâide 52
fe asâ allâhu : oysa, umulur ki Allâh (cc.)
-
5-Mâide 52
en ye'tiye bi el fethi : bir fethi, bir zaferi getirmesi
-
5-Mâide 52
ev emrin min indi-hi : veya katından bir emr
-
5-Mâide 52
fe yusbihû : o zaman, böylece olurlar
-
5-Mâide 52
alâ mâ eserrû : gizledikleri şeye
-
5-Mâide 52
fî enfusi-him : kendi içlerinde
-
5-Mâide 52
nâdimîne : pişman olanlar
-
5-Mâide 53
ve yekûlu : ve derler
-
5-Mâide 53
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı yaşarken dileyenler)
-
5-Mâide 53
e hâulâi ellezîne : bunlar o kimseler mi?, onlar bunlar mı?
-
5-Mâide 53
aksemû bi allâhi : Allâh'a (cc.) yemin ettiler (kasem edenler)
-
5-Mâide 53
cehde eymâni-him : yeminlerinde cehd ettiler var gücüyle yemin ettiler
-
5-Mâide 53
inne-hum : muhakkak ki onlar, kendileri
-
5-Mâide 53
le mea-kum : elbette, mutlaka sizinle beraber
-
5-Mâide 53
fe asbahû : böylece oldular
-
5-Mâide 53
hâsirîne : hüsrana uğrayanlar, hüsrana uğrayan kimseler
-
5-Mâide 54
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 54
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayı yaşarken dileyenler)
-
5-Mâide 54
men yertedde : kim geri dönerse
-
5-Mâide 54
fe sevfe ye'tî allâhu : o zaman Allâh (cc.) getirecek
-
5-Mâide 54
ve yuhıbbûne-hu : ve onu severler
-
5-Mâide 54
ezilletin : daha alçak gönüllü
-
5-Mâide 54
alâ el mu'minîne : mü'minlere karşı
-
5-Mâide 54
eizzetin : daha izzetli, vakarlı, şerefli
-
5-Mâide 54
alâ el kâfirîne : kâfirlere
-
5-Mâide 54
yucâhidûne : cihad ederler
-
5-Mâide 54
fî sebîli allâhi : Allâh'ın (cc.) yolunda
-
5-Mâide 54
ve lâ yehâfûne : ve korkmazlar
-
5-Mâide 54
levmete lâimin : kınayanın kınaması
-
5-Mâide 54
zâlike fadlu allâhi : işte bu Allâh'ın (cc.) fazlı
-
5-Mâide 54
yu'tîhi men yeşâu : onu dilediğine verir
-
5-Mâide 54
ve allâhu : ve Allâh (cc.)
-
5-Mâide 55
innemâ : sadece, ancak
-
5-Mâide 55
veliyyu-kum(u) : sizin veliniz, dostunuz
-
5-Mâide 55
allâhu ve resûlu-hu : Allâh (cc.) ve O'nun Resulü
-
5-Mâide 55
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olan kimseler, Allâh'a ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 55
ellezîne yukîmûne : o kimseler ikame ederler
-
5-Mâide 55
es salâte : namaz
-
5-Mâide 55
ve yu'tûne : ve verirler
-
5-Mâide 55
ez zekâte : zekat
-
5-Mâide 55
ve hum : ve onlar
-
5-Mâide 55
râkıûne : rüku edenler, Allâh'ın önünde saygıyla baş eğenler
-
5-Mâide 56
ve men yetevelle : ve kim dönerse, ve dönen kimseler
-
5-Mâide 56
allâhe ve resûle-hu : Allâh (cc.) ve O'nun Resulü
-
5-Mâide 56
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olan kimseler, Allâh'a ulaşmayı ve teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 56
fe : artık, işte
-
5-Mâide 56
inne : muhakkak ki
-
5-Mâide 56
hızbe allâhi : Allâh'ın (cc.) taraftarı
-
5-Mâide 56
hum(u) el gâlibûne : onlar gâlip olanlardır
-
5-Mâide 57
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 57
ellezîne âmenû : yaşarken Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 57
lâ tettehızû : edinmeyin
-
5-Mâide 57
ellezîne ettehazû : edinen kimseler
-
5-Mâide 57
dîne-kum : dininizi
-
5-Mâide 57
huzuven ve leiben : eğlence, alay ve oyun
-
5-Mâide 57
min ellezîne : o kimselerden
-
5-Mâide 57
ûtû el kitâbe : kitab verildiler
-
5-Mâide 57
ve el kuffâra : ve kâfirler
-
5-Mâide 57
evliyâe : veliler, dostlar
-
5-Mâide 57
ve ittekû allâhe : ve Allâh'a karşı takva sahibi olun
-
5-Mâide 57
mu'minîne : mü'minler, îmân edenler
-
5-Mâide 58
ve izâ nâdeytum : ve nida ettiğiniz, çağırdığınız zaman
-
5-Mâide 58
ilâ es salâti : namaza
-
5-Mâide 58
ittehazû-hâ huzuven : onu alay konusu edindiler
-
5-Mâide 58
ve leiben : ve oyun
-
5-Mâide 58
zâlike : bu
-
5-Mâide 58
bi enne-hum : onların olmaları sebebiyle
-
5-Mâide 58
kavmun lâ ya'kılûne : aklını kullanmayan, akıl etmeyen bir kavim
-
5-Mâide 59
yâ ehle el kitâbi : ey Kitab ehli, kitab sahipleri
-
5-Mâide 59
hel : mi?, mı?
-
5-Mâide 59
tenkımûne : çekemiyorsunuz, beğenmiyorsunuz
-
5-Mâide 59
en âmennâ : âmenû olmamız (iman etmemiz)
-
5-Mâide 59
ve mâ unzile ileynâ : ve bize indirilen şeye
-
5-Mâide 59
ve mâ unzile : ve indirilene
-
5-Mâide 59
ve enne : ve muhakkak ki
-
5-Mâide 59
eksere-kum : sizin çoğunuz
-
5-Mâide 59
fâsıkûne : fâsıklar
-
5-Mâide 60
hel unebbiu-kum : size haber vereyim mi
-
5-Mâide 60
bi şerrin min zâlike : bundan daha kötüsünü
-
5-Mâide 60
mesûbeten : kesinleşmiş bir ceza
-
5-Mâide 60
inde allâhi : Allâh'ın (cc.) katında
-
5-Mâide 60
men leane-hu allâhu : Allâh'ın (cc.) onu lanetlediği kimse
-
5-Mâide 60
ve gadıbe aleyhi : ve ona gazap, öfke duydu
-
5-Mâide 60
ve ceale min-hum(u) : ve onlardan kıldı, yaptı
-
5-Mâide 60
el kıradete : maymunlar
-
5-Mâide 60
ve el hanâzîre : ve domuzlar
-
5-Mâide 60
ve abede : ve kul oldu (kul yaptı)
-
5-Mâide 60
et tâgûte : tâgut (şeytan ve avânesi)
-
5-Mâide 60
ulâike : işte onlar
-
5-Mâide 60
şerrun mekânen : en şerli, en kötü olan mekan, yer
-
5-Mâide 60
ve edallu : ve en çok sapanlar
-
5-Mâide 60
sevâi es sebîli : sevvâ edilmiş (Allâh'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş) yol
-
5-Mâide 61
ve izâ câû-kum : ve size geldikleri zaman
-
5-Mâide 61
kâlû âmennâ : iman ettik dediler
-
5-Mâide 61
ve kad dehalû : ve girmişlerdir.
-
5-Mâide 61
bi el kufri : küfür ile
-
5-Mâide 61
ve hum : ve onlar
-
5-Mâide 61
ve allâhu a'lemu : ve Allâh (cc.) daha iyi bilir, çok iyi bilir
-
5-Mâide 61
yektumûne : gizliyorlar
-
5-Mâide 62
ve terâ kesîran : ve çoğunu görürsün
-
5-Mâide 62
yusâriûne fî el ismi : günahda yarışırlar
-
5-Mâide 62
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
5-Mâide 62
ve ekli-him(u) es suhte : ve onların haram yemeleri
-
5-Mâide 62
lebi'se mâ kânû : oldukları şey ne kötü
-
5-Mâide 62
ya'melûne : yapıyorlar
-
5-Mâide 63
lev lâ yenhâ-hum(u) : onları nehy etmeli (men etmeli) değiller miydi?
-
5-Mâide 63
er rabbâniyyûne : Rabbanîler, din âlimleri
-
5-Mâide 63
ve el ahbâru : ve hahamlar, zâhitler
-
5-Mâide 63
el isme : günah
-
5-Mâide 63
ve eklihim(u) es suhte : ve onların haram yemeleri
-
5-Mâide 63
lebi'se mâ kânû : oldukları şey ne kötü
-
5-Mâide 63
yasneûne : yapıyorlar
-
5-Mâide 64
ve kâlet(i) el yehûdu : ve yahudiler dedi
-
5-Mâide 64
yedu allâhi : Allâh'ın (cc.) eli
-
5-Mâide 64
maglûletun : bağlanmış
-
5-Mâide 64
gullet eydî-him : onların elleri bağlandı
-
5-Mâide 64
ve luinû : ve lanetlendiler
-
5-Mâide 64
bel : bilâkis, hayır
-
5-Mâide 64
yedâ-hu : O'nun eli
-
5-Mâide 64
mebsûtatâni : ikisi de açık, (bol ihsanda bulunur)
-
5-Mâide 64
keyfe yeşâû : nasıl dilerse, nasıl isterse öyle
-
5-Mâide 64
ve le yezîdenne : ve mutlaka arttırır
-
5-Mâide 64
kesîran min-hum : onlardan bir çoğu
-
5-Mâide 64
mâ unzile ileyke : sana indirilen şey
-
5-Mâide 64
min rabbi-ke : Rabb'inden
-
5-Mâide 64
tugyanen ve kufren : azgınlık ve küfrü
-
5-Mâide 64
ve elkaynâ : ve ilka ettik, ulaştırdık
-
5-Mâide 64
beyne-hum(u) : onların arasına
-
5-Mâide 64
el adâvete : düşmanlık
-
5-Mâide 64
ve el bagdâe : ve kin
-
5-Mâide 64
ilâ yevmi : gününe kadar
-
5-Mâide 64
el kıyâmeti : kıyamet
-
5-Mâide 64
kullemâ : her defasında, her ne zaman ...olsa
-
5-Mâide 64
evkadû : yaktılar
-
5-Mâide 64
nâran li el harbi : harb için, savaş için ateş
-
5-Mâide 64
etfee-hâ allâhu : Allâh (cc.) onu söndürdü
-
5-Mâide 64
ve yes'avne : ve koşuşurlar, çalışırlar
-
5-Mâide 64
fî el ardı : yeryüzünde
-
5-Mâide 64
fesâden : fesat çıkarmak
-
5-Mâide 64
ve allâhu : ve Allâh (cc.)
-
5-Mâide 64
el mufsidîne : fesat çıkaranlar, bozguncular
-
5-Mâide 65
ve lev enne : ve şayet, eğer olsa
-
5-Mâide 65
ehle el kitâbi : kitap ehli, kitap sahipleri
-
5-Mâide 65
âmenû : âmenû oldular, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dilediler
-
5-Mâide 65
vettekav (ve ittekav) : ve takvâ sahibi oldular
-
5-Mâide 65
le keffernâ : elbette örttük
-
5-Mâide 65
an-hum seyyiâti-him : onlardan günahlarını
-
5-Mâide 65
ve le edhalnâ-hum : ve elbette onları, dahil ettik koyduk
-
5-Mâide 65
cennâti en naîmi : Naîm cennetleri
-
5-Mâide 66
ve lev enne-hum : ve eğer onlar ...olsaydı
-
5-Mâide 66
ekâmû : ikâme ettiler, gereği gibi uyguladılar
-
5-Mâide 66
et tevrâte : Tevrat
-
5-Mâide 66
ve el incîle : ve İncil
-
5-Mâide 66
ve mâ unzile ileyhim : ve onlara indirilen şey
-
5-Mâide 66
le ekelû : mutlaka yerlerdi
-
5-Mâide 66
min fevkı-him : üstlerinden
-
5-Mâide 66
ve min tahti : ve altından
-
5-Mâide 66
erculi-him : ayakları
-
5-Mâide 66
ummetun : ümmet
-
5-Mâide 66
muktesıdetun : muktesid, mutedil, orta, evliyalık mertebesine ulaşmış henüz daimi zikre ulaşmamış olanlar
-
5-Mâide 66
ve kesîrun min-hum : ve onlardan birçoğu
-
5-Mâide 66
sâe : kötü
-
5-Mâide 66
mâ ya'melûne : yaptıkları şey
-
5-Mâide 67
yâ eyyuhâ er resûlu : ey Resul
-
5-Mâide 67
bellig : tebliğ et!
-
5-Mâide 67
mâ unzile ileyke : sana indirileni
-
5-Mâide 67
min rabbi-ke : Rabb'inden
-
5-Mâide 67
ve in lem tef'al : ve eğer yapmazsan
-
5-Mâide 67
fe : işte o zaman, o taktirde
-
5-Mâide 67
mâ bellagte : sen tebliğ etmezsin, duyurmazsın
-
5-Mâide 67
risâlete-hu : O'nun risâletini (gönderdiğini, elçiliğini)
-
5-Mâide 67
ve allâhu : ve Allâh (cc.)
-
5-Mâide 67
ya'sımu-ke : seni korur
-
5-Mâide 67
min en nâsi : insanlardan
-
5-Mâide 67
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (cc.)
-
5-Mâide 67
lâ yehdî : hidâyet etmez, hidayete erdirmez
-
5-Mâide 67
el kavme el kâfirîne : kâfirler topluluğu, kâfirler kavmi
-
5-Mâide 68
yâ ehli el kitâbi : ey kitap ehli, kitab sahipleri!
-
5-Mâide 68
lestum alâ şey'in : siz bir şey üzerinde değilsiniz
-
5-Mâide 68
et tevrâte : Tevrat
-
5-Mâide 68
ve el incîle : ve İncil
-
5-Mâide 68
ve mâ unzile : ve indirilen şey
-
5-Mâide 68
ileykum : size
-
5-Mâide 68
ve le yezîdenne : ve mutlaka arttırır
-
5-Mâide 68
kesîren min-hum : onlardan bir çoğu
-
5-Mâide 68
mâ unzile ileyke : sana indirilen şey
-
5-Mâide 68
min rabbi-ke : Rabb'inden
-
5-Mâide 68
tugyanen ve kufran : azgınlık ve küfür
-
5-Mâide 68
fe lâ te'se : artık üzülme
-
5-Mâide 68
alâ el kavmi : kavime
-
5-Mâide 68
el kâfirîne : kâfirler
-
5-Mâide 69
inne : muhakkak ki
-
5-Mâide 69
ellezîne âmenû : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler (yaşarken)
-
5-Mâide 69
ve ellezîne hâdû : ve yahudi olanlar, yahudiler
-
5-Mâide 69
ve es sâbiûne : ve sâbiîler
-
5-Mâide 69
ve en nasârâ : ve nasrâniler, hristiyanlar
-
5-Mâide 69
men âmene : kim iman etti, (Allâh'a) teslim olmayı diledi
-
5-Mâide 69
ve el yevmi el âhıri : ve âhir gün, sonraki gün, hayattayken Allâh'a ulaşma günü
-
5-Mâide 69
ve amile sâlihan : ve nefsi tezkiye edici, ıslah edici amel yaptı
-
5-Mâide 69
fe lâ havfun aleyhim : artık onlara korku yoktur
-
5-Mâide 69
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmaz
-
5-Mâide 70
lekad ehaznâ : andolsun ki biz aldık
-
5-Mâide 70
mîsâka benî isrâîle : İsrailoğulları'ndan mîsâk
-
5-Mâide 70
ve erselnâ ileyhim : ve onlara gönderdik
-
5-Mâide 70
rusulen : resuller, elçiler
-
5-Mâide 70
kullemâ câe-hum : onlara her gelişinde
-
5-Mâide 70
resûlun : bir resul
-
5-Mâide 70
lâ tehvâ enfusu-hum : onların nefislerinin hevalarına uymayan
-
5-Mâide 70
ferîkan : bir kısmı
-
5-Mâide 70
kezzebû : yalanladılar
-
5-Mâide 70
ve ferîkan : ve bir kısmını
-
5-Mâide 70
yaktulûne : öldürdüler
-
5-Mâide 71
ve hasibû : ve hesab ettiler, sandılar
-
5-Mâide 71
ellâ tekûne fitnetun : bir fitne olmayacağını
-
5-Mâide 71
fe : böylece
-
5-Mâide 71
amû ve sammû : kör oldular ve sağır oldular
-
5-Mâide 71
summe tâbe allâhu : sonra Allâh (cc.) tövbelerini kabul etti
-
5-Mâide 71
aleyhim : onların
-
5-Mâide 71
summe : sonra
-
5-Mâide 71
amû ve sammû : kör oldular ve sağır oldular
-
5-Mâide 71
kesîrun min-hum : onlardan bir çoğu
-
5-Mâide 71
ve allâhu basîrun : ve Allâh (cc.) en iyi gören
-
5-Mâide 71
ya'melûne : onlar yapıyorlar
-
5-Mâide 72
lekad kefere : andolsun ki inkâr etti, kâfir oldu
-
5-Mâide 72
ellezîne kâlû : ... diyenler
-
5-Mâide 72
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (cc.)
-
5-Mâide 72
huve : o
-
5-Mâide 72
el mesîhu : Mesih
-
5-Mâide 72
ibnu meryeme : Meryem'in oğlu
-
5-Mâide 72
ve kâle el mesîhu : ve Mesih dedi
-
5-Mâide 72
yâ benî isrâîle : ey İsrâil oğulları!
-
5-Mâide 72
u'budû allâhe : Allâh'a (cc.) kul olun!
-
5-Mâide 72
rabbî ve rabbe-kum : benim Rabb'im ve sizin Rabb'iniz
-
5-Mâide 72
inne-hu : muhakkak ki o
-
5-Mâide 72
men yuşrik : kim ortak koşarsa
-
5-Mâide 72
fe : o taktirde
-
5-Mâide 72
kad harreme : haram etmiştir, haram kılmıştır
-
5-Mâide 72
allâhu aleyhi : Allâh (cc.) ona
-
5-Mâide 72
el cennete : cenneti
-
5-Mâide 72
ve me'vâ-hu : ve onun varacağı yer
-
5-Mâide 72
en nâru : ateş
-
5-Mâide 72
ve mâ li ez zâlimîne : zâlimler için olmaz (yoktur)
-
5-Mâide 72
min ensârin : bir yardımcı
-
5-Mâide 73
lekad kefere : andolsun ki inkâr etti, kâfir oldu
-
5-Mâide 73
ellezîne kâlû : ... diyenler
-
5-Mâide 73
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (cc.)
-
5-Mâide 73
sâlisu selâsetin : üçün üçüncüsü
-
5-Mâide 73
ve mâ min ilâhin : ve bir ilâh yoktur
-
5-Mâide 73
ve in lem yentehû : ve eğer son vermezlerse, vazgeçmezlerse
-
5-Mâide 73
ammâ (an mâ) yekûlûne : söylediklerinden, söyledikleri sözlerden
-
5-Mâide 73
le yemessenne : mutlaka dokunacak
-
5-Mâide 73
ellezîne keferû : kâfir olanlar
-
5-Mâide 73
azâbun elîmun : elim (acı) azab
-
5-Mâide 74
e fe lâ yetûbûne : hâlâ tövbe etmiyorlar mı?
-
5-Mâide 74
ve yestagfirûne-hu : ve O'na istiğfar ediyorlar, O'ndan mağfiret diliyorlar
-
5-Mâide 74
ve allâhu : ve Allâh (cc.)
-
5-Mâide 75
el mesîhu : Mesih
-
5-Mâide 75
ibnu meryeme : Hz. Meryem'in oğlu
-
5-Mâide 75
illâ resûlun : ancak sadece bir Resul
-
5-Mâide 75
kad halet : gelip, geçmiştir
-
5-Mâide 75
er rusulu : Resul'ler
-
5-Mâide 75
ve ummu-hu : ve onun annesi
-
5-Mâide 75
kânâ ye'kulâni : (ikisi de) yerlerdi
-
5-Mâide 75
et taâme : yemek
-
5-Mâide 75
unzur keyfe : bak nasıl
-
5-Mâide 75
nubeyyinu lehum(u) : onlara açıkça anlatıyoruz, açıklıyoruz
-
5-Mâide 75
el âyâti : âyetleri
-
5-Mâide 75
summe : sonra
-
5-Mâide 75
ennâ yu'fekûne : nasıl döndürülüyorlar
-
5-Mâide 76
e : mi?
-
5-Mâide 76
ta'budûne : kul oluyorsunuz
-
5-Mâide 76
mâ lâ yemliku : birşeye malik olmayan
-
5-Mâide 76
lekum : size
-
5-Mâide 76
ve lâ nef'an : ve bir fayda vermeyen
-
5-Mâide 76
ve allâhu : ve Allâh (cc.)
-
5-Mâide 76
huve : o
-
5-Mâide 76
es semî'u : en iyi işiten
-
5-Mâide 76
el alîmu : en iyi bilen
-
5-Mâide 77
yâ ehle el kitâbi : ey kitab ehli, kitap sahipleri!
-
5-Mâide 77
gayre el hakkı : haklı olmaksızın, haksız olarak
-
5-Mâide 77
ve lâ tettebiû : ve tâbî olmayın, uymayın!
-
5-Mâide 77
ehvâe : hevalar, hevesler, nefsin istekleri
-
5-Mâide 77
ve edallû : ve düşürmüşler
-
5-Mâide 77
kesîran : çoğu
-
5-Mâide 77
ve dallû : ve saptılar
-
5-Mâide 77
an sevâi es sebîli : sevvâ edilmiş, Allâh'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş yoldan
-
5-Mâide 78
luine : lânetlendi
-
5-Mâide 78
ellezîne keferû : kâfirler, inkâr edenler
-
5-Mâide 78
min benî isrâîle : İsrailoğulları'ndan
-
5-Mâide 78
alâ lisâni dâvûde : Hz. Dâvud'un lisanı ile, diliyle
-
5-Mâide 78
ve îsâ ibni meryeme : ve Meryem oğlu Hz. Îsâ
-
5-Mâide 78
zâlike : bu
-
5-Mâide 78
ve kânû : ve oldular
-
5-Mâide 78
ya'tedûne : haddi aşıyorlar
-
5-Mâide 79
lâ yetenâhevne : nehyetmezler, mani olmazlar, vazgeçirmezler
-
5-Mâide 79
an munkerin : kötülüklerden
-
5-Mâide 79
fealû-hu : onu yapıyorlar
-
5-Mâide 79
lebi'se mâ : ne kötü şey
-
5-Mâide 79
yef'alûne : yapıyorlar
-
5-Mâide 80
terâ : görürsün
-
5-Mâide 80
kesîran min-hum : onlardan bir çoğunu
-
5-Mâide 80
yetevellevne : dönerler, dostluk ederler
-
5-Mâide 80
ellezîne keferû : kâfir olanlar
-
5-Mâide 80
lebi'se mâ : ne kötü şey
-
5-Mâide 80
kaddemet lehum : onlar için, kendileri için taktim etti
-
5-Mâide 80
enfusu-hum : nefislerinin
-
5-Mâide 80
en sehıte allâhu : Allâh'ın (cc.) öfkelenmesi, gazab etmesi, kızması
-
5-Mâide 80
aleyhim : onlara
-
5-Mâide 80
ve fî el azâbi : ve azap içinde
-
5-Mâide 80
hâlidûne : devamlı kalacak olanlar
-
5-Mâide 81
ve lev kânû : ve eğer olsalardı
-
5-Mâide 81
yu'minûne bi allâhi : Allâh'a (c.c.) iman ederler
-
5-Mâide 81
ve en nebiyyi : ve nebî, peygamber
-
5-Mâide 81
ve mâ unzile ileyhi : ve ona indirilene
-
5-Mâide 81
mâ ettehazû-hum : onları edinmezler
-
5-Mâide 81
evliyâe : veliler, dostlar
-
5-Mâide 81
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
5-Mâide 81
kesîren min-hum : onlardan çoğu
-
5-Mâide 81
fâsikûne : fâsıklar
-
5-Mâide 82
le tecidenne : mutlaka bulursun, bulacaksın
-
5-Mâide 82
eşedde en nâsi : insanların en şiddetlisi
-
5-Mâide 82
adâveten : düşmanlıkta
-
5-Mâide 82
li ellezîne âmenû : âmenû olanlara, yaşarken (Allâh'a (c.c.)
-
5-Mâide 82
el yehûde : Yahudiler
-
5-Mâide 82
ve ellezîne eşrakû : ve Allâh'a (c.c.) şirk koşanlar, müşrikler
-
5-Mâide 82
ve le tecidenne : ve mutlaka bulursun, bulacaksın
-
5-Mâide 82
akrabe-hum : onların en yakın
-
5-Mâide 82
meveddeten : sevgi, dostluk bakımından
-
5-Mâide 82
li ellezîne âmenû : âmenû olanlara, (yaşarken Allâh'a (cc) ulaşmayı, teslim olmayı dileyenlere)
-
5-Mâide 82
ellezîne kâlû : onlar dediler, ...diyen kimseler
-
5-Mâide 82
zâlike : bu
-
5-Mâide 82
bi enne : sebebiyle, bu nedenle, bundan dolayı
-
5-Mâide 82
min-hum kıssîsîne : onlardan keşişler
-
5-Mâide 82
ve ruhbânen : ve ruhbanlar, rahipler
-
5-Mâide 82
ve enne-hum : ve onların olması
-
5-Mâide 82
lâ yestekbirûne : kibirlenmezler, büyüklenmezler
-
5-Mâide 83
ve izâ semiû : ve işittikleri zaman
-
5-Mâide 83
mâ unzile : indirilen şeyi, indirileni
-
5-Mâide 83
ilâ er resûli : Resûl'e
-
5-Mâide 83
terâ : görürsün
-
5-Mâide 83
a'yune-hum : onların gözleri
-
5-Mâide 83
tefîdu : boşalır, akar
-
5-Mâide 83
min ed dem'ı : göz yaşından
-
5-Mâide 83
arefû : ârif oldular (irfan sahibi oldular: kalp kulağı ve kalp gözü açıldı, hikmetin ve mütezekkir ve hayrın sahibi oldular)
-
5-Mâide 83
min el hakkı : haktan, Allâh'tan (c.c.)
-
5-Mâide 83
yekûlûne rabbe-nâ : Rabb'imiz derler
-
5-Mâide 83
âmennâ fe uktub-nâ : biz âmenû olduk artık bizi yaz
-
5-Mâide 83
mea eş şâhidîne : şâhidlerle beraber
-
5-Mâide 84
ve mâ lenâ : bize ne oluyor, niçin biz...
-
5-Mâide 84
ve mâ câe-nâ : ve bize gelen şey
-
5-Mâide 84
min el hakkı : Hak'tan
-
5-Mâide 84
ve natmeu : tamah ederiz, arzu ederiz, çok isteriz
-
5-Mâide 84
en yudhıle-nâ : bizi dahil etmesini
-
5-Mâide 84
mea : beraber, ile
-
5-Mâide 84
el kavmi es sâlihîne : sâlihler topluluğu (kavmî)
-
5-Mâide 85
fe esâbe-hum(u) : böylece onlara verdi, ihsan etti
-
5-Mâide 85
cennâtin : cennetler
-
5-Mâide 85
tecrî min tahti-hâ : onun altından akar
-
5-Mâide 85
el enhâru : nehirler
-
5-Mâide 85
hâlidîne fî-hâ : orada devamlı kalacak olanlar
-
5-Mâide 85
ve zâlike : ve bu, işte bu
-
5-Mâide 85
cezâû : karşılık, mükâfat
-
5-Mâide 85
el muhsinîne : muhsinler
-
5-Mâide 86
ve ellezîne keferû : ve inkâr edenler, kâfir olanlar
-
5-Mâide 86
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
5-Mâide 86
ulâike : işte onlar
-
5-Mâide 86
ashâbu el cahîmi : cehennemin halkıdır, cehennem ehlidir
-
5-Mâide 87
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 87
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 87
mâ ehalle allâhu : Allâh'ın (c.c.) helâl kıldığı şey
-
5-Mâide 87
lekum : sizin için, size
-
5-Mâide 87
ve lâ ta'tedû : ve haddi aşmayın, aşırı gitmeyin
-
5-Mâide 87
inne allâhe : muhakkak ki Allâh (c.c.)
-
5-Mâide 87
el mu'tedîne : haddi aşanları, aşırı gidenler
-
5-Mâide 88
ve kulû : ve yiyin
-
5-Mâide 88
halâlen tayyiben : temiz, helâl
-
5-Mâide 88
ve itteku allâhe : ve Allâh'a (c.c.) karşı takvâ sahibi olun
-
5-Mâide 88
ellezî : o ki
-
5-Mâide 88
entum : sizler
-
5-Mâide 88
bi-hi mu'minûne : O'na (kendisine) iman edenler
-
5-Mâide 89
bi el lagvi : boş sözler ile
-
5-Mâide 89
fî eymâni-kum : yeminlerinizdeki
-
5-Mâide 89
ve lâkin yuâhizu-kum : ve lâkin, fakat sizi sorumlu tutar
-
5-Mâide 89
el eymâne : yeminler
-
5-Mâide 89
fe keffâretu-hu : artık onun kefareti
-
5-Mâide 89
aşereti mesâkîne : on yoksul
-
5-Mâide 89
min evsatı : vasat olarak, ortalama
-
5-Mâide 89
mâ tut'ımûne : yedirdiğiniz şeyler, yedirdikleriniz
-
5-Mâide 89
ehlî-kum : sizin ehliniz, ev halkınız
-
5-Mâide 89
ev kisvetu-hum : veya onları giydirme (onların giysileri)
-
5-Mâide 89
ev tahrîru rakabetin : veya, ya da bir köle azâdı
-
5-Mâide 89
fe men : artık kim
-
5-Mâide 89
lem yecid : bulamadı
-
5-Mâide 89
fe sıyâmu : o halde, o taktirde oruç tutsun
-
5-Mâide 89
selâseti eyyâmin : üç gün
-
5-Mâide 89
zâlike keffâretu : işte bu kefarettir (yemini bozmaya karşılıktır)
-
5-Mâide 89
eymâni-kum : sizin yeminleriniz
-
5-Mâide 89
izâ haleftum : yemin edip hilâfına (aksine) hareket ettiğiniz, yemininizi bozduğunuz zaman
-
5-Mâide 89
ve ıhfezû : ve muhafaza edin, koruyun
-
5-Mâide 89
eymâne-kum : yeminlerinizi
-
5-Mâide 89
kezâlike : işte böyle, böylece, bunun gibi
-
5-Mâide 89
yubeyyinu allâhu : Allâh (c.c.) açıklıyor
-
5-Mâide 89
lekum : size
-
5-Mâide 89
lealle-kum : umulur ki, böylece siz
-
5-Mâide 89
teşkurûne : şükredersiniz
-
5-Mâide 90
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 90
ellezîne âmenû : yaşarken Allâh'a (c.c.) ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 90
innemâ : ancak, sadece, oysa, halbuki
-
5-Mâide 90
el hamru : şarap
-
5-Mâide 90
ve el meysiru : ve kumar
-
5-Mâide 90
ve el ensâbu : ve putlar
-
5-Mâide 90
ve el ezlâmu : fal okları
-
5-Mâide 90
min ameli eş şeytâni : şeytanın işlerinden
-
5-Mâide 90
fe : artık, o halde
-
5-Mâide 90
ictenibû-hu : ondan kaçının!
-
5-Mâide 90
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
5-Mâide 90
tuflihûne : felâha, kurtuluşa erersiniz
-
5-Mâide 91
innemâ : ancak, sadece, oysa, halbuki
-
5-Mâide 91
yurîdu eş şeytânu : şeytan ister
-
5-Mâide 91
en yûkia : düşürür, sokar
-
5-Mâide 91
beyne-kum(u) : sizin aranıza
-
5-Mâide 91
el adâvete : düşmanlık
-
5-Mâide 91
ve el bagdâe : ve kin
-
5-Mâide 91
el hamri : şarap
-
5-Mâide 91
ve el meysiri : ve kumar
-
5-Mâide 91
ve yasudde-kum : ve sizi alıkoyar
-
5-Mâide 91
ve an(i) es salâti : ve namazdan
-
5-Mâide 91
fe : artık, o halde
-
5-Mâide 91
hel : mi?
-
5-Mâide 91
entum : siz
-
5-Mâide 91
muntehûne : son verenler (nihayete erdirenler)
-
5-Mâide 92
ve etîû allâhe : ve Allâh'a (cc.) itaat edin
-
5-Mâide 92
ve etîû er resûle : ve Resûl'e itaat edin
-
5-Mâide 92
vahzerû (ve ıhzerû) : ve hazer edin, sakının, çekinin
-
5-Mâide 92
fe : artık, bundan sonra
-
5-Mâide 92
in tevelleytum : eğer yüz çevirirseniz, dönerseniz
-
5-Mâide 92
fa'lemû (fe ı'lemû) : o halde bilin
-
5-Mâide 92
ennemâ : sadece
-
5-Mâide 92
alâ resûli-nâ : Resûl'ümüz üzerine düşen (sorumluluk)
-
5-Mâide 92
el belâgu : tebliğ
-
5-Mâide 92
el mubînu : açıkça, açık
-
5-Mâide 93
leyse : yoktur, değil
-
5-Mâide 93
alâ ellezîne âmenû : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenlerin üzerine
-
5-Mâide 93
ve amilû es sâlihâti : ve sâlih amel (nefsi ıslâh edici amel) yaptılar
-
5-Mâide 93
izâ mâ ittekav : takvâ (1.takva) sahibi olmadıkları zaman
-
5-Mâide 93
ve âmenû : ve âmenû olun! yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dileyin
-
5-Mâide 93
ve amilû es sâlihâti : ve sâlih ameller (nefsi tezkiye edici ameller) yapın!
-
5-Mâide 93
summe ittekav : sonra takvâ sahibi olun (Vechinizi Allâh'a teslim ederek 2. takvâya ulaşın!)
-
5-Mâide 93
ve âmenû : ve âmenû olun!
-
5-Mâide 93
summe ittekav : sonra takvâ sahibi olun (Nefsinizi Allâh'a teslim ederek 3. takvâya ulaşın!)
-
5-Mâide 93
ve ahsenû : ve ahsen olun!
-
5-Mâide 93
ve allâhu yuhibbu : ve Allâh (c.c.) sever
-
5-Mâide 93
el muhsinîne : muhsinleri (ahsen olmuş olanları, 3. takvâya ulaşanları)
-
5-Mâide 94
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 94
ellezîne âmenû : yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 94
le : elbette, mutlaka
-
5-Mâide 94
yebluvenne-kum(u) : sizi sınar, imtihan eder
-
5-Mâide 94
bi şey'in : bir şey ile
-
5-Mâide 94
min es saydı : avdan, av cinsi bir hayvan ile
-
5-Mâide 94
tenâlu-hu : ona erişirsiniz, onu yakalarsınız
-
5-Mâide 94
eydî-kum : elleriniz
-
5-Mâide 94
ve rimâhu-kum : ve mızraklarınız
-
5-Mâide 94
li ya'leme : bilmesi için, bilinip belli olması için
-
5-Mâide 94
men : kim
-
5-Mâide 94
bi el gaybi : gayb ile, gıyabında, gaybda
-
5-Mâide 94
fe men i'tedâ : artık kim haddi aşarsa
-
5-Mâide 94
ba'de zâlike : bundan sonra
-
5-Mâide 94
fe lehu : o taktirde onun için vardır
-
5-Mâide 94
azâbun elîmun : acı azap
-
5-Mâide 95
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 95
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ona ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 95
lâ taktulû es sayde : avı öldürmeyin (avlanmayın)
-
5-Mâide 95
ve entum hurumun : ve siz ihramlı iken
-
5-Mâide 95
ve men katele-hu : ve kim onu öldürürse
-
5-Mâide 95
muteammiden : taammüden, kasten, bilerek
-
5-Mâide 95
fe : o zaman, o taktirde
-
5-Mâide 95
cezâun : ceza
-
5-Mâide 95
mislu mâ katele : öldürdüğü şeyin dengi, misli
-
5-Mâide 95
min en neami : hayvandan, hayvanın
-
5-Mâide 95
zevâ adlin : adâlet sahibi (iki kişi)
-
5-Mâide 95
hedyen bâliga el ka'beti : Kâ'be'ye ulaşan kurban
-
5-Mâide 95
ev keffâratun : veya kefâret olarak
-
5-Mâide 95
taâmu mesâkîne : yoksulları yedirme
-
5-Mâide 95
ev adlu zâlike : veya buna adil olan, denk olan
-
5-Mâide 95
siyâmen : oruç
-
5-Mâide 95
li yezûka : tatması için
-
5-Mâide 95
vebâle emri-hi : işinin vebâli, cezası
-
5-Mâide 95
ammâ (an mâ) selefe : geçmişten olan şeyi, geçmişi
-
5-Mâide 95
ve men âde : ve kim dönerse
-
5-Mâide 95
fe : o zaman, o taktirde
-
5-Mâide 95
yentakimu : intikam alır
-
5-Mâide 95
ve allâhu : ve Allâh (cc.)
-
5-Mâide 96
uhille lekum : size helâl kılındı
-
5-Mâide 96
saydu el bahri : deniz avı
-
5-Mâide 96
ve taâmu-hu : ve onun yenmesi
-
5-Mâide 96
metâan lekum : sizin için bir meta olarak, fayda sağlamak üzere
-
5-Mâide 96
ve li es seyyârati : ve gezici topluluk için, yolcular için
-
5-Mâide 96
ve hurrime : ve haram kılındı
-
5-Mâide 96
aleykum : sizin üzerinize, size
-
5-Mâide 96
saydu el berri : kara avı
-
5-Mâide 96
hurumen : ihramda olarak
-
5-Mâide 96
ve ittekû allâhe : ve Allâh'a karşı takvâ sahibi olun,
-
5-Mâide 96
ellezî : o ki
-
5-Mâide 96
ileyhi tuhşerûne : ona haşr olacaksınız, huzurunda toplanacaksınız
-
5-Mâide 97
ceale allâhu : Allâh (cc.) yaptı, sebep kıldı, var etti
-
5-Mâide 97
el ka'bete : Kâ'be
-
5-Mâide 97
el beyte el harâme : Beytel Haram, Kâ'be
-
5-Mâide 97
kıyâmen li en nâsi : insanları ayakta tutmak için
-
5-Mâide 97
ve eş şehra : ve ay
-
5-Mâide 97
el harâme : hürmetli, haram, yasaklı
-
5-Mâide 97
ve el hedye : ve kurban
-
5-Mâide 97
ve el kalâide : boyunları bağlı, gerdanlıklı kurbanlık develer
-
5-Mâide 97
zâlike : işte bu
-
5-Mâide 97
li ta'lemû : sizin bilmeniz için
-
5-Mâide 97
enne allâhe : Allâh (cc.)'ın ... olduğu
-
5-Mâide 97
ya'lemu : bilir
-
5-Mâide 97
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyler, göklerde olan (gökyüzünde ne varsa)
-
5-Mâide 97
ve mâ fî el ardı : ve yerdeki şeyler, yerlerde olan (yeryüzünde ne varsa)
-
5-Mâide 97
ve enne allâhe : ve Allâh (cc.)'ın ... olduğu
-
5-Mâide 97
bi kulli şey'in : herşeyi
-
5-Mâide 98
ı'lemû : biliniz!
-
5-Mâide 98
enne allâhe : Allâh (cc.)'ın ... olduğunu
-
5-Mâide 98
şedîdu el ikâbi : cezası şiddetli, çetin
-
5-Mâide 98
ve enne allâhe : ve Allâh (cc.)'ın ... olduğunu
-
5-Mâide 99
mâ alâ er resûli : Resûlun üzerinde(sorumluluk) yoktur
-
5-Mâide 99
illâ el belâgu : tebliğden başka
-
5-Mâide 99
ve allâhu ya'lemu : ve Allâh (cc.) bilir
-
5-Mâide 99
mâ tubdûne : açıkladığınız şeyi
-
5-Mâide 99
ve mâ tektumûne : ve gizlediğiniz şeyi
-
5-Mâide 100
lâ yestevî : bir değil, eşit değil
-
5-Mâide 100
el habîsu : habis, pis, haram kılınan, murdar olan
-
5-Mâide 100
ve et tayyibu : ve temiz, helal kılınan
-
5-Mâide 100
ve lev a'cebe-ke : ve senin hoşuna gitse bile
-
5-Mâide 100
kesretu : çokluk
-
5-Mâide 100
el habîsi : habis, pis, haram kılınan, murdar olan
-
5-Mâide 100
fe ittekû allâhe : artık, o halde Allâh'a (cc.) karşı takva sahibi olun
-
5-Mâide 100
yâ ulî el elbâbi : ey sırların sahipleri
-
5-Mâide 100
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
5-Mâide 100
tuflihûne : felâha erersiniz
-
5-Mâide 101
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 101
ellezîne âmenû : âmenu olanlar, yaşarken Allâh'a (cc.) teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 101
lâ tes'elû : sormayın
-
5-Mâide 101
an eşyâe : şeylerden
-
5-Mâide 101
in tubde lekum : eğer size açıklanırsa
-
5-Mâide 101
tesu'kum : sizi üzecek
-
5-Mâide 101
ve in tes'elû an-hâ : ve eğer ondan sorarsanız
-
5-Mâide 101
hîne yunezzelu : indirilirken
-
5-Mâide 101
el kur'ânu : Kur'ân
-
5-Mâide 101
tubde lekum : size açıklanır
-
5-Mâide 101
ve allâhu : ve Allâh (cc.)
-
5-Mâide 102
kad seele-hâ : onu sormuştu
-
5-Mâide 102
summe asbahû : sonra oldular
-
5-Mâide 102
kâfirîne : kâfirler
-
5-Mâide 103
mâ ceale : kılmadı, yapmadı
-
5-Mâide 103
bahîretin : putlar için ayırılan ve kulağı yarılan deve
-
5-Mâide 103
ve lâ : ve değil (olumsuz mâna verir), olmadı
-
5-Mâide 103
sâibetin : putlar için ayrılan ve otlaması için serbest bırakılan hayvan
-
5-Mâide 103
ve lâ : ve değil (olumsuz mâna verir), olmadı
-
5-Mâide 103
vasîletin : erkek ve dişi olarak doğan davarların dişisi
-
5-Mâide 103
ve lâ : ve değil (olumsuz mâna verir), olmadı
-
5-Mâide 103
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
5-Mâide 103
ellezîne keferû : kâfirler, inkar edenler
-
5-Mâide 103
yefterûne : iftira ediyorlar
-
5-Mâide 103
el kezibe : yalan
-
5-Mâide 103
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
5-Mâide 103
lâ ya'kılûne : akletmezler, akıllarını kullanmazlar
-
5-Mâide 104
ve izâ kîle lehum : ve onlara denildiği zaman
-
5-Mâide 104
teâlev : gelin
-
5-Mâide 104
ilâ mâ enzele : indirdiği şeye
-
5-Mâide 104
ve ilâ er resûli : ve Resûl'e
-
5-Mâide 104
mâ vecednâ : bulduğumuz şey
-
5-Mâide 104
aleyhi : onun üzerine, üzerinde
-
5-Mâide 104
âbâe-nâ : babalarımız, atalarımız
-
5-Mâide 104
e ve lev kâne : ve olsa da mı?
-
5-Mâide 104
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
5-Mâide 104
şey'en : bir şey
-
5-Mâide 104
ve lâ yehtedûne : ve hidayette değiller, hidayete ermediler
-
5-Mâide 105
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 105
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 105
aleykum : sizin üzerinize
-
5-Mâide 105
enfuse-kum : nefsleriniz
-
5-Mâide 105
men dalle : dalâlette olan kimse
-
5-Mâide 105
izâ ihtedeytum : siz hidayette iseniz, hidayete erdiyseniz, hidayette olduğunuz zaman
-
5-Mâide 105
merciu-kum : sizin dönüşünüz, dönüş yeriniz
-
5-Mâide 105
cemîân : topluca, hepiniz
-
5-Mâide 105
fe yunebbiu-kum : o zaman sizlere haber verecek
-
5-Mâide 105
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
5-Mâide 106
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 106
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ona ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 106
şehâdetu : şâhid yapın, şahitlik etsin
-
5-Mâide 106
beyni-kum : sizin aranızda
-
5-Mâide 106
ehade-kum(u) : sizden birisi
-
5-Mâide 106
el mevtu : ölüm
-
5-Mâide 106
hîne : o vakit, o esnada, o sırada
-
5-Mâide 106
el vasiyyeti : vasiyet
-
5-Mâide 106
isnâni zevâ adlin : adâlet sahibi iki kişi
-
5-Mâide 106
ev âharâni : veya diğer iki
-
5-Mâide 106
in entum : eğer siz ... iseniz
-
5-Mâide 106
fî el ardı : yeryüzünde
-
5-Mâide 106
fe : o zaman
-
5-Mâide 106
esâbet-kum : size isabet etti
-
5-Mâide 106
musîbetu : musîbet, isabet eden bir olay
-
5-Mâide 106
el mevti : ölüm
-
5-Mâide 106
tahbisûne humâ : iki kişiyi alıkoyun
-
5-Mâide 106
min ba'di es salâti : namazdan sonra
-
5-Mâide 106
fe : o zaman
-
5-Mâide 106
in irtebtum : eğer şüpheye düşerseniz
-
5-Mâide 106
lâ neşterî bi-hi : onu satmayacağız, değiştirmeyeceğiz
-
5-Mâide 106
semenen : baha, bedel
-
5-Mâide 106
ve lev kâne : ve şayet olsa bile
-
5-Mâide 106
ve lâ nektumu : ve gizlemeyeceğiz
-
5-Mâide 106
şehâdete allâhi : Allâh'ın (cc.) şahitliği (Allâh (cc.) için yapılan şahitlik)
-
5-Mâide 106
izen : o zaman, o taktirde, aksi taktirde
-
5-Mâide 106
le min el âsimîne : mutlaka günahkâr kimselerden
-
5-Mâide 107
fe in usire alâ : eğer sonradan farkına varılırsa
-
5-Mâide 107
enne-humâ : iki kişinin ... olduğu
-
5-Mâide 107
istehakkâ ismen : bir günaha müstehak oldu
-
5-Mâide 107
fe âharâni : o takdirde diğer iki kişi
-
5-Mâide 107
yekûmâni : ikisi ... olur
-
5-Mâide 107
makâme humâ : o ikisinin yerine
-
5-Mâide 107
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
5-Mâide 107
istehakka aleyhim(u) : onlara daha layık, onların üzerinde hak sahibi
-
5-Mâide 107
el evleyâni : daha yakın iki kişi
-
5-Mâide 107
fe yuksimâni : böylece, sonra iki kişi yemin ederler
-
5-Mâide 107
le şehâdetu-nâ : bizim şahitliğimiz mutlaka
-
5-Mâide 107
ehakku : daha doğru
-
5-Mâide 107
min şehâdeti himâ : o iki kişinin şahitliğinden
-
5-Mâide 107
ve ma'tedeynâ : ve biz haddi aşmadık
-
5-Mâide 107
izen : o takdirde, aksi taktirde
-
5-Mâide 107
le : mutlaka
-
5-Mâide 107
min ez zâlimîne : zâlimlerden
-
5-Mâide 108
zâlike ednâ : bu en yakın, en iyi, daha iyi
-
5-Mâide 108
en ye'tû : gelmek, gelmesi
-
5-Mâide 108
bi eş şehâdeti : şehâdet ile
-
5-Mâide 108
alâ vechi-hâ : onunla yüzyüze
-
5-Mâide 108
ev yehâfû : veya korkmaları
-
5-Mâide 108
en turadde : reddedilmek
-
5-Mâide 108
eymânun : yeminler
-
5-Mâide 108
ba'de eymâni-him : onların yeminlerinden sonra
-
5-Mâide 108
ve ittekû allâhe : ve Allâh'a (cc.) karşı takvâ sahibi olun
-
5-Mâide 108
ve ismeû : ve dinleyin, işitin!
-
5-Mâide 108
ve allâhu : ve Allâh'a (cc.)
-
5-Mâide 108
lâ yehdî : hidâyete erdirmez
-
5-Mâide 108
el kavme : kavim, topluluk
-
5-Mâide 108
el fâsikîne : fâsıklar
-
5-Mâide 109
yevme : gün, o gün
-
5-Mâide 109
yecmeu allâhu : Allâh (cc.) toplar, bir araya getirir
-
5-Mâide 109
er rusule : resûller
-
5-Mâide 109
fe yekûlu : o zaman, sonra der
-
5-Mâide 109
lâ ilme lenâ : bizim ilmimiz,bilgimiz yok
-
5-Mâide 109
inne-ke : muhakkak ki sen
-
5-Mâide 109
ente allâmu : en iyi bilen sensin
-
5-Mâide 109
el guyûbi : gaybler, bilinmeyenler
-
5-Mâide 110
iz kâle : demişti
-
5-Mâide 110
yâ îsâ ibne meryeme : ey Meryem oğlu İsâ (as.)
-
5-Mâide 110
uzkur ni'metî : nimetimi hatırla
-
5-Mâide 110
aleyke : senin üzerinde
-
5-Mâide 110
ve alâ vâlideti-ke : ve senin annenin üzerinde
-
5-Mâide 110
iz eyyedtu-ke : o zaman seni desteklemiştim
-
5-Mâide 110
bi rûhi el kudusi : Ruh'ûl Kudüs ile
-
5-Mâide 110
tukellimu en nâse : insanlarla konuşuyorsun
-
5-Mâide 110
fî el mehdi : beşikte
-
5-Mâide 110
ve kehlen : ve yetişkin iken
-
5-Mâide 110
ve iz allemtu-ke : ve sana öğretmiştim
-
5-Mâide 110
el kitâbe : Kitap
-
5-Mâide 110
ve el hikmete : ve hikmet
-
5-Mâide 110
ve et tevrâte : ve Tevrat
-
5-Mâide 110
ve el incîle : ve İncil
-
5-Mâide 110
ve iz tahluku : ve yapmıştın, şekil vermiştin
-
5-Mâide 110
min et tîni : nemli topraktan
-
5-Mâide 110
ke : gibi
-
5-Mâide 110
hey'eti : heykel, suret, şekil, biçim
-
5-Mâide 110
et tayri : kuş
-
5-Mâide 110
fe tenfuhu fî-ha : sonra onun içine üflüyordun
-
5-Mâide 110
fe tekûnu tayran : böylece kuş oluyordu
-
5-Mâide 110
ve tubriu : ve iyileştiriyorsun
-
5-Mâide 110
el ekmehe : doğuştan kör, âmâ
-
5-Mâide 110
ve el ebrasa : ve alaca tenli
-
5-Mâide 110
ve iz tuhricu : ve de çıkarıyordun
-
5-Mâide 110
el mevtâ : ölüler
-
5-Mâide 110
ve iz kefeftu : ve o zaman savmıştım
-
5-Mâide 110
benî isrâîle an-ke : İsrail oğullarını senden
-
5-Mâide 110
iz ci'te-hum bi : onlara getirdiğin zaman
-
5-Mâide 110
el beyyinâti : beyyineler, açık deliller, apaçık belgeler
-
5-Mâide 110
fe kâle : o zaman dedi
-
5-Mâide 110
ellezîne keferû : kâfir olanlar (küfürde olanlar)
-
5-Mâide 111
ve iz evhaytu : ve vahyettiğim zaman
-
5-Mâide 111
ilâ el havâriyyîne : havârilere
-
5-Mâide 111
en âminû bî : bana iman etmelerini
-
5-Mâide 111
ve bi resûlî : ve Resûl'üme
-
5-Mâide 111
âmennâ : biz iman ettik, âmenû olduk, Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı diledik
-
5-Mâide 111
veşhed (ve işhed) : ve şahid ol
-
5-Mâide 111
bi enne-nâ : bizim... olduğumuza
-
5-Mâide 111
muslimûne : müslümanlar, Allâh'a (cc.) teslim olanlar
-
5-Mâide 112
iz kâle : demişti
-
5-Mâide 112
el havâriyyûne : havâriler
-
5-Mâide 112
yâ îsâ ibne meryeme : ey Meryem oğlu Îsâ (as.)
-
5-Mâide 112
hel yestetîu : yapabilir mi
-
5-Mâide 112
rabbu-ke : senin Rabb'in
-
5-Mâide 112
en yunezzile : indirmesi
-
5-Mâide 112
aleynâ : bize
-
5-Mâide 112
mâideten : bir sofra
-
5-Mâide 112
min es semâi : semâdan, gökten
-
5-Mâide 112
kâle itteku allâhe : Allâh'a (cc.) karşı takvâ sahibi olun dedi
-
5-Mâide 112
mu'minîne : mü'minler, iman edenler
-
5-Mâide 113
en ne'kule min-hâ : ondan yemek yemek
-
5-Mâide 113
ve tetmainne : ve tatmin olması - sükûnet bulması
-
5-Mâide 113
ve na'leme : ve bilmemiz
-
5-Mâide 113
en kad sadakte-nâ : senin bize sadık olduğunu (doğru söylemiş olduğunu)
-
5-Mâide 113
ve nekûne : ve olalım
-
5-Mâide 113
aleyhâ : onun üzerine
-
5-Mâide 113
min eş şâhidîne : şâhidlerden
-
5-Mâide 114
kâle : dedi
-
5-Mâide 114
Îsâ ibnu meryeme : Meryem oğlu Îsâ (as.)
-
5-Mâide 114
allâhumme : ey Allâh'ım (cc.)
-
5-Mâide 114
rabbe-nâ : Rabb'imiz
-
5-Mâide 114
enzil aleynâ : bize indir
-
5-Mâide 114
mâideten : bir sofra
-
5-Mâide 114
min es semâi : semâdan, gökten
-
5-Mâide 114
tekûnu lenâ îden : bizim için bayram olsun
-
5-Mâide 114
li evveli-nâ : bizim evvelimiz (bizden öncekiler) için
-
5-Mâide 114
ve âhiri-nâ : bizim âhirimiz (bizden sonrakiler)
-
5-Mâide 114
ve âyeten min-ke : ve senden bir ayet, bir delil, bir mucize
-
5-Mâide 114
ve urzuk-nâ : ve bizi rızıklandır
-
5-Mâide 114
ve ente : ve sen
-
5-Mâide 114
hayru er râzikîne : rızık verenlerin en hayırlısı
-
5-Mâide 115
kâle allâhu : Allâh (cc.) buyurdu
-
5-Mâide 115
innî munezzilu-hâ : muhakkak ki ben onu indiririm
-
5-Mâide 115
aleykum : sizin üzerinize
-
5-Mâide 115
fe men : fakat, ama, artık kim
-
5-Mâide 115
yekfur : inkâr ederse
-
5-Mâide 115
fe innî : o taktirde ben mutlaka
-
5-Mâide 115
azâben : bir azap
-
5-Mâide 115
ehaden : biri, birisi, birini
-
5-Mâide 115
min el âlemîne : âlemlerden
-
5-Mâide 116
ve iz kâle allâhu : ve Allâh (cc.) dediği (buyurduğu) zaman
-
5-Mâide 116
yâ îsâ ibne meryeme : ey Meryem oğlu Îsâ
-
5-Mâide 116
e ente kulte : sen mi dedin
-
5-Mâide 116
li en nâsi : insanlara
-
5-Mâide 116
ittehizû-nî : beni edinin
-
5-Mâide 116
ve ummiye : ve annemi
-
5-Mâide 116
ilâheyni : (iki) ilahlar
-
5-Mâide 116
kâle subhâne-ke : seni noksan sıfatlardan arındırırım, tenzih ederim dedi
-
5-Mâide 116
mâ yekûnu lî : benim için olmaz, olamaz
-
5-Mâide 116
en ekûle : söylemek (benim söylemem)
-
5-Mâide 116
mâ leyse lî : benim için olmayanı
-
5-Mâide 116
fe kad alimte-hu : o zaman, o taktirde sen onu bilirdin
-
5-Mâide 116
ta'lemu : sen bilirsin
-
5-Mâide 116
mâ fî nefsî : nefsimdeki, nefsimde olanı
-
5-Mâide 116
ve lâ a'lemu : ve ben bilmem
-
5-Mâide 116
mâ fî nefsi-ke : senin nefsindeki, zatındaki şeyi
-
5-Mâide 116
inne-ke : muhakkak ki sen
-
5-Mâide 116
ente : sen
-
5-Mâide 116
el guyûbi : gaybler, görünmeyenler, bilinmeyenler
-
5-Mâide 117
mâ kultu lehum : onlara söylemedim
-
5-Mâide 117
illâ mâ emerte-nî : bana emrettiğinden başka bir şey
-
5-Mâide 117
en(i) i'budû : kul olmak, kul olmalarını
-
5-Mâide 117
allâhe : Allâh (cc.)'a
-
5-Mâide 117
rabbî ve rabbe-kum : benim Rabb'im ve sizin Rabb'iniz
-
5-Mâide 117
ve kuntu : ve ben oldum
-
5-Mâide 117
aleyhim şehîden : onların üzerine şâhid
-
5-Mâide 117
fe : artık, fakat
-
5-Mâide 117
lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
5-Mâide 117
teveffeyte-nî : sen beni vefat ettirdin, aralarından aldın
-
5-Mâide 117
kunte : sen ...oldun
-
5-Mâide 117
ente : sen
-
5-Mâide 117
er rakîbe aleyhim : onları gözeten, gözetleyen, onlara murakip
-
5-Mâide 117
ve ente : ve sen
-
5-Mâide 117
alâ kulli şey'in : her şeye
-
5-Mâide 117
şehîdun : şâhid
-
5-Mâide 118
fe inne-hum : artık muhakkak ki onlar
-
5-Mâide 118
ibâdu-ke : senin kulların
-
5-Mâide 118
ve in tagfir lehum : ve eğer onları bağışlarsan (mağfiret edesen)
-
5-Mâide 118
fe inne-ke : o halde, o taktirde, muhakkak ki sen
-
5-Mâide 118
ente : sen
-
5-Mâide 118
el azîzu : aziz, güçlü, üstün
-
5-Mâide 118
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
5-Mâide 119
kâle allâhu : Allâh (cc.) dedi (buyurdu)
-
5-Mâide 119
hâzâ yevmu : bu gün
-
5-Mâide 119
yenfeu es sâdikîne : sâdıklara fayda verecek
-
5-Mâide 119
lehum cennâtun : onlara, onlar için cennetler vardır
-
5-Mâide 119
tecrî min tahti-hâ : onun altından akar
-
5-Mâide 119
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
5-Mâide 119
hâlidîne fî-hâ : onun içinde, orada kalacak olanlar
-
5-Mâide 119
ebeden : ebediyyen, sonsuz
-
5-Mâide 119
ve radû an-hu : ve onlar ondan razılar
-
5-Mâide 119
zâlike : işte bu
-
5-Mâide 119
el fevzu el azîmu : en büyük fevz
-
5-Mâide 120
mulku es semâvâti : semaların, göklerin mülkü
-
5-Mâide 120
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
5-Mâide 120
ve mâ fî-hinne : ve onların içinde olanlar, onlarda bulunanlar
-
5-Mâide 120
ve huve : ve o
-
5-Mâide 120
alâ kulli şey'in : her şeye
-
50-Kaf 1
ve : andolsun
-
50-Kaf 1
el kur'ân : Kur'ân
-
50-Kaf 1
el mecîdi : şerefli, üstün
-
50-Kaf 2
bel : hayır
-
50-Kaf 2
en câe-hum : onlara gelmesi
-
50-Kaf 2
fe : bunun üzerine
-
50-Kaf 2
kâle : dedi
-
50-Kaf 2
el kâfirûne : kâfirler
-
50-Kaf 2
şey'un : bir şey
-
50-Kaf 3
e izâ : olduğu zaman mı
-
50-Kaf 3
ve kunnâ : ve biz olduk
-
50-Kaf 3
turâben : toprak
-
50-Kaf 3
zâlike : işte bu
-
50-Kaf 3
rec'un : dönüş
-
50-Kaf 4
mâ tenkusu : ne eksilttiğini (cesetleri çürütüp eksilttiğini)
-
50-Kaf 4
el ardu : arz, yer
-
50-Kaf 4
ve inde-nâ : ve katımızda
-
50-Kaf 5
bel : hayır, aksine
-
50-Kaf 5
kezzebû : yalanladılar
-
50-Kaf 5
bi el hakkı : hak ile, hakkı
-
50-Kaf 5
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
50-Kaf 5
câe-hum : onlara geldi, kendilerine geldi
-
50-Kaf 5
fe : bu durumda
-
50-Kaf 5
fî emrin : iş içinde
-
50-Kaf 5
merîcin : karışık
-
50-Kaf 6
e : mı
-
50-Kaf 6
fe : öyleyse
-
50-Kaf 6
lem yanzurû : bakmıyorlar
-
50-Kaf 6
ilâ es semâi : semaya, göğe
-
50-Kaf 6
fevka-hum : onların üzerlerinde
-
50-Kaf 6
keyfe : nasıl
-
50-Kaf 6
beneynâ-hâ : onu bina ettik
-
50-Kaf 6
ve zeyyennâ-hâ : ve onu süsledik
-
50-Kaf 6
ve mâ lehâ : ve onun yoktur
-
50-Kaf 7
ve el arda : ve arz, ve yer
-
50-Kaf 7
medednâ-hâ : onu döşeyip yaydık
-
50-Kaf 7
ve elkaynâ : ve attık, bıraktık
-
50-Kaf 7
revâsiye : dağlar
-
50-Kaf 7
ve enbetnâ : ve bitirdik, yetiştirdik
-
50-Kaf 7
zevcin : çift
-
50-Kaf 7
behîcin : güzel, parlak
-
50-Kaf 8
tebsıraten : basiret, hikmetle bakan kalp gözü
-
50-Kaf 8
ve zikrâ : ve zikir
-
50-Kaf 9
ve nezzelnâ : ve biz indirdik
-
50-Kaf 9
min es semâi : semadan, gökten
-
50-Kaf 9
mâen : su
-
50-Kaf 9
mubâreken : mübarek, bereketli
-
50-Kaf 9
fe enbetnâ : böylece bitirdik, yetiştirdik
-
50-Kaf 9
cennâtin : bahçeler
-
50-Kaf 9
ve habbe : ve tane, hububat
-
50-Kaf 9
el hasîdi : hasat edilen, biçilen nebat
-
50-Kaf 10
ve en nahle : ve hurma ağaçları
-
50-Kaf 10
lehâ : onun (var)
-
50-Kaf 11
li el ibâdi : kullar için
-
50-Kaf 11
ve ahyeynâ : ve dirilttik
-
50-Kaf 11
beldeten : belde
-
50-Kaf 11
meyten : ölü
-
50-Kaf 11
kezâlike : işte böyle, bunun gibi
-
50-Kaf 11
el hurûcu : çıkış
-
50-Kaf 12
kezzebet : yalanladı
-
50-Kaf 12
kable-hum : onlardan önce
-
50-Kaf 12
ve ashâbu : ve halkı
-
50-Kaf 12
er ressi : Ress
-
50-Kaf 12
ve semûdu : ve Semud (halkı)
-
50-Kaf 13
ve âdun : ve Ad (kavmi)
-
50-Kaf 13
ve fir'avnu : ve firavun
-
50-Kaf 13
ve ihvânu : ve kardeşler
-
50-Kaf 14
ve ashâbu el eyketi : ve Eyke halkı
-
50-Kaf 14
ve kavmu : ve kavmi
-
50-Kaf 14
kezzebe : tekzip etti (yalanladı)
-
50-Kaf 14
er rusule : resûller
-
50-Kaf 14
fe : böylece
-
50-Kaf 15
e : mı
-
50-Kaf 15
fe : öyleyse, o halde, yoksa
-
50-Kaf 15
bi el halkı : yaratılışta
-
50-Kaf 15
el evveli : ilk
-
50-Kaf 15
bel : hayır, öyle değil
-
50-Kaf 15
fî lebsin : kuşku içinde
-
50-Kaf 15
cedîdin : yeni
-
50-Kaf 16
ve lekad : ve andolsun
-
50-Kaf 16
el insâne : insan
-
50-Kaf 16
ve na'lemu : ve biz biliriz
-
50-Kaf 16
tuvesvisu : vesveseler verir
-
50-Kaf 16
nefsu-hu : onun nefsi
-
50-Kaf 16
ve nahnu : ve biz
-
50-Kaf 16
akrebu : daha yakın
-
50-Kaf 16
ileyhi : ona
-
50-Kaf 16
el verîdi : can damarı, şahdamarı
-
50-Kaf 17
yetelakkâ : ikisi telâkki eder, kaydeder, tespit eder
-
50-Kaf 17
el mutelakkîyâni : iki telâkki edici, iki yazıcı, iki tespit edici
-
50-Kaf 17
an el yemîni : sağından
-
50-Kaf 17
ve an eş şimâli : ve solundan
-
50-Kaf 18
mâ yelfızu : söylenmez
-
50-Kaf 18
ledeyhi : onun yanında
-
50-Kaf 19
ve câet : ve geldi
-
50-Kaf 19
sekretu : sarhoşluk
-
50-Kaf 19
el mevti : ölüm
-
50-Kaf 19
bi el hakkı : hak ile
-
50-Kaf 19
zâlike : işte bu
-
50-Kaf 19
mâ kunte : senin olduğun şey
-
50-Kaf 19
tehîdu : kaçıyorsun
-
50-Kaf 20
ve nufiha : ve üflendi
-
50-Kaf 20
fî es sûri : sur'a
-
50-Kaf 20
zâlike : işte bu
-
50-Kaf 20
yevmu : gün
-
50-Kaf 20
el vaîdi : tehdit, ikaz
-
50-Kaf 21
ve câet : ve geldi
-
50-Kaf 21
kullu nefsin : her nefs, bütün nefsler
-
50-Kaf 21
mea-hâ : onunla beraber
-
50-Kaf 21
ve şehîdun : ve şahit
-
50-Kaf 22
lekad : andolsun
-
50-Kaf 22
kunte : sen idin, oldun
-
50-Kaf 22
fî gafletin : gaflet içinde
-
50-Kaf 22
fe : böylece, işte
-
50-Kaf 22
keşef-nâ : kaldırdık (keşfini açtık)
-
50-Kaf 22
an-ke : senden
-
50-Kaf 22
gıtâe-ke : senin perden
-
50-Kaf 22
fe besaru-ke : artık senin görüşün
-
50-Kaf 22
el yevme : bugün
-
50-Kaf 23
ve kâle : ve dedi
-
50-Kaf 23
mâ ledeyye : yanımda olan şey
-
50-Kaf 24
elkıyâ : atın
-
50-Kaf 24
fî cehenneme : cehennemin içine, cehenneme
-
50-Kaf 24
kulle : bütün hepsini
-
50-Kaf 24
keffârin : kâfirler
-
50-Kaf 25
mennâın : engel olan
-
50-Kaf 25
li el hayri : hayra
-
50-Kaf 25
mu'tedin : hakka tecavüz eden, haddi aşan
-
50-Kaf 26
ellezî : o ki, o
-
50-Kaf 26
ceale : kıldı, yaptı
-
50-Kaf 26
mea allâhi : Allah'la beraber
-
50-Kaf 26
ilâhen : ilâh
-
50-Kaf 26
fe : öyleyse
-
50-Kaf 26
elkıyâ-hu : onu atın
-
50-Kaf 26
fî el azâbi : azabın içine
-
50-Kaf 26
eş şedîdi : şiddetli
-
50-Kaf 27
kâle : dedi
-
50-Kaf 27
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
50-Kaf 27
mâ etgaytu-hu : onu ben azdırmadım
-
50-Kaf 27
ve lâkin : ve lâkin
-
50-Kaf 27
kâne : o idi, o oldu
-
50-Kaf 28
kâle : dedi
-
50-Kaf 28
lâ tahtesımû : çekişmeyin, kavga etmeyin
-
50-Kaf 28
ledeyye : yanımda
-
50-Kaf 28
ve kad kaddemtu : ve önceden takdim etmiştim, bildirmiştim
-
50-Kaf 28
ileykum : size
-
50-Kaf 28
bi el vaîdi : vaadimi
-
50-Kaf 29
mâ yubeddelu : değiştirilmez
-
50-Kaf 29
el kavlu : söz
-
50-Kaf 29
ledeyye : katımda, yanımda
-
50-Kaf 29
ve mâ ene : ve ben değilim
-
50-Kaf 29
li el abîdi : kullarım için
-
50-Kaf 30
yevme : o gün
-
50-Kaf 30
nekûlu : deriz
-
50-Kaf 30
li cehenneme : cehenneme
-
50-Kaf 30
hel imtele'ti : doldun mu
-
50-Kaf 30
ve tekûlu : ve der
-
50-Kaf 30
hel : var mı
-
50-Kaf 30
min mezîdin : daha fazlası
-
50-Kaf 31
ve uzlifet : ve yaklaştırıldı
-
50-Kaf 31
el cennetu : cennet
-
50-Kaf 31
li el muttekîne : takva sahipleri için
-
50-Kaf 31
gayre : olmaksızın, olmayarak
-
50-Kaf 32
mâ tûadûne : size vaadolunan şey
-
50-Kaf 32
evvâbin : ruhu Allah'a ulaşarak sığınmış
-
50-Kaf 33
men : kimse, kim, kişi, kişiler
-
50-Kaf 33
haşiye : huşû duydu
-
50-Kaf 33
er rahmâne : Rahmân
-
50-Kaf 33
bi el gaybi : gayb ile, gaybte
-
50-Kaf 33
ve câe : ve geldi
-
50-Kaf 34
bi selâmin : esenlik ve barış (selâm) ile
-
50-Kaf 34
zâlike : bu
-
50-Kaf 34
yevmu : gün
-
50-Kaf 34
el hulûdi : ebedîlik
-
50-Kaf 35
lehum : onların, onlar için (vardır)
-
50-Kaf 35
mâ yeşâûne : diledikleri şey
-
50-Kaf 35
ve ledeynâ : ve katımızda
-
50-Kaf 35
mezîdun : daha fazlası
-
50-Kaf 36
ve kem : ve kaç tane, nice
-
50-Kaf 36
ehlek-nâ : biz helâk ettik
-
50-Kaf 36
kable-hum : bunlardan önce
-
50-Kaf 36
eşeddu : daha kuvvetli
-
50-Kaf 36
batşen : yakalamak, yakıp yıkmak
-
50-Kaf 36
fe : halbuki, oysaki
-
50-Kaf 36
fî el bilâdi : beldelerde, şehirlerde
-
50-Kaf 36
hel : (var) mı
-
50-Kaf 37
inne : muhakkak
-
50-Kaf 37
fî zâlike : bunda vardır
-
50-Kaf 37
le : mutlaka, elbette
-
50-Kaf 37
li men : kimse için
-
50-Kaf 37
kâne : oldu, idi
-
50-Kaf 37
lehu : onun, onun vardır
-
50-Kaf 37
ev : veya, ya da
-
50-Kaf 37
elkâ : ilka etti, attı
-
50-Kaf 37
es sem'a : kulak verdi, dinledi, işitti
-
50-Kaf 37
ve huve : ve o
-
50-Kaf 37
şehîdun : şahit olarak
-
50-Kaf 38
ve lekad : ve andolsun
-
50-Kaf 38
es semâvâti : gökler
-
50-Kaf 38
ve el arda : ve yeri
-
50-Kaf 38
ve mâ : ve şeyler
-
50-Kaf 38
beyne-humâ : ikisi arasında
-
50-Kaf 38
sitteti : altı
-
50-Kaf 38
eyyâmin : günler
-
50-Kaf 38
ve mâ messe-nâ : ve bize dokunmadı
-
50-Kaf 39
fasbir (fe ısbir) : artık, öyleyse sabret
-
50-Kaf 39
mâ yekûlûne : söyledikleri şey(ler), söylediklerine
-
50-Kaf 39
ve sebbih : ve tesbih et
-
50-Kaf 39
rabbi-ke : Rabbini
-
50-Kaf 39
kable : önce
-
50-Kaf 39
eş şemsi : güneş
-
50-Kaf 39
ve kable : ve önce
-
50-Kaf 39
el gurûbi : gurub, (güneşin) batışı
-
50-Kaf 40
ve min el leyli : ve geceden bir kısım, gecenin bir bölümü
-
50-Kaf 40
fe sebbih-hu : artık onu tesbih et
-
50-Kaf 40
ve edbâre : ve arkasından
-
50-Kaf 40
es sucûdi : secdeler
-
50-Kaf 41
vestemi' (ve istemi') : ve kulak ver
-
50-Kaf 41
yevme : gün
-
50-Kaf 41
el munâdi : münadi, seslenen, çağıran
-
50-Kaf 41
min mekânin : bir yerden
-
50-Kaf 42
yevme : gün
-
50-Kaf 42
yesmeûne : işitirler
-
50-Kaf 42
es sayhate : sayha, büyük ses dalgası, çığlık
-
50-Kaf 42
bi el hakkı : hak olan
-
50-Kaf 42
zâlike : işte bu
-
50-Kaf 42
yevm el hurûci : çıkış günü
-
50-Kaf 43
ve numîtu : ve öldürürüz
-
50-Kaf 43
ve ileynâ : ve bize
-
50-Kaf 43
el masîru : dönüş, ulaşma, ulaşılan makam
-
50-Kaf 44
yevme : gün
-
50-Kaf 44
teşakkaku : çatlayıp ayrılır
-
50-Kaf 44
el ardu : arz, yer
-
50-Kaf 44
zâlike : işte bu
-
50-Kaf 44
aleynâ : bize
-
50-Kaf 44
yesîrun : kolay
-
50-Kaf 45
a'lemu : en iyi bilir
-
50-Kaf 45
bi mâ yekûlûne : ne(ler) söylediklerini
-
50-Kaf 45
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
50-Kaf 45
aleyhim : onların üzerinde
-
50-Kaf 45
bi cebbârin : cebbar (zorlayıcı), bir zorba
-
50-Kaf 45
fe : öyleyse, artık, oysa
-
50-Kaf 45
zekkir : zikret, hatırlat, uyar
-
50-Kaf 45
bi el kur'âni : Kur'ân ile
-
50-Kaf 45
men yehâfu : korkanlara
-
51-Zâriyât 1
ve : yemin olsun, andolsun
-
51-Zâriyât 1
ez zâriyâti : tozu dumana katan, esip savuran rüzgârlar, fırtına
-
51-Zâriyât 1
zerven : uçuran, savuran, dağıtan
-
51-Zâriyât 2
fe : ve de, de, sonra
-
51-Zâriyât 2
el hâmilâti : yüklenenler, taşıyanlar (bulutlar)
-
51-Zâriyât 2
vıkren : ağır yük yüklenerek
-
51-Zâriyât 3
fe el câriyâti : sonra akıp gidenler
-
51-Zâriyât 3
yusren : kolaylıkla, kolayca
-
51-Zâriyât 4
fe : hem de, sonra
-
51-Zâriyât 4
el mukassimâti : sonra taksim edenlere
-
51-Zâriyât 4
emren : işleri
-
51-Zâriyât 5
inne : muhakkak
-
51-Zâriyât 5
tûadûne : size vaadolunuyor
-
51-Zâriyât 5
le : elbette, mutlaka, kesinlikle
-
51-Zâriyât 6
ve inne : ve muhakkak
-
51-Zâriyât 6
ed dîne : dîn (hesap, ceza)
-
51-Zâriyât 6
le : elbette, mutlaka, kesinlikle
-
51-Zâriyât 7
ve : andolsun
-
51-Zâriyât 7
es semâi : sema, gökyüzü
-
51-Zâriyât 7
el hubuki : sağlam, kıvrımlı (spiralimsi), iç içe dairesel (sarmal), yörüngesel, kıvrılarak ilerleyen, yollar
-
51-Zâriyât 8
inne-kum : muhakkak ki siz
-
51-Zâriyât 8
le fî : gerçekten içindesiniz
-
51-Zâriyât 8
muhtelifin : ihtilâflı
-
51-Zâriyât 9
yû'feku : çevrilir, döndürülür
-
51-Zâriyât 9
men : kim, kimse
-
51-Zâriyât 9
ufike : döndürüldü
-
51-Zâriyât 10
kutile : öldürülsün, ölsün, kahrolsun
-
51-Zâriyât 10
el harrâsûne : yalancılar, (zan ile) yalan söyleyenler
-
51-Zâriyât 11
ellezîne hum : ki onlar
-
51-Zâriyât 11
fî gamretin : cehalet içinde
-
51-Zâriyât 11
sâhûne : gaflette olanlardır
-
51-Zâriyât 12
yes'elûne : sorarlar
-
51-Zâriyât 12
eyyâne : ne zaman
-
51-Zâriyât 12
yevmu ed dîni : dîn günü, hesap ve ceza günü
-
51-Zâriyât 13
yevme : gün
-
51-Zâriyât 13
alâ en nâri : ateş üstünde
-
51-Zâriyât 13
yuftenûne : fitnelenirler, fitnelerinin karşılığı olarak, azaba maruz bırakılırlar
-
51-Zâriyât 14
fitnete-kum : fitnenizi
-
51-Zâriyât 14
ellezî : o, öyle ki o
-
51-Zâriyât 14
testa'cilûne : acele istiyorsunuz
-
51-Zâriyât 15
inne : muhakkak
-
51-Zâriyât 15
el muttekîne : müttekiler, takva sahipleri
-
51-Zâriyât 15
fî cennâtin : cennetlerde
-
51-Zâriyât 15
ve uyûnin : ve pınarlar
-
51-Zâriyât 16
âhizîne : alanlar
-
51-Zâriyât 16
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
51-Zâriyât 16
kable : önce
-
51-Zâriyât 16
zâlike : bu
-
51-Zâriyât 16
muhsinîne : muhsinler, fizik vücut teslimini yapanlar
-
51-Zâriyât 17
kalîlen : az, pek az
-
51-Zâriyât 17
min el leyli : geceden (gecenin bir kısım)
-
51-Zâriyât 17
yehceûne : uyurlar
-
51-Zâriyât 18
ve bi el eshâri-hum : ve onların seher vakitleri (seher vakitlerinde)
-
51-Zâriyât 18
yestağfirûne : istiğfar ederler, mağfiret dilerler
-
51-Zâriyât 19
ve fî emvâli-him : ve onların mallarında vardır
-
51-Zâriyât 19
li es sâili : isteyen için, isteyenlerin
-
51-Zâriyât 19
ve el mahrûmi : ve mahrum olan, yoksul olan (iffetinden isteyemeyen)
-
51-Zâriyât 20
ve fî el ardı : ve arzda, yeryüzünde
-
51-Zâriyât 20
li el mûkınîne : yakîn hasıl edenler için
-
51-Zâriyât 21
ve fî : ve içinde, de
-
51-Zâriyât 21
enfusi-kum : kendi nefsleriniz, kendiniz
-
51-Zâriyât 21
e : mı
-
51-Zâriyât 21
fe : öyleyse, hatta, hâlâ
-
51-Zâriyât 21
lâ tubsirûne : görmüyorsunuz
-
51-Zâriyât 22
ve : ve
-
51-Zâriyât 22
fî es semâi : semada, gökyüzünde vardır
-
51-Zâriyât 22
ve mâ tûadûne : ve sizin vaadolunduğunuz şeyler
-
51-Zâriyât 23
fe : işte
-
51-Zâriyât 23
ve rabbi : Rabbe andolsun
-
51-Zâriyât 23
es semâi : sema, gök
-
51-Zâriyât 23
ve el ardı : ve yere andolsun
-
51-Zâriyât 23
inne-hu : muhakkak ki o
-
51-Zâriyât 23
le : elbette, gerçekten, kesinlikle
-
51-Zâriyât 23
misle : misâl, örnek, gibi
-
51-Zâriyât 23
enne-kum : sizin olduğunuz
-
51-Zâriyât 23
tentıkûne : siz konuşuyorsunuz
-
51-Zâriyât 24
hel : mi, var mı
-
51-Zâriyât 24
etâ-ke : sana geldi
-
51-Zâriyât 24
ibrâhîme : İbrâhîm
-
51-Zâriyât 24
el mukremîne : ikram edilen
-
51-Zâriyât 25
iz dehalû : girdikleri zaman
-
51-Zâriyât 25
aleyhi : ona, onun yanına
-
51-Zâriyât 25
fe : o zaman, olunca
-
51-Zâriyât 25
selâmen : selâm, selâm olsun
-
51-Zâriyât 25
kâle : dedi
-
51-Zâriyât 25
selâmun : selâm, selâm olsun
-
51-Zâriyât 25
munkerûne : yabancılar (tanınması inkâr olunanlar, tanınmayanlar)
-
51-Zâriyât 26
fe : sonra, bunun üzerine, hemen
-
51-Zâriyât 26
ilâ ehli-hî : ailesine, ailesinin yanına
-
51-Zâriyât 26
fe : sonra, bunun üzerine, hemen
-
51-Zâriyât 26
câe bi : getirdi
-
51-Zâriyât 26
semînin : semiz
-
51-Zâriyât 27
fe : böylece
-
51-Zâriyât 27
karrebe-hû : onu yaklaştırdı
-
51-Zâriyât 27
ileyhim : onlara
-
51-Zâriyât 27
kâle : dedi
-
51-Zâriyât 27
e : mı
-
51-Zâriyât 27
lâ te'kulûne : yemiyorsunuz
-
51-Zâriyât 28
fe : fakat
-
51-Zâriyât 28
evcese : hissetti
-
51-Zâriyât 28
hîfeten : korku
-
51-Zâriyât 28
lâ tehaf : korkma
-
51-Zâriyât 28
ve beşşerû-hu : ve onu müjdelediler
-
51-Zâriyât 29
fe : böylece, bunun üzerine
-
51-Zâriyât 29
akbelet : karşıladı
-
51-Zâriyât 29
imreetu-hu : onun hanımı
-
51-Zâriyât 29
fî sarretin : çığlık atarak
-
51-Zâriyât 29
fe : ve de
-
51-Zâriyât 29
sakket : vurarak
-
51-Zâriyât 29
veche-hâ : yüzüne
-
51-Zâriyât 29
ve kâlet : ve dedi
-
51-Zâriyât 30
kezâliki : işte böyle, işte budur
-
51-Zâriyât 30
kâle : dedi
-
51-Zâriyât 30
inne-hu : muhakkak ki o
-
51-Zâriyât 30
huve : o
-
51-Zâriyât 30
el hakîmu : hakîmdir, hüküm ve hikmet sahibidir
-
51-Zâriyât 30
el alîmu : alîmdir, en iyi bilendir
-
51-Zâriyât 31
kâle : dedi
-
51-Zâriyât 31
fe : o halde, öyleyse
-
51-Zâriyât 31
eyyuhâ : ey
-
51-Zâriyât 31
el murselûne : resûller (elçiler)
-
51-Zâriyât 32
mucrimîne : mücrim, suçlular, günahkârlar
-
51-Zâriyât 33
li nursile : yollamamız (atmamız), yağdırmamız için
-
51-Zâriyât 33
aleyhim : onların üzerlerine
-
51-Zâriyât 33
hıcâreten : taşlar
-
51-Zâriyât 34
musevvemeten : işaretlenmiş, damgalanmış olan
-
51-Zâriyât 34
inde : yanında, katında
-
51-Zâriyât 34
rabbi-ke : Rabbin
-
51-Zâriyât 34
li el musrifîne : müsrifler için, haddi aşanlar
-
51-Zâriyât 35
fe : o zaman, sonra
-
51-Zâriyât 35
ahrecnâ : çıkardık
-
51-Zâriyât 35
men kâne : kim varsa
-
51-Zâriyât 35
min el mû'minîne : mü'minlerden
-
51-Zâriyât 36
fe : böylece, fakat
-
51-Zâriyât 36
mâ vecednâ : biz bulamadık
-
51-Zâriyât 36
gayre beytin : bir evden başka
-
51-Zâriyât 36
min el muslimîne : müslümanlardan, müslüman olanlardan
-
51-Zâriyât 37
ve tereknâ : ve biz bıraktık
-
51-Zâriyât 37
âyeten : âyet, delil
-
51-Zâriyât 37
li ellezîne : o kimselere onlara
-
51-Zâriyât 37
yahâfûne : korkarlar
-
51-Zâriyât 37
el azâbe : azap
-
51-Zâriyât 37
el elîme : elîm, acı
-
51-Zâriyât 38
ve fî mûsâ : ve Musa'da
-
51-Zâriyât 38
iz erselnâ-hu : onu göndermiştik
-
51-Zâriyât 38
ilâ fir'avne : firavuna
-
51-Zâriyât 39
fe : fakat
-
51-Zâriyât 39
tevellâ : yüz çevirdi
-
51-Zâriyât 39
ve kâle : ve dedi
-
51-Zâriyât 39
ev : veya, ya da
-
51-Zâriyât 39
mecnûnun : mecnun, deli
-
51-Zâriyât 40
fe : böylece, bunun üzerine, sonunda
-
51-Zâriyât 40
ehaznâ-hu : biz onu yakaladık
-
51-Zâriyât 40
ve cunûde-hu : ve onun orduları
-
51-Zâriyât 40
fe : böylece, bunun üzerine, sonunda
-
51-Zâriyât 40
nebeznâ-hum : onları attık
-
51-Zâriyât 40
fî el yemmi : denize, denizin içine
-
51-Zâriyât 40
ve huve : ve o
-
51-Zâriyât 41
ve fî âdin : ve Ad kavminde
-
51-Zâriyât 41
iz erselnâ : göndermiştik
-
51-Zâriyât 41
aleyhi : onların üzerlerine
-
51-Zâriyât 41
er rîha : rüzgâr
-
51-Zâriyât 41
el akîme : yok eden, akamete uğratan
-
51-Zâriyât 42
mâ tezeru : bırakmıyor
-
51-Zâriyât 42
min şey'in : bir şey
-
51-Zâriyât 42
etet : geldi
-
51-Zâriyât 42
aleyhi : onun üzerine
-
51-Zâriyât 42
cealet-hu : onu kıldı, yaptı
-
51-Zâriyât 42
ke : gibi
-
51-Zâriyât 42
er remîmi : çürümüş, ufalanmış, kül gibi toz halinde
-
51-Zâriyât 43
ve fî semûde : ve Semud kavminde (vardır)
-
51-Zâriyât 43
iz kîle : denildiği zaman
-
51-Zâriyât 43
lehum : onlara
-
51-Zâriyât 43
temetteû : metalanın, yararlanın, refah içinde yaşayın
-
51-Zâriyât 44
fe : fakat
-
51-Zâriyât 44
atev : itaat etmediler, (emirden) çıktılar
-
51-Zâriyât 44
an emri : emrinden
-
51-Zâriyât 44
fe : böylece
-
51-Zâriyât 44
ehazet-hum : onları aldı
-
51-Zâriyât 44
es sâikatu : yıldırım
-
51-Zâriyât 44
ve hum yanzurûne : ve onlar bakıyorlar
-
51-Zâriyât 45
fe : artık, o zaman
-
51-Zâriyât 45
mâ istetâû : güç yetiremediler, muktedir olamadılar
-
51-Zâriyât 45
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
51-Zâriyât 45
muntesirîne : yardım edilenler
-
51-Zâriyât 46
ve kavme nûhın : ve Nuh kavmi
-
51-Zâriyât 46
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
51-Zâriyât 46
kavmen : kavim
-
51-Zâriyât 46
fâsıkîne : fasıklar (fısk içinde olanlar)
-
51-Zâriyât 47
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
51-Zâriyât 47
beneynâ-hâ : onu biz bina ettik
-
51-Zâriyât 47
bi eydin : bir kudretle, büyük bir kuvvetle
-
51-Zâriyât 47
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
51-Zâriyât 47
le : elbette
-
51-Zâriyât 47
mûsiûne : genişletici olan
-
51-Zâriyât 48
ve el arda : ve yeryüzü, yeri
-
51-Zâriyât 48
fereşnâ-hâ : onu biz döşeyip yaydık
-
51-Zâriyât 48
fe ni'me : işte ne güzel
-
51-Zâriyât 48
el mâhidûne : döşeyen, düzenleyen, düzenleyici.
-
51-Zâriyât 49
ve : ve
-
51-Zâriyât 49
min kulli şey'in : herşeyden
-
51-Zâriyât 49
zevceynî : ikili, çift
-
51-Zâriyât 49
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
51-Zâriyât 49
tezekkerûne : tezekkür edersiniz, öğüt alır düşünürsünüz
-
51-Zâriyât 50
fe firrû : öyleyse kaç, sığın
-
51-Zâriyât 50
lekum : sizin için
-
51-Zâriyât 50
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
51-Zâriyât 51
ve lâ tec'alû : ve kılmayın
-
51-Zâriyât 51
mea allâhi : Allah'la beraber
-
51-Zâriyât 51
ilâhen : bir ilâh
-
51-Zâriyât 51
lekum : sizin için
-
51-Zâriyât 51
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
51-Zâriyât 52
kezâlike : işte bunun gibi, işte böyle
-
51-Zâriyât 52
etâ ellezîne : onlara (kendilerine) ne geldi
-
51-Zâriyât 52
min resûlin : (resûllerden) bir resûl
-
51-Zâriyât 52
ev : veya
-
51-Zâriyât 52
mecnûnun : mecnun, deli
-
51-Zâriyât 53
e : mı
-
51-Zâriyât 53
tevâsav : vasiyet, tavsiye ettiler
-
51-Zâriyât 53
bel : hayır, bilâkis
-
51-Zâriyât 53
tâgûne : azgın, taşkın
-
51-Zâriyât 54
fe tevelle : öyleyse yüz çevir
-
51-Zâriyât 54
fe mâ : artık değil
-
51-Zâriyât 54
ente : sen
-
51-Zâriyât 54
bi melûmin : kınanacak
-
51-Zâriyât 55
ve zekkir : ve sen öğüt verip hatırlat
-
51-Zâriyât 55
fe inne : böylece muhakkak ki
-
51-Zâriyât 55
ez zikrâ : öğütle hatırlatma
-
51-Zâriyât 55
tenfe : fayda verir
-
51-Zâriyât 55
el mû'minîne : mü'minlere
-
51-Zâriyât 56
ve mâ halaktu : ve ben yaratmadım
-
51-Zâriyât 56
el cinne : cinler
-
51-Zâriyât 56
ve el inse : ve insanlar
-
51-Zâriyât 57
ve mâ urîdu : ve ben istemiyorum
-
51-Zâriyât 57
en yut'imû-ni : beni doyurup
-
51-Zâriyât 58
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
51-Zâriyât 58
huve : o
-
51-Zâriyât 58
er rezzâku : rızık veren
-
51-Zâriyât 58
zu el kuvveti : kuvvet sahibi
-
51-Zâriyât 58
el metînu : metin, sağlam, güçlü
-
51-Zâriyât 59
fe inne : işte, artık gerçekten
-
51-Zâriyât 59
li ellezîne : o kimseler için
-
51-Zâriyât 59
zalemû : zulmettiler
-
51-Zâriyât 59
zenûben : günah, azap, nasip
-
51-Zâriyât 59
misle : misli, benzer, gibi
-
51-Zâriyât 59
zenûbi : günah, azap, nasip
-
51-Zâriyât 59
fe : işte, artık
-
51-Zâriyât 59
lâ yesta'cilû-ni : benden acele istemesinler
-
51-Zâriyât 60
fe : artık, bu durumda
-
51-Zâriyât 60
veylun : yazıklar olsun, vay haline
-
51-Zâriyât 60
li ellezîne : o kimselere, onlara
-
51-Zâriyât 60
keferû : kâfir oldular, inkâr ettiler
-
51-Zâriyât 60
min yevmi-him : o (azap) günlerinden dolayı
-
51-Zâriyât 60
ellezî : onlara, kendilerine
-
51-Zâriyât 60
yûadûne : vaadedilen
-
52-Tûr 1
ve : andolsun, yemin olsun
-
52-Tûr 1
et tûri : Tur
-
52-Tûr 2
ve kitâbin : kitaba andolsun
-
52-Tûr 2
mestûrin : satır satır yazılmış
-
52-Tûr 3
menşûrin : yayılmış
-
52-Tûr 4
ve : andolsun
-
52-Tûr 4
el beyti : ev
-
52-Tûr 4
el ma'mûri : imar edilmiş, mamur
-
52-Tûr 5
ve : andolsun
-
52-Tûr 5
es sakfi : tavan, yeryüzünün tavanı
-
52-Tûr 5
el merfûi : yükseltilmiş
-
52-Tûr 6
ve : andolsun
-
52-Tûr 6
el bahri : deniz
-
52-Tûr 6
el mescûri : dolmuş, dolu olan, hapsedilmiş (yayılması önlenmiş)
-
52-Tûr 7
inne : muhakkak ki
-
52-Tûr 7
azâbe : azap
-
52-Tûr 7
rabbi-ke : senin Rabbin
-
52-Tûr 7
le : mutlaka, kesinlikle
-
52-Tûr 8
lehu : onu
-
52-Tûr 9
yevme : gün
-
52-Tûr 9
temûru : sallanır
-
52-Tûr 9
es semâu : sema, gökyüzü
-
52-Tûr 9
mevren : şiddetle sarsılarak, sarsılıp
-
52-Tûr 10
ve tesîru : ve yürür
-
52-Tûr 10
el cibâlu : dağlar
-
52-Tûr 10
seyren : seyir halinde, hareket ederek
-
52-Tûr 11
fe : artık, işte
-
52-Tûr 11
veylun : vay haline
-
52-Tûr 11
yevmeizin : izin günü
-
52-Tûr 11
li el mukezzibîne : tekzip edenler, yalanlayanlar
-
52-Tûr 12
ellezîne : onlar ki
-
52-Tûr 12
yel'abûne : oynuyorlar, oyalanıyorlar
-
52-Tûr 13
yevme : gün
-
52-Tûr 13
yude'ûne : atılırlar
-
52-Tûr 13
cehenneme : cehennem
-
52-Tûr 13
de'an : sürüklenerek
-
52-Tûr 14
en nâru elletî : o ateş ki
-
52-Tûr 14
tukezzibûne : tekzip ediyorsunuz, yalanlıyorsunuz
-
52-Tûr 15
e : mı
-
52-Tûr 15
fe : fakat, öyleyse, yoksa
-
52-Tûr 15
em : veya, yoksa, acaba
-
52-Tûr 15
entum : siz
-
52-Tûr 15
lâ tubsirûne : görmüyorsunuz
-
52-Tûr 16
ıslevhâ : ona yaslanın
-
52-Tûr 16
fe isbirû : artık sabredin
-
52-Tûr 16
ev : veya
-
52-Tûr 16
sevâun : eşittir (birdir)
-
52-Tûr 16
aleykum : size, sizin için
-
52-Tûr 16
innemâ : sadece, yalnız
-
52-Tûr 16
tuczevne : cezalandırılırsınız
-
52-Tûr 16
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
52-Tûr 17
inne : muhakkak ki
-
52-Tûr 17
el muttekîne : muttakiler, takva sahipleri
-
52-Tûr 17
cennâtin : cennetler
-
52-Tûr 17
ve naîmin : ve ni'metler
-
52-Tûr 18
fâkihîne : sevinçli ve mutlu olanlar
-
52-Tûr 18
ve vekâ-hum : ve onları korudu
-
52-Tûr 18
azâbe : azap
-
52-Tûr 18
el cahîmi : alevli ateş (cehennem)
-
52-Tûr 19
ve işrebû : ve için
-
52-Tûr 19
henîen : afiyetle
-
52-Tûr 19
ta'melûne \n(kuntum ta'melûne) : yapıyorsunuz \n: (yapmış olduğunuz, yaptıklarınız)
-
52-Tûr 20
muttekiîne : yaslanmış olanlar
-
52-Tûr 20
masfûfetin : sıralanmış (özenle dizilmiş)
-
52-Tûr 20
ve zevvecnâ-hum : biz onları evlendirdik
-
52-Tûr 21
ve ellezîne : ve onlar, o kimseler
-
52-Tûr 21
âmenû : âmenû olanlar (hayattayken, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
52-Tûr 21
ve ittebeat-hum : ve onlara tâbî oldular
-
52-Tûr 21
zurriyyetu-hum : onların zürriyetleri, nesilleri, soyları
-
52-Tûr 21
elhaknâ : ilhak ettik, dahil ettik, kattık
-
52-Tûr 21
zurriyyete-hum : onların zürriyetleri, nesilleri, soyları
-
52-Tûr 21
ve mâ eletnâ-hum : ve onlardan eksiltmedik
-
52-Tûr 21
min ameli-him : onların amellerinden
-
52-Tûr 21
min şey'in : bir şey
-
52-Tûr 21
kesebe : kazandı
-
52-Tûr 21
rehînun : rehine
-
52-Tûr 22
ve emdednâ-hum : ve onlara imdat ettik, uzattık, sunduk, verdik
-
52-Tûr 22
bi fâkihetin : meyveler ile
-
52-Tûr 22
ve lahmin : ve et
-
52-Tûr 22
yeştehûne : iştah duyuyorlar, arzu ediyorlar
-
52-Tûr 23
yetenâzeûne : karşılıklı alıp verirler, (kadeh) kaldırırlar
-
52-Tûr 23
ke'sen : kadeh
-
52-Tûr 23
ve lâ : ve yoktur
-
52-Tûr 23
te'sîmun : günaha girme
-
52-Tûr 24
ve yetûfu : ve tavaf ederler, dönüp dolaşırlar, hizmet ederler
-
52-Tûr 24
aleyhim : onların etrafında, onlara
-
52-Tûr 24
lehum : onlara ait, kendilerine ait
-
52-Tûr 24
ke enne-hum : sanki onlar
-
52-Tûr 24
meknûnun : sedefinde saklı
-
52-Tûr 25
ve akbele : ve karşılıklı
-
52-Tûr 25
yetesâelûne : sorarlar
-
52-Tûr 26
fî ehli-nâ : ailemiz içinde, ailemizle beraberken
-
52-Tûr 26
muşfikîne : korkanlar, endişe edenler
-
52-Tûr 27
fe menne : şimdi, oysa, lütufta bulundu
-
52-Tûr 27
aleynâ : bize
-
52-Tûr 27
ve vekâ-nâ : ve bizi korudu
-
52-Tûr 27
azâbe : azap
-
52-Tûr 27
es semûmi : hücrelere işleyen kavurucu ateş
-
52-Tûr 28
ned'û-hu : ona dua ediyoruz
-
52-Tûr 28
inne-hu : muhakkak ki o
-
52-Tûr 28
huve : o
-
52-Tûr 28
el berru : Berr olandır, Berr'dir, çok cömert, çok lütufkârdır
-
52-Tûr 28
er rahîmu : Rahîm olan'dır, Rahîm'dir, Rahîm esması ile tecelli edendir
-
52-Tûr 29
fe : o zaman, o halde
-
52-Tûr 29
zekkir : zikret, öğüt ver, hatırlat
-
52-Tûr 29
fe : çünkü
-
52-Tûr 29
mâ ente : sen değilsin
-
52-Tûr 29
bi ni'meti : ni'metiyle, ni'meti sayesinde
-
52-Tûr 29
rabbi-ke : senin Rabbin
-
52-Tûr 29
ve lâ mecnûnin : ve mecnun değil
-
52-Tûr 30
em : yoksa, veya ... mı
-
52-Tûr 30
yekûlûne : onlar diyorlar
-
52-Tûr 30
neterabbesu : gözlüyoruz, bekliyoruz
-
52-Tûr 30
reybe : şüphe, belirsizlik, ansızın olabilecek olan
-
52-Tûr 30
el menûni \n(reybe el menûni) : zaman \n: (zamanın musîbetinin ansızın gelmesi)
-
52-Tûr 31
terabbesû : gözleyin, bekleyin
-
52-Tûr 31
fe : aynı zamanda, hem de
-
52-Tûr 31
mea-kum : sizinle beraber
-
52-Tûr 31
min el muterabbisîne : gözetleyenlerden, bekleyenlerden
-
52-Tûr 32
em : veya, yoksa
-
52-Tûr 32
te'muru-hum : onlara emrediyor, kendilerine emrediyor
-
52-Tûr 32
em : veya, yoksa
-
52-Tûr 32
tâgûne : azgın
-
52-Tûr 33
em : veya, yoksa, yahut
-
52-Tûr 33
yekûlûne : diyorlar
-
52-Tûr 33
tekavvele-hu : onu kendisi uydurup söyledi
-
52-Tûr 33
bel : hayır
-
52-Tûr 33
lâ yû'minûne : onlar îmân etmiyorlar, etmezler
-
52-Tûr 34
fe : öyleyse
-
52-Tûr 34
li ye'tû : getirsinler
-
52-Tûr 34
sâdikîne : sadıklar, sözlerinde sadık olanlar, doğru söyleyenler
-
52-Tûr 35
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 35
min gayri şey'in : bir şey olmaksızın
-
52-Tûr 35
em : veya, yoksa, ... mı
-
52-Tûr 35
el hâlikûne : yaratıcı
-
52-Tûr 36
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 36
es semâvâti : semalar, gökler
-
52-Tûr 36
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
52-Tûr 36
bel : hayır
-
52-Tûr 36
lâ yûkınûne : (Allah'a) yakîn hasıl edemezler
-
52-Tûr 37
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 37
inde-hum : onların yanında
-
52-Tûr 37
rabbi-ke : senin Rabbin
-
52-Tûr 37
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 37
el musaytırûne : hakim olanlar, sahip olanlar
-
52-Tûr 38
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 38
lehum : onların var
-
52-Tûr 38
sullemun : merdiven
-
52-Tûr 38
yestemiûne : dinliyorlar
-
52-Tûr 38
fe : öyleyse
-
52-Tûr 38
li ye'ti ... bi : getirsin
-
52-Tûr 38
mustemiu-hum : onları dinleyenler
-
52-Tûr 39
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 39
lehu : onun
-
52-Tûr 39
el benâtu : kızlar
-
52-Tûr 39
ve lekum : ve sizin
-
52-Tûr 39
el benûne : erkek çocuklar, oğlanlar
-
52-Tûr 40
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 40
tes'elu-hum : onlardan istiyorsun
-
52-Tûr 40
ecren : ücret
-
52-Tûr 40
fe : böylece, bu sebeple, bu yüzden
-
52-Tûr 40
min magremin : borçtan
-
52-Tûr 40
muskalûne : ağır yük altında olanlar
-
52-Tûr 41
em : veya, yoksa, yahut ... mı
-
52-Tûr 41
indehum(u) : onların yanında
-
52-Tûr 41
el gaybu : gayb
-
52-Tûr 41
fe : böylece, ve de
-
52-Tûr 41
yektubûne : yazıyorlar
-
52-Tûr 42
em : veya, yoksa, yahut
-
52-Tûr 42
yurîdûne : istiyorlar
-
52-Tûr 42
keyden : hile, tuzak kurmak
-
52-Tûr 42
fe : fakat, lâkin
-
52-Tûr 42
ellezîne : o kimseler, onlar, olanlar
-
52-Tûr 42
keferû : inkâr edenler
-
52-Tûr 42
el mekîdûne : tuzağa düşenler
-
52-Tûr 43
em : veya, yoksa, yahut
-
52-Tûr 43
lehum : onların var
-
52-Tûr 43
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, münezzehtir
-
52-Tûr 43
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
52-Tûr 44
ve in yerev : ve eğer görseler
-
52-Tûr 44
kisfen : bir parça
-
52-Tûr 44
min es semâi : gökten
-
52-Tûr 44
yekûlû : derler
-
52-Tûr 44
sehâbun : bulut, bulutlar
-
52-Tûr 44
merkûmun : üst üste yığılmış
-
52-Tûr 45
fe : öyleyse, artık
-
52-Tûr 45
zer-hum : onları bırak, terket
-
52-Tûr 45
yevme-hum : onların günü
-
52-Tûr 45
ellezî : o kimseler ki
-
52-Tûr 45
yus'akûne : şiddetli ses ile helâk olacaklar
-
52-Tûr 46
yevme : o gün
-
52-Tûr 46
keydu-hum : onların hileli, tuzakları
-
52-Tûr 46
şey'en : bir şeyle
-
52-Tûr 46
ve lâ hum yunsarûne : ve onlar yardım olunmazlar
-
52-Tûr 47
ve inne : ve muhakkak
-
52-Tûr 47
li ellezîne zalemû : zalimlere, zulmedenlere
-
52-Tûr 47
azâben : azap
-
52-Tûr 47
dûne zâlike : bundan başka vardır
-
52-Tûr 47
ve lâkinne : ve lâkin, ancak
-
52-Tûr 47
eksere-hum : onların çoğu
-
52-Tûr 47
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
52-Tûr 48
rabbi-ke : senin Rabbin
-
52-Tûr 48
li hukmi rabbi-ke : Rabbinin hükmüne
-
52-Tûr 48
fe : böylece, oysa, çünkü
-
52-Tûr 48
inne-ke : muhakkak ki senden
-
52-Tûr 48
ve sebbih : ve tesbih et
-
52-Tûr 48
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbin
-
52-Tûr 48
hîne : olduğu zaman, esnasında
-
52-Tûr 48
tekûmu : namaza duruşunda
-
52-Tûr 49
ve min el leyli : ve gecenin bir bölümünde
-
52-Tûr 49
fe sebbih-hu : artık onu tesbih et
-
52-Tûr 49
ve idbâre : ve batış
-
52-Tûr 49
en nucûmi : yıldızlar
-
53-Necm 1
ve en necmi : yıldıza andolsun
-
53-Necm 1
hevâ : düştü, kaydı, kayboldu
-
53-Necm 2
mâ dalle : sapmadı
-
53-Necm 2
ve mâ gavâ : ve azmadı
-
53-Necm 3
ve mâ yentiku : ve konuşmaz
-
53-Necm 3
an(i) el hevâ : hevadan, heves ile, kendiliğinden
-
53-Necm 4
huve : o
-
53-Necm 5
alleme-hu : ona öğretti
-
53-Necm 5
şedîdu : şiddetli, çok kuvvetli, üstün güç sahibi
-
53-Necm 5
el kuvâ : kudretli, kuvvetli
-
53-Necm 6
mirretin : kuvvetli, azamet sahibi
-
53-Necm 6
fe : öylece
-
53-Necm 6
istevâ : istiva etti (yöneldi, kapladı, göründü, doğruldu)
-
53-Necm 7
ve huve : ve o
-
53-Necm 7
bi el ufuki : bir ufukta
-
53-Necm 7
el a'lâ : en yüksek
-
53-Necm 8
summe : sonra
-
53-Necm 8
denâ : yaklaştı
-
53-Necm 8
fe : ardından
-
53-Necm 8
tedellâ : sarktı, indi
-
53-Necm 9
fe kâne : böylece oldu
-
53-Necm 9
kâbe : uzaklık, mesafe
-
53-Necm 9
kavseyni : iki yay (bir yaydaki kabza ile uç arası)
-
53-Necm 9
ev : veya, yahut, hatta
-
53-Necm 9
ednâ : daha yakın
-
53-Necm 10
fe evhâ : böylece vahyetti
-
53-Necm 10
evhâ : vahyetti
-
53-Necm 11
mâ kezebe : tekzip etmedi, yalanlamadı, reddetmedi
-
53-Necm 11
el fuâdu : fuad hassası (kalbindeki idrak hasası)
-
53-Necm 11
mâ reâ : gördüğü şey
-
53-Necm 12
e : mi
-
53-Necm 12
fe : hâlâ, öyle, yoksa
-
53-Necm 12
tumârûne-hu : onunla tartışıyorsunuz
-
53-Necm 12
mâ yerâ : gördüğü şey
-
53-Necm 13
ve lekad : ve andolsun
-
53-Necm 13
reâ-hu : onu gördü
-
53-Necm 13
nezleten : iniş
-
53-Necm 14
inde : yanında
-
53-Necm 14
sidreti el muntehâ : Sidretül Münteha
-
53-Necm 15
inde-hâ : onun yanında
-
53-Necm 15
cennetu el me'vâ : Cennet'ul Meva
-
53-Necm 16
yagşe : örtüyor, bürüyor
-
53-Necm 16
es sidrete : sidre
-
53-Necm 17
el basaru : bakış
-
53-Necm 17
ve mâ tagâ : ve haddi aşmadı
-
53-Necm 18
lekad : andolsun
-
53-Necm 18
reâ : gördü
-
53-Necm 18
el kubrâ : büyük
-
53-Necm 19
e : mi
-
53-Necm 19
fe : oysa, halbuki
-
53-Necm 19
reeytum : gördünüz mü
-
53-Necm 19
el lâte : lât
-
53-Necm 19
ve el uzzâ : ve Uzza
-
53-Necm 20
ve menâte : ve Menat
-
53-Necm 20
es sâlisete : üçüncü
-
53-Necm 20
el uhrâ : diğer
-
53-Necm 21
e lekum : sizin mi
-
53-Necm 21
ez zekeru : erkek
-
53-Necm 21
ve lehu : ve onun
-
53-Necm 21
el unsâ : dişi
-
53-Necm 22
tilke : bu
-
53-Necm 22
izen : o taktirde, eğer öyleyse
-
53-Necm 22
kismetun : bir paylaşma
-
53-Necm 23
hiye : o
-
53-Necm 23
esmâun : isimler
-
53-Necm 23
semmeytumû-hâ : onu siz isimlendirdiniz
-
53-Necm 23
entum : siz
-
53-Necm 23
ve âbâu-kum : ve sizin babalarınız, atalarınız
-
53-Necm 23
mâ enzele : indirmedi
-
53-Necm 23
yettebiûne : tâbî oluyorlar
-
53-Necm 23
zanne : zan
-
53-Necm 23
ve mâ tehve : ve hevalarının arzu ettiği şey
-
53-Necm 23
el enfusu : nefsler
-
53-Necm 23
ve lekad : ve andolsun
-
53-Necm 23
câe-hum : onlara geldi
-
53-Necm 23
el hudâ : hidayet
-
53-Necm 24
em : veya, yoksa mı
-
53-Necm 24
li el insâni : insan için
-
53-Necm 24
temennâ : dilekte bulundu
-
53-Necm 25
fe : öyleyse, fakat, oysa
-
53-Necm 25
el âhiretu : son
-
53-Necm 25
ve el ûlâ : ve ilk
-
53-Necm 26
ve kem : ve nice
-
53-Necm 26
min melekin : melekler
-
53-Necm 26
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
53-Necm 26
şefâatu-hum : onların şefaatleri
-
53-Necm 26
şey'en : bir şey
-
53-Necm 26
en ye'zene : izin vermesi
-
53-Necm 26
li men : bir kimse için
-
53-Necm 26
yeşâu : diler
-
53-Necm 26
ve yerdâ : ve razı olur
-
53-Necm 27
inne : muhakkak ki (gerçek şu ki)
-
53-Necm 27
ellezîne : o kimseler
-
53-Necm 27
lâ yu'minûne : îmân etmeyenler
-
53-Necm 27
bi el âhireti : ahirete
-
53-Necm 27
le yusemmûne : isimlendiriyorlar
-
53-Necm 27
el melâikete : melekleri
-
53-Necm 27
tesmiyete : isimlerle
-
53-Necm 27
el unsâ : dişi
-
53-Necm 28
ve mâ : ve yoktur
-
53-Necm 28
lehum : onların
-
53-Necm 28
in yettebiûne : uymaktadırlar (tâbî olmaktadırlar)
-
53-Necm 28
ille : yalnızca
-
53-Necm 28
ez zanne : zanna
-
53-Necm 28
ve inne : ve muhakkak ki
-
53-Necm 28
ez zanne : zan
-
53-Necm 28
minel hakki : Hakk'tan yana
-
53-Necm 28
şey'en : hiçbir şey
-
53-Necm 29
fe : böylece
-
53-Necm 29
an men : kimseden
-
53-Necm 29
tevellâ : yüz çeviren
-
53-Necm 29
ve lem yurid : ve istemeyen
-
53-Necm 29
ille : başkasını
-
53-Necm 29
el hayâte : hayatından
-
53-Necm 29
ed dunyâ : dünya
-
53-Necm 30
zâlike : odur
-
53-Necm 30
mebleguhum : onların erişebildikleri
-
53-Necm 30
min el ilmi : ilimden
-
53-Necm 30
inne : muhakkak ki
-
53-Necm 30
rabbeke : senin Rabbin
-
53-Necm 30
huve : o
-
53-Necm 30
a'lemu : bilir
-
53-Necm 30
bi men : kimseyi
-
53-Necm 30
dalle : sapan (dalâlette kalan)
-
53-Necm 30
an sebîlihî : yolundan
-
53-Necm 30
ve huve : ve o
-
53-Necm 30
a'lemu : bilir
-
53-Necm 30
bi men : kimseyi de
-
53-Necm 30
ihtedâ : hidayete eren
-
53-Necm 31
ve lillâhi : ve Allah içindir
-
53-Necm 31
fîs semâvâti : göklerde
-
53-Necm 31
ve mâ : ve şeyler
-
53-Necm 31
fî el ardı : yerde
-
53-Necm 31
li yecziye : cezalandırsın diye
-
53-Necm 31
ellezîne : o kimseler
-
53-Necm 31
esâû : kötülükte bulunan
-
53-Necm 31
ve yeczîye : ve mükâfatlandırsın
-
53-Necm 31
ellezîne : o kimseler
-
53-Necm 31
ahsenû : güzel davranışta bulunan
-
53-Necm 31
bi el husnâ : en güzeliyle
-
53-Necm 32
ellezîne : o kimseler ki
-
53-Necm 32
yectenibûne : kaçınırlar
-
53-Necm 32
kebair : büyük
-
53-Necm 32
el ismi : günah
-
53-Necm 32
ve : ve
-
53-Necm 32
el fevâhişe : çok çirkin yüz kızartıcı olanından
-
53-Necm 32
el lememe : küçük günahlar
-
53-Necm 32
inne : muhakkak ki
-
53-Necm 32
rabbeke : senin Rabbin
-
53-Necm 32
magfireti : mağfireti
-
53-Necm 32
huve : o
-
53-Necm 32
a'lemu : daha iyi bilendir
-
53-Necm 32
iz enşeekum : (inşa ettiği) yarattığı zaman
-
53-Necm 32
min el ardi : topraktan
-
53-Necm 32
ve iz : ve o zaman
-
53-Necm 32
entum : siz
-
53-Necm 32
ecinnetun : bir cenin
-
53-Necm 32
ummehâtikum : annelerinizin
-
53-Necm 32
fe : öyleyse
-
53-Necm 32
lâ tuzekkû : temize çıkartmayın
-
53-Necm 32
enfusekum : nefslerinizi
-
53-Necm 32
huve : o
-
53-Necm 32
a'lemu : iyi bilendir
-
53-Necm 32
bi men : kimseyi
-
53-Necm 32
ittekâ : takva sahibi
-
53-Necm 33
efere : gördün mü
-
53-Necm 33
eytellezî : kimseyi
-
53-Necm 33
tevellâ : yüz çeviren
-
53-Necm 34
ve a'tâ : ve verdi
-
53-Necm 34
kalîlen : azıcık
-
53-Necm 34
ve ekdâ : ve çoğunu elinde tutarak kıstı, cimrilik etti
-
53-Necm 35
e'indehu : onun yanında
-
53-Necm 35
el gaybi : gaybın
-
53-Necm 35
fe : böylece
-
53-Necm 35
huve : o mu
-
53-Necm 35
yerâ : görüyor
-
53-Necm 36
em : yoksa
-
53-Necm 36
lem yunebbe : kendisine haber verilmedi mi
-
53-Necm 37
ve ibrâhîme : ve İbrâhîm'in
-
53-Necm 37
ellezî veffâ : ahdini yerine getiren
-
53-Necm 38
ellâ : doğrusu
-
53-Necm 38
lâ teziru : yüklenmez
-
53-Necm 38
vâziretun : hiçbir günahkâr
-
53-Necm 38
vizre : günah yükünü
-
53-Necm 39
ve en : ve şüphesiz
-
53-Necm 39
leyse : değildir, yoktur
-
53-Necm 39
mâ seâ : çalışmasından
-
53-Necm 40
ve enne : ve muhakkak ki
-
53-Necm 40
sa'yehu : onun emeği
-
53-Necm 40
sevfe : yakında
-
53-Necm 41
summe : sonra
-
53-Necm 41
el cezâe : ceza (karşılık)
-
53-Necm 41
el evfâ : tam tamına, eksiksiz
-
53-Necm 42
ve enne : ve muhakkak
-
53-Necm 42
ilâ rabbike : Rabbinedir
-
53-Necm 42
el muntehâ : dönüş (son varış)
-
53-Necm 43
ve ennehu : ve muhakkak ki
-
53-Necm 43
huve : odur
-
53-Necm 43
adhake : güldüren
-
53-Necm 43
ve ebkâ : ve ağlatan
-
53-Necm 44
ve ennehu : ve muhakkak ki
-
53-Necm 44
huve : odur
-
53-Necm 44
emâte : öldüren
-
53-Necm 44
ve ahyâ : ve dirilten
-
53-Necm 45
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
53-Necm 45
ez zevceyni : çift
-
53-Necm 45
ez zekere : erkek
-
53-Necm 45
ve el unsâ : ve dişi
-
53-Necm 46
min nutfetin : bir damla sudan
-
53-Necm 47
ve enne : ve muhakkak
-
53-Necm 47
aleyhi : ona ait, onun üzerinde
-
53-Necm 47
en neş'ete : neş'et, çıkış, yeniden yaratılış
-
53-Necm 47
el uhrâ : başka, diğer, sonraki
-
53-Necm 48
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
53-Necm 48
huve : o
-
53-Necm 48
ve aknâ : ve varlıklı kılan
-
53-Necm 49
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
53-Necm 49
huve : o
-
53-Necm 49
eş şi'râ : Şira (Yıldızı)
-
53-Necm 50
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
53-Necm 50
ehleke : helâk etti
-
53-Necm 50
âden(i) : Âd (halkı)
-
53-Necm 50
el ûlâ : ilk, evvel, önce
-
53-Necm 51
ve semûde : ve Semud
-
53-Necm 51
fe : böylece
-
53-Necm 51
mâ ebkâ : bâki kılmadı, geriye kimseyi bırakmadı
-
53-Necm 52
ve kavme nûhin : ve Nuh'un kavmi
-
53-Necm 52
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
53-Necm 52
azleme : daha zalim
-
53-Necm 52
ve atgâ : ve daha azgın
-
53-Necm 53
ve el mu'tefikete : ve altı üstüne getirilen, altüst edilen belde
-
53-Necm 53
ehvâ : düşürdü, yerin dibine geçirdi
-
53-Necm 54
fe : böylece, artık
-
53-Necm 55
fe : öyleyse
-
53-Necm 55
bi eyyi : hangi
-
53-Necm 55
rabbi-ke : senin Rabbin
-
53-Necm 55
tetemârâ : şüphe ediyorsun
-
53-Necm 56
nezîrun : bir nezir
-
53-Necm 56
min en nuzuri : nezirlerden
-
53-Necm 56
el ûlâ : önceki
-
53-Necm 57
ezifet(i) : yaklaştı
-
53-Necm 57
el âzifetu : yaklaşan, yaklaşmakta olan
-
53-Necm 58
leyse : yoktur
-
53-Necm 58
lehâ : onun, onu
-
53-Necm 58
kâşifetun : kâşif, keşfeden, açan, açacak olan
-
53-Necm 59
e : mi
-
53-Necm 59
fe : yoksa
-
53-Necm 59
min hâzâ el hadîsi : bu sözden
-
53-Necm 59
ta'cebûne : size acayip geldi
-
53-Necm 60
ve tedhakûne : ve siz gülüyorsunuz
-
53-Necm 60
ve lâ tebkûne : ve siz ağlamıyorsunuz
-
53-Necm 61
ve entum : ve siz
-
53-Necm 61
sâmidûne : gafletle eğlenceye dalanlar
-
53-Necm 62
fe : artık
-
53-Necm 62
ve u'budû : ve kul olun
-
54-Kamer 1
ikterebeti : yakınlaştı
-
54-Kamer 1
es sâatu : saat (kıyâmet vakti)
-
54-Kamer 1
ve inşakka : ve yarıldı
-
54-Kamer 1
el kameru : ay
-
54-Kamer 2
ve in yerev : ve eğer görseler
-
54-Kamer 2
âyeten : bir âyet, bir mucize
-
54-Kamer 2
ve yekûlû : ve derler
-
54-Kamer 2
mustemirrun : sürekli, devamlı
-
54-Kamer 3
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
54-Kamer 3
ve ittebeû : ve tâbî oldular
-
54-Kamer 3
ehvâe-hum : kendi nefslerine (hevalarına)
-
54-Kamer 3
ve kullu emrin : ve bütün işler
-
54-Kamer 3
mustekırrun : kararlaştırılmış, belirlenmiş
-
54-Kamer 4
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 4
câe-hum : onlara geldi
-
54-Kamer 4
min el enbâi : haberlerden
-
54-Kamer 4
muzdecerun : caydırıcı
-
54-Kamer 5
hikmetun : bir hikmettir
-
54-Kamer 5
fe mâ tugni : bir yarar sağlamadı
-
54-Kamer 5
en nuzuru : uyarmalar
-
54-Kamer 6
fe : o zaman, artık
-
54-Kamer 6
tevelle : yüz çevir
-
54-Kamer 6
yevme : o gün
-
54-Kamer 6
yed'u : çağıracak
-
54-Kamer 6
ed dâi : çağırıcı, davetçi
-
54-Kamer 6
ilâ şey'in : bir şeye
-
54-Kamer 7
huşşean : korkarak, dehşete düşerek
-
54-Kamer 7
ebsâru-hum : onların gözleri
-
54-Kamer 7
yahrucûne : çıkarlar
-
54-Kamer 7
min el ecdâsi : kabirlerinden
-
54-Kamer 7
keenne-hum : sanki onlar gibi
-
54-Kamer 7
cerâdun : çekirgeler
-
54-Kamer 7
munteşirun : dağılan, etrafa yayılan
-
54-Kamer 8
muhtiîne : hızlı yürüyen, koşan
-
54-Kamer 8
ilâ ed dâi : davetçiye doğru
-
54-Kamer 8
yekûlu : derler
-
54-Kamer 8
el kâfirûne : kâfirler
-
54-Kamer 8
yevmun : bir gün
-
54-Kamer 9
kezzebet : yalanladı
-
54-Kamer 9
kable-hum : onlardan önce
-
54-Kamer 9
fe : böylece
-
54-Kamer 9
kezzebu : yalanladılar
-
54-Kamer 9
abde-nâ : kulumuz
-
54-Kamer 9
ve kâlû : ve dediler
-
54-Kamer 9
mecnûnun : delidir
-
54-Kamer 9
ve uzducire : ve cefa edilerek men edildi
-
54-Kamer 10
fe : sonunda
-
54-Kamer 10
deâ : dua etti
-
54-Kamer 10
rabbe-hû : Rabbine
-
54-Kamer 10
ennî : muhakkak ben
-
54-Kamer 10
fe intasir : öyleyse intikam al
-
54-Kamer 11
fe : böylece, bunun üzerine
-
54-Kamer 11
fetahnâ : biz açtık
-
54-Kamer 11
ebvâbe : kapılar
-
54-Kamer 11
es semâi : sema, gökyüzü
-
54-Kamer 11
munhemirin : gürül gürül akan
-
54-Kamer 12
ve feccernâ : ve fışkırttık
-
54-Kamer 12
el arda : yeryüzü
-
54-Kamer 12
uyûnen : pınarlar halinde
-
54-Kamer 12
fe : böylece
-
54-Kamer 12
ilteka : biraraya geldi, birleşti
-
54-Kamer 12
el mâu : su
-
54-Kamer 12
alâ emrin : emir üzerine
-
54-Kamer 12
kudire : kaderi tayin edilmiş, takdir edilmiş
-
54-Kamer 13
ve hamelnâ-hu : ve onu taşıdık
-
54-Kamer 13
zâti elvâhın ve dusurin : perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi)
-
54-Kamer 14
tecrî : akıp gitmekteydi
-
54-Kamer 14
cezâen : karşılık olarak, mükâfat olarak
-
54-Kamer 14
li men : o kimse
-
54-Kamer 14
kâne : oldu, idi
-
54-Kamer 14
kufire : inkâr edildi
-
54-Kamer 15
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 15
tereknâ-hâ : onu bıraktık
-
54-Kamer 15
âyeten : âyet, ibret
-
54-Kamer 15
fe : böylece, buna rağmen
-
54-Kamer 15
hel min muddekirin : tezekkür eden (ibret alan) var mı
-
54-Kamer 16
fe : işte
-
54-Kamer 16
keyfe : nasıl
-
54-Kamer 16
kâne : oldu
-
54-Kamer 16
ve nuzuri : ve benim uyarılarım
-
54-Kamer 17
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 17
yessernâ : kolaylaştırdık
-
54-Kamer 17
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
54-Kamer 17
lî ez zikri : zikir için
-
54-Kamer 17
fe : fakat, buna rağmen
-
54-Kamer 17
hel min muddekirin : tezekkür eden (ibret alan) var mı
-
54-Kamer 18
kezzebet : yalanladı
-
54-Kamer 18
fe : öyleyse
-
54-Kamer 18
keyfe : nasıl
-
54-Kamer 18
kâne : oldu
-
54-Kamer 18
ve nuzuri : ve benim uyarılarım
-
54-Kamer 19
erselnâ : indirdik
-
54-Kamer 19
aleyhim : onların üzerlerine
-
54-Kamer 19
sarsaren : kulaklarını patlatan
-
54-Kamer 19
yevmi : gün
-
54-Kamer 19
mustemirrin : devam eden
-
54-Kamer 20
tenziu : çekip alır, söküp atar, havaya fırlatıp atar
-
54-Kamer 20
en nâse : insanlar
-
54-Kamer 20
keenne-hum : sanki onlar gibi
-
54-Kamer 21
fe : öyleyse
-
54-Kamer 21
keyfe kâne : nasıl oldu
-
54-Kamer 21
ve nuzuri : ve inzarım, uyarılarım
-
54-Kamer 22
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 22
yessernâ : biz kolaylaştırdık
-
54-Kamer 22
el kur'âne : Kur'ân
-
54-Kamer 22
lî ez zikri : zikir için
-
54-Kamer 22
fe : fakat, buna rağmen
-
54-Kamer 22
hel min muddekirin : tezekkür eden (ibret alan) var mı
-
54-Kamer 23
kezzebet : yalanladı
-
54-Kamer 23
semûdu : Semud (kavmi)
-
54-Kamer 23
bi en nuzuri : uyarıları
-
54-Kamer 24
fe : böylece, o zaman
-
54-Kamer 24
e beşeren : bir beşere mi
-
54-Kamer 24
vâhiden : birisi
-
54-Kamer 24
nettebiu-hû : ona tâbî olacağız
-
54-Kamer 24
izen : öyleyse, o taktirde
-
54-Kamer 24
le fî dalâlin : gerçekten dalâlet içinde
-
54-Kamer 24
ve suurin : ve çılgınlık
-
54-Kamer 25
e : mi
-
54-Kamer 25
ulkiye : ilka edildi, ulaştırıldı
-
54-Kamer 25
ez zikru : zikir
-
54-Kamer 25
aleyhi : ona
-
54-Kamer 25
min beyni-nâ : aramızdan, içimizden
-
54-Kamer 25
bel : hayır
-
54-Kamer 25
huve : o
-
54-Kamer 25
kezzâbun : çok yalan söyleyen, yalancı
-
54-Kamer 25
eşirun : kibirli, haddini aşan
-
54-Kamer 26
se ya'lemûne : yakında bilecekler, öğrenecekler
-
54-Kamer 26
gaden : yarın
-
54-Kamer 26
men(i) : kim
-
54-Kamer 26
el kezzâbu : çok yalan söyleyen, yalancı
-
54-Kamer 26
el eşiru : kibirli, haddini aşan
-
54-Kamer 27
en nâkati : dişi deve
-
54-Kamer 27
fitneten : fitne (imtihan) olarak (olsun diye)
-
54-Kamer 27
lehum : onlar için, onlara
-
54-Kamer 27
fe irtekib-hum : artık onları gözle, bekle
-
54-Kamer 27
vestabir : ve sabret
-
54-Kamer 28
ve nebbi' hum : ve onlara haber ver
-
54-Kamer 28
enne : olduğunu
-
54-Kamer 28
el mâe : su
-
54-Kamer 28
kısmetun : pay edilmiş, taksim edilmiş
-
54-Kamer 28
beyne-hum : onların arasında
-
54-Kamer 28
muhtedarun : hazır bulunan, hazır olan, sırası gelen hazır olur
-
54-Kamer 29
fe : bir süre sonra
-
54-Kamer 29
nâdev : çağırdılar
-
54-Kamer 29
sâhibe-hum : arkadaşlarını
-
54-Kamer 29
fe teâtâ : bunun üzerine o ileri atıldı
-
54-Kamer 29
fe akare : sonra da (onu) kesti.
-
54-Kamer 30
fe : o zaman
-
54-Kamer 30
keyfe kâne : nasılmış
-
54-Kamer 30
ve nuzuri : ve inzarım, uyarmam
-
54-Kamer 31
erselnâ : biz gönderdik
-
54-Kamer 31
aleyhim : onların üzerine
-
54-Kamer 31
sayhaten : sayha, korkunç ses dalgası
-
54-Kamer 31
vâhideten : bir, tek
-
54-Kamer 31
fe : böylece
-
54-Kamer 31
ke heşîmi : kuru ot gibi
-
54-Kamer 31
el muhteziri : döküntü halinde, ufalanmış
-
54-Kamer 32
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 32
yessernâ : biz kolaylaştırdık
-
54-Kamer 32
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
54-Kamer 32
li ez zikri : zikir için
-
54-Kamer 32
fe hel : var mı
-
54-Kamer 32
min muddekirin : tezekkür eden, ibret alan
-
54-Kamer 33
kezzebet : yalanladı
-
54-Kamer 33
bi en nuzuri : uyarıları
-
54-Kamer 34
erselnâ : biz gönderdik
-
54-Kamer 34
aleyhim : onların üzerine
-
54-Kamer 34
hâsiben : helâk edici kasırga
-
54-Kamer 34
âle : ailesi
-
54-Kamer 34
necceynâ-hum : ve onları kurtardık
-
54-Kamer 34
bi seharin : seher vakti
-
54-Kamer 35
ni'meten : bir ni'met olarak
-
54-Kamer 35
kezâlike : işte böyle
-
54-Kamer 35
neczî : cezalandırırız, mükâfatlandırırız
-
54-Kamer 35
men şekere : şükreden kimseyi
-
54-Kamer 36
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 36
enzere-hum : onları uyardı
-
54-Kamer 36
batşete-nâ : şiddetli azabımız ile yakalamamız
-
54-Kamer 36
fe : fakat
-
54-Kamer 36
temârev : şüphe ettiler, inkâr ettiler
-
54-Kamer 36
bi en nuzuri : uyarıları
-
54-Kamer 37
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 37
râvedû-hu an : göz koydular, kötü amelleri için ısrarla istediler
-
54-Kamer 37
fe : böylece
-
54-Kamer 37
tamesnâ : silip yok ettik
-
54-Kamer 37
a'yune-hum : onların gözleri
-
54-Kamer 37
fe : bunun üzerine
-
54-Kamer 37
ve nuzuri : ve inzarımı, uyarılarımı
-
54-Kamer 38
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 38
sabbeha-hum : onlara bir sabah vakti ..... oldu
-
54-Kamer 38
bukreten : erkenden
-
54-Kamer 38
mustekırrun : istikrarlı, devamlı
-
54-Kamer 39
fe : şimdi
-
54-Kamer 39
ve nuzuri : ve uyarmamı
-
54-Kamer 40
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 40
ye es sernâ : biz kolaylaştırdık
-
54-Kamer 40
el kur'âne : Kur'ân
-
54-Kamer 40
li ez zikri : zikir için
-
54-Kamer 40
fe : buna rağmen
-
54-Kamer 40
hel : var mı
-
54-Kamer 40
min muddekirin : tezekkür eden, ibret alan
-
54-Kamer 41
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 41
câe : geldi
-
54-Kamer 41
âle : ailesi
-
54-Kamer 41
fir'avne : firavun
-
54-Kamer 41
en nuzuru : uyarılar
-
54-Kamer 42
kezzebû : yalanladılar
-
54-Kamer 42
fe : böylece, bu sebeple
-
54-Kamer 42
ehaznâ-hum : onları aldık, yakaladık
-
54-Kamer 42
ahze : yakalayışıyla
-
54-Kamer 42
muktedirin : kudret sahibi olan
-
54-Kamer 43
e kuffâru-kum : sizin kâfirleriniz
-
54-Kamer 43
em : veya, yoksa
-
54-Kamer 43
lekum : sizin için
-
54-Kamer 43
berâetun : bir beraat mı var
-
54-Kamer 43
fî ez zuburi : semavî kitaplarda
-
54-Kamer 44
em : yoksa ... mı
-
54-Kamer 44
yekûlûne : diyorlar
-
54-Kamer 44
cemîun : birlik, topluluk, toplum
-
54-Kamer 44
muntesirun : yardımlaşan
-
54-Kamer 45
se yuhzemu : hezimete uğratılacak
-
54-Kamer 45
el cem'u : hepsi
-
54-Kamer 45
ve yuvellûne : ve dönecekler, kaçacaklar
-
54-Kamer 45
ed dubura : arkaları
-
54-Kamer 46
bel : hayır
-
54-Kamer 46
es sâatu : o saat
-
54-Kamer 46
mev'ıdu-hum : onlara vaadedilen
-
54-Kamer 46
ve es sâatu : ve o saat
-
54-Kamer 46
edhâ : daha korkunç
-
54-Kamer 46
ve emerru : ve daha dehşetlidir
-
54-Kamer 47
inne : muhakkak ki
-
54-Kamer 47
el mucrimîne : suçlular, günahkârlar
-
54-Kamer 47
ve suurin : ve çılgınlık
-
54-Kamer 48
yevme : o gün
-
54-Kamer 48
yushabûne : sürüklenirler
-
54-Kamer 48
fî en nâri : ateşin içine, ateşe
-
54-Kamer 48
messe : dokunusunu
-
54-Kamer 48
sekare : sekar, alevli ateş
-
54-Kamer 49
kulle şey'in : herşeyi
-
54-Kamer 49
bi kaderin : bir kader ile, takdir edilmiş olarak
-
54-Kamer 50
ve mâ emru-nâ : ve bizim emrimiz ..... değildir
-
54-Kamer 50
vâhidetun : tek, bir tek
-
54-Kamer 50
ke lemhin : bir anlık gibi
-
54-Kamer 50
bi el basari : göz ile bakış
-
54-Kamer 51
ve lekad : ve andolsun
-
54-Kamer 51
ehleknâ : helâk ettik
-
54-Kamer 51
eşyâa-kum : sizin denginiz olanlar, sizin gibi düşünenler, sizin gibi davrananlar, sizin gibi olanlar
-
54-Kamer 51
fe : buna rağmen
-
54-Kamer 51
hel : var mı
-
54-Kamer 51
min muddekirin : tezekkür eden, ibret alan
-
54-Kamer 52
ve kullu şey'in : ve herşey
-
54-Kamer 52
fealû-hu : yaptıkları
-
54-Kamer 52
fî ez zuburi : (semavî) kitaplarda
-
54-Kamer 53
ve kullu : ve herşey
-
54-Kamer 53
ve kebîrin : ve büyük
-
54-Kamer 53
mustetarun : satırlar halinde, yazılı halde
-
54-Kamer 54
inne : muhakkak ki
-
54-Kamer 54
el muttekîne : takva sahipleri
-
54-Kamer 54
fî cennâtin : cennetlerde
-
54-Kamer 54
ve neherin : ve nehirdedirler (çevresinde)
-
54-Kamer 55
inde : yanında, katında
-
54-Kamer 55
melîkin : melik, padişah, malik olan
-
54-Kamer 55
muktedirin : muktedir, kudret sahibi
-
55-Rahmân 1
er rahmânu : Rahman; Allahû Teâlâ'nın isimlerindendir, O'nun kudretini, sevgisini, bütün yarattıklarına karşı merhametli, lütuf ve ihsan sahibi olması gibi sıfatlarını ifade eder. Tüm yarattıklarına 'Rahman' sıfatı ile tecelli eder.
-
55-Rahmân 2
alleme : öğretti
-
55-Rahmân 2
el kur'âne : Kur'ân
-
55-Rahmân 3
el insâne : insan
-
55-Rahmân 4
alleme-hu : ona öğretti
-
55-Rahmân 4
el beyâne : beyan etme, açıklama, ifade edebilme
-
55-Rahmân 5
eş şemsu : güneş
-
55-Rahmân 5
ve el kameru : ve kamer, ay
-
55-Rahmân 6
ve en necmu : ve yıldız(lar)
-
55-Rahmân 6
ve eş şeceru : ve ağaç (lar)
-
55-Rahmân 6
yescudâni : ikisi secde eder
-
55-Rahmân 7
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
55-Rahmân 7
refea-hâ : onu yükseltti
-
55-Rahmân 7
ve vadaa : koydu, ortaya koydu, vazetti, dizayn etti
-
55-Rahmân 7
el mîzâne : mizan, ölçü
-
55-Rahmân 8
ellâ : yapmayın
-
55-Rahmân 8
el mîzâni : mizan
-
55-Rahmân 9
ve ekîmû : ve tutup doğrultun
-
55-Rahmân 9
el vezne : tartı
-
55-Rahmân 9
el kıstı : adalet
-
55-Rahmân 9
ve lâ tuhsirû : ve eksiltmeyin
-
55-Rahmân 9
el mîzâne : mizan, ölçme
-
55-Rahmân 10
ve el arda : ve arz, yer
-
55-Rahmân 10
li el enâmi : hayvanlar için
-
55-Rahmân 11
fâkihetun : meyveler
-
55-Rahmân 11
ve en nahlu : ve hurma (ağaçları)
-
55-Rahmân 11
el ekmâmi : tomurcuk
-
55-Rahmân 12
ve el habbu : ve taneler
-
55-Rahmân 12
el asfi : yaprak
-
55-Rahmân 12
ve er reyhânu : ve güzel kokulu bitkiler
-
55-Rahmân 13
fe : o halde
-
55-Rahmân 13
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 13
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 14
el insâne : insan
-
55-Rahmân 14
ke : gibi
-
55-Rahmân 14
el fahhâri : nemli topraktan yapılıp, pişirilen (ısıtılarak kurutulan) ve çın çın ses veren testi benzeri kap
-
55-Rahmân 15
ve halaka : ve yarattı
-
55-Rahmân 15
el cânne : cinler
-
55-Rahmân 16
fe : o halde
-
55-Rahmân 16
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 16
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 17
el meşrikayni : iki doğu
-
55-Rahmân 17
ve rabbu : ve Rabbi
-
55-Rahmân 17
el magribeyni : iki batı
-
55-Rahmân 18
fe : o halde
-
55-Rahmân 18
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 18
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 19
merece : akıttı
-
55-Rahmân 19
el bahreyni : iki deniz
-
55-Rahmân 19
yeltekıyâni : ikisi karşılaşacak, birbirine kavuşacak
-
55-Rahmân 20
beyne-humâ : ikisi arasında vardır
-
55-Rahmân 20
berzehun : berzah, engel
-
55-Rahmân 20
lâ yebgiyâni : ikisi birbirlerinin sınırını geçemez
-
55-Rahmân 21
fe : o halde
-
55-Rahmân 21
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 21
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 22
el lu'luu : inci
-
55-Rahmân 22
ve el mercânu : ve mercan
-
55-Rahmân 23
fe : o halde
-
55-Rahmân 23
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 23
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 24
ve lehu : ve onundur, ona aittir
-
55-Rahmân 24
el cevâri : akıp giden gemiler
-
55-Rahmân 24
el munşeâtu : (yüksek) inşa edilmiş, büyük
-
55-Rahmân 24
fî el bahri : denizde
-
55-Rahmân 24
ke el a'lâmi : koca dağlar gibi
-
55-Rahmân 25
fe : o halde
-
55-Rahmân 25
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 25
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 26
kullu men : bütün kişiler, bütün bilinçli varlıklar, bütün insanlar ve bütün cinler, herkes
-
55-Rahmân 26
aleyhâ fânin : fanilik üzeredir, yok olucudur
-
55-Rahmân 27
ve yebkâ : ve bâki kalacaktır, bâkidir
-
55-Rahmân 27
vechu : vech, zatı
-
55-Rahmân 27
rabbi-ke : senin Rabbin
-
55-Rahmân 27
el celâli : celâl
-
55-Rahmân 27
ve el ikrâmi : ve ikram
-
55-Rahmân 28
fe : o halde
-
55-Rahmân 28
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 28
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 29
yes'elu-hu : ondan ister
-
55-Rahmân 29
men : kimseler
-
55-Rahmân 29
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
55-Rahmân 29
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
55-Rahmân 29
kulle : her
-
55-Rahmân 29
yevmin : gün
-
55-Rahmân 29
huve : o
-
55-Rahmân 29
fî şe'nin : bir şe'n, ayrı bir tecelli, yeni bir oluş üzerindedir
-
55-Rahmân 30
fe : o halde
-
55-Rahmân 30
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 30
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 31
se nefrugu : yakında ilgileneceğiz
-
55-Rahmân 31
lekum : siz, sizin için, sizinle
-
55-Rahmân 31
eyyuhâ : ey
-
55-Rahmân 31
es sekalâni : ağırlık sahibi olan iki toplum kendi âlemlerinde fizik ağırlığı ve bilinçli varlıklar olmaları sebebiyle, ağır sorumluluğu olan insanlar ve cinler
-
55-Rahmân 32
fe : o halde
-
55-Rahmân 32
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 32
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 33
ma'şere : topluluk
-
55-Rahmân 33
el cinni : cin
-
55-Rahmân 33
ve el insi : ve insan
-
55-Rahmân 33
in isteta'tum : eğer gücünüz yetiyorsa
-
55-Rahmân 33
en tenfuzû : nüfuz etmek, nüfuz ederek geçmek, çıkmak
-
55-Rahmân 33
es semâvâti : semalar, gökler
-
55-Rahmân 33
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
55-Rahmân 33
fe unfuzû : o halde, haydi
-
55-Rahmân 33
lâ tenfuzûne : nüfuz edemezsiniz, geçip çıkamazsınız
-
55-Rahmân 34
fe : o halde
-
55-Rahmân 34
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 34
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 35
yurselu : gönderilir
-
55-Rahmân 35
aleykumâ : siz ikinizin (iki toplumun) üzerine
-
55-Rahmân 35
ve nuhâsun : ve duman
-
55-Rahmân 35
fe : o zaman
-
55-Rahmân 35
lâ tentesirâni : ikiniz (iki toplum) yardımlaşamazsınız (kurtulamazsınız)
-
55-Rahmân 36
fe : o halde
-
55-Rahmân 36
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 36
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 37
fe izâ : olunca
-
55-Rahmân 37
es semâu : sema, gökyüzü
-
55-Rahmân 37
fe kânet : işte o zaman ..... oldu
-
55-Rahmân 37
verdeten : kırmızı gül
-
55-Rahmân 37
ke ed dihâni : erimiş yağ gibi
-
55-Rahmân 38
fe : o halde
-
55-Rahmân 38
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 38
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 39
fe : artık
-
55-Rahmân 39
yevme : gün
-
55-Rahmân 39
lâ yus'elu : sorulmaz
-
55-Rahmân 39
an zenbi-hî : günahından
-
55-Rahmân 39
ve lâ : ve olmaz
-
55-Rahmân 40
fe : o halde
-
55-Rahmân 40
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 40
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 41
yu'refu : tanınır
-
55-Rahmân 41
el mucrimûne : mücrimler, suçlular
-
55-Rahmân 41
fe : böylece
-
55-Rahmân 41
en nevâsî : alınlar
-
55-Rahmân 41
ve el akdâmi : ve ayaklar
-
55-Rahmân 42
fe : o halde
-
55-Rahmân 42
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 42
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 43
cehennemu : cehennem
-
55-Rahmân 43
elletî : ki o
-
55-Rahmân 43
yukezzibu : yalanlandı, yalanladı
-
55-Rahmân 43
el mucrimûne : mücrimler, suçlular, günahkârlar
-
55-Rahmân 44
yetûfûne : onlar dönüp dolaşırlar
-
55-Rahmân 44
beyne-hâ : onun arasında, kendisiyle
-
55-Rahmân 44
ve beyne : ve arasında
-
55-Rahmân 45
fe : o halde
-
55-Rahmân 45
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 45
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 46
ve li men : ve kimse için vardır
-
55-Rahmân 46
hâfe : korktu
-
55-Rahmân 46
makâme : makam
-
55-Rahmân 46
cennetâni : iki cennet
-
55-Rahmân 47
fe : o halde
-
55-Rahmân 47
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 47
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 48
zevâtâ : ikisi sahiptir
-
55-Rahmân 48
efnânin : fenler, çeşitli bilimsel (sanatsal) güzellikler, çeşitli ağaçlar
-
55-Rahmân 49
fe : o halde
-
55-Rahmân 49
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 49
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 50
tecriyâni : ikisi akar
-
55-Rahmân 51
fe : o halde
-
55-Rahmân 51
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 51
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 52
fâkihetin : meyve
-
55-Rahmân 52
zevcâni : iki çift
-
55-Rahmân 53
fe : o halde
-
55-Rahmân 53
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 53
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 54
muttekiîne : yaslanırlar
-
55-Rahmân 54
betâinu-hâ : onun iç kısımları, astarları
-
55-Rahmân 54
min istebrakin : atlas ipekten
-
55-Rahmân 54
ve cene : ve ağaçlardan devşirilen meyveler
-
55-Rahmân 54
el cenneteyni : iki cennet
-
55-Rahmân 55
fe : o halde
-
55-Rahmân 55
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 55
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 56
fî hinne : orada
-
55-Rahmân 56
et tarfi : bakışlar
-
55-Rahmân 56
lem yatmis-hunne : onlara, kendilerine temas etmemiştir, dokunmamıştır
-
55-Rahmân 56
kable-hum : onlardan önce
-
55-Rahmân 56
ve lâ : ve olmaz
-
55-Rahmân 57
fe : o halde
-
55-Rahmân 57
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 57
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 58
keenne : gibi
-
55-Rahmân 58
hunne : onlar
-
55-Rahmân 58
el yâkûtu : yakut
-
55-Rahmân 58
ve el mercânu : ve mercan
-
55-Rahmân 59
fe : 0 halde
-
55-Rahmân 59
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 59
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 60
hel : mi, var mı
-
55-Rahmân 60
cezâu : karşılık, mükâfat
-
55-Rahmân 60
el ihsâni : ihsan
-
55-Rahmân 60
el ihsânu : ihsan
-
55-Rahmân 61
fe : o halde
-
55-Rahmân 61
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 61
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 62
ve min dûni-himâ : ve bu ikisinden başka var
-
55-Rahmân 62
cennetâni : iki cennet
-
55-Rahmân 63
fe : o halde
-
55-Rahmân 63
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 63
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 64
mudhâmmetâni : ikisi de yemyeşil
-
55-Rahmân 65
fe : o halde
-
55-Rahmân 65
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 65
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 67
fe : o halde
-
55-Rahmân 67
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 67
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 68
fâkihetun : meyveler
-
55-Rahmân 68
ve nahlun : ve hurma(lar)
-
55-Rahmân 68
ve rummânun : ve nar(lar)
-
55-Rahmân 69
fe : o halde
-
55-Rahmân 69
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 69
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 70
fî hinne : onlarda vardır
-
55-Rahmân 71
fe : o halde
-
55-Rahmân 71
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 71
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 72
el hiyâmi : otağlar, özel çadırlar, özel mekânlar
-
55-Rahmân 73
fe : o halde
-
55-Rahmân 73
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 73
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 74
lem yatmishunne : ne onlara temas etmemiştir, dokunmamıştır
-
55-Rahmân 74
kablehum : onlardan önce
-
55-Rahmân 74
ve lâ : ve ne de
-
55-Rahmân 75
fe : o halde
-
55-Rahmân 75
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 75
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 76
muttekiîne : yaslananlar, kurulanlar
-
55-Rahmân 76
refrefin : yastıklar veya yüksek yataklar
-
55-Rahmân 76
ve abkariyyin : ve harikulâde güzel işlemeli döşekler
-
55-Rahmân 77
fe : o halde
-
55-Rahmân 77
bi eyyi : hangi
-
55-Rahmân 77
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 78
tebâreke : çok yüce, mübarek
-
55-Rahmân 78
rabbi- ke : senin Rabbin
-
55-Rahmân 78
el celâli : celâl
-
55-Rahmân 78
ve el ikrami : ve ikram
-
56-Vâkıa 1
el vâkiatu : o vakıa, o olay, o müthiş olay
-
56-Vâkıa 2
leyse : değil, yok
-
56-Vâkıa 2
kâzibetun : yalanlayan kimse
-
56-Vâkıa 4
ruccet(i) : sarsıldı
-
56-Vâkıa 4
el ardu : arz, yeryüzü, yer
-
56-Vâkıa 4
reccen : şiddetle sarsılarak (zelzeleden farklı olarak) tekrarlanarak devam eden darbeler ile sarsılarak
-
56-Vâkıa 5
ve busset(i) : ve ufalandı, dağıtıldı, parçalandı (dağların gravitasyon bağları koparıldı)
-
56-Vâkıa 5
el cibâlu : dağlar
-
56-Vâkıa 5
bessen : ufalanarak, parçalanarak, toz haline gelerek
-
56-Vâkıa 6
fe : böylece
-
56-Vâkıa 6
kânet : oldu
-
56-Vâkıa 6
hebâen : toz toprak, zerreler halinde
-
56-Vâkıa 6
munbessen : ufalandı, toz haline gelmiş, dağılmış
-
56-Vâkıa 7
ve kuntum : ve sizler oldunuz (olmuş olacaksınız)
-
56-Vâkıa 7
ezvâcen : gruplar, sınıflar
-
56-Vâkıa 7
selâseten : üç
-
56-Vâkıa 8
fe : işte
-
56-Vâkıa 8
el meymeneti : meymene, hayırlı, uğurlu
-
56-Vâkıa 8
el meymeneti : meymene, hayırlı, uğurlu
-
56-Vâkıa 9
ve : ve
-
56-Vâkıa 9
el meş'emeti : meş'emet, hayırsız, uğursuz
-
56-Vâkıa 9
el meş'emeti : meş'emet, hayırsız, uğursuz
-
56-Vâkıa 10
ve es sâbikûne : ve sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler)
-
56-Vâkıa 10
es sâbikûne : sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler)
-
56-Vâkıa 11
ulâike : işte onlar
-
56-Vâkıa 11
el mukarrebûne : mukarrip olanlar, Allah katında yüksek dereceye nail olmuş, Allah'a yaklaştırılmış kimseler
-
56-Vâkıa 12
cennâti : cennetler
-
56-Vâkıa 12
en naîmi : ni'metler
-
56-Vâkıa 13
sulletun : ümmet, cemaat, topluluk
-
56-Vâkıa 13
min el evvelîne : evvelkilerden
-
56-Vâkıa 14
ve kalîlun : ve birazı
-
56-Vâkıa 14
min el âhirîne : sonrakilerden
-
56-Vâkıa 15
mevdûnetin : altınla örülmüş (dokunmuş ve mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş
-
56-Vâkıa 16
muttekiîne : yaslanmış olanlar, kurulanlar
-
56-Vâkıa 16
aleyhâ : onun üzerine
-
56-Vâkıa 16
mutekâbilîne : karşılıklı
-
56-Vâkıa 17
yetûfu : tavaf eder, döner, dolaşır
-
56-Vâkıa 17
aleyhim : onları, etrafını
-
56-Vâkıa 17
muhalledûne : halidin olanlar, ölümsüz olanlar, devamlı kılınanlar
-
56-Vâkıa 18
bi ekvâbin : billur kadehlerle
-
56-Vâkıa 18
ve ebâriyka : ve ibrikler
-
56-Vâkıa 18
ve ke'sin : ve doldurulmuş kâseler
-
56-Vâkıa 19
lâ yusaddeûne : başları ağrımaz
-
56-Vâkıa 19
ve lâ yunzifûne : ve sarhoş olmazlar
-
56-Vâkıa 20
ve fâkihetin : ve meyveler
-
56-Vâkıa 20
yetehayyerûne : arzu ederler
-
56-Vâkıa 21
ve lahmi : ve eti
-
56-Vâkıa 21
yeştehûne : iştah duyarlar, canları çeker
-
56-Vâkıa 22
ve : ve
-
56-Vâkıa 23
ke emsâli : sanki gibi
-
56-Vâkıa 23
el lu'lui : inci
-
56-Vâkıa 23
el meknûni : saklı
-
56-Vâkıa 24
cezâen : karşılığı olarak, mükâfatı olarak
-
56-Vâkıa 24
ya'melûne : yapıyorlar
-
56-Vâkıa 25
lâ yesmeûne : işitmezler
-
56-Vâkıa 25
lagven : boş söz
-
56-Vâkıa 25
ve lâ te'sîmen : ve günaha girmek olmaz
-
56-Vâkıa 26
kîlen : denir, söylenir
-
56-Vâkıa 26
selâmen : selâm
-
56-Vâkıa 26
selâmen : selâm
-
56-Vâkıa 27
ve ashâbu el yemîni : ve yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 27
ashâbu el yemîni : yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 29
ve talhın : ve muz ağaçları
-
56-Vâkıa 29
mendûdin : meyveleri kat kat dizili
-
56-Vâkıa 30
ve zıllin : ve gölge, gölgeli yer, gölgeler
-
56-Vâkıa 30
memdûdin : uzamış, uzun uzun, uzayan
-
56-Vâkıa 31
ve mâin : ve sular
-
56-Vâkıa 31
meskûbin : çağlayan
-
56-Vâkıa 32
ve fâkihetin : ve meyve(ler)
-
56-Vâkıa 32
kesîretin : çok, birçok, pekçok
-
56-Vâkıa 33
ve lâ memnûatin : ve memnu olmayan, yasaklanmayan
-
56-Vâkıa 34
ve furuşin : ve döşekler
-
56-Vâkıa 34
merfûatin : yükseltilmiş
-
56-Vâkıa 35
enşe'nâ hunne : biz onları inşa ettik, yarattık
-
56-Vâkıa 35
inşâen : yeni bir inşa (yaratılış) ile
-
56-Vâkıa 36
fe : böylece
-
56-Vâkıa 36
cealnâ : biz kıldık
-
56-Vâkıa 36
hunne : onlar
-
56-Vâkıa 36
ebkâren : bakireler
-
56-Vâkıa 37
uruben : eşlerine düşkün, asık
-
56-Vâkıa 37
etrâben : aynı yaşta, yaşıt
-
56-Vâkıa 38
ashâbi el yemîni : yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 39
sulletun : cemaat, ümmet
-
56-Vâkıa 39
min el evvelîne : evvelkilerden
-
56-Vâkıa 40
ve sulletun : ve cemaat, ümmet
-
56-Vâkıa 40
min el âhirîne : sonrakilerden
-
56-Vâkıa 41
ve ashâbu eş şimâli : ve şeamet (kötülük), meş'eme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler
-
56-Vâkıa 41
ashâbu eş şimâli : şeamet (kötülük), meş'eme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler
-
56-Vâkıa 42
semûmin : kavurucu, deriden nüfuz edip, iliklere işleyen bir sıcaklık
-
56-Vâkıa 42
ve hamîmin : ve kaynar su
-
56-Vâkıa 43
ve zıllin : ve gölge, gölgeli yer, gölgeler
-
56-Vâkıa 44
ve lâ kerîmin : ve rahatlatıcı değil
-
56-Vâkıa 45
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
56-Vâkıa 45
kable zâlike : bundan önce, daha önce
-
56-Vâkıa 45
mutrefîne : mutrafı olanlar, varlık içinde zevklerine dalmış olanlar
-
56-Vâkıa 46
ve kânû : ve oldular
-
56-Vâkıa 46
yusirrûne : ısrar ediyorlar
-
56-Vâkıa 46
el hınsi : günah, yeminden dönme, sözünden dönme (inkâr etme, şirk)
-
56-Vâkıa 46
el azîm : büyük, en büyük
-
56-Vâkıa 47
ve kânû : ve oldular
-
56-Vâkıa 47
yekûlûne : diyorlar, söylüyorlar
-
56-Vâkıa 47
e izâ : olduğu zaman mı
-
56-Vâkıa 47
ve kun-nâ : ve biz olduk
-
56-Vâkıa 47
turâben : toprak
-
56-Vâkıa 47
ve izâmen : ve kemik
-
56-Vâkıa 47
e innâ : gerçekten biz mi
-
56-Vâkıa 47
le meb'ûsûne : mutlaka diriltilmiş olan
-
56-Vâkıa 48
e ve âbâu-nâ : ve babalarımız, atalarımız da mı
-
56-Vâkıa 48
el evvelûne : evvelkiler, bizden önce ölenler
-
56-Vâkıa 49
inne : muhakkak
-
56-Vâkıa 49
el evvelîne : evvelkiler
-
56-Vâkıa 49
ve el âhirîne : ve sonrakiler
-
56-Vâkıa 50
le : mutlaka
-
56-Vâkıa 50
mecmûûne : toplanılmış olanlar, biraraya getirilmiş olanlar
-
56-Vâkıa 50
yevmin : gün
-
56-Vâkıa 51
summe : sonra
-
56-Vâkıa 51
inne-kum : muhakkak ki siz
-
56-Vâkıa 51
eyyuhâ : ey
-
56-Vâkıa 51
ed dâllûne : dalâlette olanlar
-
56-Vâkıa 51
mukezzibûne : yalanlayanlar
-
56-Vâkıa 52
le : muhakkak ki
-
56-Vâkıa 52
âkilûne : yiyecek olanlar
-
56-Vâkıa 52
min şecerin : ağaçtan
-
56-Vâkıa 53
fe : o zaman, böylece
-
56-Vâkıa 53
mâliûne : dolduracak olanlar
-
56-Vâkıa 53
el butûne : karınlar
-
56-Vâkıa 54
fe : sonra
-
56-Vâkıa 54
şâribûne : içecek olanlar
-
56-Vâkıa 54
aleyhi : onun üzerine
-
56-Vâkıa 54
min el hamîmi : kaynar sudan
-
56-Vâkıa 55
fe : hatta, öyle ki
-
56-Vâkıa 55
şâribûne : içeceksiniz
-
56-Vâkıa 55
şurbe : develerin içişi gibi
-
56-Vâkıa 55
el hîmi : üzerine binilmeyen hasta deve
-
56-Vâkıa 56
yevme : gün
-
56-Vâkıa 56
ed dîni : dîn
-
56-Vâkıa 57
fe : o zaman, öyleyse, hâlâ
-
56-Vâkıa 57
lev : eğer, şâyet, olsa, ise
-
56-Vâkıa 57
lâ tusaddikûne : tasdik etmiyorsunuz
-
56-Vâkıa 58
e : mi
-
56-Vâkıa 58
fe : öyleyse, o halde
-
56-Vâkıa 58
reeytum : siz gördünüz
-
56-Vâkıa 58
tumnûne : meni akıtıyorsunuz
-
56-Vâkıa 59
e : mi
-
56-Vâkıa 59
entum : sizler
-
56-Vâkıa 59
tahlukûne-hû : onu siz yaratıyorsunuz
-
56-Vâkıa 59
em : yoksa, veya
-
56-Vâkıa 59
el hâlikûne : yaratan, yaratıcı
-
56-Vâkıa 60
kaddernâ : takdir ettik, bir kader tayin ettik
-
56-Vâkıa 60
beyne-kum : sizin aranızda
-
56-Vâkıa 60
el mevte : ölüm
-
56-Vâkıa 60
ve : ve
-
56-Vâkıa 60
bi mesbûkîne : önüne geçilmiş olan
-
56-Vâkıa 61
alâ en nubeddile : değiştirmemiz
-
56-Vâkıa 61
emsâle-kum : sizin emsalleriniz, suretleriniz
-
56-Vâkıa 61
ve nunşie-kum : ve sizi yaratmamız, inşa etmemiz
-
56-Vâkıa 61
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz, bilmediğiniz
-
56-Vâkıa 62
ve lekad : ve andolsun
-
56-Vâkıa 62
en neş'ete : yaratılış
-
56-Vâkıa 62
el ûlâ : ilk
-
56-Vâkıa 62
fe : o zaman, hâlâ, öyleyse
-
56-Vâkıa 62
lev : eğer, şâyet, olsa, ise
-
56-Vâkıa 62
lâ tezekkerûne : tezekkür etmiyorsunuz
-
56-Vâkıa 63
e : mi
-
56-Vâkıa 63
fe : o halde, öyleyse
-
56-Vâkıa 63
reeytum : siz gördünüz
-
56-Vâkıa 63
tahrusûne : ekin ekiyorsunuz
-
56-Vâkıa 64
e entum : siz misiniz
-
56-Vâkıa 64
tezreûne-hû : onu yetiştiriyorsunuz, bitiriyorsunuz
-
56-Vâkıa 64
em : yoksa
-
56-Vâkıa 64
ez zâriûne : ziraati yapan, yetiştiren, bitiren
-
56-Vâkıa 65
lev : şâyet, eğer
-
56-Vâkıa 65
neşâu : biz dileriz
-
56-Vâkıa 65
le : elbette, mutlaka
-
56-Vâkıa 65
cealnâ-hu : onu kıldık, yaptık
-
56-Vâkıa 65
hutâmen : ot kırıntısı, kuru ot
-
56-Vâkıa 65
fe zaltum tefekkehûne : o zaman siz faydalanamazdınız, şaşırıp kalırdınız
-
56-Vâkıa 66
le : gerçekten, elbette
-
56-Vâkıa 66
mugremûne : ziyana uğrayanlar
-
56-Vâkıa 67
bel : hayır
-
56-Vâkıa 67
mahrûmûne : mahrum bırakılanlar
-
56-Vâkıa 68
e : mi
-
56-Vâkıa 68
fe : o halde, bundan başka, ayrıca
-
56-Vâkıa 68
reeytum(u) : siz gördünüz
-
56-Vâkıa 68
el mâe : su
-
56-Vâkıa 68
ellezî : o ki
-
56-Vâkıa 68
teşrebûne : siz içiyorsunuz
-
56-Vâkıa 69
e entum : siz mi
-
56-Vâkıa 69
enzeltumû-hu : onu siz indirdiniz
-
56-Vâkıa 69
min el muzni : bulutlardan
-
56-Vâkıa 69
em : yoksa
-
56-Vâkıa 69
el munzilûne : indirenler
-
56-Vâkıa 70
lev : eğer, ise, olsa
-
56-Vâkıa 70
neşâu : biz dileriz
-
56-Vâkıa 70
cealnâ-hu : onu kıldık, yaptık
-
56-Vâkıa 70
ucâcen : acı
-
56-Vâkıa 70
fe : o halde, hâlâ
-
56-Vâkıa 70
lev : eğer, şâyet, olsa, ise
-
56-Vâkıa 70
lâ teşkurûne : şükretmiyorsunuz
-
56-Vâkıa 71
e : mi
-
56-Vâkıa 71
fe : o halde, bundan başka, ayrıca
-
56-Vâkıa 71
reeytum(u) : siz gördünüz
-
56-Vâkıa 71
en nâre : ateş
-
56-Vâkıa 71
elletî : o ki, ki o
-
56-Vâkıa 71
tûrûne : ateş yakıyorsunuz
-
56-Vâkıa 72
e entum : siz mi
-
56-Vâkıa 72
enşe'tum : yarattınız
-
56-Vâkıa 72
şecerete-hâ : onun ağacını
-
56-Vâkıa 72
em : yoksa
-
56-Vâkıa 72
el munşiûne : inşa eden, yaratan, halkeden
-
56-Vâkıa 73
cealnâ-hâ : onu kıldık
-
56-Vâkıa 73
tezkireten : vaaz, nasihat, ibret
-
56-Vâkıa 73
ve metâan : ve bir meta, faydalanma, yararlanma
-
56-Vâkıa 73
li el mukvîne : çöl yolcuları (sahrada konaklayanlar)
-
56-Vâkıa 74
fe sebbih : o zaman tesbih et
-
56-Vâkıa 74
rabbi-ke : Rabbini
-
56-Vâkıa 74
el azîmi : azîm, büyük olan
-
56-Vâkıa 75
fe lâ : artık hayır
-
56-Vâkıa 75
bi mevâkıı : mevkileri, yeri
-
56-Vâkıa 75
en nucûmi : yıldızlar
-
56-Vâkıa 76
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
56-Vâkıa 76
le : mutlaka, gerçekten
-
56-Vâkıa 76
kasemun : yemin
-
56-Vâkıa 76
lev ta'lemûne : keşke bilseniz
-
56-Vâkıa 77
inne-hu : muhakkak ki o
-
56-Vâkıa 77
le : gerçekten
-
56-Vâkıa 77
kur'ânun kerîmun : Kur'ân-ı Kerim'dir
-
56-Vâkıa 77
kerim : yüce, şerefli, çok değerli, ikram eden, cömert olan, feyz veren
-
56-Vâkıa 78
meknûnin : gizlenen, korunan, muhafaza edilen
-
56-Vâkıa 79
lâ yemessu-hû : ona dokunmaz, dokunamaz
-
56-Vâkıa 79
el mutahharûn : tahir olanlar, arınmış olanlar, maddî (fizik vucudu abdestli olanlar ) ve manevî (şirk, şüphe, inkâr düşüncelerinden) temizlenmiş olanlar
-
56-Vâkıa 80
tenzîlun : inzal edilme, kısım kısım indirme
-
56-Vâkıa 80
el âlemîne : alemler
-
56-Vâkıa 81
e : mi
-
56-Vâkıa 81
fe : o zaman, yoksa
-
56-Vâkıa 81
bi hâzâ el hadîsi : bu sözü
-
56-Vâkıa 81
entum : siz
-
56-Vâkıa 81
mudhinûne : şüphe edenler, inanmayanlar, inanmayan kimseler
-
56-Vâkıa 82
ve : ve
-
56-Vâkıa 82
tec'alûne : siz kılıyorsunuz, yapıyorsunuz, ediniyorsunuz
-
56-Vâkıa 82
enne-kum : sizin ..... olması
-
56-Vâkıa 82
tukezzibûne : yalanlıyorsunuz
-
56-Vâkıa 83
fe : artık, fakat, o halde
-
56-Vâkıa 83
lev : olsa, eğer, şâyet
-
56-Vâkıa 83
belagati : ulaştı, (can) geldi
-
56-Vâkıa 83
el hulkûme : boğaz, gırtlak
-
56-Vâkıa 84
ve : ve
-
56-Vâkıa 84
entum : siz
-
56-Vâkıa 84
hîne izin : o zaman, o anda
-
56-Vâkıa 84
tenzurûne : bakarsınız
-
56-Vâkıa 85
ve : ve
-
56-Vâkıa 85
akrebu : daha yakın
-
56-Vâkıa 85
ileyhi : ona
-
56-Vâkıa 85
ve lâkin : fakat, ama, lâkin
-
56-Vâkıa 85
lâ tubsirûne : siz görmezsiniz
-
56-Vâkıa 86
fe : öyleyse, haydi
-
56-Vâkıa 86
lev lâ : değil ise
-
56-Vâkıa 86
gayre : değil
-
56-Vâkıa 86
medînîne : ceza (amellerinin karşılığını) gören kimseler
-
56-Vâkıa 87
terciûne-hâ : onu çevirirsiniz, döndürürsünüz
-
56-Vâkıa 87
sâdikîne : sadıklar
-
56-Vâkıa 88
fe emmâ : fakat, amma, lâkin
-
56-Vâkıa 88
in kâne : eğer oldu ise
-
56-Vâkıa 88
min el mukarrebîne : mukarrebin olanlardan, yakın kılınanlardan
-
56-Vâkıa 89
fe : o zaman, o taktirde
-
56-Vâkıa 89
revhun : rahat, ferah, sevinç
-
56-Vâkıa 89
ve reyhânun : rızık ve güzel kokulu bitkiler
-
56-Vâkıa 89
ve cennetu naîmin : ve naim cenneti
-
56-Vâkıa 90
ve : ve
-
56-Vâkıa 90
emmâ : amma, fakat
-
56-Vâkıa 90
in kâne : eğer oldu ise
-
56-Vâkıa 90
min ashâbi el yemîni : yemin sahiplerinden, yeminlerini yerine getirenlerden
-
56-Vâkıa 91
fe : o zaman
-
56-Vâkıa 91
selâmun : selâm
-
56-Vâkıa 91
leke : sana
-
56-Vâkıa 91
min ashâbi el yemîne : yemin sahiplerinden, yeminlerini yerine getirenlerden
-
56-Vâkıa 92
ve emmâ : amma, fakat
-
56-Vâkıa 92
in kâne : eğer oldu ise
-
56-Vâkıa 92
min el mukezzibîne : yalanlayanlardan
-
56-Vâkıa 92
ed dâllîne : dalâlettte kalanlar, dalâlette olanlar, sapıklar
-
56-Vâkıa 93
fe : artık, o zaman, o taktirde
-
56-Vâkıa 94
ve tasliyetu : ve yaslama, atılma
-
56-Vâkıa 95
inne : muhakkak ki
-
56-Vâkıa 95
le huve : gerçekten o, elbette o
-
56-Vâkıa 95
hakku el yakîni : Hakk'ul yakîn'dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir)
-
56-Vâkıa 96
fe sebbih : o zaman, artık, öyleyse
-
56-Vâkıa 96
rabbike : Rabbinin
-
56-Vâkıa 96
el azîmi : büyük, azîm olan
-
57-Hadid 1
sebbeha : tesbih etti
-
57-Hadid 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
57-Hadid 1
ve el ardı : ve arz, yer
-
57-Hadid 1
ve : ve
-
57-Hadid 1
huve : o
-
57-Hadid 1
el azîzu : azîz, üstün ve güçlü
-
57-Hadid 1
el hakîmu : hakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi
-
57-Hadid 2
lehu : onun
-
57-Hadid 2
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 2
ve el ardı : arz, yeryüzü, yer
-
57-Hadid 2
ve : ve
-
57-Hadid 2
ve : ve
-
57-Hadid 2
huve : o
-
57-Hadid 2
şey'in : şey
-
57-Hadid 3
huve : o
-
57-Hadid 3
el evvelu : evvel, ilk, tüm varlıklardan önce var olan
-
57-Hadid 3
ve el âhiru : ve ahir, son, tüm varlıklardan sonra bâki olan
-
57-Hadid 3
ve ez zâhiru : ve zahir, varlığı alâmetleri tüm varlıklarda görünen
-
57-Hadid 3
ve el bâtinu : ve bâtın, görülemeyen, gizli olan
-
57-Hadid 3
ve : ve
-
57-Hadid 3
huve : o
-
57-Hadid 3
bi kulli şey'in : herşeyi
-
57-Hadid 4
huve ellezî : o ki, ki o
-
57-Hadid 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 4
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
57-Hadid 4
sitteti : altı
-
57-Hadid 4
eyyâmin : günler
-
57-Hadid 4
summe : sonra
-
57-Hadid 4
estevâ : istiva etti
-
57-Hadid 4
el arşı : arş
-
57-Hadid 4
ya'lemu : bilir
-
57-Hadid 4
yelicu : girer
-
57-Hadid 4
fî el ardı : yerin içine
-
57-Hadid 4
ve mâ : ve şey
-
57-Hadid 4
ve mâ : ve şey
-
57-Hadid 4
yenzilu : iner
-
57-Hadid 4
min es semâi : semadan, gökten
-
57-Hadid 4
ve mâ : ve şey
-
57-Hadid 4
ve huve : ve o
-
57-Hadid 4
mea-kum : sizinle beraber
-
57-Hadid 4
eyne mâ : nerede
-
57-Hadid 4
ve allahu : ve Allah
-
57-Hadid 4
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
57-Hadid 5
lehu : onundur
-
57-Hadid 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 5
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
57-Hadid 5
ve ilâ allahi : ve Allah'a
-
57-Hadid 5
turceu : döndürülür
-
57-Hadid 5
el umûru : emirler, işler
-
57-Hadid 6
el leyle : gece
-
57-Hadid 6
fî en nehâri : gündüzün içine
-
57-Hadid 6
ve yûlicu : ve girdirir, sokar
-
57-Hadid 6
en nehâre : gündüz
-
57-Hadid 6
fî el leyl : gecenin içine
-
57-Hadid 6
ve huve : ve o
-
57-Hadid 6
es sudûri : göğüsler
-
57-Hadid 7
ve resûli-hi : ve onun resûlüne
-
57-Hadid 7
ve enfikû : ve infâk edin
-
57-Hadid 7
ceale-kum : sizi kıldı
-
57-Hadid 7
mustahlefîne : halefler, vekil kılınanlar
-
57-Hadid 7
fe : artık, böylece
-
57-Hadid 7
ellezîne : onlar
-
57-Hadid 7
âmenû : îmân ettiler, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
57-Hadid 7
ve enfekû : ve infâk ettiler
-
57-Hadid 7
lehum : onlar için vardır
-
57-Hadid 7
ecrun : ecir, mükâfat
-
57-Hadid 7
kebîrun : büyük
-
57-Hadid 8
ve mâ lekum : ve size ne (oluyor)
-
57-Hadid 8
lâ tu'minûne : îmân etmiyorsunuz
-
57-Hadid 8
ve er resûlu : ve resûle
-
57-Hadid 8
yed'û-kum : sizi davet ediyor, çağırıyor
-
57-Hadid 8
ve kad : ve olmuştu
-
57-Hadid 8
ehaze : aldı
-
57-Hadid 8
mu'minîne : mü'minler
-
57-Hadid 9
huve ellezî : o ki, ki o
-
57-Hadid 9
yunezzilu : indirir
-
57-Hadid 9
beyyinâtin : beyyineler, apaçık beyan edici olan
-
57-Hadid 9
yuhrice-kum : sizi çıkarır
-
57-Hadid 9
min ez zulumâti : zulmetten, karanlıklardan
-
57-Hadid 9
ilâ en nûri : nura
-
57-Hadid 9
ve inne : ve muhakkak
-
57-Hadid 9
allahe : Allah
-
57-Hadid 9
le : mutlaka, elbette
-
57-Hadid 10
ve mâ lekum : ve ne (oluyor)
-
57-Hadid 10
ellâ tunfikû : infâk etmiyorsunuz
-
57-Hadid 10
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
57-Hadid 10
ve li allâhi : ve Allah'ındır
-
57-Hadid 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 10
ve el ardı : ve arz, yer
-
57-Hadid 10
lâ yestevî : müsavi olmaz, bir olmaz
-
57-Hadid 10
men : kim
-
57-Hadid 10
enfeka : infâk etti
-
57-Hadid 10
el fethi : fetih
-
57-Hadid 10
ve kâtele : ve savaştı
-
57-Hadid 10
ulâike : işte onlar
-
57-Hadid 10
dereceten : derece vardır
-
57-Hadid 10
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
57-Hadid 10
enfekû : infâk ettiler
-
57-Hadid 10
ve kâtelû : ve savaştılar
-
57-Hadid 10
ve kullen : ve hepsi
-
57-Hadid 10
vaade : vaadetti
-
57-Hadid 10
el husnâ : en güzel güzellikler, Allah'ın Zat'ı ve cennetler
-
57-Hadid 10
ve allahu : ve Allah
-
57-Hadid 10
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
57-Hadid 11
men zâ ellezî : kim sahiptir, kim yapar
-
57-Hadid 11
yukridu allahe : Allah'a borç verir
-
57-Hadid 11
hasenen : güzel
-
57-Hadid 11
fe yudâife-hu : o taktirde, o kat kat ödenir
-
57-Hadid 11
lehu : ona
-
57-Hadid 11
ve lehû : ve onun için vardır
-
57-Hadid 11
ecrun : ecir, mükâfat
-
57-Hadid 11
kerîmun : kerim, cömertçe ikram, bol bol
-
57-Hadid 12
yevme : o gün
-
57-Hadid 12
terâ : görürsün
-
57-Hadid 12
el mu'minîne : mü'min erkekler
-
57-Hadid 12
ve el mu'minâti : ve mü'min kadınlar
-
57-Hadid 12
yes'â : koşar
-
57-Hadid 12
beyne : arasında
-
57-Hadid 12
eydî-him : onların elleri
-
57-Hadid 12
ve : ve
-
57-Hadid 12
eymâni-him : onların sağları
-
57-Hadid 12
el yevme : o gün
-
57-Hadid 12
cennâtun : cennetler
-
57-Hadid 12
tecrî : akar
-
57-Hadid 12
el enhâru : nehirler
-
57-Hadid 12
hâlidîne : ebediyyen kalacak olanlar
-
57-Hadid 12
zâlike : işte bu
-
57-Hadid 12
huve : o
-
57-Hadid 12
fevzu : kurtuluş
-
57-Hadid 12
el azîmu : en büyük
-
57-Hadid 13
yevme : gün
-
57-Hadid 13
yekûlu : derler
-
57-Hadid 13
el munâfikûne : münafık erkekler
-
57-Hadid 13
ve el munâfikâtu : ve münafık kadınlar
-
57-Hadid 13
li ellezîne : o kimselere, onlara
-
57-Hadid 13
amenû : îmân ettiler, amenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
57-Hadid 13
naktebis : bir parça alalım
-
57-Hadid 13
kîle : denir, söylenir
-
57-Hadid 13
erci'û : dönün
-
57-Hadid 13
verâe-kum : arkanıza
-
57-Hadid 13
fe : artık, haydi
-
57-Hadid 13
iltemisû : arayın
-
57-Hadid 13
nûren : nur
-
57-Hadid 13
fe : artık, böylece
-
57-Hadid 13
duribe : vurdu, yaptı
-
57-Hadid 13
beyne-hum : onların aralarına
-
57-Hadid 13
lehu : onun vardır
-
57-Hadid 13
er rahmetu : rahmet
-
57-Hadid 13
ve zâhiru-hu : ve onun dışında, dış kısmında
-
57-Hadid 13
min kıbeli-hi : ondan önce
-
57-Hadid 13
el azâbu : azap
-
57-Hadid 14
yunâdûne-hum : onlara seslenilir (onlara seslenirler)
-
57-Hadid 14
e : mi
-
57-Hadid 14
lem nekun : biz olmadık
-
57-Hadid 14
mea-kum : sizinle beraber
-
57-Hadid 14
belâ : evet
-
57-Hadid 14
ve lâkinne-kum : ve ancak, fakat siz
-
57-Hadid 14
fetentum : fitneye düşürdünüz
-
57-Hadid 14
enfuse-kum : kendiniz
-
57-Hadid 14
ve terebbastum : ve durup beklediniz
-
57-Hadid 14
ve irtebtum : ve şüphe ettiniz
-
57-Hadid 14
ve garret-kum(u) : ve sizi aldattı
-
57-Hadid 14
el emâniyyu : emaniyye, gerçek olmayan, bâtıl şeyler
-
57-Hadid 14
câe : geldi
-
57-Hadid 14
emru allahi : Allah'ın emri
-
57-Hadid 14
ve garre-kum : ve sizi aldattı
-
57-Hadid 14
el garûr : aldatanlar, aldatıcılar
-
57-Hadid 15
fe : artık
-
57-Hadid 15
el yevme : o gün
-
57-Hadid 15
fidyetun : bir fidye, bedel, ödeme
-
57-Hadid 15
ve lâ : ve olmaz
-
57-Hadid 15
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
57-Hadid 15
keferû : inkâr ettiler
-
57-Hadid 15
me'vâ-kum(u) : sizin barınağınız, sığınacak yeriniz
-
57-Hadid 15
en nâru : ateş
-
57-Hadid 15
hiye : o
-
57-Hadid 15
mevlâ-kum : sizin velîniz, dostunuz
-
57-Hadid 15
ve bi'se : ve ne kötü
-
57-Hadid 15
el masîru : dönüş yeri, ulaşılacak yer
-
57-Hadid 16
e lem ye'ni : gelmedi mi
-
57-Hadid 16
li ellezîne : o kimseler için, onlar için
-
57-Hadid 16
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
57-Hadid 16
en tahşea : huşûya ulaşmak, huşû duymak
-
57-Hadid 16
ve : ve
-
57-Hadid 16
nezele : indirdi
-
57-Hadid 16
min el hakki : Hakk'tan
-
57-Hadid 16
ve lâ yekûnû : ve olmayın
-
57-Hadid 16
ke ellezîne : onlar gibi
-
57-Hadid 16
el kitâbe : kitap
-
57-Hadid 16
fe : artık, böylece
-
57-Hadid 16
tâle : geçti
-
57-Hadid 16
aleyhim : onların üzerinde
-
57-Hadid 16
el emedu : uzun zaman
-
57-Hadid 16
fe : artık, böylece
-
57-Hadid 16
kaset : katılaştı
-
57-Hadid 16
ve kesîrun : ve çok
-
57-Hadid 16
fâsikûne : fasıklar, fıska düşenler, hidayete erdikten sonra tekrar dalâlete düşenler
-
57-Hadid 17
i'lemû : bilin
-
57-Hadid 17
enne : olduğunu
-
57-Hadid 17
allahe : Allah
-
57-Hadid 17
el arda : arz, yeryüzü, yer
-
57-Hadid 17
ba'de : sonra
-
57-Hadid 17
mevti-hâ : onun ölümü
-
57-Hadid 17
beyyennâ : biz açıkladık
-
57-Hadid 17
lekum : size, sizin için
-
57-Hadid 17
el âyâti : âyetler
-
57-Hadid 17
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
57-Hadid 17
ta'kılûne : akıl edersiniz
-
57-Hadid 18
inne : muhakkak
-
57-Hadid 18
el mussaddikîne : sadaka veren erkekler
-
57-Hadid 18
ve el mussaddikâti : sadaka veren kadınlar
-
57-Hadid 18
ve akradû : ve kredi verdiler, borç verdiler
-
57-Hadid 18
allahe : Allah'a
-
57-Hadid 18
hasenen : güzel
-
57-Hadid 18
lehum : onlara
-
57-Hadid 18
ve lehum : ve onlar için vardır
-
57-Hadid 18
ecrun : ecir, mükâfat
-
57-Hadid 18
kerîmun : kerim, cömertçe, bol bol ikram
-
57-Hadid 19
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
57-Hadid 19
âmenû : îmân ettiler (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
57-Hadid 19
ve rusuli-hî : ve onun resûlüne
-
57-Hadid 19
ulâike : işte onlar
-
57-Hadid 19
es sıddîkûne : sıddîk olanlar
-
57-Hadid 19
ve eş şuhedâu : ve şehit olanlar, şehitler, şahitler
-
57-Hadid 19
inde : yanında, katında
-
57-Hadid 19
lehum : onların vardır
-
57-Hadid 19
ecru-hum : onların ecirleri
-
57-Hadid 19
ve nûru-hum : ve onların nurları
-
57-Hadid 19
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
57-Hadid 19
keferû : kâfir oldular, inkâr ettiler
-
57-Hadid 19
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
57-Hadid 19
ulâike : işte onlar
-
57-Hadid 19
el cahîmi : alevli ateş, cehennem
-
57-Hadid 20
i'lemû : biliniz
-
57-Hadid 20
ennemâ : sadece
-
57-Hadid 20
el hayâtu : hayat
-
57-Hadid 20
ed dunyâ : dünya
-
57-Hadid 20
leibun : oyun
-
57-Hadid 20
ve lehvun : ve oyalanma, eğlence
-
57-Hadid 20
ve zînetun : ve süs, ziynet
-
57-Hadid 20
ve tefâhurun : ve karşılıklı övünme
-
57-Hadid 20
beyne-kum : sizin aranızda
-
57-Hadid 20
ve tekâsurun : ve çokluk
-
57-Hadid 20
fî el emvâli : malda, mal konusunda
-
57-Hadid 20
ve el evlâdi : ve evlât, çocuklar
-
57-Hadid 20
ke : gibi
-
57-Hadid 20
meseli : onların misali, durumu
-
57-Hadid 20
a'cebe : hoşuna gitti
-
57-Hadid 20
el kuffâre : (tohumu toprakla) örtenler, çiftçiler, ekinciler
-
57-Hadid 20
nebâtu-hu : onun bitkisi, ekini
-
57-Hadid 20
summe : sonra
-
57-Hadid 20
yehîcu : kurur, solar
-
57-Hadid 20
fe terâ-hu : o zaman onu görür
-
57-Hadid 20
musfarren : sararmış
-
57-Hadid 20
summe : sonra
-
57-Hadid 20
yekûnu : olur
-
57-Hadid 20
hutâmen : çer çöp, kırpıntı
-
57-Hadid 20
ve fî el âhireti : ve ahirette
-
57-Hadid 20
şedîdun : şiddetli
-
57-Hadid 20
ve magfiretun : ve mağfiret, bağışlanma, günahların sevaba çevrilmesi
-
57-Hadid 20
ve ridvânun : ve rıza, razı olma, hoşnutluk
-
57-Hadid 20
ve mâ : ve değil
-
57-Hadid 20
el hayâtu : hayatı
-
57-Hadid 20
ed dunya : dünya
-
57-Hadid 20
metâu : meta, dünyalık, geçici menfaatler
-
57-Hadid 20
el gurûri : aldanma
-
57-Hadid 21
ilâ magfiretin : bağışlanmaya, mağfirete
-
57-Hadid 21
ve cennetin : ve cennet
-
57-Hadid 21
ke : gibi, kadar
-
57-Hadid 21
es semâi : sema, gökyüzü
-
57-Hadid 21
ve el ardı : ve arz, yer, yeryüzü
-
57-Hadid 21
uiddet : hazırlandı
-
57-Hadid 21
li ellezîne : onlar için
-
57-Hadid 21
âmenû : âmenû oldu, îmân etti
-
57-Hadid 21
ve rusuli-hi : ve onun resûlü
-
57-Hadid 21
zâlike : işte bu
-
57-Hadid 21
men : kimse
-
57-Hadid 21
yeşâu : ister, diler
-
57-Hadid 21
ve allâhu : ve Allah
-
57-Hadid 21
el fadli : fazl
-
57-Hadid 21
el azîmi : büyük
-
57-Hadid 22
esâbe : isabet etti
-
57-Hadid 22
min musîbetin : (musîbetlerden bir) musîbet
-
57-Hadid 22
fî el ardı : yeryüzünde
-
57-Hadid 22
ve lâ : ve yoktur
-
57-Hadid 22
fî enfusi-kum : sizin nefslerinizde, kendinizde
-
57-Hadid 22
en nebree-hâ : onu yaratmamız
-
57-Hadid 22
inne : muhakkak ki
-
57-Hadid 22
zâlike : işte bu
-
57-Hadid 22
yesîrun : kolaydır
-
57-Hadid 23
li key lâ : olmasın diye, olmaması için
-
57-Hadid 23
te'sev : üzülmeniz
-
57-Hadid 23
fâte- kum : sizin elinizden çıktı
-
57-Hadid 23
ve lâ tefrehû : ve ferahlamayın, sevinmeyin, şımarmayın
-
57-Hadid 23
ve allahu : ve Allah
-
57-Hadid 23
kulle : hepsini, hiçbirini
-
57-Hadid 24
ellezîne : onlar
-
57-Hadid 24
yebhalûne : cimrilik ederler
-
57-Hadid 24
ve ye'murûne : ve emrederler
-
57-Hadid 24
en nâse : insanlar
-
57-Hadid 24
bi el buhli : cimriliği, cimrilik etmeyi
-
57-Hadid 24
ve men : ve kim
-
57-Hadid 24
yetevelle : dönerse, yüz çevirirse
-
57-Hadid 24
fe : artık, bundan sonra, o taktirde
-
57-Hadid 24
inne : muhakkak ki
-
57-Hadid 24
allahe : Allah
-
57-Hadid 24
huve : o
-
57-Hadid 24
el ganiyyu : gani olan, zengin olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan
-
57-Hadid 24
el hamîdu : hamdedilen
-
57-Hadid 25
lekad : andolsun
-
57-Hadid 25
erselnâ : biz gönderdik
-
57-Hadid 25
rusule-nâ : resûllerimiz
-
57-Hadid 25
bi el beyyinâti : beyyineler ile, deliller ile, ispat vasıtaları ile
-
57-Hadid 25
ve enzelnâ : ve indirdik
-
57-Hadid 25
mea--hum : onlarla beraber
-
57-Hadid 25
el kitâbe : kitap
-
57-Hadid 25
ve el mîzâne : ve mizan
-
57-Hadid 25
li yekûme : ikâme etsinler, yerine getirsinler
-
57-Hadid 25
en nâsu : insanlar
-
57-Hadid 25
bi el kısti : adalet ile
-
57-Hadid 25
ve enzelnâ : ve indirdik
-
57-Hadid 25
el hadîde : demir
-
57-Hadid 25
be'sun : sertlik
-
57-Hadid 25
şedîdun : kuvvetli
-
57-Hadid 25
ve menâfiu : ve pekçok menfaatler, faydalar
-
57-Hadid 25
li en nâsi : insanlar için
-
57-Hadid 25
ve li ya'leme : ve bilsin, belirtsin, belli etsin
-
57-Hadid 25
men : kim, kimse(ler)
-
57-Hadid 25
ve rusule-hu : ve onun resûlleri, resûlleri
-
57-Hadid 25
bi el gaybi : gaybda, görmeden
-
57-Hadid 25
inne : muhakkak
-
57-Hadid 25
allahe : Allah
-
57-Hadid 26
ve lekad : ve andolsun
-
57-Hadid 26
erselnâ : biz gönderdik
-
57-Hadid 26
ve ibrâhîme : ve İbrâhîm
-
57-Hadid 26
ve cealnâ : biz onu kıldık
-
57-Hadid 26
zurriyyeti-himâ : o ikisinin (onların) zürriyetleri
-
57-Hadid 26
men : kim, kimse
-
57-Hadid 26
en nubuvvete : peygamberlik
-
57-Hadid 26
ve el kitâbe : ve kitap
-
57-Hadid 26
fe : artık, böylece
-
57-Hadid 26
muhtedin : hidayete erenler
-
57-Hadid 26
ve kesîrun : ve çoğu
-
57-Hadid 26
fâsikûne : fasıklar, fasık olanlar, fasık kimseler
-
57-Hadid 27
summe : sonra
-
57-Hadid 27
kaffeynâ : ardarda gönderdik
-
57-Hadid 27
ve kaffeynâ : ve ardarda gönderdik
-
57-Hadid 27
bi îsebni meryeme : Meryemoğlu İsa
-
57-Hadid 27
ve âteynâ-hu : ve ona verdik
-
57-Hadid 27
el incîle : İncil
-
57-Hadid 27
ve cealnâ : ve biz onu kıldık
-
57-Hadid 27
ellezîne : onlar
-
57-Hadid 27
ittebeû-hu : ona tâbî oldular
-
57-Hadid 27
re'feten : refet, şefkat
-
57-Hadid 27
ve rahmeten : ve rahmet
-
57-Hadid 27
ve rahbânîyyeten : ve ruhbanlık
-
57-Hadid 27
ibtedeû-hâ : onu ihdas ettiler
-
57-Hadid 27
mâ ketebnâ-hâ : onu yazmadık, farz kılmadık
-
57-Hadid 27
aleyhim : onlara, onların üzerine
-
57-Hadid 27
ibtigâe : talep etmek, aramak
-
57-Hadid 27
rıdvane : rıza
-
57-Hadid 27
fe : artık, böylece, oysa
-
57-Hadid 27
riayeti-hâ : riayet
-
57-Hadid 27
fe : artık, böylece, oysa
-
57-Hadid 27
âteynâ : verdik
-
57-Hadid 27
ellezîne : onlar
-
57-Hadid 27
âmenû : âmenû oldular (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
57-Hadid 27
ecre-hum : onların ecirleri, mükâfatları
-
57-Hadid 27
ve kesîrun : ve çoğu
-
57-Hadid 27
fâsikûne : fasıklar, fasık olanlar, fasık kimseler
-
57-Hadid 28
yâ eyyuhâ : ey
-
57-Hadid 28
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
57-Hadid 28
itteku allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun
-
57-Hadid 28
ve âminû : ve îmân edin
-
57-Hadid 28
bi resûli-hi : onun resûlüne
-
57-Hadid 28
kifleyni : iki kat
-
57-Hadid 28
min rahmeti-hi : onun rahmetinden
-
57-Hadid 28
ve yec'al : ve kılsın, versin
-
57-Hadid 28
lekum : sizin için
-
57-Hadid 28
nûren : nur
-
57-Hadid 28
temşûne : yürürsünüz
-
57-Hadid 28
ve yagfir : ve mağfiret etsin
-
57-Hadid 28
lekum : sizin için
-
57-Hadid 28
ve allahu : Allah
-
57-Hadid 29
li ellâ ya'leme : bilmedikleri için
-
57-Hadid 29
ehlu el kitâbi : kitap ehli
-
57-Hadid 29
ellâ yakdirûne : güç yetiremezler
-
57-Hadid 29
alâ şey'in : bir şeye
-
57-Hadid 29
ve enne : ve olduğunu
-
57-Hadid 29
el fadle : fazl
-
57-Hadid 29
bi yedi allâhi : Allah'ın elinde
-
57-Hadid 29
men yeşâu : dilediği kimseye, dilediğine
-
57-Hadid 29
ve allahu : ve Allah
-
57-Hadid 29
el fadli : fazl
-
57-Hadid 29
el azîmi : büyük
-
58-Mücâdele 1
semia : işitti
-
58-Mücâdele 1
kavle elletî : o söz ki
-
58-Mücâdele 1
tucâdilu-ke : seninle mücâdele eden tartışan
-
58-Mücâdele 1
zevci-hâ : onun eşi, kocası
-
58-Mücâdele 1
ve teştekî : ve şikâyet eden
-
58-Mücâdele 1
ve allâhu : ve Allah
-
58-Mücâdele 1
yesmeu : işitir
-
58-Mücâdele 1
tehâvure-kumâ : siz ikinizin karşılıklı konuşması
-
58-Mücâdele 1
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
58-Mücâdele 1
semîun : en iyi işitendir
-
58-Mücâdele 2
ellezîne : o kimseler, onlar
-
58-Mücâdele 2
yuzâhirûne : zihar yapıyorlar, boşuyorlar (sen bana anamın sırtı gibisin diyorlar)
-
58-Mücâdele 2
hunne : onlar
-
58-Mücâdele 2
ummehâti-him : onların anneleri
-
58-Mücâdele 2
ummehâtu-hum : onların anneleri
-
58-Mücâdele 2
illâ ellâî : ancak onlar ki
-
58-Mücâdele 2
veledne-hum : onları doğurdu
-
58-Mücâdele 2
ve inne-hum : ve muhakkak ki onlar
-
58-Mücâdele 2
le yekûlûne : gerçekten, mutlaka ..... söylüyorlar
-
58-Mücâdele 2
munkeren : inkâr edici, kötü, çirkin
-
58-Mücâdele 2
min el kavli : sözden
-
58-Mücâdele 2
ve zûren : ve bâtıl, asılsız, yalan, ağır, günaha sokan
-
58-Mücâdele 2
ve inne : ve muhakkak
-
58-Mücâdele 2
allâhe : Allah
-
58-Mücâdele 2
le : gerçekten, mutlaka
-
58-Mücâdele 3
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
58-Mücâdele 3
yuzâhirûne : zihar yaparlar, boşarlar
-
58-Mücâdele 3
summe : sonra
-
58-Mücâdele 3
yeûdûne : dönerler
-
58-Mücâdele 3
fe tahrîru : o taktirde azad etsin, serbest bıraksın
-
58-Mücâdele 3
rekabetin : köle
-
58-Mücâdele 3
en yetemâssâ : temas etmek, temas etmesi
-
58-Mücâdele 3
tûazûne : vaazediliyor, öğüt veriliyor
-
58-Mücâdele 3
ve allâhu : ve Allah
-
58-Mücâdele 3
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
58-Mücâdele 4
fe : artık, fakat
-
58-Mücâdele 4
men : kim
-
58-Mücâdele 4
lem yecid : bulamaz
-
58-Mücâdele 4
fe sıyâmu : o zaman, o taktirde oruç tutsun
-
58-Mücâdele 4
şehreyni : 2 ay
-
58-Mücâdele 4
mutetâbiayni : ardarda, devamlı
-
58-Mücâdele 4
en yetemâssâ : temas etmek, temas etmesi
-
58-Mücâdele 4
fe : artık, fakat
-
58-Mücâdele 4
men : kim
-
58-Mücâdele 4
lem yestetı' : gücü yetmez, yapamaz
-
58-Mücâdele 4
fe : o halde, o zaman
-
58-Mücâdele 4
sittîne : altmış
-
58-Mücâdele 4
miskînen : miskin, yoksul (çalışmaktan aciz, yaşlı kimseyi)
-
58-Mücâdele 4
zâlike : işte bu
-
58-Mücâdele 4
ve resûli-hi : ve onun resûlüne
-
58-Mücâdele 4
ve tilke : ve işte bu
-
58-Mücâdele 4
ve li el kâfirîne : ve kâfirler için vardır
-
58-Mücâdele 4
elîmun : elîm, acıklı
-
58-Mücâdele 5
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
58-Mücâdele 5
yuhâddûne : hududu aşanlar, muhalefet edenler
-
58-Mücâdele 5
allâhe : Allah
-
58-Mücâdele 5
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
58-Mücâdele 5
kemâ : olduğu gibi
-
58-Mücâdele 5
kubite : alçaltıldı
-
58-Mücâdele 5
ellezîne : onlar
-
58-Mücâdele 5
ve kad : ve olmuştu
-
58-Mücâdele 5
enzelnâ : indirdik
-
58-Mücâdele 5
beyyinâtin : apaçık, açıklanmış
-
58-Mücâdele 5
ve li el kâfirîne : ve kâfirler için vardır
-
58-Mücâdele 6
yevme : o gün
-
58-Mücâdele 6
yeb'asu-hum : onları diriltecek
-
58-Mücâdele 6
cemîan : topluca, hepsi
-
58-Mücâdele 6
fe : o zaman, sonra
-
58-Mücâdele 6
yunebbiu-hum : onlara haber verecek
-
58-Mücâdele 6
ve nesû-hu : ve onu unuttu
-
58-Mücâdele 6
ve allâhu : ve Allah
-
58-Mücâdele 6
alâ kulli şey'in : herşeye
-
58-Mücâdele 6
şehîdun : şahittir
-
58-Mücâdele 7
e lem tere : görmüyor musun, görmedin mi
-
58-Mücâdele 7
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
58-Mücâdele 7
ya'lemu : bilir
-
58-Mücâdele 7
fî es semâvâti : göklerde var olan
-
58-Mücâdele 7
ve mâ fî el ardi : ve arzda, yerde var olan
-
58-Mücâdele 7
mâ yekûnu : olmaz
-
58-Mücâdele 7
min necvâ : gizli bir konuşmadan (konuşmada)
-
58-Mücâdele 7
selâsetin : üç (kişi)
-
58-Mücâdele 7
illâ huve : ondan başkası olmaz, mutlaka o olur
-
58-Mücâdele 7
(mâ yekûnu ... illâ huve : ondan başkasının olması olamaz, mutlaka o olur)
-
58-Mücâdele 7
ve lâ : ve olmasın, olmaz
-
58-Mücâdele 7
hamsetin : beş (kişi)
-
58-Mücâdele 7
illâ huve : ondan başkası olmaz, mutlaka o olur
-
58-Mücâdele 7
ve lâ : ve olmasın, olmaz
-
58-Mücâdele 7
ednâ : daha az
-
58-Mücâdele 7
min zâlike : bundan
-
58-Mücâdele 7
ve lâ : ve olmasın, olmaz
-
58-Mücâdele 7
eksere : daha çok
-
58-Mücâdele 7
illâ huve : ondan başkası olmaz, mutlaka o olur
-
58-Mücâdele 7
mea-hum : onlarla beraber
-
58-Mücâdele 7
eyne mâ : nerede olursa
-
58-Mücâdele 7
summe : sonra
-
58-Mücâdele 7
yunebbiu-hum : onlara haber verecek
-
58-Mücâdele 7
yevme el kiyâmeti : kıyâmet günü
-
58-Mücâdele 7
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
58-Mücâdele 7
bi kulli şeyin : herşeyi
-
58-Mücâdele 8
e lem tere ilâ : görmüyor musun, görmedin mi, bakmadın mı
-
58-Mücâdele 8
ellezîne : onlar
-
58-Mücâdele 8
en necvâ : gizli gizli konuşma, gizli fısıldaşma
-
58-Mücâdele 8
summe : sonra
-
58-Mücâdele 8
yeûdûne : dönüyorlar
-
58-Mücâdele 8
ve yetenâcevne bi : ve gizli gizli konuşuyorlar
-
58-Mücâdele 8
el ismi : günah
-
58-Mücâdele 8
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
58-Mücâdele 8
ve ma'siyeti : ve isyan
-
58-Mücâdele 8
resûli : resûl
-
58-Mücâdele 8
ve izâ câû-ke : ve sana geldiği zaman
-
58-Mücâdele 8
hayyev-ke : seni selâmladılar
-
58-Mücâdele 8
lem yuhayyi-ke : seni selâmlamadı
-
58-Mücâdele 8
ve yekûlûne : ve diyorlar
-
58-Mücâdele 8
fî enfusi-him : kendi aralarında
-
58-Mücâdele 8
lev : şâyet, öyle ise
-
58-Mücâdele 8
nekûlu : biz söylüyoruz
-
58-Mücâdele 8
cehennemu : cehennem
-
58-Mücâdele 8
yaslevne-hâ : ona yaslanacaklar, atılacaklar
-
58-Mücâdele 8
fe : işte
-
58-Mücâdele 8
bi'se : ne kötü
-
58-Mücâdele 8
el masîru : varılacak yer
-
58-Mücâdele 9
yâ eyyuhâ : ey
-
58-Mücâdele 9
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
-
58-Mücâdele 9
izâ tenâceytum : aranızda gizlice konuştuğunuz zaman
-
58-Mücâdele 9
fe : artık, bundan böyle
-
58-Mücâdele 9
lâ tetenâcev bi : gizli gizli konuşmayın
-
58-Mücâdele 9
el ismi : günah
-
58-Mücâdele 9
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
58-Mücâdele 9
ve ma'siyeti : ve isyan
-
58-Mücâdele 9
er resûli : resûl
-
58-Mücâdele 9
ve tenâcev bi : ve gizli konuşun, aranızda müşavere edin, görüşün
-
58-Mücâdele 9
el birri : birri
-
58-Mücâdele 9
ve et takvâ : ve takva sahibi olma
-
58-Mücâdele 9
ve itteku : ve takva sahibi olun
-
58-Mücâdele 9
allâhe : Allah
-
58-Mücâdele 9
ellezî : o ki, ki o
-
58-Mücâdele 9
ileyhi : ona, kendisine, onun huzurunda
-
58-Mücâdele 9
tuhşerûne : haşrolunacaksınız, toplanacaksınız
-
58-Mücâdele 10
innemâ : fakat, ama, oysa, muhakkak ki
-
58-Mücâdele 10
en necvâ : gizli gizli konuşma, gizli fısıldaşma
-
58-Mücâdele 10
min eş şeytâni : şeytandan
-
58-Mücâdele 10
li yahzune : mahzun etmek, üzmek için
-
58-Mücâdele 10
ellezîne : onlar
-
58-Mücâdele 10
âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler
-
58-Mücâdele 10
ve leyse : ve değil
-
58-Mücâdele 10
şey'en : bir şey
-
58-Mücâdele 10
ve alâ allâhi : ve Allah'a
-
58-Mücâdele 10
fe li yetevekkeli : öyleyse tevekkül etsinler
-
58-Mücâdele 10
el mu'minûne : mü'minler
-
58-Mücâdele 11
yâ eyyuhâ : ey
-
58-Mücâdele 11
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
58-Mücâdele 11
izâ kîle : denildiği zaman
-
58-Mücâdele 11
lekum : size
-
58-Mücâdele 11
tefessehû : yer açın
-
58-Mücâdele 11
fî el mecâlisi : meclislerde
-
58-Mücâdele 11
fe ifsehû : o taktirde yer açın
-
58-Mücâdele 11
yefsehi : yer açar, genişlik verir
-
58-Mücâdele 11
lekum : size, sizin için
-
58-Mücâdele 11
ve izâ kîle : ve denildiği zaman
-
58-Mücâdele 11
ensuzû : kalkıp kenara çekilin, kalkın
-
58-Mücâdele 11
fe : o zaman, hemen
-
58-Mücâdele 11
ensuzû : kalkıp kenara çekilin, kalkın
-
58-Mücâdele 11
yerfei : yükseltir
-
58-Mücâdele 11
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
58-Mücâdele 11
ve ellezîne ûtû : ve verilenler
-
58-Mücâdele 11
el ilme : ilim
-
58-Mücâdele 11
derecâtin : dereceler
-
58-Mücâdele 11
ve allâhu : ve Allah
-
58-Mücâdele 11
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
58-Mücâdele 12
yâ eyyuhâ : ey
-
58-Mücâdele 12
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
58-Mücâdele 12
nâceytum(u) : gizlice söylediniz, konuştunuz
-
58-Mücâdele 12
er resûle : resûl
-
58-Mücâdele 12
fe kaddimû : o zaman takdim ediniz, veriniz
-
58-Mücâdele 12
beyne yedey : (elleri arasında) önünde, öncesinde, önce
-
58-Mücâdele 12
necvâ-kum : gizli konuşmanız, gizli görüşmeniz
-
58-Mücâdele 12
sadakaten : sadaka
-
58-Mücâdele 12
zâlike : işte bu
-
58-Mücâdele 12
lekum : size, sizin için
-
58-Mücâdele 12
ve atheru : ve daha temiz, en temiz
-
58-Mücâdele 12
fe in : fakat, eğer, şâyet, ise
-
58-Mücâdele 12
lem tecidû : bulamadınız
-
58-Mücâdele 12
fe inne : o taktirde muhakkak ki
-
58-Mücâdele 12
allâhe : Allah
-
58-Mücâdele 13
e : mi
-
58-Mücâdele 13
eşfaktum : çekindiniz, korktunuz
-
58-Mücâdele 13
en tukaddimû : takdim etmek, vermek
-
58-Mücâdele 13
beyne yedey : (elleri arasında) önünde, öncesinde, önce
-
58-Mücâdele 13
necvâ-kum : gizli konuşmanız, gizli görüşmeniz
-
58-Mücâdele 13
fe : o zaman, o taktirde, öyleyse
-
58-Mücâdele 13
iz lem tef'alû : yapmadığınız zaman, yapamadığınız zaman
-
58-Mücâdele 13
ve tâbe : ve tövbelerinizi kabul etti
-
58-Mücâdele 13
aleykum : sizin
-
58-Mücâdele 13
fe : o zaman, o taktirde, öyleyse
-
58-Mücâdele 13
ekîmû : ikame edin, yerine getirin, devam edin
-
58-Mücâdele 13
es salâte : namaz
-
58-Mücâdele 13
ve âtû : ve verin
-
58-Mücâdele 13
ez zekâte : zekât
-
58-Mücâdele 13
etîû : itaat edin
-
58-Mücâdele 13
allâhe : Allah'a
-
58-Mücâdele 13
ve resûle-hu : ve onun resûlüne
-
58-Mücâdele 13
ve allâhu : ve Allah
-
58-Mücâdele 13
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
58-Mücâdele 14
e : mi
-
58-Mücâdele 14
lem tere ilâ : görmedin, bakmadın
-
58-Mücâdele 14
ellezîne : onları, onlara
-
58-Mücâdele 14
tevellev : döndüler (dost edindiler)
-
58-Mücâdele 14
kavmen : kavm
-
58-Mücâdele 14
gadibe : gazaplandı, öfkelendi
-
58-Mücâdele 14
aleyhim : onlara
-
58-Mücâdele 14
ve lâ : ve değil
-
58-Mücâdele 14
ve yahlifûne : ve yemin ediyorlar
-
58-Mücâdele 14
el kezibi : yalan
-
58-Mücâdele 14
ve hum : ve onlar
-
58-Mücâdele 14
ya'lemûne : biliyorlar
-
58-Mücâdele 15
eadde : hazırladı
-
58-Mücâdele 15
lehum : onlara, onlar için
-
58-Mücâdele 15
azâben şedîden : şiddetli azap
-
58-Mücâdele 15
inne-hum : muhakkak onlar
-
58-Mücâdele 15
sâe : kötü oldu, kötü yaptı
-
58-Mücâdele 15
ya'melûne : yapıyorlar
-
58-Mücâdele 16
ittehazû : edindiler
-
58-Mücâdele 16
eymâne-hum : kendi yeminlerini
-
58-Mücâdele 16
cunneten : siper olarak, siper
-
58-Mücâdele 16
fe : artık, sonra, böylece
-
58-Mücâdele 16
sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
58-Mücâdele 16
fe : artık, sonra, böylece
-
58-Mücâdele 16
lehum : onlar için vardır
-
58-Mücâdele 17
len tugniye an : asla fayda vermez
-
58-Mücâdele 17
emvâlu-hum : onların malları
-
58-Mücâdele 17
ve lâ : ve olmaz, değil
-
58-Mücâdele 17
evlâdu-hum : onların çocukları
-
58-Mücâdele 17
şey'en : bir şey
-
58-Mücâdele 17
ulâike : işte onlar
-
58-Mücâdele 17
ashâbu en nâr : ateş halkı, ateş ehli
-
58-Mücâdele 17
hâlidûne : devamlı, ebediyyen kalacak olanlar
-
58-Mücâdele 18
yevme : gün
-
58-Mücâdele 18
yeb'asu-hum(u) : onları diriltecek
-
58-Mücâdele 18
cemîan : onların hepsi
-
58-Mücâdele 18
fe : o zaman
-
58-Mücâdele 18
yahlifûne : yemin ederler, edecekler
-
58-Mücâdele 18
lehu : ona
-
58-Mücâdele 18
kemâ : gibi
-
58-Mücâdele 18
yahlifûne : yemin ederler, edecekler
-
58-Mücâdele 18
lekum : size
-
58-Mücâdele 18
ve yahsebûne : ve hesap ederler, zannederler
-
58-Mücâdele 18
enne-hum : kendilerinin ..... olduğunu
-
58-Mücâdele 18
alâ şey'in : bir şey üzerinde
-
58-Mücâdele 18
e lâ : değil(ler) mi
-
58-Mücâdele 18
inne-hum : muhakkak onlar
-
58-Mücâdele 18
el kâzibûne : yalan söyleyenler, yalancılar
-
58-Mücâdele 19
istahveze : istilâ etti, kuşattı
-
58-Mücâdele 19
aleyhim(u) : onların üzerini, onları
-
58-Mücâdele 19
eş şeytânu : şeytan
-
58-Mücâdele 19
fe : o zaman, böylece
-
58-Mücâdele 19
ensâ-hum : unutturmuştur onlara
-
58-Mücâdele 19
zikre allâhi : Allah'ın zikrini
-
58-Mücâdele 19
ulâike : işte onlar
-
58-Mücâdele 19
eş şeytâni : şeytan
-
58-Mücâdele 19
e lâ : değil mi
-
58-Mücâdele 19
inne : muhakkak, gerçekten
-
58-Mücâdele 19
hizbe : hizip, grup, fırka, taraftar
-
58-Mücâdele 19
eş şeytâni : şeytan
-
58-Mücâdele 19
el hâsirûne : hüsrana uğrayanlar, hüsranda olanlar
-
58-Mücâdele 20
inne ellezîne : muhakkak onlar
-
58-Mücâdele 20
yuhâddûne : haddi aşarlar
-
58-Mücâdele 20
allâhe : Allah
-
58-Mücâdele 20
ve resûle-hû : ve onun resûlü
-
58-Mücâdele 20
ulâike : işte onlar
-
58-Mücâdele 20
el ezellîne : zillet
-
58-Mücâdele 21
ketebe : yazdı
-
58-Mücâdele 21
le : mutlaka
-
58-Mücâdele 21
aglibenne : ben gâlip geleceğim
-
58-Mücâdele 21
ene : ben
-
58-Mücâdele 21
ve rusulî : ve resûllerim
-
58-Mücâdele 21
inne : muhakkak
-
58-Mücâdele 21
allâhe : Allah
-
58-Mücâdele 22
lâ tecidu : bulamazsın
-
58-Mücâdele 22
kavmen : kavmi
-
58-Mücâdele 22
yu'minûne : îmân ederler
-
58-Mücâdele 22
ve el yevmi el âhiri : ve ahiret gününe (ölmeden evvel Allah'a ulaşmaya)
-
58-Mücâdele 22
yuvâddûne : muhabbet duyar, dostluk kurar
-
58-Mücâdele 22
men : kimse
-
58-Mücâdele 22
hâdde : haddi aştı, karşı geldi
-
58-Mücâdele 22
allâhe : Allah
-
58-Mücâdele 22
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
58-Mücâdele 22
ve lev : ve olsa, bile
-
58-Mücâdele 22
âbâe-hum : onların babaları
-
58-Mücâdele 22
ev : veya
-
58-Mücâdele 22
ebnâe-hum : onların oğulları
-
58-Mücâdele 22
ev : veya
-
58-Mücâdele 22
ihvâne-hum : onların kardeşleri
-
58-Mücâdele 22
ev : veya
-
58-Mücâdele 22
aşîrete-hum : onların aşiretten
-
58-Mücâdele 22
ulâike : işte onlar
-
58-Mücâdele 22
ketebe : yazdı
-
58-Mücâdele 22
el îmâne : îmân
-
58-Mücâdele 22
ve eyyede-hum : ve onları destekledi
-
58-Mücâdele 22
ve yudhilu-hum : ve dahil eder, dahil edecek
-
58-Mücâdele 22
cennâtin : cennetler
-
58-Mücâdele 22
tecrî : akar
-
58-Mücâdele 22
el enhâru : nehirler
-
58-Mücâdele 22
hâlidîne : kalacak olanlar
-
58-Mücâdele 22
radiye : razı oldu
-
58-Mücâdele 22
ve radû : ve razı oldular
-
58-Mücâdele 22
ulâike : işte onlar
-
58-Mücâdele 22
e lâ : değil mi
-
58-Mücâdele 22
inne : muhakkak, gerçekten
-
58-Mücâdele 22
hizbe allâhi : Allah'ın taraftarları
-
58-Mücâdele 22
hum(u) el muflihûne : onlar felâha erenler, kurtuluşa erenler
-
59-Haşr 1
sebbeha : tespih etti
-
59-Haşr 1
es semâvâti : semalarda, göklerde vardır
-
59-Haşr 1
ve mâ fî : ve ne varsa, var olan şey(ler), olanlar
-
59-Haşr 1
el ardi : arz, yeryüzü, yer
-
59-Haşr 1
ve huve : ve o
-
59-Haşr 1
el azîzu : azîz, üstün
-
59-Haşr 1
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
59-Haşr 2
huve : o
-
59-Haşr 2
ellezî ahrece : çıkaran
-
59-Haşr 2
ellezîne keferû : inkâr edenler
-
59-Haşr 2
min ehli el kitâbi : kitap ehlinden
-
59-Haşr 2
evveli : evvel, ilk, ilk defa
-
59-Haşr 2
el haşri : toplama, sürgün etme
-
59-Haşr 2
mâ zanentum : siz zannetmediniz
-
59-Haşr 2
en yahrucû : onların çıkmaları
-
59-Haşr 2
ve zannû : ve zannettiler, sandılar
-
59-Haşr 2
enne-hum : onların ..... olduğu
-
59-Haşr 2
fe : artık, sonra, böylece, oysa
-
59-Haşr 2
etâ-hum(u) : onlara geldi
-
59-Haşr 2
lem yahtesibû : hesaba katmadılar
-
59-Haşr 2
ve kazefe : ve attı, verdi
-
59-Haşr 2
er ru'be : korku
-
59-Haşr 2
yuhribûne : tahrip ediyorlar
-
59-Haşr 2
buyûte-hum : onların evleri, kendi evleri
-
59-Haşr 2
bi eydî-him : kendi elleri ile
-
59-Haşr 2
ve eydî : ve eller
-
59-Haşr 2
el mû'minîne : mü'minler
-
59-Haşr 2
fe : artık, sonra, böylece, oysa
-
59-Haşr 2
i'tebirû : ibret alın, ders alın
-
59-Haşr 2
ulî el ebsâri : basiret sahipleri
-
59-Haşr 3
ve lev lâ : ve eğer olmasaydı
-
59-Haşr 3
en ketebe : yazması
-
59-Haşr 3
aleyhim(u) : onların üzerine
-
59-Haşr 3
el celâe : sürgün
-
59-Haşr 3
le : elbette, mutlaka
-
59-Haşr 3
azzebe-hum : onları azaplandırırdı, azap ederdi
-
59-Haşr 3
fî ed dunyâ : dünyada
-
59-Haşr 3
ve : ve
-
59-Haşr 3
lehum : onlara, onlar için vardır
-
59-Haşr 3
fî el âhireti : ahirette
-
59-Haşr 3
azâbu en nâri : ateşin azabı
-
59-Haşr 4
zâlike : işte bu
-
59-Haşr 4
bi enne-hum : onların ..... olması sebebiyle
-
59-Haşr 4
allâhe : Allah
-
59-Haşr 4
ve resûle-hu : ve onun resûlüne
-
59-Haşr 4
ve men : ve kim
-
59-Haşr 4
yuşâkki allâhe : muhalefet ederse, ayrılık çıkarırsa
-
59-Haşr 4
fe : o zaman, o taktirde
-
59-Haşr 4
inne : muhakkak ki
-
59-Haşr 4
allâhe : Allah
-
59-Haşr 4
şedîdu : şiddetli
-
59-Haşr 4
el ikâbi : azap
-
59-Haşr 5
min lînetin : (iyi cins) hurma ağacından
-
59-Haşr 5
ev : veya
-
59-Haşr 5
terektumû-hâ : ondan terkettiğiniz, bıraktığınız
-
59-Haşr 5
kâimeten : kaim kılarak, dikili olarak
-
59-Haşr 5
fe : artık, böylece, ancak
-
59-Haşr 5
ve li : ve için
-
59-Haşr 5
yuhziye : perişan edilmeleri, perişan olmaları
-
59-Haşr 5
el fâsikîne : fasıklar
-
59-Haşr 6
ve mâ : ve şey
-
59-Haşr 6
efâe : fey verdi, savaşsız elde edilen ganimetten verdi
-
59-Haşr 6
resûli-hî : onun resûlü
-
59-Haşr 6
fe mâ evceftum : o zaman sürmediniz, koşturmadınız
-
59-Haşr 6
aleyhi : onun üzerine
-
59-Haşr 6
ve lâ : ve değil, olmadı
-
59-Haşr 6
ve lâkinne allâhe : ve lâkin, fakat Allah
-
59-Haşr 6
rusule-hu : onun resûlleri, kendi resûlleri
-
59-Haşr 6
men : kimse(ler)
-
59-Haşr 6
yeşâu : diler
-
59-Haşr 6
ve allâhu : ve Allah
-
59-Haşr 6
şey'in : şey
-
59-Haşr 7
efâe : fey verdi, savaşsız elde edilen ganimetten verdi
-
59-Haşr 7
alâ resûli-hî : resûlüne
-
59-Haşr 7
min ehli : ehlinden, halkından
-
59-Haşr 7
el kurâ : belde, şehir
-
59-Haşr 7
fe : artık, o zaman, o taktirde
-
59-Haşr 7
ve li er resûli : ve resûl için, resûlün
-
59-Haşr 7
ve li : ve için
-
59-Haşr 7
el kurbâ : yakınlığı olanlar, akrabalar
-
59-Haşr 7
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
59-Haşr 7
ve el mesâkîni : ve miskinler
-
59-Haşr 7
ve ibni es sebîli : ve yolcular
-
59-Haşr 7
key lâ yekûne : olmaması için
-
59-Haşr 7
dûleten : elden ele dolaşan mal, servet
-
59-Haşr 7
beyne : arasında
-
59-Haşr 7
el agniyâi : zenginler
-
59-Haşr 7
ve mâ : ve şey
-
59-Haşr 7
er resûlu : resûl
-
59-Haşr 7
fe : artık, o zaman, o taktirde
-
59-Haşr 7
ve mâ : ve şey
-
59-Haşr 7
nehâ-kum : sizi nehyetti
-
59-Haşr 7
fe : artık, o zaman, o taktirde
-
59-Haşr 7
intehû : vazgeçin
-
59-Haşr 7
ve ittekû : ve takva sahibi olun
-
59-Haşr 7
allâhe : Allah'a karşı
-
59-Haşr 7
inne : muhakkak
-
59-Haşr 7
allâhe : Allah
-
59-Haşr 7
şedîdu : şiddetli
-
59-Haşr 7
el ikâbi : azap, ceza
-
59-Haşr 8
el fukarâi : fakirler
-
59-Haşr 8
el muhâcirîne : hicret edenler
-
59-Haşr 8
ellezîne : onlar
-
59-Haşr 8
ve emvâli-him : ve mallarından
-
59-Haşr 8
yebtegûne : talep ederler, ararlar, isterler
-
59-Haşr 8
fadlen : fazl, hayır, lütuf
-
59-Haşr 8
ve ridvânen : ve rıza, gönül hoşluğu
-
59-Haşr 8
ve yansurûne : ve yardım ederler
-
59-Haşr 8
allâhe : Allah
-
59-Haşr 8
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
59-Haşr 8
ulâike : işte onlar
-
59-Haşr 8
hum(u) es sâdikûne : onlar sadık olanlar, sadıklar
-
59-Haşr 9
ve ellezîne : ve onlar
-
59-Haşr 9
tebevveû : konakladılar, mesken edindiler
-
59-Haşr 9
ed dâre : yurt
-
59-Haşr 9
ve el îmâne : ve îmân
-
59-Haşr 9
yuhibbûne : severler
-
59-Haşr 9
men : kimse(ler)
-
59-Haşr 9
hâcere : hicret edenler
-
59-Haşr 9
ileyhim : onlara, kendilerine
-
59-Haşr 9
ve lâ yecidûne : ve bulunmaz
-
59-Haşr 9
hâceten : hacet, ihtiyaç, rağbet
-
59-Haşr 9
ve yu'sirûne : ve tercih ederler, üstün tutarlar
-
59-Haşr 9
enfusi-him : kendi nefsleri, kendileri
-
59-Haşr 9
ve lev kâne : ve olsa bile
-
59-Haşr 9
ve men : ve kim
-
59-Haşr 9
nefsi-hî : onun nefsi, kendi nefsi
-
59-Haşr 9
fe ulâike : o taktirde işte onlar
-
59-Haşr 9
el muflihûne : felâha erenler, kurtuluşa erenler
-
59-Haşr 10
ve ellezîne : ve onlar
-
59-Haşr 10
yekûlûne : derler
-
59-Haşr 10
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
59-Haşr 10
lenâ : bizi
-
59-Haşr 10
ve : ve
-
59-Haşr 10
ellezîne : onlar
-
59-Haşr 10
sebekû-nâ : bizi geçtiler, bizden önce geçtiler
-
59-Haşr 10
bi el îmâni : îmân ile
-
59-Haşr 10
ve : ve
-
59-Haşr 10
lâ tec'al : kılma, yapma
-
59-Haşr 10
gıllen : kin
-
59-Haşr 10
li ellezîne : olanlara
-
59-Haşr 10
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
59-Haşr 10
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
59-Haşr 10
inne- ke : muhakkak ki sen
-
59-Haşr 11
e lem tere ilâ : (görmüyor musun) görmedin mi (bakmadın mı)
-
59-Haşr 11
ellezîne : onlar
-
59-Haşr 11
nâfekû : münafıklık ettiler, nifak çıkardılar
-
59-Haşr 11
yekûlûne : derler
-
59-Haşr 11
ellezîne : onlar
-
59-Haşr 11
keferû : inkâr ettiler
-
59-Haşr 11
min ehli : ehlinden
-
59-Haşr 11
el kitâbi : kitap
-
59-Haşr 11
le in : eğer gerçekten olursa
-
59-Haşr 11
le nahrucenne : mutlaka biz çıkarız
-
59-Haşr 11
mea-kum : sizinle beraber
-
59-Haşr 11
ve lâ nutîu : ve itaat etmeyiz
-
59-Haşr 11
ehaden : bir kişi, bir kimse
-
59-Haşr 11
ebeden : ebediyyen, hiçbir zaman
-
59-Haşr 11
ve in kûtiltum : ve eğer sizinle savaşırlarsa
-
59-Haşr 11
le : elbette, gerçekten, mutlaka
-
59-Haşr 11
nensure-enne-kum : mutlaka biz size yardım ederiz
-
59-Haşr 11
ve allâhu : ve Allah
-
59-Haşr 11
yeşhedu : şahadet eder, şahitlik eder
-
59-Haşr 11
inne-hum : muhakkak ki onlar, gerçekten onlar
-
59-Haşr 11
le : gerçekten, elbette
-
59-Haşr 11
kâzibûne : yalancılar
-
59-Haşr 12
le in : eğer gerçekten olursa
-
59-Haşr 12
lâ yahrucûne : çıkmazlar
-
59-Haşr 12
mea-hum : onlarla beraber
-
59-Haşr 12
ve le in kûtılû : ve eğer gerçekten savaşsalar
-
59-Haşr 12
lâ yansurûne-hum : onlara yardım etmezler
-
59-Haşr 12
ve le in : ve eğer gerçekten olursa, olsa bile
-
59-Haşr 12
le yuvellu-enne : mutlaka dönerler (savaştan dönüp kaçarlar)
-
59-Haşr 12
el edbâre : arkaları
-
59-Haşr 12
summe : sonra
-
59-Haşr 12
lâ yunsarûne : onlar yardım olunmazlar
-
59-Haşr 13
le : elbette, gerçekten
-
59-Haşr 13
entum : siz
-
59-Haşr 13
eşeddu : daha şiddetli
-
59-Haşr 13
rehbeten : korku bakımından
-
59-Haşr 13
zâlike : işte bu
-
59-Haşr 13
bi enne-hum : onların ..... olmaları sebebiyle
-
59-Haşr 13
lâ yefkahûne : fıkıh edemiyorlar
-
59-Haşr 14
lâ yukâtilûne-kum : sizinle savaşamazlar
-
59-Haşr 14
cemîan : toplu halde, toplu olarak
-
59-Haşr 14
fî kuren : beldelerde, şehirlerde
-
59-Haşr 14
muhassanetin : sağlamlaştırılmış, muhafaza altına alınmış, korunmuş
-
59-Haşr 14
ev : veya
-
59-Haşr 14
min verâi : arkasından
-
59-Haşr 14
be'su-hum : onların çarpışmaları
-
59-Haşr 14
beyne-hum : kendi aralarında
-
59-Haşr 14
şedîdun : şiddetli
-
59-Haşr 14
tahsebu-hum : sen onları sanırsın, zannedersin
-
59-Haşr 14
cemîan : toplu halde
-
59-Haşr 14
ve kulûbu-hum : ve onların kalpleri
-
59-Haşr 14
şettâ : parçalanmış, dağınık
-
59-Haşr 14
zâlike : işte bu
-
59-Haşr 14
bi enne-hum : onların ..... olmaları sebebiyle
-
59-Haşr 14
lâ ya'kılûne : akıl etmezler
-
59-Haşr 15
ke : gibi
-
59-Haşr 15
meseli : durumu, hal
-
59-Haşr 15
ellezîne : onlar
-
59-Haşr 15
karîben : yakın
-
59-Haşr 15
vebâle : vebal, günah, ağır sonuç
-
59-Haşr 15
emri-him : onların işleri
-
59-Haşr 15
ve : ve
-
59-Haşr 15
lehum : onlar için vardır
-
59-Haşr 15
elîmun : elîm, acıklı
-
59-Haşr 16
ke : gibi
-
59-Haşr 16
meseli : durum, hal
-
59-Haşr 16
eş şeytâni : şeytan
-
59-Haşr 16
kâle : dedi
-
59-Haşr 16
li el insâni : insana
-
59-Haşr 16
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
59-Haşr 16
kefere : inkâr etti
-
59-Haşr 16
kâle : dedi
-
59-Haşr 16
berîun : uzağım
-
59-Haşr 16
min-ke : senden
-
59-Haşr 16
ehâfu allâhe : Allah'tan korkarım
-
59-Haşr 16
rabbe : Rab
-
59-Haşr 16
el âlemîne : âlemlerin
-
59-Haşr 17
fe kâne : böylece oldu
-
59-Haşr 17
âkibete-humâ : onların akıbetleri
-
59-Haşr 17
enne-humâ : onların ikisinin olduğu, olması
-
59-Haşr 17
fî en nâri : ateşin içinde
-
59-Haşr 17
hâlideyni : (ikisi) devamlı kalacak olanlar
-
59-Haşr 17
ve zâlike : ve işte bu
-
59-Haşr 17
cezâû : ceza
-
59-Haşr 17
ez zâlimîne : zalimler
-
59-Haşr 18
yâ eyyuhâ : ey
-
59-Haşr 18
ellezîne : onlar
-
59-Haşr 18
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
59-Haşr 18
ittekû : takva sahibi olun
-
59-Haşr 18
allâhe : Allah
-
59-Haşr 18
ve li tenzur : ve baksın, görsün
-
59-Haşr 18
nefsun : nefs, kişi, kimse
-
59-Haşr 18
kaddemet : takdim etti
-
59-Haşr 18
ve ittekû : ve takva sahibi olun
-
59-Haşr 18
allâhe : Allah
-
59-Haşr 18
inne : muhakkak ki
-
59-Haşr 18
allâhe : Allah
-
59-Haşr 18
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
59-Haşr 19
ve lâ tekûnû : ve olmayın
-
59-Haşr 19
ke ellezîne : o kimseler gibi, onlar gibi
-
59-Haşr 19
nesû : unuttular
-
59-Haşr 19
allâhe : Allah
-
59-Haşr 19
fe : böylece
-
59-Haşr 19
ensâ-hum : onlara unutturdu
-
59-Haşr 19
enfuse-hum : onların nefslerini, kendi nefslerini, kendilerini
-
59-Haşr 19
ulâike : işte onlar
-
59-Haşr 19
el fâsikûne : fasıklar, fasık olanlar
-
59-Haşr 20
lâ yestevî : müsavi olmaz, bir olmaz, eşit olmaz
-
59-Haşr 20
en nâri : ateş
-
59-Haşr 20
ve ashâbu : ve halk
-
59-Haşr 20
el cenneti : cennet
-
59-Haşr 20
el cenneti : cennet
-
59-Haşr 20
el fâizûne : kurtuluşa erenler
-
59-Haşr 21
lev : eğer
-
59-Haşr 21
enzelnâ : biz indirdik
-
59-Haşr 21
el kur'âne : Kur'ân
-
59-Haşr 21
cebelin : dağ
-
59-Haşr 21
le raeyte-hu : mutlaka onu gördün
-
59-Haşr 21
mutesaddian : parçalanmış, parça parça olmuş
-
59-Haşr 21
min haşyeti allâhi : Allah'ın korkusundan
-
59-Haşr 21
ve tilke : ve bu
-
59-Haşr 21
el emsâlu : misaller, örnekler
-
59-Haşr 21
nadribu-hâ \n(darbu mesel) : onu vurguluyoruz, örnek veriyoruz \n: (bir şeyi örnek vermek)
-
59-Haşr 21
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
59-Haşr 21
lealle-hum : umulur ki onlar
-
59-Haşr 21
yetefekkerûne : tefekkür ederler, düşünürler
-
59-Haşr 22
huve allâhu ellezî : O Allah ki
-
59-Haşr 22
ilâhe : ilâh
-
59-Haşr 22
huve : o
-
59-Haşr 22
el gaybi : gayb, görünmeyen
-
59-Haşr 22
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
59-Haşr 22
huve : o
-
59-Haşr 22
er rahmânu : rahmân, rahmân olan
-
59-Haşr 22
er rahîmu : rahîm olan, rahmet nuru gönderen
-
59-Haşr 23
huve allâhu ellezî : O Allah ki
-
59-Haşr 23
ilâhe : ilâh
-
59-Haşr 23
huve : o
-
59-Haşr 23
el meliku : hükümran olan
-
59-Haşr 23
el kuddûsu : mukaddes olan
-
59-Haşr 23
es selâmu : selâmete erdiren
-
59-Haşr 23
el mû'minu : mü'min, emin olunan, emniyet veren, îmân edilen
-
59-Haşr 23
el muheyminu : koruyup gözeten
-
59-Haşr 23
el azîzu : azîz olan, yüce olan
-
59-Haşr 23
el cebbâru : cebreden, zorla yaptıran
-
59-Haşr 23
el mutekebbiru : pek büyük olan
-
59-Haşr 23
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, noksan sıfatlardan münezzehtir (uzaktır)
-
59-Haşr 23
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
59-Haşr 24
huve allâhu : O Allah ki
-
59-Haşr 24
el hâliku : yaratan
-
59-Haşr 24
el bâriû : yokken var eden
-
59-Haşr 24
el musavviru : tasvir eden, şekil ve suret veren
-
59-Haşr 24
lehu : onun, onu
-
59-Haşr 24
el esmâu el husnâ : güzel isimler
-
59-Haşr 24
yusebbihu : tespih ederler
-
59-Haşr 24
lehu : onun, onu
-
59-Haşr 24
fî es semâvâti : semalarda, göklerde var olan, bulunan
-
59-Haşr 24
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
59-Haşr 24
ve huve : ve o
-
59-Haşr 24
el azîzu : azîz olan, yüce olan
-
59-Haşr 24
el hakîmu : hakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi
-
6-En'âm 1
el hamdu : hamd
-
6-En'âm 1
ellezî : ki o
-
6-En'âm 1
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 1
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
6-En'âm 1
ve ceale : ve kıldı, yaptı, var etti
-
6-En'âm 1
ez zulumâti : zulmetler, karanlıklar
-
6-En'âm 1
ve en nûra : ve nur
-
6-En'âm 1
summe : sonra
-
6-En'âm 1
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler, kâfirler
-
6-En'âm 1
ya'dilûne : adil, eş, denk tutuyorlar
-
6-En'âm 2
huve ellezî : O'dur, O ki
-
6-En'âm 2
summe : sonra
-
6-En'âm 2
ecelen : bir ecel, zaman dilimi, vade
-
6-En'âm 2
ve ecelun : ve ecel
-
6-En'âm 2
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
6-En'âm 2
ınde-hu : O'nun katında, yanında
-
6-En'âm 2
summe : sonra
-
6-En'âm 2
entum : siz
-
6-En'âm 2
temterûne : şüphe ediyorsunuz
-
6-En'âm 3
ve huve allâhu : ve O Allah, O Allah
-
6-En'âm 3
fî es semâvâti : göklerde
-
6-En'âm 3
ve fî el ardı : ve arzda, yeryüzünde
-
6-En'âm 3
ya'lemu : bilir
-
6-En'âm 3
ve cehre-kum : ve açıkladığınızı
-
6-En'âm 3
ve ya'lemu : ve bilir
-
6-En'âm 3
mâ teksibûne : kazanacağınız şeyi
-
6-En'âm 4
ve mâ te'tî-him : ve onlara gelmez (gelmemiştir)
-
6-En'âm 4
min âyetin : bir âyet, mucize
-
6-En'âm 4
mu'rıdîne : yüz çeviren kimseler
-
6-En'âm 5
fe kad kezzebû : böylece yalanlamışlardı
-
6-En'âm 5
bi el hakkı : hakkı, gerçeği
-
6-En'âm 5
lemmâ câe-hum : onlara geldiği zaman
-
6-En'âm 5
fe sevfe : artık, fakat pek yakında
-
6-En'âm 5
ye'tî-him : onlara gelecek
-
6-En'âm 5
enbâû : haberler
-
6-En'âm 5
yestehziûne : alay ediyorlar
-
6-En'âm 6
e lem yerev : görmüyorlar mı
-
6-En'âm 6
kem ehleknâ : nice, kaç tane helâk ettik
-
6-En'âm 6
mekkennâ-hum : onları yerleştirdik
-
6-En'âm 6
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
6-En'âm 6
mâ lem numekkin : yerleştirmediğimiz bir şekilde
-
6-En'âm 6
lekum : sizi
-
6-En'âm 6
ve erselnâ : ve gönderdik
-
6-En'âm 6
es semâe : semâ, gökyüzü
-
6-En'âm 6
aleyhim : onlara
-
6-En'âm 6
midrâren : bol yağmurlu olarak
-
6-En'âm 6
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık, var ettik
-
6-En'âm 6
el enhâre : nehirler
-
6-En'âm 6
tecrî : akar
-
6-En'âm 6
fe ehleknâ-hum : fakat onları helâk ettik
-
6-En'âm 6
ve enşe'nâ : ve inşa ettik, yarattık
-
6-En'âm 6
karnen âharîne : başka, diğer nesiller
-
6-En'âm 7
ve lev nezzelnâ : ve eğer indirseydik
-
6-En'âm 7
aleyke kitâben : sana yazılı olarak, kitap olarak
-
6-En'âm 7
fe le mesûhu : böylece ona gerçekten deyseler (dokunsalar)
-
6-En'âm 7
bi eydî-him : elleri ile
-
6-En'âm 7
le kâle : mutlaka dedi (derdi)
-
6-En'âm 7
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfir olan kimseler
-
6-En'âm 8
ve kâlû : ve dediler
-
6-En'âm 8
lev lâ : olmaz mı
-
6-En'âm 8
unzile : indirildi
-
6-En'âm 8
aleyhi : ona
-
6-En'âm 8
melekun : bir melek
-
6-En'âm 8
ve lev enzelnâ : ve şâyet biz indirseydik
-
6-En'âm 8
meleken : bir melek
-
6-En'âm 8
le kudıye : mutlaka yerine getirilirdi, bitirilirdi
-
6-En'âm 8
el emru : emir, iş
-
6-En'âm 8
summe : sonra
-
6-En'âm 8
lâ yunzarûne : inzar edilmez, bekletilmez, mühlet verilmez
-
6-En'âm 9
ve lev cealnâ-hu : ve onu var etseydik, yapsaydık
-
6-En'âm 9
meleken : bir melek olarak, bir melek
-
6-En'âm 9
le cealnâ-hu : mutlaka onu yapardık
-
6-En'âm 9
raculen : bir erkek şeklinde, suretinde
-
6-En'âm 9
ve le lebesnâ : ve mutlaka şüphe ettirirdik
-
6-En'âm 9
aleyhim : onlara
-
6-En'âm 9
mâ yelbisûne : şüphe ettikleri şey
-
6-En'âm 10
ve lekad : ve andolsun
-
6-En'âm 10
istuhzie : alay edildi
-
6-En'âm 10
min kabli-ke : senden önce
-
6-En'âm 10
fe hâka : böylece kuşattı
-
6-En'âm 10
bi ellezîne : o kimseleri, onları
-
6-En'âm 10
sehırû : alay ettiler
-
6-En'âm 10
yestehziûne : alay ediyorlar
-
6-En'âm 11
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
6-En'âm 11
summe unzurû : sonra bakın (görün)
-
6-En'âm 11
keyfe kâne : nasıl oldu
-
6-En'âm 11
âkıbetu : sonu
-
6-En'âm 11
el mukezzibîne : tekzip eden, yalanlayan kimseler
-
6-En'âm 12
li men : kimin
-
6-En'âm 12
mâ fî es semâvâti : semâlarda, göklerde, olan şey(ler)
-
6-En'âm 12
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
6-En'âm 12
ketebe : yazdı
-
6-En'âm 12
alâ nefsi-hi : kendi nefsi üzerine, kendi üzerine
-
6-En'âm 12
er rahmete : rahmet
-
6-En'âm 12
le yecmea- enne-kum : sizi mutlaka toplayacak
-
6-En'âm 12
ilâ yevmi : güne
-
6-En'âm 12
el kıyâmeti : kıyâmet
-
6-En'âm 12
lâ reybe fî- hi : onda şüphe yok
-
6-En'âm 12
ellezîne : o kimseler, onlar
-
6-En'âm 12
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
6-En'âm 12
fe hum : işte onlar
-
6-En'âm 12
lâ yu'minûne : mü'min değildirler
-
6-En'âm 13
ve lehu : ve onun
-
6-En'âm 13
mâ sekene : bulunan şey(ler)
-
6-En'âm 13
fî el leyli : gecede
-
6-En'âm 13
ve en nehâri : ve gündüz
-
6-En'âm 13
ve huve : ve O
-
6-En'âm 13
es semîu : en iyi işiten
-
6-En'âm 13
el alîmu : en iyi bilen
-
6-En'âm 14
e gayra : ...başka mı?
-
6-En'âm 14
ettehızu : edinirim
-
6-En'âm 14
veliyyen : velî, dost
-
6-En'âm 14
es semâvâti : semâlar, gök katları
-
6-En'âm 14
ve el ardı : ve arz yeryüzü
-
6-En'âm 14
ve huve : ve O
-
6-En'âm 14
ve lâ yut'amu : ve yedirilmez, doyurulmaz
-
6-En'âm 14
en ekûne : olmak
-
6-En'âm 14
evvele : ilk
-
6-En'âm 14
men esleme : teslim olan kimse
-
6-En'âm 14
ve lâ tekûne enne : ve olmamak
-
6-En'âm 14
el muşrikîne : müşrikler
-
6-En'âm 15
ehâfu : korkarım
-
6-En'âm 15
azâbe : azap
-
6-En'âm 15
yevmin : gün
-
6-En'âm 16
men : kim
-
6-En'âm 16
yevme izin : o gün, izin günü
-
6-En'âm 16
fe kad : o taktirde (o zaman) olmuştur
-
6-En'âm 16
rahıme-hu : ona rahmet etti
-
6-En'âm 16
ve zâlike : ve işte bu
-
6-En'âm 16
el fevzu : fevz, kurtuluş
-
6-En'âm 16
el mubînu : apaçık, açıkça
-
6-En'âm 17
ve in : ve eğer, ...ise, ...olsa
-
6-En'âm 17
yemses-ke : sana dokundurur
-
6-En'âm 17
fe lâ kâşife lehu : o taktirde onu açacak, giderecek yoktur
-
6-En'âm 17
illâ huve : ondan başka
-
6-En'âm 17
ve in : ve eğer
-
6-En'âm 17
yemses-ke : sana dokundurur
-
6-En'âm 17
fe huve : işte o
-
6-En'âm 17
alâ kulli şey'in : herşeye
-
6-En'âm 18
ve huve : ve O
-
6-En'âm 18
el kâhiru : kahhar, kahredici, yegâne gâlip
-
6-En'âm 18
fevka : üstünde
-
6-En'âm 18
ve huve : ve o
-
6-En'âm 18
el hakîmu : hakimdir, hükmün ve hikmet sahibidir
-
6-En'âm 18
el habîru : haberdar olan
-
6-En'âm 19
eyyu şey'in : hangi şey
-
6-En'âm 19
ekberu : en büyük, daha büyük
-
6-En'âm 19
şehâdeten : şahit olarak
-
6-En'âm 19
allâhu şehîdun : Allah şahittir
-
6-En'âm 19
beynî : benim aram
-
6-En'âm 19
ve beyne-kum : ve sizin aranız
-
6-En'âm 19
ve ûhiye : ve vahyolundu
-
6-En'âm 19
ileyye : bana
-
6-En'âm 19
hâzâ el kur'ânu : bu Kur'ân
-
6-En'âm 19
li unzire-kum : sizi uyarmam için
-
6-En'âm 19
ve men belaga : ve kim erişti, ulaştı
-
6-En'âm 19
e inne-kum : siz muhakkak .....mısınız?
-
6-En'âm 19
le teşhedûne : gerçekten şahitlik ediyorsunuz
-
6-En'âm 19
enne mea : beraber olduğuna
-
6-En'âm 19
âliheten uhrâ : başka ilâhlar
-
6-En'âm 19
kul lâ eşhedu : de, söyle ben şahitlik yapmam
-
6-En'âm 19
kul innemâ : de, söyle sadece
-
6-En'âm 19
huve ilâhun : o ilâhtır
-
6-En'âm 19
ve inne-nî : ve muhakkak ki ben
-
6-En'âm 19
berîun : berî, uzak
-
6-En'âm 19
tuşrikûne : siz şirk (ortak) koşuyorsunuz
-
6-En'âm 20
ellezîne : o kimseler, onlar
-
6-En'âm 20
âteynâ-hum : onlara verdik
-
6-En'âm 20
el kitâbe : kitap
-
6-En'âm 20
ya'rifûne-hu : ona ariftirler, onu tanırlar
-
6-En'âm 20
kemâ ya'rifûne : ...gibi tanırlar
-
6-En'âm 20
ebnâe-hum : kendi oğulları
-
6-En'âm 20
ellezîne : o kimseler, onlar
-
6-En'âm 20
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
6-En'âm 20
ve fe hum : ve artık onlar
-
6-En'âm 20
lâ yu'minûne : iman etmezler
-
6-En'âm 21
ve men : ve kim (ler)
-
6-En'âm 21
azlemu : daha zalim
-
6-En'âm 21
mimmen (min men) : kimse(ler)den
-
6-En'âm 21
ifterâ : iftira etti
-
6-En'âm 21
keziben : yalan olarak, yalanla
-
6-En'âm 21
ev kezzebe : veya yalanladı
-
6-En'âm 21
inne-hu : muhakkak ki o
-
6-En'âm 21
ez zâlimûne : zâlimler
-
6-En'âm 22
ve yevme : ve o gün
-
6-En'âm 22
cemîan : hepsini
-
6-En'âm 22
summe : sonra
-
6-En'âm 22
nekûlu : diyeceğiz
-
6-En'âm 22
li ellezîne : o kimselere, onlara
-
6-En'âm 22
eşrakû : şirk koştular, ortak koştular
-
6-En'âm 22
eyne şurekâu-kum : sizin ortaklarınız nerede
-
6-En'âm 22
ellezîne : o kimseler
-
6-En'âm 22
tez'umûne : zanda bulunuyorsunuz
-
6-En'âm 23
summe : sonra
-
6-En'âm 23
lem tekun : olmadı, olmayacak
-
6-En'âm 23
fitnetu-hum : onların fitnesi
-
6-En'âm 23
illâ en kâlû : demekten başka
-
6-En'âm 23
vallâhi (ve allâhi) : vallahi, Allah'a yemin olsun
-
6-En'âm 23
muşrikîne : müşrikler, şirk koşanlar
-
6-En'âm 24
keyfe : nasıl
-
6-En'âm 24
kezebû : yalan söylediler
-
6-En'âm 24
alâ enfusi-him : nefslerine, kendilerine karşı
-
6-En'âm 24
ve dalle : ve saptı, uzaklaştı, gitti
-
6-En'âm 24
yefterûne : iftira ediyorlar
-
6-En'âm 25
ve min-hum : ve onlardan
-
6-En'âm 25
men : kim(ler)
-
6-En'âm 25
yestemiu : dînler, işitir
-
6-En'âm 25
ileyke : seni
-
6-En'âm 25
ve cealnâ : ve yaptık, koyduk
-
6-En'âm 25
ekinneten : ekinnet, fıkıh etmeyi engelleyen bir sistem
-
6-En'âm 25
en yefkahû-hu : onu fıkıh etmeleri, anlamalarına (karşı)
-
6-En'âm 25
ve fî âzâni-him : ve onların kulaklarında vardır
-
6-En'âm 25
ve in yerev : ve eğer görseler
-
6-En'âm 25
kulle âyetin : bütün âyetleri
-
6-En'âm 25
hattâ izâ câu-ke : hatta sana geldikleri zaman
-
6-En'âm 25
yucâdilûne-ke : seninle mücâdele ederler, tartışırlar
-
6-En'âm 25
yekûlu : derler
-
6-En'âm 25
ellezîne keferû : kâfir olan kimseler
-
6-En'âm 25
esâtîru : satırlar, eskilerin yazdığı şeyler, masallar
-
6-En'âm 25
el evvelîne : evvelkiler, öncekiler
-
6-En'âm 26
ve hum : ve onlar
-
6-En'âm 26
yenhevne : nehyederler, yasaklar, men ederler
-
6-En'âm 26
ve yen'evne : ve uzak dururlar (yüz çevirirler)
-
6-En'âm 26
ve in yuhlikûne : ve eğer helâk ederlerse
-
6-En'âm 26
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
6-En'âm 26
ve mâ yeş'urûne : ve farkında olmazlar (şuurunda değiller)
-
6-En'âm 27
ve lev terâ : ve görsen (görseydin)
-
6-En'âm 27
alâ en nâri : ateşin üzerinde
-
6-En'âm 27
fe kâlû : o zaman dediler
-
6-En'âm 27
yâ leyte-nâ : keşke biz olsaydık
-
6-En'âm 27
nureddu : geri çevriliriz, döndürülürüz
-
6-En'âm 27
ve lâ nukezzibe : ve yalanlamayız
-
6-En'âm 27
ve nekûne : ve biz oluruz
-
6-En'âm 27
el mu'minîne : mü'minler
-
6-En'âm 28
bel : hayır
-
6-En'âm 28
bedâ lehum : onlara açıklandı
-
6-En'âm 28
yuhfûne : gizliyorlar
-
6-En'âm 28
ve lev ruddû : ve şâyet reddedilseler, geri döndürülseler
-
6-En'âm 28
le âdû : mutlaka geri dönerler
-
6-En'âm 28
ve inne-hum : ve muhakkak onlar
-
6-En'âm 28
le kâzibûne : elbette, gerçekten yalancılar
-
6-En'âm 29
ve kâlû : ve dediler
-
6-En'âm 29
in hiye : o ancak
-
6-En'âm 29
ed dunyâ : dünya
-
6-En'âm 29
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
6-En'âm 29
bi meb'ûsîne : beas edilecek (diriltilecek) olanlar
-
6-En'âm 30
ve lev terâ : ve görsen (görseydin)
-
6-En'âm 30
kâle : dedi, buyurdu
-
6-En'âm 30
e leyse hâzâ : bu değil mi
-
6-En'âm 30
bi el hakkı : gerçek, hak
-
6-En'âm 30
kâlû belâ : dediler, evet, doğrudur
-
6-En'âm 30
ve rabbi-nâ : Rabbimize andolsun
-
6-En'âm 30
kâle : dedi
-
6-En'âm 30
fe zûkû : o halde tadın
-
6-En'âm 30
el azâbe : azap
-
6-En'âm 30
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
6-En'âm 31
kad hasire : hüsrana düştüler
-
6-En'âm 31
ellezîne : o kimseler
-
6-En'âm 31
kezzebû : yalanladılar
-
6-En'âm 31
izâ câet-hum : onlara geldiği zaman
-
6-En'âm 31
es sâatu : o saat, o vakit
-
6-En'âm 31
bagteten : aniden, ansızın
-
6-En'âm 31
yâ hasrete-nâ : bize yazıklar olsun
-
6-En'âm 31
ve hum : ve onlar
-
6-En'âm 31
yahmilûne : taşırlar
-
6-En'âm 31
evzâre-hum : (onların) yükleri, (kendi ağırlıkları, günahları)
-
6-En'âm 31
e lâ sâe : ne kötü değil mi
-
6-En'âm 31
mâ yezirûne : yüklendikleri şey
-
6-En'âm 32
ve mâ : ve değil
-
6-En'âm 32
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
6-En'âm 32
leibun : bir oyun
-
6-En'âm 32
ve lehvun : ve bir oyalanma, bir eğlenme
-
6-En'âm 32
ve le : ve elbette
-
6-En'âm 32
ed dâru el âhiretu : ahiret diyarı, ahiret yurdu
-
6-En'âm 32
li ellezîne : o kimseler için
-
6-En'âm 32
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
6-En'âm 32
e fe lâ ta'kılûne : hâlâ akıl etmez misiniz
-
6-En'âm 33
kad na'lemu : biliyorduk
-
6-En'âm 33
inne-hu : mutlaka o
-
6-En'âm 33
le yahzunu-ke : elbette seni üzüyor, mahzun ediyor
-
6-En'âm 33
ellezî yekûlûne : onların söyledikleri
-
6-En'âm 33
fe inne- hum : fakat, muhakkak ki onlar
-
6-En'âm 33
lâ yukezzibûne-ke : seni yalanlamıyorlar
-
6-En'âm 33
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
6-En'âm 33
ez zâlimîne : zâlimler
-
6-En'âm 33
yechadûne : cihad ediyorlar
-
6-En'âm 34
ve lekad : ve andolsun
-
6-En'âm 34
kuzzibet : yalanlandı
-
6-En'âm 34
min kabli-ke : senden önce
-
6-En'âm 34
fe saberû : fakat, o zaman, sabrettiler
-
6-En'âm 34
ve ûzû : ve eziyet edildiler, eziyete uğradılar
-
6-En'âm 34
etâ-hum : onlara geldi
-
6-En'âm 34
ve lâ mubeddile : ve değiştirecek kimse yoktur
-
6-En'âm 34
li kelimâti : kelimeleri
-
6-En'âm 34
ve lekad : ve andolsun
-
6-En'âm 34
câe-ke : sana geldi
-
6-En'âm 34
min nebei : haberinden (haberlerinden)
-
6-En'âm 34
el murselîne : murseller, elçiler, gönderilmiş resûller
-
6-En'âm 35
ve in kâne : ve eğer oldu ise
-
6-En'âm 35
kebure : zor, ağır geldi
-
6-En'âm 35
aleyke : sana
-
6-En'âm 35
fe inisteta'te : o taktirde gücün yeterse
-
6-En'âm 35
en tebtegıye : istemeye, aramaya
-
6-En'âm 35
nefekan : bir tünel
-
6-En'âm 35
fî el ardı : yerin içine
-
6-En'âm 35
ev sullemen : veya bir merdiven
-
6-En'âm 35
fî es semâi : semâya, gökyüzüne
-
6-En'âm 35
fe te'tiye-hum bi : böylece, o zaman onlara getir
-
6-En'âm 35
âyetin : bir âyet, mucize
-
6-En'âm 35
ve lev şâe : ve şâyet dilerse, dileseydi
-
6-En'âm 35
le cemea-hum : elbette onları toplar
-
6-En'âm 35
alâ el hudâ : hidayet üzere
-
6-En'âm 35
fe lâ tekûnenne : artık sakın olma
-
6-En'âm 35
min el câhilîne : cahillerden
-
6-En'âm 36
innemâ : ancak, sadece
-
6-En'âm 36
yestecîbu : icabet eder
-
6-En'âm 36
ellezîne : o kimseler ki, onlar, ...olanlar
-
6-En'âm 36
yesmeûne : işitirler
-
6-En'âm 36
ve el mevtâ : ve ölüler
-
6-En'âm 36
yeb'asu-hum : onları diriltir
-
6-En'âm 36
summe : sonra
-
6-En'âm 36
ileyhi : O'na
-
6-En'âm 36
yurceûne : döndürülecekler, döndürülürler
-
6-En'âm 37
ve kâlû : ve dediler
-
6-En'âm 37
lev lâ : olsaydı, olmaz mı
-
6-En'âm 37
nuzzile : indirildi
-
6-En'âm 37
aleyhi : ona
-
6-En'âm 37
âyetun : bir âyet, mucize
-
6-En'âm 37
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
6-En'âm 37
alâ en yunezzile : indirmeye
-
6-En'âm 37
âyeten : bir âyet, bir mucize
-
6-En'âm 37
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
6-En'âm 37
eksere-hum : onların çoğu
-
6-En'âm 37
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
6-En'âm 38
ve mâ : ve değil
-
6-En'âm 38
min dâbbetin : yürüyen hayvandan
-
6-En'âm 38
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
6-En'âm 38
ve lâ tâirin : ve kuş yoktur
-
6-En'âm 38
bi cenâhayhi : iki kanadı ile
-
6-En'âm 38
illâ umemun : ümmet olmasın
-
6-En'âm 38
emsâlu-kum : sizin gibi
-
6-En'âm 38
fî el kitâbi : Kitap'ta
-
6-En'âm 38
min şey'in : bir şeyi (bir şeyden)
-
6-En'âm 38
summe : sonra
-
6-En'âm 38
yuhşerûne : haşrolunacaklar, huzurunda toplanacaklar
-
6-En'âm 39
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar, ...olanlar
-
6-En'âm 39
kezzebû : yalanladılar
-
6-En'âm 39
ve bukmun : ve dilsizdir
-
6-En'âm 39
fî ez zulumâti : karanlıklar içinde
-
6-En'âm 39
men yeşâi : kim(i) dilerse
-
6-En'âm 39
ve men : ve kim(i)
-
6-En'âm 39
yeşe' : dilerse
-
6-En'âm 39
yec'al-hu : onu kılar, yapar
-
6-En'âm 40
e raeyte-kum : siz (herbiriniz) kendinizi gördünüz mü? Sen sizi, (halinizi) gördün mü? (aczinizi anladın mı)
-
6-En'âm 40
in etâ-kum : eğer size gelse
-
6-En'âm 40
ev etet-kum : veya size gelse
-
6-En'âm 40
es sâatu : o saat
-
6-En'âm 40
e gayre allâhi : Allah'tan başkasına mı
-
6-En'âm 40
ted'ûne : dua edersiniz, yalvarırsınız
-
6-En'âm 40
sâdıkîne : sadıklar, doğru söyleyenler
-
6-En'âm 41
bel : hayır (bilâkis)
-
6-En'âm 41
ted'ûne : dua edersiniz, yalvarırsınız
-
6-En'âm 41
fe yekşifu : artık, o giderir (açar)
-
6-En'âm 41
mâ ted'ûne : dua ettiğiniz şey
-
6-En'âm 41
ileyhi : ona
-
6-En'âm 41
in şâe : eğer dilerse
-
6-En'âm 41
ve tensevne : ve unutursunuz
-
6-En'âm 41
mâ tuşrikûne : şirk (ortak) koştuğunuz şeyler
-
6-En'âm 42
ve lekad : ve andolsun
-
6-En'âm 42
erselnâ : Biz gönderdik
-
6-En'âm 42
ilâ umemin : ümmetlere
-
6-En'âm 42
min kabli-ke : senden önce
-
6-En'âm 42
fe ehaznâ-hum : o zaman Biz onları yakaladık, uğrattık
-
6-En'âm 42
bi el be'sâi : azap, fakirliğe, sıkıntıya
-
6-En'âm 42
ve ed darrâi : ve zarar, darlık
-
6-En'âm 42
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
6-En'âm 42
yetedarraûne : yalvarırlar, talepte bulunurlar
-
6-En'âm 43
fe lev lâ : böylece olmaz mıydı
-
6-En'âm 43
iz câe-hum : onlara geldiği zaman
-
6-En'âm 43
be'su-nâ : azâbımız, darlığımız, sıkıntımız
-
6-En'âm 43
tedarraû : yalvarıp yakarırsınız
-
6-En'âm 43
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
6-En'âm 43
kaset : katılaştı, kasiyet bağladı
-
6-En'âm 43
ve zeyyene : ve süsledi, güzel gösterdi
-
6-En'âm 43
lehum : onlara
-
6-En'âm 43
eş şeytânu : şeytan
-
6-En'âm 43
ya'melûne : yapıyorlar
-
6-En'âm 44
fe lemmâ : fakat ..... olduğu zaman
-
6-En'âm 44
nesû : unuttular
-
6-En'âm 44
fetahnâ : biz açtık
-
6-En'âm 44
aleyhim : onlara
-
6-En'âm 44
ebvâbe : kapılar
-
6-En'âm 44
kulli şey'in : herşey
-
6-En'âm 44
izâ ferihû : ferahladıkları zaman, ferahlayınca, sevinince
-
6-En'âm 44
ehaznâ-hum : onları yakaladık (aldık)
-
6-En'âm 44
bagteten : ansızın, aniden
-
6-En'âm 44
fe izâ-hum : artık, o zaman onlar
-
6-En'âm 44
mublisûne : ümitlerini kesen kimseler oldular, ümitlerini kestiler
-
6-En'âm 45
fe kutia : böylece kesildi, kurutuldu
-
6-En'âm 45
el kavmi : kavim, topluluk
-
6-En'âm 45
ellezîne : onlar ki
-
6-En'âm 45
zalemû : zulmettiler
-
6-En'âm 45
ve el hamdu : ve hamd
-
6-En'âm 45
el âlemîne : âlemler
-
6-En'âm 46
e raeytum : gördünüz mü, (aczinizi) anladınız mı?
-
6-En'âm 46
in ehaze : eğer alsa
-
6-En'âm 46
sem'a-kum : sizin işitme hassanızı
-
6-En'âm 46
ve ebsâra-kum : ve sizin görme hassanızı
-
6-En'âm 46
ve hateme : ve mühürledi
-
6-En'âm 46
men : kim, hangi
-
6-En'âm 46
ye'tî-kum bi-hî : onu size getirir
-
6-En'âm 46
keyfe : nasıl
-
6-En'âm 46
el âyâti : âyetler
-
6-En'âm 46
summe hum : sonra onlar
-
6-En'âm 46
yasdifûne : yüz çeviriyorlar
-
6-En'âm 47
e raeyte-kum : siz (herbiriniz) kendinizi gördünüz mü, sen sizi (halinizi) gördün mü? (aczinizi anladın mı?)
-
6-En'âm 47
in etâ-kum : eğer size gelse
-
6-En'âm 47
bagteten : ansızın, aniden
-
6-En'âm 47
ev cehreten : veya açıkça
-
6-En'âm 47
hel : ...mı?
-
6-En'âm 47
yuhleku : helâk edilir
-
6-En'âm 47
illâ el kavmu : kavimden başkası
-
6-En'âm 47
ez zâlimûne : zâlimler
-
6-En'âm 48
ve mâ nursilu : ve göndermeyiz
-
6-En'âm 48
el murselîne : elçiler, resûller, gönderilen kişiler
-
6-En'âm 48
illâ mubeşşirîne : müjdeleyiciler olmaktan başka
-
6-En'âm 48
ve munzirîne : ve uyaran kişiler, uyarıcılar
-
6-En'âm 48
fe men âmene : artık kim îmân etti, âmenû oldu (resulün Allah'a davetine uydu)
-
6-En'âm 48
ve asleha : ve ıslâh oldu (nefs tezkiyesi yaptı)
-
6-En'âm 48
fe lâ havfun : artık korku yoktur
-
6-En'âm 48
aleyhim : onlara
-
6-En'âm 48
ve lâ hum : ve onlar olmazlar
-
6-En'âm 48
yahzenûne : mahzun olurlar
-
6-En'âm 49
ve ellezîne : ve o kimseler, ...olanlar
-
6-En'âm 49
kezzebû : yalanladılar
-
6-En'âm 49
yemessu-hum : onlara dokunacak
-
6-En'âm 49
el azâbu : azap
-
6-En'âm 49
yefsukûne : fâsıklar, fıskta olanlar
-
6-En'âm 50
lâ ekûlu lekum : size demiyorum, söylemiyorum
-
6-En'âm 50
ve lâ a'lemu : ve ben bilmiyorum
-
6-En'âm 50
el gaybe : gayb, bilinmeyen
-
6-En'âm 50
ve lâ ekûlu : ve demiyorum, söylemiyorum
-
6-En'âm 50
lekum : size
-
6-En'âm 50
innî melekun : gerçekte, mutlaka ben bir meleğim
-
6-En'âm 50
in ettebiu : ben ancak tâbî olurum (eğer tâbî olursam)
-
6-En'âm 50
ileyye : bana
-
6-En'âm 50
hel yestevî : eşit, bir olur mu?
-
6-En'âm 50
el a'mâ : görmeyen, kör, âmâ
-
6-En'âm 50
ve el basîru : ve basiretle gören
-
6-En'âm 50
e fe : hâlâ, ...mı?
-
6-En'âm 50
lâ tetefekkerûne : tefekkür etmiyorsunuz
-
6-En'âm 51
ve enzir : ve uyar, ikaz et
-
6-En'âm 51
ellezîne yehâfûne : korkan kimseler
-
6-En'âm 51
en yuhşerû : haşrolmak
-
6-En'âm 51
leyse lehum : onların yoktur
-
6-En'âm 51
veliyyun : bir dost
-
6-En'âm 51
ve lâ şefîun : ve şefaat eden yoktur
-
6-En'âm 51
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
6-En'âm 51
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
6-En'âm 52
ve : ve
-
6-En'âm 52
ellezîne : o kimseler, onlar
-
6-En'âm 52
yed'ûne : dua ederler
-
6-En'âm 52
rabbe-hum : Rab'lerine
-
6-En'âm 52
bi el gadâti : sabah ile, sabah vakti
-
6-En'âm 52
ve el aşiyyi : ve akşam
-
6-En'âm 52
yurîdûne : dilerler
-
6-En'âm 52
veche-hu : O'nun vechini, Zat'ını
-
6-En'âm 52
mâ aleyke : senin üstüne değil, yoktur
-
6-En'âm 52
min şey'in : bir şey
-
6-En'âm 52
ve mâ : ve yoktur
-
6-En'âm 52
min hısâbi-ke : senin hesabından
-
6-En'âm 52
aleyhim : onların üzerine
-
6-En'âm 52
min şey'in : bir şey
-
6-En'âm 52
fe tatrude-hum : artık onları kovarsan
-
6-En'âm 52
fe tekûne : o zaman sen olursun
-
6-En'âm 52
min ez zâlimîne : zâlimlerden
-
6-En'âm 53
ve : ve
-
6-En'âm 53
kezâlike : işte böyle, böylece
-
6-En'âm 53
fetennâ : biz imtihan ettik
-
6-En'âm 53
li yekûlû : derler diye
-
6-En'âm 53
e hâulâi : bunlar mı
-
6-En'âm 53
menne allâhu : Allah ni'metlendirdi, ni'met verdi
-
6-En'âm 53
aleyhim : onlara
-
6-En'âm 53
min beyni-nâ : aramızdan
-
6-En'âm 53
e leyse : değil mi, öyle değil mi
-
6-En'âm 53
bi a'leme : en iyi bilir
-
6-En'âm 53
bi eş şâkirîne : şükredenleri
-
6-En'âm 54
ve izâ : ve olduğu zaman
-
6-En'âm 54
câe-ke : sana geldi
-
6-En'âm 54
ellezîne yu'minûne : îmân eden kimseler
-
6-En'âm 54
fe kul : o zaman söyle
-
6-En'âm 54
selâmun aleykum : selâm üzerinize olsun
-
6-En'âm 54
ketebe : yazdı
-
6-En'âm 54
alâ nefsi-hi : kendi üzerine
-
6-En'âm 54
er rahmete : rahmet
-
6-En'âm 54
enne-hu : muhakkak ki O, öyle ki
-
6-En'âm 54
men amile : kim yapar
-
6-En'âm 54
sûen : bir kötülük
-
6-En'âm 54
bi cehâletin : cahillikle
-
6-En'âm 54
summe : sonra
-
6-En'âm 54
tâbe : tövbe etti
-
6-En'âm 54
ve asleha : ve ıslâh oldu
-
6-En'âm 54
fe enne-hu : o taktirde, muhakkak ki o
-
6-En'âm 55
ve kezâlike : ve işte böylece
-
6-En'âm 55
el âyâti : âyetler
-
6-En'âm 55
ve li : ve, için, ...diye
-
6-En'âm 55
testebîne : tespit olsun, belli olsun, açığa çıksın
-
6-En'âm 55
sebîlu : sebî, yol
-
6-En'âm 55
el mucrimîne : mücrimler, suçlular
-
6-En'âm 56
en a'bude : kul olmak, benim kulluk etmem
-
6-En'âm 56
ellezîne : onlar, onlara
-
6-En'âm 56
ted'ûne : siz dua ediyorsunuz
-
6-En'âm 56
lâ ettebiu : ben tâbî olmam
-
6-En'âm 56
ehvâe-kum : sizin hevesleriniz
-
6-En'âm 56
izen : öyle olursa, o taktirde, o zaman
-
6-En'âm 56
ve mâ ene : ve ben olmam
-
6-En'âm 56
min el muhtedîne : hidayete erenlerden
-
6-En'âm 57
alâ beyyinetin : bir delil üzerinde
-
6-En'âm 57
ve kezzebtum : ve siz yalanladınız
-
6-En'âm 57
mâ testa'cilûne : sizin acele ettiğiniz şey
-
6-En'âm 57
in el hukmu : ancak hüküm
-
6-En'âm 57
el hakka : hakkı, doğruyu, gerçeği
-
6-En'âm 57
ve huve : ve O
-
6-En'âm 57
el fâsılîne : (hakkı bâtıldan) fasıl fasıl ayıranlar
-
6-En'âm 58
lev : eğer, şâyet, ise, olsa
-
6-En'âm 58
enne : gerçekten, mutlaka
-
6-En'âm 58
testa'cilûne : siz acele ediyorsunuz
-
6-En'âm 58
le kudıye : elbette yerine getirilmiş olurdu
-
6-En'âm 58
el emru : emir, iş
-
6-En'âm 58
beynî : benim aram
-
6-En'âm 58
ve beyne-kum : ve sizin aranız
-
6-En'âm 58
ve allâhu : ve Allah
-
6-En'âm 58
a'lemu : en iyi bilir
-
6-En'âm 58
bi ez zâlimîn : zâlimleri
-
6-En'âm 59
ve inde-hu : ve onun yanında
-
6-En'âm 59
mefâtihu : anahtarlar
-
6-En'âm 59
el gaybi : gayb, bilinmeyen
-
6-En'âm 59
lâ ya'lemu-hâ : onu bilmez
-
6-En'âm 59
illâ huve : ondan başka
-
6-En'âm 59
ve ya'lemu : ve o bilir
-
6-En'âm 59
el berri ve el bahri : kara ve deniz
-
6-En'âm 59
ve mâ teskutu : ve düşmez
-
6-En'âm 59
ya'lemu-hâ : onu bilir
-
6-En'âm 59
ve lâ habbetin : ve bir tane, bir habbe yoktur, olmaz
-
6-En'âm 59
el ardı : arz, yeryüzü
-
6-En'âm 59
ve lâ ratbin : ve yaş, nemli, rutubetli (bir şey) yoktur
-
6-En'âm 59
ve lâ yâbisin : ve kuru (bir şey) yoktur
-
6-En'âm 60
ve huve : ve O
-
6-En'âm 60
ellezî : o ki
-
6-En'âm 60
yeteveffâ-kum : sizi vefat ettirir
-
6-En'âm 60
bi el leyli : geceleyin
-
6-En'âm 60
ve ya'lemu : ve bilir
-
6-En'âm 60
mâ cerahtum : kazandığınız şeyler
-
6-En'âm 60
bi en nehâri : gündüzleyin
-
6-En'âm 60
summe : sonra
-
6-En'âm 60
yeb'asu-kum : sizi beas eder, diriltir, gönderir
-
6-En'âm 60
ecelun : bir zaman, ömür
-
6-En'âm 60
musemmâ : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
6-En'âm 60
summe : sonra
-
6-En'âm 60
ileyhi : ona
-
6-En'âm 60
merciu'-kum : sizin merciiniz, dönüş yeriniz, dönüşünüz
-
6-En'âm 60
summe : sonra
-
6-En'âm 60
yunebbiu-kum : size haber verecek
-
6-En'âm 60
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
6-En'âm 61
ve huve : ve O
-
6-En'âm 61
el kâhiru : kahhar, yakalayan, kuvvet ve güç sahibi
-
6-En'âm 61
fevka : üzerinde
-
6-En'âm 61
ve yursilu : ve gönderir
-
6-En'âm 61
aleykum : sizin üzerinize
-
6-En'âm 61
hafazaten : muhafaza edici (koruyucu olarak)
-
6-En'âm 61
izâ câe : geldiği zaman
-
6-En'âm 61
ehade-kum : sizden birisi
-
6-En'âm 61
el mevtu : ölüm
-
6-En'âm 61
teveffet-hu : onu vefat ettirir
-
6-En'âm 61
ve hum : ve onlar
-
6-En'âm 61
lâ yuferritûne : kusur etmezler
-
6-En'âm 62
summe : sonra
-
6-En'âm 62
mevlâ-hum : onların mevlâsı, velîsi, dostu
-
6-En'âm 62
el hakkı : Hakk
-
6-En'âm 62
e lâ : (öyle) değil mi
-
6-En'âm 62
lehu : onun
-
6-En'âm 62
el hukmu : hüküm
-
6-En'âm 62
ve huve : ve o
-
6-En'âm 62
esrau : en seri, en hızlı
-
6-En'âm 62
el hâsibîne : hesap görenler
-
6-En'âm 63
men : kim
-
6-En'âm 63
yuneccî-kum : sizi kurtarır
-
6-En'âm 63
el berri ve el bahri : kara ve deniz
-
6-En'âm 63
ted'ûne-hu : ona dua edersiniz
-
6-En'âm 63
tedarruan : yalvararak
-
6-En'âm 63
ve hufyeten : ve gizli olarak, gizlice
-
6-En'âm 63
le in : elbette, mutlaka
-
6-En'âm 63
encâ-nâ : bizi kurtar
-
6-En'âm 63
le nekûne enne : biz mutlaka oluruz
-
6-En'âm 63
eş şâkirîne : şükredenler
-
6-En'âm 64
yuneccî-kum : sizi kurtarır
-
6-En'âm 64
ve min : ve, ...den
-
6-En'âm 64
kerbin : sıkıntı, keder
-
6-En'âm 64
summe : sonra
-
6-En'âm 64
entum : siz
-
6-En'âm 64
tuşrikûne : siz şirk (ortak) koşuyorsunuz
-
6-En'âm 65
huve : o
-
6-En'âm 65
el kâdiru : kaadir, muktedir, gücü yeter
-
6-En'âm 65
en yeb'ase : göndermeye
-
6-En'âm 65
aleykum : sizin üzerinize
-
6-En'âm 65
azâben : bir azap
-
6-En'âm 65
min fevkı-kum : sizin üstünüzden
-
6-En'âm 65
ev min tahti : veya altından
-
6-En'âm 65
erculi-kum : sizin ayaklarınız
-
6-En'âm 65
ev yelbise-kum : veya sizi (birbirinize) katar
-
6-En'âm 65
şiyean : kısım kısım, bölük bölük
-
6-En'âm 65
ve yuzîka : ve tattırır
-
6-En'âm 65
be'se : şiddet, hınç
-
6-En'âm 65
keyfe : nasıl
-
6-En'âm 65
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
6-En'âm 65
yefkahûne : fıkıh ederler, idrak ederler
-
6-En'âm 66
ve kezzebe : ve yalanladı
-
6-En'âm 66
kavmu-ke : senin kavmin
-
6-En'âm 66
ve huve : ve O
-
6-En'âm 66
el hakku : hak, gerçek
-
6-En'âm 66
lestu : ben değilim
-
6-En'âm 66
aleykum : sizin üzerinize
-
6-En'âm 66
bi vekîlin : bir vekil
-
6-En'âm 67
nebein : haber
-
6-En'âm 67
mustekarrun : kararlaştırılmış (zaman)
-
6-En'âm 67
ve sevfe : ve yakında
-
6-En'âm 67
ta'lemûne : bileceksiniz
-
6-En'âm 68
ve izâ : ve olduğu zaman
-
6-En'âm 68
raeyte : sen gördün
-
6-En'âm 68
ellezîne : o kimseler, onlar
-
6-En'âm 68
yahûdûne : (konuşmaya) dalarlar
-
6-En'âm 68
fe a'rıd : artık yüz çevir
-
6-En'âm 68
ve imma : ve amma
-
6-En'âm 68
yunsiyenne-ke : sana unutturur
-
6-En'âm 68
eş şeytânu : şeytan
-
6-En'âm 68
fe lâ tak'ud : artık oturma
-
6-En'âm 68
ba'de : sonra
-
6-En'âm 68
ez zikrâ : zikir, hatırlama
-
6-En'âm 68
mea el kavmi : kavim ile, topluluk ile beraber
-
6-En'âm 68
ez zâlimîne : zalimler
-
6-En'âm 69
ve mâ : ve olmaz, yoktur
-
6-En'âm 69
ellezîne : o kimseler
-
6-En'âm 69
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
6-En'âm 69
min şey'in : bir şey
-
6-En'âm 69
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
6-En'âm 69
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
6-En'âm 69
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
6-En'âm 70
ve zere : ve bırak, terket
-
6-En'âm 70
ellezîne : o kimseler
-
6-En'âm 70
ittehazû : edindiler
-
6-En'âm 70
dîne-hum : onların dini, kendilerinin dînini, kendi dînleri
-
6-En'âm 70
leiben : oyun
-
6-En'âm 70
ve lehven : ve eğlence
-
6-En'âm 70
garret-hum : onları aldattı
-
6-En'âm 70
el hayâtu : hayat
-
6-En'âm 70
ed dunyâ : dunya
-
6-En'âm 70
ve zekkir : ve hatırlat
-
6-En'âm 70
en tubsele : helâk olmak (olması)
-
6-En'âm 70
nefsun : nefs
-
6-En'âm 70
kesebet : kazandı
-
6-En'âm 70
leyse lehâ : onun yoktur
-
6-En'âm 70
veliyyun : bir veli, bir dost
-
6-En'âm 70
ve lâ şefîun : ve bir şefaatçi yoktur
-
6-En'âm 70
ve in : ve eğer, ise
-
6-En'âm 70
kulle adlin : bütün fidyeler (fidyelerin hepsi)
-
6-En'âm 70
ulâike : işte onlar
-
6-En'âm 70
ellezîne : o kimseler, onlar
-
6-En'âm 70
kesebû : kazandılar
-
6-En'âm 70
lehum : onlar için vardır
-
6-En'âm 70
ve azâbun elîmun : ve (elîm) acı azap
-
6-En'âm 70
yekfurûne : inkâr ediyorlar
-
6-En'âm 71
e ned'û : dua mı edelim
-
6-En'âm 71
lâ yenfeu-nâ : bize fayda vermez
-
6-En'âm 71
ve lâ yadurru-nâ : ve bize zarar vermez
-
6-En'âm 71
ve nureddu : ve döndürülürüz
-
6-En'âm 71
ba'de : sonra
-
6-En'âm 71
iz hedâ-nâ allâh : Allah bizi hidayete erdirmişti
-
6-En'âm 71
ke ellezî istehvet-hu : kandırdığı kimse gibi
-
6-En'âm 71
eş şeyâtînu : şeytanlar
-
6-En'âm 71
fî el ardı : yeryüzünde
-
6-En'âm 71
hayrâne : şaşkın
-
6-En'âm 71
lehû : onun
-
6-En'âm 71
yed'ûne-hû : onu çağırırlar
-
6-En'âm 71
ilâ el hudâ : hidayete
-
6-En'âm 71
kul inne : de ki, muhakkak ki
-
6-En'âm 71
huve el hudâ : o hidayettir
-
6-En'âm 71
ve umir-nâ : ve biz emrolunduk
-
6-En'âm 71
li nuslime : teslim olmamızla (teslim olmakla)
-
6-En'âm 71
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
-
6-En'âm 72
ve en ekîmû : ve ikame etmek
-
6-En'âm 72
es salâte : namaz
-
6-En'âm 72
ve ittekû-hu : ona karşı takva sahibi olun
-
6-En'âm 72
ve huve ellezî : ve ... olan o'dur
-
6-En'âm 72
ileyhi : ona
-
6-En'âm 72
tuhşerûne : haşrolunacaksınız
-
6-En'âm 73
ve huve : ve o
-
6-En'âm 73
ellezî halaka : ki o yaratandır
-
6-En'âm 73
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 73
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
6-En'âm 73
bi el hakkı : ve hak ile
-
6-En'âm 73
ve yevme : ve gün
-
6-En'âm 73
yekûlu : der
-
6-En'âm 73
fe yekûn : hemen, derhal olur
-
6-En'âm 73
kavlu-hu el hakku : onun sözü haktır
-
6-En'âm 73
ve lehu el mulku : ve mülk (hükümranlık) onundur
-
6-En'âm 73
yevme : gün
-
6-En'âm 73
yunfehu : üfürülür
-
6-En'âm 73
fî es sûri : sur'a
-
6-En'âm 73
âlimu el gaybi : gaybı bilen
-
6-En'âm 73
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
6-En'âm 73
ve huve : ve o
-
6-En'âm 73
el hakîmu : hâkim, hüküm, hikmet sahibi olan
-
6-En'âm 73
el habîru : haberdar olan
-
6-En'âm 74
ve iz kâle : demişti
-
6-En'âm 74
li ebî-hi : babasına
-
6-En'âm 74
âzere : Azer
-
6-En'âm 74
e tettehizu : ediniyor musun?
-
6-En'âm 74
esnâmen : putlar
-
6-En'âm 74
âliheten : ilâhlar
-
6-En'âm 74
erâ-ke : seni görüyorum
-
6-En'âm 74
ve kavme-ke : ve senin kavmini
-
6-En'âm 75
ve kezâlike : ve böylece
-
6-En'âm 75
ibrâhîme : İbrâhîm (A.S)
-
6-En'âm 75
melekûte : melekût
-
6-En'âm 75
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 75
ve el ardı : veyer, yeryüzü
-
6-En'âm 75
ve li yekûne : ve olması için
-
6-En'âm 75
min el mûkınîne : yakîn hasıl edenlerden
-
6-En'âm 76
fe lemmâ : olduğu zaman
-
6-En'âm 76
cenne : örttü, bürüdü
-
6-En'âm 76
aleyhi el leylu : gece onun üzerini
-
6-En'âm 76
kevkeben : bir gezegen
-
6-En'âm 76
kâle : dedi
-
6-En'âm 76
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
6-En'âm 76
efele : kaybolup gitti, battı
-
6-En'âm 76
kâle : dedi
-
6-En'âm 76
el âfilîne : kaybolup giden
-
6-En'âm 77
fe lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 77
rae el kamere : ay'ı gördü
-
6-En'âm 77
kâle : dedi
-
6-En'âm 77
fe lemmâ : fakat olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 77
efele : kaybolup battı
-
6-En'âm 77
kâle : dedi
-
6-En'âm 77
le in : gerçekten eğer (ise)
-
6-En'âm 77
lem yehdi-nî : beni hidayete erdirmez
-
6-En'âm 77
le ekûne enne : ben mutlaka olurum
-
6-En'âm 77
min el kavmi ed dâllîne : dalâlette olan kavimden
-
6-En'âm 78
fe lemmâ : sonra olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 78
rae eş şemse : güneşi gördü
-
6-En'âm 78
bâzigaten : doğarken
-
6-En'âm 78
kâle hâzâ : dedi, bu
-
6-En'âm 78
ekberu : daha büyük, en büyük
-
6-En'âm 78
fe lemmâ : fakat olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 78
efelet : kaybolup gitti, battı
-
6-En'âm 78
kâle : dedi
-
6-En'âm 78
berîun : uzak
-
6-En'âm 78
min mâ tuşrikûne : sizin şirk (ortak) koştuğunuz şeylerden
-
6-En'âm 79
veccehtu : döndüm
-
6-En'âm 79
vechiye : yüzümü
-
6-En'âm 79
li ellezî : ki ona
-
6-En'âm 79
fatare es semâvâti : semâları (gökleri) yarattı
-
6-En'âm 79
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
6-En'âm 79
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanan olarak)
-
6-En'âm 79
ve mâ ene : ve ben değilim
-
6-En'âm 79
min el muşrikîne : müşriklerden
-
6-En'âm 80
ve hâcce-hu : ve onunla tartıştı
-
6-En'âm 80
kâle : dedi
-
6-En'âm 80
e tuhâccûn-nî : benimle tartışıyor musunuz
-
6-En'âm 80
ve kad hedâ-ni : ve beni hidayete erdirmişti
-
6-En'âm 80
ve lâ ehâfu : ve ben korkmuyorum, korkmam
-
6-En'âm 80
mâ tuşrikûne : şirk koştuklarınız (şirk koştuğunuz şeyler)
-
6-En'âm 80
en yeşâe : onun dilemesi
-
6-En'âm 80
şey'en : bir şey
-
6-En'âm 80
vesia : kuşattı, kuşatmıştır
-
6-En'âm 80
kulle şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 80
ilmen : ilim olarak, ilim ile
-
6-En'âm 80
e fe lâ tetezekkerûne : hâlâ tezekkür etmez misiniz
-
6-En'âm 81
ve keyfe : ve nasıl
-
6-En'âm 81
ehâfu : korkarım
-
6-En'âm 81
mâ eşrektum : sizin şirk koştuğunuz şeyler
-
6-En'âm 81
ve lâ tehâfûne : ve siz korkmuyorsunuz
-
6-En'âm 81
enne-kum eşrektum : siz şirk koştunuz
-
6-En'âm 81
mâ lem yunezzil : bir şey indirmedi
-
6-En'âm 81
aleykum : size
-
6-En'âm 81
sultânen : bir delil, sultan
-
6-En'âm 81
fe eyyu el ferîkayni : artık, iki fırkadan, taraftan hangisi
-
6-En'âm 81
ehakku : daha çok haklı (hakediyor)
-
6-En'âm 81
bi el emni : emin olma, güvenilir olma
-
6-En'âm 81
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
6-En'âm 82
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
6-En'âm 82
ve lem yelbisû : ve karıştırmazlar
-
6-En'âm 82
îmane-hum : îmânlarını
-
6-En'âm 82
ulâike : işte onlar
-
6-En'âm 82
lehum el emnu : onlar emindirler
-
6-En'âm 82
ve hum : ve onlar
-
6-En'âm 82
muhtedûne : hidayete eren (kimse)lerdir
-
6-En'âm 83
ve tilke : ve işte bu, bunlar
-
6-En'âm 83
huccetu-nâ : bizim kuvvetli delilimiz, delillerimiz
-
6-En'âm 83
âteynâ-hâ : ona verdik
-
6-En'âm 83
ibrâhîme : İbrâhîm
-
6-En'âm 83
nerfeu : yükseltiriz
-
6-En'âm 83
derecâtin : dereceler
-
6-En'âm 83
men neşâu : dilediğimiz kimse(ler)
-
6-En'âm 83
inne : muhakkak ki
-
6-En'âm 83
rabbe-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 84
ve vehebnâ : ve biz hibe ettik (ihsanda bulunduk) bağışladık
-
6-En'âm 84
lehu : ona
-
6-En'âm 84
ve ya'kûbe : ve Yâkub (A.S)
-
6-En'âm 84
kullen : hepsi
-
6-En'âm 84
hedeynâ : hidayete erdirdik
-
6-En'âm 84
ve nûhan : ve Nuh (A.S)
-
6-En'âm 84
hedeynâ : biz hidayete erdirdik
-
6-En'âm 84
ve min zurriyyeti-hî : ve onun soyundan, zürriyetinden
-
6-En'âm 84
dâvude : Davud (A.S)
-
6-En'âm 84
ve suleymâne : ve Süleyman (A.S)
-
6-En'âm 84
ve eyyûbe : ve Eyyub (A.S)
-
6-En'âm 84
ve yûsufe : ve Yusuf (A.S)
-
6-En'âm 84
ve mûsâ : ve Mûsâ (A.S)
-
6-En'âm 84
ve hârûn : ve Hârun (A.S)
-
6-En'âm 84
ve kezâlike : ve işte böylece
-
6-En'âm 84
neczî el muhsinîne : muhsinleri mükâfatlandırırız
-
6-En'âm 85
ve zekeriyyâ : ve Zekeriya (A.S)
-
6-En'âm 85
ve yahyâ : ve Yahya (A.S)
-
6-En'âm 85
ve îsâ : ve İsâ (A.S)
-
6-En'âm 85
ve ilyâs : ve İlyas (A.S)
-
6-En'âm 85
min es sâlihîne : salihlerden
-
6-En'âm 86
ve ismâîle : ve İsmâîl (A.S)
-
6-En'âm 86
ve ilyesea : ve İlyasea (A.S)
-
6-En'âm 86
ve yûnuse : ve Yunus (A.S)
-
6-En'âm 86
ve lûtan : ve Lut (A.S)
-
6-En'âm 86
ve kullen : ve hepsini
-
6-En'âm 86
alâ el âlemîne : âlemlere
-
6-En'âm 87
ve min âbâi-him : ve onların babalarından, atalarından
-
6-En'âm 87
ve zurriyyâti-him : ve onların zürriyetlerinden, nesillerinden
-
6-En'âm 87
ve ihvâni-him : ve onların kardeşlerinden
-
6-En'âm 87
ve ictebeynâ-hum : ve onları seçtik
-
6-En'âm 87
ve hedeynâ-hum : ve onları hidayet ettik, ulaştırdık
-
6-En'âm 87
ilâ sırâtın mustekîmin : Sıratı Mustakîm'e
-
6-En'âm 88
zâlike : işte bu
-
6-En'âm 88
yehdî : hidayete erdirir
-
6-En'âm 88
men yeşâu : kimi dilerse, dilediğini
-
6-En'âm 88
ve lev : ve eğer, ...olsa
-
6-En'âm 88
eşrekû : şirk koştular
-
6-En'âm 88
le habita : elbette boşa gitti, heba oldu
-
6-En'âm 88
ya'melûne : yapıyorlar
-
6-En'âm 89
ulâike ellezîne : işte onlar
-
6-En'âm 89
âteynâ-hum el kitâbe : onlara, kendilerine kitap verdik
-
6-En'âm 89
ve el hukme : ve hikmet
-
6-En'âm 89
ve en nubuvvete : ve nebîlik, peygamberlik
-
6-En'âm 89
fe in : bundan sonra, eğer, ise
-
6-En'âm 89
yekfur : inkâr ederler
-
6-En'âm 89
fe kad : o taktirde olmuştur
-
6-En'âm 89
vekkelnâ : vekil kıldık
-
6-En'âm 89
kavmen : bir kavim
-
6-En'âm 89
leysû bi-hâ bi kâfirîne : onu inkâr etmeyecek
-
6-En'âm 90
ulâike ellezîne : işte onlar
-
6-En'âm 90
hedâ allâhu : Allah hidayete erdirdi
-
6-En'âm 90
fe bi hudâyu-hum ıktedih : öyleyse onların hidayetine tâbî ol
-
6-En'âm 90
lâ es'elu-kum : sizden istemiyorum
-
6-En'âm 90
aleyhi : ona (karşılık)
-
6-En'âm 90
ecren : bir ücret
-
6-En'âm 90
in huve : o ise
-
6-En'âm 90
li el âlemîne : âlemlere, âlemler için
-
6-En'âm 91
ve mâ kaderû allâhe : ve onlar Allah'ı takdir edemediler
-
6-En'âm 91
mâ enzele allâhu : Allah indirmedi
-
6-En'âm 91
beşerin : beşer, insan
-
6-En'âm 91
min şey'in : bir şey
-
6-En'âm 91
men : kim
-
6-En'âm 91
enzele : indirdi
-
6-En'âm 91
el kitâbe : kitabı
-
6-En'âm 91
ellezî : ki o
-
6-En'âm 91
câe- bi : ile geldi, getirdi
-
6-En'âm 91
nûren : bir nur
-
6-En'âm 91
ve huden : ve bir hidayet
-
6-En'âm 91
li en nâsi : insanlara, insanlar için
-
6-En'âm 91
tec'alûne-hu : onu yapıyorsunuz
-
6-En'âm 91
karâtîse : sayfalar, kâğıtlar (kırtasiye)
-
6-En'âm 91
tubdûne-hâ : onu açıklıyorsunuz
-
6-En'âm 91
ve tuhfûne : ve gizliyorsunuz
-
6-En'âm 91
kesîran : çoğunu
-
6-En'âm 91
ve ullimtum : ve size öğretildi
-
6-En'âm 91
lem ta'lemû : siz bilmiyorsunuz
-
6-En'âm 91
entum : siz
-
6-En'âm 91
ve lâ : ve değil
-
6-En'âm 91
summe : sonra
-
6-En'âm 91
zer-hum : onları bırak
-
6-En'âm 91
yel'abûne : oynuyorlar, oyalanıyorlar
-
6-En'âm 92
ve hâzâ : ve bu
-
6-En'âm 92
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
6-En'âm 92
mubârekun : kutsal, mübarek
-
6-En'âm 92
musaddıku ellezî : onları doğrulayan, tasdik eden, ki o
-
6-En'âm 92
beyne : arasında
-
6-En'âm 92
yedey-hi \n(beyne yedey-hi) : onun iki eli \n: (elleri arasında (önlerinde))
-
6-En'âm 92
ve li tunzire : ve uyarman için
-
6-En'âm 92
umme el kurâ : şehirlerin anası
-
6-En'âm 92
ve men havle-hâ : ve onun etrafındakiler
-
6-En'âm 92
ve ellezîne : ve onlar
-
6-En'âm 92
yu'minûne : iman ederler
-
6-En'âm 92
bi el âhıreti : ahirete
-
6-En'âm 92
yu'minûne : îmân ederler
-
6-En'âm 92
ve hum : ve onlar
-
6-En'âm 92
yuhâfizûne : muhafaza ederler
-
6-En'âm 93
ve men : ve kim
-
6-En'âm 93
azlemu : daha zalim
-
6-En'âm 93
mim men ifterâ : iftira eden kimseden
-
6-En'âm 93
keziben : yalanla, yalan olarak
-
6-En'âm 93
ev : veya
-
6-En'âm 93
kâle : dedi
-
6-En'âm 93
ûhıye : vahyolundu
-
6-En'âm 93
ileyye : bana
-
6-En'âm 93
ve lem yûha : ve vahyolunmadı
-
6-En'âm 93
ileyhi : ona, kendisine
-
6-En'âm 93
şey'un : bir şey
-
6-En'âm 93
ve men : ve kim
-
6-En'âm 93
kâle : dedi
-
6-En'âm 93
se-unzilu : yakında indireceğim
-
6-En'âm 93
misle : benzeri, gibi
-
6-En'âm 93
mâ enzele allâhu : Allah'ın indirdiği şey
-
6-En'âm 93
ve lev : ve eğer, olsa
-
6-En'âm 93
terâ : görürsün
-
6-En'âm 93
iz ez zâlimûne : o zaman zalimleri
-
6-En'âm 93
fî gamerâti el mevti : ölümün şiddetinde
-
6-En'âm 93
ve el melâiketu : ve melekler
-
6-En'âm 93
eydî-him, : onların elleri, elleri
-
6-En'âm 93
enfuse-kum : canlarınızı, nefslerinizi
-
6-En'âm 93
el yevme : bugün
-
6-En'âm 93
tuczevne : karşılık (ceza) göreceksiniz
-
6-En'âm 93
azâb el hûni : alçaltıcı bir azap
-
6-En'âm 93
tekûlûne : söylüyorsunuz
-
6-En'âm 93
gayre el hakkı : haksız olan, hak olmayan şeyler
-
6-En'âm 93
ve kuntum : ve siz ..... oldunuz
-
6-En'âm 93
testekbirûne : kibirleniyorsunuz
-
6-En'âm 94
ve lekad : ve andolsun
-
6-En'âm 94
kemâ : gibi
-
6-En'âm 94
evvele : evvel, ilk
-
6-En'âm 94
merretin : defa
-
6-En'âm 94
ve terektum : terkettiniz, bıraktınız
-
6-En'âm 94
havvelnâ-kum : size verdik, lütfettik
-
6-En'âm 94
verâe zuhûri-kum : (sizin) arkanızda
-
6-En'âm 94
ve mâ nerâ : ve görmüyoruz
-
6-En'âm 94
mea-kum : sizinle beraber
-
6-En'âm 94
şufeâe-kum : sizin şefaatçileriniz
-
6-En'âm 94
ellezîne : ki onlar
-
6-En'âm 94
zeamtum : siz zannettiniz
-
6-En'âm 94
enne-hum : onların olduğunu
-
6-En'âm 94
şurekâû : ortaklar
-
6-En'âm 94
lekad : andolsun
-
6-En'âm 94
tekattaa : bağlar parçalanıp, koparılmış
-
6-En'âm 94
beyne-kum : sizinle aranızdaki
-
6-En'âm 94
ve dalle : ve saptı, uzaklaştı, kayboldu
-
6-En'âm 94
tez'umûne : zannediyorsunuz
-
6-En'âm 95
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
6-En'âm 95
fâliku el habbi : taneyi yarıp çıkaran
-
6-En'âm 95
ve en nevâ : ve çekirdek
-
6-En'âm 95
el hayye : diri, canlı
-
6-En'âm 95
min el meyyiti : ölüden
-
6-En'âm 95
ve muhricu el meyyiti : ve ölüyü çıkarandır
-
6-En'âm 95
min el hayyi : diriden, canlıdan
-
6-En'âm 95
fe ennâ : öyleyse nasıl
-
6-En'âm 95
tu'fekune : çevriliyorsunuz, döndürülüyorsunuz
-
6-En'âm 96
fâliku el ısbâhı : sabahı yarıp çıkaran
-
6-En'âm 96
ve ceale el leyle : ve geceyi kıldı (yaptı)
-
6-En'âm 96
sekenen : bir sukûn (dinlenme) vakti
-
6-En'âm 96
ve eş şemse : ve güneş
-
6-En'âm 96
ve el kamere : ve ay
-
6-En'âm 96
husbânen : bir ölçü olarak, hesaplama ünitesi, hesap vasıtası
-
6-En'âm 96
zâlike : işte bu
-
6-En'âm 96
el azîzi : azîz, üstün ve güçlü olan
-
6-En'âm 96
el alîmi : âlim, en iyi bilen
-
6-En'âm 97
ve huve ellezî : ve o ki
-
6-En'âm 97
ceale : kıldı, yaptı, var etti
-
6-En'âm 97
lekum en nucûme : sizin için yıldızlar
-
6-En'âm 97
li tehdedû : hidayete ermeniz için, yol bulmanız için
-
6-En'âm 97
fî zulumâti el berri : karanın karanlıklarında
-
6-En'âm 97
ve el bahr : ve deniz
-
6-En'âm 97
fassalna el âyâti : âyetleri birer birer, detayları ile açıkladık
-
6-En'âm 97
ya'lemûne : biliyorlar
-
6-En'âm 98
ve huve ellezî : ve o ki
-
6-En'âm 98
enşee-kum : sizi yarattı
-
6-En'âm 98
min nefsin : bir nefsten
-
6-En'âm 98
vâhıdetin : bir tek
-
6-En'âm 98
fe mustekarrun : böylece bir kararlı kalma yeri vardır
-
6-En'âm 98
ve mustevdaun : ve bir emanet yeri
-
6-En'âm 98
fassalna el âyâti : âyetleri ayrı ayrı detayları ile açıkladık
-
6-En'âm 98
yefkahûne : fıkıh ediyorlar, idrak ediyorlar
-
6-En'âm 99
ve huve ellezî : ve o ki
-
6-En'âm 99
enzele : indirdi
-
6-En'âm 99
min es semâi mâen : semâdan su
-
6-En'âm 99
fe ahrecnâ : böylece çıkardık
-
6-En'âm 99
nebate : bitki, nebat
-
6-En'âm 99
kulli şey'in : herşey
-
6-En'âm 99
fe ahrecnâ : böylece çıkardık
-
6-En'âm 99
habben : tane(ler)
-
6-En'âm 99
muterâkiben : üst üste olan
-
6-En'âm 99
ve min en nahli : hurma ağacından
-
6-En'âm 99
dâniyetun : sarkıtılmış
-
6-En'âm 99
ve cennâtin : bahçeler, bostanlar
-
6-En'âm 99
ve ez zeytûne : ve zeytinler
-
6-En'âm 99
ve er rummâne : ve nar(lar)
-
6-En'âm 99
muştebihen : benzeyen
-
6-En'âm 99
ve gayre muteşâbihin : ve benzemeyen
-
6-En'âm 99
ilâ semeri-hî : onun meyvesine
-
6-En'âm 99
izâ esmere : meyve (ürün, semere) verdiği zaman
-
6-En'âm 99
ve yen'ı-hî : ve onun olgun hali
-
6-En'âm 99
inne : muhakkak ki
-
6-En'âm 99
le âyâtin : elbette âyetler
-
6-En'âm 99
yu'minûne : îmân edenler
-
6-En'âm 100
ve cealû : kıldılar
-
6-En'âm 100
şurekâe el cinne : cinleri ortak kıldılar, ortak koştular
-
6-En'âm 100
ve halaka-hum : ve onları yarattı
-
6-En'âm 100
ve harakû : ve yalan uydurdular
-
6-En'âm 100
lehu : onun
-
6-En'âm 100
benîne : oğullar
-
6-En'âm 100
benâtin : ve kızlar
-
6-En'âm 100
subhâne-hu : o tenzih edilendir, o sübhandır, o herşeyden münezzehtir
-
6-En'âm 100
ve teâlâ : ve yücedir
-
6-En'âm 100
yasifûne : vasıflandırılıyorlar
-
6-En'âm 101
bedîu : örneği olmaksızın yoktan yaratan
-
6-En'âm 101
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 101
ve el ard : ve arz, yeryüzü
-
6-En'âm 101
ennâ : nasıl
-
6-En'âm 101
yekûnu : olur
-
6-En'âm 101
lehu : onun
-
6-En'âm 101
veledun : çocuk
-
6-En'âm 101
ve lem tekun : ve olmamıştır
-
6-En'âm 101
lehu : onun
-
6-En'âm 101
sâhıbetun : zevce, hanım, eş
-
6-En'âm 101
ve halaka : ve yarattı
-
6-En'âm 101
kulle şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 101
ve huve bikulli şey'in : ve O herşeyi
-
6-En'âm 102
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
6-En'âm 102
illâ huve : ondan başka
-
6-En'âm 102
kulli şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 102
fe ubudû-hu : artık ona kul olun
-
6-En'âm 102
ve huve : ve o
-
6-En'âm 102
alâ kulli şey'in : herşeye
-
6-En'âm 102
vekîlun : vekildir
-
6-En'âm 103
el ebsâru : görme hassaları (gözler)
-
6-En'âm 103
ve huve : ve O
-
6-En'âm 103
el ebsâra : görme hassaları (gözler)
-
6-En'âm 103
ve huve : ve O
-
6-En'âm 103
el lâtîfu : lâtif, güzel, hoş, lütfeden
-
6-En'âm 103
el habîru : haberdar olandır
-
6-En'âm 104
câe-kum : size geldi
-
6-En'âm 104
fe men : artık kim
-
6-En'âm 104
ebsara : (kalp gözü ile) gördü
-
6-En'âm 104
fe li nefsi-hi : artık, onun lehinedir, kendi nefsi içindir
-
6-En'âm 104
ve men : ve kim
-
6-En'âm 104
amiye : kör olursa, kör kalırsa
-
6-En'âm 104
fe aleyhâ : o zaman onun aleyhinedir (sorumluluğu onun üzerinedir)
-
6-En'âm 104
ve mâ ene aleykum : ve ben sizin üzerinize ... değilim
-
6-En'âm 105
ve kezâlike : ve işte böylece
-
6-En'âm 105
nusarrifu el âyâti : âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz
-
6-En'âm 105
ve li yekûlû : ve derler diye
-
6-En'âm 105
dereste : sen ders aldın
-
6-En'âm 105
ve li nubeyyine-hu : ve onu beyan etmemiz için
-
6-En'âm 105
ya'lemûne : biliyorlar
-
6-En'âm 106
ittebi' : tâbî ol
-
6-En'âm 106
mâ uhıye : vahyolunan şey
-
6-En'âm 106
ileyke : sana
-
6-En'âm 106
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
6-En'âm 106
lâ ilâhe : ilah yoktur
-
6-En'âm 106
huve : O
-
6-En'âm 106
ve a'rıd : ve yüz çevir
-
6-En'âm 106
an el muşrikîne : müşriklerden
-
6-En'âm 107
ve lev : ve eğer, şâyet
-
6-En'âm 107
şâe allâhu : Allah diledi
-
6-En'âm 107
mâ eşrekû : şirk koşmazlardı, koşamazlardı
-
6-En'âm 107
ve mâ cealnâ-ke : ve biz seni kılmadık, yapmadık
-
6-En'âm 107
aleyhim : onların üzerinde
-
6-En'âm 107
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
6-En'âm 107
aleyhim : onların üzerinde, onlara
-
6-En'âm 107
bi vekîlin : bir vekil
-
6-En'âm 108
ve lâ tesubbû : ve sövmeyin
-
6-En'âm 108
ellezîne : onlara
-
6-En'âm 108
yed'ûne : tapıyorlar, dua ediyorlar
-
6-En'âm 108
fe yesubbû allâhe : o taktirde, aksi halde onlar Allah'a söverler
-
6-En'âm 108
adven : düşmanlıkla haddi aşıp
-
6-En'âm 108
kezâlike : işte böyle
-
6-En'âm 108
zeyyennâ : süsledik
-
6-En'âm 108
li kulli ummetin : her ümmete
-
6-En'âm 108
amele-hum : onların amellerini
-
6-En'âm 108
summe : sonra
-
6-En'âm 108
merciu-hum : onların dönüşleri
-
6-En'âm 108
fe yunebbiu-hum : o zaman onlara haber verecek
-
6-En'âm 108
ya'melûne : yapıyorlar
-
6-En'âm 109
ve aksemû : ve yemin ettiler
-
6-En'âm 109
cehde : en kuvvetli
-
6-En'âm 109
eymâni-him : (onların) yeminleri
-
6-En'âm 109
le in : mutlaka, eğer olursa
-
6-En'âm 109
câet-hum : onlara geldi
-
6-En'âm 109
âyetun : âyet, mucize
-
6-En'âm 109
le yu'minunne : mutlaka îmân edeceklerine
-
6-En'âm 109
innemâ el ayâtu : âyetler ancak
-
6-En'âm 109
inde allâhi : Allah katında
-
6-En'âm 109
ve mâ yuş'iru-kum : ve size bildirmez, sizi farkına vardırmaz (siz farkında değilsiniz)
-
6-En'âm 109
enne-hâ : onun ..... olduğunu
-
6-En'âm 109
izâ câet : geldiği zaman
-
6-En'âm 109
lâ yu'minûne : îmân etmezler
-
6-En'âm 110
ve nukallibu : ve çeviririz, döndürürüz
-
6-En'âm 110
ef'idete-hum : onların fuad hassaları (nefslerinin kalbinin idrak hassaları)
-
6-En'âm 110
ve ebsâre-hum : ve onların basiretleri, kalp gözünün görme hassaları
-
6-En'âm 110
kemâ : gibi
-
6-En'âm 110
lem yu'minû : îmân etmediler (mü'min olmadılar)
-
6-En'âm 110
evvele : evvel, ilk
-
6-En'âm 110
merretin : defa
-
6-En'âm 110
ve nezeru-hum : ve onları terkederiz
-
6-En'âm 110
ya'mehûne : bocalıyorlar, şaşırıyorlar
-
6-En'âm 111
ve lev : ve eğer, olsaydı
-
6-En'âm 111
enne-nâ : gerçekten biz
-
6-En'âm 111
nezzelnâ : indirdik
-
6-En'âm 111
ileyhim : onlara
-
6-En'âm 111
el melâikete : melekler
-
6-En'âm 111
ve kelleme-hum : ve onlarla konuştu
-
6-En'âm 111
el mevtâ : ölüler
-
6-En'âm 111
ve haşernâ : topladık
-
6-En'âm 111
aleyhim : onları, onlara
-
6-En'âm 111
kulle şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 111
kubulen : karşıları, karşılıklı olarak
-
6-En'âm 111
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
6-En'âm 111
ve lâkinne : ve lâkin
-
6-En'âm 111
eksere-hum : onların çoğu
-
6-En'âm 111
yechelûne : cahillik ederler (ediyorlar)
-
6-En'âm 112
ve kezâlike : ve böylece
-
6-En'âm 112
cealnâ : kıldık
-
6-En'âm 112
nebiyyin : peygamber
-
6-En'âm 112
aduvven : düşman olarak
-
6-En'âm 112
şeyâtîne : şeytanlar
-
6-En'âm 112
el insi : insan
-
6-En'âm 112
ve el cinni : ve cin
-
6-En'âm 112
zuhrufe : süslü, güzel
-
6-En'âm 112
el kavli : söz(ler)
-
6-En'âm 112
ve lev : ve eğer
-
6-En'âm 112
şâe : diledi
-
6-En'âm 112
rabbu-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 112
mâ fealû-hu : onu yapmazlardı
-
6-En'âm 112
fe zer-hum : öyleyse onları terket (bırak)
-
6-En'âm 112
ve mâ : ve şey
-
6-En'âm 112
yefterûne : iftira ediyorlar
-
6-En'âm 113
ve li tesgâ : ve meyletsin
-
6-En'âm 113
ileyhi : ona
-
6-En'âm 113
ef'idetu : gönülleri
-
6-En'âm 113
ellezîne : ki onlar
-
6-En'âm 113
lâ yu'minûne : îmân etmezler, inanmazlar
-
6-En'âm 113
bi el âhıreti : ahirete
-
6-En'âm 113
ve li yerdav-hu : ve ondan razı olsunlar
-
6-En'âm 113
ve li yakterifû : ve kazansınlar
-
6-En'âm 113
mâ hum mukterifûne : onların kazandıkları şey(ler)
-
6-En'âm 114
e fe gayre allâhi : artık, Allah'tan başka mı
-
6-En'âm 114
ebtegî : arayayım, arıyorum
-
6-En'âm 114
hakemen : bir hakem, hüküm veren
-
6-En'âm 114
ve huve ellezî : ve o ki
-
6-En'âm 114
enzele : indirdi
-
6-En'âm 114
ileykum : size
-
6-En'âm 114
el kitâbe : kitabı
-
6-En'âm 114
ve ellezîne : ve onlar ki
-
6-En'âm 114
âteynâ-hum : onlara verdik
-
6-En'âm 114
el kitâbe : kitap
-
6-En'âm 114
ya'lemûne : biliyorlar
-
6-En'âm 114
enne-hu : onun ..... olduğunu
-
6-En'âm 114
munezzelun : indirilmiş
-
6-En'âm 114
min rabbi-ke : senin Rabbinden
-
6-En'âm 114
bi el hakkı : hak ile
-
6-En'âm 114
fe : o halde
-
6-En'âm 114
lâ tekûnenne : sen sakın olma
-
6-En'âm 114
min el mumterîne : şüphe edenlerden
-
6-En'âm 115
ve temmet : ve tamamlandı
-
6-En'âm 115
kelimetu : kelime, söz
-
6-En'âm 115
rabbi-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 115
ve adlen : ve adaletli olarak, adaletle
-
6-En'âm 115
lâ mubeddile : değiştirecek yoktur
-
6-En'âm 115
li kelimâti-hi : onun sözlerini, kelimelerini
-
6-En'âm 115
ve huve es semîu el alîmu : ve O, en iyi işiten, en iyi bilendir
-
6-En'âm 116
ve in : ve eğer, ...olursa
-
6-En'âm 116
eksere : çoğuna
-
6-En'âm 116
men fî el ardı : yeryüzünde bulunan kimseler
-
6-En'âm 116
yudıllû-ke : seni saptırırlar
-
6-En'âm 116
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
6-En'âm 116
yettebiûne : tâbî olurlar, uyarlar
-
6-En'âm 116
illâ ez zanne : ancak zan
-
6-En'âm 116
ve in : ve eğer olursa, ancak ...olur
-
6-En'âm 116
yahrusûne : yalan uydururlar
-
6-En'âm 117
inne : muhakkak ki
-
6-En'âm 117
rabbe-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 117
huve : O
-
6-En'âm 117
a'lemu : en iyi bilir
-
6-En'âm 117
men yadıllu : sapan kimseyi
-
6-En'âm 117
an sebîli-hi : onun yolundan, kendi yolundan
-
6-En'âm 117
ve huve : ve o
-
6-En'âm 117
a'lemu : en iyi bilen
-
6-En'âm 117
bi el muhtedîne : hidayete erenleri
-
6-En'âm 118
fe kulû : o zaman yeyin
-
6-En'âm 118
zukire ismu allâhi : Allah'ın ismi anılan
-
6-En'âm 118
aleyhi : onun üzerine
-
6-En'âm 118
mu'minîne : îmân eden kimseler (mü'min olan)
-
6-En'âm 119
ve mâ lekum : ve size ne oluyor
-
6-En'âm 119
ellâ te'kulû (en lâ te'kulû) : yememeniz, yemiyorsunuz
-
6-En'âm 119
zukire ismu allâhi : Allah'ın ismi anılan
-
6-En'âm 119
aleyhi : onun üzerine
-
6-En'âm 119
ve kad fassale : ve ayrı ayrı açıklamıştı
-
6-En'âm 119
lekum : size
-
6-En'âm 119
mâ harreme : haram kıldığı şey(ler)
-
6-En'âm 119
aleykum : size
-
6-En'âm 119
ileyhi : ona
-
6-En'âm 119
ve inne : ve muhakkak
-
6-En'âm 119
kesîren : çok
-
6-En'âm 119
le yudıllûne : gerçekten dalâlette bırakıyorlar
-
6-En'âm 119
bi ehvâi-him : kendi hevesleri ile
-
6-En'âm 119
inne : muhakkak
-
6-En'âm 119
rabbe-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 119
huve : o
-
6-En'âm 119
a'lemu : en iyi bilir
-
6-En'âm 119
bi el mu'tedîne : haddi aşanları
-
6-En'âm 120
ve zerû : ve terkedin
-
6-En'âm 120
zâhire el ismi : açıkta olan günahı
-
6-En'âm 120
ve bâtıne-hu : ve onun gizli olanını
-
6-En'âm 120
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
6-En'âm 120
yeksibûne el isme : günah kazanıyorlar
-
6-En'âm 120
se-yuczevne : yakında karşılık görecekler (cezalandırılacaklar)
-
6-En'âm 120
kânû yakterifûne : kazanmış oldular
-
6-En'âm 121
ve lâ te'kulû : ve yemeyin
-
6-En'âm 121
lem yuzkeri ismu allâhi : Allah'ın İsmi anılmayan
-
6-En'âm 121
aleyhi : onun üzerine
-
6-En'âm 121
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
6-En'âm 121
le fıskun : gerçekten fısktır
-
6-En'âm 121
ve inne eş şeyâtîne : ve muhakkak ki şeytanlar
-
6-En'âm 121
le yûhûne : elbette vahyederler
-
6-En'âm 121
ilâ evliyâi-him : kendi dostlarına
-
6-En'âm 121
ve in : ve eğer, şâyet
-
6-En'âm 121
eta'tumû-hum : onlara itaat edersiniz
-
6-En'âm 121
inne-kum : muhakkak siz
-
6-En'âm 121
le muşrikûne : mutlaka müşrikler olursunuz
-
6-En'âm 122
e ve men : ve o kişi, kimse... mi?
-
6-En'âm 122
kâne meyten : ölmüş olan, ölü iken
-
6-En'âm 122
fe ahyeynâ-hu : böylece onu dirilttik
-
6-En'âm 122
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık, verdik
-
6-En'âm 122
lehu : ona
-
6-En'âm 122
nûren : bir nur
-
6-En'âm 122
yemşî : yürür
-
6-En'âm 122
fî en nâsi : insanlar içinde, arasında
-
6-En'âm 122
ke men : o kimse gibi
-
6-En'âm 122
meselu-hu : onun meselesi, durumu
-
6-En'âm 122
fî ez zulumâti : karanlıklar içinde
-
6-En'âm 122
leyse bi-hâricin : çıkacak değil, çıkamayacak olan
-
6-En'âm 122
kezâlike : işte böyle, böylece
-
6-En'âm 122
zuyyine : süslü, güzel gösterildi
-
6-En'âm 122
li el kâfirîne : kâfirlere
-
6-En'âm 122
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları şeyler
-
6-En'âm 123
ve kezâlike : ve işte böylece
-
6-En'âm 123
cealnâ : kıldık, yaptık
-
6-En'âm 123
fî kulli karyetin : her kasabada, şehirde
-
6-En'âm 123
ekâbire : önde gelenler, liderler
-
6-En'âm 123
li yemkurû : hile yapsınlar diye (yapmaları için)
-
6-En'âm 123
ve mâ yemkurûne : ve hile yapamazlar, aldatamazlar
-
6-En'âm 123
bi enfusi-him : kendilerini
-
6-En'âm 123
ve mâ yeş'urûne : ve bunun şuuruna varmazlar, farkında değiller
-
6-En'âm 124
ve izâ : ve, olduğu zaman
-
6-En'âm 124
câet-hum : onlara geldi
-
6-En'âm 124
âyetun : bir âyet
-
6-En'âm 124
len nu'mine : asla îmân etmeyiz
-
6-En'âm 124
misle : gibi, aynısı
-
6-En'âm 124
mâ ûtiye : verilen şey
-
6-En'âm 124
a'lemu : en iyi (çok iyi) bilir
-
6-En'âm 124
yec'alu : yapar, kılar, verir
-
6-En'âm 124
risâlete-hu : risaletini, elçiliğini
-
6-En'âm 124
se yusîbu ellezîne : yakında isabet edecek ki onlar
-
6-En'âm 124
ecremû : cürüm işlediler, günah işlediler
-
6-En'âm 124
inde allâhi : Allah'ın yanında, huzurunda
-
6-En'âm 124
ve azâbun : ve bir azap
-
6-En'âm 124
şedîdun : şiddetli
-
6-En'âm 124
kânû yemkurûne : hile, sahtekârlık yapmış oldular
-
6-En'âm 125
fe men : artık kim(i)
-
6-En'âm 125
en yehdiye-hu : onu hidayete erdirmek
-
6-En'âm 125
yeşrah : yarar, açar
-
6-En'âm 125
sadre-hu : onun göğsünü
-
6-En'âm 125
li el islâmi : İslâm'a, teslime
-
6-En'âm 125
ve men : ve kimi
-
6-En'âm 125
en yudılle-hu : onu dalâlette bırakmak
-
6-En'âm 125
yec'al : kılar, yapar
-
6-En'âm 125
sadre-hu : onun göğsünü
-
6-En'âm 125
haracen : sıkıntılı
-
6-En'âm 125
ke ennemâ : sanki, gibi
-
6-En'âm 125
fî es semâi : semâda
-
6-En'âm 125
kezâlike : işte böyle, böylece
-
6-En'âm 125
yec'alû allâhu : Allah kılar, yapar
-
6-En'âm 125
er ricse : pislik, azap, ceza
-
6-En'âm 125
alâ ellezîne : onların üzerine
-
6-En'âm 125
lâ yu'minûne : îmân etmezler
-
6-En'âm 126
ve hâzâ : ve bu
-
6-En'âm 126
sırâtu rabbi-ke : senin Rabbinin yolu
-
6-En'âm 126
mustekîmen : istikametlenmiş, yönlendirilmiş (Allah'a götüren)
-
6-En'âm 126
el âyâti : âyetler
-
6-En'âm 126
yezzekkerûne : tezekkür ediyorlar
-
6-En'âm 127
lehum : onlar için vardır, onlarındır
-
6-En'âm 127
es selâmi : selâm, selâmet, teslim
-
6-En'âm 127
inde : katında, yanında
-
6-En'âm 127
ve huve : ve O
-
6-En'âm 127
veliyyu-hum : onların velîsi, dostu
-
6-En'âm 127
kânû ya'melûne : yapmış oldular
-
6-En'âm 128
ve yevme : ve (o) gün
-
6-En'âm 128
cemîa : hepsini
-
6-En'âm 128
yâ ma'şere el cinni : ey cin topluluğu
-
6-En'âm 128
kad isteksertum : sayınızı arttırdınız
-
6-En'âm 128
min el insi : insanlardan
-
6-En'âm 128
ve kâle : ve dedi
-
6-En'âm 128
evliyau-hum : onların dostları
-
6-En'âm 128
min el insi : insanlardan
-
6-En'âm 128
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
6-En'âm 128
istemtea ba'du-nâ bi ba'din : bazımız bazısından (birbirimizden) metalandı, faydalandı
-
6-En'âm 128
ve belagnâ : ulaştık, eriştik
-
6-En'âm 128
ecele-nâ ellezî : bizim ecelimiz, zamanımız sonu ki o
-
6-En'âm 128
eccelte : senin takdir ettiğin zaman, o zamanı sen taktir ettin
-
6-En'âm 128
lenâ : bizim için, bize
-
6-En'âm 128
kâle : dedi
-
6-En'âm 128
en nâru : ateş
-
6-En'âm 128
mesvâ-kum : sizin barınacağınız yer
-
6-En'âm 128
hâlidîne : ebedî kalacak olanlar
-
6-En'âm 128
mâ şâe allâhu : Allah'ın dilediği şey
-
6-En'âm 128
inne : muhakkak ki
-
6-En'âm 128
rabbe-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 129
ve kezâlike : işte böylece
-
6-En'âm 129
nuvellî : döndürürüz, çeviririz
-
6-En'âm 129
ba'da ez zâlimîne : zalimlerin bir kısmını
-
6-En'âm 129
kânû yeksibûne : kazanmış oldular
-
6-En'âm 130
yâ ma'şere el cinni : ey cin topluluğu
-
6-En'âm 130
ve el insi : ve insan
-
6-En'âm 130
e lem : olmadı mı?
-
6-En'âm 130
ye'ti-kum : size geldi
-
6-En'âm 130
yakussûne : anlatıyorlar
-
6-En'âm 130
aleykum : size
-
6-En'âm 130
ve yunzirûne-kum : ve sizi uyarıyorlar
-
6-En'âm 130
likâe : karşılaşma, ulaşma, mülâki olma
-
6-En'âm 130
yevmi-kum : sizin gününüz
-
6-En'âm 130
şehid-nâ : biz şahit olduk
-
6-En'âm 130
enfusi-nâ : nefslerimize
-
6-En'âm 130
ve garret-hum : ve onları aldattı
-
6-En'âm 130
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
6-En'âm 130
ve şehidû : ve şahit oldular
-
6-En'âm 130
enfusi-him : kendi nefslerine, kendilerine
-
6-En'âm 130
enne-hum : onların ... olduklarına, kendilerinin ...olduğuna
-
6-En'âm 130
kâfirîne : kâfirler
-
6-En'âm 131
zâlike : işte bu
-
6-En'âm 131
en lem yekun : olmaması
-
6-En'âm 131
rabbu-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 131
muhlike : helâk eden kişi, helâk edici
-
6-En'âm 131
el kurâ : ülkeler, kasabalar
-
6-En'âm 131
ve ehlu-hâ : ve onun ehli, halkı
-
6-En'âm 131
gâfilûne : gâfiller, gaflet içinde olanlar
-
6-En'âm 132
ve li kullin : ve herkes için vardır
-
6-En'âm 132
derecâtun : dereceler
-
6-En'âm 132
ve mâ rabbu-ke : ve senin Rabbin değil
-
6-En'âm 132
ammâ (an-mâ) ya'melûne : yaptıkları şeylerden
-
6-En'âm 133
ve rabbu-ke : ve senin Rabbin
-
6-En'âm 133
el ganiyyu : gani, zengin, ihtiyacı olmayan
-
6-En'âm 133
zu er rahmeti : rahmet sahibi
-
6-En'âm 133
in yeşe' : eğer dilerse
-
6-En'âm 133
ve yestahlif : ve yerine halef yapar, yerine başkasını getirir
-
6-En'âm 133
mâ yeşâu : ne dilerse, dilediği şey
-
6-En'âm 133
kemâ : gibi
-
6-En'âm 133
enşee-kum : sizi var etti, yarattı
-
6-En'âm 133
min zurriyyeti : zürriyetinden, soyundan, neslinden
-
6-En'âm 133
âharîne : başka, diğer
-
6-En'âm 134
inne : muhakkak
-
6-En'âm 134
tûadûne : siz vaadolundunuz, size vaadedilen
-
6-En'âm 134
le âtin : mutlaka gelecek
-
6-En'âm 134
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
6-En'âm 134
bi mu'cizîne : aciz bırakan (bırakacak) kimseler
-
6-En'âm 135
yâ kavmi ı'melû : ey kavmim, ... yapın
-
6-En'âm 135
alâ mâ kâneti-kum : siz yapacağınız şeyi
-
6-En'âm 135
fe sevfe : artık yakında (olacak)
-
6-En'âm 135
ta'lemûne : bileceksiniz
-
6-En'âm 135
men tekûnu : kim(in) olacak
-
6-En'âm 135
lehu : onun
-
6-En'âm 135
âkıbetu : âkibet, sonu
-
6-En'âm 135
ed dâri : diyar, ülke, yurt
-
6-En'âm 135
inne-hu : muhakkak ki o
-
6-En'âm 135
ez zâlimûne : zâlimler
-
6-En'âm 136
ve cealû : ve yaptılar (ayırdılar)
-
6-En'âm 136
zeree : yarattı, var etti, çoğalttı
-
6-En'âm 136
min el harsi : ekinlerden
-
6-En'âm 136
ve el en'âmi : ve büyük baş hayvanlar
-
6-En'âm 136
nasîben : bir nasip, bir pay
-
6-En'âm 136
fe kâlû : böylece dediler
-
6-En'âm 136
ve hâzâ : ve bu
-
6-En'âm 136
li şurekâi-nâ : ortaklarımız için
-
6-En'âm 136
fe mâ kâne : fakat o ...olmadı
-
6-En'âm 136
li şurekâi-him : ortakları için olan
-
6-En'âm 136
fe lâ yasılu : fakat ulaşmaz, varmaz
-
6-En'âm 136
ve mâ kâne : ve o ...olmadı
-
6-En'âm 136
fe huve : ama o
-
6-En'âm 136
ilâ şurekâi-him : onların ortaklarına
-
6-En'âm 136
sâe : ne kötü
-
6-En'âm 136
mâ yahkumûne : hükmettikleri şey
-
6-En'âm 137
ve kezâlike : ve işte böyle, böylece
-
6-En'âm 137
zeyyene : güzel gösterdi, süsledi
-
6-En'âm 137
li kesîrin : çoğuna
-
6-En'âm 137
min el muşrikîne : müşriklerden
-
6-En'âm 137
katle evlâdi-him : çocuklarını öldürmeyi
-
6-En'âm 137
şurekâu-hum : onların ortakları
-
6-En'âm 137
ve li yelbisû : ve karıştırmaları için
-
6-En'âm 137
aleyhim : onlara
-
6-En'âm 137
dîne-hum : onların dîni, kendilerinin dîni
-
6-En'âm 137
ve lev : ve eğer
-
6-En'âm 137
şâe allâhu : Allah diledi
-
6-En'âm 137
mâ fealû-hu : onu yapmazlardı, yapamazlardı
-
6-En'âm 137
fe zer-hum : artık onları bırak, terket
-
6-En'âm 137
ve mâ yefterûne : ve iftira ettikleri, uydurdukları şeyleri
-
6-En'âm 138
ve kâlû : ve dediler
-
6-En'âm 138
en'âmun : (büyük baş) hayvanlar
-
6-En'âm 138
ve harsun : ve ekinler
-
6-En'âm 138
men neşâu : bizim dilediğimiz kişi
-
6-En'âm 138
ve en'âmun : ve (büyük baş) hayvanlar
-
6-En'âm 138
hurrimet : haram kılındı
-
6-En'âm 138
ve en'âmun : ve hayvanlar
-
6-En'âm 138
lâ yezkurûne isme allâhi : Allah'ın ismini anmıyorlar
-
6-En'âm 138
aleyha : onun üzerine
-
6-En'âm 138
iftirâen aleyhi : ona iftira ederek
-
6-En'âm 138
se yeczî-him : yakında onları cezalandıracak
-
6-En'âm 138
kânû yefterûne : iftira etmiş oldular
-
6-En'âm 139
ve kâlû : ve dediler
-
6-En'âm 139
hazihi el en'âmi : bu hayvanlar
-
6-En'âm 139
ve muharremun : ve haramdır
-
6-En'âm 139
alâ ezvâci-nâ : zevcelerimize, eşlerimize
-
6-En'âm 139
ve in yekun : ve eğer olursa
-
6-En'âm 139
meyteten : ölü
-
6-En'âm 139
fe hum : o taktirde onlar
-
6-En'âm 139
şurekâu : ortaktırlar
-
6-En'âm 139
se yeczî-him : yakında onları cezalandıracak
-
6-En'âm 139
vasfe-hum : onların vasıflandırmaları, nitelendirmeleri
-
6-En'âm 139
innehu : muhakkak ki o
-
6-En'âm 140
hasire : hüsranda oldu
-
6-En'âm 140
ellezîne : o kimseler ki
-
6-En'âm 140
katelû : öldürdüler
-
6-En'âm 140
evlâde-hum : kendi evlâtlarını
-
6-En'âm 140
sefehan : sefih olarak, akılsızca, aptalca
-
6-En'âm 140
ve harremû : ve haram kıldılar
-
6-En'âm 140
rezaka-hum allâhu : Allah onları rızıklandırdı
-
6-En'âm 140
iftirâen : yalan yere iftira ederek
-
6-En'âm 140
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
6-En'âm 140
muhtedîne : hidayete eren kimseler
-
6-En'âm 141
ve huve ellezî : ve o ki
-
6-En'âm 141
enşee : yarattı (inşa etti)
-
6-En'âm 141
cennâtin : bahçeler
-
6-En'âm 141
ve gayre : olmaksızın
-
6-En'âm 141
ve en nahle : ve hurma
-
6-En'âm 141
ve ez zer'a : ve ekinler
-
6-En'âm 141
muhtelifen : farklı, çeşitli, muhtelif
-
6-En'âm 141
ve ez zeytûne : ve zeytin(ler)
-
6-En'âm 141
ve er rummâne : ve nar(lar)
-
6-En'âm 141
muteşâbihen : benzeyen
-
6-En'âm 141
ve gayre muteşâbihin : ve benzemeyen
-
6-En'âm 141
min semeri-hî : onun ürününden
-
6-En'âm 141
izâ esmere : ürün verdiği zaman
-
6-En'âm 141
ve âtû : ve verin
-
6-En'âm 141
yevme : gün
-
6-En'âm 141
ve lâ tusrifû : ve israf etmeyin
-
6-En'âm 141
inne-hu : muhakkak ki o
-
6-En'âm 141
el musrifîne : müsrifler, israf eden kimseler
-
6-En'âm 142
ve min el en'âmi : ve hayvanlardan (4 ayaklı)
-
6-En'âm 142
hamûleten : yük taşıyan
-
6-En'âm 142
ve ferşan : kesim hayvanı olan
-
6-En'âm 142
ve lâ tettebiû : ve tâbi olmayın, uymayın
-
6-En'âm 142
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
6-En'âm 142
inne-hu : muhakkak ki o
-
6-En'âm 142
lekum : sizin için, size
-
6-En'âm 143
semâniyete : sekiz adet
-
6-En'âm 143
ezvâcin : çift, (erkek ve dişi)
-
6-En'âm 143
min ed da'ni isneyni : koyundan iki
-
6-En'âm 143
ve min el ma'zi isneyni : keçiden iki
-
6-En'âm 143
âz zekereyni (e ez zekereyni) : iki erkek mi
-
6-En'âm 143
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 143
em el unseyeyni : yoksa iki dişi mi
-
6-En'âm 143
emmeştemelet \n(emmâ iştemelet) \n(e...em...emmâ) : ya da (veya) ihata etti, içine aldı \n\n: veya- yoksa, ya da ...mı?
-
6-En'âm 143
aleyhi : onu, kendisini
-
6-En'âm 143
erhâmu : rahimler
-
6-En'âm 143
el unseyeyni : iki dişi
-
6-En'âm 143
nebbiû-nî : bana haber verin
-
6-En'âm 143
sâdıkîne : sadıklar, doğru söyleyenler, doğru sözlüler
-
6-En'âm 144
ve min el ibilisneyni \n(ve min el ibili isneyni) : ve deveden iki
-
6-En'âm 144
ve min el bakarisneyni \n(ve min el bakara isneyni) : sığırdan iki
-
6-En'âm 144
âz zekereyni (e ez zekereyni) : iki erkek mi
-
6-En'âm 144
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 144
em el unseyeyni : veya iki dişi mi
-
6-En'âm 144
emmâ iştemelet : veya (ya da) ihata ettiği mi
-
6-En'âm 144
aleyhi : onu
-
6-En'âm 144
erhâmu : rahimler
-
6-En'âm 144
el unseyeyni : iki dişi
-
6-En'âm 144
em kuntum : yoksa siz oldunuz mu
-
6-En'âm 144
şuhedâe : şahitler
-
6-En'âm 144
fe men : o halde kimdir
-
6-En'âm 144
azlemu : daha zalim
-
6-En'âm 144
mimmenifterâ \n(min men ifterâ) : iftira eden kimseden
-
6-En'âm 144
keziben : yalanla
-
6-En'âm 144
li yudille : saptırmak, dalâlette bırakmak için
-
6-En'âm 144
en nâse : insanlar
-
6-En'âm 144
innallâhe (inne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
6-En'âm 144
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
6-En'âm 144
el kavme : kavim, topluluk
-
6-En'âm 144
ez zâlimîne : zâlimler
-
6-En'âm 145
lâ ecidu : bulmuyorum, bulamıyorum
-
6-En'âm 145
ûhiye : (bana) vahyolunan
-
6-En'âm 145
ileyye : bana
-
6-En'âm 145
muharremen : haram kılınmış
-
6-En'âm 145
en yekûne : olması
-
6-En'âm 145
meyteten : ölü
-
6-En'âm 145
ev : veya
-
6-En'âm 145
demen : kan
-
6-En'âm 145
mesfûhan : dökülen, akıtılmış
-
6-En'âm 145
ev : veya
-
6-En'âm 145
lâhme : et
-
6-En'âm 145
fe inne-hu : ki o mutlaka
-
6-En'âm 145
ev : veya, ya da
-
6-En'âm 145
uhille : boğazlandı, kesildi
-
6-En'âm 145
fe men : artık kim
-
6-En'âm 145
gayre : olmaksızın, olması hariç, olmadan
-
6-En'âm 145
ve lâ âdin : ve hakka tecavüz etmeden
-
6-En'âm 145
fe inne : o taktirde muhakkak
-
6-En'âm 145
rabbe-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 146
ve alâ ellezîne : ve onlara, ...olanlara
-
6-En'âm 146
harremnâ : haram kıldık
-
6-En'âm 146
kulle : hepsi
-
6-En'âm 146
ve min el bakari : ve ineklerden (sığırlardan)
-
6-En'âm 146
ve el ganemi : ve koyunlar
-
6-En'âm 146
harremnâ : haram kıldık
-
6-En'âm 146
aleyhim : onlara
-
6-En'âm 146
şuhûme-humâ : o ikisinin iç yağları
-
6-En'âm 146
mâ hamelet : üzerinde bulunan, taşıdığı kadar (şey)
-
6-En'âm 146
ev : veya
-
6-En'âm 146
el havâyâ : bağırsaklar
-
6-En'âm 146
ev : veya
-
6-En'âm 146
mahteleta (mâ ıhteleta) : karışan, karışmış olan şey
-
6-En'âm 146
zâlike : böylece, işte böylece
-
6-En'âm 146
cezeynâ-hum : onları cezalandırdık
-
6-En'âm 146
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
6-En'âm 146
le sâdikûne : gerçekten sadık olanlar, sözlerini tutanlar
-
6-En'âm 147
fe in : artık, bundan sonra eğer
-
6-En'âm 147
kezzebû-ke : seni yalanladılar
-
6-En'âm 147
fe kul : o zaman de
-
6-En'âm 147
zû rahmetin : rahmet sahibi
-
6-En'âm 147
ve lâ yureddu : ve geri çevrilemez
-
6-En'âm 147
be'su-hu : onun azabı
-
6-En'âm 147
an el kavmi : kavminden
-
6-En'âm 147
el mucrimîne : mücrimler, suçlular
-
6-En'âm 148
se yekûlu : söyleyecekler
-
6-En'âm 148
ellezîne eşrekû : şirk koşanlar
-
6-En'âm 148
lev şâe allâhu : eğer Allah dileseydi
-
6-En'âm 148
mâ eşreknâ : biz şirk koşmazdık
-
6-En'âm 148
ve lâ âbâu-nâ : ve babalarımız da yapmazdı
-
6-En'âm 148
ve lâ harremnâ : ve haram kılmazdık
-
6-En'âm 148
min şey'in : bir şeyi
-
6-En'âm 148
kezâlike : böyle, işte böyle
-
6-En'âm 148
kezzebe : yalanladı
-
6-En'âm 148
ellezîne min kabli-him : onlardan öncekiler
-
6-En'âm 148
be'se-nâ : azabımız
-
6-En'âm 148
kul hel : var mı de
-
6-En'âm 148
inde-kum : sizin yanınızda
-
6-En'âm 148
fe tuhricû-hu lenâ : öyleyse onu bize çıkarın
-
6-En'âm 148
tettebiûne : tâbî oluyorsunuz
-
6-En'âm 148
illâ ez zanne : ancak zanna
-
6-En'âm 148
ve in : ve olursa
-
6-En'âm 148
entum : siz
-
6-En'âm 148
tahrusûne : yalan söylüyorsunuz (tahminde bulunuyorsunuz)
-
6-En'âm 149
fe li allâhi : artık Allah'ın
-
6-En'âm 149
el huccetu : delil
-
6-En'âm 149
el bâligatu : en üstün, en kuvvetli, kesin olan
-
6-En'âm 149
fe : öyleyse
-
6-En'âm 149
lev şâe : eğer o dileseydi
-
6-En'âm 149
le hedâ-kum : elbette sizi hidayete erdirirdi
-
6-En'âm 149
ecmaîne : hepsi, topluca
-
6-En'âm 150
helumme : getirin
-
6-En'âm 150
şuhedâe-kum ellezîne : şahitleriniz ki onlar
-
6-En'âm 150
yeşhedûne : şahitlik ederler
-
6-En'âm 150
ennallâhe (enne allâhe) : Allah'ın ..... yaptığına
-
6-En'âm 150
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 150
fe in : eğer hâlâ
-
6-En'âm 150
şehidû : şahitlik ettiler
-
6-En'âm 150
fe lâ teşhed : sen şahitlik etme
-
6-En'âm 150
mea-hum : onlarla beraber
-
6-En'âm 150
ve lâ tettebi' : ve tâbî olma, uyma
-
6-En'âm 150
ehvâ : hevesler
-
6-En'âm 150
ellezîne kezzebû : yalanlayan kimseler
-
6-En'âm 150
ve ellezîne : ve onlar
-
6-En'âm 150
lâ yu'minûne : îmân etmezler
-
6-En'âm 150
bi el âhireti : ahirete
-
6-En'âm 150
ve hum : ve onlar
-
6-En'âm 150
ya'dilûne : ortak koşuyorlar, putları ona adil, eşit, eş tutuyorlar
-
6-En'âm 151
teâlev : gelin
-
6-En'âm 151
etlu : okuyayım
-
6-En'âm 151
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 151
aleykum : size
-
6-En'âm 151
ellâ (en lâ) tuşrikû : ortak (koşmamanız) koşmayın
-
6-En'âm 151
şey'en : bir şeyi
-
6-En'âm 151
ve bi el vâlideyni : ve anne babaya
-
6-En'âm 151
ihsânen : ihsanla davranma
-
6-En'âm 151
ve lâ taktulû : ve öldürmeyin
-
6-En'âm 151
evlâde-kum : evlâtlarınız, çocuklarınız
-
6-En'âm 151
nerzuku-kum : sizi biz rızıklandırırız
-
6-En'âm 151
ve iyyâ-hum : ve onları da yalnız (biz)
-
6-En'âm 151
ve lâ takrebû el fevâhışe : ve kötülüğe yaklaşmayın
-
6-En'âm 151
mâ zahere : zâhir olan, açık olan
-
6-En'âm 151
ve mâ batane : ve gizli olan
-
6-En'âm 151
ve lâ taktulû en nefse : ve kimseyi öldürmeyin
-
6-En'âm 151
elletî harreme allâhu : ki onu Allah haram kıldı
-
6-En'âm 151
illâ bi el hakkı : haklı olmak hariç
-
6-En'âm 151
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
6-En'âm 151
ta'kılûne : siz akıl edersiniz
-
6-En'âm 152
ve lâ takrebû : ve yaklaşmayın
-
6-En'âm 152
mâle : mal
-
6-En'âm 152
el yetîmi : yetim
-
6-En'âm 152
bi elletî : ki ona
-
6-En'âm 152
hiye : o
-
6-En'âm 152
ahsenu : en güzel
-
6-En'âm 152
yebluga : erişir, yetişir, gelir
-
6-En'âm 152
eşudde-hu : onun en kuvvetli çağı, erginlik çağı
-
6-En'âm 152
ve evfû : ve vefa edin, ifa edin, yerine getirin
-
6-En'âm 152
el keyle : ölçü, ölçek
-
6-En'âm 152
ve el mîzâne : ve tartı, terazi, mizan
-
6-En'âm 152
bi el kıstı : adaletle
-
6-En'âm 152
lâ nukellifu : biz sorumlu tutmayız
-
6-En'âm 152
nefsen : bir nefs, kişi, kimse
-
6-En'âm 152
ve izâ : ve olduğu zaman
-
6-En'âm 152
fa'dilû (fe ı'dilû) : artık adaletli olun
-
6-En'âm 152
ve lev kâne : ve olsa bile
-
6-En'âm 152
ve bi ahdi allâhi : ve Allah'ın ahdi
-
6-En'âm 152
evfû : vefa edin, ifa edin, yerine getirin
-
6-En'âm 152
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
6-En'âm 152
tezekkerûne : siz tezekkür edersiniz
-
6-En'âm 153
ve enne : ve muhakkak ki
-
6-En'âm 153
sırâtî mustekîmen : benim mustakîm olan (Allah'a götüren) yolum
-
6-En'âm 153
fettebiûhu (fe ittebiû-hu) : öyleyse ona tâbî olun
-
6-En'âm 153
ve lâ tettebiû : ve tâbî olmayın
-
6-En'âm 153
es subule : yollara
-
6-En'âm 153
fe teferreka : o taktirde ayırır
-
6-En'âm 153
an sebîli-hi : onun yolundan
-
6-En'âm 153
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
6-En'âm 153
tettekûne : siz takva sahibi olursunuz
-
6-En'âm 154
summe : sonra
-
6-En'âm 154
âteynâ : biz verdik
-
6-En'âm 154
el kitâbe : kitap
-
6-En'âm 154
tamâmen : tamamlayıcı olarak
-
6-En'âm 154
alâ ellezî : ona
-
6-En'âm 154
ahsene : ahsen olan
-
6-En'âm 154
ve tafsîlen : ve ayrı ayrı açıklayan
-
6-En'âm 154
li kulli şey'in : herşeyi
-
6-En'âm 154
ve huden : hidayete erdiren
-
6-En'âm 154
ve rahmeten : ve rahmet olan
-
6-En'âm 154
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
6-En'âm 154
yu'minûne : îmân ederler
-
6-En'âm 155
ve hâza : ve bu
-
6-En'âm 155
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
6-En'âm 155
mubârekun : mübarek
-
6-En'âm 155
fe : artık, öyleyse
-
6-En'âm 155
ittebiû-hu : ona tâbî olun
-
6-En'âm 155
ve ittekû : ve takva sahibi olun
-
6-En'âm 155
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
6-En'âm 155
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
6-En'âm 156
en tekûlû : demeniz (dememeniz, söylemeniz)
-
6-En'âm 156
innemâ : yalnızca, sadece
-
6-En'âm 156
unzile : indirildi
-
6-En'âm 156
el kitâbu : kitap
-
6-En'âm 156
tâifeteyni : iki taife, topluluk
-
6-En'âm 156
ve in kunnâ : ve biz olurduk
-
6-En'âm 156
an dirâseti-him : onların derslerinden (okuduklarından)
-
6-En'âm 156
le gâfilîne : gerçekten gâfil (habersiz) olanlar
-
6-En'âm 157
ev : veya
-
6-En'âm 157
tekûlû : siz dersiniz
-
6-En'âm 157
lev : eğer
-
6-En'âm 157
ennâ : bize olsa
-
6-En'âm 157
unzile : indirildi
-
6-En'âm 157
aleynâ el kitâbu : bize kitap
-
6-En'âm 157
le kunnâ : elbette biz olurduk
-
6-En'âm 157
ehdâ : daha çok hidayete erdi
-
6-En'âm 157
fe kad câe-kum : işte size gelmişti
-
6-En'âm 157
beyyinetun : beyyine, delil
-
6-En'âm 157
ve huden : ve hidayet, hidayete erdiren
-
6-En'âm 157
ve rahmetun : ve bir rahmet
-
6-En'âm 157
fe men : öyleyse kim
-
6-En'âm 157
azlemu : daha zalim
-
6-En'âm 157
mimmen (min men) : o kimseden
-
6-En'âm 157
kezzebe : yalanladı
-
6-En'âm 157
ve sadefe : ve yüz çevirdi
-
6-En'âm 157
se neczî : karşılık vereceğiz, cezalandıracağız
-
6-En'âm 157
ellezîne yasdifûne : yüz çeviren kimseler
-
6-En'âm 157
sûe el azâbi : kötü, ağır bir azap
-
6-En'âm 157
yasdifûne : yüz çeviriyorlar
-
6-En'âm 158
hel : ...mi?
-
6-En'âm 158
yanzurûne : bakıyorlar, bekliyorlar
-
6-En'âm 158
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
6-En'âm 158
el melâiketu : melekler
-
6-En'âm 158
ev : veya, yoksa
-
6-En'âm 158
ye'tiye : gelir
-
6-En'âm 158
rabbu-ke : senin Rabbin, Rabbin
-
6-En'âm 158
ev : veya, yoksa
-
6-En'âm 158
ye'tiye : gelir
-
6-En'âm 158
rabbi-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 158
yevme : o gün
-
6-En'âm 158
ye'tî : gelir
-
6-En'âm 158
rabbi-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 158
lâ yenfeu : fayda vermez
-
6-En'âm 158
nefsen : bir kimse
-
6-En'âm 158
lem tekun : olmaz
-
6-En'âm 158
âmenet : îmân etti, âmenû oldu
-
6-En'âm 158
ev : veya, yoksa
-
6-En'âm 158
kesebet : kazandı
-
6-En'âm 158
intezırû : bekleyin
-
6-En'âm 158
muntezırûne : bekleyenleriz
-
6-En'âm 159
innellezîne (inne ellezîne) : muhakkak ki onlar
-
6-En'âm 159
ferrekû : fırkalara ayırdılar, tefrik ettiler
-
6-En'âm 159
dîne-hum : onların dîni, kendi dînlerini
-
6-En'âm 159
ve : ve
-
6-En'âm 159
kânû şiyean : grup grup oldular
-
6-En'âm 159
leste : sen değilsin
-
6-En'âm 159
fî şey'in : bir şeyde, bir ilgide, bağlantıda
-
6-En'âm 159
innemâ : fakat
-
6-En'âm 159
emru-hum : onların işi
-
6-En'âm 159
summe : sonra
-
6-En'âm 159
yunebbiu-hum : onlara haber verecek
-
6-En'âm 159
kânû yef'alûne : yapmış oldukları
-
6-En'âm 160
men : kim
-
6-En'âm 160
câe : geldi
-
6-En'âm 160
bi el haseneti : bir hasene ile
-
6-En'âm 160
fe lehu : artık, o taktirde onundur
-
6-En'âm 160
emsâli-hâ : onun katı, misli
-
6-En'âm 160
ve men : ve kim
-
6-En'âm 160
câe : geldi
-
6-En'âm 160
bi es seyyieti : bir seyyie (günah) ile
-
6-En'âm 160
fe lâ yuczâ : o zaman cezalandırılmaz
-
6-En'âm 160
illâ misle-hâ : onun mislinden başka
-
6-En'âm 160
ve hum : ve onlar
-
6-En'âm 160
lâ yuzlemûne : zulmolunmazlar
-
6-En'âm 161
inne-nî : muhakkak ki beni
-
6-En'âm 161
hedâ-ni : beni hidayete erdirdi, hidayet etti
-
6-En'âm 161
ilâ sırâtın mustekîmin : Sıratı Mustakîm'e, Allah'a yönelmiş,
-
6-En'âm 161
dînen : dîn olarak
-
6-En'âm 161
kıyamen : ayakta kalan, kalacak olan
-
6-En'âm 161
millete : topluluk, din
-
6-En'âm 161
ibrâhîme : Hz. İbrâhîm
-
6-En'âm 161
hanîfen : hanif olarak, hanif olan (tek Allah'a inanan)
-
6-En'âm 161
ve mâ kâne : ve olmadı
-
6-En'âm 161
min el muşrikîne : müşriklerden
-
6-En'âm 162
inne : muhakkak
-
6-En'âm 162
ve nusukî : benim tüm ibadetlerim, kurbanım
-
6-En'âm 162
ve mahyâye : benim hayatım
-
6-En'âm 162
ve memâtî : ve benim ölümüm
-
6-En'âm 162
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
6-En'âm 163
lâ şerîke : ortağı yoktur
-
6-En'âm 163
lehu : onun
-
6-En'âm 163
ve bi zâlike : ve bununla
-
6-En'âm 163
ve ene : ve ben
-
6-En'âm 163
evvel : evvel, ilk
-
6-En'âm 163
el muslimîne : müslümanlar, teslim olanlar
-
6-En'âm 164
e gayrallâhi (e gayre allâhi ) : Allah'tan başka mı
-
6-En'âm 164
ebgî : arayayım, isteyeyim
-
6-En'âm 164
rabben : bir Rab
-
6-En'âm 164
ve huve : ve O
-
6-En'âm 164
kulli şey'in : herşey
-
6-En'âm 164
ve lâ teksibu : ve kazanmaz
-
6-En'âm 164
nefsin : bir nefs, kişi
-
6-En'âm 164
aleyhâ : ona, kendisine
-
6-En'âm 164
ve lâ teziru : ve (yük) yüklenmezler, taşımazlar
-
6-En'âm 164
vâziretun : yükü taşıyan, günahkâr
-
6-En'âm 164
vizre : ağırlık, yük, günah
-
6-En'âm 164
summe : sonra
-
6-En'âm 164
merciu-kum : sizin dönüşünüz
-
6-En'âm 164
fe yunebbiu-kum : o zaman, size haber verecek
-
6-En'âm 164
tahtelifûne : ihtilâfa düştünüz, anlaşmazlığa düştünüz
-
6-En'âm 165
ve huve ellezî : ve o'dur, ki o
-
6-En'âm 165
ceale-kum : sizi kıldı, yaptı
-
6-En'âm 165
halâife el ardı : arzın, yeryüzünün halifeleri
-
6-En'âm 165
ve refea : ve yükseltti
-
6-En'âm 165
fevka : üstünde, üstüne
-
6-En'âm 165
derecâtin : dereceler
-
6-En'âm 165
li yebluve-kum : sizi imtihan etmek için
-
6-En'âm 165
inne : muhakkak
-
6-En'âm 165
rabbe-ke : senin Rabbin
-
6-En'âm 165
serîu : seri, çabuk olan
-
6-En'âm 165
el ikâbi : ikâb, ceza
-
6-En'âm 165
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
6-En'âm 165
le gafûrun : mutlaka mağfiret eden
-
60-Mümtehine 1
yâ eyyuhâ : ey
-
60-Mümtehine 1
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
60-Mümtehine 1
lâ tettehizû : yapmayın, edinmeyin
-
60-Mümtehine 1
ve aduvve-kum : ve sizin düşmanlarınız
-
60-Mümtehine 1
evliyâe : velîler, dostlar
-
60-Mümtehine 1
tulkûne : ilka ediyorsunuz (dostluk ilka ediyorsunuz, muhabbet besliyorsunuz)
-
60-Mümtehine 1
ileyhim : onlara
-
60-Mümtehine 1
bi el meveddeti : muhabbet ile, sevgi ile
-
60-Mümtehine 1
ve kad : ve olmuştu
-
60-Mümtehine 1
keferû : inkâr ettiler
-
60-Mümtehine 1
bi mâ câe-kum : size gelen şeyi
-
60-Mümtehine 1
min el hakkı : Hakk'tan
-
60-Mümtehine 1
yuhricûne : çıkarıyorlar
-
60-Mümtehine 1
er resûle : resûl
-
60-Mümtehine 1
ve iyyâ-kum : ve sizi
-
60-Mümtehine 1
en tû'minû : inanmanız
-
60-Mümtehine 1
harectum : siz çıktınız
-
60-Mümtehine 1
cihâden : cihad
-
60-Mümtehine 1
fî sebîlî : benim yolumda
-
60-Mümtehine 1
ve ibtigâe : ve aradı, arzu eti, istedi
-
60-Mümtehine 1
tusirrûne : sır veriyorsunuz
-
60-Mümtehine 1
ileyhim : onlara
-
60-Mümtehine 1
bi el meveddeti : muhabbet ile, sevgi ile
-
60-Mümtehine 1
ve ene : ve ben
-
60-Mümtehine 1
a'lemu : bilirim
-
60-Mümtehine 1
bi mâ ahfeytum : gizlediğiniz şeyleri
-
60-Mümtehine 1
ve mâ a'lentum : ve (aleni olan) açığa vurduğunuz şeyler
-
60-Mümtehine 1
ve men : ve kim
-
60-Mümtehine 1
yef'al-hu : onu yapar
-
60-Mümtehine 1
fe : o taktirde
-
60-Mümtehine 1
kad dalle : sapmış olur
-
60-Mümtehine 1
sevâe es sebîli : yolun seviyesi, yolun ortası, doğru yol
-
60-Mümtehine 2
yeskafû-kum : sizi yakalarlar, ele geçirirler
-
60-Mümtehine 2
yekûnû : olurlar
-
60-Mümtehine 2
lekum : sizin için, size
-
60-Mümtehine 2
a'dâen : düşman
-
60-Mümtehine 2
ve yebsutû : ve uzatırlar
-
60-Mümtehine 2
ileykum : size
-
60-Mümtehine 2
eydiye-hum : onların elleri, elleri
-
60-Mümtehine 2
ve elsinete-hum : ve onların dilleri, dilleri
-
60-Mümtehine 2
bi es sûi : kötülük ile
-
60-Mümtehine 2
ve veddû : ve temenni ettiler, istediler
-
60-Mümtehine 2
lev tekfurûne : keşke inkâr etseniz
-
60-Mümtehine 3
len tenfea-kum : size fayda sağlamaz
-
60-Mümtehine 3
erhâmu-kum : sizin akrabalarınız
-
60-Mümtehine 3
ve lâ : ve değil, olmaz
-
60-Mümtehine 3
evlâdu-kum : sizin evlâtlarınız
-
60-Mümtehine 3
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
60-Mümtehine 3
beyne-kum : sizin aranızı
-
60-Mümtehine 3
ve allâhu : ve Allah
-
60-Mümtehine 3
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
60-Mümtehine 4
kânet : idi, oldu
-
60-Mümtehine 4
lekum : size, sizin için
-
60-Mümtehine 4
usvetun : örnek
-
60-Mümtehine 4
hasenetun : güzel
-
60-Mümtehine 4
fî ibrâhîme : İbrâhîm'de vardır
-
60-Mümtehine 4
ve ellezîne : ve onlar
-
60-Mümtehine 4
mea-hu : onunla beraber
-
60-Mümtehine 4
bureâu : uzak
-
60-Mümtehine 4
ve mimmâ(min-mâ) : ve o şeyden
-
60-Mümtehine 4
ta'budûne : siz tapıyorsunuz
-
60-Mümtehine 4
kefernâ : biz sizi inkâr ediyoruz
-
60-Mümtehine 4
ve bedâ : ve başladı
-
60-Mümtehine 4
beyne-nâ : bizim aramızda
-
60-Mümtehine 4
ve beyne-kum : ve sizin aranızda
-
60-Mümtehine 4
el adâvetu : düşmanlık
-
60-Mümtehine 4
ve el bagdâu : ve buğz, öfke
-
60-Mümtehine 4
ebeden : ebediyyen
-
60-Mümtehine 4
vahde-hû : onun tek oluşu
-
60-Mümtehine 4
kavle : söz (söylenen bir söz, bir şey söyleme, bir şey deme)
-
60-Mümtehine 4
ibrâhîme : İbrâhîm
-
60-Mümtehine 4
li ebî-hi : onun babasına, kendi babasına, babasına
-
60-Mümtehine 4
le estagfirenne : mutlaka istiğfar edeceğim, mağfiret dileyeceğim
-
60-Mümtehine 4
leke : sana, senin için
-
60-Mümtehine 4
ve mâ emliku : ve ben malik değilim, benim gücüm yetmez
-
60-Mümtehine 4
leke : sana
-
60-Mümtehine 4
min şey'in : bir şeyden
-
60-Mümtehine 4
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
60-Mümtehine 4
aleyke : sana
-
60-Mümtehine 4
tevekkelnâ : biz tevekkül ettik
-
60-Mümtehine 4
ve ileyke : ve sana
-
60-Mümtehine 4
enebnâ : yöneldik
-
60-Mümtehine 4
ve ileyke el masîru : ve varış, dönüş, ulaşma sanadır
-
60-Mümtehine 5
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
60-Mümtehine 5
lâ tec'al-nâ : bizi kılma, bizi yapma
-
60-Mümtehine 5
fitneten : fitne, fitne konusu
-
60-Mümtehine 5
li ellezîne : onlara
-
60-Mümtehine 5
keferû : inkâr ettiler
-
60-Mümtehine 5
ve igfir : ve mağfiret et
-
60-Mümtehine 5
lenâ : bizim için
-
60-Mümtehine 5
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
60-Mümtehine 5
inne-ke : muhakkak sen
-
60-Mümtehine 5
ente : sen
-
60-Mümtehine 5
el azîzu : azîz, üstün
-
60-Mümtehine 5
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
60-Mümtehine 6
lekad : andolsun
-
60-Mümtehine 6
kâne : idi, oldu
-
60-Mümtehine 6
lekum : sizin için
-
60-Mümtehine 6
usvetun : örnek
-
60-Mümtehine 6
hasenetun : güzel
-
60-Mümtehine 6
men : kim, kimse
-
60-Mümtehine 6
kâne : idi, oldu
-
60-Mümtehine 6
yercû allâhe : Allah'a ulaşmayı diler
-
60-Mümtehine 6
ve el yevme el âhire : ve ahiret günü
-
60-Mümtehine 6
ve men : ve kim ise
-
60-Mümtehine 6
yetevelle : yüz çevirir, döner
-
60-Mümtehine 6
fe : artık, o taktirde
-
60-Mümtehine 6
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
60-Mümtehine 6
huve : o
-
60-Mümtehine 6
el ganiyyu : gani, zengin, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan
-
60-Mümtehine 6
el hamîdu : hamdedilen, övülmeye lâyık olan
-
60-Mümtehine 7
en yec'ale : kılması, yapması
-
60-Mümtehine 7
beyne-kum : sizin aranızda
-
60-Mümtehine 7
ve beyne : ve arasında
-
60-Mümtehine 7
ellezîne âdeytum : sizin düşman olduğunuz kimseler
-
60-Mümtehine 7
meveddeten : muhabbet, sevgi, dostluk
-
60-Mümtehine 7
ve allâhu : ve Allah
-
60-Mümtehine 7
ve allâhu : ve Allah
-
60-Mümtehine 8
lâ yenhâ-kum(u) : sizi nehyetmez, yasaklamaz
-
60-Mümtehine 8
an ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
60-Mümtehine 8
lem yukâtilû-kum : sizinle savaşmadılar
-
60-Mümtehine 8
fî ed dîni : dînde, dîn hakkında
-
60-Mümtehine 8
ve lem yuhricû-kum : ve sizi çıkarmadılar
-
60-Mümtehine 8
en teberrû-hum : onlara iyilik yapmanız
-
60-Mümtehine 8
ve tuksitû : ve adaletli davranmanız
-
60-Mümtehine 8
ileyhim : onlara
-
60-Mümtehine 8
inne : muhakkak
-
60-Mümtehine 8
allâhe : Allah
-
60-Mümtehine 8
el muksitîne : adaletli olanlar, adaletle davrananlar
-
60-Mümtehine 9
innemâ : fakat
-
60-Mümtehine 9
yenhâkum(u) allâhu : Allah sizi nehyeder, size yasaklar
-
60-Mümtehine 9
ani ellezîne : onlardan, o kimselerden
-
60-Mümtehine 9
kâtelû-kum : sizinle savaşan
-
60-Mümtehine 9
fî ed dîni : dîn hakkında
-
60-Mümtehine 9
ve ahrecû-kum : ve sizi çıkardılar
-
60-Mümtehine 9
ve zâherû : ve arka çıktılar, yardım ettiler
-
60-Mümtehine 9
en tevellev-hum : onlara dönmeniz, dost olmanız
-
60-Mümtehine 9
ve men : ve kim
-
60-Mümtehine 9
yetevelle-hum : onlara dönerse, severse, dost edinirse
-
60-Mümtehine 9
fe : o taktirde
-
60-Mümtehine 9
ulâike : işte onlar
-
60-Mümtehine 9
ez zâlimûne : zalimler
-
60-Mümtehine 10
yâ eyyuhâ : ey
-
60-Mümtehine 10
ellezîne âmenû : îmân eden, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
60-Mümtehine 10
câe-kum(u) : size geldi
-
60-Mümtehine 10
el mu'minâtu : mü'min kadınlar
-
60-Mümtehine 10
fe imtehinû : o zaman imtihan edin
-
60-Mümtehine 10
hunne : onlar (kadınlar)
-
60-Mümtehine 10
a'lemu : çok iyi bilir
-
60-Mümtehine 10
bi îmânihinne : onların (kadınların) îmânlarını
-
60-Mümtehine 10
fe : o zaman, artık, bundan sonra
-
60-Mümtehine 10
hunne : onlar (kadınlar)
-
60-Mümtehine 10
fe : o zaman, artık, bundan sonra
-
60-Mümtehine 10
lâ terciû : geri döndürmeyiniz
-
60-Mümtehine 10
hunne : onlar (kadınlar)
-
60-Mümtehine 10
ilâ el kuffâri : kâfirlere (kâfir erkeklere)
-
60-Mümtehine 10
hunne : onlar (kadınlar)
-
60-Mümtehine 10
lehum : onlar (erkekler), onlara (erkeklere)
-
60-Mümtehine 10
ve lâ : ve değildir
-
60-Mümtehine 10
yahillûne : helâl
-
60-Mümtehine 10
lehunne : onlar (kadınlar), onlara (kadınlara)
-
60-Mümtehine 10
ve âtû-hum : ve onlara verin
-
60-Mümtehine 10
enfekû : infâk ettiler, verdiler
-
60-Mümtehine 10
ve lâ : ve yoktur
-
60-Mümtehine 10
aleykum : sizin üzerinize
-
60-Mümtehine 10
en tenkihû hunne : onları (kadınları) nikâhlamanız
-
60-Mümtehine 10
âteytumûhunne : onlara (kadınlara) verdiniz
-
60-Mümtehine 10
ucûrehunne : onların ücretlerini, mehirlerini
-
60-Mümtehine 10
ve lâ tumsikû : ve tutmayın
-
60-Mümtehine 10
el kevâfiri : kâfirler (kâfir kadınlar)
-
60-Mümtehine 10
ve is'elû : ve isteyin
-
60-Mümtehine 10
enfaktum : infâk ettiniz, verdiniz
-
60-Mümtehine 10
ve li yes'elû : ve istesinler
-
60-Mümtehine 10
enfekû : infâk ettiler, verdiler
-
60-Mümtehine 10
beyne-kum : sizin aranızda
-
60-Mümtehine 10
ve allâhu : ve Allah
-
60-Mümtehine 11
ve in : ve şâyet, eğer
-
60-Mümtehine 11
fâte-kum : elinizden çıkıp giderse
-
60-Mümtehine 11
şey'un : bir şey
-
60-Mümtehine 11
min ezvâci-kum : zevcelerinizden, zevcelerinizden dolayı, eşlerinizden dolayı
-
60-Mümtehine 11
ilâ el kuffâri : kâfirlere
-
60-Mümtehine 11
fe : o zaman, sonra
-
60-Mümtehine 11
fe : o zaman, sonra
-
60-Mümtehine 11
ellezîne zehebet : giden kimselere, gidenlere
-
60-Mümtehine 11
ezvâcu-hum : onların eşleri, eşleri
-
60-Mümtehine 11
misle : misli kadar
-
60-Mümtehine 11
mâ enfekû : şey verdiler
-
60-Mümtehine 11
ve ittekû allâhe : ve Allah'a karşı takva sahibi olun
-
60-Mümtehine 11
ellezî : ki o
-
60-Mümtehine 11
entum : siz
-
60-Mümtehine 11
bi-hî mu'minûne : ona, kendisine îmân edenlersiniz
-
60-Mümtehine 12
yâ eyyuhâ : ey
-
60-Mümtehine 12
en nebiyyu : peygamber
-
60-Mümtehine 12
izâ câe-ke : size geldiği zaman
-
60-Mümtehine 12
el mu'minâtu : mü'min kadınlar
-
60-Mümtehine 12
yubâyı'ne-ke : sana biat ederler
-
60-Mümtehine 12
en lâ yuşrikne : (kadınların) ortak koşmaması
-
60-Mümtehine 12
şey'en : bir şey
-
60-Mümtehine 12
ve lâ yesrıkne : ve (kadınların) hırsızlık yapmaması
-
60-Mümtehine 12
ve lâ yeznîne : ve (kadınların) zinada bulunmaması
-
60-Mümtehine 12
ve lâ yaktulne : ve (kadınları) öldürmemesi
-
60-Mümtehine 12
evlâdehunne : (kadınların) evlâtları, çocukları
-
60-Mümtehine 12
ve lâ ye'tîne : ve (kadınların) getirmemesi, yapmaması
-
60-Mümtehine 12
yefterîne-hu : onu uydurur, iftira eder
-
60-Mümtehine 12
beyne : arasında
-
60-Mümtehine 12
eydîhinne : (kadınların) elleri
-
60-Mümtehine 12
ve erculihinne : ve (kadınların) ayakları
-
60-Mümtehine 12
ve lâ ya'sîne-ke : ve (kadınlar) sana asi olmasınlar
-
60-Mümtehine 12
fe : o zaman, artık
-
60-Mümtehine 12
bâyı'hunne : onlarla biatleş, (kadınların) biatlerini kabul et
-
60-Mümtehine 12
ve istagfir : ve mağfiret dile
-
60-Mümtehine 12
lehunne : onlar (kadınlar) için
-
60-Mümtehine 12
allâhe : Allah
-
60-Mümtehine 12
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
60-Mümtehine 13
yâ eyyuhâ : ey
-
60-Mümtehine 13
ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
60-Mümtehine 13
lâ tetevellev : dönmeyin
-
60-Mümtehine 13
kavmen : kavim
-
60-Mümtehine 13
gadıbe : gadaplandı
-
60-Mümtehine 13
aleyhim : onlara
-
60-Mümtehine 13
yeisû : ümidi kestiler
-
60-Mümtehine 13
min el âhireti : ahiretten
-
60-Mümtehine 13
kemâ : gibi
-
60-Mümtehine 13
yeise : ümidi kesti
-
60-Mümtehine 13
el kuffâru : kâfirler
-
60-Mümtehine 13
min ashâbi el kubûri : kabir halkından, kabirdekilerden
-
61-Saf 1
sebbeha : tespih etti
-
61-Saf 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
61-Saf 1
ve mâ : ve şey, ne varsa, var olanlar
-
61-Saf 1
fî el ardı : arzda, yeryüzünde, yerde
-
61-Saf 1
ve huve : ve o
-
61-Saf 1
el azîzu : azîz
-
61-Saf 1
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
61-Saf 2
yâ eyyuhâ : ey
-
61-Saf 2
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenler)
-
61-Saf 2
lime : niçin
-
61-Saf 2
tekûlûne : siz söylüyorsunuz
-
61-Saf 2
mâ lâ tef'alûne : yapmayacağınız, yapamayacağınız şey
-
61-Saf 3
kebure : büyük oldu
-
61-Saf 3
makten : büyük suç, kızdırıcı husus
-
61-Saf 3
inde allâhi : Allah'ın indinde, katında
-
61-Saf 3
en tekûlû : söylemeniz
-
61-Saf 3
lâ tef'alûne : yapmıyorsunuz, yapmazsınız
-
61-Saf 4
inne : muhakkak
-
61-Saf 4
allâhe : Allah
-
61-Saf 4
ellezîne : onlar
-
61-Saf 4
yukâtilûne : savaşırlar
-
61-Saf 4
fî sebîli-hî : onun yolunda, kendi yolunda
-
61-Saf 4
saffen : saflar halinde, saf bağlayarak
-
61-Saf 4
keenne-hum : onlar sanki ..... gibi
-
61-Saf 4
mersûsun : birleştirilmiş, birleştirilerek kuvvetlendirilmiş
-
61-Saf 5
ve iz : ve olmuştu
-
61-Saf 5
kâle : dedi
-
61-Saf 5
lime : niçin
-
61-Saf 5
tu'zûne-nî : siz bana eziyet ediyorsunuz
-
61-Saf 5
ve kad : ve olmuştu
-
61-Saf 5
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
61-Saf 5
en-nî : muhakkak ki ben
-
61-Saf 5
resûlu allâhi : Allah'ın Resûl'ü
-
61-Saf 5
ileykum : size, sizin için
-
61-Saf 5
fe : artık
-
61-Saf 5
lemmâ : olunca
-
61-Saf 5
ezâga : döndürdü, çevirdi
-
61-Saf 5
kulûbe-hum : onların kalpleri
-
61-Saf 5
ve allâhu : ve Allah
-
61-Saf 5
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
61-Saf 5
el kavme : kavim
-
61-Saf 5
el fâsikîne : fasıklar, fıska düşenler, Allah yolundan sapanlar
-
61-Saf 6
ve iz : ve olmuştu
-
61-Saf 6
kâle : dedi
-
61-Saf 6
îsâ ibnu meryeme : Meryemoğlu İsa
-
61-Saf 6
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
61-Saf 6
resûlu allâhi : Allah'ın Resûl'ü
-
61-Saf 6
ileykum : size, sizin için
-
61-Saf 6
beyne yedeyye : ellerim arasında, elimde olan, elimdeki
-
61-Saf 6
min et tevrâti : Tevrat'tan, Tevrat'ta olan
-
61-Saf 6
ve mubeşşiran bi : ve .... ile müjdeleyen
-
61-Saf 6
resûlin : resûl
-
61-Saf 6
ye'tî : gelecek
-
61-Saf 6
ahmedu : Ahmed
-
61-Saf 6
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
61-Saf 6
câe-hum bi : onlara getirdi
-
61-Saf 6
el beyyinâti : beyyineler, deliller, mucizeler, ispat vasıtaları
-
61-Saf 7
ve men : ve kim
-
61-Saf 7
azlemu : daha zalim
-
61-Saf 7
mimmen (min men) : kişiden, kimseden
-
61-Saf 7
ifterâ : uydurdu
-
61-Saf 7
el kezibe : yalan
-
61-Saf 7
ve huve : ve o
-
61-Saf 7
ilâ el islâmi : İslâm'a, teslime
-
61-Saf 7
ve allâhu : ve Allah
-
61-Saf 7
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
61-Saf 7
el kavme : kavim
-
61-Saf 7
ez zâlimîne : zalimler
-
61-Saf 8
yurîdûne : istiyorlar, isterler
-
61-Saf 8
efvâhi-him : onların ağızları, ağızları
-
61-Saf 8
ve allâhu : ve Allah
-
61-Saf 8
ve lev : ve bile, olsa bile
-
61-Saf 8
kerihe : kerih gördü, hoşlanmadı
-
61-Saf 8
el kâfirûne : kâfirler
-
61-Saf 9
huve ellezî : o ..... dır
-
61-Saf 9
ersele : gönderdi
-
61-Saf 9
resûle-hu : onun resûlü, resûlü
-
61-Saf 9
bi el hudâ : hidayet ile
-
61-Saf 9
ve dîni el hakkı : ve Hakk'ın dîni, ezelî ve ebedî olan Allah'ın dîni
-
61-Saf 9
li yuzhire-hu : onu zahir (güçlü, kuvvetli ve üstün) kılmak için
-
61-Saf 9
ala ed dîni kulli-hî : dînlerin hepsinin üzerine
-
61-Saf 9
ve lev : ve bile, olsa bile
-
61-Saf 9
kerihe : kerih gördü, hoşlanmadı
-
61-Saf 9
el muşrikûne : müşrikler, şirk koşanlar, ortak koşanlar
-
61-Saf 10
yâ eyyuhâ : ey
-
61-Saf 10
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a inananlar
-
61-Saf 10
hel edullu-kum : size delil (rehber) olayım mı, size yol göstereyim mi
-
61-Saf 10
alâ ticâretin : ticarete (ticaret için)
-
61-Saf 10
elîmin : elîm, acı
-
61-Saf 11
tu'minûne : îmân edin
-
61-Saf 11
ve resûli-hî : ve onun resûlü
-
61-Saf 11
ve tucâhidûne : ve cihad edersiniz
-
61-Saf 11
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
61-Saf 11
emvâli-kum : sizin mallarınız
-
61-Saf 11
ve enfusi-kum : ve nefsleriniz, canlarınız
-
61-Saf 11
lekum : sizin için
-
61-Saf 11
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
61-Saf 12
lekum : sizin için, sizi
-
61-Saf 12
zunûbe-kum : sizin günahlarınızı
-
61-Saf 12
ve yudhıl-kum : ve dahil eder, koyar
-
61-Saf 12
cennâtin : cennetler
-
61-Saf 12
tecrî : akar
-
61-Saf 12
el enhâru : nehirler
-
61-Saf 12
ve mesâkine : ve meskenler, konutlar
-
61-Saf 12
tayyibeten : hoş, temiz, güzel
-
61-Saf 12
fî cennâti adnin : adn cennetlerinde
-
61-Saf 12
zâlike : işte bu
-
61-Saf 12
el fevzu : fevz, kurtuluştur
-
61-Saf 12
el azîmu : büyük
-
61-Saf 13
ve uhrâ : ve diğer, başka
-
61-Saf 13
tuhıbbûne-hâ : onu seversiniz
-
61-Saf 13
ve fethun : ve fetih
-
61-Saf 13
ve beşşiri : ve müjdele
-
61-Saf 13
el mû'minîne : mü'minler
-
61-Saf 14
yâ eyyuhâ : ey
-
61-Saf 14
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
61-Saf 14
ensâra allâhi : Allah'ın yardımcıları
-
61-Saf 14
kemâ : gibi
-
61-Saf 14
kâle : dedi
-
61-Saf 14
îsâ ibnu meryeme : Meryemoğlu İsa
-
61-Saf 14
li el havâriyyîne : havarilere
-
61-Saf 14
men : kim
-
61-Saf 14
ensârî : benim yardımcılarım
-
61-Saf 14
kâle : dedi
-
61-Saf 14
el havâriyyûne : havariler
-
61-Saf 14
ensâru allâhi : Allah'ın yardımcıları
-
61-Saf 14
fe : böylece, o zaman, bunun üzerine
-
61-Saf 14
âmenet : îmân etti
-
61-Saf 14
tâifetun : bir grup
-
61-Saf 14
min benî isrâîle : İsrailoğulları'ndan
-
61-Saf 14
ve keferet : ve inkâr etti
-
61-Saf 14
tâifetun : bir grup
-
61-Saf 14
fe : böylece, o zaman, bunun üzerine
-
61-Saf 14
eyyednâ : destekledik
-
61-Saf 14
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
61-Saf 14
fe : böylece, o zaman, bunun üzerine
-
61-Saf 14
asbehû : oldular
-
61-Saf 14
zâhirîne : gâlip gelenler, üstün olanlar
-
62-Cum'a 1
yusebbihu : tespih eder, ediyor
-
62-Cum'a 1
fî es semâvâti : göklerde
-
62-Cum'a 1
ve mâ : ve şey, ne varsa, olanlar
-
62-Cum'a 1
fî el ardı : yeryüzünde
-
62-Cum'a 1
el meliki : malik, mülkün sahibi, söz sahibi
-
62-Cum'a 1
el kuddûsi : bütün noksan sıfatlardan uzak, münezzeh, mukaddes
-
62-Cum'a 1
el azîzi : azîz, üstün
-
62-Cum'a 1
el hakîmi : hakîmdir, hüküm ve hikmet sahibidir
-
62-Cum'a 2
huve ellezî : o ki
-
62-Cum'a 2
bease : beas etti, hayata getirdi, görevlendirdi
-
62-Cum'a 2
fî el ummiyyîne : ümmîlerin, okuma yazma bilmeyenlerin arasında
-
62-Cum'a 2
resûlen : resûl
-
62-Cum'a 2
yetlû : tilâvet eder, okuyup açıklar
-
62-Cum'a 2
aleyhim : onlara
-
62-Cum'a 2
ve yuzekkî-him : ve onları tezkiye eder, nefslerini tezkiye eder, temizler
-
62-Cum'a 2
ve yuallimu-hum(u) : ve onlara öğretir
-
62-Cum'a 2
el kitâbe : kitap
-
62-Cum'a 2
ve el hikmete : ve hikmet
-
62-Cum'a 2
ve in kânû : ve eğer onlar ..... iseler, sadece ..... idiler
-
62-Cum'a 2
le : elbette, gerçekten
-
62-Cum'a 3
ve âharîne : ve sonrakiler
-
62-Cum'a 3
lem mâ yelhakû : henüz ilhak olmadılar, dahil olmadılar, katılmadılar
-
62-Cum'a 3
ve huve : ve o
-
62-Cum'a 3
el azîzu : azîz, üstün, güçlü
-
62-Cum'a 3
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
62-Cum'a 4
zâlike : işte bu
-
62-Cum'a 4
men : kişi, kimse
-
62-Cum'a 4
yeşâu : diler
-
62-Cum'a 4
ve allâhu : ve Allah
-
62-Cum'a 4
el fadli : fazl, lütuf, kerem, fazl nuru
-
62-Cum'a 4
el azîmi : büyük
-
62-Cum'a 5
meselu : mesele, örnek, durum, hal
-
62-Cum'a 5
ellezîne : o kimseler, onlar
-
62-Cum'a 5
et tevrâte : Tevrat
-
62-Cum'a 5
summe : sonra
-
62-Cum'a 5
lem yahmilû-hâ : onu yüklenmez, onu taşımaz
-
62-Cum'a 5
ke : gibi
-
62-Cum'a 5
meseli : mesele, örnek, durum, hal
-
62-Cum'a 5
el himâri : merkep
-
62-Cum'a 5
esfâran : ciltlerle kitap
-
62-Cum'a 5
bi'se : ne kötü
-
62-Cum'a 5
meselu : mesele, örnek, durum, hal
-
62-Cum'a 5
el kavmi : kavim
-
62-Cum'a 5
ellezîne : onlar
-
62-Cum'a 5
kezzebû : yalanladılar
-
62-Cum'a 5
ve allâhu : ve Allah
-
62-Cum'a 5
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
62-Cum'a 5
el kavme : kavmi
-
62-Cum'a 5
ez zâlimîne : zalimler
-
62-Cum'a 6
yâ eyyuhâ : ey
-
62-Cum'a 6
ellezîne hâdû : yahudi olanlar, yahudiler
-
62-Cum'a 6
zeamtum : siz zannettiniz
-
62-Cum'a 6
enne-kum : sizin olduğunuzu
-
62-Cum'a 6
evliyâu : evliyalar, dostlar
-
62-Cum'a 6
en nâsi : insanlar
-
62-Cum'a 6
fe : öyleyse, o halde
-
62-Cum'a 6
temennevû : temenni edin
-
62-Cum'a 6
el mevte : ölüm
-
62-Cum'a 6
sâdikîne : sadıklar, doğru söyleyen kimseler
-
62-Cum'a 7
ve lâ yetemennevne-hû : ve onu temenni edemezler
-
62-Cum'a 7
ebeden : ebediyyen, hiçbir zaman
-
62-Cum'a 7
kaddemet : takdim ettiler
-
62-Cum'a 7
eydî-him : onların elleri
-
62-Cum'a 7
ve allâhu : ve Allah
-
62-Cum'a 7
bi ez zâlimîne : zalimleri
-
62-Cum'a 8
inne : muhakkak
-
62-Cum'a 8
el mevte : ölüm
-
62-Cum'a 8
ellezî : o ki, ki o
-
62-Cum'a 8
tefirrûne : siz kaçıyorsunuz
-
62-Cum'a 8
fe : o zaman, işte o
-
62-Cum'a 8
inne-hu : muhakkak ki o, o mutlaka
-
62-Cum'a 8
summe : sonra
-
62-Cum'a 8
tureddûne : döndürüleceksiniz
-
62-Cum'a 8
el gaybi : gayb, görünmeyen
-
62-Cum'a 8
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilebilen, görülen
-
62-Cum'a 8
fe : o zaman, işte o
-
62-Cum'a 8
yunebbiu-kum : size haber verecek
-
62-Cum'a 8
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
62-Cum'a 9
yâ eyyuhâ : ey
-
62-Cum'a 9
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
-
62-Cum'a 9
izâ nûdiye : nida edildiği zaman, seslenildiği, çağrıldığı zaman
-
62-Cum'a 9
li es salâti : namaza, namaz için
-
62-Cum'a 9
min yevmi : (günlerden) ..... günü
-
62-Cum'a 9
el cumuati : cuma
-
62-Cum'a 9
fes'av (fe is'av) : o zaman, hemen koşun
-
62-Cum'a 9
ve zerû : ve bırakın
-
62-Cum'a 9
el bey'a : alışveriş
-
62-Cum'a 9
lekum : sizin için
-
62-Cum'a 9
ta'lemûne : biliyorsunuz, bilirsiniz
-
62-Cum'a 10
fe izâ : artık olduğu zaman
-
62-Cum'a 10
kudiyeti : kada edildi, kaza edildi, yerine getirdi, bitirdi
-
62-Cum'a 10
es salâtu : namaz
-
62-Cum'a 10
fe inteşirû : o zaman dağılın
-
62-Cum'a 10
fî el ardı : yeryüzünde
-
62-Cum'a 10
ve ibtegû : ve arayın, isteyin
-
62-Cum'a 10
ve uzkurû : ve zikredin
-
62-Cum'a 10
allâhe : Allah
-
62-Cum'a 10
kesîran : çok
-
62-Cum'a 10
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
62-Cum'a 10
tuflihûne : felâha, kurtuluşa erersiniz
-
62-Cum'a 11
ve izâ : ve olduğu zaman
-
62-Cum'a 11
raev : gördüler
-
62-Cum'a 11
ticâreten : bir ticaret
-
62-Cum'a 11
ev : veya
-
62-Cum'a 11
lehven : eğlence
-
62-Cum'a 11
ileyhâ : ona
-
62-Cum'a 11
ve terekû-ke : ve seni terkettiler, bıraktılar
-
62-Cum'a 11
kâimen : ayakta
-
62-Cum'a 11
inde allâhi : Allah'ın indinde, katında
-
62-Cum'a 11
min el lehvi : eğlenceden
-
62-Cum'a 11
ve min et ticâreti : ve ticaretten
-
62-Cum'a 11
ve allâhu : ve Allah
-
62-Cum'a 11
er râzıkîne : rızık verenler
-
63-Münâfikûn 1
câe-ke : sana geldi
-
63-Münâfikûn 1
el munâfikûne : münafıklar, nifak çıkaranlar
-
63-Münâfikûn 1
neşhedu : biz şahadet ederiz
-
63-Münâfikûn 1
inne-ke : muhakkak ki sen
-
63-Münâfikûn 1
le resûlu allâhi : elbette Allah'ın elçisi, resûlü
-
63-Münâfikûn 1
ve allâhu : ve Allah
-
63-Münâfikûn 1
ya'lemu : bilir
-
63-Münâfikûn 1
inne-ke : muhakkak ki sen
-
63-Münâfikûn 1
le resûlu-hu : elbette onun elçisi, kendisinin resûlü
-
63-Münâfikûn 1
ve allâhu : ve Allah
-
63-Münâfikûn 1
yeşhedu : şahitlik eder
-
63-Münâfikûn 1
inne : muhakkak
-
63-Münâfikûn 1
el munâfikîne : münafıklar, nifak çıkaranlar
-
63-Münâfikûn 1
le kâzibûne : yalan söyleyenler, yalancılar
-
63-Münâfikûn 2
ittehazû : edindiler
-
63-Münâfikûn 2
eymâne-hum : kendi yeminleri
-
63-Münâfikûn 2
cunneten : kalkan, siper
-
63-Münâfikûn 2
fe saddû : böylece saptılar
-
63-Münâfikûn 2
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
63-Münâfikûn 2
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
63-Münâfikûn 2
sâe : kötü
-
63-Münâfikûn 2
ya'melûne : yapıyorlar
-
63-Münâfikûn 3
zâlike : işte bu
-
63-Münâfikûn 3
bi enne-hum : onların ..... olmaları sebebiyle
-
63-Münâfikûn 3
âmenû : âmenû olmaları, îmân etmeleri
-
63-Münâfikûn 3
summe : sonra
-
63-Münâfikûn 3
keferû : küfre düştüler (düşmeleri)
-
63-Münâfikûn 3
fe tubia : bu sebeple tabedildi, mühürlendi
-
63-Münâfikûn 3
fe : artık
-
63-Münâfikûn 3
lâ yefkahûne : fıkıh edemezler, idrak edemezler
-
63-Münâfikûn 4
ve izâ : ve o zaman
-
63-Münâfikûn 4
raeyte-hum : onları gördün
-
63-Münâfikûn 4
tu'cibu-ke : seni hayran bırakır, senin hoşuna gider, beğenirsin
-
63-Münâfikûn 4
ecsâmu-hum : onların cisimleri, bedenleri, vücut yapıları
-
63-Münâfikûn 4
ve in : ve eğer, ise
-
63-Münâfikûn 4
yekûlû : söylerler, konuşurlar
-
63-Münâfikûn 4
tesma' : dinlersin
-
63-Münâfikûn 4
keenne-hum : sanki onlar gibi
-
63-Münâfikûn 4
musennedetun : bir tarafa dayalı, yaslanmış
-
63-Münâfikûn 4
yahsebûne : zannederler
-
63-Münâfikûn 4
kulle : her zaman, her seferinde
-
63-Münâfikûn 4
aleyhim : onlara, üzerlerine, aleyhlerine
-
63-Münâfikûn 4
el aduvvu : düşman
-
63-Münâfikûn 4
fe ahzer-hum : artık onlardan sakının
-
63-Münâfikûn 4
kâtele-hum(u) : onları öldürsün, helâk etsin, kahretsin
-
63-Münâfikûn 4
ennâ : nasıl
-
63-Münâfikûn 4
yû'fekûne : çevriliyorlar, döndürülüyorlar
-
63-Münâfikûn 5
ve izâ : ve olduğu zaman
-
63-Münâfikûn 5
kîle : denildi
-
63-Münâfikûn 5
lehum : onlara
-
63-Münâfikûn 5
teâlev : geliniz
-
63-Münâfikûn 5
yestagfir : mağfiret dilesin
-
63-Münâfikûn 5
lekum : sizin için
-
63-Münâfikûn 5
resûlu allâhi : Allah'ın resûlü
-
63-Münâfikûn 5
levvev : alay ederek iki yana salladılar
-
63-Münâfikûn 5
ruûse-hum : onların başları, başlarını
-
63-Münâfikûn 5
ve raeyte-hum : ve sen onları gördün
-
63-Münâfikûn 5
yasuddûne : vazgeçiyorlar, yüz çeviriyorlar, kaçınıyorlar
-
63-Münâfikûn 5
ve hum : ve onlar
-
63-Münâfikûn 5
mustekbirûne : kibirlenenler, büyüklük taslayanlar
-
63-Münâfikûn 6
sevâun : musavi, bir, eşit, aynı
-
63-Münâfikûn 6
aleyhim : onlara, onlar için
-
63-Münâfikûn 6
estagferte : sen mağfiret diledin
-
63-Münâfikûn 6
lehum : onlar için
-
63-Münâfikûn 6
em : veya (olsa da olmasa da)
-
63-Münâfikûn 6
lem testagfir : sen dilemedin
-
63-Münâfikûn 6
lehum : onlar için
-
63-Münâfikûn 6
len : asla olmaz
-
63-Münâfikûn 6
yagfire allâhu : Allah mağfiret eder, bağışlar
-
63-Münâfikûn 6
lehum : onlara, onları
-
63-Münâfikûn 6
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
63-Münâfikûn 6
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
63-Münâfikûn 6
el kavme : kavim
-
63-Münâfikûn 6
el fâsikîne : fasıklar
-
63-Münâfikûn 7
hum(u) ellezîne : onlar ki
-
63-Münâfikûn 7
yekûlûne : derler
-
63-Münâfikûn 7
alâ men : kimselere
-
63-Münâfikûn 7
inde : yanında
-
63-Münâfikûn 7
resûli allâhi : Allah'ın resûlü
-
63-Münâfikûn 7
yenfaddû : dağılıp gitsinler
-
63-Münâfikûn 7
ve li allâhi : ve Allah'ındır
-
63-Münâfikûn 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
63-Münâfikûn 7
ve el ardi : ve arz, yeryüzü, yer
-
63-Münâfikûn 7
ve lâkinne : ve lâkin, fakat, ancak
-
63-Münâfikûn 7
el munâfikîne : münafıklar
-
63-Münâfikûn 7
lâ yefkahûne : fıkıh edemezler, idrak edemezler
-
63-Münâfikûn 8
yekûlûne : derler
-
63-Münâfikûn 8
le : mutlaka, elbette
-
63-Münâfikûn 8
in reca'nâ : eğer biz dönersek
-
63-Münâfikûn 8
ilâ el medîneti : medineye, şehre
-
63-Münâfikûn 8
le : mutlaka, elbette
-
63-Münâfikûn 8
yuhricenne : mutlaka çıkarır
-
63-Münâfikûn 8
el eazzu : daha azîz, daha güçlü olan
-
63-Münâfikûn 8
el ezelle : daha zelil, daha güçsüz olan
-
63-Münâfikûn 8
ve li allâhi : ve Allah'ın
-
63-Münâfikûn 8
el izzetu : izzet, güç
-
63-Münâfikûn 8
ve li resûli-hî : ve onun resûlünün
-
63-Münâfikûn 8
ve li el mu'minîne : ve mü'minlerin
-
63-Münâfikûn 8
ve lâkinne : ve lâkin, ancak
-
63-Münâfikûn 8
el munâfikîne : münafıklar, nifak çıkaranlar
-
63-Münâfikûn 9
yâ eyyuhâ : ey
-
63-Münâfikûn 9
ellezîne : onlar, olanlar
-
63-Münâfikûn 9
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
63-Münâfikûn 9
emvâlu-kum : sizin mallarınız
-
63-Münâfikûn 9
ve lâ evlâdu-kum : ve sizin evlâtlarınız
-
63-Münâfikûn 9
ve men : ve kim ise
-
63-Münâfikûn 9
yef'al : yapar
-
63-Münâfikûn 9
zâlike : bu
-
63-Münâfikûn 9
fe : o zaman, o taktirde
-
63-Münâfikûn 9
ulâike : işte onlar
-
63-Münâfikûn 9
hum(u) el hâsirûne : hüsranda olanlar
-
63-Münâfikûn 10
ve enfikû : ve infâk edin
-
63-Münâfikûn 10
rezaknâ-kum : sizi rızıklandırdık
-
63-Münâfikûn 10
en ye'tiye : gelmesi
-
63-Münâfikûn 10
ehade-kum(u) : sizden birisi
-
63-Münâfikûn 10
el mevtu : ölüm
-
63-Münâfikûn 10
fe : o zaman
-
63-Münâfikûn 10
yekûle : söyler, der
-
63-Münâfikûn 10
lev lâ : eğer, keşke ..... olsa olmaz mı
-
63-Münâfikûn 10
ahharte-nî : beni tehir ettin, erteledin
-
63-Münâfikûn 10
ilâ ecelin : belirli bir süreye, bir zamana kadar
-
63-Münâfikûn 10
fe : böylece
-
63-Münâfikûn 10
assaddeka : sadaka veririm
-
63-Münâfikûn 10
ve ekun : ve ben olurum
-
63-Münâfikûn 10
min es sâlihîne : salihlerden
-
63-Münâfikûn 11
ve len : ve asla olmaz
-
63-Münâfikûn 11
nefsen : nefs, kimse
-
63-Münâfikûn 11
izâ câe : geldiği zaman
-
63-Münâfikûn 11
ecelu-hâ : onun eceli
-
63-Münâfikûn 11
ve allâhu : ve Allah
-
63-Münâfikûn 11
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
64-Teğabün 1
yusebbihu : tespih eder
-
64-Teğabün 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
64-Teğabün 1
ve mâ : ve şeyler
-
64-Teğabün 1
fî el ardı : arzda, yeryüzünde, yerde
-
64-Teğabün 1
lehu : onun, ona
-
64-Teğabün 1
el mulku : mülk, sahiplik, idare
-
64-Teğabün 1
ve lehu : ve onun, ona
-
64-Teğabün 1
el hamdu : hamd, sena, övgü
-
64-Teğabün 1
ve huve : ve o
-
64-Teğabün 1
alâ kulli şey'in : herşeye
-
64-Teğabün 2
huve ellezî : o ki, odur
-
64-Teğabün 2
fe : oysa, halbuki, buna rağmen
-
64-Teğabün 2
ve min-kum : ve sizden (sizin) bir kısmınız
-
64-Teğabün 2
ve allâhu : ve Allah
-
64-Teğabün 2
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
64-Teğabün 3
es semâvâti : semalar, gökler
-
64-Teğabün 3
ve el arda : ve arz, yeryüzü, yer
-
64-Teğabün 3
bi el hakkı : hak ile
-
64-Teğabün 3
ve savvere-kum : ve size suret, şekil verdi
-
64-Teğabün 3
fe : sonra
-
64-Teğabün 3
ahsene : ahsen, en güzel
-
64-Teğabün 3
suvere-kum : sizin suretiniz, şekliniz
-
64-Teğabün 3
ve ileyhi : ve ona
-
64-Teğabün 3
el masîru : varış, ulaşma
-
64-Teğabün 4
ya'lemu : bilir
-
64-Teğabün 4
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
64-Teğabün 4
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
64-Teğabün 4
ve ya'lemu : ve bilir
-
64-Teğabün 4
tusirrûne : gizliyorsunuz
-
64-Teğabün 4
ve mâ : ve şey, şeyler
-
64-Teğabün 4
tu'linûne : (aleni olarak) açıklıyorsunuz
-
64-Teğabün 4
ve allâhu : ve Allah
-
64-Teğabün 4
es sudûri : sadırlar, sineler, gönüller
-
64-Teğabün 5
e : mi
-
64-Teğabün 5
lem ye'ti-kum : size gelmedi
-
64-Teğabün 5
nebeû : haber
-
64-Teğabün 5
ellezîne : o kimseler, onlar
-
64-Teğabün 5
keferû : inkâr ettiler
-
64-Teğabün 5
fe zâkû : o zaman tattılar
-
64-Teğabün 5
vebâle : vebal, kötü netice
-
64-Teğabün 5
emri-him : onların işleri, işleri
-
64-Teğabün 5
ve lehum : ve onlar için vardır
-
64-Teğabün 5
elîmun : elîm, acı
-
64-Teğabün 6
zâlike : işte bu
-
64-Teğabün 6
enne-hu : onların ..... olmaları
-
64-Teğabün 6
kânet : oldu
-
64-Teğabün 6
te'tî-him : onlara getirdi
-
64-Teğabün 6
bi el beyyinâti : açık delilleri
-
64-Teğabün 6
fe kâlû : o zaman dediler
-
64-Teğabün 6
e beşerun : bir beşer mi
-
64-Teğabün 6
yehdûne-nâ : bizi hidayete erdirecek
-
64-Teğabün 6
fe keferû : böylece inkâr ettiler
-
64-Teğabün 6
ve tevellev : ve yüz çevirdiler
-
64-Teğabün 6
vestagnâ : ve müstağni olduğunu gösterdi
-
64-Teğabün 6
ve allâhu : ve Allah
-
64-Teğabün 7
zeame : zanda bulundular
-
64-Teğabün 7
ellezîne : o kimseler, onlar
-
64-Teğabün 7
keferû : inkâr ettiler
-
64-Teğabün 7
en : olmak (mastar eki)
-
64-Teğabün 7
len : asla
-
64-Teğabün 7
belâ : hayır (olumsuz ifadeye, olumlu karşılık verilirken 'evet' anlamında kullanılır)
-
64-Teğabün 7
ve : andolsun (yemin anlamında)
-
64-Teğabün 7
le : elbette, mutlaka
-
64-Teğabün 7
tub'asunne : diriltileceksiniz
-
64-Teğabün 7
summe : sonra
-
64-Teğabün 7
le : elbette, mutlaka
-
64-Teğabün 7
tunebbeunne : mutlaka size haber verilecek
-
64-Teğabün 7
ve zâlike : ve işte bu, bu
-
64-Teğabün 7
yesîrun : kolay
-
64-Teğabün 8
fe : artık
-
64-Teğabün 8
ve resûli-hî : ve onun resûlüne
-
64-Teğabün 8
ve en nûri ellezî : ve nur ki
-
64-Teğabün 8
enzelnâ : biz indirdik
-
64-Teğabün 8
ve allâhu : ve Allah
-
64-Teğabün 8
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
64-Teğabün 9
yevme : gün
-
64-Teğabün 9
yecmeu-kum : sizi toplayacak
-
64-Teğabün 9
li yevmi : gün için
-
64-Teğabün 9
el cem'i : toplanma
-
64-Teğabün 9
zâlike : işte bu (o)
-
64-Teğabün 9
yevmu : gün
-
64-Teğabün 9
et tegâbuni : aldanma, karşılıklı aldanış ve aldatma, dünyada aldananların ortaya çıkması
-
64-Teğabün 9
ve men : ve kim
-
64-Teğabün 9
ve ya'mel sâlihan : ve salih amel işler, nefs tezkiyesi yapar
-
64-Teğabün 9
yukeffir : örter
-
64-Teğabün 9
seyyiâti-hî : onun günahları
-
64-Teğabün 9
ve yudhil-hu : ve onu dahil eder, sokar, koyar
-
64-Teğabün 9
cennâtin : cennetler
-
64-Teğabün 9
tecrî : akar
-
64-Teğabün 9
el enhâru : nehirler
-
64-Teğabün 9
hâlidîne : devamlı kalacak olanlar
-
64-Teğabün 9
ebeden : ebedî, ebediyyen
-
64-Teğabün 9
zâlike : işte bu
-
64-Teğabün 9
el fevzu : fevz, kurtuluş
-
64-Teğabün 9
el azîmu : büyük
-
64-Teğabün 10
ve ellezîne : ve onlar
-
64-Teğabün 10
keferû : inkâr ettiler
-
64-Teğabün 10
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
64-Teğabün 10
ulâike : işte onlar
-
64-Teğabün 10
ashâbu en nâri : ateş halkı, ateş ehli
-
64-Teğabün 10
hâlidîne : ebediyyen kalacak olanlar
-
64-Teğabün 10
ve bi'se : ve (ne) kötü
-
64-Teğabün 10
el masîru : varış yeri, ulaşılacak yer, ulaşılan yer
-
64-Teğabün 11
mâ asâbe : isabet etmez
-
64-Teğabün 11
min musîbetin : bir musîbet
-
64-Teğabün 11
ve men : ve kim
-
64-Teğabün 11
yehdi : hidayet eder, ulaşır
-
64-Teğabün 11
kalbe-hu : onun kalbi
-
64-Teğabün 11
ve allâhu : ve Allah
-
64-Teğabün 11
bi şey'in : şeyi
-
64-Teğabün 12
ve etîû : ve itaat edin
-
64-Teğabün 12
allâhe : Allah
-
64-Teğabün 12
ve etîû : ve itaat edin
-
64-Teğabün 12
er resûle : resûl
-
64-Teğabün 12
fe in : eğer hâlâ
-
64-Teğabün 12
tevelleytum : siz yüz çevirdiniz
-
64-Teğabün 12
fe : artık, bundan sonra
-
64-Teğabün 12
innemâ : sadece
-
64-Teğabün 12
alâ resûli-nâ : resûlümüzün üzerinde olan (sorumluluk)
-
64-Teğabün 12
el belâgu : tebliğ, açıklama
-
64-Teğabün 12
el mubînu : apaçık, açıkça
-
64-Teğabün 13
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
64-Teğabün 13
huve : o
-
64-Teğabün 13
ve alâ allâhi : ve Allah'a
-
64-Teğabün 13
fe : öyleyse, artık
-
64-Teğabün 13
li yetevekkel(i) : tevekkül etsinler
-
64-Teğabün 13
el mu'minûne : mü'minler
-
64-Teğabün 14
yâ eyyuhâ : ey
-
64-Teğabün 14
ellezîne : o kimseler, onlar, olanlar
-
64-Teğabün 14
âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
64-Teğabün 14
inne : muhakkak ki
-
64-Teğabün 14
min ezvâci-kum : sizin eşlerinizden
-
64-Teğabün 14
ve evlâdi-kum : ve sizin evlâtlarınız, çocuklarınız
-
64-Teğabün 14
aduvven : düşman
-
64-Teğabün 14
lekum : sizin için
-
64-Teğabün 14
fe ahzerû-hum : artık onlardan sakının
-
64-Teğabün 14
ve in ta'fû : ve eğer affederseniz
-
64-Teğabün 14
ve tasfehû : ve hoşgörürseniz, kusurlarına bakmazsanız
-
64-Teğabün 14
ve tagfirû : ve bağışlamak
-
64-Teğabün 14
fe : o taktirde
-
64-Teğabün 14
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
64-Teğabün 15
innemâ : ancak, fakat, oysa
-
64-Teğabün 15
emvalu-kum : sizin mallarınız
-
64-Teğabün 15
ve evlâdu-kum : ve sizin evlâtlarınız, çocuklarınız
-
64-Teğabün 15
fitnetun : fitne, imtihan, deneme
-
64-Teğabün 15
ve allâhu : ve Allah
-
64-Teğabün 15
inde-hu : onun yanında, katında
-
64-Teğabün 15
ecrun : ecir, karşılık
-
64-Teğabün 16
fe : artık
-
64-Teğabün 16
ittekû : takva sahibi olun
-
64-Teğabün 16
allâhe : Allah'a
-
64-Teğabün 16
isteta'tum : sizin gücünüz yetti, yapabildiniz
-
64-Teğabün 16
ve ismeû : ve dinleyin
-
64-Teğabün 16
ve etîû : ve itaat edin
-
64-Teğabün 16
ve enfikû : ve infâk edin, verin
-
64-Teğabün 16
li enfusi-kum : nefsiniz için, kendiniz için
-
64-Teğabün 16
ve men yûka : ve kim korursa, sakındırırsa
-
64-Teğabün 16
şuhha nefsi-hî : nefsinin cimriliği
-
64-Teğabün 16
fe : o taktirde
-
64-Teğabün 16
ulâike : işte onlar
-
64-Teğabün 16
hum(u) el muflihûne : onlar felâha erenlerdir
-
64-Teğabün 17
allâhe : Allah
-
64-Teğabün 17
hasenen : güzel
-
64-Teğabün 17
lekum : sizi, size
-
64-Teğabün 17
ve yagfir : ve mağfiret eder
-
64-Teğabün 17
lekum : sizi, size
-
64-Teğabün 17
ve allâhu : ve Allah
-
64-Teğabün 17
şekûrun : şekurdur, şükredilen, şükrün karşılığını veren
-
64-Teğabün 18
el gaybi : gayb, bilinmeyen, görünmeyen
-
64-Teğabün 18
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
64-Teğabün 18
el azîzu : azîz (üstün ve güçlü)
-
64-Teğabün 18
el hakîmu : hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)
-
65-Talâk 1
yâ eyyuhâ : ey
-
65-Talâk 1
en nebiyyu : nebî
-
65-Talâk 1
en nisâe : kadınlar
-
65-Talâk 1
fe tallikû-hunne : o taktirde onları (kadınları) boşayın
-
65-Talâk 1
iddeti-hinne : kadınların üç adet (hayz hali) dönemi
-
65-Talâk 1
ve ahsû : ve sayın
-
65-Talâk 1
el iddete : muayyen miktar, belirli sayı, müddet (günlerin sayısı)
-
65-Talâk 1
ve ittekû : ve takva sahibi olun
-
65-Talâk 1
allâhe : Allah
-
65-Talâk 1
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
65-Talâk 1
lâ tuhricû-hunne : onları (kadınları) çıkarmayın
-
65-Talâk 1
min buyûti-hinne : evlerinden
-
65-Talâk 1
ve lâ yahrucne : ve çıkmasınlar
-
65-Talâk 1
en ye'tîne : gelmeleri
-
65-Talâk 1
bi fâhişetin : fahişelik ile, kötülük ile, hayasızlık ile
-
65-Talâk 1
mubeyyinetin : açık, açıkça
-
65-Talâk 1
ve tilke : ve bu
-
65-Talâk 1
ve men : ve kim
-
65-Talâk 1
yeteadde : aşar
-
65-Talâk 1
hudûde : hudut, sınır
-
65-Talâk 1
fe : o taktirde
-
65-Talâk 1
zaleme : zulmetti
-
65-Talâk 1
nefse-hu : kendi nefsine
-
65-Talâk 1
lâ tedrî : bilmezsin, bilemezsin
-
65-Talâk 1
lealle : umulur ki, belki, böylece
-
65-Talâk 1
allâhe : Allah
-
65-Talâk 1
ba'de zâlike : bundan sonra
-
65-Talâk 1
emren : emir, iş, durum
-
65-Talâk 2
fe izâ : böylece, artık ..... olduğu zaman
-
65-Talâk 2
belagne : erişti
-
65-Talâk 2
ecele-hunne : onların belirli süresi
-
65-Talâk 2
fe emsikû-hunne : bundan sonra onları tutun
-
65-Talâk 2
ev fârikû-hunne : veya onlardan ayrılın
-
65-Talâk 2
ve eşhidû : ve şahit olsun
-
65-Talâk 2
zevey : sahip
-
65-Talâk 2
ve ekîmû : ve yerine getirin
-
65-Talâk 2
eş şehâdete : şahitlik
-
65-Talâk 2
men : kimse(ler)
-
65-Talâk 2
kâne : oldu
-
65-Talâk 2
ve el yevmi el âhiri : ve ahir güne, sonraki güne
-
65-Talâk 2
ve men : ve kim
-
65-Talâk 2
yettekı : takva sahibi olur
-
65-Talâk 2
allâhe : Allah
-
65-Talâk 2
yec'al : kılar, yapar
-
65-Talâk 2
lehu : ona
-
65-Talâk 2
mahrecen : çıkış yeri, yükselme yeri
-
65-Talâk 3
ve yerzuk-hu : ve onu rızıklandırır
-
65-Talâk 3
lâ yahtesibu : hesaba katmadı
-
65-Talâk 3
ve men : ve kim
-
65-Talâk 3
yetevekkel : tevekkül eder
-
65-Talâk 3
fe huve : o zaman o
-
65-Talâk 3
inne : muhakkak
-
65-Talâk 3
allâhe : Allah
-
65-Talâk 3
emri-hî : kendi emrini
-
65-Talâk 3
ceale : kıldı, yaptı
-
65-Talâk 3
şey'in : şey
-
65-Talâk 3
kadren : kader, ölçü, miktar
-
65-Talâk 4
ve ellâî : ve onlar (o kadınlar)
-
65-Talâk 4
yeisne : kesilir
-
65-Talâk 4
min el mahîdı : hayzdan, adetten
-
65-Talâk 4
irtebtum : şüphe ettiniz
-
65-Talâk 4
fe : o zaman, o taktirde
-
65-Talâk 4
iddetu-hunne : onların iddetleri, müddetleri
-
65-Talâk 4
selâsetu : üç
-
65-Talâk 4
eşhurin : aylar
-
65-Talâk 4
ve ellâî : ve olanlar
-
65-Talâk 4
lem yahıdne : hayız görmeyen
-
65-Talâk 4
ve ulâtu : ve onlar (kadınlar)
-
65-Talâk 4
el ahmâli : yüklü olanlar, hamile olanlar
-
65-Talâk 4
ecelu-hunne : onların süreleri, müddetleri
-
65-Talâk 4
en yada'ne : bırakmak, doğurmak
-
65-Talâk 4
hamle-hunne : onların (kadınların) yükleri
-
65-Talâk 4
ve men : ve kim
-
65-Talâk 4
yettekı : takva sahibi olur
-
65-Talâk 4
allâhe : Allah'tan
-
65-Talâk 4
yec'al : kılar, yapar, sağlar
-
65-Talâk 4
lehu : onun için, ona
-
65-Talâk 4
min emri-hî : onun işinden, onun işinde
-
65-Talâk 4
yusren : kolaylık
-
65-Talâk 5
zâlike : işte bu
-
65-Talâk 5
emru : emir
-
65-Talâk 5
enzele-hû : onu indirdi
-
65-Talâk 5
ileykum : size
-
65-Talâk 5
ve men : ve kim
-
65-Talâk 5
yettekı : takva sahibi olur
-
65-Talâk 5
allâhe : Allah
-
65-Talâk 5
yukeffir : örter
-
65-Talâk 5
seyyiâti-hî : onun günahları
-
65-Talâk 5
ve yu'zım : ve büyütür, azamî yapar, artırır
-
65-Talâk 5
lehû : onun
-
65-Talâk 5
ecren : ecir, mükâfat
-
65-Talâk 6
eskinû- hunne : onları (kadınları) iskân edin, oturtun
-
65-Talâk 6
sekentum : siz iskân oldunuz, siz ikâmet ettiniz, mesken edindiniz
-
65-Talâk 6
ve lâ tudârrû-hunne : ve onlara zarar vermeyin
-
65-Talâk 6
aleyhinne : onlara, onları
-
65-Talâk 6
ve in : ve eğer
-
65-Talâk 6
kunne : onlar (kadınlar) oldu
-
65-Talâk 6
fe : o taktirde, o zaman
-
65-Talâk 6
enfikû : infâk edin, nafaka verin
-
65-Talâk 6
aleyhinne : onlara
-
65-Talâk 6
yada'ne : koyar, bırakır, doğurur
-
65-Talâk 6
hamle- hunne : yükleri, bebekleri
-
65-Talâk 6
fe in : bundan sonra eğer
-
65-Talâk 6
erda'ne : emzirirlerse
-
65-Talâk 6
lekum : sizin için
-
65-Talâk 6
fe âtû-hunne : o taktirde, o zaman onlara verin
-
65-Talâk 6
ucûre-hunne : onların ücretleri
-
65-Talâk 6
ve i'temirû : ve görüşün
-
65-Talâk 6
beyne-kum : kendi aranızda
-
65-Talâk 6
ve in teâsertum : eğer bir güçlüğünüz olursa, zorlanırsanız
-
65-Talâk 6
fe : o taktirde, o zaman
-
65-Talâk 6
se-turdıu : emzirteceksin(iz)
-
65-Talâk 6
lehu : onu
-
65-Talâk 7
seatin : genişlik, bolluk, geniş imkânlar
-
65-Talâk 7
min seati-hi : geniş imkânlarından
-
65-Talâk 7
ve men : ve kim
-
65-Talâk 7
kudire : ölçülü taktir edildi, az verildi
-
65-Talâk 7
aleyhi : ona
-
65-Talâk 7
fe : artık, o taktirde
-
65-Talâk 7
lâ yukellifu : mükellef tutmaz, sorumlu tutmaz
-
65-Talâk 7
nefsen : nefs, kimse
-
65-Talâk 7
se yec'alu : kılacak, verecek
-
65-Talâk 7
ba'de : sonra
-
65-Talâk 7
yusren : kolaylık
-
65-Talâk 8
ve keeyyin : ve nice, kaç tane
-
65-Talâk 8
min karyetin : ülkelerden, ülkeler, beldeler
-
65-Talâk 8
atet : emre itaatten çıkma, itaat etmedi
-
65-Talâk 8
an emri : emrinden
-
65-Talâk 8
ve rusuli-hî : ve onun resûlleri
-
65-Talâk 8
fe hâsebnâ-hâ : bu sebeple onları hesaba çektik
-
65-Talâk 8
hisâben : hesap
-
65-Talâk 8
şedîden : şiddetli, çetin
-
65-Talâk 8
ve azzebnâ-hâ : ve ona azap ettik, onu (beldeyi, beldede olanları) azaplandırdık
-
65-Talâk 8
azâben : azap
-
65-Talâk 8
nukren : dehşetli, çok korkunç
-
65-Talâk 9
fe : artık, böylece
-
65-Talâk 9
vebâle : vebal, kötü netice, ağır ceza
-
65-Talâk 9
emri-hâ : onun işi, işi
-
65-Talâk 9
ve kâne : ve oldu
-
65-Talâk 9
âkıbetu : akıbet, son
-
65-Talâk 9
emri-hâ : onun işi, işi
-
65-Talâk 9
husren : hüsran
-
65-Talâk 10
eadde : hazırladı
-
65-Talâk 10
lehum : onlara, onlar için
-
65-Talâk 10
azâben : azap
-
65-Talâk 10
şedîden : şiddetli
-
65-Talâk 10
fe ittekû : öyleyse, artık takva sahibi olun
-
65-Talâk 10
allâhe : Allah
-
65-Talâk 10
ulî el elbâbi : sırların sahipleri
-
65-Talâk 10
ellezîne : o kimseler, onlar
-
65-Talâk 10
âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
65-Talâk 10
enzele : indirdi
-
65-Talâk 10
ileykum : size
-
65-Talâk 10
zikren : zikir, Kurân-ı Kerim
-
65-Talâk 11
resûlen : resûl
-
65-Talâk 11
yetlû : okur, okuyor
-
65-Talâk 11
aleykum : size
-
65-Talâk 11
mubeyyinâtin : açıklayarak
-
65-Talâk 11
li yuhrice : çıkarması için
-
65-Talâk 11
ellezîne : o kimseleri, onlar
-
65-Talâk 11
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
65-Talâk 11
ve amilû es sâlihâti : ve salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller) yaptılar
-
65-Talâk 11
min ez zulumâti : karanlıklardan
-
65-Talâk 11
ilâ en nûri : nura
-
65-Talâk 11
ve men : ve kim
-
65-Talâk 11
ve ya'mel : ve amel eder, yapar, işler
-
65-Talâk 11
cennâtin : cennetler
-
65-Talâk 11
tecrî : akmak
-
65-Talâk 11
el enhâru : nehirler
-
65-Talâk 11
hâlidîne : kalacak olanlar
-
65-Talâk 11
ebeden : ebedî
-
65-Talâk 11
kad ahsene : en güzeli olmuştur
-
65-Talâk 11
lehu : onun için
-
65-Talâk 12
ellezî : o ki
-
65-Talâk 12
seb'a : yedi
-
65-Talâk 12
semâvâtin : semalar, gökler, gök katları
-
65-Talâk 12
ve min el ardı : ve arzdan, yerden
-
65-Talâk 12
misle-hunne : onların misli kadar
-
65-Talâk 12
yetenezzelu : durmadan iner
-
65-Talâk 12
el emru : emir, iş
-
65-Talâk 12
beyne-hunne : onların arasında
-
65-Talâk 12
li ta'lemû : sizin bilmeniz için
-
65-Talâk 12
enne : olduğu
-
65-Talâk 12
allâhe : Allah
-
65-Talâk 12
alâ kulli şey'in : herşeye
-
65-Talâk 12
ve enne : ve olduğu
-
65-Talâk 12
allâhe : Allah
-
65-Talâk 12
ehâta : ihata eti, kuşattı
-
65-Talâk 12
bi kulli şey'in : herşeyi
-
65-Talâk 12
ilmen : ilim olarak, ilim ile
-
66-Tahrim 1
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 1
en nebiyyu : nebî
-
66-Tahrim 1
lime : neden, niçin
-
66-Tahrim 1
ehalle : helâl kıldı
-
66-Tahrim 1
leke : senin için, sana
-
66-Tahrim 1
tebtegî : isteyerek, arayarak
-
66-Tahrim 1
merdâte : hoşnutluk, rıza
-
66-Tahrim 1
ezvâci-ke : senin eşlerin
-
66-Tahrim 1
ve allâhu : ve Allah
-
66-Tahrim 2
lekum : sizin için, size
-
66-Tahrim 2
tehillete : çözülmesi
-
66-Tahrim 2
eymâni-kum : yeminleriniz
-
66-Tahrim 2
ve allâhu : ve Allah
-
66-Tahrim 2
mevlâ-kum : sizin mevlânız, dostunuz
-
66-Tahrim 2
ve huve : ve o
-
66-Tahrim 2
el alîmu : en iyi bilen
-
66-Tahrim 2
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
66-Tahrim 3
ve iz : ve olmuştu
-
66-Tahrim 3
eserre : sır verdi, gizlice söyledi
-
66-Tahrim 3
en nebiyyu : peygamber
-
66-Tahrim 3
ezvâci-hî : onun zevceleri, eşleri
-
66-Tahrim 3
hadîsen : söz
-
66-Tahrim 3
fe lemmâ : olunca
-
66-Tahrim 3
nebbeet : haber verdi
-
66-Tahrim 3
ve azhere-hu : ve onu zahir kıldı, izhar etti, bildirdi
-
66-Tahrim 3
aleyhi : ona
-
66-Tahrim 3
arrefe : tanıttı, bildirdi, anlattı
-
66-Tahrim 3
ve a'rada : ve yüz çevirdi, vazgeçti
-
66-Tahrim 3
fe lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
66-Tahrim 3
nebbee-hâ : onu haber verdi
-
66-Tahrim 3
kâlet : dedi
-
66-Tahrim 3
men : kim
-
66-Tahrim 3
enbee-ke : sana haber verdi
-
66-Tahrim 3
kâle : dedi
-
66-Tahrim 3
nebbeeniye (nebbee-nî) : bana haber verdi
-
66-Tahrim 3
el alîmu : en iyi bilen
-
66-Tahrim 3
el habîru : habîr olan, herşeyden haberdar olan
-
66-Tahrim 4
tetûbâ : siz ikiniz tövbe etseniz (ki, mutlaka etmelisiniz)
-
66-Tahrim 4
fe kad : çünkü olmuştu
-
66-Tahrim 4
ve in : ve eğer
-
66-Tahrim 4
tezâherâ : yardımlaşırsanız
-
66-Tahrim 4
aleyhi : ona (karşı)
-
66-Tahrim 4
fe : o zaman, o taktirde
-
66-Tahrim 4
inne : muhakkak
-
66-Tahrim 4
allâhe : Allah
-
66-Tahrim 4
huve : o
-
66-Tahrim 4
mevlâ-hu : onun mevlâsı
-
66-Tahrim 4
ve cibrîlu : ve Cibril
-
66-Tahrim 4
ve sâlihu : ve salih olanlar
-
66-Tahrim 4
el mu'minîne : mü'minler
-
66-Tahrim 4
ve el melâiketu : ve melekler
-
66-Tahrim 4
ba'de zâlike : bundan sonra
-
66-Tahrim 5
tallaka-kunne : sizi boşadı
-
66-Tahrim 5
en yubdile-hû : ona (onun için ..... yerine) değiştirmesi
-
66-Tahrim 5
ezvâcen : zevceler, eşler
-
66-Tahrim 5
hayren : daha hayırlı
-
66-Tahrim 5
min-kunne : sizden
-
66-Tahrim 5
seyyibâtin : dul kadınlar
-
66-Tahrim 5
ve ebkâren : ve bekâr, bakire kadınlar
-
66-Tahrim 6
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 6
ellezîne : o kimseler, onlar
-
66-Tahrim 6
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
66-Tahrim 6
enfuse-kum : kendinizi, nefslerinizi
-
66-Tahrim 6
ve ehlî-kum : ve yakınlarınızı
-
66-Tahrim 6
nâren : ateşten
-
66-Tahrim 6
en nâsu : insanlar
-
66-Tahrim 6
ve el hicâretu : ve taşlar
-
66-Tahrim 6
aleyhâ : onun üzerindeki
-
66-Tahrim 6
melâiketun : melekler
-
66-Tahrim 6
lâ ya'sûne allâhe : Allah'a asi olmazlar, isyan etmezler
-
66-Tahrim 6
emere-hum : onlara emretti
-
66-Tahrim 6
ve yef'alûne : ve yaparlar
-
66-Tahrim 6
yu'merûne : emrolundular
-
66-Tahrim 7
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 7
ellezîne keferû : inkâr edenler
-
66-Tahrim 7
lâ ta'tezirû : özür beyan etmeyin
-
66-Tahrim 7
el yevme : o gün
-
66-Tahrim 7
innemâ : sadece, yalnız
-
66-Tahrim 7
tuczevne : cezalandırılırsınız, cezalandırılacaksınız
-
66-Tahrim 7
ta'melûne : siz yapıyorsunuz
-
66-Tahrim 8
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 8
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
66-Tahrim 8
tevbeten nasûhan : nasuh tövbesi
-
66-Tahrim 8
en yukeffire : örtmesi (mastar)
-
66-Tahrim 8
seyyiâti-kum : kötülükleriniz, günahlarınız
-
66-Tahrim 8
ve yudhile-kum : ve sizi dahil eder, koyar
-
66-Tahrim 8
cennâtin : cennetler
-
66-Tahrim 8
tecrî : akar
-
66-Tahrim 8
el enhâru : nehirler
-
66-Tahrim 8
yevme : o gün
-
66-Tahrim 8
nebiyye : peygamber
-
66-Tahrim 8
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olanlar
-
66-Tahrim 8
mea-hu : onunla beraber
-
66-Tahrim 8
yes'â : koşar
-
66-Tahrim 8
beyne eydî-him : onların elleri arasında, önlerinde
-
66-Tahrim 8
ve bi eymâni-him : ve onların sağlarında
-
66-Tahrim 8
yekûlûne : derler
-
66-Tahrim 8
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
66-Tahrim 8
etmim : tamamla
-
66-Tahrim 8
lenâ : bize
-
66-Tahrim 8
nûre-nâ : nurumuz
-
66-Tahrim 8
ve igfir-lenâ : ve bizi mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir)
-
66-Tahrim 8
inne-ke : muhakkak ki sen
-
66-Tahrim 8
alâ kulli şey'in : herşeye
-
66-Tahrim 9
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 9
en nebiyyu : nebî
-
66-Tahrim 9
el kuffâre : kâfirler
-
66-Tahrim 9
ve el munâfikîne : ve münafıklar
-
66-Tahrim 9
ve igluz : ve galiz ol, sert davran
-
66-Tahrim 9
aleyhim : onlara
-
66-Tahrim 9
ve me'vâ-hum : ve onların barınacağı yer, sığınacağı yer
-
66-Tahrim 9
cehennemu : cehennem
-
66-Tahrim 9
ve bi'se : ve ne kötü
-
66-Tahrim 9
el masîru : varış yeri, ulaşılacak yer
-
66-Tahrim 10
darabe \n(darabe meselen) : vurdu, vurguladı \n: (misal getirmek, örnek vermek)
-
66-Tahrim 10
meselen : misal, örnek
-
66-Tahrim 10
li ellezîne keferû : inkâr edenlere, kâfirlere
-
66-Tahrim 10
imreete nûhin : Nuh'un hanımı
-
66-Tahrim 10
ve imreete lûtin : ve Lut'un hanımı
-
66-Tahrim 10
kânetâ : ikisi idi
-
66-Tahrim 10
tahte : altında
-
66-Tahrim 10
abdeyni : iki kul
-
66-Tahrim 10
fe : böyleyken, fakat
-
66-Tahrim 10
hânetâ humâ : ikisi hainlik etti, ihanet etti
-
66-Tahrim 10
fe lem yugnîyâ : bu yüzden ikisine bir fayda (yarar) olmadı
-
66-Tahrim 10
şey'en : bir şey
-
66-Tahrim 10
ve kîle : ve denildi
-
66-Tahrim 10
edhulâ : ikiniz girin
-
66-Tahrim 10
en nâre : ateş
-
66-Tahrim 10
mea : beraber
-
66-Tahrim 10
ed dâhilîne : dahil olanlar, girenler
-
66-Tahrim 11
ve darabe : ve vurdu, vurguladı
-
66-Tahrim 11
(darabe meselen) : (misal getirmek, örnek vermek)
-
66-Tahrim 11
meselen : misal, örnek
-
66-Tahrim 11
li ellezîne âmenû : âmenû olanlara, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenlere
-
66-Tahrim 11
emreete : hanımı
-
66-Tahrim 11
fir'avne : firavun
-
66-Tahrim 11
iz kâlet : demişti
-
66-Tahrim 11
inde-ke : senin yanında, senin katında
-
66-Tahrim 11
beyten : bir ev
-
66-Tahrim 11
fî el cenneti : cennette
-
66-Tahrim 11
ve necci-nî : ve beni kurtar
-
66-Tahrim 11
min fir'avne : firavundan
-
66-Tahrim 11
ve ameli-hî : ve onun yaptıkları
-
66-Tahrim 11
ve necci-nî : ve beni kurtar
-
66-Tahrim 11
min el kavmi : kavminden
-
66-Tahrim 11
ez zâlimîne : zalimler
-
66-Tahrim 12
ve meryem(e) : Meryem
-
66-Tahrim 12
ibnete : kızı
-
66-Tahrim 12
imrâne : imran
-
66-Tahrim 12
elletî : ki o
-
66-Tahrim 12
ahsanet : ahsen, en güzel idi
-
66-Tahrim 12
ferce-hâ : onun iffeti
-
66-Tahrim 12
fe : bu yüzden, bu sebeple
-
66-Tahrim 12
nefahnâ : biz üfledik
-
66-Tahrim 12
ve saddakat : ve tasdik etti
-
66-Tahrim 12
bi kelimâti : sözlerini
-
66-Tahrim 12
ve kutubi-hi : ve onun kitaplarını
-
66-Tahrim 12
ve kânet : ve idi, oldu
-
66-Tahrim 12
min el kânitîne : kanitin olanlardan
-
67-Mülk 1
tebâreke : mübarek, çok yüce, mukaddes, bereket ve hayır sahibi
-
67-Mülk 1
ellezî : o ki, o
-
67-Mülk 1
bi yedi-hi : onun elinde, kudretinde
-
67-Mülk 1
el mulku : mülk, idare
-
67-Mülk 1
ve huve : ve o
-
67-Mülk 1
alâ kulli şey'in : herşeye
-
67-Mülk 2
ellezî : o ki, o
-
67-Mülk 2
el mevte : ölüm
-
67-Mülk 2
ve el hayâte : ve hayat
-
67-Mülk 2
li yebluve-kum : sizi imtihan etmek için
-
67-Mülk 2
eyyu-kum : sizin hanginiz, hanginiz
-
67-Mülk 2
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
67-Mülk 2
amelen : amel
-
67-Mülk 2
ve huve : ve o
-
67-Mülk 2
el azîzu : azîz
-
67-Mülk 2
el gafûru : gafûr, mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
-
67-Mülk 3
ellezî : o ki, o
-
67-Mülk 3
seb'a : yedi
-
67-Mülk 3
semâvâtin : semalar, gök katları
-
67-Mülk 3
mâ terâ : göremezsin
-
67-Mülk 3
er rahmâni : rahmân
-
67-Mülk 3
min tefâvutin : bir uyumsuzluk, düzensizlik
-
67-Mülk 3
fe : öyleyse, haydi
-
67-Mülk 3
el basara : bakış
-
67-Mülk 3
hel : var mı, mi
-
67-Mülk 3
terâ : görüyorsun
-
67-Mülk 4
summe : sonra
-
67-Mülk 4
el basara : bakış
-
67-Mülk 4
kerreteyni : iki kere, iki defa, defalarca
-
67-Mülk 4
yenkalib : döner
-
67-Mülk 4
ileyke : sana
-
67-Mülk 4
el basaru : bakış
-
67-Mülk 4
hâsien : şaşkın, hayretle, aciz olarak
-
67-Mülk 4
ve huve : ve o
-
67-Mülk 5
ve lekad : ve andolsun
-
67-Mülk 5
zeyyennâ : süsledik
-
67-Mülk 5
es semâe : sema, gökyüzü
-
67-Mülk 5
ed dunyâ : dünya
-
67-Mülk 5
bi mesâbîha : lâmbalarla, kandillerle
-
67-Mülk 5
ve cealnâ-hâ : ve biz onu kıldık
-
67-Mülk 5
rucûmen : taşlar
-
67-Mülk 5
eş şeyâtîni : şeytanlar
-
67-Mülk 5
ve a'tednâ : ve biz hazırladık
-
67-Mülk 5
lehum : onlar için
-
67-Mülk 5
azâbe : azap
-
67-Mülk 5
es saîri : alevli ateş
-
67-Mülk 6
ve li ellezîne : ve onlar için
-
67-Mülk 6
keferû : inkâr ettiler
-
67-Mülk 6
cehenneme : cehennem
-
67-Mülk 6
ve bi'se : ve ne kötü
-
67-Mülk 6
el masîru : ulaşılan makam, ulaşılan yer, varış yeri
-
67-Mülk 7
semiû : işittiler
-
67-Mülk 7
lehâ : onun
-
67-Mülk 7
şehîkan : uğultusu, gürlemesi
-
67-Mülk 7
ve hiye : ve o
-
67-Mülk 7
tefûru : kaynayan, kaynar halde
-
67-Mülk 8
tekâdu : az kalsın, neredeyse
-
67-Mülk 8
temeyyezu : çatlayacak, parçalanacak
-
67-Mülk 8
min el gayzi : öfkeden
-
67-Mülk 8
kullemâ : her defasında
-
67-Mülk 8
ulkiye : atılır
-
67-Mülk 8
fevcun : bölük, grup
-
67-Mülk 8
seele-hum : onlara sordu
-
67-Mülk 8
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
67-Mülk 8
e : mi
-
67-Mülk 8
lem ye'ti-kum : size gelmedi
-
67-Mülk 8
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
67-Mülk 9
belâ : bilâkis, evet
-
67-Mülk 9
câe-nâ : bize geldi
-
67-Mülk 9
nezîrun : bir nezir, uyarıcı
-
67-Mülk 9
fe kezzebnâ : fakat biz yalanladık
-
67-Mülk 9
ve kulnâ : ve biz dedik
-
67-Mülk 9
mâ nezzele : indirmedi
-
67-Mülk 9
min şey'in : bir şey
-
67-Mülk 9
entum : siz
-
67-Mülk 9
kebîrin : büyük
-
67-Mülk 10
ve kâlû : ve dediler
-
67-Mülk 10
lev : şâyet, eğer
-
67-Mülk 10
nesmeu : işitiriz
-
67-Mülk 10
ev : veya
-
67-Mülk 10
es saîri : alevli ateş
-
67-Mülk 11
fe i'terefû : itiraf ettiler
-
67-Mülk 11
bi zenbi-him : kendi günahlarını
-
67-Mülk 11
fe : o zaman, artık
-
67-Mülk 11
es saîri : alevli ateş
-
67-Mülk 12
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
67-Mülk 12
yahşevne : huşû duyarlar
-
67-Mülk 12
rabbe-hum : Rab'lerine
-
67-Mülk 12
bi el gaybi : gaybda
-
67-Mülk 12
lehum : onlar için, onlara vardır
-
67-Mülk 12
magfiretun : mağfiret, günahların sevaba çevrilmesi, bağışlanma
-
67-Mülk 12
ve ecrun : ve ecir, mükâfat
-
67-Mülk 12
kebîrun : büyük
-
67-Mülk 13
ve esirrû : ve gizleyin
-
67-Mülk 13
kavle-kum : sözünüz
-
67-Mülk 13
ev : veya
-
67-Mülk 13
icherû : açıklayın, cehri olarak söyleyin
-
67-Mülk 13
inne-hu : muhakkak ki o
-
67-Mülk 13
es sudûri : sadırlar, sineler, göğüsler, gönüller
-
67-Mülk 14
e lâ ya'lemu : bilmez mi
-
67-Mülk 14
men halaka : yaratan kimse
-
67-Mülk 14
ve huve : ve o
-
67-Mülk 14
el latîfu : lâtif
-
67-Mülk 14
el habîru : habîrdir, haberdar olandır
-
67-Mülk 15
huve ellezî : ki o ...dır
-
67-Mülk 15
ceale : kıldı
-
67-Mülk 15
lekum : sizin için
-
67-Mülk 15
el arda : arz, yeryüzü
-
67-Mülk 15
zelûlen : zelil, boynu eğik, emre amade
-
67-Mülk 15
femşû : artık yürüyün
-
67-Mülk 15
fî menâkibi- hâ : onun omuzlarında, üzerinde (dağlarda, kıyılarda)
-
67-Mülk 15
ve kulû : ve yeyin
-
67-Mülk 15
ve ileyhi : ve ona
-
67-Mülk 15
en nuşûru : neşir, öldükten sonra tekrar dirilip ayağa kalkma, yeniden var olup huzurunda toplanma
-
67-Mülk 16
e emintum : emin mi oldunuz
-
67-Mülk 16
men : kim, kimse, kişi
-
67-Mülk 16
fî es semâi : semada, gökyüzünde
-
67-Mülk 16
en yahsife : (yere) geçirmek
-
67-Mülk 16
el arda : arz, yeryüzü, yer
-
67-Mülk 16
fe izâ : o zaman olunca
-
67-Mülk 16
hiye : o
-
67-Mülk 16
temûru : sarsılır, sallanır
-
67-Mülk 17
em : yoksa
-
67-Mülk 17
emintum : siz emin mi oldunuz
-
67-Mülk 17
men : kimse
-
67-Mülk 17
fî es semâi : semada, gökyüzünde
-
67-Mülk 17
en yursile : göndermek
-
67-Mülk 17
aleykum : sizin üzerinize
-
67-Mülk 17
fe : o zaman
-
67-Mülk 17
se-ta'lemûne : yakında öğreneceksiniz, bileceksiniz
-
67-Mülk 17
keyfe : nasıl
-
67-Mülk 17
nezîri : benim uyarım, uyarmam
-
67-Mülk 18
ve lekad : ve andolsun
-
67-Mülk 18
kezzebe : yalanladı
-
67-Mülk 18
ellezîne : onlar, olanlar
-
67-Mülk 18
fe : o zaman
-
67-Mülk 18
keyfe : nasıl
-
67-Mülk 18
kâne : oldu, idi
-
67-Mülk 18
nekîri : inkarım (azabım)
-
67-Mülk 19
e ve lem yerev ilâ : ve görmüyorlar mı (...a bakmıyorlar mı)
-
67-Mülk 19
et tayri : kuşlar
-
67-Mülk 19
fevka-hum : onların üstünde
-
67-Mülk 19
ve yakbıdne : ve açıp kapayan, kanat çırpan
-
67-Mülk 19
mâ yumsiku-hunne : onları (havada) tutmaz (düşmekten alıkoymaz)
-
67-Mülk 19
illâ er rahmânu : Rahmân'dan başkası
-
67-Mülk 19
inne-hu : muhakkak ki o
-
67-Mülk 19
bi kulli şey'in : herşeyi
-
67-Mülk 20
em : yoksa, yahut, veya
-
67-Mülk 20
men : kim, kimler
-
67-Mülk 20
ellezî : ki o
-
67-Mülk 20
huve : o
-
67-Mülk 20
lekum : size
-
67-Mülk 20
min dûni er rahmâni : Rahmân'dan başka
-
67-Mülk 20
el kâfirûne : kâfirler
-
67-Mülk 21
em : yoksa, veya, ya da
-
67-Mülk 21
men : kişi, kimse, kim(ler)
-
67-Mülk 21
hâzâ ellezî : o
-
67-Mülk 21
yerzuku-kum : rızkınızı
-
67-Mülk 21
emseke : tuttu, vermedi
-
67-Mülk 21
bel : bilâkis, hayır (evet)
-
67-Mülk 21
leccû : ısrarla devam ettiler
-
67-Mülk 21
ve nufûrin : ve uzak durma, nefret
-
67-Mülk 22
e : mi
-
67-Mülk 22
fe : öyleyse
-
67-Mülk 22
men : kimse
-
67-Mülk 22
yemşî : yürür
-
67-Mülk 22
mukibben : tökezleyen, sürünen
-
67-Mülk 22
vechi-hî : yüzü üzerinde, yüzüstü
-
67-Mülk 22
ehdâ : daha çok hidayete eren
-
67-Mülk 22
em men : yoksa kim
-
67-Mülk 22
yemşî : yürür
-
67-Mülk 22
seviyyen : düzgün (dimdik, seviyeli)
-
67-Mülk 22
sırâtın mustekîmin : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
-
67-Mülk 23
huve ellezî : o ki
-
67-Mülk 23
ensee-kum : sizi inşa etti, yoktan yarattı
-
67-Mülk 23
ve ceale : ve kıldı, yaptı, verdi
-
67-Mülk 23
lekum(u) : sizin için, size
-
67-Mülk 23
es sem'a : işitme hassası
-
67-Mülk 23
ve el ebsâre : ve görme hassası
-
67-Mülk 23
ve el ef'idete : ve fuad hassası, idrak etme hassası, gönül
-
67-Mülk 23
kalîlen : az
-
67-Mülk 23
teşkurûne : şükrediyorsunuz
-
67-Mülk 24
huve ellezî : o ki
-
67-Mülk 24
zeree-kum : sizi çoğaltıp yaydı
-
67-Mülk 24
fî el ardı : arzda, yeryüzünde
-
67-Mülk 24
ve ileyhi : ve ona
-
67-Mülk 24
tuhşerûne : haşrolunacaksınız, huzurunda toplanacaksınız
-
67-Mülk 25
ve yekûlûne : derler ki
-
67-Mülk 25
metâ : ne zaman
-
67-Mülk 25
el va'du : vaadetmek, söz vermek
-
67-Mülk 25
sâdikîne : sadıklardan
-
67-Mülk 26
innemâ : ancak, sadece
-
67-Mülk 26
el ilmu : ilim, bilgi
-
67-Mülk 26
inde allâhi : Allah'ın indinde, yanında
-
67-Mülk 26
ve innemâ : ve ancak, sadece
-
67-Mülk 26
ene : ben
-
67-Mülk 26
nezîrun : uyarıcı
-
67-Mülk 27
fe : fakat
-
67-Mülk 27
lemmâ : olduğu zaman
-
67-Mülk 27
reev-hu : onu gördüler
-
67-Mülk 27
zulfeten : yakın olarak
-
67-Mülk 27
sîet : karardı
-
67-Mülk 27
ellezîne : onlar, olanlar
-
67-Mülk 27
keferû : inkâr ettiler
-
67-Mülk 27
ve kîle : ve denildi
-
67-Mülk 27
ellezî : o ki
-
67-Mülk 27
teddeûne : davet ettiğiniz, acele istediğiniz
-
67-Mülk 28
e : mi
-
67-Mülk 28
reeytum : siz gördünüz
-
67-Mülk 28
ehleke-niye : beni helâk etse
-
67-Mülk 28
ve men : ve kimse
-
67-Mülk 28
maiye : benimle beraber
-
67-Mülk 28
ev : veya
-
67-Mülk 28
rahime-nâ : bize rahmet etse
-
67-Mülk 28
fe : o zaman, bundan sonra
-
67-Mülk 28
men : kim
-
67-Mülk 28
el kâfirîne : kâfirler
-
67-Mülk 28
elîmin : elîm, acı
-
67-Mülk 29
huve : o
-
67-Mülk 29
er rahmânu : rahmân olan
-
67-Mülk 29
âmennâ : biz îmân ettik
-
67-Mülk 29
ve aleyhi : ve ona
-
67-Mülk 29
tevekkelnâ : biz tevekkül ettik
-
67-Mülk 29
fe : o zaman, artık
-
67-Mülk 29
se-ta'lemûne : yakında bileceksiniz
-
67-Mülk 29
men : kim
-
67-Mülk 29
huve : o
-
67-Mülk 30
e : mi
-
67-Mülk 30
reeytum : siz gördünüz
-
67-Mülk 30
gavren : yerin altına geçme
-
67-Mülk 30
fe : o zaman
-
67-Mülk 30
men : kim
-
67-Mülk 30
ye'tî-kum : size getirir
-
68-Kalem 1
ve : andolsun (yemin anlamında 've')
-
68-Kalem 1
el kalemi : ve kaleme
-
68-Kalem 1
ve mâ : ve şeye, şeylere
-
68-Kalem 1
yesturûne : satır satır yazıyorlar, satırlar halinde yazıyorlar
-
68-Kalem 2
ente : sen
-
68-Kalem 2
bi ni'meti : ni'meti ile, ni'meti sayesinde
-
68-Kalem 2
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbinin
-
68-Kalem 2
bi mecnûnin : mecnun
-
68-Kalem 3
ve inne : ve muhakkak ki
-
68-Kalem 3
leke : senin, senin için
-
68-Kalem 3
le : mutlaka, elbette
-
68-Kalem 3
ecren : ecir, mükâfat
-
68-Kalem 3
gayre : olmayan,
-
68-Kalem 3
memnûnin : kesilen, devam etmeyen
-
68-Kalem 4
ve inne-ke : ve muhakkak ki sen
-
68-Kalem 4
le : gerçekten, elbette, mutlaka
-
68-Kalem 5
fe : o zaman, artık
-
68-Kalem 5
se- tubsıru : göreceksin
-
68-Kalem 5
ve yubsırûne : ve onlar görecekler
-
68-Kalem 6
bi eyyikum(u) : sizin hanginiz
-
68-Kalem 6
el meftûnu : meftun, fitneye uğramış, şaşkın
-
68-Kalem 7
inne : muhakkak ki
-
68-Kalem 7
rabbe-ke : senin Rabbin
-
68-Kalem 7
huve : o
-
68-Kalem 7
a'lemu : çok iyi bilir
-
68-Kalem 7
bi men : kim, kimi, kimin
-
68-Kalem 7
dalle : dalâlette, saptı
-
68-Kalem 7
an sebîli-hî : onun yolundan, kendi yolundan
-
68-Kalem 7
ve huve : ve o
-
68-Kalem 7
a'lemu : çok iyi bilir
-
68-Kalem 7
bi el muhtedîne : hidayete erenleri (ermiş olanları)
-
68-Kalem 8
fe : artık, öyleyse
-
68-Kalem 8
el mukezzibîne : yalanlacılar, tekzip edenler
-
68-Kalem 9
veddû : temenni ettiler (istediler)
-
68-Kalem 9
lev tudhinu : eğer sen musamaha gösterirsen
-
68-Kalem 9
fe : o zaman
-
68-Kalem 9
yudhinûne : onlar müsamaha gösterecekler
-
68-Kalem 10
ve lâ tutı' : ve itaat etme
-
68-Kalem 10
kulle : her, hepsi (hiçbiri)
-
68-Kalem 10
mehînin : bayağı, basit, lüzumsuz, adi
-
68-Kalem 11
hemmâzin : çok ayıplayan, çok çekiştiren, devamlı kusur arayan
-
68-Kalem 11
meşşâin : dedikodu yapan, gammazlık kastiyle lâf taşıyan
-
68-Kalem 11
bi nemîmin : (arada götürülüp getirilen) söz, lâf
-
68-Kalem 12
mennâın : devamlı men eden
-
68-Kalem 12
li el hayri : hayrı
-
68-Kalem 12
mu'tedin : haddi tecavüz eden
-
68-Kalem 12
esîmin : günahkâr
-
68-Kalem 13
ba'de zâlike : bundan sonra (bundan başka)
-
68-Kalem 13
zenîmin : soysuz, faiz yiyen, günahkâr
-
68-Kalem 14
en kâne : olması
-
68-Kalem 14
ve benîne : ve oğullar
-
68-Kalem 15
aleyhi : ona
-
68-Kalem 15
kâle : dedi
-
68-Kalem 15
esâtîru : (satırlar) masallar
-
68-Kalem 15
el evvelîne : evvelkiler
-
68-Kalem 16
se-nesimu-hu : ona yakında damga basacağız (yakında onu damgalayacağız)
-
68-Kalem 16
alâ el hurtûmi : hortumu, burnu üzerine
-
68-Kalem 17
belevnâ-hum : onları belâya uğrattık
-
68-Kalem 17
kemâ : gibi
-
68-Kalem 17
belevnâ : belâya uğrattık
-
68-Kalem 17
ashâbe : sahipler
-
68-Kalem 17
el cenneti : bahçe, bostan
-
68-Kalem 17
aksemû : kasem ettiler, yeminleştiler
-
68-Kalem 17
le : mutlaka
-
68-Kalem 17
yasrimu-enne-hâ : onu mutlaka devşirecekler, mahsulü toplayacaklar
-
68-Kalem 17
musbihîne : sabah vakti, sabah erken
-
68-Kalem 18
ve : ve
-
68-Kalem 18
lâ yestesnûne : istisna yapmıyorlar
-
68-Kalem 19
fe : fakat
-
68-Kalem 19
tâfe : dolaştı
-
68-Kalem 19
aleyhâ : onun üzerinde
-
68-Kalem 19
min rabbi-ke : rabbinizden, rabbiniz tarafından
-
68-Kalem 19
ve hum nâimûne : ve onlar uyuyorlar
-
68-Kalem 20
fe : böylece
-
68-Kalem 20
ke : gibi
-
68-Kalem 20
es sarîmi : simsiyah, kara toprak
-
68-Kalem 21
fe : sonra, nihayet
-
68-Kalem 21
tenâdev : birbirlerine nida ettiler, seslendiler
-
68-Kalem 21
musbihîne : sabah olunca
-
68-Kalem 22
en ıgdû : erkenden gitmek, gitmek
-
68-Kalem 22
sârımîne : devşiriciler, devşirecek olanlar
-
68-Kalem 23
fe : bundan sonra
-
68-Kalem 23
intalekû : ayrıldılar
-
68-Kalem 23
ve : ve
-
68-Kalem 23
yetehâfetûne : gizli gizli konuşuyorlar
-
68-Kalem 24
en : olmak
-
68-Kalem 24
lâ yedhule-enne-hâ : sakın oraya girmesin
-
68-Kalem 24
el yevme : bugün
-
68-Kalem 24
aleykum : size, sizin yanınıza
-
68-Kalem 25
ve : ve
-
68-Kalem 25
gadev : sabah erkenden gittiler
-
68-Kalem 25
kâdirîne : kaadir olanlar, gücü yetenler
-
68-Kalem 26
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
68-Kalem 26
reev-hâ : onu gördüler
-
68-Kalem 26
le : gerçekten
-
68-Kalem 26
ed dâllûne : dalâlette olan kimseler, sapıklar, doğru yolu kaybedenler
-
68-Kalem 27
bel : bilâkis, aksine, hayır
-
68-Kalem 27
mahrûmûne : mahrum olan kimseler
-
68-Kalem 28
kâle : dedi
-
68-Kalem 28
evsatu-hum : onların en makul düşüneni (aklı başında olanı)
-
68-Kalem 28
e lem ekul : ben demedim mi
-
68-Kalem 28
lekum : size
-
68-Kalem 28
lev : eğer, olsa, keşke olsaydı
-
68-Kalem 28
lâ tusebbihûne : tespih etmiyorsunuz
-
68-Kalem 29
subhâne : sübhan, yüce, mutlak kaadir, herşeyden münezzeh
-
68-Kalem 29
zâlimîne : zalimler, zalim kimseler
-
68-Kalem 30
fe : bunun üzerine
-
68-Kalem 30
akbele : birbirlerine mukabele ettiler, karşılık verdiler
-
68-Kalem 30
yetelâvemûne : karşılıklı levmediyorlar, kınıyorlar
-
68-Kalem 31
yâ veyle-nâ : yazıklar olsun bize
-
68-Kalem 31
tâgîne : haddi aşan kimseler
-
68-Kalem 32
en yubdile-nâ : bize onun yerine bedel olarak vermesi
-
68-Kalem 32
hayren : daha hayırlı
-
68-Kalem 32
râgıbûne : rağbet eden kimseleriz
-
68-Kalem 33
kezâlike : işte böyle
-
68-Kalem 33
el azâbu : azap
-
68-Kalem 33
ve le : ve elbette
-
68-Kalem 33
el âhıreti : ahiret
-
68-Kalem 33
ekberu : daha büyük
-
68-Kalem 33
lev : şâyet, ise, keşke
-
68-Kalem 33
ya'lemûne : biliyorlar
-
68-Kalem 34
inne : muhakkak
-
68-Kalem 34
li el muttekîne : muttakiler için vardır
-
68-Kalem 34
inde : yanında
-
68-Kalem 34
cennâti : cennetler
-
68-Kalem 34
en naîmi : naîm
-
68-Kalem 35
e : mi
-
68-Kalem 35
fe : artık, öyleyse, işte böyle
-
68-Kalem 35
nec'alu : biz kılarız, yaparız
-
68-Kalem 35
el muslimîne : müslümanlar, teslim olanlar
-
68-Kalem 35
ke : gibi
-
68-Kalem 35
el mucrimîne : mücrimler, günahkâr olanlar
-
68-Kalem 36
lekum : size
-
68-Kalem 36
keyfe : nasıl
-
68-Kalem 36
tahkumûne : hüküm veriyorsunuz
-
68-Kalem 37
em : yoksa
-
68-Kalem 37
lekum : sizin var
-
68-Kalem 37
tedrusûne : ders okuyorsunuz
-
68-Kalem 38
inne : muhakkak, gerçekten
-
68-Kalem 38
lekum : sizin için, sizin
-
68-Kalem 38
le : elbette, mutlaka
-
68-Kalem 38
tehayyerûne : siz tahayyer ediyorsunuz, beğenip seçiyorsunuz
-
68-Kalem 39
em : yoksa
-
68-Kalem 39
lekum : sizin için, sizin
-
68-Kalem 39
eymânun : yeminler
-
68-Kalem 39
aleynâ : üzerimizde
-
68-Kalem 39
ilâ yevmi el kıyâmeti : kıyâmet gününe kadar
-
68-Kalem 39
inne : muhakkak
-
68-Kalem 39
lekum : sizin için, sizin
-
68-Kalem 39
le : mutlaka
-
68-Kalem 39
tahkumûne : siz hüküm veriyorsunuz
-
68-Kalem 40
sel : sor
-
68-Kalem 40
eyyu-hum : onların hangisi
-
68-Kalem 40
bi zâlike : bunu
-
68-Kalem 40
zeîmun : garanti verir, savunur, savunucusudur
-
68-Kalem 41
em : yoksa, veya
-
68-Kalem 41
lehum : onların var
-
68-Kalem 41
şurekâu : ortaklar
-
68-Kalem 41
fe : şu halde, öyleyse
-
68-Kalem 41
el ye'tû bi : getirsinler
-
68-Kalem 41
şurekâi-him : onların ortakları, ortaklarını
-
68-Kalem 41
sâdikîne : sadıklar, doğru sözlü kimseler, doğru söyleyenler
-
68-Kalem 42
yevme : gün
-
68-Kalem 42
yukşefu : açılır, açığa çıkar (sırlar) giderilir
-
68-Kalem 42
ve yud'avne : ve davet edilirler
-
68-Kalem 42
ilâ es sucûdi : secde etmeye
-
68-Kalem 42
fe : artık, fakat
-
68-Kalem 42
lâ yestetîûne : muktedir olamazlar, güçleri yetmez
-
68-Kalem 43
hâşiaten : korkudan ürpermiş halde
-
68-Kalem 43
ebsâru-hum : onların bakışları, gözleri
-
68-Kalem 43
terheku-hum : onları kaplar, bürür
-
68-Kalem 43
zilletun : zillet
-
68-Kalem 43
ve kad : ve olmuştu
-
68-Kalem 43
yud'avne : davet edilirler
-
68-Kalem 43
ilâ es sucûdi : secdelere, secde etmeye
-
68-Kalem 43
ve hum : ve onlar
-
68-Kalem 43
sâlimûne : salim, sağlam, selâmette
-
68-Kalem 44
fe : o zaman, artık
-
68-Kalem 44
zer-nî : bana bırak, ilgilenme
-
68-Kalem 44
ve men : ve kimse
-
68-Kalem 44
yukezzibu : yalanlıyor
-
68-Kalem 44
el hadîsi : söz
-
68-Kalem 44
se-nestedricu-hum : tedricen (derece derece), yavaş yavaş (azaba) yaklaştıracağız
-
68-Kalem 44
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
68-Kalem 45
ve umlî : ve ben mühlet, süre, zaman veriyorum
-
68-Kalem 45
lehum : onlara
-
68-Kalem 45
inne : muhakkak ki
-
68-Kalem 45
keydî : benim tuzağım
-
68-Kalem 45
metînun : metin, sağlam, çok kuvvetli
-
68-Kalem 46
em : veya, yoksa mı
-
68-Kalem 46
tes'elu-hum : sen onlardan istiyorsun
-
68-Kalem 46
ecren : bir ücret
-
68-Kalem 46
fe : o zaman
-
68-Kalem 46
min magremin : maddî bir borçtan
-
68-Kalem 46
muskalûne : sakil, ağır olan bir yükü ödemekle mükellef olanlar, borç altında olanlar
-
68-Kalem 47
em : veya, yoksa mı
-
68-Kalem 47
inde : yanında
-
68-Kalem 47
el gaybu : gayb
-
68-Kalem 47
fe : artık
-
68-Kalem 47
yektubûne : yazıyorlar
-
68-Kalem 48
fe isbir : artık sabret
-
68-Kalem 48
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbinin
-
68-Kalem 48
ve lâ tekun : ve sen olma
-
68-Kalem 48
ke : gibi
-
68-Kalem 48
el hûti : balık
-
68-Kalem 48
ve huve : ve o
-
68-Kalem 48
mekzûmun : öfkeli olan, çok gamlı, çok hüzünlü olan
-
68-Kalem 49
lev lâ : eğer olmasaydı
-
68-Kalem 49
en tedâreke-hu : ona erişmesi, yetişmesi
-
68-Kalem 49
ni'metun : ni'met
-
68-Kalem 49
le nubize : mutlaka atılır
-
68-Kalem 49
bi el arâi : çıplak, bitki yetişmemiş olan boş araziye
-
68-Kalem 49
ve huve : ve o
-
68-Kalem 49
mezmûmun : zemmedilmiş olan, kınanmış olan
-
68-Kalem 50
fe : böylece, artık
-
68-Kalem 50
ectebâ-hu : onu seçti
-
68-Kalem 50
fe : böylece, artık
-
68-Kalem 50
ceale-hu : onu kıldı
-
68-Kalem 50
min es sâlihîne : salihlerden
-
68-Kalem 51
ve in yekâdu : ve neredeyse, az kalsın olur
-
68-Kalem 51
ellezîne : onlar, olanlar
-
68-Kalem 51
keferû : inkâr ettiler
-
68-Kalem 51
le : gerçekten
-
68-Kalem 51
yuzlikûne-ke : seni kaydıracaklar, devirecekler
-
68-Kalem 51
ebsâri-him : onların bakışları, gözleri
-
68-Kalem 51
lemmâ : olduğu zaman
-
68-Kalem 51
semiû : duydular
-
68-Kalem 51
ez zikre : zikir, Kur'ân
-
68-Kalem 51
ve yekûlûne : ve diyorlar
-
68-Kalem 51
inne-hu : muhakkak ki o
-
68-Kalem 51
le : gerçekten
-
68-Kalem 51
mecnûnun : mecnun, deli
-
68-Kalem 52
ve mâ : ve değildir
-
68-Kalem 52
huve : o
-
68-Kalem 52
el âlemîne : âlemler
-
69-Hâkka 1
el hâkkatu : hakikat, gerçek, gerçekleşecek olan, vuku bulması gerçek olan
-
69-Hâkka 2
el hâkkatu : hakikat (gerçek) olan (vuku bulacağı mutlak olan)
-
69-Hâkka 3
ve mâ : ve nedir
-
69-Hâkka 3
edrâke : sana bildiren
-
69-Hâkka 3
el hâkkatu : hakikat, gerçek, vuku bulacak olan
-
69-Hâkka 4
kezzebet : inkâr etti, yalanladı
-
69-Hâkka 4
semûdu : Semud
-
69-Hâkka 4
ve âdun : ve Ad (kavmi)
-
69-Hâkka 4
bi el kâriati : Karia'yı (korkunç olayı)
-
69-Hâkka 5
fe emmâ : fakat
-
69-Hâkka 5
semûdu : Semud
-
69-Hâkka 5
fe : bu sebeple
-
69-Hâkka 5
bi et tâgiyeti : çok şiddetli ve kuvvetli, azgın bir azapla
-
69-Hâkka 6
ve emmâ : ve amma, ise
-
69-Hâkka 6
fe : bu sebeple
-
69-Hâkka 6
âtîyetin : son derece şiddetli, azgın esen fırtına
-
69-Hâkka 7
aleyhim : onların üzerine
-
69-Hâkka 7
seb'a : yedi
-
69-Hâkka 7
leyâlin : geceler
-
69-Hâkka 7
ve semâniyete : ve sekiz
-
69-Hâkka 7
eyyâmin : günler
-
69-Hâkka 7
husûmen : peşpeşe, ara vermeden, ardarda
-
69-Hâkka 7
fe : o zaman, bundan sonra
-
69-Hâkka 7
terâ : görürsün
-
69-Hâkka 7
el kavme : kavmi
-
69-Hâkka 7
ke : gibi, sanki
-
69-Hâkka 7
enne-hum : onların olduğunu
-
69-Hâkka 7
hâviyetin : boş
-
69-Hâkka 8
fe : o halde, artık
-
69-Hâkka 8
hel : mı, var mı
-
69-Hâkka 8
terâ : görürsün, görüyor musun
-
69-Hâkka 8
lehum : onların, onlara ait
-
69-Hâkka 8
min bâkiyetin : bakiye, geride kalan şey
-
69-Hâkka 9
ve câe : ve geldi
-
69-Hâkka 9
ve men kable-hu : ve ondan önceki kimseler
-
69-Hâkka 9
ve el mu'tefikâtu : ve beldeleri alt üst edilen kimseler
-
69-Hâkka 9
bi el hâtieti : büyük hatalar, kötü fiiller, günahlar
-
69-Hâkka 10
fe : böylece
-
69-Hâkka 10
resûle : resûl, elçi
-
69-Hâkka 10
fe : bunun üzerine
-
69-Hâkka 10
ehaze-hum : onları yakaladı
-
69-Hâkka 10
ahzeten : alış, yakalayış, yakalama
-
69-Hâkka 10
râbiyeten : çok şiddetli
-
69-Hâkka 11
lemmâ : olduğu zaman
-
69-Hâkka 11
el mâu : su
-
69-Hâkka 11
hamelnâ-kum : sizi taşıdık
-
69-Hâkka 11
el câriyeti : akıp giden, gemi
-
69-Hâkka 12
li nec'ale-hâ : onu kılalım diye
-
69-Hâkka 12
lekum : sizin için
-
69-Hâkka 12
tezkireten : ibret
-
69-Hâkka 12
ve teiye-hâ : ve onu bellesin
-
69-Hâkka 12
vâiyetun : belleyen, işiten
-
69-Hâkka 13
fe : artık
-
69-Hâkka 13
es sûri : sur, İsrafil (A.S)'ın borusu
-
69-Hâkka 13
nefhatun : üfleyiş
-
69-Hâkka 13
vâhidetun : bir, tek
-
69-Hâkka 14
ve humilet(i) : ve taşındı, kaldırıldı
-
69-Hâkka 14
el ardu : arz, yeryüzü
-
69-Hâkka 14
ve el cibâlu : ve dağlar
-
69-Hâkka 14
fe : böylece, o zaman, olduğu zaman
-
69-Hâkka 14
dukketâ : parçalandı
-
69-Hâkka 14
dekketen : çarpış
-
69-Hâkka 14
vâhideten : bir, tek
-
69-Hâkka 15
fe : işte
-
69-Hâkka 15
yevme izin : o gün
-
69-Hâkka 15
el vâkiatu : vakıa, büyük olay, kıyâmet
-
69-Hâkka 16
ve inşakkati : ve yarıldı
-
69-Hâkka 16
es semâu : sema, gökyüzü, gök
-
69-Hâkka 16
fe : artık
-
69-Hâkka 16
hiye : o
-
69-Hâkka 16
yevme izin : izin gün
-
69-Hâkka 16
vâhiyetun : zaafa uğramıştır (dengesi bozulmuştur)
-
69-Hâkka 17
ve el meleku : ve o melek
-
69-Hâkka 17
ercâi-hâ : onun kenarları, etrafı, çevresi, yanları
-
69-Hâkka 17
ve yahmilu : ve taşır
-
69-Hâkka 17
arşe : arş
-
69-Hâkka 17
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbinin
-
69-Hâkka 17
fevka-hum : onların üstünde, üstlerinde
-
69-Hâkka 17
yevme izin : izin günü
-
69-Hâkka 17
semâniyetun : sekiz
-
69-Hâkka 18
yevme izin : izin günü
-
69-Hâkka 18
tu'radûne : arz olunacaksınız
-
69-Hâkka 18
hâfiyetun : gizli, sessiz, sır olarak
-
69-Hâkka 19
fe emmâ : fakat, ise, o zaman
-
69-Hâkka 19
men : kişi, kimse
-
69-Hâkka 19
ûtiye : verilir
-
69-Hâkka 19
kitâbe-hu : onun kitabı, amel defteri, hayat filmi
-
69-Hâkka 19
bi yemîni-hî : onun sağından
-
69-Hâkka 19
fe : o zaman
-
69-Hâkka 19
yekûlu : der, söyler
-
69-Hâkka 19
ikreû : okuyun
-
69-Hâkka 19
kitâbiyeh : kitabım, amel defterim, hayat filmim
-
69-Hâkka 20
zanentu : zannettim, inandığım için biliyordum
-
69-Hâkka 20
ennî : ben ..... olduğumu
-
69-Hâkka 20
hisâbiyeh : hesabım
-
69-Hâkka 21
fe : artık, işte
-
69-Hâkka 21
huve : o
-
69-Hâkka 21
îşetin : yaşayış, yaşayış tarzı
-
69-Hâkka 21
râdiyetin : razı olarak, razı olduğu
-
69-Hâkka 22
fî cennetin : cennette
-
69-Hâkka 22
âliyetin : yüksek, yüce
-
69-Hâkka 23
dâniyetun : aşağı sarkmış, yakınlaşmış durumda
-
69-Hâkka 24
ve işrebû : ve için
-
69-Hâkka 24
henîen : afiyetle
-
69-Hâkka 24
esleftum : geçmişte yaptınız
-
69-Hâkka 24
fî el eyyâmi : günlerde
-
69-Hâkka 24
el hâliyeti : geçmiş
-
69-Hâkka 25
ve emmâ : ve, ama, ise
-
69-Hâkka 25
men : kişi, kimse
-
69-Hâkka 25
ûtiye : verilir
-
69-Hâkka 25
kitâbe-hu : onun kitabı, amel defteri, hayat filmi
-
69-Hâkka 25
fe : artık, o zaman
-
69-Hâkka 25
yekûlu : der, söyler
-
69-Hâkka 25
yâ leyte-nî : bana yazıklar olsun, keşke bana
-
69-Hâkka 25
lem ûte : verilmez
-
69-Hâkka 25
kitâbi-yeh : kitabım, amel defterim, hayat filmim
-
69-Hâkka 26
ve lem edri : ve bilmeseydim
-
69-Hâkka 26
hisâbiyeh : hesabım
-
69-Hâkka 27
yâ leyte-hâ : keşke o olsa
-
69-Hâkka 27
kâneti : oldu, idi
-
69-Hâkka 27
el kâdiyete : olacak olan, o olay
-
69-Hâkka 28
mâli-yeh : benim malım
-
69-Hâkka 29
heleke : helâk oldu
-
69-Hâkka 29
sultâni-yeh : hakimiyetim, benim saltanatım (mal gücüm)
-
69-Hâkka 30
fe : artık, sonra
-
69-Hâkka 31
summe : sonra
-
69-Hâkka 31
el cahîme : alevli ateş (cehennem)
-
69-Hâkka 32
summe : sonra
-
69-Hâkka 32
fî silsiletin : zincir içinde
-
69-Hâkka 32
zer'u-hâ : onun uzunluğu
-
69-Hâkka 32
seb'ûne : 70
-
69-Hâkka 32
fe uslukû-hu : öylece onu sevkedin
-
69-Hâkka 33
inne-hu : muhakkak ki o
-
69-Hâkka 33
kâne : oldu, idi
-
69-Hâkka 33
el azîmi : azîz olan, büyük, yüce
-
69-Hâkka 34
ve lâ yahuddu : ve teşvik etmez, etmiyordu
-
69-Hâkka 34
el miskîni : yoksullar
-
69-Hâkka 35
fe : o zaman, artık
-
69-Hâkka 35
leyse : değildir, yoktur
-
69-Hâkka 35
lehu : onun için, ona, onun
-
69-Hâkka 35
el yevme : o gün
-
69-Hâkka 36
ve lâ : ve yoktur
-
69-Hâkka 37
lâ ye'kulu-hu : onu yemez
-
69-Hâkka 37
el hâtiûne : büyük hata işleyenler, kasten günaha girenler, inkâr edenler
-
69-Hâkka 38
fe lâ : hayır
-
69-Hâkka 38
tubsirûne : gördüğünüz
-
69-Hâkka 39
ve mâ : ve şeylere
-
69-Hâkka 39
lâ tubsirûne : görmediğiniz
-
69-Hâkka 40
inne-hu : muhakkak ki o
-
69-Hâkka 40
le : elbette, gerçekten
-
69-Hâkka 40
resûlin : resûl, elçi
-
69-Hâkka 40
kerîmin : kerim, şerefli
-
69-Hâkka 41
ve mâ : ve değildir
-
69-Hâkka 41
huve : o
-
69-Hâkka 41
kalîlen : az
-
69-Hâkka 41
tu'minûne : inanıyorsunuz
-
69-Hâkka 42
ve lâ : ve değildir
-
69-Hâkka 42
kalîlen : az
-
69-Hâkka 42
tezekkerûne : tezekkür ediyorsunuz
-
69-Hâkka 43
tenzîlun : indirilmedir, indirilmiştir
-
69-Hâkka 43
el âlemîne : âlemlerin
-
69-Hâkka 44
ve lev : ve olsaydı
-
69-Hâkka 44
tekavvele : uydurdu
-
69-Hâkka 44
aleynâ : bize karşı
-
69-Hâkka 44
el ekâvîli : uydurulmuş sözler
-
69-Hâkka 45
le ehaznâ : elbette biz tutar alırdık
-
69-Hâkka 45
bi el yemîni : sağı
-
69-Hâkka 46
summe : sonra
-
69-Hâkka 46
le kata'nâ : mutlaka keserdik
-
69-Hâkka 46
el vetîne : can damarı
-
69-Hâkka 47
fe : o zaman, artık, ayrıca
-
69-Hâkka 47
min ehadin : biriniz
-
69-Hâkka 47
hâcizîne : engel olanlar, engelleyiciler, men ediciler
-
69-Hâkka 48
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
69-Hâkka 48
le tezkiretun : gerçekten öğüttür
-
69-Hâkka 48
li el muttekîne : muttakiler için, takva sahipleri için
-
69-Hâkka 49
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
69-Hâkka 49
le na'lemu : elbette biliyoruz
-
69-Hâkka 49
enne : olduğunu
-
69-Hâkka 49
mukezzibîne : yalanlayanlar, inanmayanlar, inkâr edenler
-
69-Hâkka 50
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
69-Hâkka 50
le hasretun : elbette hasrettir
-
69-Hâkka 50
el kâfirîne : inkâr edenler
-
69-Hâkka 51
ve inne-hu : ve muhakkak ki o
-
69-Hâkka 51
le : elbette, gerçekten
-
69-Hâkka 51
hakk'u el yakîni : Hakk'ul yakîn, kesin olarak Hakk'ı bilmektir
-
69-Hâkka 52
fe : o zaman, o halde, artık
-
69-Hâkka 52
sebbih : tespih et
-
69-Hâkka 52
rabbi-ke : Rabbini
-
69-Hâkka 52
el azîmi : azîm, büyük, yüce
-
7-A'râf 1
Elif, lâm, mim, sâd Elif, lâm, mim, sâd
-
7-A'râf 2
unzile : indirildi (indirilen)
-
7-A'râf 2
ileyke : sana
-
7-A'râf 2
fe : o zaman, artık
-
7-A'râf 2
lâ yekun : olmasın
-
7-A'râf 2
sadri-ke : senin göğsün
-
7-A'râf 2
li tunzire : uyarman için
-
7-A'râf 2
li el mu'minîne : mü'minler için, mü'minlere
-
7-A'râf 3
ittebiû : tâbî olun, uyun
-
7-A'râf 3
unzile : indirildi
-
7-A'râf 3
ileykum : sizlere, size
-
7-A'râf 3
lâ tettebiû : tâbî olmayın, edinmeyin
-
7-A'râf 3
evliyâe : dostlar, velîler
-
7-A'râf 3
kalîlen : az
-
7-A'râf 3
tezekkerûne : tezekkür ediyorsunuz
-
7-A'râf 4
kem : kaç tane, nice
-
7-A'râf 4
karyetin : ülke, şehir, kasaba
-
7-A'râf 4
ehleknâ-hâ : biz onu helâk ettik
-
7-A'râf 4
fe : o zaman
-
7-A'râf 4
câe-hâ : ona geldi
-
7-A'râf 4
be'su-nâ : azabımız
-
7-A'râf 4
beyâten : geceleyin
-
7-A'râf 4
ev : veya
-
7-A'râf 4
kâilûne \n(kaylûle) : öğle uykusu uyuyanlar \n: (öğle uykusu)
-
7-A'râf 5
fe : o zaman, artık
-
7-A'râf 5
mâ kâne : olmadı
-
7-A'râf 5
câe-hum : onlara geldi
-
7-A'râf 5
be'su-nâ : azabımız
-
7-A'râf 5
en kâlû : söylemeleri, demeleri
-
7-A'râf 5
zâlimîne : zalimler
-
7-A'râf 6
fe : o zaman, artık
-
7-A'râf 6
le nes'ele enne : mutlaka soracağız
-
7-A'râf 6
ellezîne : o kimseler
-
7-A'râf 6
ursile : (resuller) gönderildi
-
7-A'râf 6
ileyhim : onlara
-
7-A'râf 6
ve : ve
-
7-A'râf 6
le nes'ele enne : mutlaka soracağız
-
7-A'râf 6
el murselîne : elçiler, resûller
-
7-A'râf 7
fe : böylece
-
7-A'râf 7
le : elbette
-
7-A'râf 7
nekussa-enne : mutlaka anlatacağız
-
7-A'râf 7
aleyhim : onlara
-
7-A'râf 7
gâibîne : bilmeyenler, haberi olmayanlar, hbulunmayanlarabersiz olanlar, gâib olanlar
-
7-A'râf 8
ve el veznu : ve tartı, ölçü
-
7-A'râf 8
yevme izin : izin günü
-
7-A'râf 8
el hakku : haktır, gerçektir
-
7-A'râf 8
fe : artık, o zaman
-
7-A'râf 8
men : kim
-
7-A'râf 8
sekulet : ağır geldi
-
7-A'râf 8
mevâzînu-hu : onun tartısı
-
7-A'râf 8
fe ulâike : işte onlar
-
7-A'râf 8
hum el muflihûne : onlar felâha erenlerdir
-
7-A'râf 9
ve men : ve kim
-
7-A'râf 9
haffet : hafif geldi
-
7-A'râf 9
mevâzînu-hu : onun tartısı
-
7-A'râf 9
fe : artık, o zaman
-
7-A'râf 9
ulâike ellezîne : işte o kimseler, işte onlar
-
7-A'râf 9
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
7-A'râf 9
yazlimûne : zulmediyorlar
-
7-A'râf 10
lekad : andolsun ki
-
7-A'râf 10
mekken-nâ-kum : sizi yerleştirdik
-
7-A'râf 10
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 10
ceal-nâ : kıldık
-
7-A'râf 10
lekum : sizin için, size
-
7-A'râf 10
maâyişe : geçim kaynakları
-
7-A'râf 10
kalîlen mâ : ne kadar az
-
7-A'râf 10
teşkurûne : şükrediyorsunuz
-
7-A'râf 11
ve : ve
-
7-A'râf 11
lekad : andolsun ki
-
7-A'râf 11
summe : sonra
-
7-A'râf 11
savver-nâ-kum : size suret (şekil) verdik
-
7-A'râf 11
li el melâiketi : meleklere
-
7-A'râf 11
li âdeme : Âdem'e
-
7-A'râf 11
fe : o zaman, böylece
-
7-A'râf 11
secedû : secde ettiler
-
7-A'râf 11
iblîse : iblis, şeytan
-
7-A'râf 11
lem yekun : olmadı
-
7-A'râf 11
min es sâcidîne : secde edenlerden
-
7-A'râf 12
kâle : dedi
-
7-A'râf 12
menea-ke : seni men eden
-
7-A'râf 12
ellâ : olmamak
-
7-A'râf 12
tescude : secde edersin
-
7-A'râf 12
emertu-ke : sana emrettim
-
7-A'râf 12
ene : ben
-
7-A'râf 12
halakte-nî : beni yarattın
-
7-A'râf 12
halakte-hu : onu yarattın
-
7-A'râf 13
kâle : dedi
-
7-A'râf 13
fe ıhbit : öyleyse in
-
7-A'râf 13
fe : artık
-
7-A'râf 13
mâ yekûnu : olmaz
-
7-A'râf 13
leke : sana, senin
-
7-A'râf 13
en tetekebbere : büyüklük taslaman, kibirlenmen
-
7-A'râf 13
fe uhruc : artık, hemen çık
-
7-A'râf 13
inne-ke : muhakkak ki sen
-
7-A'râf 13
min es sâgirîne : küçülenlerden, alçaklardan
-
7-A'râf 14
kâle : dedi
-
7-A'râf 14
enzır-nî : beni beklet, bana mühlet ver, bana izin ver
-
7-A'râf 14
yevmi : gün
-
7-A'râf 14
yub'asûne : diriltilirler
-
7-A'râf 15
kâle : dedi
-
7-A'râf 15
inne-ke : muhakkak ki sen
-
7-A'râf 15
min el munzarîne : bekletilenlerden, mühlet verilenlerden, izin verilenlerden
-
7-A'râf 16
kâle : dedi
-
7-A'râf 16
fe : artık, bundan sonra
-
7-A'râf 16
agveyte-nî : beni azdırdın, beni azdırman
-
7-A'râf 16
le ak'udenne : mutlaka oturacağım
-
7-A'râf 16
lehum : onlar, onlara, onlara karşı
-
7-A'râf 16
sırâte-ke el mustekîme : senin Sıratı Mustakîmin
-
7-A'râf 17
summe : sonra
-
7-A'râf 17
le âtiyenne-hum : mutlaka onlara geleceğim
-
7-A'râf 17
min beyni : arasından
-
7-A'râf 17
eydî-him : onların elleri
-
7-A'râf 17
min beyni eydi-him : elleri arasından, onların önlerinden
-
7-A'râf 17
eymâni-him : onların sağları
-
7-A'râf 17
şemâili-him : onların solları
-
7-A'râf 17
lâ tecidu : bulamayacaksın
-
7-A'râf 17
eksere-hum : onların çoğu
-
7-A'râf 17
şâkirîne : şükredenler
-
7-A'râf 18
kâle : dedi
-
7-A'râf 18
mez'ûmen : hor görülmüş, kınanmış
-
7-A'râf 18
medhûren : kovulmuş, uzaklaştırılmış olarak
-
7-A'râf 18
le : elbette
-
7-A'râf 18
men : kim
-
7-A'râf 18
tebia-ke : sana tâbî oldu, uydu
-
7-A'râf 18
le emle enne : mutlaka, elbette dolduracağım
-
7-A'râf 18
min-kum ecmaîne : sizin hepinizle
-
7-A'râf 19
ve yâ âdemu : ve ey Âdem
-
7-A'râf 19
ente : sen
-
7-A'râf 19
ve zevcu-ke : ve senin zevcen
-
7-A'râf 19
el cennete : cennet
-
7-A'râf 19
fe : böylece, o zaman, sonra da
-
7-A'râf 19
eş şecerete : ağaç
-
7-A'râf 19
fe tekûnâ : o zaman olursunuz (siz ikiniz)
-
7-A'râf 19
min ez zâlimîne : zalimlerden
-
7-A'râf 20
fe : o zaman, bunun üzerine
-
7-A'râf 20
vesvese : vesvese verdi
-
7-A'râf 20
lehum eş şeytânu : şeytan onlara
-
7-A'râf 20
li yubdiye : açığa çıkması, ortaya çıkması için
-
7-A'râf 20
lehumâ : o ikisinin, onların
-
7-A'râf 20
vuriye : gizlenmiş, örtülmüş
-
7-A'râf 20
sev'âti-himâ : ikisinin avret yerleri
-
7-A'râf 20
kâle : dedi
-
7-A'râf 20
nehâkumâ : ikinize yasakladı, ikinizi men etti (nehyetti)
-
7-A'râf 20
hâzihi eş şecereti : bu ağaç
-
7-A'râf 20
en tekûnâ : olmanız (ikinizin olması), ikiniz olursunuz
-
7-A'râf 20
melekeyni : iki melek
-
7-A'râf 20
ev : yoksa, veya, ya da
-
7-A'râf 20
min el hâlidîne : ebedî kalanlardan
-
7-A'râf 21
ve : ve
-
7-A'râf 21
kâseme-humâ : ikisine yemin etti
-
7-A'râf 21
lekumâ : sizin ikinize, size
-
7-A'râf 21
le min en nâsıhîne : mutlaka nasihat (öğüt) edenlerdenim
-
7-A'râf 22
fe : böylece, fakat
-
7-A'râf 22
dellâ : o ikisine delillik, öncülük (önderlik) etti
-
7-A'râf 22
fe lemmâ : fakat ... olunca
-
7-A'râf 22
eş şecerete : ağacı
-
7-A'râf 22
bedet : göründü, açığa çıktı
-
7-A'râf 22
lehumâ : kendilerine (ikisine)
-
7-A'râf 22
sev'âtu-humâ : ayıp yerleri (ikisinin)
-
7-A'râf 22
ve tafikâ : ve başladılar (ikisi)
-
7-A'râf 22
aleyhimâ : üzerlerine (ikisinin)
-
7-A'râf 22
el cenneti : cennet
-
7-A'râf 22
ve nâdâ-huma : ve ikisine seslendi
-
7-A'râf 22
e lem enhe-kumâ : ikinizi nehyetmedim mi, yasaklamadım mı?
-
7-A'râf 22
an tilkum eş şecereti : bu ağaçtan
-
7-A'râf 22
ve ekul : ve söyledim
-
7-A'râf 22
lekumâ : size, sizin ikinize
-
7-A'râf 22
inne eş şeytâne : muhakkak ki şeytan
-
7-A'râf 22
lekumâ : size, sizin ikinize
-
7-A'râf 23
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
7-A'râf 23
zalem-nâ : zulmettik
-
7-A'râf 23
enfuse-nâ : nefslerimiz
-
7-A'râf 23
ve in : ve eğer, şayet
-
7-A'râf 23
lem tagfir-lenâ : bize mağfiret etmezsin
-
7-A'râf 23
ve terham-nâ : ve bize rahmet et
-
7-A'râf 23
le nekûne enne : mutlaka biz oluruz
-
7-A'râf 23
min el hâsirîne : hüsrana uğrayanlardan
-
7-A'râf 24
kâle : dedi
-
7-A'râf 24
ve lekum : ve sizin için vardır
-
7-A'râf 24
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 24
mustekarrun : kalma, yerleşme
-
7-A'râf 24
ve metâ'un : ve metâ, geçinme
-
7-A'râf 25
kâle : dedi
-
7-A'râf 25
tahyevne : yaşarsınız (hayy olursunuz)
-
7-A'râf 25
ve : ve
-
7-A'râf 25
temûtûne : ölürsünüz
-
7-A'râf 25
ve min-hâ : ve oradan
-
7-A'râf 25
tuhracûne : çıkarılırsınız
-
7-A'râf 26
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 26
kad enzel-nâ : indirdik
-
7-A'râf 26
aleykum : size
-
7-A'râf 26
libâsen : elbise
-
7-A'râf 26
sev'âti-kum : ayıp yerlerinizi
-
7-A'râf 26
ve : ve
-
7-A'râf 26
rîşâen : süs, ziynet eşyası
-
7-A'râf 26
ve libâsu et takvâ : ve takva elbisesi
-
7-A'râf 26
zâlike : bu, işte bu
-
7-A'râf 26
zâlike : bu, işte bu
-
7-A'râf 26
lealle-hum : umulur ki, böylece onlar
-
7-A'râf 26
yezzekkerûne : tezekkür ederler
-
7-A'râf 27
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 27
lâ yeftine-enne-kum : sizi sakın fitneye düşürmesin, şaşırtmasın
-
7-A'râf 27
eş şeytânu : şeytan
-
7-A'râf 27
kemâ ahrace : çıkardığı gibi
-
7-A'râf 27
ebevey-kum : sizin anne ve babanızı
-
7-A'râf 27
min el cenneti : cennetten
-
7-A'râf 27
yenziu : çıkarır, soyar
-
7-A'râf 27
libâse-humâ : ikisinin elbiselerini
-
7-A'râf 27
li yuriye-humâ : ikisine göstermek için, onlara görünmesi için
-
7-A'râf 27
sev'âti-himâ : ikisinin, onların ayıp yerlerini
-
7-A'râf 27
inne-hu : muhakkak ki o
-
7-A'râf 27
yerâ-kum : sizleri görür
-
7-A'râf 27
huve ve : o ve
-
7-A'râf 27
lâ terevne-hum : onları göremezsiniz
-
7-A'râf 27
cealnâ eş şeyâtîne : şeytanları kıldık
-
7-A'râf 27
evliyâe : evliya, dostlar
-
7-A'râf 27
li ellezîne : o kimselere
-
7-A'râf 27
lâ yu'minûne : inanmazlar, (mü'min olmayanlar)
-
7-A'râf 28
ve : ve
-
7-A'râf 28
fâhişeten : kötü, çirkin bir şey
-
7-A'râf 28
veced-nâ : biz bulduk
-
7-A'râf 28
aleyhâ : onun üzerinde
-
7-A'râf 28
âbâe-nâ : atalarımızı, babalarımızı
-
7-A'râf 28
emere-nâ : bize emretti
-
7-A'râf 28
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
7-A'râf 28
lâ ye'muru : emretmez
-
7-A'râf 28
bi el fahşâi : fuhşu, kötülüğü, çirkinliği
-
7-A'râf 28
e tekûlûne : ... mı söylüyorsunuz?
-
7-A'râf 28
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz (bilmediğiniz)
-
7-A'râf 29
emere : emretti
-
7-A'râf 29
bi el kıstı : adaletle
-
7-A'râf 29
ve ekîmû : ve ikame edin, yönelin, döndürün
-
7-A'râf 29
vucûhe-kum : yüzlerinizi, kendinizi
-
7-A'râf 29
inde : yanında
-
7-A'râf 29
mescidin : mescid
-
7-A'râf 29
ved'û-hu : ona dua edin
-
7-A'râf 29
muhlisîne lehu ed dîne : dinde ihlasla, dîni ona has kılarak
-
7-A'râf 29
kemâ bedee-kum : sizi yarattığı gibi
-
7-A'râf 29
teûdûne : dönersiniz
-
7-A'râf 30
ferîkan : bir grup, bir kısım
-
7-A'râf 30
ve : ve
-
7-A'râf 30
ferîkan : bir grup, bir kısmı
-
7-A'râf 30
aleyhim ed dalâletu : üzerlerine dalâlet
-
7-A'râf 30
inne-hum ettehazû eş şeyâtîne : muhakkak ki onlar şeytanı ... edindiler
-
7-A'râf 30
evliyâe : velîler, dostlar
-
7-A'râf 30
ve yahsebûne : ve zannederler, zannediyorlar
-
7-A'râf 30
enne-hum : onların olduğunu, kendilerinin olduğunu
-
7-A'râf 30
muhtedûne : hidayete ermiş olanlar
-
7-A'râf 31
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 31
zînete-kum : ziynetleriniz, süsleriniz
-
7-A'râf 31
inde : yanında
-
7-A'râf 31
mescidin : namaz kılınan yer, mescid
-
7-A'râf 31
ve işrebû : ve içiniz
-
7-A'râf 31
ve lâ tusrifû : ve israf etmeyin
-
7-A'râf 31
inne-hu : muhakkak ki o
-
7-A'râf 31
el musrifîne : müsrifler, israf edenler
-
7-A'râf 32
men : kim
-
7-A'râf 32
harrame : haram kıldı
-
7-A'râf 32
zînete allâhi elletî : Allah'ın ziyneti ki o
-
7-A'râf 32
ahrace : çıkardı
-
7-A'râf 32
ve et tayyibâti : ve temiz, helâl olanlar
-
7-A'râf 32
min er rızkı : rızıktan
-
7-A'râf 32
hiye : o
-
7-A'râf 32
ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olan kimseler
-
7-A'râf 32
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
7-A'râf 32
hâlisaten : has, özellikle
-
7-A'râf 32
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
7-A'râf 32
kezâlike : işte böylece
-
7-A'râf 32
nufassılu el âyâti : âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz
-
7-A'râf 32
ya'lemûne : biliyorlar
-
7-A'râf 33
innemâ : sadece
-
7-A'râf 33
harrame : haram kıldı
-
7-A'râf 33
rabbiye : Rabbim
-
7-A'râf 33
el fevâhişe : kötülükler, günahlar
-
7-A'râf 33
mâ zahere : açıkta olan şey
-
7-A'râf 33
mâ batane : gizli olan şey
-
7-A'râf 33
ve el isme : ve günah
-
7-A'râf 33
ve el bagye : ve haddi aşma, isyan, zulüm
-
7-A'râf 33
bi gayri el hakkı : haksız yere
-
7-A'râf 33
en tuşrikû : ortak koşmanız, şirk koşmanız
-
7-A'râf 33
mâ lem yunezzil : indirmediği şey
-
7-A'râf 33
sultânen : bir sultan, huccet, bir delil
-
7-A'râf 33
ve en tekûlû : ve söylemeniz
-
7-A'râf 33
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz bir şeyi
-
7-A'râf 34
ve li kulli ummetin : ve bütün ümmetler için vardır
-
7-A'râf 34
ecelun : ecel, belli bir süre, müddet, zaman dilimi
-
7-A'râf 34
fe : böylece
-
7-A'râf 34
izâ câe : geldiği zaman
-
7-A'râf 34
ecelu-hum : onların ecelleri (takdir edilen zaman dolunca)
-
7-A'râf 34
lâ yeste'hırûne : tehir edilmez, geriye bırakılmaz
-
7-A'râf 34
sâaten : bir saat
-
7-A'râf 34
ve lâ yestakdimûne : ve öne alınmaz, ileri alınmaz
-
7-A'râf 35
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 35
ye'tiyenne-kum : size gelir
-
7-A'râf 35
yekussûne : kıssa eder, anlatır
-
7-A'râf 35
aleykum : size
-
7-A'râf 35
men ittekâ : kim takva sahibi olursa
-
7-A'râf 35
ve asleha : ve nefsini ıslâh ederse
-
7-A'râf 35
fe lâ havfun : artık korku yoktur
-
7-A'râf 35
aleyhim : onlara
-
7-A'râf 35
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
7-A'râf 36
ve ellezîne : ve o kimseler ki
-
7-A'râf 36
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 36
ve estekberû : ve büyüklendiler, kibirlendiler
-
7-A'râf 36
ulâike : işte onlar
-
7-A'râf 36
ashabu en nâri : ateş ehli, ateş halkı
-
7-A'râf 36
hâlidûne : devamlı kalanlar, kalacak olanlar
-
7-A'râf 37
fe : o zaman, öyleyse
-
7-A'râf 37
men azlemu : kim daha zalim
-
7-A'râf 37
mimmen ifterâ : iftira eden kimseden
-
7-A'râf 37
keziben : yalan olarak, yalanla
-
7-A'râf 37
ev : veya
-
7-A'râf 37
kezzebe : yalanladı
-
7-A'râf 37
ulâike : işte onlar
-
7-A'râf 37
yenâlu-hum : onlara nail olur, erişir, ulaşır
-
7-A'râf 37
min el kitâbi : kitaptan
-
7-A'râf 37
izâ câet-hum : onlara geldiği zaman
-
7-A'râf 37
yeteveffevne-hum : onların vefat ettirir
-
7-A'râf 37
eyne : nerede
-
7-A'râf 37
mâ kuntum ted'ûne : ibadet ettiğiniz, dua ettiğiniz şeyler
-
7-A'râf 37
ve şehidû : ve şahit oldular
-
7-A'râf 37
alâ enfusi-him : kendi nefslerine, kendilerine
-
7-A'râf 37
enne-hum : kendilerinin ... olduğuna
-
7-A'râf 37
kânû kâfirîne : kâfirler oldular
-
7-A'râf 38
kâle edhulû : girin dedi
-
7-A'râf 38
umemin : ümmetler, topluluklar
-
7-A'râf 38
halet : gelip geçti
-
7-A'râf 38
min el cinni : cinlerden
-
7-A'râf 38
ve el insi : ve insanlar(dan)
-
7-A'râf 38
fî en nâri : ateşin içinde, ateşte
-
7-A'râf 38
kullemâ : her defasında
-
7-A'râf 38
dehalet : girdi, dahil oldu
-
7-A'râf 38
ummetun : ümmet, topluluk
-
7-A'râf 38
leanet : lânetledi
-
7-A'râf 38
uhte-hâ : kardeşleri
-
7-A'râf 38
izâ eddârakû : ard arda biraraya geldikleri zaman, gelince
-
7-A'râf 38
cemîan : hepsi
-
7-A'râf 38
kâlet : dedi (dediler)
-
7-A'râf 38
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
7-A'râf 38
edallû-nâ : bizi saptırdılar, dalâlete düşürdüler, dalâlette bıraktılar
-
7-A'râf 38
fe : böylece, artık
-
7-A'râf 38
azâben : azap
-
7-A'râf 38
di'fen : iki misli, iki kat
-
7-A'râf 38
min en nâri : ateşten
-
7-A'râf 38
kâle : dedi
-
7-A'râf 38
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
7-A'râf 38
lâ ta'lemûne : siz bilmezsiniz
-
7-A'râf 39
ve kâlet : ve dedi (dediler)
-
7-A'râf 39
fe : böylece, öyleyse, artık
-
7-A'râf 39
mâ kâne lekum : sizin yoktur
-
7-A'râf 39
aleynâ : bize
-
7-A'râf 39
fe zûkû el azâbe : o zaman, öyleyse azabı tadın
-
7-A'râf 39
kuntum teksibûne : kazanmış olduğunuz
-
7-A'râf 40
inne ellezîne : muhakkak ki o kimseler, onlar
-
7-A'râf 40
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 40
ve estekberû : ve büyüklendiler, kibirlendiler
-
7-A'râf 40
lâ tufettehu : açılmaz
-
7-A'râf 40
lehum : onlara
-
7-A'râf 40
ebvâbu es semâi : semanın kapıları
-
7-A'râf 40
ve lâ yedhulûne el cennete : ve cennete giremezler
-
7-A'râf 40
yelice : girer
-
7-A'râf 40
el cemelu : deve
-
7-A'râf 40
fî semmi el hiyâtı : iğne deliğinin içine, iğne deliğine
-
7-A'râf 40
kezâlike : işte böyle
-
7-A'râf 40
neczî : cezalandırırız
-
7-A'râf 40
el mucrimîne : suçlular, günahkârlar
-
7-A'râf 41
lehum : onlar için vardır
-
7-A'râf 41
min cehenneme : cehennemden
-
7-A'râf 41
min fevkı-him : onların üzerlerinde
-
7-A'râf 41
ve : ve
-
7-A'râf 41
kezâlike : işte böyle
-
7-A'râf 41
neczî : cezalandırırız
-
7-A'râf 41
ez zâlimîne : zalimler
-
7-A'râf 42
ve : ve
-
7-A'râf 42
ellezîne âmenû : âmenû olan, îmân eden kimseler (hayatta iken Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
7-A'râf 42
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işleyenler (nefs tezkiyesi yapanlar)
-
7-A'râf 42
lâ nukellifu : sorumlu tutmayız
-
7-A'râf 42
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
7-A'râf 42
ulâike : işte onlar
-
7-A'râf 42
ashâbu el cenneti : cennet ehli, halkı
-
7-A'râf 42
hâlidûne : ebedî kalanlar, kalacak olanlar
-
7-A'râf 43
ve neza'nâ : ve çekip aldık
-
7-A'râf 43
tecrî : akar
-
7-A'râf 43
el enhâru : nehirler
-
7-A'râf 43
el hamdu : hamd
-
7-A'râf 43
li allâhi ellezî : Allah'a ki O
-
7-A'râf 43
hedâ-nâ : bizi hidayete ulaştırdı, bizi hidayet etti
-
7-A'râf 43
ve mâ kun-nâ : ve biz olmadık, olmazdık
-
7-A'râf 43
li nehtediye : bizim hidayete ermemiz
-
7-A'râf 43
lev lâ : olmasaydı
-
7-A'râf 43
en hedâ-na allâhu : Allah'ın bizi hidayete erdirmesi
-
7-A'râf 43
lekad : andolsun ki
-
7-A'râf 43
câet : geldi
-
7-A'râf 43
bi el hakkı : hak ile
-
7-A'râf 43
en : olmak (mastar eki)
-
7-A'râf 43
el cennetu : cennet
-
7-A'râf 43
kuntum ta'melûne : yapmış olduklarınız
-
7-A'râf 44
ve nâdâ : ve seslendiler
-
7-A'râf 44
ashâbu el cenneti : cennet ehli, halkı
-
7-A'râf 44
ashâbe en nâri : ateş ehli, halkı
-
7-A'râf 44
en kad veced-nâ : biz bulduk
-
7-A'râf 44
mâ vâade-nâ : biz vaadettiği şeyi
-
7-A'râf 44
fe : o zaman, böylece, artık, ... de
-
7-A'râf 44
hel : mı, mu?
-
7-A'râf 44
vecedtum : siz buldunuz
-
7-A'râf 44
mâ vaade : vaad ettiği şey
-
7-A'râf 44
neam : evet
-
7-A'râf 44
fe ezzene : o zaman açıkça bildirdi, ilân etti, seslendi
-
7-A'râf 44
muezzinun : müezzin, ilân eden, seslenmekle görevli kişi
-
7-A'râf 44
beyne-hum : onların arasında
-
7-A'râf 44
en lâ'netu allâhi : Allah'ın lâneti olsun
-
7-A'râf 44
alâ ez zâlimîne : zalimlerin üzerine
-
7-A'râf 45
ellezîne : o kimseler, onlar
-
7-A'râf 45
yasuddûne : alıkoyarlar, mani olurlar
-
7-A'râf 45
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
7-A'râf 45
ve yebgûne-hâ : ve onun ... olmasını isterler
-
7-A'râf 45
ivecen : eğrilik, eğri, kusurlu
-
7-A'râf 45
ve : ve
-
7-A'râf 45
bi el âhirati : ahireti
-
7-A'râf 45
kâfirûne : inkâr edenler
-
7-A'râf 46
ve beyne-humâ : ve ikisi arasında (vardır)
-
7-A'râf 46
alâ el a'râfi : A'raf (cennet-cehennem arasındaki yüksek tepelerin) üstünde (arf: yüksek tepe, araf: yüksek tepeler)
-
7-A'râf 46
ya'rifûne : tanırlar
-
7-A'râf 46
kullen : hepsini
-
7-A'râf 46
ve nâdev : ve nida ettiler, seslendiler
-
7-A'râf 46
ashâbe el cenneti : cennet halkına, ehline
-
7-A'râf 46
en selâmun aleykum : selâmlanmak sizin üzerinize olsun, selâm sizin üzerinize olsun
-
7-A'râf 46
lem yedhulû-hâ : henüz oraya dahil olmadılar, girmediler
-
7-A'râf 46
ve hum : ve onlar
-
7-A'râf 46
yatme'ûne : ümit ederler, dilerler, isterler
-
7-A'râf 47
ve izâ surifet : ve çevrildikleri zaman
-
7-A'râf 47
ebsâru-hum : onların bakışları
-
7-A'râf 47
tilkâe : tarafa
-
7-A'râf 47
ashâbi en nâri : ateş ehli, halkı
-
7-A'râf 47
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
7-A'râf 47
lâ tec'al-nâ : bizi kılma
-
7-A'râf 47
mea : birlikte, beraber
-
7-A'râf 47
el kavmi ez zâlimîne : zalimler kavmi, zalim kavim
-
7-A'râf 48
ve nâdâ : ve seslendiler
-
7-A'râf 48
ashâbu el a'râfi : A'raf ehli, halkı
-
7-A'râf 48
ricâlen : adamlar
-
7-A'râf 48
ya'rifûne-hum : onları tanırlar
-
7-A'râf 48
cem'u-kum : sizin topladıklarınız
-
7-A'râf 48
ve mâ : ve şey, şeyler
-
7-A'râf 48
kuntum testekbirûne : kibirlenmiş oldunuz
-
7-A'râf 49
e hâulâi ellezîne : o kimseler bunlar mı
-
7-A'râf 49
aksemtum : siz yemin ettiniz
-
7-A'râf 49
lâ yenâlu-hum allâhu : Allah onlara ulaşmaz
-
7-A'râf 49
bi rahmetin : rahmet ile
-
7-A'râf 49
udhulû el cennete : cennete girin
-
7-A'râf 49
aleykum : size
-
7-A'râf 49
ve lâ entum tahzenûne : ve siz mahzun olmayacaksınız
-
7-A'râf 50
ve nâdâ : ve seslendiler
-
7-A'râf 50
ashâbu en nâri : ateş halkı, ateş ehli
-
7-A'râf 50
ashâbe el cenneti : cennet halkı, cennet ehli
-
7-A'râf 50
en efîdû : aktarın
-
7-A'râf 50
aleynâ : bize
-
7-A'râf 50
min el mâi : sudan
-
7-A'râf 50
ev : yahut, veya, ya da
-
7-A'râf 50
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
7-A'râf 50
harrame-humâ : o ikisini haram kıldı (yasakladı)
-
7-A'râf 50
alâ el kâfirîne : kâfirlere
-
7-A'râf 51
ellezîne : o kimseler, onlar
-
7-A'râf 51
ettehazû : edindiler
-
7-A'râf 51
dîne-hum : onların dîni (kendilerinin dini, kendi dinleri)
-
7-A'râf 51
lehven : eğlence, oyalanma
-
7-A'râf 51
ve leiben : ve oyun
-
7-A'râf 51
el hayâtu : hayat
-
7-A'râf 51
ed dunyâ : dünya
-
7-A'râf 51
fe el yevme : böylece bu gün
-
7-A'râf 51
nensâ-hum : onları unuturuz
-
7-A'râf 51
kemâ : gibi, nasıl
-
7-A'râf 51
nesû : unuttular
-
7-A'râf 51
likâe : kavuşma, ulaşma
-
7-A'râf 51
yevmi-him : onların günü
-
7-A'râf 51
ve mâ : ve nasıl
-
7-A'râf 51
yechadûne : bilerek inkâr ederler
-
7-A'râf 52
ve lekad : ve andolsun ki
-
7-A'râf 52
huden : bir hidayet olarak
-
7-A'râf 52
ve rahmeten : ve bir rahmet olarak
-
7-A'râf 52
yu'minûne : inanırlar
-
7-A'râf 53
hel yanzurûne : mı bakıyorlar, bekliyorlar?
-
7-A'râf 53
te'vîle-hu : onun tevîli, yorumu, sonucu
-
7-A'râf 53
yevme : gün
-
7-A'râf 53
ye'tî : gelir
-
7-A'râf 53
te'vîlu-hu : onun tevîli
-
7-A'râf 53
yekûlu ellezîne : onlar derler
-
7-A'râf 53
nesû-hu : onu unuttular
-
7-A'râf 53
kad câet : gelmişti
-
7-A'râf 53
bi el hakkı : hak ile
-
7-A'râf 53
fe hel : artık var mı
-
7-A'râf 53
lenâ : bize, bizim için
-
7-A'râf 53
min şufeâe : şefaatçilerden, şefaatçiler
-
7-A'râf 53
fe yeşfeû : öyle ki, ... ki şefaat etsinler
-
7-A'râf 53
lenâ : bize
-
7-A'râf 53
ev : yahut, veya, (... olur mu ki)
-
7-A'râf 53
nureddu : geri döndürülelim
-
7-A'râf 53
fe na'mele : o zaman, yapalım
-
7-A'râf 53
gayra ellezî : başkasını
-
7-A'râf 53
kunnâ na'mel : biz yapmış olduk
-
7-A'râf 53
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
7-A'râf 53
ve dalle : ve saptı, uzaklaştı, ayrıldı
-
7-A'râf 53
mâ kânû yefterûn : uydurmuş oldukları şey(ler)
-
7-A'râf 54
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 54
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
7-A'râf 54
allâhu ellezî : Allah'tır ki o
-
7-A'râf 54
es semâvâti : semalar, gök katları
-
7-A'râf 54
ve el ardı : ve arz, yeryüzü
-
7-A'râf 54
fî sitteti eyyâmin : altı günde
-
7-A'râf 54
summe istevâ : sonra istiva etti
-
7-A'râf 54
alâ el arşı : arşa
-
7-A'râf 54
el leyle : gece
-
7-A'râf 54
en nehâre : gündüz
-
7-A'râf 54
hasîsen : süratli, devamlı
-
7-A'râf 54
ve eş şemse : ve güneş
-
7-A'râf 54
ve el kamere : ve ay
-
7-A'râf 54
ve en nucûme : ve yıldızlar
-
7-A'râf 54
bi emri-hi : onun emrine
-
7-A'râf 54
e lâ : değil mi
-
7-A'râf 54
lehu el halku : yaratmak onundur (ona mahsustur)
-
7-A'râf 54
vel emru : ve emir
-
7-A'râf 54
tebârake allâhu : Allah şanı yücedir, mukaddestir, mübarektir
-
7-A'râf 54
rabbu el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
7-A'râf 55
rabbe-kum : Rabbiniz
-
7-A'râf 55
tedarruan : yalvarıp yakararak
-
7-A'râf 55
ve hufyeten : ve gizli olarak
-
7-A'râf 55
inne-hu : muhakkak ki o
-
7-A'râf 55
el mu'tedîne : haddi aşanlar
-
7-A'râf 56
ve lâ tufsidû : ve fesat, bozgunculuk çıkarmayın
-
7-A'râf 56
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 56
ba'de : sonra
-
7-A'râf 56
ved'û-hu (ve udû-hu) : ona dua edin
-
7-A'râf 56
havfen : korkarak
-
7-A'râf 56
ve tamaan : ve ümit ederek
-
7-A'râf 56
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 56
rahmete allâhi : Allah'ın rahmeti
-
7-A'râf 56
min el muhsinîne : (muhsinlerden), muhsinlere
-
7-A'râf 57
ve huve ellezî : ve ... olan kişi odur
-
7-A'râf 57
er riyâha : rüzgârları
-
7-A'râf 57
beyne yedey : iki eli arasında, önünde
-
7-A'râf 57
rahmeti-hi : onun rahmeti
-
7-A'râf 57
ekallet : yüklendi
-
7-A'râf 57
sehâben : bulutlar
-
7-A'râf 57
sikâlen : ağır (ağırlık)
-
7-A'râf 57
li beledin : bir beldeye
-
7-A'râf 57
meyyitin : ölü
-
7-A'râf 57
fe enzel-nâ : bu şekilde, böylece indirdik
-
7-A'râf 57
bi-hi el mâe : ona su
-
7-A'râf 57
fe ahrac-nâ : böylece, bu şekilde çıkarttık
-
7-A'râf 57
min kulli es semerâti : bütün ürünlerden
-
7-A'râf 57
kezâlike : işte bunun gibi
-
7-A'râf 57
nuhricu el mevtâ : ölüleri çıkartırız
-
7-A'râf 57
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
7-A'râf 57
tezekkerûne : tezekkür edersiniz
-
7-A'râf 58
ve el beledu : ve şehir, belde
-
7-A'râf 58
et tayyibu : temiz
-
7-A'râf 58
nebâtu-hu : onun bitkisi, nebatı
-
7-A'râf 58
ve ellezî habuse : ve kötü olan ki
-
7-A'râf 58
nekiden : kıt mahsul, kuru ot, faydasız bitki
-
7-A'râf 58
kezâlike : işte bunun gibi
-
7-A'râf 58
nusarrifu el âyâti : âyetleri açıklarız
-
7-A'râf 58
yeşkurûne : şükrederler
-
7-A'râf 59
lekad : andolsun ki
-
7-A'râf 59
ersel-nâ : biz gönderdik
-
7-A'râf 59
fe kâle : o zaman dedi
-
7-A'râf 59
u'budû allâhe : Allah'a kul olun
-
7-A'râf 59
mâ lekum : sizin için yoktur
-
7-A'râf 59
ehâfu : korkuyorum
-
7-A'râf 59
aleykum : sizin üzerinize
-
7-A'râf 59
azâbe : azap
-
7-A'râf 59
yevmin azîmin : büyük gün
-
7-A'râf 60
kâle : dedi
-
7-A'râf 60
el meleu : ileri gelenler
-
7-A'râf 60
le nerâ-ke : gerçekten seni görüyoruz
-
7-A'râf 61
kâle : dedi
-
7-A'râf 61
leyse bî : ben değilim
-
7-A'râf 61
dalâletun : dalâlette
-
7-A'râf 61
ve lâkin-nî : ve, fakat ben
-
7-A'râf 61
resûlun : bir resûl
-
7-A'râf 61
min rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbinden
-
7-A'râf 62
ubelligu-kum : size tebliğ ediyorum
-
7-A'râf 62
ve ensahu : ve nasihat ediyorum, öğüt veriyorum
-
7-A'râf 62
lekum : size
-
7-A'râf 62
a'lemu : biliyorum (öğreniyorum)
-
7-A'râf 62
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
7-A'râf 63
e ve acibtum : ve şaşırdınız mı
-
7-A'râf 63
en câe-kum : size gelmesine
-
7-A'râf 63
li yunzire-kum : sizi uyarması için
-
7-A'râf 63
ve li tettekû : ve takva sahibi olmanız için
-
7-A'râf 63
ve lealle-kum : ve umulur ki böylece siz
-
7-A'râf 63
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
7-A'râf 64
fe kezzebû-hu : fakat onu yalanladılar
-
7-A'râf 64
fe enceynâ-hu : o zaman, bu sebeble, bu yüzden onu kurtardık
-
7-A'râf 64
ve ellezîne : o kimseleri
-
7-A'râf 64
mea-hu : onunla beraber
-
7-A'râf 64
fî el fulki : gemide
-
7-A'râf 64
ve : ve
-
7-A'râf 64
ellezîne : o kimseleri
-
7-A'râf 64
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 64
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
7-A'râf 64
kavmen : bir kavim
-
7-A'râf 64
amîne : kör, âmâ
-
7-A'râf 65
ve ilâ âdin : ve Ada, Ad kavmine
-
7-A'râf 65
ehâ-hum : onların kardeşi
-
7-A'râf 65
hûden : Hud (as)
-
7-A'râf 65
kâle : dedi
-
7-A'râf 65
u'budû allâhe : Allah'a kul olun
-
7-A'râf 65
mâ lekum : sizin için yoktur
-
7-A'râf 65
e fe : hâlâ ... mı
-
7-A'râf 65
lâ tettekûne : takva sahibi olmazsınız, olmayacaksınız
-
7-A'râf 66
kâle : dedi
-
7-A'râf 66
el meleu ellezîne : ileri gelen kimseler
-
7-A'râf 66
keferû : inkâr edenler, küfredenler, kâfirler
-
7-A'râf 66
le nerâ-ke : mutlaka, gerçekten seni görüyoruz
-
7-A'râf 66
fî sefâhetin : bir sefihliğin (aptallığın) içinde
-
7-A'râf 66
ve innâ : ve muhakkak ki biz
-
7-A'râf 66
le nezunnu-ke : biz seni mutlaka, kesinlikle zannediyoruz
-
7-A'râf 66
min el kâzibîne : yalancılardan
-
7-A'râf 67
kâle : dedi
-
7-A'râf 67
leyse bi : ben değilim
-
7-A'râf 67
sefâhetun : sefih, akılsız
-
7-A'râf 67
ve lâkin-nî : ve fakat ben
-
7-A'râf 67
resûlun : bir resûl
-
7-A'râf 67
min rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbinden
-
7-A'râf 68
ubelligu-kum : size tebliğ ediyorum, ulaştırıyorum
-
7-A'râf 68
ve ene : ve ben
-
7-A'râf 68
lekum : sizin için, size
-
7-A'râf 68
emînun : emin, güvenilir, inanılır
-
7-A'râf 69
e ve acibtum : ve şaşırdınız mı
-
7-A'râf 69
en câe-kum : size gelmesine
-
7-A'râf 69
li yunzire-kum : sizi uyarması için
-
7-A'râf 69
ve uzkurû : ve hatırlayın
-
7-A'râf 69
iz ceale-kum : sizi kıldığını, sizi yaptığını
-
7-A'râf 69
hulefâe : halifeler
-
7-A'râf 69
ve zâdekum : ve size arttırdı, güçlü yaptı
-
7-A'râf 69
fi el halkı : yaratılışta
-
7-A'râf 69
bastaten : gelişim, güç, kuvvet, beden
-
7-A'râf 69
fe uzkurû : artık hatırlayın, zikredin
-
7-A'râf 69
âlâe allâhi : Allah'ın nimetlerini
-
7-A'râf 69
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
7-A'râf 69
tuflihûne : felâha ulaşırsınız, kurtuluşa erersiniz
-
7-A'râf 70
e ci'te-nâ : bize mi geldin
-
7-A'râf 70
li na'bude allâhe : Allah'a kul olmamız için
-
7-A'râf 70
vahde-hu : onun tek oluşu, tekliği, tek bir Allah
-
7-A'râf 70
ve nezere : ve bırakalım, terkedelim
-
7-A'râf 70
mâ kâne : geçmişte olan, olmuş olan
-
7-A'râf 70
fe'ti-nâ : haydi, artık bize getir
-
7-A'râf 70
te'idu-nâ : bize vaadettiğin
-
7-A'râf 70
kunte min es sâdıkîne : sen sadıklardan, doğru sözlülerden oldun
-
7-A'râf 71
kâle : dedi
-
7-A'râf 71
aleykum : sizin üzerinize
-
7-A'râf 71
ve gadabun : ve öfke
-
7-A'râf 71
e tucâdilûne-nî : benimle mücâdele mi ediyorsunuz
-
7-A'râf 71
fî esmâin : isimler hakkında
-
7-A'râf 71
semmeytumû-hâ : onu isimlendirdiniz
-
7-A'râf 71
entum : siz
-
7-A'râf 71
ve âbâu-kum : ve babalarınız, atalarınız
-
7-A'râf 71
mâ nezzele Allâhu : Allah indirmedi
-
7-A'râf 71
fe intezırû : artık bekleyin
-
7-A'râf 71
mea-kum : sizinle birlikte, beraber
-
7-A'râf 71
min el muntezırîne : bekleyenlerden
-
7-A'râf 72
fe encey-nâ-hu : böylece, bundan sonra, biz onu kurtardık
-
7-A'râf 72
ve ellezîne : ve o kimseleri
-
7-A'râf 72
mea-hu : onunla birlikte, beraber
-
7-A'râf 72
bi rahmetin : rahmet ile
-
7-A'râf 72
ve kata'nâ : ve kestik (bitirdik)
-
7-A'râf 72
dâbira ellezîne : o kimselerin kökünü, neslini
-
7-A'râf 72
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 72
ve mâ kânû mu'minîne : ve mü'min olmadılar
-
7-A'râf 73
ve ilâ semûde : ve Semud'a
-
7-A'râf 73
ehâ-hum : onların kardeşi
-
7-A'râf 73
kâle : dedi
-
7-A'râf 73
u'budû allâhe : Allah'a kul olun
-
7-A'râf 73
lekum : sizin için
-
7-A'râf 73
câet-kum : size geldi
-
7-A'râf 73
beyyinetun : bir beyyine, delil, ispat vasıtası
-
7-A'râf 73
lekum : sizin için
-
7-A'râf 73
âyeten : bir âyet, mucize
-
7-A'râf 73
fe zerû-ha : artık onu bırakın, salın
-
7-A'râf 73
te'kul : yesin
-
7-A'râf 73
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
7-A'râf 73
fe ye'huze-kum : o zaman, yoksa sizi alır
-
7-A'râf 73
azâbun elîmun : elim, acı bir azap
-
7-A'râf 74
ve uzkurû : ve hatırlayın
-
7-A'râf 74
iz ceale-kum : sizi kılmıştı, yapmıştı
-
7-A'râf 74
hulefâe : halifeler
-
7-A'râf 74
ve bevvee-kum : ve sizi yerleştirdi
-
7-A'râf 74
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 74
tettehızûne : edindiniz
-
7-A'râf 74
kusûren : kasırlar, saraylar, köşkler
-
7-A'râf 74
ve : ve
-
7-A'râf 74
tenhitûne : oyuyorsunuz
-
7-A'râf 74
el cibâle : dağlar
-
7-A'râf 74
buyûten : evler
-
7-A'râf 74
fe uzkurû : artık hatırlayın, zikredin
-
7-A'râf 74
âlâe allâhi : Allah'ın ni'metleri
-
7-A'râf 74
ve lâ ta'sev : ve karışıklık çıkarmayın, bozgunculuk yapmayın
-
7-A'râf 74
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 74
mufsidîne : bozgunculuk yapan kimseler, fesat çıkaran kimseler
-
7-A'râf 75
kâle : dedi
-
7-A'râf 75
el meleu ellezîne : kavmin önde gelen kimseleri
-
7-A'râf 75
istekberû : büyüklendiler, kibirlendiler
-
7-A'râf 75
li ellezîne ıstud'ıfû : hakir görülen, zayıf, güçsüz sayılan kimselere
-
7-A'râf 75
li men : kimseye, kişiye, kimselere
-
7-A'râf 75
âmene : îmân etti, inandı
-
7-A'râf 75
e ta'lemûne : biliyor musunuz
-
7-A'râf 75
enne : muhakkak ki, ... olduğunu
-
7-A'râf 75
murselun : gönderilen, gönderilmiş olan
-
7-A'râf 75
bi-mâ ursile : gönderilen şeye
-
7-A'râf 75
mu'minûne : inanan kimseler, inananlar
-
7-A'râf 76
kâle : dedi
-
7-A'râf 76
ellezîne istekberû : kibirlenen kimseler
-
7-A'râf 76
bi ellezî : onu (o şeyi)
-
7-A'râf 76
âmen-tum : siz îmân ettiniz, inandınız
-
7-A'râf 76
kâfirûne : inkâr edenler
-
7-A'râf 77
fe : sonra
-
7-A'râf 77
en nâkate : dişi deve
-
7-A'râf 77
ve atev : ve haddi aştılar, isyan ettiler
-
7-A'râf 77
an emri : emrinden, emrine
-
7-A'râf 77
ve kâlû : ve dediler
-
7-A'râf 77
teidu-nâ : bize vaadettiğin (tehdit ettiğin, negatif vaadini)
-
7-A'râf 77
kunte min el murselîne : sen resullerden, gönderilenlerden oldun
-
7-A'râf 78
fe : bunun üzerine, böylece
-
7-A'râf 78
ehazet-hum : onları aldı (helâk etti), yakaladı
-
7-A'râf 78
er recfetu : şiddetli bir sarsıntı
-
7-A'râf 78
fe asbahû : bunun üzerine, böylece oldular
-
7-A'râf 78
câsimîne : diz üstü çökenler (çöküp kaldılar)
-
7-A'râf 79
fe tevellâ : o zaman yüz çevirdi, döndü
-
7-A'râf 79
ve kâle : ve dedi
-
7-A'râf 79
lekad : andolsun ki
-
7-A'râf 79
eblagtu-kum : size tebliğ ettim, ulaştırdım
-
7-A'râf 79
risâlete : risaleler, elçiye verilip gönderilenler
-
7-A'râf 79
ve nesahtu : ve nasihat ettim, öğüt verdim
-
7-A'râf 79
lekum : size
-
7-A'râf 79
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
7-A'râf 79
lâ tuhıbbûne : siz sevmiyorsunuz
-
7-A'râf 79
en nâsıhîne : nasihat edenler
-
7-A'râf 80
ve lûtan : ve Lut (as)
-
7-A'râf 80
kâle : dedi
-
7-A'râf 80
e te'tûne : mı getiriyorsunuz, mı yapıyorsunuz
-
7-A'râf 80
el fâhışete : fuhuş, kötülük
-
7-A'râf 80
sebeka-kum : sizden önce gelip geçmiş
-
7-A'râf 80
min ehadin : birinden, biri, hiçbiri
-
7-A'râf 80
min el âlemîn : âlemlerden
-
7-A'râf 81
inne-kum : muhakkak ki, gerçekten siz
-
7-A'râf 81
le te'tûne : mutlaka geliyorsunuz
-
7-A'râf 81
er ricâle : erkeklere
-
7-A'râf 81
şehveten : şehvetle
-
7-A'râf 81
min dûni en nisâi : kadınlardan başka (kadınları bırakıp)
-
7-A'râf 81
bel : bilâkis, aksine, hayır
-
7-A'râf 81
entum : siz
-
7-A'râf 81
kavmun musrifûne : müsrif, haddi aşan bir kavim
-
7-A'râf 82
ve mâ kâne : ve olmadı
-
7-A'râf 82
cevâbe : cevap
-
7-A'râf 82
en kâlû : demek, söylemek
-
7-A'râf 82
min karyeti-kum : yurdunuzdan, beldenizden
-
7-A'râf 82
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
7-A'râf 82
yetetahherûne : çok temiz oluyorlar (çok temizler)
-
7-A'râf 83
fe : bunun üzerine, böylece
-
7-A'râf 83
encey-nâ-hu : biz onu kurtardık
-
7-A'râf 83
ve ehle-hu : ve onun ehlini, ailesini
-
7-A'râf 83
illâ imreete-hu : onun kadını (hanımı, eşi) hariç
-
7-A'râf 83
kânet min el gâbirîne : geride kalanlardan oldu
-
7-A'râf 84
ve emtar-nâ : ve yağmur yağdırdık
-
7-A'râf 84
aleyhim : onların üzerine
-
7-A'râf 84
fenzur (fe unzur) : artık bak
-
7-A'râf 84
keyfe : nasıl
-
7-A'râf 84
kâne : oldu
-
7-A'râf 84
âkıbetu el mucrimîne : mücrimlerin akıbeti, suçluların sonu
-
7-A'râf 85
ve ilâ medyene : ve Medyen'e
-
7-A'râf 85
ehâ-hum : onların kardeşi
-
7-A'râf 85
kâle : dedi
-
7-A'râf 85
u'budû allâhe : Allah'a kul olun
-
7-A'râf 85
lekum : sizin için
-
7-A'râf 85
câet-kum : size geldi
-
7-A'râf 85
beyyinetun : bir beyyine, bir delil, ispat edici bir açıklama
-
7-A'râf 85
fe evfû : artık vefa edin, yapın
-
7-A'râf 85
el keyle : ölçü
-
7-A'râf 85
ve el mîzâne : ve mizan, tartı
-
7-A'râf 85
ve lâ tebhasû : eksiltmeyin, hakkını vermemezlik yapmayın
-
7-A'râf 85
en nâse : insanlar
-
7-A'râf 85
eşyâe-hum : onların eşyaları (sahip oldukları şeyler)
-
7-A'râf 85
ve lâ tufsidû : ve fesat çıkartmayın
-
7-A'râf 85
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 85
ba'de : sonra
-
7-A'râf 85
lekum : sizin için
-
7-A'râf 85
in kuntum mu'minîne : eğer müminler, inananlar iseniz
-
7-A'râf 86
ve lâ tak'udû : ve oturmayın
-
7-A'râf 86
tû'ıdûne : vaad ediyorsunuz (negatif vaad), tehdit ediyorsunuz
-
7-A'râf 86
ve tasuddûne : ve mani oluyorsunuz, engelliyorsunuz, men ediyorsunuz
-
7-A'râf 86
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
7-A'râf 86
men : kim, kimse
-
7-A'râf 86
âmene : inandı, amenu oldu
-
7-A'râf 86
ve tebgûne-hâ : ve onda arıyorsunuz, istiyorsunuz
-
7-A'râf 86
ivecen : eğrilik
-
7-A'râf 86
ve uzkurû : ve hatırlayın
-
7-A'râf 86
iz kuntum kalîlen : siz az idiniz
-
7-A'râf 86
fe kessere-kum : sonra sizi çoğalttı
-
7-A'râf 86
ve unzurû : ve bakın (ibret alın)
-
7-A'râf 86
keyfe : nasıl
-
7-A'râf 86
kâne : oldu
-
7-A'râf 86
âkıbetu : son, sonuç
-
7-A'râf 86
el mufsidîne : fesat çıkaranlar
-
7-A'râf 87
ve in kâne : ve eğer olursa, ... ise
-
7-A'râf 87
tâifetun : bir taife, grup, kısım
-
7-A'râf 87
âmenû : âmenû oldular
-
7-A'râf 87
bi ellezî : ... ki ona
-
7-A'râf 87
ve tâifetun : ve bir taife, grup, kısım
-
7-A'râf 87
lem yu'minû : inanmazlar
-
7-A'râf 87
fe usbirû : o zaman sabredin
-
7-A'râf 87
yahkume allâhu : Allah hükmünü verir
-
7-A'râf 87
beyne-nâ : aramızda
-
7-A'râf 87
ve huve : ve O
-
7-A'râf 87
hayru el hâkimîn : hüküm verenlerin en hayırlısı
-
7-A'râf 88
kâle : dedi
-
7-A'râf 88
el meleu : ileri gelenler
-
7-A'râf 88
ellezîne estekberû : kibirlenen kimseler
-
7-A'râf 88
le nuhrice-enne-ke : seni mutlaka çıkaracağız
-
7-A'râf 88
ve ellezîne : ve o kimseleri
-
7-A'râf 88
âmenû : âmenû oldular
-
7-A'râf 88
mea-ke : seninle beraber
-
7-A'râf 88
min karyeti-nâ : şehrimizden
-
7-A'râf 88
ev : veya, yahut, ya da
-
7-A'râf 88
le te'ûdu-enne : mutlaka dönersiniz
-
7-A'râf 88
fî milleti-nâ : bizim milletimize, dinimize
-
7-A'râf 88
kâle : dedi
-
7-A'râf 88
e ve lev : ve ... ise de mi?
-
7-A'râf 88
kârihîne : hoşlanmayanlar, kerih görenler
-
7-A'râf 89
kad ifterey-nâ : iftira etmiş oluruz
-
7-A'râf 89
keziben : yalanla
-
7-A'râf 89
fî milleti-kum : sizin milletinize (dîninize)
-
7-A'râf 89
ba'de : sonra
-
7-A'râf 89
neccey-nâ allâhu : Allah bizi kurtardı
-
7-A'râf 89
ve mâ yekûnu : ve olamaz, olmaz
-
7-A'râf 89
lenâ : bizim, bizim için
-
7-A'râf 89
en neûde : geri dönmemiz
-
7-A'râf 89
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
7-A'râf 89
vesia : kapsadı, içine aldı, ihata etti, kuşattı
-
7-A'râf 89
kulle şey'in : herşeyi
-
7-A'râf 89
ilmen : ilimle
-
7-A'râf 89
tevekkel-nâ : biz tevekkül ettik, güvendik
-
7-A'râf 89
rabbe-nâ iftah : Rabbimiz aç, ayır
-
7-A'râf 89
beyne-nâ : bizim aramızı
-
7-A'râf 89
ve beyne kavmi-nâ : ve kavmimizin arasını
-
7-A'râf 89
bi el hakkı : hak ile
-
7-A'râf 89
ve ente : ve sen
-
7-A'râf 89
hayru el fâtihîne : hüküm verenlerin, fethedenlerin, fatihlerin, açanların en hayırlısı
-
7-A'râf 90
ve kâle : dedi
-
7-A'râf 90
el meleu : ileri gelenler
-
7-A'râf 90
ellezîne : o kimseler
-
7-A'râf 90
keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
-
7-A'râf 90
le in itteba'tum : eğer gerçekten tâbî olursanız
-
7-A'râf 90
şuayben : Şuayb'a
-
7-A'râf 90
inne-kum : muhakkak, mutlaka siz
-
7-A'râf 90
izen : o taktirde, o zaman
-
7-A'râf 90
le hâsirûne : mutlaka hüsrana uğrayan kimseler, nefslerini hüsrana düşürenler
-
7-A'râf 91
fe ehazet-hum : bunun üzerine, böylece onları aldı (helâk etti), yakaladı
-
7-A'râf 91
er recfetu : şiddetli bir sarsıntı
-
7-A'râf 91
fe asbehû : bunun üzerine, böylece oldular
-
7-A'râf 91
câsimîne : diz üstü çöküp kalan kimseler
-
7-A'râf 92
ellezîne kezzebû : yalanlayanlar, onlar ki yalanladılar
-
7-A'râf 92
şuayben : Şuayb'ı
-
7-A'râf 92
ke : gibi, sanki
-
7-A'râf 92
en lem yagnev : var olmamış, yaşamamış
-
7-A'râf 92
ellezîne kezzebû : yalanlayan kimseler, yalanlayanlar
-
7-A'râf 92
şuayben : Şuayb'ı
-
7-A'râf 92
el hâsirîne : hüsrana üğrayan kimseler, nefslerini hüsrana düşürenler
-
7-A'râf 93
fe tevellâ : o zaman yüz çevirdi
-
7-A'râf 93
ve kâle : ve dedi
-
7-A'râf 93
lekad : andolsun ki
-
7-A'râf 93
eblagtu-kum : size tebliğ ettim, ulaştırdım
-
7-A'râf 93
ve nesahtu : ve nasihat ettim (öğüt verdim)
-
7-A'râf 93
lekum : size
-
7-A'râf 93
fe keyfe : o zaman, artık nasıl, niçin
-
7-A'râf 93
alâ kavmin kâfirîne : inkâr eden kavme (kâfir kavme)
-
7-A'râf 94
ve mâ : ve olmadı (yoktur)
-
7-A'râf 94
ersel-nâ : gönderdik
-
7-A'râf 94
fî karyetin : bir beldeye, ülkeye
-
7-A'râf 94
min nebiyyin : bir peygamber
-
7-A'râf 94
ehaz-nâ : aldık, uğrattık
-
7-A'râf 94
ehle-hâ : onun halkını
-
7-A'râf 94
bi el be'sâi : şiddetli fakirlik, sıkıntı
-
7-A'râf 94
ve ed darrâi : ve şiddetli darlık, zarar, hastalık, zorluk
-
7-A'râf 94
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
7-A'râf 94
yaddarraûne : yalvarıp yakarırlar
-
7-A'râf 95
summe : sonra
-
7-A'râf 95
beddel-nâ : değiştirdik
-
7-A'râf 95
mekâne es seyyieti : kötülüğün yerini
-
7-A'râf 95
el hasenete : iyilik
-
7-A'râf 95
afev : çoğaldılar
-
7-A'râf 95
ve kâlû : ve dediler
-
7-A'râf 95
messe : isabet etti, dokundu
-
7-A'râf 95
âbâe-nâ : atalarımız, babalarımız
-
7-A'râf 95
ed darrâu : şiddetli darlık, zarar, hastalık, zorluk
-
7-A'râf 95
ve es serrâu : ve hayır, surur, ferahlık
-
7-A'râf 95
fe ehaz-nâ-hum : böylece onları aldık, yakaladık, yok ettik
-
7-A'râf 95
bagteten : ansızın, aniden
-
7-A'râf 95
ve hum : ve onlar
-
7-A'râf 95
lâ yeş'urûne : farkına varmazlar (şuurunda değiller)
-
7-A'râf 96
ve lev : ve eğer
-
7-A'râf 96
(lev) enne : olsalar
-
7-A'râf 96
ehle el kurâ : o ülkelerin halkı
-
7-A'râf 96
âmenû : inandılar, âmenû oldular
-
7-A'râf 96
ve ittekav : ve takva sahibi oldular
-
7-A'râf 96
le fetah-nâ : elbette açardık
-
7-A'râf 96
aleyhim : onlara
-
7-A'râf 96
berekâtin : bolluk, bereketler
-
7-A'râf 96
min es semâi : semadan
-
7-A'râf 96
ve el ardı : ve yerden
-
7-A'râf 96
ve lâkin : lâkin, fakat
-
7-A'râf 96
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 96
fe ehaz-nâ-hum : böylece biz onları aldık, yakaladık (cezalandırdık)
-
7-A'râf 96
kânû yeksibûne : kazanmış oldukları
-
7-A'râf 97
e fe emine : yoksa emin mi oldu(lar)
-
7-A'râf 97
ehlu el kurâ : o ülkelerin halkı
-
7-A'râf 97
en ye'tiye-hum : onlara gelmesi
-
7-A'râf 97
be'su-nâ : şiddetli azabımız
-
7-A'râf 97
beyâten : geceleyin, gece vakti
-
7-A'râf 97
ve hum : ve onlar
-
7-A'râf 97
nâimûne : uyuyan kimseler, uyuyanlar
-
7-A'râf 98
e ve emine : ve emin mi oldu(lar)
-
7-A'râf 98
ehlu el kurâ : o ülkelerin halkı
-
7-A'râf 98
en ye'tiye-hum : onlara gelmesi
-
7-A'râf 98
be'su-nâ : şiddetli azabımız
-
7-A'râf 98
ve hum : ve onlar
-
7-A'râf 98
yel'abûne : oynuyorlar, eğleniyorlar (oyalanıyorlar)
-
7-A'râf 99
e fe eminû : yoksa emin mi oldular?
-
7-A'râf 99
mekra allâhi : Allah'ın tuzağı, hilesi
-
7-A'râf 99
fe lâ ye'menu : artık emin olamaz
-
7-A'râf 99
mekra allâhi : Allah'ın tuzağı, hilesi
-
7-A'râf 99
el kavmu : kavim, topluluk
-
7-A'râf 99
el hâsirûne : hüsranda olan kimseler, hüsranda olanlar
-
7-A'râf 100
e ve lem yehdi : ve hidayete erdirmez mi
-
7-A'râf 100
li ellezîne : o kimseleri
-
7-A'râf 100
yerisûne el arda : yeryüzüne varis olurlar
-
7-A'râf 100
ehli-hâ : onun ehli, halkı
-
7-A'râf 100
en lev neşâu : eğer dilemiş olsaydık, dileseydik
-
7-A'râf 100
esab-nâ-hum : onlara musibet isabet ettirdik, cezalandırdık
-
7-A'râf 100
ve natbeu : ve tabederiz, damgalarız, mühürleriz
-
7-A'râf 100
fe hum : böylece, artık onlar
-
7-A'râf 100
lâ yesmeûne : işitmezler (işitemezler)
-
7-A'râf 101
tilke el kurâ : ülkeler işte bunlar
-
7-A'râf 101
aleyke : sana
-
7-A'râf 101
min enbâi-hâ : onların haberlerinden
-
7-A'râf 101
ve lekad : ve andolsun ki
-
7-A'râf 101
câet-hum : onlara geldi
-
7-A'râf 101
bi el beyyinâti : beyineler, belgeler ile, ispat vesikaları ve mucizelerle
-
7-A'râf 101
fe mâ kânû : fakat ... olmadılar
-
7-A'râf 101
bi mâ kezzebû : yalanladıkları şey sebebiyle
-
7-A'râf 101
kezâlike : böylece, işte
-
7-A'râf 101
el kâfirîne : inkâr edenler, kâfirler
-
7-A'râf 102
ve mâ veced-nâ : ve biz bulmadık
-
7-A'râf 102
li ekseri-him : onların çoğunu
-
7-A'râf 102
ve in : ve sadece, ancak
-
7-A'râf 102
veced-nâ : biz bulduk
-
7-A'râf 102
eksere-hum : onların çoğu
-
7-A'râf 102
le fâsikîne : gerçekten fasık kimseler, fasıklar
-
7-A'râf 103
summe : bir zaman sonra
-
7-A'râf 103
beas-nâ : biz beas ettik, gönderdik
-
7-A'râf 103
ilâ fir'avne : firavuna
-
7-A'râf 103
ve melâi-hi : ve onun önde gelenleri, ileri gelenleri
-
7-A'râf 103
fe zalemû : fakat zulmettiler
-
7-A'râf 103
fe unzur : artık, bundan sonra bak
-
7-A'râf 103
keyfe : nasıl, ne şekilde
-
7-A'râf 103
kâne : oldu
-
7-A'râf 103
âkıbetu : akıbet, son
-
7-A'râf 103
el mufsidîne : fesat çıkaranlar
-
7-A'râf 104
ve kâle : ve dedi
-
7-A'râf 104
resûlun : bir resûl
-
7-A'râf 104
min rabbi el âlemîn : âlemlerin Rabbinden
-
7-A'râf 105
en lâ ekûle : (benim) söylemememdir
-
7-A'râf 105
illâ el hakka : haktan başka
-
7-A'râf 105
bi beyyinetin : beyyine ile, açık delil ile, mucize ile
-
7-A'râf 105
fe ersil : artık gönder
-
7-A'râf 105
maiye : benim ile beraber
-
7-A'râf 105
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
7-A'râf 106
kâle : dedi
-
7-A'râf 106
in kunte : eğer sen, ..... isen
-
7-A'râf 106
ci'te bi : geldin, getirdin
-
7-A'râf 106
âyetin : bir âyet
-
7-A'râf 106
fe âti : haydi, o taktirde getir
-
7-A'râf 106
in kunte : eğer sen ... isen
-
7-A'râf 106
min es sâdikîne : doğru söyleyenlerden, sadıklardan
-
7-A'râf 107
fe : böylece, bunun üzerine
-
7-A'râf 107
elkâ : attı
-
7-A'râf 107
fe : böylece, hemen
-
7-A'râf 107
hiye : o
-
7-A'râf 108
ve neze'a : ve çekip çıkardı
-
7-A'râf 108
yede-hu : elini
-
7-A'râf 108
fe izâ : o zaman, olduğu zaman, öyle olunca
-
7-A'râf 108
hiye : o
-
7-A'râf 108
beydâu : beyaz
-
7-A'râf 108
li en nâzırîne : görenlere, bakanlara
-
7-A'râf 109
kâle : dedi
-
7-A'râf 109
el meleu : eşraf, ileri gelenler
-
7-A'râf 109
min kavmi fir'avne : firavunun kavminden
-
7-A'râf 109
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 109
le sâhırun : gerçekten bir sihirbazdır (sihir yapandır)
-
7-A'râf 110
en yuhrice-kum : sizi çıkarmak
-
7-A'râf 110
fe : o zaman, o halde
-
7-A'râf 110
te'murûne : emredersiniz (diyorsunuz, talebiniz)
-
7-A'râf 111
ercih : onu geriye bırak, beklet
-
7-A'râf 111
ve ehâ-hu : ve kardeşini
-
7-A'râf 111
ve ersil : ve gönder (yolla)
-
7-A'râf 111
fî el medâini : şehirlerin içine, şehirlere
-
7-A'râf 111
hâşirîne : toplayıcılar
-
7-A'râf 112
ye'tû-ke bi : sana getirsinler
-
7-A'râf 113
ve câe : ve geldi
-
7-A'râf 113
es seharatu : sihirbazlar
-
7-A'râf 113
fir'avne : firavun
-
7-A'râf 113
inne : muhakkak
-
7-A'râf 113
lenâ : bizim için, bize
-
7-A'râf 113
le ecren : elbette bir ecir (ücret, mükâfat) (vardır)
-
7-A'râf 113
nahnu el gâlibîne : biz gâlip olanlar, gâlib gelenler
-
7-A'râf 114
kâle : dedi
-
7-A'râf 114
ne'am : evet
-
7-A'râf 114
ve inne-kum : ve mutlaka siz
-
7-A'râf 114
le : elbette, gerçekten
-
7-A'râf 114
min el mukarrebîne : yakın olan kimselerden
-
7-A'râf 115
en tulkiye : senin atman
-
7-A'râf 115
ve immâ : öyle mi ... böyle mi, ya ... ya da
-
7-A'râf 115
en nekûne : biz oluruz, olacağız
-
7-A'râf 115
nahnu el mulkîne : atanlar biz olacağız
-
7-A'râf 116
kâle : dedi
-
7-A'râf 116
elkû : atın
-
7-A'râf 116
fe lemmâ : o zaman, ... olduğu zaman
-
7-A'râf 116
elkav : attılar
-
7-A'râf 116
seharû : sihirlediler, büyülediler
-
7-A'râf 116
a'yune en nâsi : insanların gözleri
-
7-A'râf 116
ve isterhebû-hum : ve onları korkuttular
-
7-A'râf 116
ve câû : ve geldiler (getirdiler)
-
7-A'râf 117
ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
-
7-A'râf 117
en elkı : atmasını
-
7-A'râf 117
asâ-ke : asasını
-
7-A'râf 117
fe izâ : olduğu zaman
-
7-A'râf 117
hiye : o
-
7-A'râf 117
telkafu : yutuyor
-
7-A'râf 117
ye'fikûne \n(ıfk) : yalandan yapıyorlar, sihir yapıyorlar, uyduruyorlar \n: (yalan)
-
7-A'râf 118
fe vakaa : böylece vuku buldu, oldu
-
7-A'râf 118
el hakku : hak, gerçek
-
7-A'râf 118
ve batale : ve bâtıl oldu, yok oldu
-
7-A'râf 118
ya'melûne : yapıyorlar
-
7-A'râf 119
fe : o zaman, böylece, artık
-
7-A'râf 119
hunâlike : orada
-
7-A'râf 119
ve inkalebû : ve geri döndüler
-
7-A'râf 119
sâgırîne : (küçülmüş olarak) alçalmış, küçük düşen, zelil olan kimseler
-
7-A'râf 120
ve ulkıye : ve atıldılar (yere kapanarak secde ettiler)
-
7-A'râf 120
es seharatu : sihirbazlar
-
7-A'râf 120
sâcidîne : secde eden kimseler
-
7-A'râf 121
âmen-nâ : biz îmân ettik
-
7-A'râf 121
bi rabbi el âlemîn : âlemlerin Rabbine
-
7-A'râf 122
ve hârûne : ve Harun (as)
-
7-A'râf 123
kâle : dedi
-
7-A'râf 123
âmentum : siz îmân ettiniz
-
7-A'râf 123
kable : önce
-
7-A'râf 123
en : yapmak (mastar eki)
-
7-A'râf 123
âzene (eezene) : ben izin veririm
-
7-A'râf 123
lekum : size
-
7-A'râf 123
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 123
le mekrun : mutlaka bir hile, tuzak
-
7-A'râf 123
mekertumû-hu : o hileyi (tuzağı) kurdunuz (hazırladınız)
-
7-A'râf 123
fî el medîneti : şehrin içinde, şehirde
-
7-A'râf 123
ehle-hâ : onun ehli, halkı
-
7-A'râf 123
fe sevfe : artık yakında
-
7-A'râf 123
ta'lemûne : bileceksiniz
-
7-A'râf 124
le ukattıanne : mutlaka keseceğim (parçalayacağım)
-
7-A'râf 124
eydiye-kum : elleriniz
-
7-A'râf 124
ve ercule-kum : ve ayaklarınız
-
7-A'râf 124
summe : sonra
-
7-A'râf 124
le usallibu-enne-kum : mutlaka sizi asacağım
-
7-A'râf 124
ecmaîn : hepsini
-
7-A'râf 125
munkalibûne : dönen kimseler, dönmüş olanlar
-
7-A'râf 126
ve : ve
-
7-A'râf 126
tenkımu : intikam alıyorsunuz
-
7-A'râf 126
en âmen-nâ : bizim inanmamız
-
7-A'râf 126
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 126
câet-nâ : bize geldi
-
7-A'râf 126
rabbe-nâ : Rabbimiz
-
7-A'râf 126
efrıg : yağdır
-
7-A'râf 126
aleynâ : bize, üzerimize
-
7-A'râf 126
ve teveffe-nâ : ve bizi vefat ettir, öldür
-
7-A'râf 126
muslimîne : müslüman, (ruhu, fizik vücudu, nefsi, iradesi) teslim olmuş olanlar
-
7-A'râf 127
ve kâle el meleu : ve ileri gelenler dedi
-
7-A'râf 127
kavmi fir'avne : firavunun kavmi
-
7-A'râf 127
e tezeru : bırakacak mısın, terkedecek misin
-
7-A'râf 127
ve kavme-hu : ve onun kavmini
-
7-A'râf 127
fi el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 127
ve yezere-ke : ve seni terkederler
-
7-A'râf 127
ve âlihete-ke : ve senin ilâhlarını
-
7-A'râf 127
kâle : dedi
-
7-A'râf 127
se nukattilu : yakında keseceğiz (öldüreceğiz)
-
7-A'râf 127
ebnâe-hum : onların oğulları
-
7-A'râf 127
ve nestahyî : ve sağ (canlı) bırakacağız
-
7-A'râf 127
nisâe-hum : onların kadınları
-
7-A'râf 127
ve in-nâ : ve muhakkak ki biz
-
7-A'râf 127
fevka-hum : onların üstünde
-
7-A'râf 127
kâhirûne : kahhar olanlar, hakimiyet, güç ve kuvvet sahibi olanlar
-
7-A'râf 128
kâle : dedi
-
7-A'râf 128
isteînû : özel yardım isteyin, talep edin
-
7-A'râf 128
ve usbirû : ve sabredin
-
7-A'râf 128
inne el arda : muhakkak arz, yeryüzü
-
7-A'râf 128
men yeşâu : dilediği kimse, kimi dilerse
-
7-A'râf 128
ve el âkıbetu : ve sonuç (zafer)
-
7-A'râf 128
li el muttekîne : takva sahiplerinin
-
7-A'râf 129
en te'tiye-nâ : senin bize gelmen
-
7-A'râf 129
ve min ba'di : ve ...den sonra
-
7-A'râf 129
mâ ci'te-nâ : bize getirdiğin şey
-
7-A'râf 129
kâle : dedi
-
7-A'râf 129
en yuhlike : helâk etmesi
-
7-A'râf 129
aduvve-kum : sizin düşmanlarınız
-
7-A'râf 129
ve yestahlife-kum : ve sizi halifeler yapar, onların yerine geçirir
-
7-A'râf 129
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 129
fe yanzure : böylece bakar
-
7-A'râf 129
keyfe : nasıl
-
7-A'râf 129
ta'melûne : amel ediyorsunuz, edeceksiniz
-
7-A'râf 130
ve lekad : ve andolsun ki
-
7-A'râf 130
ehaz-nâ : biz aldık, uğrattık
-
7-A'râf 130
âle fir'avne : firavunun ailesi
-
7-A'râf 130
bi es sinîne : senelerce
-
7-A'râf 130
ve naksın : ve eksiltme, kıtlık
-
7-A'râf 130
min es semerâti : ürünlerden
-
7-A'râf 130
lealle-hum : umulur ki onlar, böylece onlar
-
7-A'râf 130
yezzekkerûne : tezekkür ederler
-
7-A'râf 131
fe : artık, bundan sonra
-
7-A'râf 131
câet-hum el hasenetu : onlara hasene, iyilik geldi
-
7-A'râf 131
lenâ : bizim
-
7-A'râf 131
ve in : ve eğer
-
7-A'râf 131
seyyietun : bir kötülük
-
7-A'râf 131
yettayyerû : uğursuz sayarlar
-
7-A'râf 131
ve men mea-hu : ve onunla beraber olan kimseler, beraberindekiler
-
7-A'râf 131
e lâ : değil mi
-
7-A'râf 131
innemâ : fakat, ama
-
7-A'râf 131
inde allâhi : Allah'ın katında
-
7-A'râf 131
lâkinne : fakat, lâkin
-
7-A'râf 131
eksere-hum : onların çoğu
-
7-A'râf 131
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
7-A'râf 132
ve kâlû : ve dediler
-
7-A'râf 132
mehmâ : ne, her ne, ne olsa
-
7-A'râf 132
te'ti-nâ : sen bize getirirsin
-
7-A'râf 132
min âyetin : bir âyet, bir mucize
-
7-A'râf 132
li teshare-nâ : bizi büyülemek (sihir yapmak) için
-
7-A'râf 132
fe : o zaman, olsa bile, gene de
-
7-A'râf 132
leke : sana
-
7-A'râf 132
bi mu'minîne : îmân edenler, inanacak olanlar
-
7-A'râf 133
fe : bunun üzerine, bundan sonra
-
7-A'râf 133
erselnâ : biz gönderdik
-
7-A'râf 133
aleyhim et tûfâne : üzerlerine tufan (yok eden, telef eden yağmur ve sel)
-
7-A'râf 133
ve el cerâde : ve çekirgeler (çekirge afeti)
-
7-A'râf 133
ve el kummele : ve bitler (elbise yiyen ve vücudun kanını emen bir çeşit bit)
-
7-A'râf 133
ve ed dafâdia : ve kurbağalar
-
7-A'râf 133
ve ed deme : ve kan
-
7-A'râf 133
fe istekberû : gene de, buna rağmen kibirlendiler
-
7-A'râf 133
ve kânû : ve oldular
-
7-A'râf 133
kavmen : bir kavim
-
7-A'râf 133
mucrimîne : mücrim, günahkâr ve suçlu olan kimseler
-
7-A'râf 134
ve lemmâ : ve ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 134
aleyhim er riczu : üzerlerine azap
-
7-A'râf 134
yâ mûsed'u (mûsâ ud'u) : ey Musa dua et
-
7-A'râf 134
lenâ : bizim için
-
7-A'râf 134
rabbe-ke : Rabbine
-
7-A'râf 134
ahide : ahid
-
7-A'râf 134
inde-ke : senin yanındaki, seni sahip kıldığı ahd
-
7-A'râf 134
le in : eğer, ... olsa
-
7-A'râf 134
keşefte : giderdin, kaldırdın
-
7-A'râf 134
an-nâ er ricze : bizden azabı
-
7-A'râf 134
le nu'minu-enne : mutlaka inanacağız
-
7-A'râf 134
leke : sana
-
7-A'râf 134
ve le nursilu-enne : ve mutlaka göndereceğiz
-
7-A'râf 134
mea-ke : seninle birlikte, seninle beraber
-
7-A'râf 134
benî isrâîle : İsrailoğullarını
-
7-A'râf 135
fe : böylece, artık
-
7-A'râf 135
lemma : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 135
keşef-nâ : giderdik, kaldırdık
-
7-A'râf 135
an-hum er ricze : onlardan azabı
-
7-A'râf 135
ilâ ecelin : belirli bir müddete kadar, ecele (sona) kadar
-
7-A'râf 135
yenkusûne : nakzediyorlar, sözlerinden dönüyorlar
-
7-A'râf 136
fentekamnâ (fe intikam-nâ) : artık biz intikam aldık, cezalandırdık
-
7-A'râf 136
fe agrak-nâ-hum : böylece onları boğduk
-
7-A'râf 136
fî el yemmi : denizin içinde, denizde
-
7-A'râf 136
bi-enne-hum : onların ... olmaları sebebiyle
-
7-A'râf 136
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 136
ve kânû : ve oldular
-
7-A'râf 136
gâfilîne : gâfil, habersiz
-
7-A'râf 137
ve evresnâ el kavme : o kavmi varis kıldık
-
7-A'râf 137
ellezîne kânû : ki onlar oldular
-
7-A'râf 137
yustad'afûne : zayıf, güçsüz bırakılanlar
-
7-A'râf 137
meşârika el ardı : yeryüzünün doğusu
-
7-A'râf 137
ve megâribe-hâ elletî : ve onun batısı ki o
-
7-A'râf 137
ve temmet : ve yerine geldi, tamamlandı
-
7-A'râf 137
kelimetu rabbi-ke : Rabbinin kelimesi, sözü
-
7-A'râf 137
el husnâ : en güzel
-
7-A'râf 137
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
7-A'râf 137
bi-mâ saberû : sabırlarından dolayı
-
7-A'râf 137
ve demmer-nâ : ve helâk ettik
-
7-A'râf 137
mâ kâne yasnau : yapmış olduğu şeyler
-
7-A'râf 137
ve kavmu-hu : ve onun kavmi
-
7-A'râf 137
ve mâ : ve şey, şeyler
-
7-A'râf 137
ya'rişûne : çardak (binalar, köşkler) kuruyorlar
-
7-A'râf 138
ve câvez-nâ : ve geçirdik
-
7-A'râf 138
bi benî israîle el bahra : İsrailoğullarını deniz(den)
-
7-A'râf 138
fe etev : o zaman geldiler, karşılaştılar
-
7-A'râf 138
ya'kufûne : devamlı ibadet ediyorlar, tapıyorlar
-
7-A'râf 138
lehum : onların, onlara ait
-
7-A'râf 138
lenâ : bizim için, bize
-
7-A'râf 138
ilâhen : bir ilâh
-
7-A'râf 138
kemâ lehum : onlarda olduğu gibi
-
7-A'râf 138
âlihetun : ilâhlar
-
7-A'râf 138
kâle : dedi
-
7-A'râf 138
inne-kum : muhakkak ki siz
-
7-A'râf 138
techelûne : siz cahillik ediyorsunuz
-
7-A'râf 139
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 139
mutebberun : helâk olmuş olanlar (helâk olmayı hak etmiş olanlardır), helak olacak olanlardır
-
7-A'râf 139
ve bâtılun : ve bâtıldır (boştur)
-
7-A'râf 139
ya'melûne : yapıyorlar
-
7-A'râf 140
kâle : dedi
-
7-A'râf 140
e gayrallâhi : Allah'tan başka mı
-
7-A'râf 140
ebgî-kum : size, sizin için isteyeyim
-
7-A'râf 140
ilâhen : bir ilâh
-
7-A'râf 140
ve huve : ve O
-
7-A'râf 140
faddale-kum : sizi üstün kıldı
-
7-A'râf 140
alâ el âlemîne : âlemlerin üstüne, âlemlere
-
7-A'râf 141
ve iz : ve o zaman, olmuştu
-
7-A'râf 141
encey-nâ-kum : sizi kurtardık
-
7-A'râf 141
min âli fir'avne : firavun ailesinden
-
7-A'râf 141
yesûmûne-kum : sizi zorluyorlar, maruz bırakıyorlar
-
7-A'râf 141
sûel azâbi (sûe el azâbi) : azabın kötüsü, kötü azab
-
7-A'râf 141
yukattilûne : öldürüyorlar
-
7-A'râf 141
ebnâe-kum : sizin oğullarınız
-
7-A'râf 141
ve yestahyûne : ve sağ bırakıyorlar
-
7-A'râf 141
nisâe-kum : kadınlarınız
-
7-A'râf 141
ve fî zâlikum : ve işte bunda vardır
-
7-A'râf 141
belâun : bir imtihan
-
7-A'râf 142
ve vâad-nâ : ve vaadettik
-
7-A'râf 142
selâsîne : otuz
-
7-A'râf 142
leyleten : gece
-
7-A'râf 142
ve etmem-nâ-hâ : ve onu biz tamamladık
-
7-A'râf 142
fe temme : böylece tamamlandı
-
7-A'râf 142
erbaîne leyleten : kırk gece
-
7-A'râf 142
ve kâle mûsâ : ve Musa (as) dedi
-
7-A'râf 142
li ahî-hi hârûne : kardeşi Harun (as)'a
-
7-A'râf 142
ve aslıh : ve ıslâh et
-
7-A'râf 142
ve lâ tettebi' : ve tâbî olma, uyma
-
7-A'râf 142
sebîle el mufsidîne : bozguncuların, fesat çıkaranların yoluna
-
7-A'râf 143
ve lemmâ : ve olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 143
câe mûsâ : Musa (as) geldi
-
7-A'râf 143
ve kelleme-hu : ve onunla konuştu
-
7-A'râf 143
kâle : dedi
-
7-A'râf 143
eri-nî : bana göster
-
7-A'râf 143
enzur : bakayım
-
7-A'râf 143
ileyke : sana
-
7-A'râf 143
kâle : dedi
-
7-A'râf 143
len terâ-nî : beni asla göremezsin
-
7-A'râf 143
ve lâkin unzur : ve fakat bak
-
7-A'râf 143
ilâ el cebeli : dağa
-
7-A'râf 143
fe in istekarre : o zaman eğer kararlı tutabilirse
-
7-A'râf 143
mekâne-hu : mekânını, yerini
-
7-A'râf 143
fe : o taktirde
-
7-A'râf 143
sevfe terâ-nî : sen beni göreceksin
-
7-A'râf 143
fe lemmâ tecellâ : fakat tecelli ettiği zaman
-
7-A'râf 143
li el cebeli : dağa
-
7-A'râf 143
ceale-hu : onu kıldı, yaptı
-
7-A'râf 143
dekkan : paramparça, dümdüz
-
7-A'râf 143
ve harra mûsâ : ve Musa (as) düştü
-
7-A'râf 143
fe lemmâ efaka : sonra ayıldığı zaman
-
7-A'râf 143
kâle : dedi
-
7-A'râf 143
subhâne-ke : Sen Sübhan'sın, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim
-
7-A'râf 143
ve ene : ve ben
-
7-A'râf 143
evvelu el mu'minîne : mü'minlerin ilkiyim
-
7-A'râf 144
kâle : dedi
-
7-A'râf 144
innî istafeytu-ke : muhakkak ki ben seni seçtim
-
7-A'râf 144
alâ en nasi : insanların üstüne
-
7-A'râf 144
ve bi kelâmî : ve kelâmımla, sözümle
-
7-A'râf 144
fe huz : artık al
-
7-A'râf 144
mâ âteytu-ke : sana verdiğim şeyleri
-
7-A'râf 144
ve kun : ve ol
-
7-A'râf 144
min eş şâkirîne : şükredenlerden
-
7-A'râf 145
ve keteb-nâ : ve biz yazdık
-
7-A'râf 145
lehu : ona
-
7-A'râf 145
fî el elvâhı : levhaların içine
-
7-A'râf 145
min kulli şey'in : herşeyden
-
7-A'râf 145
mev'ızaten : nasihat ederek, vaaz ederek, öğüt vererek
-
7-A'râf 145
ve tafsîlen : ve tafsil ederek (ayrı ayrı açıklayarak)
-
7-A'râf 145
li kulli şey'in : herşeyi
-
7-A'râf 145
fe huz-hâ : artık onu al, tut
-
7-A'râf 145
bi kuvvetin : kuvvetle
-
7-A'râf 145
ve'mur (ve u'mur) : ve emret
-
7-A'râf 145
kavme-ke : kavmine
-
7-A'râf 145
ye'huzû : alsınlar, uygulasınlar
-
7-A'râf 145
bi ahseni-hâ : onu en güzel şekilde
-
7-A'râf 145
se-urî-kum : size göstereceğim
-
7-A'râf 145
dâre el fâsikîne : fasıkların yurdu, fasıklar yurdu
-
7-A'râf 146
se asrifu : çevireceğim, uzaklaştıracağım
-
7-A'râf 146
ellezîne : o kimseler
-
7-A'râf 146
yetekebberûne : kibirlenirler
-
7-A'râf 146
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 146
bi gayri el hakkı : haksız yere
-
7-A'râf 146
ve in : ve eğer, ... olsa bile
-
7-A'râf 146
yerev : görseler
-
7-A'râf 146
kulle : bütün, hepsini
-
7-A'râf 146
âyetin : âyet
-
7-A'râf 146
ve in : ve eğer
-
7-A'râf 146
yerev : görseler
-
7-A'râf 146
sebîle er ruşdi : irşad yolu
-
7-A'râf 146
lâ yettehızû-hu : onu edinmezler
-
7-A'râf 146
sebîlen : yol
-
7-A'râf 146
ve in : ve eğer
-
7-A'râf 146
yerev : görseler
-
7-A'râf 146
sebile el gayyi : gayy yolu
-
7-A'râf 146
yettehızû-hu sebîlen : onu yol edinirler
-
7-A'râf 146
zâlike : işte bu
-
7-A'râf 146
bi enne-hum : onların, ..... olması sebebiyle
-
7-A'râf 146
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 146
ve kânû : ve oldular
-
7-A'râf 146
gâfilîne : gâfiller
-
7-A'râf 147
ve ellezîne : ve o kimseler
-
7-A'râf 147
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 147
ve likâi : ve karşılaşma, kavuşma, ulaşma
-
7-A'râf 147
el âhirati : sonraki gün (hayatta iken ruhun Allah'a ulaşması günü)
-
7-A'râf 147
hel yuczevne : onlar cezalandırılır mı
-
7-A'râf 147
ya'melûne : yapıyorlar
-
7-A'râf 148
vettehaze (ve ittehaze) : ve edindiler
-
7-A'râf 148
iclen : bir buzağı
-
7-A'râf 148
ceseden : ceset, cansız cisim, heykel
-
7-A'râf 148
lehu : onun var
-
7-A'râf 148
e lem yerev : görmüyorlar mı?
-
7-A'râf 148
enne-hu : onun, ... olduğunu
-
7-A'râf 148
lâ yukellimu-hum : onlarla konuşmuyor
-
7-A'râf 148
ve lâ yehdî-him : ve onları hidayet etmiyor
-
7-A'râf 148
sebîlen : yol
-
7-A'râf 148
ittehazû-hu : onu (ilâh) edindiler
-
7-A'râf 148
ve kânû : ve oldular
-
7-A'râf 148
zâlimîne : zalimler, zulmedenler
-
7-A'râf 149
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
7-A'râf 149
sukıta fî eydî-him : ellerinin arasına düşürüldü (aklı başına geldi, yanıldığını anladı, pişman oldu)
-
7-A'râf 149
ve raev : ve gördüler
-
7-A'râf 149
enne-hum : (kendilerinin), ... olduğunu
-
7-A'râf 149
le in : elbette, gerçekten eğer
-
7-A'râf 149
lem yerham-nâ : bize merhamet etmezse
-
7-A'râf 149
ve yağfir-lenâ : ve bize mağfiret eder
-
7-A'râf 149
le nekûnenne (le nekûne enne) : muhakkak biz oluruz
-
7-A'râf 149
min el hâsirîne : hüsrana düşenlerden
-
7-A'râf 150
ve lemmâ : ve olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 150
recea mûsâ : Musa (as) döndü
-
7-A'râf 150
gadbâne : öfkeli, kızgın
-
7-A'râf 150
esifen : üzüntülü, mahzun
-
7-A'râf 150
kâle : dedi
-
7-A'râf 150
bi'se mâ : ne kötü
-
7-A'râf 150
haleftumû-nî : benim yerime geçtiniz, bana halef oldunuz
-
7-A'râf 150
e aciltum : acele mi ettiniz
-
7-A'râf 150
emre rabbi-kum : Rabbinizin emri
-
7-A'râf 150
ve elka el elvâha : levhaları bıraktı (attı)
-
7-A'râf 150
ve ehaze : ve aldı, tuttu
-
7-A'râf 150
bi re'si : başını
-
7-A'râf 150
yecurru-hu : onu çekiyor
-
7-A'râf 150
ileyhi : ona, kendisine
-
7-A'râf 150
kâle ibne umme : dedi, anne oğlu, annem oğlu
-
7-A'râf 150
inne el kavme istad'afû-nî : muhakkak ki bu kavim beni hakir gördü, güçsüz, zayıf buldu
-
7-A'râf 150
ve kâdû : ve neredeyse, az kalsın
-
7-A'râf 150
yaktulûne-nî : beni öldürüyorlar
-
7-A'râf 150
fe lâ tuşmit : artık yüzlerini güldürme, sevindirme
-
7-A'râf 150
biyel a'dâe (biye el a'dâe) : benimle o düşmanları
-
7-A'râf 150
ve lâ tec'al-nî : ve beni kılma
-
7-A'râf 150
mea el kavmi ez zâlimîne : zalim kavimle beraber, birlikte
-
7-A'râf 151
kâle : dedi
-
7-A'râf 151
ve li ahî : ve kardeşimi
-
7-A'râf 151
ve edhil-nâ : ve bizi dahil et
-
7-A'râf 151
fî rahmeti-ke : senin rahmetinin içine
-
7-A'râf 151
ve ente : ve sen
-
7-A'râf 151
erhamu er râhımîne : rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin
-
7-A'râf 152
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 152
ellezîne ittehazû el ıcle : buzağı (ilâh) edinen kimseler
-
7-A'râf 152
se yenâlu-hum : onlar nail olacaklar, uğrayacaklar
-
7-A'râf 152
ve zilletun : ve bir zillet
-
7-A'râf 152
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
7-A'râf 152
ve kezâlike : ve böylece, işte böyle
-
7-A'râf 152
neczî el mufterîne : iftira edenleri cezalandırırız
-
7-A'râf 153
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar, ... yapanlar
-
7-A'râf 153
amilû es seyyiâti : seyyiat yaptılar, derecat kaybettiren ameller yaptılar
-
7-A'râf 153
summe : sonra
-
7-A'râf 153
ve âmenû : ve âmenû oldular
-
7-A'râf 153
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 153
rabbe-ke : senin Rabbin
-
7-A'râf 153
le gafûrun : elbette mağfiret edendir
-
7-A'râf 154
ve lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 154
sekete an : sakinleşti, sukûn buldu, yatıştı
-
7-A'râf 154
mûsâ el gadabu : Musa (as)'ın öfkesi
-
7-A'râf 154
ehaze el elvâhe : levhaları tuttu, aldı
-
7-A'râf 154
ve fî nushati-hâ : ve onun nüshasında (sayfalarında) vardır
-
7-A'râf 154
huden : hidayet
-
7-A'râf 154
ve rahmetun : ve rahmet
-
7-A'râf 154
li ellezîne : o kimseler için
-
7-A'râf 154
yerhebûne : korkarlar
-
7-A'râf 155
vahtâra (ve ahtâra) : ve seçti
-
7-A'râf 155
kavme-hu : onun kavmi
-
7-A'râf 155
seb'îne : 70
-
7-A'râf 155
raculen : adam
-
7-A'râf 155
fe lemmâ : fakat ... olunca
-
7-A'râf 155
ehazet-hum er recfetu : onları şiddetli bir sarsıntı aldı, yakaladı
-
7-A'râf 155
kâle : dedi
-
7-A'râf 155
lev şi'te : eğer, şayet sen dileseydin, isteseydin
-
7-A'râf 155
ehlekte-hum : onları helâk ettin
-
7-A'râf 155
ve iyyâye : ve beni
-
7-A'râf 155
e tuhliku-nâ : bizi helâk mı edeceksin (biz senin tarafından helâk mı edileceğiz)
-
7-A'râf 155
feala es sufehâu : sefihlerin, akılsızların yaptıkları
-
7-A'râf 155
in hiye illâ : o sadece, ancak
-
7-A'râf 155
fitnetu-ke : senin imtihanın
-
7-A'râf 155
men teşâu : dilediğin kimse, dilediğini
-
7-A'râf 155
ve tehdî : ve hidayete erdirirsin
-
7-A'râf 155
men teşâu : dilediğin kimse, dilediğini
-
7-A'râf 155
ente : sen
-
7-A'râf 155
veliyyu-nâ : bizim velîmizsin, dostumuzsun
-
7-A'râf 155
fagfir lenâ (fe ıgfir lenâ) : artık bize mağfiret et
-
7-A'râf 155
verhamnâ (ve ırham-nâ) : ve bize merhamet et
-
7-A'râf 155
ve ente : ve sen
-
7-A'râf 155
hayru el gâfirîne : mağfiret edenlerin en hayırlısısın
-
7-A'râf 156
vektub (ve uktub) : ve yaz
-
7-A'râf 156
lenâ : bize
-
7-A'râf 156
fî hâzihi ed dunyâ : bu dünyada
-
7-A'râf 156
haseneten : hasene, iyilik (derecat kazandıran ameller)
-
7-A'râf 156
ve fî el âhırati : ve ahirette
-
7-A'râf 156
ileyke : sana
-
7-A'râf 156
kâle : dedi
-
7-A'râf 156
men eşâu : dilediğim kimseye
-
7-A'râf 156
ve rahmetî : ve rahmetim
-
7-A'râf 156
vesiat : kapsadı, kuşattı, (geniştir) içine aldı
-
7-A'râf 156
kulle şey'in : herşeyi
-
7-A'râf 156
fe se ektubu-hâ : böylece onu yazacağım
-
7-A'râf 156
li ellezîne : o kimselere
-
7-A'râf 156
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
7-A'râf 156
ve yu'tûne ez zekâte : ve zekâtı verirler
-
7-A'râf 156
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler ki, onlar ki
-
7-A'râf 156
yu'minûne : iman ederler, inanırlar (mü'minlerdir)
-
7-A'râf 157
ellezîne : o kimseler ki, onlar ki
-
7-A'râf 157
yettebiûne : uyarlar, tâbî olurlar
-
7-A'râf 157
er resûle : resûle, elçiye
-
7-A'râf 157
en nebiyye el ummiyye ellezî : okuma yazma bilmeyen peygamber ki o
-
7-A'râf 157
yecidûne-hu : onu bulurlar
-
7-A'râf 157
mektûben : yazılı olarak
-
7-A'râf 157
inde-hum : yanlarında
-
7-A'râf 157
fî et tevrâti : Tevrat'ta
-
7-A'râf 157
ve el incîli : ve İncil
-
7-A'râf 157
ye'muru-hum : onlara emreder
-
7-A'râf 157
bi el ma'rûfi : irfanla
-
7-A'râf 157
ve yenhâ-hum : ve onlara yasaklar, onları nehyeder
-
7-A'râf 157
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
7-A'râf 157
ve yuhıllu : ve helâl kılar
-
7-A'râf 157
lehum et tayyibâti : onlara temiz ve güzel olanları
-
7-A'râf 157
ve yuharrimu : ve haram kılar
-
7-A'râf 157
aleyhim el habâise : onlara, habis olan şeyleri (kötü ve pis olan şeyler)
-
7-A'râf 157
ve yedau : ve kaldırır
-
7-A'râf 157
ve el aglâle elletî : ve zincirin halkaları ki o
-
7-A'râf 157
kânet : oldu, olmuş olan (olan)
-
7-A'râf 157
aleyhim : onların üzerinde
-
7-A'râf 157
fe ellezîne : böylece o kimseler, onlar
-
7-A'râf 157
âmenû bi-hi : ona inandılar, iman ettiler
-
7-A'râf 157
ve azzerû-hu : ona saygı gösterdiler
-
7-A'râf 157
ve nasarû-hu : ve ona yardım ettiler
-
7-A'râf 157
ve ittebeû en nûre ellezî : ve o nura tâbî oldular ki o
-
7-A'râf 157
unzile : indirildi
-
7-A'râf 157
mea-hu : onunla birlikte, beraber
-
7-A'râf 157
ulâike : işte onlar
-
7-A'râf 157
hum el muflihûne : onlar felâha (kurtuluşa) erenlerdir
-
7-A'râf 158
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
7-A'râf 158
resûlu allâhi : Allah'ın resûlü
-
7-A'râf 158
ileykum : size
-
7-A'râf 158
cemîan ellezî : hepinize ki o
-
7-A'râf 158
lehu : ona ait, onun
-
7-A'râf 158
mulku es semâvâti : semaların mülkü
-
7-A'râf 158
ve el ardı : ve yeryüzü
-
7-A'râf 158
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
7-A'râf 158
illâ huve : ondan başka
-
7-A'râf 158
ve yumîtu : ve o öldürür
-
7-A'râf 158
fe âminû bi allâhi : öyleyse Allah'a îmân edin
-
7-A'râf 158
ve resûli-hi : ve onun resûlüne
-
7-A'râf 158
en nebiyyi el ummiyyi ellezî : ümmî peygamber ki o
-
7-A'râf 158
ve kelimâti-hî : ve kelimelerine, onun sözlerine
-
7-A'râf 158
ve ittebiû-hu : ve ona tâbî olun
-
7-A'râf 158
lealle-kum : umulur ki siz, böylece siz
-
7-A'râf 158
tehtedûne : hidayete erersiniz, eresiniz
-
7-A'râf 159
ve min kavmi mûsâ : ve Musa (as)'ın kavminden
-
7-A'râf 159
ummetun : bir ümmet, bir topluluk (vardır)
-
7-A'râf 159
yehdûne : hidayete erdirir, ulaştırır
-
7-A'râf 159
bi el hakkı : Hakk'a
-
7-A'râf 159
ve bi-hi : ve onunla
-
7-A'râf 159
ya'dilûne : adaletli davranırlar, adaletle hükmederler
-
7-A'râf 160
isnetey aşrate : on iki
-
7-A'râf 160
esbâtan : sıbtlar, sıbt nesil, kol, grup
-
7-A'râf 160
umemen : topluluk, ümmet
-
7-A'râf 160
ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
-
7-A'râf 160
iz isteskâ-hu : ondan su istediği zaman
-
7-A'râf 160
en ıdrıb : (vurmak) vurması
-
7-A'râf 160
bi asâ-ke : senin asan ile (asası ile)
-
7-A'râf 160
el hacer : taş
-
7-A'râf 160
fe inbeceset : hemen fışkırdı
-
7-A'râf 160
isnetâ aşrate : on iki
-
7-A'râf 160
aynen : pınar
-
7-A'râf 160
alime : bildi
-
7-A'râf 160
meşrabe-hum : onların (kendilerinin) içeceği yer
-
7-A'râf 160
ve zallelnâ : ve biz gölgeledik
-
7-A'râf 160
aleyhim : onların üzerini
-
7-A'râf 160
el gamame : bulut
-
7-A'râf 160
ve enzelnâ : ve indirdik
-
7-A'râf 160
aleyhim el menne : onlara kudret helvası
-
7-A'râf 160
ve es selvâ : ve bıldırcın
-
7-A'râf 160
ve mâ zâlemû-nâ : ve bize zulmetmediler
-
7-A'râf 160
ve lâkin : ve fakat
-
7-A'râf 160
enfuse-hum : kendi nefslerine (kendilerine)
-
7-A'râf 160
yazlimûne : zulmediyorlar
-
7-A'râf 161
ve iz kîle lehum : ve onlara ... denilmişti
-
7-A'râf 161
hâzihi el karyete : bu şehir
-
7-A'râf 161
ve kulû : ve yeyin
-
7-A'râf 161
ve kûlû : ve deyin, söyleyin
-
7-A'râf 161
ve udhulû el bâbe : ve kapıdan girin (dahil olun)
-
7-A'râf 161
succeden : secde ederek
-
7-A'râf 161
nagfir-lekum : biz sizi mağfiret edelim
-
7-A'râf 161
se nezîdu el muhsinîne : muhsinlere arttıracağız
-
7-A'râf 162
fe beddele : böylece değiştirdi
-
7-A'râf 162
ellezîne zalemû : onlar ki zulmettiler, zulmedenler
-
7-A'râf 162
kavlen gayra ellezî : ondan başka bir söz
-
7-A'râf 162
kîle : söylenen
-
7-A'râf 162
lehum : onlara
-
7-A'râf 162
fe ersel-nâ : bunun üzerine biz gönderdik
-
7-A'râf 162
aleyhim : onların üzerine
-
7-A'râf 162
riczen : bir azap
-
7-A'râf 162
min es semâi : semadan
-
7-A'râf 162
yazlimûne : zulmediyorlar
-
7-A'râf 163
ves'el-hum : ve onlara sor
-
7-A'râf 163
an el karyeti elletî : beldeden ki; o
-
7-A'râf 163
kânet : idi, oldu
-
7-A'râf 163
hâdırate el bahri : deniz kenarında
-
7-A'râf 163
iz ya'dûne : haddi aşıyorlardı
-
7-A'râf 163
fî es sebti : cumartesi gününde (onların yasak uygulama gününde)
-
7-A'râf 163
iz te'tî-him : onlara geldiği zaman
-
7-A'râf 163
yevme : o gün
-
7-A'râf 163
sebti-him : cumartesi günü (onların yasak uygulama günü)
-
7-A'râf 163
ve yevme : ve o gün
-
7-A'râf 163
lâ yesbitune : yasak uygulamama (günü)
-
7-A'râf 163
lâ te'tî-him : onlara gelmiyorlar
-
7-A'râf 163
kezâlike : işte böylece
-
7-A'râf 163
neblû-hum : onları imtihan ediyoruz
-
7-A'râf 163
yefsukûne : fıska düşüyorlar
-
7-A'râf 164
ve iz kâlet : ve dediği zaman
-
7-A'râf 164
ummetun : bir ümmet, topluluk
-
7-A'râf 164
lime : niçin
-
7-A'râf 164
teizûne : öğüt veriyorsunuz
-
7-A'râf 164
kavmen : bir kavme
-
7-A'râf 164
ev : veya, ya da
-
7-A'râf 164
azâben şedîdâ : şiddetli bir azap
-
7-A'râf 164
ma'ziraten : bir mazeret olsun, bir özür olsun
-
7-A'râf 164
ve lealle-hum : ve umulur ki böylece onlar
-
7-A'râf 164
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
7-A'râf 165
fe lemmâ : artık, böylece ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 165
nesû : unuttular
-
7-A'râf 165
enceynâ ellezîne : kurtardık ki onlar
-
7-A'râf 165
yenhevne : nehyediyorlar (yasaklıyorlar)
-
7-A'râf 165
an es sûi : kötülüklerden
-
7-A'râf 165
ve ahaznâ ellezîne : ve o kimseleri yakaladık, aldık
-
7-A'râf 165
zalemû : zulmettiler
-
7-A'râf 165
beîsin : çetin, zor, şiddetli
-
7-A'râf 165
yefsukûne : fıska düşüyorlar
-
7-A'râf 166
fe lemmâ : artık,böylece ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 166
atev : haddi aştılar
-
7-A'râf 166
lehum : onlara
-
7-A'râf 166
kıradeten : maymunlar
-
7-A'râf 166
hâsiîne : aşağılık, alçak
-
7-A'râf 167
ve iz teezzene : ve bildirmişti
-
7-A'râf 167
rabbu-ke : senin Rabbin
-
7-A'râf 167
le yeb'asenne : mutlaka gönderecek
-
7-A'râf 167
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
7-A'râf 167
ilâ yevmi el kıyâmeti : kıyâmet gününe kadar
-
7-A'râf 167
men : kim, kimse, kişi, kişiler
-
7-A'râf 167
yesûmu-hum : onları zorlayacak, yapacak
-
7-A'râf 167
sûe el azâbi : azabın kötüsü
-
7-A'râf 167
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 167
rabbe-ke : senin Rabbin
-
7-A'râf 167
le serîu el ıkâbi : elbette ikabı (cezası) seri, çabuk olan
-
7-A'râf 167
ve inne-hu : ve muhakkak ki o, gerçekten o
-
7-A'râf 167
le gafûrun : elbette, mutlaka gafurdur, mağfiret edendir
-
7-A'râf 168
ve katta'nâ-hum : ve onları ayrı ayrı böldük, ayırdık
-
7-A'râf 168
fî el ardı : yeryüzünde
-
7-A'râf 168
umemâ : ümmetler, topluluklar
-
7-A'râf 168
min hum es sâlihûne : onlardan (bir kısmı) salihler
-
7-A'râf 168
ve min-hum : ve onlardan (bir kısmı)
-
7-A'râf 168
dûne zâlike : bunlardan başka, bunların dışında
-
7-A'râf 168
ve belev-nâ-hum : ve biz onları imtihan ettik
-
7-A'râf 168
bi el hasenâti : iyilikle, pozitif derece kazandıran ameller ile
-
7-A'râf 168
ve es seyyiâti : ve kötülük, negatif derece kazandıran ameller
-
7-A'râf 168
lealle-hum : umulur ki, böylece onlar
-
7-A'râf 168
yerciûne : dönerler
-
7-A'râf 169
fe halefe : artık halef oldu, yerine geçti
-
7-A'râf 169
verisû el kitâbe : kitaba varis oldular
-
7-A'râf 169
ye'huzûne : alırlar
-
7-A'râf 169
hâze el ednâ : bu değersiz
-
7-A'râf 169
ve yekûlûne : ve derler
-
7-A'râf 169
se yugferu lenâ : yakında bize mağfiret edilecek (günahlarımız sevaba çevrilecek)
-
7-A'râf 169
ve in ye'ti-him : ve eğer onlara gelse
-
7-A'râf 169
ye'huzû-hu : onu alırlar
-
7-A'râf 169
e lem yu'haz : alınmadı mı
-
7-A'râf 169
aleyhim : onların üzerine, onlardan
-
7-A'râf 169
mîsâku el kitâbi : kitabın misaki
-
7-A'râf 169
en lâ yekûlû : söylememeleri
-
7-A'râf 169
illâ el hakka : haktan başka
-
7-A'râf 169
ve deresû : ve okudular, öğrendiler
-
7-A'râf 169
ve ed dâru el âhıratu : ve ahiret yurdu
-
7-A'râf 169
li ellezîne : o kimseler için
-
7-A'râf 169
yettekûne : takva sahibi olurlar
-
7-A'râf 169
e fe lâ ta'kılûne : hâlâ akıl etmez misiniz
-
7-A'râf 170
ve ellezîne : ve o kimseler ki, onlar ki
-
7-A'râf 170
yumessikûne : sımsıkı sarılırlar
-
7-A'râf 170
bi el kitâbi : kitaba
-
7-A'râf 170
ve ekâmû es salâte : ve namazı ikame ederler
-
7-A'râf 170
ecre el muslihîne : salihlerin ecrini
-
7-A'râf 171
ve iz netaknâ el cebele : dağı kaldırdığımız zaman
-
7-A'râf 171
fevka-hum : onların üstüne
-
7-A'râf 171
keenne-hu : sanki o, o ... gibi
-
7-A'râf 171
zulletun : bir gölge
-
7-A'râf 171
ve zannû : ve zannettiler
-
7-A'râf 171
enne-hu : onun, ..... olduğunu
-
7-A'râf 171
mâ âtey-nâ-kum : size verdiğimiz şeyleri
-
7-A'râf 171
bi kuvvetin : kuvvetle, sımsıkı
-
7-A'râf 171
ve uzkurû : ve hatırlayın, zikredin
-
7-A'râf 171
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
7-A'râf 171
tettekûne : takva sahibi olursunuz
-
7-A'râf 172
ve iz ehaze : ve çıkardığı, aldığı zaman
-
7-A'râf 172
rabbu-ke : senin Rabbin
-
7-A'râf 172
min benî âdeme : Âdemoğullarından
-
7-A'râf 172
zurriyyete-hum : onların zürriyetlerini
-
7-A'râf 172
ve eşhede-hum : ve onları şahit tuttu
-
7-A'râf 172
alâ enfusi-him : nefslerinin (kendilerinin) üzerine
-
7-A'râf 172
e lestu : ben değil miyim?
-
7-A'râf 172
belâ : evet (negatif soruya pozitif cevap verilirken kullanılır)
-
7-A'râf 172
şehid-nâ : biz şahit olduk
-
7-A'râf 172
en tekûlû : demeniz, demenize karşı (dememeniz için)
-
7-A'râf 172
yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
-
7-A'râf 172
gâfilîne : gâfiller, habersiz olanlar
-
7-A'râf 173
ev : veya, yahut, yoksa, ya da, ve de
-
7-A'râf 173
tekûlû : dersiniz
-
7-A'râf 173
innemâ : fakat
-
7-A'râf 173
eşreke : şirk koştu
-
7-A'râf 173
ve kun-nâ : ve biz olduk
-
7-A'râf 173
zurriyyeten : bir nesil
-
7-A'râf 173
e fe tuhliku-nâ : o zaman, hal böyle iken bizi helâk mı edeceksin?
-
7-A'râf 173
feale : yaptı
-
7-A'râf 173
el mubtilûne : bâtılla amel edenler
-
7-A'râf 174
ve kezâlike : ve işte böyle
-
7-A'râf 174
nufassılu el âyâti : âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz
-
7-A'râf 174
ve lealle-hum : ve umulur ki, böylece onlar
-
7-A'râf 174
yerciûne : dönerler, rücu ederler
-
7-A'râf 175
vetlu (ve utlu) : ve tilâvet et, oku, anlat
-
7-A'râf 175
aleyhim : onlara
-
7-A'râf 175
nebee : haber
-
7-A'râf 175
ellezî : ki o
-
7-A'râf 175
âtey-nâ-hu : biz ona verdik
-
7-A'râf 175
fenseleha (fe inseleha) : sonra o ayrıldı
-
7-A'râf 175
fe etbea-hu eş şeytânu : şeytan onu kendine tâbi kıldı
-
7-A'râf 175
fe kâne : böylece oldu
-
7-A'râf 175
min el gâvîne : zarar görenlerden, azgınlardan
-
7-A'râf 176
ve lev : ve eğer, şayet
-
7-A'râf 176
le rafa'nâ-hu : mutlaka, elbette onu yükselttik (yükseltirdik)
-
7-A'râf 176
ve lâkinne-hu : ve fakat o
-
7-A'râf 176
ahlede : meyletti
-
7-A'râf 176
ilâ el ardı : arza, dünyaya
-
7-A'râf 176
ve ittebea : ve tâbi oldu, uydu
-
7-A'râf 176
hevâ-hu : hevasına, nefsinin afetlerine
-
7-A'râf 176
fe meselu-hu : böylece, artık onun durumu, hali
-
7-A'râf 176
ke meseli el kelbi : köpeğin misali, durumu, hali gibi
-
7-A'râf 176
aleyhi : ona
-
7-A'râf 176
yelhes : solur
-
7-A'râf 176
ev : veya, ya da, olsa da
-
7-A'râf 176
tetruk-hu : onu kendi haline terk edersin, bırakırsın
-
7-A'râf 176
yelhes : solur
-
7-A'râf 176
zâlike : o, işte o, işte böyle
-
7-A'râf 176
meselu el kavmi ellezîne : o kavmin hali ki onlar
-
7-A'râf 176
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 176
faksusil kasasa \n(fe uksusi el kasasa) : artık bu kısası anlat
-
7-A'râf 176
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
7-A'râf 176
yetefekkerûne : tefekkür ederler
-
7-A'râf 177
sâe : ne kötü
-
7-A'râf 177
meselen : misali, durumu, hali
-
7-A'râf 177
el kavmu ellezîne : o kavim ki onlar
-
7-A'râf 177
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 177
ve enfuse-hum : ve nefslerine, kendilerine
-
7-A'râf 177
yazlimûne : zulmediyorlar
-
7-A'râf 178
men : kim, kimi
-
7-A'râf 178
yehdi allâhu : Allah hidayete erdirir
-
7-A'râf 178
fe huve el muhtedî : o takdirde, artık o hidayete ermiştir
-
7-A'râf 178
ve men : ve kim, kimi
-
7-A'râf 178
fe ulâike : o takdirde, artık işte onlar
-
7-A'râf 178
hum el hâsirûne : onlar hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).
-
7-A'râf 179
ve lekad : ve andolsun ki
-
7-A'râf 179
zere'nâ : yarattık, hazırladık
-
7-A'râf 179
li cehenneme : cehennemi
-
7-A'râf 179
kesîran : çok
-
7-A'râf 179
min el cinni : cinlerden
-
7-A'râf 179
ve el insi : ve insanlar
-
7-A'râf 179
lehum : onların vardır
-
7-A'râf 179
lâ yefkahûne : fıkıh edemezler, idrak etmezler
-
7-A'râf 179
ve lehum : ve onların vardır
-
7-A'râf 179
lâ yubsırûne : görmezler
-
7-A'râf 179
ve lehum : ve onların vardır
-
7-A'râf 179
lâ yesmeûne : işitmezler
-
7-A'râf 179
ulâike : işte onlar
-
7-A'râf 179
ke el en'âmi : hayvanlar gibi
-
7-A'râf 179
bel hum : hayır onlar, hatta onlar
-
7-A'râf 179
edallu : daha çok dalâlette
-
7-A'râf 179
ulâike : işte onlar
-
7-A'râf 179
hum el gâfilûne : onlar gâfil olanlar, gâfiller
-
7-A'râf 180
ve li allâhi : ve Allah'ındır
-
7-A'râf 180
el esmâu el husnâ : en güzel isimler
-
7-A'râf 180
fe ud'u-hu : artık ona dua edin
-
7-A'râf 180
ve zerû ellezîne : ve o kimseleri terket
-
7-A'râf 180
yulhıdûne : saptırıyorlar
-
7-A'râf 180
fî esmâi-hi : onun isimlerinde, isimleri hakkında, konusunda
-
7-A'râf 180
se yuczevne : yakında cezalandırılacaklar
-
7-A'râf 180
ya'melûne : yapıyorlar
-
7-A'râf 181
ve mim-men (min men) : ve o kimselerden
-
7-A'râf 181
ummetun : bir ümmet, topluluk (vardır)
-
7-A'râf 181
yehdûne : hidayete erdirirler, ulaştırırlar
-
7-A'râf 181
bi el hakkı : Hakk'a
-
7-A'râf 181
ve bi-hi : ve onunla
-
7-A'râf 181
ya'dilûne : adaletli davranırlar, adaletle hükmederler
-
7-A'râf 182
vellezine (ve ellezîne) : ve o kimseler, onlar
-
7-A'râf 182
kezzebû : yalanladılar
-
7-A'râf 182
se nestedricu-hum : onların derecelerini yavaş yavaş azaltacağız
-
7-A'râf 182
lâ ya'lemûne : bilmezler (bilemezler)
-
7-A'râf 183
ve umlî : ve uzatırım, mühlet veririm
-
7-A'râf 183
lehum : onlara
-
7-A'râf 183
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 183
keydî : benim tuzağım (hilem)
-
7-A'râf 183
metînun : çok çetin, çok kuvvetli, zordur
-
7-A'râf 184
e ve : ve ... mı?
-
7-A'râf 184
lem yetefekkerû : tefekkür etmezler
-
7-A'râf 184
min cinnetin : delilikten (bir şey)
-
7-A'râf 184
in huve illâ : o ancak ...'dır
-
7-A'râf 184
nezîrun : bir nezir, uyarıcı
-
7-A'râf 185
e ve lem yanzurû : bakmıyorlar mı, bakmazlar mı
-
7-A'râf 185
melekûti : nizam, saltanat, idare, mülkiyet, sunnetullah
-
7-A'râf 185
es semâvâti : gökler, semalar
-
7-A'râf 185
ve el ardı : ve yeryüzü
-
7-A'râf 185
şey'in : bir şey
-
7-A'râf 185
ve : ve
-
7-A'râf 185
en asâ : ihtimal olması, olasılık olması
-
7-A'râf 185
en yekûne : olması
-
7-A'râf 185
kad ıkterebe : çok yakın olmuş olan, çok yaklaşmış olan
-
7-A'râf 185
ecelu-hum : onların ecelleri
-
7-A'râf 185
fe bi eyyi : artık hangi
-
7-A'râf 185
ba'de-hu : ondan sonra (bundan sonra)
-
7-A'râf 185
yu'minûne : inanırlar (mü'min olurlar)
-
7-A'râf 186
men : kimse, kim, kimi
-
7-A'râf 186
fe lâ : artık yoktur
-
7-A'râf 186
hâdiye : hidayete erdiren kimse, hidayetçi
-
7-A'râf 186
lehu : onun için
-
7-A'râf 186
ve yezeru-hum : ve onları bırakır, terkeder
-
7-A'râf 186
ya'mehûne : şaşırırlar, şaşkın halde olurlar
-
7-A'râf 187
yes'elûne-ke : sana soruyorlar
-
7-A'râf 187
an es sâati : o saatten, o saat hakkında, saatini, vaktini
-
7-A'râf 187
eyyâne : ne zaman
-
7-A'râf 187
innemâ : sadece, yalnızca
-
7-A'râf 187
inde rabbî : Rabbimin yanında, Rabbimin katında
-
7-A'râf 187
lâ yucellî-hâ : onu açığa çıkarmaz, açıklayamaz
-
7-A'râf 187
illâ huve : ondan başkası
-
7-A'râf 187
sekulet : ağır şiddetli (olay)
-
7-A'râf 187
fî es semâvâti : göklerde
-
7-A'râf 187
ve el ardı : ve arz, yer
-
7-A'râf 187
lâ te'tî-kum : size gelmez
-
7-A'râf 187
illâ bagteten : ansızın olmaktan başka bir şekilde (ancak, öyle ki ansızın gelir)
-
7-A'râf 187
yes'elûne-ke : sana soruyorlar
-
7-A'râf 187
keenne-ke : sanki sen
-
7-A'râf 187
innemâ : sadece, yanlızca
-
7-A'râf 187
inde allâhi : Allah'ın indinde, katında
-
7-A'râf 187
ve lâkinne : ve lâkin, fakat
-
7-A'râf 187
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
7-A'râf 187
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
7-A'râf 188
lâ emliku : ben malik değilim (güce sahip değilim)
-
7-A'râf 188
li nefsî : nefsim için, kendim için, kendime
-
7-A'râf 188
nef'an : bir fayda vermek
-
7-A'râf 188
ve lâ darran : ve darlık, zarar vermemek
-
7-A'râf 188
illâ mâ şae allâhu : Allah'ın dilemesi hariç
-
7-A'râf 188
ve lev kuntu : ve eğer ben olsaydım
-
7-A'râf 188
a'lemu el gaybe : gaybı biliyorum
-
7-A'râf 188
le isteksertu : elbette, mutlaka çoğaltırım
-
7-A'râf 188
min el hayrı : hayırdan, hayrı
-
7-A'râf 188
ve : ve
-
7-A'râf 188
mâ messeniye es sûu : bana bir kötülük dokunmaz
-
7-A'râf 188
in ene illâ : ben ancak, sadece
-
7-A'râf 188
nezîrun : bir nezir, uyarıcı
-
7-A'râf 188
ve beşîrun : ve bir müjdeleyici
-
7-A'râf 188
yu'minûne : inanırlar, mü'min olurlar
-
7-A'râf 189
huve ellezî : o ki, ... yapan odur
-
7-A'râf 189
min nefsin : bir nefsten
-
7-A'râf 189
vâhıdetin : bir tek
-
7-A'râf 189
ve ceale : ve kıldı, yarattı
-
7-A'râf 189
zevce-hâ : onun eşini
-
7-A'râf 189
li yeskune : meyletmesi, sükûn bulması, tatmin olması için
-
7-A'râf 189
ileyhâ : ona, onunla
-
7-A'râf 189
fe lemmâ : böylece, ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 189
tegaşşâ-hâ : onu (sarılıp) örttü
-
7-A'râf 189
hamelet : yüklendi (hamile kaldı)
-
7-A'râf 189
hamlen : bir yük (rahimdeki bebek)
-
7-A'râf 189
hafîfen : hafif olarak (ilk devresindeki aşılanmış hücre)
-
7-A'râf 189
fe merret : artık dolaştı, yürüdü
-
7-A'râf 189
fe lemmâ : böylece, ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 189
eskalet : ağırlaştı, ağır oldu
-
7-A'râf 189
deavâ allâhe : ikisi Allah'a dua etti
-
7-A'râf 189
rabbe-humâ : ikisinin Rabbi
-
7-A'râf 189
le in : eğer gerçekten ... olsa
-
7-A'râf 189
âteyte-nâ : sen bize ver
-
7-A'râf 189
le nekûnenne : mutlaka oluruz
-
7-A'râf 189
min eş şâkirîne : şükredenlerden
-
7-A'râf 190
fe lemmâ : böylece ... olduğu zaman
-
7-A'râf 190
cealâ : (ikisi) kıldılar
-
7-A'râf 190
lehu : ona
-
7-A'râf 190
şurakâe : ortaklar
-
7-A'râf 190
fe teâlâ allâhu : halbuki, oysa Allah âlîdir, yücedir
-
7-A'râf 190
yuşrikûne : ortak, şirk koşuyorlar
-
7-A'râf 191
e yuşrikûne : şirk (ortak) mı koşuyorlar
-
7-A'râf 191
şey'en : bir şey
-
7-A'râf 191
ve hum : ve onlar kendileri
-
7-A'râf 191
yuhlekûne : yaratılıyorlar
-
7-A'râf 192
ve lâ yestetîûne : ve güç yetiremezler
-
7-A'râf 192
lehum : onlara
-
7-A'râf 192
ve lâ : ve olmaz
-
7-A'râf 192
enfuse-hum : onlar nefslerine (kendilerine)
-
7-A'râf 192
yansurûne : yardım ederler
-
7-A'râf 193
ve in ted'û-hum : ve eğer onları çağırırsanız
-
7-A'râf 193
ilâ el hudâ : hidayete
-
7-A'râf 193
lâ yettebiû-kum : size uymazlar, tâbî olmazlar
-
7-A'râf 193
sevâun : birdir, eşittir
-
7-A'râf 193
aleykum : sizin üzerinize, sizin için
-
7-A'râf 193
e deavtumû-hum : onları davet mi ettiniz, çağırdınız mı
-
7-A'râf 193
em : veya, yoksa ... mı
-
7-A'râf 193
entum sâmitûne : siz sessiz kaldınız, çağırmadınız
-
7-A'râf 194
inne ellezîne : muhakkak ki onlar
-
7-A'râf 194
ted'ûne : dua edersiniz
-
7-A'râf 194
emsâlu-kum : sizin gibi
-
7-A'râf 194
fed'û-hum (fe ud'û-hum) : öyleyse onları çağırın
-
7-A'râf 194
fe li yestecibû : o zaman icabet etsinler
-
7-A'râf 194
lekum : size
-
7-A'râf 194
sâdıkîne : sadıklar, doğru sözlüler
-
7-A'râf 195
e lehum : onların var mı
-
7-A'râf 195
erculun : ayaklar
-
7-A'râf 195
yemşûne : yürürler
-
7-A'râf 195
em lehum : veya, ya da, yoksa onların var mı
-
7-A'râf 195
eydin : eller
-
7-A'râf 195
yabtışûne bihâ : onunla tutarlar
-
7-A'râf 195
em lehum : veya, ya da, yoksa onların var mı
-
7-A'râf 195
yubsırûne bi-hâ : onunla görürler
-
7-A'râf 195
em lehum : veya, ya da, yoksa onların var mı
-
7-A'râf 195
yesmeûne bi-hâ : onunla işitirler
-
7-A'râf 195
şurekâe-kum : ortaklarınızı
-
7-A'râf 195
summe : sonra
-
7-A'râf 195
fe : artık
-
7-A'râf 195
lâ tunzirûne : göz açtırmayın, bekletmeyin, fırsat vermeyin, mühlet vermeyin
-
7-A'râf 196
inne : muhakkak ki
-
7-A'râf 196
veliyyiye allâhu ellezine : benim velîm Allah'tır ki o
-
7-A'râf 196
nezzele el kitâbe : kitabı indirdi
-
7-A'râf 196
ve huve : ve O
-
7-A'râf 196
yetevelle es sâlihîne : salihlere velîlik yapar (dost olur)
-
7-A'râf 197
ve ellezîne : ve onlar
-
7-A'râf 197
ted'ûne : siz dua ediyorsunuz, çağırıyorsunuz
-
7-A'râf 197
lâ yestetîûne : güç yetiremezler, muktedir değiller
-
7-A'râf 197
ve lâ : ve olmaz
-
7-A'râf 197
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
7-A'râf 197
yensurûne : yardım ederler
-
7-A'râf 198
ve in ted'û-hum : ve eğer onları çağırırsanız
-
7-A'râf 198
ilâ el hudâ : hidayete, Allah'a ulaşmaya
-
7-A'râf 198
lâ yesmeû : işitmezler
-
7-A'râf 198
ve terâ-hum : ve onları görürsün
-
7-A'râf 198
yenzurûne : bakarlar, bakıyorlar
-
7-A'râf 198
ileyke : sana
-
7-A'râf 198
ve hum : ve onlar
-
7-A'râf 198
lâ yubsırûne : görmezler
-
7-A'râf 199
huzil afve (huz el afve) : affı ahzet, af yolunu tut, affı benimse, affı kendine usül edin
-
7-A'râf 199
ve'mur (ve u'mur) : ve emret
-
7-A'râf 199
bil urfi (bi el urfi) : irfan ile
-
7-A'râf 199
ve a'rıd : ve yüz çevir
-
7-A'râf 199
anil câhilîne (an el câhilîne) : cahillerden
-
7-A'râf 200
ve immâ : ve ama, fakat ... olursa
-
7-A'râf 200
yenzeganne-ke : sana bir vesvese gelir
-
7-A'râf 200
min eş şeytâni : şeytandan
-
7-A'râf 200
nezgun : bir vesvese, dürtü
-
7-A'râf 200
festeiz (fe isteiz) : o zaman, hemen sığın
-
7-A'râf 200
inne-hu : muhakkak ki o
-
7-A'râf 200
semîun : en iyi işiten
-
7-A'râf 201
innellezînettekav \n(inne ellezîne ittekav) : muhakkak ki takva sahibi olan kimseler
-
7-A'râf 201
izâ messe-hum : onlara dokunduğu zaman
-
7-A'râf 201
min eş şeytâni : şeytandan
-
7-A'râf 201
tezekkerû : Allah'ı tezekkür ederler
-
7-A'râf 201
fe izâ-hum : işte o zaman onlar
-
7-A'râf 201
mubsırûne : basar edenler, gören kimseler
-
7-A'râf 202
ve ihvânu-hum : ve onların kardeşleri
-
7-A'râf 202
yemuddûne-hum : onları sürüklerler (uzatırlar, çekerler)
-
7-A'râf 202
fî el gayyi : gayyın içine (cehenneme)
-
7-A'râf 202
summe : sonra
-
7-A'râf 202
lâ yuksirûne : vazgeçmezler
-
7-A'râf 203
ve izâ lem te'ti-him : ve onlara getirmediğin zaman
-
7-A'râf 203
bi-âyetin : bir âyeti
-
7-A'râf 203
lev lâctebeyte-hâ \n(lev lâ ictebeyte-hâ) : eğer, şâyet, keşke onu toplasan (düzsen, uydursan) olmaz mı
-
7-A'râf 203
innemâ : ancak, sadece
-
7-A'râf 203
ettebiu : ben tâbî olurum, uyarım
-
7-A'râf 203
ileyye : bana
-
7-A'râf 203
besâiru : basiretler
-
7-A'râf 203
ve huden : ve bir hidayet, hidayete erdiren (Allah'a ulaştıran)
-
7-A'râf 203
ve rahmetun : ve bir rahmet
-
7-A'râf 203
yu'minûne : inanırlar, mü'min olurlar (kalplerine îmân yazılmış olanlar)
-
7-A'râf 204
ve izâ kurie el kur'ânu : ve Kur'ân okunduğu zaman
-
7-A'râf 204
festemiû (fe istemiû) : artık dinleyin
-
7-A'râf 204
lehu : onu
-
7-A'râf 204
ve ensıtû : ve susun
-
7-A'râf 204
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
7-A'râf 204
turhamûne : rahmet olunursunuz, rahmete kavuşturulursunuz
-
7-A'râf 205
vezkur (ve uzkur) : ve zikret
-
7-A'râf 205
rabbe-ke : Rabbini
-
7-A'râf 205
fî nefsi-ke : nefsinde, kendi kendine
-
7-A'râf 205
tedarruan : yalvararak
-
7-A'râf 205
ve hîfeten : ve korkarak, ürpererek
-
7-A'râf 205
ve dûne el cehri : ve sesli olmayarak (açıkça olmayarak), sessizce
-
7-A'râf 205
min el kavli : sözden, sözün
-
7-A'râf 205
bi el guduvvi : sabahleyin
-
7-A'râf 205
ve el âsâli : ve akşamları (ikindi akşam arası zaman)
-
7-A'râf 205
ve lâ tekun : ve sen olma
-
7-A'râf 205
min el gâfilîne : gâfillerden, gaflete düşenlerden
-
7-A'râf 206
inne ellezîne : muhakkak ki onlar, o kimseler
-
7-A'râf 206
inde rabbi-ke : senin Rabbinin katında, yanında, huzurunda
-
7-A'râf 206
lâ yestekbirûne : kibirlenmezler
-
7-A'râf 206
an ibadeti-hi : ona kul olmaktan (ona ibadet etmekten)
-
7-A'râf 206
ve yusebbihûne-hu : ve onu tesbih ederler
-
7-A'râf 206
ve lehu : ve ona
-
7-A'râf 206
yescudûne : secde ederler
-
70-Meâric 1
seele : sordu, istedi
-
70-Meâric 2
li el kâfirîne : kâfirler için
-
70-Meâric 2
leyse : yoktur
-
70-Meâric 2
lehu : onu
-
70-Meâric 3
el meârici : yüksek makamlar, yüce mertebeler, yüksek dereceler, gök katlarının yüksekliklerinin sahibi
-
70-Meâric 4
el melâiketu : melekler
-
70-Meâric 4
ve er rûhu : ve ruh
-
70-Meâric 4
ileyhi : ona
-
70-Meâric 4
fî yevmin : günde, gün içinde
-
70-Meâric 4
kâne : oldu
-
70-Meâric 4
hamsîne : elli (50)
-
70-Meâric 4
elfe : bin (1000)
-
70-Meâric 4
senetin : sene
-
70-Meâric 5
fe asbir : artık sabret
-
70-Meâric 5
sabren : bir sabırla
-
70-Meâric 5
cemîlen : güzel
-
70-Meâric 6
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
70-Meâric 6
yerevne-hu : onu görüyorlar
-
70-Meâric 6
baîden : uzak olarak
-
70-Meâric 7
ve nerâ-hu : ve biz onu görüyoruz
-
70-Meâric 7
karîben : yakın
-
70-Meâric 8
yevme : o gün
-
70-Meâric 8
tekûnu : olacak
-
70-Meâric 8
es semâu : sema, gökyüzü
-
70-Meâric 8
ke : gibi
-
70-Meâric 8
el muhli : erimiş maden
-
70-Meâric 9
ve tekûnu : ve olacak
-
70-Meâric 9
el cibâlu : dağlar
-
70-Meâric 9
ke : gibi
-
70-Meâric 9
el ıhni : renkli yün parçaları
-
70-Meâric 10
ve lâ yes'elu : ve sormaz
-
70-Meâric 10
hamîmen : yakın, şefkatli dostu
-
70-Meâric 11
yubassarûne-hum : birbirlerine gösterilirler
-
70-Meâric 11
yeveddu : temenni eder, olmasını ister
-
70-Meâric 11
el mucrimu : günahkâr
-
70-Meâric 11
lev : keşke, olsa, olabilse
-
70-Meâric 11
yeftedî : fidye olarak verir
-
70-Meâric 11
yevmi izin : izin günü
-
70-Meâric 11
bi benî-hi : oğullarını
-
70-Meâric 12
ve sâhıbeti-hî : ve eşi
-
70-Meâric 12
ve ahî-hi : ve kardeşi
-
70-Meâric 13
ve fasîleti-hi : ve aşiretini
-
70-Meâric 13
elletî : ki o
-
70-Meâric 14
ve men : ve kim
-
70-Meâric 14
fî el ardı : yeryüzünde var
-
70-Meâric 14
cemîan : tümünü, hepsini
-
70-Meâric 14
summe : sonra
-
70-Meâric 15
kellâ : hayır asla
-
70-Meâric 15
inne-hâ : muhakkak ki o
-
70-Meâric 15
lezâ : alev alev yanan ateş (cehennem)
-
70-Meâric 16
nezzâaten : soyup atan, yakıp kavuran
-
70-Meâric 16
li eş şevâ : başın derisini
-
70-Meâric 17
ted'û : çağırır
-
70-Meâric 17
men edbera : arkasını dönen kimse
-
70-Meâric 17
ve tevellâ : ve yüz çeviren
-
70-Meâric 18
ve cemea : ve topladı
-
70-Meâric 18
fe : böylece, sonra
-
70-Meâric 18
ev'â : yığdı, biriktirdi
-
70-Meâric 19
inne : muhakkak
-
70-Meâric 19
el insâne : insan
-
70-Meâric 19
helûan : hırslı, sabırsız ve tamahkâr
-
70-Meâric 20
izâ messe-hu : ona dokunduğu zaman
-
70-Meâric 20
eş şerru : şerr, kötülük
-
70-Meâric 20
cezûan : feryat edici
-
70-Meâric 21
ve izâ messe-hu : ve ona dokunduğu zaman
-
70-Meâric 21
el hayru : bir hayır
-
70-Meâric 21
menûan : hayırdan men eden, cimrilik eden
-
70-Meâric 22
el musallîne : namaz kılanlar
-
70-Meâric 23
ellezîne hum : onlar olanlardır
-
70-Meâric 23
dâimûne : devam edenler
-
70-Meâric 24
ve ellezîne : ve onlar
-
70-Meâric 24
emvâli-him : onların malları, malları
-
70-Meâric 25
es sâili : isteyenler
-
70-Meâric 25
ve el mahrûmi : ve mahrum olanlar için
-
70-Meâric 26
ve ellezîne : ve onlar
-
70-Meâric 26
yusaddikûne : tasdik ederler
-
70-Meâric 26
yevmi ed dîni : dîn günü
-
70-Meâric 27
ve ellezîne : ve onlar, olanlar
-
70-Meâric 27
muşfikûne : çekinenler, korkanlar
-
70-Meâric 28
inne : muhakkak ki
-
70-Meâric 28
azâbe : azap
-
70-Meâric 28
me'mûnin : emin olunan
-
70-Meâric 29
ve ellezîne : ve onlar, olanlar
-
70-Meâric 29
hâfizûne : koruyanlar, muhafaza edenler
-
70-Meâric 30
ezvâci-him : onların zevceleri, hanımları
-
70-Meâric 30
ev : veya
-
70-Meâric 30
mâ meleket : sahip oldukları
-
70-Meâric 30
eymânu-hum : onların elleri
-
70-Meâric 30
fe : böylece, çünkü
-
70-Meâric 30
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
70-Meâric 30
melûmîne : kınananlar
-
70-Meâric 31
fe : böylece, artık
-
70-Meâric 31
men : kimse, kim
-
70-Meâric 31
ibtegâ : talep etti, aradı, istedi
-
70-Meâric 31
verâe : arkası
-
70-Meâric 31
zâlike : işte bu, bu
-
70-Meâric 31
fe : artık, o taktirde
-
70-Meâric 31
ulâike : işte onlar
-
70-Meâric 31
hum(u) el âdûne : onlar haddi aşmış olanlar
-
70-Meâric 32
ve ellezîne : ve onlar
-
70-Meâric 32
emânâti-him : emanetleri
-
70-Meâric 32
ve ahdi-him : ve ahdleri
-
70-Meâric 32
râûne : riayet edenler
-
70-Meâric 33
ve ellezîne : ve onlar, olanlar
-
70-Meâric 33
şehâdâti-him : onların şahitlikleri
-
70-Meâric 33
kâimûne : kaim olanlar, ikame edenler, devam edenler, şahitliğe her zaman hazır ve dürüst olanlar
-
70-Meâric 34
ve ellezîne : ve onlar, olanlar
-
70-Meâric 34
yuhâfizûne : muhafaza ederler
-
70-Meâric 35
ulâike : işte onlar
-
70-Meâric 35
cennâtin : cennetler
-
70-Meâric 35
mukremûne : ikram olunan kimseler
-
70-Meâric 36
fe : artık, öyleyse, şimdi
-
70-Meâric 36
ellezîne : onlar
-
70-Meâric 36
keferû : inkâr ettiler
-
70-Meâric 36
kıbele-ke : senin tarafına
-
70-Meâric 36
muhtiîne : koşanlar
-
70-Meâric 37
an(i) el yemîni : sağ yandan
-
70-Meâric 37
ve an(i) eş şimâli : ve sol yandan
-
70-Meâric 37
ızîne : dağınık topluluklar, bölükler, gruplar
-
70-Meâric 38
e : mi
-
70-Meâric 38
yatmeu : umuyor, ümit ediyor
-
70-Meâric 38
en yudhale : dahil edileceğini, sokulacağını
-
70-Meâric 38
cennete : cennet
-
70-Meâric 39
kellâ : hayır asla
-
70-Meâric 39
ya'lemûne : biliyorlar
-
70-Meâric 40
fe lâ : artık hayır (öyle değil)
-
70-Meâric 40
el meşârikı : şark, doğu(lar)
-
70-Meâric 40
ve el megâribi : ve garb, batı(lar)
-
70-Meâric 40
le kâdirûne : elbette güç yetiren, kaadir olan
-
70-Meâric 41
en nubeddile : biz tebdil etmeye, değiştirmeye
-
70-Meâric 41
hayren : daha hayırlısı
-
70-Meâric 41
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
70-Meâric 41
bi mesbûkîne : önüne geçilenler, engellenenler
-
70-Meâric 42
fe zer-hum : artık onları terket
-
70-Meâric 42
yehûdû : dalsınlar, oyalansınlar
-
70-Meâric 42
ve yel'abû : ve oynasınlar, eğlensinler
-
70-Meâric 42
yevme : gün
-
70-Meâric 42
ellezî : ki o
-
70-Meâric 42
yûadûne : vaadolundular
-
70-Meâric 43
yevme : gün
-
70-Meâric 43
yahrucûne : çıkacaklar
-
70-Meâric 43
min el ecdâsi : kabirlerinden
-
70-Meâric 43
ke enne-hum : sanki onlar ..... gibi
-
70-Meâric 43
yûfîdûne : koşanlar
-
70-Meâric 44
hâşiaten : korkulu bir halde
-
70-Meâric 44
ebsâru-hum : onların bakışları
-
70-Meâric 44
terheku-hum : onları kaplar
-
70-Meâric 44
zilletun : zillet, alçaklık
-
70-Meâric 44
zâlike : işte bu
-
70-Meâric 44
el yevmu : gün
-
70-Meâric 44
ellezî : ki o
-
70-Meâric 44
yûadûne : vaadolundular
-
71-Nuh 1
erselnâ : biz gönderdik
-
71-Nuh 1
en enzir : uyarması
-
71-Nuh 1
kavme-ke : senin kavmin, kavmini
-
71-Nuh 1
en ye'tiye-hum : onlara gelmesi
-
71-Nuh 1
elîmun : elîm, acı
-
71-Nuh 2
kâle : dedi
-
71-Nuh 2
lekum : sizin için
-
71-Nuh 2
nezîrun : nezir, uyarıcı
-
71-Nuh 3
en i'budû : kul olmanız
-
71-Nuh 3
allâhe : Allah'a
-
71-Nuh 3
ve ittekû-hu : ve ona karşı takva sahibi olun
-
71-Nuh 3
ve etîû-ni : ve bana itaat edin
-
71-Nuh 4
lekum : sizin için, sizin
-
71-Nuh 4
ve yûahhir-kum : ve sizi tehir etsin (ömür versin)
-
71-Nuh 4
ilâ ecelin : bir ecele kadar, bir zamana kadar
-
71-Nuh 4
musemmen : muayyen, belirli
-
71-Nuh 4
inne : muhakkak ki
-
71-Nuh 4
ecele : ecel, belirlenen an
-
71-Nuh 4
câe : geldi
-
71-Nuh 4
lev : şâyet, eğer, keşke ..... olsa
-
71-Nuh 4
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
71-Nuh 5
kâle : dedi
-
71-Nuh 5
deavtu : davet ettim
-
71-Nuh 5
leylen : gece
-
71-Nuh 5
ve nehâran : ve gündüz
-
71-Nuh 6
fe : fakat
-
71-Nuh 6
lem yezid-hum : onlara arttırmadı
-
71-Nuh 7
ve innî : ve muhakkak ki ben
-
71-Nuh 7
kullemâ : her seferinde
-
71-Nuh 7
deavtu-hum : onları davet ettim
-
71-Nuh 7
tagfire : senin mağfiret etmen, bağışlaman
-
71-Nuh 7
lehum : onları
-
71-Nuh 7
cealû : kıldılar, yaptılar (tıkadılar)
-
71-Nuh 7
esâbia-hum : parmaklarını
-
71-Nuh 7
ve istagşev : ve gışavet (perdeleme) yaptılar, büründüler
-
71-Nuh 7
siyâbe-hum : kendi elbiseleri
-
71-Nuh 7
ve esarrû : ve Israr ettiler
-
71-Nuh 7
ve istekberû : ve büyüklük tasladılar
-
71-Nuh 8
summe : sonra
-
71-Nuh 8
deavtu-hum : onları davet ettim
-
71-Nuh 9
summe : sonra
-
71-Nuh 9
a'lentu : aleni olarak, açıkça ilân ettim
-
71-Nuh 9
lehum : onlara
-
71-Nuh 9
ve esrertu : ve gizledim, sır olarak bildirdim
-
71-Nuh 9
lehum : onlara
-
71-Nuh 10
fe : artık
-
71-Nuh 10
rabbe-kum : sizin Rabbiniz
-
71-Nuh 10
inne-hu : muhakkak ki O
-
71-Nuh 10
kâne : oldu, idi, ...dır
-
71-Nuh 11
es semâe : sema, gökyüzü, gök
-
71-Nuh 11
aleykum : size, üzerinize
-
71-Nuh 12
ve yumdid-kum : ve size imdat etsin, size yardım etsin
-
71-Nuh 12
bi emvâlin : mallarla
-
71-Nuh 12
ve benîne : oğullar, erkek çocuklar
-
71-Nuh 12
ve yec'al : ve kılsın, yapsın
-
71-Nuh 12
lekum : size, sizin için
-
71-Nuh 12
cennâtin : bahçeler, verimli bahçeler
-
71-Nuh 12
ve yec'al : ve kılsın, yapsın
-
71-Nuh 12
lekum : size, sizin için
-
71-Nuh 12
enhâran : nehirler
-
71-Nuh 13
mâ lekum : siz niçin, size ne oluyor
-
71-Nuh 13
lâ tercûne : ummuyorsunuz
-
71-Nuh 14
ve kad : ve olmuştu
-
71-Nuh 14
etvâran : tavırlar, haller, halden hale geçişler
-
71-Nuh 15
e lem terav : görmüyor musunuz
-
71-Nuh 15
keyfe : nasıl
-
71-Nuh 15
seb'a : yedi
-
71-Nuh 15
semâvâtin : semalar, gök katları
-
71-Nuh 16
ve ceale : ve kıldı
-
71-Nuh 16
el kamera : kamer, ay
-
71-Nuh 16
fî-hinne : onların içinde, arasında
-
71-Nuh 16
ve ceale : ve kıldı
-
71-Nuh 16
eş şemse : güneş
-
71-Nuh 16
sirâcen : kandil, çırağ
-
71-Nuh 17
ve allâhu : ve Allah
-
71-Nuh 17
enbete-kum : yetiştirdi, yarattı
-
71-Nuh 17
min el ardı : yerden, topraktan
-
71-Nuh 17
nebâten : nebat, bitki
-
71-Nuh 18
summe : sonra
-
71-Nuh 18
ve yuhricu-kum : ve sizi çıkaracak
-
71-Nuh 18
ihrâcen : bir çıkarış
-
71-Nuh 19
ve allâhu : ve Allah
-
71-Nuh 19
ceale : kıldı
-
71-Nuh 19
lekum(u) : sizin için
-
71-Nuh 19
el arda : arz, yeryüzü, yer
-
71-Nuh 20
teslukû : sizin sülûk etmeniz, yolculuk etmeniz
-
71-Nuh 20
subulen : sebîller, yollar
-
71-Nuh 20
ficâcen : geniş yol
-
71-Nuh 21
kâle : dedi
-
71-Nuh 21
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
71-Nuh 21
ve ittebeû : ve tâbî oldular
-
71-Nuh 21
men : kimse, kimseler
-
71-Nuh 21
lem yezid-hu : ona arttırmaz
-
71-Nuh 21
ve veledu-hû : ve onun çocukları, çocukları
-
71-Nuh 21
hasâren : hasar, zarar, hüsran
-
71-Nuh 22
ve mekerû : ve hileler kurdular
-
71-Nuh 22
mekren : hile(ler)
-
71-Nuh 23
ve kâlû : ve dediler
-
71-Nuh 23
lâ tezerunne(tezeru-enne) : sakın bırakmayın, terketmeyin
-
71-Nuh 23
âlihete-kum : sizin ilâhlarınız
-
71-Nuh 23
ve lâ tezerunne(tezeru-enne) : ve sakın bırakmayın, terketmeyin
-
71-Nuh 23
vedden : Vedd
-
71-Nuh 23
ve lâ : ve değil
-
71-Nuh 23
ve lâ : ve değil
-
71-Nuh 23
yagûse : Yagûs
-
71-Nuh 23
ve yaûka : ve Yaûka
-
71-Nuh 23
ve nesran : ve Nesra
-
71-Nuh 24
ve kad : ve olmuştu
-
71-Nuh 24
edallû : dalâlette bıraktılar
-
71-Nuh 24
kesîran : çoğu
-
71-Nuh 24
ve lâ tezidi : ve artırma
-
71-Nuh 24
ez zâlimîne : zalimler
-
71-Nuh 24
dalâlen : dalâlet, sapma, sapıklık
-
71-Nuh 25
fe : artık, sonra
-
71-Nuh 25
fe : artık
-
71-Nuh 25
lem yecidû : bulamazlar
-
71-Nuh 25
lehum : onlar için, kendileri için
-
71-Nuh 25
ensâran : yardımcı
-
71-Nuh 26
ve kâle : ve dedi
-
71-Nuh 26
lâ tezer : bırakma
-
71-Nuh 26
alâ el ardı : arzda, yeryüzünde
-
71-Nuh 26
min el kâfirîne : kâfirlerden
-
71-Nuh 26
deyyâran : dolaşan
-
71-Nuh 27
inne-ke : muhakkak ki sen
-
71-Nuh 27
in tezer-hum : eğer onları bırakırsan
-
71-Nuh 27
ıbâde-ke : senin kulların
-
71-Nuh 27
ve lâ yelidû : ve doğurmazlar
-
71-Nuh 27
fâciren : facir, ahlâksız
-
71-Nuh 27
keffâran : kâfir
-
71-Nuh 28
ve li vâlideyye : ve annemi, babamı
-
71-Nuh 28
ve li : ve ...i
-
71-Nuh 28
men : kimse
-
71-Nuh 28
dehale : girdi
-
71-Nuh 28
beyti-ye : benim evim
-
71-Nuh 28
mu'minen : mü'min olarak
-
71-Nuh 28
ve li : ve ...i
-
71-Nuh 28
el mu'minîne : mü'min erkekler
-
71-Nuh 28
ve el mu'minâti : ve mü'min kadınlar
-
71-Nuh 28
ve lâ tezidi : ve artırma
-
71-Nuh 28
ez zâlimîne : zalimler
-
71-Nuh 28
tebâran : helâk olmak
-
72-Cin 1
ûhiye : vahyedildi
-
72-Cin 1
ileyye : bana
-
72-Cin 1
enne-hu : onun olduğu
-
72-Cin 1
istemea : kulak verdi, dinledi
-
72-Cin 1
neferun : bir grup, bir topluluk
-
72-Cin 1
min el cinni : cinlerden
-
72-Cin 1
fe kâlû : sonra dediler
-
72-Cin 1
semi'nâ : biz işittik
-
72-Cin 1
kur'ânen : Kur'ân
-
72-Cin 1
aceben : harika güzel
-
72-Cin 2
yehdî : ulaştırır
-
72-Cin 2
ilâ er ruşdi : irşada
-
72-Cin 2
fe âmennâ : artık biz îmân ettik
-
72-Cin 2
ve len nuşrike : ve asla ortak koşmayız
-
72-Cin 2
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 3
ve enne-hu : ve onun ..... olduğu
-
72-Cin 3
teâlâ : çok yüce
-
72-Cin 3
ceddu : şanı, azameti
-
72-Cin 3
mâ ittehaze : edinmedi
-
72-Cin 3
sâhibeten : bir sahibe, eş
-
72-Cin 3
ve lâ : ve değil, olmaz, olmadı
-
72-Cin 3
veleden : veled, oğul
-
72-Cin 4
ve enne-hu : ve onun ..... olduğu
-
72-Cin 4
kâne : oldu
-
72-Cin 4
yekûlu : söylüyor
-
72-Cin 4
sefîhu-nâ : bizim sefih, ahmak olanımız
-
72-Cin 4
şetatan : asılsız, saçmasapan şeyler
-
72-Cin 5
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 5
zanennâ : zannettik
-
72-Cin 5
en len : asla olmaz
-
72-Cin 5
tekûle : söyler
-
72-Cin 5
el insu : insanlar
-
72-Cin 5
ve el cinnu : ve cinler
-
72-Cin 5
keziben : yalan
-
72-Cin 6
ve enne-hu kâne : ve onun ..... olduğu oluyordu, oluyordu
-
72-Cin 6
min el insi : insanlardan
-
72-Cin 6
yeûzûne : sığınıyorlar
-
72-Cin 6
min el cinni : cinlerden
-
72-Cin 6
fe : böylece
-
72-Cin 6
rehekan : azgınlık
-
72-Cin 7
ve enne-hum : ve onlar ..... olduğunu
-
72-Cin 7
kemâ : gibi
-
72-Cin 7
zanentum : siz zannettiniz
-
72-Cin 7
en len yeb'ase : asla, kesinlikle beas etmez, yeniden diriltmez
-
72-Cin 7
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 8
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 8
le : elbette
-
72-Cin 8
mesnâ : dokunduk (kulak hırsızlığı yapmak için) temasa geçtik yokladık, yükseldik
-
72-Cin 8
es semâe : sema, gökyüzü
-
72-Cin 8
fe : o zaman
-
72-Cin 8
vecednâ-hâ : onu bulduk
-
72-Cin 8
muliet : doldurulmuş
-
72-Cin 8
haresen : koruyucular, bekçiler
-
72-Cin 8
şedîden : şiddetli, kuvvetli, çok güçlü
-
72-Cin 8
ve şuhuben : ve şihaplar, yakıcı ışınlar, kayan yıldızlar, ateş şuleleri
-
72-Cin 9
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 9
mekâıde : oturma yerleri
-
72-Cin 9
es sem'i : dinlemek
-
72-Cin 9
fe men : fakat kim
-
72-Cin 9
yestemiı : dinlemek ister
-
72-Cin 9
elâne : şimdi
-
72-Cin 9
yecid : bulur
-
72-Cin 9
lehu : onu
-
72-Cin 9
şihâben : bir şihap, ateş şulesi
-
72-Cin 9
rasaden : gözleyen, izleyen
-
72-Cin 10
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 10
lâ nedrî : bilmiyoruz
-
72-Cin 10
e şerrun : bir şerr mi
-
72-Cin 10
urîde : murad edildi, istendi
-
72-Cin 10
bi men : kimselere
-
72-Cin 10
fî el ardı : yeryüzünde
-
72-Cin 10
em : yoksa mı
-
72-Cin 10
erâde : diledi
-
72-Cin 10
raşeden : irşad olma
-
72-Cin 11
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 11
es sâlihûne : salihlerden
-
72-Cin 11
ve min-nâ : ve bizden (bir kısmımız)
-
72-Cin 11
dûne zâlike : bunun dışında
-
72-Cin 11
kıdeden : çeşitli
-
72-Cin 12
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 12
zanennâ : anladık
-
72-Cin 12
en len nu'cize : asla aciz bırakamayacağımızı
-
72-Cin 12
allâhe : Allah
-
72-Cin 12
fî el ardi : yeryüzünde
-
72-Cin 12
ve len nu'cize-hu : ve asla onu aciz bırakamayız
-
72-Cin 12
heraben : kaçarak
-
72-Cin 13
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 13
lemmâ : olduğu zaman
-
72-Cin 13
semi'nâ : işittik
-
72-Cin 13
el hudâ : hidayet
-
72-Cin 13
âmennâ : biz îmân ettik
-
72-Cin 13
fe men : artık kim
-
72-Cin 13
fe lâ yehâfu : bundan sonra korkmaz
-
72-Cin 13
bahsen : hakkının verilmemesi, eksiltilmesi
-
72-Cin 13
ve lâ : ve yoktur, olmaz
-
72-Cin 13
rehekan : zilletin sarması, zulme uğraması
-
72-Cin 14
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 14
el muslimûne : Allah'a teslim olanlar
-
72-Cin 14
ve min-nâ : ve bizden (bir kısmımız)
-
72-Cin 14
el kâsitûne : kasitun olanlar, kalpleri kasiyet bağlamış olanlar
-
72-Cin 14
fe : artık, bundan sonra
-
72-Cin 14
men : kim
-
72-Cin 14
esleme : teslim oldu
-
72-Cin 14
fe : artık, bundan sonra
-
72-Cin 14
ulâike : işte onlar
-
72-Cin 14
teharrev : ararlar
-
72-Cin 14
raşeden : irşad olma
-
72-Cin 15
ve emmâ : ve lâkin
-
72-Cin 15
el kâsitûne : kasitun olanlar, kalpleri zikirsizlikten kasiyet bağlayanlar
-
72-Cin 15
fe : böylece, artık, işte
-
72-Cin 15
li cehenneme : cehenneme
-
72-Cin 15
hataben : odun
-
72-Cin 16
ve en lev : ve eğer olsalardı
-
72-Cin 16
istekâmû : istikamet üzere oldular, belli bir yöneldiler
-
72-Cin 16
alâ et tarîkati : tarikata (Allah'a götüren) yola
-
72-Cin 16
le : elbette, mutlaka
-
72-Cin 16
eskaynâ-hum : onları suladık
-
72-Cin 16
mâen : mai, su, rahmet
-
72-Cin 16
gadekan : bol bol
-
72-Cin 17
neftine-hum : onları deneriz, imtihan ederiz
-
72-Cin 17
ve men : ve kim
-
72-Cin 17
yesluk-hu : onu sevkeder, uğratır
-
72-Cin 17
azâben : azap
-
72-Cin 17
saaden : çok şiddetli, meşakkatli
-
72-Cin 18
ve enne : ve muhakkak ki
-
72-Cin 18
el mesâcide : mescidler
-
72-Cin 18
fe : öyleyse, artık
-
72-Cin 18
lâ ted'û : dua etmeyin
-
72-Cin 18
mea : beraber
-
72-Cin 18
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 19
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
72-Cin 19
lemmâ : olduğu zaman
-
72-Cin 19
kâme : kalktı
-
72-Cin 19
yed'û-hu : ona, dua eder
-
72-Cin 19
yekûnûne : olurlar, oluyorlar
-
72-Cin 19
aleyhi : onun çevresinde
-
72-Cin 19
libeden : aşırı kalabalık, yoğun bir şekilde, üstüste birikip toplanma
-
72-Cin 20
innemâ : yalnızca, sadece
-
72-Cin 20
ed'û : dua ederim
-
72-Cin 20
ve lâ uşriku : ve ortak etmem
-
72-Cin 20
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 21
lâ emliku : ben malik (sahip) değilim
-
72-Cin 21
lekum : size
-
72-Cin 21
darren : zarar verme
-
72-Cin 21
ve lâ : ve değil
-
72-Cin 21
raşeden : irşad olma, irşad etme
-
72-Cin 22
len yucîre-nî : beni asla korumaz
-
72-Cin 22
ehadun : birisi, bir kimse
-
72-Cin 22
ve len ecide : ve ben asla bulamam
-
72-Cin 22
multehaden : sığınacak yer
-
72-Cin 23
belâgan : tebliğ
-
72-Cin 23
ve risâlâti-hî : ve onun risaleti
-
72-Cin 23
ve men : ve kim
-
72-Cin 23
allâhe : Allah
-
72-Cin 23
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
72-Cin 23
fe : artık, bundan sonra
-
72-Cin 23
inne : muhakkak ki
-
72-Cin 23
lehu : onun için vardır
-
72-Cin 23
nâre : ateş
-
72-Cin 23
cehenneme : cehennem
-
72-Cin 23
hâlidîne : kalacak olanlar
-
72-Cin 23
ebeden : ebediyyen
-
72-Cin 24
izâ raev : gördükleri zaman
-
72-Cin 24
yûadûne : vaadolundukları
-
72-Cin 24
fe : artık
-
72-Cin 24
se-ya'lemûne : yakında bilecekler
-
72-Cin 24
men : kim, kimin
-
72-Cin 24
ve ekallu : ve daha az
-
72-Cin 24
adeden : adet olarak, sayı bakımından
-
72-Cin 25
edrî : bana bildirildi, ben biliyorum
-
72-Cin 25
e karîbun : yakın mı
-
72-Cin 25
tûadûne : vaadolunduğunuz
-
72-Cin 25
em : yoksa mı
-
72-Cin 25
yec'alu : kılar, yapar
-
72-Cin 25
lehu : ona
-
72-Cin 25
emedan : uzatılmış bir süre, uzun bir müddet
-
72-Cin 26
el gaybi : gayb, gizli olan, görünmeyen
-
72-Cin 26
fe : artık, bu sebeple
-
72-Cin 26
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 27
men irtedâ : rızaya ulaşan kimse
-
72-Cin 27
min resûlin : resûllerden
-
72-Cin 27
fe : o taktirde
-
72-Cin 27
inne-hu : muhakkak ki o
-
72-Cin 27
yesluku : sevkeder
-
72-Cin 27
min beyni yedey-hi : onların elleri arasında, önünden
-
72-Cin 27
ve min halfi-hî : ve onun arkasından
-
72-Cin 28
li ya'leme : bilsin
-
72-Cin 28
en kad eblegû : tebliğ edilmiş oldu
-
72-Cin 28
ve ahâta : ve ihata etti, kuşattı
-
72-Cin 28
ledey-him : onların nezdinde, yanında
-
72-Cin 28
ve ahsâ : ve saydı, sayıp tespit etti
-
72-Cin 28
kulle : her
-
72-Cin 28
şey'in : şey
-
72-Cin 28
adeden : adet, sayı olarak
-
73-Müzzemmil 1
yâ eyyuhâ : ey
-
73-Müzzemmil 1
el muzzemmilu \n(zemmele) : örtünen, örtünüp gizlenen \n: (gizlendi)
-
73-Müzzemmil 2
el leyle : gece
-
73-Müzzemmil 2
kâlilen : az
-
73-Müzzemmil 3
nisfe-hû : onun yarısı kadar
-
73-Müzzemmil 3
ev : veya
-
73-Müzzemmil 3
kâlilen : az, biraz
-
73-Müzzemmil 4
ev : veya
-
73-Müzzemmil 4
aleyhi : onu
-
73-Müzzemmil 4
ve rettili : ve güzel oku
-
73-Müzzemmil 4
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
73-Müzzemmil 4
tertilen : tane tane, yavaş yavaş, güzel bir şekilde
-
73-Müzzemmil 5
se-nulkî : yakında ilka edeceğiz, ulaştıracağız
-
73-Müzzemmil 5
aleyke : sana
-
73-Müzzemmil 5
kavlen : söz
-
73-Müzzemmil 5
sekîlen : ağır
-
73-Müzzemmil 6
inne : muhakkak
-
73-Müzzemmil 6
nâşiete : kalkan kimse, kalkış
-
73-Müzzemmil 6
el leyli : gece
-
73-Müzzemmil 6
hiye : o
-
73-Müzzemmil 6
eşeddu : daha şiddetli, daha kuvvetli
-
73-Müzzemmil 6
vat'en : çok meşakkatli, çok zor, (tesir bakımından) çok dinç,
-
73-Müzzemmil 6
ve akvemu : ve daha kavî, daha kuvvetli, daha sağlam
-
73-Müzzemmil 6
kîlen : söyleyiş, okuyuş bakımından
-
73-Müzzemmil 7
inne : muhakkak
-
73-Müzzemmil 7
leke : senin için
-
73-Müzzemmil 7
fî en nehâri : gündüzün içinde, gündüzleyin ..... vardır
-
73-Müzzemmil 7
sebhan : (geçim) meşguliyeti, önemli işler
-
73-Müzzemmil 7
tavîlen : uzun
-
73-Müzzemmil 8
ve uzkur : ve zikret
-
73-Müzzemmil 8
isme : isim
-
73-Müzzemmil 8
rabbi-ke : Rabbinin
-
73-Müzzemmil 8
ve tebettel : ve gönülden bağlan, ona yönel, ona ulaş
-
73-Müzzemmil 8
ileyhi : ona
-
73-Müzzemmil 8
tebtîlen : tam bir yönelişle, herşeyden kesilerek
-
73-Müzzemmil 9
el meşrıkı : doğu
-
73-Müzzemmil 9
ve el magribi : ve batı
-
73-Müzzemmil 9
ilâhe : ilâh
-
73-Müzzemmil 9
huve : o
-
73-Müzzemmil 9
fe ittehiz-hu : artık, öyleyse onu ..... edin
-
73-Müzzemmil 9
vekîlen : vekil
-
73-Müzzemmil 10
ve isbir : ve sabret
-
73-Müzzemmil 10
yekûlûne : diyorlar, söylüyorlar
-
73-Müzzemmil 10
ve uhcur-hum : ve onlardan hicret et, ayrıl
-
73-Müzzemmil 10
hecran : bir ayrılış ile
-
73-Müzzemmil 10
cemîlen : güzel
-
73-Müzzemmil 11
ve zer-nî : ve bana bırak
-
73-Müzzemmil 11
ve el mukezzibîne : ve yalanlayanlar
-
73-Müzzemmil 11
en na'meti : ni'met
-
73-Müzzemmil 11
ve mehil-hum : ve onlara mehil ver, mühlet ver, süre tanı
-
73-Müzzemmil 11
kalîlen : az, biraz
-
73-Müzzemmil 12
inne : muhakkak
-
73-Müzzemmil 12
ledeynâ : bizim yanımızda ..... vardır
-
73-Müzzemmil 12
enkâlen : ağır kelepçeler, ağır zincirler
-
73-Müzzemmil 12
ve cahîmen : ve alevli ateş
-
73-Müzzemmil 13
ve taâmen : ve yemek
-
73-Müzzemmil 13
ve azâben : ve azap
-
73-Müzzemmil 13
elîmen : elîm, acı
-
73-Müzzemmil 14
yevme : o gün
-
73-Müzzemmil 14
tercufu : şiddetle sallanır
-
73-Müzzemmil 14
el ardu : arz, yeryüzü
-
73-Müzzemmil 14
ve el cibâlu : ve dağlar
-
73-Müzzemmil 14
ve kâneti : ve oldu, olmuştur
-
73-Müzzemmil 14
el cibâlu : dağlar
-
73-Müzzemmil 14
kesîben : kum yığını
-
73-Müzzemmil 14
mehîlen : dağılmış
-
73-Müzzemmil 15
erselnâ : gönderdik
-
73-Müzzemmil 15
ileykum : size
-
73-Müzzemmil 15
resûlen : bir resûl
-
73-Müzzemmil 15
şâhiden : şahit olarak
-
73-Müzzemmil 15
aleykum : sizin üzerinize
-
73-Müzzemmil 15
kemâ : gibi
-
73-Müzzemmil 15
erselnâ : gönderdik
-
73-Müzzemmil 15
ilâ fir'avne : firavuna
-
73-Müzzemmil 15
resûlen : resûl
-
73-Müzzemmil 16
fe : o zaman, bunun üzerine, fakat
-
73-Müzzemmil 16
er resûle : resûl
-
73-Müzzemmil 16
fe : o zaman, bunun üzerine, fakat
-
73-Müzzemmil 16
ehaznâ-hu : onu ahzettik, tutup aldık (helâk ettik)
-
73-Müzzemmil 16
ahzen : yakalayışla
-
73-Müzzemmil 16
vebîlen : çok ağır
-
73-Müzzemmil 17
fe : o zaman, o taktirde
-
73-Müzzemmil 17
keyfe : nasıl
-
73-Müzzemmil 17
tettekûne : koruyacaksınız
-
73-Müzzemmil 17
kefertum : inkâr ederseniz
-
73-Müzzemmil 17
yevmen : o gün
-
73-Müzzemmil 17
yec'alu : kılar, yapar
-
73-Müzzemmil 17
el vildâne : çocuklar
-
73-Müzzemmil 17
şîben : ak saçlı, ihtiyar, saçları ağarmış
-
73-Müzzemmil 18
es semâu : gök
-
73-Müzzemmil 18
kâne : olmuştur
-
73-Müzzemmil 18
mef'ûlen : tahakkuk etmiştir, yerine gelmiştir, yapılmıştır
-
73-Müzzemmil 19
inne : muhakkak
-
73-Müzzemmil 19
tezkiretun : bir hatırlatma, öğüt
-
73-Müzzemmil 19
fe : o zaman, artık
-
73-Müzzemmil 19
men : kim, kimse
-
73-Müzzemmil 19
sâe : diledi
-
73-Müzzemmil 19
ittehaze : ittihaz eder, edinir
-
73-Müzzemmil 19
sebîlen : bir yol
-
73-Müzzemmil 20
inne : muhakkak
-
73-Müzzemmil 20
rabbe-ke : senin Rabbin
-
73-Müzzemmil 20
ya'lemu : bilir
-
73-Müzzemmil 20
enne-ke : senin olduğunu
-
73-Müzzemmil 20
tekûmu : kalkıyorsun, ayakta duruyorsun
-
73-Müzzemmil 20
ednâ : daha az
-
73-Müzzemmil 20
min suluseyi : üçte ikisinden
-
73-Müzzemmil 20
el leyli : gece
-
73-Müzzemmil 20
ve nısfe-hu : ve onun yarısı
-
73-Müzzemmil 20
ve suluse-hu : ve onun üçte biri
-
73-Müzzemmil 20
ve tâifetun : ve bir topluluk
-
73-Müzzemmil 20
min ellezîne : onlardan, olanlardan
-
73-Müzzemmil 20
mea-ke : seninle beraber
-
73-Müzzemmil 20
ve allâhu : ve Allah
-
73-Müzzemmil 20
el leyle : gece
-
73-Müzzemmil 20
ve en nehâre : ve gündüz
-
73-Müzzemmil 20
alime : bildi
-
73-Müzzemmil 20
en len tuhsû-hu : onu asla hesaplayamayacağınızı
-
73-Müzzemmil 20
fe : böylece, bunun için, bu sebeple
-
73-Müzzemmil 20
tâbe aleykum : sizin tövbenizi kabul etti
-
73-Müzzemmil 20
fe ikraû : artık, o halde okuyun
-
73-Müzzemmil 20
teyessere : kolay gelmek
-
73-Müzzemmil 20
min el kur'ânî : Kur'ân'dan
-
73-Müzzemmil 20
alime : bildi
-
73-Müzzemmil 20
en se-yekûnu : yakında olacak
-
73-Müzzemmil 20
ve âharûne : ve diğerleri
-
73-Müzzemmil 20
yadribûne : dolaşırlar
-
73-Müzzemmil 20
fî el ardı : yeryüzünde
-
73-Müzzemmil 20
yebtegûne : isterler, ararlar
-
73-Müzzemmil 20
ve âharûne : ve diğerleri, diğer bir kısmı
-
73-Müzzemmil 20
yukâtilûne : savaşırlar, savaşacaklar
-
73-Müzzemmil 20
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
73-Müzzemmil 20
fe ikraû : artık, o halde okuyun
-
73-Müzzemmil 20
teyessere : kolay gelmek
-
73-Müzzemmil 20
ve ekîmû es salâte : ve namazı ikame edin, devamlı kılın
-
73-Müzzemmil 20
ve âtû ez zekâte : ve zekâtı verin
-
73-Müzzemmil 20
ve akridu : ve borç verin
-
73-Müzzemmil 20
allâhe : Allah
-
73-Müzzemmil 20
hasenen : güzel
-
73-Müzzemmil 20
ve mâ : ve şey
-
73-Müzzemmil 20
li enfusi-kum : nefsleriniz için, kendiniz için
-
73-Müzzemmil 20
tecidû-hu : onu bulursunuz
-
73-Müzzemmil 20
inde allâhi : Allah'ın indinde, katında, yanında
-
73-Müzzemmil 20
huve : o
-
73-Müzzemmil 20
hayren : daha hayırlı
-
73-Müzzemmil 20
ve a'zame : ve daha büyük, en büyük
-
73-Müzzemmil 20
ecren : ecir, ücret, mükâfat
-
73-Müzzemmil 20
ve istagfirû allâhe : ve Allah'a istiğfar edin, tövbe edip Allah'tan mağfiret dileyin
-
73-Müzzemmil 20
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
74-Müddessir 1
yâ eyyuhâ : ey
-
74-Müddessir 1
el muddessiru : disarını giymiş olan, esvabını giymiş olan, esvabına bürünmüş olan
-
74-Müddessir 2
fe : bundan sonra, artık
-
74-Müddessir 2
enzir : uyar
-
74-Müddessir 3
ve rabbe-ke : ve senin Rabbin
-
74-Müddessir 3
fe : artık, öyleyse
-
74-Müddessir 3
kebbir : tekbir et, yücelt
-
74-Müddessir 4
ve siyâbe-ke : ve elbisen
-
74-Müddessir 4
fe : artık
-
74-Müddessir 5
ve er rucze : ve azap
-
74-Müddessir 5
fe uhcur : artık uzaklaş, uzak dur
-
74-Müddessir 6
ve lâ temnun : ve iyilik yapma, lütufta bulunma
-
74-Müddessir 6
testeksiru : daha çoğunu istersin
-
74-Müddessir 7
ve li : ve için
-
74-Müddessir 7
rabbi-ke : senin Rabbin
-
74-Müddessir 7
fe asbir : artık sabret
-
74-Müddessir 8
fe : artık
-
74-Müddessir 8
izâ nukıre : üflendiği zaman
-
74-Müddessir 8
en nâkûri : Nâkûr, Sur Borusu
-
74-Müddessir 9
fe : artık, işte
-
74-Müddessir 9
zâlike : işte bu, işte o
-
74-Müddessir 9
yevme izin : izin günü
-
74-Müddessir 9
yevmun asîrun : zor gün
-
74-Müddessir 10
alâ el kâfirîne : kâfirlere
-
74-Müddessir 10
yesîrin : kolay
-
74-Müddessir 11
zer-nî : bana bırak
-
74-Müddessir 11
ve men : ve kimse, kişi
-
74-Müddessir 11
vahîden : tek olarak
-
74-Müddessir 12
ve ce'altu : ve kıldım, yaptım
-
74-Müddessir 12
lehu : ona, onun için
-
74-Müddessir 12
mâlen : mal, servet
-
74-Müddessir 12
memdûden : uzatılmış, çoğaltılmış
-
74-Müddessir 13
ve benîne : ve oğullar, erkek çocuklar
-
74-Müddessir 13
şuhûden : göz önünde, her zaman yanında
-
74-Müddessir 14
ve mehhedtu : ve bolluk, genişlik verdim, geniş imkânlar sağladım
-
74-Müddessir 14
lehu : ona
-
74-Müddessir 14
temhîden : bol bol vererek
-
74-Müddessir 15
summe : sonra
-
74-Müddessir 15
en ezîde : artırmamı
-
74-Müddessir 16
kellâ : hayır asla
-
74-Müddessir 16
inne-hu : muhakkak ki o
-
74-Müddessir 16
kâne : oldu
-
74-Müddessir 16
anîden : inatçı
-
74-Müddessir 17
se-urhiku-hu : yakında onu süreceğim
-
74-Müddessir 17
saûden : ateşten dağ, sarp yokuş
-
74-Müddessir 18
Inne-hu : muhakkak ki o
-
74-Müddessir 18
fekkere : tefekkür etti, düşündü
-
74-Müddessir 18
ve kaddere : ve takdir etti, ölçtü, tespit etti, karar verdi
-
74-Müddessir 19
fe : o zaman, artık
-
74-Müddessir 19
kutile : katledildi, öldürüldü, kahroldu, mahvoldu (kendisini mahvetti)
-
74-Müddessir 19
keyfe : nasıl
-
74-Müddessir 19
kaddere : takdir etti, ölçtü, tespit etti, karar verdi
-
74-Müddessir 20
summe : sonra
-
74-Müddessir 20
kutile : katledildi, öldürüldü, kahroldu, mahvoldu (kendisini mahvetti)
-
74-Müddessir 20
keyfe : nasıl
-
74-Müddessir 20
kaddere : takdir etti, ölçtü, tespit etti, karar verdi
-
74-Müddessir 21
summe : sonra
-
74-Müddessir 22
summe : sonra
-
74-Müddessir 22
abese : kaşlarını çattı
-
74-Müddessir 22
ve besere : ve yüzünü ekşitti
-
74-Müddessir 23
summe : sonra
-
74-Müddessir 23
edbera : arkasını döndü
-
74-Müddessir 23
ve istekbera : ve büyüklük tasladı, kibirlendi.
-
74-Müddessir 24
fe : o zaman, sonunda
-
74-Müddessir 24
kâle : dedi
-
74-Müddessir 24
yu'seru : aktarılan, nakledilen
-
74-Müddessir 25
el beşeri : insan
-
74-Müddessir 26
se- uslî-hi : yakında onu sürükleyip yaslayacağım, atacağım
-
74-Müddessir 26
sekara : sekar, alevli ateş (cehennem)
-
74-Müddessir 27
ve mâ edrâ-ke : ve ne olduğunu sana bildiren
-
74-Müddessir 27
sekaru : sekar, alevli ateş (cehennem)
-
74-Müddessir 28
ve lâ tezeru : ve terketmez, bırakmaz
-
74-Müddessir 29
levvâhatun : etrafını (derilerini) yakıp kavurucu
-
74-Müddessir 29
li el beşeri : insan için, insanın
-
74-Müddessir 30
aleyhâ : onun üzerinde vardır
-
74-Müddessir 30
tis'ate aşare : on dokuz (19)
-
74-Müddessir 31
ve mâ cealnâ : ve biz kılmadık
-
74-Müddessir 31
ashâben en nâri : ateş ehli
-
74-Müddessir 31
melâiketen : melekler
-
74-Müddessir 31
ve mâ cealnâ : ve biz kılmadık
-
74-Müddessir 31
ıddete-hum : onların sayısı
-
74-Müddessir 31
fitneten : fitne
-
74-Müddessir 31
li ellezîne : onlar için, olanlar için
-
74-Müddessir 31
keferû : kâfirler
-
74-Müddessir 31
yesteykıne : yakîn sahibi olsunlar
-
74-Müddessir 31
ellezîne : onlar için, olanlar için
-
74-Müddessir 31
el kitâbe : kitap
-
74-Müddessir 31
ve yezdâde : ve artırır
-
74-Müddessir 31
ellezîne : onlar için, olanlar için
-
74-Müddessir 31
âmenû : îmân eden, Allah'a ulaşmayı dileyen
-
74-Müddessir 31
îmânen : îmân
-
74-Müddessir 31
ve lâ yertâbe : ve şüphe etmesin
-
74-Müddessir 31
ellezîne : onlar için, olanlar için
-
74-Müddessir 31
el kitâbe : kitap
-
74-Müddessir 31
ve el mu'minûne : ve mü'minler
-
74-Müddessir 31
ve li : ve için
-
74-Müddessir 31
yekûle : der, söyler
-
74-Müddessir 31
ellezîne : onlar için, olanlar için
-
74-Müddessir 31
ve el kâfirûne : ve kâfirler
-
74-Müddessir 31
erâde : murad etti, diledi
-
74-Müddessir 31
meselen : mesele, konu
-
74-Müddessir 31
kezâlike : böylece, işte böyle
-
74-Müddessir 31
men : kimse, kişi
-
74-Müddessir 31
yeşâu : diler
-
74-Müddessir 31
ve yehdî : ve hidayete erdirir
-
74-Müddessir 31
men : kimse, kişi
-
74-Müddessir 31
yeşâu : diler
-
74-Müddessir 31
ve mâ ya'lemu : ve bilmez
-
74-Müddessir 31
cunûde : ordu
-
74-Müddessir 31
rabbi-ke : senin Rabbin
-
74-Müddessir 31
huve : o
-
74-Müddessir 31
ve mâ hiye : ve o değildir
-
74-Müddessir 31
li el beşeri : beşer için, insan için
-
74-Müddessir 32
kellâ : hayır asla (öyle değil)
-
74-Müddessir 32
ve : andolsun, yemin olsun
-
74-Müddessir 32
el kameri : kamere, ay'a
-
74-Müddessir 33
ve el leyli : ve geceye andolsun
-
74-Müddessir 33
iz edbera : arkasına döndüğü, dönüp gittiği an
-
74-Müddessir 34
ve es subhi : ve sabaha andolsun
-
74-Müddessir 34
izâ esfere : ağarmaya başladığı zaman
-
74-Müddessir 35
inne-hâ : muhakkak ki o
-
74-Müddessir 35
le : gerçekten, elbette
-
74-Müddessir 35
el kuberi : büyükler
-
74-Müddessir 36
nezîren : uyarı olarak
-
74-Müddessir 36
el beşeri : beşer, insanlar
-
74-Müddessir 37
men : kimse
-
74-Müddessir 37
şâe : diledi
-
74-Müddessir 37
en yetekaddeme : öne geçmek
-
74-Müddessir 37
ev : veya
-
74-Müddessir 37
yeteahhare : tehir eder, erteler, geride kalır
-
74-Müddessir 38
nefsin : nefs
-
74-Müddessir 38
kesebet : kesbettikleri, iktisap ettikleri, kazandıkları dereceler
-
74-Müddessir 38
rehînetun : rehine, bir şey karşılığı olarak bir yerde bağlı kalma
-
74-Müddessir 39
ashâbe : sahibi, halkı
-
74-Müddessir 39
el yemîni : yemin
-
74-Müddessir 40
cennâtin : cennetler
-
74-Müddessir 40
yetesâelûne : karşılıklı sorarlar, birbirlerine sorarlar
-
74-Müddessir 41
el mucrimîne : suçlular, cürüm (suç) işleyenler
-
74-Müddessir 42
seleke-kum : sizi sevkeden, sürükleyen
-
74-Müddessir 42
fî sekara : sekarın içine, alevli ateşe
-
74-Müddessir 43
lem neku : biz olmadık
-
74-Müddessir 43
min el musallîne : namaz kılanlardan
-
74-Müddessir 44
ve lem neku : ve biz olmadık
-
74-Müddessir 44
el miskîne : miskinler, yoksullar
-
74-Müddessir 45
ve kunnâ : ve biz olduk
-
74-Müddessir 45
mea : beraber
-
74-Müddessir 45
el hâidîne : bâtıla dalanlar
-
74-Müddessir 46
ve kunnâ : ve biz olduk
-
74-Müddessir 46
nukezzibu : tekzip ediyoruz
-
74-Müddessir 46
bi yevmi : gününü
-
74-Müddessir 46
ed dîni : dîn
-
74-Müddessir 47
etâ-nâ : bize geldi
-
74-Müddessir 47
el yakînu : yakîn hasıl olması, bizzat şahit olma
-
74-Müddessir 48
fe : o zaman, artık
-
74-Müddessir 48
mâ tenfeu-hum : onlara fayda sağlamaz
-
74-Müddessir 48
şefâatu : şefaat
-
74-Müddessir 48
eş şâfiîne : şefaat edenler
-
74-Müddessir 49
fe : böylece, buna rağmen
-
74-Müddessir 49
lehum : onlara
-
74-Müddessir 49
an(i) et tezkireti : zikirden, öğütten
-
74-Müddessir 49
mu'rıdîne : yüz çevirenler, yüz çeviren kimseler
-
74-Müddessir 50
keenne-hum : sanki onlar ..... gibi
-
74-Müddessir 50
mustenfiretun : ürkmüş olan
-
74-Müddessir 51
ferret : kaçtı
-
74-Müddessir 51
min kasveretin : arslandan
-
74-Müddessir 52
bel : hayır
-
74-Müddessir 52
en yu'tâ : gelmesi
-
74-Müddessir 52
suhufen : sahifeler
-
74-Müddessir 52
muneşşereten : neşredilmiş, yayınlanmış, yazılmış
-
74-Müddessir 53
kellâ : hayır
-
74-Müddessir 53
bel : bilâkis
-
74-Müddessir 53
lâ yuhâfûne : korkmuyorlar
-
74-Müddessir 53
el âhireten : ahiret
-
74-Müddessir 54
kellâ : hayır
-
74-Müddessir 54
inne-hu : gerçekten o
-
74-Müddessir 54
tezkiretun : bir zikir, öğüt
-
74-Müddessir 55
fe : artık
-
74-Müddessir 55
men : kim
-
74-Müddessir 55
şâe : diledi
-
74-Müddessir 55
zekere-hu : onu zikretti
-
74-Müddessir 56
ve mâ yezkurûne : ve zikredemez
-
74-Müddessir 56
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
74-Müddessir 56
huve : o
-
74-Müddessir 56
ehlu : ehil, sahip
-
74-Müddessir 56
et takvâ : takva
-
74-Müddessir 56
ve ehlu : ve ehil, sahip
-
74-Müddessir 56
el magfireti : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
75-Kıyamet 1
bi yevmi : güne
-
75-Kıyamet 1
el kıyâmeti : kıyâmet
-
75-Kıyamet 2
ve lâ : ve hayır
-
75-Kıyamet 2
en nefsi : nefs
-
75-Kıyamet 2
el levvâmeti : levmeden, kınayan
-
75-Kıyamet 3
e : mi
-
75-Kıyamet 3
yahsebu : zannediyor, sanıyor
-
75-Kıyamet 3
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 3
ellen : asla olmaz
-
75-Kıyamet 3
(en) necmea : bizim toplamamız, biraraya getirmemiz
-
75-Kıyamet 3
ızâme-hu : onun kemikleri
-
75-Kıyamet 4
belâ : hayır
-
75-Kıyamet 4
kâdirîne : kaadir olanlar
-
75-Kıyamet 4
en nusevviye : yeniden düzenlememiz
-
75-Kıyamet 4
benâne-hu : onun parmakları, parmak uçları
-
75-Kıyamet 5
bel : hayır
-
75-Kıyamet 5
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 5
yefcure : fıska düşer, fücur işler, günahlara dalar
-
75-Kıyamet 5
emâme-hu : onun önünde
-
75-Kıyamet 6
yes'elu : sorar, soruyor
-
75-Kıyamet 6
eyyâne : ne zaman
-
75-Kıyamet 6
yevmu : gün
-
75-Kıyamet 6
el kıyâmeti : kıyâmet
-
75-Kıyamet 7
fe : artık
-
75-Kıyamet 7
berika : (göz) kamaşması
-
75-Kıyamet 7
el basaru : bakış
-
75-Kıyamet 8
ve hasefe : ve karardı
-
75-Kıyamet 8
el kameru : ay
-
75-Kıyamet 9
ve cumia : ve birleştirildi
-
75-Kıyamet 9
eş şemsu : güneş
-
75-Kıyamet 9
ve el kameru : ve ay
-
75-Kıyamet 10
yekûlu : der, diyecek
-
75-Kıyamet 10
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 10
yevme izin : izin günü
-
75-Kıyamet 10
eyne : nerede
-
75-Kıyamet 10
el meferru : firar edilecek yer, kaçış yeri
-
75-Kıyamet 11
kellâ : hayır
-
75-Kıyamet 11
vezere : sığınacak bir yer, sığınak
-
75-Kıyamet 12
ilâ rabbi-ke : senin Rabbin'e (Rabbinin Huzuru)
-
75-Kıyamet 12
yevme izin : izin günü
-
75-Kıyamet 12
el mustekarru : karar kılınan yer, varılacak yer, makam
-
75-Kıyamet 13
yunebbeu : haber verilir
-
75-Kıyamet 13
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 13
yevme izin : izin günü
-
75-Kıyamet 13
kaddeme : takdim etti, yaptı
-
75-Kıyamet 13
ve ahhara : ve tehir etti, yapması gerekirken erteleyip yapmadı
-
75-Kıyamet 14
bel(i) : hayır
-
75-Kıyamet 14
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 14
nefsi-hî : onun nefsi, kendi nefsi
-
75-Kıyamet 15
ve lev : ve olsa bile
-
75-Kıyamet 15
elkâ : ilka etti, ortaya attı, belirtti, beyan etti
-
75-Kıyamet 15
meâzîre-hu : onun mazeretleri, özürleri, sebepleri
-
75-Kıyamet 16
lisâne-ke : dilini
-
75-Kıyamet 16
ta'cele : acele ediyorsun
-
75-Kıyamet 17
inne : muhakkak ki
-
75-Kıyamet 17
aleynâ : bize ait
-
75-Kıyamet 17
cem'a-hu : onun toplanması
-
75-Kıyamet 17
ve kur'âne-hu : ve onun okunması
-
75-Kıyamet 18
fe : artık, öyleyse
-
75-Kıyamet 18
kare'nâ-hu : onu okuduk
-
75-Kıyamet 18
fe : artık, öyleyse
-
75-Kıyamet 18
ittebi' : tâbî ol
-
75-Kıyamet 18
kur'âne-hu : onun okunuşu
-
75-Kıyamet 19
summe : sonra
-
75-Kıyamet 19
inne : muhakkak
-
75-Kıyamet 19
aleynâ : bizim üzerimize, bize ait
-
75-Kıyamet 19
beyâne-hu : onun beyanı, açıklanması
-
75-Kıyamet 20
kellâ : hayır
-
75-Kıyamet 20
bel : bilâkis, aksine
-
75-Kıyamet 20
tuhıbbûne : seviyorsunuz
-
75-Kıyamet 20
el âcilete : çabuk geçmekte olan
-
75-Kıyamet 21
ve tezerûne : ve terkediyorsunuz
-
75-Kıyamet 21
el âhirete : ahiret
-
75-Kıyamet 22
yevme izin : izin günü
-
75-Kıyamet 22
nâdıretun : ışıl ışıl, pırıl pırıl
-
75-Kıyamet 23
nâziretun : nazar eden, bakan
-
75-Kıyamet 24
ve vucûhun : ve yüzler vardır
-
75-Kıyamet 24
yevme izin : izin günü
-
75-Kıyamet 25
tezunnu : anlar
-
75-Kıyamet 25
en yuf'ale : yapılacak
-
75-Kıyamet 25
fâkıretun : felâket, büyük musîbet, çok kötü muamele
-
75-Kıyamet 26
kellâ : hayır
-
75-Kıyamet 26
belegat (i) : ulaştı, erişti, geldi
-
75-Kıyamet 26
et terâkiye : köprücük kemiği
-
75-Kıyamet 27
ve kîle : ve denir
-
75-Kıyamet 27
men : kim
-
75-Kıyamet 28
ve zanne : ve anladı
-
75-Kıyamet 28
enne-hu : onun (kendisinin) ..... olacağını
-
75-Kıyamet 28
el firâku : ayrılık
-
75-Kıyamet 29
ve ilteffeti : ve birbirine dolaştı
-
75-Kıyamet 29
es sâku : ayak
-
75-Kıyamet 29
bi es sâkı : ayağa
-
75-Kıyamet 30
ilâ rabbi-ke : senin Rabbine
-
75-Kıyamet 30
yevme izin : izin günü
-
75-Kıyamet 30
el mesâku : sevk
-
75-Kıyamet 31
fe : o zaman, fakat
-
75-Kıyamet 31
ve lâ sallâ : ve namaz kılmadı
-
75-Kıyamet 32
ve lâkin : ve lâkin
-
75-Kıyamet 32
kezzebe : yalanladı
-
75-Kıyamet 32
ve tevellâ : ve yüz çevirdi
-
75-Kıyamet 33
summe : sonra
-
75-Kıyamet 33
zehebe : gitti
-
75-Kıyamet 33
ilâ ehli-hî : kendi ehline, ailesinin yanına
-
75-Kıyamet 33
yetemettâ : gururlanarak, böbürlenerek
-
75-Kıyamet 34
evlâ : daha uygun, müstahak olma, haketme
-
75-Kıyamet 34
leke : sana
-
75-Kıyamet 34
fe : artık, bundan sonra
-
75-Kıyamet 34
evlâ : daha uygun, müstahak olma, haketme
-
75-Kıyamet 35
summe : sonra
-
75-Kıyamet 35
evlâ : daha uygun, münasip, müstahak, haketme
-
75-Kıyamet 35
leke : sana
-
75-Kıyamet 35
fe : artık, bundan sonra
-
75-Kıyamet 35
evlâ : uygun, münasip, müstahak, haketme
-
75-Kıyamet 36
e : mi
-
75-Kıyamet 36
yahsebu : zannediyor
-
75-Kıyamet 36
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 36
en yutreke : terkedileceğini, bırakılacağını
-
75-Kıyamet 36
suden : başıboş, sorumsuz
-
75-Kıyamet 37
e lem yeku : olmadı mı, değil mi
-
75-Kıyamet 37
nutfeten : nutfe, bir damla
-
75-Kıyamet 37
min meniyyin : meniden
-
75-Kıyamet 38
summe : sonra
-
75-Kıyamet 38
kâne : oldu
-
75-Kıyamet 38
alakaten : bir alak, rahim duvarına bir noktadan asılı olan embriyo, cenin
-
75-Kıyamet 38
fe : bundan sonra, daha sonra
-
75-Kıyamet 38
fe : bundan sonra, daha sonra
-
75-Kıyamet 38
sevvâ : sevva etti, dizayn etti, programladı, düzenledi, biçim verdi
-
75-Kıyamet 39
fe : sonra
-
75-Kıyamet 39
ceale : kıldı, yaptı
-
75-Kıyamet 39
ez zevceyni : iki eş, çift
-
75-Kıyamet 39
ez zekere : erkek
-
75-Kıyamet 39
ve el unsâ : ve dişi
-
75-Kıyamet 40
e leyse : değil mi
-
75-Kıyamet 40
zâlike : bunlar
-
75-Kıyamet 40
en yuhyiye : diriltmek, hayat vermek
-
75-Kıyamet 40
el mevtâ : ölüler
-
76-İnsan 1
hel : mi
-
76-İnsan 1
etâ : geldi, geçti
-
76-İnsan 1
el insâni : insan
-
76-İnsan 1
ed dehri : uzun bir süre, uzun bir zaman
-
76-İnsan 1
lem yekun : henüz olmadı, değil
-
76-İnsan 1
şey'en : bir şey
-
76-İnsan 1
mezkûren : zikredilen, anılan
-
76-İnsan 2
el insâne : insanı
-
76-İnsan 2
min nutfetin : nutfe, bir damla
-
76-İnsan 2
emşâcin : karışık, (iki hücrenin) karışımı, birleşimi
-
76-İnsan 2
nebtelî-hi : onu imtihan edeceğiz
-
76-İnsan 2
fe cealnâ-hu : bu sebeple onu kıldık
-
76-İnsan 2
semîan : işiten
-
76-İnsan 3
hedeynâ-hu : onu hidayet ettik, ulaştırdık
-
76-İnsan 3
es sebîle : sebîl, yol
-
76-İnsan 3
şâkiren : şükreden
-
76-İnsan 3
ve immâ : ve ama, fakat, ya - ya da, veya
-
76-İnsan 3
kefûren : küfreden, inkâr eden
-
76-İnsan 4
a'tednâ : hazırladık
-
76-İnsan 4
li el kâfirîne : kâfirler için
-
76-İnsan 4
selâsile : zincirler
-
76-İnsan 4
ve aglâlen : ve demir halkalar
-
76-İnsan 4
ve saîran : ve çılgınca yanan ateş, alevli ateş
-
76-İnsan 5
inne : muhakkak ki
-
76-İnsan 5
el ebrâra : ebrar olanlar
-
76-İnsan 5
yeşrebûne : içecekler
-
76-İnsan 5
min ke'sin : kadehten
-
76-İnsan 5
kâne : oldu
-
76-İnsan 6
aynen : pınar
-
76-İnsan 6
yeşrebu : içer
-
76-İnsan 6
yufeccirûne-hâ : onu akıtırlar
-
76-İnsan 6
tefcîren : fışkırarak, fışkıra fışkıra, gürül gürül
-
76-İnsan 7
yûfûne bi : ifa ederler, yerine getirirler
-
76-İnsan 7
en nezri : nezir, adak
-
76-İnsan 7
ve yehâfûne : ve korkarlar
-
76-İnsan 7
yevmen : gün
-
76-İnsan 7
kâne : oldu
-
76-İnsan 7
şerru-hu : onun şerri
-
76-İnsan 7
mustetîran : yayılan
-
76-İnsan 8
ve yut'ımûne : ve yedirirler
-
76-İnsan 8
et taâme : taam, yemek
-
76-İnsan 8
miskînen : fakir ve yoksullar
-
76-İnsan 8
ve yetîmen : ve yetimler
-
76-İnsan 8
ve esîran : ve esir olanlar
-
76-İnsan 9
innemâ : ancak, sadece
-
76-İnsan 9
vechi allâhi : Allah'ın Yüzü, Allah'ın Rızası
-
76-İnsan 9
cezâen : bir karşılık
-
76-İnsan 9
ve : ve
-
76-İnsan 9
lâ şukûren : bir teşekkür değil
-
76-İnsan 10
yevmen : gün
-
76-İnsan 10
abûsen : asık yüz
-
76-İnsan 11
fe : artık, oysa
-
76-İnsan 11
şerra : şerr, kötülük
-
76-İnsan 11
zâlike : işte böyle
-
76-İnsan 11
el yevmi : gün
-
76-İnsan 11
ve lakkâ-hum : ve onları kavuşturdu
-
76-İnsan 11
nadreten : pırıl pırıl
-
76-İnsan 11
ve surûran : ve sürur, sevinç
-
76-İnsan 12
ve cezâ-hum : ve onlara karşılığını verdi, onları mükâfatlandırdı
-
76-İnsan 12
saberû : sabrettiler
-
76-İnsan 12
cenneten : cennet
-
76-İnsan 12
ve harîran : ve ipek (elbise)
-
76-İnsan 13
muttekiîne : yaslanmış olanlar
-
76-İnsan 13
el erâiki : tahtlar
-
76-İnsan 13
lâ yeravne : görmezler
-
76-İnsan 13
şemsen : güneş
-
76-İnsan 13
ve lâ : ve değil, yoktur, olmaz
-
76-İnsan 13
zemherîren : şiddetli dondurucu soğuk
-
76-İnsan 14
ve dâniyeten : ve yakın
-
76-İnsan 14
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
76-İnsan 14
ve zullilet : ve zelil yapıldı, (kolay koparılması için) yaklaştırıldı
-
76-İnsan 14
tezlîlen : zelil olarak, emre hazır olarak
-
76-İnsan 15
ve yutâfu : ve tavaf edilir, etrafında dolaşılır
-
76-İnsan 15
aleyhim : onların
-
76-İnsan 15
âniyetin : kap, kâse
-
76-İnsan 15
ve ekvâbin : ve kadehler
-
76-İnsan 15
kânet : oldu
-
76-İnsan 16
kadderû-hâ : onu takdir ettiler, belirlediler
-
76-İnsan 16
takdîren : miktarını takdir ederek, belirleyerek
-
76-İnsan 17
ve yuskavne : ve içirilir, sulanır, içecek sunulur
-
76-İnsan 17
ke'sen : kadeh
-
76-İnsan 17
kâne : oldu
-
76-İnsan 17
zencebîlen : zencefil
-
76-İnsan 18
aynen : pınar
-
76-İnsan 18
tusemmâ : isimlendirilen
-
76-İnsan 18
selsebîlen : selsebîl, cennette bir pınarın adı
-
76-İnsan 19
ve yetûfu : ve tavaf eder, etrafında dolaşır
-
76-İnsan 19
aleyhim : onların
-
76-İnsan 19
muhalledûne : halidin kılınmış olanlar, ölümsüz olanlar
-
76-İnsan 19
izâ raeyte-hum : onları gördüğün zaman
-
76-İnsan 19
hasibte-hum : onları sanırsın
-
76-İnsan 19
lu'luen : inci
-
76-İnsan 19
mensûren : saçılmış
-
76-İnsan 20
ve izâ raeyte : ve gördüğün zaman, baktığın zaman
-
76-İnsan 20
semme : orada
-
76-İnsan 20
raeyte : sen gördün
-
76-İnsan 20
naîmen : ni'metler
-
76-İnsan 20
ve mulken : mülk ve saltanat
-
76-İnsan 20
kebîren : büyük
-
76-İnsan 21
âliye-hum : onların üstleri
-
76-İnsan 21
ve istebrakun : ve kalın ipek, atlas
-
76-İnsan 21
ve hullû : ve bezendiler, süslendiler
-
76-İnsan 21
esâvira : bilezikler
-
76-İnsan 21
ve sekâ-hum : ve onlara içecek sundu
-
76-İnsan 21
şarâben : içecekler, şaraplar
-
76-İnsan 22
inne : muhakkak ki
-
76-İnsan 22
kâne : oldu
-
76-İnsan 22
lekum : sizin için, sizin
-
76-İnsan 22
cezâen : karşılık, mükâfat
-
76-İnsan 22
ve kâne : ve oldu
-
76-İnsan 22
meşkûran : şükre değer, teşekküre lâyık
-
76-İnsan 23
nezzelnâ : indirdik
-
76-İnsan 23
aleyke : sana
-
76-İnsan 23
el kur'âne : Kur'ân
-
76-İnsan 23
tenzîlen : bölüm bölüm (âyet âyet) indirerek
-
76-İnsan 24
fe ısbir : artık sabret
-
76-İnsan 24
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbinin
-
76-İnsan 24
ve lâ tutı' : ve itaat etme
-
76-İnsan 24
âsimen : günahkâr olanlar
-
76-İnsan 24
ev : veya
-
76-İnsan 24
kefûran : kâfir olanlar
-
76-İnsan 25
ve uzkur : ve zikret
-
76-İnsan 25
isme : isim
-
76-İnsan 25
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbinin
-
76-İnsan 25
bukreten : sabah
-
76-İnsan 25
ve asîlen : ve akşam
-
76-İnsan 26
ve min el leyli : ve geceden, gecenin bir kısmında
-
76-İnsan 26
fe uscud : artık secde et
-
76-İnsan 26
lehu : ona
-
76-İnsan 26
ve sebbih-hu : ve onu tespih et
-
76-İnsan 26
leylen : gece
-
76-İnsan 26
tavîlen : uzun
-
76-İnsan 27
inne : muhakkak ki
-
76-İnsan 27
yuhıbbûne : seviyorlar
-
76-İnsan 27
el âcilete : dünyayı
-
76-İnsan 27
ve yezerûne : ve bırakıyorlar, terkediyorlar (atıyorlar)
-
76-İnsan 27
verâe-hum : arkalarına
-
76-İnsan 27
yevmen : gün
-
76-İnsan 27
sekîlen : ağır, zor, çetin
-
76-İnsan 28
ve şedednâ : ve kuvvetlendirdik
-
76-İnsan 28
esre-hum : onların bağları
-
76-İnsan 28
ve izâ : ve olduğu zaman
-
76-İnsan 28
beddelnâ : bedel kılarız, değiştiririz
-
76-İnsan 28
emsâle-hum : onların emsalleri, benzerleri
-
76-İnsan 28
tebdîlen : bedel olarak, onların yerine
-
76-İnsan 29
inne : muhakkak ki
-
76-İnsan 29
tezkiretun : nasihat
-
76-İnsan 29
fe : artık
-
76-İnsan 29
men : kim
-
76-İnsan 29
şâe : diledi
-
76-İnsan 29
ittehaze : edindi
-
76-İnsan 29
sebîlen : bir yol
-
76-İnsan 30
ve mâ teşâûne : ve siz dileyemezsiniz
-
76-İnsan 30
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
76-İnsan 30
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
76-İnsan 30
kâne : oldu, idi
-
76-İnsan 30
alîmen : en iyi bilen
-
76-İnsan 30
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
76-İnsan 31
men : kimse, kişi
-
76-İnsan 31
yeşâu : diledi
-
76-İnsan 31
fî rahmeti-hî : rahmetinin içine
-
76-İnsan 31
ve ez zâlimîne : ve zalimler
-
76-İnsan 31
eadde : hazırladı
-
76-İnsan 31
lehum : onlar için
-
76-İnsan 31
azâben : azap
-
76-İnsan 31
elîmen : elîm, acı
-
77-Mürselât 1
ve : andolsun, yemin olsun
-
77-Mürselât 1
el murselâti : gönderilenler
-
77-Mürselât 1
urfen : ardarda, marufla (irfanla)
-
77-Mürselât 2
fe : sonra, ayrıca, ve de
-
77-Mürselât 2
el âsıfâti : şiddetle esenler
-
77-Mürselât 2
asfen : şiddetli eserek
-
77-Mürselât 3
ve : andolsun, yemin olsun
-
77-Mürselât 3
en nâşirâti : yayanlar, neşredenler
-
77-Mürselât 3
neşren : yayarak, dağıtarak
-
77-Mürselât 4
fe : sonra, ve de
-
77-Mürselât 4
el fârikâti : ayıranlara
-
77-Mürselât 4
ferkan : ayırarak
-
77-Mürselât 5
fe : sonra, ve de
-
77-Mürselât 5
el mulkıyâti : ilka edenler, bırakanlara
-
77-Mürselât 5
zikren : zikir
-
77-Mürselât 6
uzren : mazerete özür olarak
-
77-Mürselât 6
ev : veya
-
77-Mürselât 6
nuzren : nezir olarak, uyarı olarak
-
77-Mürselât 7
İnne : muhakkak ki
-
77-Mürselât 7
tûadûne : size vaadedilen, vaadolunduğunuz
-
77-Mürselât 7
le : mutlaka
-
77-Mürselât 8
fe : öyle ki
-
77-Mürselât 8
en nucûmu : yıldızlar
-
77-Mürselât 8
tumiset : ışıkları giderildi, silindi
-
77-Mürselât 9
ve izâ : ve o zaman ..... olmuştu
-
77-Mürselât 9
es semâu : gök
-
77-Mürselât 9
furicet : yarıldı
-
77-Mürselât 10
ve izâ : ve o zaman ..... olmuştur
-
77-Mürselât 10
el cibâlu : dağlar
-
77-Mürselât 10
nusifet \n(nesf) : dağıldı \n: (yıkmak, dağıtmak)
-
77-Mürselât 11
ve izâ : ve o zaman ..... olmuştur
-
77-Mürselât 11
er rusulu : resûller
-
77-Mürselât 11
ukkıtet \n(tekıt) : vakit bildirildi \n: (bir şey için bir vakit tayin etmek)
-
77-Mürselât 12
eyyi : hangi
-
77-Mürselât 12
yevmin : gün
-
77-Mürselât 12
uccilet : tecil edildi, ertelendi
-
77-Mürselât 13
yevmi : gün
-
77-Mürselât 13
el fasli : fasıl, ayırma
-
77-Mürselât 14
ve mâ edrâ-ke : ve sana bildiren nedir
-
77-Mürselât 14
yevmu : gün
-
77-Mürselât 14
el fasli : fasıl, ayırma
-
77-Mürselât 15
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 15
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 15
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 16
e : mi
-
77-Mürselât 16
lem nuhliki : biz helâk etmedik
-
77-Mürselât 16
el evvelîne : evvelkiler, öncekiler
-
77-Mürselât 17
summe : sonra
-
77-Mürselât 17
el âhırîne : diğerleri, arkadan gelenler
-
77-Mürselât 18
kezâlike : işte böyle
-
77-Mürselât 18
nef'alu : biz yaparız
-
77-Mürselât 18
bi el mucrimîne : mücrimlere, günahkârlara, suçlulara
-
77-Mürselât 19
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 19
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 19
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 20
e lem nahluk-kum : sizi biz yaratmadık mı
-
77-Mürselât 20
mehînin : bayağı, adi, değersiz
-
77-Mürselât 21
fe : sonra
-
77-Mürselât 21
cealnâ-hu : onu kıldık
-
77-Mürselât 21
mekînin : sağlam, kuvvetli
-
77-Mürselât 22
kaderin : tayin edilen süre
-
77-Mürselât 23
fe : işte böyle
-
77-Mürselât 23
kadernâ : biz takdir ettik
-
77-Mürselât 23
fe : bunu
-
77-Mürselât 23
ni'me : ne güzel
-
77-Mürselât 23
el kâdirûne : takdir edenler
-
77-Mürselât 24
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 24
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 24
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 25
e lem nec'al(i) : kılmadık mı
-
77-Mürselât 25
el arda : arz, yeryüzü, yer
-
77-Mürselât 25
kifâten : toplanma yeri
-
77-Mürselât 26
ahyâen : hayy olanlara, dirilere, canlılara
-
77-Mürselât 26
ve emvâten : ve ölülere
-
77-Mürselât 27
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık
-
77-Mürselât 27
revâsiye : sabit dağlar
-
77-Mürselât 27
ve eskaynâ-kum : ve sizi biz suladık (içecek su verdik)
-
77-Mürselât 27
mâen : su
-
77-Mürselât 27
furâten : tatlı
-
77-Mürselât 28
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 28
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 28
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 29
tukezzibûne : yalanlıyorsunuz
-
77-Mürselât 30
selâsi : üç (3)
-
77-Mürselât 31
ve lâ yugnî : ve fayda vermez, faydası olmaz
-
77-Mürselât 31
min el lehebi : yakıcı alevden
-
77-Mürselât 32
innehâ : muhakkak ki o
-
77-Mürselât 32
termî : atar
-
77-Mürselât 32
bi şerarin : kıvılcımlar
-
77-Mürselât 32
ke el kasri : köşk gibi, saray gibi
-
77-Mürselât 33
keenne-hu : sanki o ... gibi
-
77-Mürselât 33
cimâletun : erkek develer
-
77-Mürselât 34
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 34
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 34
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 35
yevmu : gün
-
77-Mürselât 35
lâ yentıkûne : konuşamayacaklar, konuşamazlar
-
77-Mürselât 36
ve lâ yu'zenu : ve izin verilmez
-
77-Mürselât 36
lehum : onlara
-
77-Mürselât 36
fe : artık, öyle ki, ki
-
77-Mürselât 36
ya'tezirûne : özür dilerler, özür beyan ederler
-
77-Mürselât 37
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 37
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 37
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 38
yevmu : gün
-
77-Mürselât 38
el fasli : ayırt etme, ayrılma
-
77-Mürselât 38
cema'nâ-kum : sizi birarada topladık
-
77-Mürselât 38
ve el evvelîne : ve evvelkileri, öncekileri
-
77-Mürselât 39
fe : artık, haydi
-
77-Mürselât 39
kâne : oldu, var
-
77-Mürselât 39
lekum : sizin
-
77-Mürselât 39
keydun : hile, tuzak
-
77-Mürselât 39
fe : artık, hemen
-
77-Mürselât 40
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 40
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 40
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 41
inne : muhakkak ki
-
77-Mürselât 41
el muttekîne : muttaki olanlar, takva sahipleri
-
77-Mürselât 41
ve uyûnin : ve pınarlar, pınarbaşları
-
77-Mürselât 42
ve fevâkihe : ve meyveler
-
77-Mürselât 42
yeştehûne : iştah duyarlar, canları ister
-
77-Mürselât 43
ve işrebû : ve için
-
77-Mürselât 43
henîen : afiyetle
-
77-Mürselât 43
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
77-Mürselât 44
kezâlike : işte böyle
-
77-Mürselât 44
neczî : biz karşılğını veririz, mükâfatlandırırız
-
77-Mürselât 44
el muhsinîne : muhsinler
-
77-Mürselât 45
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 45
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 45
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 46
ve temetteû : ve metalanın, faydalanın, yararlanmak
-
77-Mürselât 46
kalîlen : az, biraz
-
77-Mürselât 46
inne-kum : muhakkak ki siz
-
77-Mürselât 46
mucrimûne : cürüm, günah, suç işleyenler
-
77-Mürselât 47
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 47
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 47
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 48
ve izâ kîle : ve ..... denildiği zaman
-
77-Mürselât 48
lehum(u) : onlara
-
77-Mürselât 48
irkeû : rükû edin
-
77-Mürselât 48
lâ yerkeûne : rükû etmezler
-
77-Mürselât 49
veylun : vay haline (veyl olsun)
-
77-Mürselât 49
yevmeizin : izin günü
-
77-Mürselât 49
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
77-Mürselât 50
fe : artık
-
77-Mürselât 50
bi eyyi : hangisine, hangisi
-
77-Mürselât 50
ba'de-hu : ondan sonra, bundan başka
-
77-Mürselât 50
yu'minûne : inanırlar, inanacaklar
-
78-Nebe 1
amme : neyi
-
78-Nebe 1
yetesâelûne : birbirlerinden soruyorlar
-
78-Nebe 2
an(i) en nebei : haberden
-
78-Nebe 2
el azîmi : büyük
-
78-Nebe 3
ellezî : o ki
-
78-Nebe 3
muhtelifûne : ihtilafa düşenler, ihtilâf içinde olanlar
-
78-Nebe 4
kellâ : hayır
-
78-Nebe 4
se- ya'lemûne : yakında bilecekler
-
78-Nebe 5
summe : sonra
-
78-Nebe 5
kellâ : hayır
-
78-Nebe 5
se- ya'lemûne : yakında bilecekler
-
78-Nebe 6
e : mı
-
78-Nebe 6
lem nec'al(i) : kılmadık
-
78-Nebe 7
ve el cibâle : ve dağlar
-
78-Nebe 7
evtâden : sağlam kazıklar
-
78-Nebe 8
ve halaknâ-kum : ve sizi biz yarattık
-
78-Nebe 8
ezvacen : çift olarak, eş olarak
-
78-Nebe 9
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık
-
78-Nebe 9
nevme-kum : sizin uykunuz
-
78-Nebe 9
subâten : dinlenme
-
78-Nebe 10
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık
-
78-Nebe 10
el leyle : gece
-
78-Nebe 10
libâsen : örtü
-
78-Nebe 11
ve cealnâ : ve kıldık, yaptık
-
78-Nebe 11
en nehâre : gündüz
-
78-Nebe 11
meâşen : maişet, geçimi sağlama zamanı
-
78-Nebe 12
ve beneynâ : ve bina ettik, inşa ettik, yaptık, kurduk
-
78-Nebe 12
fevka-kum : sizin üstünüzde
-
78-Nebe 12
seb'an : yedi (7)
-
78-Nebe 12
şidâden : kuvvetli, sağlam
-
78-Nebe 13
ve cealnâ : ve biz kıldık, yaptık
-
78-Nebe 13
sirâcen : kandil
-
78-Nebe 13
vehhâcen : kıvılcım ve alev saçan, çok parlayan, pırıl pırıl ışık saçan
-
78-Nebe 14
ve enzelnâ : ve indirdik
-
78-Nebe 14
min el mu'sırâti : (üstüste yığılıp sıkışan) yağmur bulutlarından
-
78-Nebe 14
mâen : su
-
78-Nebe 14
seccâcen : dökülen, şarıl şarıl akan
-
78-Nebe 15
li nuhrice : çıkarmak için, çıkaralım diye
-
78-Nebe 15
habben : taneler
-
78-Nebe 15
ve nebâten : ve bitkiler
-
78-Nebe 16
ve cennâtin : ve ağaçlı bahçeler
-
78-Nebe 16
elfâfen : birbirine sarmaş dolaş olmuş, içiçe
-
78-Nebe 17
inne : muhakkak ki
-
78-Nebe 17
yevme : gün
-
78-Nebe 17
el faslı : fasıl, ayrılma
-
78-Nebe 17
kâne : oldu
-
78-Nebe 17
mîkâten : belirlenmiş, tayin edilmiş bir vakit
-
78-Nebe 18
yevme : gün
-
78-Nebe 18
yunfehu : üfürülür
-
78-Nebe 18
fî es sûri : sur'a
-
78-Nebe 18
fe te'tûne : o zaman, artık geleceksiniz
-
78-Nebe 18
efvâcen : fevc fevc, bölük bölük
-
78-Nebe 19
ve futihati : ve açıldı
-
78-Nebe 19
es semâu : sema, gökyüzü
-
78-Nebe 19
fe kânet : böylece olmuştur, oluşmuştur
-
78-Nebe 19
ebvâben : kapılar
-
78-Nebe 20
ve suyyireti : ve yürütüldü
-
78-Nebe 20
el cibâlu : dağlar
-
78-Nebe 20
fe kânet : böylece oldu
-
78-Nebe 20
serâben : serap, hayal
-
78-Nebe 21
inne : muhakkak ki
-
78-Nebe 21
cehenneme : cehennem
-
78-Nebe 21
kânet mirsâden : mirsad oldu, görünür oldu, rasad edilen yer, gözleme yeri oldu
-
78-Nebe 22
li et tâgîne : azgınlar için, azgınlara
-
78-Nebe 22
meâben : meab, sığınılacak yer olarak
-
78-Nebe 23
lâbisîne : kalacak olanlar
-
78-Nebe 23
ahkâben : uzun müddet, asırlar boyunca, asırlarca, bütün zamanlar boyunca
-
78-Nebe 24
lâ yezûkûne : tatmazlar
-
78-Nebe 24
berden : serinlik
-
78-Nebe 24
ve lâ : ve olmaz
-
78-Nebe 24
şerâben : içecek
-
78-Nebe 25
hamîmen : hamim, kaynar su
-
78-Nebe 25
ve gassâkan : ve irinli ve cerahatli sıvı
-
78-Nebe 26
cezâen : karşılık, ceza olarak
-
78-Nebe 27
innehum : muhakkak ki onlar
-
78-Nebe 27
lâ yercûne : ümit etmiyorlar, ummuyorlar
-
78-Nebe 27
hısâben : hesaba çekilme, hesap verme, hesap
-
78-Nebe 28
ve kezzebû : ve yalanladılar
-
78-Nebe 28
kizzâben : tekzip ederek
-
78-Nebe 29
ve kulle : ve her, hepsi
-
78-Nebe 29
şey'in : şey
-
78-Nebe 29
kitâben : yazdık (tespit ettik)
-
78-Nebe 30
fe : o zaman, haydi, artık
-
78-Nebe 30
fe : o zaman, haydi, artık
-
78-Nebe 30
len nezîde-kum : size artırmayacağız
-
78-Nebe 30
azâben : azap
-
78-Nebe 31
inne : muhakkak ki
-
78-Nebe 31
li el muttekîne : muttakiler için vardır
-
78-Nebe 31
mefâzen : bir kurtuluş, kazanç, mutluluk
-
78-Nebe 32
ve a'nâben : ve üzüm, bağ
-
78-Nebe 33
ve kevâıbe : ve genç, göz alıcı, şahane endamlı
-
78-Nebe 33
etrâben : aynı yaşta, yaşıt
-
78-Nebe 34
ve ke'sen : ve kadehler
-
78-Nebe 35
lâ yes'meûne : işitmezler
-
78-Nebe 35
lagven : boş söz
-
78-Nebe 35
ve lâ kizzâben : ve yalan olmaz, yoktur
-
78-Nebe 36
cezâen : karşılık olarak
-
78-Nebe 36
min rabbi-ke : Rabbinden
-
78-Nebe 36
atâen : bir lütuf, bağış, ihsan
-
78-Nebe 36
hısâben : hesap
-
78-Nebe 37
es semâvâti : semalar, gökler
-
78-Nebe 37
ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
-
78-Nebe 37
ve mâ : ve şeyler
-
78-Nebe 37
beyne-humâ : ikisi arasında bulunanlar
-
78-Nebe 37
er rahmâni : Rahmân Olan (Allah)
-
78-Nebe 37
lâ yemlikûne : malik değildir
-
78-Nebe 37
hitâben : hitap
-
78-Nebe 38
yevme : o gün
-
78-Nebe 38
yekûmu : ayakta durur, hazır bulunur
-
78-Nebe 38
er rûhu : ruh (zamanın halifesinin ruhu)
-
78-Nebe 38
ve el melâiketu : ve melekler
-
78-Nebe 38
lâ yetekellemûne : konuşamaz
-
78-Nebe 38
men : kimse
-
78-Nebe 38
ezine : izin verdi
-
78-Nebe 38
lehu : ona, kendisine
-
78-Nebe 38
er rahmânu : Rahmân Olan (Allah)
-
78-Nebe 38
ve kâle : ve söyledi
-
78-Nebe 38
sevâben : sevap-doğru
-
78-Nebe 39
zâlike : işte
-
78-Nebe 39
el yevmu : o gün
-
78-Nebe 39
el hakku : Hakk
-
78-Nebe 39
fe men : artık kim
-
78-Nebe 39
şâe : diler
-
78-Nebe 39
ittehaze : ittihaz eder, edinir
-
78-Nebe 39
meâben : meab, sığınak, melce
-
78-Nebe 40
enzernâ-kum : biz sizi uyardık
-
78-Nebe 40
azâben : bir azap
-
78-Nebe 40
karîben : yakın
-
78-Nebe 40
yevme : gün
-
78-Nebe 40
yenzuru : bakacak
-
78-Nebe 40
el mer'u : kişi
-
78-Nebe 40
kaddemet : takdim etti
-
78-Nebe 40
yedâ-hu : kendi elleri
-
78-Nebe 40
ve yekûlu : ve diyecek
-
78-Nebe 40
el kâfiru : kâfir
-
78-Nebe 40
yâ leyte-nî : keşke ben
-
78-Nebe 40
turâben : toprak
-
78-Nebe 6
el arda : arz, yeryüzü
-
78-Nebe 6
mihâden : döşek
-
79-Nâziât 1
ve : andolsun, yemin olsun
-
79-Nâziât 1
en nâziâti : kuvvetle, söke söke çekip alanlar
-
79-Nâziât 2
ve : andolsun, yemin olsun
-
79-Nâziât 2
en nâşitâti : incitmeden çekip çıkaranlara
-
79-Nâziât 2
neştan : yumuşaklıkla, incitmeden
-
79-Nâziât 3
ve : andolsun, yemin olsun
-
79-Nâziât 3
es sâbihâti : yüzenler
-
79-Nâziât 3
sebhan : yüzerek, akarak giden
-
79-Nâziât 4
fe : ve de, ayrıca
-
79-Nâziât 4
es sâbikâti : yarışıp öne geçenler
-
79-Nâziât 4
sebkan : yarışarak
-
79-Nâziât 5
fe : ve de, ayrıca
-
79-Nâziât 5
el mudebbirâti : tedbir edenler, idare edenler, emri yerine getirenler
-
79-Nâziât 5
emren : emir, iş
-
79-Nâziât 6
yevme : o gün
-
79-Nâziât 6
tercufu : sarsacak, şiddetle sallayacak
-
79-Nâziât 6
er râcifetu : sarsan, yeryüzünü yerinden oynatan darbe, sur'a 1. üfleniş
-
79-Nâziât 7
tetbeu-hâ : ona tâbî olacak, onu takip edecek
-
79-Nâziât 7
er râdifetu : arkadan gelen olaylar, olaylar zinciri, (infitar, inşikak olayları, boyutların ve mekânların böylece yeniden değişim olayları)
-
79-Nâziât 8
yevmeizin : izin günü, o gün
-
79-Nâziât 8
vâcifetun : (dehşet içinde) şiddetle çarpacak olan
-
79-Nâziât 9
ebsâru-hâ : onun (onların) bakışları
-
79-Nâziât 10
yekûlûne : derler
-
79-Nâziât 10
e : mi
-
79-Nâziât 10
le : gerçekten, mutlaka
-
79-Nâziât 10
merdûdûne : dönenler, döndürülen kimseler
-
79-Nâziât 10
fî el hâfireti : eski hal, ilk hal (izi üzerinde geri dönme)
-
79-Nâziât 11
e : mi
-
79-Nâziât 11
izâmen : kemik
-
79-Nâziât 11
nahıreten : çürüyüp dağılmış
-
79-Nâziât 12
tilke : bu
-
79-Nâziât 12
izen : o zaman
-
79-Nâziât 12
kerretun : ikinci defa, tekrar, dönüş
-
79-Nâziât 12
hâsiretun : hüsrandır, ziyandır, zarardır
-
79-Nâziât 13
fe : oysa, halbuki
-
79-Nâziât 13
innemâ : sadece
-
79-Nâziât 13
hiye : o
-
79-Nâziât 13
zecretun : sayha
-
79-Nâziât 13
vâhıdetun : tek bir
-
79-Nâziât 14
fe : artık, işte
-
79-Nâziât 14
bi es sâhireti : sahirdirler, dirilişin ilk görme anındalar, yerin (toprağın) üstündedirler
-
79-Nâziât 15
hel : mi
-
79-Nâziât 15
etâ-ke : sana geldi
-
79-Nâziât 16
bi el vâdi : vadide
-
79-Nâziât 16
el mukaddesi : mukaddes, kutsal
-
79-Nâziât 16
tuven : Tuva
-
79-Nâziât 17
izheb : git
-
79-Nâziât 17
ilâ fir'avne : firavuna
-
79-Nâziât 17
inne-hu : muhakkak ki o
-
79-Nâziât 18
fe : artık, sonra, ve de
-
79-Nâziât 18
hel : var mı, mı, olur mu
-
79-Nâziât 18
leke ilâ : sen, sana, senin için
-
79-Nâziât 18
en tezekkâ : tezkiye olmak, nefsini temizlemek
-
79-Nâziât 19
ve ehdiye-ke : ve seni hidayete erdireyim, ulaştırayım
-
79-Nâziât 19
ilâ rabbi-ke : Rabbine
-
79-Nâziât 19
fe : böylece
-
79-Nâziât 20
fe : bundan sonra
-
79-Nâziât 20
erâ-hu : ona gösterdi
-
79-Nâziât 20
el âyete : âyet, mucize, delil
-
79-Nâziât 20
el kubrâ : büyük
-
79-Nâziât 21
fe : fakat
-
79-Nâziât 21
kezzebe : o yalanladı
-
79-Nâziât 21
ve asâ : ve isyan etti, asi oldu
-
79-Nâziât 22
summe : sonra
-
79-Nâziât 22
edbere : arkasını döndü
-
79-Nâziât 22
yes'â : koşuyor
-
79-Nâziât 23
fe : hemen, böylece, sonra
-
79-Nâziât 23
haşere : topladı
-
79-Nâziât 23
fe : sonra da
-
79-Nâziât 24
fe : sonra da
-
79-Nâziât 24
kâle : dedi
-
79-Nâziât 24
ene : ben
-
79-Nâziât 24
el a'lâ : en yüce, çok yüce
-
79-Nâziât 25
fe : o zaman, bunun üzerine
-
79-Nâziât 25
ehaze-hu allâhu : Allah onu ahzetti, yakalayıp helâk etti
-
79-Nâziât 25
nekâle : korkunç ceza, azap
-
79-Nâziât 25
el âhırati : ahiret
-
79-Nâziât 25
ve el ûlâ : ve ilk, önceki (dünya)
-
79-Nâziât 26
inne : muhakkak ki
-
79-Nâziât 26
fî zâlike : bunda vardır
-
79-Nâziât 26
le : mutlaka, elbette
-
79-Nâziât 26
ıbreten : bir ibret, ders
-
79-Nâziât 26
men : kimse
-
79-Nâziât 27
e : mi
-
79-Nâziât 27
entum : siz
-
79-Nâziât 27
eşeddu : daha şiddetli, daha kuvvetli, daha zor
-
79-Nâziât 27
em(i) : yoksa
-
79-Nâziât 27
es semâu : sema, gökyüzü
-
79-Nâziât 27
benâ-hâ : onu bina etti, onu muhkem ve ölçülü bir şekilde yarattı
-
79-Nâziât 28
refea : yükseltti
-
79-Nâziât 28
semke-hâ : onun boyu, tavanı, yüksekliği
-
79-Nâziât 28
fe sevvâ-hâ : sonra da onu sevva etti, dizayn edip düzenledi
-
79-Nâziât 29
ve agtaşe : ve kararttı, karanlıklaştırdı
-
79-Nâziât 29
leyle-hâ : onun gecesi
-
79-Nâziât 29
ve ahrece : ve çıkardı
-
79-Nâziât 30
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
79-Nâziât 30
ba'de : sonra
-
79-Nâziât 30
zâlike : bu
-
79-Nâziât 30
dehâ-hâ : onu yayıp döşedi
-
79-Nâziât 31
ahrece : çıkardı
-
79-Nâziât 31
mâe-hâ : onun suyu
-
79-Nâziât 31
ve mer'â-hâ : ve onun merasını, yeşilliğini, otlağını
-
79-Nâziât 32
ve el cibâle : ve dağlar
-
79-Nâziât 32
ersâ-hâ : ona yerleştirdi
-
79-Nâziât 33
metâan : bir yarar, meta olarak
-
79-Nâziât 33
lekum : sizin, sizin için
-
79-Nâziât 33
ve : ve
-
79-Nâziât 33
en'âmi-kum : sizin hayvanlarınız
-
79-Nâziât 34
fe izâ : fakat ..... olduğu zaman
-
79-Nâziât 34
câet (i) : geldi
-
79-Nâziât 34
et tâmmetu : dayanılmaz musîbet
-
79-Nâziât 34
el kubrâ : büyük
-
79-Nâziât 35
yevme : o gün
-
79-Nâziât 35
yetezekkeru : tezekkür eder, düşünür
-
79-Nâziât 35
el insânu : insan
-
79-Nâziât 35
seâ : çalıştı
-
79-Nâziât 36
ve burrizeti : ve sergilenmiştir, bariz olmuştur, açıkça gösterilmiştir
-
79-Nâziât 36
el cahîmu : alevli ateş, cehennem
-
79-Nâziât 36
men : kimse
-
79-Nâziât 36
yerâ : görecek
-
79-Nâziât 37
fe : artık
-
79-Nâziât 37
emmâ : fakat, ama, ise
-
79-Nâziât 37
men : kim
-
79-Nâziât 38
ve âsere : ve seçti
-
79-Nâziât 38
el hayâte : hayat
-
79-Nâziât 38
ed dunyâ : dünya
-
79-Nâziât 39
fe : o taktirde
-
79-Nâziât 39
inne : muhakkak ki
-
79-Nâziât 39
el cahîme : cehennem
-
79-Nâziât 39
hiye : o
-
79-Nâziât 39
el me'vâ : barınma yeri, barınacak yer
-
79-Nâziât 40
ve emmâ : ve fakat, ama, ise
-
79-Nâziât 40
men : kim
-
79-Nâziât 40
hâfe : korktu
-
79-Nâziât 40
makâme : makam)
-
79-Nâziât 40
ve nehâ : ve nehyetti, mani oldu, yasakladı
-
79-Nâziât 40
en nefse : nefsi
-
79-Nâziât 40
an(i) el hevâ : hevadan, heveslerinden, istek ve tutkulardan
-
79-Nâziât 41
fe : o taktirde
-
79-Nâziât 41
inne : muhakkak ki
-
79-Nâziât 41
el cennete : cennet
-
79-Nâziât 41
hiye : o
-
79-Nâziât 41
el me'vâ : barınma yeri, barınacak yer
-
79-Nâziât 42
yes'elûne-ke : sana soruyorlar
-
79-Nâziât 42
an(i) es sâati : (kıyâmet) saatinden
-
79-Nâziât 42
eyyâne : ne zaman
-
79-Nâziât 43
fî me : ne var, nereden, nasıl
-
79-Nâziât 43
ente : sen, sende
-
79-Nâziât 44
ilâ rabbi-ke : Rabbine
-
79-Nâziât 44
muntehâ-hâ : onun sonu, nihayeti
-
79-Nâziât 45
innemâ : sadece
-
79-Nâziât 45
ente : sen
-
79-Nâziât 45
men : kimse
-
79-Nâziât 46
keenne-hum : sanki onlar ..... gibi
-
79-Nâziât 46
yevme : gün
-
79-Nâziât 46
yerevne-hâ : onu görecekler
-
79-Nâziât 46
lem yelbesû : kalmadılar, kalmamışlar
-
79-Nâziât 46
aşiyyeten : akşam
-
79-Nâziât 46
ev : veya
-
8-Enfâl 1
yes'elûne-ke : sana sorarlar
-
8-Enfâl 1
an el enfâli : ganimetlerden
-
8-Enfâl 1
kul el enfâlu : de ki, ganimetler
-
8-Enfâl 1
ve er resûli : ve resûl
-
8-Enfâl 1
fe ittekû allâhe : artk Allah'a karşı takva sahibi olun
-
8-Enfâl 1
ve aslihû : ve düzeltin, ıslâh edin
-
8-Enfâl 1
zâte : sahip olunan hal, durum
-
8-Enfâl 1
beyni-kum : sizin aranızda
-
8-Enfâl 1
ve etîû allâhe : ve Allah'a itaat edin
-
8-Enfâl 1
ve resûle-hû : ve onun resûlüne
-
8-Enfâl 1
mu'minîne : mü'minler, kalbine îmân yazılmış kimseler
-
8-Enfâl 2
innemâ : amma, lâkin, gerçekten
-
8-Enfâl 2
el mu'minûne ellezîne : mü'minler onlardır ki
-
8-Enfâl 2
izâ zukirallâhu (zukire allâhu) : Allah zikredildiği zaman
-
8-Enfâl 2
vecilet : ürperdi, titredi, cezbelendi
-
8-Enfâl 2
ve izâ tuliyet : ve okunduğu zaman
-
8-Enfâl 2
aleyhim : onlara
-
8-Enfâl 2
zâdet-hum : onların artırdı
-
8-Enfâl 2
îmânen : îmân
-
8-Enfâl 2
ve alâ rabbi-him : ve Rab'lerine
-
8-Enfâl 2
yetevekkelûne : tevekkül ederler
-
8-Enfâl 3
ellezîne : o kimseler ki, onlar
-
8-Enfâl 3
yukîmûne es salâte : namazı ikame ederler (kılarlar)
-
8-Enfâl 3
ve mimmâ : ve şeyden, şeylerden
-
8-Enfâl 3
yunfikûne : infâk ederler
-
8-Enfâl 4
ulâike : işte onlar
-
8-Enfâl 4
el mu'minûne : mü'minler
-
8-Enfâl 4
lehum : onlar için, onların
-
8-Enfâl 4
deracâtun : dereceler (vardır)
-
8-Enfâl 4
inde rabbi-him : Rab'lerinin yanında (katında)
-
8-Enfâl 4
ve magfiratun : ve mağfiret (vardır) (günahların sevaba çevrilmesi)
-
8-Enfâl 4
ve rızkun kerîmun : ve kerim bir rızık (vardır)
-
8-Enfâl 5
kemâ : durum, ..... gibi
-
8-Enfâl 5
ahrace-ke : seni çıkardı
-
8-Enfâl 5
rabbu-ke : senin Rabbin
-
8-Enfâl 5
min beyti-ke : senin evinden
-
8-Enfâl 5
bi el hakkı : haklı sebeble, hak ile
-
8-Enfâl 5
ve inne : ve muhakkak
-
8-Enfâl 5
ferîkan : bir grup, bir kısım
-
8-Enfâl 5
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
8-Enfâl 5
le kârihûne : kesinlikle kerih görenler isteksiz olanlar, hoşlanmayanlar
-
8-Enfâl 6
yucadilûne-ke : seninle mücâdele ediyorlar, tartışıyorlar
-
8-Enfâl 6
fî el hakkı : hak konusunda
-
8-Enfâl 6
ba'de mâ : o şeyden sonra, sonra
-
8-Enfâl 6
tebeyyene : açığa çıktı, zahir oldu, belli oldu
-
8-Enfâl 6
ke ennemâ : sanki, tıpkı, gibi
-
8-Enfâl 6
yusâkûne : sürükleniyorlar
-
8-Enfâl 6
ilâ el mevti : ölüme
-
8-Enfâl 6
ve hum : ve onlar
-
8-Enfâl 6
yanzurûne : bakıyorlar (göz göre göre)
-
8-Enfâl 7
ve iz yaıdu-kum allâhu : ve Allah size vaadediyordu
-
8-Enfâl 7
ihdâ et tâifeteyni : iki taifeden (topluluktan) biri
-
8-Enfâl 7
enne-hâ : onun olduğu, olması
-
8-Enfâl 7
lekum : sizin
-
8-Enfâl 7
ve teveddûne : ve temenni ediyorsunuz, diliyorsunuz
-
8-Enfâl 7
enne : olduğunu, olmasını
-
8-Enfâl 7
zâti eş şevketi : silâh sahibi
-
8-Enfâl 7
tekûnu : olması
-
8-Enfâl 7
lekum : sizin
-
8-Enfâl 7
ve yurîdu allâhu : ve Allah istiyor
-
8-Enfâl 7
en yuhıkka el hakka : hakkın gerçekleşmesi
-
8-Enfâl 7
bi kelimâti-hî : onun kelimeleri, sözleri ile
-
8-Enfâl 7
ve yaktaa (en yaktaa) : ve kesiyor (kesilmesi)
-
8-Enfâl 7
dâbira el kâfirîne : kâfirlerin arkası, neslin devamı
-
8-Enfâl 8
li yuhıkka el hakka : hakkın gerçekleşmesi için
-
8-Enfâl 8
ve yubtıle el bâtıle : ve bâtılın iptal olması, yok olması
-
8-Enfâl 8
ve lev : ve olsa (da)
-
8-Enfâl 8
kerihe : kerih gördü, istemedi
-
8-Enfâl 8
el mucrimûne : mücrimler, günahkârlar
-
8-Enfâl 9
iz testegîsûne : yardım istediğiniz zaman
-
8-Enfâl 9
rabbe-kum : Rabbiniz
-
8-Enfâl 9
fe istecâbe : o zaman, böylece icabet etti
-
8-Enfâl 9
lekum : size
-
8-Enfâl 9
ennî : muhakkak ki ben
-
8-Enfâl 9
bi elfin : bin (tane) ile
-
8-Enfâl 9
min el melâiketi : meleklerden, meleklerle
-
8-Enfâl 9
murdifîne : birbirini izleyen, arka arkaya gelen
-
8-Enfâl 10
ve : ve
-
8-Enfâl 10
mâ ceale-hu allâhu : Allah onu yapmadı
-
8-Enfâl 10
ve li tatmainne : ve tatmin olması için
-
8-Enfâl 10
ve mâ en nasru : ve yardım, nusret yoktur
-
8-Enfâl 10
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 11
en nuâse : uyuklama hali
-
8-Enfâl 11
emeneten : emin olarak
-
8-Enfâl 11
ve yunezzilu : ve indiriyor
-
8-Enfâl 11
aley-kum : size, sizin üzerinize
-
8-Enfâl 11
min es semâi : semadan
-
8-Enfâl 11
mâen : su
-
8-Enfâl 11
ve yuzhibe : ve giderir
-
8-Enfâl 11
ricze eş şeytâni : şeytanın murdarlığı, vesvesesi
-
8-Enfâl 11
ve li yarbıta alâ : ve rabt etmek, bağlamak için
-
8-Enfâl 11
ve yusebbite : ve sabit kılar, sağlamlaştırır, sebat ettirir
-
8-Enfâl 11
el akdâme : ayaklar
-
8-Enfâl 12
rabbu-ke : senin Rabbin
-
8-Enfâl 12
ilâ el melâiketi : meleklere
-
8-Enfâl 12
ennî : muhakkak ki ben
-
8-Enfâl 12
mea-kum : sizinle beraber
-
8-Enfâl 12
fe sebbitû ellezîne : artık sebat verin, destek olun o kimselere
-
8-Enfâl 12
âmenû : inananlar, âmenû olanlar
-
8-Enfâl 12
se ulkî : ilka edeceğim, atacağım, vereceğim
-
8-Enfâl 12
ellezîne keferû : kâfir olan kimseler
-
8-Enfâl 12
er ru'be : korku
-
8-Enfâl 12
fadribû (fe idribû) : artık vurun
-
8-Enfâl 12
fevka : üzerine
-
8-Enfâl 12
el a'nâkı : boyunlar
-
8-Enfâl 12
vadribû (ve idribû) : ve vurun
-
8-Enfâl 12
kulle : tüm, bütün, hepsi
-
8-Enfâl 12
benânin : parmaklar, parmak uçları
-
8-Enfâl 13
zâlike : işte bu
-
8-Enfâl 13
bi enne-hum : onların olmaları sebebiyle
-
8-Enfâl 13
şâkku allâhe : Allah'a karşı geldiler (şâkî oldular)
-
8-Enfâl 13
ve resûle-hu : ve onun resûlüne
-
8-Enfâl 13
ve men : ve kim
-
8-Enfâl 13
yuşâkıkı allâhe : Allah'a karşı gelir
-
8-Enfâl 13
ve resûle-hu : ve onun resûlüne
-
8-Enfâl 13
fe inne allâhe : bundan sonra, o taktirde,muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 13
şedîdu el ıkâbi : azabı şiddetli
-
8-Enfâl 14
fe zûkû-hu : artık onu tadın
-
8-Enfâl 14
ve enne : ve muhakkak ki
-
8-Enfâl 14
li el kâfirîne : kâfirler için vardır
-
8-Enfâl 14
azâbe en nâri : ateşin azabı
-
8-Enfâl 15
yâ eyyuhâ : ey! (seslenme edatı)
-
8-Enfâl 15
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
8-Enfâl 15
izâ lekîtum : karşılaştığınız zaman
-
8-Enfâl 15
ellezîne keferû : kâfir olan kimselerle
-
8-Enfâl 15
zahfen : toplu olarak
-
8-Enfâl 15
fe lâ tuvellûhum(u) el edbâra : artık onlara arkanızı dönmeyin (kaçmayın)
-
8-Enfâl 16
ve men : ve kim
-
8-Enfâl 16
yuvelli-him : onlara döndürür (döner)
-
8-Enfâl 16
yevme izin : izin günü, o gün
-
8-Enfâl 16
muteharrifen : tekrar (harbe hazırlık için) dönen
-
8-Enfâl 16
ev : veya
-
8-Enfâl 16
mutehayyizen : dahil olan, katılan, katılmak üzere olan
-
8-Enfâl 16
ilâ fietin : bir gruba
-
8-Enfâl 16
fe kad : böylece, artık olmuştur
-
8-Enfâl 16
bâe : uğradı
-
8-Enfâl 16
ve me'vâ-hu : ve onun barınma yeri, onun mekânı
-
8-Enfâl 16
cehennemu : cehennem
-
8-Enfâl 16
ve bi'se el masîru : ve o ne kötü varış (dönüş) yeri
-
8-Enfâl 17
fe lem taktulû-hum : oysa, halbuki onları siz öldürmediniz
-
8-Enfâl 17
ve lâkinne allâhe : ve lâkin, fakat, ama Allah
-
8-Enfâl 17
katele-hum : onları öldürdü
-
8-Enfâl 17
ve mâ rameyte : ve sen atmadın
-
8-Enfâl 17
iz rameyte : sen attığın zaman
-
8-Enfâl 17
ve lâkinne allâhe : ve fakat, ama Allah
-
8-Enfâl 17
ve li yubliye el mu'minîne : ve mü'minleri imtihan etmek için
-
8-Enfâl 17
belâen : bir belâ, bir imtihan
-
8-Enfâl 17
hasenen : ahsen, güzel
-
8-Enfâl 17
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 17
semî'un : en iyi işiten
-
8-Enfâl 18
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 18
keydi el kâfirîne : kâfirlerin tuzağı, hilesi
-
8-Enfâl 19
testeftihû : zafer (fetih) istiyorsunuz
-
8-Enfâl 19
fe kad : böylece, olmuştur
-
8-Enfâl 19
câe-kum el fethu : fetih size geldi
-
8-Enfâl 19
ve in tentehû : ve eğer vazgeçerseniz
-
8-Enfâl 19
fe huve : artık o
-
8-Enfâl 19
lekum : sizin için
-
8-Enfâl 19
ve in teûdû : ve eğer dönerseniz
-
8-Enfâl 19
ve len tugniye : ve asla fayda vermez
-
8-Enfâl 19
fietu-kum : topluluğunuz, gurubunuz
-
8-Enfâl 19
şey'en : bir şey (hiç bir şekilde)
-
8-Enfâl 19
ve lev : ve olsa bile
-
8-Enfâl 19
kesuret : çok oldu
-
8-Enfâl 19
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 19
mea el mu'minîne : mü'minlerle beraber
-
8-Enfâl 20
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 20
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 20
etîu allâhe : Allah'a itaat edin
-
8-Enfâl 20
ve resûle-hu : ve onun resûlüne
-
8-Enfâl 20
ve lâ tevellev : ve yüz çevirmeyin
-
8-Enfâl 20
ve entum : ve siz
-
8-Enfâl 20
tesmeûne : siz işitiyorsunuz
-
8-Enfâl 21
ve lâ tekûnû : ve siz olmayın
-
8-Enfâl 21
ke ellezîne : o kimseler gibi
-
8-Enfâl 21
semi'nâ : biz işittik
-
8-Enfâl 21
ve hum : ve onlar
-
8-Enfâl 21
lâ yesmeûne : işitmezler
-
8-Enfâl 22
inne : muhakkak ki
-
8-Enfâl 22
şerre ed devâbbi : hayvanların en şerlisi
-
8-Enfâl 22
inde allâhi : Allah'ın katında
-
8-Enfâl 22
es summu : sağır
-
8-Enfâl 22
el bukmu : dilsiz
-
8-Enfâl 22
ellezîne lâ ya'kılûne : onlar akıl etmeyenler
-
8-Enfâl 23
ve lev : ve eğer, ise
-
8-Enfâl 23
alime allâhu : Allah bildi
-
8-Enfâl 23
le esmea-hum : elbette, mutlaka onlara işittirirdi
-
8-Enfâl 23
ve lev : ve eğer
-
8-Enfâl 23
esmea-hum : onlara işittirdi
-
8-Enfâl 23
le tevellev : elbette, mutlaka yüz çevirirler, dönerler
-
8-Enfâl 23
ve hum : ve onlar
-
8-Enfâl 23
mu'ridûne : yüz çeviren kimseler
-
8-Enfâl 24
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 24
ellezîne âmenû istecîbû : âmenû olanlar icabet edin
-
8-Enfâl 24
ve li er resûli : ve resûle
-
8-Enfâl 24
izâ deâ-kum : sizi davet ettiği zaman
-
8-Enfâl 24
ve ı'lemû : ve bilin
-
8-Enfâl 24
enne allâhe : Allah'ın ... olduğunu
-
8-Enfâl 24
yehûlu : girer
-
8-Enfâl 24
beyne : arasına
-
8-Enfâl 24
el mer'i : kişi
-
8-Enfâl 24
ve kalbi-hî : ve onun kalbi
-
8-Enfâl 24
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
8-Enfâl 24
ileyhi : ona
-
8-Enfâl 24
tuhşerûne : haşrolunacaksınız, toplanacaksınız
-
8-Enfâl 25
ve ittekû : ve takva sahibi olun, sakının
-
8-Enfâl 25
fitneten : fitne, imtihan
-
8-Enfâl 25
lâ tusîbenne : isabet etmez
-
8-Enfâl 25
ellezîne zalemû : zulmeden kimseler
-
8-Enfâl 25
hâssaten : sadece, has, özel
-
8-Enfâl 25
ve a'lemû : ve biliniz
-
8-Enfâl 25
enne allâhe : Allah'ın, ... olduğunu
-
8-Enfâl 25
şedîdu el ikâbi : azabı çok şiddetli
-
8-Enfâl 26
ve izkurû : ve hatırlayın
-
8-Enfâl 26
entum : siz
-
8-Enfâl 26
mustad'afûne : güçsüz, aciz, hakir görülen kimseler
-
8-Enfâl 26
fî el ardı : yeryüzünde
-
8-Enfâl 26
tehâfûne : korkuyorsunuz
-
8-Enfâl 26
en : ... olması
-
8-Enfâl 26
yetehattafe-kum en nâsu : insanların sizi kıskıvrak tutması, yakalaması
-
8-Enfâl 26
fe âvâ-kum : o zaman sizi barındırdı
-
8-Enfâl 26
ve eyyede-kum : ve sizi destekledi
-
8-Enfâl 26
ve razaka-kum : ve size rızıklar verdi
-
8-Enfâl 26
min et tayyibâtî : temiz, helal şeylerden
-
8-Enfâl 26
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
8-Enfâl 26
teşkurûne : şükredersiniz
-
8-Enfâl 27
yâ eyyuhâ : ey o kimseler
-
8-Enfâl 27
ellezîne âmenû : inanan, âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
8-Enfâl 27
lâ tehûnû allâhe : Allah'a ihanet etmeyin
-
8-Enfâl 27
ve er resûle : ve resûl
-
8-Enfâl 27
ve tehûnû : ve ihanet ediyorsunuz
-
8-Enfâl 27
emânâti-kum : emanetlerinize
-
8-Enfâl 27
ve entum : ve siz
-
8-Enfâl 27
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
8-Enfâl 28
ve ı'lemû : ve biliniz
-
8-Enfâl 28
ennemâ : ancak, sadece
-
8-Enfâl 28
emvâlu-kum : mallarınız
-
8-Enfâl 28
ve evlâdu-kum : ve evlâtlarınız, çocuklarınız
-
8-Enfâl 28
fitnetun : fitne, imtihandır
-
8-Enfâl 28
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 28
inde-hu : onun yanında, katında
-
8-Enfâl 28
ecrun : bir ücret, bedel vardır
-
8-Enfâl 29
yâ eyyuhâ : ey, onlar ki
-
8-Enfâl 29
ellezîne âmenû : inanan, âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
8-Enfâl 29
tetteku allâhe : Allah'a (karşı) takva sahibi olun
-
8-Enfâl 29
yec'al : kılar, yapar
-
8-Enfâl 29
lekum : sizin için, sizi
-
8-Enfâl 29
furkânen : bir furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği)
-
8-Enfâl 29
ve yukeffir : ve örter
-
8-Enfâl 29
seyyiâti-kum : sizin günahlarınızı
-
8-Enfâl 29
ve yagfir-lekum : ve size mağfiret eder
-
8-Enfâl 29
ve allâhu : ve Allah
-
8-Enfâl 29
zu el fadli el azîmi : büyük fazl sahibi
-
8-Enfâl 30
ve iz yemkuru : ve tuzak (pusu) kuruyorlardı
-
8-Enfâl 30
bi-ke : sana
-
8-Enfâl 30
ellezîne keferû : kâfir olan kimseler, inkâr eden kimseler
-
8-Enfâl 30
li yusbitû-ke : seni tutuklamak, bağlamak için
-
8-Enfâl 30
ev : veya
-
8-Enfâl 30
yaktulû-ke : seni öldürürler
-
8-Enfâl 30
ev : veya
-
8-Enfâl 30
yuhricû-ke : seni sürgün ederler, çıkarırlar
-
8-Enfâl 30
ve yemkurûne : ve hile, tuzak kuruyorlar
-
8-Enfâl 30
ve yemkuru allâhu : ve Allah tuzak kurar
-
8-Enfâl 30
ve allâhu : ve Allah
-
8-Enfâl 30
hayru el mâkirîne : tuzak kuranların en hayırlısıdır
-
8-Enfâl 31
ve iza tutlâ : ve tilâvet edildiği, okunduğu zaman
-
8-Enfâl 31
aleyhim : onlara
-
8-Enfâl 31
semi'nâ : biz işittik
-
8-Enfâl 31
lev : eğer, olsa
-
8-Enfâl 31
neşâu : dileriz
-
8-Enfâl 31
le kul-nâ : elbette biz söyledik (söylerdik)
-
8-Enfâl 31
misle : benzerini, onun gibi
-
8-Enfâl 31
esâtîru el evvelîne : evvelkilerin masalı (yazdıkları, satıra döktükleri asılsız şeyler)
-
8-Enfâl 32
ve iz : ve olmuştu
-
8-Enfâl 32
kâlû allâhumme : onlar 'Allah'ım' dediler
-
8-Enfâl 32
kâne : idi, oldu
-
8-Enfâl 32
huve el hakka : o hak, gerçek
-
8-Enfâl 32
min indi-ke : senin katından
-
8-Enfâl 32
fe emtir : o zaman yağdır
-
8-Enfâl 32
aleynâ : üzerimize
-
8-Enfâl 32
hıcâraten : taş
-
8-Enfâl 32
min es semâi : gökten, semadan
-
8-Enfâl 32
ev i'ti-nâ : veya bize getir
-
8-Enfâl 32
bi azâbin elîmin : acı azabı
-
8-Enfâl 33
ve : ve
-
8-Enfâl 33
mâ kâne allâhu : Allah olmadı, değildir
-
8-Enfâl 33
li yuazzibe-hum : onları azaplandıracak
-
8-Enfâl 33
ve ente : ve sen
-
8-Enfâl 33
ve : ve
-
8-Enfâl 33
mâ kâne allâhu : Allah olmadı, değildir
-
8-Enfâl 33
muazzibe-hum : onlara azap veren, azaplandıran
-
8-Enfâl 33
ve hum : ve onlar
-
8-Enfâl 33
yestagfirûne : mağfiret dilerler, diliyorlar
-
8-Enfâl 34
ve mâ lehum : ve niçin, neden onlar
-
8-Enfâl 34
ellâ : olmasın
-
8-Enfâl 34
yuazzibe-hum allâhu : Allah onları azaplandırır
-
8-Enfâl 34
ve hum : ve onlar
-
8-Enfâl 34
yasuddûne : men ediyorlar, engel oluyorlar
-
8-Enfâl 34
an el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram'dan
-
8-Enfâl 34
ve : ve
-
8-Enfâl 34
evliyâe-hû : onun dostları
-
8-Enfâl 34
evliyâu-hû : onun dostları
-
8-Enfâl 34
el muttakûne : takva sahipleri
-
8-Enfâl 34
ve lâkinne : ve fakat, ama, lâkin
-
8-Enfâl 34
eksere-hum : onların çoğu
-
8-Enfâl 34
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
8-Enfâl 35
ve mâ kâne : ve olmadı
-
8-Enfâl 35
inde el beyti : beytin yanında
-
8-Enfâl 35
mukâen : ıslık çalarak
-
8-Enfâl 35
ve tasdiyeten : ve alkışlayarak, el çırparak
-
8-Enfâl 35
fe zûkû : o halde, artık tadın
-
8-Enfâl 35
el azâbe : azabı
-
8-Enfâl 35
tekfurûne : inkâr ediyorsunuz
-
8-Enfâl 36
inne : muhakkak ki
-
8-Enfâl 36
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler, kâfirler
-
8-Enfâl 36
yunfikûne : infâk ederler, verirler
-
8-Enfâl 36
emvâle-hum : mallarını
-
8-Enfâl 36
li yesuddû : men etmek, alıkoymak için
-
8-Enfâl 36
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan (Sıratı Mustakîm'den)
-
8-Enfâl 36
fe se-yunfikûne-hâ : böylece, bu şekilde onu infak ederler, verirler
-
8-Enfâl 36
summe : sonra
-
8-Enfâl 36
tekûnu : olacak
-
8-Enfâl 36
aleyhim : onların üzerine, onlara
-
8-Enfâl 36
hasraten : hasret, pişmanlık, üzüntü
-
8-Enfâl 36
summe : sonra
-
8-Enfâl 36
yuglebûne : yenilecek, bozguna uğratılacak, onlara gâlip olunacak, mağlup olacaklar
-
8-Enfâl 36
ve ellezîne keferû : ve inkâr eden kimseler, kâfirler
-
8-Enfâl 36
ilâ cehenneme : cehenneme
-
8-Enfâl 36
yuhşerûne : haşrolunacaklar, toplanacaklar
-
8-Enfâl 37
li yemîze allâhu el habîse : Allah'ın murdarı, pisi ayırt etmesi için
-
8-Enfâl 37
min et tayyibi : temizden
-
8-Enfâl 37
ve yec'ale : ve kılar, yapar, koyar
-
8-Enfâl 37
el habîse : murdar, pis
-
8-Enfâl 37
fe yerkume-hu : öyle ki, böylece onu (onları) üst üste koyup yığın yapar
-
8-Enfâl 37
cemîan : hepsi, tamamı
-
8-Enfâl 37
fe yec'ale-hu : böylece onu kılar, yapar
-
8-Enfâl 37
fî cehenneme : cehennemde
-
8-Enfâl 37
ulâike : işte onlar
-
8-Enfâl 37
hum el hâsirûne : onlar hüsrana uğrayanlar
-
8-Enfâl 38
li ellezîne keferû : inkâr eden kimselere, kâfirlere
-
8-Enfâl 38
yentehû : vazgeçerler, nihayet verirler
-
8-Enfâl 38
yugfer lehum : onlar mağfiret edilir
-
8-Enfâl 38
kad selefe : geçmiştir
-
8-Enfâl 38
ve in : ve eğer
-
8-Enfâl 38
yeûdû : dönerler
-
8-Enfâl 38
fe kad : o zaman olmuştur
-
8-Enfâl 38
sunnetu el evvelîne : öncekilerin sünneti, Allah'ın geçmiştekilere uyguladığı İlâhî kanun, sünnet
-
8-Enfâl 39
ve kâtilû-hum : ve onlarla savaşın
-
8-Enfâl 39
lâ tekûne : olmasın (kalmasın)
-
8-Enfâl 39
fitnetun : fitne
-
8-Enfâl 39
ve yekûne ed dînu : ve dîn olur, olsun
-
8-Enfâl 39
fe in intehev : bundan sonra eğer vazgeçerlerse
-
8-Enfâl 39
fe inne allâhe : o taktirde, muhakkak Allah
-
8-Enfâl 39
ya'melûne : yaparlar, yapıyorlar
-
8-Enfâl 40
ve in : ve eğer, şayet
-
8-Enfâl 40
tevellev : yüz çevirirler, dönerler
-
8-Enfâl 40
fa'lemû (fe i'lemû) : artık bilin
-
8-Enfâl 40
enne allâhe : muhakkak Allah
-
8-Enfâl 40
mevlâ-kum : sizin mevlânız, dostunuz
-
8-Enfâl 40
ni'me el mevlâ : ne güzel mevlâ
-
8-Enfâl 40
ve ni'me en nasîru : ve ne güzel yardımcı
-
8-Enfâl 41
va'lemû (ve ı'lemû) : ve biliniz
-
8-Enfâl 41
ennemâ : ... olduğunu
-
8-Enfâl 41
min şey'in : bir şey
-
8-Enfâl 41
fe : o zaman, artık
-
8-Enfâl 41
enne : ... olduğunu
-
8-Enfâl 41
humuse-hu : onun beşte biri
-
8-Enfâl 41
ve lir resûli (ve li er resûli) : ve resûlün
-
8-Enfâl 41
ve li zîl kurbâ (ve li zî el kurbâ) : ve yakınlarının, yakınlık sahibi olanların, akrabaların
-
8-Enfâl 41
vel yetâmâ (ve el yetâmâ) : ve yetimler
-
8-Enfâl 41
vel mesâkîni (ve el mesâkîni) : ve yoksullar, miskinler
-
8-Enfâl 41
vebnis sebîli (ve ibne es sebîli) : ve yolculukta olanlar, yolda kalanlar
-
8-Enfâl 41
âmentum : îmân ettiniz, inandınız
-
8-Enfâl 41
ve mâ : ve şey
-
8-Enfâl 41
enzel-nâ : indirdik
-
8-Enfâl 41
yevme el furkâni : furkan günü (hak ve bâtılın ayrıldığı gün), ayrılma günü
-
8-Enfâl 41
yevme : gün
-
8-Enfâl 41
itteka : karşılaştı
-
8-Enfâl 41
el cem'âni : iki toplum, iki ordu
-
8-Enfâl 41
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
8-Enfâl 41
kulli şey'in : herşey
-
8-Enfâl 42
entum : siz
-
8-Enfâl 42
bil udvetid dunyâ \n(bi el udveti ed dunyâ) \n(udve) \n(dünya) : vadinin yakın kenarında \n\n: (vadinin kenarı, kıyısı) \n: (edna (yakın) kelimesinin muennesidir) \n (muennes = dişi kelime)
-
8-Enfâl 42
ve hum : ve onlar
-
8-Enfâl 42
bil udvetil kusvâ \n(bi el udveti el kusvâ) \n(udve) \n(kusva) : vadinin uzak kenarında \n\n: (vadinin kenarı, kıyısı) \n: (aksa (uzak) kelimesinin muennesidir)
-
8-Enfâl 42
ve er rekbu : ve kervan
-
8-Enfâl 42
esfele : daha aşağıda
-
8-Enfâl 42
ve lev : ve eğer, şayet
-
8-Enfâl 42
tevâadtum : vaadleştiniz, sözleştiniz
-
8-Enfâl 42
lehteleftum (le ihteleftum) : elbette,mutlaka anlaşmazlığa düşerdiniz
-
8-Enfâl 42
fîl mîâdi (fî el mîâdi) : zaman hakkında, konusunda
-
8-Enfâl 42
ve lâkin : ve fakat, ama
-
8-Enfâl 42
li yakdıye : vuku bulması için, olması için
-
8-Enfâl 42
emren : emir, iş
-
8-Enfâl 42
kâne mef'ûlen : yapılması gerekli oldu, yapılacak olan
-
8-Enfâl 42
li yehlike : helâk olması için
-
8-Enfâl 42
men heleke : helâk olan kişi
-
8-Enfâl 42
an beyyinetin : bir beyyineden, delilden
-
8-Enfâl 42
ve yahyâ : ve hayatta kalır, yaşar
-
8-Enfâl 42
men hayye : yaşayan kişi
-
8-Enfâl 42
an beyyinetin : bir beyyineden, delilden
-
8-Enfâl 42
ve inne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 42
le semîun : mutlaka en iyi işiten
-
8-Enfâl 43
yurîke-hum allâhu : Allah sana onları gösteriyor
-
8-Enfâl 43
fî menâmi-ke : senin uykunda
-
8-Enfâl 43
kalîlen : az
-
8-Enfâl 43
ve lev : ve eğer, şayet
-
8-Enfâl 43
erâke-hum : onları sana gösterdi
-
8-Enfâl 43
kesîran : çok
-
8-Enfâl 43
le feşiltum : mutlaka tedirgin olurdunuz, yılgın düşerdiniz
-
8-Enfâl 43
ve le tenâza'tum : ve elbette anlaşmazlığa (nizaya) düşerdiniz
-
8-Enfâl 43
fîl emri : emir hakkında
-
8-Enfâl 43
ve lâkinne allâhe : ve fakat Allah
-
8-Enfâl 43
selleme : salim kıldı, selâmete çıkardı
-
8-Enfâl 43
inne-hu : muhakkak ki o, çünkü o
-
8-Enfâl 43
bi zâti es sudûri : göğüslerde olanı, sinelerde olanı
-
8-Enfâl 44
ve iz : ve olduğu zaman
-
8-Enfâl 44
iz iltekaytum : karşı karşıya geldiğiniz, karşılaştığınız zaman
-
8-Enfâl 44
kalîlen : az
-
8-Enfâl 44
ve yukallilu-kum : ve sizi azaltıyor
-
8-Enfâl 44
li yakdıye : vuku bulması, olması için
-
8-Enfâl 44
emren : emir, iş
-
8-Enfâl 44
kâne mef'ûlen : yapılması gerekli oldu, yapılacak olan
-
8-Enfâl 44
ve ilâllâhi (ve ilâ allâhi) : ve Allah'a
-
8-Enfâl 44
turceu : döndürülür
-
8-Enfâl 44
el umûru : işler, emirler
-
8-Enfâl 45
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 45
ellezîne âmenû : îmân eden, âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 45
izâ lekîtum : karşı karşıya geldiğiniz, karşılaştığınız zaman
-
8-Enfâl 45
fieten : bir topluluk
-
8-Enfâl 45
fesbutû (fe usbutû) : artık sebat edin
-
8-Enfâl 45
vezkurullâhe (ve uzkur allâhe) : ve Allah'ı zikredin
-
8-Enfâl 45
kesîran : çok
-
8-Enfâl 45
lealle-kum : umulur ki böylece siz
-
8-Enfâl 45
tuflihûne : kurtuluşa, felâha eresiniz
-
8-Enfâl 46
ve etîu allâhe : ve Allah'a itaat edin
-
8-Enfâl 46
ve resûle-hu : ve O'nun resûlüne
-
8-Enfâl 46
ve lâ tenâzeû : ve anlaşmazlığa, nizaya düşmeyin
-
8-Enfâl 46
fe tefşelû : o zaman, yoksa zayıf düşersiniz
-
8-Enfâl 46
ve tezhebe : ve gider
-
8-Enfâl 46
vasbirû (ve ısbirû) : ve sabredin
-
8-Enfâl 46
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 46
mea es sâbirîne : sabredenlerle beraberdir
-
8-Enfâl 47
ve lâ tekûnû : ve olmayın
-
8-Enfâl 47
ke : gibi
-
8-Enfâl 47
ellezîne haracû : çıkan kimseler
-
8-Enfâl 47
ve riâe : ve gösteriş yaptı, riya yaptı
-
8-Enfâl 47
en nâsi : insanlar
-
8-Enfâl 47
ve yasuddûne : ve engel olurlar, men ederler, alıkoyarlar
-
8-Enfâl 47
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
8-Enfâl 47
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
8-Enfâl 47
ya'melûne : yapıyorlar
-
8-Enfâl 48
ve iz : ve olduğu zaman, olmuştu
-
8-Enfâl 48
zeyyene : süsledi, güzel gösterdi
-
8-Enfâl 48
lehum eş şeytânu : onlara şeytan
-
8-Enfâl 48
a'mâle-hum : amellerini, yaptıklarını
-
8-Enfâl 48
ve kâle : ve dedi
-
8-Enfâl 48
lâ gâlibe : galip olacak, yenecek, üstün gelecek yoktur
-
8-Enfâl 48
lekum el yevme : size bugün
-
8-Enfâl 48
min en nâsi : insanlardan
-
8-Enfâl 48
ve innî : ve muhakkak ki ben
-
8-Enfâl 48
lekum : sizin için, size
-
8-Enfâl 48
fe lemmâ : fakat, ..... olunca
-
8-Enfâl 48
terâet el fietâni : iki topluluk (birbirini) gördü
-
8-Enfâl 48
nekesa : arkasına dönüp kaçtı
-
8-Enfâl 48
alâ akibey-hi : iki topuğu üstünde
-
8-Enfâl 48
ve kâle : ve dedi
-
8-Enfâl 48
berîun : uzağım
-
8-Enfâl 48
erâ : görüyorum
-
8-Enfâl 48
mâ lâ terevne : sizin görmediğiniz şey(ler)i
-
8-Enfâl 48
ehâfu allâhe : ben Allah'tan korkarım
-
8-Enfâl 48
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
8-Enfâl 48
şedîdu : şiddetli
-
8-Enfâl 48
el ıkâbi : azap, ceza
-
8-Enfâl 49
iz yekûlu : diyorlardı
-
8-Enfâl 49
el munâfikûne : münafıklar
-
8-Enfâl 49
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
8-Enfâl 49
ve men : ve kim
-
8-Enfâl 49
yetevekkel : tevekkül eder
-
8-Enfâl 49
fe inne allâhe : o zaman,o takdirde muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 50
ve lev terâ : ve görseydin
-
8-Enfâl 50
iz yeteveffâ : vefat ettirirken, öldürürken
-
8-Enfâl 50
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
8-Enfâl 50
el melâiketu : melekler
-
8-Enfâl 50
yadribûne : vururlar
-
8-Enfâl 50
vucûhe-hum : onların yüzlerine
-
8-Enfâl 50
ve edbâra-hum : ve onların arkalarına
-
8-Enfâl 50
ve zûkû : ve tadın
-
8-Enfâl 50
azâbe el harîki : yakıcı azabı
-
8-Enfâl 51
zâlike : bu, işte bu
-
8-Enfâl 51
kaddemet : takdim etti (önceden yaptı)
-
8-Enfâl 51
eydî-kum : elleriniz
-
8-Enfâl 51
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 51
leyse : değil
-
8-Enfâl 51
li el abîdi : kullar için, kullara
-
8-Enfâl 52
ke de'bi : adetleri gibi, adet haline getirdikleri durum gibi
-
8-Enfâl 52
fir'avne : firavun
-
8-Enfâl 52
ve ellezîne : ve o kimseler, onlar
-
8-Enfâl 52
keferû : inkâr ettiler
-
8-Enfâl 52
fe ehaze-hum allâhu : o zaman, böylece Allah onları aldı (yakaladı)
-
8-Enfâl 52
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 52
şedîdu : şiddetli
-
8-Enfâl 52
el ıkâbi : azap
-
8-Enfâl 53
zâlike : bu
-
8-Enfâl 53
bi enne : sebebiyle, ...dan dolayı
-
8-Enfâl 53
allâhe : Allah
-
8-Enfâl 53
lem yeku : değildir, olmaz
-
8-Enfâl 53
mugayyiren : değiştiren, değiştirici
-
8-Enfâl 53
ni'meten : nimet
-
8-Enfâl 53
en'ame-hâ : onu nimetlendirdi, onu nimet olarak verdi
-
8-Enfâl 53
bi enfusi-him : kendilerinde
-
8-Enfâl 53
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 53
semîun : en iyi işiten
-
8-Enfâl 54
ke : gibi
-
8-Enfâl 54
de'bi : adet, gelenek, hal, durum
-
8-Enfâl 54
fir'avne : firavun
-
8-Enfâl 54
ve ellezîne : ve o kimseler
-
8-Enfâl 54
kezzebû : yalanladılar
-
8-Enfâl 54
fe ehlek-nâ-hum : böylece biz onları helâk ettik
-
8-Enfâl 54
ve agrak-nâ : ve boğduk
-
8-Enfâl 54
âle : aile (grup, topluluk, ordu)
-
8-Enfâl 54
fîr'avne : firavun
-
8-Enfâl 54
ve kullun : ve hepsi
-
8-Enfâl 54
zâlimîne : zalimler
-
8-Enfâl 55
inne : muhakkak ki
-
8-Enfâl 55
şerre ed devâbbi : (yürüyen) hayvanların en şerlisi
-
8-Enfâl 55
inde allâhi : Allahın katında
-
8-Enfâl 55
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
8-Enfâl 55
fe hum : artık onlar
-
8-Enfâl 55
lâ yu'minûne : inanmazlar
-
8-Enfâl 56
ellezîne : o kimseler
-
8-Enfâl 56
âhedte : sen ahd aldın, anlaşma yaptın
-
8-Enfâl 56
summe : sonra
-
8-Enfâl 56
yenkudûne : bozarlar
-
8-Enfâl 56
ahde-hum : ahdlerini, akidlerini, sözleşmelerini
-
8-Enfâl 56
fî kulli merratin : her defasında
-
8-Enfâl 56
ve hum : ve onlar
-
8-Enfâl 56
lâ yettekûne : takva sahibi değiller (olmazlar)
-
8-Enfâl 57
fe immâ : amma, fakat ... olduğu zaman
-
8-Enfâl 57
teskafenne-hum : onları yakalarsın
-
8-Enfâl 57
fî el harbi : savaşta, harpte
-
8-Enfâl 57
fe şerrid : o zaman, öyle yıldır ki, korkut
-
8-Enfâl 57
men : kimse(ler)
-
8-Enfâl 57
halfe-hum : onların arkalarında
-
8-Enfâl 57
lealle-hum : böylece onlar
-
8-Enfâl 57
yezzekkerûne : tezekkür ederler (etsinler)
-
8-Enfâl 58
ve immâ : amma, fakat ... olduğu zaman
-
8-Enfâl 58
tehâfenne : mutlaka, kesinlikle korkarsın
-
8-Enfâl 58
hiyâneten : ihanet etmek
-
8-Enfâl 58
fenbiz (fe inbiz) : o zaman at, anlaşmayı boz, artık iptal et
-
8-Enfâl 58
ileyhim : onlara
-
8-Enfâl 58
alâ sevâ'in : eşitlik (doğruluk) üzere
-
8-Enfâl 58
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 58
lâ yuhıbbu el hâinîne : hainleri (ihanet eden kimseleri) sevmez
-
8-Enfâl 59
ve lâ yahsebenne : ve sakın sanmasınlar, zannetmesinler
-
8-Enfâl 59
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
8-Enfâl 59
sebekû : geçip gittiler, kaçıp kurtuldular
-
8-Enfâl 59
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
8-Enfâl 59
lâ yu'cizûne : aciz bırakamazlar
-
8-Enfâl 60
ve eıddû : ve hazırlayın
-
8-Enfâl 60
lehum : onlar için
-
8-Enfâl 60
mâsteta'tum (mâ isteta'tum) : gücünüz ne kadar yeterse
-
8-Enfâl 60
min kuvvetin : kuvvetten, güçten
-
8-Enfâl 60
ve min rıbâti el hayli : ve bağlanan (savaş için beslenen) atlardan
-
8-Enfâl 60
turhibûne : korkutun
-
8-Enfâl 60
aduvve allâhi : Allah'ın düşmanları
-
8-Enfâl 60
ve aduvve-kum : ve sizin düşmanlarınız
-
8-Enfâl 60
ve âharîne : ve diğerleri
-
8-Enfâl 60
lâ ta'lemûne-hum : siz onları bilmezsiniz
-
8-Enfâl 60
ya'lemu-hum : onları bilir
-
8-Enfâl 60
ve mâ : ve ne
-
8-Enfâl 60
min şey'in : bir şey, bir şeyden
-
8-Enfâl 60
fî sebîlillâhi (fî sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
8-Enfâl 60
yuveffe : vefa edilir, ödenir
-
8-Enfâl 60
ileykum : size
-
8-Enfâl 60
ve entum : ve siz
-
8-Enfâl 60
lâ tuzlemûne : zulmedilmezsiniz, haksızlığa uğratılmazsınız
-
8-Enfâl 61
ve in : ve eğer
-
8-Enfâl 61
cenehû : meylettiler
-
8-Enfâl 61
li es selmi : teslime (barışa)
-
8-Enfâl 61
fecnah (fe icnah) : o zaman (sen de) meylet
-
8-Enfâl 61
lehâ : ona
-
8-Enfâl 61
ve tevekkel : ve tevekkül et, güven
-
8-Enfâl 61
inne-hu : muhakkak ki o
-
8-Enfâl 61
huve es semîu : O en iyi işiten
-
8-Enfâl 61
el alîmu : en iyi bilen
-
8-Enfâl 62
ve in : ve eğer
-
8-Enfâl 62
en yahdeû-ke : seni aldatmak, sana hile yapmak
-
8-Enfâl 62
fe inne : o zaman, o takdirde muhakkak ki
-
8-Enfâl 62
hasbe-ke allâhu : Allah sana yeter
-
8-Enfâl 62
huve ellezî : o ki, o ...dır
-
8-Enfâl 62
eyyede-ke : seni destekledi
-
8-Enfâl 62
ve bi el mu'minîne : ve mü'minleri
-
8-Enfâl 63
ve ellefe : ve birleştirdi
-
8-Enfâl 63
beyne : arasını
-
8-Enfâl 63
lev : eğer
-
8-Enfâl 63
enfak-te : sen verdin, infâk ettin
-
8-Enfâl 63
fî el ardı : yeryüzündeki
-
8-Enfâl 63
cemîan : hepsini
-
8-Enfâl 63
mâ ellefte : birleştiremezdin
-
8-Enfâl 63
beyne : arasını
-
8-Enfâl 63
ve lâkinne allâhe : ve lâkin, fakat Allah
-
8-Enfâl 63
ellefe : birleştirdi
-
8-Enfâl 63
beyne-hum : onların arasını
-
8-Enfâl 63
inne-hu : muhakkak ki o
-
8-Enfâl 64
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 64
en nebiyyu : peygamber
-
8-Enfâl 64
hasbu-ke : sana kâfidir
-
8-Enfâl 64
ve men ittebea-ke : ve sana tâbî olanlar
-
8-Enfâl 64
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
8-Enfâl 65
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 65
en nebiyyu : peygamber
-
8-Enfâl 65
harridı el mu'minîne : mü'minleri teşvik et, isteklerini arttır
-
8-Enfâl 65
alâl kıtâli (alâ el kıtâli) : savaşa
-
8-Enfâl 65
in yekun : eğer olursa
-
8-Enfâl 65
işrûne : yirmi (kişi)
-
8-Enfâl 65
sâbirûne : sabredenler, sabırlı olanlar
-
8-Enfâl 65
mieteyni : iki yüz (kişi)
-
8-Enfâl 65
ve in yekûn : ve eğer olursa
-
8-Enfâl 65
mietun : yüz (kişi)
-
8-Enfâl 65
elfen : bin (kişi)
-
8-Enfâl 65
ellezîne keferû : kâfir olan kimseler
-
8-Enfâl 65
bi enne-hum : onların, ... olmalarından dolayı
-
8-Enfâl 65
lâ yefkahûne : fıkıh edemezler, idrak etmezler
-
8-Enfâl 66
el'âne : şimdi
-
8-Enfâl 66
haffefe allâhu : Allah hafifletti
-
8-Enfâl 66
ve alime : ve bildi
-
8-Enfâl 66
enne : ... olduğunu
-
8-Enfâl 66
da'fen : zaaf, zayıflık
-
8-Enfâl 66
fe in : ve eğer, şayet
-
8-Enfâl 66
yekun : olur
-
8-Enfâl 66
mietun : yüz (kişi)
-
8-Enfâl 66
mieteyni : iki yüz (kişi)
-
8-Enfâl 66
ve in yekun : ve eğer, şayet olursa
-
8-Enfâl 66
elfun : bin (kişi)
-
8-Enfâl 66
elfeyni : iki bin (kişi)
-
8-Enfâl 66
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
8-Enfâl 66
mea es sâbirîne : sabredenlerle beraber
-
8-Enfâl 67
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
8-Enfâl 67
li nebiyyin : bir nebî, peygamber için
-
8-Enfâl 67
en yekûne : olması
-
8-Enfâl 67
lehu : onun
-
8-Enfâl 67
esrâ : esirler
-
8-Enfâl 67
yushıne \n(ıshan) : ağır basar, düşmanı kesin yener, kesin zafer kazanır \n: (sahenat, kalınlaşmak, kuvvetlenmek)
-
8-Enfâl 67
fî el ardı : yeryüzünde
-
8-Enfâl 67
turîdûne : siz istiyorsunuz
-
8-Enfâl 67
arada ed dunyâ : dünya malı
-
8-Enfâl 67
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
8-Enfâl 67
el âhirate : ahiret, sonraki (hayat)
-
8-Enfâl 68
lev lâ : eğer olmasaydı
-
8-Enfâl 68
sebeka : önceden geçti, oldu
-
8-Enfâl 68
le messe-kum : mutlaka size dokunur
-
8-Enfâl 68
ehaz-tum : siz aldınız
-
8-Enfâl 69
fe kulû : artık yeyin
-
8-Enfâl 69
halâlen : helâl olarak
-
8-Enfâl 69
tayyiben : temiz olarak
-
8-Enfâl 69
vettekullâhe (ve ittekullâhe) : ve Allah'a karşı takva sahibi olun
-
8-Enfâl 69
innallâhe : muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 70
yâ eyyuhâ en nebiyyu : ey peygamber
-
8-Enfâl 70
li men : o kimselere, onlara
-
8-Enfâl 70
fî eydî-kum : ellerinizdeki, elinizin altında (yanınızda)
-
8-Enfâl 70
min el esrâ : esirlerden
-
8-Enfâl 70
ya'lemi allâhu : Allah bilir
-
8-Enfâl 70
uhıze : alınan
-
8-Enfâl 70
ve yagfir lekum : ve size mağfiret eder
-
8-Enfâl 70
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
8-Enfâl 71
ve in : ve eğer,şayet
-
8-Enfâl 71
hiyânete-ke : sana ihanet etmek
-
8-Enfâl 71
fe kad : bu şekilde ... oldu
-
8-Enfâl 71
hânu allâhe : Allah'a ihanet ettiler
-
8-Enfâl 71
fe emkene : o zaman imkân verdi
-
8-Enfâl 71
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
8-Enfâl 72
inne : muhakkak ki
-
8-Enfâl 72
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 72
ve hâcerû : ve hicret ettiler
-
8-Enfâl 72
ve câhedû : ve cihad ettiler
-
8-Enfâl 72
bi emvâli-him : mallarıyla
-
8-Enfâl 72
ve enfusi-him : ve nefsleriyle (canlarıyla)
-
8-Enfâl 72
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolunda
-
8-Enfâl 72
vellezîne (ve ellezîne) : ve o kimseler, onlar
-
8-Enfâl 72
âvev : barındırdılar, himaye ettiler
-
8-Enfâl 72
ve nasarû : ve yardım ettiler
-
8-Enfâl 72
ulâike : işte onlar
-
8-Enfâl 72
evliyâu : velîler
-
8-Enfâl 72
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 72
ve lem yuhâcirû : ve hicret etmeyen
-
8-Enfâl 72
mâ lekum : sizin (üzerinizde) yoktur
-
8-Enfâl 72
min velâyeti-him : onlara velayetiniz, himayeniz
-
8-Enfâl 72
min şey'in : bir şey (bir sorumluluk)
-
8-Enfâl 72
ve in-istensarû-kum : ve eğer sizden yardım isterlerse
-
8-Enfâl 72
fîd dîni (fî ed dîni) : dîn konusunda, dînde
-
8-Enfâl 72
fe aleykum en nasru : artık, o zaman yardım etmek üzerinizedir (sorumlusunuz)
-
8-Enfâl 72
beyne-kum : sizin aranızda
-
8-Enfâl 72
ve beyne-hum : ve onların arasında
-
8-Enfâl 72
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
8-Enfâl 72
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
8-Enfâl 73
ve : ve
-
8-Enfâl 73
ellezîne keferû : inkâr eden, kâfir olan kimseler
-
8-Enfâl 73
evliyâu : dostlar
-
8-Enfâl 73
illâ tef'alû-hu : onu yapmazsanız
-
8-Enfâl 73
tekun : olur
-
8-Enfâl 73
fitnetun : fitne
-
8-Enfâl 73
fîl ardı (fî el ardı) : yeryüzünde
-
8-Enfâl 73
ve fesâdun : ve bir bozulma, fesat
-
8-Enfâl 73
kebîrun : büyük
-
8-Enfâl 74
ve : ve
-
8-Enfâl 74
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 74
ve hâcerû : ve hicret ettiler
-
8-Enfâl 74
ve câhedû : ve cihad ettiler
-
8-Enfâl 74
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
8-Enfâl 74
ve : ve
-
8-Enfâl 74
ellezîne âvev : o kimseler ki barındırdılar, himaye ettiler
-
8-Enfâl 74
ve nasarû : ve yardım ettiler
-
8-Enfâl 74
ulâike : işte onlar
-
8-Enfâl 74
hum el mu'minûne : onlar mü'minlerdir
-
8-Enfâl 74
lehum : onlara, onlar için vardır
-
8-Enfâl 74
ve rızkun : ve rızık (vardır)
-
8-Enfâl 74
kerîmun : kerim, bol
-
8-Enfâl 75
ve : ve
-
8-Enfâl 75
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 75
ve hâcerû : ve hicret ettiler
-
8-Enfâl 75
ve câhedû : ve cihad ettiler
-
8-Enfâl 75
mea-kum : sizinle beraber
-
8-Enfâl 75
fe ulâike : o zaman, işte onlar
-
8-Enfâl 75
ve ulû : ve sahipleri
-
8-Enfâl 75
el erhâmi \n(ûlû el erhâmi) : rahimler \n: (rahim sahipleri, akrabalar)
-
8-Enfâl 75
evlâ : daha yakın
-
8-Enfâl 75
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 75
bi kulli şey'in : herşeyi
-
80-Abese 1
abese : huzursuzluğu yüzüne aksetti, yüzünü buruşturdu
-
80-Abese 1
ve tevellâ : ve başını çevirdi
-
80-Abese 2
en câe-hu : onun gelmesi
-
80-Abese 2
el a'mâ : âmâ, görmeyen
-
80-Abese 3
ve : ve
-
80-Abese 3
mâ yudrî-ke : sen bilemezsin
-
80-Abese 3
lealle-hu : umulur ki böylece o
-
80-Abese 3
yezzekkâ : tezkiye olur, şirk ve günahlardan temizlenir
-
80-Abese 4
ev : veya
-
80-Abese 4
yezzekkeru : tezekkür eder, düşünür, öğüt alır
-
80-Abese 4
fe : böylece
-
80-Abese 4
tenfea-hu : ona fayda verir
-
80-Abese 4
ez zikrâ : zikir, öğüt
-
80-Abese 5
emmâ : fakat
-
80-Abese 5
men(i) : kimse
-
80-Abese 6
fe : oysa, halbuki
-
80-Abese 6
ente : sen
-
80-Abese 6
lehu : ona
-
80-Abese 6
tesaddâ : yüzünü dönüyorsun, yöneliyorsun
-
80-Abese 7
ve : ve
-
80-Abese 7
mâ aleyke : senin üzerinde bir sorumluluk yoktur
-
80-Abese 7
ellâ yezzekkâ : onun tezkiye olmamasında
-
80-Abese 8
ve emmâ : halbuki
-
80-Abese 8
men : kimse
-
80-Abese 8
câe-ke : sana geldi
-
80-Abese 8
yes'â : koşuyor
-
80-Abese 9
ve huve : ve o
-
80-Abese 10
fe : oysa
-
80-Abese 10
ente : sen
-
80-Abese 10
telehhâ : aldırış etmiyorsun, ilgilenmiyorsun
-
80-Abese 11
kellâ : hayır
-
80-Abese 11
inne-hâ : muhakkak ki o
-
80-Abese 11
tezkiratun : bir zikirdir, öğüttür, nasihattir
-
80-Abese 12
fe : artık
-
80-Abese 12
men : kimse
-
80-Abese 12
şâe : diledi
-
80-Abese 12
zekera-hu : onu zikretti, öğüt aldı
-
80-Abese 13
mukerrametin : kerim, şerefli, üstün olan
-
80-Abese 14
merfûatin : yükseltilmiş, yüceltilmiş olan
-
80-Abese 14
mutahheratin : mutahhar kılınmış olan, temiz olan
-
80-Abese 15
eydî : eller
-
80-Abese 15
seferatin : sefir, elçi (kâtip)
-
80-Abese 16
beraratin : birr sahipleri, hayır ve takva sahibi olanlar, sadık, dürüst olanlar
-
80-Abese 17
kutile : katledildi, öldürüldü, kahroldu, mahvoldu, kendisini mahvetti
-
80-Abese 17
el insânu : insan
-
80-Abese 17
ekfera-hu : o çok nankör
-
80-Abese 18
eyyi : hangi
-
80-Abese 18
şey'in : şey
-
80-Abese 19
nutfetin : nutfe, bir damla
-
80-Abese 19
fe : böylece, sonra
-
80-Abese 19
kaddera-hu : ona kader tayin etti, gelişimini programladı ve ömür tayin etti
-
80-Abese 20
summe : sonra
-
80-Abese 20
es sebîle : yol
-
80-Abese 20
yessera-hu : ona kolaylaştırdı
-
80-Abese 21
summe : sonra
-
80-Abese 21
emâte-hu : onu öldürdü
-
80-Abese 21
fe : böylece
-
80-Abese 21
akbera-hu : onu kabire koydurdu
-
80-Abese 22
summe : sonra
-
80-Abese 22
şâe : diledi
-
80-Abese 22
enşera-hu : onu diriltti
-
80-Abese 23
kellâ : hayır
-
80-Abese 23
lemmâ yakdı : kada etmedi, yerine getirmedi
-
80-Abese 23
emera-hu : ona emretti
-
80-Abese 24
fe li yanzuri : işte baksın
-
80-Abese 24
el insânu : insan
-
80-Abese 25
ennâ : nasıl
-
80-Abese 25
sabebnâ : akıttık
-
80-Abese 25
el mâe : su
-
80-Abese 25
sabben : akıtarak
-
80-Abese 26
summe : sonra
-
80-Abese 26
el arda : arz, yer, toprak
-
80-Abese 27
fe : böylece
-
80-Abese 27
enbetnâ : taneler bitirdik, yetiştirdik
-
80-Abese 27
habben : taneler
-
80-Abese 28
ve ineben : ve üzümler, bağlar
-
80-Abese 28
ve kadben : ve yoncalar
-
80-Abese 29
ve zeytûnen : ve zeytin ağaçları, zeytinler
-
80-Abese 29
ve nahlen : ve hurma ağaçları, hurmalar
-
80-Abese 30
ve hadâika : ve bahçeler
-
80-Abese 30
gulben : sık ağaçlı, iç içe olmuş, dalları birbirine girmiş
-
80-Abese 31
ve fâkiheten : ve meyveler
-
80-Abese 31
ve ebben : ve mer'alar (otlaklar), hayvanların yediği otlar
-
80-Abese 32
metâan : bir yarar, meta olarak
-
80-Abese 32
lekum : sizin, sizin için
-
80-Abese 32
ve : ve
-
80-Abese 32
en'âmi-kum : sizin hayvanlarınız
-
80-Abese 33
fe : fakat
-
80-Abese 33
câet(i) : geldi
-
80-Abese 33
es sâhhatu : sağır edici büyük gürleme
-
80-Abese 34
yevme : o gün
-
80-Abese 34
yefirru : kaçar
-
80-Abese 34
el mer'u : kişi
-
80-Abese 35
ve ummi-hî : ve annesi
-
80-Abese 35
ve ebî-hi : ve babası
-
80-Abese 36
ve sâhıbeti-hî : ve hanımı, eşi
-
80-Abese 36
ve benî- hi : ve oğlu
-
80-Abese 37
yevme izin : o gün, izin günü
-
80-Abese 37
şe'nun : şe'n, iş, hal
-
80-Abese 38
yevme izin : izin günü, o gün
-
80-Abese 39
dâhıketun : gülen (yüzler)
-
80-Abese 39
mustebşiratun : müjdelenmiş
-
80-Abese 40
ve vucûhun : ve yüzler vardır
-
80-Abese 40
yevme izin : izin günü, o gün
-
80-Abese 40
aleyhâ : onun üzeri
-
80-Abese 40
gaberatun : toz bürünmüş, tozlu, toza toprağa bulanmış
-
80-Abese 41
terheku-hâ : onu kaplar
-
80-Abese 41
kateratun : kara, karanlık
-
80-Abese 42
ulâike : işte onlar
-
80-Abese 42
el keferetu : kâfir, inkâr eden
-
80-Abese 42
el feceratu : facir
-
81-Tekvir 1
eş şemsu : güneş
-
81-Tekvir 1
kuvviret \n(tekvîr) : bürülüp dürüldü \n: (tortop olmak, sarık gibi sarılmak)
-
81-Tekvir 2
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 2
en nucûmu : yıldızlar
-
81-Tekvir 2
inkederet : bulanıklaştı, soldu, enerjilerini tüketti, dağıldı
-
81-Tekvir 3
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 3
el cibâlu : dağlar
-
81-Tekvir 3
suyyiret : yürütüldü
-
81-Tekvir 4
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 4
el ışâru : yüklü develer, kıymetli mallar, servetler, evler, saraylar
-
81-Tekvir 4
uttılet : salındı, başıboş bırakıldı, terkedildi
-
81-Tekvir 5
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 5
el vuhûşu : vahşi hayvanlar
-
81-Tekvir 5
huşiret : haşrolundu, toplandı
-
81-Tekvir 6
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 6
el bihâru : denizler
-
81-Tekvir 6
succiret : tutuşturuldu, ateşlendi
-
81-Tekvir 7
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 7
en nufûsu : nefsler
-
81-Tekvir 7
zuvvicet : (zevcelendirildi) eşleştirme yapıldı, biraraya getirildi
-
81-Tekvir 8
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 8
el mev'ûdetu : diri olarak toprağa gömülen kız çocuğu
-
81-Tekvir 8
suilet : soruldu
-
81-Tekvir 9
eyyi : hangi
-
81-Tekvir 9
zenbin : günah
-
81-Tekvir 9
kutilet : öldürüldü
-
81-Tekvir 10
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 10
es suhufu : sahifeler (amel defterleri), kaydolmuş bilgilerin bulunduğu dökümanlar
-
81-Tekvir 10
nuşiret : neşredildi, yayınlandı, açıldı
-
81-Tekvir 11
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 11
es semâu : sema, gök
-
81-Tekvir 12
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 12
el cahîmu : alevli ateş, cehennem ateşi
-
81-Tekvir 12
su'ıret : çılgınca kızıştırıldı, şiddetle alevlendirildi
-
81-Tekvir 13
ve izâ : ve olduğu zaman
-
81-Tekvir 13
el cennetu : cennet
-
81-Tekvir 13
uzlifet : yakınlaştırıldı
-
81-Tekvir 14
alimet : bilip öğrendi
-
81-Tekvir 14
nefsun : nefs
-
81-Tekvir 14
ahdaret : hazırladı
-
81-Tekvir 15
fe : olduğu zaman
-
81-Tekvir 15
bi el hunnesi : hünnese, merkezî çekim kuvvetine
-
81-Tekvir 16
el cevâri : cevalan eden, akıp giden, dönen yörünge
-
81-Tekvir 16
el kunnesi : yörünge üzerinde dönen
-
81-Tekvir 17
ve el leyli : ve gece
-
81-Tekvir 17
as ase : giriş veya çıkış anı, geceye geçiş anı kararmaya başladığı an
-
81-Tekvir 18
ve es subhı : ve sabah
-
81-Tekvir 18
teneffese : nefes almaya başladı, güneşin ilk ışınları gelmeye başladı, gün ağarmaya başladı
-
81-Tekvir 19
inne-hu : muhakkak ki o
-
81-Tekvir 19
le kavlu : sözüdür
-
81-Tekvir 19
resûlin : bir resûl
-
81-Tekvir 19
kerîmin : kerim
-
81-Tekvir 20
kuvvetin : güç, kuvvet
-
81-Tekvir 20
inde : indinde, yanında, katında
-
81-Tekvir 20
el arşi : arş
-
81-Tekvir 20
mekînin : kuvvetli, şerefli, yüce
-
81-Tekvir 21
semme : orada
-
81-Tekvir 21
emînin : emin, güvenilir
-
81-Tekvir 22
ve : ve
-
81-Tekvir 22
bi mecnûnin : bir deli
-
81-Tekvir 23
ve lekad : ve andolsun
-
81-Tekvir 23
reâ-hu : onu gördü
-
81-Tekvir 23
bi el ufuki : ufukta
-
81-Tekvir 23
el mubîni : apaçık
-
81-Tekvir 24
ve mâ : ve değil
-
81-Tekvir 24
huve : o
-
81-Tekvir 24
alâ el gaybi : gayba karşı, o gaybta vahyolunan
-
81-Tekvir 25
ve mâ : ve değildir
-
81-Tekvir 25
huve : o
-
81-Tekvir 25
şeytânin : şeytan
-
81-Tekvir 26
fe : şu halde, öyleyse
-
81-Tekvir 26
eyne : nereye
-
81-Tekvir 26
tezhebûne : siz gidiyorsunuz
-
81-Tekvir 27
huve : o
-
81-Tekvir 27
el âlemîne : âlemler
-
81-Tekvir 28
men : kimse
-
81-Tekvir 28
şâe : diledi
-
81-Tekvir 28
en yestekîme : istikamet üzere olmak
-
81-Tekvir 29
ve mâ teşâûne : ve siz dileyemezsiniz
-
81-Tekvir 29
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
81-Tekvir 29
rabbu el âlemîne : âlemlerin rabbi
-
82-İnfitâr 1
es semâu : sema, gökyüzü
-
82-İnfitâr 1
infataret \n(infitar) : çatlayıp yarıldı \n: (inşikakın başlangıcı)
-
82-İnfitâr 2
ve izâ : ve olduğu zaman
-
82-İnfitâr 2
el kevâkibu : gezegenler
-
82-İnfitâr 2
inteseret : düzeninden koparak dağıldı
-
82-İnfitâr 3
ve izâ : ve olduğu zaman
-
82-İnfitâr 3
el bihâru : denizler
-
82-İnfitâr 3
fucciret : kabarıp kaynaştı, fışkırtılıp akıtıldı
-
82-İnfitâr 4
ve izâ : ve olduğu zaman
-
82-İnfitâr 4
el kubûru : kabirler
-
82-İnfitâr 4
bu'siret : çevrildi, alt üst edildi
-
82-İnfitâr 5
alimet : bildi.
-
82-İnfitâr 5
nefsun : nefs
-
82-İnfitâr 5
kaddemet : takdim etti, yaptı
-
82-İnfitâr 5
ve ahharet : ve tehir etti, erteledi, yapması gerekirken yapmadı
-
82-İnfitâr 6
yâ eyyuhâ : ey
-
82-İnfitâr 6
el insânu : insan
-
82-İnfitâr 6
garre-ke : seni aldatan
-
82-İnfitâr 6
bi rabbi-ke : Rabbine karşı
-
82-İnfitâr 6
el kerîmi : üstün, kerem sahibi
-
82-İnfitâr 7
ellezî : ki o, o ki
-
82-İnfitâr 7
halaka-ke : seni yarattı
-
82-İnfitâr 7
fe : sonra
-
82-İnfitâr 7
sevvâ-ke : seni sevva etti, tertip etti, dizayn etti, maddî
-
82-İnfitâr 7
fe : sonra
-
82-İnfitâr 7
adele-ke : itidal üzere mutedil kıldı, düzen üzere seni dengeli (uyumlu), sağlıklı kıldı
-
82-İnfitâr 8
fî eyyi sûretin : hangi surette
-
82-İnfitâr 8
şâe : diledi
-
82-İnfitâr 8
rakkebe-ke : terkip etti, tertip etti, farklı şeyleri biraraya getirdi
-
82-İnfitâr 9
kellâ : hayır
-
82-İnfitâr 9
bel : aksine, bilâkis
-
82-İnfitâr 9
tukezzibûne : siz yalanlıyorsunuz
-
82-İnfitâr 9
bi ed dîni : dîni
-
82-İnfitâr 10
ve : ve
-
82-İnfitâr 10
inne : muhakkak ki
-
82-İnfitâr 10
aleykum : sizin üzerinizde
-
82-İnfitâr 10
le : mutlaka, elbette
-
82-İnfitâr 10
hâfızîne : hıfzeden, hafaza melekleri
-
82-İnfitâr 11
kirâmen : şerefli, üstün
-
82-İnfitâr 11
kâtibîne : kâtipler, kaydediciler, yazıcılar
-
82-İnfitâr 12
ya'lemûne : bilirler
-
82-İnfitâr 12
tef'alûne : siz yapıyorsunuz
-
82-İnfitâr 13
inne : muhakkak ki
-
82-İnfitâr 13
el ebrâre : ebrar olanlar
-
82-İnfitâr 13
le : mutlaka, elbette
-
82-İnfitâr 14
ve : ve
-
82-İnfitâr 14
inne : muhakkak ki
-
82-İnfitâr 14
el fuccâre : facir (kötü) olanlar
-
82-İnfitâr 14
le fî : mutlaka, elbette içinde
-
82-İnfitâr 15
yaslevne-hâ : ona yaslanırlar, atılırlar
-
82-İnfitâr 15
yevme : gün
-
82-İnfitâr 15
ed dîni : dîn
-
82-İnfitâr 16
ve : ve
-
82-İnfitâr 16
bi gâibîne : ayrılıp kaybolacak
-
82-İnfitâr 17
ve : ve
-
82-İnfitâr 17
edrâ-ke : sana bildirdi
-
82-İnfitâr 17
yevmu : gün
-
82-İnfitâr 17
ed dîni : dîn
-
82-İnfitâr 18
summe : sonra
-
82-İnfitâr 18
edrâ-ke : sana bildirdi
-
82-İnfitâr 18
yevmu : gün
-
82-İnfitâr 18
ed dîni : dîn
-
82-İnfitâr 19
yevme : gün
-
82-İnfitâr 19
lâ temliku : güç yetirmeye malik değildir
-
82-İnfitâr 19
nefsun : nefs
-
82-İnfitâr 19
nefsin : nefis
-
82-İnfitâr 19
şey'en : bir şey
-
82-İnfitâr 19
ve el emru : ve emir
-
82-İnfitâr 19
yevme izin : o gün, izin günü
-
83-Mutaffifin 1
veylun : yazıklar olsun, vay haline
-
83-Mutaffifin 1
li el mutaffifîne : eksik ölçenlere, eksik tartanlara
-
83-Mutaffifin 2
ellezîne : onlar
-
83-Mutaffifin 2
ektâlû : ölçekle ölçerek satın aldılar
-
83-Mutaffifin 2
alâ en nâsi : insanlara
-
83-Mutaffifin 2
yestevfûne : vefalı davranırlar, dürüst, doğru olurlar
-
83-Mutaffifin 3
ve izâ : ve olduğu zaman
-
83-Mutaffifin 3
ev : veya
-
83-Mutaffifin 3
vezenû-hum : onlara tarttılar
-
83-Mutaffifin 3
yuhsirûne : zarar ettirirler, eksiltirler
-
83-Mutaffifin 4
e : mı
-
83-Mutaffifin 4
lâ yezunnu : zannetmiyorlar, ihtimal vermiyorlar, bilmiyorlar
-
83-Mutaffifin 4
ulâike : işte onlar
-
83-Mutaffifin 4
enne-hum : onlar ..... olacaklarını
-
83-Mutaffifin 4
meb'ûsûne : beas edilecek olanlar, diriltilecek olanlar
-
83-Mutaffifin 5
yevmin : gün
-
83-Mutaffifin 6
yevme : gün
-
83-Mutaffifin 6
yekûmu : kıyam eder, kalkar
-
83-Mutaffifin 6
en nâsu : insanlar
-
83-Mutaffifin 6
el âlemîne : âlemlerin
-
83-Mutaffifin 7
kellâ : hayır
-
83-Mutaffifin 7
inne : muhakkak ki
-
83-Mutaffifin 7
kitâbe : kitapları, kayıtları, hayat filmleri
-
83-Mutaffifin 7
el fuccâri : füccar (şeytanın fucüruna tâbî olan kâfirler)
-
83-Mutaffifin 7
le : mutlaka, elbette
-
83-Mutaffifin 8
ve mâ : ve nedir
-
83-Mutaffifin 8
edrâ-ke : sana bildirdi
-
83-Mutaffifin 9
merkûmun : rakamlandırılmış
-
83-Mutaffifin 10
veylun : vay haline
-
83-Mutaffifin 10
yevme izin : o gün, izin günü
-
83-Mutaffifin 10
li el mukezzibîne : yalanlayanlara
-
83-Mutaffifin 11
ellezîne : onlar
-
83-Mutaffifin 11
yukezzibûne : yalanlıyorlar
-
83-Mutaffifin 11
bi yevmi : gününü
-
83-Mutaffifin 11
ed dîni : dîn
-
83-Mutaffifin 12
ve mâ yukezzibu : ve yalanlamaz
-
83-Mutaffifin 12
mu'tedin : haddi aşan
-
83-Mutaffifin 12
esîmin : asi günahkâr
-
83-Mutaffifin 13
aleyhi : ona
-
83-Mutaffifin 13
kâle : dedi
-
83-Mutaffifin 13
esâtîru : masallar
-
83-Mutaffifin 13
el evvelîne : evvelkilerin, öncekilerin
-
83-Mutaffifin 14
kellâ : hayır
-
83-Mutaffifin 14
bel : aksine, bilâkis
-
83-Mutaffifin 14
râne : kapladı, örttü.
-
83-Mutaffifin 14
yeksibûne : kazanıyorlar
-
83-Mutaffifin 15
kellâ : hayır
-
83-Mutaffifin 15
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
83-Mutaffifin 15
yevme izin : o gün
-
83-Mutaffifin 15
le : mutlaka, elbette
-
83-Mutaffifin 15
mahcûbûne : hicaplanmış, perdelenmiş olanlardır
-
83-Mutaffifin 16
summe : sonra
-
83-Mutaffifin 16
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
83-Mutaffifin 16
le : elbette, mutlaka
-
83-Mutaffifin 16
el cahîmi : alevli ateş, cehennem
-
83-Mutaffifin 17
summe : sonra
-
83-Mutaffifin 17
hâzâ ellezî : bu ..... o ki, o şey
-
83-Mutaffifin 17
tukezzibûne : yalanlıyorsunuz
-
83-Mutaffifin 18
kellâ : hayır
-
83-Mutaffifin 18
inne : muhakkak ki
-
83-Mutaffifin 18
kitâbe : kitapları, kayıtları, hayat filmleri
-
83-Mutaffifin 18
el ebrârı : ebrar olanların (Allah'a vasıl olanlar, hidayete erenler)
-
83-Mutaffifin 18
le : mutlaka, elbette
-
83-Mutaffifin 18
ılliyyîne : illiyyin (zemin kattan 7 kat yukarıda olan kader hücreleri)
-
83-Mutaffifin 19
ve mâ : ve nedir
-
83-Mutaffifin 19
edrâ-ke : sana bildirdi
-
83-Mutaffifin 19
ılliyyûne : illiyyin
-
83-Mutaffifin 20
merkûmun : rakamlandırılmış
-
83-Mutaffifin 21
yeşhedu-hu : ona şahit olurlar
-
83-Mutaffifin 21
el mukarrebûne : mukarrebin, yakın olan melekler
-
83-Mutaffifin 22
inne : muhakkak ki
-
83-Mutaffifin 22
el ebrâre : ebrar olanlar
-
83-Mutaffifin 22
le : mutlaka, elbette
-
83-Mutaffifin 23
el erâiki : tahtlar
-
83-Mutaffifin 23
yanzurûne : bakarlar, seyrederler
-
83-Mutaffifin 24
nadrate : ışıl ışıl, pırıl pırıl, pırıltı
-
83-Mutaffifin 24
en naîmi : ni'metler
-
83-Mutaffifin 25
yuskavne : sulanır, içirilir, sunulur
-
83-Mutaffifin 26
ve fî zâlike : ve bunda
-
83-Mutaffifin 26
fe : artık
-
83-Mutaffifin 26
li yetenâfesi : yarışsınlar
-
83-Mutaffifin 26
el mutenâfisûne : yarışanlar
-
83-Mutaffifin 27
ve : ve
-
83-Mutaffifin 27
tesnîmin : tesnim, cennette bir pınar
-
83-Mutaffifin 28
aynen : pınar
-
83-Mutaffifin 28
yeşrebu : içer
-
83-Mutaffifin 28
el mukarrabûne : mukarrebin olanlar, Rabbine yakın olanlar
-
83-Mutaffifin 29
inne : muhakkak ki
-
83-Mutaffifin 29
ellezîne : o kimseler, onlar, ... olanlar
-
83-Mutaffifin 29
ecremû : suç ve günah işlediler
-
83-Mutaffifin 29
ellezîne : o kimseler, onlar, ... olanlar
-
83-Mutaffifin 29
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
83-Mutaffifin 29
yadhakûne : gülüyorlar
-
83-Mutaffifin 30
ve : ve
-
83-Mutaffifin 30
merrû : uğradılar, yanlarına geldiler
-
83-Mutaffifin 30
yetegâmezûne : birbirlerine kaş göz işareti yaparlar
-
83-Mutaffifin 31
ve izâ : ve olduğu zaman
-
83-Mutaffifin 31
inkalebû : döndüler
-
83-Mutaffifin 31
ehli-him(u) : kendi aileleri, aileleri
-
83-Mutaffifin 31
inkalebû : döndüler
-
83-Mutaffifin 31
fekihîne : neşeyle
-
83-Mutaffifin 32
ve izâ : ve olduğu zaman
-
83-Mutaffifin 32
reev-hum : onları gördüler
-
83-Mutaffifin 32
inne : muhakkak ki
-
83-Mutaffifin 32
le : mutlaka, elbette, gerçekten
-
83-Mutaffifin 32
dâllûne : dalâlette olanlar
-
83-Mutaffifin 33
ve mâ ursilû : ve gönderilmediler
-
83-Mutaffifin 33
aleyhim : onların üzerine
-
83-Mutaffifin 33
hâfızîne : gözeticiler
-
83-Mutaffifin 34
fe : artık
-
83-Mutaffifin 34
el yevme : bugün
-
83-Mutaffifin 34
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
83-Mutaffifin 34
el kuffâri : kâfir olanlar
-
83-Mutaffifin 34
yadhakûne : gülüyorlar
-
83-Mutaffifin 35
el erâiki : tahtlar
-
83-Mutaffifin 35
yanzurûne : bakıplar, seyrederler
-
83-Mutaffifin 36
hel : mı
-
83-Mutaffifin 36
suvvibe : karşılığı verildi, cezalandırıldı, cezalarını buldular
-
83-Mutaffifin 36
el kuffâru : kâfir olanlar
-
83-Mutaffifin 36
yef'alûne : yapıyorlar
-
84-İnşikak 1
es semâu : sema, gökyüzü
-
84-İnşikak 2
ve ezinet : ve kulak verip dinledi ve itaat etti
-
84-İnşikak 2
ve hukkat : hak oldu, yarılması hak oldu, hakikat oldu, gerçekleştirdi
-
84-İnşikak 3
ve : ve
-
84-İnşikak 3
el ardu : arz, yeryüzü
-
84-İnşikak 3
muddet : uzatıldı, düz oldu
-
84-İnşikak 4
ve elkat : ve attı
-
84-İnşikak 4
ve tehallet : ve boşaldı
-
84-İnşikak 5
ve ezinet : ve kulak verip dinledi ve itaat etti
-
84-İnşikak 5
ve hukkat : ve hak oldu, gerçekleşti hakikat oldu, gerçekleştirdi
-
84-İnşikak 6
yâ eyyuhâ : ey
-
84-İnşikak 6
el insânu : insan
-
84-İnşikak 6
inne-ke : muhakkak ki sen
-
84-İnşikak 6
rabbi-ke : Rabbin
-
84-İnşikak 6
kedhan : cehd ile cihad ederek, gayret edip çabalayarak
-
84-İnşikak 6
fe : o zaman, artık, sonunda
-
84-İnşikak 7
fe emmâ : fakat, ise
-
84-İnşikak 7
men : kim, kimse
-
84-İnşikak 7
ûtiye : verildi
-
84-İnşikak 7
kitâbe-hu : onun kitabı
-
84-İnşikak 7
bi yemîni-hî : onun sağından
-
84-İnşikak 8
fe : artık, işte
-
84-İnşikak 8
sevfe : yakında olacak
-
84-İnşikak 8
yuhâsebu : hesaba çekilecek
-
84-İnşikak 8
hısâben : hesap
-
84-İnşikak 8
yesîran : kolay
-
84-İnşikak 9
ve yenkalibu : ve dönecek
-
84-İnşikak 9
ehli-hî : onun ehli, kendi ehli, ailesi, yakınları
-
84-İnşikak 9
mesrûran : surur içinde sevinçle
-
84-İnşikak 10
ve emmâ : ve ise
-
84-İnşikak 10
men : kim, kimse
-
84-İnşikak 10
ûtiye : verildi
-
84-İnşikak 10
kitâbe-hu : kitabı, hayat filmi
-
84-İnşikak 10
verâe : arka
-
84-İnşikak 11
fe : artık, işte
-
84-İnşikak 11
sevfe yed'û : derhal dua edecek, hemen davet edecek, çağıracak
-
84-İnşikak 12
ve yaslâ : ve ateşe yaslanacak (atılacak)
-
84-İnşikak 13
inne-hu : muhakkak ki o
-
84-İnşikak 13
kâne : oldu
-
84-İnşikak 13
ehli-hî : onun ehli, kendi ehli, ailesi, yakınları
-
84-İnşikak 13
mesrûran : surur içinde sevinçli
-
84-İnşikak 14
inne-hu : muhakkak ki o
-
84-İnşikak 14
zanne : zannetti, sandı
-
84-İnşikak 14
en len yahûra : asla geri dönmemek
-
84-İnşikak 15
belâ : hayır
-
84-İnşikak 15
inne : muhakkak ki
-
84-İnşikak 15
rabbe-hu : onun Rabbi
-
84-İnşikak 15
kâne : idi, oldu
-
84-İnşikak 16
fe lâ : artık, bundan sonra hayır
-
84-İnşikak 16
bi eş şefakı : şafak vaktine
-
84-İnşikak 17
ve el leyli : ve geceye
-
84-İnşikak 17
ve mâ : ve şeylere
-
84-İnşikak 17
vesaka : derleyip topladı, kapladı, örttü, barındırdı
-
84-İnşikak 18
ve el kameri : ve aya
-
84-İnşikak 18
ittesaka : gerçek hale döndü, (nuru) tamamlandı
-
84-İnşikak 19
le terkebunne : siz mutlaka bineceksiniz
-
84-İnşikak 19
tabekan : tabaka, kat
-
84-İnşikak 20
fe : o halde, artık
-
84-İnşikak 20
lehum : onlara
-
84-İnşikak 20
lâ yu'minûne : îmân etmiyorlar (inanmıyorlar)
-
84-İnşikak 21
ve izâ : ve olduğu zaman
-
84-İnşikak 21
kurie : okundu
-
84-İnşikak 21
aleyhim (u) : onlara
-
84-İnşikak 21
el kur'ânu : Kur'ân
-
84-İnşikak 21
lâ yescudûne : secde etmiyorlar, etmezler
-
84-İnşikak 22
bel(i) : hayır, bilâkis
-
84-İnşikak 22
ellezîne : onlar, olanlar
-
84-İnşikak 22
keferû : inkâr ettiler
-
84-İnşikak 22
yukezzibûne : yalanlıyorlar
-
84-İnşikak 23
ve allâhu : ve Allah
-
84-İnşikak 23
a'lemu : en iyi bilir, çok iyi bilir
-
84-İnşikak 23
yûûne : içlerinde biriktirip saklıyorlar
-
84-İnşikak 24
fe beşşir-hum : artık onları müjdele
-
84-İnşikak 24
elîmin : elîm, acı
-
84-İnşikak 25
ellezîne : o kimseler, onlar, olanlar
-
84-İnşikak 25
âmenû : âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen
-
84-İnşikak 25
ve amilû : ve amel eden, yapan
-
84-İnşikak 25
es sâlihâti : salih ameller, ıslâh edici, nefsi tezkiye edici amel
-
84-İnşikak 25
lehum : onlar için vardır
-
84-İnşikak 25
ecrun : ecir, ücret, mükâfat
-
84-İnşikak 25
gayru memnûnin : kesintisiz
-
85-Bürûc 1
ve : andolsun
-
85-Bürûc 1
es semâi : sema, gökyüzü
-
85-Bürûc 1
el burûci : burçlar, takım yıldızlar
-
85-Bürûc 2
ve el yevmi : ve gün
-
85-Bürûc 2
el mev'ûdi : vadedilen
-
85-Bürûc 3
ve şâhidin : ve şahit olan
-
85-Bürûc 3
ve meşhûdin : ve şahit olunan
-
85-Bürûc 4
kutile : öldürüldü, katletildi, helâk edildi
-
85-Bürûc 4
ashâbu el uhdûdi : hendeklerin sahipleri
-
85-Bürûc 5
en nâri : ateş
-
85-Bürûc 5
el vakûdi : yakacak, yakıt
-
85-Bürûc 6
aleyhâ : onun üzerinde, etrafında
-
85-Bürûc 7
ve hum : ve onlar
-
85-Bürûc 7
alâ mâ yef'alûne : yaptıkları şeylere
-
85-Bürûc 7
bi el mu'minîne : mü'minlere
-
85-Bürûc 8
ve mâ nekamû : ve intikam almadılar
-
85-Bürûc 8
en yu'minû : îmân etmeleri
-
85-Bürûc 8
el azîzi : azîz, izzet sahibi olan
-
85-Bürûc 8
el hamîdi : hamdedilen
-
85-Bürûc 9
ellezî : o ki
-
85-Bürûc 9
lehu : ona aittir, onun
-
85-Bürûc 9
es semâvâti : semalar, gökler
-
85-Bürûc 9
ve el ardı : ve arz, yeyüzü
-
85-Bürûc 9
ve allâhu : ve Allah
-
85-Bürûc 9
şey'in : şey
-
85-Bürûc 9
şehîdun : şahittir
-
85-Bürûc 10
inne : muhakkak ki
-
85-Bürûc 10
ellezîne : onlar, ..... olanlar
-
85-Bürûc 10
fetenû : fitne, kötülük, işkence yaptılar
-
85-Bürûc 10
el mu'minîne : mü'min erkekler
-
85-Bürûc 10
ve el mu'minâti : ve mü'min kadınlar
-
85-Bürûc 10
summe : sonra
-
85-Bürûc 10
lem yetûbû : tövbe etmediler
-
85-Bürûc 10
fe : işte, bundan sonra, artık
-
85-Bürûc 10
lehum : onlar için vardır
-
85-Bürûc 10
cehenneme : cehennem
-
85-Bürûc 10
ve lehum : ve onlar için vardır
-
85-Bürûc 10
el harîkı : yakıcı
-
85-Bürûc 11
inne : muhakkak ki
-
85-Bürûc 11
ellezîne : onlar, ..... olanlar
-
85-Bürûc 11
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
85-Bürûc 11
ve amilû : ve amel işlediler, yaptılar
-
85-Bürûc 11
es sâlihâti : salih ameller, ıslâh edici, nefsi tezkiye edici amel
-
85-Bürûc 11
lehum : onlar için vardır
-
85-Bürûc 11
cennâtun : cennetler
-
85-Bürûc 11
tecrî : akar
-
85-Bürûc 11
el enhâru : nehirler
-
85-Bürûc 11
zâlike : işte bu
-
85-Bürûc 11
el fevzu : fevz, kurtuluş, şerefli bir ikram
-
85-Bürûc 11
el kebîru : büyük
-
85-Bürûc 12
inne : şüphesiz, muhakkak
-
85-Bürûc 12
batşe : kıskıvrak yakalama
-
85-Bürûc 12
rabbi-ke : senin Rabbin
-
85-Bürûc 12
le : mutlaka, elbette
-
85-Bürûc 12
şedîdun : çok şiddetli
-
85-Bürûc 13
inne-hu : şüphesiz, muhakkak ki o
-
85-Bürûc 13
huve : o
-
85-Bürûc 13
ve yuîdu : ve iade eder, döndürür
-
85-Bürûc 14
ve : ve
-
85-Bürûc 14
huve : o
-
85-Bürûc 14
el gafûru : mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
-
85-Bürûc 14
el vedûdu : çok seven
-
85-Bürûc 15
el arşi : arş
-
85-Bürûc 15
el mecîdu : Mecid'dir, çok yüce ve şereflidir
-
85-Bürûc 16
fe'âlun : yapan, fail, fiilin yapıcısı
-
85-Bürûc 17
hel : mi
-
85-Bürûc 17
etâ-ke : sana geldi
-
85-Bürûc 17
el cunûdi : askerler, ordular
-
85-Bürûc 18
fir'avne : firavun
-
85-Bürûc 18
ve : ve
-
85-Bürûc 18
semûde : Semud kavmi
-
85-Bürûc 19
bel(i) ellezîne : hayır onlar, ..... olanlar
-
85-Bürûc 19
keferû : inkâr ettiler
-
85-Bürûc 19
tekzîbin : tekzip, yalanlama
-
85-Bürûc 20
ve allâhu : ve Allah
-
85-Bürûc 20
verâi-him : onların arkası
-
85-Bürûc 21
bel : hayır
-
85-Bürûc 21
huve : o
-
85-Bürûc 21
mecîdun : yüce ve şerefli
-
85-Bürûc 22
levhın : levha
-
86-Târık 1
ve : andolsun
-
86-Târık 1
es semâi : sema, gökyüzü
-
86-Târık 1
ve et târıkı : ve tarık
-
86-Târık 2
ve : ve
-
86-Târık 2
edrâ-ke : sana bildirdi
-
86-Târık 2
et târiku : tarık, şiddetle çakan
-
86-Târık 3
en necmu : yıldız
-
86-Târık 3
es sâkıbu : delen
-
86-Târık 4
in ... (lemma) : eğer ..... olmazsa olmaz, mutlaka vardır
-
86-Târık 4
nefsin : nefs
-
86-Târık 4
(in) ... lemmâ : eğer ..... olmazsa olmaz, mutlaka vardır
-
86-Târık 4
aleyhâ : üzerinde
-
86-Târık 5
fe : artık
-
86-Târık 5
li yenzur(i) : baksın
-
86-Târık 5
el insânu : insan
-
86-Târık 5
mimme : neden, nasıl
-
86-Târık 7
min beyni : arasındadan
-
86-Târık 7
es sulbi : omurga
-
86-Târık 7
ve et terâibu : ve göğüs kemikleri, göğüs kafesi
-
86-Târık 8
inne-hu : muhakkak ki o
-
86-Târık 8
alâ rec'ı-hî : onu döndürmeye
-
86-Târık 8
le : elbette, mutlaka
-
86-Târık 9
yevme : gün
-
86-Târık 9
es serâiru : sırlar, gizli şeyler
-
86-Târık 10
fe : artık
-
86-Târık 10
lehu : onun
-
86-Târık 10
kuvvetin : kudret, güç
-
86-Târık 10
ve : ve
-
86-Târık 11
ve : and olsun
-
86-Târık 11
es semâi : sema, gökyüzü
-
86-Târık 11
er rec'ı : dönme, döndürme, dönüş
-
86-Târık 12
ve : andolsun
-
86-Târık 12
el ardı : ve arz, yeryüzü
-
86-Târık 12
es sad'ı : yarık, arz kabuğundaki çatlak
-
86-Târık 13
inne-hu : muhakkak ki o
-
86-Târık 13
le : mutlaka, gerçekten
-
86-Târık 14
ve mâ : ve değil
-
86-Târık 14
huve : o
-
86-Târık 14
bi el hezli : sıradan bir söz, boş, anlamsız, saçma bir söz
-
86-Târık 15
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
86-Târık 15
yekîdûne : tuzak kuruyorlar
-
86-Târık 15
keyden : hile yaparak
-
86-Târık 16
ve ekîdu : ve tuzak kurarım
-
86-Târık 16
keyden : hile yaparak
-
86-Târık 17
fe : böylece, artık
-
86-Târık 17
mehhil(i) : mühlet ver
-
86-Târık 17
el kâfirîne : kâfirler
-
86-Târık 17
emhil-hum : onlara süre tanı (kendi hallerine bırak)
-
86-Târık 17
ruveyden : biraz
-
87-A'lâ 1
sebbih(ı) : tespih et
-
87-A'lâ 1
isme : isim
-
87-A'lâ 1
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbin
-
87-A'lâ 1
el a'lâ : âlâ, yüce
-
87-A'lâ 2
ellezî : o ki
-
87-A'lâ 2
fe : sonra
-
87-A'lâ 2
sevvâ : sevva etti, dizayn etti, düzenledi
-
87-A'lâ 3
ve ellezî : ve o ki
-
87-A'lâ 3
kaddere : önceden bildi ve zamanında yaşandı
-
87-A'lâ 3
fe : sonra
-
87-A'lâ 3
hedâ : hidayet etti
-
87-A'lâ 4
ve ellezî : ve o ki
-
87-A'lâ 4
ahrece : çıkardı
-
87-A'lâ 4
el mer'â : mera, yeşillikler
-
87-A'lâ 5
fe : sonra
-
87-A'lâ 5
ceale-hu : onu kıldı, yaptı
-
87-A'lâ 5
gusâen : gusa, atık
-
87-A'lâ 6
se-nukriu-ke : sana okutacağız
-
87-A'lâ 6
fe : artık, bundan sonra
-
87-A'lâ 6
lâ tensâ : sen unutmayacaksın
-
87-A'lâ 7
mâ şâe allâhu : Allah'ın dilediği şey
-
87-A'lâ 7
inne-hu : muhakkak ki o
-
87-A'lâ 7
ya'lemu : bilir
-
87-A'lâ 7
el cehre : cehri olan, açıkta olanı
-
87-A'lâ 7
ve mâ : ve şey
-
87-A'lâ 8
ve nuyessiru-ke : ve biz sana kolaylaştıracağız
-
87-A'lâ 8
li el yusrâ : kolay gelmesi için
-
87-A'lâ 9
fe : o halde
-
87-A'lâ 9
zekkir : zikret, hatırlat, öğüt ver
-
87-A'lâ 9
nefeati : fayda verdi
-
87-A'lâ 9
ez zikrâ : zikir
-
87-A'lâ 10
se-yezzekkeru : zikir yapacaktır, tezekkür edecektir
-
87-A'lâ 10
men : kimse
-
87-A'lâ 11
ve yetecennebu-hâ : ve ondan içtinap eder, kaçınır
-
87-A'lâ 11
el eşkâ : şâkî olan, bedbaht olan
-
87-A'lâ 12
ellezî : ki o
-
87-A'lâ 12
en nâre : ateş
-
87-A'lâ 12
el kubrâ : büyük
-
87-A'lâ 13
summe : sonra
-
87-A'lâ 13
lâ yemûtu : ölmez
-
87-A'lâ 13
ve lâ yahyâ : ve yaşamaz, hayat bulmaz
-
87-A'lâ 14
efleha : felâha, kurtuluşa erdi
-
87-A'lâ 14
men : kimse
-
87-A'lâ 14
tezekkâ : tezkiye oldu, nefsi afetlerden temizlendi
-
87-A'lâ 15
ve zekere isme : ve ismini zikretti
-
87-A'lâ 15
fe : ve de
-
87-A'lâ 16
bel : hayır
-
87-A'lâ 16
tu'sırûne : siz tercih ediyorsunuz, üstün tutuyorsunuz
-
87-A'lâ 16
el hayâte : hayat
-
87-A'lâ 16
ed dunyâ : dünya
-
87-A'lâ 17
ve el âhıretu : ve ahiret
-
87-A'lâ 17
ve ebkâ : ve daha bâki, devamlı
-
87-A'lâ 18
inne : muhakkak
-
87-A'lâ 18
le : elbette
-
87-A'lâ 18
fî es suhufî : sayfalarda var
-
87-A'lâ 18
el ûlâ : evvelki, önceki
-
87-A'lâ 19
ibrâhîme : İbrâhîm
-
87-A'lâ 19
ve mûsâ : ve Musa
-
88-Ğâşiye 1
hel : mi
-
88-Ğâşiye 1
etâ-ke : sana geldi
-
88-Ğâşiye 1
el gâşiyeti : gâşiye, heryeri kuşatıp kaplayacak olan korkunç felâket, helâk edici afet
-
88-Ğâşiye 2
yevme izin : o gün, izin günü
-
88-Ğâşiye 3
âmiletun : amel eden, iş yapan
-
88-Ğâşiye 3
nâsıbetun : yorgun olan, yorucu olan
-
88-Ğâşiye 4
teslâ : yaslanırlar, atılırlar
-
88-Ğâşiye 4
nâren : ateş
-
88-Ğâşiye 4
hâmiyeten : çok sıcak, kızgın
-
88-Ğâşiye 5
âniyetin : kaynar su
-
88-Ğâşiye 6
leyse : yoktur, değildir
-
88-Ğâşiye 6
lehum : onların
-
88-Ğâşiye 7
ve lâ yugnî : ve fayda vermez
-
88-Ğâşiye 8
yevme izin : o gün, izin günü
-
88-Ğâşiye 8
nâımetun : naîm olan, güzel ve parlak olan
-
88-Ğâşiye 9
râdiyetun : razı olandır, razıdır
-
88-Ğâşiye 10
cennetin : cennet
-
88-Ğâşiye 10
âliyetin : âli, yüce, yüksek
-
88-Ğâşiye 10
cennetin âliyetin : âli cennet, yüce cennet
-
88-Ğâşiye 11
lâ tesmeu : işitmezsin
-
88-Ğâşiye 11
lâgıyeten : boş söz
-
88-Ğâşiye 12
câriyetun : cereyan eden, devamlı akan
-
88-Ğâşiye 13
merfûatun : yükseltilmiş, yüksek
-
88-Ğâşiye 14
ve : ve
-
88-Ğâşiye 14
ekvabun : kadehler
-
88-Ğâşiye 14
mevdûatun : (önlerine) konulmuş
-
88-Ğâşiye 15
ve : ve
-
88-Ğâşiye 15
nemârıku : yastıklar
-
88-Ğâşiye 15
masfûfetun : istif edilmiş, dizilmiş, sıralanmış
-
88-Ğâşiye 16
ve zerâbiyyu : ve süslü, kıymetli yaygılar, halılar
-
88-Ğâşiye 16
mebsûsetun : yayılmış, serilmiş
-
88-Ğâşiye 17
e : mi
-
88-Ğâşiye 17
fe : böylece, artık, hâlâ
-
88-Ğâşiye 17
lâ yanzurûne : bakmıyorlar, bakmazlar
-
88-Ğâşiye 17
ilâ el ibili : deveye
-
88-Ğâşiye 17
keyfe : nasıl
-
88-Ğâşiye 18
ve : ve
-
88-Ğâşiye 18
es semâi : sema, gökyüzü
-
88-Ğâşiye 18
keyfe : nasıl
-
88-Ğâşiye 19
ve : ve
-
88-Ğâşiye 19
ilâ el cibâli : dağlara
-
88-Ğâşiye 19
keyfe : nasıl
-
88-Ğâşiye 19
nusıbet : dik olarak yerleştirilmiş
-
88-Ğâşiye 20
ve ilâ el ardı : ve arza, yeryüzüne
-
88-Ğâşiye 20
keyfe : nasıl
-
88-Ğâşiye 21
fe : artık
-
88-Ğâşiye 21
zekkir : zikret, hatırlat
-
88-Ğâşiye 21
innemâ : ancak, sadece
-
88-Ğâşiye 21
ente : sen
-
88-Ğâşiye 21
muzekkirun : müzekkir, hatırlatıcı
-
88-Ğâşiye 22
leste : sen değilsin
-
88-Ğâşiye 22
aleyhim : onlara, onların üzerinde
-
88-Ğâşiye 23
men : kim
-
88-Ğâşiye 23
tevellâ : döner
-
88-Ğâşiye 23
ve kefere : ve inkâr etti
-
88-Ğâşiye 24
fe : o taktirde
-
88-Ğâşiye 24
el azâbe : azap
-
88-Ğâşiye 24
el ekbere : en büyük
-
88-Ğâşiye 25
inne : muhakkak
-
88-Ğâşiye 25
ileynâ : bize
-
88-Ğâşiye 25
iyâbe-hum : onların dönüşü
-
88-Ğâşiye 26
summe : sonra
-
88-Ğâşiye 26
inne : muhakkak
-
88-Ğâşiye 26
aleynâ : bize ait
-
88-Ğâşiye 26
hisâbe-hum : onların hesapları
-
89-Fecr 1
ve : andolsun
-
89-Fecr 1
el fecri : fecir, tan yerinin ağarma zamanı, güneşin doğma anı
-
89-Fecr 2
ve leyâlin : ve geceler
-
89-Fecr 3
ve eş şef'ı : ve çift olan
-
89-Fecr 3
ve el vetri : ve tek olan
-
89-Fecr 4
ve el leyli : ve gece
-
89-Fecr 4
yesri : geçip gider
-
89-Fecr 5
hel : var mı (yok mu)
-
89-Fecr 5
fî zâlike : bunda
-
89-Fecr 5
kasemun : kasem, yemin
-
89-Fecr 6
e lem tere : görmedin mi
-
89-Fecr 6
keyfe : nasıl
-
89-Fecr 6
feale : yaptı
-
89-Fecr 6
rabbu-ke : senin rabbin
-
89-Fecr 7
ireme : İrem Şehri
-
89-Fecr 7
el imâdi : sütunlar
-
89-Fecr 8
elletî : o ki
-
89-Fecr 8
lem yuhlak : yaratılmadı
-
89-Fecr 8
el bilâdi : beldeler, ülkeler
-
89-Fecr 9
ve : ve
-
89-Fecr 9
semûde : Semud kavmi
-
89-Fecr 9
ellezîne : onlar, ..... olanlar
-
89-Fecr 9
es sahre : kayalar
-
89-Fecr 9
bi el vâdi : vadilerde
-
89-Fecr 10
ve fir'avne : ve firavun
-
89-Fecr 10
el evtâdi : kazıklar
-
89-Fecr 11
ellezîne : onlar ki
-
89-Fecr 11
el bilâdi : beldeler
-
89-Fecr 12
fe : böylece
-
89-Fecr 12
ekserû : arttırdılar, çoğalttılar
-
89-Fecr 12
el fesâde : fesat, kötülük
-
89-Fecr 13
fe : artık, bundan dolayı
-
89-Fecr 13
sabbe : çarptı, salladı, indirdi, kırbaçladı
-
89-Fecr 13
aleyhim : onların üzerine
-
89-Fecr 13
rabbu-ke : senin Rabbin
-
89-Fecr 13
sevta : kamçı
-
89-Fecr 14
inne : muhakkak
-
89-Fecr 14
rabbe-ke : senin Rabbin
-
89-Fecr 14
le : elbette, mutlaka
-
89-Fecr 14
bi el mirsâdi : gözleyen
-
89-Fecr 15
fe emmâ : fakat
-
89-Fecr 15
el insânu : insan
-
89-Fecr 15
ibtelâ-hu : onu imtihan ettii
-
89-Fecr 15
fe : böylece
-
89-Fecr 15
ekreme-hu : ona ikram etti, şereflendirdi
-
89-Fecr 15
ve ne'ame-hu : ve onu ni'metlendirdi
-
89-Fecr 15
fe : o zaman
-
89-Fecr 15
yekûlu : der
-
89-Fecr 15
ekreme-ni : bana ikram etti, şereflendirdi
-
89-Fecr 16
ve emmâ : ve fakat
-
89-Fecr 16
ibtelâ-hu : onu imtihan etti
-
89-Fecr 16
fe : böylece
-
89-Fecr 16
kadere : ölçülü verdi, daralttı
-
89-Fecr 16
aleyhi : ona
-
89-Fecr 16
fe : o zaman
-
89-Fecr 16
yekûlu : der
-
89-Fecr 16
ehâne-ni : bana ihanet etti
-
89-Fecr 17
kellâ : hayır
-
89-Fecr 17
bel : bilâkis
-
89-Fecr 17
lâ tukrimûne : ikram etmiyorsunuz, iyilik ve ihsanda bulunmuyorsunuz
-
89-Fecr 17
el yetîme : yetim
-
89-Fecr 18
ve lâ tehâddûne : ve birbirinizi teşvik etmiyorsunuz
-
89-Fecr 18
el miskîni : fakir, yoksul
-
89-Fecr 19
ve te'kulûne : ve siz yiyorsunuz
-
89-Fecr 19
et turâse : varis olduğunuz miras
-
89-Fecr 19
eklen : yeyişle
-
89-Fecr 19
lemmen : şiddetle, hırsla
-
89-Fecr 20
ve tuhıbbûne : ve seviyorsunuz
-
89-Fecr 20
el mâle : mal
-
89-Fecr 20
hubben : severek, sevgiyle
-
89-Fecr 20
cemmen : pekçok, aşırı
-
89-Fecr 21
kellâ : hayır
-
89-Fecr 21
dukket (i) : parçalandı, dağıldı
-
89-Fecr 21
el ardu : arz, yeryüzü
-
89-Fecr 21
dekken dekken : parça parça, paramparça
-
89-Fecr 22
ve câe : ve geldi
-
89-Fecr 22
rabbu-ke : senin Rabbin
-
89-Fecr 22
ve el meleku : ve melekler
-
89-Fecr 22
saffen saffen : saflar halinde, saf saf
-
89-Fecr 23
ve cîe ... (bi) : ve getirildi
-
89-Fecr 23
yevme izin : o gün, izin günü
-
89-Fecr 23
bi cehenneme : cehenneme
-
89-Fecr 23
yevme izin : o gün, izin günü
-
89-Fecr 23
yetezekkeru : tezekkür eder, düşünür
-
89-Fecr 23
el insânu : insan
-
89-Fecr 23
ve ennâ : ve nasıl olur, ne olur ki
-
89-Fecr 23
lehu : ona, onun
-
89-Fecr 23
ez zikrâ : zikir, hatırlama
-
89-Fecr 24
yekûlu : der
-
89-Fecr 24
yâ leyte-nî : keşke ben
-
89-Fecr 24
kaddemtu : takdim ettim
-
89-Fecr 25
fe : artık
-
89-Fecr 25
yevme izin : o gün, izin günü
-
89-Fecr 25
azâbe-hû : onun azabı
-
89-Fecr 25
ehadun : bir kimse
-
89-Fecr 26
ve lâ yûsiku : ve bağlamaz
-
89-Fecr 26
ehadun : kimse
-
89-Fecr 27
yâ eyyetuhâ : ey
-
89-Fecr 27
en nefsu : nefs
-
89-Fecr 27
el mutmainnetu : mutmain olan, tatmin olan
-
89-Fecr 28
râdıyeten : razı olarak
-
89-Fecr 28
mardıyyeten : Allah'ın rızasını kazanmış olarak
-
89-Fecr 29
fe udhulî : artık gir
-
89-Fecr 30
ve udhulî : ve gir
-
89-Fecr 30
cennetî : cennetime
-
9-Tevbe 1
berâetun : bir beraattir, bir uyarı, bir ihtar (saldırmazlığın sona ermesi için)
-
9-Tevbe 1
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 1
ilâllezîne (ilâ ellezîne) : o kimselere
-
9-Tevbe 1
âhedtum : ahdleştiğiniz, ahd aldığınız
-
9-Tevbe 1
min el muşrikîne : müşriklerden
-
9-Tevbe 2
fe : artık
-
9-Tevbe 2
fi el ardı : yeryüzünde
-
9-Tevbe 2
erbeate : dört
-
9-Tevbe 2
eşhurin : aylar
-
9-Tevbe 2
va'lemû (ve ı'lemu) : ve biliniz
-
9-Tevbe 2
enne-kum : siz, ... olduğunuzu
-
9-Tevbe 2
ve enne allâhe : ve Allah'ın ... olduğunu
-
9-Tevbe 2
muhzî el kâfirîne : kâfirleri alçaltıcı, hor, hakir yapıcı
-
9-Tevbe 3
ve ezanun : ve ilândır, açıkça bildirmektir, bir bildiridir
-
9-Tevbe 3
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 3
ilâ en nâsi : insanlara
-
9-Tevbe 3
yevme el haccı el ekberi : büyük hac günü
-
9-Tevbe 3
enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 3
berîun : uzaktır, alâkası yoktur
-
9-Tevbe 3
min el muşrikîne : müşriklerden
-
9-Tevbe 3
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 3
fe in : o zaman, artık, bundan sonra eğer
-
9-Tevbe 3
fe huve : o zaman, artık, bundan sonra o
-
9-Tevbe 3
lekum : sizin için
-
9-Tevbe 3
ve in : ve eğer
-
9-Tevbe 3
tevelleytum : yüz çevirirsiniz
-
9-Tevbe 3
fa'lemu (fe ı'lemû) : o zaman, artık, bundan sonra, o taktirde biliniz
-
9-Tevbe 3
enne-kum : sizin, ..... olduğunuzu
-
9-Tevbe 3
ve beşşiri : ve müjdele, uyar, ikaz et, haber ver
-
9-Tevbe 3
ellezîne keferû : kâfir kimseleri, inkâr eden kimseleri
-
9-Tevbe 3
elîmin : acı, elîm
-
9-Tevbe 4
ellezîne âhedtum : ahdleştiğiniz kimseler, ahd aldığınız
-
9-Tevbe 4
min el muşrikîne : müşriklerden
-
9-Tevbe 4
summe : sonra
-
9-Tevbe 4
lem yankusû-kum : sizden naksetmez, sizden eksiltmez, size haksızlık etmez
-
9-Tevbe 4
şey'en : bir şey
-
9-Tevbe 4
ve lem yuzâhirû : ve yardımlaşmazlar, arka çıkmazlar
-
9-Tevbe 4
aleykum : size karşı
-
9-Tevbe 4
ehaden : birisi
-
9-Tevbe 4
fe etimmû : o taktirde tamamlayın
-
9-Tevbe 4
ileyhim : onlara
-
9-Tevbe 4
ahde-hum : onların ahdi
-
9-Tevbe 4
ilâ muddeti-him : onların müddetine kadar
-
9-Tevbe 4
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 4
el muttekîne : takva sahipleri
-
9-Tevbe 5
fe izânseleha (fe izâ inseleha) : artık, sona erdiği, geçtiği zaman
-
9-Tevbe 5
el eşhuru el hurumu : haram aylar
-
9-Tevbe 5
faktulû (fe uktulû) : artık öldürün, savaşın
-
9-Tevbe 5
el muşrikîne : müşrikler
-
9-Tevbe 5
vecedtumû-hum : onlara rastladınız, buldunuz
-
9-Tevbe 5
ve huzû-hum : ve onları alın, yakalayın
-
9-Tevbe 5
vahsurû-hum (ve uhsurû-hum) : ve onları kuşatın, muhasara edin
-
9-Tevbe 5
vak'udû(ve uk'udû) : ve oturun
-
9-Tevbe 5
lehum : onların
-
9-Tevbe 5
kulle marsadin : gözetleme yerlerinin hepsi
-
9-Tevbe 5
fe in : o zaman, artık, bundan sonra eğer
-
9-Tevbe 5
ve ekâmû es salâte : ve namazı ikâme ettiler
-
9-Tevbe 5
ve âtû ez zekâte : ve zekâtı verdiler
-
9-Tevbe 5
fe hallû : o taktirde serbest bırakın
-
9-Tevbe 5
sebîle-hum : onların yolu
-
9-Tevbe 5
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 6
ve in : ve eğer
-
9-Tevbe 6
ehadun : biri, birisi
-
9-Tevbe 6
min el muşrikîne : müşriklerden
-
9-Tevbe 6
istecâre-ke : senden yardım, himaye ister
-
9-Tevbe 6
fe ecir-hu : o taktirde himaye et, koru
-
9-Tevbe 6
hattâ yesmea : işitinceye, duyana kadar
-
9-Tevbe 6
kelâme allâhi : Allah'ın sözü
-
9-Tevbe 6
summe : sonra
-
9-Tevbe 6
eblig-hu : onu ulaştır
-
9-Tevbe 6
me'mene-hu (mâ emene-hu) : onu, emin olduğu yere (şeye)
-
9-Tevbe 6
zâlike : işte bu
-
9-Tevbe 6
bi enne-hum : onların, ..... olması sebebiyle, dolayısıyla
-
9-Tevbe 6
lâ ya'lemûne : bilmeyen
-
9-Tevbe 7
keyfe : nasıl
-
9-Tevbe 7
yekûnu : olur
-
9-Tevbe 7
li el muşrikîne : müşrikler için
-
9-Tevbe 7
inde allâhi : Allah'ın yanında
-
9-Tevbe 7
ve inde resûli-hi : ve onun resûlünün yanında
-
9-Tevbe 7
illâllezîne (illâ ellezîne) : o kimseler hariç, müstesna
-
9-Tevbe 7
âhedtum : ahdleştiğiniz, ahd aldığınız
-
9-Tevbe 7
inde el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram yanında
-
9-Tevbe 7
fe mâstekâmû (fe mâ estekâmû) : artık o şeyi (verdikleri ahdlerini) ikâme ederler (ahdlerini tutarlar)
-
9-Tevbe 7
lekum : size, sizin için
-
9-Tevbe 7
festekîmû (fe ıstekîmû) : o taktirde siz de ikâme edin (ahdinizi yerine getirin)
-
9-Tevbe 7
lehum : onlara, onlar için
-
9-Tevbe 7
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 7
el muttekîne : takva sahiplerini
-
9-Tevbe 8
keyfe : nasıl
-
9-Tevbe 8
ve in : ve eğer
-
9-Tevbe 8
yazherû : kuvvetlenirler, arka çıkarlar
-
9-Tevbe 8
aleykum : size karşı
-
9-Tevbe 8
lâ yerkubû : gözetmezler
-
9-Tevbe 8
illen : yakınlık, akrabalık
-
9-Tevbe 8
ve lâ : ve yoktur, değildir, olmaz
-
9-Tevbe 8
zimmeten : bir zimmet, ahdden doğan bir hak
-
9-Tevbe 8
yurdûne-kum : sizi razı ederler
-
9-Tevbe 8
bi efvâhi-him : ağızları ile, sözleriyle
-
9-Tevbe 8
ve te'bâ : ve direnir
-
9-Tevbe 8
ve ekseru-hum : ve onların çoğu
-
9-Tevbe 8
fâsikûne : fasıklar
-
9-Tevbe 9
işterev : sattılar
-
9-Tevbe 9
semenen : bedel
-
9-Tevbe 9
kalîlen : az
-
9-Tevbe 9
fe saddû : böylece mani oldular, alıkoydular, men ettiler
-
9-Tevbe 9
an sebîli-hi : onun yolundan
-
9-Tevbe 9
inne-hum : muhakkak onlar
-
9-Tevbe 9
sâe : kötü, fena
-
9-Tevbe 9
ya'melûne : yapıyorlar
-
9-Tevbe 10
lâ yerkubûne : gözetmezler
-
9-Tevbe 10
illen : bir yakınlık, bir akrabalık veya bir ahd
-
9-Tevbe 10
ve lâ : ve olmaz
-
9-Tevbe 10
zimmeten : bir zimmet, ahdden doğan bir hak
-
9-Tevbe 10
ve ulâike : ve işte onlar
-
9-Tevbe 10
el mu'tedûne : hakka tecavüz edenler, haddi aşanlar
-
9-Tevbe 11
fe : artık, bundan sonra
-
9-Tevbe 11
ve ekâmus salâte : ve namazı ikâme ettiler
-
9-Tevbe 11
ve âtuz zekâte : ve zekâtı verdiler
-
9-Tevbe 11
fe ıhvânu-kum : artık sizin kardeşlerinizdir
-
9-Tevbe 11
fî ed dîni : dînde
-
9-Tevbe 11
ve nufassılu el âyâti : ve âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz
-
9-Tevbe 11
ya'lemûne : bilirler
-
9-Tevbe 12
ve in : ve eğer
-
9-Tevbe 12
nekesû : ihlâl ettiler, bozdular
-
9-Tevbe 12
eymâne-hum : yeminlerini
-
9-Tevbe 12
ve taanû : ve ayıpladılar, yerdiler, dil uzattılar
-
9-Tevbe 12
fe kâtilû : o zaman savaşın, öldürün
-
9-Tevbe 12
eimmete el kufri : küfrün liderleri, önderleri
-
9-Tevbe 12
inne-hum : muhakkak onlar, çünkü onlar
-
9-Tevbe 12
lâ eymâne : yeminleri yoktur
-
9-Tevbe 12
lehum : onların
-
9-Tevbe 12
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
9-Tevbe 12
yentehûne : vazgeçerler
-
9-Tevbe 13
e lâ : olmaz mı, öyle değil mi
-
9-Tevbe 13
tukâtilûne : savaşırsınız
-
9-Tevbe 13
kavmen : bir kavim
-
9-Tevbe 13
nekesû : nakseden, ihlâl eden, bozan
-
9-Tevbe 13
eymâne-hum : yeminlerini
-
9-Tevbe 13
ve hemmû : ve hamle ettiler, yeltendiler, kalkıştılar
-
9-Tevbe 13
bi ihrâcir resûli : resûlü çıkarmaya
-
9-Tevbe 13
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 13
bedeû-kum : sizinle (savaşa) başladılar
-
9-Tevbe 13
evvele merratin : ilk defa
-
9-Tevbe 13
e tahşevne-hum : onlardan korkuyor musunuz
-
9-Tevbe 13
fallâhu (fe allâhu) : oysa, halbuki Allah
-
9-Tevbe 13
ehakku : daha hak sahibidir
-
9-Tevbe 13
en tahşev-hu : ondan korkulması
-
9-Tevbe 13
mu'minîne : mü'minler
-
9-Tevbe 14
bi eydî-kum : sizin ellerinizle
-
9-Tevbe 14
ve yuhzi-him : ve onları alçaltır
-
9-Tevbe 14
ve yansur-kum : ve yardım eder size
-
9-Tevbe 14
aleyhim : onlara karşı
-
9-Tevbe 14
ve yeşfi : ve şifa verir, ferahlandırır
-
9-Tevbe 14
sudûre : göğüsler
-
9-Tevbe 14
mu'minîne : mü'minler
-
9-Tevbe 15
ve yuzhib : ve giderir
-
9-Tevbe 15
ve yetûbu allâhu : ve Allah tövbeyi kabul eder
-
9-Tevbe 15
men yeşâu : dilediği kimse
-
9-Tevbe 15
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 16
em : yoksa
-
9-Tevbe 16
en tutrekû : terkedileceğinizi, bırakılacağınızı
-
9-Tevbe 16
ve lemmâ : ve başka dışında, buna rağmen
-
9-Tevbe 16
ya'lemi allâhu : Allah bilir
-
9-Tevbe 16
ellezîne câhedû : cihad eden kimseler
-
9-Tevbe 16
ve lem yettehızû : ve ittihaz etmezler (edinmezler)
-
9-Tevbe 16
ve lâ resûli-hî : ve onun resûlünün dışında, onun resûlünden başka
-
9-Tevbe 16
ve lâ el mu'minîne : ve mü'minlerin dışında, mü'minlerden başka
-
9-Tevbe 16
velîceten : dost, sırdaş
-
9-Tevbe 16
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 16
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şeylerden
-
9-Tevbe 17
mâ kâne : olmaz, olmadı
-
9-Tevbe 17
li el muşrikîne : müşrikler için
-
9-Tevbe 17
en ya'murû : imar etmeleri
-
9-Tevbe 17
mesâcide allâhi : Allah'ın mescidleri
-
9-Tevbe 17
şâhidîne : şahitler
-
9-Tevbe 17
alâ enfusi-him : kendi nefsleri üzerine, kendilerine
-
9-Tevbe 17
bi el kufri : küfre, inkâra
-
9-Tevbe 17
ulâike : işte onlar
-
9-Tevbe 17
ve fî en nâri : ve ateşin içinde, ateşte
-
9-Tevbe 17
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
9-Tevbe 18
innemâ : ama, ancak, sadece
-
9-Tevbe 18
mesâcide allâhi : Allah'ın mescidleri
-
9-Tevbe 18
men âmene : îmân eden kimse, âmenû olan kimse
-
9-Tevbe 18
ve el yevmi el âhiri : ve ahir güne (Allah'a hayatta iken ulaşma gününe)
-
9-Tevbe 18
ve ekâme es salâte : ve namazı ikame etti
-
9-Tevbe 18
ve âte ez zekâte : ve zekât verdi
-
9-Tevbe 18
ve lem yahşe : ve korkmaz
-
9-Tevbe 18
illâ allâhe : Allah'tan başka
-
9-Tevbe 18
fe asâ : artık, böylece umulur ki
-
9-Tevbe 18
ulâike : işte onlar
-
9-Tevbe 18
en yekûnû : onların olması
-
9-Tevbe 18
min el muhtedîne : hidayete erenlerden
-
9-Tevbe 19
e cealtum : yaptınız mı, kıldınız mı
-
9-Tevbe 19
sikâyete el hâcci : hacılara su verdi (suladı)
-
9-Tevbe 19
imârate el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram'ı mamur etti
-
9-Tevbe 19
ke men âmene : inanan, âmenû olan kimse gibi
-
9-Tevbe 19
ve el yevmi el âhıri : ve ahir güne
-
9-Tevbe 19
ve câhede : ve cihad eden kimse
-
9-Tevbe 19
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 19
lâ yestevûne : müsavi, denk olmaz, eşit olmaz
-
9-Tevbe 19
inde allâhi : Allah'ın katında
-
9-Tevbe 19
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 19
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
9-Tevbe 19
el kavme ez zâlimîne : zalim kavmi
-
9-Tevbe 20
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
9-Tevbe 20
ve hâcerû : ve hicret (göç) eden kimseler
-
9-Tevbe 20
ve câhedû : ve cihad eden kimseler
-
9-Tevbe 20
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 20
bi emvâli-him : (onların) malları ile
-
9-Tevbe 20
ve enfusi-him : ve (onların) nefsleri, canları
-
9-Tevbe 20
dereceten : dereceler (vardır)
-
9-Tevbe 20
inde allâhi : Allah'ın yanında, katında
-
9-Tevbe 20
ve ulâike : ve işte onlar
-
9-Tevbe 20
hum el fâizûne : onlar kurtuluşa erenler
-
9-Tevbe 21
yubeşşiru-hum : onları müjdeler
-
9-Tevbe 21
bi rahmetin : bir rahmet ile
-
9-Tevbe 21
ve rıdvân : ve bir rıza
-
9-Tevbe 21
ve cennâtin : ve cennetler
-
9-Tevbe 21
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 22
hâlidîne : kalacak olanlardır
-
9-Tevbe 22
ebeden : ebediyen, ebedî
-
9-Tevbe 22
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 22
inde-hu : onun katında
-
9-Tevbe 22
ecrun : bir ecir, ücret, bedel
-
9-Tevbe 23
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 23
ellezîne âmenû : inanan, âmenû olan kimseler
-
9-Tevbe 23
lâ tettehızû : edinmeyin
-
9-Tevbe 23
âbâe-kum : babalarınızı
-
9-Tevbe 23
ve ıhvâne-kum : ve sizin kardeşlerinizi
-
9-Tevbe 23
evliyâe : dostlar, velîler
-
9-Tevbe 23
inistehabbû (in istehabbû) el kufre : eğer, şayet küfrü seviyorlarsa
-
9-Tevbe 23
alâ el îmâni : îmâna karşı
-
9-Tevbe 23
ve men : ve kim
-
9-Tevbe 23
yetevelle-hum : onlara döner
-
9-Tevbe 23
fe ulâike : o zaman, artık, bundan sonra işte onlar
-
9-Tevbe 23
humu ez zâlimûne : onlar zalimler
-
9-Tevbe 24
in kâne : eğer oldu ise
-
9-Tevbe 24
ve ebnâu-kum : ve oğullarınız
-
9-Tevbe 24
ve ıhvânu-kum : ve kardeşleriniz
-
9-Tevbe 24
ve ezvâcu-kum : ve eşleriniz
-
9-Tevbe 24
ve aşîretu-kum : ve aşiretiniz
-
9-Tevbe 24
ve emvâlun ıktereftumû-hâ : ve kazandığınız, biriktirdiğiniz mallar
-
9-Tevbe 24
ve ticâratun : ve ticaret
-
9-Tevbe 24
tahşevne : korkuyorsunuz, korkarsınız
-
9-Tevbe 24
kesâde-hâ : onun kesata uğraması, satışın durması
-
9-Tevbe 24
ve mesâkinu : ve meskenler, evler
-
9-Tevbe 24
terdavne-hâ : ondan razı olduğunuz, hoşunuza giden
-
9-Tevbe 24
ehabbe : daha sevimli, daha sevgili
-
9-Tevbe 24
ileykum : size
-
9-Tevbe 24
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 24
ve cihâdin : ve cihad
-
9-Tevbe 24
fî sebîli-hi : onun yolunda
-
9-Tevbe 24
fe terabbesû : artık bekleyin, gözetleyin
-
9-Tevbe 24
hattâ ye'tiye allâhu : Allah getirinceye kadar
-
9-Tevbe 24
bi emri-hi : onun emri, emrini
-
9-Tevbe 24
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 24
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
9-Tevbe 24
el kavme el fâsikîne : fasıklar kavmi, topluluğu
-
9-Tevbe 25
lekad : andolsun ki
-
9-Tevbe 25
fî mevâtıne : savaş yerlerinde
-
9-Tevbe 25
kesîratin : çok
-
9-Tevbe 25
ve yevme huneynin : ve Huneyn günü
-
9-Tevbe 25
iz a'cebet-kum : sizin hoşunuza gittiği halde
-
9-Tevbe 25
kesretu-kum : sizin çokluğunuz
-
9-Tevbe 25
fe lem tugni : sonra kâfi gelmedi
-
9-Tevbe 25
şey'en : bir şey (bir fayda)
-
9-Tevbe 25
ve dâkat aleykum : ve size dar geldi, aciz kaldınız
-
9-Tevbe 25
el ardu : yeryüzü
-
9-Tevbe 25
bi mâ rahubet : geniş olmasına rağmen
-
9-Tevbe 25
summe : sonra
-
9-Tevbe 25
velleytum : siz dönüp gittiniz, kaçtınız
-
9-Tevbe 25
mudbirîne : arkalarına dönen kimseler
-
9-Tevbe 26
summe : sonra
-
9-Tevbe 26
enzele allâhu : Allah indirdi
-
9-Tevbe 26
sekînete-hu : (onun) sekîneti
-
9-Tevbe 26
alâ resûli-hi : onun resûlünün üzerine
-
9-Tevbe 26
ve alâ el mu'minîne : ve mü'minlerin üzerine
-
9-Tevbe 26
ve enzele : ve indirdi
-
9-Tevbe 26
cunûden : bir ordu
-
9-Tevbe 26
lem terev-hâ : onu göremediğiniz
-
9-Tevbe 26
ve azzebe : ve azaplandırdı
-
9-Tevbe 26
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
9-Tevbe 26
ve zâlike : ve işte bu
-
9-Tevbe 26
cezâu el kâfirîne : kâfirlerin cezası
-
9-Tevbe 27
summe : sonra, daha sonra
-
9-Tevbe 27
yetûbu allâhu : Allah tövbesini kabul eder
-
9-Tevbe 27
min ba'di zâlike : bundan sonra
-
9-Tevbe 27
alâ men yeşâu : dilediği kimseye
-
9-Tevbe 28
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 28
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
9-Tevbe 28
innemâ : sadece
-
9-Tevbe 28
el muşrikûne : müşrikler
-
9-Tevbe 28
necesun : bir pisliktir
-
9-Tevbe 28
fe lâ yakrabû : artık yaklaşmasınlar
-
9-Tevbe 28
el mescide el harâme : Mescid-i Haram
-
9-Tevbe 28
ba'de : sonra
-
9-Tevbe 28
ve in : ve eğer
-
9-Tevbe 28
ayleten : yoksulluk, fakirlik
-
9-Tevbe 28
fe sevfe : yoksa, ileride olacak
-
9-Tevbe 28
in şâe : eğer, şayet dilerse
-
9-Tevbe 28
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 29
ellezîne lâ yu'minûne : inanmayan kimseler
-
9-Tevbe 29
ve lâ bi el yevmi el âhiri : ve ahir gününe (inanmayan)
-
9-Tevbe 29
ve lâ yuharrimûne : ve haram etmezler
-
9-Tevbe 29
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şeyi
-
9-Tevbe 29
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 29
ve lâ yedînûne : ve dîn edinmezler
-
9-Tevbe 29
dîne el hakkı : hak dîni
-
9-Tevbe 29
min ellezîne : o kimselerden
-
9-Tevbe 29
ûtû el kitâbe : kitap verilenler
-
9-Tevbe 29
hattâ yu'tû el cizyete : cizye (vergi) verene kadar
-
9-Tevbe 29
an yedin : ellerinden
-
9-Tevbe 29
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 29
sâgirûne : küçük düşenler, alçalmış kimseler, boyun eğenler
-
9-Tevbe 30
ve kâlet el yahûdu : ve yahudiler dediler
-
9-Tevbe 30
uzeyrun ibnu allâhi : Üzeyir Allah'ın oğlu
-
9-Tevbe 30
ve kâlet en nasârâ : ve nasraniler dediler
-
9-Tevbe 30
el mesîhu ibnu allâhi : Mesih, Allah'ın oğlu
-
9-Tevbe 30
zâlike : bu
-
9-Tevbe 30
bi efvâhi-him : ağızları ile
-
9-Tevbe 30
yudâhiûne : benzetiyorlar
-
9-Tevbe 30
kavle : söylediklerini
-
9-Tevbe 30
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler
-
9-Tevbe 30
kâtele-hum allâhu : Allah onları öldürsün (kahretsin)
-
9-Tevbe 30
ennâ : nasıl
-
9-Tevbe 30
yu'fekûne : döndürülüyorlar
-
9-Tevbe 31
ittehazû : edindiler
-
9-Tevbe 31
ve ruhbâne-hum : ve onların rahipleri
-
9-Tevbe 31
erbâben : Rab'ler
-
9-Tevbe 31
ve el mesîha ibne meryeme : ve Meryem oğlu Mesih'i
-
9-Tevbe 31
ve mâ umirû : ve emrolunmadılar
-
9-Tevbe 31
ilâhen : ilâh
-
9-Tevbe 31
vâhiden : tek olan, bir olan
-
9-Tevbe 31
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
9-Tevbe 31
illâ huve : ondan başka
-
9-Tevbe 31
subhâne-hu : o noksan sıfatlardan münezzehtir
-
9-Tevbe 31
yuşrikûne : şirk koşuyorlar
-
9-Tevbe 32
yurîdûne : istiyorlar
-
9-Tevbe 32
en yutfîû : söndürmek
-
9-Tevbe 32
bi efvâhi-him : ağızları ile
-
9-Tevbe 32
ve ye'ba allâhu : Allah istemez
-
9-Tevbe 32
en yutimme : tamamlamak
-
9-Tevbe 32
ve lev : ve ise de
-
9-Tevbe 32
kerihe el kâfirûne : kâfirler kerih gördüler
-
9-Tevbe 33
huve ellezî : ki... O'dur
-
9-Tevbe 33
ersele : gönderdi
-
9-Tevbe 33
resûle-hu : onun resûlü, kendi resûlü
-
9-Tevbe 33
bi el hudâ : hidayetle
-
9-Tevbe 33
ve dîni el hakkı : ve hak dîni
-
9-Tevbe 33
alâd dîni (alâ ed dîni) : dîne, dîn üzerine
-
9-Tevbe 33
ve lev : ve ise de
-
9-Tevbe 33
kerihe el muşrikûne : müşrikler kerih gördü, istemedi
-
9-Tevbe 34
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 34
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
9-Tevbe 34
inne : muhakkak ki
-
9-Tevbe 34
kesîran : çoğu
-
9-Tevbe 34
min el ahbâri : yahudi âlimlerden, hahamlardan
-
9-Tevbe 34
ve er ruhbâni : ve hrıstiyan rahipler
-
9-Tevbe 34
le ye'kulûne : yerler
-
9-Tevbe 34
emvâle en nâsi : insanların malları
-
9-Tevbe 34
bi el bâtıli : bâtıl ile boş yere, haksız olarak
-
9-Tevbe 34
ve yasuddûne : ve engellerler, alıkoyarlar, mani olurlar
-
9-Tevbe 34
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
9-Tevbe 34
ve ellezîne yeknizûne : ve biriktiren, toplayan kimseler
-
9-Tevbe 34
ez zehebe : altın
-
9-Tevbe 34
ve el fıddate : ve gümüş
-
9-Tevbe 34
ve lâ yunfikûne-hâ : ve onu infâk etmezler
-
9-Tevbe 34
fî sebîli allâhi : Allah yolunda
-
9-Tevbe 34
fe : artık
-
9-Tevbe 34
beşşir-hum : onları müjdele, haber ver
-
9-Tevbe 34
bi azâbin elîmin : elîm, acı azap ile
-
9-Tevbe 35
yevme : gün
-
9-Tevbe 35
aleyhâ : üzerinde
-
9-Tevbe 35
fî nâri cehenneme : cehennem ateşi içinde
-
9-Tevbe 35
fe tukvâ : böylece dağlanır, kızgın demir cilde yapıştırılır
-
9-Tevbe 35
ve cunûbu-hum : ve onların yanları, böğürleri
-
9-Tevbe 35
ve zuhûru-hum : ve onların sırtları, arkaları
-
9-Tevbe 35
keneztum : biriktirdiniz, topladınız
-
9-Tevbe 35
li enfusi-kum : kendi nefsleriniz için, kendiniz için
-
9-Tevbe 35
fe zûkû : böylece tadın
-
9-Tevbe 35
teknizûne : biriktiriyorsunuz
-
9-Tevbe 36
inne : muhakkak ki
-
9-Tevbe 36
iddete eş şuhûri : ayların adedi, sayısı
-
9-Tevbe 36
inde allâhi isnâ aşera : Allah'ın katında on iki
-
9-Tevbe 36
şehren : ay
-
9-Tevbe 36
yevme : gün
-
9-Tevbe 36
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
9-Tevbe 36
ve el arda : ve arz, yeryüzü
-
9-Tevbe 36
erbeatun : dört
-
9-Tevbe 36
zâlike ed dînu el kayyimu : bu kayyum olan dîndir
-
9-Tevbe 36
fe lâ tazlimû : artık zulmetmeyin
-
9-Tevbe 36
fî-hinne : onların içinde (o aylarda)
-
9-Tevbe 36
enfuse-kum : nefslerinize
-
9-Tevbe 36
ve kâtilû el muşrikîne : ve savaşın müşriklerle
-
9-Tevbe 36
kâffeten : hepsi, topyekûn, topluca
-
9-Tevbe 36
kemâ : olduğu gibi, nasıl ki
-
9-Tevbe 36
yukâtilûne-kum : sizinle savaşıyorlar
-
9-Tevbe 36
kâffeten : hepsi, topyekûn, topluca
-
9-Tevbe 36
va'lemû (ve ı'lemû) : ve bilin ki
-
9-Tevbe 36
enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 36
mea el muttekîne : takva sahipleriyle beraber
-
9-Tevbe 37
innemâ : ancak, sadece
-
9-Tevbe 37
en nesîu : unutma, terketme, erteleme
-
9-Tevbe 37
ziyâdetun : arttırmaktır, ziyade etmektir, artıştır
-
9-Tevbe 37
fî el kufri : inkârda, küfürde
-
9-Tevbe 37
ellezîne keferû : kâfirler, inkâr eden kimseler
-
9-Tevbe 37
yuhillûne-hu : onu helâl yapıyorlar, sayıyorlar
-
9-Tevbe 37
âmen : bir yıl
-
9-Tevbe 37
ve yuharrimûne-hu : ve onu haram kılıyorlar
-
9-Tevbe 37
âmen : bir yıl
-
9-Tevbe 37
iddete : adet
-
9-Tevbe 37
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şey
-
9-Tevbe 37
fe yuhillû : böylece helâl sayıyorlar
-
9-Tevbe 37
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şey
-
9-Tevbe 37
zuyyine : süslendi, güzel gösterildi
-
9-Tevbe 37
lehum : onlara
-
9-Tevbe 37
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 37
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
9-Tevbe 37
el kavme el kâfirîne : kâfir kavmi
-
9-Tevbe 38
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 38
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
9-Tevbe 38
lekum : size
-
9-Tevbe 38
izâ kîle lekum : size denildiği zaman
-
9-Tevbe 38
fî sebîli allâhi essâkaltum : Allah'ın yolunda sakil oldunuz, yavaş davrandınız, meylettiniz
-
9-Tevbe 38
ilâ el ardı : yere
-
9-Tevbe 38
e radîtum : razı mı oldunuz
-
9-Tevbe 38
bi el hayâti ed dunyâ : dünya hayatına
-
9-Tevbe 38
min el âhirati : ahiretten
-
9-Tevbe 38
fe mâ : artık değil
-
9-Tevbe 38
metâ el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının metaı, malı, faydası
-
9-Tevbe 38
fî el âhirati : ahirette
-
9-Tevbe 39
tenfirû : sefere (Allah yolunda cihada) çıkarsınız (nefer, asker olursunuz)
-
9-Tevbe 39
azâben elîmen : elîm (acı) azap
-
9-Tevbe 39
ve yestebdi el kavmen : ve bir kavimle değiştirecek
-
9-Tevbe 39
ve lâ tedurrû-hu : ve ona zarar veremezsiniz
-
9-Tevbe 39
şey'en : bir şeyle
-
9-Tevbe 39
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 39
alâ kulli şey'in : herşeye
-
9-Tevbe 40
tensurû-hu : ona yardım edersiniz
-
9-Tevbe 40
fe kad : o zaman olur, olmuştu
-
9-Tevbe 40
iz ahrace-hu : onu çıkardığı zaman
-
9-Tevbe 40
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler, kâfirler
-
9-Tevbe 40
sâniye isneyni : iki (kişi)nin ikincisi
-
9-Tevbe 40
fî el gâri : mağarada
-
9-Tevbe 40
iz yekûlu : demişti
-
9-Tevbe 40
lâ tahzen : mahzun olma, üzülme
-
9-Tevbe 40
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 40
mea-nâ : bizimle beraber
-
9-Tevbe 40
fe enzele allâhu : o zaman Allah indirdi
-
9-Tevbe 40
sekînete-hu : sekînetini
-
9-Tevbe 40
aleyhi : onun üzerine
-
9-Tevbe 40
ve eyyede-hu : ve onu destekledi
-
9-Tevbe 40
lem terev-hâ : onu görmediniz, göremediniz
-
9-Tevbe 40
ve ceale : ve kıldı
-
9-Tevbe 40
kelimete : söz
-
9-Tevbe 40
ellezîne keferû : inkâr eden kimseler, kâfirler
-
9-Tevbe 40
es suflâ : sefil, sufli, adi
-
9-Tevbe 40
ve kelimetu allâhi : ve Allah'ın kelimesi
-
9-Tevbe 40
hiye el ulyâ : o çok yücedir, en üstün
-
9-Tevbe 41
hıfâfen : hafif olarak (süvari)
-
9-Tevbe 41
ve sikâlen : ve ağır olarak (piyade)
-
9-Tevbe 41
ve câhidû : ve cihad edin
-
9-Tevbe 41
bi emvâli-kum : mallarınız ile
-
9-Tevbe 41
ve enfusi-kum : ve nefsleriniz, canlarınız
-
9-Tevbe 41
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 41
lekum : sizin için
-
9-Tevbe 41
kuntum ta'lemûne : bilmiş olursunuz
-
9-Tevbe 42
lev kâne : eğer olsaydı
-
9-Tevbe 42
karîben : yakın bir zamanda
-
9-Tevbe 42
ve seferen : ve bir sefer
-
9-Tevbe 42
kâsıden : kolay, rahat
-
9-Tevbe 42
le ittebeû-ke : elbette, mutlaka sana tâbî olurlardı
-
9-Tevbe 42
ve lâkin : lâkin, fakat
-
9-Tevbe 42
beudet : uzak geldi
-
9-Tevbe 42
aleyhim : onlara
-
9-Tevbe 42
eş şukkatu : meşakkatli, yorucu
-
9-Tevbe 42
ve se-yahlifûne : ve yemin edecekler
-
9-Tevbe 42
lev isteta'nâ : şâyet güç yetirseydik
-
9-Tevbe 42
le harac-nâ : elbette biz çıkardık
-
9-Tevbe 42
mea-kum : sizinle beraber
-
9-Tevbe 42
yuhlikûne : helâk ediyorlar
-
9-Tevbe 42
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
9-Tevbe 42
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 42
ya'lemu : bilir, biliyor
-
9-Tevbe 42
inne-hum : muhakkak ki onlar
-
9-Tevbe 42
le kâzibûne : gerçekten yalancılar
-
9-Tevbe 43
anke : seni
-
9-Tevbe 43
lime : niye, neden
-
9-Tevbe 43
ezinte : izin verdin
-
9-Tevbe 43
lehum : onlara
-
9-Tevbe 43
hattâ yetebeyyene leke : sana belli oluncaya kadar
-
9-Tevbe 43
ellezîne sadakû : sadık olan kimseler, sadık olanlar
-
9-Tevbe 43
ve ta'leme el kâzibîne : ve yalancıları (bilirsin) öğrenirsin
-
9-Tevbe 44
lâ yeste'zinu-ke : senden izin istemezler
-
9-Tevbe 44
ellezîne yu'minûne : îmân eden kimseler
-
9-Tevbe 44
ve el yevmi el âhiri : ve ahir güne, sonraki güne (ölmeden evvel Allah'a ulaşma gününe)
-
9-Tevbe 44
en yucâhidû : cihad etmeleri
-
9-Tevbe 44
bi emvâli-him : malları ile
-
9-Tevbe 44
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
9-Tevbe 44
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 44
bi el muttakîne : takva sahiplerini
-
9-Tevbe 45
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
9-Tevbe 45
yeste'zinuke : senden izin ister
-
9-Tevbe 45
ellezîne lâ yu'minûne : inanmayan kimseler, inanmayanlar
-
9-Tevbe 45
ve el yevmi el âhiri : ve ahir güne
-
9-Tevbe 45
vertâbet (ve irtâbet) : ve şüpheye düştü
-
9-Tevbe 45
fe hum : o zaman, artık onlar
-
9-Tevbe 45
yeteraddedûne : tereddüt ederler, bocalarlar
-
9-Tevbe 46
ve lev : ve eğer
-
9-Tevbe 46
erâdû el hurûce : çıkmak istediler
-
9-Tevbe 46
le eaddû : elbette hazırlık yaptılar
-
9-Tevbe 46
lehu : ona, onun için (savaş için)
-
9-Tevbe 46
uddeten : bir hazırlık
-
9-Tevbe 46
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
9-Tevbe 46
kerihe allâhu : Allah kerih gördü
-
9-Tevbe 46
inbiâse-hum : onların tutumu, davranışları
-
9-Tevbe 46
fe sebbeta-hum : böylece onları alıkoydu
-
9-Tevbe 46
ve kîlak'udû (kîle uk'udû) : ve 'oturun, (orada) kalın' denildi
-
9-Tevbe 46
mea el kâidîne : geri kalanlarla birlikte
-
9-Tevbe 47
lev haracû : eğer çıksalardı
-
9-Tevbe 47
habâlen : fenalık, kötülük, bozukluk
-
9-Tevbe 47
ve le evdaû : ve mutlaka koşarlar, gayret gösterirler
-
9-Tevbe 47
hılâlekum : sizin aranızda
-
9-Tevbe 47
yebgûne-kumul fitnete : içinizde fitne çıkmasını isterler
-
9-Tevbe 47
ve fîkum : ve sizin içinizde, aranızda
-
9-Tevbe 47
semmâûne : dinleyenler
-
9-Tevbe 47
lehum : onları
-
9-Tevbe 47
biz zâlimîne : zalimleri
-
9-Tevbe 48
lekad : andolsun
-
9-Tevbe 48
ibtegû el fîtnete : fitne çıkarmak istediler
-
9-Tevbe 48
ve kallebû : ve çevirdiler
-
9-Tevbe 48
leke : sana
-
9-Tevbe 48
el umûre : işler
-
9-Tevbe 48
câe el hakku : hak geldi
-
9-Tevbe 48
ve zahere : ve ortaya çıktı, belli oldu, açığa çıktı
-
9-Tevbe 48
emru allâhi : Allah'ın emri
-
9-Tevbe 48
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 48
kârihûne : kerih gören, istemeyen kimseler
-
9-Tevbe 49
ve min-hum : ve onlardan
-
9-Tevbe 49
men : kim, bir kimse
-
9-Tevbe 49
yekûlu'zen lî (yekûlu ezen lî) : bana izin ver der
-
9-Tevbe 49
ve lâ teftin-nî : ve beni fitneye düşürme
-
9-Tevbe 49
e lâ : değil mi
-
9-Tevbe 49
fî el fitneti : fitnenin içine, fitneye
-
9-Tevbe 49
sekatû : düştüler
-
9-Tevbe 49
ve inne : ve muhakkak ki
-
9-Tevbe 49
cehenneme : cehennem
-
9-Tevbe 49
le muhîtatun : mutlaka ihata edici, kuşatıcı
-
9-Tevbe 49
bi el kâfîrîne : kâfirleri, inkâr edenleri
-
9-Tevbe 50
in tusıb-ke : eğer sana isabet ederse
-
9-Tevbe 50
hasenetun : bir iyilik, bir hasene, bir hayır
-
9-Tevbe 50
tesu'-hum : onları üzer
-
9-Tevbe 50
ve in tusıb-ke : ve eğer sana isabet ederse
-
9-Tevbe 50
musîbetun : bir musîbet
-
9-Tevbe 50
yekûlû : derler
-
9-Tevbe 50
kad ehaz-nâ : biz almıştık
-
9-Tevbe 50
emre-nâ : işimiz (tedbirimiz)
-
9-Tevbe 50
ve yetevellev : ve dönüp giderler
-
9-Tevbe 50
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 50
ferihûne : ferahlarlar, sevinirler
-
9-Tevbe 51
len : asla olmaz
-
9-Tevbe 51
yusîbe-nâ : bize isabet eder
-
9-Tevbe 51
mâ ketebe allâhu : Allah'ın yazdığı şey
-
9-Tevbe 51
lenâ : bizim için, bize
-
9-Tevbe 51
huve : O
-
9-Tevbe 51
mevlâ-nâ : bizim Mevlâ'mız
-
9-Tevbe 51
ve alâ allâhi : ve Allah'a
-
9-Tevbe 51
fe li yetevekkeli : artık tevekkül etsinler (güvensinler)
-
9-Tevbe 51
el mu'minûne : mü'minler
-
9-Tevbe 52
hel terabbesûne : bekliyor musunuz, ... mı bekliyorsunuz
-
9-Tevbe 52
ıhdâ el husneyeyni : iki güzellikten birisi
-
9-Tevbe 52
ve nahnu : ve biz
-
9-Tevbe 52
neterabbesu : bekliyoruz
-
9-Tevbe 52
en yusîbe-kum allâhu : Allah'ın size isabet ettirmesi
-
9-Tevbe 52
ev : veya
-
9-Tevbe 52
bi eydî-nâ : bizim elimizle
-
9-Tevbe 52
fe terabbasû : artık bekleyin
-
9-Tevbe 52
mea-kum : sizlerle birlikte
-
9-Tevbe 52
muterabbisûne : bekleyenler
-
9-Tevbe 53
enfikû : infâk edin, verin
-
9-Tevbe 53
ev : veya
-
9-Tevbe 53
kerhen : kerih görerek, istemeyerek
-
9-Tevbe 53
len yutekabbele : asla kabul edilmez
-
9-Tevbe 53
inne-kum : muhakkak ki siz
-
9-Tevbe 53
kavmen fâsikîne : fasık bir kavim, topluluk
-
9-Tevbe 54
ve mâ : ve şey
-
9-Tevbe 54
menea-hum : onları men eden
-
9-Tevbe 54
en tukbele : kabul edilmesi
-
9-Tevbe 54
nefekâtu-hum : onların infâkleri
-
9-Tevbe 54
enne-hum : onların olmaları sebebiyle, çünkü onlar
-
9-Tevbe 54
keferû : inkâr ettiler
-
9-Tevbe 54
ve bi resûli-hi : ve onun resûlünü
-
9-Tevbe 54
ve lâ ye'tûne es salâte : ve namaza gelmezler
-
9-Tevbe 54
ve hum : onlar
-
9-Tevbe 54
ve lâ yunfikûne : ve infâk etmezler
-
9-Tevbe 54
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 54
kârihûne : kerih görenler, hoşlanmayanlar, istemeyenler
-
9-Tevbe 55
fe lâ tu'cib-ke : artık senin hoşuna gitmesin, imrendirmesin
-
9-Tevbe 55
emvâlu-hum : onların malları
-
9-Tevbe 55
ve lâ evlâdu-hum : ve onların evlâtları ... olmasın
-
9-Tevbe 55
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
9-Tevbe 55
li yuazzibe-hum : onları azaplandırmayı
-
9-Tevbe 55
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
9-Tevbe 55
ve tezheka : ve çıkar
-
9-Tevbe 55
enfusu-hum : onların nefsleri, canları
-
9-Tevbe 55
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 55
kâfirûne : kâfirler
-
9-Tevbe 56
ve yahlifûne : ve yemin ederler
-
9-Tevbe 56
inne-hum : onların, ...olduğuna, muhakkak ki onlar
-
9-Tevbe 56
le min-kum : mutlaka sizden
-
9-Tevbe 56
ve mâ : ve değil
-
9-Tevbe 56
ve lâkinne-hum : ve lâkin, fakat onlar
-
9-Tevbe 56
yefrakûne : korkuyorlar, korkarlar
-
9-Tevbe 57
lev : eğer
-
9-Tevbe 57
yecidûne : bulurlar
-
9-Tevbe 57
melceen : bir sığınak, sığınacak bir yer
-
9-Tevbe 57
ev : veya
-
9-Tevbe 57
ev : veya
-
9-Tevbe 57
muddehalen : dahil olunan, girilen yer
-
9-Tevbe 57
le vellev : mutlaka yönelirler
-
9-Tevbe 57
ileyhi : ona
-
9-Tevbe 57
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 57
yecmehûne : çok süratli koşarlar, kaçarlar
-
9-Tevbe 58
ve min-hum : ve onlardan
-
9-Tevbe 58
men : kim, kimseler
-
9-Tevbe 58
yelmizu-ke : seni ayıplar
-
9-Tevbe 58
fî es sadakâti : ganimetler, sadakalar hakkında, konusunda
-
9-Tevbe 58
fe in : o zaman, öyleki eğer
-
9-Tevbe 58
ve in : ve eğer, ise
-
9-Tevbe 58
lem yu'tav : verilmez
-
9-Tevbe 58
yeshatûne : öfkelenirler, kızarlar
-
9-Tevbe 59
ve lev : ve eğer
-
9-Tevbe 59
enne-hum : gerçekten onlar
-
9-Tevbe 59
ve resûlu-hu : ve onun resûlünün
-
9-Tevbe 59
ve kâlû : ve dediler
-
9-Tevbe 59
se yu'ti-nâ allâhu : Allah bize verecek
-
9-Tevbe 59
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 59
râgıbûne : rağbet edenler
-
9-Tevbe 60
innemâ es sadakâtu : muhakkak ki sadakalar
-
9-Tevbe 60
li el fukarâi : fakirler için
-
9-Tevbe 60
ve el mesâkîni : ve miskinler, yoksullar
-
9-Tevbe 60
ve el âmilîne : ve amel edenler, memur olanlar
-
9-Tevbe 60
aleyhâ : onların üzerine, onlarla ilgili
-
9-Tevbe 60
ve el muellefeti : ve (İslâm'a) ısındırılan, meylettirilen
-
9-Tevbe 60
ve fî er rikâbi : ve köleler konusunda
-
9-Tevbe 60
ve el gârimîne : ve borçlular
-
9-Tevbe 60
ve fî sebîli allâhi : ve Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 60
vebni es sebîli : ve yolcu(lar)
-
9-Tevbe 60
farîdaten : bir farz olarak
-
9-Tevbe 60
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 61
ve min hum : ve onlardan
-
9-Tevbe 61
ellezîne yu'zûne : eza, eziyet eden kimseler
-
9-Tevbe 61
en nebiyye : nebî, peygamber
-
9-Tevbe 61
ve yekûlûne : ve derler
-
9-Tevbe 61
huve : o
-
9-Tevbe 61
lekum : sizin için
-
9-Tevbe 61
ve yu'minu : ve inanır
-
9-Tevbe 61
li el mu'minîne : mü'minlere
-
9-Tevbe 61
ve rahmetun : ve bir rahmettir
-
9-Tevbe 61
li ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler için
-
9-Tevbe 61
ve ellezîne yu'zûne : ve eziyet eden kimseler
-
9-Tevbe 61
resûle allâhi : Allah'ın resûlü
-
9-Tevbe 61
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 61
azâbun elîmun : elîm (acı) bir azap
-
9-Tevbe 62
yahlifûne : yemin ederler
-
9-Tevbe 62
lekum : sizin için
-
9-Tevbe 62
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 62
ve resûlu-hû : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 62
ehakku : daha çok hak sahibi
-
9-Tevbe 62
en yurdû-hu : o razı edilmeye
-
9-Tevbe 62
mu'minîne : mü'minler
-
9-Tevbe 63
e lem ya'lemû : bilmiyorlar mı
-
9-Tevbe 63
enne-hu : onun ... olduğunu
-
9-Tevbe 63
men : kim, kişi
-
9-Tevbe 63
yuhâdidi allâhe : Allah'a muhalefet ve niza ederse, haddi aşarsa
-
9-Tevbe 63
ve resûle-hu : ve onun resûlüne
-
9-Tevbe 63
fe : o zaman, o taktirde, artık
-
9-Tevbe 63
enne : mutlaka ... olduğunu
-
9-Tevbe 63
lehu : ona, onun için vardır
-
9-Tevbe 63
nâre cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 63
hâliden : ebediyyen kalacak olan
-
9-Tevbe 63
zâlike el hızyu el azîmu : işte bu en büyük rüsvalık, rezilliktir
-
9-Tevbe 64
yahzeru el munâfikûne : münafıklar korkuyorlar, çekiniyorlar
-
9-Tevbe 64
en tunezzele : indirilmesinden
-
9-Tevbe 64
aleyhim : onlara
-
9-Tevbe 64
sûretun : bir sure
-
9-Tevbe 64
tunebbiu-hum : onlara haber verir
-
9-Tevbe 64
kul istehziû : de ki alay edin
-
9-Tevbe 64
inne allâhe : muhakkak Allah
-
9-Tevbe 64
mâ tahzerûne : çekindiğiniz şey
-
9-Tevbe 65
ve le in : ve eğer mutlaka
-
9-Tevbe 65
seelte-hum : onlara sordun
-
9-Tevbe 65
le yekûlunne : mutlaka derler
-
9-Tevbe 65
innemâ : sadece, ancak, yalnız
-
9-Tevbe 65
ve nel'abu : ve eğleniyoruz
-
9-Tevbe 65
e bi allâhi : Allah ile mi
-
9-Tevbe 65
ve âyâti-hi : ve onun âyetleri
-
9-Tevbe 65
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 65
testehziûne : alay ediyorsunuz
-
9-Tevbe 66
lâ ta'tezirû : özür beyan etmeyin
-
9-Tevbe 66
kefer-tum : siz inkâr ettiniz
-
9-Tevbe 66
ba'de : sonra
-
9-Tevbe 66
tâifetin : bir taife, bir topluluk, bir kavim
-
9-Tevbe 66
tâifeten : bir taife, bir topluluk, bir kavim
-
9-Tevbe 66
bi enne-hum : onların ... olmaları sebebiyle, olmalarından dolayı
-
9-Tevbe 66
kânû mucrimîne : suçlu, günahkâr oldular
-
9-Tevbe 67
el munâfikûne : münafık erkekler
-
9-Tevbe 67
ve el munâfikâtu : ve münafık kadınlar
-
9-Tevbe 67
ye'murûne : emrederler
-
9-Tevbe 67
bi el munkeri : inkarı, kötülüğü
-
9-Tevbe 67
ve yenhevne : ve nehyederler, yasaklarlar
-
9-Tevbe 67
an el ma'rûfi : iyilikten, irfandan
-
9-Tevbe 67
ve yakbidûne : ve sıkarlar, sımsıkı tutarlar, cimrilik ederler
-
9-Tevbe 67
eydiye-hum : onların elleri, ellerini
-
9-Tevbe 67
nesû allâhe : Allah'ı unuttular
-
9-Tevbe 67
fe nesiye-hum : böylece (o da) onları unuttu
-
9-Tevbe 67
inne el munâfıkîne : muhakkak münafıklar
-
9-Tevbe 67
hum el fâsikûne : onlar fasıklardır
-
9-Tevbe 68
el munâfikîne : münafık erkekler
-
9-Tevbe 68
ve el munâfikâti : ve münafık kadınlar
-
9-Tevbe 68
ve el kuffâre : ve kâfirler
-
9-Tevbe 68
nâre cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 68
hâlidîne : ebedî kalacak olanlar
-
9-Tevbe 68
hiye : o (cehennem)
-
9-Tevbe 68
ve leane-hum allâhu : ve Allah onları lânetledi, onlara lanet etti
-
9-Tevbe 68
ve lehum : ve onlar için (vardır)
-
9-Tevbe 69
ke ellezîne : o kimseler gibi
-
9-Tevbe 69
kânû eşedde : daha şiddetli, kuvvetli idiler
-
9-Tevbe 69
kuvveten : kuvvet olarak
-
9-Tevbe 69
ve eksere : ve daha fazla, daha çok
-
9-Tevbe 69
emvâlen : mal olarak
-
9-Tevbe 69
ve evlâden : ve evlât olarak
-
9-Tevbe 69
fe istemteû : böylece metalandılar, faydalandılar
-
9-Tevbe 69
fe istemta'tum : siz de metalandınız, faydalandınız
-
9-Tevbe 69
kemâ estemtea : faydalandıkları gibi
-
9-Tevbe 69
ellezîne min kabli-kum : sizden önceki kimseler gibi
-
9-Tevbe 69
ve hudtum : ve daldınız (dünya metaına, dünya malına)
-
9-Tevbe 69
ke ellezî hâdû : dalan kimse gibi
-
9-Tevbe 69
ulâike : işte onlar
-
9-Tevbe 69
fî ed dunyâ : dünyada
-
9-Tevbe 69
ve el âhirati : ve ahiret
-
9-Tevbe 69
ve ulâike : ve işte onlar
-
9-Tevbe 69
hum el hâsirûne : onlar hüsrana düşenlerdir, uğrayanlardır
-
9-Tevbe 70
e lem ye'ti-him : onlara gelmedi mi
-
9-Tevbe 70
nebeu : haber
-
9-Tevbe 70
ellezîne min kabli-him : onlardan önceki kimselerin
-
9-Tevbe 70
ve âdin : ve Ad (kavmi)
-
9-Tevbe 70
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
9-Tevbe 70
ve kavmi ibrâhîme : ve İbrâhîm kavmi
-
9-Tevbe 70
ve ashâbi medyene : ve Medyen halkı
-
9-Tevbe 70
ve el mu'tefikâti \n(efeke) : ve çevrilmiş olanlar (altı üstüne çevrilen şehirler) \n: (çevirdi)
-
9-Tevbe 70
etet-hum : onlara getirdi
-
9-Tevbe 70
bi el beyyinati : delilleri (beyyineleri)
-
9-Tevbe 70
fe mâ kâne allâhu : o zaman, öyleyse ... Allah olmadı
-
9-Tevbe 70
li yazlime-hum : onlara zulmediyor
-
9-Tevbe 70
ve lâkin : ve lâkin, fakat
-
9-Tevbe 70
enfuse-hum : onlar nefslerine, kendilerine
-
9-Tevbe 70
yazlimûne : zulmediyorlar
-
9-Tevbe 71
ve el mu'minûne : ve mü'min erkekler
-
9-Tevbe 71
ve el mu'minâtu : ve mü'min kadınlar
-
9-Tevbe 71
evlîyâu : velîler, dostlar
-
9-Tevbe 71
ye'murûne : emrederler
-
9-Tevbe 71
bi el ma'rûfi : ma'ruf ile, iyilik ile
-
9-Tevbe 71
ve yenhevne : ve nehyederler, yasaklarlar
-
9-Tevbe 71
an el munkeri : kötülükten
-
9-Tevbe 71
ve yukîmûne es salâte : ve namazı ikâme ederler
-
9-Tevbe 71
ve yu'tûne ez zekâte : ve zekâtı verirler
-
9-Tevbe 71
ve yutîûne allâhe : ve Allah'a itaat ederler
-
9-Tevbe 71
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 71
ulâike : işte onlar
-
9-Tevbe 71
se yerhamu-hum allâhu : Allah onlara rahmet edecek
-
9-Tevbe 71
inne allâhe : muhakkak Allah
-
9-Tevbe 72
el mu'minîne : mü'min erkekler
-
9-Tevbe 72
ve el mu'minâti : ve mü'min kadınlar
-
9-Tevbe 72
cennâtin : cennetler
-
9-Tevbe 72
tecrî : akar
-
9-Tevbe 72
el enhâru : nehirler
-
9-Tevbe 72
hâlidîne : ebedî, devamlı (kalanlar)
-
9-Tevbe 72
ve mesâkine : ve meskenler, evler
-
9-Tevbe 72
tayyibeten : helâl, güzel, temiz
-
9-Tevbe 72
fî cennâti adnin : adn cennetleri içinde
-
9-Tevbe 72
ve rıdvânun : ve bir rıza
-
9-Tevbe 72
ekberu : en büyüktür (kebir = büyük)
-
9-Tevbe 72
zâlike : işte
-
9-Tevbe 72
huve el fevzu el azîmu : o en büyük kurtuluştur
-
9-Tevbe 73
yâ eyyuhâ en nebiyyu : ey peygamber
-
9-Tevbe 73
câhidi el kuffâre : kâfirlerle cihad et
-
9-Tevbe 73
ve el munâfikîne : ve münafıklarla
-
9-Tevbe 73
vagluz (ve iglız) : ve katı, sert davran (galiz ol)
-
9-Tevbe 73
aleyhim : onlara
-
9-Tevbe 73
ve me'vâ-hum : ve onların barındıkları yer, sığınacakları yer
-
9-Tevbe 73
cehennemu : cehennem
-
9-Tevbe 73
ve bi'se : ne kötü
-
9-Tevbe 73
el masîru : dönüş yeri, gidilen yer, varış yeri
-
9-Tevbe 74
yahlifûne : yemin ediyorlar
-
9-Tevbe 74
ve lekad : ve andolsun ki
-
9-Tevbe 74
kelimete el kufri : küfür kelimesini (sözünü)
-
9-Tevbe 74
ve keferû : ve inkâr ettiler, kâfir oldular
-
9-Tevbe 74
ba'de islâmi-him : İslâmlıklarından, İslâm olmalarından sonra
-
9-Tevbe 74
ve hemmû : ve yapmak istediler, kalkıştılar, hamle yaptılar
-
9-Tevbe 74
lem yenâlû : muvaffak olamadılar, nail olamadılar
-
9-Tevbe 74
ve mâ nekamû : ve çekemedikleri şey, intikam almak istedikleri şey
-
9-Tevbe 74
en agnâ-hum allâhu \n(gâni) : Allah'ın onları zenginleştirmesi \n: (zengin)
-
9-Tevbe 74
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 74
fe in : o zaman, artık eğer
-
9-Tevbe 74
yetûbû : tövbe ederlerse
-
9-Tevbe 74
yeku hayran : hayırlı olur
-
9-Tevbe 74
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 74
ve in : ve eğer
-
9-Tevbe 74
yetevellev : dönerler
-
9-Tevbe 74
azâben elîmen : elîm (acı) azap
-
9-Tevbe 74
fî ed dunyâ : dünyada
-
9-Tevbe 74
ve el âhirati : ve ahiret
-
9-Tevbe 74
ve mâ lehum : onların yoktur
-
9-Tevbe 74
fî el ardı : yeryüzünde
-
9-Tevbe 74
min veliyyin : bir dost (dostlardan bir dost)
-
9-Tevbe 74
ve lâ nasîrin : ve bir yardımcı yoktur
-
9-Tevbe 75
ve min-hum : ve onlardan
-
9-Tevbe 75
men âhede allâhe : Allah'a ahd veren kimse
-
9-Tevbe 75
le in : eğer, ise
-
9-Tevbe 75
le nessaddeka enne : elbette, mutlaka sadaka veririz
-
9-Tevbe 75
ve le nekûne enne : ve elbette mutlaka oluruz
-
9-Tevbe 75
min es sâlihîne : salihlerden
-
9-Tevbe 76
fe : bundan sonra, böylece
-
9-Tevbe 76
lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
9-Tevbe 76
ve tevellev : ve döndüler (ahdlerinden)
-
9-Tevbe 76
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 76
mu'ridûne : yüz çeviren kimseler oldular
-
9-Tevbe 77
fe : böylece, artık
-
9-Tevbe 77
a'kabe-hum : onların akıbeti, işlerinin sonucu, yaptıklarının sonucu
-
9-Tevbe 77
ilâ yevmi : güne kadar
-
9-Tevbe 77
yelkavne-hu : onunla karşılaşacaklar
-
9-Tevbe 77
ahlefu allâhe : Allah'a muhalefet ettiler, yerine getirmediler
-
9-Tevbe 77
ve bi mâ : ve sebebiyle
-
9-Tevbe 77
kânû yekzibûne : yalan söylemiş oldular, yalanladılar
-
9-Tevbe 78
e lem ya'lemû : bilmiyorlar mı
-
9-Tevbe 78
enne allâhe : Allah'ın ... olduğunu
-
9-Tevbe 78
ya'lemu : biliyor
-
9-Tevbe 78
sırre-hum : onların sırlarını
-
9-Tevbe 78
ve necvâ-hum : ve onların fısıldaşmalarını
-
9-Tevbe 78
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 78
allâmu el guyûbi : gayb bilgilerini, gaybte olanları çok iyi bilen
-
9-Tevbe 79
ellezîne : o kimseler, onlar
-
9-Tevbe 79
yelmizûne : ayıplıyorlar, küçük görüyorlar
-
9-Tevbe 79
el muttavvıîne : zengin olanlar (zekâttan fazla olarak gönüllü teberruda bulunan kişiler)
-
9-Tevbe 79
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
9-Tevbe 79
fî es sadakâti : sadakalar konusunda
-
9-Tevbe 79
ve ellezîne lâ yecidûne : ve bulamayan kimseler
-
9-Tevbe 79
illâ cuhde-hum : cehdlerinden, emek ve çabalarından, gayretlerinden başka
-
9-Tevbe 79
fe yesharûne : böylece alay ediyorlar
-
9-Tevbe 79
sehire allâhu : Allah alay etti
-
9-Tevbe 79
ve lehum : ve onlar için, onlara vardır
-
9-Tevbe 79
azâbun elîmun : elîm (acı) azap
-
9-Tevbe 80
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 80
ev : veya
-
9-Tevbe 80
lâ testagfir : mağfiret dileme
-
9-Tevbe 80
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 80
in testagfir : eğer mağfiret dilersen
-
9-Tevbe 80
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 80
seb'îne : yetmiş
-
9-Tevbe 80
merraten : kere
-
9-Tevbe 80
fe len yagfirallâhu : artık Allah asla mağfiret etmez
-
9-Tevbe 80
lehum : onları
-
9-Tevbe 80
zâlike : işte bu
-
9-Tevbe 80
bi enne-hum : onların ... olması sebebiyle
-
9-Tevbe 80
keferû : inkâr ettiler
-
9-Tevbe 80
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 80
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 80
lâ yehdî : ulaştırmaz, hidayete erdirmez
-
9-Tevbe 80
el kavme el fâsikîne : fasıklar kavmi, fasık kavim
-
9-Tevbe 81
feriha : ferahladılar
-
9-Tevbe 81
el muhallefûne : geri kalanlar
-
9-Tevbe 81
hılâfe : muhalefet ederek
-
9-Tevbe 81
resuli allâhi : Allah'ın resûlü
-
9-Tevbe 81
ve kerihû : ve kerih gördüler, istemediler
-
9-Tevbe 81
en yucâhidû : cihad etmek
-
9-Tevbe 81
bi emvâli-him : malları ile
-
9-Tevbe 81
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
9-Tevbe 81
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda
-
9-Tevbe 81
ve kâlû : ve dediler
-
9-Tevbe 81
lâ tenfirû : sefere (cihada) çıkmayınız
-
9-Tevbe 81
fî el harri : sıcakta, sıcak havada
-
9-Tevbe 81
nâru cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 81
eşeddu : daha şiddetli
-
9-Tevbe 81
lev : eğer, keşke
-
9-Tevbe 81
yefkahûne : idrak ederler
-
9-Tevbe 82
fe li yadhakû : artık gülsünler
-
9-Tevbe 82
kalîlen : az
-
9-Tevbe 82
ve li yebkû : ve ağlasınlar
-
9-Tevbe 82
kesîran : çok
-
9-Tevbe 82
cezâen : ceza, bedel (negatif veya pozitif karşılık) olarak
-
9-Tevbe 82
kânû yeksibûne : kazanmış oldukları
-
9-Tevbe 83
fe in : artık, o zaman, o taktirde, bundan sonra eğer
-
9-Tevbe 83
recea-ke allâhu : Allah seni döndürdü
-
9-Tevbe 83
ilâ tâifetin : bir topluluğa
-
9-Tevbe 83
fe iste'zenû-ke : artık, o taktirde, bundan sonra, o zaman senden izin isterler
-
9-Tevbe 83
li el hurûci : (cihada) çıkmak için
-
9-Tevbe 83
fe kul : artık, bundan sonra, o zaman, o taktirde de ki
-
9-Tevbe 83
len tahrucû : asla çıkamazsınız
-
9-Tevbe 83
maiye : benimle beraber
-
9-Tevbe 83
ebeden : ebediyyen
-
9-Tevbe 83
ve len tukâtilû : ve asla savaşamazsınız
-
9-Tevbe 83
maiye : benimle beraber
-
9-Tevbe 83
aduvven : düşman
-
9-Tevbe 83
inne-kum : muhakkak ki siz, çünkü siz
-
9-Tevbe 83
bi el kuûdi : oturmaya (cihaddan geri kalmaya)
-
9-Tevbe 83
evvele : ilk
-
9-Tevbe 83
merratin : defa
-
9-Tevbe 83
mea el hâlifîne : geri kalanlarla beraber
-
9-Tevbe 84
ve lâ tusalli : ve namaz kılma
-
9-Tevbe 84
alâ ehadin : birisi için, birisinin üzerine
-
9-Tevbe 84
mâte : öldü
-
9-Tevbe 84
ebeden : ebediyyen
-
9-Tevbe 84
ve lâ tekum : ve sen durma
-
9-Tevbe 84
inne-hum : muhakkak ki onlar, çünkü onlar
-
9-Tevbe 84
keferû : inkâr ettiler
-
9-Tevbe 84
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 84
ve mâtû : ve öldüler
-
9-Tevbe 84
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 84
fâsikûne : fasıklar, fıskta olanlar
-
9-Tevbe 85
ve lâ tu'cib-ke : ve senin hoşuna gitmesin, seni imrendirmesin
-
9-Tevbe 85
emvâlu-hum : onların malları
-
9-Tevbe 85
ve evlâdu-hum : ve onların evlâtları
-
9-Tevbe 85
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
9-Tevbe 85
en yuazzibe-hum : onlara azap etmek
-
9-Tevbe 85
fî ed dunyâ : dünyada
-
9-Tevbe 85
ve tezheka : ve (canlarının) çıkması
-
9-Tevbe 85
enfusu-hum : onların nefsleri
-
9-Tevbe 85
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 85
kâfirûne : kâfirler
-
9-Tevbe 86
ve izâ unzilet : ve indirildiği zaman
-
9-Tevbe 86
sûretun : bir sure
-
9-Tevbe 86
en âminû : âmenû olmak
-
9-Tevbe 86
ve câhidû : ve cihad edin
-
9-Tevbe 86
mea : beraber
-
9-Tevbe 86
resûli-hi : onun resûlü
-
9-Tevbe 86
iste'zene-ke : senden izin istedi
-
9-Tevbe 86
ulû et tavli : servet sahipleri, servet sahipi olanlar
-
9-Tevbe 86
ve kâlû : ve dediler
-
9-Tevbe 86
zer-nâ : bizi bırak
-
9-Tevbe 86
nekun : olalım
-
9-Tevbe 86
mea el kâidîne : oturanlarla, (cihaddan geri) kalanlarla beraber
-
9-Tevbe 87
bi en yekûnû : ile olmaya
-
9-Tevbe 87
mea : beraber
-
9-Tevbe 87
el havâlifi : (savaşa katılmayıp) geri kalanlar
-
9-Tevbe 87
ve tubia : ve tabedildi, mühürlendi
-
9-Tevbe 87
fe hum : böylece onlar
-
9-Tevbe 87
lâ yefkahûne : fıkıh edemezler, idrak edemezler, anlayamazlar
-
9-Tevbe 88
er resûlu : resûl
-
9-Tevbe 88
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olanlar (Allah'a ölmeden önce ulaşacağına) inanan kimseler
-
9-Tevbe 88
mea-hu : onunla birlikte
-
9-Tevbe 88
câhedû : cihad ettiler
-
9-Tevbe 88
bi emvâli-him : kendi malları ile
-
9-Tevbe 88
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
9-Tevbe 88
ve ulâike : ve işte onlar
-
9-Tevbe 88
lehum el hayrâtu : (bütün) hayırlar onlarındır
-
9-Tevbe 88
ve ulâike : ve işte onlar
-
9-Tevbe 88
hum el muflihûne : onlar felâha (kurtuluşa) erenlerdir
-
9-Tevbe 89
eadde allâhu : Allah hazırladı
-
9-Tevbe 89
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 89
cennâtin : cennetler
-
9-Tevbe 89
tecrî : akar
-
9-Tevbe 89
min tahtihâ el enhâru : altından nehirler
-
9-Tevbe 89
hâlidîne : ebedî kalanlar, kalacak olanlar
-
9-Tevbe 89
zâlike : işte bu
-
9-Tevbe 89
el fevzu el azîmu : en büyük fevz, en büyük kurtuluş, en büyük mükâfat
-
9-Tevbe 90
ve câe : ve geldi
-
9-Tevbe 90
el muazzirûne : özür beyan edenler, bahane edenler
-
9-Tevbe 90
min el a'râbi : bedevî Araplardan, göçebe yaşayan Araplardan
-
9-Tevbe 90
lî yu'zene : izin verilmesi için
-
9-Tevbe 90
lehum : onlara
-
9-Tevbe 90
kaade : oturdu (geri kaldı)
-
9-Tevbe 90
ellezîne kezebû allâhe : Allah'a yalan söyleyenler
-
9-Tevbe 90
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 90
se yusîbu : isabet edecek
-
9-Tevbe 90
ellezîne keferû : kâfir olanlar
-
9-Tevbe 90
azâbun elîmun : elîm (acı) azap
-
9-Tevbe 91
leyse : değildir, yoktur
-
9-Tevbe 91
alâ ed duafâi : zayıflar, kuvvetsizler, güçsüzler üzerine
-
9-Tevbe 91
ve lâ : ve yoktur
-
9-Tevbe 91
alâ el merdâ : hastaların üzerine
-
9-Tevbe 91
ve lâ alâ : ve yoktur üzerine
-
9-Tevbe 91
ellezîne lâ yecidûne : bulamayan kimseler
-
9-Tevbe 91
mâ yunfikûne : infâk edecek, verecek şey
-
9-Tevbe 91
ve resûli-hi : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 91
mâ alâ el muhsinîne : muhsinler üzerine yoktur
-
9-Tevbe 91
sebîlin : (aleyhlerinde) bir yol
-
9-Tevbe 92
ve lâ alâ ellezîne : ve o kimselerin üzerine yoktur
-
9-Tevbe 92
izâ mâ etev-ke : sana geldikleri zaman
-
9-Tevbe 92
li tahmile-hum : onları taşıman, bindirip sevketmen için
-
9-Tevbe 92
kulte : sen dedin
-
9-Tevbe 92
lâ ecidu : bulamıyorum
-
9-Tevbe 92
aleyhi : üzerinde
-
9-Tevbe 92
tevellev : döndüler
-
9-Tevbe 92
ve a'yunu-hum : ve onların gözleri
-
9-Tevbe 92
tefîdu : boşaldı, aktı (göz yaşı)
-
9-Tevbe 92
min ed dem'i : kandan
-
9-Tevbe 92
tefîdu min ed dem'i : kanlı gözyaşı (çok üzüntü ile akan yaşlar)
-
9-Tevbe 92
hazenen : hüzünlenerek
-
9-Tevbe 92
ellâ yecidû (en lâ yecidû) : bulamaması
-
9-Tevbe 92
mâ yunfikûne : infâk edecek şey
-
9-Tevbe 93
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
9-Tevbe 93
es sebîlu : yol, vesile
-
9-Tevbe 93
ellezîne yeste'zinûne-ke : senden izin isteyen kimseler
-
9-Tevbe 93
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 93
bi en yekûnû : olmaya
-
9-Tevbe 93
mea el havâlifi : (savaşa katılmayıp) geride kalanlarla beraber
-
9-Tevbe 93
ve tabea allâhu : ve Allah tabetti, mühürledi
-
9-Tevbe 93
fe hum : böylece onlar
-
9-Tevbe 93
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilemezler
-
9-Tevbe 94
ya'tezirûne : özür beyan ederler
-
9-Tevbe 94
ileykum : size
-
9-Tevbe 94
izâ reca'tum : siz geri döndüğünüz zaman
-
9-Tevbe 94
ileyhim : onlara
-
9-Tevbe 94
lâ ta'tezirû : özür beyan etmeyin
-
9-Tevbe 94
len nu'mine : asla inanmıyoruz
-
9-Tevbe 94
lekum : sizin için, size
-
9-Tevbe 94
nebbe ene allâhu : Allah bana haber verdi, bildirdi
-
9-Tevbe 94
ve se yerâ allâhu : ve Allah görecek
-
9-Tevbe 94
amele-kum : sizin amellerinizi
-
9-Tevbe 94
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 94
summe : sonra
-
9-Tevbe 94
tureddûne : döndürüleceksiniz
-
9-Tevbe 94
ve eş şehâdetî : ve görünen
-
9-Tevbe 94
fe yunebbiu-kum : böylece size haber verecek
-
9-Tevbe 94
ta'melûne : yapıyorsunuz
-
9-Tevbe 95
se yahlifûne : yemin edecekler
-
9-Tevbe 95
lekum : sizin için, size
-
9-Tevbe 95
izâ inkalebtum : (geri) döndüğünüz zaman
-
9-Tevbe 95
ileyhim : onlara
-
9-Tevbe 95
fe a'rıdû : artık yüz çevirin
-
9-Tevbe 95
inne-hum : muhakkak ki onlar, çünkü onlar
-
9-Tevbe 95
ve mevâ-hum : ve onların barınacağı yer
-
9-Tevbe 95
cehennemu : cehennem
-
9-Tevbe 95
cezâen : ceza olarak, bedel olarak, negatif veya pozitif karşılık olarak
-
9-Tevbe 95
yeksibûne : kesbederler, kazanırlar
-
9-Tevbe 96
yahlifûne : yemin ederler
-
9-Tevbe 96
lekum : size
-
9-Tevbe 96
li terdav : sizin razı olmanız için
-
9-Tevbe 96
fe in : o zaman, olsa bile eğer
-
9-Tevbe 96
terdav : razı olursunuz
-
9-Tevbe 96
fe inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 96
lâ yerdâ : razı olmaz
-
9-Tevbe 96
an el kavmi el fâsikîne : fasıklar kavminden, fasık kavimden
-
9-Tevbe 97
el a'râbu : bedevî (göçebe) Araplar
-
9-Tevbe 97
eşeddu : daha şiddetlidir
-
9-Tevbe 97
ve nifâkan : ve nifak bakımından
-
9-Tevbe 97
ve ecderu : ve daha yatkın
-
9-Tevbe 97
ellâ (en lâ)ya'lemû : bilmemeleri, bilmemeye
-
9-Tevbe 97
hudûde : sınırları
-
9-Tevbe 97
enzele allâhu : Allah'ın indirdiği
-
9-Tevbe 97
alâ resûli-hi : resûlüne
-
9-Tevbe 97
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 98
ve min el a'râbi : ve bedevî (göçebe) Araplar'dan
-
9-Tevbe 98
men : kimseler
-
9-Tevbe 98
yettehızu : edinir, öyle kabul eder
-
9-Tevbe 98
magramen : zarar, ziyan
-
9-Tevbe 98
ve yeterabbesu : ve bekler
-
9-Tevbe 98
ed devâire : devirler, dönemler, olayların değişmesi
-
9-Tevbe 98
aleyhim : onlara, onların üzerine (olsun)
-
9-Tevbe 98
dâiratu es sev'i : kötü dönemler, felâketli olaylar dönemi (mü'minlere felâketli dönemlerin gelmesi)
-
9-Tevbe 98
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 98
semîun : en iyi işiten
-
9-Tevbe 99
ve min el a'râbî : ve bedevî (göçebe) Araplar'dan
-
9-Tevbe 99
men : kimse(ler)
-
9-Tevbe 99
ve el yevmi el âhıri : ve ahir gün (ahiret günü, Allah'a ulaşma günü)
-
9-Tevbe 99
ve yettehızu : ve edinir, kabul eder
-
9-Tevbe 99
inde allâhi : Allah'ın katında, Allah'ın indinde
-
9-Tevbe 99
ve salavâti er resûli : ve resûlün duaları
-
9-Tevbe 99
e lâ : (öyle) değil mi?, ... değil midir?
-
9-Tevbe 99
inne-hâ : muhakkak ki o, çünkü o, gerçekten o
-
9-Tevbe 99
kurbetun : yakınlık
-
9-Tevbe 99
lehum : onlar için, onlara
-
9-Tevbe 99
se yudhılu-hum allâhu : Allah onları dahil edecek
-
9-Tevbe 99
fî rahmeti-hi : kendi rahmetinin içine
-
9-Tevbe 99
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 100
ve es sâbikûne el evvelûne : hayırlarda yarışanların evvelkileri
-
9-Tevbe 100
min el muhâcirîne : hicret (göç) edenlerden
-
9-Tevbe 100
ve el ensâri : ve ensar, yardım edenler
-
9-Tevbe 100
ve ellezîne ettebeû-hum : ve onlara tâbî kimseler
-
9-Tevbe 100
radıye allâhu : Allah razı oldu
-
9-Tevbe 100
ve radû an-hu : ve ondan razı oldular
-
9-Tevbe 100
ve eadde : ve hazırladı
-
9-Tevbe 100
lehum : onlar için, onlara
-
9-Tevbe 100
cennâtin : cennetler
-
9-Tevbe 100
tecrî : akar
-
9-Tevbe 100
tahte-hâ : onun altından
-
9-Tevbe 100
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
9-Tevbe 100
hâlidîne : ebedî kalacak olanlar
-
9-Tevbe 100
ebeden : ebedî olarak, ebediyyen
-
9-Tevbe 100
zâlike el fevzu el azîmu : işte bu en büyük fevzdir, en büyük kurtuluştur, en büyük mükâfatdır
-
9-Tevbe 101
ve mimmen (min men) : ve o kimselerden
-
9-Tevbe 101
havle-kum : sizin etrafınızda
-
9-Tevbe 101
min el a'râbi : ve bedevî (göçebe) Araplar'dan
-
9-Tevbe 101
munâfikûne : münafıklar
-
9-Tevbe 101
ve min ehle el medîneti : ve şehir (Medine) halkından
-
9-Tevbe 101
meredû : adet edinmiş, alışmış olanlar
-
9-Tevbe 101
alâ en nifâkı : nifak üzerinde olma
-
9-Tevbe 101
lâ ta'lemu-hum : onları sen bilmezsin
-
9-Tevbe 101
na'lemu-hum : onları biz biliriz
-
9-Tevbe 101
se nuazzibu-hum : onları azaplandıracağız
-
9-Tevbe 101
merrateyni : iki kere
-
9-Tevbe 101
summe : sonra
-
9-Tevbe 101
yuraddûne : döndürülecekler, çevrilecekler
-
9-Tevbe 102
ve âharûne i'terefû : ve diğerleri itiraf ettiler (savaştan geri kalanlar)
-
9-Tevbe 102
haletû : karıştırdılar
-
9-Tevbe 102
amelen sâlihan : salih amel (nefsi ıslâh edici amel)
-
9-Tevbe 102
ve âhara : ve diğer
-
9-Tevbe 102
seyyien : kötü
-
9-Tevbe 102
en yetûbe aleyhim : onların tövbelerini kabul eder
-
9-Tevbe 102
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 103
min emvâli-him : onların mallarından
-
9-Tevbe 103
sadakaten : sadaka olarak
-
9-Tevbe 103
ve tuzekkî-him : ve onları tezkiye et
-
9-Tevbe 103
ve salli : ve dua et
-
9-Tevbe 103
aleyhim : onlara
-
9-Tevbe 103
inne : muhakkak ki
-
9-Tevbe 103
salâte-ke : senin duan
-
9-Tevbe 103
sekenun : sekine, huzur, sukûn
-
9-Tevbe 103
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 103
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 103
semîun : en iyi işiten
-
9-Tevbe 104
e lem ya'lemû : bilmiyorlar mı
-
9-Tevbe 104
enne allâhe : Allahın ... olduğunu, (muhakkak ki Allah)
-
9-Tevbe 104
huve : O'dur
-
9-Tevbe 104
yakbelu : kabul eder
-
9-Tevbe 104
et tevbete : tövbe
-
9-Tevbe 104
ve ye'huzu : ve alır
-
9-Tevbe 104
es sadakâti : sadakalar
-
9-Tevbe 104
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah, (Allahın ... olduğunu)
-
9-Tevbe 104
huve : o
-
9-Tevbe 104
et tevvâbu : tövbeleri kabul eden
-
9-Tevbe 104
er rahîmu : rahmet nuru gönderen
-
9-Tevbe 105
ve kuli'melû (kul i'melû) : ve de ki amel edin, yapın
-
9-Tevbe 105
fe se yerâ allâhu : o zaman, halbuki Allah görecek
-
9-Tevbe 105
amele-kum : sizin amellerinizi
-
9-Tevbe 105
ve resûlu-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 105
ve el mu'minûne : ve mü'minler
-
9-Tevbe 105
ve se tureddûne : ve siz döndürüleceksiniz
-
9-Tevbe 105
ilâ âlimi el gaybi : gaybı, görünmeyeni bilene
-
9-Tevbe 105
ve eş şehâdeti : ve müşahade edileni, görüneni
-
9-Tevbe 105
fe yunnebiu-kum : o zaman size haber verecek
-
9-Tevbe 105
kuntum ta'melûne : sizin amel ettiğiniz, yapmış olduğunuz
-
9-Tevbe 106
ve âharûne : ve diğerleri
-
9-Tevbe 106
murcevne : ertelenmiş olanlar, tehir edilmiş olanlar
-
9-Tevbe 106
li emri allâhi : Allah'ın emri için
-
9-Tevbe 106
ve immâ : ve yahut, veya, ya, ya da
-
9-Tevbe 106
yetûbu : tövbeleri kabul eder
-
9-Tevbe 106
aleyhim : onların
-
9-Tevbe 106
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 107
ve ellezîne ettehazû : ve onlar ... edindiler
-
9-Tevbe 107
mesciden : bir mescid
-
9-Tevbe 107
ve kufran : ve küfür için, küfrü kuvvetlendirmek için
-
9-Tevbe 107
ve tefrîkan : ve tefrika yapmak, ayırmak, insanları gruplara bölmek için
-
9-Tevbe 107
beyne el mu'minîne : mü'minlerin arasını
-
9-Tevbe 107
ve irsâden : ve gözlemek, beklemek
-
9-Tevbe 107
li men hârabe allâhe : Allah'a karşı savaşan (harbeden) kişiyi
-
9-Tevbe 107
ve resûle-hu : ve onun resûlü
-
9-Tevbe 107
ve le yahlifunne : ve mutlaka yemin ederler
-
9-Tevbe 107
in ered-nâ illâ : biz ancak, sadece ... isteriz
-
9-Tevbe 107
el husnâ : iyilikler, güzellikler
-
9-Tevbe 107
yeşhedu : şahitlik eder
-
9-Tevbe 107
inne-hum : onların ... olduğu
-
9-Tevbe 107
le kâzibûne : kesinlikle yalancılar
-
9-Tevbe 108
lâ tekum : ikâme etme (namaz kılma), bulunma
-
9-Tevbe 108
ebeden : ebediyyen
-
9-Tevbe 108
le : elbette
-
9-Tevbe 108
mescidun : bir mescid
-
9-Tevbe 108
ussise : tesis edildi, kuruldu
-
9-Tevbe 108
alâ et takvâ : takva üzerine
-
9-Tevbe 108
min evveli yevmin : ilk günden
-
9-Tevbe 108
ehakku : daha çok haktır, daha uygun, daha lâyık
-
9-Tevbe 108
en tekûme : senin ikâme etmen (namaza durman), bulunman
-
9-Tevbe 108
yuhıbbûne : severler
-
9-Tevbe 108
en yetetahherû : temizlenmek
-
9-Tevbe 108
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 108
yuhıbbu el muttahhirîne : temizlenenleri sever
-
9-Tevbe 109
e fe men : o kimse mi?
-
9-Tevbe 109
essese : tesis etti, kurdu
-
9-Tevbe 109
bunyâne-hu : binasının temelini kuran
-
9-Tevbe 109
ve rıdvânin : ve rıza
-
9-Tevbe 109
em men : veya, yoksa o kimse (mi)
-
9-Tevbe 109
essese : tesis etti, kurdu
-
9-Tevbe 109
bunyâne-hu : binasının temelini kuran
-
9-Tevbe 109
alâ şefâ : kenar üzerine, kenarına
-
9-Tevbe 109
fenhâra (fe inhâra) : böylece yıkılır, göçer
-
9-Tevbe 109
fî nâri cehenneme : cehennem ateşinin içine
-
9-Tevbe 109
ve allâhu : ve Allah
-
9-Tevbe 109
lâ yehdî : hidayete erdirmez
-
9-Tevbe 109
el kavme ez zâlimîne : zalimler kavmi, topluluğu, zalim kavim
-
9-Tevbe 110
lâ yezâlu : zail olmaz, devam eder
-
9-Tevbe 110
bunyânu-hum ellezî : onların binası ki onu
-
9-Tevbe 110
benev : inşa ettiler
-
9-Tevbe 110
rîbeten : bir şüphe, bir nifak olarak
-
9-Tevbe 110
en tekattaa : parçalanmak
-
9-Tevbe 110
vallâhu (ve allâhu) : ve Allah
-
9-Tevbe 111
inne allâhe işterâ : muhakkak ki Allah satın aldı
-
9-Tevbe 111
min el mu'minîne : mü'minlerden
-
9-Tevbe 111
enfuse-hum : onların nefslerini
-
9-Tevbe 111
ve emvâle-hum : ve onların mallarını
-
9-Tevbe 111
bi enne : ...den dolayı, ... verilecek karşılık
-
9-Tevbe 111
lehum : onlara, onlar için
-
9-Tevbe 111
el cennete : cennet
-
9-Tevbe 111
yukâtilûne : savaşırlar
-
9-Tevbe 111
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda, Allah yolunda
-
9-Tevbe 111
fe yaktulûne : böylece öldürürler
-
9-Tevbe 111
ve yuktelûne : ve öldürülürler
-
9-Tevbe 111
va'den : vaad
-
9-Tevbe 111
aleyhi : onun üzerine
-
9-Tevbe 111
fî et tevrâti : Tevrat'ta
-
9-Tevbe 111
ve el incîli : ve İncil
-
9-Tevbe 111
ve el kur'âni : ve Kur'ân
-
9-Tevbe 111
ve men : ve kimdir, kim vardır
-
9-Tevbe 111
evfâ bi ahdi-hi : ahdine vefa etti, ahdini daha iyi ifa etti, yerine getirdi
-
9-Tevbe 111
fe istebşirû : artık sevinin
-
9-Tevbe 111
bi bey'ı-kum : alışverişiniz ile
-
9-Tevbe 111
ellezî bâya'tum : ki o yaptığınız alışveriş
-
9-Tevbe 111
ve zâlike : ve işte
-
9-Tevbe 111
huve el fevzu el azîmu : bu büyük mükâfattır
-
9-Tevbe 112
et tâibûne : tövbe edenler
-
9-Tevbe 112
el âbidûne : Allah'a kul olanlar
-
9-Tevbe 112
el hâmidûne : hamdedenler
-
9-Tevbe 112
es sâihûne : oruç tutanlar, Allah yolunda seyahat edenler (savaşmak için, Allah'ın ismini duyurmak için, yeryüzünü ibretle gezip tefekkür etmek için)
-
9-Tevbe 112
er râkiûne : rükû edenler
-
9-Tevbe 112
es sâcidûne : secde edenler
-
9-Tevbe 112
el âmirûne : emredenler
-
9-Tevbe 112
bi el ma'rûfi : iyilikle, irfan ile
-
9-Tevbe 112
ve en nâhûne : ve nehyedenler, yasaklayanlar
-
9-Tevbe 112
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
9-Tevbe 112
ve el hâfizûne : ve muhafaza edenler, koruyanlar
-
9-Tevbe 112
ve beşşiri el mu'minîne : ve mü'minleri müjdele
-
9-Tevbe 113
mâ kâne : olmadı, olmaz, olamaz
-
9-Tevbe 113
li en nebiyyi : bir nebi, bir peygamberler için
-
9-Tevbe 113
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler)
-
9-Tevbe 113
en yestagfirû : mağfiret dilemesi
-
9-Tevbe 113
li el muşrikîne : müşrikler için
-
9-Tevbe 113
ve lev kânû : olsalar bile
-
9-Tevbe 113
mâ tebeyyene : belli olan, açığa çıkan şey, durum
-
9-Tevbe 113
lehum : onlar için
-
9-Tevbe 113
enne-hum : muhakkak onlar, çünkü onlar, onların, ... olduğu
-
9-Tevbe 113
ashâbu el cahîmi : cehennem ehli, cehennem halkı
-
9-Tevbe 114
ve mâ kâne istigfâru : ve bağışlanma, mağfiret dilemesi olmaz, olamaz
-
9-Tevbe 114
ibrâhîme : İbrâhîm
-
9-Tevbe 114
li ebî-hi : babası için
-
9-Tevbe 114
an mev'ıdetin : vaadden, vaadedilenden dolayı
-
9-Tevbe 114
vaade-hâ : ona vaadetti
-
9-Tevbe 114
fe lemmâ : artık, olunca
-
9-Tevbe 114
tebeyyene : açığa çıktı, belli oldu
-
9-Tevbe 114
lehu : ona
-
9-Tevbe 114
enne-hu : onun, ... olduğu
-
9-Tevbe 114
teberree : uzaklaştı, berî oldu
-
9-Tevbe 114
inne ibrâhîme : muhakkak İbrâhîm
-
9-Tevbe 114
le evvâhun : muhakkak, gerçekten çok üzülen, yüreği çok sızlayan, çok yalvaran
-
9-Tevbe 115
ve mâ kâne allâhu : ve Allah olmadı, değildir
-
9-Tevbe 115
li yudılle : saptıracak, dalâlette bırakacak
-
9-Tevbe 115
kavmen : bir kavmi
-
9-Tevbe 115
ba'de : sonra
-
9-Tevbe 115
iz hedâ-hum : onları hidayete erdirdiği zaman
-
9-Tevbe 115
yubeyyine : açıklanır, belli olur
-
9-Tevbe 115
lehum : onlara
-
9-Tevbe 115
mâ yettekûne : takva sahibi olacakları şeyler (sakınmaları gerekecek şeyler)
-
9-Tevbe 115
inne allâhe : şüphesiz Allah
-
9-Tevbe 115
bi kulli şey'in : herşeyi
-
9-Tevbe 116
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 116
lehu : onun
-
9-Tevbe 116
mulku es semâvâti : semaların (göklerin) mülkü, idaresi, saltanatı
-
9-Tevbe 116
ve el ardı : ve yerin, yeryüzü
-
9-Tevbe 116
ve yumîtu : ve öldürür
-
9-Tevbe 116
ve mâ : ve yoktur
-
9-Tevbe 116
lekum : sizin için
-
9-Tevbe 116
min veliyyin : bir velî, bir dost
-
9-Tevbe 116
ve lâ : ve yoktur
-
9-Tevbe 117
lekad : andolsun ki
-
9-Tevbe 117
(tâbe ilâ allâhi) : Allah'a tövbe etmek, günahtan dönmek
-
9-Tevbe 117
(tâbe allâhu aleyhi) : Allah'ın tövbeleri kabul etmesi
-
9-Tevbe 117
tâbe allâhu alâ : Allah tövbeyi nasip etti
-
9-Tevbe 117
en nebiyyi : nebi, peygamber
-
9-Tevbe 117
ve el muhâcirîne : ve muhacirler
-
9-Tevbe 117
ve el ensâri ellezîne ettebeû-hu : ve ona tâbî olan ensar
-
9-Tevbe 117
el usrati : zorluk, darlık, şiddet, yokluk
-
9-Tevbe 117
mâ kâde : az kalsın oluyordu, olmak üzere iken
-
9-Tevbe 117
yezîgu : kayıyor, meylediyor
-
9-Tevbe 117
ferîkın : bir grup
-
9-Tevbe 117
summe : sonra
-
9-Tevbe 117
tâbe aleyhim : onların tövbesini kabul etti
-
9-Tevbe 117
inne-hu : muhakkak ki o
-
9-Tevbe 118
ve alâ es selâseti : ve üç (kişi) de
-
9-Tevbe 118
ellezîne hullifû : geri bırakılan kişiler
-
9-Tevbe 118
izâ dâkat aleyhim : onlara dar gelmişti
-
9-Tevbe 118
el ardu : yeryüzü
-
9-Tevbe 118
bimâ rahubet : geniş olmasına rağmen
-
9-Tevbe 118
ve dâkat : ve dar geldi
-
9-Tevbe 118
aleyhim : onlara
-
9-Tevbe 118
enfusu-hum : nefsleri
-
9-Tevbe 118
ve zannû : ve anladılar
-
9-Tevbe 118
en lâ melcee : sığınak olmadığını
-
9-Tevbe 118
ileyhi : onlara, kendilerine
-
9-Tevbe 118
summe : sonra
-
9-Tevbe 118
tâbe aleyhim : onların tövbelerini kabul etti
-
9-Tevbe 118
li yetûbû : tövbeleri kabul edilerek yeniden Allah'a dönsünler diye
-
9-Tevbe 118
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 118
huve et tevvâbur rahîmu : O tövbeleri kabul edendir, rahmet nuru gönderendir
-
9-Tevbe 119
yâ eyyuhâ : ya, ey
-
9-Tevbe 119
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
9-Tevbe 119
ittekû allâhe : Allah'a karşı takva sahibi olun
-
9-Tevbe 119
ve kûnû : ve olun
-
9-Tevbe 119
mea es sâdikîne : sadıklarla beraber
-
9-Tevbe 120
mâ kâne : olmaz, olmadı
-
9-Tevbe 120
li ehli el medîneti : Medine halkı için, şehir halkı için
-
9-Tevbe 120
ve men : ve kimse (ler)
-
9-Tevbe 120
havle-hum : onların etraflarında, çevresinde
-
9-Tevbe 120
min el a'râbi : bedevî Araplar'dan
-
9-Tevbe 120
en yetehallefû : geri kalmaları
-
9-Tevbe 120
an resûli allâhi : Allah'ın resûlünden
-
9-Tevbe 120
ve lâ : olmaz
-
9-Tevbe 120
yergabû : rağbet eder, tercih eder, üstün tutar
-
9-Tevbe 120
bi enfusi-him : kendi nefslerini
-
9-Tevbe 120
an nefsi-hi : onun nefsinden
-
9-Tevbe 120
zâlike : böylece
-
9-Tevbe 120
bi enne-hum : onların olması sebebiyle, çünkü onlara
-
9-Tevbe 120
zameun : aşırı susuzluk
-
9-Tevbe 120
ve lâ nasabun : ve bir yorgunluk, bitkinlik olması yoktur (ki)
-
9-Tevbe 120
ve lâ mahmesatun : ve şiddetli açlık isabet etmesi yoktur (ki)
-
9-Tevbe 120
fî sebîli allâhi : Allah'ın yolunda, Allah yolunda
-
9-Tevbe 120
ve lâ yetaûne : ve ayak basmaları, işgal etmeleri yoktur (ki)
-
9-Tevbe 120
mevtıan : (ayak basılan) yer
-
9-Tevbe 120
yagîzu el kuffâra \n(gayz) : kâfirleri öfkelendirir \n: (öfke)
-
9-Tevbe 120
ve lâ yenâlûne : ve zafere nail olmaları, zafer kazanmaları, yoktur (ki)
-
9-Tevbe 120
neylen : bir zafer (nail olunan)
-
9-Tevbe 120
kutibe : yazıldı
-
9-Tevbe 120
lehum : onlara
-
9-Tevbe 120
amelun sâlihun : salih amel (sevabı), nefsi tezkiye edici amel
-
9-Tevbe 120
inne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 120
ecre el muhsinîne : muhsinlerin ecrini, ücretini, mükâfatını
-
9-Tevbe 121
ve lâ yunfikûne : ve infâk etmezler, vermezler (ki)
-
9-Tevbe 121
nefakaten : bir nafaka
-
9-Tevbe 121
sagîraten : küçük
-
9-Tevbe 121
ve lâ : ve olmaz
-
9-Tevbe 121
kebîraten : büyük
-
9-Tevbe 121
ve : ve
-
9-Tevbe 121
lâ yaktaûne : geçmezler (ki)
-
9-Tevbe 121
vâdien : bir vadi
-
9-Tevbe 121
kutibe : yazıldı
-
9-Tevbe 121
lehum : onlara, onlar için, onların üzerine
-
9-Tevbe 121
lî yeczîye-hum allâhu : Allah'ın onları cezalandırması, mükâfatlandırması için \n(cezalandırma; negatif veya pozitif karşılık verme)
-
9-Tevbe 121
ahsene : en güzel
-
9-Tevbe 121
ya'melûne : yapıyorlar
-
9-Tevbe 122
ve mâ kâne : ve olmaz (uygun olmaz), gerekmez
-
9-Tevbe 122
el mu'minûne : mü'minler
-
9-Tevbe 122
li yenfirû : sefere çıkması, cihada çıkmaları
-
9-Tevbe 122
kâffeten : bütün, hepsi
-
9-Tevbe 122
fe : böylece
-
9-Tevbe 122
lev : eğer, ... olsa
-
9-Tevbe 122
lâ nefere : sefere çıkmaz
-
9-Tevbe 122
tâifetun : bir grup
-
9-Tevbe 122
li yetefekkahû : çok iyi fıkıh etsinler
-
9-Tevbe 122
fî ed dîni : dîn hakkında, dîni
-
9-Tevbe 122
ve li yunzirû : ve uyarmaları, inzar etmeleri için
-
9-Tevbe 122
kavme-hum : kavimlerini
-
9-Tevbe 122
izâ receû : geri döndükleri zaman
-
9-Tevbe 122
ileyhim : onlara
-
9-Tevbe 122
lealle-hum : umulur ki böylece onlar
-
9-Tevbe 122
yahzerûne : hazer ederler, çekinirler
-
9-Tevbe 123
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 123
ellezîne âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
9-Tevbe 123
ellezîne yelûne-kum : size en yakın olan kimseler
-
9-Tevbe 123
min el kuffâri : kâfirlerden
-
9-Tevbe 123
ve li yecidû : ve bulsunlar
-
9-Tevbe 123
gilzaten : sertlik, kuvvet, azîm
-
9-Tevbe 123
va'lemû (ve ı'lemu) : biliniz, bilin
-
9-Tevbe 123
enne allâhe : muhakkak ki Allah (Allahın ... olduğunu)
-
9-Tevbe 123
mea el muttakîne : takva sahipleriyle beraber
-
9-Tevbe 124
ve îzâ mâ unzilet : ve bir şey indirildiği zaman
-
9-Tevbe 124
sûretun : bir sure, sure olarak
-
9-Tevbe 124
fe : o zaman, fakat, böylece
-
9-Tevbe 124
min-hum men : onlardan birisi
-
9-Tevbe 124
yekûlu : der, söyler
-
9-Tevbe 124
eyyu-kum : sizin hanginiz
-
9-Tevbe 124
zâdet-hu : onu arttırdı
-
9-Tevbe 124
îmânen : îmân, îmânını
-
9-Tevbe 124
fe emmâ : o zaman, fakat, böylece
-
9-Tevbe 124
ellezîne âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
9-Tevbe 124
fe zâdet-hum : o zaman, fakat, böylece onların arttırdı
-
9-Tevbe 124
îmânen : îmân, îmânını
-
9-Tevbe 124
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 124
yestebşirûne : birbirlerini müjdelerler, müjdeleşirler, sevinirler
-
9-Tevbe 125
ve emmâ : ve fakat, ama
-
9-Tevbe 125
ellezîne fî kulûbi-him : kalplerinde ... olan kimseler
-
9-Tevbe 125
fe zâdet-hum : böylece onların arttırdı
-
9-Tevbe 125
ricsen : murdarlık, nifak, şüphe, küfür
-
9-Tevbe 125
ve mâtû : ve öldüler
-
9-Tevbe 125
ve hum : ve onlar
-
9-Tevbe 125
kâfirûne : kâfirler
-
9-Tevbe 126
e ve lâ yerevne : ve onlar görmüyorlar mı?
-
9-Tevbe 126
enne-hum : onların, ... olduğunu, olduklarını
-
9-Tevbe 126
yuftenûne : imtihan ediliyorlar
-
9-Tevbe 126
merraten : bir defa, bir kere
-
9-Tevbe 126
ev : veya
-
9-Tevbe 126
merrateyni : iki defa, iki kere
-
9-Tevbe 126
summe : sonra
-
9-Tevbe 126
lâ yetûbûne : tövbe etmiyorlar (Allah'a yönelmiyorlar)
-
9-Tevbe 126
ve lâ hum : ve onlar yapmıyorlar
-
9-Tevbe 126
yezzekkerûne : zikir yapıyorlar (Allah'ın ismini ardarda tekrar ediyorlar), tezekkur ediyorlar
-
9-Tevbe 127
ve îzâ mâ unzilet : ve bir şey indirildiği zaman
-
9-Tevbe 127
sûretun : bir sure, bir sure olarak
-
9-Tevbe 127
hel yerâ-kum : sizi gören var mı
-
9-Tevbe 127
min ehadin : biri, bir kimse, birisi
-
9-Tevbe 127
summe : sonra
-
9-Tevbe 127
kulûbe-hum : onların kalplerini
-
9-Tevbe 127
bi enne-hum : onların ... olmaları sebebiyle
-
9-Tevbe 127
lâ yefkahûne : fıkıh etmezler
-
9-Tevbe 128
lekad : andolsun ki
-
9-Tevbe 128
câe-kum : size geldi
-
9-Tevbe 128
resûlun : bir resûl
-
9-Tevbe 128
min enfusi-kum : sizin içinizden
-
9-Tevbe 128
aleyhi : onun üzerine, ona
-
9-Tevbe 128
aleykum : size
-
9-Tevbe 128
bi el mu'minîne : mü'minlere
-
9-Tevbe 129
fe in : bundan sonra, eğer
-
9-Tevbe 129
tevellev : yüz çevirirler, dönerler
-
9-Tevbe 129
fe kul : o zaman de (ki)
-
9-Tevbe 129
hasbiye allâhu : Allah bana yeter (kâfidir)
-
9-Tevbe 129
lâ ilâhe : ilâh yoktur
-
9-Tevbe 129
illâ huve : ondan başka
-
9-Tevbe 129
aleyhi : ona
-
9-Tevbe 129
tevekkeltu : ben tevekkül ettim (güvendim)
-
9-Tevbe 129
ve huve : ve O
-
9-Tevbe 129
rabbu el arşi el azîmi : azîm (büyük) arşın Rabbi
-
90-Beled 1
el beledi : belde
-
90-Beled 2
ve ente : ve sen
-
90-Beled 2
el beledi : belde
-
90-Beled 3
ve : andolsun, yemin olsun
-
90-Beled 3
ve mâ velede : ve doğan şey, veled, çocuk
-
90-Beled 4
lekad : andolsun
-
90-Beled 4
el insâne : insan
-
90-Beled 4
fî kebedin : meşakkat, zorluk içinde
-
90-Beled 5
e : mi
-
90-Beled 5
yahsebu : zannediyor, sanıyor
-
90-Beled 5
en len yakdira : asla güç yetiremeyeceğini
-
90-Beled 5
aleyhi : ona, kendisine
-
90-Beled 5
ehadun : bir kimse, hiç kimse
-
90-Beled 6
yekûlu : diyor, der
-
90-Beled 6
ehlektu : helâk ettim, tükettim
-
90-Beled 6
mâlen : mal
-
90-Beled 6
lubeden : yığınla, pekçok
-
90-Beled 7
e : mi
-
90-Beled 7
yahsebu : zannediyor, sanıyor
-
90-Beled 7
en lem yera-hû : onu görmeyeceğini, görmediğini
-
90-Beled 7
ehadun : bir kimse, hiç kimse
-
90-Beled 8
e : mi
-
90-Beled 8
lem nec'al : kılmadık, yapmadık (vermedik)
-
90-Beled 8
lehu : ona
-
90-Beled 8
ayneyni : iki göz
-
90-Beled 9
ve : ve
-
90-Beled 9
lisânen : dil
-
90-Beled 9
ve : ve
-
90-Beled 9
şefeteyni : iki dudak
-
90-Beled 10
ve : ve
-
90-Beled 10
hedeynâ-hu : onu hidayet ederiz, ulaştırırız
-
90-Beled 10
necdeyni : iki yol
-
90-Beled 11
fe : fakat
-
90-Beled 11
lâ ıktehame : katlanmadı, geçmedi, aşmadı
-
90-Beled 11
el akabete : akabe, sarp yokuş, dik yokuş, zor iş
-
90-Beled 12
ve mâ edrâ-ke : ve sana bildiren nedir
-
90-Beled 12
el akabetu : akabe, sarp yokuş, dik yokuş, zor iş
-
90-Beled 13
fekku : kurtarma, azad etme
-
90-Beled 13
rakabetin : köle
-
90-Beled 14
ev : veya
-
90-Beled 14
fî yevmin : günde
-
90-Beled 14
mesgabetin : yorgunluk ve açlık (darlık ve zorluk)
-
90-Beled 15
yetîmen : yetim
-
90-Beled 15
makrabetin : yakın, akraba
-
90-Beled 16
ev : veya
-
90-Beled 16
miskînen : miskin, çalışamayan yaşlı, yoksul
-
90-Beled 16
metrabetin : turab üstünde olan (toprak üstünde olan) çok fakir, çok yoksul
-
90-Beled 17
summe : sonra
-
90-Beled 17
kâne : oldu
-
90-Beled 17
min ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
90-Beled 17
âmenû : âmenû oldular
-
90-Beled 17
ve : ve
-
90-Beled 17
tevâsav : birbirine tavsiye ettiler
-
90-Beled 17
bi es sabrı : sabrı
-
90-Beled 17
ve : ve
-
90-Beled 17
tevâsav : birbirine tavsiye ettiler
-
90-Beled 17
bi el merhameti : merhameti
-
90-Beled 18
ulâike : işte onlar
-
90-Beled 18
el meymeneti : meymene, bereket, saadet, amel defteri (hayat filmi) sağından verilenler
-
90-Beled 19
ve ellezîne : ve onlar, ..... olanlar
-
90-Beled 19
keferû : inkâr ettiler
-
90-Beled 19
el meş'emeti : uğursuzluk, amel defteri (hayat filmi) solundan verilenler
-
90-Beled 20
aleyhim : onlar üzerinde vardır
-
90-Beled 20
mu'sadetun : kapatılmış, örtülmüş
-
91-Şems 1
ve : andolsun
-
91-Şems 1
eş şemsi : güneş
-
91-Şems 1
ve : ve
-
91-Şems 2
ve : ve
-
91-Şems 2
el kameri : ay
-
91-Şems 2
telâ-hâ : ona tâbî oldu, onu takip etti
-
91-Şems 3
ve : ve
-
91-Şems 3
en nehâri : gündüz
-
91-Şems 3
cellâ-hâ : onu açığa çıkardı, izhar etti
-
91-Şems 4
ve : ve
-
91-Şems 4
el leyli : gece
-
91-Şems 5
ve es semâi : ve sema, gökyüzü
-
91-Şems 5
ve mâ : ve şey
-
91-Şems 5
benâ-hâ : onu bina etti
-
91-Şems 6
ve : ve
-
91-Şems 6
el ardı : arz, yeryüzü
-
91-Şems 6
ve : ve
-
91-Şems 7
ve nefsin : ve nefs
-
91-Şems 7
ve : ve
-
91-Şems 7
sevvâ-hâ : onu sevva etti, onu dizayn etti
-
91-Şems 8
fe : sonra
-
91-Şems 8
elheme-hâ : ona ilham etti
-
91-Şems 8
fucûre-hâ : onun fücuru
-
91-Şems 8
ve : ve
-
91-Şems 9
efleha : felâha erdi
-
91-Şems 9
men : kim, kimse
-
91-Şems 9
zekkâ-hâ : onu tezkiye etti
-
91-Şems 10
ve kad : ve olmuştur
-
91-Şems 10
hâbe : heba oldu, hüsrana uğradı
-
91-Şems 10
men : kim, kimse
-
91-Şems 10
dessâ-hâ : onun kusurlarını örtmeye çalıştı
-
91-Şems 11
kezzebet : yalanladı
-
91-Şems 11
semûdu : Semud (kavmi)
-
91-Şems 12
inbaase : işe girişti, ortaya atıldı
-
91-Şems 12
eşkâ-hâ : onun en çok şâkî olanı
-
91-Şems 13
fe : o zaman
-
91-Şems 13
kâle : dedi
-
91-Şems 13
lehum : onlara
-
91-Şems 13
resûlu allâhi : Allah'ın Resûl'ü
-
91-Şems 13
nâkate allâhi : Allah'ın Devesi
-
91-Şems 13
ve : ve
-
91-Şems 14
fe : fakat
-
91-Şems 14
kezzebû-hu : onu yalanladılar
-
91-Şems 14
fe : sonra
-
91-Şems 14
fe : böylece, nihayet, peşinden
-
91-Şems 14
demdeme : üzerini kapladı
-
91-Şems 14
aleyhim : onların
-
91-Şems 14
zenbi-him : onların günahları
-
91-Şems 14
fe : sonra
-
91-Şems 14
sevvâ-hâ : onu dümdüz yaptı, yerlebir etti
-
91-Şems 15
ve : ve
-
91-Şems 15
lâ yehâfu : korkmaz, korkacak değil
-
92-Leyl 1
ve : andolsun
-
92-Leyl 1
el leyli : gece
-
92-Leyl 2
ve en nehâri : ve gündüze
-
92-Leyl 2
tecellâ : tecelli edecek, parıldayıp aydınlanacak
-
92-Leyl 3
ve mâ : ve şeye
-
92-Leyl 3
ez zekere : erkek
-
92-Leyl 3
ve el unsâ : ve dişi
-
92-Leyl 4
inne : muhakkak
-
92-Leyl 4
sa'ye-kum : sizin çalışmalarınız, sizin çabalarınız
-
92-Leyl 4
le : mutlaka, elbette, gerçekten
-
92-Leyl 4
şettâ : dağınık, çeşit çeşit
-
92-Leyl 5
fe emmâ : fakat
-
92-Leyl 5
men : kim
-
92-Leyl 5
ve ittekâ : ve takva sahibi oldu
-
92-Leyl 6
ve saddeka : ve tasdik etti, doğruladı
-
92-Leyl 6
bi el husnâ : Hüsna'yı (Allah'ın Zat'ını görmeyi)
-
92-Leyl 7
fe : o zaman, o taktirde
-
92-Leyl 7
se-nuyessiru-hu : biz ona kolaylaştıracağız (biz onu başarılı kılacağız)
-
92-Leyl 7
el yusrâ : kolaylık, kolay
-
92-Leyl 8
ve emmâ : ve fakat
-
92-Leyl 8
men : kim
-
92-Leyl 8
bahıle : cimrilik etti
-
92-Leyl 8
ve istagnâ : ve kendini müstağni gördü, hiçbir şeye muhtaç olmayan, zengin ve kendi kendine yeterli
-
92-Leyl 9
ve kezzebe : ve yalanladı
-
92-Leyl 9
bi el husnâ : Hüsna'yı, Allah'ın Zat'ını görmeyi
-
92-Leyl 10
fe : o zaman, o taktirde
-
92-Leyl 10
se-nuyessiru-hu : biz ona kolaylaştıracağız (biz onu başarılı kılacağız)
-
92-Leyl 10
el usrâ : zorluk, zor olan, zor
-
92-Leyl 11
ve mâ yugnî an-hu : ve ona fayda vermez
-
92-Leyl 11
tereddâ : düştü, yuvarlandı, helâk oldu
-
92-Leyl 12
inne : muhakkak
-
92-Leyl 12
aleynâ : bizim üzerimizde, bize ait
-
92-Leyl 12
le : mutlaka, elbette, gerçekten
-
92-Leyl 12
el hudâ : hidayet
-
92-Leyl 13
ve inne : muhakkak ki
-
92-Leyl 13
lenâ : bize aittir, bizimdir
-
92-Leyl 13
le : mutlaka, elbette, gerçekten
-
92-Leyl 13
el âhırete : ahiret, ahir olan, sonraki
-
92-Leyl 13
ve el ûlâ : ve evvel, önce olan, önceki
-
92-Leyl 14
fe : öyleyse, işte
-
92-Leyl 14
enzertu-kum : ben sizi uyardım
-
92-Leyl 14
nâren : ateş
-
92-Leyl 14
telezzâ : alevleri çoğalan, yakıcılığı gittikçe artan
-
92-Leyl 15
el eşkâ : çok şâkî olan
-
92-Leyl 16
ellezî : o ki
-
92-Leyl 16
kezzebe : yalanladı
-
92-Leyl 16
ve tevellâ : ve yüz çevirdi
-
92-Leyl 17
ve se-yucennebu-hâ : ve ondan uzaklaştırılacak
-
92-Leyl 17
el etkâ : çok takva sahibi olan
-
92-Leyl 18
ellezî : o ki
-
92-Leyl 18
mâle-hu : malını
-
92-Leyl 18
yetezekkâ : temizlenir
-
92-Leyl 19
ve mâ : ve olmaz, değildir
-
92-Leyl 19
li ehadin : bir kimseye
-
92-Leyl 19
inde-hu : onun yanında
-
92-Leyl 19
min ni'metin : bir ni'met
-
92-Leyl 20
ibtigâe : ibtiga etti, istedi, diledi
-
92-Leyl 20
vechi : vech, yüz, zat
-
92-Leyl 20
el a'lâ : yüce
-
92-Leyl 21
ve le : ve mutlaka
-
92-Leyl 21
sevfe : yakında olacak
-
92-Leyl 21
yerdâ : razı olacak
-
93-Duhâ 1
ve : andolsun
-
93-Duhâ 1
ed duhâ : kuşluk vaktine
-
93-Duhâ 2
ve el leyli : ve gece
-
93-Duhâ 2
secâ : zifiri karanlık çöktü (gecenin karanlığının en derin, en sessiz zamanı)
-
93-Duhâ 3
mâ veddea-ke : sana veda etmedi, seni terketmedi
-
93-Duhâ 3
rabbu-ke : senin Rabbin
-
93-Duhâ 3
ve mâ kalâ : ve darılmadı
-
93-Duhâ 4
ve : ve
-
93-Duhâ 4
le : mutlaka, elbette
-
93-Duhâ 4
el âhıretu : ahiret, bundan sonraki
-
93-Duhâ 4
leke : senin için
-
93-Duhâ 4
min(e) : den
-
93-Duhâ 4
el ûlâ : evvel
-
93-Duhâ 5
ve : ve
-
93-Duhâ 5
le : elbette, mutlaka
-
93-Duhâ 5
sevfe : yakında olacak
-
93-Duhâ 5
yu'tî-ke : sana verecek, ihsan edecek
-
93-Duhâ 5
rabbu-ke : senin Rabbin
-
93-Duhâ 5
fe : böylece
-
93-Duhâ 5
terdâ : sen razı olacaksın
-
93-Duhâ 6
e : mi
-
93-Duhâ 6
lem yecid-ke : seni bulmadı
-
93-Duhâ 6
yetîmen : yetim
-
93-Duhâ 6
fe : sonra
-
93-Duhâ 7
ve vecede-ke : ve seni buldu
-
93-Duhâ 7
dâllen : dalâlette olanların arasında olma, dalâlette olma, hidayette olmama
-
93-Duhâ 7
fe : sonra
-
93-Duhâ 7
hedâ : hidayete erdirdi
-
93-Duhâ 8
ve vecede-ke : ve seni buldu
-
93-Duhâ 8
âilen : yokluk
-
93-Duhâ 8
fe : sonra
-
93-Duhâ 9
fe : artık
-
93-Duhâ 9
emmâ : amma, fakat
-
93-Duhâ 9
el yetîme : yetim
-
93-Duhâ 9
fe : bundan sonra
-
93-Duhâ 9
lâ takher : kahretme, üzme
-
93-Duhâ 10
ve emmâ : ve amma, fakat
-
93-Duhâ 10
es sâile : isteyen
-
93-Duhâ 10
fe : bundan sonra
-
93-Duhâ 10
lâ tenher : azarlama
-
93-Duhâ 11
ve : ve
-
93-Duhâ 11
emmâ : amma, fakat
-
93-Duhâ 11
bi ni'meti : ni'metini
-
93-Duhâ 11
rabbi-ke : senin Rabbin, Rabbin
-
93-Duhâ 11
fe : artık
-
94-İnşirâh 1
e : mi
-
94-İnşirâh 1
lem neşrah : biz açıp genişletmedik
-
94-İnşirâh 1
leke : sana, senin için
-
94-İnşirâh 1
sadre-ke : senin göğsün, göğsün
-
94-İnşirâh 2
ve : ve
-
94-İnşirâh 2
anke : senden
-
94-İnşirâh 2
vizre-ke : senin yükün
-
94-İnşirâh 3
ellezî : o ki, ki o
-
94-İnşirâh 3
enkada : büktü, bükmüştü
-
94-İnşirâh 3
zahre-ke : senin sırtın
-
94-İnşirâh 4
ve : ve
-
94-İnşirâh 4
refa'nâ : biz yükselttik
-
94-İnşirâh 4
leke : senin için
-
94-İnşirâh 4
zikre-ke : senin zikrin
-
94-İnşirâh 5
fe : öyleyse, o halde
-
94-İnşirâh 5
inne : muhakkak
-
94-İnşirâh 5
mea : beraber
-
94-İnşirâh 5
el usri : zorluk
-
94-İnşirâh 6
inne : muhakkak
-
94-İnşirâh 6
mea : beraber
-
94-İnşirâh 6
el usri : güçlük
-
94-İnşirâh 7
fe : o halde, öyleyse
-
94-İnşirâh 7
feragte : sen boş kaldın (meşguliyetin bitti)
-
94-İnşirâh 7
fe : o taktirde, hemen
-
94-İnşirâh 8
ve : ve
-
94-İnşirâh 8
ilâ rabbi-ke : Rabbine
-
94-İnşirâh 8
fe : artık, hemen
-
95-Tin 1
ve : andolsun
-
95-Tin 1
et tîni : incir
-
95-Tin 1
ve : ve
-
95-Tin 1
ez zeytûni : zeytin
-
95-Tin 2
ve : ve
-
95-Tin 2
tûri sînîne : tûri sînîn
-
95-Tin 3
ve : ve
-
95-Tin 3
el beledi : belde, şehir
-
95-Tin 3
el emîni : emin, güvenilir
-
95-Tin 4
lekad : andolsun
-
95-Tin 4
el insâne : insanı (insanın nefsini)
-
95-Tin 4
ahseni : en güzele (ahsene) ulaşabilecek
-
95-Tin 5
summe : sonra
-
95-Tin 5
redednâ-hu : onu reddettik, iade ettik, çevirdik
-
95-Tin 5
esfele sâfilîne : esfeli safilin, sefillerin en sefili, en sefil hale
-
95-Tin 6
ellezîne : onlar, olanlar
-
95-Tin 6
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dilediler
-
95-Tin 6
ve amilû : ve amel yaptılar, işlediler
-
95-Tin 6
es sâlihâti : salih amel, nefsi tezkiye edici amel
-
95-Tin 6
fe : işte
-
95-Tin 6
lehum : onlar için vardır
-
95-Tin 6
ecrun : ecir, mükâfat
-
95-Tin 6
memnûnin : kesilen, kesinti yapılan, devamlı olmayan
-
95-Tin 7
fe : öyleyse, o halde
-
95-Tin 7
yukezzibu-ke : sana yalanlatan
-
95-Tin 7
bi ed dîni : dini
-
95-Tin 8
e : mi
-
95-Tin 8
leyse : değil
-
95-Tin 8
bi ahkemi : en âlimi, en adili, en güzeli, en iyi hüküm vereni
-
95-Tin 8
el hâkimîne : hakimler, hükmedenler
-
96-Alak 1
rabbi-ke : senin Rabbin
-
96-Alak 1
ellezî : o ki, ..... olan
-
96-Alak 2
el insâne : insan
-
96-Alak 3
ve rabbu-ke : ve senin Rabbin
-
96-Alak 3
el ekremu : en çok kerem sahibi, sonsuz kerem sahibi
-
96-Alak 4
ellezî : ki o
-
96-Alak 4
alleme : öğretti
-
96-Alak 4
el kalemi : kalem
-
96-Alak 5
alleme : öğretti
-
96-Alak 5
el insâne : insan
-
96-Alak 5
lem ya'lem : bilmiyor
-
96-Alak 6
kellâ : hayır
-
96-Alak 6
inne : muhakkak
-
96-Alak 6
el insâne : insan
-
96-Alak 6
le : mutlaka, gerçekten
-
96-Alak 7
en reâ-hu : kendini görmesi
-
96-Alak 8
inne : muhakkak
-
96-Alak 8
ilâ rabbi-ke : senin Rabbine
-
96-Alak 8
er ruc'â : dönüş
-
96-Alak 9
e : mı, mü
-
96-Alak 9
raeyte : sen gördün
-
96-Alak 9
ellezî : o kimse, o ki
-
96-Alak 9
yenhâ : nehyediyor, engelliyor, men ediyor
-
96-Alak 10
abden : bir kul
-
96-Alak 11
e : mü
-
96-Alak 11
raeyte : sen gördün
-
96-Alak 11
kâne : oldu, idi
-
96-Alak 11
el hudâ : hidayet
-
96-Alak 12
ev : veya
-
96-Alak 12
emera : emretti
-
96-Alak 12
bi et takvâ : takvayı
-
96-Alak 13
e : mü
-
96-Alak 13
raeyte : sen gördün
-
96-Alak 13
kezzebe : yalanladı
-
96-Alak 13
ve tevellâ : ve yüz çevirdi
-
96-Alak 14
e : mu
-
96-Alak 14
lem ya'lem : bilmiyor
-
96-Alak 14
bi enne : olduğunu
-
96-Alak 14
allâhe : Allah
-
96-Alak 14
yerâ : görüyor
-
96-Alak 15
kellâ : hayır
-
96-Alak 15
le in : gerçekten eğer
-
96-Alak 15
lem yentehi : vazgeçmezse
-
96-Alak 15
le nesfean : mutlaka yakalarız, sürükleriz
-
96-Alak 15
bi en nâsıyeti : perçeminden
-
96-Alak 16
nâsiyetin : perçem, alın
-
96-Alak 16
kâzibetin : yalancı
-
96-Alak 16
hâtıetin : günahkâr
-
96-Alak 17
fe li yed'u : haydi çağırsın
-
96-Alak 17
nâdiye-hu : onun meclisi, yakın çevresi, yardımcıları
-
96-Alak 18
se-ned'u : biz çağıracağız
-
96-Alak 18
ez zebâniyete : zebanileri
-
96-Alak 19
kellâ : hayır
-
96-Alak 19
ve uscud : ve secde et
-
96-Alak 19
ve ikterib : ve karib ol, yakın ol
-
97-Kadir 1
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
97-Kadir 1
leyleti : gece
-
97-Kadir 1
el kadri : kadir
-
97-Kadir 2
ve mâ : ve nedir
-
97-Kadir 2
edrâ-ke : sana bildirdi
-
97-Kadir 2
leyletu : gece
-
97-Kadir 2
el kadri : kadir
-
97-Kadir 3
leyletu : gece
-
97-Kadir 3
el kadri : kadir
-
97-Kadir 3
elfi : bin
-
97-Kadir 3
şehrin : ay
-
97-Kadir 4
tenezzelu : inerler
-
97-Kadir 4
el melâiketu : melekler
-
97-Kadir 4
ve er rûhu : ve ruh
-
97-Kadir 4
emrin : emir, iş
-
97-Kadir 5
selâmun : selâm, selâmet
-
97-Kadir 5
hiye : o
-
97-Kadir 5
el fecri : fecir zamanı
-
98-Beyyine 1
lem yekuni : değiller, olmadılar
-
98-Beyyine 1
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfir olanlar
-
98-Beyyine 1
min ehli el kitâbi : kitap ehlinden
-
98-Beyyine 1
ve el muşrikîne : ve müşrikler
-
98-Beyyine 1
munfekkîne : ayrılmış olanlar
-
98-Beyyine 1
te'tiye : gelir
-
98-Beyyine 1
el beyyinetu : beyyine, açık delil, mucize
-
98-Beyyine 2
resûlun : bir resûl
-
98-Beyyine 2
yetlû : okur
-
98-Beyyine 2
suhufen : sahifeler
-
98-Beyyine 2
mutahhareten : tertemiz
-
98-Beyyine 3
kayyimetun : temel, değişmez hükümler yazılı
-
98-Beyyine 4
ve mâ teferreka : ve tefrikaya düşmediler fırkalara ayrılmadılar
-
98-Beyyine 4
ellezîne : onlar, olanlar
-
98-Beyyine 4
ûtû el kitâbe : kitap verildi
-
98-Beyyine 4
câet : geldi
-
98-Beyyine 4
el beyyinetu : beyyineler, apaçık belgeler
-
98-Beyyine 5
ve mâ umirû : ve onlar emrolunmadılar
-
98-Beyyine 5
li ya'budû allâhe : Allah'a kul olmak
-
98-Beyyine 5
muhlisîne : muhlisler
-
98-Beyyine 5
lehu : ona
-
98-Beyyine 5
ed dîne : dîn
-
98-Beyyine 5
hunefâe : hanifler
-
98-Beyyine 5
ve yukîmû es salâte : ve namazı ikame etmek
-
98-Beyyine 5
ve yu'tû ez zekâte : ve zekâtı vermek
-
98-Beyyine 5
ve zâlike : işte bu
-
98-Beyyine 5
el kayyimeti : kayyum
-
98-Beyyine 6
inne : muhakkak
-
98-Beyyine 6
ellezîne keferû : inkâr edenler, kâfir olanlar
-
98-Beyyine 6
min ehli el kitâbi : kitap ehlinden
-
98-Beyyine 6
ve el muşrikîne : ve müşrikler
-
98-Beyyine 6
cehenneme : cehennem
-
98-Beyyine 6
hâlidîne : ebedî, devamlı kalacak olanlardır
-
98-Beyyine 6
ulâike : işte onlar
-
98-Beyyine 6
şerru : şerrli olanlar
-
98-Beyyine 6
el beriyyeti : yaratılmış olanlar
-
98-Beyyine 7
inne : muhakkak
-
98-Beyyine 7
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
98-Beyyine 7
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel yaptılar, nefs tezkiyesi yaptılar
-
98-Beyyine 7
ulâike : işte onlar
-
98-Beyyine 7
el beriyyeti : yaratılmış olanlar
-
98-Beyyine 8
cezâu-hum : onların karşılığı, mükâfatı
-
98-Beyyine 8
inde : yanında, katında
-
98-Beyyine 8
cennâtu : cennetler
-
98-Beyyine 8
tecrî : akar
-
98-Beyyine 8
el enhâru : nehirler
-
98-Beyyine 8
hâlidîne : kalacak olanlar
-
98-Beyyine 8
ebeden : ebediyyen, devamlı
-
98-Beyyine 8
radıye allâhu : Allah razı oldu
-
98-Beyyine 8
ve radû : ve razı oldu
-
98-Beyyine 8
zâlike : işte bu
-
98-Beyyine 8
men : kim, kimse
-
98-Beyyine 8
haşiye : huşû duydu
-
98-Beyyine 8
rabbe-hu : onun Rabbi
-
99-Zilzâl 1
izâ zulzileti : sarsıldığı zaman
-
99-Zilzâl 1
el ardu : arz, yeryüzü
-
99-Zilzâl 1
zilzâle-hâ : onun şiddetli sarsıntısı
-
99-Zilzâl 2
ve ahreceti : ve dışarı çıkardı
-
99-Zilzâl 2
el ardu : arz, yeryüzü
-
99-Zilzâl 2
eskâle-hâ : onun ağırlıkları
-
99-Zilzâl 3
ve kâle : ve dedi
-
99-Zilzâl 3
el insânu : insan
-
99-Zilzâl 3
lehâ : ona
-
99-Zilzâl 4
yevme izin : o gün, izin günü
-
99-Zilzâl 4
ahbâre-hâ : kendi haberlerini
-
99-Zilzâl 5
bi enne : olması ile
-
99-Zilzâl 5
rabbe-ke : senin Rabbin
-
99-Zilzâl 5
evhâ lehâ : ona vahyetti
-
99-Zilzâl 6
yevme izin : o gün, izin günü
-
99-Zilzâl 6
en nâsu : insanlar
-
99-Zilzâl 6
eştâten : ayrı ayrı, dağınık olarak
-
99-Zilzâl 6
a'mâle-hum : onların amelleri
-
99-Zilzâl 7
fe men : artık kim
-
99-Zilzâl 7
ya'mel : yapar, işler
-
99-Zilzâl 7
miskâle : ağırlık
-
99-Zilzâl 7
zerretin : zerre, en küçük miktar
-
99-Zilzâl 7
hayren : bir hayır
-
99-Zilzâl 7
yera-hu : onu görür
-
99-Zilzâl 8
ve men : ve kim
-
99-Zilzâl 8
ya'mel : yapar, işler
-
99-Zilzâl 8
miskâle : ağırlık
-
99-Zilzâl 8
zerretin : zerre, en küçük miktar
-
99-Zilzâl 8
şerren : bir şerr
-
99-Zilzâl 8
yera-hu : onu görür